DEM Partili Tuncer Bakırhan’dan İktidara “Süreç” Eleştirileri

Partisinin grup toplantısında konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla başlayan sürece ilişkin iktidarın beklenen adımları atmadığını belirterek, “Sürecin sağlığı açısından hiçbir adım atılmadı… Bu rehavete son vermek gerekiyor” dedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuştu. Konuşmasına 19 Mart’ta İBB’ye yönelik operasyonla başlayan ve sonrasındaki protesto ile boykot devam eden tutuklamalardan bahsederek başlayan Tuncer Bakırhan, şunları söyledi:

“Bugüne kadar eleştrdiğimiz ve pek çok kez maruz kaldığımız işkence görüntüleriyle karşılaştık. Öğrencilere çok ağır saldırı oldu. Kimi medya organları en başından beri ağır bir manipülasyon ve çarpıtma işine girdi. Avukatları, barolar müvekkilleriyle görüşemedi. Kimi kadın arkadaşlar tacize maruz bırakıldı. Bunun varlığını Bakan’a anlatamıyoruz.

Bunun takipçisi olacağız ve bunun peşini bırakmayacağız. İnsanlar artık yaşam güvencesinin olmamasından, geleceksizlikten bıktı. İnsanlar sürekli bir tehdit ve baskı altında yaşamaktan sıkıldı. İnsanlar onurlarının çiğnenmesine, iradelerinin gasp edilmesine öfekli. İnsanlar en çok geleceksizliğe tepkili. İnsanlar ‘geleceğimizi çaldınız’ diyor. İktidarı, bu sloganı dikkatle düşünmeye çağırıyorum.”

Cezaevinde açlık grevine başlayan ESP’li tutuklulara da selam gönderen Bakırhan, siyasi tutukluların derhal serbest bırakılmasını istedi.

Bu yaşananlar karşısında DEM Parti’nin tavrının net olduğunu belirten Bakırhan, şöyle devam etti: “Biz haksızlıkların karşısındayız. Tutuklu öğrenciler derhal serbest bırakılmalı. Bunlardan vazgeçilmeli. İnsanlar protesto edebilir. Protesto, boykot dünyanın her yerinde haktır. Buna saygı göstermek gerekiyor. Kurumlar halkı tehdit etmekten vazgeçmelidir. Sokağa çıkanlar yargı ve hukuk siyasallaştı diyor. Yalan mı? Türkiye’nin acil meseleleri var. Demokrasinin, barışın aciliyeti artık ertelenemez.”

İBB’ye yapılan operasyonun ekonomiyle ilgili sonuçlarını da değerlendiren Bakırhan, şöyle konuştu: “İktidar, sırf siyasi operasyonla rakibini bertara etmek için 30 milyar dolar satarak her birimizin cebinden 13 bin 500 lirayı çaldılar. Bu gerçeğe rağmen iktidar yöneticilerine göre hiçbir sorun yok. Kendi hayatlarına bakarlarsa her şey yolunda tabi. Onların derdi 15 milyon yoksul ve yardıma mahkum insan değil. Emeklilere ara zam yapma çalışmasına da derhal başlayın. İnsanlar taş mı yiyecek ne yesin? Madem enflasyon yok neden doğalgaza elektriğe yüzde 20-25 zam yapıldı.”

İki hafta önce yapılan Newroz kutlamalarından bahseden Bakırhan, meydanlarda PKK lideri Abdullah Öcalan’ın çağrısına destek verildiğini ancak iktidarın atması gereken adımları atmadığını dile getirdi: “Beklenen adımlar konusunda bir rehavet var. Bir bekleme durumu söz konusu. Türkiye’nin en temel meselesi tartışılıyor. Bekleyerek dünyanın neresinde barış gelmiş?

Bilen varsa söylesin evde oturup bekleyelim. Biz en baştan beri demokrasiden korkulmaması, sahiplenilmesi gerektiğini söyledik. Sürecin sağlığı açısından hiçbir adım atılmadı. Yürütme erki tarafından topluma güven verecek herhangi bir duruş sergilenmiyor. Barış korkulacak bir şey midir? Antidemokratik uygulamalar arttıkça nasıl güven tesis edilecek? Bu rehavete son vermek gerekiyor.”

“Terörle mücadele kanunu artık değişmeli”

Konuşmasının sonunda TBMM’ye çağrı yaparak ‘güven ve demokrasi paketi’ çıkarılmasını isteyen Bakırhan, önerilerini şöyle sıraladı: “Eşit ve özgür yurttaşlık ilkesi somut yasalarla güvence altına alınabilir, TBMM Başkanlığı tüm partilerle görüşerek uzlaşı metni hazırlayabilir. Özel komisyon kurulabiir. Silahsızlanma süreci özel yasayı gerkli kılmaktadır. Bu konuda acil bir şey yapılmalıdır. Kayyum uygulamaları kaldırılarak gerekli değişiklikler yapılabilir.

Görevden alınan belediye başkanları görevlerine iade edilebilir. Hasta tutuklular serbest bırakılabilir. Umut hakkının gündeme alınması önemlidir. Sayın Öcalan’ın özgür çalışma koşulları düzenlenebilir. Siyasi görüşler artık suç kapsamından çıkarılmalı. Terörle mücadele kanunu artık değişmeli. Bu konuda Meclis acil adım atabilir. AİHM ve AYM kararlarının uygulanmasını öneriyoruz. Kalıcı olan onurlu barış için emek harcayanlardır.”

Paylaşın

Bakırhan’dan İktidara “Demokrasiden Korkmayın” Çağrısı

İktidara “demokrasiden korkmayın” çağrısında bulunan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Demokratik Türkiye Cumhuriyeti, ortak kader ve tarihe sahip olduğumuz Ortadoğu halklarına güçlü bir nefes vermek anlamına gelecektir” dedi ve ekledi:

“Türkiye’de bireylerin hak ve özgürlükleri, kati güçler ayrımını, inanç özgürlüğü ve eşit yurttaşlığı temel alan özgürlükçü laikliği, farklılıkları tanıyarak üniterliği tesis etmek demokratik siyasi düzenin formülüdür. Bu düzenin filizlenmesi için herkesin ön yargılarını aşması, sorumluluk alması, demokratik siyasi bir kararlılık göstermesi kritik önemdedir”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Kürt sorununun çözümü ve PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın çağrısına ilişkin Yeni Yaşam Gazetesi’nde bir yazı yazdı. Bakırhan’ın yazısında şu ifadelere yer verdi:

“Küresel ve bölgesel gelişmeler açısından Ortadoğu’nun en önemli ülkelerinden biri Türkiye, en örgütlü halklarından biri ise Kürt halkıdır. Küresel düzen ve bölgesel dinamikler büyük bir kasırga altında değişirken, Türkiye’de Kürt sorununun çözümü ve demokratik dönüşüm muazzam sonuçlar üretecektir. Bu sürecin doğru yönetilmesi, sadece Türkiye için değil tüm bölge için de köklü ve demokratik değişimlerinin önünü açabilir. Bu yeni dönemde daha güçlü bir pozisyon almak için barışa ve demokratik dönüşüme hizmet edecek kapsayıcı ve cesur bir perspektife ihtiyacımız var.

Türkiye’nin yüz yıllık devlet politikasının özü inkar, isyan ve bastırma ekseninde şekillendi. Tüm ülkeye kaybettiren bu yanlış politika, toplumsal barış ve demokratik dönüşüm talebini ertelemekten öteye geçmemiş, aksine büyüterek bugüne taşımıştır. Bugün artık demokratikleşme olmadan kalıcı bir barışın inşa edilemeyeceği açıktır.

Tarihsel fay hatlarını revizyonlarla ayakta tutmaya çalışmak, konjonktürel gerilimleri geçici hamlelerle gidermek mümkün değildir. Türkiye’nin toplumsal, kültürel, etnik ve inanç temelli fay hatları, mevcut gerilim siyasetiyle sürdürülemez hale gelmiştir. Bu politikalarda ısrar sadece bugünü değil, geleceği de ipotek altına alarak tehlikeye atmaktadır.

Türkiye kritik bir kavşaktadır. Önümüzde iki yol var: Biri, sorunları halının altına süpürüp geçici çözümlerle günü kurtarmak ama sorunları daha fazla derinleştirmektir. Diğeri ise sorunlarımızla cesaretle yüzleşip kalıcı bir çözüm üretmektir. İlk yol, yıllardır kanayan yarayı daha da derinleştirir, kaosu büyütür ve sonunda hepimize zarar verir.

Bölgesel kaosun etrafa saçtığı tehlikeler, bu yüz yıllık yarayı daha da enfekte ederek tüm bünyeyi sarsabilir. İkinci yol ise, bu yarayı gerçekten sahici yöntemlerle iyileştirerek hep birlikte güçlenmemizi sağlar. Artık geçici bir pansuman değil, köklü bir tedavi gerekiyor. Çözüm de çok açık: Demokratik toplum ve barış.

Mezarlık etrafında ıslık çalarak korkuyu bastırmak yerine, o korkunun kaynağıyla yüzleşip çözüm üretecek bir akla ihtiyaç var. Sorunları görmezden gelerek değil, cesaretle üzerine giderek çözebiliriz. Artık topu taca atma zamanı değil, köklü ve sahici çözümler üretme zamanı.

Demokratik uzlaşma temel yöntemdir

Küresel ve bölgesel dinamikler, toplumsal ve siyasi destek göz önüne alındığında, barış ve demokratik dönüşüm maksimum potansiyele ulaşmıştır. Bu potansiyeli gerçeğe dönüştürmek maalesef sadece iyi dilek ve temennilerle olmuyor. Barış ve demokratik dönüşüm potansiyeline yönelik en büyük zararı diyalog sürecinin etrafında dolaşmak, seçime endeksli kısa vadeli dar çıkarları esas alan siyasi manevralar verecektir.

Gerçekler, zaman ve mekandan bağımsız olarak hep gerçek olarak kalır. Bugün artık on yılların neden elden kayıp gittiğini çok gerçekçi ve cesur şekilde tartışmalıyız. Toplumsal barışın güçlenmesi, ülkenin çok boyutlu meselelerini sahici bir diyalog zemininde ele almayı zorunlu kılar. 27 Şubat’ta Sayın Öcalan tarafından yapılan Asrın Çağrısı’nda belirtildiği üzere ‘Demokratik uzlaşma temel yöntemdir.’

Demokratik uzlaşma temel alınarak demokratik reformların bir sureti barışa, diğer sureti ise demokratik dönüşüme bakmalıdır. Milyonların buluştuğu Newroz meydanları devlete demokratik uzlaşı yöntemini önermiştir. Demokratik toplum ve barış çağrısına imzasını Sayın Öcalan, mührünü ise Newroz meydanındaki milyonlar vurmuştur.

Barış ve demokratikleşme için güçlü bir toplumsal irade açığa çıktı. Şimdi buna denk bir siyasi iradenin tecelli ve tecessüm etme zamanıdır. Ancak güçlü bir siyasi irade, demokratik meşruluk, toplumsal destek geleceğin istikrarlı inşasını sağlayabilir. Bu inşanın temel ilkeleri demokratik uzlaşı, toplumsal ortaklaşma ve anayasal eşit yurttaşlıktır.

Türkiye halklarının barışa ve demokratik dönüşüme dayanan gerçek potansiyelini açığa çıkarmak için demokratik katılım ve eşit yurttaşlık ilkelerine dayanan bir toplumsal mutabakata ihtiyaç vardır. Yeni, demokratik bir anayasanın önemi burada ortaya çıkmaktadır. Bu mutabakat sadece hukuki normları belirlemekle kalmayacak; aynı zamanda Türkiye toplumunun çoğulcu, özgürlükçü ve adalet temelli ortak yaşam ilkelerini de güvence altına alacaktır.

Küresel düzen ve bölgesel dinamiklerde çatırdamalar yaşanırken Türkiye’de yükselen barış umudu, sadece bir etnik kimlik veya teritoryanın meselesi değildir. Barış ve demokrasinin ayrılamaz birlikteliğiyle, demokratikleşmenin derinleşmesi ülkenin her köşesine ve siyasi, toplumsal, iktisadi alanlara olumlu yansıyacak gelişmelerin temel anahtarıdır.

Bu anahtarla barışın kapısı açıldığında demokratik bir yeniden inşa süreci kaçınılmaz olacaktır. Bu yönüyle demokrasinin ve barışın inşası eşzamanlı ilerleme yöntemini esas alarak yürütülmelidir. Bu kapsamda TBMM sürecin asli rollerinden birini oynayarak ‘Güven ve Demokrasi Paketi’yle Nisan ayına girebilir.

Eşyanın tabiatının gereği olarak güven arttırıcı adımlar atılmalı ve iktidarın meşruiyetini sorgulatacak, demokratik gerilemeyi arttıracak politika ve uygulamalardan uzak durulmalıdır. Bir yandan yerel yönetimlere ve seçilmişlere müdahale ederek demokratik gerilemeye ivme kazandırmak diğer yandan ise barışla ilgili iyi dileklerde bulunmak uzlaşmaz bir ikilem oluşturmaktadır.

Kuşkusuz ki, yerel demokrasi, demokrasinin kök hücresidir. Halkın iradesine en doğrudan şekilde sahip olmasıdır. Bu kapsamda, ifade özgürlüğünün, seçimle gelen iradeye saygının ve çoğulcu katılımın tıkanması, kutuplaşmayı derinleştirdiği gibi barışçıl çözüm önerilerini de zayıflatır. Demokratik, barışçıl ve adil bir geleceğin inşasında kararlı olanlar için önemli olan, kendi politik çıkarlarını öncelemek değil, ortak aklın yaratacağı enerjiyi açığa çıkarmaktır.

Barış ve demokratik çözüm iradesi gösteremeyenler, tarihe de topluma da verecek bir tarihi hesapla karşı karşıya kalacaklardır. Siyasal aktörlerin, geçmişin acı tecrübelerinden ders çıkararak somut ve kalıcı bir çözüm yolunu açmaları zaruridir.

Demokratik dönüşüm ancak kapsayıcı bir politika, kişilerin değil 85 milyonun faydasını esas alan bir etik çerçeve ve herkesin kendini içinde bulabileceği ortak bir gelecek tasavvuru ile mümkün olabilir. Demokratik dönüşümü zemin haline getiren bir barış, herkesin hayrına olacaktır!

Barışa hazırız, demokrasiden korkmayın!

Barışa ve Demokratik Dönüşüme Çağrımız, onurlu barışa hazır olduğumuzun kanıtı, iktidara yönelik ‘demokrasiden korkmayın’ çağrısıdır.

DEM Parti olarak, halkların ortak yaşamı ve demokratik çözüm perspektifimizi en yalın haliyle ifade etmek isteriz. Bizim için barış, tüm vatandaşların eşit haklara sahip olduğu, özgürce yaşayabildiği, farklılıkların zenginlik olarak kabul edildiği Demokratik Türkiye Cumhuriyeti demektir. Demokratik Türkiye Cumhuriyeti, ortak kader ve tarihe sahip olduğumuz Ortadoğu halklarına güçlü bir nefes vermek anlamına gelecektir.

Türkiye’de bireylerin hak ve özgürlükleri, kati güçler ayrımını, inanç özgürlüğü ve eşit yurttaşlığı temel alan özgürlükçü laikliği, farklılıkları tanıyarak üniterliği tesis etmek demokratik siyasi düzenin formülüdür.

Bu düzenin filizlenmesi için herkesin ön yargılarını aşması, sorumluluk alması, demokratik siyasi bir kararlılık göstermesi kritik önemdedir. Hem ülkemizin hem de gelecek nesillerimizin hak ettiği barış, demokrasi ve refah düzeyine ulaşmak mümkündür. Barış, demokrasi ve refahı gerçekleştirmek ise tarihsel sorumluluğumuzdur! Biz barışa hazırız. Kimse demokrasiden, eşitlikten ve özgürlükten korkmamalıdır!”

Paylaşın

Tuncer Bakırhan: Yargı “İktidarın Sopası” Haline Geldi

DEM Parti Eş Genel Başkanı Bakırhan, “Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması hukukun zedelendiğinin hatta ortadan kaldırıldığının çok somut bir örneğidir. 16 milyonluk bir kentin belediye başkanı hukuk sopası ise terbiye edilmek isteniyor” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Kürtlerin kazandığı belediyelere kayyım atanıyor. Dışarıdan gelen bir memur belediyeyi gasp ederek, sosyal kültürel kurumların kapılarına kilit vuruyorlar. Bunun dışında Türkiye’de yaygın bir sansür var. Yandaş medyanın önü açılmış, muhalif medyaya dönük bir ciddi bir baskı var. Bugün yüzlerce kişi sanal medya paylaşımları sebebiyle gözaltına alınıyor. Sanal medya hesapları, haber siteleri kapatılıyor. Herkesi hizaya çekmek isteyen bir anlayış var.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan ve beraberindeki heyetin Avrupa temasları sürüyor. Tuncer Bakırhan, 19. Avrupa Birliği, Türkiye, Ortadoğu ve Kürtler başlıklı konferansa katıldı. Belçika’nın başkenti Brüksel’de bulunan Avrupa Parlamentosu’nda ikinci gününde devam eden konferansta konuşan Bakırhan, İmralı’da yaptıkları görüşmenin detaylarını, Barış ve Demokratik Toplum Çağrısını anlattı.

Kürt sorununun çözümsüzlüğünün maliyetinin büyük olduğunu belirten Bakırhan, “Yaşanan bu savaş ile birlikte toplumda çok ciddi bir kutuplaşma yaşandı. Hukuk araçsallaştı ve iktidarın elindeki bir sopa haline geldi. Ekonomi ciddi bir krize girdi. Partimize dönük baskılar arttı. Barış umutları da neredeyse yok edildi. Bu süreçte tüm toplumsal kesimler arasında fay hatları oluştu ve 10 yıllık süreç içinde bu kutuplaşma çok ciddi bir artış gösterdi. Fakat Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat tarihli çağrısı çok önemli. Bu 10 yıl çok önemli tecrübeler yarattı” dedi.

Kürt sorunun küresel bir sorun haline geldiğinin altını çizen Bakırhan, “Kürt meselesi artık bölgesel ve küresel boyuta ulaşmış durumda. Sadece Kürtlerin değil diğer toplumsal yapıların da sorunları görünür hale geldi. Türkiye’nin demokratikleşmesi, ekonomik bağımsızlığı Kürt meselesinin çözümüne bağlı. Bunu bir siyasi tercih olarak değil, varoluşsal bir zorunluluk olarak görüyoruz. Geçmişten çıkarılacak dersler var. Önceki çözüm sürecini enine boyuna tartışıyoruz. Bu konuda eksik kaldığımız konulara ilişkin özeleştiri veren bir partiyiz. Tüm eksiklerine rağmen önceki çözüm süreci toplumsal güvenin, demokrasinin inşa edildiği bir süreç oldu. Ekonomik refah çok ciddi bir artış sağladı. Barış sürecinin ülkenin önünü açtığını görmüş olduk. Kürt sorununun çözümü birçok fırsatı beraberinde getiriyor” dedi.

“Türkiye’de bir de anayasa problemi var”

Kayyım politikaları ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yapılan operasyona da değinen Bakırhan, şu ifadeleri kullandı: “Fakat bu meselenin önünde iç ve dış dengeler var. Son dönemde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması hukukun zedelendiğinin hatta ortadan kaldırıldığının çok somut bir örneğidir. 16 milyonluk bir kentin belediye başkanı hukuk sopası ise terbiye edilmek isteniyor. Bildiğiniz gibi Kürtlerin kazandığı belediyelere kayyım atanıyor. Dışarıdan gelen bir memur belediyeyi gasp ederek, sosyal kültürel kurumların kapılarına kilit vuruyorlar.

Bunun dışında Türkiye’de yaygın bir sansür var. Yandaş medyanın önü açılmış, muhalif medyaya dönük bir ciddi bir baskı var. Bugün yüzlerce kişi sanal medya paylaşımları sebebiyle gözaltına alınıyor. Sanal medya hesapları, haber siteleri kapatılıyor. Herkesi hizaya çekmek isteyen bir anlayış var. Bunlarla birlikte Türkiye’de bir de anayasa problemi var. Anayasa ortak ve toplumsal değerleri esas almıyor. Merkeziyetçi anayasa gençleri, kadınları, ötekileri kapsayan bir anayasa değil.

Bu sürecin önünde engel olarak duran dış etkenler de var. Öngörülemez bir uluslararası ilişkiler sürecinden geçiyoruz. Anlık değişen kararlar, ilkesiz dış siyaset ülkeye çok ciddi etki ediyor. Bu sorun Avrupa’yı da doğrudan etkiliyor. Türkiye’nin demokratikleşmesi demek aynı zamanda Avrupa’yı da etkileyecektir. Ortadoğu’da Kürtlerin öncülüğünde yürütülen siyaset oldukça demokratik ve takdire şayandır. Yine işçi ve emekçiler, kadınlar, gençler, ötekilerin faydasına bir siyaset yürütüyoruz. Demokrasi ve insan hakları alanındaki duruşumuz Avrupa için de büyük bir fırsat sunuyor. Suriye’ye bakıldığında bu daha rahat görülüyor.

Orada Ezidilerin, Türkmenlerin, Kürtlerin, Arapların, kadınların, gençlerin bir arada yaşadığı bir sistem kuruldu. Demokratik bir anlayış, demokratik bir yönetim uygulanıyor. AB-Türkiye ilişkileri de çalkantılı bir süreçten geçiyor. Bölgede istikrarlı bir Türkiye, Avrupa için de önemli ve faydalı olacaktır. Türkiye’nin iç barışı doğrudan Suriye’deki gelişmeleri, Irak’taki gelişmeleri etkileyecektir. Bu da doğrudan Avrupa’ya doğru göçü azaltacaktır. Barış ve demokrasi tarihi bir kazanım olacaktır, bunun için çalışıyoruz.”

Paylaşın

DEM Parti’den “Ekrem İmamoğlu” Tepkisi: Bu Bir Darbedir

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasına ilişin yaptığı açıklamada, “Bu darbeleri iyi biliriz, iyi tanırız, bu darbelerin sonuç almayacağını, halkın gücüne çarparak paramparça olacağını biliyoruz. Bu bir darbedir. Yargı eliyle demokratik siyaseti dizayn etme, diz çökertme girişimidir” dedi.

Haber Merkezi / DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları da, “Sayın Ekrem İmamoğlu ve beraberinde gözaltına alınan çok sayıda kişi tutuklandı. Bu haksız ve hukuksuz tutuklamayı bir kez daha sizlerin huzurunda kınıyorum. Asla kabul etmiyoruz” ifadelerini kullandı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Saraçhane’de Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel ile görüştü. Bakırhan, Özel ile yapılan ortak basın açıklamasında şunları söyledi:

“Bu darbeleri çok iyi bilen bir siyasi gelenekten geliyoruz. Bu darbelerin sonucunda milletvekillerimiz, eş genel başkanlarımız ve belediye başkanlarımız içeride ve yargılanıyorlar. Bu darbeleri iyi biliriz, iyi tanırız, bu darbelerin sonuç almayacağını, halkın gücüne çarparak paramparça olacağını biliyoruz. Bu bir darbedir. Yargı eliyle demokratik siyaseti dizayn etme, diz çökertme girişimidir.

