Vergi Zamları: TMMOB: Seçim Bitti, Pembe Tablo Gitti

Seçimlerin ardından birbiri ardına gelen zamlar ve Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile yapılan vergi-harç bedeli artışlarına ilişkin açıklama yapan TMMOB, “Kısa zaman önce gerçekleştirilen seçimler öncesinde ekonominin ne kadar iyi olduğunu, ülkenin ne kadar büyüdüğünü, refahın ne kadar arttığını dile getiren AKP iktidarı, seçimlerin hemen ardından gerçek yüzünü göstererek, birbiri ardına zam ve vergi artışlarına başladı” değerlendirmesinde bulundu.

Haber Merkezi / Açıklamanın devamında, “Uzun yıllardır devam eden ekonomik kriz nedeniyle alım gücü iyice düşen geniş halk kesimlerinin hayatını iyice zorlaştıran bu zam ve vergiler, ekonominin içinde bulunduğu gerçek durumu gösterdiği kadar, AKP’nin yalana ve sahte algılara dayalı siyaset anlayışını da göstermektedir” ifadelerine yer verildi.

Açıklamanın sonunda ise, “AKP’nin kendi iktidarını sürdürebilmek için yarattığı devasa ekonomik yükün halka yüklenmesine, krizin bedelinin emeğiyle geçinen kesimlere ödetilmesine sessiz kalmayacağız. Yeni bir zam dalgası yaratacak vergi artışları ve harç zamları derhal geri alınmalıdır. Halkın cebindeki paranın değerini her geçen gün düşüren hayat pahalılığına ve zamlara artık son verilmelidir” denildi.

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), son dönemde yapılan zamlar, yaşanan hayat pahalılığı ve yüksek enflasyona ilişkin yazılı açıklama yaptı. TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz tarafından yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“Kısa zaman önce gerçekleştirilen seçimler öncesinde ekonominin ne kadar iyi olduğunu, ülkenin ne kadar büyüdüğünü, refahın ne kadar arttığını dile getiren AKP iktidarı, seçimlerin hemen ardından gerçek yüzünü göstererek, birbiri ardına zam ve vergi artışlarına başladı.

Uzun yıllardır devam eden ekonomik kriz nedeniyle alım gücü iyice düşen geniş halk kesimlerinin hayatını iyice zorlaştıran bu zam ve vergiler, ekonominin içinde bulunduğu gerçek durumu gösterdiği kadar, AKP’nin yalana ve sahte algılara dayalı siyaset anlayışını da göstermektedir.

Seçimlerin ardından Türk Lirası’nda yaşanan değer kaybına bağlı olarak ithalata dayalı her üründe büyük fiyat artışları yaşanmaktadır. Gıda maddelerinden akaryakıta kadar gündelik hayatımızın temel tüketim maddelerinde yüzde 30’lara varan zamlar, yurttaşlarımızın alım gücünü iyiden iyiye düşürmüş, yaşamlarını zorlaştırmıştır.

TÜİK’in artık hiçbir güvenilirliği olmayan enflasyon rakamlarıyla üzeri örtülmeye çalışılan bu pahalılık karşısında emekçilerin ücretleri her geçen gün erimektedir. Asgari ücretlere ve kamuda çalışanlara yapılan zamlar, yaşanan hayat pahalılığı ve yüksek enflasyon karşısında hiçbir anlam ifade etmemektedir. AKP, kendi yaptığı zamları değersizleştirmek için yüksek enflasyonu bir ekonomi politikası haline getirmiştir.

İktidar, kendi politik tercihlerinin ve gösteriş ekonomisinin yarattığı yıkımın altında ezilen halkı rahatlatacak tedbirler almak yerine, krizin yükünü tümüyle yurttaşlara bindiren vergi ve harç zamlarıyla durumu daha da kötüleştirmektedir.

AKP’nin kendi iktidarını sürdürebilmek için yarattığı devasa ekonomik yükün halka yüklenmesine, krizin bedelinin emeğiyle geçinen kesimlere ödetilmesine sessiz kalmayacağız. Yeni bir zam dalgası yaratacak vergi artışları ve harç zamları derhal geri alınmalıdır. Halkın cebindeki paranın değerini her geçen gün düşüren hayat pahalılığına ve zamlara artık son verilmelidir.”

Paylaşın

TMMOB Ve TBB’den “Deprem Delilleri Karartılmasın” Uyarısı

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) ve Türkiye Barolar Birliği (TBB), Kahramanmaraş merkezli depremde binlerce kişiye mezar olan binaların yasalara uygun yapılıp yapılmadığının belirlenmesi için enkazlardan numunelerin alınması gerektiği uyarısında bulundu.

TMMOB Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan, “Deprem sonrası arama kurtarma süreçleri sonrası şimdi enkaz kaldırma süreçleri başlayacak. Enkaz kaldırma süreçlerinde dikkat edilmesi gereken hususlara eğer dikkat edilmez ise her enkaz aslında bir delil ve bu delil karartmaya gidecek. Bütün binalardan bilirkişi eşliğinde beton ve demir numunelerinin alınması gerekiyor ve yıkılan binaların projesinin doğru yapılıp yapılmadığının ve zemin etütlerinin irdelenmesi gerekiyor ve bu konudaki sorumluların da açığa çıkarılarak cezalandırılması gerekiyor” değerlendirmesinde bulundu.

Türkiye Barolar Birliği (TBB) de Adalet Bakanlığı’na çağrı yaparak delil toplamanın hayati önemine dikkat çekti. Barolar Birliği açıklamasında, “Kusur durumlarının tespiti için, gönüllü avukatlar ve mühendislerden oluşan uzman heyetler tarafından delil tespitinin enkaz kaldırma çalışmalarından önce, hemen şimdi yapılması zorunludur. Binlerce meslektaşımızla birlikte gönüllü olarak görev almaya hazırız” denildi.

6 Şubat Kahramanmaraş depreminin etkilediği 10 ilde resmi rakamlara göre 12 binden fazla bina yıkılırken binlerce bina ağır hasar aldı. On binlerce kişiye mezar olan binalara dair uzmanlar, 17 Ağustos 1999 depremindeki delillerin yok edilmesi sürecini hatırlatıp, önemlerin bir an önce alınması çağrısını yaptı.

7.7 ve 7.5 şiddetindeki depremler 10 ilde büyük bir yıkıma yol açtı. Yıkılan binalar arasında 1999 öncesi yönetmeliklere göre yapılanlar da var, bu tarihten sonra yapılanlar da var. Hatta bazı yerlerde yeni sayılan 2-3 yıllık binalar da çöktü.

