Tanzanya Bile Yolsuzlukla Mücadelede Türkiye’yi Geçti

Türkiye’nin yolsuzlukla mücadele notu 10 yıl içinde 58’den 40’a geriledi. Tanzanya’da hükümetin yolsuzlukla mücadele notu 2011 yılında 33.65 iken, 2021’de bu not 42.79’a çıktı. Tanzanya, yolsuzlukla mücadelede Türkiye’yi geride bırakan çok sayıda ülkeden biri oldu.

Yolsuzlukla mücadele notu; Almanya’da 94.71, Polonya’da 70.19, Yunanistan’da 66.35, Macaristan’da 56.25, Trinidad Tobago’da 47.60.

Dünya Bankası tüm dünyada ülkeleri, hükümetlerin etkinliği, güvenilirliği, yolsuzlukla mücadelesi gibi temel kategorilerde ölçümlediği raporunu güncelledi.

Sözcü gazetesinden Özlem Ermiş Beyhan’ın haberine göre, en önemli düşüşlerden biri yolsuzlukların mücadelede görüldü. 2011’de 58.77 gibi notu olan Türkiye’de hükümetin 2021’de yolsuzlukla mücadele notu 40.38’e kadar geriledi. Güvenilirlikte 2011’de Türkiye’de hükümetin notu 44.13 iken, 2021’de not 23.67’ye geriledi.

Tanzanya Türkiye’yi geçti

Rapora göre, Tanzanya’da hükümetin yolsuzlukla mücadele notu 2011 yılında 33.65 iken, 2021’de bu not 42.79’a çıktı. Tanzanya, yolsuzlukla mücadelede Türkiye’yi geride bırakan çok sayıda ülkeden biri oldu. Yolsuzlukla mücadele notu; Almanya’da 94.71, Polonya’da 70.19, Yunanistan’da 66.35, Macaristan’da 56.25, Trinidad Tobago’da 47.60.

Hükümetlerin performansını ortaya koyan raporda Türkiye’nin tüm alanlardaki notu 2021’de 50 sınırının altında kaldı. Bununla birlikte Dünya Bankası raporunda yapılan son güncelleme sonrasında İtalya’nın yolsuzlukla mücadele notu 2021’de 69.23’e yükselirken, Meksika’nın da Türkiye gibi yolsuzlukla mücadele notunun kırılarak 20’nin altına düştüğü dikkat çekti.

Politik istikrarda Türkiye’de hükümetin notu 18.48’den 2021’de 12.26’ya geriledi. Hükümetin 2011’de yasaların üstünlüğü notu 55.87 iken bu not 2021’de 36.54’e düştü. Uganda hükümetinin yasaların üstünlüğü notu 2021’de 40.38 ile Türkiye’nin üzerinde. Regülasyonların kalitesinde 2011’de Türkiye’de hükümetin notu 63.93 gibi yüksek bir seviyedeyken 50’nin altına düşerek 49.52’ye indi. Hükümetin etkinliği notu da 2011’deki 64.83’ten 2021’de 49.52’ye geriledi.

Paylaşın

Ampute Milli Futbol Takımı Dünya Şampiyonu

Ampute Futbol Milli Takımı, Türkiye’nin ev sahipliğinde düzenlenen Dünya Kupası’nın finalinde Angola’yı 4-1 yenerek tarihinde ilk kez şampiyonluğa ulaştı. Ampute Futbol Milli Takımı, hem müzesindeki tek eksik parça olan Dünya Kupası’nı hem de 4 yıl önce Meksika’da Angola’ya penaltı atışlarıyla 5-4 kaybettiği maçın rövanşını alarak büyük bir başarı elde etti. 

Haber Merkezi / 52 bin kişilik Ali Sami Yen Spor Kompleksi’nde binlerce taraftarın coşkulu desteği altında maça çıkan Ampute Futbol Milli Takımı, 19. dakikada Ömer Güleryüz, 31. (penaltıdan) ve 43. dakikalarda Rahmi Özcan ve 49. dakikada Serkan Dereli’nin golleriyle galibiyete ulaştı. Angola’nın sayısı 24. dakikada Adao’dan geldi.

Ampute Futbol Milli Takımı, grup maçlarında Fransa’yı 3-0, Liberya’yı 5-0 yenmiş, Haiti ile 1-1 berabere kalmasının ardından Son 16 Turu’nda Meksika’yı 5-0’la geçmişti. Çeyrek finalde Fas’ı 4-1 mağlup eden Ampute Milli Takımı, yarı finalde Özbekistan’ı 1-0 yenmesinin ardından finalde de Angola’yı geçerek unutulmaz bir zafer yaşadı.

Ampute Futbol Milli Takımı, 2007 yılında ilk kez katıldıkları Dünya Şampiyonası’nda üçüncü olmalarının ardından, 2010, 2012 ve 2014 Dünya Kupaları’nda da aynı dereceyi elde etmişti.

2018 yılında Meksika’nın ev sahipliğini yaptığı Dünya Kupası finallerinde Angola’yla penaltı atışlarıyla 5-4 geçilen Milliler, ikincilikte kalmıştı. Bu kez Angola’yı yenen Ampute Futbol Milli Takımı en büyük başarısına ulaştı. Milliler, 2004 ve 2008 yıllarında ikinci olduğu Avrupa Şampiyonası’nda ise 2017 ve 2021 yıllarında üst üste iki kez şampiyon olmuştu.

24 ülkeden 360 sporcunun yer aldığı Dünya Ampute Futbol Şampiyonası’nda 80 maçın 76’sı TFF Hasan Doğan Milli Takımlar Kamp ve Eğitim Tesisleri’nde oynandı. Türkiye’nin oynadığı açılış maçı Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Spor Kompleksi’nde, yarı final Vadofone Park’ta, final müsabakası ve 3.’lük-4.’lük maçı Ali Sami Yen Spor Kompleksi’nde gerçekleştirildi. Dünya Kupası’nda üçüncülüğü Haiti’yi 4-2 yenen Özbekistan elde etti.

Türkiye-Angola finali öncesi Dünya Kupası’nın kapanış töreni yapıldı. Müzik gösterileri ve davul şovlar kapanış törenine renk kattı.

