TİP Lideri Erkan Baş: Asrın Hesaplaşması Geliyor

İzmir Newroz’unda konuşan TİP Lideri Erkan Baş, “Kardeşlerim, o yoğun acı günlerimizde bizi yalnızlığa terk ettiler. Yıllardır bölmeye, ayrıştırmaya çalıştıkları halklarımız birbirine el uzattı ve biz sadece birbirimizin elini tutarak hayatta kaldık. Şimdi hepsinin hesabını yine birlikte soracağız. ‘Asrın felaketi’ diyorlardı, asrın dayanışmasını örgütledik. Şimdi hazır olsunlar, asrın hesaplaşması geliyor!” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Kardeşlerim bunlar bizi, bu meydanda toplananları, bu ülkenin milyonlarca onurlu, namuslu insanını, şimdiye kadar açlıkta birleştirdiler. Bunlar bizi yoksullukta birleştirdiler, bunlar bizi zindanlarda, kanlı meydanlarda birleştirdiler. Şimdi zafer için birleşiyoruz!”

Erkan Baş, konuşmasının devamında, “Sevgili kardeşler, sadece bir avuç para babası daha zengin olsun diye, sadece iktidarlarını devam ettirmek için bir düzen kurmuşlardı. Bugün İzmir Meydanı’ndan sesleniyoruz: Bu sülale devrini bitiriyoruz. Sülale devri bitiyor! Buradan tüm Türkiye’ye sesleniyoruz: İzmir eşitlik diyor, İzmir özgürlük diyor, İzmir barış diyor, İzmir yaşasın halkların kardeşliği diyor.” ifadelerini kullandı.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, İzmir’de Gündoğdu Meydanı’ndaki Newroz kutlamasına katıldı. Sabah erken saatlerden itibaren kentin çeşitli noktalarından gelen yurttaşların Newroz kutlamasında, Baş da meydanda kurulan sahneye çıkarak kalabalığa seslendi.

“Kardeşlerim, 20 yıllık bir diktatörlüğün, 20 yıllık bir karanlığın hep birlikte sonuna doğru geliyoruz. Bunun umuduyla, bunun kararlılığıyla, bunun inancıyla bugün bu alanda beraberiz” diyen Baş, Maraş merkezli depremlerin arından yaşananlara da değinerek, “Halklarımızı enkaz altında, açlıkta ve soğukta ölüme terk edenlere karşı alanlardayız. Bu ülkenin başına gelmiş en büyük felaketi, Saray Rejimi’ni ortadan kaldırmak için beraberiz. Yıllardır sevdiklerimizi esir aldılar, yıllardır bizi birbirimize düşürmeye çalışıyorlar. Bizi ayrılıkla, zindanlarla, tutsaklıkla ayırmaya, susturmaya çalışanlara sesleniyoruz: İşte buradayız, bir aradayız.!” ifadelerini kullandı.

Depremlerin ardından gerekli çalışmaları yapamayan iktidara yüklenen Baş, “Kardeşlerim, gerçekten çok ağır bir depremi hep beraber yaşadık. Ama canımızı daha fazla yakan bir şey var… Biz can derdiyle uğraşırken onlar bizi saraylarından sadece ve sadece seyrettiler. Zindan yapmakla övünenler, ihtiyacımız olduğunda bir tane çadırı bize getiremediler. Bakın bunlar 20 yıldır inşaat yapmakla övünüyorlar, yol yapmakla övünüyorlar. Biz can derdindeyken bir tane iş makinesini getirip enkazları kaldıramadılar. Bunlar, Ankara’daki Saray’da oturanlar kendi saraylarıyla övünüyorlardı, ihtiyacımız olduğunda bir tas çorba getiremediler” diye konuştu.

‘Asrın hesaplaşması geliyor’

TİP Genel Başkanı, “hesaplaşma” iddialarını bir kez daha ortaya koyarak sözlerine şöyle devam etti:

“Kardeşlerim, o yoğun acı günlerimizde bizi yalnızlığa terk ettiler. Yıllardır bölmeye, ayrıştırmaya çalıştıkları halklarımız birbirine el uzattı ve biz sadece birbirimizin elini tutarak hayatta kaldık. Şimdi hepsinin hesabını yine birlikte soracağız.

‘Asrın felaketi’ diyorlardı, asrın dayanışmasını örgütledik. Şimdi hazır olsunlar, asrın hesaplaşması geliyor!

Kardeşlerim bunlar bizi, bu meydanda toplananları, bu ülkenin milyonlarca onurlu, namuslu insanını, şimdiye kadar açlıkta birleştirdiler. Bunlar bizi yoksullukta birleştirdiler, bunlar bizi zindanlarda, kanlı meydanlarda birleştirdiler. Şimdi zafer için birleşiyoruz!