“Delil karartma olmasın”

Binlerce kişiye mezar olan bu binalara dair enkaz kaldırma çalışmalarına dikkat çeken Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan, “Deprem sonrası arama kurtarma süreçleri sonrası şimdi enkaz kaldırma süreçleri başlayacak. Enkaz kaldırma süreçlerinde dikkat edilmesi gereken hususlara eğer dikkat edilmez ise her enkaz aslında bir delil ve bu delil karartmaya gidecek. Bütün binalardan bilirkişi eşliğinde beton ve demir numunelerinin alınması gerekiyor ve yıkılan binaların projesinin doğru yapılıp yapılmadığının ve zemin etütlerinin irdelenmesi gerekiyor ve bu konudaki sorumluların da açığa çıkarılarak cezalandırılması gerekiyor” değerlendirmesinde bulundu.

17 Ağustos 1999 depreminde enkaz kaldırma çalışmaları sırasında birçok delilin yok edildiğini anlatan Candan, “Enkaz kaldırmadan önce deliller toplanmadığı için ciddi bir yargılama süreci yaşanmadı. TMMOB bütün bilirkişilere çağrı yaptı. Barolar ve hukukçularla ile birlikte bu sürecin organize edilmesine çalışıyoruz” dedi.

Tezcan Karakuş Candan, yapılacak soruşturmalardan çıkacak cezaların önemli olduğunu da belirterek, bu durumun hukuka, bilime ve tekniğe aykırı yapı yapılmasını engelleyeceğini söyledi.

“Enkaz kalkarsa deliller yok olur”

17 Ağustos 1999 depremi döneminde Cumhuriyet Savcısı olarak soruşturmalarda görev alan isimlerden olan eski cumhuriyet savcısı Ali Özgündüz de delillerin toplanmasının yargılamalar açısından çok önemli olduğunu vurguladı. Özgündüz, “enkazlar kaldırılmadan önce yıkılan binalardan bilirkişi eşliğinde beton, demir numunelerinin alınması ve projeye aykırılıkların tespit edilmesi önemli. Binanın yıkılmış olması başlı başına ceza yargılanmasına yeterli değildir. Önemli olan yıkıma neden olan sebeplerin ve buna bağlı olarak sorumluların tespitidir. Projeye aykırılık, eksik ve kalitesiz malzeme kullanımı, sonradan binaya müdahale olmuş mu, denetimler yapılmış mı gibi başlıklar önemlidir” dedi.

“Enkazı kaldırırsanız delilleri yok etmiş olursunuz” diyen Özgündüz, “Delil yok olursa müteahhit, ‘uygun yaptım ama felaket çok büyüktü yıkıldı ne yapayım’ diyecek. Bunların olmaması için savunmalarda itibar edilip edilmeyeceğinin tespiti açısından o binanın ruhsat dosyaları ve numuneler alarak şimdiden ilerideki savunmaların önünü almamız gerekiyor” ifadelerini kullandı.

“Yurt dışı çıkış yasağı gelmeli”

DW Türkçe’den Kıvanç El’e konuşan Ali Özgündüz, vatandaşların sulh hukuk mahkemelerinden tespit davası isteyebileceğini de belirterek, kısa sürede atılacak adımların önemine dikkati çekti. Özgündüz, savcılık gelmeden enkaz kaldırma durumu söz konusu olursa da hemen en yakın emniyet birimlerine ihbar edilmesi ve mutlaka fotoğraf ve görüntü ile kaydedilmesi gerektiğini vurguladı.

Özgündüz ayrıca, “1999 sonrası yasal düzenlemelere göre Yapı denetim yapılırken betonlardan laboratuvar testi yapılıyor. O raporların alınması lazım. Laboratuvar ve müteahhit kayıtları çok önemli delildir. Örneğin c30 tipi beton kullanması gerekirken c50 mi kullandı. Demir eksik mi bunlar önemli. İmar dosyaları hemen el konması lazım, bu aynı zamanda suçluların tespiti açısından da önemli ve olası sorumlular hakkında yurt dışına çıkışı yasaklanması açısından da adımlar acilen atılmalı aksi takdirde delil toplarsınız ama failler kaçmış olur” uyarısında da bulundu.

Bölgede şu an için 206 savcının görevlendirildiğini kaydeden Özgündüz, bunun da yeterli olmadığını dile getirdi.

Türkiye Barolar Birliği’nden çağrı

Türkiye Barolar Birliği (TBB) de Adalet Bakanlığı’na çağrı yaparak delil toplamanın hayati önemine dikkat çekti. Barolar Birliği açıklamasında, “Kusur durumlarının tespiti için, gönüllü avukatlar ve mühendislerden oluşan uzman heyetler tarafından delil tespitinin enkaz kaldırma çalışmalarından önce, hemen şimdi yapılması zorunludur. Binlerce meslektaşımızla birlikte gönüllü olarak görev almaya hazırız” denildi.

Adalet Bakanlığı da 10 ilde “Deprem Soruşturma Büroları” kurulması talimatı verdi.

Bakanlık yazısında savcı ve bilirkişiler eşliğinde yapı ruhsatı, yapı kullanım belgesi, mimari ve statik projelerin gecikmeksizin ilgili belediyeler, yapı sahipleri ve yapı denetim firmasından temin edilmesi istendi.

Delil tespit işlemlerinde, binaya dair adres, tapu kaydı, yıkıldığı deprem, yapı türü, taşıyıcı sistem, yapı ruhsatı veya yapı kullanım belgesi, varsa mimar ve betonarme statik proje bilgi ve belgelerin temin edilmesi istenirken genel enkaz görüntüsü, kolon, kiriş, döşeme ve temel yapının video ve fotoğraflarının çekilmesi, yapılardan numune alınması, aynı müteahhit tarafından yapılan sitede birden fazla yapı yıkılmış olması durumunda işlemlerin tek bir soruşturma dosyası üzerinden yürütülmesi istendi.

Paylaşın

Yeni Yasa Hazırlığına TMMOB Ve TTB’den Sert Tepki

İktidarın Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) ve Türk Tabipleri Birliği’ne (TTB) yönelik yeni yasa hazırlığı, meslek odalarının tepkisine neden oldu. TMMOB, “İktidar bilimsel raporlarımıza kulak versin” derken TTB, düzenlemenin hak taleplerine bir darbe olacağını savundu.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) kimyasal silah kullandığını savunarak bunun araştırılmasını isteyen TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı’nın “terör örgütü propagandası yapmak” suçlamasıyla tutuklanması sonrasında başlayan tartışmalar, meslek odalarının yasal statüsüne uzandı.

TTB’nin “Türk” ismine hakaret ettiğini savunan Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, TTB’nin”Türk” ifadesini kullanan bir çatının altında görev yapmasının kabul edilemeyeceğini söyledi. Bu nedenle yasal bir düzenleme hazırlığına başladıklarını kaydeden Bozdağ, çalışma kapsamına TMMOB’unda dahil edileceğini açıkladı.

TTB: Hak arama sürecini parçalamaya yönelik düzenleme

İktidarın meslek odalarının yasal durumunu tartışmaya açması ve yeni bir yasal düzenleme hazırlığına başlaması, meslek odalarının tepkisine neden oldu.

DW Türkçe’den Eray Görgülü‘nün haberine göre, TTB Merkez Konseyi Üyesi Aydın Şirin, TTB’nin de TMMOB’un da demokrasinin vazgeçilmez kurumları olduğunu belirterek, seçimlerin de demokratik bir şekilde yapıldığını belirtti.

Pandemi sürecinde TTB olarak hem hekimlerin hem de diğer sağlık çalışanlarının özlük hakları ve ekonomik kazanımlarını gözettiklerini, bir yandan da halk sağlığını korumaya yönelik uyarılarda bulunduklarını hatırlatan Şirin, “Söylediklerimiz dönem dönem iktidarların sevmediği şeyler oluyor. Fakat biz toplumsal ve mesleki etik gereği bu çalışmaları yapmak durumundayız” dedi.

Barolarla ilgili yapılan düzenlemeyi hatırlatan Şirin, “Avukatlar arasında bir ikilik, meslek birliğinin bütünlüğünü bozan bir yaklaşım geliştirildi. Dolayısıyla bu hazırlanacak yasanın da meslek üyelerinin hak ve hukuk arama süreçlerini parçalamaya yönelik olacağını düşünüyoruz. Bu düzenleme hak taleplerine bir darbe olacaktır” dedi. Şirin, TBMM’ye sunulacak yasal düzenlemeyi gördükten sonra gerekli hukuki girişimleri de başlatacaklarını kaydetti.

TMMOB: Raporlarımızın içeriğine kulak versinler

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz da TMMOB’un Anayasa’nın 135’inci maddesine göre kurulmuş, kamu kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşu olduğuna ve özel bir kanunu bulunduğuna dikkat çekti.

Şehir plancılığı, mühendislik, mimarlık gibi hizmetlerde politikalar ürettiklerini ve yanlış uygulamalar konusunda kamuoyunu uyardıklarını vurgulayan Koramaz, bu görevlerin de hem yasalarla hem de Anayasa ile belirlendiğini söyledi.

TMMOB yöneticilerinin yargı gözetiminde seçimlerle iş başına geldiğini de hatırlatan Koramaz, “Meslek odaları merkezi bütçeden pay almazlar. Çünkü bu kuruluşların görevlerini hakkıyla yapması için tüm siyasi saiklerden bağımsız olması gerekir” ifadesini kullandı.

Bu özerk yapının iktidarı rahatsız ettiğini öne süren Koramaz, 2002 yılından beri çeşitli yasal düzenleme hazırlıkları ile bu tür girişimlerin olduğunu ve şimdi de TTB ile bu konunun gündeme geldiğini söyledi. Madenlerden, ormanlara kadar yanlış gördükleri tüm uygulamalara karşı davalar açtıklarını ve kamuoyunu uyardıklarını kaydeden Koramaz, Amasra’da 41 madencinin yaşamını yitirdiği maden patlamasını hatırlattı.

Bugüne kadar çok defa kömür madenciliğinde yaşanan sıkıntıların altını çizdiklerini belirten Koramaz, “Bizim iktidardan beklentimiz, bizim yasalarımızla uğraşmasınlar. Bilimsel ve teknik olarak hazırladığımız raporların içeriğine kulak versinler” diye konuştu.

Alan: Anayasadaki bazı ilkeler göz ardı ediliyor

Danıştay eski Başkanı Nuri Alan ise, öncelikle hazırlanacak taslağın görülmesi gerektiğini ancak, söz konusu kuruluşların özerk kurumlar olması nedeniyle yeni düzenlemede anayasaya aykırı bir madde olmaması gerektiğini belirtti.

İktidarın bugüne kadar yaptığı düzenlemelerde anayasadaki bazı ilkeleri göz ardı ettiğini savunan Alan, “Artık, idari konuda, yürütme konusunda tek yetkili olan cumhurbaşkanının sözleri düzenleme yerine geçiyor” ifadesini kullandı.

Birçok uygulamanın anayasaya aykırı bir şekilde hayata geçirildiğini de iddia eden Alan, son olarak “dezenformasyon” yasası olarak bilinen Basın Kanunu hakkında değişiklik içeren kanuni düzenlemeyi örnek gösterdi.

Paylaşın

TMMOB Ve TTB’den İktidarın Düzenleme Adımına Sert Tepki

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) ve Türk Tabipleri Birliği (TTB) yöneticileri, iktidarın adımına tepki göstererek, “Bizlere yasayla verilen yetkileri budamak istiyorlar.  Her türlü açıklamayı, nereden gelirse gelsin bir tehdit unsuru olarak görüp bu kurumları dizayn etmeye çalışıyorlar” dediler.

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, TTB ve TMMOB ile ilgili hazırlık yapıldığını açıkladı. Bozdağ’ın açıklamasına, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) ve Türk Tabipleri Birliği’nden (TTB) tepki geldi.

Gazete Duvar’dan Serkan Alan’a açıklama yapan TTB Genel Sekreteri Vedat Bulut, şunları söyledi:

“Meslek örgütleriyle ilgili yapılacak olan düzenlemeler daha önce de gelmişti. Ancak seçimlerde meşruiyetlerini temin etmeden böyle bir işlem yapmaları son derece kendileri için sakıncalıdır. Tarihe böyle geçerler. Anayasa’nın 135’inci maddesini dikkate almaları gerekiyor. Barolarda bunu denediler başarılı olamadılar. Şimdi meslek örgütleriyle uğraşırlarsa zaten Türkiye’de demokrasi karnesi kırık, iyice deklare olurlar. Böyle bir adım atılırsa faşizan bir yönetim özleniyor demektir. Bunun da haziran ve temmuz ayında seçimlerde sonucunu alırlar.”

Siyasi iktidarın uzun yıllardır kamu niteliğindeki meslek örgütlerini hedef aldığını belirten TMMOB Başkanı Emin Koramaz, “Çünkü bu kurumlar kuruluş yasaları ve anayasa gereği meslekleri çerçevesinde yapılanların genel yararlara uygun olması için çalışmalar yürütmekte. TMMOB özelinde ülkemizde yıllardır izlenen özelleştirme politikalarına karşı çıktığımız için, bu ülkenin fabrikalarının ormanlarının sermaye kesimine aktarılmasına karşı çıktığımız için, bu konuda raporlar hazırladığımız için hedefteyiz” ifadelerini kaydetti.

“Bizlere yasayla verilen yetkileri budamak istiyorlar.  Her türlü açıklamayı, nereden gelirse gelsin bir tehdit unsuru olarak görüp bu kurumları dizayn etmeye çalışıyorlar” ifadelerini kaydeden Koramaz şöyle devam etti:

“Buralar demokratik kuruluşlar. AKP iktidarı seçimlerle ele geçiremediği kuruluşları yukarıdan müdahalelerle denetlemeye çalışılıyor. Bizler mesleğimizin gerektirdiği ülkedeki her gelişmeyi değerlendiriyoruz. Meslektaşlarımızın ve toplumun çıkarları için açıklamalar yapıyoruz. Biz sürekli sorumluluk gereği yaptığımız açıklamalarla hedefteyiz.  Geçmiş dönemde bu tarz girişimlere karşı nasıl mücadele ettiysek bundan sonra da mücadele etmeye devam edeceğiz. Bu saldırılara karşı direnmeye devam edeceğiz.”

Bakan Bazdağ’dan açıklama

Hukuk ve Değişim Derneği’nin düzenlediği programda konuşan Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, “Hem Türk Tabipleri Birliği, hem mimar ve mühendisler odalarıyla ilgili yeni bir hazırlık yapıyoruz. Türk Tabipleri Birliği’nin ‘Türk’ ismine hakaret edercesine Türk milletine ve Türkiye Devleti’ne düşmanlık eden, terör örgütlerinin ağzıyla, ‘Türk’ ifadesini kullanan bir çatının altında görev yapması, bu milletin de devletimizin de kabul edeceği bir iş değildir.” dedi ve ekledi:

“O nedenle burada yeni bir düzenleme hazırlığına başlandı. Çalışmamız bittikten sonra Sayın Cumhurbaşkanımıza, Kabineye arz edeceğiz. Ondan sonra da parlamentoda Cumhur İttifakı milletvekilleri bunun yasalaşma sürecini takip edecekler.”

Paylaşın

Maden Sektöründe Kamunun Payı yüzde 80’den Yüzde 8’e Geriledi

41 madencinin hayatını kaybettiği Amasra’daki patlamaya ilişkin değerlendirmede bulunan DİSK’e bağlı Dev Maden-Sen Başkanı Tayfun Görgün, adım adım gelen özelleştirme nedeniyle, “Nasıl olsa satacağız yatırım yapmayalım” mantığında hareket edildiğini söyledi.

Sayıştay raporlarına da atıf yapan Görgün, “Sayıştay işçi sayısının iş güvenliğini tehlikeye atacak kadar düştüğünü söylemesine rağmen işçi alımı yapılmadı. Kurumun zarar etmesi durdurulmadı ve yatırım yapılmadı madenlere. Özelleştirme eğilimi olunca kamu yatırım yapmaktan kaçınıyor” dedi.

Bartın’ın Amasra ilçesinde Türkiye Taş Kömürü Kurumu (TTK) bağlı maden ocağında 14 Ekim günü medyana galen grizu patlaması nedeniyle 41 madenci hayatını kaybetti. Katliamın ardından bir kez daha gizli özelleştirme hırsı tartışılıyor.

Cumhuriyet’ten Ali Can Polat’ın haberine göre; Türkiye’de kamu birçok alanda olduğu gibi madencilikte de özel şirketlerin önünü açarak sahadan çekiliyor. Maden sektöründe yüzde 80 olan kamu payı AKP iktidarı ile birlikte yüzde 8’e kadar geriledi. TTK’de 40 binlerde olan işçi sayısı ise 6 binlere kadar geriledi. Sık sık yaşanan maden katliamlarının en büyük nedeni de ise gizli ve açık yürütülen özelleştirmeyle birlikte gelen kâr hırsı ve fazla iş yükü oldu. Uzmanlara göre bu sahaların özelleştirilmesinin önünü açmak için bilerek yatırım yapılmıyor ve işçi sayısı azaltılıyor.

“Kamu yatırım yapmaktan kaçınıyor”

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’na (DİSK) bağlı Dev Maden-Sen Başkanı Tayfun Görgün, adım adım gelen özelleştirme nedeniyle, “Nasıl olsa satacağız yatırım yapmayalım” mantığında hareket edildiğini söyledi. Sayıştay raporlarına da atıf yapan Görgün, “Sayıştay işçi sayısının iş güvenliğini tehlikeye atacak kadar düştüğünü söylemesine rağmen işçi alımı yapılmadı. Kurumun zarar etmesi durdurulmadı ve yatırım yapılmadı madenlere. Özelleştirme eğilimi olunca kamu yatırım yapmaktan kaçınıyor” dedi.

Görgün, bir yandan da enerji kriziyle birlikte son dönemde dünyada artan kömür ihtiyacı ile üretimin hızlandırıldığını da belirterek, “Bir yandan yatırım yapılmayıp bir yandan da daha çok üretim hırsı olunca facia göz göre göre geldi. Madendeki son gaz ölçümü 167 olarak yapılmış. Patlama noktası 250’dir ya sensör bozuktu uyarmadı ya da uyarıya rağmen üretim sürdürüldü” diye konuştu.

“Üretim TTK’nin gibi duruyor ama başka şirket üretiyor”

Türkiye Mimar Mühendis Odaları Maden Mühendisleri Odası Başkanı Ayhan Yüksel ise, “TTK zarar ettirilerek diğer kurumlarda olduğu gibi ‘kamunun sırtına yük’ algısı oluşturulmaya çalışılıyordu” dedi. TTK’de gizli özelleştirme yapıldığını söyleyen Yüksel, “TTK sürekli zarar edip duruyor. Var olan üretimlerinin çoğunu ‘Gizli özelleştirme’ dediğimiz rödovans yöntemiyle yapıyorlar. Üretim TTK’nin gibi duruyor ama başka şirket üretiyor. Buna liyakatsizlik de eklendi. Özellikle yerel yönetimler maden müdürlüklerinde ve başmühendis kadrolarında hâkimdi, liyakatsizlik had safhada” dedi.

Paylaşın

Başkanlık Sistemine ‘Diktatörlük’ Yorumu İfade Özgürlüğü

Anayasa Mahkemesi (AYM), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nin (TMMOB) “Parlementoyu, yürütme erkini tek kişi otoritesinin inisiyatifine tabi kılacak, diktatörlüğü kurumsallaştıracak, yeni tipte bir sermaye egemenliği, yeni tipte bir faşizm ve şeriat-hilafet anayasası olacaktır.” ifadeleri nedeniyle aldığı para cezasının, ifade özgürlüğünün ihlali olduğuna hükmetti.

TMMOB’nin hem gene kurul kararında hem de danışma kurulunda Başkanlık Sisteminin oylandığı Anayasa referandumuna “hayır” diyeceğini açıkladığı kararlarına, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 32. maddesi uyarınca 228,01 TL idari para cezası uygulanmıştı.

“Yeni tipte bir faşizme hayır”

TMMOB’nin 26-29 Mayıs 2016 tarihlerinde gerçekleştirilen 44. Olağan Dönem Genel Kurulunda alınan kararların şu maddesi suçlama konusu yapıldı:

“AKP’nin ‘Yeni Anayasa’ ve ‘Başkanlık Sistemi’ne Hayır: AKP’nin Yeni Anayasası; neoliberalizmin kurumsallaşması, kamu üretimi, kamu girişimciliği, kamusal denetim ve hizmetin tasfiyesi yanı sıra yasama ve yargının önemli ölçüde budanmış bağımsızlığını tümüyle ortadan kaldıracak ve her iki kurum ile yasama organı olan parlementoyu, yürütme erkini tek kişi otoritesinin inisiyatifine tabi kılacak, diktatörlüğü kurumsallaştıracak, yeni tipte bir sermaye egemenliği, yeni tipte bir faşizm ve şeriat-hilafet anayasası olacaktır. TMMOB; AKP’nin Yeni Anayasasına ve Başkanlık Sistemine karşı ikirciksiz olarak hayır diyerek, bu sürece karşı emek ve meslek örgütleri ile ortak mücadele hattının oluşturulması için sorumluluk alır.”

Bu Genel Kurul kararı sonrasında 11 Şubat 2017 tarihli TMMOB 44. Dönem II. Danışma Kurulu da şu kararı aldı:

“Danışma Kurulumuz, yurttaşlık sorumluluklarımızın ve kamusal, toplumsal sorumluluklarımızın bir gereği olarak, referandumda ‘hayır’ tutumunun benimsenmesini tam bir görüş ve oybirliği ile karar altına almıştır.”

Güvenlik Şube ihbarıyla para cezası

TMMOB’nin resmi internet sitesinde yayımlanan kararlarla ilgili Ankara İl Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube Müdürlüğü ihbarda bulundu. İhbarı inceleyen Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı İdari Yaptırım Bürosu, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz hakkında para cezasına hükmetti.

Koramaz, cezaya itirazları reddedilince AYM’ye bireysel başvuruda bulundu.

AYM: Kanunsuz ceza olmaz

AYM’nin gerekçeli kararında, Koramaz’a para cezasının, Yüksek Seçim Kurulu’nun kararının yanlış yorumlanarak verildiği belirtildi:

“İdari yaptırım kararında, YSK kararının, siyasi partilerin propaganda yapabileceğine dair düzenleme içerdiği ve bu düzenlemeden hareketle siyasi partiler haricinde hiçbir kişi ve kurumun propaganda yapamayacağı yorumundan hareket edilerek başvurucunun cezalandırıldığı görülmektedir.

Oysa YSK kararı, siyasi partiler harici hiçbir kişi ve kurumun siyasi propaganda yapamayacağına yönelik bir anlam içermediği gibi bu yönde yapılacak bir yorumun da seçim hukukuna ve söz konusu maddenin amaç ve içeriğine uygun olduğu söylenemez. Böyle bir varsayım, seçim dönemlerinde siyasi partiler haricindeki kişi ve kurumların seçime yönelik düşünce ve kanaatlerini açıklayamayacakları anlamına gelir.”

Kararda, TMMOB’nin görüşünü açıklamasının, siyasi partiler yönünden getirilmiş bir hükme dayanılarak cezalandırılmasının, ifade özgürlüğü kısıtlaması yönünden kanuni bir dayanağının bulunmadığına hükmedildi.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

Bakanlığa Yürümek İsteyen Öğretmenlere Polisten Sert Müdahale

Ankara’da biraraya gelen Özel Sektör Öğretmenleri, taban maaş ve özlük hakları için Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Eğitim ve Kültür Merkezi’nde toplandı. Bakanlığa yürümek isteyen öğretmenler gözaltına alındı.

Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası Genel Sekreteri Hüseyin Aksoy, üye sayılarının 4 bine dayandığını, faaliyet gösterdikleri il sayısının 60’ın üzerinde olduğunu söyledi.

Gazete Duvar’dan Nur Kaplan’ın haberine göre, Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası’nın köklü eğitim mücadelesinde yeni bir filiz olduğunu söyleyen Aksoy, şöyle devam etti:

“Bizler yola çıkarken ilk olarak öğretmeniz dedik. Biz kurumlarda eksik, atanamamış, yetersiz yaftası aldık. Bizim mücadelemiz bunu değiştirmekle başladı. Bakanlık özel kurumlarda kaç eğitimcinin çalıştığından bihaber. Bir dershanede öğretmenin 60 saat derse girdiğinden bihaber. Bakanlık ücretli öğretmenlerinin neye maruz kaldığından, kaç parayla çalıştığından bihaber.”

Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası Örgütlenme Sekreteri Ozan Fındık, bugüne kadar gerçekleştirdikleri kazanımları anlattı. Fındık, şöyle dedi:

“Hepimiz çalıştığımız kurumlarda çeşitli sorunlar yaşadık. Sendikamız yoktu. Patron baskısı ve sömürüye karşı dağınıktık. Bu çaresizlik ve yalnızlık duygusu bu sendikayı kurmamıza neden oldu. Bu yozlaşmış sistemin içinde öğretmenler eziliyor. Pratik, fiili ve meşru mücadele hattı yaratmak zorundayız. Biz efendi istemiyoruz ama efendi de olmak istemiyoruz. Biz ancak çocuklarımızın önünde eğiliriz.”

Özel sektör öğretmenleri TMMOB’da yaptığı açıklamanın ardından Milli Eğitim Bakanlığı’na yürümek istedi.

TMMOB Eğitim ve Kültür Merkezi’nin önünde konuşlanan polis öğretmenlerin yürümesini engelledi. Öğretmenler sloganlar eşliğinde polisin tutumuna tepki gösterdi. Öğretmenlerin yürümek için yola çıktığı sırada polis biber gazıyla saldırdı.

Polis, iki avukat ve dört özel sektör öğretmenini gözaltına aldı.

Paylaşın

TMMOB: Gezi’ye, Emeğimize Ve Mesleğimize Sahip Çıkacağız

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Ankara İl Koordinasyon Kurulu (İKK), Ankara’nın Kızılay ilçesindeki Makina Mühendisleri Odası (MMO) Eğitim ve Kültür Merkezi basın açıklaması yaptı.

Gezi Davası’nda ceza alan isimlere destek verilen açıklamada, “Siyasi iktidarın arkadaşlarımız nezdinde cezalandırmak istediği Gezi direnişi olduğu kadar, parkına, şehrine, doğasına, tarihine sahip çıkan mühendis, mimar ve şehir plancılarıdır. Siyasi iktidarın cezalandırmak istediği, mesleki bilgisini halktan yanan kullanan kamucu mühendis, mimar, şehir plancılarının mücadelesidir” denildi.

“Hiç kimsenin bu ülkeye, bu halka bu denli kötülük yapmaya, bu denli acı çektirmeye hakkı yok. Ama bilin ki iktidar zorbalığına bugüne kadar hiç boyun eğmedik, bundan sonra da asla boyun eğmeyeceğiz” ifadelerine yer verilen açıklamada, “Siyasi iktidarın üzerini örtmek istediği başarısızlık tablosunun altında büyük bir toplumsal dram yaşanıyor” vurgusu da yapılarak emeğiyle yaşayan yurttaşların yaşam şartlarına değinildi.

Mimar, mühendis ve şehir plancılarının yaşadığı sorunların emeğiyle geçinen tüm kesimlerin yaşadığı sorunların bir parçası olduğu kaydedilen açıklamada, “Mücadelemizi ortaklaştırmak ve büyütmek zorundayız” denildi ve talepler dile getirildi.

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz tarafından okunan açıklama “Türkiye’nin içinden geçtiği bu karanlık dönemde, Gezi’ye, emeğimize ve mesleğimize sahip çıkacağız” ifadeleri kullanıldı.

Açıklamanın tamamı şöyle:

“Gezi direnişi ve bu direnişin parçası olmuş herkes, tarih karşısında ve toplum vicdanında tertemiz ve lekesizdir. Siyasi iktidarın arkadaşlarımız nezdinde cezalandırmak istediği Gezi direnişi olduğu kadar, parkına, şehrine, doğasına, tarihine sahip çıkan mühendis, mimar ve şehir plancılarıdır. Siyasi iktidarın cezalandırmak istediği, mesleki bilgisini halktan yanan kullanan kamucu mühendis, mimar, şehir plancılarının mücadelesidir. TMMOB ve bağlı odalarının onurlu mücadele geleneğidir. Buradan iktidara sesleniyoruz, hukuku ve yargı organlarını siyasal çıkarlarınız doğrultusunda kullanmaya çalışmayın. Buradan aynı zamanda yargı organlarına ve yargıçlara sesleniyoruz, kararlarınızı iktidarın ihtiyaçlarına göre değil, hukukun evrensel ilkelerine göre verin.

Hiç kimsenin bu ülkeye, bu halka bu denli kötülük yapmaya, bu denli acı çektirmeye hakkı yok. Ama bilin ki iktidar zorbalığına bugüne kadar hiç boyun eğmedik, bundan sonra da asla boyun eğmeyeceğiz. Gezi direnişini, Gezi Davası’nda ceza alan arkadaşlarımızı, uğruna bedeller ödediğimiz değerlerimizi, kamusal faydayı ve meslektaşlarımızın haklarını savunmaya devam edeceğiz.

‘Yoksulluk ve geçim sıkıntısı halkın yaşam tarzı haline geldi’

Siyasi iktidarın üzerini örtmek istediği başarısızlık tablosunun altında büyük bir toplumsal dram yaşanıyor. Hayat pahalılığı, işsizlik ve yoksulluk toplumun tüm kesimlerini tükenme noktasına getirdi. Alın terinin karşılığını alamadan çalışan milyonlarca emekçi ev kirası, ulaşım masrafları ve faturalar nedeniyle ay sonunu getiremez oldu. Milyonlarca kişi geçimini sağlayabilmek için borç batağına sürüklendi. Yoksulluk ve geçim sıkıntısı halkın yaşam tarzı haline geldi.

Yaşanan bu kriz mühendis, mimar ve şehir plancılarının hayatlarını da çok olumsuz etkiliyor. Başta yeni mezun ve işsiz arkadaşlarımız olmak üzere, kamuda ve özel sektörde her türlü mühendislik, mimarlık ve şehir planlama hizmetlerini yapan meslektaşlarımız giderek daha büyük bir hayat zorluğu ile baş etmeye çalışıyor. Kamuda çeşitli statülerde çalışan meslektaşlarımızın ekonomik ve sosyal koşulları, üstlendikleri sorumluluklara ve almış oldukları eğitime uymayan bir düzeye gerilemiş durumda. Sistematik biçimde daraltılan iş alanlarımız nedeniyle yıllardır kamuda mühendis, mimar ve şehir plancısı ataması yapılmıyor. Kamu hizmetlerinin niteliği düşerken, meslektaşlarımız da özel sektöre itiliyor. Ücretlerimiz enflasyon karşısında giderek eriyor ve yaşam standardımız dibe doğru çekiliyor. Nitelikli bir eğitim alan, köklü üniversitelerden iyi derecelerle mezun olmuş birçok genç meslektaşımız, mesleki, maddi ve sosyal tatminsizlik nedeniyle geleceğini yurt dışında arıyor.

Yaşadığımız sorunlar, ülkemizde emeğiyle geçinen tüm kesimlerin yaşadığı sorunların bir parçasıdır. Bu sorunların sebebi mevcut siyasi iktidar ve onun 20 yıldır uyguladığı ekonomik-sosyal politikalardır. Bu anlayışın meslektaşlarımızın ve ülkemizin yaşadığı sorunlara çözüm bulma şansı kalmamıştır.

Ülkemizin bugün içinde bulunduğu krizden kurtuluşun yolu, bu krizi yaratan nedenlerin tümüyle ters yüz edilmesinden geçmektedir. Tek adam rejimine karşı halk egemenliği anlayışının, neoliberal politikalara karşı kamucu politikaların, toplumsal kutuplaşmaya karşı bir arada yaşamın, baskı ve zorbalığa karşı demokratik hak ve özgürlüklerin savulması ve geliştirilmesi hepimizin ortak ihtiyacıdır. Ülkemizin geleceğini kurtarabilmek, daha iyi koşullarda yaşayabilmek ve çocuklarımızın geleceğini güvenceye alabilmek için mücadelemizi ortaklaştırmak ve büyütmek zorundayız.

‘Acil taleplerimizi bir kez daha dile getiriyoruz’

Bizler, bu ülkenin imarından sanayiine, tarımından enerjisine kadar tüm süreçlerinde yer alan, hayatı yaşanabilir kılan mühendisleri, mimarları, şehir plancıları olarak, acil taleplerimizi bir kez daha dile getiriyoruz:

– Nitelikli işgücümüzün heba olmasına neden olan işsizlik sorunu derhal çözülmelidir.

– Tüm meslektaşlarımıza güvenceli istihdam sağlanmalıdır.

– SGK ile TMMOB arasında ücretli çalışan mühendis, mimar ve şehir plancılarının ‘Asgari Ücret Denetim Protokolü’ ivedilikle yürürlüğe konulmalıdır.

– Kamuda mühendis, mimar ve şehir plancılarının istihdamı artırılmalıdır.

– Kamuda çalışan mühendis, mimar ve şehir plancılarının ücretleri ve özlük hakları iyileştirilmelidir, ek göstergeler 4800-6400 aralığına yük- KHK ile haksız ve hukuksuz biçimde kamu görevinden ihraç edilen meslektaşlarımız tüm haklarıyla birlikte derhal görevlerine iade edilmelidir

– Özelleştirme uygulamalarına son verilmeli, yeniden kamulaştırma yapılmalıdır. Ülkenin yaşanabilir hale gelmesi için tüm alanlarda kamucu politikalar benimsenmelidir.

– Ülkemizin doğal kaynaklarını, ormanlarını, tarım alanlarını ve tarihi mirasını yağmalamayı amaçlayan tüm düzenlemeler geri çekilmelidir.

– Kamusal ve mesleki denetimler toplum güvenliğinin sağlanması açısından zorunludur, serbestleştirme uygulamalarına son verilmelidir.

– Gezi tutsakları bir an önce serbest bırakılmalıdır. Gezi Direnişi nasıl ki bu ülkenin yüz akı ve onurlu tarihinin bir parçasıysa, Gezi direnişi davasında yargılanan tüm arkadaşlarımız da bizim yüz akımız ve onurlu tarihimizin bir parçasıdır.

Bu taleplerimizi hayata geçirmek için mücadeleyi büyüteceğiz. Sesimizi ülkenin her yanında yayacağız. Yaşadığımız tüm baskılara rağmen demokrasiye, özgürlüklere, bağımsızlığa, laikliğe ve toplumculuğa olan bağlılığımızdan taviz vermeyeceğiz. Ülkemizi kasıp kavuran kriz koşullarında meslektaşlarımızın ekonomik, demokratik ve mesleki faydalarının geliştirilmesi için mücadele etmekten de vazgeçmeyeceğiz. Türkiye’nin içinden geçtiği bu karanlık dönemde, Gezi’ye, emeğimize ve mesleğimize sahip çıkacağız.”

Paylaşın

Bu Düzen Böyle Gitmez!

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve Türk Dişhekimleri Birliği (TDB) ortak bir basın toplantısıyla 1 Mayıs programını açıkladı. 

Kurumların genel başkanları ve yönetim kurulu üyelerinin katılımıyla DİSK Genel Merkezi’nde yapılan basın açıklamasının gündemi ekonomik krizdi. Toplantıda konuşan DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, “Ekonomik kriz, işsizlik, zamlar, pandemi, borçlanma derken ülkemizde insanca yaşamak bir yana hayatta kalmak bile her gün zorlaşıyor” dedi.

Bu düzen toplumun işini, aşını, geçimini ve sağlığını korumuyot aksine tehdit ediyor” diyen Çerkezoğlu, “Bu düzenin çarkları, dünyanın tüm değerlerini ve güzelliklerini üreten bizleri, işçileri, emekçileri, kamu emekçileri, mühendisleri, mimarları, hekimleri, avukatları, aydınları, akademisyenleri, sanatçıları, gençleri, kadınları, emeklileri, emekli dahi olamayanları ezdikçe eziyor” ifadelerini kullandı ve şöyle devam etti:

Bu düzenin çarkları, zengini daha zengin etmek, bankaların kasalarını doldurmak, şirketleri ihalelerle beslemek üzere kurulmuş. Bu düzenin çarkları sermayeye sömürecek ucuz emek, yağmalanacak doğa, talan edilecek kentler yaratmak üzere dönüyor.

Halk işsizlikle, açlıkla, yoksullukla, artan borçlarla, salgınla mücadele ederken 20 yıldır ülkeyi yöneten AKP iktidarı ülkenin tüm kaynaklarını, bir avuç patronu ve ayrıcalıklı zümreyi korumak için seferber etti, etmeye devam ediyor.

Halk işe, ekmeğe, insanca bir yaşama olduğu kadar demokrasi, adalet ve hukuka da aç. Bu düzen yurttaşların hakkını, hukukunu çiğniyor, adaletsizliği büyütüyor.

Halkın gerçeği ile bir avuç ayrıcalıklı kesimin gerçeği arasındaki fark, tek sesli medyanın propaganda yayınlarıyla perdelenmek isteniyor. Üstü örtülemeyen hakikate dair çığlıklar, baskı ile, şiddet ile, sansür ile, zor ile bastırılmak isteniyor. Hakkını arayan ve gerçekleri söyleyen herkes bu düzenin hukuk dışı zorbalıklarıyla karşı karşıya kalıyor.

“Bu düzen böyle gitmez”

Bu düzen böyle gitmez. Halkı yoksulluğa, açlığa, işsizliğe, borçluluğa ve güvencesizliğe mahkûm eden bu akıl dışı düzen Türkiye’nin sırtında bir yüktür.

20 yıldır ülkeyi yönetenler ve tüm yetkileri tek kişide toplayanlar sorumluluktan kaçamaz. Ülkenin kanayan sorunlarını kendi dışındaki herkese ve her şeye bağlayan bir yönetim anlayışına artık yeter diyoruz.

Gün şikâyet etme günü değildir. Biz tüm sömürülenler, yoksullaşanlar, ezilenler olarak bu düzeni değiştirme, 82 milyonun insanca yaşayacağı bir ülkeyi inşa etme gücümüz var.

1 Mayıs, İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik Mücadele ve Dayanışma günü ülkenin dört bir yanında gücümüzü ve coşkumuzu meydanlara taşıdığımız bir gün olacaktır. Dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde de işçilerin ve emekçilerin, bu günü kendi belirledikleri, kentin en merkezi meydanlarında, İstanbul’da da Taksim 1 Mayıs alanında coşkuyla kutlama hakkı vardır.

Ulusal ve uluslararası mahkemelerce de kabul edilen bu hakkın 2013’ten beri keyfi biçimde gasp edilmesini, Taksim 1 Mayıs alanının yasaklanmasını kabul etmediğimizi ve Taksim 1 Mayıs meydanı yasağı başta olmak üzere, yasakların kalktığı bir ülke için mücadele kararlılığımızı buradan bir kere daha ifade etmek isteriz.

Biz 1 Mayıs Birlik Mücadele ve Dayanışma Gününe giderken birlikte değiştirme irademizi işyeri işyeri, sokak sokak, meydan meydan örgütleyeceğimizi, Türkiye’nin dört bir yanında 1 Mayıs meydanlarında omuz omuza olacağımızı ilan ediyor, emekten, barıştan, demokrasiden, eşitlikten, özgürlükten yana olan herkesi 1 Mayıs meydanlarında buluşmaya çağırıyoruz.

Paylaşın

Enerji Krizi, Türkiye’yi Esir Aldı

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’ne (TMMOB) bağlı Kimya Mühendisleri Odası Başkanı Dr. Ali Uğurlu son günlerde yaşanan enerji kriziyle ilgili bir açıklama yaptı. Uğurlu sorun olarak bir tarafta doğalgaz, elektik ve akaryakıtın fiyatının fahiş seviyelere ulaşmasını gösterdi.

Diğer tarafta ise kesintiler olduğunu belirtti. “Türkiye enerjide ciddi bir kriz ile karşı karşıya” dedi. Uğurlu bu krizin nedeni olaraksa AKP’nin özelleştirme ve piyasalaştırma çabalarını, pahalı imzalanmış doğalgaz anlaşmalarını, fosil yakıtlardaki dışa bağımlılığı, verimlik esasına dayanmayan enerji politikalarını ve yenilenebilir kaynakların yeterince değerlendirilememesini gösterdi.

Hepsinden önemli olarak Türkiye’nin bağımsız bir enerji politikası olmadığını söyleyen Uğurlu “Bunun sonucu sanayide çarklar durdu, halk ısınamıyor, elektrik kullanamıyor ve akaryakıt satın alamıyor” diye konuştu. Türkiye’nin gittikçe derinleşen bir enerji bağımlılığına sürüklendiğini belirten Uğurlu sonrasında şunları söyledi:

“Türkiye gittikçe daha fazla üretim ve daha fazla tüketim sarmalına sokuldu. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının verilerine göre 2000’de 80.5 Milyon Ton Eşdeğer Petrol (MTEP) olan enerji talebi 2020’de 147.2 MTEP`e yükseldi. İthal kaynak oranı bu süre içerisinde yüzde 52`den yüzde 70`e çıktı. Enerjinin verimsiz kullanılması, sürekli artan enerji talebi nedeniyle dışarıya bağımlı olan enerji çıkmazında ithal kaynak oranı sürekli artıyor.

“Yaşanan sıkıntıların temel nedeni enerjide yüzde 80 üzerindeki dışa bağımlılıktır. Bu dışa bağımlılığı arttıran nedenlerse enerjinin verimsiz kullanılması, sürekli artan enerji talebi, özelleştirmeler ve yenilenebilir enerji kaynaklarından yeterince yararlanılmamasıdır.

“Son günlerde enerji arzında yaşanan krizin bir nedeni de doğalgaz depolamasının yetersizliğidir. Bu durumun sanayide gaz ve elektrik kesintilerine neden olarak üretimi durduracağı, maliyetleri artıracağı ve zaten çekilmez olan hayat pahalılığını körükleyeceği açıktır.

“Doğalgazın Türkiye`nin birincil enerji arzındaki payı yüzde 27`dir. 2021`in ilk 11 ayında tüketilen elektriğin üçte biri doğalgaz yakıtlı santrallarda üretilmiştir. Ülkemiz doğalgazda yüzde 99 oranında dışa bağımlıdır. Bu nedenle termik santrallarda doğalgazdan elektrik üretilmesinin teknik olarak hiçbir haklı açıklaması yoktur.

“Keza aynı şekilde akaryakıttaki gerçeklik de böyledir. Özellikle ülkenin iyi yönetilememesi sonucu ortaya çıkan ekonomik krizin yarattığı döviz kurlarındaki artış neredeyse gün aşırı akaryakıt fiyatlarına zam olarak yansımaktadır.

“Elektrik enerjisindeki yanlış uygulamalar; kısacası özelleştirmeler ve piyasalaştırmalar ülkemizi en pahalı elektrik tüketen ülkelerden bir haline getirmiştir. YEKDEM destekleri sorunu, yenilenebilir kaynakların özellikle de güneş enerjisi yatırımlarının arzu edilir düzeyde olmayışı, verimliliğin göz ardı edilmesi, Elektrik Üretim A.Ş’nin dağıtım firmalarına çok ucuz elektrik vermesine rağmen bu firmaların elektriğin kilowatını halka dört, beş kat fazlasıyla satması gibi sorunlar elektrik kullanımında sanayiciyi, esnafı ve halkı canından bezdirmiştir.

“Geldiğimiz noktada Türkiye ciddi olarak bir enerji krizi ile karşı karşıya. Mevcut yaklaşım ve politikalarla bu sorunların çözülmesi mümkün değildir. Ülkemizin enerji krizinin köklü çözümü; toplumun çıkarlarını gözeten kamusal planlama ve kamu hizmetini esas alan enerjinin azami ölçüde yenilenebilir kaynaklara dayalı etkin ve verimli temini, iletimi ve dağıtımından geçmektedir.

“Türkiye’nin enerji ihtiyacı, ulusal, toplumsal ve kamusal çıkarlar temelinde bir planlama sistematiğini ve uzun vadeli öngörülerle, düşük maliyetle üretim ve dağıtım yoluyla geniş kesimlerin sürekli ve en ucuz şekilde yararlanmasına olanak verecek bir enerji politikasını gerektirir. Bunun yolu ulusal ve kamucu bir bağımsız enerji politikasının oluşturulmasından geçer.”

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın