Tuncer Bakırhan: Yargı “İktidarın Sopası” Haline Geldi

DEM Parti Eş Genel Başkanı Bakırhan, “Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması hukukun zedelendiğinin hatta ortadan kaldırıldığının çok somut bir örneğidir. 16 milyonluk bir kentin belediye başkanı hukuk sopası ise terbiye edilmek isteniyor” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Kürtlerin kazandığı belediyelere kayyım atanıyor. Dışarıdan gelen bir memur belediyeyi gasp ederek, sosyal kültürel kurumların kapılarına kilit vuruyorlar. Bunun dışında Türkiye’de yaygın bir sansür var. Yandaş medyanın önü açılmış, muhalif medyaya dönük bir ciddi bir baskı var. Bugün yüzlerce kişi sanal medya paylaşımları sebebiyle gözaltına alınıyor. Sanal medya hesapları, haber siteleri kapatılıyor. Herkesi hizaya çekmek isteyen bir anlayış var.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan ve beraberindeki heyetin Avrupa temasları sürüyor. Tuncer Bakırhan, 19. Avrupa Birliği, Türkiye, Ortadoğu ve Kürtler başlıklı konferansa katıldı. Belçika’nın başkenti Brüksel’de bulunan Avrupa Parlamentosu’nda ikinci gününde devam eden konferansta konuşan Bakırhan, İmralı’da yaptıkları görüşmenin detaylarını, Barış ve Demokratik Toplum Çağrısını anlattı.

Kürt sorununun çözümsüzlüğünün maliyetinin büyük olduğunu belirten Bakırhan, “Yaşanan bu savaş ile birlikte toplumda çok ciddi bir kutuplaşma yaşandı. Hukuk araçsallaştı ve iktidarın elindeki bir sopa haline geldi. Ekonomi ciddi bir krize girdi. Partimize dönük baskılar arttı. Barış umutları da neredeyse yok edildi. Bu süreçte tüm toplumsal kesimler arasında fay hatları oluştu ve 10 yıllık süreç içinde bu kutuplaşma çok ciddi bir artış gösterdi. Fakat Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat tarihli çağrısı çok önemli. Bu 10 yıl çok önemli tecrübeler yarattı” dedi.

Kürt sorunun küresel bir sorun haline geldiğinin altını çizen Bakırhan, “Kürt meselesi artık bölgesel ve küresel boyuta ulaşmış durumda. Sadece Kürtlerin değil diğer toplumsal yapıların da sorunları görünür hale geldi. Türkiye’nin demokratikleşmesi, ekonomik bağımsızlığı Kürt meselesinin çözümüne bağlı. Bunu bir siyasi tercih olarak değil, varoluşsal bir zorunluluk olarak görüyoruz. Geçmişten çıkarılacak dersler var. Önceki çözüm sürecini enine boyuna tartışıyoruz. Bu konuda eksik kaldığımız konulara ilişkin özeleştiri veren bir partiyiz. Tüm eksiklerine rağmen önceki çözüm süreci toplumsal güvenin, demokrasinin inşa edildiği bir süreç oldu. Ekonomik refah çok ciddi bir artış sağladı. Barış sürecinin ülkenin önünü açtığını görmüş olduk. Kürt sorununun çözümü birçok fırsatı beraberinde getiriyor” dedi.

“Türkiye’de bir de anayasa problemi var”

Kayyım politikaları ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yapılan operasyona da değinen Bakırhan, şu ifadeleri kullandı: “Fakat bu meselenin önünde iç ve dış dengeler var. Son dönemde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması hukukun zedelendiğinin hatta ortadan kaldırıldığının çok somut bir örneğidir. 16 milyonluk bir kentin belediye başkanı hukuk sopası ise terbiye edilmek isteniyor. Bildiğiniz gibi Kürtlerin kazandığı belediyelere kayyım atanıyor. Dışarıdan gelen bir memur belediyeyi gasp ederek, sosyal kültürel kurumların kapılarına kilit vuruyorlar.

Bunun dışında Türkiye’de yaygın bir sansür var. Yandaş medyanın önü açılmış, muhalif medyaya dönük bir ciddi bir baskı var. Bugün yüzlerce kişi sanal medya paylaşımları sebebiyle gözaltına alınıyor. Sanal medya hesapları, haber siteleri kapatılıyor. Herkesi hizaya çekmek isteyen bir anlayış var. Bunlarla birlikte Türkiye’de bir de anayasa problemi var. Anayasa ortak ve toplumsal değerleri esas almıyor. Merkeziyetçi anayasa gençleri, kadınları, ötekileri kapsayan bir anayasa değil.

Bu sürecin önünde engel olarak duran dış etkenler de var. Öngörülemez bir uluslararası ilişkiler sürecinden geçiyoruz. Anlık değişen kararlar, ilkesiz dış siyaset ülkeye çok ciddi etki ediyor. Bu sorun Avrupa’yı da doğrudan etkiliyor. Türkiye’nin demokratikleşmesi demek aynı zamanda Avrupa’yı da etkileyecektir. Ortadoğu’da Kürtlerin öncülüğünde yürütülen siyaset oldukça demokratik ve takdire şayandır. Yine işçi ve emekçiler, kadınlar, gençler, ötekilerin faydasına bir siyaset yürütüyoruz. Demokrasi ve insan hakları alanındaki duruşumuz Avrupa için de büyük bir fırsat sunuyor. Suriye’ye bakıldığında bu daha rahat görülüyor.

Orada Ezidilerin, Türkmenlerin, Kürtlerin, Arapların, kadınların, gençlerin bir arada yaşadığı bir sistem kuruldu. Demokratik bir anlayış, demokratik bir yönetim uygulanıyor. AB-Türkiye ilişkileri de çalkantılı bir süreçten geçiyor. Bölgede istikrarlı bir Türkiye, Avrupa için de önemli ve faydalı olacaktır. Türkiye’nin iç barışı doğrudan Suriye’deki gelişmeleri, Irak’taki gelişmeleri etkileyecektir. Bu da doğrudan Avrupa’ya doğru göçü azaltacaktır. Barış ve demokrasi tarihi bir kazanım olacaktır, bunun için çalışıyoruz.”

Paylaşın

DEM Parti’den “Ekrem İmamoğlu” Tepkisi: Bu Bir Darbedir

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasına ilişin yaptığı açıklamada, “Bu darbeleri iyi biliriz, iyi tanırız, bu darbelerin sonuç almayacağını, halkın gücüne çarparak paramparça olacağını biliyoruz. Bu bir darbedir. Yargı eliyle demokratik siyaseti dizayn etme, diz çökertme girişimidir” dedi.

Haber Merkezi / DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları da, “Sayın Ekrem İmamoğlu ve beraberinde gözaltına alınan çok sayıda kişi tutuklandı. Bu haksız ve hukuksuz tutuklamayı bir kez daha sizlerin huzurunda kınıyorum. Asla kabul etmiyoruz” ifadelerini kullandı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Saraçhane’de Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel ile görüştü. Bakırhan, Özel ile yapılan ortak basın açıklamasında şunları söyledi:

“Bu darbeleri çok iyi bilen bir siyasi gelenekten geliyoruz. Bu darbelerin sonucunda milletvekillerimiz, eş genel başkanlarımız ve belediye başkanlarımız içeride ve yargılanıyorlar. Bu darbeleri iyi biliriz, iyi tanırız, bu darbelerin sonuç almayacağını, halkın gücüne çarparak paramparça olacağını biliyoruz. Bu bir darbedir. Yargı eliyle demokratik siyaseti dizayn etme, diz çökertme girişimidir.

Ama bu topraklarda çok önemli bir demokrasi ve direniş geleneği var. İradesine sahip çıkma geleneği var. Bu bugün de yarın da böyle olacak. Bundan ders çıkarması gerekenler yargı sopasıyla siyaseti dizayn ediyor. Sadece bir büyükşehirden bahsetmiyoruz. Dünyanın en büyük kentlerinden birinden bahsediyoruz. Dünyada tanınan bir kentin belediye başkanı yok sebeplerle gözaltına alındı, tutuklandı. Yine Şişli Belediye Başkanı Emrah Şahan, Beylikdüzü Belediye Başkanı Murat Çalık’ın alındığını hatırlıyoruz.

Bir an önce bu darbelerden vazgeçilmelidir. Barışın konuşulduğu, Türkiye’nin demokratikleşmesinin konuşulduğu bir süreçte İstanbul’da yaşananlar bu barış ruhunu zedeliyor, zarar veriyor. Bu ülke artık siyasi ve askeri darbelerden kurtulmalıdır. Askeri darbeler durmuş, şimdi de siyasi darbelerle ne zaman karşılacağımız belli değil. Biz DEM Parti olarak hukuk dışı yollarla, siyasi darbelerle halkın iradesinin gasp edilmesinin karşısındayız.

Yerimiz bellidir, tavrımız nettir. Nerede haksızlık ve hukuksuzluk varsa, nerede bir emekçinin, ezilenin, kadının, Kürdün, Türkün hakkı gasp ediliyorsa biz oradayız dayanışma içindeyiz. Hakkari’den Van’a kadar, Van’dan İstanbul’a kadar halkın mücadelesini sahipleneceğimizi, dayanışacağımızı belirtiyorum. Her zaman bu haksızlığın karşısında duracağız.”

Bir soru üzerine de Bakırhan iktidara “halkın sesine kulak verin, hukuksuzluktan vazgeçin” diye seslendi ve “bu operasyonun kime yararı var” sorusunu yöneltti.

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, konuya ilişkin İstanbul Newroz kutlamalarında ise şu ifadeleri kullandı:

“Türkiye bir operasyonlar ülkesi olmaktan artık çıkmalıdır. Hiç kimse yargıyı siyasi hesaplaşmada bir araç olarak kullanmamalıdır. Sayın İmamoğlu tutuklandı, hep birilkte izliyoruz. Sayın İmamoğlu ve onunla birlikte tutuklanan bütün arkadaşların yanındayız. Kumpaslarla, yargı darbeleriyle kimse halkın oyuyla seçilmiş iradeyi hapsedemez. Hapsetmemelidir. Sivil darbelerden en çok biz çektik.

Bu sivil darbelerin sonucunda Selahattinler, Figenler, Leylalar, Ayşe Gökkanlar cezaevinde bulunuyor. Bu sivil darbeyi en çok biz eleştiriyoruz. Bu sivil darbe karşısında en dik bizim duracağımızı bir kez daha söylemek istiyorum. Hukuksuzluğa çok uğradığını söylüyor AKP iktidarı. AKP vesayet diyerek iktidara geldi ama şimdi yargı vesayetiyle Kürdü, Aleviyi, muhalefeti susturmaya çalışıyor. Cezaevlerine göndermeye çalışıyor. Bu bir yol değil. Bu yol bir yere çıkmaz.

Yargı darbesiyle Türkiye yönetilemez. Manüpülasyonlarla gizli tanık beyanlarıyla 16 milyonun iradesi hapsedilemez. Onun için bir kez daha İstanbul meydanından bu yargı darbesini kınadığımızı eleştirdiğimizi en başta siyasi tutsaklar olmak üzere İmamoğlu ve arkadaşlarının da bir an önce serbest bırakılmasını dile getiriyoruz. Operasyonel siyaset ve siyaset mühendisliği bu ülkeye kaybettirdi.

Türkiye 3-5 günde yüzde 3 fakirleşti. Uluslararası kamuoyunda Türkiye antidemokratik bir ülkedir. Halkın iradesine kayyım atayan bir ülke olarak geçiyor. Türkiye’ye kötülük yapmaktan vazgeçin. Siyasi ikbaliniz için, halkın iradesiyle oynamaktan vazgeçin diyorum, bu yargı darbesini kınadığımızı da belirtmek istiyorum.

Sayın Cumhurbaşkanı geçen gün İstanbul Türkiye’dir demişti. Evet Sayın Erdoğan İstanbul Türkiye’dir. Biz de aynı şeyi söylüyoruz. İstanbul haksızlığa uğrarsa Türkiye haksızlığa uğrar. İstanbul’da hukuksuzluk olursa Türkiye yaralanır. İstanbul Türkiye ise İstanbul’un iradesine, Kürtlerin, Türklerin, emekçilerin iradesine bir an önce saygı gösterin, saygı duyun!”

“İmamoğlu’nun tutuklanmasını asla kabul etmiyoruz”

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları ise Adana Newroz kutlamalarında konuya ilişkin şunları söyledi: “Türkiye günlerdir ayakta. Sayın Ekrem İmamoğlu ile beraber yüze yakın insan gözaltına alındı. Bu gözaltından sonra Türkiye’nin dört bir yanında bu haksız ve hukuksuz uygulamalara, gözaltılara halkın tepkisi büyük.

Aynı zamanda halkın tepkisi seçilmiş olanlara kayyım atanmasınadır. Aynı zamanda halkın tepkisi Türkiye’yi otoriter bir rejime mahkum etmek isteyen bu rejime karşıdır. Bugün Sayın Ekrem İmamoğlu ve beraberinde gözaltına alınan çok sayıda kişi tutuklandı. Bu haksız ve hukuksuz tutuklamayı bir kez daha sizlerin huzurunda kınıyorum. Asla kabul etmiyoruz.”

Paylaşın

Diyarbakır Newrozu’nda Konuşan Bakırhan’dan “Üçüncü Yol” Vurgusu

Diyarbakır Newrozu’nda konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Bakırhan, “Biz siyasette ne onun ne bunun yanındayız. Demokrasi, adalet, eşitlik ve özgürlük değerlerinin yanındayız. Bizim yolumuz yanlış rotalara değil, demokratik, eşit, özgür bir yaşama çıkan Üçüncü Yol’dur” dedi.

Haber Merkezi / Bu yıl “Özgürlük İçin Demokratik Toplum” şiarıyla startı verilen Newroz Bayramı kutlamalarının finali Diyarbakır’da yapıldı. Newroz Parkı’nda düzenlenen kutlamaya yüz binlerce kişi katıldı. Renkli flamalarla kaplı olan Newroz alanına, yağmura ve çamura rağmen insanlar fistan ve yöresel kıyafetler giyerek geldi.

Coşkulu kutlamaya Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanları Tuncer Bakırhan ve Tülay Hatimoğulları, DBP Eş Genel Başkanları, DTK ve HDK Eşsözcüleri ile çok sayıda yerli ve yabancı delegasyon katıldı. Tuncer Bakırhan, burada yaptığı konuşmada şunları söyledi:

“Değerli arkadaşlar, çok kıymetli misafirlerimiz, Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun dört bir yanında Amed Newrozuna katılarak bizi onurlandıran değerli misafirlerimiz hoş geldiniz. Hepinizin Newroz Bayramını kutluyorum.

Ortadoğu’nun nabzı bugün Amed Newrozunda atıyor. Bugün sadece Ortadoğu’da değil, dünyanın her tarafında gözler Amed meydanındadır, Newroz meydanındadır. Çünkü Amed Newrozdur, Newroz Amed’dir. Siz Newrozsunuz. Kürt halkını Newroz halkı haline getiren Sayın Öcalan’ın Newroz Bayramını kutluyoruz. Newroza te pîroz be Birêz Ocalan. Newroz Pîroz Be!

Değerli halklarımız; Sayın Öcalan, 1993’te başladığı demokratik çözüm yürüyüşünde en tarihi adımı 27 Şubat’taki Asrın Çağrısıyla attı. Bu çağrı yüzyıllardır direnen, on yıllardır demokratik çözüm mücadelesi veren bir halk gerçekliğinin dile gelişidir. Bu çağrı, Mezopotamya ve Anadolu’da düğümleri çözüp tarihi yeniden başlatma çağrısıdır; Mezopotamya ve Anadolu halklarının birlikte yaşam manifestosudur. Barış ve Demokratik Toplum Çağrısının özü demokratik uzlaşmadır.

Bu çağrı bir milattır ve bu çağrının sahibi de Amed Meydanındaki siz onurlu halkımızsınız. Sizler, nice büyük bedeller ödeyerek bizi muhteşem bir zaferin eşiğine getirdiniz. Tarihsel bir sorundan, tarihsel bir barışa ve çözüme doğru yol alıyoruz. Tarih boyunca Türkler ve Kürtler, birlikte yaşamın kapılarını birbirine açtı, kaderlerini ortak kıldı. Ancak son yüzyılda bu kardeşlik duvarlarla ve ayrımcılıkla sınanmaya çalışıldı. Bin yıl önce Anadolu’nun kapılarını açan halk, 100 yıldır kapının berisine konuldu. Artık bu ayrıştırıcı tarihe son vermenin zamanı geldi.

Sayın Öcalan’ın 27 Şubat Çağrısı bu topraklarda hiçbir halkın dışlanmadığı, herkesin eşit ve özgür olduğu bir Türkiye içindir. Barışı gerçekleştirmek için elini uzatana elimizi, omzunu yaslayana omzumuzu verdik, vermeye de devam edeceğiz. Türk-Kürt ilişkilerinin tarihsel birikimi ve ortak aklı hepimize daha demokratik bir geleceğin yolunu gösterebilir. Çözümü dışarıda değil, Türkler ile Kürtlerin ortak geçmişinde ve geleceği birlikte inşa etme kararlılığında arıyoruz.

Geçmişin yaralarını birlikte sararak geleceği el birliğiyle inşa edebiliriz. Gelin, bu yolu birlikte yürüyelim. Bizim kararımız, tutumumuz, tavrımız nettir. Biz milyonlar olarak barış istiyoruz, eşitlik istiyoruz, demokratik bir toplum istiyoruz. Bakın, Amed Newroz Meydanında milyonlar barışı ve demokratik çözümü istiyor. Herkes Newroz meydanlarının mesajını iyi okusun. Newroz meydanları yüzyılın barış mutabakatına davettir.

Milyonların huzurunda ifade ediyorum: Türkiye’nin sınırları dışındaki Kürtler, Araplar ve Türkmenler sadece komşularımız değil, soydaşlarımızdır, akrabalarımızdır. Bu halklarla kuracağımız sağlam ilişkiler sadece Türkiye’nin barışı için değil, tüm Ortadoğu’nun huzuru için de hayati öneme sahiptir. Türkiye, sınırları dışında yaşayan Kürtlerle hasımlık değil hısımlık yapmalıdır. Karşıtlık Türkiye’ye kazandırmaz.

Kardeşlik ve diyalog ise Türkiye için büyük kazanımlar sağlar. Özellikle Suriye’deki siyasal denklemin yeniden şekilleneceği bir dönemde, Kürtlerle diyalog kurmak Türkiye’ye uzun vadede büyük faydalar sağlar. Unutmayalım; Türkiye’nin sınırları dışındaki Kürtler bir tehdit değildir, bir barış fırsatıdır. Bu fırsatı doğru değerlendirmek de Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sorumluluğudur.

Değerli Türkiye halkları, demokrasi, hukuk ve barış bir şart değildir; birlikte yaşamanın zorunlu çıkış yoludur. Nefes almak ne anlama geliyorsa, siyasi ve hukuki zeminin oluşması da bu süreç için hayati önemdedir. Adımlar karşılıklı atılırsa toplum sürece güven duyar. Güven birlikte yaşamanın mayasıdır. Bu sürecin başarısı, Kürt-Türk ilişkilerinin 100 yıl sonra bu defa eşitlikçi ve demokratik temelde güncellenmesiyle olacaktır.

Biz süreçle ilgili ısrarla bardağın dolu tarafına bakıyoruz, iktidar ve devleti de bardağın boş tarafını doldurmaya davet ediyoruz. Barış bir yenme-yenilme meselesi değildir. Barış herkesin kazandığı en güzel bahardır. Newroz Meydanındaki gibi, gelin bu baharın bir daha kışa dönmesine izin vermeyelim, Barış ve Demokratik Toplum Çağrısına 85 milyon olarak sahip çıkalım.

Ortadoğu sert bir türbülansa girdi, fırtına herkesi etkiliyor. Bizim derdimiz, bu türbülanstan nasıl sağ salim çıkacağımızdır. Ama iktidar, hepimizin içinde olduğu uçağı kayyımlarla ve baskılarla, muhalefeti susturarak daha şiddetli türbülanslara sürüklüyor. 27 Şubat rotasından çıkaracak adımlar atılıyor. Bu yanlıştan iktidarı vazgeçmeye çağırıyoruz. Barış ve demokratik toplum, halkları ayrıştırarak olmaz. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanını gözaltına alarak, Kent Uzlaşısını kriminalize ederek, kayyım atayarak, Rojava’ya saldırarak barışı ve demokratik toplumu oluşturamayız.

Değerli Türkiye halkları, Kürt sorununda inkar, tekçi ve anti-demokratik yaklaşım Türkiye’nin 100 yılına mal oldu; Türkiye halklarına yoksulluk ve açlık getirdi. Ama Asrın Çağrısıyla birlikte biz artık yüzümüzü geleceğe, saatlerimizi barışa kurmak istiyoruz. Barışın kapısını açacak kilit artık Kürt sorununda çözümdür, demokratik bir Türkiye’dir. Kürt sorununda çözümün rotası da ruhu da 27 Şubat’ta Sayın Öcalan’ın yapmış olduğu Asrın Çağrısındadır.

Bu sorunun çözümü artık ertelenemez, kulak ardı edilemez; çözümün entübe olmasına izin verilemez. Çünkü bölgede bir kıyamet senaryosunun içerisindeyiz. Bu kıyametten kurtulmanın yolu tarihi Kürt-Türk ittifakını demokratik ve eşitlikçi temelde kurmaktan geçer. Bundan ötürü altını çizerek ifade ediyoruz: Suyun akışına karşı yüzülmez, yanlış siyaset doğru yere götürmez.

“Bizim yolumuz demokratik, eşit, özgür bir yaşama çıkan Üçüncü Yol’dur”

Nereye gideceğini bilene bütün yollar açıktır. Biz yolumuzu biliyoruz. Bizim yolumuzu, değerlerimiz ve barış sevdamız belirledi. Bizim yolumuzun rotası Demokratik Cumhuriyete çıkar. Bizim yolumuzun özü de biçimi de 27 Şubat Çağrısıyla kendisini ifade etmiştir. Biz siyasette ne onun ne bunun yanındayız. Demokrasi, adalet, eşitlik ve özgürlük değerlerinin yanındayız.

Bizim yolumuz yanlış rotalara değil, demokratik, eşit, özgür bir yaşama çıkan Üçüncü Yol’dur. Biz Üçüncü Yol’da yürümeye devam edeceğiz. Newrozun ruhuyla, Kawa’nın inancıyla, Mazlum’un cesaretiyle yürüyeceğiz. Bu yolun sonu barıştır, bu yolun sonu demokrasi ve özgürlüktür. 100 yıldır bu topraklar barışa hasret kaldı. Şimdi, o barışın sesini duymanın, daha güçlü duyurmanın tam zamanıdır. Ufukta beliren barışı bu topraklara indirme zamanıdır. Newroz Pîroz Be!”

Paylaşın

Bakırhan’dan İktidara “Süreç” İçin Samimiyet Çağrısı

İktidarın, Abdullah Öcalan’ın çağrısına karşı adım atılması gerektiğini vurgulayan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Siz bu samimi ve Türkiye’nin demokratik geleceğini inşa edecek çağrının gerekliliğini yerine getirmeye var mısınız?” diye sordu.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Siirt’te düzenlenen Newroz kutlamalarında konuştu.

2025 Newrozu’nun tarihi bir döneme denk geldiğine işaret eden Tuncer Bakırhan, “2025 Newrozu’na Sayın Abdullah Öcalan’ın ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’ damgasını vurmuştur. İmralı Adası’nda yaptığımız görüşmede, Siirtlilere Sayın Öcalan’ın selamını getirdim. Biz de Sayın Öcalan’ın Newroz’unu kutluyoruz, saygı ve selamlarımızı iletiyoruz” dedi.

Mezopotamya Ajansı’nın aktardığına göre; Bakırhan, şunları söyledi: “Hiçbir dönem böylesine barışa ve özgürlüğe yakın bir Newroz kutlamamıştık. Sayın Öcalan, Türkiye’de inkar ve ret politikaları bitsin, Kürtler anadiliyle ve kültürüyle yaşasın diye bu çağrıyı yaptı. ‘Aleviler eşit yurttaş olsun, gençlerin umutları çalınmasın. Siirtli gençlerinde, Samsunlu, Trabzonlu gençlerin de cenazesi gelmesin’ dedi çağrısıyla. ‘Kürtler ve Türkler eşit, kardeşçe ve demokratik zeminde birlikte yaşasın’ dedi. Var mısınız Sayın Öcalan’ın adalet, barış, eşitlik çağrısının arkasında durmaya? Sayın Öcalan sadece Kürtlere çağrı yapmadı.

Sadece Kürtlere değil, Türkiye’de yaşayan emekçilere ve işçilere de çağrı yaptı. Bu çağrının gerekliliğini yerine getirebilirsek, üzerimize düşen sorumlulukları layıkıyla yapabilirsek; savaşsız ve sömürüsüz bir Türkiye’nin kapısını hep birlikte aralayacağız. Bazı kendisini bilmezler ‘Kürtler yenildikleri için bu çağrıyı yaptı’ diyorlar. Tam tersine Sayın Öcalan’ın çağrısında yenilen ya da yenen yok. Onurlu bir barış var.

Sayın Öcalan ‘Hiçbir savaşın kazananı yoktur ama barış 85 milyona kazandırır, gençlerin öldürülmesini engeller’ diyor. O yüzden bu çağrı onurlu bir barışın, eşitlikçi bir yaşamın çağrısıdır. Bu çağrıda, bu rotada ilerlemeye varmışınız? Bizim pusulamız Sayın Öcalan’dır, rotamız ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’dır. Rotamız belli olduğu sürece, pusulamız sağlam olduğu sürece karanlık günleri yenerek, aydınlığa kavuşacağımıza yürekten inanıyorum. Barışa, umudu büyütmeye, gençlerin ölmemesi için demokratik mücadele vermeye hazır mısınız?”

İktidara “samimiyet” çağrısı

İktidar partisine de seslenen Bakırhan, “Siz bu samimi ve Türkiye’nin demokratik geleceğini inşa edecek çağrının gerekliliğini yerine getirmeye var mısınız? Eğer siz de varsanız önce Siirt’te atadığınız kayyımı geri çekin. Biz de sizin samimi olduğunuza inanalım. Siirt halkının iradesine saygı gösterin” diye kaydetti.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “darbe mekaniği” sözlerini hatırlatan Bakırhan, “Doğru söyledi. Sayın Erdoğan darbe mekaniği varsa bunun panzehiri demokrasidir, özgürlüktür, kayyımcı anlayıştan vazgeçmektir, Kürt’ün, Arap’ın, farklı inançların kendi dilini ve inancını yaşadığı demokratik zemin yaratmaktır. Sizler kayyım atadıkça, sizler İstanbul başkanını gözaltına aldıkça buna hizmet sunuyorsunuz. İnşallah bugüne kadar ‘Kürt yoktur’ ve ‘Kürtlerin iradesini tanımıyorum’ diyenler değişecek dönüşecek. Biz de sokak sokak dilimizden pratiğimizden başlayarak Sayın Öcalan’ın çağrısının hayat bulması için 7-24 demeden çalışacağımızın sözünü veriyoruz” şeklinde konuştu.

Paylaşın

Bakırhan’dan “Süreç” Açıklaması: Sıra İktidarda, Devlettedir

Partisinin grup toplantısında yeni süreç hakkında değerlendirmelerde bulunan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Bu süreci barışla taçlandırmak için pedal çevirmeye devam etmeliyiz. İlk pedalı sayın Öcalan büyük bir cesaretle, büyük bir sorumlulukla yerine getirdi. Şimdi pedal çevirme sırası iktidarda, devlettedir” dedi.

Tuncer Bakırhan, İmralı Cezaevi’nde PKK Lideri Abdullah Öcalan ile Newroz öncesi bir görüşme yapmak için Adalet Bakanlığı’na başvuruda bulunduklarını belirterek, “Heyetimizin oradan mesaj getirmesinin kimseye zararı yok, sürece katkı sunar. Umarım heyetimizde Öcalan’dan kafalardaki soru işaretlerini giderecek daha güçlü bir mesajla gelirler diye umuyoruz” ifadelerini kullandı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, partisinin haftalık grup toplantısında konuştu.

Bakırhan, konuşmasına Newroz’u kutlayarak başladı. Newroz’un “barış ve özgürlük” getirmesi temennisinde bulunan Bakırhan, “Önümüzdeki günlerde de Van’dan Amed’e, İzmir’den İstanbul’a kadar her yerde yine özgürlük Newroz’unu büyük bir coşku ve şevkle kutlamaya devam edeceğiz. Çünkü bu Newroz, milyonlarca Kürdün aslında dünya âleme ‘Em li vir in’ deme Newrozu’dur. Milyonlarca Kürt, barış ve demokratik toplum çağrısının yapıldığı bu süreçte nasıl durduğunu sadece Türkiye kamuoyuna değil, dünya kamuoyuna da göstereceği bir Newroz’dur” dedi.

Bakırhan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Yolumuzu aydınlatacak olan meşale, ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’dır. Önümüzdeki dönem demokratik toplum çağrısı Newroz’un aydınlığı gibi, Newroz’un ateşi gibi aydınlatmaya devam edecektir. Günlerdir siz de takip ediyorsunuz. Mahabat’tan Kirmanşah’a kadar, Süleymaniye’den Hewlêr’e kadar, Kobanê’den Kürt coğrafyasının dört bir yanına kadar Asrın Çağrısı destekleniyor. O alanları dolduran milyonlar, Asrın Çağrısı’nı arkasında durduklarını ifade ediyorlar. İrademizdir, bizi temsil ediyor diyorlar. Dolayısıyla biz de önümüz dönem yapacağımız çalışmalarda bu asrın çağrısını ne kadar destek verdiğimizi, sözümüz, eylemimiz, etkinliklerimizle ortaya koyacağız.”

‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nın milyonlar tarafından sahiplenmesini anlattım ama bence bunu Ankara’da doğru okumalıdır, iyi okumalıdır, bu çağrıya verilen destekleri de iyi anlamalıdır. Bu çağrıya milyonların verdiği destek, aynı zamanda bu ülkenin demokratikleşmesini de inşallah bu Ramazan ayında beraberinde getirecektir. Bu Newroz, Kürt-Türk ilişkilerinde bir dönüm noktası olacaktır. Bu Newroz, 85 milyon için umut ışığı olacaktır. Sadece 85 milyon için değil, eğer bu süreci başarıya ulaştırabilirsek, doğmamış çocukların geleceği için de bir umut ışığı olmaya devam edecektir.

Ortadoğu bir kez daha çok tarihi bir dönemeçten geçiyor. Suriye’de yaşanan gelişmeler, sadece Suriye halklarını değil, Türkiye ve tüm bölgeyi yakından ilgilendiriyor. Suriye’de özerk yönetimi ile geçici Şam hükümeti arasında imzalanan anlaşma ile birlikte, Suriye’de önemli gelişmelerin kapısı aralandı. Halkların statülerinin tanındığı, demokratik, eşit, adil bir Suriye için büyük bir fırsat ortaya çıktı. Suriye’deki anlaşmaya ve Türkiye’deki barış sürecine, Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı damgasını vurmuştur.

Sayın Erdoğan da QSD ile geçici Şam hükümeti arasında yapılan bu anlaşmaya pozitif bir şekilde yaklaştığını belirtmişti. Fakat bu mutabakata atılan imza henüz kurumadan, halkların ve inançları görmezden gelen bir geçiş anayasası yürürlüğe girdi. 13 Şubat’ta siz de takip ettiniz, Suriye geçici anayasası açıklandı. Bu, Suriye’yi yeni bir karanlığa sürükleme potansiyeline sahip bir girişimdir. Bu geçiş anayasası, bölgesel barış umudunu zedeleyen bir yaklaşıma sahiptir. 15 gün önce, geçici hükümet o geçici kelimesi hala duruyor çünkü kalıcı olmak için demokratik, kapsayıcı, adil olmak gerekiyor.

Eşitlikçi, hakkaniyetli bir politika yürütmek gerekiyor, katletmemek gerekiyor. Göçertmemek gerekiyor. Onun için geçici diyoruz, bu rejimin demokratik karakteri ortaya çıkana kadar halklar nezdinde geçici olmaya devam edecek. Bu geçici Şam hükümeti, 15 günde geçici bir anayasa hazırlık komisyonu kurmuş. Maşallah, nasıl çalışıyorlar. Biz bu ülkede 10 yıldır demokratik bir anayasa yapım aşamasına dahi geçemedik. 15 günde kurduğu geçici komisyon bir taslak hazırladı ve kamuoyuna açıkladılar. Hangi dinamiklerle görüştüler, ne zaman görüştüler, kimsenin haberi olmadı.

Kürtlerle, Alevilerle, Süryanilerle, Dürzilerle görüşülmemiş. Kadın devrimi dediğimiz Rojava’daki kadınlarla görüşülmemiş ama Suriye geçici anayasa taslağı diye kamuoyuna açıklandı. Böyle bir anayasa olabilir mi, bu anayasa kapsayıcı olabilir mi? Bu Suriye’nin anayasasıdır; bütün demokratik şekliyle, bütün farklılıkları kapsıyor diyebilir miyiz? Ülkenin adını da koymuşlar, 15 günlük çalışma içerisinde. Suriye Arap Cumhuriyeti diye mezhepçi, tekçi, yüzyıldır oranın sorun yaşamasına sebebiyet veren o tekçi bir mantıkla Suriye Arap Cumhuriyeti demişler. Şimdi en başta Suriye Arap Cumhuriyeti dersen, Kürtler kendisini nerede görecek?

Soruyu sormaya devam edeceğiz. Bunun yerine yüz yıldır o coğrafyanın çatışma ve savaş içerisinde yaşamasına sebebiyet veren o tekçiliği kullanmaması gerekiyordu. Sanki yangından mal kaçırırcasına beş yıllık geçiş süreci anayasası diye anlattılar ve bununla birlikte yeni istikrarsızlıklara, yeni gerginliklere, yeni provakasyonlara da maalesef zemin açtılar. Biz bu anayasayı tanımıyoruz. Kimse unutmasın ki halkları ve inançları yok sayan anlayış artık miadını doldurmuştur. Yok, sayanlar kaybediyor. Suriye’den Türkiye’ye ve Ortadoğu’ya Aleviler demokratik toplumun garantisidir. Alevinin olmadığı bir geçici geçici anayasa mı olur? Onayını almayan bir anayasa mı olur? Tam da Sayın Öcalan’ın Demokratik Toplum dediği çağrı; aslında Alevilerin de haklarını yaşamlarını garanti altına alan bir çağrıdır. Onun için demokratik toplum diyoruz.

Aleviler, Hristiyanlar, Kürtler, Dürziler yani Suriye’de yaşayan bütün halklar ve inançların kendi iradelerine sahip olduğu demokratik laik özgürlükçü bir Suriye’den başka seçenek de yok yol da yok. Demokratik, laik, özgürlükçü bir anayasanın dışında orayı kapsayacak bir yol da yok, seçenek de yok. Onun için erkenden bu antidemokratik, yok sayan, geçici olan hükümet gibi adının geçici olduğu bu anayasanın demokratik bir öze ve kapsayıcı bir ruha kavuşması için Suriye yetkililerine de çağrımı yapmak istiyorum.

Suriye’de geçici Şam yönetimi ile Özerk Yönetim arasında görüşmeler devam ederken, siz de hakkını vereceksiniz, evet eleştirilecek birçok yanımız var ama özellikle bu tartışma süreci başladıktan sonra 7/24, kadın meclisimizle, bütün parti kurum ve kurullarımızla birlikte barışı örgütlemeye çalışıyoruz. Barış umudunu büyütmeye çalışıyoruz. Biz bunları yapmaya çalışırken, henüz meclis koridorlarında ziyaret programımızı uygulamaya çalışırken, Kobanî’de 7’si çocuk 9 kişilik bir aile katledildi, acımasızca. Hem de Ramazan ayında ve sahura insanlar kalkmışken. Bu katliamı kınıyoruz, bu katliamı kabul etmiyoruz. Barış umudunu büyütelim derken birileri katliamlarına devam ediyor. Bu katliam kabul edilir gibi değil. Bu katliam barışa, bu sürece kurulmuş bir provokasyon ve sabotajdır.

Sayın Öcalan’la yaptığımız görüşmelerde Sayın Öcalan da provokasyonlara dikkat çekmişti. Ve İmralı Adası’nda kendisiyle görüşen bütün heyetlere devlete sürekli yaptığı en önemli çağrılardan biri: ‘Aman ha, provokasyonlar, sabotajlar olmasın.’ Provokasyon ve sabotaj derken, uzaydan, gökten, dışarıdan gelip bir şeyler yapabilecekleri sadece kastetmemişti. Bizim sözümüzden eylemimize kadar, iktidarın pratiğine, sözüne, eylemine kadar aslında büyük çerçeve çizmiştik. Bu işin lamı cimi yok! Bu katliamı yapan akıl, barış umutlarını katletmiştir. Barış umuduna sabotajda bulunmuştur. Bu saldırı asla sıradan bir saldırı değil, öyle değerlendirmiyoruz. Barış çabalarını ortadan kaldırmaya dönük bir mesajdır.

Sayın Erdoğan daha kaç gün önce bu süreçte gelebilecek her türlü provokasyona karşı en üst seviyede dikkat sergileyecek, gereken bütün tedbirleri alacağız demişti. Bunu yürütmenin başı söylüyor, Sayın Cumhurbaşkanı söylüyor. Şimdi buradan Sayın Erdoğan’a soruyoruz: Kobanî’de 7’si çocuk 9 kişilik bir ailenin öldürülmesi sabotaj değil de nedir? Provokasyon değil de nedir? Bahsettiğiniz en üst seviyede tedbirleri ne zaman alacaksınız? Yoksa bu değerlendirmeyi yaparken “Kürtler hariç, Kobanî’dekiler hariç” mi dediniz? Dolayısıyla verdiğiniz söze uygun bir pratik ortaya çıkmalıdır. Bir kez daha bu saldırıyı en sert şekilde kınıyoruz, lanetliyoruz. Bu saldırıyı yapanların peşini bırakmayacağız. Açığa çıkıncaya kadar, bu saldırıyı yapanlar yargılanıncaya kadar hep birlikte mücadele edeceğiz.

Değerli arkadaşlar, barış yolunu örmek için siyasi parti, sivil toplum, inanç örgütleri başta olmak üzere toplumun birçok çevresiyle görüşmeler yaptık. Buluşmalar gerçekleştirdik. Demokratik çözüm gündemiyle bütün kurullarımız, kadın arkadaşlarımız başta olmak üzere büyük bir çaba içerisinde. Parti olarak barış ve demokratik çözüm çağrısını büyütmeye devam ediyoruz. Türkiye’nin dört bir yanında halklarımızla, emekçilerle buluşuyor, demokratik siyasetin gereğini yerine getirmeye çalışıyoruz. 139 ayrı merkezde halk toplantıları gerçekleştirdik.

Bu toplantılara 50 bin arkadaşımız, yoldaşımız katıldı. Sayın Öcalan’la mesajını bu 50 bin kişiye ayrıntılı şekilde anlattık, birlikte tartıştık. Dünyada 50 bin kişi ile barışı topluma anlatacak başka bir örnek yok. Hep model oluyoruz, hep öncülüğünü yapıyoruz, 50 bin kişi ile barışı anlatacağız topluma. Bakın haritadan da göreceksiniz, bu mor renginde olan bütün kentlerde toplantılar yaptık. Neredeyse Türkiye haritasının 4’te 3’ünü gezdik. Kalanını da hep birlikte yine tamamlayarak demokratik toplumu ve barışı anlatmaya çalışacağız.

Halkın talepleri var, kaygıları var, haklı kaygıları var. Biz böylesine samimi iken, insanlar katlediliyor. İnşallah bu kaygıları da giderecek daha güçlü ve örgütlü bir çabanın içerisinde olacağız. Bütün bu kaygılara rağmen bu toplantılarda bir şey açığa çıktı. Halk Sayın Öcalan’a güveniyor onun çağrısına güveniyor, inanıyor. Sayın Öcalan’ın çağrısını kendisine pusula yapacağını toplantılarda dile getirdi. Barışın en büyük teminatı güvencesi de Sayın Öcalan’ın yaptığı çağrı oldu.

Evet, bütün ziyaret ve toplantılarda gördüğümüz netti. Halkımız barış, adalet, özgürlük istiyor. Zemin hazır, irade hazır, umut var. O halde neden yol almayalım sorusunu bir kez daha soralım. Biz de hazırız. Yol açık, 27 Şubat asrın çağrısı, aynı zamanda demokrasinin pusulasıdır. Bu süreci, barışla taçlandırmak için, pedal çevirmeye devam etmeliyiz. İlk pedalı Sayın Öcalan büyük bir cesaretle, büyük bir sorumlulukla yerine getirdi. Şimdi pedal çevirme sırası iktidarda, devlettedir.

Hadi buyurun çeviren pedalı devam ettirin. Bu ülkeyi barışa, huzura kavuşturalım diyoruz. Sayın Öcalan’ın çağrısının üzerinden 24 saat bile geçmeden, PKK kendini fesih etme kararı aldı. Fesih kongresinin yapılması da sürecin en kritik eşiğinin aşılması için ne lazım. Güvenli bir ortam lazım. Güvenli bir ortam lazım. buyurun güvenli ortamı sağlayın. Madem çok istiyorsunuz, kongre toplansın, Sayın Öcalan’ın çağrısını yerine getirsin. Sayın Öcalan ile kendi partisini kuracağı kongreyi yöneteceği, mekanizmayı bir zahmet oluşturun.

Bu da pedalı çevirmenin en önemli aşamalarından birisidir. Türkiye’de çözüm ve barış sadece Kürtlere değil, bütün Türkiye’ye kazandıracaktır. 85 milyon kazanacaktır. Demokrasi gelecek. Rantın, sermayenin zenginleştiği, emeklinin, emekçinin perişan olduğu bu zemin ortadan kalkacak. Eşit olacağız, kardeş olacağız, kavga bitecek. O yüzden bu çağrıyı 85 milyonun sahiplenmesi gerekiyor. Türkiye’de çözüm herkese kazandıracaktır. Ortadoğu’da olduğu kadar, yenidünyada da Türkiye’yi büyük bir güç haline getirecektir. İşte son günlerde hep birlikte takip ediyoruz. Dün AKP sözcüsü de açıkladı, iktidar AB sürecini ilerletmek üzere tekrar açıklamalar yaptı. Baktı böyle olmuyor, yönünü ve sözünü batıya çevirmeye başladı.”

Abdullah Öcalan ile görüşmek için yeni başvuru

Tuncer Bakırhan, grup toplantısı sonrası gazetecilerin sorularını yanıtladı. Bakırhan, İmralı Cezaevi’nde PKK lideri Abdullah Öcalan ile Newroz öncesi bir görüşme yapmak için Adalet Bakanlığı’na başvuruda bulunduklarını söyledi.

Bakırhan şöyle konuştu: “Heyetimizin tekrar İmralı’ya gitmesinin yararlı olacağını düşünüyoruz. Çağrının sonuçlarını paylaşmak, Öcalan’ın da nasıl mesajlar vereceğini toplum merak ediyor. Newroz öncesi olursa, oradan halka bu çağrıyı güçlendirecek bir şey gelirse memnun oluruz. Heyetimiz başvuru yaptı. Oradan bir mesaj getirmesinin kimseye zararı yok, sürece katkı sunar. Umarım heyetimizde Öcalan’dan kafalardaki soru işaretlerini giderecek daha güçlü bir mesajla gelirler diye umuyoruz.”

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’ın “Umut hakkı bizim mevzuatımızda, kanunlarımızda olan bir konu değil” açıklaması sorulan Bakırhan, “Bu konuda uluslararası mahkemelerin vermiş olduğu kararlar var, AİHM kararı var. Sanırım bu mesele sayın Adalet Bakanı’nı aşan bir meseledir. Uluslararası evrensel kuralları uygulayacaksa umut hakkı diye bir şey de var. Bu bizim icat ettiğimiz, ürettiğimiz bir mesele değil. Çözüm olacaksa, barış olacaksa, yeni ve demokratik bir zemin oluşturulacaksa da umut hakkı, cezaevlerindeki bu kumpas davaları da gözden geçirilmelidir” dedi.

“Bizim muhatabımız kim?” diye soran Bakırhan, “Her gün bir AK Partili yetkili bakana cevap vermek durumunda kalmayalım. Umut hakkı da vardır, umut hakkı bir haktır. Umut hakkı, evrensel hukukun karar verdiği, AİHM’in karar verdiği uluslararası, evrensel bir haktır. Bu süreç yürüyecekse, çözüm olacak umut da olmalı, umut hakkı da olmalıdır. İnsanlar sonsuza kadar cezaevinde mi kalacaklar?” diye kaydetti.

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un açıklamalarına tepki gösteren Bakırhan, “Adalet Bakanı bu sürecin neresindedir, bu cevap bu sürece ne katkı sunuyor? Tecrit yokmuş! Biz inandık mı buna, 4 yıldır sayın Öcalan avukatlarıyla, ailesiyle mi görüştü? Ayıptır! Kimin nerede durduğunu bir zahmet biraz netleştirmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.

(Kaynak: Mezopotamya Ajansı)

Paylaşın

Bakırhan’dan İktidara “Süreç” Çağrısı: Neyi Bekliyorsunuz?

Urfa’nın Halfeti ilçesinde konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Sayın Öcalan çağrı yaptı ama iktidar henüz bir adım atmadı. Buradan Halfeti’den, Sayın Öcalan’ın doğduğu bu kentten iktidara bir çağrı yapmak istiyorum. Sayın Öcalan’ın özgüce çalışacağı müzakere ve yaşam koşullarını ne zaman yaratacaksınız? Neyi bekliyorsunuz?” dedi.

Urfa’nın Halfeti ilçesinde bu yılın Newroz şiarı olan “Özgürlük İçin Demokratik Toplum Newrozu” başlığı ile kutlamalar yapıldı.

4 Nisan Parkı’nda yapılan Newroz kutlamasına Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan, DEM Partili milletvekilleri ile ilçe belediye eşbaşkanları, Barış Anneleri ve çok sayıda kişi katıldı.

Kutlamada konuşan Bakırhan, şunları söyledi: “Çok değerli genç arkadaşlarım, değerli kadın arkadaşlar, Barış Anneleri ve bedel ödeyenler; kimliksiz bir halkı günümüze kadar taşıyarak barışı mümkün hale getiren sizlerin Newroz Bayramını kutluyorum. Newroz Kürtlere, Ortadoğu halklarına ve Türkiye halklarına kutlu olsun.

Halfeti kimliğimiz için, mücadelemiz için, özgürlüğümüz için, bu topraklarda insanca ve eşitçe yaşamamız için çok önemli bir merkezdir. Kürtler Halfeti’de var oldu, Halfeti’de ayağa kalktı. Kürtler Halfetili Sayın Abdullah Öcalan’ın başlattığı mücadeleyle kimliğine, onuruna ve barışına kavuşuyor. Sayın Öcalan’ın doğduğu Halfeti’de olmaktan, sizinle olmaktan dolayı büyük mutluluk duydum. Daha geçen gün İmralı’da Sayın Abdullah Öcalan ile görüştük. Sayın Öcalan’ın hemşerilerine, Halfetililere, Urfalılara çok selamı vardı. Newroz Bayramınızı kutluyordu. İnşallah bu kutsal Ramazan ayındaki dilekleriniz kabul olur ve bundan sonraki Newrozlar Sayın Öcalan’ın özgürlüğüne kavuştuğu yıllara ve günlere vesile olur. Sayın Öcalan’ın sağlığı ve morali yerindeydi.

Halfetililer, Urfalılar, Kürdistanlılar, emekçiler ve ezilenler umutlu olsun, mutlu olsun. Çünkü 2025 Newrozu aynı zamanda Kürtlerin özgürlüklerine kavuşacağı, haklarını ve hukuklarını alacakları bir yılın startı olacaktır. Bu Newroz hepimiz için çok önemlidir. Newroz kutlamak için çok can verdik, çok bedel ödedik, yoldaşlarımızı kaybettik. Muhsin Melik, Feridun Yazar ve İbrahim Ayhan şahsında, bizleri bugüne getirenleri bin kez anıyor, şükranlarımızı sunuyoruz. Hiçbir şey boşa gitmedi, hiçbir emek boşuna verilmedi. Bugün hem Türkiye’de hem Ortadoğu’da hem Suriye’de yaşamını yitirenlerin ve bedel ödeyenlerin mücadelesi, artık eşit yurttaşlıkla demokratik haklara kavuşacakları bir sürece ulaştı. Hiçbir şey boşa gitmedi. Çok iyi günleri göreceğimiz bir anın eşiğine hep birlikte geldik.

“Öcalan’ın çağrısı 100 yıllık inkar politikalarının bitirilmesi çağrısıdır”

Sayın Öcalan bir çağrı yaptı. Bu çağrı, demokratik barışa davet çağrısıdır. Bu çağrı, kardeşliğe davet çağrısıdır. Bu çağrı, 100 yıllık inkar politikalarının bitirilmesi çağrısıdır. Bu çağrı, Kürtlerin, Alevilerin, diğer halklar ve inançların eşitçe ve kardeşçe bir arada yaşamasını sağlayacak çok önemli bir çağrıdır. En başta bizlerin bu çağrıyı sahiplenmesi gerekiyor. Çünkü bu çağrıda diyor ki Kürtler eşit yurttaş olsun, kadınlar katledilmesin, gençlerin yaşam hakkı ve geleceği çalınmasın, Halfeti’nin iradesine kayyım atanmasın. 100 yıllık inkar ve ret bitsin çağrısıdır bu.

Dolayısıyla, Sayın Öcalan’ın hemşerileri olarak en fazla siz gençlerin, kadınların bu çağrıya sahip çıkması gerekiyor. Halfetili gençler, Sayın Öcalan’ın çağrısını sahiplenmeye, bu çağrıyı ev ev, sokak sokak anlatmaya var mısınız? Kadın arkadaşlar, Sayın Öcalan, en büyük selamı size gönderdi. “Kadın sorunu, dünyanın en büyük sorunlarından biridir” dedi. Kürtler kadın sorununu çözmek için çok yol aldı. “Jin Jiyan Azadî” sloganı ile Kürt kadınların mücadelesi Hindistan’dan Arjantin’e kadar tüm dünyada bir örnek ve model haline geldi. Kadın mücadelesine büyük katkılar sunan Sayın Öcalan’ın emeği fazladır.

Sayın Öcalan’ın mücadelesi ne kadar Kürtlerin demokratik haklarına kavuşması içinse, bir o kadar da kadınların özgürleşmesi içindir. Kadınların demokratik yaşama katılması mücadelesidir. Onun için bu çağrıyı sahiplenecek en önemli dinamiklerden biri de kadın arkadaşlardır. Sayın Öcalan’ın çağrısını Türkmenlere, Araplara, Halfeti’de ve Urfa’da yaşayan bütün halklara götürmeye var mısınız? Sayın Öcalan bu çağrıyla diyor ki: Artık kan akmasın, artık Halfetili gençler yaşamını yitirmesin, artık Çanakkaleli ve Edirneli kardeşlerimiz yaşamını yitirmesin. Çatışma ve şiddet yerine diyalog ve müzakereyle Kürt meselesini çözelim. Türkiye’yi demokratikleştirelim; insanların cezaevine atılmadığı, düşüncelerinden dolayı ellerine kelepçe vurulmadığı, katledilmediği demokratik bir Türkiye olsun.

Bu çağrıdan sadece Türkiye etkilenmeyecek. Bu çağrı Ortadoğu’yu etkileyecek, Suriye’yi etkileyecek. Bakın Sayın Öcalan’ın çağrısından sonra Suriye Geçici Yönetimi ile General Mazlum arasında bir mutabakat imzalandı. Bu mutabakat, tam da Sayın Öcalan’ın dediği gibi, Kürtlerin yönetime ortak olma mücadelesidir. Kimliksiz Kürtlerin, kimliği, dili ve farklılıklarıyla birlikte demokratik bir Suriye rejiminde eşit yurttaşlar olarak yaşama çağrısıdır. Sayın Öcalan’ın çağrısı sadece Türkiye’de değil dünyanın birçok yerinde yankı buldu. İlk defa bir çağrıya dünyanın dört bir yanından destek mesajları geldi. Çünkü Sayın Öcalan’ın çağrısında kardeşlik var, adalet var, eşitlik var, insanca yaşamak var. Kürt’ün kendi kimliğiyle insanca yaşadığı bir çağrı var.

Özellikle son yüzyılda Ortadoğu’ya tekçi ulus-devletler dayatıldı. Peki, tekçilik Ortadoğu’ya çare oldu mu? Olmadı. Ortadoğu bugün kan gölü içerisindedir. Suriye, Irak, İran ve Ortadoğu’nun birçok ülkesindeki bu tekçi ve mezhepçi anlayış, Ortadoğu’nun dokusuna uygun olmayan bu Sünni ulus-devlet anlayışı artık yok olmalıdır. Tekçilik yerine Arap’ın, Alevi’nin, Kürt’ün eşit haklarını tanıyacak; onların demokratik bir zeminde eşit yurttaş olarak yaşamalarını sağlayacak yeni bir dönemin eşiğindeyiz. Eşit olmak istiyorsak, rejimlerin değişip dönüşmesini istiyorsak, bugün Halfeti’de olduğu gibi Sayın Öcalan’ın çağrısına sahip çıkacağız. Bu çağrıyı anlatacağız, örgütleyeceğiz, büyüteceğiz ve hep birlikte kazanacağız. Rahmetli İbrahim Ayhanlara, Feridun Yazarlara, Muhsin Meliklere layık olmak için, bu çağrının arkasında her zamankinden daha güçlü duracağımızın sözünü Halfeti’den yineliyoruz.

Yüzyıllar önce Ortadoğu’da halklar ve inançlar bir arada yaşıyordu. Ne olduysa, tekçi ulus devletlerle oldu. Selahaddin Eyyubi, yüzyıllar önce bu topraklarda yönetim kurduğunda Kürt’ü, Alevi’yi, Türk’ü, Sünni’yi ayırmadı. Eyyubi’nin yönetim sisteminde öteki yoktu, ötekileştirilen yoktu. Yüzyıllar önce Selahaddin Eyyubi’nin başlattığı ve bugün Sayın Öcalan’ın devam ettirdiği bu anlayışta kardeşlik var, barış var, birlikte yaşam var; savaşsız ve kavgasız, insanların kendi kimlikleriyle yaşayacağı bir zemin var.

Selahaddin Eyyubilerden Sayın Öcalanlara kadar bitip tükenmeyen bu hakikat, bu adalet sizin emekleriniz ve desteklerinizle devam edecektir. 100 yıl sonra bir Kürt, Selahaddin Eyyubi gibi çıktı ve dedi ki Kürt inkarını tanımıyorum, Alevilerin yok sayılmasını, kadınların katledilmesini tanımıyorum. Kürt’ün, kadının, Alevi’nin eşit yaşadığı bir Türkiye, bir Suriye ve Ortadoğu mümkün dedi. Ne kadar gurur duysanız azdır. Bunların tamamını sizin hemşeriniz, yoldaşınız, akrabanız gerçekleştirdi; bu topraklardan yetişen Sayın Abdullah Öcalan gerçekleştirdi. Halfeti kendisiyle ne kadar gurur duysa azdır.

Sayın Öcalan bize aynen şunu söyledi: “Türkiye’de demokrasi Kürtsüz, Alevisiz, kadınsız olmaz. Suriye’de demokrasi Kürtsüz, Êzidîsiz, Ermenisiz olmaz. Orada yaşayan halkların ve renklerin katıldığı bir biçimde olur”. Dünyanın çare olmadığı Ortadoğu’ya bir çare ve çıkış sunarak ve bir yol açarak Sayın Öcalan paradigmasıyla ve çözümüyle dünyaya örnek oldu. Ne mutlu bize ve size ki Sayın Öcalan gibi insanlık için mücadele eden, 27 yıldır 12 metrekarelik hücrede direnen bir yoldaşa ve lidere sahibiz. Dolayısıyla, Sayın Öcalan’ın tohumlarını ektiği bu çağrının meyvelerini çalışarak hep birlikte alacağız. Kimliğimiz ve onurumuzla ötekileştirilmeden bu topraklarda eşitçe ve kardeşçe yaşayacağız.

Sayın Öcalan’ın çağrısı diyor ki 21. yüzyıl Kürtsüz olmaz, demokrasi ve eşitlik Kürtsüz olmaz. Sayın Öcalan diyor ki 21. yüzyıl Kürt yüzyılıdır, eşitlik yüzyılıdır, özgürlük yüzyılıdır. Evet, Sayın Öcalan’a katılıyoruz. Yüz yıl sonra ilk defa tekrar Kürtlerin ve Ortadoğu halklarının önüne bir fırsat çıktı. Şimdi bu fırsatı demokrasi ve eşit haklarla taçlandırmak için bizlere çok büyük bir görev ve sorumluluk düşüyor. Var mısınız, bu sorumluluğu layıkıyla yerine getirmeye? Var mısınız, yaşamını yitirenleri anısını ve bayrağını onurlu bir şekilde taşımaya? Var mısınız Türkiye’yi demokratikleştirmeye? Bu tekçi, bu yok sayan sistem yerine, adil ve eşitlikçi, kimsenin açlık çekmediği, herkesin kendi kimliğiyle yaşadığı bir Türkiye yaratmaya var mısınız?

“Çağrıyı gençlik ruhuyla örgütlemek gibi bir sorumluluğunuz var”

Bu çağrı bir son değildir; aksine mücadelenin yeniden, daha güçlü bir şekilde yürütülmesinin çağrısıdır. Bu çağrıyla hiçbir şey bitmiyor, her şey yeniden başlıyor. Gençler, yeniden gençlik ruhuyla bu çağrıyı örgütlemek gibi bir sorumluluğunuz var. Bu çağrıya sahip çıkma gibi bir sorumluluğunuz var. Bugün burada binlerce kişiyle birlikteyiz ama bundan sonra Türk’ü, Türkmen’i, Kürt’üyle birlikte 21. yüzyılın bu en gerçekçi, en doğru, en hakkaniyetli, en adil paradigmasını sahipleneceğiz, savunacağız, örgütleyeceğiz.

Evet, Sayın Öcalan çağrı yaptı ama iktidar henüz bir adım atmadı. Buradan Halfeti’den, Sayın Öcalan’ın doğduğu bu kentten iktidara bir çağrı yapmak istiyorum: Sayın Öcalan’ın özgürce çalışacağı müzakere ve yaşam koşullarını ne zaman yaratacaksınız? Neyi bekliyorsunuz? Türkiye’nin barışı için yüzyıllık bir çağrı yapan Sayın Öcalan ne zaman Türkiye toplumuyla, Halfetililerle, Urfalılarla düşüncelerini buluşturacak? Dolayısıyla, Sayın Öcalan’ın kanın durması ve adalet için yapmış olduğu bu çağrıya uygun adımların bir an önce atılmasını bekliyoruz.

Önce Sayın Öcalan’ın müzakere ve yaşam koşulları düzeltilmelidir. Sonra da cezaevinde bulunan Selahattinler, Figenler, Leylalar, Ayşeler ve binlerce tutsak yoldaşımızın burada bizimle birlikte mücadele etmesinin altyapısı hazırlanmalıdır. Yine bu çağrı karşısında devletin samimiyetini nasıl test edeceğiz? Daha dün burada Halfeti Belediyesine kayyım atayan iktidara sesleniyoruz: Eğer samimiyseniz, Halfeti’nin iradesini temsil eden Kürt ve Türkmen belediye eş başkanlarımızı tekrar görevlerine iade edin. Kayyımlarınızı geri çekin, kayyımcı anlayıştan vazgeçin. Önce Kürtlerin ve Türkiye’de yaşayan diğer halkların eşitçe ve bir arada yaşayacakları yasal düzenlemeleri yapın.

Meclis’e de çağrı yapıyorum: Bir tarihi çağrı yapılmıştır. Meclis bu tarihi çağrı karşısında rolünü oynayarak bir an önce yasal düzenlemelerin ve çağrının gereklerinin yapılması için bir araya gelip toplanmalıdır. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Yolumuz uzun. Büyük bedeller ödedik, büyük mücadele ettik. Şimdi Kürtlerin demokratik bir Türkiye’de eşit haklara sahip olmasını sağlayacak bir dönemin içerisindeyiz. Bunu başaracağımıza inanıyorum.”

Paylaşın

Tuncer Bakırhan: “Çağrı” İle Demokratik Mücadelenin Startı Verildi

Diyarbakır’daki Nevruz deklarasyonunda konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın çağrısına dikkat çekerek, “50 yıldır devam eden çatışma ve şiddet ortamını sonlandırıp yerine demokratik zeminde hak ve hukuk arama mücadelesinin startı verildi” dedi.

Haber Merkezi / Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Diyarbakır’da 2025 Newroz Deklarasyonu açıklama programına katıldı. Açıklama programına Tuncer Bakırhan’ın yanı sıra DBP Eş Genel Başkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar, DTK Eş Sözcüsü Berdan Öztürk, TJA Aktivisti Hülya Alökmen ile Partiya Azadî, PİA, KKP, DDKP gibi parti ve çok sayıda kurumun temsilcileri katıldı.

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan burada yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Güzel bir Mart gününde, tarihi surların önünde Amed’de sizlerle birlikte olmaktan, “Özgürlük Newrozu” sloganıyla kutlayacağımız Newroz Deklarasyonunda burada bulunmaktan çok büyük bir mutluluk duyuyorum. Son birkaç gündür Türkiye çok tarihi ve çok önemli bir süreç içerisinde. Çok tarihi bir açıklama yapıldı, bir çağrı yapıldı. 50 yıldır devam eden çatışma ve şiddet ortamını sonlandırıp yerine demokratik zeminde hak ve hukuk arama mücadelesinin startı verildi.

İşte tam da bu tarihi çağrının yapıldığı, tarihi startın verildiği bir süreçte Amed’de Newroz Deklarasyonunu okumak da en az o kadar önemlidir. Bizler bu tarihi çağrıyı eğer Newrozda güçlü bir şekilde sahiplenip Kürtlerin, Türklerin, Alevilerin, ezilenlerin barış, demokrasi ve özgürlük sesini buradan İmralı’ya güçlü bir şekilde ulaştırabilirsek emin olun ki en büyük görev ve sorumluluklarımızdan birisini yerine getirmiş olacağız.

Bu çağrı aynı zamanda Newroza yapılan bir çağrıdır. Bu çağrı, aynı zamanda dün zalime karşı özgürlük arayışı içerisinde olan ve büyük bedeller ödeyen halkımıza, bugün de Newroz’u barışın ve demokrasinin güçlü bir şekilde sahiplenildiği bir mücadeleye dönüştürme çağrısıdır. Bu Newroz’un önemine layık bir şekilde katılmalıyız, güçlü katılmalıyız. Newroz’u en güzel şekilde örgütlemeliyiz. Bir bütün olarak Kürtlerin, emekçilerin, ezilenlerin ne istediklerini, bu tarihi çağrıya ne kadar sahip çıktıklarını Türkiye kamuoyuna aynı zamanda duyurmak gibi bir sorumluluğumuz var.

Yine dün, siz de takip ettiniz, bir çağrı da Suriye’den geldi. O da çok önemliydi. O da yine halkların baharı olan, direnişin bayramı olan Newroz haftasına denk geldi. Orada yapılan mutabakat çok net. Sayın Öcalan’ın çağrısına uygun, tekçilikten ve mezhepçilikten uzak bir mutabakatın; Kürt, Alevi, Arap, Dürzi, Hıristiyan, Ermeni tüm halkların ve inançların demokratik bir zeminde kendi kimlikleriyle yaşayabilecekleri bir mutabakatın altına imza atıldı. Bu Newroz niye önemlidir? Hem Suriye’deki mutabakata, hem Sayın Öcalan’ın çatışma ve şiddet yerine barışçıl ve demokratik zeminde daha güçlü bir mücadele yürütme çağrısına bir cevap olacaktır.

“Eşit ve demokratik şekilde…”

Onun için bu her iki gelişme Newrozda taçlandırılacak. Newrozda bu her iki gelişmeye nasıl baktığımızı, nasıl cevap verdiğimizi hep birlikte ortaya koyacağız. 2025 Newrozu tarihi bir Newroz olacak. Rahşanlarla ve Zekiyelerle başlayan, Mazlum’un 3 kibrit çöpüyle başlayan Newroz, barışı Türkiye’de konuşmayı mümkün getirdi. Eşit ve demokratik şekilde Kürtlerin kimlikleri ve statüleriyle yaşayacakları bir Suriye’yi mümkün hale getirdi. Bunun için emek veren, bedel ödeyen, yasak ve baskılara rağmen durmayan, bu surların etrafında ve üzerinde halkların özgürlük bayramını kutlayan sizlere, halkımıza ne kadar saygı duysak, sizleri ne kadar kutlasak azdır.

Evet, çok mücadele ettik, çok büyük bedeller ödedik. Artık geldiğimiz noktada barışı taçlandırmaya, Sayın Öcalan’ı özgürlüğüne kavuşturmaya, Ortadoğu’daki tekçi sistemler yerine bütün farklılıkların kendi kimlikleriyle yaşayacağı bir zemine doğru geldik. Sayın Öcalan’ın paradigması bugün Suriye’dedir. Suriye’de tekçiliği örmeye çalışanlar, Suriye’yi bir milliyete hapsetmeye çalışanlar öyle olmadığını çok iyi anladı. Evet, çok büyük mücadeleler verdiniz, bedeller ödediniz, geldiğimiz noktada emeğiniz büyük. Şimdi de milyonlarla birlikte en güzel giysilerimizle, en iyi türkülerimizle, en iyi duygularımızla bu Newrozu kutlayarak Türkiye halklarına, Kürtlere, emekçilere, ezilenlere yeni bir başlangıcın nasıl bir coşkuyla yapılacağını göstereceğiz.

Son bir şey belirtmek istiyorum. Suriye’de Alevi yurttaşlarımıza dönük yapılan katliamı hep birlikte izledik, gördük. Bunu kınadık. Ama sizin aracılığınızla şunu da söylemek istiyorum. Aslında Suriye’deki mutabakat metni aynı zamanda Alevileri de kapsayan, dışlamayan bir metindir. O metinde ateşkes var. Alevileri katletmeme çağrısı var. Alevilere eşit yurttaşlık hakkı ver çağrısı var. Dolayısıyla Alevi yurttaşlar, katliamdan hemen sonra gelmesinden dolayı bu mutabakat metnine biraz kaygılı yaklaşıyor olabilirler ama o metinde ne kadar Kürt varsa, o kadar da Alevi var. Ne kadar Alevi varsa, o kadar Hıristiyan var. Ne kadar Hıristiyan varsa, o kadar Arap var, Suriye’nin bütün renkleri var.

Bu Newroz bizim için çok önemlidir, birlikte sahiplenelim, hep birlikte katılalım. Özgürlük ve barış türkülerimizi buradan Sayın Öcalan’a ve cezaevindeki binlerce yoldaşımıza iletmek için güçlü bir Newroz kutlayalım.”

Paylaşın

Bakırhan’dan Bahçeli’ye “YPG” Yanıtı: Temsilcisi Biz Değiliz

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Abdullah Öcalan’ın silah bırakma çağrısının YPG’yi kapsayıp kapsamadığına ilişkin, “Çağrının nereyi, ne kadar kapsadığının muhatabı bizler değiliz. SDG’nin temsilcileri de biz değiliz” dedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İmralı Heyeti’nde yer alan Eş Genel Başkanlar Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, Emek Partisi (EMEP) temsilcileriyle Meclis’te bir araya geldi. EMEP Genel Başkanı Seyit Aslan, milletvekilleri Sevda Karaca ve İskender Bayhan, DEM Parti heyetini karşıladı.

Basına kapalı görüşmenin ardından açıklama yapan Seyit Aslan, şu ifadeleri kullandı: “İmralı’dan yapılan çağrının demokratikleşme adına önemli olduğunu düşünüyoruz. Partimiz geçmişten bu güne Kürt sorununun savaş sarmalından çıkarılmasını hep söyledi. Bu zeminin daha demokratik olarak tartışılması açısından İmralı’daki tecritin kaldırılması, operasyonların durdurulması, belediye başkanlarının yeniden göreve başlaması Türkiye’nin demokratikleşmesi açısından önemli olacaktır.

Bütün bu süreçlerin demokratik bir zeminde tartışılması için herkesin üzerine düşen görevi ve sorumlulukları acilen yerine getirmesi gerekir. Yapılan çağrının askıda durması sürecin başka nedenlerle başka sonuçlar doğurması hem Türkiye halkları açısından hem Ortadoğu halkları açısından hem Türkiye’nin demokrasi güçleri açısından kabul edilebilir değildir. Bu sürecin demokratik yollarla çözülmesi bizim için esastır.”

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan ise, şu ifadeleri kullandı: “Verimli, önemli bir görüşme yaptık. Süreç başlarken şeffaf olacağımızı, yapılan görüşmeleri tartışmaları zaman sınırına takılmadan toplumun bütün dinamikleriyle açık bir şekilde paylaşacağımızı, toplumdan hiçbir şeyi kaçırmadan bilgileri aktaracağımızı belirtmiştik. Her iki İmralı’daki görüşmeden sonra siyasi parti ve toplumun bütün dinamiklerini bilgilendirdik. Son katıldığımız görüşme çok tarihi bir görüşmeydi.

50 yıl önce Ankara’da kurulan silahlı örgütün kendisini feshetmesi kararı o görüşmede çıktı. Çok önemliydi. Sayın Öcalan, Türkiye’nin şiddet ve çatışmalardan uzaklaşarak demokratik bir zeminde diyalogla meselelerin çözülmesini çağrı metninde dile getirdi. Bu süreçteki gelişmeleri, görüşmeleri açık, şeffaf bir şekilde aktararak bu sürece ilişkin katkılarını almaya çalışacağız. Çağrı, Türkiye’deki 85 milyon insana, demokrasi güçlerine, hepimize yapılmış bir çağrıdır. Bu çağrı bir starttır. Bu çağrının karşılık bulması için de güç birliğine ihtiyaç olduğunu belirtmek istiyorum.”

“Çağrının nereyi, ne kadar kapsadığının muhatabı bizler değiliz”

Abdullah Öcalan’ın çağrısının YPG’yi kapsayıp kapsamadığına ilişkin sorulan soruya Bakırhan, şu yanıtı verdi: “Önümüzde Türkiye’nin enerjisini yutan, can kayıplarına sebebiyet veren Kürt meselesinin şiddetsiz, silahsız tartışıldığı bir süreçte buraya odaklanmak gerekiyor. Çağrının nereyi, ne kadar kapsadığının muhatabı bizler değiliz. SDG’nin temsilcileri de biz değiliz. Çağrı demokrasi diyor, barış diyor. Muhataplarına sormak daha doğrudur. Sayın Öcalan mektubu gitmişti, o mektuba yanıtlar da verilmişti. O mektupta yazanı ve gelen cevabı görmediğimiz için çağrıya ne dedikleri, nereyi, ne kadar kapsadığını şimdi belirtmek bizim işimiz olmadığını söylemek istiyorum.”

Devlet Bahçeli ne dedi?

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın silah bırakma çağrısı ve örgütün yaptığı ateşkes açıklamasına ilişkin bir yazılı açıklama yayımladı. Bahçeli, MHP’nin sosyal medya hesabından yayınlanan yazılı basın açıklamasında, “terörsüz Türkiye” hedefini vurgulayarak “On yıllardır milletimizin başına musallat olan kanlı musibetin nihayet sonu görünmüştür. Sosyal, siyasal, ekonomik, güvenlik, toplumsal maliyeti ile birlikte insani ve vicdani kayıp ve mağduriyetleri yüksek seviyelere tırmanan silahlı şiddet ve ihanet dönemi kapanmak üzeredir” ifadelerini kullandı.

“Terörle demokrasi, silahla siyaset, kaosla huzur, bölünmeyle birlik ve beraberlik arasında güvenli bir liman, ara bir istasyon yoktur” diyen Bahçeli süreçte “herhangi bir yol kazasının yaşanmaması, yanlış anlamaların tezahür etmemesi, hassasiyet yönü ziyadesiyle fazla olan iyimser gelişmelerin sekteye uğramaması/uğratılmaması konusunda son derece dikkat, sorumluluk, özen ve uyanıklık gerektiğini” belirtti.

“DEM Parti’nin sağduyulu, soğukkanlı, sıcak mesajlarının yanı sıra tutarlı ve istikrarlı adımlarını muhafaza gayreti sonucunda Türkiye partisi olmasının önü de açılacaktır” diyen Bahçeli, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı çağrının “PKK terör örgütüyle birlikte bütün uzantı ve grupları açıkça bağladığını” savundu.

Bahçeli, “YPG’nin ve buna benzer terörist oluşumların anılan çağrıdan muaf ve istisna olduklarını iddia etmeleri, çatlak ses çıkaranların bu mesnetsiz görüşü bir plan dahilinde paylaşmaları örgütsel ve kurucu önderliğin doğasıyla tamamıyla çelişkilidir” diye yazdı.

“Terör örgütünü kuran feshini istemiştir” diyen MHP lideri “Bunun dışında zamana oynamak, ortamı bulandırmak, süregelen pozitif gündemi tahrip ve tahrik edici nitelikte top çevirmek, siyasi ve hukuki düzenleme taleplerini yoğunlaştırmak aymazlıktır” diye yazdı. PKK’nın ve iltisaklı gruplarınn “derhal ve ön şartsız silah bırakması ve silahlarını Türkiye Cumhuriyeti’ne teslim etmesi gerektiğini vurgulayan Bahçeli, “Ateşkes açıklamasının doğru, dengeli ve isabetli bir açıklama olmadığını” ifade etti.

Bahçeli “Çünkü ateşkes rejiminden bahsetmek için eşit ve egemen güçlerin karşılıklı münasebet ve mücadelesine sahne olan ahlaki, mantiki, meşru ve hukuki bir ortamın varlığı asla yoktur. Bunun tam tersine olacak şekilde, yapılacak her teklif, söylenecek her söz tek taraflı bir oyalanmadır ve beyhudedir” ifadelerini kullandı. PKK’nın 27 Şubat çağrısına müzahir hareket edip hiçbir şart ileri sürmeksizin silahla yollarını ayırmalı ve örgütsel varlığını sona erdirmesi gerektiğini yazan Bahçeli bunun dışında hiçbir tasarruf, tahayyül ve tehir çabasının “masum ve makul kabul edilmeyeceğinin” altını çizdi.

İmralı’dan gelen çağrıya PKK’yla birlikte diğer uzantı ve iltisak halindeki örgütlerin riayet ve bağlılığı mecburi olduğunu belirten MHP lideri “Terörsüz Türkiye amacı derhal gerçekleşmeli, terör hayatımızdan sökülüp atılmalıdır. Aksi halde elinde kanunsuz silah taşıyan kim olursa olsun bedelini en ağır şekilde ödeyecektir” ifadelerini kullandı.

DEM Parti heyeti CHP’yi ziyaret etti

DEM Parti İmralı Heyeti’nde yer alan Eş Genel Başkanlar Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, daha sonra Özgür Özel ile CHP Genel Merkezi’nde bir araya geldi. Heyeti, CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke, Genel Başkan Yardımcısı Gökçe Gökçen, Örgütlemeden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ensar Aytekin karşıladı.

Basına kapalı görüşmenin ardından açıklama yapan Hatimoğulları, “Bugün oldukça verimli bir görüşme gerçekleştirdik. Hem Türkiye’deki gelişmeleri ve Suriye’de Alevilere yönelik gerçekleşen katliamları ve bunlara yönelik nasıl önlemler alınabileceğine yönelik değerlendirmelerimiz oldu. Sayın Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla ilgili kendilerini bilgilendirdik.

Ve bizlerin özellikle bahsini ettiğimiz gündemlerle ilgili, özellikle de Sayın Öcalan’ın yapmış olduğu çağrıyla ilgili bilgilendirme ve birlikte değerlendirme mahiyetinde bugün itibariyle bir dizi görüşmeler başlatmış olduk. Sabah EMEP’i ziyaret etti. Bugün CHP’yi ziyaret ettik. Bu görüşmelerimiz devam edecek. Barış sürecinin hiçbir şekilde heba edilmemesi çok önemli. Bu anlamıyla devlete ve muhalefete çok önemli görev düşmektedir. Bugün bizleri Kürt sorununun çözümüyle ilgili demokratikleşme paketi hakkında bilgilendirdiler” dedi.

Hatimoğulları, sözlerine şöyle devam etti: “Bu çağrının akabinde bu sürecin yasal ve hukuki bir zemine kavuşması için kimi ortamların hazırlanması çok kıymetli ve önemli olacaktır. Sayın Özgür Özel ve heyetiyle bunları da istişare ettik. Parlamentonun bu süreçte üstleneceği rolün toplumsal barışa ne kadar büyük bir katkı sunacağının bir kez daha altını çiziyorum.

Çatışmasızlık sürecinin özellikle altını çizmek isterim. Fesih sürecinin gerçekleşmesinin zeminin güçlü bir şekilde hazırlanması gerekiyor. Çatışmasızlık sürecinin başlaması önemli. Bundan sonra parlamento zemininde atılacak adımın önemi… Yani bu süreçte bir yasallık sürecinin başlaması çok önemli. Barış sürecinin hiçbir şekilde heba edilmemesi çok önemli. Bu anlamıyla devlete ve muhalefete çok önemli görev düşmektedir. Bugün bizleri Kürt sorununun çözümüyle ilgili demokratikleşme paketi hakkında bilgilendirdiler.”

Paylaşın

Tuncer Bakırhan: Sürecin Gereklilikleri Var, Yerine Getirilmeli

Abdullah Öcalan’ın PKK’ya yönelik yaptığı silah bırak çağrısına ilişkin konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Silah bırak çağrısı yapıldı bu silahın bırakılması için de kimi gereklerin yerine getirilmesi gerekiyor” dedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Manisa İl Örgütü, 2’nci Olağan Kongresi’ni Manisa Büyükşehir Belediyesi Kültür Merkezi Lale Salonu’nda gerçekleştirdi. Kongrede konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, şu ifadeleri kullandı:

“Çok değerli kadın arkadaşlar başlarken kadınlar gününüzü kutluyorum. Sadece Türkiye’de yaşayan kadınlar değil, dünyanın neresinde olursa olsun bütün kadınlar demokrasiye, barışa, özgürlüğe destek vermiştir. Bu vesileyle bizi bugünlere getiren Sêvêler şahsında bütün kadın arkadaşlarımızın gününü kutluyorum. Değerli kurum ve siyasi parti temsilcileri sizler de hoşgeldiniz. Umarım bugün buradaki bu katılımcıların oluşturduğu renkli tabloyu barış ve demokrasi mücadelesinde, hak arama mücadelesinde daha da büyüterek devam ettiririz. Ülkemizin bugün yaşadığı sorunların tamamında yeterince dayanışmanın olmaması yatıyor. Evet yönetenler kötü yönetiyor.

Yönetenler istedikleri gibi yönetiyorlar ama bizim birlikte mücadele etmeyişimiz, dayanışma içinde olmayışımız da böylesine kötü bir yönetimin uzun bir süre bu ülkeyi yönetmesine sebep oluyor. Onun için dayanışmanızdan dolayı teşekkürlerimi sunuyorum, başarılar diliyorum, kolaylıklar diliyorum. Ramazan ayı içerisindeyiz, Ramazan’ın başta ülkemiz olmak üzere İslam alemine barış, huzur, demokrasi getirmesini diliyorum. Şimdiden hepimizin Ramazan bayramını kutluyorum. Bunun barışa vesile olmasını diliyorum.

Bir de selam getirdim size. Yakın zamanda heyetimizle birlikte İmralı’da Sayın Abdullah Öcalan’ı ziyaret etmiştik. Sayın Öcalan ile yaklaşık 4 saat görüştük, sohbet ettik, demokratik toplum ve barış çağrısını niye yaptığını, ne yapmaya çalıştığını uzun uzadıya bizlere anlattı. Tarihi bir çağrıydı. Sayın Öcalan kongrelerimizi yapıyoruz dediğimizde, gittiğiniz her kentte, Türkiye halklarına, ezilenlerine, emekçilerine benim selam ve sevgilerimi iletin dedi. Ben de iletmiş olayım.

Soma’da hayatını kaybeden emekçi kardeşlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum. Soma’nın acısı hala yüreklerimizdedir. Soma acısı ortadan kalkıncaya kadar Soma’yı sürekli gündemde tutmaya devam edeceğiz. Bizler emeğin, işçinin yanında olan bir partiyiz, emeğin ve işçinin partisiyiz. Ezilenlerin partisiyiz. Onlarla dayanışmamızı, ortak mücadelemizi devam ettireceğimizi belirtmek istiyorum. Manisa deyip geçmemek lazım, 3-4 kentimizde kongrelerimiz vardı ama ben Manisa’ya gelmek istedim.

Çünkü 2000’lerde Manisa’da çok değerli halklarımızla birlikte çalışmalara katıldım. Örgütlenme faaliyetlerinde yer aldım. Manisa’yı bilirim, Şeyh Bedrettinlerin mücadele ettiği bu toprakların ne kadar değerli, ne kadar kıymetli olduğunun farkındayım. Şeyh Bedrettinlerin mücadele ettiği bu topraklarda sizlerle, Türkiye halklarıyla, emekçilerle bir arada olmaktan onur duyduğumu belirtmek isterim. Manisa aynı zamanda emekçi ve işçi kentidir. Bu kimliğinden dolayı bizlere çok büyük bir sorumluluk yüklüyor. Bu sorumluluğu layıkıyla yerine getireceğimizin sözünü veriyorum.

Hepinizin merak ettiği konuyla başlamak istiyorum. 27 Şubat demokratik toplum ve barış çağrısından bahsetmek istiyorum. 27 Şubat gerçekten Türkiye için bir milattır. Çatışmaların ve silahın devreden çıkacağının, demokratik siyasetin önünün açılacağının, artık demokratik yol ve yöntemlerle mücadele etmenin miladıdır. 27 Şubat aslında 50 yıldır süren, bu topraklarda ekonominin, enerjimizin yok olmasına neden olan Kürt meselesinin sonucuydu. Örgütünü kuran Sayın Öcalan, 50 yıl sonra artık hukuki ve siyasi zemin oluşturulursa silahları bırakma çağrısı yaptı, biz de bunu çok değerli ve anlamlı buluyoruz. Bu ülkede artık demokratik siyasette de hak mücadelesi verileceğini, demokratik mücadele ile dilimizi, kültürümüzü, kimliğimizi, alın terimizin hakkını sahiplenebileceğimizi düşünüyorum. Bunu siz yeterince kanıtladınız.

Bugün Türkiye’nin 3’üncü büyük zemini haline getirdiniz partinizi. Parlamentonun 3’üncü büyük partisi yaptınız partinizi. Onlarca belediye alıyorsunuz, onlarca milletvekili çıkarabiliyorsunuz. Türkiye’nin en temel, en sahici dinamiklerinden, en gerçek muhalefetini yaratan sizlersiniz. Önümüzdeki dönemde bugün barışı mümkün kılan, tekrar Kürt meselesinin diyalogla ve müzakereyle çözülmesini sağlayan siz Manisalı emekçiler, Türkler, Kürtler, farklı halklar olarak önümüzdeki dönem yine demokrasi mücadelesine katkı sunarak inşallah çatışma ve silahların olmadığı, hepimizin demokrasiye, özgürlüklere kavuştuğu, kimsenin alnının terinin çalınmadığı, gençlerin geleceklerinin çalınmadığı, yok edilmediği demokratik bir Türkiye’de eşit yurttaş olarak birlikte yaşayacağımız bir mücadeleye katkı sunacağımıza ve başaracağımıza inanıyorum.

Eğer bugün barışı konuşuyorsak, barış mücadelesi mümkün hale geldiyse bu sizin dinmeyen, yorulmayan, bıkmayan, bütün baskılara rağmen emeğini, dilini, kültürünü savunan inatçı ve devrimci duruşunuzdan kaynaklıdır. Onun için Sayın Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı Demokratik Toplum ve Barış Çağrısı en çok sizleri ilgilendiriyor. Bu çağrıda en çok sizin emeğiniz var, sizin alın teriniz, sizin katkınız var.

“Çağrı ile Sayın Öcalan devletin elindeki terör sopasını alıyor”

Yüzyıldır inkar eden, yok sayan, dilimize bile yasak koyan bu sistem artık dönüşmek ve değişmek zorundadır. Sayın Öcalan’ın çağrısı bir değişim ve dönüşüm çağrısıdır. Sayın Öcalan devlete, devletin inkarcı yaklaşımına dönüş diyor. Sayın Öcalan emekçiye, yoksula, ezilene dönüş diyor, örgütlen diyor, ittifak oluştur diyor, alın terinin hakkını ortak bir mücadeleyle kazan diyor. Sayın Öcalan Kürtlere diline, mücadelene artık yeni bir aşama kat diyor, artık mücadele ederken daha kapsayıcı bir dil ve üsluba, pratiğe, eylem ve etkinliğe ihtiyaç var diyor. Sayın Öcalan aslında Türkiye’deki siyasete devlete demokratik topluma herkese değişim ve dönüşüm çağrısı yaptı. Çünkü kendisi de değişip dönüşüyor. 50 yıldır silahla mücadele yürüten bir örgütü feshediyor, değiş diyor, dönüş diyor. 50 yıldır hak arama mücadelesini yürüttüğü o aracı artık ortadan kaldırıyor. Yani devletin elindeki terör sopasını, Kürt sopasını alıyor.

Siz de çok  iyi biliyorsunuz, ne zaman demokrasi desek devlet  beka ve güvenlik sopasını kullandı. Ne zaman hak desek, dilimiz desek, kimliğimiz desek devlet terör sopasını emekçilere, ezilenlere karşı kullandı. İşte Sayın Öcalan aynı zamanda devletin elindeki emekçiyi, ezileni, muhalefeti ezen o devlet sopasını da elinden almaya çalışıyor. Bu çağrı aslında yeni yapılmadı. 93’lerden günümüze kadar onlarca defa çağrı yapıldı. 93’te Sayın Öcalan rahmetli Özal’ın göndermiş olduğu bir heyetle görüşürken aslında ben artık silah yerine demokratik siyasetle mücadelemi yürüteceğim demişti ama Özal şaibeli bir biçimde yaşamını yitirince o süreç günümüze kadar devam etti.

Ne oldu 30 yılda? Türkiye’nin 3-4 trilyon doları gitti, gençlerimiz gitti, canlarımız gitti. Bu güzelim topraklara Kürt ve Türk gençlerinin kanı aktı. İşte Sayın Öcalan gençler için tabut yapma yerine çözüm masası yapmaya çalışıyor. Gençler yaşamını yitirmesin diyor. Türk ve Kürt gençleri kardeşçe, bir arada, birlikte, eşit yurttaşlar olarak yaşayabilir diyor. Bu çağrı sadece kendi örgütüne değil, siyasete, iktidara, demokrasi mücadelesi yürüten hepimizedir.

Dolayısıyla bu çağrının amacına ulaşması için, 93’lerdeki gibi sabotajlara uğramaması için, sonrası yapılan çağrılarda provokasyonların olmaması için en başta Şeyh Bedrettinlerin diyarı bu çağrıya sahip çıkmalıdır. Çünkü bu mücadele aynı zamanda Şeyh Bedrettinlerin, hak, hakikat, eşitlik, adalet arayan mücadelesinin devamıdır. Bu mücadele de hak diyor, kimlik, demokrasi, dil diyor, özgürlük diyor. İnsanların seçmiş olduğu iradeye kayyım atanmasın diyor. Sizden rica ediyorum. Bu çağrıyı hep birlikte sahipleneceğiz. Bu çağrıyla birlikte hepimiz kendimizi değiştireceğiz. Demokratik siyaseti daha güçlü bir biçimde yapacağız.

Bu çağrıyla birlikte Türkü, Kürdü, kadını, genci, Alevisi, farklı inanç gruplarından bulunan Türkiyeli ezilenlerle emekçilerle birlikte Türkiye’yi demokratikleştirmek için, Kürtlerin ve Alevilerin eşit yurttaşlar oldukları demokratik bir cumhuriyeti yaratmak için daha fazla mücadele edeceğiz. Daha kitlesel toplantılar yapacağız. Durmayacağız. Çünkü bu çağrı sadece bizi değil, doğmamış çocuklarımızı da etkileyen bir çağrıdır. Çatışmanın bitmesi, silahın şiddetin devreden çıkması, gençlerin çocukların ölmemesi anlamına geliyor. Türkiye’nin 3-4 trilyon dolarını Kürt anadilini konuşmasın diye harcamaması anlamına geliyor. Emekliler sendikasının sanırım temsilcileri de burada. Bugün emekçiler 12-14 bin lira ile geçinmeye çalışıyorsa sebebi bu çatışmalardır.

Asgari ücret kiramızı karşılayamıyorsa sebebi bu savaşa giden 3-4 trilyon dolardır. Yani çağrı sonucunda sadece Kürt kazanmayacak 85 milyon kazanacak. Alınterinin hakkını alamayan emekçiler kazanacak. Geçinemeyen emekçiler kazanacak. Her gün sokak ortasında katledilen ama yasalardan kaynaklı katillerinin salıverildiği kadın arkadaşlarımız kazanacak. Kürtler Aleviler Türkler kazanacak. Onun için 27 Şubat çağrısı tarihi bir çağrıdır dedik. Şimdi el birliği ile bu çağrının yaşam bulması için, bu çağrının barışla sonuçlanması için, bu çağrının hedeflerine ulaşması için daha fazla kenetleneceğiz bir araya geleceğiz, birlikte mücadele edeceğiz.

“Herkesi bu tarihi çağrıya destek vermeye, elini taşın altına koymaya çağırıyoruz”

Bir çağrı var Türkiye’nin buna ihtiyacı var ama bu çağrıya karşı çıkan kimi çevreler de var. Allah aşkına silah ve çatışma ortadan kaldırılsın demenin neyi kötüdür. Ama birileri silah ve çatışma devam etsin diyor Manisalı genç ile Siirtli genç yaşamını yitirsin diyor. İşte bu savaştan kandan, krizden kaostan beslenenlerden de Manisa’dan diyoruz ki Manisalı sizin bu yaklaşımınıza prim vermez izin vermez. Manisa barış sabotajcılarına izin vermez bu tarihi çağrıyı provoke edecek provokatörlere izin vermez. Manisa 10 yıllardır Kürdü Türkü Alevisiyle diğer farklı inanç gruplarıyla Türkiye’nin en önemli merkezlerinden biridir.

Bir güne bir gün devletin bütün ayrımcı politikalarına rağmen karşıya karşıya gelmedi. Burada halklar arasında bir çelişki çatışma ortaya çıkmadı. Bundan dolayı Şeyh Bedrettinin Manisa’sına binlerce kez teşekkürler binlerce kez saygılarımı iletiyorum. Bu çağrı bizim emeklerimizle oldu, günlerce sokakta kalan Sêvêlerin emekleriyle oldu, Apê Musaların emekleriyle oldu. Bu çağrı eğer bugün dünyanın dört bir yanında barış ihtimalini konuşturuyor ve tartıştırıyorsa demek ki çok önemlidir. Bakın Türkiye’nin gündemi 1 Ekim’den beri Kürt meselesidir. Bu çağrıdır. Bu çağrının yaratacağı sonuçlardır. Herkesi bu tarihi çağrıya destek vermeye, katkı sunmaya, yol haritasını açıklamaya, Türkiye’nin çatışmasız demokratik bir cumhuriyet olması için elini taşın altına koymaya çağırıyorum.

Değerli halkımız biz bu çağrı bir eşiktir diyoruz. İnşallah o eşiği hep birlikte aşacağız. Şuanda Türkiye’nin dört bir tarafında Türk Kürt Türkiye’deki bütün emekçilerle buluşuyoruz. Bu tarihi çağrının anlamını ve önemini anlatmaya çağırıyoruz. Halklar arasında aslında bir çelişkinin kavganın olmadığını anlatmaya çalışıyoruz. Bizi 40 yıldır kavga ettirenlerin inkarcılar olduğunu Kürdün dilini, Alevinin inancını reddedenler olduğunu anlatmaya çalışıyoruz.

Dolayısıyla bizler bu barış çağrısını sahipleniyor Türkiye’nin dört bir yanında emekçilerle buluşturmak için, elimizden gelen bütün çabayı ortaya koyuyoruz. Sizlere de sesleniyorum komşunuza gidin, mahallenize gidin, kavga, savaş ve çatışma isteyenler ile barış isteyenleri iyi anlatın. Sayın Öcalan’ın gençler için hazırlanan tabutları ortadan kaldırmaya çalıştığını ama 3-5 oy uğruna Türk ve Kürt gençlerinin yaşamını yitirmesini isteyenleri iyi teşhir edin, iyi anlatın. Sizlere düşen en büyük görev budur. Bu ülkede bin yıllardır birlikte yaşıyoruz.

“Öcalan herkese kazandıran tarihi Kürt ve Türk ittifakını yeniden kurmak istiyor”

Ben buraya gelirken Kanuni Sultan Süleyman’ın resmini gördüm. Geçen grup toplantısında da dile getirmiştim. Burada resmini gördüğünüz Kanuni Sultan Süleyman 1530 yılında bundan 500 yıl önce ne yapıyor biliyor musunuz? Kanuni Kanunnamesi diyorlar Diyarbekir Kanunnamesi de denilir kimi tarihi referanslarda Kürdistan Kanunnamesi olarak da geçer. Kanuni Kürt mirleriyle bir anlaşma yapıyor 500 yıl önce. Anlaşmada diyor ki Yüce Allah’ın birliğine yemin ederim ki Kürdistan beyleriyle ahdettiğim bu anlaşmayı hiçbir şekilde ihlal etmeyeceğim diyor. Kim anlaşmayı bozarsa Allah onu kıyamet günü zalimler, günahkarlar ve suçlular arasında yargılasın diyor. Yani kanuni 500 yıl önce Kürtlerin ne kadar kadim bir dost olduğunu anlatmaya çalışıyor.

Ne kadar güvenilir bir millet ve halk olduğunu anlatmaya çalışıyor. Kürt beyleriyle, mirleriyle yaptığı anlaşmayı da sonsuza kadar devam ettirilmesi gereken bir kadim anlaşma olarak adlandırıyor. İşte Mustafa Kemal’in resmi burada, Mustafa Kemal Kurtuluş Savaşından önce kadim Kürt halkına gitti. Erzurum ve Sivas’tan başladı, Kürt mirleri şeyhleriyle başladı. Mustafa Kemal’in 1920 Meclisi Mebusan’ı tam Mustafa Kemal’in başlangıç ruhuna uygundu. 1920 Meclisi Mebusan’ında Kürtler vardı, Lazlar vardı, Araplar vardı, Aleviler vardı, Türkiye’de yaşayan bütün halklar ve inançlar vardı. Mustafa Kemal’in 1921 anayasasında ne vardı biliyor musunuz, bütün halkların kimliğine, inancına, diline saygı gösteren, onlara değer biçen maddeler vardı. İşte ne olduysa Kanuni’nin Kürdistan Kanunnamesi’ne uymayanlar, Mustafa Kemal’in 1920 Meclisi Mebusan ruhuna uymayanlar, 1921 anayasasını tanımayanlar sebep oldu.

1920’de Mustafa Kemal Kürtler bu ülkenin en temel haklarından biridir dedi, 24’te Kürdü yok sayan, bu ülkedeki farklılığı yok sayan, tekçiliği dayatan bir anayasa bu ülkenin önüne konuldu. İşte ne olduysa 24’ten sonra oldu. Kürt ben varım dedi, ayaklandı, devlet isyanları bastırmak için kan akıttı. Alevi ben eşit yurttaş olarak yaşamak istiyorum dedi, hayır sen eşit değilsin dedi. Ne olduysa 1924’ten sonra 100 yıldır bu ülkede kan aktı. Acı her iki yakaya düştü, cenazeler düştü ve günümüze kadar devam etti.

Sayın Öcalan Kürt ve Türk ittifakı derken 1530’lardaki Kanuni Sultan Süleyman’ın Kürdistan Kanunnamesi ile Mustafa Kemal’in 1920 Meclisi Mebusan ruhuna gönderme yapıyor. Diyor ki tarihin en kritik aşamalarında Kürtler ve Türkler birlikte mücadele ettiklerinden bu topraklarda Türkler de Kürtler de kazançlı çıktı. Tarihin en zor dönemlerinde ne zaman Kürtlere el uzatıldıysa bu topraklar kazandı. Kurtuluş Savaşı Malazgirt, Kars, Anı Şelçuklular ve Şedadilerin ittifak yaptığı, ittifak sonucunda Kars Selçuklulara Anı Şedadi Kürt devletine geçti. İşte Sayın Öcalan şunu yapmaya çalışıyor. Geçmişte bir arada olduk, birlikte olduk, ittifak yaptık, kazandık.

Şimdi bir arada birlikte olarak bu Ortadoğu’daki çatışma ve krizlerden Türkiye’yi kurtararak Türklerin, Kürtlerin ve diğer halkların eşit olduğu demokratik bir cumhuriyeti birlikte kurabiliriz diyor. Katılmadığınız bir şey var mı? Burada itiraz edeceğimiz bir şey var mı? Kardeşlik diyor, silah ve çatışma devre dışında kalsın diyor, tarihi referanslara uygun Kürt ve Türk ittifakını yeniden güncelleyelim diyor. Kime buna itiraz edecek tek bir haklı gerekçe sunabilir mi? Tabii ki hayır.

Biz yıllardır diyoruz ki hasım değil hısım olalım. Hasımlık Türkiye’ye kaybettirdi. Hasımlık bu coğrafyanın en stratejik, en güçlü, en demokratik olması halinde bölgenin en büyük bölgesel gücü olan Türkiye’yi batırdı bitirdi. Ekonomik krize bakılırsa, çürüyen toplumsal gerçekliğe bakarsanız, Türkiye’deki değişen sosyolojiye bakarsanız hasımlık bu topraklara kaybettirdi. Sayın Öcalan’ın çağrısı hısım olalım çağrısıdır. Umarım bu çağrı devlet ve iktidar tarafından ve demokratik toplum tarafından da dikkate alınır.

“Demokrasinin, anadilin şartı olmaz”

Ben şikayet etmeyi sevmem çünkü siyasette şikayet etmek yok mücadele etmek var. Ama ilk defa Şeyh Bedrettinin torunlarına Şeyh Bedrettinin adalet ve hakikat mücadelesini yürüttüğü bu topraklarda şikayet edeceğim. Birileri çıkıp bu bin yıllık geçmişi olan, 100 yıldır Türkiye’nin enerjisini ekonomisini bitiren, 50 yıldır her karışa büyük acı düşüren bu sorunun çözümü tartışılırken diyor ki yahu al ver meselesi var, burada bir pazarlık var. Kardeşim demokrasinin pazarlığı olmaz, anadilin pazarlığı olmaz, Alevinin inancının pazarlığı olmaz. Sayın Öcalan diyor ki kalıcı çözüm olsun bu kısır döngüyü artık kıralım.

Şimdi bir çağrı yaptı, Sayın Öcalan’ın kendi örgütü de buna cevap verdi. Bazen biz konuşunca çıkıp şart talep öne sürüyorlar. Kardeşim şart talep yok. Silah bırak çağrısı yapıldı bu silahın bırakılması için de kimi gereklerin yerine getirilmesi gerekiyor. Bir bisiklet var orada hedefine gitmesi gerekiyor biz o bisikletin hedefine gitmesi için pedal çevirin diyoruz birileri diyor ki bu şarttır kabul etmeyiz.

Kardeşim bisikletin pedalını çevirmeden barış hedefine nasıl ulaşılacak? Barış da bisiklettir. Herkese gereklilikler yüklüyor ve bunların yerine getirilmesi gerekiyor. Bunlar şart şurt değil bunlar talep değil. Demokrasinin şartı mı olur? Bir şartımız var Türkiye demokratik olsun diyoruz. Bir şartımız var Soma’daki acıyı yaşatanlar demokratik bir yargı karşısında yargılansın diyoruz. Bir şartımız var ekonomide adalet olsun diyoruz, kadınlar katledilmesin diyoruz. Gençlerin umudu çalınmasın diyoruz. Eğer şart arıyorsanız sizin dediğiniz şartlar değil benim dediğim bu şartlara dikkat çekin.

Hala tutuklamalar devam ediyor, kayyım atamalarını yakın zamanda gördünüz. Kimsenin moralini bozmamak için elimizden geldiğince barışı anlatmaya çalışıyorum. Bakın Bingölde 85 yaşında Zeki Sayak adında bir amcamız var. 85 yaşındaki bir insanı daha dün Bingöl’de örgüt üyesi olarak tutuklayıp bir itirafçının ihbarı üzerine Elazığ cezaevine gönderdiler. Bu işler böyle olmaz bu işler samimiyet ister disiplin ister saygı ister. Bu işler bir taraftan 85 yaşındaki insanları tutuklayıp cezaevine göndererek diğer taraftan barış demekle olmaz.

Barış samimiyetle olur. Allah aşkına 85 yaşındaki insan nasıl örgüt üyesi olabilir? Emin olun Zeki amca çorbayı bile zor ağzına götüren bir insandır. Nasıl örgüt üyesi olacak? Bu tür uygulamaların olumsuzlukların da bir an önce ortadan kaldırılması gerkeriyor. Barış süreci var diye Zeki amcaya uygulanan bu haksızlığı, yapılan bu haksızlığı, kayyım hırsızlığını anlatmayacak mıyız? Emekliler geçinemiyor demeyecek miyiz? Türkiye’de muhalefete operasyon çekmeyin, bu haksızlıktır, hukuksuzluktur demeyecek miyiz? Tabi ki diyeceğiz hem de gerçek anlamda bir barış gelinceye kadar demokratik dirençli inançlı muhalefetimizi devam ettireceğiz. Bunlar kendileri için olanı hemen yapıyorlar, Zeki amca gibi haksızlığa uğrayanlar için de kaplumbağa hızıyla hareket ediyorlar.

Berê Kurdan digot ji xwe re masî ne ji me re kûsî ne. Kendileri için acilen jet hızıyla meclisten geçirmedikleri yasa yok. Ama cezaevleri hasta tutsaklarla dolu. Her gün bir hasta tutsağımızı kaybediyoruz. Doluluk oranı yüzde 140’lara varmış. Yahu kendinize balık olduğunuz, acilen geçirdiğiniz kanunları yasaları bir zahmet emekçiler için tutsaklar için yoksullar için geçirin. Bu Ramazan ayında hurmayı taneyle alan, pideyi evine götüremeyen emekçiler için de yapsanıza. Hadi buyurun Ramazan ayındayız. Ayıptır, 12 bin lira ile kim evine hurma götürecek et götürecek? Biraz “şart” tartışmaları yerine Türkiye halklarının nasıl geçindiğini anlatın.

Hiç şarta ve talebe ihtiyaç duymayan tek bir şey varsa o da barıştır. Barışın şartı şurtu olmaz. Dîsa berê digotin aştî wekî nan e, wekî av e, maf e, aştî heq e, heqîqet e. Ma rast nîne? Konuşunca iktidara yakın medya üzerinde tepinecek muhtemelen. Biz diyoruz ki 50 yıllık bir sorunu çözüyorsunuz. 200 yıdır devam eden, son 50 yıldır büyük bir acıya ve yoksulluğa sebebiyet vermiş bir sorunu 12 metrekarede tuttuğunuz bir insan nasıl müzakere etsin? Bu müzakerenin başarıya ulaşması için kimi şeyler yapmak gerekmiyor mu?

Sayın Öcalan’ın yaşam ve müzakere koşullarını değiştirin diyoruz, bu da şarttır diyoruz. Sizin huzurunuzda diyorum. Eğer samimi iseniz 12 metrekarelik rutubetli bir hücrede müzakere nasıl yapılır? Önce bunun cevabını verin Manisalıya. 12 metrekarede müzakere yapmanın koşulları var mı? Sayın Öcalan bize çok önemli bir şey söyledi. Bu kayyım atamaları da devam ediyordu. İstanbul’da aydınlara, yazarlara, sendikacılara operasyonun yapıldığı 1650 kişilik bir liste vardı. Dedi ki bu kayyım ve operasyonlar provokasyondur.

Bunu yapanlar bu süreci bozmaya çalışıyor. Gerçekten bir süreç var insan biraz düşünür adımını ona göre atar. Bir tartışma süreci var ama beyefendi Siirt’e daha kayyım atanmadan isimlik yazıyor, götürüyor, sabah mesai başlamadan isimliğini oraya koyuyor. Sanki seçim kazanmış. Bu işler böyle olmaz. Ciddiyete davet ediyoruz. Kim bu süreçte kayyım atıyorsa, kim gözaltı yapıyorsa, kim 85 yaşındaki Zeki amcayı Bingöl’den tutuklayıp Elazığ’da bir hücreye atıyorsa o sabotaj ve provokasyon yapıyor bu sürece.

“Bu süreç bir son değil yeni bir başlangıçtır”

Değerli arkadaşlar bu silah ve çatışmanın devreden çıktığı çağrı bir son değil, başlangıçtır. Bir görüşmeyle bir çağrıyla bu barış süreci bir ayda 3 ayda çözülmez. Dolayısıyla barış mücadelesinin başarıya ulaşması için, cezaevlerindeki tutsakların, Selahattinlerin, Figenlerin, Leylaların, Ayşe Gökkanların, Kawalaların, milletvekillerinin, belediye eş başkanlarının bizimle birlikte burada olması için daha fazla mücadele edeceğiz. Yargının antidemokratik tutumu sadece Zeki amacaya değil, hakkını arayan Antepli Türk emekçiyedir de. Yargının sopası hakkını arayan Türk kadınına da Kürt kadınına da aynı şekilde işliyor. Dolayısıyla bu haksızlıklar ve hukuksuzluklar karşsında birlikte duracağız, güçlü duracağız. Bu süreci fırsata çevirerek daha çok bir arada daha güçlü mücadele edecek örgütlemelere, alt yapılara sahip olmamız gerekiyor.

Sayın Bahçeli’nin çağrısıyla başladı. O durduğu yerdedir ama Sayın Cumhurbaşkanı henüz yeni topa girdi. Sayın Cumhurbaşkanını daha fazla sorumluluk almaya davet ediyoruz. Bu meselenin çözümü konusunda Türkiye’nin barışına kavuşması için yürütmenin başı olarak sorumluluk almaya davet ediyoruz.. Bugün Sayın Özgür Özel’in memleketi Manisa’dayız. Manisa’daki Kürt ve Türk emekçileri burada ana muhalefet partisi olması sebebiyle tabanda Cumhuriyet Halk Partili emekçilerle halkımızla buluştu, bir araya geldi. Yerel yönetimlerde de bir zafer ve başarı elde edildi.

Sayın Özgür Özel’i Türkiye’nin birinci muhalefet partisinin genel başkanı olarak daha fazla sorumluluk almaya davet ediyoruz. Bakın Mustafa Kemal’in 1920 Meclisi Mebusan ruhuna çağrı yapmıştı, herkesi bir arada tutan, Kürdü, Lazı, Aleviyi kabul eden ruh vardı, 1921 anayasasındaki farklılıkları kabul eden maddeleri anlatmıştık. Şimdi Sayın Özel’e memleketi Manisa’dan şu çağrıyı yapmak istiyorum. 100 yıl önce bu cumhuriyet kuruldu, eyvallah cumhuriyete itiraz yok. Cumhuriyetin kurucu partisi olarak sizleri cumhuriyetin ikinci yüzyılında cumhuriyeti demokrasi ile duyarlı hale getirecek bir pratiğe, bir söyleme, bir yol haritasına davet ediyorum.

Yeni dönemde bize büyük görevler düşüyor. Daha çok mücadele edeceğiz, sözümüze dikkat edeceğiz. Barış mücadelesi sadece Kürdün mücadelesi değil, Türkün, emekçinin, kadının mücadelesidir. Bütün herkesi barış mücadelesine destek verecek bir çalışmaya çabaya el birliğiyle destek vermeye çağırıyoruz. Dilimizden başlayacağız. Yol ve yöntemlerimizden başlayacağız. En başta biz kendimizi değiştireceğiz. Ne kadar samimi olduğumuzu ortaya koyacağız. Bu Ramazan ayında samimi olmayanları da Manisa’da olduğu gibi salonda toplanan halklarımızla paylaşmaya devam edeceğiz.

Değişmeyen kaybediyor. Esad değişmedi gitti, Irak değişmedi kaos içerisinde. İran dünyanın en zengin petrol ve doğalgaz kaynaklarına sahip olmasına rağmen neredeyse dünyanın en yoksul ülkesi. Neden? Demokrasi yok, değişim yok. Tekçi ve mezhepçi bir anlayış var. Kürdü tanımıyor, Belluciyi tanımıyor, Azeriyi tanımıyor. Dolayısıyla dünyadaki bu örneklerden dersler çıkarmak lazım. Suriye’deki çatışmaları hep beraber izliyorsunuz. Bu kaos, bu gerginliklerden dersler çıkarmak lazım. Hep beraber değişeceğiz. Biz de değişeceğiz, inkarcı devlet de değişecek. Cumhuriyetin kurucu partisiyim diyen Türkiye’nin birinci partisi de değişecek. Hep birlikte değişirsek dilimize, sözümüze, eylemimize, etkinliğimize dikkat edebilirsek emin olun demokratik ve güçlü bir Türkiye sadece bölgenin değil, dünyanın model ülkesi haline gelir.

Değerli arkadaşlar Manisa varsa barış var. Şeyh Bedrettinin torunları kardeşleri varsa barış olur.  Evet barış önünde bir sürü engel var ama biz Gediz Nehri gibi coşkulu bir şekilde o engelleri aşacağız. Sipil Dağı gibi dimdik duracağız, Demirci dağları gibi de bilinçli ve inançlı olacağız.

“Suriye’deki Alevi katliamını kınıyoruz”

Son Alevi katliamını Suriye’de gördük. En başta Alevi katliamını kınıyoruz. Suriye ne çektiyse tekçilikten çekti. Şimdi o tekçilik yeni rejim tarafından devam ettiriliyor. Demokratik bir Suriye yerine Kürdü, Dürziyi, Arabı, Aleviyi dışlayan antidemokratik bir rejim inşa edilmeye çalışılıyor. Biz aylar önce uyarmıştık. Suriye’de Kürdü, Aleviyi, Dürziyi yönetime katmayan, demokratik zemine katmayan bir yönetimin kaos, kriz, çatışma ve savaşı derinleştireceğini belirtmiştik. Bu nasıl bir şey ya? Bir günde 1100 silahsız sivil genç, kadın hunharca vahşi bir şekilde katlediliyor. Bunu kınıyoruz. Bu rejimi uyarıyoruz.

Bizler Kürtler, emekçiler, ezilenler olarak, Alevi yurttaşlarımızın yanında olduğumuzu, onlarla dayanışma içinde olduğumuzu belirtmek istiyorum. Bu katliam ve dışlayıcı tavır emin olun endişelerimizi arttırdı. Bu katliamcı mantık yarın Kürde de bunu yapar, başka bir halka da yapar. Bu konuda partimiz Türkiye’nin dört bir yanında Alevi kurumlarıyla birlikte şu anda etkinlik ve eylem yapıyor, açıklama yapıyor. Yine HTŞ ile yakın ilişkisi olduğunu söyleyen günü birlik araçlarla gidip gelen Türkiye iktidarını da uyarmak istiyorum. Gerçekten bu dar bu katliamcı zihniyet üzerinde bir etkiniz varsa bu katliamları durdurun, Alevi katliamlarını durdurun. HTŞ üzerinde bir etkiniz varsa ona Suriye’nin demokratik bir cumhuriyet olması için harcayın. Aksi halde insanlar sizlere kuşkuyla bakmak zorunda kalacaklardır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. 2000’lerde buraya kongreler için gelen örgütleme çalışmalarına katılan bir isim olarak sizlerle bu Ramazan ayında birlikte olmaktan dolayı büyük mutluluk duydum. İnşallah söz veriyorum, barış süreci ilerlerse hep birlikte daha büyük bir salonda bütün Manisalı renklerin katıldığı kutlamalar yaparız. Bugüne kadar emeği geçmiş bütün arkadaşlarımızı genel merkez adına saygıyla selamlıyorum. Yeni seçilecek yönetime de bu tarihi süreçte başarılar diliyorum.”

Paylaşın

DEM Parti’den İktidara Süreç Eleştirileri: Çağrının Gereklilikleri Yapılmadı

Abdullah Öcalan’ın yaptığı çağrı sonrası devam eden tartışmalara ilişkin konuşan DEM Partili Tuncer Bakırhan, “Bir adım atıldı, çağrı yapıldı. Henüz çağrının gereklilikleri yapılmamış iken yeni yeni şeyler icat ediyorlar” dedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, Abdullah Öcalan’ın yaptığı çağrı sonrası devam eden tartışmalara ilişkin Meclis’te basın mensuplarıyla bir araya geldi. DEM Parti grup salonunda gerçekleşen buluşmada, Eş Genel Başkanlar, muhabirlerin sorularını yanıtladı.

NTV’nin, “Çağrı YPG’yi, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ni kapsıyor mu?” sorusunu yanıtlayan Tülay Hatimoğulları, dün katıldığı bir TV programına işaret etti ve orada da bu sorunun geldiğini söyleyerek, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın çağrı metnini gazetecilere göstererek, bu çağrıda YPG ve Özerk Yönetim ile ilgili bir ifadenin yer almadığını söyledi.

Bu konuda yorum yapamayacaklarını da belirten Hatimoğulları, “Olası bir barışın her bölgeye yansıması olacaktır. Türkiye barış sürecini inşa etmeye başlarsa Ortadoğu model olur. Başta İsrail-Gazze sürecine de pozitif katkı sağlar. Suriye’de yeni gelişmeler oldu. Orada çok ciddi bir kaos var. Türkiye iyi bir adım atarsa, bir barış ile taçlanırsa Suriye’ye de etkileri olacaktır. Bu SDG meselesi, orada aktif devam eden bir süreç var. Onların iç sorunlarıdır. Bir şey diyemeyiz. Bu metinde olmayan bir şeyi, ısrarla başlığa çekmek… Bu bizim sorumluluğumuzda değil” dedi.

Çağrıda geçen “Tüm gruplar” ibaresi nedeniyle “YPG” sorusunun doğduğunu dile getiren gazetecilere yanıt veren Bakırhan, “Devlet değil, Ömer Çelik böyle algılıyor” diyerek, konuya açıklık getirdi.

Kayyım ve HDK’ye yönelik soruşturmaya ilişkin soruları yanıtlayan Bakırhan, “Farklı bir süreç yürütülüyor. Arka kapılar ardından yürüyen bir süreç yok. Bir uzlaşma yok. Şu an işin girişindeyiz. Kayyım atamaları, bomboş dosyaların yıllar sonra raftan kaldırılması… Bunlar olmasın diye bu sürece destek veriyoruz. Sadece Kürtlere demokrasi, Alevilere eşit yurttaşlık yok! Diyebilir miyiz? Böyle olmaz. Yürüyen bu sürecin kendisi, Türkiye’nin demokratikleşmesini öngörüyor. Metnin kendisi de bunu diyor. Demokratik toplum baroyu da HDK’yi de kapsıyor. Bu süreç demokratikleşme sürecidir. İlerleyebilmesi için bu antidemokratik uygulamaların olmaması gerekiyor. Süreç bunlardan bağımsız değil. Sayın Öcalan’ın kendisi sadece Kürt kimliğine odaklanan bir perspektif ortaya koymadı” ifadelerini kullandı.

“Henüz çağrının gereklilikleri yapılmamış iken…”

Bakırhan, “Bir adım atıldı, çağrı yapıldı. Henüz çağrının gereklilikleri yapılmamış iken yeni yeni şeyler icat ediyorlar. Bu süreç demokrasi olsun diye oluyor. Son 150 yıllık dilinizi terk edin diye yapılıyor. Bu tehlikeli, zehirli dil bu sürece yapılan en büyük sabotajdır. Silah bırakılması için atılması gereken adım yok mu? Silah bırakan nereye gidecek, yaşama nasıl dahil olacak?” diye sordu.

DEM Parti İmralı Heyeti’nin siyasi partiler ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşüp görüşmeyeceğine dair soruya da yanıt veren Tülay Hatimoğulları, “Bu çatışma, çözüm deneyimlerine baktığımız zaman, yasal ve hukuki zemin olmadığında hep negatif sonuç alınmış. Ancak hukuki zemin olduğunda barış ile sonuçlandığını görebiliyoruz. Dolasıyla bunu her fırsatta dile getirmeye devam ediyoruz. Peki, şimdi ne olacak? Abdullah Öcalan kendisi de söyledi; ‘Bir tek ben PKK’yi feshedebilirim ve onlarla diyaloğum olması gerekiyor.’ Koşullarının sağlıklı hale getirilmesini talep ediyoruz. Bir yasal statüye kavuşması gerekiyor. Atılacak diğer adımlar neler olabilir? Eşit yurttaşlık temelinde bir demokratikleşme sürecine girmesi gerekiyor. Sürekli en basit insan hakkı talebinde bile ‘terör’ tırnağına alınıyor.

Sayın Öcalan fesih yapacağım diyor ve bununla ilgili de adım atılması gerekiyor, dedi. Şimdi orada silah bırakıldı, silah bırakan nereye gidecek? Nasıl yapacak? Bu soruların yanıtlaması gerekiyor. Birçok belirsizliğin sebebi de somut adımların atılmamasıdır. Atılacak adımlar sonucu belirleyecek. İnfaz kanunundan tutun da yerel yönetimlere kadar. Siyasi parti turları yapacağız ancak henüz detaylar beli değil. Bu programda Cumhur İttifakı bileşenleri de olacak. Ancak detaylar henüz beli değil. Zamanı ve zemini oluştukça görüşme yapabiliriz. Haftaya başlayacağız” diye ifade etti.

BBC’nin, “Çekilen görüntü Newroz’da yayınlanabilir mi?” sorusunu yanıtlayan Bakırhan, “Öyle bir çalışmamız yok ama toplum Sayın Öcalan’ı görmek istiyor. Olursa iyi olur” dedi.

Abdullah Öcalan’ın PKK’nin kongresini toplamasına dair ifadelerine ilişkin soruya da yanıt veren Tülay Hatimoğulları, “Abdullah Öcalan; ‘bunu yapabilmem için koşulların hazırlanması gerekiyor’ dedi. Bunu PKK de diyor. Sayın Öcalan’ın fiziki koşullarının düzeltilmesi ve istediği tüm kesimler ile görüşmesi gerekiyor. Bu süreci barışa evriltmek istiyorsunuz. Onun için bunlarını olması gayet normal olur” diye kaydetti. Abdullah Öcalan’ı kimlerin görebileceği yönünde soruya da yanıt vererek, Tülay Hatimoğulları, “Sayın Öcalan, İmralı’da olabileceğini söyledi. Devlet ve iktidarın rol alması gerekiyor ki yol haritası belli olsun” dedi.

“Buradaki sorunları çözersek Suriye’yi de konuşuruz”

“Çağrı metninde ‘bütün gruplar’ kimin için söylendi?” ve “Bir daha görüşme talebiniz olacak mı?” sorularını yanıtlayan Bakırhan, “PKK, Türkiye merkezlidir. Çağrı, bu evin içinde kurulan Öcalan’ın kendi örgütüne yapıldı. Orayı netleştirelim. Suriye’de farklı bir denklem var. Henüz oturmamış bir rejim var. Sayın Öcalan yaptığımız 4 saatlik görüşmede, Suriye’yi tarif etmedi. Kendi örgütünü tarif etti. Türkiye’de 50 yıllık bir mesele var. Bir parti feshedilecek, silahlar bırakılacak iken şuna mı yapıldı mı buna mı yapıldı? Tartışması yapılıyor. Sayın Öcalan’ın bir kitlesi var. Demokratikleşme adımları oraya da yansıyacaktır. Suriye’yi de etkileyecektir. Sırrı Bey de aslında bunu söyledi. Buradaki çözüm orayı da etkileyecek. Burada sürece uygun bir dil kullanmak çok önemlidir. Biz bunun mücadelesini veriyoruz. Buradaki sorunları çözersek oturur Suriye’yi de konuşuruz. Güvenlik kaygılarının olmadığı demokratik bir Suriye’yi kim istemez. Heyete ilişkin ise biz bu kapının artık açılmasını istiyoruz. Yüzyıllık bir sorunun muhatabının üstüne kapalı kapıların olmaması lazım, artık açılması lazım. O kapının açılması iyi olur” dedi.

Tülay Hatimoğulları, sürece dair sürekli Meclis’i işaret ettiklerini belirterek, “Meclis’te kurulacak bir çalışma grubu ile bu işe başlayabiliriz. Bazı yasama faaliyetleri gerektiren durumlarda da komisyonu aşan bir durum olduğunda da Meclis’in inisiyatif alması gerekiyor. Bunun için bir komisyonun olması lazım ayrıca tüm partilerin temsilcilerinin olması gerekiyor. Bu barış için çok iyi olur. Böyle bir zemin de var. Yaptığımız görüşmeler esnasında bütün partiler bunun sinyalini verdi. Önemli olan burada devlet ve iktidarın rol üstlenmesi gerekiyor” diye konuştu.

“Anayasa’dan nasıl bir değişiklik bekletiniz var?” sorusunu da yanıtlayan Bakırhan, “Anayasaya ihtiyaç var. İktidarın kendisi de söylüyor. Bu süreç ilerlerse Türkiye karar verir. Ama neticede yapılacak olan anayasanın kapsayıcı olması gerekiyor. Bu sorunları ortadan kaldıran, benimdir diyebileceği bir anayasa olabilir. Bu tartışmaların anayasa ile bir bağlantısı yok” ifadelerini kullandı.

Tülay Hatimoğulları, “Heyetimiz Rojava’ya da gitmek istiyor. Ancak bu henüz planlanmış değil. Sayın Öcalan Ortadoğu, dünya ve şu anda meydana gelen gelişmelere ilişkin kapsamlı değerlendirmeler yaptı. Bu görüşlerinin oraya da taşınmasını istedi” dedi.

Tülay Hatimoğulları, “Demirtaş ve diğer tutsakların serbest bırakılmasına dair bir yasal düzenleme beklentiniz var mı?” sorusuna da şu şekilde yanıt verdi: “Bir infaz kanuna ihtiyaç var. Düşünce ve özgür ifadenin olması lazım. Bir yeni yasalar çıkarmak bir de var olan yasaları uygulamak gerekiyor. Türkiye’nin önünde iki iş var. Demirtaş ve siyasetçiler için yeni yasaya bile gerek yok. AİHM, kararını verdi zaten. Var olan yasayı uygulasalar yeterli. AİHM kararlarını uygulamalı ve bir an önce hepsi serbest bırakılmalılar. Kobanê Davası kapsamında tutuklanan tüm arkadaşlarımız serbest bırakılmalı.”

“Yeni kayyım atanırsa süreç baltalanır mı? Bir de bu sürece karşı olan odakların kayyım atamasına yol açtığı söyleniyor. Bu konularda ne düşünüyorsunuz” şeklindeki soruyu da yanıtlayan Bakırhan, “Kayyım atanmaması gerekliliği bir yana yerine kayyım atanan arkadaşlarımız görevine iade edilmeli. Kayyım sürece karşı sabotajdır. Sürece tabi ki de zarar verir. Süreci baltalayacak adım olur. Bir taraftan bir süreç diğer taraftan kayyımcı politikalar olmaz. Devlet içindeki odaklar, içinde odak kaldı mı bilmiyorum. Bence direkt hükümet tarafından yapılıyor. Van gibi bir kente bir bürokratın karar verdiğine inanmıyorum.

Bir diğer önemlisi de şu; ‘Anlaşacaklar’ meselesi siyasi etiğe uygun değil. Sözünü sakınmayan, doğruları sakınmadan söyleyen bir muhalefet varsa burasıdır. İki dönem oy verdik. Erdoğan’a mı oy verdik? Biz ne zaman iktidar ile kapalı kapılar arkasında pazarlık yaptık? Kim anlaşacak? Biz iktidar ile anlaşacaksak niye CHP’liler cezaevinde değil de bizim arkadaşlarımız var. CHP, bu süreci heba etmemeli. Beğenmiyorsa kendi politikalarını ortaya koyması gerekiyor. Türkiye silahtan arındırılacak, bunu desteklemek yerine ‘Vay efendim anlaştılar’ demek ne kadar doğru? Tekrar söylüyorum; barış süreci kişi ve siyasi partilerden çok çok kıymetlidir. Bahsedilen mesele milyonda bir bile gündemimizde değil. Sandık gelirse toplum kimi seçerse seçer. Aslında Erdoğan’ı 22 yıldır ayakta tutan, iktidar yapan bu muhalefet aklıdır. Bunlar doğru değil. CHP yönetimi bu söylemlerin üzerinde yoğunlaşsın. Perspektif ortaya koysun. Ne yapalım yani silahlar bırakılmasın mı? Hücrelerde dinlenen, sokaklarda baş eğmeyen bir geleneğe yapılmış en büyük hakarettir. Biz Kürt ve Türk gençlerinin yaşamını yitirmesin diye mücadele ediyoruz” diye konuştu.

“PKK bir sebep değil, bir sonuç”

Aydınlık gazetesinin, “Çağrıda şart ve koşul var mı?” sorusunu yanıtlayan Tülay Hatimoğulları, “Bu şekilde algılanmasını doğru bulmuyorum. Şimdi zemin de şart değil midir, diyebilirsiniz. Değildir. Şart çok farklı bir şeydir. Bu güncel meselleri aşan bir durum var. Sayın Öcalan, Kürt sorununun şiddetten arındırılmasını ve siyasi ve hukuki zeminde çözülmesini istiyor. PKK bir sebep değil, bir sonuçtur” dedi.

“Öcalan fiziken kongreye nasıl katılabilir?” ve “Erdoğan’dan somut adım olarak ne bekliyorsunuz?” sorusunu yanıtlayan Bakırhan, “Biraz gerçekçi olmak lazım. PKK, dört bir tarafa konumlanmış durumda. Bunların bir kongre yapıp ve bu fesih kararına uyması veya düşüncelerini ifade etmesi gayet normaldir. Sayın Öcalan’ın bir biçimde toplanacak bu kongreye katılması gerekiyor. Görüntülü de olabilir. Nasıl olacağı bir yana meselenin hallolmasını istiyoruz. Barışın bir şekilde olmasını istiyoruz. Meselenin kendisini getirip silaha sıkıştırmak doğru değil. Bu 50 yıllık meselede biraz daha titiz, parmak sallamayan bir yaklaşım ile hareket etmek lazım. Bu sorunun demokratik yollar ile çözülmesi lazım. Diğer milletler, inanç grupları, kadınlar, gençler ve herkesin rahat olduğu bir Türkiye olsun istiyoruz.

Cumhuriyet gazetesinin, “TMK’nin kaldırılması ve ‘terör’ suçlarından yanı sıra ‘umut hakkı’ kapsamında bir kanun değişikliği beklentiniz var mı? Bir de PKK ile Abdullah Öcalan’ın açıklamaları çelişkili. Ne düşünüyorsunuz?” sorusuna yanıt veren Tülay Hatimoğulları, “Ben iki açıklamanın çelişkili, birbirinden ayrı olduğunu düşünmüyorum. Bunu nereden çıkardınız onu da bilmiyorum. Biz TMK’nin değiştirilmesini istiyoruz. Bu süreç yokken de aynı şeyi diyorduk biterse de aynı şeyi deriz. Ayrıca ‘terör’ kavramının Türkiye’de yeniden tanımlanması gerekiyor” diye ifade etti.

(Kaynak: Mezopotamya Ajansı)

Paylaşın