Paylaşın

A Milli Futbol Takımı’nın EURO 2024 Elemeleri’ndeki Rakipleri Belli Oldu

2024 Avrupa Şampiyonası grup elemelerinin kuraları bugün EURO 2024’e ev sahipliği yapacak olan Almanya’nın Frankfurt kentinde Festhalle Etkinlik Merkezi’nde gerçekleştirildi.

Haber Merkezi / A Milli Futbol Takımı, UEFA’ya üye olan 53 ülkenin katıldığı kura çekimi sonucunda D Grubu’nda Hırvatistan, Galler, Ermenistan ve Letonya ile eşleşti.

TFF Başkanı Mehmet Büyükekşi kura çekimine katıldı

Kura çekiminde Türkiye Futbol Federasyonu’nu TFF Başkanı Mehmet Büyükekşi ile birlikte TFF Başkan Vekili ve FIFA, UEFA İlişkileri, Dış İlişkiler, Kadın Futbolu ve Sağlık İşlerinden Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Nüket Küçükel Ezberci, Milli Takımlardan Sorumlu TFF Yönetim Kurulu Üyesi Hamit Altıntop, TFF Genel Sekreteri Kadir Kardaş ve A Milli Takım Teknik Direktrü Stefan Kuntz temsil etti. Dış İlişkiler ve Milli Takımlar İdari Direktörü Buğra İmamoğulları ve Milli Takımlar İletişim Müdürü Türker Tozar de kura çekiminde yer aldı.

EURO 2024 Elemeleri’nde gruplar belli oldu

Kura çekiminde takımlar, 2022/23 UEFA Uluslar Ligi’nde, müsabakalara başladıkları ligler, elde ettikleri puan ve derecelere göre 7 farklı torbaya ayrılırken, Türkiye 4. Torba’dan kura çekimine katıldı. Kura çekimi sonucunda oluşan gruplar şöyle:

A Grubu: İspanya, İskoçya, Norveç, Gürcistan, Cebelitarık

B Grubu: Hollanda, Fransa, İrlanda Cumhuriyeti, Yunanistan, Kıbrıs

C Grubu: İtalya, İngiltere, Ukrayna, Kuzey Makedonya, Malta

D Grubu: Hırvatistan, Galler, Ermenistan, Türkiye, Letonya

E Grubu: Polonya, Çekya, Arnavutluk, Faroe Adaları, Moldova

F Grubu: Belçika, Avusturya, İsveç, Azerbaycan, Estonya

G Grubu: Macaristan, Sırbistan, Karadağ, Bulgaristan, Litvanya

H Grubu: Danimarka, Finlandiya, Slovenya, Lüksemburg, Kuzey İrlanda, San Marino

I Grubu: İsviçre, İsrail, Romanya, Kazakistan, Belarus, Andorra

J Grubu: Portekiz, Bosna Hersek, İzlanda, Kosova, Slovakya, Liechtenstein

EURO 2024 elemeleri müsabaka formatı ve finallere katılım

Her grupta takımlar, rakipleriyle biri iç, diğeri dış sahada olmak üzere iki karşılaşmaya oynayacak.

Maçlar sonunda gruplarını ilk iki sırada tamamlayan 20 takım finallere gitmeye hak kazanacak.

EURO 2024 eleme grubu maçları sonunda finallere katılmayı başaramayan takımlar arasından, 2022/23 UEFA Uluslar Ligi A, B ve C Liglerinde elde ettikleri derecelere göre belirlenecek play-off maçlarının ardından rakiplerine üstünlük sağlayan 3 takım da Almanya’daki final turnuvasına katılmaya hak kazanacak.

Bu takımlara ev sahibi Almanya’nın da doğrudan katılımıyla EURO 2024 finallerinde 24 takım mücadele edecek.

EURO 2024 elemeleri maç takvimi

Paylaşın

Erdoğan İle Esad’ın Görüşmesi Hangi Şartlarda Mümkün?

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile görüşmeye yeşil ışık yakan son açıklamalarının ardından Ankara ile Şam yönetiminin ne gibi konu başlıklarını ele aldığı ve uzlaşmaya varıp varamayacağına ilişkin tartışmalar devam ederken, sürecin istihbarat görüşmelerinden çıkacak sonuca göre şekillenmesi bekleniyor.

2011’de Suriye’de başlayan iç savaşta Esad rejimiyle ipleri koparan ve Suriyeli muhalif gruplara güçlü destek veren Türkiye, jeopolitik dengelerin değişmesiyle birlikte başka ülkelerle yaptığı dış politika açılımlarının bir parçası olarak ve iç siyasi gerekçelerin de etkisiyle Şam yönetimi ile ilişkileri bir süreç içinde yeniden onarmak istiyor.

Prag’daki Avrupa Siyasi Topluluğu’nun ilk toplantısının ardından Perşembe günü düzenlenen basın toplantısında Erdoğan, bir gazetecinin “Suriye Devlet Başkanı ile bir görüşmeniz olması mümkün mü?” sorusu üzerine “Şu an itibarıyla böyle bir şey tabii söz konusu değil. Ama mümkün değildir gibi bir ifadeyi kullanmam da… alışılmış bir siyasetçi değilim. Dolayısıyla bir vakti, saati geldiğinde biz Suriye’nin Başkanı ile de görüşme yoluna gidebiliriz” yanıtını verdi.

İstihbarat görüşmelerinin sonucu bekleniyor

Gerek diplomatik gözlemcilere ve gerekse DW Türkçe’den Gülsen Solaker’in ulaştığı yetkililere göre Suriye ile ilişkilere dair açılım bir süreç ve bugünden yarına tüm sorunların çözülmesini beklemek gerçekçi değil. Bu nedenle Ankara’da Şam ile ilişkilerin düzelmesinin mümkün olup olamayacağı konusunda istihbarat yetkililerinin yapmakta olduğu görüşmelerin sonucunu beklemek gerektiği görüşü hâkim.

MİT Başkanı Hakan Fidan’ın son haftalarda Suriyeli mevkidaşı Ali Memluk ile çok sayıda görüşme gerçekleştirdiği de geçtiğimiz günlerde basına yansımıştı.

Peki Şam yönetimi ile görüşmek Türkiye için neden önemli?

Dış Politika Uzmanı Gülru Gezer, Suriye ile Türkiye’nin 911 km’lik sınırı bulunduğunu anımsatarak, Suriye tarafına artık yerleşmiş olan PYD ve YPG unsurlarının Türkiye’nin istikrarını ciddi anlamda etkilediğini belirtiyor. Bu ilişkileri şu dönemde kritik kılan bir başka etmenin de Suriyeli mülteciler olduğunu söyleyen Gezer, şöyle konuşuyor:

“Dolayısıyla Türkiye’nin aracılarla değil doğrudan esasında Esad rejimiyle görüşmesi önemli. Bu bir tanıma anlamına da gelmez. Şimdi mesela Taliban yönetimiyle görüşülmüyor mu? Şam yönetimi ile de bu görüşmelerin olması bizim çıkarımızadır. Ülkenin istikrarı ve güvenliği açısından son derece önemli.”

Erdoğan Ağustos ayında yaptığı bir açıklamada da ılımlı bir tonda konuşmuş ve “Bizim Esed’i yenmek, yenmemek gibi bir derdimiz yok. Devletler arasında siyasi diyalog veya diplomasi kesip atılamaz” demişti. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da Suriye ile Türk istihbarat örgütleri arasında temasların olduğunu, Türkiye’nin Suriye ile diyalog için ön şartları olmadığını söylemişti.

Suriye’nin ön koşulları

Ortadoğu Araştırmalar Merkezi (ORSAM) Levant Çalışmaları Koordinatörü Oytun Orhan, Ankara ile Şam’ın pozisyonları arasında bazı ortak çıkar alanlarına rağmen halen bir karşıtlık durumu bulunduğunu ifade ederek, bunu şöyle açıklıyor:

“Suriye rejimi görüşmelerde sürekli olarak Türkiye’nin Suriye’deki askeri varlığını geri çekmesini ve Suriyeli muhaliflere hem siyasi hem de silahlı gruplara olan desteğini sonlandırmasını bir ön koşul olarak öne sürüyor. Türkiye ise bu sorunun siyasi çözüm masasında neticelendirilmesini ama şimdilik terörle mücadeleye yani YPG ile mücadeleye birlikte odaklanılması konusunu ön plana çıkarıyor.”

“Terör grupları ile mücadelenin” Şam rejimi için de bir öncelik olduğunu ama Ankara’nınki gibi en başta gelen öncelik olmadığını belirten Orhan, onların önceliğinin daha çok İdlib ve diğer muhaliflerin kontrol ettiği bölgelerin statüsü ve buradaki silahlı muhaliflerin silahtan arındırılması meselesi olduğunu kaydediyor.

Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad da geçtiğimiz haftalarda yaptığı bir açıklamada Suriye krizinin çözümüne ilişkin Astana Platformu kapsamında Türkiye’nin verdiği sözleri tutmasını istediklerini belirterek, “Türk tarafından Astana sürecinde anlaşmaya varılan sözleri yerine getirme konusunda daha fazla ciddiyet bekliyoruz. Şu anda önümüzdeki tek engel bu. Ancak Rus ve İranlı dostlarımızın çabalarının doğru yönde ilerlediğine inanıyoruz” demişti.

Liderler buluşması için henüz erken mi?

Erdoğan’ın bu sözleri bir süredir gündemde olan ve istihbarat yetkilileri arasında teknik düzeyde devam ettiği bilinen Suriye yönetimi ile görüşme sürecini ve belki ileri tarihte Esad ile Erdoğan’ın bir araya gelme ihtimalini yeniden gündeme getirdi. Ancak uzmanlara göre liderler düzeyinde bir görüşme için henüz erken.

Dışişleri Bakanlığı’ndaki görevi sırasında Şam’da da bulunan Gezer, iki ülkenin istihbarat birimlerinin bir süredir görüştüğünün bilindiğini belirterek, görüşmelerin gündemine dair şunları söylüyor:

“Şu noktada liderler düzeyinde bir toplantının yapılması söz konusu olamaz. Çünkü en basitinden belirli parametrelerde anlaşılması lazım. Mesela muhaliflerin sisteme entegre edilmesi, ondan sonra af çıkartılacaksa bunun nasıl olacağı. Göçmenlerin özgür iradeleriyle geri gitmeleri halinde neye maruz kalacakları, nasıl bir tabloyla karşılaşacakları. Bu gibi konuların hepsinin oturulup Esad rejimiyle konuşulması lazım.”

Gezer, şimdiye kadar Suriye’de pek çok kere af çıkartıldığını ancak bunların kapsamının sınırlı kaldığını da hatırlatıyor.

Bu arada Rusya da Ankara-Şam görüşmeleri için önemli bir etken olarak görülüyor.

Orhan, Erdoğan’ın son Esad açıklamalarını biraz da bu açıdan okumak gerektiğini belirterek, şunları söylüyor:

“Erdoğan esasında hem Rusya’ya hem de uluslararası kamuoyuna Türkiye’nin burada sorun yaratan taraf olmadığını da ve sorunun daha çok Şam rejimi kaynaklı olduğunu da gösterme niyetinde. Çünkü Rusya’nın bu konuda bir baskısı var. Türkiye’nin askeri operasyonunu engelleyip Şam ile sorunun çözülmesini istiyor ama Türkiye burada sorunun zaten Şam olduğunu ve görüşmelere daha uzak kaldığını göstermeye çalışıyor.”

Orhan, belki iki ülkenin güvenlik kurumları arasındaki görüşmeler neticesinde bazı güven artırıcı önlemlerin gündeme gelebileceğini ve bunun sonucu oluşan güven ortamıyla daha ileri adımların atılabilmesinin mümkün olabileceğini ifade ederek, Türkiye’nin bölgedeki diğer ülkelerle normalleşmelerine de bakıldığında bu süreçlerin yavaş ilerlediğine işaret ediyor. Orhan, bu nedenle belki olacaksa da ileri aşamalarda ancak dışişleri bakanları düzeyinde bir görüşmeyi daha mümkün görüyor.