Ama bu topraklarda çok önemli bir demokrasi ve direniş geleneği var. İradesine sahip çıkma geleneği var. Bu bugün de yarın da böyle olacak. Bundan ders çıkarması gerekenler yargı sopasıyla siyaseti dizayn ediyor. Sadece bir büyükşehirden bahsetmiyoruz. Dünyanın en büyük kentlerinden birinden bahsediyoruz. Dünyada tanınan bir kentin belediye başkanı yok sebeplerle gözaltına alındı, tutuklandı. Yine Şişli Belediye Başkanı Emrah Şahan, Beylikdüzü Belediye Başkanı Murat Çalık’ın alındığını hatırlıyoruz.

Bir an önce bu darbelerden vazgeçilmelidir. Barışın konuşulduğu, Türkiye’nin demokratikleşmesinin konuşulduğu bir süreçte İstanbul’da yaşananlar bu barış ruhunu zedeliyor, zarar veriyor. Bu ülke artık siyasi ve askeri darbelerden kurtulmalıdır. Askeri darbeler durmuş, şimdi de siyasi darbelerle ne zaman karşılacağımız belli değil. Biz DEM Parti olarak hukuk dışı yollarla, siyasi darbelerle halkın iradesinin gasp edilmesinin karşısındayız.

Yerimiz bellidir, tavrımız nettir. Nerede haksızlık ve hukuksuzluk varsa, nerede bir emekçinin, ezilenin, kadının, Kürdün, Türkün hakkı gasp ediliyorsa biz oradayız dayanışma içindeyiz. Hakkari’den Van’a kadar, Van’dan İstanbul’a kadar halkın mücadelesini sahipleneceğimizi, dayanışacağımızı belirtiyorum. Her zaman bu haksızlığın karşısında duracağız.”

Bir soru üzerine de Bakırhan iktidara “halkın sesine kulak verin, hukuksuzluktan vazgeçin” diye seslendi ve “bu operasyonun kime yararı var” sorusunu yöneltti.

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, konuya ilişkin İstanbul Newroz kutlamalarında ise şu ifadeleri kullandı:

“Türkiye bir operasyonlar ülkesi olmaktan artık çıkmalıdır. Hiç kimse yargıyı siyasi hesaplaşmada bir araç olarak kullanmamalıdır. Sayın İmamoğlu tutuklandı, hep birilkte izliyoruz. Sayın İmamoğlu ve onunla birlikte tutuklanan bütün arkadaşların yanındayız. Kumpaslarla, yargı darbeleriyle kimse halkın oyuyla seçilmiş iradeyi hapsedemez. Hapsetmemelidir. Sivil darbelerden en çok biz çektik.

Bu sivil darbelerin sonucunda Selahattinler, Figenler, Leylalar, Ayşe Gökkanlar cezaevinde bulunuyor. Bu sivil darbeyi en çok biz eleştiriyoruz. Bu sivil darbe karşısında en dik bizim duracağımızı bir kez daha söylemek istiyorum. Hukuksuzluğa çok uğradığını söylüyor AKP iktidarı. AKP vesayet diyerek iktidara geldi ama şimdi yargı vesayetiyle Kürdü, Aleviyi, muhalefeti susturmaya çalışıyor. Cezaevlerine göndermeye çalışıyor. Bu bir yol değil. Bu yol bir yere çıkmaz.

Yargı darbesiyle Türkiye yönetilemez. Manüpülasyonlarla gizli tanık beyanlarıyla 16 milyonun iradesi hapsedilemez. Onun için bir kez daha İstanbul meydanından bu yargı darbesini kınadığımızı eleştirdiğimizi en başta siyasi tutsaklar olmak üzere İmamoğlu ve arkadaşlarının da bir an önce serbest bırakılmasını dile getiriyoruz. Operasyonel siyaset ve siyaset mühendisliği bu ülkeye kaybettirdi.

Türkiye 3-5 günde yüzde 3 fakirleşti. Uluslararası kamuoyunda Türkiye antidemokratik bir ülkedir. Halkın iradesine kayyım atayan bir ülke olarak geçiyor. Türkiye’ye kötülük yapmaktan vazgeçin. Siyasi ikbaliniz için, halkın iradesiyle oynamaktan vazgeçin diyorum, bu yargı darbesini kınadığımızı da belirtmek istiyorum.

Sayın Cumhurbaşkanı geçen gün İstanbul Türkiye’dir demişti. Evet Sayın Erdoğan İstanbul Türkiye’dir. Biz de aynı şeyi söylüyoruz. İstanbul haksızlığa uğrarsa Türkiye haksızlığa uğrar. İstanbul’da hukuksuzluk olursa Türkiye yaralanır. İstanbul Türkiye ise İstanbul’un iradesine, Kürtlerin, Türklerin, emekçilerin iradesine bir an önce saygı gösterin, saygı duyun!”

“İmamoğlu’nun tutuklanmasını asla kabul etmiyoruz”

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları ise Adana Newroz kutlamalarında konuya ilişkin şunları söyledi: “Türkiye günlerdir ayakta. Sayın Ekrem İmamoğlu ile beraber yüze yakın insan gözaltına alındı. Bu gözaltından sonra Türkiye’nin dört bir yanında bu haksız ve hukuksuz uygulamalara, gözaltılara halkın tepkisi büyük.

Aynı zamanda halkın tepkisi seçilmiş olanlara kayyım atanmasınadır. Aynı zamanda halkın tepkisi Türkiye’yi otoriter bir rejime mahkum etmek isteyen bu rejime karşıdır. Bugün Sayın Ekrem İmamoğlu ve beraberinde gözaltına alınan çok sayıda kişi tutuklandı. Bu haksız ve hukuksuz tutuklamayı bir kez daha sizlerin huzurunda kınıyorum. Asla kabul etmiyoruz.”

Paylaşın

Diyarbakır Newrozu’nda Konuşan Bakırhan’dan “Üçüncü Yol” Vurgusu

Diyarbakır Newrozu’nda konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Bakırhan, “Biz siyasette ne onun ne bunun yanındayız. Demokrasi, adalet, eşitlik ve özgürlük değerlerinin yanındayız. Bizim yolumuz yanlış rotalara değil, demokratik, eşit, özgür bir yaşama çıkan Üçüncü Yol’dur” dedi.

Haber Merkezi / Bu yıl “Özgürlük İçin Demokratik Toplum” şiarıyla startı verilen Newroz Bayramı kutlamalarının finali Diyarbakır’da yapıldı. Newroz Parkı’nda düzenlenen kutlamaya yüz binlerce kişi katıldı. Renkli flamalarla kaplı olan Newroz alanına, yağmura ve çamura rağmen insanlar fistan ve yöresel kıyafetler giyerek geldi.

Coşkulu kutlamaya Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanları Tuncer Bakırhan ve Tülay Hatimoğulları, DBP Eş Genel Başkanları, DTK ve HDK Eşsözcüleri ile çok sayıda yerli ve yabancı delegasyon katıldı. Tuncer Bakırhan, burada yaptığı konuşmada şunları söyledi:

“Değerli arkadaşlar, çok kıymetli misafirlerimiz, Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun dört bir yanında Amed Newrozuna katılarak bizi onurlandıran değerli misafirlerimiz hoş geldiniz. Hepinizin Newroz Bayramını kutluyorum.

Ortadoğu’nun nabzı bugün Amed Newrozunda atıyor. Bugün sadece Ortadoğu’da değil, dünyanın her tarafında gözler Amed meydanındadır, Newroz meydanındadır. Çünkü Amed Newrozdur, Newroz Amed’dir. Siz Newrozsunuz. Kürt halkını Newroz halkı haline getiren Sayın Öcalan’ın Newroz Bayramını kutluyoruz. Newroza te pîroz be Birêz Ocalan. Newroz Pîroz Be!

Değerli halklarımız; Sayın Öcalan, 1993’te başladığı demokratik çözüm yürüyüşünde en tarihi adımı 27 Şubat’taki Asrın Çağrısıyla attı. Bu çağrı yüzyıllardır direnen, on yıllardır demokratik çözüm mücadelesi veren bir halk gerçekliğinin dile gelişidir. Bu çağrı, Mezopotamya ve Anadolu’da düğümleri çözüp tarihi yeniden başlatma çağrısıdır; Mezopotamya ve Anadolu halklarının birlikte yaşam manifestosudur. Barış ve Demokratik Toplum Çağrısının özü demokratik uzlaşmadır.

Bu çağrı bir milattır ve bu çağrının sahibi de Amed Meydanındaki siz onurlu halkımızsınız. Sizler, nice büyük bedeller ödeyerek bizi muhteşem bir zaferin eşiğine getirdiniz. Tarihsel bir sorundan, tarihsel bir barışa ve çözüme doğru yol alıyoruz. Tarih boyunca Türkler ve Kürtler, birlikte yaşamın kapılarını birbirine açtı, kaderlerini ortak kıldı. Ancak son yüzyılda bu kardeşlik duvarlarla ve ayrımcılıkla sınanmaya çalışıldı. Bin yıl önce Anadolu’nun kapılarını açan halk, 100 yıldır kapının berisine konuldu. Artık bu ayrıştırıcı tarihe son vermenin zamanı geldi.

Sayın Öcalan’ın 27 Şubat Çağrısı bu topraklarda hiçbir halkın dışlanmadığı, herkesin eşit ve özgür olduğu bir Türkiye içindir. Barışı gerçekleştirmek için elini uzatana elimizi, omzunu yaslayana omzumuzu verdik, vermeye de devam edeceğiz. Türk-Kürt ilişkilerinin tarihsel birikimi ve ortak aklı hepimize daha demokratik bir geleceğin yolunu gösterebilir. Çözümü dışarıda değil, Türkler ile Kürtlerin ortak geçmişinde ve geleceği birlikte inşa etme kararlılığında arıyoruz.

Geçmişin yaralarını birlikte sararak geleceği el birliğiyle inşa edebiliriz. Gelin, bu yolu birlikte yürüyelim. Bizim kararımız, tutumumuz, tavrımız nettir. Biz milyonlar olarak barış istiyoruz, eşitlik istiyoruz, demokratik bir toplum istiyoruz. Bakın, Amed Newroz Meydanında milyonlar barışı ve demokratik çözümü istiyor. Herkes Newroz meydanlarının mesajını iyi okusun. Newroz meydanları yüzyılın barış mutabakatına davettir.

Milyonların huzurunda ifade ediyorum: Türkiye’nin sınırları dışındaki Kürtler, Araplar ve Türkmenler sadece komşularımız değil, soydaşlarımızdır, akrabalarımızdır. Bu halklarla kuracağımız sağlam ilişkiler sadece Türkiye’nin barışı için değil, tüm Ortadoğu’nun huzuru için de hayati öneme sahiptir. Türkiye, sınırları dışında yaşayan Kürtlerle hasımlık değil hısımlık yapmalıdır. Karşıtlık Türkiye’ye kazandırmaz.

Kardeşlik ve diyalog ise Türkiye için büyük kazanımlar sağlar. Özellikle Suriye’deki siyasal denklemin yeniden şekilleneceği bir dönemde, Kürtlerle diyalog kurmak Türkiye’ye uzun vadede büyük faydalar sağlar. Unutmayalım; Türkiye’nin sınırları dışındaki Kürtler bir tehdit değildir, bir barış fırsatıdır. Bu fırsatı doğru değerlendirmek de Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sorumluluğudur.

Değerli Türkiye halkları, demokrasi, hukuk ve barış bir şart değildir; birlikte yaşamanın zorunlu çıkış yoludur. Nefes almak ne anlama geliyorsa, siyasi ve hukuki zeminin oluşması da bu süreç için hayati önemdedir. Adımlar karşılıklı atılırsa toplum sürece güven duyar. Güven birlikte yaşamanın mayasıdır. Bu sürecin başarısı, Kürt-Türk ilişkilerinin 100 yıl sonra bu defa eşitlikçi ve demokratik temelde güncellenmesiyle olacaktır.

Biz süreçle ilgili ısrarla bardağın dolu tarafına bakıyoruz, iktidar ve devleti de bardağın boş tarafını doldurmaya davet ediyoruz. Barış bir yenme-yenilme meselesi değildir. Barış herkesin kazandığı en güzel bahardır. Newroz Meydanındaki gibi, gelin bu baharın bir daha kışa dönmesine izin vermeyelim, Barış ve Demokratik Toplum Çağrısına 85 milyon olarak sahip çıkalım.

Ortadoğu sert bir türbülansa girdi, fırtına herkesi etkiliyor. Bizim derdimiz, bu türbülanstan nasıl sağ salim çıkacağımızdır. Ama iktidar, hepimizin içinde olduğu uçağı kayyımlarla ve baskılarla, muhalefeti susturarak daha şiddetli türbülanslara sürüklüyor. 27 Şubat rotasından çıkaracak adımlar atılıyor. Bu yanlıştan iktidarı vazgeçmeye çağırıyoruz. Barış ve demokratik toplum, halkları ayrıştırarak olmaz. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanını gözaltına alarak, Kent Uzlaşısını kriminalize ederek, kayyım atayarak, Rojava’ya saldırarak barışı ve demokratik toplumu oluşturamayız.

Değerli Türkiye halkları, Kürt sorununda inkar, tekçi ve anti-demokratik yaklaşım Türkiye’nin 100 yılına mal oldu; Türkiye halklarına yoksulluk ve açlık getirdi. Ama Asrın Çağrısıyla birlikte biz artık yüzümüzü geleceğe, saatlerimizi barışa kurmak istiyoruz. Barışın kapısını açacak kilit artık Kürt sorununda çözümdür, demokratik bir Türkiye’dir. Kürt sorununda çözümün rotası da ruhu da 27 Şubat’ta Sayın Öcalan’ın yapmış olduğu Asrın Çağrısındadır.

Bu sorunun çözümü artık ertelenemez, kulak ardı edilemez; çözümün entübe olmasına izin verilemez. Çünkü bölgede bir kıyamet senaryosunun içerisindeyiz. Bu kıyametten kurtulmanın yolu tarihi Kürt-Türk ittifakını demokratik ve eşitlikçi temelde kurmaktan geçer. Bundan ötürü altını çizerek ifade ediyoruz: Suyun akışına karşı yüzülmez, yanlış siyaset doğru yere götürmez.

“Bizim yolumuz demokratik, eşit, özgür bir yaşama çıkan Üçüncü Yol’dur”

Nereye gideceğini bilene bütün yollar açıktır. Biz yolumuzu biliyoruz. Bizim yolumuzu, değerlerimiz ve barış sevdamız belirledi. Bizim yolumuzun rotası Demokratik Cumhuriyete çıkar. Bizim yolumuzun özü de biçimi de 27 Şubat Çağrısıyla kendisini ifade etmiştir. Biz siyasette ne onun ne bunun yanındayız. Demokrasi, adalet, eşitlik ve özgürlük değerlerinin yanındayız.

Bizim yolumuz yanlış rotalara değil, demokratik, eşit, özgür bir yaşama çıkan Üçüncü Yol’dur. Biz Üçüncü Yol’da yürümeye devam edeceğiz. Newrozun ruhuyla, Kawa’nın inancıyla, Mazlum’un cesaretiyle yürüyeceğiz. Bu yolun sonu barıştır, bu yolun sonu demokrasi ve özgürlüktür. 100 yıldır bu topraklar barışa hasret kaldı. Şimdi, o barışın sesini duymanın, daha güçlü duyurmanın tam zamanıdır. Ufukta beliren barışı bu topraklara indirme zamanıdır. Newroz Pîroz Be!”

Paylaşın

Bakırhan’dan İktidara “Süreç” İçin Samimiyet Çağrısı

İktidarın, Abdullah Öcalan’ın çağrısına karşı adım atılması gerektiğini vurgulayan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Siz bu samimi ve Türkiye’nin demokratik geleceğini inşa edecek çağrının gerekliliğini yerine getirmeye var mısınız?” diye sordu.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Siirt’te düzenlenen Newroz kutlamalarında konuştu.

2025 Newrozu’nun tarihi bir döneme denk geldiğine işaret eden Tuncer Bakırhan, “2025 Newrozu’na Sayın Abdullah Öcalan’ın ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’ damgasını vurmuştur. İmralı Adası’nda yaptığımız görüşmede, Siirtlilere Sayın Öcalan’ın selamını getirdim. Biz de Sayın Öcalan’ın Newroz’unu kutluyoruz, saygı ve selamlarımızı iletiyoruz” dedi.

Mezopotamya Ajansı’nın aktardığına göre; Bakırhan, şunları söyledi: “Hiçbir dönem böylesine barışa ve özgürlüğe yakın bir Newroz kutlamamıştık. Sayın Öcalan, Türkiye’de inkar ve ret politikaları bitsin, Kürtler anadiliyle ve kültürüyle yaşasın diye bu çağrıyı yaptı. ‘Aleviler eşit yurttaş olsun, gençlerin umutları çalınmasın. Siirtli gençlerinde, Samsunlu, Trabzonlu gençlerin de cenazesi gelmesin’ dedi çağrısıyla. ‘Kürtler ve Türkler eşit, kardeşçe ve demokratik zeminde birlikte yaşasın’ dedi. Var mısınız Sayın Öcalan’ın adalet, barış, eşitlik çağrısının arkasında durmaya? Sayın Öcalan sadece Kürtlere çağrı yapmadı.

Sadece Kürtlere değil, Türkiye’de yaşayan emekçilere ve işçilere de çağrı yaptı. Bu çağrının gerekliliğini yerine getirebilirsek, üzerimize düşen sorumlulukları layıkıyla yapabilirsek; savaşsız ve sömürüsüz bir Türkiye’nin kapısını hep birlikte aralayacağız. Bazı kendisini bilmezler ‘Kürtler yenildikleri için bu çağrıyı yaptı’ diyorlar. Tam tersine Sayın Öcalan’ın çağrısında yenilen ya da yenen yok. Onurlu bir barış var.

Sayın Öcalan ‘Hiçbir savaşın kazananı yoktur ama barış 85 milyona kazandırır, gençlerin öldürülmesini engeller’ diyor. O yüzden bu çağrı onurlu bir barışın, eşitlikçi bir yaşamın çağrısıdır. Bu çağrıda, bu rotada ilerlemeye varmışınız? Bizim pusulamız Sayın Öcalan’dır, rotamız ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’dır. Rotamız belli olduğu sürece, pusulamız sağlam olduğu sürece karanlık günleri yenerek, aydınlığa kavuşacağımıza yürekten inanıyorum. Barışa, umudu büyütmeye, gençlerin ölmemesi için demokratik mücadele vermeye hazır mısınız?”

İktidara “samimiyet” çağrısı

İktidar partisine de seslenen Bakırhan, “Siz bu samimi ve Türkiye’nin demokratik geleceğini inşa edecek çağrının gerekliliğini yerine getirmeye var mısınız? Eğer siz de varsanız önce Siirt’te atadığınız kayyımı geri çekin. Biz de sizin samimi olduğunuza inanalım. Siirt halkının iradesine saygı gösterin” diye kaydetti.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “darbe mekaniği” sözlerini hatırlatan Bakırhan, “Doğru söyledi. Sayın Erdoğan darbe mekaniği varsa bunun panzehiri demokrasidir, özgürlüktür, kayyımcı anlayıştan vazgeçmektir, Kürt’ün, Arap’ın, farklı inançların kendi dilini ve inancını yaşadığı demokratik zemin yaratmaktır. Sizler kayyım atadıkça, sizler İstanbul başkanını gözaltına aldıkça buna hizmet sunuyorsunuz. İnşallah bugüne kadar ‘Kürt yoktur’ ve ‘Kürtlerin iradesini tanımıyorum’ diyenler değişecek dönüşecek. Biz de sokak sokak dilimizden pratiğimizden başlayarak Sayın Öcalan’ın çağrısının hayat bulması için 7-24 demeden çalışacağımızın sözünü veriyoruz” şeklinde konuştu.

Paylaşın

Bakırhan’dan “Süreç” Açıklaması: Sıra İktidarda, Devlettedir

Partisinin grup toplantısında yeni süreç hakkında değerlendirmelerde bulunan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Bu süreci barışla taçlandırmak için pedal çevirmeye devam etmeliyiz. İlk pedalı sayın Öcalan büyük bir cesaretle, büyük bir sorumlulukla yerine getirdi. Şimdi pedal çevirme sırası iktidarda, devlettedir” dedi.

Tuncer Bakırhan, İmralı Cezaevi’nde PKK Lideri Abdullah Öcalan ile Newroz öncesi bir görüşme yapmak için Adalet Bakanlığı’na başvuruda bulunduklarını belirterek, “Heyetimizin oradan mesaj getirmesinin kimseye zararı yok, sürece katkı sunar. Umarım heyetimizde Öcalan’dan kafalardaki soru işaretlerini giderecek daha güçlü bir mesajla gelirler diye umuyoruz” ifadelerini kullandı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, partisinin haftalık grup toplantısında konuştu.

Bakırhan, konuşmasına Newroz’u kutlayarak başladı. Newroz’un “barış ve özgürlük” getirmesi temennisinde bulunan Bakırhan, “Önümüzdeki günlerde de Van’dan Amed’e, İzmir’den İstanbul’a kadar her yerde yine özgürlük Newroz’unu büyük bir coşku ve şevkle kutlamaya devam edeceğiz. Çünkü bu Newroz, milyonlarca Kürdün aslında dünya âleme ‘Em li vir in’ deme Newrozu’dur. Milyonlarca Kürt, barış ve demokratik toplum çağrısının yapıldığı bu süreçte nasıl durduğunu sadece Türkiye kamuoyuna değil, dünya kamuoyuna da göstereceği bir Newroz’dur” dedi.

Bakırhan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Yolumuzu aydınlatacak olan meşale, ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’dır. Önümüzdeki dönem demokratik toplum çağrısı Newroz’un aydınlığı gibi, Newroz’un ateşi gibi aydınlatmaya devam edecektir. Günlerdir siz de takip ediyorsunuz. Mahabat’tan Kirmanşah’a kadar, Süleymaniye’den Hewlêr’e kadar, Kobanê’den Kürt coğrafyasının dört bir yanına kadar Asrın Çağrısı destekleniyor. O alanları dolduran milyonlar, Asrın Çağrısı’nı arkasında durduklarını ifade ediyorlar. İrademizdir, bizi temsil ediyor diyorlar. Dolayısıyla biz de önümüz dönem yapacağımız çalışmalarda bu asrın çağrısını ne kadar destek verdiğimizi, sözümüz, eylemimiz, etkinliklerimizle ortaya koyacağız.”

‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nın milyonlar tarafından sahiplenmesini anlattım ama bence bunu Ankara’da doğru okumalıdır, iyi okumalıdır, bu çağrıya verilen destekleri de iyi anlamalıdır. Bu çağrıya milyonların verdiği destek, aynı zamanda bu ülkenin demokratikleşmesini de inşallah bu Ramazan ayında beraberinde getirecektir. Bu Newroz, Kürt-Türk ilişkilerinde bir dönüm noktası olacaktır. Bu Newroz, 85 milyon için umut ışığı olacaktır. Sadece 85 milyon için değil, eğer bu süreci başarıya ulaştırabilirsek, doğmamış çocukların geleceği için de bir umut ışığı olmaya devam edecektir.

Ortadoğu bir kez daha çok tarihi bir dönemeçten geçiyor. Suriye’de yaşanan gelişmeler, sadece Suriye halklarını değil, Türkiye ve tüm bölgeyi yakından ilgilendiriyor. Suriye’de özerk yönetimi ile geçici Şam hükümeti arasında imzalanan anlaşma ile birlikte, Suriye’de önemli gelişmelerin kapısı aralandı. Halkların statülerinin tanındığı, demokratik, eşit, adil bir Suriye için büyük bir fırsat ortaya çıktı. Suriye’deki anlaşmaya ve Türkiye’deki barış sürecine, Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı damgasını vurmuştur.

