Anayasa Mahkemesi’nin İptal Ettiği Uygulama Geri Döndü!

Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) iptal ettiği “örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme” fiili müstakil bir suç olarak yeniden düzenlendi. Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) yapılan değişikliğe göre, bir örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, 2 yıl 6 aydan 6 yıla kadar hapisle cezalandırılacak.

Devlet güvenliğine ve anayasal düzene karşı işlenen suçlar bakımından, silahlı örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi ayrıca 5 yıldan 10 yıla kadar hapis cezasına çarptırılacak. Örgüt adına suç işleyen kişi ise hem işlediği suçtan hem de örgüt adına suç işleme cürmünden ayrı ayrı cezalandırılacak.

Kamuoyunda 8. Yargı Paketi olarak bilinen düzenleme, Mart ayında yasalaşmasının ardından 1 Haziran itibarıyla yürürlüğe girdi. Yeni uygulama ile adli para cezaları artırıldı.

7499 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda değişiklikler yapan yeni kanuna ilişkin sosyal medya platformu X’te bir mesaj paylaşan Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, yeni yasanın 1 Haziran’dan itibaren uygulanmaya başlandığını hatırlattı.

Buna göre; 1 Haziran 2024 tarihinden itibaren işlenen suçlar bakımından adli para cezalarında alt sınır 20 liradan 100 TL’ye; üst sınır ise 100 TL’den 500’e yükseltildi. Ceza mahkemelerince doğrudan verilen adli para cezalarının kesinlik sınırı da 3 bin TL’den 15 bin liraya çıkarıldı. Adli para cezasının ödenmemesi halinde hapis süresinin belirlenmesinde ise bir gün karşılığı olarak 500 Türk Lirası esas alınacak.

8. Yargı Paketi ile daha önce Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) iptal ettiği “örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme” fiili müstakil bir suç olarak yeniden düzenlendi.

Türk Ceza Kanunu’nda (TSK) yapılan değişikliğe göre, bir örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, 2 yıl 6 aydan 6 yıla kadar hapisle cezalandırılacak.

Devlet güvenliğine ve anayasal düzene karşı işlenen suçlar bakımından, silahlı örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi ayrıca 5 yıldan 10 yıla kadar hapis cezasına çarptırılacak. Örgüt adına suç işleyen kişi ise hem işlediği suçtan hem de örgüt adına suç işleme cürmünden ayrı ayrı cezalandırılacak.

Ancak değişikliğin, Anayasa Mahkemesinin (AYM) ilgili hükme ilişkin iptal kararını dikkate almaktan uzak olduğu yorumları yapılıyor. Türk Ceza Kanununun (TCK) 220. Maddesinde, “örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen” kişinin ayrıca örgüte üye olmak suçundan da cezalandırılacağı hükmediliyordu.

AYM geçen yıl bu düzenlemeyi, “ifadenin muğlak olup keyfilik yaratabildiği” gerekçesiyle oy birliği ile iptal etmişti. Yeni düzenleme, keyfilik endişesini giderecek değişiklikler olmadan, çok benzer şekilde yeniden metne girdi ve yasalaştı.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Anayasa Mahkemesi, ‘Örgüt Adına Suç İşleme’ Maddesini İptal Etti

Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 220/6 maddesinde yer alan “örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek” düzenlemesi Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından “Anayasa’ya aykırı” bulunarak iptal edildi. İptal kararı, 4 ay sonra yürürlüğe girecek.

TCK’nın 220. maddesi, örgüt kuran, yöneten ve üyesi olanlara 4 yıldan 8 yıla kadar hapis verilmesini öngörüyor. Ancak maddenin 6. fıkrası, örgüte üye olmayan ancak örgüt adına suç işleyenleri cezalandırıyor.  Bu fıkrada, “Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca örgüte üye olmak suçundan da cezalandırılır. Örgüte üye olmak suçundan dolayı verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir. Bu fıkra hükmü sadece silahlı örgütler hakkında uygulanır” deniliyordu.

Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) iptal kararının gerekçesinde, “kuralların kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarını önleyecek şekilde belirli ve öngörülebilir nitelikte olmadığı ve kanunilik şartını taşımadığı” belirtildi.

T24’ün aktardığına göre Patnos Ağır Ceza Mahkemesi ve İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nin başvurularını değerlendiren Yüksek Mahkeme kararına gerekçe olarak “Bu suçtan ceza alanların örgüte üye oldukları kanıtlanamamasına rağmen örgüte üye olanlardan daha fazla hapisle cezalandırılmalarını” gösterdi.

AYM, bu konuda TBMM’ye 4 ay süre verdi ve iptalin bu sürenin sonunda yürürlüğe girmesini kararlaştırdı. Ancak Meclis yeni bir düzenleme yapsa da aralarında Cumhuriyet gazetesi davasında bu suçtan ceza alan TİP Milletvekili Ahmet Şık’ın da bulunduğu çok sayıda sanığın dosyası yeniden ele alınacak.

Resmi Gazete’de yayımlanan karar 4 ay sonra yürürlüğe girecek. Mahkemeler, 4 ay sonra yürürlüğe girecek iptal kararıyla yok hükmünde sayılacak düzenlemeyi uygulayamayacağı için bu suçtan yargılananların durumu yeniden değerlendirilecek. 4 aylık sürede bu suçtan kesin ceza alanların da iptal kararı yürürlüğe girdiğinde itiraz etmeleri söz konusu olabilecek.

AYM’nin karara ilişkin gerekçesinde şu ifadeler yer aldı: “İlke olarak kişinin silahlı örgüte üyelikten cezalandırılabilmesi için eylemlerinin sürekliliği, çeşitliliği ve yoğunluğu veya bu özellikler olmasa dahi suçun niteliği ile örgütün amacına ulaşma bakımından ancak örgüt üyeleri tarafından işlenip işlenemeyeceği gözetilmeli; örgütle organik bir bağının bulunduğu ve örgütün hiyerarşik yapısı içinde bilerek ve isteyerek hareket ettiği yeterli bir gerekçeyle gösterilmelidir…

İtiraz konusu kural uygulandığında, silahlı örgüte üye olma suçu bakımından aranan belirli şartlar, örgüte üye olmayan ancak örgüt adına suç işleyen bir kimse yönünden aranmamakta ve her iki kategorideki kimseler arasında herhangi bir ayrım yapılmaksızın örgüte üye olmayan ancak örgüt adına suç işleyen bir kimse örgüt üyesi olarak cezalandırılmaktadır. Bu itibarla bir kimse silahlı örgütle zayıf da olsa bir şekilde bağlantısı bulunduğu iddia edilen bir suç işlediği gerekçesiyle, örgütle bağlantısı açıkça ortaya konulmaksızın, işlediği suçun yanı sıra gerçek içtima hükümleri uyarınca ayrıca örgüt üyeliğinden de cezalandırılmaktadır. Bu durum, örgüt adına suç işleyen kimsenin örgüt üyelerine göre daha ağır cezalarla karşılaşmasına neden olmaktadır.”

‘Örgüt adına’ kavramı belirsiz

“Örgüt adına” kavramının belirsizliğine de dikkat çeken AYM, bunun ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşleri gibi haklara da etkisine vurgu yaptı: “AYM, “Kuralın bir temel hakla bağlantısı olmayan suçlar bakımından da uygulanması mümkün olmakla birlikte işlenen suçun temel hakların kullanımıyla ilgili olması durumunda kuralda yer alan örgüt adına kavramının belirsizliğinden kaynaklı geniş yorumu nedeniyle kuralla ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ya da örgütlenme veya din ve vicdan özgürlüğü gibi temel haklar üzerinde güçlü bir caydırıcı etki yaratılmaktadır…

… Kanun koyucunun anayasal ilkelere bağlı kalmak şartıyla hangi eylemlerin suç sayılacağı, bunun hangi tür ve ölçüdeki ceza yaptırımıyla karşılanacağı, nelerin ağırlaştırıcı veya hafifletici sebep olarak kabul edileceği konusunda takdir yetkisinin bulunduğu açıktır. Takdir yetkisi kapsamında belirli ağırlığa sahip suçların örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına işlenmesi hâlinde suçun temel şeklinden farklı bir ceza yaptırımının öngörülmesi veya suçun niteliğinin değişmesi de mümkündür.

Ancak itiraz konusu kuralın, örgüt üyeliğine dair herhangi bir somut delil bulunmadan ve işlenen suçun niteliği ve ağırlığı itibarıyla örgütün amacına ne surette katkıda bulunduğu da dikkate alınmadan kişilerin örgüte üye olmak gibi son derece ağır bir suçtan cezalandırılmalarına neden olacak şekilde geniş yorumlanmaya müsait olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla kuralın kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarını önleyecek şekilde belirli ve öngörülebilir nitelikte olmadığı ve bu yönüyle kanunilik şartını taşımadığı sonucuna ulaşılmıştır.”

Paylaşın

Halk, ‘Kin Ve Düşmanlığa’ Nasıl Teşvik Ediliyor?

Türk Ceza Kanunu’nun “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama” başlıklı popüler maddesi, son olarak şarkıcı Gülşen’in tutuklanmasıyla gündeme geldi. Daha çok bilinen haliyle “Halkı kin ve düşmanlığa teşvik etmek” suçlaması, en çok sosyal medya kullanıcılarını etkiliyor.

Peki, bu kavram aslında neyi anlatıyor? Tutuklanma sebebi mi? Bu maddeden yargılanmanın şartları nedir? Yargılananlar bu şartları karşılıyor mu? Uygulamada çifte standart var mı?

Kanun maddesinin hukuken ne anlama geldiğini, Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İstanbul Şubesi Başkanı, Avukat Çiğdem Akbulut bianet’ten Ayça Söylemez’e konuştu.

Öncelikle en yakıcı sonucu olan tutuklama tedbirini sorduk, Akbulut şöyle açıkladı:

“Ceza üst sınırları itibari ile infaz sistemine göre tutuklama yapılmaması lazımken, uygulamada birçok kez tutuklama ile karşı karşıya kalıyoruz. Tabii ki bu orantısız tedbirin her zaman iktidara muhalif kesime yönelik, bu kesimin ifade özgürlüğünü ve kişi güvenliğini ihlal eder şekilde uygulandığı aşikâr.”

216. maddenin hukuki değerlendirmesini de yapan Akbulut, “yakın ve açık tehlike” mefhumunu hatırlattı.

Suça konu edilen söylemde “kasıt” olması gerekiyor

“TCK 216” son dönemde artarak gözaltı ve hüküm gerekçesi olarak kullanılıyor. Ancak bu maddeden bir suçun oluşabilmesi gerçekte (hukuken) hangi şartları gerektirir, hangi eylemler gerçekleştiğinde suçun unsurları oluşmuş olur?

Bu madde ile düzenlenen üç tip suçun* da düzenlenme amacı, “toplumsal barışı korumak”. Halkın belli bir kesiminin diğer bir kesimine kin, öfke, düşmanlık beslemesini ve bu duygular ile harekete geçmesini engellemeye yönelik düzenlemeler…

Hukuki şartlarına baktığımızda, suça konu edilen söylemde “kasıt” olması gerekiyor. Yani “tahrik” dediğimiz unsurun var olması için söylenen sözün gerçekten belli bir kesimi diğer kesime karşı tahrik etme amacı ile söylenmesi gerekiyor.

Ve bu amaçla söylenen sözün aşağılanan, hedef gösterilen kesim için açık ve yakın, “gerçek” bir tehlike oluşturması gerekiyor. Bu doğrultuda sözün ne zaman söylendiği, nasıl bir ortamda söylediği, kime/kimlere karşı söylendiğine bakılmak zorunda. Gerçekten bir infial yaratmış mı sorgulanmak zorunda.

“Dillerini keseceğiz” ifade özgürlüğü sayıldı

Türkiye’deki uygulama bu şartlara uyuyor mu? Uygulamanın mevcut halini ve çifte standart eleştirilerini nasıl değerlendirirsiniz?

Her üç suç tipi için de ceza üst sınırları itibari ile infaz sistemine göre tutuklama yapılmaması lazımken uygulamada birçok kez tutuklama tedbiri ile karşı karşıya kalıyoruz. Tabi kii bu orantısız tedbirin her zaman iktidara muhalif kesime yönelik, bu kesimin ifade özgürlüğünü ve kişi güvenliğini ihlal eder şekilde uygulandığı aşikâr.

Geçen yıl Boğaziçili öğrenciler, Kâbe fotoğrafını yere serdikleri için bu suçlama ile aylarca tutuklu yargılandı. Ama çok yakın zamanda sanatçı Sezen Aksu için “dillerini keseceğiz, beyinlerine sıkacağız” ifadesini kullanan 15 Temmuz Şehitler ve Gaziler Platformu Başkanı Erol Bulut hakkında sadece TCK 216 da değil, başka suçlar için de kovuşturma dahi yürütülmedi ve bu sözlere ifade özgürlüğü dendi.

Ülkede hemen hemen her gün LGBTİ+ bireylere yönelik nefret söyleminde bulunuluyor, çoğunlukla devlet yetkilileri ve din insanları bu sözleri sarf ediyor ancak soruşturma makamlarının bir kez olsun harekete geçtiğini görmedik.

En çarpıcı örneklerden biri, Sedat Peker’in, barış akademisyenleri için söylediği “Oluk oluk kanlarını akıtacağız” sözleri hakkında verilen beraat kararı… Bu dava bugün görülüyor olsa başka türlü sonuçlanacağını bilmek de cabası. Ve aslında tam olarak maddenin uygulanma şeklinin özeti.

Kadınların, Kürtlerin, Alevilerin, haklarını arayan işçilerin, öğrencilerin, son zamanlarda özellikle göçmenlerin iktidar ve başkaca faşist hareketler ve medyaları tarafından sürekli hedef gösterildiğini görüyoruz ve bu söylemlerin sonucunda “açık ve yakın tehlike” unsurunu aşan, gerçekleşmiş linçlerle, katliamlarla karşı karşıya kalıyoruz.

Bu halde dahi başlatılmayan, daha yüksek cezai yaptırımlar içeren suç soruşturmaları varken, iktidarın “değerlerine” dil uzatıldığında TCK 216’yı sopa olarak muhalefetin karşısında buluyoruz.

Başlangıçta amacının toplumsal barışı korumak olduğunu söylediğimiz madde, siyasi iktidar eli ile uygulamaya koyulan haliyle toplumsal kutuplaşmayı arttırıyor.

 TCK Madde 216- Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama

(1) Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Paylaşın