Suriyelilerin eve dönüşü nasıl mümkün olacak?

Ankara’nın Şam ile arayı düzeltme gayretlerinin temelinde Rusya ile ilişkilerin rol oynaması kadar seçim öncesi Suriyeli mültecilerle ilgili bir adım atarak, seçmenlerin tepkisini azaltma isteği de yatıyor. Ancak mültecilerle ilgili sorunu çözmenin de hemen mümkün olması beklenmiyor.

Türkiye halen dünyada en çok sığınmacıya ev sahipliği yapan ülke. Afganistan ve diğer bazı ülkelerden gelen sığınmacıların yanı sıra resmi rakamlara göre şu anda Türkiye’de yaklaşık 3,7 milyon Suriyeli yaşıyor. Ancak kayıt dışı sığınmacılar nedeniyle bu sayının çok daha yüksek olduğu da belirtiliyor.

Son aylarda iç siyasette tansiyonun artmasına da neden olan sığınmacılar meselesi muhalefet tarafından gündeme getirilirken, bu nedenle iktidar da tutum değişikliğine giderek, Suriye’de güvenli bölgelere gönüllü dönüş için proje hazırlamaya başlamıştı. Bu kapsamda İçişleri Bakanlığı güvenli bölgede briket evler yaparak geri dönüşü hızlandırmak istiyor. Erdoğan son açıklamasında 550 bin civarında Suriyeli’nin kendi topraklarına döndüğünü belirtirken, bağımsız gözlemcilere göre bu rakamları teyit etmek bu aşamada çok mümkün değil.

ORSAM’dan Oytun Orhan, Türkiye’deki Suriyelilerin veya İdlib’deki Suriyelilerin evlerine geri dönüşü meselesinin çözümünün son derece zor olduğunu söyleyerek, şu noktaya dikkat çekiyor:

“Çünkü Esad rejiminin bu konuda çok ciddi bir samimiyet testi içerisine gireceğini, zira bu insanların evlerine dönmesinin Esad rejimi tarafından güvenlik riski olarak algılanacağını düşünüyorum. Bu noktada da Türkiye’nin beklentilerine uygun bir tavır alması çok mümkün gözükmüyor Esad rejiminin. Ve orada da bir tıkanma yaşanması çok muhtemel.”

Dış Politika Uzmanı Gülru Gezer de Suriyelilerin insan onuruna yakışır bir şekilde kendi ülkelerinde yaşayabilmeleri için bir mekanizmanın tesis edilmesi gerektiğini vurgulayarak, “Aslında üzerinde mutabakata varılması gereken çok husus var. Bu kolay bir süreç değil. Ama diyaloğun da bir şekilde başlaması gerekir. Çünkü Suriye’deki iç savaş kemikleşmiş bir probleme dönüşmekte ve bundan da en fazla etkilenen Türkiye” yorumu yapıyor.

Paylaşın

Almanya Basını: Türkiye AST’ye ‘Mecburen’ Davet Edildi

Avrupa Birliği’ne (AB) üye olmayan ülkelerin de içerisinde yer aldığı, diyalog ve işbirliği platformu olan Avrupa Siyasi Topluluğu (AST) ilk toplantısını Çekya’nın başkenti Prag’da gerçekleştirildi. Türkiye’nin katılımı ise Almanya basınında geniş yer aldı.

Gazete Duvar’dan Yunus Ülger’in aktardığına göre, yorumlarda, Türkiye ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan ‘zor komşu’ olarak söz edilirken, genel olarak Türkiye’nin ‘mecburen’ davet edildiği, tersinin çok olumsuz sonuçları olacağı savunuldu. Öte yandan, AST’ın fazla bir getirisinin olmayacağı, AB üyeliği için sırada bekleyen ülkelere bir ‘teselli’ olduğu ileri sürüldü.

‘Dost, düşman ve diğerleri’

Deutsche Welle, ‘Dost, düşman ve diğerleri’ başlıklı haber ve yorumunda, Brüksel’de Erdoğan’ın daveti için diplomatik çekişmeler olduğunu yazdı. AST’ın, davet için demokratik değerlere bağlılığı ölçü aldığını, oysa Erdoğan’ın bu değerleri yıllardır çiğnediği, bu sebeple AB’nin üyelik görüşmelerini dondurduğunu hatırlattı. Türkiye’nin Rusya’ya karşı yaptırımlarda da Batı ile ortak hareket etmediğini yazdı. “Sonunda pragmatik davranıldı ve zor komşu davet edildi. İsveç ve Finlandiya’nın Nato üyeliğini hala bloke etmesine ve İsveç ile bir mizah yüzünden kavgalı olmasına karşın.”

Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesi de Erdoğan’ın daveti için Brüksel’de yoğun diplomasi trafiği yaşandığını yazdı. Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ın Türkiye’yi toplantıda istemediğini bildiren gazete, buna sebep olarak Türkiye’nin Avrupa’nın değerlerinden uzaklaşmış olmasının gösterildiğini belirtti. “Sonunda diplomatlar, Türkiye’nin dışlanmasının İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyeliği için ağır sonuçları olacağına dikkat çekti. Türkiye, hala bu iki ülkenin üyeliğini onaylamadı” yorumunu yaptı.

‘Katılımcılar çeşitli ve çelişkili’

Berlin’de yayımlanan taz gazetesi ise AST toplantısına katılan ülkelerin çok çeşitli ve çelişkili olduğunu yazdı. Bu duruma sınır çekişmesi olan Türkiye ile Yunanistan ve savaş halinde olan Azerbaycan ile Ermenistan’ı örnek olarak verdi. Erdoğan’ın Rusya ile AB arasında ‘salıncak’ dış politika izlediğini ileri süren taz, bunun NATO’yu kaygılandırdığını belirtti. Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki sorunlara ve savaşa AB’nin engel olamadığını, çünkü kendini reforme etmediğini, bu yüzden de dış politikada etkisiz kaldığını savundu.

‘Fazla bir getirisi olmayacak’

Alman İkinci Televizyonu (ZDF) ise Brüksel’de herkesin AST’ın yararına inanmadığını ileri sürdü. AST’ın fikir babası olan Fransa Başkanı Emmanuel Macron’un bu yüzden eleştirildiğini belirten ZDF, AST’ın AB üyeliği için sırada bekleyen ülkelere bir ‘teselli’ olduğu görüşünü savundu. Erdoğan’ın davet edilmesinin ise sorunlu olduğunu, çünkü Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ı tehdit ettiğini, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğini daha onaylamadığını yazdı.

Paylaşın

İktidardan Seçim Öncesi ‘Ekonomik Af’ Hamlesi

2023 milletvekilliği ve cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaştıkça iktidardan vatandaşı rahatlatacak ekonomi adımları gelmeye devam ediyor… Cumhur İttifakı’nın ortaklarından AK Partili milletvekilleri tarafından hazırlanan 48 maddelik ‘torba teklif’ TBMM Başkanlığı’na sunuldu.

Sözcü’den Veli Toprak’ın haberine göre, Ekonomi konularına ilişkin hazırlanan düzenleme ile devlet, bazı alanlardaki alacaklarından vazgeçiyor. ‘Seçim torbası’ olarak da tarif edilen düzenleme önümüzdeki hafta komisyonda ele alınacak. Teklifte yer alan düzenlemeler şöyle:

2 bin TL’den küçük alacaklar

5 Ağustos 2022’den önce icra takibi başlatılan ve 2 bin lira ve altında olan alacakların tasfiyesi sağlanacak. Bu düzenlemeden yaklaşık 5 milyon kişi yararlanacak. Kur Korumalı Mevduat süresi uzatılıyor. Düzenlemenin süresi 31 Aralık 2023 tarihine kadar geçerli olacak.

Kovid cezaları

Pandemi döneminde Kovid 19 önlemleri kapsamında maske takmama basta olmak üzere kesilen idari para cezalarının tahsilinden vazgeçildi. Ancak verilen cezayı ödeyen kişilere de iade edilmeyecek.

Sicil affı

Karşılıksız çıkan çek, protesto edilmiş senet, kredi kartı ve diğer kredi borçlarını zamanında ödeyemeyenler 1 Temmuz 2023’e kadar borçlarını öder veya yapılandırırsa ‘olumsuz kayıtları’ dikkate alınmayacak. Bu işlemi yapacak banka, finans kuruluşlarına cezai veya hukuki sorumluluk doğmayacak. Bu düzenleme ‘sicil affı’ anlamına geliyor.

KYK faizleri de siliniyor

1 milyon 292 bin kişinin öğrenim kredisi, 26 bin kişinin de katkı kredisinde uygulanan faizler silinecek. Kredi borçlarında enflasyon farkları kaldırılacak ve sadece alınan kredi geri ödenecek.

Kredi borçlarının faiziyle birlikte 27.6 milyar liraya ulaştığı belirtiliyor. Ayrıca asgari ücretin üçte birinden az geliri olan vatandaşlara bağlanan sosyal yardımın hesaplanmasında aile üyelerinden birinin aldığı nafaka hariç tutulacak. Yaşlı ve engelli aylığında ‘yersiz ödemelerin’ geri tahsilinden vazgeçildi.

Paylaşın

EBRD’den ‘TCMB’nin Faiz Politikası’ Yorumu: Oldukça Aykırı

Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) Başkanı Odile Renaud-Basso, TCMB’nın faiz politikası için, “Bu oldukça aykırı bir strateji. İşe yarayıp yaramayacağını bilmiyorum. Ancak enflasyon beklentilerinin sabitlenmesinde, güvenli ve istikrarlı bir ortam yaratılmasında bazı zorluklar yaratıyor” dedi.

Odile Renaud-Basso, İstanbul’da Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati ve Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Şahap Kavcıoğlu ile görüşmeler yaptı.

Bu görüşmelerin ardından Reuters’e konuşan Odile Renaud-Basso, para politikasını eleştirerek, “Bunun yüksek düzeyde enflasyon yarattığı ve uzun vadeli yatırım için iyi ortam olmadığı konusunda bazı soru işaretlerini dile getirdim.” ifadelerini kullandı.

EBRD: Bu oldukça aykırı bir strateji

TCMB’nın faiz politikası için Renaud-Basso, “Bu oldukça aykırı bir strateji. İşe yarayıp yaramayacağını bilmiyorum. Ancak enflasyon beklentilerinin sabitlenmesinde, güvenli ve istikrarlı bir ortam yaratılmasında bazı zorluklar yaratıyor.” dedi.

Türkiye’de geçen yıl eylül ayında kabul edilen ekonomik programın, liranın daha fazla değer kaybetmesi ve döviz rezervlerinin daha fazla tükenmesi riskini artırarak ülkeyi cari borçlarını finanse etmenin bir yolunu bulmak zorunda bıraktığını kaydeden EBRD Başkanı, “Bu durum yüksek seviyede bir belirsizlik yaratıyor. Ancak yetkililer izledikleri politikanın en iyisi olduğundan eminler.” ifadelerini kullandı.

Renaud-Basso, Türk özel sektörünün ve ihracat kapasitesinin “çok dayanıklı” olduğunu ve ülkenin tedarik zincirlerinin Çin’in yeniden yapılandırılmasından yararlandığını ancak buradaki en önemli belirleyici faktörün Türkiye’nin en büyük ihracat pazarı olan Avrupa’daki gelişmelere de bağlı kalacağı uyarısında bulundu.

Renaud-Basso, EBRD’nin gelecekte Türkiye’de kamu ve özel sektörle ortak yatırımlarla ilgilendiğini sözlerine ekledi.

EBRD, 2009 yılından bu yana Türkiye’de hastanelere, yollara ve yeşil projelere 16,9 milyar euro tutarında kredi sağladı.

Bu arada Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati Twitter hesabından söz konusu görüşmeye ilişkin yaptığı paylaşımda, “Küresel ekonomik görünüm ve Türkiye ekonomisindeki gelişmeleri değerlendirerek ülkemizin, gıda ve enerji güvenliğine ilişkin katkılarını paylaştık. Ayrıca, Banka ile iş birliği yaptığımız konuları ve projeleri detaylıca ele aldık.” ifadelerine yer verdi.

Paylaşın

Almanya’nın Doktor Açığını Türkiye’den Giden Doktorlar Kapatıyor

Son 10 yılda Almanya’ya giden ve birçoğu uzman olan Türkiyeli doktor sayısı 7 bin 500’ü geçti. Almanya’da bir Türkiyeli doktor yılda ortalama 90 bin euro brüt maaş alabiliyor. Uzman olmayanlar için bu rakam 75- 80 bin Euro arasında değişiyor.

Almanya’da 2022 yılı başına kadar 15 bin olarak açıklanan ‘doktor açığını’ Türkiye’den giden doktorlar kapatmaya başladı. Türkiye’den Alman hastanelerine başvurup ‘doktorluk yetki belgesi (approbation)’ alan doktorların sayısı 7 bin 500’e ulaştı.

Sözcü gazetesinden Ali Gülen’in haberine göre, Almanya’ya geçen yıl bin 500’ün üzerinde doktor giderken, 2022 yılında bu sayıya şimdiden ulaşıldı. Son iki yıl içerisinde giden Türkiyeli doktorların çoğunun da uzman olduğu öğrenildi.

Uzman doktorların sadece hastanelerde iş bulmak için gelmediği, aynı zamanda muayenehane de açtığı belirtildi. Almanya’nın birçok kentinde, Türkiyeli göz doktorları, Türkiyeli ortopedistler, diğer uzmanlar kendi kliniklerinde çalışıyor.

Almanca öğrenerek giden Türkiyeli doktorların hastalarının çoğunun ise Almanlar’dan oluştuğu aktarıldı.

Türkiye’den giden doktor Almanya’da bir yılda ortalama 90 bin euro brüt maaş alabiliyor. Uzman olmayanlar için bu rakam 75- 80 bin Euro arasında değişiyor.

Türkiye’den giden doktorlar, “Kendimizi buraya zor attık” derken, en çok Türkiye’deki çalışma koşulları, düşük gelir ve sağlık çalışanlarına karşı kötü davranışlardan şikayet ediyor.

Çocuklarını eğitememek ya da daha iyi yaşam koşulları nedeniyle Almanya’yı tercih edenlerin sayısı her geçen gün artarken, Türkiyeli doktorların ikinci olarak seçtiği ülke ise İsviçre oldu.

Paylaşın

Avrupa Birliği’nden Türkiye’ye ‘Rusya Yaptırımları’ Uyarısı

Avrupa Birliği (AB), Rusya’ya yönelik uygulanan ve uygulanmaya yeni başlanan yaptırım paketi kapsamında Türkiye’ye uyarıda bulundu. AB’nin Rusya’ya yönelik yeni yaptırım paketi, ithalat ve ihracat kısıtlamalarının yanı sıra yaptırımları hileli yollarla delen kişi ve kuruluşların caydırılmasını da içeriyor.

Avrupa Komisyonu’nun Finansal Hizmetler, Finansal İstikrar ve Sermaye Piyasaları Birliği’nden Sorumlu Üyesi Mairead McGuinness dün Ankara’da görüştüğü hükümet yetkilileri ve iş dünyası temsilcilerine yeni yaptırımlar hakkında bilgi verdi ve Brüksel’in uyarılarını gündeme getirdi.

AB büyükelçilerinin yeni yaptırım paketinde uzlaşmalarından sadece bir gün sonra Ankara’da temaslarda bulunan Komisyon üyesi McGuinness, Ticaret Bakanı Mehmet Muş, Maliye Bakanı Nureddin Nebati ve Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu ile bir araya geldi. Komisyon üyesi, akşam yemeğinde de iş dünyasının önde gelen dernekleri ve kurumlarıyla toplantı yaptı.

AB delegasyonundan yapılan açıklamada, “Komisyon üyesi McGuinness, yaptırım politikalarını ve daha ileri iş birliği fırsatlarını ele almak ve hükümet üyeleriyle görüşmek üzere Türkiye’yi ziyaret ediyor” ifadelerine yer verildi.

Avrupalı yetkili, Ankara’daki resmi temaslarının ardından Twitter üzerinden yaptığı kısa açıklamada, belirsizliğin hüküm sürdüğü bir dönemde AB’nin güçlü ortağı olan Türkiye’de bulunmaktan mutlu olduğunu belirtirken, “Rusya’ya karşı yaptırımlarımızın uygulanmasına ve yaptırımların hile yoluyla atlatılmasını tespit edip kökünü kazıma ihtiyacına güçlü bir şekilde odaklandığımızı iletme fırsatı doğdu” diye konuştu.

McGuinness’in Ankara temaslarını daha önemli kılan gelişme, ziyaretin, AB’nin Rusya’ya dönük sekizinci yaptırım paketini kabul etmesinin hemen ardından gerçekleşmesi oldu. Rusya’nın petrol satışına tavan fiyat getirmesi nedeniyle çok tartışılan AB’nin yeni yaptırım paketi, ithalat ve ihracat kısıtlamalarının yanı sıra yaptırımları hileli yollarla delen kişi ve kuruluşların caydırılmasını da içeriyor.

Yaptırım kapsamı genişledi

AB, Rusya’nın askeri, endüstriyel ve teknolojik ürünlere ulaşmasını güçleştirmek, savunma ve güvenlikle ilgili sektörlerini geliştirmesini önlemek amaçlı olarak yeni ihracat kısıtlaması getiriyor ve bu kapsamda kömür, kok kömürü, Rus silahlarında bulunan spesifik elektronik parçalar, havacılık sektöründe kullanılan teknik malzemeler ve bazı kimyasalların satışını yasaklıyor.

Rus ekonomisine yaklaşık 7 milyar euro civarında zarar vermesi beklenen ithalat kısıtlamaları kapsamına ise işlenmiş ve yarı işlenmiş Rus çelik ürünleri, makine ve elektrikli aletler, plastik ürünler, araçlar, tekstil, ayakkabı, deri, seramik, bazı kimyasal ürünler ile altın dışı mücevher giriyor.

Aynı paket, Rusya’ya ileri teknoloji, mühendislik ve yazılım gibi alanlarda hizmet sunan şirketleri de etkiliyor.

AB, böylece kişi, kurum ve kuruluşların yanı sıra Rusya ile iş yapan şirketleri içerecek şekilde yaptırım kapsamını genişletmiş oluyor.

Türkiye, Rusya’nın Ukrayna’ya karşı 24 Şubat’ta başlattığı saldırının ardından ABD, AB ve diğer Batılı ortakların aldığı yaptırım kararlarına uymayacağını, ilkesel olarak sadece Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nce alınan yaptırımlara itibar edeceğini açıklamıştı.

Yaptırımlara uyan Avrupalı ve diğer uluslararası şirketlerin faaliyetleri sonlandırmasıyla doğan boşluk, Rus şirketleri ile yoğun bir mesai başlatan Türk şirketleri tarafından dolduruldu.

Bu süreçte, Türkiye’de kurulan çok sayıda Rus şirketi, ithalat ve ihracat faaliyetleri için Türkiye’yi üs gibi kullanmaya başladı. Financial Times’ın haberine göre, son dönemde Türkiye’den Rusya’ya ihracat geçen seneye oranla yüzde 50’ye yakın bir oranda arttı.

Brüksel’de tedirginlik arttı, Macron da uyardı

AB’li diplomatlara göre, Türkiye’de faaliyetini artıran Rus şirketlerinin sayısı her gün artıyor.

Samsun’dan Novorosisk’e yapılan Ro-Ro ticareti ve artan karayolu TIR ticaretini yakından gözleyen Brüksel’e göre, Rus şirketleriyle yapılan bu ticaretin AB yaptırım paketlerini delme olasılığı yüksek.

AB’nin bu tedirginliği, Prag’da düzenlenen Avrupa Siyasi Topluluğu zirvesi marjında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşen Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron tarafından da dile getirildi. Erdoğan-Macron görüşmesinin ardından Fransız Cumhurbaşkanlığı’ndan yapılan bilgilendirmede, Fransız Cumhurbaşkanı’nın Erdoğan’a “Rusya’ya uygulanan yaptırımların atlatılmasına ilişkin çabalara karşı mücadele etme” çağrısında bulunduğu kaydedildi.

Türkiye’nin ihracatının neredeyse yarısını AB’ye yaptığını anımsatan diplomatlar, Brüksel’in Türkiye ile ticaretin zarar görmesini istemediğini ve bu nedenle Ankara ile yakın çalışma içinde olmak istediğini kaydediyorlar.

Aynı diplomatlara göre, Brüksel’in tedirginliğini daha da artıran gelişme Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 6 Ağustos’ta Soçi’de ziyaret ettiği Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile iki ülke arasındaki ticaret ve ekonomik iş birliğini derinleştirmeyi amaçlayan ama içeriği açıklanmayan bir mutabakat muhtırasının imzalandığını açıklaması oldu. Diplomatlar, anlaşma içeriğinin bazı yaptırım alanlarıyla örtüşmesi nedeniyle kamuoyuna açıklanmamış olabileceği şüphesinin Brüksel ve Washington’da dile getirildiğini kaydediyorlar.

Batı’dan gelen bu kaygılar üzerine Türk Dışişleri Bakanlığı’nın Ankara’daki büyükelçilere bir sunum yaparak, endişelerin yersiz olduğu ve yaptırım uygulanmasının zarar verici sonuçlar doğuracağı mesajını verdiği biliniyor.

Ancak Rus vatandaşlarının Türkiye’de kullanımına açılan Mir kartının Batı’dan Türk bankalarına gelen baskı sonucunda kullanıma kapatılması bu sürecin en somut gelişmelerinden biri olmuştu.

Daha çok iş birliği mesajı

McGuinness’in Ankara temaslarında Türkiye ile ticari iş birliğini artırma ve potansiyeli geliştirme mesajı verirken, yaptırımların delinmemesi için de Brüksel ile yakın iş birliği içinde olunması çağrısında bulunduğu öğrenildi. AB Komiseri’nin benzer mesajları iş dünyası temsilcileri ile yaptığı yemekte de gündeme getirdiği belirtiliyor.

McGuinness’in Maliye Bakanı Nebati ve Merkez Bankası Başkanı Kavcıoğlu ile temaslarında, ‘Türkiye Ekonomi Modeli’ kapsamında izlenen politikaları ele alıp, muhataplarından bundan sonraki sürece dönük bilgi aldığı kaydediliyor.

Brüksel’de yapılan değerlendirmeler, Türkiye’nin izlediği modelin ileriki dönemde Türk ekonomisine ve özellikle reel ekonomiye daha fazla kayıp verdireceğini, enflasyonun kısa vadede düşme eğilimine girmeyeceğini öngörüyor.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

İsveç Ve Finlandiya’nın NATO Üyeliğinin Önünde İki Engel Kaldı

İspanya’nın başkenti Madrid’de düzenlenen Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) Zirvesi’nden yaklaşık üç ay sonra NATO’ya üye 30 ülkenin 28’i Finlandiya ile İsveç’in üyeliklerine onay verdi. Finlandiya ile İsveç’in NATO üyeliğinin önündeki son iki engel Macaristan ve Türkiye. 

Eylül ayında Finlandiya Dışişleri Bakanı, Macar mevkidaşının Finlandiya ile İsveç’in üyeliklerine yönelik herhangi bir itirazlarının olmadığını kendilerine ilettiğini söyleyerek bu konuda güvence vermişti.

Bu tarihten birkaç hafta önce, ağustos sonunda Macaristan Bölgesel Kalkınma Bakanı (ve eski AB Komiseri) Tibor Navracsics, Helsinki’yi ziyaret etmiş ve Finlandiyalı milletvekillerine ülkesinin NATO üyelik başvurusunu gecikmeden onaylayacağını söylemişti.

Aynı tarihlerde Finlandiya hükümeti tarafından yapılan bir basın açıklamasında “Macaristan, Finlandiya’nın NATO üyeliğini destekliyor, ancak Macaristan Parlamentosu’ndaki onay süreci devam ediyor.” denilmişti.

Ancak bu hafta Başbakan Viktor Orbán’ın liderliğini yaptığı Fidesz Partisi’nden politikacılar, muhalefetin sert eleştirilerine neden olan bir adımla, hem Finlandiya hem de İsveç’in NATO’ya katılım sürecinin oylanmasını hızlandıracak bir önergenin meclise sunulmasını engelledi.

Önergeyi sunmaya çalışan Macar Milletvekili Bertalan Toth, “Bu anlaşılmaz ve gerekçesiz bir adım.” sözleriyle iktidar milletvekillerine tepkisini dile getirdi.

Toth, “Finlandiya ve İsveç, NATO’nun kararlı ortaklarıdır. 1994’ten bu yana İttifak’ın Barış için Ortaklık programı içerisinde olmuşlardır. Geçmişten günümüze NATO liderliğindeki barış destek operasyonlarında aktif rol oynadılar ve oynuyorlar.” diye konuştu.

Katılım sürecinin görüşülmesi teorik olarak halen Macaristan Parlamentosu’nun gündeminde olsa da herhangi bir tarih belirlenmiş değil. Bu da konunun şimdilik geri planda kaldığı anlamına geliyor.

Bu, Finlandiya ve İsveç için ne anlama geliyor?

Helsinki ve Stockholm’de, perde arkasında, NATO üyeliği konusunda çok hızlı yol aldıklarını düşünen yetkililer son engellere takıldıklarını düşünerek bir hayal kırıklığı yaşayacaktır.

Peki bu iki ülkenin Orban ve hükümeti üzerinde daha fazla baskı oluşturmak için yapabileceği bir şey var mı?

Helsinki merkezli Finlandiya Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nden araştırmacı Minna Alander, “Finlandiya’nın bu konuda yapabileceği fazla bir şey olmayabilir.” diyor.

Euronews’e konuşan Alander, “Muhtemelen Fidesz, Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğini, AB Komisyonu’nun hukukun üstünlüğü kaygıları nedeniyle Macaristan’a yönelik fonları dondurma önerisiyle ilişkilendirmeyi umuyor. Orban, Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliği söz konusu olduğunda Türkiye’nin kervanına katılıyor gibi görünüyor. Erdoğan birkaç gün önce bu ülkelerin üyeliğini engellemeye devam edebileceklerini açıklamıştı. Bu devam ettiği sürece Macaristan’ın da harekete geçmesi pek olası görünmüyor.” ifadelerini kullandı.

Türkiye ile durum nedir?

Türkiye’nin Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğini geciktirme gerekçesi Macaristan’ın durumundan daha karmaşık.

Türkiye ilk etapta bu iki ülkenin NATO üyeliklerini desteklediğinin sinyalini vermişti.

Nisan ayı başında Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Cumhurbaşkanı Niinistö arasında yapılan bir telefon görüşmesinde Finler herhangi bir sorun yaşanmayacağına dair güvence almışlardı.

Bir ay sonrasında ise Türkiye iki İskandinav ülkesinin NATO’ya katılamamasına neden olarak, bu ülkelerin Ankara’nın ‘terör örgütü’ olarak gördüğü gruplara destek verildiği iddiası da dahil olmak üzere, ortaya bir dizi neden koydu.

Madrid’de yapılan NATO zirvesine bir ay kala, kapalı kapılar ardında yürütülen yoğun diplomasinin ardından Türkiye, üyelikleri destekleme konusunda anlaşmaya vardı.

Ayrıca aradaki anlaşmazlıkları aşmak için de üçlü görüşmelerin başlatılması buna dahil edildi.

Ağustos ayında Finlandiya’da başlayan bu görüşmelerin sonbaharda da devam etmesi bekleniyordu ancak ay başında Erdoğan, tekliflerin onaylanması konusunda yine frene bastı.

Erdoğan 1 Ekim’de Ankara’da parlamentonun açılışında milletvekillerine Finlandiya ve İsveç’in güvenlik ve terör konusunda “Türkiye’ye verdikleri sözleri yerine getirmemeleri halinde” üyelik adımını bloke edeceğini söyledi.

Erdoğan, “Ülkemize verilen sözler tutulana kadar bu konudaki ilkeli ve kararlı duruşumuzu sürdüreceğiz.” dedi.

Stockholm Üniversitesi Türkiye Araştırmaları Enstitüsü Direktörü Paul Levin, İsveç Haber Ajansı TT’ye verdiği mülakatta, “İsveç’in NATO başvurusu hakkında karar vermek resmi olarak Türk Parlamentosu’na bağlı ama en nihayetinde karar verecek olan Erdoğan’dır. Erdoğan duygusal bir kişiliğe sahip ve kendisini kırılmış hissederse muhatabını cezalandırmayı seçebilir.” ifadesiyle topun doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan’da olduğunu dile getirdi.

Askeri teçhizat

Türkiye, ABD’den F-16 savaş uçakları almak için yeşil ışık bekliyor. Keza Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğine dair kararını da Amerikalıların bu anlaşmayı onaylaması için baskı unsuru olarak kullanmak istiyor olabilir.

Finlandiya Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nden Türkiye uzmanı Toni Alaranta, kısa süre önce yayınladığı bir brifingde “Türkiye’nin stratejik çıkarları ittifakın (NATO) geri kalanından giderek daha fazla ayrışıyor.” dedi.

Alaranta, “Türkiye’nin Batı ile Rusya arasında denge politikasını kararlılıkla sürdürmeye çalıştığı bir dönemde, dış politika elitlerinin NATO’nun genişlemesini desteklemenin en nihayetinde Türkiye’nin çıkarına olup olmadığı konusunda son derece şüpheli oldukları sonucundan kaçmak zor.” ifadesini kullandı.

Ayrıca Alaranta, Türkiye’nin NATO’ya daha fazla Kuzey ülkesinin üye olmasını “Batı-Rusya ilişkilerini daha da gerecek” potansiyel bir yıkıcı unsur olarak gördüğünün de ihtimal dahilinde olduğu yorumunda bulundu.

Bununla birlikte Türkiye’nin eninde sonunda Finlandiya ve İsveç’in üyeliğini onaylayacağını belirten Alaranta, “Bu sadece zaman ve baskı meselesi.” dedi.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın