Hatimoğulları, İktidara Seslendi: Herkesi Tutuklayacak Mısınız?

Partisinin grup toplantısında konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, iktidara seslenerek, “Tüm Türkiye’yi mi tutuklayacaksınız? Bütün Türkiye ayakta, herkesi mi tutuklayacaksınız? Böyle mi yöneteceksiniz ülkeyi? Bu ülkeyi böyle mi barış getireceksiniz?” dedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, partisinin Meclis’teki grup toplantısında konuştu. Tülay Hatimoğulları’nın konuşmasında öne çıkan başlıklar şöyle:

“Tarihin en önemli ve en yoğun katılımlı bir Newrozu yaşadık. Barış ve demokrasi umutlarının yeşerdiği bir Newroz yaşadık. Diğer yandan halka yönelik baskıların arttığı ve halk iradesinin tanınmadığı bir dönemde gerçekleştirdik bu Newroz’u. Newroz alanlarını dolduran milyonlar şu çığlıkla sesini yükseltti; barış, demokrasi ve adalet. 2025 yılı Newroz’u özgürlük ateşinin harlandığı, barışın halklar tarafından sahiplendiği bir Newroz oldu.

Gençler, demokratik ve güvenceli bir yaşamın sesi oldular. Newroz meydanlarını kendi renkleriyle doldurdu kadınlar. Biz Amed Newrozu’ndayken sevgili Leyla Zana ve Gültan Kışanak ile ortak bir sohbetimiz oldu. Leyla Zana gözleri dolu dolu; ‘Biz 90’lı yıllarda Newroz kutlamalarında 80 kişiyi zor bulurken şimdi milyonlara ulaştıysak artık gam yemeyiz. Biz başardık Kürt halk olarak.’ Bir halkın bilinçli, kararlı, iradeli ve kesintisiz mücadelesi oldu bu Newroz.

Milyonların ortak mesaj vardı; Barış ve çözümü destekliyorum. Tarihi çağrının arkasındayım dedi milyonlar. ‘Sayın Öcalan’ın özgürlük ve özgür çalışma ortamının sağlanması en güçlü talebimizdir’ dedi milyonlar. Sayın Öcalan’ın koşullarının acilen düzenlemesiyle ilgili en güçlü mesajı verdi milyonlar. İktidar, Newroz alanlarında milyonlarca insanın sesini duymalıdır. Bu taleplere kulak vermelidir. İktidar mesajı çok iyi okumalı ve anlamalıdır. Barış talebini hiç kimse görmezden gelemez, oyalama siyasetine başvuramaz. Meydanlardan yükselen barışın sesine her kim kulağını kapatırsa şunu bilsin ki çok büyük kaybeder

Newroz ateşinin yandığı her yerde Türkiye halkları asrın çağrısı ile birlikte barışın kokusunu ve demokrasinin umudunu hissetti. Rotası barışa, demokrasiye, adalete ve özgürlüğe çıkmayan bir yola tevessül etmek toplumsal barışı imkansız hale getirir. Palyatif çözümlerle, oyalayıcı tutumlarla, bütünlüklü olmayan bakışlar peşinde olarak, böl-yönet yönteminden medet ummak bu ülkedeki barış umuduna yapılacak en büyük kötülüktür. Temel bazı hususlar vardır ki acil bir şekilde adımlar atılmalıdır.

Sayın Öcalan’ın çağrısının örgütü tarafından hayata geçirilebilmesi için, kongrenin toplanabilmesi için acil, bir şekilde güvenli zeminin oluşturulması lazım. Bunlar Sayın Öcalan ile kurulacak bir diyalogla çözülür. Sayın Öcalan’ın özgür çalışma koşullarının sağlanmasıyla yol alınabilir. Sayın Erdoğan ‘Kritik bir eşik aşıldı’ demişti. Evet, bu süreç açısından baktığımızda birinci kritik eşik aşılmıştır. Ancak ikinci kritik eşiği aşması gereken iktidardır, devlettir.

Bu çağrının zeminin toplumsal karşılığının olması için, hayata geçebilmesi için ikinci kritik eşiği aşacak olan zeminin oluşturulması iktidara ve devlete düşmektedir. Bizler de bu ikinci eşiğin aşılmasını dört gözle beklemekteyiz. Bu eşiğin aşılması zor değildir. Bu eşik ortak bir akılla, toplumsal barış mantığıyla, antidemokratik uygulamaları bırakarak, demokratik zemini güçlendirerek pekala aşılabilir. Bizlerin en büyük temennesi ve beklentisi bu eşiğin, yani ikinci eşiğin aşılmasıdır.

Değerli halklarımız çok tarihi bir dönemden geçiyoruz. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu, Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan, Beylikdüzü Belediye Başkanı Murat Çalık başta olmak üzere çok sayıda Türkiye’de siyasetçinin tutuklandığını biliyoruz. İstanbul Büyükşehir Belediyesinin yönetimine bir operasyon gerçekleşti ve akabinde onlarca insan tutuklandı. İktidar ne hukuk ne meşruiyet arıyor.

Elindeki yargı sopasıyla her yere saldırıyor. Önce İmamoğlu’nu rehin aldılar, daha sonra İstanbul Barosu Başkanı Sayın Kaboğlu ve yönetimini görevden aldılar. Sonra da yüzlerce öğrenci, genç, hakkını arayan, itiraz eden çok sayıda insan gözaltına alındı. Dün de kamusal bir görevi icra eden basın emekçilerine, ulusal ve uluslararası ajanslara bağlı çok sayıda basın emekçisi gözaltına alındı. Demokratik protesto hakkını kullanan insanlara çok ağır bir şiddet uygulanıyor.

“Bu şiddeti ve saldırıları bir an önce durdurun”

Polisler, demokratik hakkını kullanan insanlara yoğun bir şiddet uyguladı. Sokaklarda insanlara işkence edildi. Bunu kabul etmek mümkün değildir. Bu işkence görüntüleri, polis şiddeti, yine kendi kaynaklarınca bile ve isteye basına servis edildi. Niye; toplum korksun diye. Bir daha kimse çıkıp demokratik hakkını kullanmasın diye. İşe yaradı mı? Hayır, yaramadı. Buradan biz iktidara seslenmek istiyoruz; Ey iktidar bu nasıl bir korkudur, nasıl bir akıl tutulmasıdır ki böyle bir operasyonu ve böyle bir şiddet sarmalını hayata geçirdiniz?

Türkiye haksızlık ve hukuksuzluklara karşıdır. AKP seçmeni bile bu uygulamaları asla adil görmemektedir, haksız bulmaktadır. Tüm Türkiye’yi mi tutuklayacaksınız? Bütün Türkiye’ye ayakta, herkesi mi tutuklayacaksınız? Böyle mi yöneteceksiniz ülkeyi? Bu ülkeyi böyle mi barış getireceksiniz? Bu şiddeti ve saldırıları bir an önce durdurun. Bu ağır tahriklerde bulunan, yurttaşa şiddet uygulayan kamu görevlileri tek tek tespit edilmeli ve haklarında gerekli yargı işlemleri acilen başlatılmalıdır. İmamoğlu’na ve İstanbul Barosuna yönelik gerçekleştirilen bu siyasi darbeyi asla kabul etmiyoruz.

Peki bu darbelere kılıf uydururken bu iktidar ne diyor; ‘Hukuka saygı duyun’ diyor. Yargı saygınlığı, sanırım Türkiye’nin yüzyıllık tarihi boyunca dönüp baktığımızda hiçbir zaman bu kadar yitirilmemişti. Hangi yargı hakkımızı ve hukukumuzu verecek? Hangi yargı atanan kayyımları kendi kendine döndürecek? Hangi yargı İmamoğlu’na, Van Büyükşehir Belediyemize yapılanların hukuka ve anayasaya aykırı olduğuna karar verecek? Siz öyle bir yargı bırakmadınız ki. Yargıyı kevgire çevirdiniz, yargıyı koltuk değneğiniz haline getirdiniz. Şimdi yurttaşa çıkıp diyorsunuz ki ‘demokratik hakkını kullanma terörist olursun.’

Bunu yurttaş kabul etmez, 85 milyon kabul etmedi. Bunu Newroz alanlarında gördük, bunu Saraçhane direnişinde gördük, bunu Kastamonu’dan Artvin’e kadar Van’da Diyarbakır’a kadar İzmir’den Çukurova’ya kadar her yerde gördük. Üniversite öğrencilerinin boykot direnişi devam ediyor. Eğitim Sen’e bağlı üniversite emekçilerinin bugün iş bırakma kararı vardı yine ışık hızıyla Eğitim Sen’e soruşturma açıldı. Bunu asla kabul etmiyoruz. Newrozlarda, Saraçhane’de direnen bütün gençlere ve halklarımıza binlerce kez selam olsun. Demokrasi için adalet için direnmek haktır.”

Paylaşın

DEM Parti’den CHP’ye “Ekrem İmamoğlu” Ziyareti: Halkın İradesine Darbe Yapıldı

Saraçhane’de CHP Lideri Özgür Özel’e dayanışma ziyaretinde bulunan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, “Bunu bizler Türkiye’de başta seçme ve seçilme olmak üzere halkın iradesine yapılmış bir darbe olarak niteliyoruz” dedi.

Tülay Hatimoğulları, şöyle devam etti: “Bugün siyaseten baş edemediklerine, kayyum siyasetiyle, kayyum rejimiyle, gözaltılarla, tutuklamalarla, diploma iptali gibi yöntemlere yönelmek asla kabul edebileceğimiz bir şey değildir.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Saraçhane’de Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel’e dayanışma ziyaretinde bulundu. Özgür Özel ve Tülay Hatimoğulları görüşme sonrası basın mensuplarına açıklamalarda bulundu.

Özgür Özel, ziyareti nedeniyle Hatimoğulları’na teşekkür ederken, “Bu akşam saat 20.30’da ve yarın akşam 20.30’da buradaki kalabalıkların dünkü Türkiye’nin dört bir yanında artarak devamını ümit ediyoruz” dedi.

CHP Lideri Özel, “Son sözü halk söyler. Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir. Sandık bize Cumhuriyet’in hem emanetidir hem teminatıdır. Sandığa sahip çıkamazsak evlatlarımızın geleceğine, malımıza, mülkümüze ve ortak gelecek umudumuza sahip çıkamayız” ifadelerini kullandı.

Tülay Hatimoğulları ise soruşturmaya tepki göstererek, “Bunu bizler Türkiye’de başta seçme ve seçilme olmak üzere halkın iradesine yapılmış bir darbe olarak niteliyoruz. Bunu kabul etmek mümkün değildir” ifadelerini kullandı.

Hatimoğulları, şöyle devam etti: “Bugün siyaseten baş edemediklerine, kayyum siyasetiyle, kayyum rejimiyle, gözaltılarla, tutuklamalarla, diploma iptali gibi yöntemlere yönelmek asla kabul edebileceğimiz bir şey değildir.”

Tülay Hatimoğlu, konuşmasını şu sözlerle sonlandırdı: “Sayın Ekrem İmamoğlu ve beraberinde gözaltında bulunan bütün arkadaşların bir an önce serbest bırakılmasını talep ediyoruz. Adalet tecelli etmelidir. Adalet ve hak yerini bulmalıdır. Bir an önce sayın Ekrem İmamoğlu ve gözaltındaki herkesin serbest bırakılması gerekir.”

Soruşturmalar hakkında neler biliniyor?

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun da aralarında olduğu 100’den fazla kişi gözaltına alındı.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan yapılan ilk açıklamada İmamoğlu ile birlikte 100 şüpheli hakkında “suç örgütü liderliği’ suçlamasında bulunulurken, “suç örgütü irtikap, rüşvet, dolandırıcılık, ihaleye fesat karıştırma” gibi suçlardan gözaltı kararı verildiği kaydedildi.

Soruşturmalardan ilki “belediye iştiraklerinde usulsüz ihaleler, ihaleye fesat karıştırma, nitelikli dolandırıcılık, kişisel verileri hukuka aykırı ele geçirme, rüşvet eylemlerini örgütlü bir şekilde işleme” gibi iddialarla ilgili. Bu soruşturma kapsamında İmamoğlu dahil 100 kişi hakkında gözaltı kararı verildi.

Başsavcılıktan yapılan açıklamada soruşturmanın kamuoyunda “CHP’de para sayma görüntüleri” olarak bilinen olayın ardından başlatıldığı vurgulandı. İmamoğlu hakkında “çıkar amaçlı suç örgütü lideri” ifadesi kullanılan açıklamada iddiaların Beylikdüzü Belediye Başkanlığı dönemine dayandığı kaydedildi.

Başsavcılık, büyükşehir belediyesinin iştirakleri olan MEDYA A.Ş, KÜLTÜR AŞ., KİPTAŞ ve İSFALT firmalarının da bu eylemlerde kullanıldığını iddia etti.

İkinci soruşturma 31 Mart yerel seçimlerinde hayata geçirilen “kent uzlaşısı” kapsamında terör soruşturması. Bu soruşturma kapsamında İmamoğlu dahil yedi kişi hakkında gözaltı kararı verildi. İkisinin ismi açıklanmadı.

DEM Parti’nin 31 Mart 2024 seçimlerinde gündeme getirdiği bir yerel seçim stratejisi olan kent uzlaşısı, “kentin tüm dinamiklerinin üzerinde uzlaştığı adaylarla seçimlere katılmayı” ifade ediyor.

Bu strateji çerçevesinde DEM Parti, Batı’daki bazı seçim noktalarında aday çıkarmayarak işbirliği temelinde CHP adaylarını destekledi. Başsavcılık bu faaliyetlerin PKK’nın metropollerdeki etkinliğini artırma amacı taşıdığını iddia etti.

Savcılık, CHP kontenjanından seçilen bazı belediye meclis üyeleri ile atanan belediye başkan yardımcılarının terörle bağlantılı olduğunu ve İBB iştiraki olan İPA ve BİMTAŞ bünyesinde de terör örgütü mensupları ve sempatizanlarının işe alındığını iddia etti.

Açıklamada İmamoğlu’nun diğer şüphelilerle birlikte yerel seçimlerde belediye meclis üyesi listelerini şahsen onayladığı vurgulandı, bu nedenle PKK/KCK terör örgütüne yardım etme suçunu işledikleri iddia edildi.

Üçüncü soruşturma 2013 yılında düzenlenen Gezi Parkı protestoları ile ilgili. Gazeteci İsmail Saymaz bu soruşturma kapsamında sabah saatlerinde gözaltına alındı. Saymaz, Taksim Dayanışması içinde görev almak ve eylemlerin derinleştirilmesi ve yaygınlaştırılması amacıyla faaliyette bulunmakla suçlandı.

Başsavcılığın açıklamasında ayrıca Osman Kavala’nın internet sitesinin hazırlanmasında rol aldığı, Gezi davasında tutuklu diğer kişilerle yoğun irtibatı olduğu, sosyal medya hesaplarında Gezi Parkı olayları ile ilgili çok sayıda paylaşımda bulunduğu suçlamaları yer aldı.

Paylaşın

Hatimoğulları: Öcalan’ın Örgütüyle İletişim Kanalları Açılmalı

AK Parti  ziyareti sonrası açıklama yapan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, “Sayın Öcalan’ın kongrede üstleneceği rol ile ilgili hem kendi örgütünün hem de kendisinin yaptığı açıklamalar çok paralel. Kendisi 27 Şubat’taki açıklamada çok açık ifade etti” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Kongreyi toplayabilecek ve bu kararı aldırabilecek güce sahip olan benim, demişti bize. Bunun için de kendi örgütüyle iletişim kanallarının açılması, kendi örgütüne kongreyi toplayabileceği bir zeminin oluşması bakımından koşullarının bu anlamıyla oluşturulması ve önünün açılması gerekiyor. Henüz bu konuda bizim bilgimiz dahilinde atılmış somut bir adım yok.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) heyeti AK Parti’yi ziyaret etti. Ziyarette DEM Parti heyetinde Eş Genel Başkanlar Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, Meclis Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder ile Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit yer aldı.

AK Parti heyetinde TBMM AK Parti Grup Başkanı Abdullah Güler, AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin ve AK Parti Genel Başkanvekili Efkan Ala yer aldı.

Abdullah Güler toplantının ardından gazetecilere, görüşmeye dair detaylı değerlendirmenin daha sonra yapılacağını söyledi. Güler, DEM Parti heyetiyle “çok samimi ve dostane bir sohbet ettiklerini” belirtti.

“Saldırılar sürece zarar veriyor”

DEM Parti Eş Genel Başkanları Bakırhan ve Hatimoğulları basın toplantısı düzenledi. Görüşmelere dair bilgi veren Bakırhan, “her iki partiyle de barışın hukukunu konuştuklarını” söyledi. Bakırhan, Öcalan’ın koşullarının düzeltilmesiyle ilgili de bilgi paylaştıklarını ifade etti ve Kobani’ye düzenlenen saldırıya değindi.