Sayın Erdoğan da QSD ile geçici Şam hükümeti arasında yapılan bu anlaşmaya pozitif bir şekilde yaklaştığını belirtmişti. Fakat bu mutabakata atılan imza henüz kurumadan, halkların ve inançları görmezden gelen bir geçiş anayasası yürürlüğe girdi. 13 Şubat’ta siz de takip ettiniz, Suriye geçici anayasası açıklandı. Bu, Suriye’yi yeni bir karanlığa sürükleme potansiyeline sahip bir girişimdir. Bu geçiş anayasası, bölgesel barış umudunu zedeleyen bir yaklaşıma sahiptir. 15 gün önce, geçici hükümet o geçici kelimesi hala duruyor çünkü kalıcı olmak için demokratik, kapsayıcı, adil olmak gerekiyor.

Eşitlikçi, hakkaniyetli bir politika yürütmek gerekiyor, katletmemek gerekiyor. Göçertmemek gerekiyor. Onun için geçici diyoruz, bu rejimin demokratik karakteri ortaya çıkana kadar halklar nezdinde geçici olmaya devam edecek. Bu geçici Şam hükümeti, 15 günde geçici bir anayasa hazırlık komisyonu kurmuş. Maşallah, nasıl çalışıyorlar. Biz bu ülkede 10 yıldır demokratik bir anayasa yapım aşamasına dahi geçemedik. 15 günde kurduğu geçici komisyon bir taslak hazırladı ve kamuoyuna açıkladılar. Hangi dinamiklerle görüştüler, ne zaman görüştüler, kimsenin haberi olmadı.

Kürtlerle, Alevilerle, Süryanilerle, Dürzilerle görüşülmemiş. Kadın devrimi dediğimiz Rojava’daki kadınlarla görüşülmemiş ama Suriye geçici anayasa taslağı diye kamuoyuna açıklandı. Böyle bir anayasa olabilir mi, bu anayasa kapsayıcı olabilir mi? Bu Suriye’nin anayasasıdır; bütün demokratik şekliyle, bütün farklılıkları kapsıyor diyebilir miyiz? Ülkenin adını da koymuşlar, 15 günlük çalışma içerisinde. Suriye Arap Cumhuriyeti diye mezhepçi, tekçi, yüzyıldır oranın sorun yaşamasına sebebiyet veren o tekçi bir mantıkla Suriye Arap Cumhuriyeti demişler. Şimdi en başta Suriye Arap Cumhuriyeti dersen, Kürtler kendisini nerede görecek?

Soruyu sormaya devam edeceğiz. Bunun yerine yüz yıldır o coğrafyanın çatışma ve savaş içerisinde yaşamasına sebebiyet veren o tekçiliği kullanmaması gerekiyordu. Sanki yangından mal kaçırırcasına beş yıllık geçiş süreci anayasası diye anlattılar ve bununla birlikte yeni istikrarsızlıklara, yeni gerginliklere, yeni provakasyonlara da maalesef zemin açtılar. Biz bu anayasayı tanımıyoruz. Kimse unutmasın ki halkları ve inançları yok sayan anlayış artık miadını doldurmuştur. Yok, sayanlar kaybediyor. Suriye’den Türkiye’ye ve Ortadoğu’ya Aleviler demokratik toplumun garantisidir. Alevinin olmadığı bir geçici geçici anayasa mı olur? Onayını almayan bir anayasa mı olur? Tam da Sayın Öcalan’ın Demokratik Toplum dediği çağrı; aslında Alevilerin de haklarını yaşamlarını garanti altına alan bir çağrıdır. Onun için demokratik toplum diyoruz.

Aleviler, Hristiyanlar, Kürtler, Dürziler yani Suriye’de yaşayan bütün halklar ve inançların kendi iradelerine sahip olduğu demokratik laik özgürlükçü bir Suriye’den başka seçenek de yok yol da yok. Demokratik, laik, özgürlükçü bir anayasanın dışında orayı kapsayacak bir yol da yok, seçenek de yok. Onun için erkenden bu antidemokratik, yok sayan, geçici olan hükümet gibi adının geçici olduğu bu anayasanın demokratik bir öze ve kapsayıcı bir ruha kavuşması için Suriye yetkililerine de çağrımı yapmak istiyorum.

Suriye’de geçici Şam yönetimi ile Özerk Yönetim arasında görüşmeler devam ederken, siz de hakkını vereceksiniz, evet eleştirilecek birçok yanımız var ama özellikle bu tartışma süreci başladıktan sonra 7/24, kadın meclisimizle, bütün parti kurum ve kurullarımızla birlikte barışı örgütlemeye çalışıyoruz. Barış umudunu büyütmeye çalışıyoruz. Biz bunları yapmaya çalışırken, henüz meclis koridorlarında ziyaret programımızı uygulamaya çalışırken, Kobanî’de 7’si çocuk 9 kişilik bir aile katledildi, acımasızca. Hem de Ramazan ayında ve sahura insanlar kalkmışken. Bu katliamı kınıyoruz, bu katliamı kabul etmiyoruz. Barış umudunu büyütelim derken birileri katliamlarına devam ediyor. Bu katliam kabul edilir gibi değil. Bu katliam barışa, bu sürece kurulmuş bir provokasyon ve sabotajdır.

Sayın Öcalan’la yaptığımız görüşmelerde Sayın Öcalan da provokasyonlara dikkat çekmişti. Ve İmralı Adası’nda kendisiyle görüşen bütün heyetlere devlete sürekli yaptığı en önemli çağrılardan biri: ‘Aman ha, provokasyonlar, sabotajlar olmasın.’ Provokasyon ve sabotaj derken, uzaydan, gökten, dışarıdan gelip bir şeyler yapabilecekleri sadece kastetmemişti. Bizim sözümüzden eylemimize kadar, iktidarın pratiğine, sözüne, eylemine kadar aslında büyük çerçeve çizmiştik. Bu işin lamı cimi yok! Bu katliamı yapan akıl, barış umutlarını katletmiştir. Barış umuduna sabotajda bulunmuştur. Bu saldırı asla sıradan bir saldırı değil, öyle değerlendirmiyoruz. Barış çabalarını ortadan kaldırmaya dönük bir mesajdır.

Sayın Erdoğan daha kaç gün önce bu süreçte gelebilecek her türlü provokasyona karşı en üst seviyede dikkat sergileyecek, gereken bütün tedbirleri alacağız demişti. Bunu yürütmenin başı söylüyor, Sayın Cumhurbaşkanı söylüyor. Şimdi buradan Sayın Erdoğan’a soruyoruz: Kobanî’de 7’si çocuk 9 kişilik bir ailenin öldürülmesi sabotaj değil de nedir? Provokasyon değil de nedir? Bahsettiğiniz en üst seviyede tedbirleri ne zaman alacaksınız? Yoksa bu değerlendirmeyi yaparken “Kürtler hariç, Kobanî’dekiler hariç” mi dediniz? Dolayısıyla verdiğiniz söze uygun bir pratik ortaya çıkmalıdır. Bir kez daha bu saldırıyı en sert şekilde kınıyoruz, lanetliyoruz. Bu saldırıyı yapanların peşini bırakmayacağız. Açığa çıkıncaya kadar, bu saldırıyı yapanlar yargılanıncaya kadar hep birlikte mücadele edeceğiz.

Değerli arkadaşlar, barış yolunu örmek için siyasi parti, sivil toplum, inanç örgütleri başta olmak üzere toplumun birçok çevresiyle görüşmeler yaptık. Buluşmalar gerçekleştirdik. Demokratik çözüm gündemiyle bütün kurullarımız, kadın arkadaşlarımız başta olmak üzere büyük bir çaba içerisinde. Parti olarak barış ve demokratik çözüm çağrısını büyütmeye devam ediyoruz. Türkiye’nin dört bir yanında halklarımızla, emekçilerle buluşuyor, demokratik siyasetin gereğini yerine getirmeye çalışıyoruz. 139 ayrı merkezde halk toplantıları gerçekleştirdik.

Bu toplantılara 50 bin arkadaşımız, yoldaşımız katıldı. Sayın Öcalan’la mesajını bu 50 bin kişiye ayrıntılı şekilde anlattık, birlikte tartıştık. Dünyada 50 bin kişi ile barışı topluma anlatacak başka bir örnek yok. Hep model oluyoruz, hep öncülüğünü yapıyoruz, 50 bin kişi ile barışı anlatacağız topluma. Bakın haritadan da göreceksiniz, bu mor renginde olan bütün kentlerde toplantılar yaptık. Neredeyse Türkiye haritasının 4’te 3’ünü gezdik. Kalanını da hep birlikte yine tamamlayarak demokratik toplumu ve barışı anlatmaya çalışacağız.

Halkın talepleri var, kaygıları var, haklı kaygıları var. Biz böylesine samimi iken, insanlar katlediliyor. İnşallah bu kaygıları da giderecek daha güçlü ve örgütlü bir çabanın içerisinde olacağız. Bütün bu kaygılara rağmen bu toplantılarda bir şey açığa çıktı. Halk Sayın Öcalan’a güveniyor onun çağrısına güveniyor, inanıyor. Sayın Öcalan’ın çağrısını kendisine pusula yapacağını toplantılarda dile getirdi. Barışın en büyük teminatı güvencesi de Sayın Öcalan’ın yaptığı çağrı oldu.

Evet, bütün ziyaret ve toplantılarda gördüğümüz netti. Halkımız barış, adalet, özgürlük istiyor. Zemin hazır, irade hazır, umut var. O halde neden yol almayalım sorusunu bir kez daha soralım. Biz de hazırız. Yol açık, 27 Şubat asrın çağrısı, aynı zamanda demokrasinin pusulasıdır. Bu süreci, barışla taçlandırmak için, pedal çevirmeye devam etmeliyiz. İlk pedalı Sayın Öcalan büyük bir cesaretle, büyük bir sorumlulukla yerine getirdi. Şimdi pedal çevirme sırası iktidarda, devlettedir.

Hadi buyurun çeviren pedalı devam ettirin. Bu ülkeyi barışa, huzura kavuşturalım diyoruz. Sayın Öcalan’ın çağrısının üzerinden 24 saat bile geçmeden, PKK kendini fesih etme kararı aldı. Fesih kongresinin yapılması da sürecin en kritik eşiğinin aşılması için ne lazım. Güvenli bir ortam lazım. Güvenli bir ortam lazım. buyurun güvenli ortamı sağlayın. Madem çok istiyorsunuz, kongre toplansın, Sayın Öcalan’ın çağrısını yerine getirsin. Sayın Öcalan ile kendi partisini kuracağı kongreyi yöneteceği, mekanizmayı bir zahmet oluşturun.

Bu da pedalı çevirmenin en önemli aşamalarından birisidir. Türkiye’de çözüm ve barış sadece Kürtlere değil, bütün Türkiye’ye kazandıracaktır. 85 milyon kazanacaktır. Demokrasi gelecek. Rantın, sermayenin zenginleştiği, emeklinin, emekçinin perişan olduğu bu zemin ortadan kalkacak. Eşit olacağız, kardeş olacağız, kavga bitecek. O yüzden bu çağrıyı 85 milyonun sahiplenmesi gerekiyor. Türkiye’de çözüm herkese kazandıracaktır. Ortadoğu’da olduğu kadar, yenidünyada da Türkiye’yi büyük bir güç haline getirecektir. İşte son günlerde hep birlikte takip ediyoruz. Dün AKP sözcüsü de açıkladı, iktidar AB sürecini ilerletmek üzere tekrar açıklamalar yaptı. Baktı böyle olmuyor, yönünü ve sözünü batıya çevirmeye başladı.”

Abdullah Öcalan ile görüşmek için yeni başvuru

Tuncer Bakırhan, grup toplantısı sonrası gazetecilerin sorularını yanıtladı. Bakırhan, İmralı Cezaevi’nde PKK lideri Abdullah Öcalan ile Newroz öncesi bir görüşme yapmak için Adalet Bakanlığı’na başvuruda bulunduklarını söyledi.

Bakırhan şöyle konuştu: “Heyetimizin tekrar İmralı’ya gitmesinin yararlı olacağını düşünüyoruz. Çağrının sonuçlarını paylaşmak, Öcalan’ın da nasıl mesajlar vereceğini toplum merak ediyor. Newroz öncesi olursa, oradan halka bu çağrıyı güçlendirecek bir şey gelirse memnun oluruz. Heyetimiz başvuru yaptı. Oradan bir mesaj getirmesinin kimseye zararı yok, sürece katkı sunar. Umarım heyetimizde Öcalan’dan kafalardaki soru işaretlerini giderecek daha güçlü bir mesajla gelirler diye umuyoruz.”

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’ın “Umut hakkı bizim mevzuatımızda, kanunlarımızda olan bir konu değil” açıklaması sorulan Bakırhan, “Bu konuda uluslararası mahkemelerin vermiş olduğu kararlar var, AİHM kararı var. Sanırım bu mesele sayın Adalet Bakanı’nı aşan bir meseledir. Uluslararası evrensel kuralları uygulayacaksa umut hakkı diye bir şey de var. Bu bizim icat ettiğimiz, ürettiğimiz bir mesele değil. Çözüm olacaksa, barış olacaksa, yeni ve demokratik bir zemin oluşturulacaksa da umut hakkı, cezaevlerindeki bu kumpas davaları da gözden geçirilmelidir” dedi.

“Bizim muhatabımız kim?” diye soran Bakırhan, “Her gün bir AK Partili yetkili bakana cevap vermek durumunda kalmayalım. Umut hakkı da vardır, umut hakkı bir haktır. Umut hakkı, evrensel hukukun karar verdiği, AİHM’in karar verdiği uluslararası, evrensel bir haktır. Bu süreç yürüyecekse, çözüm olacak umut da olmalı, umut hakkı da olmalıdır. İnsanlar sonsuza kadar cezaevinde mi kalacaklar?” diye kaydetti.

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un açıklamalarına tepki gösteren Bakırhan, “Adalet Bakanı bu sürecin neresindedir, bu cevap bu sürece ne katkı sunuyor? Tecrit yokmuş! Biz inandık mı buna, 4 yıldır sayın Öcalan avukatlarıyla, ailesiyle mi görüştü? Ayıptır! Kimin nerede durduğunu bir zahmet biraz netleştirmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.

(Kaynak: Mezopotamya Ajansı)

Paylaşın

Bakırhan’dan İktidara “Süreç” Çağrısı: Neyi Bekliyorsunuz?

Urfa’nın Halfeti ilçesinde konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Sayın Öcalan çağrı yaptı ama iktidar henüz bir adım atmadı. Buradan Halfeti’den, Sayın Öcalan’ın doğduğu bu kentten iktidara bir çağrı yapmak istiyorum. Sayın Öcalan’ın özgüce çalışacağı müzakere ve yaşam koşullarını ne zaman yaratacaksınız? Neyi bekliyorsunuz?” dedi.

Urfa’nın Halfeti ilçesinde bu yılın Newroz şiarı olan “Özgürlük İçin Demokratik Toplum Newrozu” başlığı ile kutlamalar yapıldı.

4 Nisan Parkı’nda yapılan Newroz kutlamasına Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan, DEM Partili milletvekilleri ile ilçe belediye eşbaşkanları, Barış Anneleri ve çok sayıda kişi katıldı.

Kutlamada konuşan Bakırhan, şunları söyledi: “Çok değerli genç arkadaşlarım, değerli kadın arkadaşlar, Barış Anneleri ve bedel ödeyenler; kimliksiz bir halkı günümüze kadar taşıyarak barışı mümkün hale getiren sizlerin Newroz Bayramını kutluyorum. Newroz Kürtlere, Ortadoğu halklarına ve Türkiye halklarına kutlu olsun.

Halfeti kimliğimiz için, mücadelemiz için, özgürlüğümüz için, bu topraklarda insanca ve eşitçe yaşamamız için çok önemli bir merkezdir. Kürtler Halfeti’de var oldu, Halfeti’de ayağa kalktı. Kürtler Halfetili Sayın Abdullah Öcalan’ın başlattığı mücadeleyle kimliğine, onuruna ve barışına kavuşuyor. Sayın Öcalan’ın doğduğu Halfeti’de olmaktan, sizinle olmaktan dolayı büyük mutluluk duydum. Daha geçen gün İmralı’da Sayın Abdullah Öcalan ile görüştük. Sayın Öcalan’ın hemşerilerine, Halfetililere, Urfalılara çok selamı vardı. Newroz Bayramınızı kutluyordu. İnşallah bu kutsal Ramazan ayındaki dilekleriniz kabul olur ve bundan sonraki Newrozlar Sayın Öcalan’ın özgürlüğüne kavuştuğu yıllara ve günlere vesile olur. Sayın Öcalan’ın sağlığı ve morali yerindeydi.

Halfetililer, Urfalılar, Kürdistanlılar, emekçiler ve ezilenler umutlu olsun, mutlu olsun. Çünkü 2025 Newrozu aynı zamanda Kürtlerin özgürlüklerine kavuşacağı, haklarını ve hukuklarını alacakları bir yılın startı olacaktır. Bu Newroz hepimiz için çok önemlidir. Newroz kutlamak için çok can verdik, çok bedel ödedik, yoldaşlarımızı kaybettik. Muhsin Melik, Feridun Yazar ve İbrahim Ayhan şahsında, bizleri bugüne getirenleri bin kez anıyor, şükranlarımızı sunuyoruz. Hiçbir şey boşa gitmedi, hiçbir emek boşuna verilmedi. Bugün hem Türkiye’de hem Ortadoğu’da hem Suriye’de yaşamını yitirenlerin ve bedel ödeyenlerin mücadelesi, artık eşit yurttaşlıkla demokratik haklara kavuşacakları bir sürece ulaştı. Hiçbir şey boşa gitmedi. Çok iyi günleri göreceğimiz bir anın eşiğine hep birlikte geldik.

“Öcalan’ın çağrısı 100 yıllık inkar politikalarının bitirilmesi çağrısıdır”

Sayın Öcalan bir çağrı yaptı. Bu çağrı, demokratik barışa davet çağrısıdır. Bu çağrı, kardeşliğe davet çağrısıdır. Bu çağrı, 100 yıllık inkar politikalarının bitirilmesi çağrısıdır. Bu çağrı, Kürtlerin, Alevilerin, diğer halklar ve inançların eşitçe ve kardeşçe bir arada yaşamasını sağlayacak çok önemli bir çağrıdır. En başta bizlerin bu çağrıyı sahiplenmesi gerekiyor. Çünkü bu çağrıda diyor ki Kürtler eşit yurttaş olsun, kadınlar katledilmesin, gençlerin yaşam hakkı ve geleceği çalınmasın, Halfeti’nin iradesine kayyım atanmasın. 100 yıllık inkar ve ret bitsin çağrısıdır bu.

Dolayısıyla, Sayın Öcalan’ın hemşerileri olarak en fazla siz gençlerin, kadınların bu çağrıya sahip çıkması gerekiyor. Halfetili gençler, Sayın Öcalan’ın çağrısını sahiplenmeye, bu çağrıyı ev ev, sokak sokak anlatmaya var mısınız? Kadın arkadaşlar, Sayın Öcalan, en büyük selamı size gönderdi. “Kadın sorunu, dünyanın en büyük sorunlarından biridir” dedi. Kürtler kadın sorununu çözmek için çok yol aldı. “Jin Jiyan Azadî” sloganı ile Kürt kadınların mücadelesi Hindistan’dan Arjantin’e kadar tüm dünyada bir örnek ve model haline geldi. Kadın mücadelesine büyük katkılar sunan Sayın Öcalan’ın emeği fazladır.

Sayın Öcalan’ın mücadelesi ne kadar Kürtlerin demokratik haklarına kavuşması içinse, bir o kadar da kadınların özgürleşmesi içindir. Kadınların demokratik yaşama katılması mücadelesidir. Onun için bu çağrıyı sahiplenecek en önemli dinamiklerden biri de kadın arkadaşlardır. Sayın Öcalan’ın çağrısını Türkmenlere, Araplara, Halfeti’de ve Urfa’da yaşayan bütün halklara götürmeye var mısınız? Sayın Öcalan bu çağrıyla diyor ki: Artık kan akmasın, artık Halfetili gençler yaşamını yitirmesin, artık Çanakkaleli ve Edirneli kardeşlerimiz yaşamını yitirmesin. Çatışma ve şiddet yerine diyalog ve müzakereyle Kürt meselesini çözelim. Türkiye’yi demokratikleştirelim; insanların cezaevine atılmadığı, düşüncelerinden dolayı ellerine kelepçe vurulmadığı, katledilmediği demokratik bir Türkiye olsun.

Bu çağrıdan sadece Türkiye etkilenmeyecek. Bu çağrı Ortadoğu’yu etkileyecek, Suriye’yi etkileyecek. Bakın Sayın Öcalan’ın çağrısından sonra Suriye Geçici Yönetimi ile General Mazlum arasında bir mutabakat imzalandı. Bu mutabakat, tam da Sayın Öcalan’ın dediği gibi, Kürtlerin yönetime ortak olma mücadelesidir. Kimliksiz Kürtlerin, kimliği, dili ve farklılıklarıyla birlikte demokratik bir Suriye rejiminde eşit yurttaşlar olarak yaşama çağrısıdır. Sayın Öcalan’ın çağrısı sadece Türkiye’de değil dünyanın birçok yerinde yankı buldu. İlk defa bir çağrıya dünyanın dört bir yanından destek mesajları geldi. Çünkü Sayın Öcalan’ın çağrısında kardeşlik var, adalet var, eşitlik var, insanca yaşamak var. Kürt’ün kendi kimliğiyle insanca yaşadığı bir çağrı var.

Özellikle son yüzyılda Ortadoğu’ya tekçi ulus-devletler dayatıldı. Peki, tekçilik Ortadoğu’ya çare oldu mu? Olmadı. Ortadoğu bugün kan gölü içerisindedir. Suriye, Irak, İran ve Ortadoğu’nun birçok ülkesindeki bu tekçi ve mezhepçi anlayış, Ortadoğu’nun dokusuna uygun olmayan bu Sünni ulus-devlet anlayışı artık yok olmalıdır. Tekçilik yerine Arap’ın, Alevi’nin, Kürt’ün eşit haklarını tanıyacak; onların demokratik bir zeminde eşit yurttaş olarak yaşamalarını sağlayacak yeni bir dönemin eşiğindeyiz. Eşit olmak istiyorsak, rejimlerin değişip dönüşmesini istiyorsak, bugün Halfeti’de olduğu gibi Sayın Öcalan’ın çağrısına sahip çıkacağız. Bu çağrıyı anlatacağız, örgütleyeceğiz, büyüteceğiz ve hep birlikte kazanacağız. Rahmetli İbrahim Ayhanlara, Feridun Yazarlara, Muhsin Meliklere layık olmak için, bu çağrının arkasında her zamankinden daha güçlü duracağımızın sözünü Halfeti’den yineliyoruz.

Yüzyıllar önce Ortadoğu’da halklar ve inançlar bir arada yaşıyordu. Ne olduysa, tekçi ulus devletlerle oldu. Selahaddin Eyyubi, yüzyıllar önce bu topraklarda yönetim kurduğunda Kürt’ü, Alevi’yi, Türk’ü, Sünni’yi ayırmadı. Eyyubi’nin yönetim sisteminde öteki yoktu, ötekileştirilen yoktu. Yüzyıllar önce Selahaddin Eyyubi’nin başlattığı ve bugün Sayın Öcalan’ın devam ettirdiği bu anlayışta kardeşlik var, barış var, birlikte yaşam var; savaşsız ve kavgasız, insanların kendi kimlikleriyle yaşayacağı bir zemin var.

Selahaddin Eyyubilerden Sayın Öcalanlara kadar bitip tükenmeyen bu hakikat, bu adalet sizin emekleriniz ve desteklerinizle devam edecektir. 100 yıl sonra bir Kürt, Selahaddin Eyyubi gibi çıktı ve dedi ki Kürt inkarını tanımıyorum, Alevilerin yok sayılmasını, kadınların katledilmesini tanımıyorum. Kürt’ün, kadının, Alevi’nin eşit yaşadığı bir Türkiye, bir Suriye ve Ortadoğu mümkün dedi. Ne kadar gurur duysanız azdır. Bunların tamamını sizin hemşeriniz, yoldaşınız, akrabanız gerçekleştirdi; bu topraklardan yetişen Sayın Abdullah Öcalan gerçekleştirdi. Halfeti kendisiyle ne kadar gurur duysa azdır.

Sayın Öcalan bize aynen şunu söyledi: “Türkiye’de demokrasi Kürtsüz, Alevisiz, kadınsız olmaz. Suriye’de demokrasi Kürtsüz, Êzidîsiz, Ermenisiz olmaz. Orada yaşayan halkların ve renklerin katıldığı bir biçimde olur”. Dünyanın çare olmadığı Ortadoğu’ya bir çare ve çıkış sunarak ve bir yol açarak Sayın Öcalan paradigmasıyla ve çözümüyle dünyaya örnek oldu. Ne mutlu bize ve size ki Sayın Öcalan gibi insanlık için mücadele eden, 27 yıldır 12 metrekarelik hücrede direnen bir yoldaşa ve lidere sahibiz. Dolayısıyla, Sayın Öcalan’ın tohumlarını ektiği bu çağrının meyvelerini çalışarak hep birlikte alacağız. Kimliğimiz ve onurumuzla ötekileştirilmeden bu topraklarda eşitçe ve kardeşçe yaşayacağız.

Sayın Öcalan’ın çağrısı diyor ki 21. yüzyıl Kürtsüz olmaz, demokrasi ve eşitlik Kürtsüz olmaz. Sayın Öcalan diyor ki 21. yüzyıl Kürt yüzyılıdır, eşitlik yüzyılıdır, özgürlük yüzyılıdır. Evet, Sayın Öcalan’a katılıyoruz. Yüz yıl sonra ilk defa tekrar Kürtlerin ve Ortadoğu halklarının önüne bir fırsat çıktı. Şimdi bu fırsatı demokrasi ve eşit haklarla taçlandırmak için bizlere çok büyük bir görev ve sorumluluk düşüyor. Var mısınız, bu sorumluluğu layıkıyla yerine getirmeye? Var mısınız, yaşamını yitirenleri anısını ve bayrağını onurlu bir şekilde taşımaya? Var mısınız Türkiye’yi demokratikleştirmeye? Bu tekçi, bu yok sayan sistem yerine, adil ve eşitlikçi, kimsenin açlık çekmediği, herkesin kendi kimliğiyle yaşadığı bir Türkiye yaratmaya var mısınız?

“Çağrıyı gençlik ruhuyla örgütlemek gibi bir sorumluluğunuz var”

Bu çağrı bir son değildir; aksine mücadelenin yeniden, daha güçlü bir şekilde yürütülmesinin çağrısıdır. Bu çağrıyla hiçbir şey bitmiyor, her şey yeniden başlıyor. Gençler, yeniden gençlik ruhuyla bu çağrıyı örgütlemek gibi bir sorumluluğunuz var. Bu çağrıya sahip çıkma gibi bir sorumluluğunuz var. Bugün burada binlerce kişiyle birlikteyiz ama bundan sonra Türk’ü, Türkmen’i, Kürt’üyle birlikte 21. yüzyılın bu en gerçekçi, en doğru, en hakkaniyetli, en adil paradigmasını sahipleneceğiz, savunacağız, örgütleyeceğiz.

Evet, Sayın Öcalan çağrı yaptı ama iktidar henüz bir adım atmadı. Buradan Halfeti’den, Sayın Öcalan’ın doğduğu bu kentten iktidara bir çağrı yapmak istiyorum: Sayın Öcalan’ın özgürce çalışacağı müzakere ve yaşam koşullarını ne zaman yaratacaksınız? Neyi bekliyorsunuz? Türkiye’nin barışı için yüzyıllık bir çağrı yapan Sayın Öcalan ne zaman Türkiye toplumuyla, Halfetililerle, Urfalılarla düşüncelerini buluşturacak? Dolayısıyla, Sayın Öcalan’ın kanın durması ve adalet için yapmış olduğu bu çağrıya uygun adımların bir an önce atılmasını bekliyoruz.

Önce Sayın Öcalan’ın müzakere ve yaşam koşulları düzeltilmelidir. Sonra da cezaevinde bulunan Selahattinler, Figenler, Leylalar, Ayşeler ve binlerce tutsak yoldaşımızın burada bizimle birlikte mücadele etmesinin altyapısı hazırlanmalıdır. Yine bu çağrı karşısında devletin samimiyetini nasıl test edeceğiz? Daha dün burada Halfeti Belediyesine kayyım atayan iktidara sesleniyoruz: Eğer samimiyseniz, Halfeti’nin iradesini temsil eden Kürt ve Türkmen belediye eş başkanlarımızı tekrar görevlerine iade edin. Kayyımlarınızı geri çekin, kayyımcı anlayıştan vazgeçin. Önce Kürtlerin ve Türkiye’de yaşayan diğer halkların eşitçe ve bir arada yaşayacakları yasal düzenlemeleri yapın.

Meclis’e de çağrı yapıyorum: Bir tarihi çağrı yapılmıştır. Meclis bu tarihi çağrı karşısında rolünü oynayarak bir an önce yasal düzenlemelerin ve çağrının gereklerinin yapılması için bir araya gelip toplanmalıdır. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Yolumuz uzun. Büyük bedeller ödedik, büyük mücadele ettik. Şimdi Kürtlerin demokratik bir Türkiye’de eşit haklara sahip olmasını sağlayacak bir dönemin içerisindeyiz. Bunu başaracağımıza inanıyorum.”

Paylaşın

Tuncer Bakırhan: “Çağrı” İle Demokratik Mücadelenin Startı Verildi

Diyarbakır’daki Nevruz deklarasyonunda konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın çağrısına dikkat çekerek, “50 yıldır devam eden çatışma ve şiddet ortamını sonlandırıp yerine demokratik zeminde hak ve hukuk arama mücadelesinin startı verildi” dedi.

Haber Merkezi / Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Diyarbakır’da 2025 Newroz Deklarasyonu açıklama programına katıldı. Açıklama programına Tuncer Bakırhan’ın yanı sıra DBP Eş Genel Başkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar, DTK Eş Sözcüsü Berdan Öztürk, TJA Aktivisti Hülya Alökmen ile Partiya Azadî, PİA, KKP, DDKP gibi parti ve çok sayıda kurumun temsilcileri katıldı.

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan burada yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Güzel bir Mart gününde, tarihi surların önünde Amed’de sizlerle birlikte olmaktan, “Özgürlük Newrozu” sloganıyla kutlayacağımız Newroz Deklarasyonunda burada bulunmaktan çok büyük bir mutluluk duyuyorum. Son birkaç gündür Türkiye çok tarihi ve çok önemli bir süreç içerisinde. Çok tarihi bir açıklama yapıldı, bir çağrı yapıldı. 50 yıldır devam eden çatışma ve şiddet ortamını sonlandırıp yerine demokratik zeminde hak ve hukuk arama mücadelesinin startı verildi.

İşte tam da bu tarihi çağrının yapıldığı, tarihi startın verildiği bir süreçte Amed’de Newroz Deklarasyonunu okumak da en az o kadar önemlidir. Bizler bu tarihi çağrıyı eğer Newrozda güçlü bir şekilde sahiplenip Kürtlerin, Türklerin, Alevilerin, ezilenlerin barış, demokrasi ve özgürlük sesini buradan İmralı’ya güçlü bir şekilde ulaştırabilirsek emin olun ki en büyük görev ve sorumluluklarımızdan birisini yerine getirmiş olacağız.

Bu çağrı aynı zamanda Newroza yapılan bir çağrıdır. Bu çağrı, aynı zamanda dün zalime karşı özgürlük arayışı içerisinde olan ve büyük bedeller ödeyen halkımıza, bugün de Newroz’u barışın ve demokrasinin güçlü bir şekilde sahiplenildiği bir mücadeleye dönüştürme çağrısıdır. Bu Newroz’un önemine layık bir şekilde katılmalıyız, güçlü katılmalıyız. Newroz’u en güzel şekilde örgütlemeliyiz. Bir bütün olarak Kürtlerin, emekçilerin, ezilenlerin ne istediklerini, bu tarihi çağrıya ne kadar sahip çıktıklarını Türkiye kamuoyuna aynı zamanda duyurmak gibi bir sorumluluğumuz var.

Yine dün, siz de takip ettiniz, bir çağrı da Suriye’den geldi. O da çok önemliydi. O da yine halkların baharı olan, direnişin bayramı olan Newroz haftasına denk geldi. Orada yapılan mutabakat çok net. Sayın Öcalan’ın çağrısına uygun, tekçilikten ve mezhepçilikten uzak bir mutabakatın; Kürt, Alevi, Arap, Dürzi, Hıristiyan, Ermeni tüm halkların ve inançların demokratik bir zeminde kendi kimlikleriyle yaşayabilecekleri bir mutabakatın altına imza atıldı. Bu Newroz niye önemlidir? Hem Suriye’deki mutabakata, hem Sayın Öcalan’ın çatışma ve şiddet yerine barışçıl ve demokratik zeminde daha güçlü bir mücadele yürütme çağrısına bir cevap olacaktır.

“Eşit ve demokratik şekilde…”

Onun için bu her iki gelişme Newrozda taçlandırılacak. Newrozda bu her iki gelişmeye nasıl baktığımızı, nasıl cevap verdiğimizi hep birlikte ortaya koyacağız. 2025 Newrozu tarihi bir Newroz olacak. Rahşanlarla ve Zekiyelerle başlayan, Mazlum’un 3 kibrit çöpüyle başlayan Newroz, barışı Türkiye’de konuşmayı mümkün getirdi. Eşit ve demokratik şekilde Kürtlerin kimlikleri ve statüleriyle yaşayacakları bir Suriye’yi mümkün hale getirdi. Bunun için emek veren, bedel ödeyen, yasak ve baskılara rağmen durmayan, bu surların etrafında ve üzerinde halkların özgürlük bayramını kutlayan sizlere, halkımıza ne kadar saygı duysak, sizleri ne kadar kutlasak azdır.

Evet, çok mücadele ettik, çok büyük bedeller ödedik. Artık geldiğimiz noktada barışı taçlandırmaya, Sayın Öcalan’ı özgürlüğüne kavuşturmaya, Ortadoğu’daki tekçi sistemler yerine bütün farklılıkların kendi kimlikleriyle yaşayacağı bir zemine doğru geldik. Sayın Öcalan’ın paradigması bugün Suriye’dedir. Suriye’de tekçiliği örmeye çalışanlar, Suriye’yi bir milliyete hapsetmeye çalışanlar öyle olmadığını çok iyi anladı. Evet, çok büyük mücadeleler verdiniz, bedeller ödediniz, geldiğimiz noktada emeğiniz büyük. Şimdi de milyonlarla birlikte en güzel giysilerimizle, en iyi türkülerimizle, en iyi duygularımızla bu Newrozu kutlayarak Türkiye halklarına, Kürtlere, emekçilere, ezilenlere yeni bir başlangıcın nasıl bir coşkuyla yapılacağını göstereceğiz.

Son bir şey belirtmek istiyorum. Suriye’de Alevi yurttaşlarımıza dönük yapılan katliamı hep birlikte izledik, gördük. Bunu kınadık. Ama sizin aracılığınızla şunu da söylemek istiyorum. Aslında Suriye’deki mutabakat metni aynı zamanda Alevileri de kapsayan, dışlamayan bir metindir. O metinde ateşkes var. Alevileri katletmeme çağrısı var. Alevilere eşit yurttaşlık hakkı ver çağrısı var. Dolayısıyla Alevi yurttaşlar, katliamdan hemen sonra gelmesinden dolayı bu mutabakat metnine biraz kaygılı yaklaşıyor olabilirler ama o metinde ne kadar Kürt varsa, o kadar da Alevi var. Ne kadar Alevi varsa, o kadar Hıristiyan var. Ne kadar Hıristiyan varsa, o kadar Arap var, Suriye’nin bütün renkleri var.

Bu Newroz bizim için çok önemlidir, birlikte sahiplenelim, hep birlikte katılalım. Özgürlük ve barış türkülerimizi buradan Sayın Öcalan’a ve cezaevindeki binlerce yoldaşımıza iletmek için güçlü bir Newroz kutlayalım.”

Paylaşın

Bakırhan’dan Bahçeli’ye “YPG” Yanıtı: Temsilcisi Biz Değiliz

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Abdullah Öcalan’ın silah bırakma çağrısının YPG’yi kapsayıp kapsamadığına ilişkin, “Çağrının nereyi, ne kadar kapsadığının muhatabı bizler değiliz. SDG’nin temsilcileri de biz değiliz” dedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İmralı Heyeti’nde yer alan Eş Genel Başkanlar Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, Emek Partisi (EMEP) temsilcileriyle Meclis’te bir araya geldi. EMEP Genel Başkanı Seyit Aslan, milletvekilleri Sevda Karaca ve İskender Bayhan, DEM Parti heyetini karşıladı.

Basına kapalı görüşmenin ardından açıklama yapan Seyit Aslan, şu ifadeleri kullandı: “İmralı’dan yapılan çağrının demokratikleşme adına önemli olduğunu düşünüyoruz. Partimiz geçmişten bu güne Kürt sorununun savaş sarmalından çıkarılmasını hep söyledi. Bu zeminin daha demokratik olarak tartışılması açısından İmralı’daki tecritin kaldırılması, operasyonların durdurulması, belediye başkanlarının yeniden göreve başlaması Türkiye’nin demokratikleşmesi açısından önemli olacaktır.

Bütün bu süreçlerin demokratik bir zeminde tartışılması için herkesin üzerine düşen görevi ve sorumlulukları acilen yerine getirmesi gerekir. Yapılan çağrının askıda durması sürecin başka nedenlerle başka sonuçlar doğurması hem Türkiye halkları açısından hem Ortadoğu halkları açısından hem Türkiye’nin demokrasi güçleri açısından kabul edilebilir değildir. Bu sürecin demokratik yollarla çözülmesi bizim için esastır.”

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan ise, şu ifadeleri kullandı: “Verimli, önemli bir görüşme yaptık. Süreç başlarken şeffaf olacağımızı, yapılan görüşmeleri tartışmaları zaman sınırına takılmadan toplumun bütün dinamikleriyle açık bir şekilde paylaşacağımızı, toplumdan hiçbir şeyi kaçırmadan bilgileri aktaracağımızı belirtmiştik. Her iki İmralı’daki görüşmeden sonra siyasi parti ve toplumun bütün dinamiklerini bilgilendirdik. Son katıldığımız görüşme çok tarihi bir görüşmeydi.

50 yıl önce Ankara’da kurulan silahlı örgütün kendisini feshetmesi kararı o görüşmede çıktı. Çok önemliydi. Sayın Öcalan, Türkiye’nin şiddet ve çatışmalardan uzaklaşarak demokratik bir zeminde diyalogla meselelerin çözülmesini çağrı metninde dile getirdi. Bu süreçteki gelişmeleri, görüşmeleri açık, şeffaf bir şekilde aktararak bu sürece ilişkin katkılarını almaya çalışacağız. Çağrı, Türkiye’deki 85 milyon insana, demokrasi güçlerine, hepimize yapılmış bir çağrıdır. Bu çağrı bir starttır. Bu çağrının karşılık bulması için de güç birliğine ihtiyaç olduğunu belirtmek istiyorum.”

“Çağrının nereyi, ne kadar kapsadığının muhatabı bizler değiliz”

Abdullah Öcalan’ın çağrısının YPG’yi kapsayıp kapsamadığına ilişkin sorulan soruya Bakırhan, şu yanıtı verdi: “Önümüzde Türkiye’nin enerjisini yutan, can kayıplarına sebebiyet veren Kürt meselesinin şiddetsiz, silahsız tartışıldığı bir süreçte buraya odaklanmak gerekiyor. Çağrının nereyi, ne kadar kapsadığının muhatabı bizler değiliz. SDG’nin temsilcileri de biz değiliz. Çağrı demokrasi diyor, barış diyor. Muhataplarına sormak daha doğrudur. Sayın Öcalan mektubu gitmişti, o mektuba yanıtlar da verilmişti. O mektupta yazanı ve gelen cevabı görmediğimiz için çağrıya ne dedikleri, nereyi, ne kadar kapsadığını şimdi belirtmek bizim işimiz olmadığını söylemek istiyorum.”

Devlet Bahçeli ne dedi?

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın silah bırakma çağrısı ve örgütün yaptığı ateşkes açıklamasına ilişkin bir yazılı açıklama yayımladı. Bahçeli, MHP’nin sosyal medya hesabından yayınlanan yazılı basın açıklamasında, “terörsüz Türkiye” hedefini vurgulayarak “On yıllardır milletimizin başına musallat olan kanlı musibetin nihayet sonu görünmüştür. Sosyal, siyasal, ekonomik, güvenlik, toplumsal maliyeti ile birlikte insani ve vicdani kayıp ve mağduriyetleri yüksek seviyelere tırmanan silahlı şiddet ve ihanet dönemi kapanmak üzeredir” ifadelerini kullandı.

“Terörle demokrasi, silahla siyaset, kaosla huzur, bölünmeyle birlik ve beraberlik arasında güvenli bir liman, ara bir istasyon yoktur” diyen Bahçeli süreçte “herhangi bir yol kazasının yaşanmaması, yanlış anlamaların tezahür etmemesi, hassasiyet yönü ziyadesiyle fazla olan iyimser gelişmelerin sekteye uğramaması/uğratılmaması konusunda son derece dikkat, sorumluluk, özen ve uyanıklık gerektiğini” belirtti.

“DEM Parti’nin sağduyulu, soğukkanlı, sıcak mesajlarının yanı sıra tutarlı ve istikrarlı adımlarını muhafaza gayreti sonucunda Türkiye partisi olmasının önü de açılacaktır” diyen Bahçeli, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı çağrının “PKK terör örgütüyle birlikte bütün uzantı ve grupları açıkça bağladığını” savundu.

Bahçeli, “YPG’nin ve buna benzer terörist oluşumların anılan çağrıdan muaf ve istisna olduklarını iddia etmeleri, çatlak ses çıkaranların bu mesnetsiz görüşü bir plan dahilinde paylaşmaları örgütsel ve kurucu önderliğin doğasıyla tamamıyla çelişkilidir” diye yazdı.

“Terör örgütünü kuran feshini istemiştir” diyen MHP lideri “Bunun dışında zamana oynamak, ortamı bulandırmak, süregelen pozitif gündemi tahrip ve tahrik edici nitelikte top çevirmek, siyasi ve hukuki düzenleme taleplerini yoğunlaştırmak aymazlıktır” diye yazdı. PKK’nın ve iltisaklı gruplarınn “derhal ve ön şartsız silah bırakması ve silahlarını Türkiye Cumhuriyeti’ne teslim etmesi gerektiğini vurgulayan Bahçeli, “Ateşkes açıklamasının doğru, dengeli ve isabetli bir açıklama olmadığını” ifade etti.

Bahçeli “Çünkü ateşkes rejiminden bahsetmek için eşit ve egemen güçlerin karşılıklı münasebet ve mücadelesine sahne olan ahlaki, mantiki, meşru ve hukuki bir ortamın varlığı asla yoktur. Bunun tam tersine olacak şekilde, yapılacak her teklif, söylenecek her söz tek taraflı bir oyalanmadır ve beyhudedir” ifadelerini kullandı. PKK’nın 27 Şubat çağrısına müzahir hareket edip hiçbir şart ileri sürmeksizin silahla yollarını ayırmalı ve örgütsel varlığını sona erdirmesi gerektiğini yazan Bahçeli bunun dışında hiçbir tasarruf, tahayyül ve tehir çabasının “masum ve makul kabul edilmeyeceğinin” altını çizdi.

İmralı’dan gelen çağrıya PKK’yla birlikte diğer uzantı ve iltisak halindeki örgütlerin riayet ve bağlılığı mecburi olduğunu belirten MHP lideri “Terörsüz Türkiye amacı derhal gerçekleşmeli, terör hayatımızdan sökülüp atılmalıdır. Aksi halde elinde kanunsuz silah taşıyan kim olursa olsun bedelini en ağır şekilde ödeyecektir” ifadelerini kullandı.

DEM Parti heyeti CHP’yi ziyaret etti

DEM Parti İmralı Heyeti’nde yer alan Eş Genel Başkanlar Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, daha sonra Özgür Özel ile CHP Genel Merkezi’nde bir araya geldi. Heyeti, CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke, Genel Başkan Yardımcısı Gökçe Gökçen, Örgütlemeden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ensar Aytekin karşıladı.

Basına kapalı görüşmenin ardından açıklama yapan Hatimoğulları, “Bugün oldukça verimli bir görüşme gerçekleştirdik. Hem Türkiye’deki gelişmeleri ve Suriye’de Alevilere yönelik gerçekleşen katliamları ve bunlara yönelik nasıl önlemler alınabileceğine yönelik değerlendirmelerimiz oldu. Sayın Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla ilgili kendilerini bilgilendirdik.

Ve bizlerin özellikle bahsini ettiğimiz gündemlerle ilgili, özellikle de Sayın Öcalan’ın yapmış olduğu çağrıyla ilgili bilgilendirme ve birlikte değerlendirme mahiyetinde bugün itibariyle bir dizi görüşmeler başlatmış olduk. Sabah EMEP’i ziyaret etti. Bugün CHP’yi ziyaret ettik. Bu görüşmelerimiz devam edecek. Barış sürecinin hiçbir şekilde heba edilmemesi çok önemli. Bu anlamıyla devlete ve muhalefete çok önemli görev düşmektedir. Bugün bizleri Kürt sorununun çözümüyle ilgili demokratikleşme paketi hakkında bilgilendirdiler” dedi.

Hatimoğulları, sözlerine şöyle devam etti: “Bu çağrının akabinde bu sürecin yasal ve hukuki bir zemine kavuşması için kimi ortamların hazırlanması çok kıymetli ve önemli olacaktır. Sayın Özgür Özel ve heyetiyle bunları da istişare ettik. Parlamentonun bu süreçte üstleneceği rolün toplumsal barışa ne kadar büyük bir katkı sunacağının bir kez daha altını çiziyorum.

Çatışmasızlık sürecinin özellikle altını çizmek isterim. Fesih sürecinin gerçekleşmesinin zeminin güçlü bir şekilde hazırlanması gerekiyor. Çatışmasızlık sürecinin başlaması önemli. Bundan sonra parlamento zemininde atılacak adımın önemi… Yani bu süreçte bir yasallık sürecinin başlaması çok önemli. Barış sürecinin hiçbir şekilde heba edilmemesi çok önemli. Bu anlamıyla devlete ve muhalefete çok önemli görev düşmektedir. Bugün bizleri Kürt sorununun çözümüyle ilgili demokratikleşme paketi hakkında bilgilendirdiler.”

Paylaşın