Abdullah Öcalan’ın PKK’ya yönelik yaptığı silah bırak çağrısına ilişkin konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Silah bırak çağrısı yapıldı bu silahın bırakılması için de kimi gereklerin yerine getirilmesi gerekiyor” dedi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Manisa İl Örgütü, 2’nci Olağan Kongresi’ni Manisa Büyükşehir Belediyesi Kültür Merkezi Lale Salonu’nda gerçekleştirdi. Kongrede konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, şu ifadeleri kullandı:
“Çok değerli kadın arkadaşlar başlarken kadınlar gününüzü kutluyorum. Sadece Türkiye’de yaşayan kadınlar değil, dünyanın neresinde olursa olsun bütün kadınlar demokrasiye, barışa, özgürlüğe destek vermiştir. Bu vesileyle bizi bugünlere getiren Sêvêler şahsında bütün kadın arkadaşlarımızın gününü kutluyorum. Değerli kurum ve siyasi parti temsilcileri sizler de hoşgeldiniz. Umarım bugün buradaki bu katılımcıların oluşturduğu renkli tabloyu barış ve demokrasi mücadelesinde, hak arama mücadelesinde daha da büyüterek devam ettiririz. Ülkemizin bugün yaşadığı sorunların tamamında yeterince dayanışmanın olmaması yatıyor. Evet yönetenler kötü yönetiyor.
Yönetenler istedikleri gibi yönetiyorlar ama bizim birlikte mücadele etmeyişimiz, dayanışma içinde olmayışımız da böylesine kötü bir yönetimin uzun bir süre bu ülkeyi yönetmesine sebep oluyor. Onun için dayanışmanızdan dolayı teşekkürlerimi sunuyorum, başarılar diliyorum, kolaylıklar diliyorum. Ramazan ayı içerisindeyiz, Ramazan’ın başta ülkemiz olmak üzere İslam alemine barış, huzur, demokrasi getirmesini diliyorum. Şimdiden hepimizin Ramazan bayramını kutluyorum. Bunun barışa vesile olmasını diliyorum.
Bir de selam getirdim size. Yakın zamanda heyetimizle birlikte İmralı’da Sayın Abdullah Öcalan’ı ziyaret etmiştik. Sayın Öcalan ile yaklaşık 4 saat görüştük, sohbet ettik, demokratik toplum ve barış çağrısını niye yaptığını, ne yapmaya çalıştığını uzun uzadıya bizlere anlattı. Tarihi bir çağrıydı. Sayın Öcalan kongrelerimizi yapıyoruz dediğimizde, gittiğiniz her kentte, Türkiye halklarına, ezilenlerine, emekçilerine benim selam ve sevgilerimi iletin dedi. Ben de iletmiş olayım.
Soma’da hayatını kaybeden emekçi kardeşlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum. Soma’nın acısı hala yüreklerimizdedir. Soma acısı ortadan kalkıncaya kadar Soma’yı sürekli gündemde tutmaya devam edeceğiz. Bizler emeğin, işçinin yanında olan bir partiyiz, emeğin ve işçinin partisiyiz. Ezilenlerin partisiyiz. Onlarla dayanışmamızı, ortak mücadelemizi devam ettireceğimizi belirtmek istiyorum. Manisa deyip geçmemek lazım, 3-4 kentimizde kongrelerimiz vardı ama ben Manisa’ya gelmek istedim.
Çünkü 2000’lerde Manisa’da çok değerli halklarımızla birlikte çalışmalara katıldım. Örgütlenme faaliyetlerinde yer aldım. Manisa’yı bilirim, Şeyh Bedrettinlerin mücadele ettiği bu toprakların ne kadar değerli, ne kadar kıymetli olduğunun farkındayım. Şeyh Bedrettinlerin mücadele ettiği bu topraklarda sizlerle, Türkiye halklarıyla, emekçilerle bir arada olmaktan onur duyduğumu belirtmek isterim. Manisa aynı zamanda emekçi ve işçi kentidir. Bu kimliğinden dolayı bizlere çok büyük bir sorumluluk yüklüyor. Bu sorumluluğu layıkıyla yerine getireceğimizin sözünü veriyorum.