Saldırının süreci sabote etmeye yönelik olduğunu belirten Bakırhan, şöyle konuştu: “Biz barış umudunu büyütmek için bu turları yaparken, sabah çok üzücü haberlerle uyandık. Yedisi çocuk 9 kişinin yaşamını yitirdiği Kobanî’deki saldırıyı hep birlikte izledik. Bu saldırıyı kınıyoruz. Bu ve benzeri saldırıların hem Suriye’de hem de burada yürüyen süreçlere çok büyük zarar verebileceğini belirtmek istiyoruz.

Bu sabotajlar kim tarafından yapılmışsa açığa çıkarılması gerekiyor. Bu, öyle sıradan bir saldırı değil. Roboskî’deki provokasyon ve katliam neyse, bir süreç yürürken Paris katliamı neyse, bu da aynı derecede bir katliamdır. Bunlar, süreci provoke eden yaklaşımlardır ve bundan vazgeçilmesi gerekir.”

Hatimoğulları ise, Öcalan ile bir daha ne zaman görüşüleceği sorusuna “İmralı’ya gidişle ilgili birkaç gün içinde bir program netleşecek. Şu an için bir başvurumuz yok. Birkaç gün içerisinde bu planlama sizlere de duyurulur zaten” yanıtını verdi.

Tülay Hatimoğulları, PKK’nin silah bırakma durumuna ilişkin ise şunları söyledi: “Sayın Öcalan’ın kongrede üstleneceği rol ile ilgili hem kendi örgütünün hem de kendisinin yaptığı açıklamalar çok paralel. Kendisi 27 Şubat’taki açıklamada çok açık ifade etti. Kongreyi toplayabilecek ve bu kararı aldırabilecek güce sahip olan benim, demişti bize.

Bunun için de kendi örgütüyle iletişim kanallarının açılması, kendi örgütüne kongreyi toplayabileceği bir zeminin oluşması bakımından koşullarının bu anlamıyla oluşturulması ve önünün açılması gerekiyor. Henüz bu konuda bizim bilgimiz dahilinde atılmış somut bir adım yok.

PKK’nin, silahların biran önce susması güvenliğin tesis edilmesiyle ilgili verdikleri genel bir mesaj oldu. Bu anlamıyla net bir takvim açıklama ya da net bir planlama zaten bizlerin yapacağı bir şey değil. Esas, sorumluluk yürütmenindir.

Sayın Cumhurbaşkanının yürütmenin başı olarak söyleyecekleri çok önemlidir. Elbette devlete çok önemli görevler düşmektedir. Bu konuda devletten ve yürütmenin başı olan Sayın Cumhurbaşkanı ve yürütmenin bu konuda pozitif adım atılmasını beklemekteyiz.”

‘Yeni süreç’ hangi aşamada?

Türkiye’deki yeni süreç tartışmaları, Ekim 2024’te Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, Öcalan’ın Meclis’e gelerek DEM Parti Meclis Grubu’nda PKK’nın lağvedildiğini açıklamasını önermesiyle ortaya çıktı.

Bu kapsamda DEM Parti heyetleri, İmralı ile yeniden görüşmelere başladı; üçüncü ve son görüşme 27 Şubat’ta yapıldı. Bu görüşmenin ardından heyet, İstanbul’da aynı gün yaptığı açıklamayla Öcalan’ın kritik çağrısını kamuoyuyla paylaştı.

Ahmet Türk ve Pervin Buldan tarafından Kürtçe ve Türkçe kamuoyuna aktarılan metinde, PKK’ya silah bırakma ve kendisini feshetme çağrısı yaptı. Erdoğan ise çağrıdan bir gün sonra yaptığı açıklamada, “Terörsüz Türkiye çabalarında dün itibarıyla artık yeni bir safhaya geçilmiştir” diye konuştu.

PKK da 1 Mart’tan itibaren geçerli olacak şekilde ateşkes ilan ettiğini duyurdu.

PKK açıklamasında Öcalan’ın kongre toplama çağrısıyla ilgili olarak da, “kongre toplamak için hazır olduğunu ancak bunun gerçekleşebilmesi için uygun güvenlikli ortamın oluşması ve kongrenin başarısı için de Öcalan’ın bizzat yönlendirmesi ve yürütmesinin gerektiğini” belirtti.

Örgüt, “çağrının başarıyla hayata geçmesi için Öcalan’ın fiziki özgür yaşar ve çalışır koşullara kavuşması, arkadaşları dahil istediği herkesle engelsiz ilişki kurabilmesi gerektiğini” kaydetti. KCK Eş Başkanı Cemil Bayık, 13 Mart’ta yaptığı açıklamada Öcalan’ın çağrısını sahiplendi ve bu çerçevede “bir değişim ve dönüşüm yaşadıklarını” belirtti.

Bayık, PKK’nın Öcalan’ın kongre toplama çağrısını kabul ettiğini ancak Türkiye’nin operasyonlarının sürmesi nedeniyle bunun mümkün olmadığını söyledi. “Herkes de biliyor ki, bu koşullarda kongrenin toplanması mümkün değil ve tehlikelidir” diyen Bayık, “Koşullar sağlanırsa, kongre toplanır ve o kararları alır” diye konuştu.

Paylaşın

Hatimoğulları’ndan “Süreç” Açıklaması: Meclis Sorumluluk Üstlenmeli

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin çağrısının ardından başlayan sürece ilişkin, “Sürecin daha hızlı bir biçimde ilerlemesini sağlayacak, süreç barışla taçlanacak. Bu süreçte Meclis’in görev ve sorumluluk üstlenmesi çok önemli” dedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan’ın, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın çağrısının ardından siyasi partilerle başlattığı görüşme trafiği devam ediyor. Eş Genel Başkanlar, ikinci tur görüşmeleri kapsamında bugün Türkiye İşçi Partisi (TİP) ile görüştü.

Meclis’te bulunan Halkla İlişkiler Binası’nda yapılan görüşmede, DEM Parti heyetini, TİP Genel Başkanı Erkan Baş, Genel Başkan Yardımcısı Doğan Ergün, Parti Sözcüsü Saliha Sera Kadıgil, Parti Meclisi üyesi ve Milletvekili Ahmet Şık karşıladı.

Basına kapalı yapılan toplantı sonrasında Tülay Hatimoğlları bir açıklama yatı. Sürece verdikleri destek için TİP’e teşekkür eden Hatimoğulları, şöyle konuştu: “Sayın Öcalan’ın yaptığı çağrının hayat bulabilmesi için kendisinin çok daha aktif bir görev üstlenmesi gerektiğini kendi de ifade etti. Kendi örgütüne yaptığı fesih çağrısının yaşam bulabilmesi için, kongrelerini toplayabilmeleri için Sayın Abdullah Öcalan’ın diyalog kurabilecek zemininin güçlenmesi ve görüşme kanallarının güçlü bir biçimde açılması gerekiyor.

Yani elbette sadece heyet değil, bu sürece katkı verecek bütün kesimlerin İmralı’ya gidip gelebileceği koşulların oluşması önemli. Dolayısıyla Sayın Öcalan’ın çalışma koşullarının düzenlenmesi çok önemlidir. Yine yasal zeminde adımların atılması çok önemli. Yasal zeminde atılacak adımlar bu sürecin daha hızlı bir biçimde ilerlemesini sağlayacak, süreç barışla taçlanacak. Bu süreçte Meclis’in görev ve sorumluluk üstlenmesi çok önemli. Bu görev ve sorumluluk salt komisyon şeklinde değil, tam anlamıyla aktif, iradesini ortaya koyan ve bu sürecin ilerletilmesi konusunda parlamentonun görev ve sorumluluk üstlenmesi en acil ve en elzem durumlardan birisidir.”

Ziyaretlerinin Mart ayı boyunca devam edeceğini söyleyen Tülay Hatimoğulları, “Sayın Erkan Baş da ifade etti; Bu sürecin, yani Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nın salt bir seçim, salt bir kazanma ve kaybetme gibi bir düzeye indirgenmesini asla doğru bulmuyoruz” dedi.

Sürecin 52 yıldır devam eden çatışmalı sürecin son bulması ve sorunun siyasi ve hukuki zemine taşınması olarak görülmesi gerektiğini vurgulayan Tülay Hatimoğulları, “Bizler çok acılar çektik. Bu coğrafyada çok kan aktı. Bizler bu kanın durması, anaların gözyaşının dinmesi için bu çağrıyı çok kıymetli ve önemli buluyoruz. Barış annelerinin ifade ettiği gibi çocuklarımızın tabutlarına değil, evlatlarımıza sarılmak istiyoruz. Bir gerilla annesinin, bir asker annesine yaptığı çağrının hayat bulması için bizler bu mücadeleyi yürütüyoruz ve bu çağrıyı böyle okuyoruz” ifadelerini kullandı.

Tülay Hatimoğulları, Türkiye çoklu krizlerden geçtiğine işaret ederek, “Sayın Abdullah Öcalan, demokratik siyasetin önünün açılması çağrısında, bu anlamdaki örgütlenmenin de altını çizmiştir. Kendi sözleriyle ‘Sosyo-ekonomik ve siyasal yapılanmalar; ancak demokratik toplum ve siyasal alanın mevcudiyetiyle mümkündür’ şeklinde ifade etmişti” diye kaydetti. Tülay Hatimoğulları, çoklu krizlerinin çözümü ile demokratik mücadele ve örgütlenmenin kapısının aralanması noktasında çağrıyı çok önemli bulduklarını vurguladı.

Ziyaretlerinin devam edeceğini ve iktidarı da kapsayacağını belirten Tülay Hatimoğulları, “Bizim ziyaretlerimiz devam ediyor. Bu konuda elbette hem bileşen yapılarımız ve ittifak güçlerimizle hem de bahsini ettiğimiz bütün toplumsal kesimlerle görüşmelerimiz var. Önümüzdeki günlerde iktidar partileriyle, Cumhur İttifakı bileşenleriyle de görüşmelerimiz olacak” dedi.

“TBMM zemininde şeffaf, katılımcı bir tartışma sürecinin…”

TİP Genel Başkanı Erkan Baş da “Ülkenin demokratikleşmesi ve barışın sağlanması konusunda, bütün bu tarihsel mirasın bir uzanımı olarak kayıtsız ve şartsız bir biçimde barışın tarafıyız” dedi. Yaşanan gelişmeleri dikkatlice izlediklerine dikkati çeken Baş, iktidar tarafından atılması gereken adımların olduğunu söyledi.

Baş, “Barış çok kutsal ve çok büyük bir ihtiyaç. Bunun günlük siyasi hesaplara, küçük iktidar hesaplarına alet edilmemesi gerekiyor. Barışın kalıcı bir biçimde tesis edilmesi için Türkiye’de mutlaka güçlü bir demokratikleşmenin yaşanması gerekiyor. Silahların susmasından söz ediyoruz. Yargı silahının susması gerektiğini düşünüyoruz. İktidar tarafından tek yanlı olarak tüm muhalefete karşı kullanılan yargı silahının susması gerektiğini düşünüyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin zemininin son derece önemli olduğunu düşünüyoruz. TBMM zemininde şeffaf, katılımcı bir tartışma sürecinin Türkiye’yi barışa taşıyacağına ilişkin inancımızı bir kez daha ifade etmiş olayım” diye konuştu.

Baş, “Barış ülkemizin ihtiyacıdır. Aynı zamanda bölgenin ve dünyanın ihtiyacıdır. Bu kapsamda Suriye’de yaşanan gelişmeleri de dikkatle takip ettiğimizi paylaşmak isterim. Özellikle son zamanlarda Suriyeli Alevi yurttaşları hedef alan saldırılar karşısında kaygılarımızı karşılıklı olarak paylaştık. Sadece ülkemizde değil, bölgemizde, dünyada barışın tesis edilmesi için hep birlikte mücadele etmemiz gerektiğini bir kez daha teyit etmiş olduk. Bir kez daha teşekkür ediyorum, iyi ki geldiniz, iyi ki birlikteydik” ifadelerini kullandı.

“Bu sürecin güvenilir bir şekilde yürümesi için…”

Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, TİP ziyaretinin ardından Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan ile bir araya geldi. Arıkan’ın yanı sıra Siyasi İşler Başkanı Mesut Doğan, Dış İlişkiler Başkanı Mustafa Kaya, Kadın Kolları Başkanı Nurgül Beytiye Ekinci ve Meclis Grup Başkanvekili Bülent Kaya tarafından kapıda karşılandı.

Toplantı sonrası yapılan ortak basın toplantısında Tuncer Bakırhan; Türkiye’nin de Kuzey Doğu Suriye yönetimiyle görüşmesi gerektiğini söyledi. Bakırhan şöyle konuştu: “Çözüm ve barış meselesindeki hem fikir olmalarından kaynaklı artık meclisin de yasal düzenlemeler için önüne bir yol haritası koyması gerektiğini belirtmek istiyoruz. Bu kadar ilgi var bir toplumsal mutabakat var peki iktidar neyi bekliyor diye soruluyor.

Biz de sizin aracılığınızla bu soruları tekrar etmiş olalım ve şunu söyleyelim: Bu sürecin güvenilir bir şekilde yürümesi için en başında Sayın Öcalan’ın müzakere yapma koşulları şartları öncelikle oluşturulmalıdır. Sayın Öcalan’ın yapmış olduğu çağrı Suriye’de yapılan mutabakatın da önünü açtı, Kuzeydoğu Suriye yönetimiyle geçici Şara hükümetini bir araya getirdi. Sayın Cumhurbaşkanı da aslında bu konuda çok önemli şeyler söyledi kazanan Suriye halkı olacak dedi. Biz de bunu önemsiyoruz, buna katılıyoruz.

Bu vesileyle de Türkiye’de iktidara aracılığınızla şu çağrıyı yapmak istiyoruz: Kuzeydoğu Suriye yönetimiyle sizin de temasa geçme zamanınız, direkt Kuzeydoğu Suriye yönetimiyle görüşebilirsiniz, konuşabilirsiniz, ne istediklerini anlayabilirsiniz. Nasıl Suriye’de diyalog bir mutabakatla sonuçlandıysa Türkiye’deki bu çözüm tartışmalarının da bir mutabakata ve bir demokratik yasal adımların atılmasına vesile olmasını umuyoruz.

Çatısı altında bulunduğumuz Saadet Partisi’nin aslında kurucu lideri Sayın Erbakan’ı burada anmamak olmaz. Türkiye’de çok önemli ilklere imza attı. Türkiye’nin en zor döneminde hem de darbenin etkisinin sürdüğü dönemlerde, kimsenin Kürt demediği dönemlerde rahmetli Erbakan’ın Kürt meselesine kafa yorması, çözüm arayışı içerisine girmesi çok kıymetlidir. O geleneğin temsilcisi olan Saadet Partisi’nin de bugün yapmış olduğumuz görüşmelerde rahmetli Erbakan’ın meseleye yaklaşımıyla aynı yerde durmaları bizi çok sevindirdi.”

Mahmut Arıkan’dan iktidara şeffaflık uyarısı

Sadet Partisi Mahmut Arıkan da olağanüstü dönemler yaşandığını ve siyasi partilerin bir araya gelmelerinin çok kıymetli olduğuna dikkat çekerek şu vurguları yaptı: “Kürt meselesiyle alakalı Saadet Partisi’nin 56 yıllık bir geçmişi var. 56 yıl boyunca Saadet Partisi, milli görüş hareketi nerede durduysa bugün de aynı yerde durduğumuz tekraren ifade etmek isterim. Suriye’deki iç savaşın 14 yılına giriyoruz, acı hadiselerin yaşandığını, özellikle birkaç gün önce yaşanan katliam karşısındaki üzüntümüzü de ben tekraren ifade etmekte fayda görüyorum.

Türkiye’de eğer bir demokratikleşme olacaksa, Türkiye’de 50 yıla yakın zaman zarfında yaşanan hadiselerin çözümü gerçekten isteniyorsa bazı şeylerin hükümet tarafından da hayata geçirilmesi gerekiyor. Bunlardan bir tanesi birçok konu muallaklığını muhafaza ediyor. Özellikle iktidar kanadının bu konudaki süreci şeffaf yönetme ile alakalı çekingen durması, süreçle alakalı kamuoyunu siyasi partileri bilgilendirme noktasında çekingen durması bizleri de kaygılandıran durumlardan biri olduğunu ifade etmek isterim.

Diğer husus ne yapılırsa yapılsın insan onurunun, yaşam hakkının muhafaza edilerek kararlar alınması, sürecin yönetilmesinin de önemli olduğunu ifade etmek isterim. Yine Türkiye’de bir demokratikleşme olacaksa, düşünce özgürlüğünün önündeki engellerin de kaldırılması gerekiyor. Hala siyasi partilerin yetkililerin gözaltı süreçlerini yaşıyoruz, hakkında soruşturmaların açıldığını görebiliyoruz. Sivil toplum kuruluşlarımızın, gazetecilerimizin, siyasilerimizin düşüncelerini rahat ifade edebilecekleri ortamlarda bu hükümet tarafından sağlanması gereken bir husus.

Kayyum meselesi yine Saadet Partisi’nin kaygıyla takip ettiği hususlardan bir tanesi. Birçok belediyeye kayyum atandı, belediye başkanları görevden alınabilir gerçekten suçları varsa, cezaları da vardır. Eğer bir belediye başkanının geriye dönme imkanı ihtimali kalmadıysa o belediyeye kayyum atamak yerine orada bir seçim yapılması, seçimlerin tekrarlanmasının daha demokratik bir durum olduğunu da ifade etmek isterim.

Yine iktidar bu süreçle alakalı samimiyetini ortaya koyabilmesi için nefret dilinden de çıkması gerekiyor, biraz daha iktidar partisine yakışan, Sayın cumhurbaşkanının yapması gereken kucaklayıcı bir dili önemsemesi, ön plana çıkartmasını da önemli buluyorum. Bir diğer husus Amerika ve İsrail iki ülkenin bizim iç işlerimize de Suriye’deki son gelişmelerle alakalı da müdahil olmaması da hayati öneme sahip bir durum.

Son olarak da hassas bir dönem 50 yıla yakın konuşulan konuların çözümüne yaklaşıldığı bir dönem hem siyasilerin hem kanaat önderlerinin hem STK’ların açıklamalarına dikkat etmesi gerekir ve ihtilaflardan ziyade ittifakların konuşulması gereken bir döneme girdiğimizi ifade etmiş olayım.”

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, heyetin Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşmesine ilişkin soruya da şu yanıtı verdi: Heyetimiz Sayın Erdoğan’la görüşecek, görüşmeli. Biz buradayken heyetimiz başvuru hazırlıklarını yapacak. Türkiye’nin 50 yıllık bir sorununu konuşuyoruz, içtiğimiz suya kadar etki eden bir sorunu konuşuyoruz. Bu sorun konuşulurken sayın cumhurbaşkanı da dahil olmalı, başka siyasi partiler de dahil olmalı.

Paylaşın

DEM Parti’den İktidara Süreç Eleştirileri: Çağrının Gereklilikleri Yapılmadı

Abdullah Öcalan’ın yaptığı çağrı sonrası devam eden tartışmalara ilişkin konuşan DEM Partili Tuncer Bakırhan, “Bir adım atıldı, çağrı yapıldı. Henüz çağrının gereklilikleri yapılmamış iken yeni yeni şeyler icat ediyorlar” dedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, Abdullah Öcalan’ın yaptığı çağrı sonrası devam eden tartışmalara ilişkin Meclis’te basın mensuplarıyla bir araya geldi. DEM Parti grup salonunda gerçekleşen buluşmada, Eş Genel Başkanlar, muhabirlerin sorularını yanıtladı.

NTV’nin, “Çağrı YPG’yi, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ni kapsıyor mu?” sorusunu yanıtlayan Tülay Hatimoğulları, dün katıldığı bir TV programına işaret etti ve orada da bu sorunun geldiğini söyleyerek, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın çağrı metnini gazetecilere göstererek, bu çağrıda YPG ve Özerk Yönetim ile ilgili bir ifadenin yer almadığını söyledi.

Bu konuda yorum yapamayacaklarını da belirten Hatimoğulları, “Olası bir barışın her bölgeye yansıması olacaktır. Türkiye barış sürecini inşa etmeye başlarsa Ortadoğu model olur. Başta İsrail-Gazze sürecine de pozitif katkı sağlar. Suriye’de yeni gelişmeler oldu. Orada çok ciddi bir kaos var. Türkiye iyi bir adım atarsa, bir barış ile taçlanırsa Suriye’ye de etkileri olacaktır. Bu SDG meselesi, orada aktif devam eden bir süreç var. Onların iç sorunlarıdır. Bir şey diyemeyiz. Bu metinde olmayan bir şeyi, ısrarla başlığa çekmek… Bu bizim sorumluluğumuzda değil” dedi.

Çağrıda geçen “Tüm gruplar” ibaresi nedeniyle “YPG” sorusunun doğduğunu dile getiren gazetecilere yanıt veren Bakırhan, “Devlet değil, Ömer Çelik böyle algılıyor” diyerek, konuya açıklık getirdi.

Kayyım ve HDK’ye yönelik soruşturmaya ilişkin soruları yanıtlayan Bakırhan, “Farklı bir süreç yürütülüyor. Arka kapılar ardından yürüyen bir süreç yok. Bir uzlaşma yok. Şu an işin girişindeyiz. Kayyım atamaları, bomboş dosyaların yıllar sonra raftan kaldırılması… Bunlar olmasın diye bu sürece destek veriyoruz. Sadece Kürtlere demokrasi, Alevilere eşit yurttaşlık yok! Diyebilir miyiz? Böyle olmaz. Yürüyen bu sürecin kendisi, Türkiye’nin demokratikleşmesini öngörüyor. Metnin kendisi de bunu diyor. Demokratik toplum baroyu da HDK’yi de kapsıyor. Bu süreç demokratikleşme sürecidir. İlerleyebilmesi için bu antidemokratik uygulamaların olmaması gerekiyor. Süreç bunlardan bağımsız değil. Sayın Öcalan’ın kendisi sadece Kürt kimliğine odaklanan bir perspektif ortaya koymadı” ifadelerini kullandı.

“Henüz çağrının gereklilikleri yapılmamış iken…”

Bakırhan, “Bir adım atıldı, çağrı yapıldı. Henüz çağrının gereklilikleri yapılmamış iken yeni yeni şeyler icat ediyorlar. Bu süreç demokrasi olsun diye oluyor. Son 150 yıllık dilinizi terk edin diye yapılıyor. Bu tehlikeli, zehirli dil bu sürece yapılan en büyük sabotajdır. Silah bırakılması için atılması gereken adım yok mu? Silah bırakan nereye gidecek, yaşama nasıl dahil olacak?” diye sordu.

DEM Parti İmralı Heyeti’nin siyasi partiler ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşüp görüşmeyeceğine dair soruya da yanıt veren Tülay Hatimoğulları, “Bu çatışma, çözüm deneyimlerine baktığımız zaman, yasal ve hukuki zemin olmadığında hep negatif sonuç alınmış. Ancak hukuki zemin olduğunda barış ile sonuçlandığını görebiliyoruz. Dolasıyla bunu her fırsatta dile getirmeye devam ediyoruz. Peki, şimdi ne olacak? Abdullah Öcalan kendisi de söyledi; ‘Bir tek ben PKK’yi feshedebilirim ve onlarla diyaloğum olması gerekiyor.’ Koşullarının sağlıklı hale getirilmesini talep ediyoruz. Bir yasal statüye kavuşması gerekiyor. Atılacak diğer adımlar neler olabilir? Eşit yurttaşlık temelinde bir demokratikleşme sürecine girmesi gerekiyor. Sürekli en basit insan hakkı talebinde bile ‘terör’ tırnağına alınıyor.

Sayın Öcalan fesih yapacağım diyor ve bununla ilgili de adım atılması gerekiyor, dedi. Şimdi orada silah bırakıldı, silah bırakan nereye gidecek? Nasıl yapacak? Bu soruların yanıtlaması gerekiyor. Birçok belirsizliğin sebebi de somut adımların atılmamasıdır. Atılacak adımlar sonucu belirleyecek. İnfaz kanunundan tutun da yerel yönetimlere kadar. Siyasi parti turları yapacağız ancak henüz detaylar beli değil. Bu programda Cumhur İttifakı bileşenleri de olacak. Ancak detaylar henüz beli değil. Zamanı ve zemini oluştukça görüşme yapabiliriz. Haftaya başlayacağız” diye ifade etti.

BBC’nin, “Çekilen görüntü Newroz’da yayınlanabilir mi?” sorusunu yanıtlayan Bakırhan, “Öyle bir çalışmamız yok ama toplum Sayın Öcalan’ı görmek istiyor. Olursa iyi olur” dedi.

Abdullah Öcalan’ın PKK’nin kongresini toplamasına dair ifadelerine ilişkin soruya da yanıt veren Tülay Hatimoğulları, “Abdullah Öcalan; ‘bunu yapabilmem için koşulların hazırlanması gerekiyor’ dedi. Bunu PKK de diyor. Sayın Öcalan’ın fiziki koşullarının düzeltilmesi ve istediği tüm kesimler ile görüşmesi gerekiyor. Bu süreci barışa evriltmek istiyorsunuz. Onun için bunlarını olması gayet normal olur” diye kaydetti. Abdullah Öcalan’ı kimlerin görebileceği yönünde soruya da yanıt vererek, Tülay Hatimoğulları, “Sayın Öcalan, İmralı’da olabileceğini söyledi. Devlet ve iktidarın rol alması gerekiyor ki yol haritası belli olsun” dedi.

“Buradaki sorunları çözersek Suriye’yi de konuşuruz”

“Çağrı metninde ‘bütün gruplar’ kimin için söylendi?” ve “Bir daha görüşme talebiniz olacak mı?” sorularını yanıtlayan Bakırhan, “PKK, Türkiye merkezlidir. Çağrı, bu evin içinde kurulan Öcalan’ın kendi örgütüne yapıldı. Orayı netleştirelim. Suriye’de farklı bir denklem var. Henüz oturmamış bir rejim var. Sayın Öcalan yaptığımız 4 saatlik görüşmede, Suriye’yi tarif etmedi. Kendi örgütünü tarif etti. Türkiye’de 50 yıllık bir mesele var. Bir parti feshedilecek, silahlar bırakılacak iken şuna mı yapıldı mı buna mı yapıldı? Tartışması yapılıyor. Sayın Öcalan’ın bir kitlesi var. Demokratikleşme adımları oraya da yansıyacaktır. Suriye’yi de etkileyecektir. Sırrı Bey de aslında bunu söyledi. Buradaki çözüm orayı da etkileyecek. Burada sürece uygun bir dil kullanmak çok önemlidir. Biz bunun mücadelesini veriyoruz. Buradaki sorunları çözersek oturur Suriye’yi de konuşuruz. Güvenlik kaygılarının olmadığı demokratik bir Suriye’yi kim istemez. Heyete ilişkin ise biz bu kapının artık açılmasını istiyoruz. Yüzyıllık bir sorunun muhatabının üstüne kapalı kapıların olmaması lazım, artık açılması lazım. O kapının açılması iyi olur” dedi.

Tülay Hatimoğulları, sürece dair sürekli Meclis’i işaret ettiklerini belirterek, “Meclis’te kurulacak bir çalışma grubu ile bu işe başlayabiliriz. Bazı yasama faaliyetleri gerektiren durumlarda da komisyonu aşan bir durum olduğunda da Meclis’in inisiyatif alması gerekiyor. Bunun için bir komisyonun olması lazım ayrıca tüm partilerin temsilcilerinin olması gerekiyor. Bu barış için çok iyi olur. Böyle bir zemin de var. Yaptığımız görüşmeler esnasında bütün partiler bunun sinyalini verdi. Önemli olan burada devlet ve iktidarın rol üstlenmesi gerekiyor” diye konuştu.

“Anayasa’dan nasıl bir değişiklik bekletiniz var?” sorusunu da yanıtlayan Bakırhan, “Anayasaya ihtiyaç var. İktidarın kendisi de söylüyor. Bu süreç ilerlerse Türkiye karar verir. Ama neticede yapılacak olan anayasanın kapsayıcı olması gerekiyor. Bu sorunları ortadan kaldıran, benimdir diyebileceği bir anayasa olabilir. Bu tartışmaların anayasa ile bir bağlantısı yok” ifadelerini kullandı.

Tülay Hatimoğulları, “Heyetimiz Rojava’ya da gitmek istiyor. Ancak bu henüz planlanmış değil. Sayın Öcalan Ortadoğu, dünya ve şu anda meydana gelen gelişmelere ilişkin kapsamlı değerlendirmeler yaptı. Bu görüşlerinin oraya da taşınmasını istedi” dedi.

Tülay Hatimoğulları, “Demirtaş ve diğer tutsakların serbest bırakılmasına dair bir yasal düzenleme beklentiniz var mı?” sorusuna da şu şekilde yanıt verdi: “Bir infaz kanuna ihtiyaç var. Düşünce ve özgür ifadenin olması lazım. Bir yeni yasalar çıkarmak bir de var olan yasaları uygulamak gerekiyor. Türkiye’nin önünde iki iş var. Demirtaş ve siyasetçiler için yeni yasaya bile gerek yok. AİHM, kararını verdi zaten. Var olan yasayı uygulasalar yeterli. AİHM kararlarını uygulamalı ve bir an önce hepsi serbest bırakılmalılar. Kobanê Davası kapsamında tutuklanan tüm arkadaşlarımız serbest bırakılmalı.”

“Yeni kayyım atanırsa süreç baltalanır mı? Bir de bu sürece karşı olan odakların kayyım atamasına yol açtığı söyleniyor. Bu konularda ne düşünüyorsunuz” şeklindeki soruyu da yanıtlayan Bakırhan, “Kayyım atanmaması gerekliliği bir yana yerine kayyım atanan arkadaşlarımız görevine iade edilmeli. Kayyım sürece karşı sabotajdır. Sürece tabi ki de zarar verir. Süreci baltalayacak adım olur. Bir taraftan bir süreç diğer taraftan kayyımcı politikalar olmaz. Devlet içindeki odaklar, içinde odak kaldı mı bilmiyorum. Bence direkt hükümet tarafından yapılıyor. Van gibi bir kente bir bürokratın karar verdiğine inanmıyorum.

Bir diğer önemlisi de şu; ‘Anlaşacaklar’ meselesi siyasi etiğe uygun değil. Sözünü sakınmayan, doğruları sakınmadan söyleyen bir muhalefet varsa burasıdır. İki dönem oy verdik. Erdoğan’a mı oy verdik? Biz ne zaman iktidar ile kapalı kapılar arkasında pazarlık yaptık? Kim anlaşacak? Biz iktidar ile anlaşacaksak niye CHP’liler cezaevinde değil de bizim arkadaşlarımız var. CHP, bu süreci heba etmemeli. Beğenmiyorsa kendi politikalarını ortaya koyması gerekiyor. Türkiye silahtan arındırılacak, bunu desteklemek yerine ‘Vay efendim anlaştılar’ demek ne kadar doğru? Tekrar söylüyorum; barış süreci kişi ve siyasi partilerden çok çok kıymetlidir. Bahsedilen mesele milyonda bir bile gündemimizde değil. Sandık gelirse toplum kimi seçerse seçer. Aslında Erdoğan’ı 22 yıldır ayakta tutan, iktidar yapan bu muhalefet aklıdır. Bunlar doğru değil. CHP yönetimi bu söylemlerin üzerinde yoğunlaşsın. Perspektif ortaya koysun. Ne yapalım yani silahlar bırakılmasın mı? Hücrelerde dinlenen, sokaklarda baş eğmeyen bir geleneğe yapılmış en büyük hakarettir. Biz Kürt ve Türk gençlerinin yaşamını yitirmesin diye mücadele ediyoruz” diye konuştu.

“PKK bir sebep değil, bir sonuç”

Aydınlık gazetesinin, “Çağrıda şart ve koşul var mı?” sorusunu yanıtlayan Tülay Hatimoğulları, “Bu şekilde algılanmasını doğru bulmuyorum. Şimdi zemin de şart değil midir, diyebilirsiniz. Değildir. Şart çok farklı bir şeydir. Bu güncel meselleri aşan bir durum var. Sayın Öcalan, Kürt sorununun şiddetten arındırılmasını ve siyasi ve hukuki zeminde çözülmesini istiyor. PKK bir sebep değil, bir sonuçtur” dedi.

“Öcalan fiziken kongreye nasıl katılabilir?” ve “Erdoğan’dan somut adım olarak ne bekliyorsunuz?” sorusunu yanıtlayan Bakırhan, “Biraz gerçekçi olmak lazım. PKK, dört bir tarafa konumlanmış durumda. Bunların bir kongre yapıp ve bu fesih kararına uyması veya düşüncelerini ifade etmesi gayet normaldir. Sayın Öcalan’ın bir biçimde toplanacak bu kongreye katılması gerekiyor. Görüntülü de olabilir. Nasıl olacağı bir yana meselenin hallolmasını istiyoruz. Barışın bir şekilde olmasını istiyoruz. Meselenin kendisini getirip silaha sıkıştırmak doğru değil. Bu 50 yıllık meselede biraz daha titiz, parmak sallamayan bir yaklaşım ile hareket etmek lazım. Bu sorunun demokratik yollar ile çözülmesi lazım. Diğer milletler, inanç grupları, kadınlar, gençler ve herkesin rahat olduğu bir Türkiye olsun istiyoruz.

Cumhuriyet gazetesinin, “TMK’nin kaldırılması ve ‘terör’ suçlarından yanı sıra ‘umut hakkı’ kapsamında bir kanun değişikliği beklentiniz var mı? Bir de PKK ile Abdullah Öcalan’ın açıklamaları çelişkili. Ne düşünüyorsunuz?” sorusuna yanıt veren Tülay Hatimoğulları, “Ben iki açıklamanın çelişkili, birbirinden ayrı olduğunu düşünmüyorum. Bunu nereden çıkardınız onu da bilmiyorum. Biz TMK’nin değiştirilmesini istiyoruz. Bu süreç yokken de aynı şeyi diyorduk biterse de aynı şeyi deriz. Ayrıca ‘terör’ kavramının Türkiye’de yeniden tanımlanması gerekiyor” diye ifade etti.

(Kaynak: Mezopotamya Ajansı)

Paylaşın

DEM Partili Hatimoğulları “Çözüm” İçin Atılması Gereken Adımları Sıraladı

Partisinin grup toplantısında konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın çağrısı sonrası çözüm için atılması gereken adımları sıralayarak, “Şimdi bu sürecin toplamı bakımında adım atma sırası ve sorumluluk iktidar ve devlettedir” dedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla Meclis’te kadın grup toplantısı düzenledi.

Toplantıda konuşan Tülay Hatimoğulları, iktidarın kadın politikalarını eleştirerek şu ifadeleri kullandı: “Kadınların sosyal ve siyasal haklarını, kazanımlarını güçlendirmek yerine 2025 yılını ‘aile yılı’ ilan ettiler. Bu ilanın hemen ardından kadınların doğurup doğurmayacağına, kaç çocuk doğuracaklarına, bütün bunlara reisli aile modeliyle karar vermeye kalktılar. Bu amaçla nüfus politikaları kurulu ve aile enstitüsü kurdular.

Bizler aileyi korumak ve güçlendirmek adı altında kadının emeğine, bedenine, sağlığına ve tüm yaşamına müdahale eden politikalara karşı derhal geri adım atılmasını istiyoruz. Gebeliği engelleyici yöntemleri, kürtajı, hatta sezeryanla doğumu dahi anormal gösteren politikaları asla kabul etmiyoruz. Kadın bedeninden ve sağlığından elini çek ey iktidar. Bedenimizden elinizi çekin.”

“Kadınlar en çok, sevdikleri erkekler tarafından şiddet görüyor. Sevdikleri erkekler tarafından katlediliyor” diyen Tülay Hatimoğulları, iktidarı “kadın katliamlarını önleme konusunda ciddiyete” davet etti. Tülay Hatimoğulları, “Erkek şiddetini önlemenin yol haritası çok açıktır. Öncelikle İstanbul Sözleşmesi’ne derhal geri dönülmelidir. 6284 sayılı kanunun her maddesi etkin bir şekilde hayata geçirilmelidir. Kadınlara dayatılan yoksulluk ve bütçelemede reva görülen sefalet anlayışından derhal vazgeçilmelidir” ifadelerini kullandı.

Kadınların ayrımcı uygulamalara maruz kaldığına dikkati çeken Tülay Hatimoğulları, şöyle devam etti: “Kadınların aldığı nafakayı tartışmaya açmak yerine ağır enflasyon ve yoksulluğun altında ezilen kadınların ekonomik güvence ve sosyal haklarına kavuşmasının yol ve yöntemleri bulunmalıdır. Kadın mahpuslara yönelik uygulanan siyasi baskı ve insanlık onuruna aykırı muamele ve ağır insan hakkı ihlallerine derhal son verilmelidir” diye kaydetti.

“Kayyımlar gidecek, kadınlar ve halk kalacak, seçilmişler kalacak”

Tülay Hatimoğulları, kayyımlara da tepki göstererek, “Her şeyden önce kadınların iradesinin gaspı demektir kayyım. Kadınların siyasette ve yerel yönetim mekanizmalarında dışlanması demektir. Yerelde yaşayan kadınların haklarına ve yaşamlarına ve yerel yönetim hizmeti almalarına müdahale demektir. Eşbaşkanlığa ve eşit temsiliyete, demokratik, ekolojik ve özgürlükçü yerel yönetim modelimize müdahale demektir. Biz kadınlar kadın kazanımlarına en büyük saldırı biçimlerinden biri olarak bu kayyım rejimini görüyoruz. Asla kabul etmedik, etmeyeceğiz. Kayyımlar gidecek, kadınlar ve halk kalacak, seçilmişler kalacak” dedi.

Tülay Hatimoğulları, “Unutmayalım ki kadınlar birlikte güçlü” vurgusu yaparak, şunları kaydetti: “8 Mart’ta hep birlikte alanlarda, meydanlarda olacağız. Türkiye kadın hareketi, feministler, Kürt kadın hareketi ile el ele verip Türkiye’nin dört bir yanını mora boyayacağız. Bizler Kadın Meclisi’mizle, ‘Kadın Özgürlük Mücadelesiyle Barışı Örgütlüyoruz’ şiarıyla alanlarda ve meydanlarda olacağız. Bütün kadınlar o gün hiçbirimiz ne iş yerinde ne de evimizde değil alanlarda, meydanlarda, 8 Mart direnişlerinde olalım ve buradan çağrımızı yineliyoruz.”

Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat tarihli çağrısına değinen Tülay Hatimoğulları, şunları söyledi: “Bu görüşmede Sayın Öcalan halkların özgürlük mücadelesine ve özellikle kadınların onurlu direnişine olan güçlü inancını bir kez daha ifade etti. Sayın Öcalan şunu çok net olarak söyledi: ‘Yeni dönemin temel şifresi demokratikleşme mücadelesidir. Demokratikleşme mücadelesinin devrimci öznesi kadınlardır.

Demokratikleşme devrimci olmanın, sosyalist olmanın ilk şartı kadın meselesine özgürlükçü yaklaşmaktır. Tarihin en derin sömürüsüne maruz bırakılan kadınlarla eşitlik, özgürlük ve demokrasi mücadelemizi taçlandıracağız.’ Kadın özgürlük mücadelesinin yarattığı büyük umut ve kararlılığın altını çizen Sayın Abdullah Öcalan, tüm kadınlara en içten selam ve saygılarını gönderdi.

27 Şubat 2025 tarihinde bütün dünya tarihi bir ana tanıklık etti. Sayın Abdullah Öcalan, barış ve demokratik çağrısıyla Türkiye’de ve Ortadoğu’da barışın ve demokrasinin kapılarını ardına kadar araladı. Bu çağrı asrın barışı ve çözümün en güçlü zeminini sağlamıştır. Artık korkuların, kaygıların, sendromların değil, demokrasi, eşitlik, adalet ve özgürlük taleplerinin yaşamlarımızı belirleyeceği bir döneme girmeye yakınız. Bu dönem kimsenin birbirine üstünlük sağlayacağı bir dönem değildir. Herkesin eşit ve adil bir yaşamı paylaşacağı demokratik bir zamandır.”

Sayın Öcalan, barış ve demokratik toplum çağrısıyla bir asrı cesaretle kapatmıştır. Yeni dönemin kapılarını aralayan barış ve demokrasi manifestosunu bütün dünya kamuoyu ile paylaşmıştır. Bu manifestonun muhatabı sadece kendi örgütü olan PKK değildir, aynı zamanda devlettir, iktidardır, toplumun kendisidir ve muhalefetin tamamıdır. Barış ve demokratik toplum çağrısının en önemli muhataplarından biri de şuan çatısı altında konuştuğumuz grup toplantısını gerçekleştirdiğimiz TBMM ve parlamentodur.

Parlamento hızla demokratik, siyaset ve hukuk alanını genişletmelidir. Barış ve demokrasiyi büyüterek darbe mekaniğinin tarihe karışmasında kurucu ve tarihsel bir rol üstlenmelidir. Bakın Sayın Abdullah Öcalan asrın çağrısında ne dedi? Bunu kelime kelime sizlerle paylaşmak istiyorum, ‘Kimliklere saygı, kendilerini özgürce ifade edip demokratik anlamda örgütlenmeleri ve her kesimin kendilerine esas aldıkları sosyo-ekonomik ve siyasal yapılanmaları ancak demokratik ve siyasal alanın mevcudiyeti ile mümkündür. Cumhuriyetin ikinci yüzyılı ancak demokrasi ile taçlandığında kalıcı ve kardeşçe bir sürekliliğe sahip olabilecektir.’

Türkiye’nin önümüzdeki süreçte temel mücadele dinamiği demokrasidir, adalettir, özgürlüktür. Emin olun ki iktidar ve muhalefet ve toplum asrın çağrısını yerine getirdiği an sadece Kürt halkı değil, bütün Türkiye halkları ve inançları hep birlikte çok büyük kazanacak. Sayın Öcalan’ın çağrısıyla Ortadoğu ve Türkiye’deki tüm dinamikler kazanacak, Türkiye mutlaka ve mutlaka barışa kavuşacak. Sayın Öcalan’ın yaptığı Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’na dünyadan, bölgeden ve Türkiye’den tarihte eşine az rastlanan bir destek var.

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, Almanya Başbakanı, ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü, Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü, İngiltere, Almanya, İran, Irak, Suudi Arabistan Devletleri, Avrupa Birliği Dış Politika Sözcülüğü Sayın Abdullah Öcalan’ın çağrısına çok güçlü bir destek verdi.

Gelen desteklerin bir kısmını daha paylaşmak istiyorum Türkiye kamuoyu ile. Aynı zamanda Avrupa Birliği sol partilerin çatı örgütü Avrupa Sol Partisi ve Avrupa Birliği Sosyal Demokratların çatı örgütü Avrupa Sosyalist Partileri de güçlü bir destek açıklaması yaptı. Kürt halkının önemli liderlerinden Sayın Mesut Barzani, Neçirvan Barzani, Kubat Talabani, Mesrur Barzani, Bafil Talabani, Selahattin Bahadin ve Ali Bapir’in destekleri hem Kürt ulusal birliği ve hem de barış için büyük katkılar içermektedir.

Yurt içinde de bu sürecin başlatıcısı olan Sayın Devlet Bahçeli, ana muhalefet partisi CHP Genel Başkanı Özgür Özel, DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu ve burada ismini sayamadığım çok sayıda siyasi aktör bu sürece destek açıklaması yaptı. Bileşenlerimiz, sol sosyalisti ittifaklar, yapılar, demokratik kitle örgütleri, sivil toplum örgütleri, birçok halktan ve inançtan çok sayıda kişinin çok açık destek açıklamaları oldu. Bu destekten hakikaten tarihi bir destektir.

PKK de yaptığı açıklamada Sayın Öcalan’ın çağrısına uyacağına kamuoyuna deklare etti. PKK’nin Sayın Öcalan’ın çağrısına harfiyen uyacağına dair yaptığı açıklama ve tüm güçlerine ateşkes çağrısı yapması bizlerin barış umudunu büyütmüştür. Bu umudu kalıcı hale getirmek için PKK’nin kongresini gerçekleştirebileceği bir çatışmasızlık zeminin acil bir biçimde oluşturulması gerekiyor. Sınır ötesi operasyonların acilen durması gerekiyor. PKK biliyorsunuz ateşkes ilan etti aynı şekilde buradan sınır ötesine gerçekleşen bütün askeri operasyonların durması ve bu zeminin oluşması çok önemli.

“Adım atma sırası ve sorumluluk iktidar ve devlettedir”

Şimdi bu sürecin toplamı bakımında adım atma sırası ve sorumluluk iktidar ve devlettedir. Her bir destek açıklaması bu ülkede yüzyıldır yanan ateşe su dökmektir. Ülkenin demokratikleşmesine eşsiz katkılar sunmak demektir. Ne mutlu demokratik çözümden yana olanlara ne mutlu barış için mücadele edenlere ne mutlu insanca ve demokratik yaşam diyenlere. Ne mutlu sizlere, ne mutlu bizlere, ne mutlu barışa olan inancını hiç yitirmeyen bütün kadınlara.

Bakın 90’lı yıllardan bu yana 600’den fazla çatışma ve çözüm deneyimi yaşandı. Bu deneyimlerden başarıya ulaşanlar siyasi ve hukuki düzenlemelerle zemini oluşturulmuş olan süreçlerdir. Bu çağrıya biraz önce de bahsini ettiğim gibi çok geniş, dünya ölçeğinde de bir teveccüh var. Barışın ve çözümün ihtimali dahi Türkiye, Ortadoğu ve bütün dünyada bir heyecan yaratmış durumda.

Durum ve hal böyleyken barış iklimini daha da büyütmek yerine sürecin ciddiyetinden uzak bir dilin kullanılmasının hiç kimseye faydası yoktur. Benzer anlamda medyadaki dilin barış ve demokratik çözüme katkı sağlayan bir dil olması çok önemlidir. Çünkü barışı önce dilimizde inşa edeceğiz. Bu konuda da medyaya ve basın emekçilerine çok büyük bir görev düşmektedir.

Sayın Erdoğan’ın bu süreci sahiplenmesi çok önemlidir. Türkiye’nin demokrasisi için, bu ülkede barışın tesis edilmesi için söz yetmez. Eylem ve icraat gerekir. Eylem ve icraat doğal olarak devletin yöneten icra makamından bekleniyor yani Sayın Cumhurbaşkanından beklenir. Çatısı barış, umudu ve demokrasi olan bu sürecin zemini demokratik siyaset ve hukuk olmak zorundadır. Sayın Öcalan, çağrıyla demokratik cumhuriyetin inşası için çok güçlü bir başlangıç yapmıştır.

Bu başlangıcı büyütüp geliştirmek demokrasi ile taçlandırmak bizlerin elindedir. Geçmiş dönem deneyimlerine bakarak zor diyen bazı sesleri kulaklarımızda işitiyor gibiyiz. Hiçbir şey kolay değil, ama asla imkansız değil. Burada biz barış uğruna verdiğimiz mücadeleye, demokratik cumhuriyet için verdiğimiz mücadelemize güveneceğiz. Örgütlü mücadelemize güveneceğiz, barış umuduna güveneceğiz. Biz kadınlar en çok kendimize güveneceğiz.

Sayın Öcalan barış için ve yaptığı çağrı için çok fazla çalışmak, daha fazla emek vermek istiyor. Bunun için de kendisi de ifade etti görüşmemizde, her kesimin ama her kesimin çok büyük bir çabasına ihtiyaç var. Bakın Öcalan’ın özgür yaşam ve çalışma koşulları oluşturulmazsa kendisi bu katkıyı vermekte zorlanır. O yüzden Sayın Öcalan’ın özgür yaşam ve çalışma koşulları hızla oluşturulmalıdır. Yine atılacak acil adımlardan birisi bu sürecin yasal ve hukuki adımlarının atılmasıdır.

Kürt sorunun çatışma ve şiddetten arınabilmesi Sayın Öcalan’ın demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınması vurgusunun bir kez daha bizler burada altını çiziyoruz. Hepimiz bilmeliyiz ki demokratikleşme asla bir zayıflık değildir. Barış zayıfların işi değildir, barış cesurların işidir, barış güçlülerin işidir. Demokrasiyi inşa etmek cesurların, güçlülerin ve örgütlülerin işidir. Demokratikleşme ve barış bir siyasi pazarlık konusu olamayacak kadar değerli ve önemlidir.

Bunu bütün Türkiye kamuoyu böyle bilmelidir; En temel insan hakları ve halkların en temel hakları asla pazarlık konusu yapılamaz, yapılmamalıdır. Bu süreç bir yenme-yenilme süreci değildir. Herkesin kazandığı, kazandığına olan inançla ve özgüvenle adım attığı bir adımlar zinciri. Kürt halkının varlığı, anadilde eğitim hakkı, Aleviler başta olmak üzere bu ülkede yaşayan bütün farklı halklar ve inançların eşitliğinin sağlanması, yerel demokrasinin esas alınması acil demokratik çözüm görevi olarak önümüzde durmaktadır. Bununla ilgili atılacak adımlar herkesi rahatlatacaktır.

Sayın Abdullah Öcalan’ın görüşmede çok güzel bir söz kullandı: ‘Demokrasi insanların ağzını özgürce açma sanatıdır.’ Artık Türkiye’nin konuşma zamanı. Artık toplumun kendini özgürce ifade etme zamanı. Biz de diyoruz ki yüz yıllık kapatılan ifade kanalları açılınca demokrasinin zemini güçlenir. Demokratikleşme bu ülkenin geleceğinin sigortasıdır. Demokratik uzlaşı ve özgür siyaset gelecek kuşaklara bırakacağımız en önemli ve en temel mirastır. Gelin yarınlarımızı hep birlikte kuralım diyoruz.

Buradan Türk halkına seslenmek isterim. Bu gelişmelerin barışla ve çözümle nihayetlenmesi zannetmeyin ki sadece Kürt halkına yarayacak. Kafalarımız karışık, yaşadığımız kimi tedirginlikler var. Çünkü bugüne kadar yaşanan bu süreçlerde resmi devlet ideolojisinin kurduğu sistem kafaların karışmasına sebebiyet vermiştir. Ama emin olun ki burada Kürt halkı kadar Türk halkı ve bu coğrafyada yaşayan diğer bütün halklar kazanacak. Bu bütün halkların ortak yaşam başarısının altına imza atmak olacak.

Hepimiz eşit kendi dilimiz ve inancımızla özgür yaşayabileceğimiz bir düzenin inşası olarak okunmalıdır bu süreç. Demokrasi ve eşitlik halkların alınması hiç bir halkı bölmez. Her halkın birbirine karşı saygısını, sevgisini ve birlikteliğini büyütür. Bir çağ kapanıp başka bir çağ açılırken biz DEM Parti olarak bu demokratik dönüşümü esas alan ortak bir geleceği kurmak için hazırız kolları sıvadık. Bizler barış yolunda adımlarımızı düşe kalka değil koşarak atacağız.

Sevgili Selahattin Demirtaş’ın dediği gibi barış ağacına bir damla su verme zamanı. Onlarca yıllık mücadelesiyle barış tohumunu fideye dönüştüren, büyük bir barış ağacı etrafında bizleri birleştiren, derleyen, toplayan, en ağır bedelleri ödeyen barış annelerine ben burada bir kez daha kendilerinin önünde saygıyla eğiliyorum. Bu sürecin en önemli sahipleri sizsiniz barış anneleri. Onlarca yıllık mücadeleyi veren, ağır bedeller ödeyen kadınlar sizlersiniz değerli analar.

Hep birlikte hem bedenimiz hem emeğimiz hem kimliğimizin hakları için 8 Mart’ta olacağız. Aynı zamanda Sayın Abdullah Öcalan’ın yaptığı bu çağrıya sahip çıkmak için 8 Mart’ta alanlarda olacağız. Ve önümüzdeki günlerde Newroz mitinglerinde olacağız. Newroz ateşini barış ve demokratik toplum için hep beraber harlayacağız.”

(Kaynak: Mezopotamya Ajansı)

Paylaşın

Bakırhan’dan İktidara “Kayyım” Uyarısı: Halkın İradesini Çalmaktan Vazgeçin

Kayyım atamalarına ilişkin konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Bu hırsızlıktır, usulsüzlüktür, yolsuzluktur! Bu hırsızlığı yapan hükümeti bir kez daha uyarıyoruz: Hırsızlıktan vazgeçin, halkın iradesini çalmaktan vazgeçin, halkın iradesine saygı duyun” dedi.

Haber Merkezi / Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, partinin tüm belediye eş başkanları, belediye meclis üyeleri ve görevden alınan eş başkanlarla birlikte, kayyım kararlarını protesto etmek için Ankara’daki Güven Park’ta bir araya gelerek açıklama yaptı.

Tülay Hatimoğulları: “Değerli katılımcı arkadaşlar, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Bizler, değerli halkımızla birlikte kayyım atanan yerellerde itirazımızı yükselttik, seçme ve seçilme hakkımızı bir kez daha talep ettik. Bugün de bütün seçilmişlerimizle beraber kayyım atayan zihniyete, Saray’a ve iktidara seslenmek için Ankara’nın göbeğinde buluştuk.

Türkiye’nin her yerinden gelen seçilmişlerimizle beraber seçme ve seçilme hakkımıza bir kez daha Ankara’dan sahip çıkmak için buradayız. Neden seçme ve seçilme hakkı diyorum? Çünkü kayyım gaspıyla seçme ve seçilme hakkımızın elimizden alındığı bir rejimle karşı karşıyayız. Kayyım demek, siyasi darbe demektir. Kayyım demek, halklarımızın seçme ve seçilme hakkını elinden almak demektir.

Kayyım ilk dönemlerde Kürt bölgelerinde, Kürdistan’da hayata geçirildi. Şimdi kayyım aynı zamanda Esenyurt’ta ve Türkiye’nin dört bir yanında. Hem muhalif belediyelere hem de başka alanlara, örneğin beğenmedikleri üniversite yönetimlerine ve yandaş olmayan şirketlere kayyım atama şeklinde zuhur ediyor. Kayyım, bu iktidarın otoriter rejimi bizlere zorla dayatmasının bir ürünüdür. Bunu asla kabul etmiyoruz.

Türkiye, erken dönemde seçme ve seçilme hakkını elde etmiş bir ülkedir. Bu hakkın elimizden alınmasına asla rızalık vermiyoruz, vermeyeceğiz. En son Van’a kayyım çok önemli bir gün olan 15 Şubat’ta atanmıştır. 15 Şubat Sayın Abdullah Öcalan’ın uluslararası bir komployla Türkiye’ye getirildiği gündür. 15 Şubat’a özellikle denk getirilmesinin bir anlamı var. Türkiye’de 1 Ekim’den bu yana devam eden çeşitli görüşmeler var.

15 Şubat’ta Van’a kayyım atanmasını, bu görüşmelere ve diyaloga verilmiş olan bir cevap olarak da değerlendirmekteyiz. Neden Van seçildi 15 Şubat için? Çünkü 31 Mart’ta Belediye Eş Başkanımız Abdullah Zeydan’a mazbatası verilmek istenmemişti. Van halkının demokratik mücadelesi sonucu o mazbata verilmişti. Elde edilmiş olan o büyük başarıyı bozmak istedikleri için Van’ı özellikle 15 Şubat’a denk getirdiklerinin farkındayız.

Bu iktidar rövanşist bir yaklaşım içindedir. İktidarın bu yaklaşımını, bu kayyımcı ve siyasi darbeci anlayışını burada, Ankara’nın göbeğinde en sert şekilde kınıyoruz ve buna karşı mücadele etmeye hep beraber devam edeceğiz. Bu iktidar, “ülkeyi askeri vesayet rejiminden kurtaracağız” diyerek geldi ama bırakın kurtulmayı, kendi vesayet rejimini kurdu. Şu anda Saray’ın vesayet rejimiyle devam etmektedir iktidar. Bunu asla kabul etmeyiz.

Kayyımcı zihniyetle aynı zamanda belediyelerimizin mali kaynaklarına çökmek için gelmişlerdir. Kayyım rejiminin uygulandığı belediyelerimize baktığımızda, belediyeyi borçsuz alan kayyımların seçimlerden sonra bir ton borç bırakarak çekildiklerini görürüz. Belediyeleri borçlu hale getirdiler, asla hizmet üretmediler. Çünkü kayyım atanan yerlerdeki yurttaşlarımızı, oradaki Kürt halkını bu ülkenin hizmet edilebilir asli yurttaşı olarak görmediler. Değil hizmet etmek, var olan yolu da kaldırımı da bozdular.

Başta Van Büyükşehir Belediyemiz olmak üzere belediyelerimiz örnek belediyecilik faaliyeti yürüttü, kente en güzel hizmetleri sağladı. Biz buradan bir kez daha diyoruz ki: Siz zaten Kürt bölgesine hizmet etmiyor, Kürt’ü asli yurttaş olarak görmüyorsunuz. Kürt’ü asla ve asla kendini yönetebilir, seçebilir, seçilebilir olarak görmüyorsunuz. Bu bir işkence biçimidir ve bunu uyguluyorlar.

Bunu kayyım olarak atadıkları valileriyle ve kaymakamlarıyla uyguluyorlar. Bunu kabul etmek mümkün değildir. Belediyelerimizde stajını yaptıkları bu kayyımcı rejimi bütün Türkiye sathına yaymışlardır. Bunu Esenyurt Belediyesinde gördük. Bunu en son operasyon gerçekleştirdikleri kent uzlaşısında gördük. Kent uzlaşısına cumhuriyet başsavcısı dava açtı ve gözaltına alınan belediye başkan yardımcıları ile meclis üyeleri tutuklandı.

Başsavcı da yargıya bu talimatı veren Saray da şunu iyi bilsin ki bizler Türkiye’nin her yerinde kentin bütün dinamikleriyle, halklarımızla, farklılıklarımızla en geniş uzlaşıyı yaparak demokrasi mücadelesini sürdürmeye devam edeceğiz. Dünyanın hiçbir yerinde görülmemiştir ki bir uzlaşıya dava açılsın. Ama biz Türkiye’de bu dönemde kent uzlaşısına dava açan yargıçlar ve saraylar gördük. Bizlere dönük gerçekleşen gözaltı ve operasyonlara karşı tarih boyunca geri adım atmadık, şimdi de geri adım atma niyetinde değiliz. Bu böyle bilinsin.

Dün sabaha karşı bir operasyonla uyandık yine. HDK’ye emek vermiş ya da herhangi bir faaliyetine katılmış olan arkadaşlarımız gözaltına alındı. Türkiye’nin dört bir yanında gözaltına alınmış olan arkadaşlarımızın hepsini İstanbul’a götürdüler. Şu an hala gözaltındalar. Buradan o yargı aklına, buradan yargıya o aklı veren Saray’a bir kez daha sesleniyoruz: Halkların Demokratik Kongresi ve uzlaşı temelinde kurduğumuz her siyasi ve toplumsal zemin bizim onurumuzdur ve sonuna kadar savunacağız.

Uzlaşıya operasyon yapamazsınız. Toplumun birbiriyle uzlaşmasına ket vuramazsınız. Her kentin toplumsal dinamiğiyle ve siyasi özneleriyle uzlaşı sağlamamıza ket vuramazsınız. Halkların Demokratik Kongresi, bu ülkede yaşayan bütün farklı halklar ve inançların bir arada olmasını ve ortak yaşamasını savunan bir kongredir. Oraya dönük gerçekleşen operasyonu da toplumun tamamına gerçekleşmiş olarak addediyoruz. Kabul etmiyoruz. Arkadaşlarımız derhal serbest bırakılsın.

Bugün Türkiye’de Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesiyle ilgili bazı girişimler söz konusudur. Heyetimiz şimdi Güney Kürdistan’da bazı çalışmalar yürütmektedir. Heyetimizin yaptığı çalışmalar önemlidir, anlamlıdır.

Devletin ya da iktidarın içindeki kimi kesimler tarafından her ne kadar barış provoke edilmeye çalışılsa da, kayyım atamalarıyla barış dinamitlenmeye çalışılsa da, gözaltı ve tutuklamalarla diyalog süreci darbelenmeye çalışılsa da biz DEM Parti olarak yıllardır verdiğimiz barış mücadelesinden asla vazgeçmeyeceğiz. Onların bütün provokatif yaklaşımlarına rağmen, Türkiye’de onurlu barışın demokratik bir zeminde inşası için mücadele etmeye devam edeceğiz. Barış demeye, barış demeye, barış demeye hep beraber devam edeceğiz.

“Hükümeti uyarıyoruz: Halkın iradesini çalmaktan vazgeçin, halkın iradesine saygı duyun!”

Tuncer Bakırhan: “Türkiye’nin dört bir yanından helal oylarla seçilerek bugün buraya gelen çok kıymetli seçilmiş arkadaşlarımı, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bugün Güvenpark’ta belediye eş başkanlarımız, belediye meclis üyelerimiz, il genel meclis üyelerimiz ve parlamento grubumuz bulunmaktadır. Yani aslında Kürtlerin, Türkiye halklarının iradesi bugün buradadır. 6,5-7 milyon oyu temsil eden seçilmişlerimiz, bugün Türkiye’nin başkenti olan Ankara’ya bir haksızlığı, hukuksuzluğu ve darbeyi dile getirmek için geldi.

Bunu Van’dan, Esenyurt’tan, Colemerg’den ve kayyım atanan Kürt coğrafyasındaki yerellerimizden de dile getiriyoruz. Halklarımız da dile getiriyor, gençler ve kadınlar da dile getiriyor ama maalesef Ankara bunu duymak istemiyor. İşte bugün Ankara’da, asıl bu kayyım atamalarına sebebiyet verenlerin bulunduğu başkentte seçilmişlerimizle birlikte bir kez daha sesimizi duyurmak için bu meydandayız.

Kayyım bir gasptır ve bunu söylemeye gerek yok. Bu hükümet, kayyım gaspıyla üç dönemdir halkımızın verdiği oylarla almış olduğumuz yerel yönetimleri gasp ediyor. Siz de bilirsiniz, eskiden çocuklar evcilik oynardı. Bu hükümet de seçimcilik oynuyor, sandığı koyuyor. Kürtler Türkiye’deki emekçiler ve ezilenler iradesini seçiyor, bir partinin göstermiş olduğu adaya oy veriyor. Seçimcilik oynayan bu iktidar da “hayır, ben kazanmadığım için, Amed halkı bana oy vermediği için sandık sonuçlarını tanımıyorum” diyor.

Seçimcilik oynayan iktidarın yönettiği bu ülkede demokrasi vardır diyebilir miyiz? Gerçek bir sandık sonucu tecelli ediyor diyebilir miyiz? Yenileceksin, Mardin halkı seni sandığa gömecek, Van halkı sana oy vermeyecek, üç dönemdir atadığın kayyımlara halklar hayır diyecek; ancak sen siyasi kumpaslarla, oyunlarla ve yargı darbesiyle Mardin halkının, Colemerg halkının, Kürdistan coğrafyasındaki halklarımızın iradesini gasp edeceksin. Bu hırsızlıktır, usulsüzlüktür, yolsuzluktur!

Bu hırsızlığı yapan hükümeti bir kez daha uyarıyoruz: Hırsızlıktan vazgeçin, halkın iradesini çalmaktan vazgeçin, halkın iradesine saygı duyun. Bu hırsızlığınızla devam ederseniz de önümüzdeki dönem kurulacak sandıklarda tabela partisi olmaya artık hazır olun. Böyle bir antidemokratik uygulama olabilir mi? ‘Seçimde beni seçerseniz tanıyorum, seçmezseniz de seçtiğiniz iradeyi cezaevine atarım, yerine bir sömürge memuru atarım, kenti ben yönetirim’ diyor. Buna itiraz ediyoruz, bunu kabul etmiyoruz.

Biz barıştan yanayız. Halkın iradesinin tecelli etmesinden, halkın seçmiş olduğu yerel yöneticilerin yönetmesinden yanayız. Bu iktidarın masasında bunlar yok. İktidarın masasında, 100 yıldır var olan Kürt inkarı, Kürt reddi, Kürt asimilasyonu var; Kürt halkının iradesine kayyım atamak var. Çözüm nasıl olur, barış nasıl olur? Çözümü ve barışı bu topraklara nasıl getiririz? Biz bunları konuşurken, iktidarın masasında meğer Van kayyımı varmış, kayyımcılık varmış, irade gaspı varmış.

Şimdi soruyorum: Kim çözümden yana, kim barıştan yana? Kim bu anlayışla çözümü ve barışı sabote ediyor? Sizi bir kez daha samimiyete davet ediyoruz. Kürt halkı Türkiye’de ortak bir gelecek istiyor. Uzlaşıyla seçimlerde bir irade ortaya koydu. Kentin dinamikleri kendi yöneticilerini seçti. Bizim yöneticilerimiz Saray’ın koridorlarında belirlenip atanmadı; bizim yöneticilerimizi Kürtler, Türkler, emekçiler sandık kurarak seçti. Dolayısıyla bu halkın seçmiş olduğu iradeyi reddetmek aynı zamanda halkın iradesini gasp etmektir, yok saymaktır. İşte bu halk bugün barış diyor, çözüm diyor ama karşısında kayyımı görüyor. Kayyımcı anlayışı, bu yol ve yöntemlerden vazgeçmeye, halkın iradesini tanımaya davet ediyoruz.

Hükümetin bu karanlık kayyımcı anlayışının son bulmasını istiyoruz. Biz karanlık bitsin diyoruz, onlar bu kayyımcı anlayışla karanlık olsun diyor. Biz Türkiye aydınlık olsun, herkes kendi kimliğiyle eşit bir şekilde ortak bir vatanda yaşasın diyoruz; onlar Kürtler ayrı diyor ve Kürtlerin iradesini tanımıyor. Türkiye halkları bu haksızlığı ve hukuksuzluğu görmeli ve ses çıkarmadılar.

Mardin’e ve Van’a atanan bir kayyım, Adana’ya, İzmir’e ve İstanbul’a da atanan bir kayyımdır; Türkiye demokrasisine de atanan bir kayyımdır. Seçme ve seçilme hakkını ortadan kaldırmaya dönük bir girişimdir. Biz kayyımcı karanlık anlayışın artık son bulması gerektiğini söylüyoruz. 100 yıldır bir denklem oluşturulmuş ve o denklemde Kürt yok, Alevi yok, emekçi yok. O denklemde demokratik haklarını kullanarak kendi yöneticisini seçen siz değerli halklarımız yok. İşte Sayın Öcalan, bu denklem bozulsun, bu ülkeye barış gelsin, hiçbir halk ve inanç dışlanmasın, Türkiye’de yaşayan halkların ortaya koyduğu iradeye saygı duyulsun istiyor.

Biz de bunu destekliyoruz, bunun için çalışıyoruz. Ancak karşımızda Ankara’da kayyım var, kayyımcı anlayış var, karanlık kayyımcı anlayışın yönetmiş olduğu yerel yönetimler var. Yerel yönetimleri yönetebilseler hadi neyse derseniz. O kentlerde önce kültüre, sanata ve farklı diller ve kültürler için yapılan hizmetlere müdahale ediyorlar. Önce kadın kurumlarına müdahale ediyorlar. Önce halkın yaşamını kolaylaştıran hizmetlere müdahale ediyorlar. Tek amaçları o kentin rantını almaktır.

Halka gitmesi gereken parayı üç beş yandaşa peşkeş çekmek için mücadele ediyorlar. Kayyımın sadece Kürtlere olmadığını, hepimize olduğunu belirttim. Onun için bugünden sonra sokakta Türkiyeli emekçiler ve halklar bu kayyımcı ve siyasi darbeci anlayışa karşı ortak mücadele etmelidir. Eğer biz Mardin’e atanan kayyımı engelleyebilseydik, bugün İstanbul Büyükşehir Belediyesine kayyım atamak için yargı kumpasıyla soruşturmalar açılmayacaktı. Kayyım Türkiye’nin sorunudur, hepimizin sorunudur. Bu sorun karşısında mücadele etmek, direnmek ve dayanışmak zorundayız.

Yine biliyorsunuz, Sayın Öcalan bir açıklama yapmıştı, onun arkasındayız. Sayın Öcalan’ın düşündüğü Türkiye’de bu kayyımcı anlayışa yer yoktur. Sayın Öcalan’ın açıklayacağı yol haritasında, 100 yıldır inkar edilen Türk-Kürt ittifakı var; Türk ve Kürt halkının ve diğer halkların birlikte yaşadıkları bir cumhuriyet var. Ancak maalesef bir yandan çözüm diyenler, diğer yandan kayyım atayarak aslında bu anlayışa da sabotaj yapıyorlar. Kayyımcı anlayış barışa, bu son tartışmalara sabotajdır. İradenizi tanımıyorum demektir.

İrademizi tanımayanlara biz de Ankara’dan sesleniyoruz: Masanızdaki Kürt’ü inkar eden reddeden, iradesini yok sayan, cezaevlerini ve mahkemeleri adres gösteren bu kayyımcı anlayıştan vazgeçin. Masanıza artık barışı koyun, çözümü koyun. Bu kayyımcı anlayıştan derhal vazgeçerek demokratik bir Türkiye’nin yol taşlarını döşeyecek yol haritasını açıklayın. Bütün Türkiye bu çözüm sürecine ilişkin düşüncelerini söylüyor ama iktidarın başı tek bir söz söylemiyor. Kendisine soruyoruz: Bu suskunluğunuz acaba kayyımla mı verilen bir cevaptır? Sizin bu suskunluğunuzun sebebini atanan kayyımlarla mı anlamamız gerekiyor?

Bütün bunlara rağmen biz tüm seçilmişlerimizle birlikte barışı savunacağız, irademize sahip çıkacağız. Bu hükümetin antidemokratik uygulamalarına karşı bugün Ankara’da olduğu gibi her yerde yediden yetmişe direnerek mücadele edeceğiz. Bu iktidarın kayyımcı anlayışına rağmen, bu topraklara onurlu barışı getirmek için seçilmiş olan arkadaşlarımızla beraber elimizden gelen bütün mücadeleyi ortaya koyacağız. Bu kayyımcı anlayışa rağmen barış diyeceğiz, müzakere diyeceğiz, demokrasi diyeceğiz.

Çözüm tartışmalarının bir barış sürecine evrilmesi için arkadaşlarımızla beraber yerel yönetimlerde, sahada, sokakta, Meclis’te barışı savunmaya devam edeceğiz. Türkiye ve Kürdistan coğrafyasının dört bir yanından bu karda kışta Ankara’ya gelerek sesimizi duyurmak için katkı sunan bütün yol arkadaşlarımıza, seçilmişlerimize, il ve ilçe örgülerimize teşekkür ediyorum. Biz bugün burada olduğumuz gibi bir arada durabilirsek, bu dayanışmayı Türkiye’nin dört bir yanına yayabilirsek, bu kayyımcı anlayış vazgeçmek zorunda kalacaktır. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.”

Paylaşın

Tuncer Bakırhan’dan “Kayyım” Tepkisi: Bu Sömürge Hukuku Değilse Nedir?

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Van Büyükşehir Belediyesine atanan kayyıma ilişkin, “Fazla söze gerek yok. Alınan önlemlere bakılırsa bu ülkede demokrasi var der misiniz? Van bu ülkenin bir kenti der misiniz? Bu işgal değil de nedir? Bu sömürge hukuku değilse nedir?” dedi.

Haber Merkezi / Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, Van’da kayyum atamaları ve İmralı sürecine ilişkin açıklama yaptı.

Tuncer Bakırhan, şunları söyledi:  “Gelê Wanê mêvanên delal hûn bixêr hatin li ser çavan li ser saran hatin. Değerli basın emekçileri hepinizi saygıyla selamlıyorum, hoş geldiniz. Fazla söze gerek yok. Allah aşkına şu an alınan önlemlere, TOMA’lara, Türkiye’nin dört bir yanından buraya yığdırılan kolluğa bakılırsa bu ülkede demokrasi var der misiniz? Van bu ülkenin bir kentidir der misiniz? Bu bir işgal değil de nedir Allah aşkına! Böyle bir görüntü Türkiye’nin başka bir yerinde var mı? Bu sömürge hukuku değil de nedir? Gençlerin işkence ile gözümüzün önünde gözaltına alındığı, insanların bizimle buluşmasının engellendiği, Van halkıyla bizim aramıza bariyer, kalkan koymaya çalışan bu aklı kınıyorum.

Bu akıl yüzyıldır bu topraklarda hüküm sürüyor. Eğer yüzyıldır uyguladığınız inkarcı politikalar, red ve bastırma politikaları sonuç alsaydı, Bekir Kaya olur muydu, Nazmi Gür olur muydu, Abdullah Zeydan olur muydu, Neslihan Başkanımız olur muydu? Allah aşkına bu tekçi politikalarınızdan artık vazgeçin. Van halkı 14-14 yaparak size en büyük cevabı verdi. Van halkı “Bekir Kaya’yı alırsınız, belediyeyi gasp edersiniz ama ben de sandıkta hesabı 14-0 ile sorarım” dedi. Sizler buradan ders çıkarmak yerine 3 dönemdir Kürt halkının iradesine kayyım atayarak bu halkı durduracağınızı, kıracağınızı, davasından, kimliğinden vazgeçireceğinizi mi düşünüyorsunuz? Yanılırsınız. Büyük yanılırsınız.

Van halkıyla aramıza bariyer koyarak Van halkının kimliğinden vazgeçeceğini mi düşünüyorsunuz? Yanılırsınız. Bu Van öyle bir Van’dır ki haksızlığa, adaletsizliğe, onursuzluğa asla izin vermez. Bu Van yiğitlerin kentidir, barış annelerinin, onurluca mücadele eden yılmayan kadınların kentidir. Bu Van umudun, özgürlüğün, demokrasinin peşinde koşan gençlerin kentidir. Van yenilmez, pes etmez, Van gaspçı, hırsız kayyımlara asla onay vermez. Sizlerin Antep’ten, Gümüşhane’den, Kars’tan, Ardahan’dan buraya yığdığınız bu kolluk ve kayyımınız geçicidir.

Ama bin yıllardır burada yaşayan onurlu Van halkı kalıcıdır. Sizler gideceksiniz, yolsuzluk, hırsızlık yapan kayyımlarınız gidecek. Van halkının onurlu iradesi bir gün mutlaka burada tekrar iktidar olacaktır. Tekrar yerel yönetimleri alacaktır. Sizler gidicisiniz. Onun için zulüm yaparak vazgeçireceğinizi, kayyım atayarak bir daha yerel yönetimlerde halkın kendi iradesine sahip çıkmayacağını düşünüyorsanız yanılırsınız. 14-0 Van halkının onurudur. Bizler de onurlu Van halkının 14-0’ına sahip çıkacağız. 14-0 bizim için bir künye, sizin de alnınıza yazılmış kara bir lekedir. Ama lekeden utanır mısınız onu bilmem.

Ne demek istiyorsunuz siz şimdi? Kürtler siyaset yapamaz, Kürtler seçemez mi diyorsunuz? Kürtler belediye alamaz mı diyorsunuz? Dünyanın neresinde bir halkın iradesine 3 dönemdir kayyım atanıyor, gasp ediliyor? Hem de nasıl bir gasp. Allah aşkına gecenin 2’sinde 3’ünde sanki yabancı bir devletin bir kentini işgal ediyormuş gibi plastik mermilerle, joplarla, gazlarla onuruna sahip çıkan halkı yerlerde sürükleyerek döverek gözaltına alarak vazgeçiremezsiniz.

Eş Başkanımızın gözünü morartabilirsiniz ama direncini, onurunu, bağlılığını asla geri çeviremezsiniz. Bu morarmış göz sizin için büyük bir kötülük bizim için onurdur. Halkımız için dövülürüz de, sürükleniriz de, cezaevleri de yatarız, işkence de görürüz ama Bekir Kaya gibi Nazmi Gür gibi asla pes etmeyiz, asla eğilmeyiz, asla yorulmayız. Bu halkın davası onurlu bir davadır. Bu onurlu davanın demokratik bir barış ve eşit haklarla sonuçlanması için de mücadele etmeye, kazanmaya, halkın iradesine onuruna sahip çıkmaya devam edeceğiz. Yargı kumpasıyla bizi vazgeçireceğimizi mi sanıyorsunuz?

Bütün Türkiye bütün dünya duysun. Abdullah Zeydan ne yapmış, hırsızlık yapmamış yolsuzluk yapmamış. Bir savcı beyefendi talimat üzerine suç icat etmiş. Bilirkişi ne demiş, bilirkişi demiş ki kardeşim böyle bir suç işlenmedi. O gün orada önlem alan jandarma ne demiş, demiş ki hayır bahsedilen şahıs suç mahalline gitmemiş. Peki utanmazlar sizin kendi kurumlarınız bir suç yok, bir suç oluşmamış demesine rağmen talimatla Abdullah Zeydan’a kayyım atayarak vazgeçireceğinizi mi düşünüyorsunuz? Sayın Öcalan ısrarla inatla 26 yıldır meselenin çatışma ve şiddet zemininden siyasal zemine geçmek için direniyor, uğraşıyor.

Yakın zamanda da bir yol haritası açıklayacak. Siz ne yapıyorsunuz? Siz çözüm istiyor musunuz, siz Kürt sorununun demokratik yollarla çözülmesinden yana mısınız? Siz bu irade gaspıyla nasıl çözeceksiniz? Siz bu Kürt düşmanlığı ile nasıl barışa ulaşacaksınız? Abdullah Öcalan çözüm için uğraşırken beyefendiler kayyım atıyor, yolsuzluk için hırsızlık için Kürt halkının iradesini gasp etmek için. Yok öyle yağma yok! Van sizi kabul etmez. Van bu kötülüğü unutmaz, Van bu onursuzluğa geçit vermez. Aklınızı başınıza toplayın, insan olun. Mert olun. Barış mı istiyorsunuz, çözüm mü istiyorsunuz, Kürt düşmanlığı mı istiyorsunuz, Kürt düşmanlığı mı yapacaksınız açık söyleyin bilelim. Ben açık söylüyorum. Bu el barış istiyor, bu el çözüm istiyor.

Bu el istiyor ki Kürt halkı kendi iradesini seçsin, kendi iradesi ile yönetilsin. Bu el diyor ki şiddet ve çatışma yerine demokratik zeminde sorunları müzakereyle, diyalogla çözelim diyor. Siz ne diyorsunuz? Allah aşkına kayyım atayarak, tutuklayarak, yargı sopasıyla muhalifleri, Kürtleri terbiye ederek mi çözeceksiniz? Ayıptır. Antidemokratik ülkeler, otoriter rejimler, diktatörler teker teker çöküyor, dersler alın Ortadoğu’dan. Türkiye’nin kurtuluşu kayyımda, gaspta, irade hırsızlığında değil; Türkiye’nin geleceği demokratik bir zeminde birlikte bu ülkedeki bütün renklerin başta Kürtler olmak üzere kardeşçe eşit bir şekilde yaşamasındadır.

Değerli halkımız, onurlu Van halkı, çok sayıda kurumumuz da var. Merak etmeyin. O belediye hep bizim olacak. O kayyım gidecek. O hırsızlık yapanlar gidecek. Yargıya talimat verenler gidecek. Türkiye Cumhuriyeti’nin onurlu halkları bu ülkeyi yönetecek hem de adil bir şekilde hem de kimsenin iradesini hapsetmeden, gasp etmeden yolsuzluk ve hırsızlık yapmadan. Ayıptır! Gerçi kime diyorum ki, kim utanacak ki? 2 dönem belediyeleri soydunuz, soğana çevirdiniz. Benim de belediye eş başkanlığı yaptığım Siirt’te trilyonlarca lirayla gasp ettiğiniz belediyeyi 500 milyon borçlandırdınız.

Van’ı milyonlarca lirayla borçlandırdınız. Utanmaz herifler. Van’ın hangi sokağında , hangi kahvesinde, hangi berberinde “kayyım nedir” diye sorarsanız hırsızlık, yolsuzluk, usülsüzlüktür der. Utanın biraz. Bu halkın iradesine saygı duyun. Kürt halkına düşmanlık etmeyin. En önemlisi son sözüm, karar verin. Demokratik çözüm mü, müzakere mi, diyalog mu, Kürt düşmanlığı mı? Buyurun bunun cevabını siz verin. Onurlu Van halkı hepinizin mücadelesi ve davası önünde saygıyla eğiliyorum. Burada bugün bariyerle olmasa yüzbinlere bizi karşılayacağınızı iradenize sahip çıkacağınızı da biliyorum. O günler de gelecek.”

“Diyalog süreci devam ederken iktidarın kayyım atamaları asla kabul edilemez”

Tülay Hatimoğulları, şunları söyledi: “Değerli basın emekçileri, kurum temsilcileri Van halkıyla dayanışmak için İstanbul’dan Ankara’dan gelen değerli kurum temsilcileri hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum, hoş geldiniz baş göz üstüne geldiniz. Hepimiz Van halkının yüreğine sığınarak buradayız. Bu faşist, otoriter rejimin baskılarına direnen Van halkının yanına geldik. 31 Mart’ta bir tarih yazdı Van halkı, sizleri kutluyoruz gurur ve onur duyuyoruz sizinle. Sizler 31 Mart’ta bu haksızlığa dur dediğiniz için bugün rövanş almak istediler.

Eş Başkanımız söyledi ceza verdikleri Abdullah Zeydan hem bilirkişi raporuna hem de jandarmanın ifadelerine rağmen, suçsuz olduğu ispatlandığı halde kararın bu şekilde çıkması rövanşist bir yaklaşımdır. Van halkından öç almak isteyen bir yaklaşımdır. Van’ın 14-0’lık başarısını hazmedemeyen bu iktidarın uygulamasıdır. Abdullah Zeydan, Neslihan Şedal seçilen bütün seçilmişlerimiz Kürt halkının ve Türkiye halklarının onurudur, öyle kalmaya da devam edecek.

Van belediyesi en çalışkan, en sevilen, en başarılı belediyelerimizden biridir. Biz bu sevgi selini 31 Mart’ta gördük, bu sevgi selini günlerdir kar ve kış demeden havanın eksi derecelerde olduğu Van’da belediyede nöbet tutan halkımızda gördük. Binlerce teşekkürler sevgili Van halkı. Belediyeye giriş fotoğrafları, o videolar. İçişleri Bakanı da Adalet Bakanı da sarayda oturan Erdoğan da iyi izlesin o videoları. Hani protesto ediyorlar ya sözüm ona yalandan, İsrail Filistinlilere nasıl davranıyorsa o belediyeye sabaha karşı girişleri aynı fotoğraftır. Adeta başka bir ülkeyi işgale gider gibi Van’ı işgal etmiş durumdalar. Karşımızda kurulan bariyelerleri çift kat kuruyorlar. Halkla buluşmamızı engellemek için. Siz nerede hangi kafayı yaşıyorsunuz? Van halkı zaten burayı 14-0 yaparak sizin kayyımcı anlayışınıza defolun gidin, sizi istemiyoruz demiştir.

Biz bu faşizan uygulamaların 1980’de Fatsa’da Terzi Fikri’ye nasıl yapıldığını biliyoruz. 1980’de Kenan Paşa’nın askeri postallarla Türkiye’de darbe yaptığını hatırlayalım. Aynı darbeyi şimdi saray, polis ve kolluk kuvvetiyle yapmıştır. O dönem geçici olan kayyımlar 15 Temmuz darbe girişiminden sonra bu ülkede kalıcı bir rejim haline getirilmiştir. Bu şahlıktır, padişahlıktır, faşizmdir, otoriterliktir ve biz halk olarak bunu asla kabul etmeyeceğiz. İstanbul’dan İzmir’den Çukurova’dan Ankara’dan lütfen hepiniz dönün ve Van’a kulak verin. Bugün sadece Kürtlerin seçtiği belediyelere değil, sadece Kürt halkının ittifak kurduğu belediyelere değil aynı zamanda kent uzlaşısı ile seçilmişlere dönük de operasyonlar hız kesmiyor.

Bugün bu iktidarın etekleri o kadar tutuşmuş ki, iktidarı kaybetme korkusu onlara o kadar sinmiş ki İstanbul’da kent uzlaşısı yapılmış yerlere de operasyonlar gerçekleştirdiler ve birkaç gün önce çok sayıda insanı tutukladılar. Bu faşizan ve otoriter uygulamalar devam ettikçe bizler halkımızla beraber Kürtler Türkler Araplar, bu ülkede yaşayan bütün farklı halklar ve inançlarla beraber çok daha büyük kent uzlaşıları kuracağız. Çok daha büyük demokrasi mücadelesi yürüteceğiz. Bu ülkede tesis edilmek istenen istibdad rejime, otoriter rejime karşı en geniş yelpazedeki demokrasi mücadelemizi sergilemeye devam edeceğiz.

Şu bilinsin ki bir yandan diyalog süreci devam ederken bu iktidarın kayyım atamaları asla kabul edilemez. Van halkının şunu iyi bildiğini biliyorum. 15 Şubat Sayın Abdullah Öcalan’ın komployla Türkiye’ye getirildiği gün. Böylesi tarihi bir günde bilerek, isteyerek ve planlayarak Van Büyükşehir Belediyemize kayyımı aynı gün atadılar. Bundan dolayı da sizleri kınıyoruz kınıyoruz kınıyoruz. Şu bilinsin ki onlar istedikleri kadar havadan, karadan saldırsınlar, tepemizde uçaklar uçursunlar. Kürt halkının, demokrasi güçlerinin iradelerine ipotek koymaya çalışsalar da bizler barış demekten vazgeçmeyeceğiz.

Barış için, demokrasi için ne bedel ödememiz gerekiyorsa zaten ödüyoruz, ödemeye de devam edeceğiz. Bizim için belediyeler dört duvar değildir. Bizim için belediyeler sokaktır, halktır. Bizim için belediyeler kadınlardır, gençlerdir, barış anneleridir. Biz hırsızlar tarafından çalınmış olan belediyelerin o dört duvarının içine hiçbir zaman sıkışmadık, sıkışmayacağız. Şu şöyle bilinsin, biz dün olduğu gibi bugün de mücadele etmeye devam edeceğiz, onurumuz olan seçilmişlere sahip çıkmaya devam edeceğiz. Mücadelemize sahip çıkmaya devam edeceğiz. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.”

Paylaşın

DEM Parti’den Kayyım Tepkisi: Süreci Dinamitlemeyi Mi Hedefliyorsunuz?

Van Büyükşehir Belediyesine kayyım atanmasına tepki gösteren DEM Parti Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları, “Saray’a ve doğrudan Erdoğan’a soruyoruz. Siz bugün Van’a kayyum atayarak var olan diyalog sürecini dinamitlemeyi mi hedefliyorsunuz? Barış sürecinin konuşulduğu ve toplumun umutlandığı bir dönemde, bu diyalog sürecini darbelemeyi mi hedefliyorsunuz?” dedi.

Tülay Hatimoğulları, “Bize bu kadar yoğun bir şiddet uygulamalarını ‘Nasılsa bir süreç devam ediyor, bu normaldir’ diye algılayacağımızı zannediyorlarsa çok yanılıyorlar. İktidar ve Erdoğan, barışı, bu diyalog sürecini sabote ededursun biz barış demekten, barış için bedel ödemekten ve mücadele etmekten bir adım bile geri adım atmayacağız. Bunu böyle bilsinler” ifadelerini kullandı.

Ankara’da Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ile Tuncer Bakırhan, kayyum atamasına tepki gösterdi. DEM Parti Meclis Grubu, Van’a gitme kararıyla yola çıkarken Eş Genel Başkanlar Tülay Hatimoğulları ile Tuncer Bakırhan basın toplantısı düzenledi. Hatimoğulları ve Bakırhan şunları söyledi:

Tülay Hatimoğulları: “Yine sabaha karşı bir operasyonla, bir siyasi darbeyle uyandık. Gün geçmiyor ki bu topraklarda devletin ve iktidarın şiddetiyle karşılaşmayalım. Bugün de sabaha karşı Van Büyükşehir Belediyemize kayyım atandı. Bugün günlerden 15 Şubat. 15 Şubat, Sayın Öcalan’ın uluslararası bir komployla Türkiye’ye getirildiği gündür.

Basın emekçileri bize sürekli olarak, Sayın Öcalan’dan beklenen açıklamanın acaba böylesi sembolik bir günde, yani 15 Şubat’ta mı gerçekleşeceğini soruyordu. Biz de ‘Hazırlıklar yetişirse olabilir ama kuvvetle muhtemel hazırlıklar yetişmeyecek ve sonrasına bırakılacak’ diyorduk. İşte, böylesine sembolik günde ve Van gibi halkın direnişinde sembolleşen bir ilimizin büyükşehir belediyesine kayyım atandı.

Bugüne kadar AKP’nin, Saray’ın nasıl çalıştığını çok iyi biliyoruz. Bu sembolik günlere nasıl önem atfettiklerini çok iyi biliyoruz. Buradan Saray’a ve doğrudan Erdoğan’a soruyoruz: Siz bugün Van’a kayyım atayarak ne yapmaya çalışıyorsunuz? Siz bugün Van’a kayyım atayarak var olan diyalog sürecini dinamitlemeyi mi hedefliyorsunuz? Barış sürecinin konuşulduğu ve toplumun umutlandığı bir dönemde bu diyalog sürecini darbelemeyi mi hedefliyorsunuz? Bu soruları Erdoğan’ın cevaplaması gerekiyor.

Bakın, Erdoğan ayağının tozuyla yurt dışından geliyor ve kayyım atanıyor. Kayyımın elbette evvelden planlandığını, geçtiğimiz kayyım atamalarından çok iyi biliyoruz. Siirt Belediyesine kayyım olarak atanan şahsın günler öncesinden kendi ismini tabelaya yazdırarak cebinde taşıdığını biliyoruz. Erdoğan’ın da yurt dışından döner dönmez, ayağının tozuyla ‘Var olan planı uygulayın’ diyerek talimat verdiğini çok iyi biliyoruz.

Değerli Türkiye halkları, sizler de çok iyi takip ettiniz. 31 Mart’ta Van Büyükşehir Belediye Eş Başkanımız Sevgili Abdullah Zeydan’a mazbatanın verilip verilmemesiyle ilgili tartışmalar yürüdü ve Van halkı tarihi bir direnişe imza attı. Van halkının o direnişi sadece Türkiye’de konuşulmadı. Ortadoğu’da, Avrupa’da ve dünyanın dört bir yanında konuşuldu. Bugün 15 Şubat hedeflenerek, 14’te 14 kazandığımız Van’da Büyükşehir Belediyemize yönelik bu adımın atılmasının rövanşist bir tutum olduğunun altını çizmek isterim.

Evet, bu iktidar, Kürt halkından ve Van direnişinden rövanş almaya çalıştığı için bugün kayyım atanmıştır. Büyükşehir Belediye Eş Başkanımız Abdullah Zeydan’a 3 yıl 9 ay ceza verildiğinde, hemen ertesi gün Van’a gittim. Van’ın o güçlü direnişine, o güçlü sahiplenişine ve eş başkanlarına gösterdiği sevgiye ve dayanışmaya bizzat tanıklık ettim. Bütün Türkiye de buna tanıklık ediyor. Havanın soğuk olmasına rağmen insanlar ateşler yakarak iradesine sahip çıktı, çıkmaya da devam ediyor. Atanan kayyımlar, bizim ve halkın nezdinde yok hükmündedir.

Bu bir komplodur, kumpastır. Sevgili Abdullah Zeydan ile ilgili karar verildiği günde bilirkişi raporu mahkeme heyetine sunuldu. Bilirkişi raporu Abdullah Zeydan’ın lehinedir. Aynı şekilde, askerlerden dinlenen tanıklar da mahkemeye verdikleri resmi ifadelerde, Abdullah Zeydan’ın o bölgeye girmediğini belirtmiştir. Bu ifadeler mahkeme tutanaklarında mevcuttur. Buna rağmen, beraatle sonuçlanması gereken bu kararın cezayla sonuçlanması kayyımın yolunu döşemek içindir. Bunları asla kabul etmiyoruz.

Bugün sadece Van’a değil, aynı zamanda İstanbul’a; sadece Kürt belediyelerine değil, aynı zamanda kent uzlaşısıyla seçilen İstanbul’daki belediyelere dönük yapılan saldırılar ortadadır. Kent uzlaşısına yönelik operasyonla göz altına alınan belediye meclis üyeleri ve belediye başkan yardımcılarının hepsi tutuklandı. Uzlaşıya ceza veren, uzlaşıyı yargılayan bir iktidar barış hakkında ne düşünüyor? Bu, bütün toplumu kaygılanmıştır.

Bugün dünyanın hiçbir yerinde uzlaşı dava konusu edilmemiştir. Türk-Kürt kardeşliği dava edilmemiştir. Türk-Kürt kardeşliğini 1 Ekim’den bu yana Sayın Devlet Bahçeli yaptığı her açıklamada ifade etti. Bu saiklerle de değerlendirdiğimizde Devlet Bahçeli hakkında da dava açmaları gerekiyor. Çünkü başsavcı, gözaltına alma gerekçesinde kent uzlaşısını örgütsel bir suç, Kürt-Türk kardeşliğini ifade etmeyi örgütsel bir suç olarak göstermiştir. Bizler bunu asla kabul etmiyoruz.

İrademizi gasp edenler, irademize çetevari biçimde çökenler bilsinler ki, İstanbul’dan Van’a, Edirne’den Hakkari’ye tüm kentlerdeki toplumsal dinamiklerle uzlaşılarımız çok daha etkili ve sonuç alıcı bir şekilde neticelenecektir. İktidar bunu böyle bilsin, böyle okusun. Kayyım atamalarını, gözaltı ve tutuklamaları, sabaha karşı Van Belediyesini korsanca basıp orada insanlara şiddet uygulayarak gözaltına almalarını, bize bu kadar yoğun bir şiddet uygulamalarını ‘Nasılsa bir süreç devam ediyor, bu normaldir’ diye algılayacağımızı zannediyorlarsa çok yanılıyorlar.

Bizler barış için on yıllardır bu topraklarda mücadele ediyoruz. Bizler Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesi için yıllardır bu topraklarda en ağır bedeli ödeyen siyasi hareketiz. Bileşenlerimizle, dost kurumlarımızla, Türkiye’deki bütün demokrasi güçleriyle birlikte yıllardır barış diyoruz. Onlar barışı sabote ede dursun, iktidar ve Erdoğan barışı, bu diyalog sürecini sabote ede dursun; biz barış demekten, barış için bedel ödemekten ve mücadele etmekten bir adım bile geri adım atmayacağız. Bunu böyle bilsinler.

Bu dönemde bize diz çöktüreceklerini zannedenlere, Kürt halkı üzerinde uyguladıkları Çöktürme Planının çöktüğünü bir kez daha hatırlatmak isterim. Bugün biz bu sürecin barışla taçlanması için elimizden gelen her türlü çabayı sergilemekteyiz. Erdoğan, AKP ve iktidar bunun tam tersini yapmaktadır. Türkiye’deki bütün muhalif kesimler ve toplumsal dinamikler bu diyalog sürecinin barışla taçlanmasını beklemektedir.

Burada oyunu bozan ve diyalogu dinamitleyen bu iktidarın kayyım atamalarıdır, tutuklamalarıdır, baskılarıdır. Bunları asla kabul etmediğimizi buradan bir kez daha ifade ediyoruz. Onlar ne yaparsa yapsın, biz barışın mücadelesini vermekten vazgeçmeyeceğiz. Aynı zamanda bu genişletilmiş baskı aygıtlarına karşı demokratik zeminde en güçlü şekilde mücadelemizi vereceğiz. Buradan Türkiye’deki bütün demokrasi güçlerine, haktan ve adaletten yana olan tüm kesimlere seslenmek istiyorum. Kent uzlaşısı operasyonuna karşı duran herkese sesleniyorum.

Bu baskılara karşı demokratik zemindeki mücadelemizi her yerde ve alanda daha güçlü bir şekilde sürdürmenin zamanıdır. İstanbul’dan Van’a kadar faşizme karşı ortak demokratik mücadeleyi yürütme çağrısını buradan yineliyoruz. Kayyımlara ve bu baskılara karşı direnmeye, mücadelemizi meydanlarda ve demokratik zeminde sürdürmeye devam edeceğiz. Açıklamamız sona erdikten sonra Tuncer Başkan ve MYK üyelerimizle Van’a geçeceğiz. Bir açıklama da orada gerçekleştireceğiz.

Van halkıyla, bütün Türkiye halklarıyla bu faşizan uygulamaları protesto etmeye devam edeceğiz. Kayyım gasptır, darbedir; kayyım 12 Eylül’den daha beter bir darbedir. Bunları asla kabul etmiyoruz. Biz bu darbeci anlayışa karşı tüm gücümüzle mücadele etmeye devam edeceğiz. Çağrımız da baskı altında olan, bu haksızlıklara karşı olan bütün kesimleredir. Gelin, hep birlikte bu otoriter rejimin uygulamalarına dur diyelim ve mücadelemizi büyütelim.”

“Erdoğan’ın yurt dışındaki demokrasi nutuklarına kim inanır? “

Tuncer Bakırhan: “Bugün 15 Şubat. 15 Şubat, uluslararası komplonun yapıldığı gündü. Bu komplo Kürt’ün Türk’e, Türk’ün Kürt’e kırdırtılmaya çalışıldığı bir planlamanın sonucuydu. Sayın Öcalan 26 yıldır bunu teşhir etti. Demokratik bir cumhuriyet için, Kürtlerin, Türklerin ve diğer halkların eşitçe ve kardeşçe bir arada yaşayacakları bir zemin için 26 yıldır direniyor. Sayın Öcalan demokratik bir çağrıya hazırlanıyorken, büyük bir hazırlık yapıyorken, tam da uluslararası komployla getirildiği günün yıldönümünde Van Belediyesine kayyım atanıyor.

Şimdi bunun art niyetli olmadığını söyleyebilecek kimse var mı? Komplonun yıldönümünde, 14-0 yapan bir kentimizin belediyesi gasp edilmiştir. İki dönemdir atanan kayyımcı anlayışı reddederek üçüncü dönemde de açık arayla bütün belediyeleri alan Van’da belediyemiz gasp edilmiştir. Gasp edilme sebebi de Sayın Zeydan’ın çatışma süren bir bölgeye, çatışmaları engellemek için gittiği iddiasına dayanan bir soruşturma. Bilirkişi raporunda zaten o bölgeye kimsenin gitmediği söyleniyor. Öyle bir görüntü de yok.

Orada güvenlik önlemi alan jandarmanın raporunda da kimseyi o alana bırakmadıkları söyleniyor. Ancak bilirkişi raporuna ve jandarmaya rağmen yargı ceza verdi. Türkiye yargısı emin olun ki tek partili dönemleri aratan bir noktadadır: Savcı hazırlıyor, polis tutukluyor, hakim ceza veriyor ve İçişleri Bakanı talimatıyla halkın iradesine kayyım atanıyor. Bunu kabul etmek, buna itiraz etmemek bizim kitabımızda yazmaz. Bizim mücadele geleneğimiz gaspa ve anti demokratik uygulamalara karşı mücadele eden bir gelenektir.

Sandıkta yenişemeyeceksin, Van halkı 14’te 14 yaparak kayyımcı politikalarına büyük bir ders verecek. Sen de hiç olmamış bir şeyi yargı eliyle bir suçmuş gibi gösterip ceza vereceksin. Korsanvari bir şekilde, çetevari bir şekilde gece saat 02:00’de gaz bombaları ve plastik mermilerle Van Belediyesini basacaksın. Gazetecileri, orada iradesine sahip çıkan halkı gözaltına alacaksın, ters kelepçe vuracaksın. Emin olun ki bu kötülüğü, bu düşmanlığı kimse unutmaz.

Bu kötülük ve düşmanlık yargının verdiği kumpas bir kararla örtülemez. 14’te 14 yapan onurlu Van halkı kendi iradesine sahip çıkacaktır. Yeri ve zamanı geldiği zaman sandıkta yine kendi iradesine sahip çıkacaktır. Sabah akşam terör diyorlar. Buradan sormak istiyorum: Sandıkta iradesini seçen halkın, kendi iradesine sahip çıkması mı terördür? Yoksa çetevari bir şekilde, sanki başka bir ülkenin toprağını işgal eder gibi toplarla ve tüfeklerle belediyeye girip halkın iradesini gasp etmek mi terördür?

Terör diyenler önce bunun cevabını versin. İnsan biraz utanır! Bir taraftan bir tartışma süreci devam ediyor, diğer taraftan bunu fırsat bilip halkın iradesi gasp edilmeye çalışılıyor. Biz bunu kabul etmiyoruz, etmeyeceğiz. Van’dan İstanbul’a kadar örülmeye çalışılan bütün kumpaslara karşı direneceğiz, mücadele edeceğiz. Bu anti demokratik uygulamalara karşı kent uzlaşısını sokakta da caddede de örgütleyerek bu gaspın karşısında durmaya devam edeceğiz.

Sayın Recep Tayyip Erdoğan 3 günlük yurt dışı gezisinde çözüm ve demokrasi nutukları atıyordu. Ancak tam da Türkiye’ye indiği saatlerde ayağının tozuyla kayyım atandı. Kim inanır dışarıdaki nutuklara? İnsanlar, Van halkının iradesine atanan kayyımlara bakarak sizin notunuzu verir. Sizi samimiyete davet ediyoruz. Amacınız nedir? Siz Kürt sorunu deyince ne anlıyorsunuz, ne yapmaya çalışıyorsunuz? Gerçekten bir çözümden mi yanasınız, bu tartışmaların bir çözüme evrilmesinden mi yanasınız? Yoksa bunları da gerekçe yaparak halkların iradesini gasp etmeye mi çalışıyorsunuz?

Biraz net olun, mertçe cevabını verin. Biz bir kez daha mertçe çözümden, barıştan, demokrasiden ve müzakereden yana olduğumuzu söylüyoruz. Şimdi soruyoruz iktidara, yürütme erkine: Siz neden yanasınız, ne istiyorsunuz? Bu gaspçı anlayışınızı nereye kadar devam ettireceksiniz? Bir taraftan bu gaspçı ve çetevari yaklaşım, diğer taraftan çözüm olmaz. Sizi aklı selime davet ediyorum, halkın iradesine saygı göstermeye davet ediyorum, Van halkının iradesine saygı göstermeye davet ediyorum.

Türkiye’yi bir kayyım rejimiyle yönetmeye çalışıyorlar. Demokrasiden korkan, sandıktan korkan, halkın iradesinden korkan ve Türkiye halklarının rızasını artık alamayacağını anlayan bu sistem bu kayyımcı anlayışla yol yürüyemez, bir yere gidemez. Bu yol, yol değil. Bu yol, sandıkta halkın iradesine çarpar, Van’da olduğu gibi 14’te 14 olur. Tabela partisi olursunuz. Birazdan Van’a geçeceğiz ve iradesine sahip çıkan halkımızla birlikte olacağız. Onlar gibi mücadele edeceğiz, direneceğiz. Bu gaspı, bu siyasi darbeyi kabul etmeyeceğiz. İktidarı bu gaspçı anlayıştan vazgeçirene kadar da mücadelemizi kararlılıkla devam ettireceğiz.”

Soru: Geçen günlerde Öcalan’ın bir mektubunun Kandil’e ulaştığı iddiaları gündeme geldi. Bir mektup gönderildi mi ve bu mektup nasıl gönderildi?

Hatimoğulları: Biz de Sayın Öcalan’ın örgütünün yapmış olduğu açıklamaları basından izledik. Kendilerine bir mesajın ulaştığını kamuoyuyla paylaştılar. Mektubun heyetimiz üzerinden gittiği de bilinen bir şey. Sanırım bu kadar bilgi yeter. Uçakla mı gitti, kuşlar mı götürdü o kadarını bilmiyorum tabii ki.

Paylaşın

Hatimoğulları, Erdoğan’a Seslendi: Barış Mı Operasyon Mu?

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Van’da yaptığı konuşmada, “Ey Erdoğan, buradan sesleniyoruz, karar ver iç barış konusunda çalışacak mısın yoksa belediyelerimize operasyonlara devam mı edeceksiniz? İşte şimdi son sınav zamanı Van’la ilgili verilecek karar bunu belirleyecektir” dedi.

Van Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Abdullah Zeydan’a 3 yıl 9 ay hapis cezası verilmesinin ardından dün kentte başlatılan nöbet eylemi devam ediyor. Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar ile Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları da bugün belediye önündeki eyleme katıldı.

Burada konuşan Van Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Abdullah Zeydan, “Van halkı bu soğuk havaya rağmen iradesini savunuyor. Halkın iradesine saldıranlar ve zulüm edenler bu yaptıklarından utanmıyorlar. Yolsuzluk, hırsızlık yapanlar bu kentte yaşayan 1 milyon 200 insanın iradesini çalıyor ve ‘sizi tanımıyoruz’ diyorlar. Bu halkın iradesini ne pahasına olursa olsun koruyacağız” dedi.

“Biz bu kadar asil bir mücadelenin parçası olan bizler, demokrasi, barış ve adalet mücadelesi verenler bu utanmazlık karşısında onurumuzu savunacağız” diyen Zeydan, Bize onursuzluğu dayatanlara nasıl onurlu olduğumuzu göstereceğiz. Haklı olan ve demokrasiyi savunan biziz. Yürütülen sürecin kumpas olduğunu çok iyi biliyoruz ve AİHM de buna karar verdi. Kumpaslarla yeniden halkın iradesine çökmeye çalışıyorlar” diye konuştu.

Daha sonra konuşan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Serra Bucak da şunları söyledi: “Van halkının onurunu ve gururunu kimse görmezden gelemez. Kayyım sistemi bir kumpas sistemidir. İktidar bu kayyım sisteminden bir ders çıkarmamıştır. Van halkı iradesinin yanında durdu. Bu halk mücadelesine sonuna kadar sahip çıkacak. Kazanan biz, kaybeden onlar olacak. Biz Amedliler olarak 31 Mart’ta direnen ve 14 belediyeyi alan Van halkının yanındayız. Mazbatayı vermek istemeyenler bu kentin güler yüzlü çocuklarının mücadelesi ile karşılaştılar. Wan rûmeta me ye.”

Ardından konuşan DBP Eş Genel Başkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar ise, “Kürtler 100 yıldır özgürlüğe yürüyor. Şimdi Van’daki çocuklar ve kadınlar demokrasinin gereğini yapıyor. Seçime her türlü hile ile girdiler, seçmen gönderdiler ama Van onlara başka bir ders verdi. Van o dönem; devlet aklının kayyım, savaş, inkar ve asimilasyon politikalarına bir ders verdi. Kayyımın ömrü bir seçime, Kürt halkının ömrü bin yıllara bakar. Bu ülkenin hukukunda Kürtler, Kürtlerin kimliği var mı? Bizim olmadığımız hukuk egemenlerin hukukudur. O yargı kararı Kürtler nezdinde yok hükmündedir. Hiçbir belediye başkanımızın suçu yok. Suçu olanlar devlete aklıdır. Yeni bir toplumsal sözleşme ve hukuka ihtiyaç var. Biz Van’ı iki kez kazandık. Şuan üçüncü kayyım girişimi var ve biz bunu da kazanacak. Van halkı devlet aklının bu çözümsüzlük politikalarına cevap verecektir” dedi.

Türkiye’nin en önemli sorunun Kürt sorunu olduğunu söyleyen Çiğdem Kılıçgün Uçar, “Bu ülkede yeni gündemler inşa etseniz de temel sorun Kürt sorudur. Siz kumpaslar kurdunuz ama Kürtler demokrasi dersi verdi. Şimdi Kürt halkı ve Kürt halk önderi Sayın Öcalan ile yeni dönemi konuşacağız. Yeni dönemin adı demokratik çözümle, barışla anılmalı. Kimseden bir ses yok ama İmralı’da 12 metrekare alanda büyük bir çaba var ve bizim bu çabayı destekleme zamanıdır. ‘Kürt sorununun çözümü mümkün değil’ diyen akla şunu söyleyelim; Kürt halkının direnişi, demokratik ulus direnişidir. Özel savaş politikalarına karşı Kürt halkı Sayın Öcalan’ın paradigması ile mücadele edecektir. Bu direnişin sonu özgürlüktür” dedi.

Ardından konuşan Tülay Hatimoğulları, “Türkiye’de hiç bir ilde belediyelerin tamamı tek bir parti tarafından kazanılmamıştır. Ama Van 14-0 yapmayı başarmıştır. İşte onlar bunu hazmedemiyor. Van’a ilk kumpas mazbata ile kurulmaya çalışıldı. Van halkı o gün iradenize o kadar güçlü bir şekilde sahip çıktınız ki sessinizi sadece Türkiye duymadı sesinizi, Avrupa ve bütün dünya duydu. Van bütün dünyada konuşuldu. Bunu siz başardınız” dedi.

Hatimoğulları, şöyle konuştu: “Kayyımın yaptığı tahribatı ve halkına işkence eden o kayyımcı zihniyete karşı belediye eş başkanlarımız çalışmıştır, hizmet etmiştir. Belediyelerimizden elinizi çekin, biz hizmet üretmek istiyoruz hizmet! Sayın Zeydan’a ceza vererek bir şeylerin yolunu döşüyorlar. Verilen bu ceza bizlerin nazarında halkın nazarında ve hatta yasaların nazarında yok hükmündedir. Verilen ceza sadece Van halkının iradesini gasp etmek değil, aynı zamanda kendi anayasalarını da çiğnemektir. Bilirkişinin raporu ortada olduğu halde derhal beraat alması gerektiği halde ceza vermek başka bir şeyin yolunu döşemektir. Biz bunu dün de kabul etmedik, 31 Mart’ta da karşı çıktık, şimdi de hep beraber karşı çıkıyoruz, kabul etmiyoruz” diye konuştu.

Kürt’e seçme ve seçilme hakkını çok gören bu iktidarın, Kürt’e “sen Van halkını yönetemezsin” mesajı verdiğini söyleyen Tülay Hatimoğulları, şu ifadeleri kullandı:

“Bu iktidar bir siyasi darbe yapmaktadır. Şu an verilen bu karar bir siyasi darbenin yolunu döşemektir. Bugüne kadar atadıkları kayyımlar siyasi darbedir, 12 Eylül askeri cuntasıdır. Tankıyla, topuyla, postallarıyla sokağa indi şimdi ‘askeri vesayet rejiminden kurtaracağım’ diyerek iktidara gelen AKP daha beterini yapıyor. Polisiyle, akrebiyle, coplarıyla bakın yine belediyemizin etrafını sarmışlar. Kayyım atadıkları belediyeleri gece, hırsız gibi gelerek polislerini yerleştirmiştir. Bizler Wan’da asla buna izin vermeyeceğiz. Hep birlikte kendi irademiz için burada sonuna kadar kazanana kadar hep beraber Wan halkı olarak burada nöbet tutmaya devam edeceğiz.

Her direnişin sonu zaferdir her kararlı duruşun sonu başarıdır. Bütün Türkiye sizi örnek alıyor. Lütfen bir saniye olsun bunu aklınızdan çıkmasın. Buradaki kayyımcı, talancı, halkın iradesine çökmeye çalışan anlayış her yerde cirit atıyor. İstanbul’da kent uzlaşısı kapsamında kazanılmış belediyelere sabah şafak operasyonu çektiler. Aralarında belediye başkan yardımcılarının ve meclis üyelerinin olduğu çok fazla insan gözaltına alındı. Cumhuriyet Başsavcısı bu gözaltının gerekçesinde kent uzlaşısını suç olarak göstermiş. Uzlaşmayı suç olarak gösteren başka bir ülke var mı? İnanın krallıkla, padişahlıkla yönetilen ülkelerde bile ‘sen neden uzlaştın’ dememiştir. Ama bu iktidar herkes birbiriyle kavga etsin istiyor. Bizlerin kent uzlaşısına tahammülleri yok. Aynı zamanda aynı cumhuriyet başsavcısı aynı dosyada ‘Türk ve Kürt kardeşliğini tesis etmek istiyorlar’ diye bir ibare geçiriyor.”

AKP’nin süreci dinamitlediğini söyleyen Hatimoğulları, şunları söyledi: “1 Ekim’de Sayın Devlet Bahçeli Türk Kürt kardeşliğinden bahseden mesajlar vermeye başladı. İmralı ile görüşmeler oluyor ve Kürt Sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesi için diyalog süreci konuşuluyor. Bugün Türk ve Kürt kardeşliği üzerinden başlatılmış olan bir diyalog sürecine bu şekilde kayyımla bu şekilde belediye eş başkanlarımıza ceza vererek bu diyalog süreci dinamitlenmektedir. Bunu kabul etmiyoruz. Biz DEM Parti olarak Kürt halkı olarak Türkiye halkları olarak barış ve diyalog sürecinin devam etmesinden yanayız. Ama bu iktidar 14-0 kazanan belediyenin eş başkanına ceza vererek bu süreci dinamitlemektedir.

“DEM Partilileri muhalifleri gözaltına alarak hiçbir şeyi başaramazsınız”

Ey saraylılar şunu bilin ki kayyım atayarak cezalar vererek her sabah bir şafak operasyonuyla DEM Partilileri muhalifleri gözaltına alarak hiçbir şeyi başaramazsınız. Bizler DEM Parti olarak Kürt halkı olarak Türkiye halkları olarak bu ülkenin aydınları demokratları olarak bu ülkenin onurlu muhalefetini yürütenler olarak onurlu bir barış ve diyalogtan yanayız. Bu diyalogun barışla taçlanmasından yanayız. Ama bizlere her sabah şafak operasyonu çekerek belediye eş başkanlarımıza cezalar yağdırarak, belediyelerimize kayyım atayarak bu diyalog sürecini dinamitlemektesiniz. Saraya buradan çağrı yapıyoruz. Bizler onurlu bir barıştan yanayız, onurlu bir diyalogdan yanayız. Ey Erdoğan, buradan sesleniyoruz, karar ver iç barış konusunda çalışacak mısın yoksa belediyelerimize operasyonlara devam mı edeceksiniz? İşte şimdi son sınav zamanı Van’la ilgili verilecek karar bunu belirleyecektir.”

Türkiye’nin dört bir yanında Van halkıyla dayanışmaya devam edeceklerini söyleyen Tülay Hatimoğulları, “Türkiye’nin doğusu batısı kuzeyi güneyi herkesin yüreği şuan Van için atıyor. Herkes Van’ın önümüzdeki süreçte neler yaşayacağını dört gözle izliyor. Abdullah Zeydan, Neslihan Başkan ve bütün seçilmişlerimiz bizlerin onurudur. Sizden en büyük ricamız belediyemizi iradesini gasp etmek isteyenlere karşı, bu meydanı, bu bahçeyi, bu çadırı terk etmeyelim. Direnerek kazanacağız, mücadele ederek kazanacağız, kararlılıkla kazanacağız, kendimize ve kentimize hizmet etmek için kazanacağız” diyerek konuşmasını bitirdi.

(Kaynak: Mezopotamya Ajansı)

Paylaşın