Hepinizin merak ettiği konuyla başlamak istiyorum. 27 Şubat demokratik toplum ve barış çağrısından bahsetmek istiyorum. 27 Şubat gerçekten Türkiye için bir milattır. Çatışmaların ve silahın devreden çıkacağının, demokratik siyasetin önünün açılacağının, artık demokratik yol ve yöntemlerle mücadele etmenin miladıdır. 27 Şubat aslında 50 yıldır süren, bu topraklarda ekonominin, enerjimizin yok olmasına neden olan Kürt meselesinin sonucuydu. Örgütünü kuran Sayın Öcalan, 50 yıl sonra artık hukuki ve siyasi zemin oluşturulursa silahları bırakma çağrısı yaptı, biz de bunu çok değerli ve anlamlı buluyoruz. Bu ülkede artık demokratik siyasette de hak mücadelesi verileceğini, demokratik mücadele ile dilimizi, kültürümüzü, kimliğimizi, alın terimizin hakkını sahiplenebileceğimizi düşünüyorum. Bunu siz yeterince kanıtladınız.
Bugün Türkiye’nin 3’üncü büyük zemini haline getirdiniz partinizi. Parlamentonun 3’üncü büyük partisi yaptınız partinizi. Onlarca belediye alıyorsunuz, onlarca milletvekili çıkarabiliyorsunuz. Türkiye’nin en temel, en sahici dinamiklerinden, en gerçek muhalefetini yaratan sizlersiniz. Önümüzdeki dönemde bugün barışı mümkün kılan, tekrar Kürt meselesinin diyalogla ve müzakereyle çözülmesini sağlayan siz Manisalı emekçiler, Türkler, Kürtler, farklı halklar olarak önümüzdeki dönem yine demokrasi mücadelesine katkı sunarak inşallah çatışma ve silahların olmadığı, hepimizin demokrasiye, özgürlüklere kavuştuğu, kimsenin alnının terinin çalınmadığı, gençlerin geleceklerinin çalınmadığı, yok edilmediği demokratik bir Türkiye’de eşit yurttaş olarak birlikte yaşayacağımız bir mücadeleye katkı sunacağımıza ve başaracağımıza inanıyorum.
Eğer bugün barışı konuşuyorsak, barış mücadelesi mümkün hale geldiyse bu sizin dinmeyen, yorulmayan, bıkmayan, bütün baskılara rağmen emeğini, dilini, kültürünü savunan inatçı ve devrimci duruşunuzdan kaynaklıdır. Onun için Sayın Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı Demokratik Toplum ve Barış Çağrısı en çok sizleri ilgilendiriyor. Bu çağrıda en çok sizin emeğiniz var, sizin alın teriniz, sizin katkınız var.
“Çağrı ile Sayın Öcalan devletin elindeki terör sopasını alıyor”
Yüzyıldır inkar eden, yok sayan, dilimize bile yasak koyan bu sistem artık dönüşmek ve değişmek zorundadır. Sayın Öcalan’ın çağrısı bir değişim ve dönüşüm çağrısıdır. Sayın Öcalan devlete, devletin inkarcı yaklaşımına dönüş diyor. Sayın Öcalan emekçiye, yoksula, ezilene dönüş diyor, örgütlen diyor, ittifak oluştur diyor, alın terinin hakkını ortak bir mücadeleyle kazan diyor. Sayın Öcalan Kürtlere diline, mücadelene artık yeni bir aşama kat diyor, artık mücadele ederken daha kapsayıcı bir dil ve üsluba, pratiğe, eylem ve etkinliğe ihtiyaç var diyor. Sayın Öcalan aslında Türkiye’deki siyasete devlete demokratik topluma herkese değişim ve dönüşüm çağrısı yaptı. Çünkü kendisi de değişip dönüşüyor. 50 yıldır silahla mücadele yürüten bir örgütü feshediyor, değiş diyor, dönüş diyor. 50 yıldır hak arama mücadelesini yürüttüğü o aracı artık ortadan kaldırıyor. Yani devletin elindeki terör sopasını, Kürt sopasını alıyor.
Siz de çok iyi biliyorsunuz, ne zaman demokrasi desek devlet beka ve güvenlik sopasını kullandı. Ne zaman hak desek, dilimiz desek, kimliğimiz desek devlet terör sopasını emekçilere, ezilenlere karşı kullandı. İşte Sayın Öcalan aynı zamanda devletin elindeki emekçiyi, ezileni, muhalefeti ezen o devlet sopasını da elinden almaya çalışıyor. Bu çağrı aslında yeni yapılmadı. 93’lerden günümüze kadar onlarca defa çağrı yapıldı. 93’te Sayın Öcalan rahmetli Özal’ın göndermiş olduğu bir heyetle görüşürken aslında ben artık silah yerine demokratik siyasetle mücadelemi yürüteceğim demişti ama Özal şaibeli bir biçimde yaşamını yitirince o süreç günümüze kadar devam etti.
Ne oldu 30 yılda? Türkiye’nin 3-4 trilyon doları gitti, gençlerimiz gitti, canlarımız gitti. Bu güzelim topraklara Kürt ve Türk gençlerinin kanı aktı. İşte Sayın Öcalan gençler için tabut yapma yerine çözüm masası yapmaya çalışıyor. Gençler yaşamını yitirmesin diyor. Türk ve Kürt gençleri kardeşçe, bir arada, birlikte, eşit yurttaşlar olarak yaşayabilir diyor. Bu çağrı sadece kendi örgütüne değil, siyasete, iktidara, demokrasi mücadelesi yürüten hepimizedir.
Dolayısıyla bu çağrının amacına ulaşması için, 93’lerdeki gibi sabotajlara uğramaması için, sonrası yapılan çağrılarda provokasyonların olmaması için en başta Şeyh Bedrettinlerin diyarı bu çağrıya sahip çıkmalıdır. Çünkü bu mücadele aynı zamanda Şeyh Bedrettinlerin, hak, hakikat, eşitlik, adalet arayan mücadelesinin devamıdır. Bu mücadele de hak diyor, kimlik, demokrasi, dil diyor, özgürlük diyor. İnsanların seçmiş olduğu iradeye kayyım atanmasın diyor. Sizden rica ediyorum. Bu çağrıyı hep birlikte sahipleneceğiz. Bu çağrıyla birlikte hepimiz kendimizi değiştireceğiz. Demokratik siyaseti daha güçlü bir biçimde yapacağız.
Bu çağrıyla birlikte Türkü, Kürdü, kadını, genci, Alevisi, farklı inanç gruplarından bulunan Türkiyeli ezilenlerle emekçilerle birlikte Türkiye’yi demokratikleştirmek için, Kürtlerin ve Alevilerin eşit yurttaşlar oldukları demokratik bir cumhuriyeti yaratmak için daha fazla mücadele edeceğiz. Daha kitlesel toplantılar yapacağız. Durmayacağız. Çünkü bu çağrı sadece bizi değil, doğmamış çocuklarımızı da etkileyen bir çağrıdır. Çatışmanın bitmesi, silahın şiddetin devreden çıkması, gençlerin çocukların ölmemesi anlamına geliyor. Türkiye’nin 3-4 trilyon dolarını Kürt anadilini konuşmasın diye harcamaması anlamına geliyor. Emekliler sendikasının sanırım temsilcileri de burada. Bugün emekçiler 12-14 bin lira ile geçinmeye çalışıyorsa sebebi bu çatışmalardır.
Asgari ücret kiramızı karşılayamıyorsa sebebi bu savaşa giden 3-4 trilyon dolardır. Yani çağrı sonucunda sadece Kürt kazanmayacak 85 milyon kazanacak. Alınterinin hakkını alamayan emekçiler kazanacak. Geçinemeyen emekçiler kazanacak. Her gün sokak ortasında katledilen ama yasalardan kaynaklı katillerinin salıverildiği kadın arkadaşlarımız kazanacak. Kürtler Aleviler Türkler kazanacak. Onun için 27 Şubat çağrısı tarihi bir çağrıdır dedik. Şimdi el birliği ile bu çağrının yaşam bulması için, bu çağrının barışla sonuçlanması için, bu çağrının hedeflerine ulaşması için daha fazla kenetleneceğiz bir araya geleceğiz, birlikte mücadele edeceğiz.
“Herkesi bu tarihi çağrıya destek vermeye, elini taşın altına koymaya çağırıyoruz”
Bir çağrı var Türkiye’nin buna ihtiyacı var ama bu çağrıya karşı çıkan kimi çevreler de var. Allah aşkına silah ve çatışma ortadan kaldırılsın demenin neyi kötüdür. Ama birileri silah ve çatışma devam etsin diyor Manisalı genç ile Siirtli genç yaşamını yitirsin diyor. İşte bu savaştan kandan, krizden kaostan beslenenlerden de Manisa’dan diyoruz ki Manisalı sizin bu yaklaşımınıza prim vermez izin vermez. Manisa barış sabotajcılarına izin vermez bu tarihi çağrıyı provoke edecek provokatörlere izin vermez. Manisa 10 yıllardır Kürdü Türkü Alevisiyle diğer farklı inanç gruplarıyla Türkiye’nin en önemli merkezlerinden biridir.
Bir güne bir gün devletin bütün ayrımcı politikalarına rağmen karşıya karşıya gelmedi. Burada halklar arasında bir çelişki çatışma ortaya çıkmadı. Bundan dolayı Şeyh Bedrettinin Manisa’sına binlerce kez teşekkürler binlerce kez saygılarımı iletiyorum. Bu çağrı bizim emeklerimizle oldu, günlerce sokakta kalan Sêvêlerin emekleriyle oldu, Apê Musaların emekleriyle oldu. Bu çağrı eğer bugün dünyanın dört bir yanında barış ihtimalini konuşturuyor ve tartıştırıyorsa demek ki çok önemlidir. Bakın Türkiye’nin gündemi 1 Ekim’den beri Kürt meselesidir. Bu çağrıdır. Bu çağrının yaratacağı sonuçlardır. Herkesi bu tarihi çağrıya destek vermeye, katkı sunmaya, yol haritasını açıklamaya, Türkiye’nin çatışmasız demokratik bir cumhuriyet olması için elini taşın altına koymaya çağırıyorum.
Değerli halkımız biz bu çağrı bir eşiktir diyoruz. İnşallah o eşiği hep birlikte aşacağız. Şuanda Türkiye’nin dört bir tarafında Türk Kürt Türkiye’deki bütün emekçilerle buluşuyoruz. Bu tarihi çağrının anlamını ve önemini anlatmaya çağırıyoruz. Halklar arasında aslında bir çelişkinin kavganın olmadığını anlatmaya çalışıyoruz. Bizi 40 yıldır kavga ettirenlerin inkarcılar olduğunu Kürdün dilini, Alevinin inancını reddedenler olduğunu anlatmaya çalışıyoruz.
Dolayısıyla bizler bu barış çağrısını sahipleniyor Türkiye’nin dört bir yanında emekçilerle buluşturmak için, elimizden gelen bütün çabayı ortaya koyuyoruz. Sizlere de sesleniyorum komşunuza gidin, mahallenize gidin, kavga, savaş ve çatışma isteyenler ile barış isteyenleri iyi anlatın. Sayın Öcalan’ın gençler için hazırlanan tabutları ortadan kaldırmaya çalıştığını ama 3-5 oy uğruna Türk ve Kürt gençlerinin yaşamını yitirmesini isteyenleri iyi teşhir edin, iyi anlatın. Sizlere düşen en büyük görev budur. Bu ülkede bin yıllardır birlikte yaşıyoruz.
“Öcalan herkese kazandıran tarihi Kürt ve Türk ittifakını yeniden kurmak istiyor”
Ben buraya gelirken Kanuni Sultan Süleyman’ın resmini gördüm. Geçen grup toplantısında da dile getirmiştim. Burada resmini gördüğünüz Kanuni Sultan Süleyman 1530 yılında bundan 500 yıl önce ne yapıyor biliyor musunuz? Kanuni Kanunnamesi diyorlar Diyarbekir Kanunnamesi de denilir kimi tarihi referanslarda Kürdistan Kanunnamesi olarak da geçer. Kanuni Kürt mirleriyle bir anlaşma yapıyor 500 yıl önce. Anlaşmada diyor ki Yüce Allah’ın birliğine yemin ederim ki Kürdistan beyleriyle ahdettiğim bu anlaşmayı hiçbir şekilde ihlal etmeyeceğim diyor. Kim anlaşmayı bozarsa Allah onu kıyamet günü zalimler, günahkarlar ve suçlular arasında yargılasın diyor. Yani kanuni 500 yıl önce Kürtlerin ne kadar kadim bir dost olduğunu anlatmaya çalışıyor.
Ne kadar güvenilir bir millet ve halk olduğunu anlatmaya çalışıyor. Kürt beyleriyle, mirleriyle yaptığı anlaşmayı da sonsuza kadar devam ettirilmesi gereken bir kadim anlaşma olarak adlandırıyor. İşte Mustafa Kemal’in resmi burada, Mustafa Kemal Kurtuluş Savaşından önce kadim Kürt halkına gitti. Erzurum ve Sivas’tan başladı, Kürt mirleri şeyhleriyle başladı. Mustafa Kemal’in 1920 Meclisi Mebusan’ı tam Mustafa Kemal’in başlangıç ruhuna uygundu. 1920 Meclisi Mebusan’ında Kürtler vardı, Lazlar vardı, Araplar vardı, Aleviler vardı, Türkiye’de yaşayan bütün halklar ve inançlar vardı. Mustafa Kemal’in 1921 anayasasında ne vardı biliyor musunuz, bütün halkların kimliğine, inancına, diline saygı gösteren, onlara değer biçen maddeler vardı. İşte ne olduysa Kanuni’nin Kürdistan Kanunnamesi’ne uymayanlar, Mustafa Kemal’in 1920 Meclisi Mebusan ruhuna uymayanlar, 1921 anayasasını tanımayanlar sebep oldu.
1920’de Mustafa Kemal Kürtler bu ülkenin en temel haklarından biridir dedi, 24’te Kürdü yok sayan, bu ülkedeki farklılığı yok sayan, tekçiliği dayatan bir anayasa bu ülkenin önüne konuldu. İşte ne olduysa 24’ten sonra oldu. Kürt ben varım dedi, ayaklandı, devlet isyanları bastırmak için kan akıttı. Alevi ben eşit yurttaş olarak yaşamak istiyorum dedi, hayır sen eşit değilsin dedi. Ne olduysa 1924’ten sonra 100 yıldır bu ülkede kan aktı. Acı her iki yakaya düştü, cenazeler düştü ve günümüze kadar devam etti.
Sayın Öcalan Kürt ve Türk ittifakı derken 1530’lardaki Kanuni Sultan Süleyman’ın Kürdistan Kanunnamesi ile Mustafa Kemal’in 1920 Meclisi Mebusan ruhuna gönderme yapıyor. Diyor ki tarihin en kritik aşamalarında Kürtler ve Türkler birlikte mücadele ettiklerinden bu topraklarda Türkler de Kürtler de kazançlı çıktı. Tarihin en zor dönemlerinde ne zaman Kürtlere el uzatıldıysa bu topraklar kazandı. Kurtuluş Savaşı Malazgirt, Kars, Anı Şelçuklular ve Şedadilerin ittifak yaptığı, ittifak sonucunda Kars Selçuklulara Anı Şedadi Kürt devletine geçti. İşte Sayın Öcalan şunu yapmaya çalışıyor. Geçmişte bir arada olduk, birlikte olduk, ittifak yaptık, kazandık.
Şimdi bir arada birlikte olarak bu Ortadoğu’daki çatışma ve krizlerden Türkiye’yi kurtararak Türklerin, Kürtlerin ve diğer halkların eşit olduğu demokratik bir cumhuriyeti birlikte kurabiliriz diyor. Katılmadığınız bir şey var mı? Burada itiraz edeceğimiz bir şey var mı? Kardeşlik diyor, silah ve çatışma devre dışında kalsın diyor, tarihi referanslara uygun Kürt ve Türk ittifakını yeniden güncelleyelim diyor. Kime buna itiraz edecek tek bir haklı gerekçe sunabilir mi? Tabii ki hayır.
Biz yıllardır diyoruz ki hasım değil hısım olalım. Hasımlık Türkiye’ye kaybettirdi. Hasımlık bu coğrafyanın en stratejik, en güçlü, en demokratik olması halinde bölgenin en büyük bölgesel gücü olan Türkiye’yi batırdı bitirdi. Ekonomik krize bakılırsa, çürüyen toplumsal gerçekliğe bakarsanız, Türkiye’deki değişen sosyolojiye bakarsanız hasımlık bu topraklara kaybettirdi. Sayın Öcalan’ın çağrısı hısım olalım çağrısıdır. Umarım bu çağrı devlet ve iktidar tarafından ve demokratik toplum tarafından da dikkate alınır.
“Demokrasinin, anadilin şartı olmaz”
Ben şikayet etmeyi sevmem çünkü siyasette şikayet etmek yok mücadele etmek var. Ama ilk defa Şeyh Bedrettinin torunlarına Şeyh Bedrettinin adalet ve hakikat mücadelesini yürüttüğü bu topraklarda şikayet edeceğim. Birileri çıkıp bu bin yıllık geçmişi olan, 100 yıldır Türkiye’nin enerjisini ekonomisini bitiren, 50 yıldır her karışa büyük acı düşüren bu sorunun çözümü tartışılırken diyor ki yahu al ver meselesi var, burada bir pazarlık var. Kardeşim demokrasinin pazarlığı olmaz, anadilin pazarlığı olmaz, Alevinin inancının pazarlığı olmaz. Sayın Öcalan diyor ki kalıcı çözüm olsun bu kısır döngüyü artık kıralım.
Şimdi bir çağrı yaptı, Sayın Öcalan’ın kendi örgütü de buna cevap verdi. Bazen biz konuşunca çıkıp şart talep öne sürüyorlar. Kardeşim şart talep yok. Silah bırak çağrısı yapıldı bu silahın bırakılması için de kimi gereklerin yerine getirilmesi gerekiyor. Bir bisiklet var orada hedefine gitmesi gerekiyor biz o bisikletin hedefine gitmesi için pedal çevirin diyoruz birileri diyor ki bu şarttır kabul etmeyiz.
Kardeşim bisikletin pedalını çevirmeden barış hedefine nasıl ulaşılacak? Barış da bisiklettir. Herkese gereklilikler yüklüyor ve bunların yerine getirilmesi gerekiyor. Bunlar şart şurt değil bunlar talep değil. Demokrasinin şartı mı olur? Bir şartımız var Türkiye demokratik olsun diyoruz. Bir şartımız var Soma’daki acıyı yaşatanlar demokratik bir yargı karşısında yargılansın diyoruz. Bir şartımız var ekonomide adalet olsun diyoruz, kadınlar katledilmesin diyoruz. Gençlerin umudu çalınmasın diyoruz. Eğer şart arıyorsanız sizin dediğiniz şartlar değil benim dediğim bu şartlara dikkat çekin.
Hala tutuklamalar devam ediyor, kayyım atamalarını yakın zamanda gördünüz. Kimsenin moralini bozmamak için elimizden geldiğince barışı anlatmaya çalışıyorum. Bakın Bingölde 85 yaşında Zeki Sayak adında bir amcamız var. 85 yaşındaki bir insanı daha dün Bingöl’de örgüt üyesi olarak tutuklayıp bir itirafçının ihbarı üzerine Elazığ cezaevine gönderdiler. Bu işler böyle olmaz bu işler samimiyet ister disiplin ister saygı ister. Bu işler bir taraftan 85 yaşındaki insanları tutuklayıp cezaevine göndererek diğer taraftan barış demekle olmaz.
Barış samimiyetle olur. Allah aşkına 85 yaşındaki insan nasıl örgüt üyesi olabilir? Emin olun Zeki amca çorbayı bile zor ağzına götüren bir insandır. Nasıl örgüt üyesi olacak? Bu tür uygulamaların olumsuzlukların da bir an önce ortadan kaldırılması gerkeriyor. Barış süreci var diye Zeki amcaya uygulanan bu haksızlığı, yapılan bu haksızlığı, kayyım hırsızlığını anlatmayacak mıyız? Emekliler geçinemiyor demeyecek miyiz? Türkiye’de muhalefete operasyon çekmeyin, bu haksızlıktır, hukuksuzluktur demeyecek miyiz? Tabi ki diyeceğiz hem de gerçek anlamda bir barış gelinceye kadar demokratik dirençli inançlı muhalefetimizi devam ettireceğiz. Bunlar kendileri için olanı hemen yapıyorlar, Zeki amca gibi haksızlığa uğrayanlar için de kaplumbağa hızıyla hareket ediyorlar.
Berê Kurdan digot ji xwe re masî ne ji me re kûsî ne. Kendileri için acilen jet hızıyla meclisten geçirmedikleri yasa yok. Ama cezaevleri hasta tutsaklarla dolu. Her gün bir hasta tutsağımızı kaybediyoruz. Doluluk oranı yüzde 140’lara varmış. Yahu kendinize balık olduğunuz, acilen geçirdiğiniz kanunları yasaları bir zahmet emekçiler için tutsaklar için yoksullar için geçirin. Bu Ramazan ayında hurmayı taneyle alan, pideyi evine götüremeyen emekçiler için de yapsanıza. Hadi buyurun Ramazan ayındayız. Ayıptır, 12 bin lira ile kim evine hurma götürecek et götürecek? Biraz “şart” tartışmaları yerine Türkiye halklarının nasıl geçindiğini anlatın.
Hiç şarta ve talebe ihtiyaç duymayan tek bir şey varsa o da barıştır. Barışın şartı şurtu olmaz. Dîsa berê digotin aştî wekî nan e, wekî av e, maf e, aştî heq e, heqîqet e. Ma rast nîne? Konuşunca iktidara yakın medya üzerinde tepinecek muhtemelen. Biz diyoruz ki 50 yıllık bir sorunu çözüyorsunuz. 200 yıdır devam eden, son 50 yıldır büyük bir acıya ve yoksulluğa sebebiyet vermiş bir sorunu 12 metrekarede tuttuğunuz bir insan nasıl müzakere etsin? Bu müzakerenin başarıya ulaşması için kimi şeyler yapmak gerekmiyor mu?
Sayın Öcalan’ın yaşam ve müzakere koşullarını değiştirin diyoruz, bu da şarttır diyoruz. Sizin huzurunuzda diyorum. Eğer samimi iseniz 12 metrekarelik rutubetli bir hücrede müzakere nasıl yapılır? Önce bunun cevabını verin Manisalıya. 12 metrekarede müzakere yapmanın koşulları var mı? Sayın Öcalan bize çok önemli bir şey söyledi. Bu kayyım atamaları da devam ediyordu. İstanbul’da aydınlara, yazarlara, sendikacılara operasyonun yapıldığı 1650 kişilik bir liste vardı. Dedi ki bu kayyım ve operasyonlar provokasyondur.
Bunu yapanlar bu süreci bozmaya çalışıyor. Gerçekten bir süreç var insan biraz düşünür adımını ona göre atar. Bir tartışma süreci var ama beyefendi Siirt’e daha kayyım atanmadan isimlik yazıyor, götürüyor, sabah mesai başlamadan isimliğini oraya koyuyor. Sanki seçim kazanmış. Bu işler böyle olmaz. Ciddiyete davet ediyoruz. Kim bu süreçte kayyım atıyorsa, kim gözaltı yapıyorsa, kim 85 yaşındaki Zeki amcayı Bingöl’den tutuklayıp Elazığ’da bir hücreye atıyorsa o sabotaj ve provokasyon yapıyor bu sürece.
“Bu süreç bir son değil yeni bir başlangıçtır”
Değerli arkadaşlar bu silah ve çatışmanın devreden çıktığı çağrı bir son değil, başlangıçtır. Bir görüşmeyle bir çağrıyla bu barış süreci bir ayda 3 ayda çözülmez. Dolayısıyla barış mücadelesinin başarıya ulaşması için, cezaevlerindeki tutsakların, Selahattinlerin, Figenlerin, Leylaların, Ayşe Gökkanların, Kawalaların, milletvekillerinin, belediye eş başkanlarının bizimle birlikte burada olması için daha fazla mücadele edeceğiz. Yargının antidemokratik tutumu sadece Zeki amacaya değil, hakkını arayan Antepli Türk emekçiyedir de. Yargının sopası hakkını arayan Türk kadınına da Kürt kadınına da aynı şekilde işliyor. Dolayısıyla bu haksızlıklar ve hukuksuzluklar karşsında birlikte duracağız, güçlü duracağız. Bu süreci fırsata çevirerek daha çok bir arada daha güçlü mücadele edecek örgütlemelere, alt yapılara sahip olmamız gerekiyor.
Sayın Bahçeli’nin çağrısıyla başladı. O durduğu yerdedir ama Sayın Cumhurbaşkanı henüz yeni topa girdi. Sayın Cumhurbaşkanını daha fazla sorumluluk almaya davet ediyoruz. Bu meselenin çözümü konusunda Türkiye’nin barışına kavuşması için yürütmenin başı olarak sorumluluk almaya davet ediyoruz.. Bugün Sayın Özgür Özel’in memleketi Manisa’dayız. Manisa’daki Kürt ve Türk emekçileri burada ana muhalefet partisi olması sebebiyle tabanda Cumhuriyet Halk Partili emekçilerle halkımızla buluştu, bir araya geldi. Yerel yönetimlerde de bir zafer ve başarı elde edildi.
Sayın Özgür Özel’i Türkiye’nin birinci muhalefet partisinin genel başkanı olarak daha fazla sorumluluk almaya davet ediyoruz. Bakın Mustafa Kemal’in 1920 Meclisi Mebusan ruhuna çağrı yapmıştı, herkesi bir arada tutan, Kürdü, Lazı, Aleviyi kabul eden ruh vardı, 1921 anayasasındaki farklılıkları kabul eden maddeleri anlatmıştık. Şimdi Sayın Özel’e memleketi Manisa’dan şu çağrıyı yapmak istiyorum. 100 yıl önce bu cumhuriyet kuruldu, eyvallah cumhuriyete itiraz yok. Cumhuriyetin kurucu partisi olarak sizleri cumhuriyetin ikinci yüzyılında cumhuriyeti demokrasi ile duyarlı hale getirecek bir pratiğe, bir söyleme, bir yol haritasına davet ediyorum.
Yeni dönemde bize büyük görevler düşüyor. Daha çok mücadele edeceğiz, sözümüze dikkat edeceğiz. Barış mücadelesi sadece Kürdün mücadelesi değil, Türkün, emekçinin, kadının mücadelesidir. Bütün herkesi barış mücadelesine destek verecek bir çalışmaya çabaya el birliğiyle destek vermeye çağırıyoruz. Dilimizden başlayacağız. Yol ve yöntemlerimizden başlayacağız. En başta biz kendimizi değiştireceğiz. Ne kadar samimi olduğumuzu ortaya koyacağız. Bu Ramazan ayında samimi olmayanları da Manisa’da olduğu gibi salonda toplanan halklarımızla paylaşmaya devam edeceğiz.
Değişmeyen kaybediyor. Esad değişmedi gitti, Irak değişmedi kaos içerisinde. İran dünyanın en zengin petrol ve doğalgaz kaynaklarına sahip olmasına rağmen neredeyse dünyanın en yoksul ülkesi. Neden? Demokrasi yok, değişim yok. Tekçi ve mezhepçi bir anlayış var. Kürdü tanımıyor, Belluciyi tanımıyor, Azeriyi tanımıyor. Dolayısıyla dünyadaki bu örneklerden dersler çıkarmak lazım. Suriye’deki çatışmaları hep beraber izliyorsunuz. Bu kaos, bu gerginliklerden dersler çıkarmak lazım. Hep beraber değişeceğiz. Biz de değişeceğiz, inkarcı devlet de değişecek. Cumhuriyetin kurucu partisiyim diyen Türkiye’nin birinci partisi de değişecek. Hep birlikte değişirsek dilimize, sözümüze, eylemimize, etkinliğimize dikkat edebilirsek emin olun demokratik ve güçlü bir Türkiye sadece bölgenin değil, dünyanın model ülkesi haline gelir.
Değerli arkadaşlar Manisa varsa barış var. Şeyh Bedrettinin torunları kardeşleri varsa barış olur. Evet barış önünde bir sürü engel var ama biz Gediz Nehri gibi coşkulu bir şekilde o engelleri aşacağız. Sipil Dağı gibi dimdik duracağız, Demirci dağları gibi de bilinçli ve inançlı olacağız.
“Suriye’deki Alevi katliamını kınıyoruz”
Son Alevi katliamını Suriye’de gördük. En başta Alevi katliamını kınıyoruz. Suriye ne çektiyse tekçilikten çekti. Şimdi o tekçilik yeni rejim tarafından devam ettiriliyor. Demokratik bir Suriye yerine Kürdü, Dürziyi, Arabı, Aleviyi dışlayan antidemokratik bir rejim inşa edilmeye çalışılıyor. Biz aylar önce uyarmıştık. Suriye’de Kürdü, Aleviyi, Dürziyi yönetime katmayan, demokratik zemine katmayan bir yönetimin kaos, kriz, çatışma ve savaşı derinleştireceğini belirtmiştik. Bu nasıl bir şey ya? Bir günde 1100 silahsız sivil genç, kadın hunharca vahşi bir şekilde katlediliyor. Bunu kınıyoruz. Bu rejimi uyarıyoruz.
Bizler Kürtler, emekçiler, ezilenler olarak, Alevi yurttaşlarımızın yanında olduğumuzu, onlarla dayanışma içinde olduğumuzu belirtmek istiyorum. Bu katliam ve dışlayıcı tavır emin olun endişelerimizi arttırdı. Bu katliamcı mantık yarın Kürde de bunu yapar, başka bir halka da yapar. Bu konuda partimiz Türkiye’nin dört bir yanında Alevi kurumlarıyla birlikte şu anda etkinlik ve eylem yapıyor, açıklama yapıyor. Yine HTŞ ile yakın ilişkisi olduğunu söyleyen günü birlik araçlarla gidip gelen Türkiye iktidarını da uyarmak istiyorum. Gerçekten bu dar bu katliamcı zihniyet üzerinde bir etkiniz varsa bu katliamları durdurun, Alevi katliamlarını durdurun. HTŞ üzerinde bir etkiniz varsa ona Suriye’nin demokratik bir cumhuriyet olması için harcayın. Aksi halde insanlar sizlere kuşkuyla bakmak zorunda kalacaklardır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. 2000’lerde buraya kongreler için gelen örgütleme çalışmalarına katılan bir isim olarak sizlerle bu Ramazan ayında birlikte olmaktan dolayı büyük mutluluk duydum. İnşallah söz veriyorum, barış süreci ilerlerse hep birlikte daha büyük bir salonda bütün Manisalı renklerin katıldığı kutlamalar yaparız. Bugüne kadar emeği geçmiş bütün arkadaşlarımızı genel merkez adına saygıyla selamlıyorum. Yeni seçilecek yönetime de bu tarihi süreçte başarılar diliyorum.”