Sevgili kardeşler, sadece bir avuç para babası daha zengin olsun diye, sadece iktidarlarını devam ettirmek için bir düzen kurmuşlardı. Bugün İzmir Meydanı’ndan sesleniyoruz: Bu sülale devrini bitiriyoruz. Sülale devri bitiyor! Buradan tüm Türkiye’ye sesleniyoruz: İzmir eşitlik diyor, İzmir özgürlük diyor, İzmir barış diyor, İzmir yaşasın halkların kardeşliği diyor.

Kardeşlerim bu işaret zaferin işareti; barışın, özgürlüğün, Türk ve Kürt halkının ayrılmazlığının, Deniz Gezmiş ile Deniz Poyraz’ın yan yana gelişinin işareti. Şimdi bütün Türkiye’yi zafer gününe hazırlıyoruz hep birlikte. Bu iktidar şunu yapmaya çalışıyor, diyor ki ‘HDP’yi susturacağız, Kürt halkını susturacağız’.

Buradan, İzmir Gündoğdu Meydanı’ndan Saray’a sesleniyoruz: Ey Tayyip Erdoğan! HDP asla yalnız kalmayacak, Kürt halkı asla yalnız kalmayacak. Bir kez daha söz veriyoruz, son sözümüz budur: Siz Kürt halkının iradesini kapatamazsınız ama biz sizin Sarayınızı kapatmaya geliyoruz. O Saray kapanacak!

Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Yolumuz açık olsun, başarılar diliyorum kardeşlerim.”

Paylaşın

HDP Ve TİP’li Vekillere Ait Dokunulmazlık Dosyaları TBMM’de

Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekilleri Hüda Kaya ve Musa Piroğlu ile Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili Barış Atay Mengüllüoğlu’na ait dokunulmazlık dosyaları, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanlığına sunuldu.

Haber Merkezi / Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Cumhurbaşkanlığı Tezkereleri, Meclis Başkanlığınca “Gelen Kağıtlar” listesinde yayımlandı.

HDP İstanbul Milletvekilleri Hüda Kaya ve Musa Piroğlu ile TİP Hatay Milletvekili Barış Atay Mengüllüoğlu’na  ait dokunulmazlık dosyaları, Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona havale edildi.

Süreç nasıl işliyor?

Hakkında suç isnadı bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılıp kaldırılmamasına ilişkin talepler, Adalet Bakanlığına sunuluyor. Bakanlık, talebi gerekçeli bir yazıyla Cumhurbaşkanlığına, Cumhurbaşkanlığı ise TBMM Başkanlığına iletiyor.

Meclis Başkanlığına gelen fezlekelerin gündeme alınmasındaki süreç, İçtüzüğe göre işliyor. Milletvekili dokunulmazlığı, İçtüzüğün “Yasama Dokunulmazlığı ve Üyeliğin Düşmesi” başlıklı dokuzuncu kısmının “yasama dokunulmazlığı” alt başlıklı birinci bölümünde düzenleniyor.

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması hakkındaki istemler, TBMM Başkanlığınca “Gelen Kağıtlar” listesinde yayınlanarak Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona havale ediliyor.

Söz konusu fezleke ile Meclis’teki mevcut fezlekeler, sevk edildikleri Karma Komisyonda bekletilebiliyor ya da komisyonda gündeme alınabiliyor. Fezlekelerin gündeme alınması halinde süreç başlıyor. Karma Komisyon toplanıyor ve hangi fezlekeye ait dosyayı değerlendireceğine karar veriyor.

Hazırlık Komisyonu kuruluyor

Hazırlık Komisyonu, kurulduğu andan itibaren en geç 1 ay içinde dosyayı inceleyerek raporunu hazırlıyor. Bu komisyon bütün kağıtları inceleyip gerekirse o milletvekilini dinliyor ancak tanık dinleyemiyor.

Hazırlık Komisyonu, yasama dokunulmazlığının kaldırılması yönünde karar alırsa dosya Karma Komisyona havale ediliyor. Karma Komisyon da 1 ay içinde Hazırlık Komisyonu raporunu ve eklerini görüşerek sonuçlandırıyor.

Karma Komisyon, dokunulmazlığın kaldırılmasına veya kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar veriyor.

Karma Komisyon kovuşturmanın ertelenmesini kararlaştırmışsa bu yöndeki raporu Genel Kurulda okunarak bilgiye sunuluyor. Bu rapora milletvekilleri tarafından 10 gün içinde itiraz edilmezse kesinleşiyor, itiraz edilmesi halinde ise rapor Genel Kurul gündemine alınıyor. İtiraz edilmeyen dosyalar Cumhurbaşkanlığına gönderiliyor.

Dokunulmazlığın kaldırılması yönündeki Karma Komisyon raporları, doğrudan Genel Kurul gündemine giriyor. Genel Kurul, raporu kabul ederek dokunulmazlığın kaldırılmasını kararlaştırabileceği gibi, raporu reddederek yargılamanın dönem sonuna ertelenmesine de karar verebiliyor.

Kovuşturma ertelenmiş ve bu karar Genel Kurulca kaldırılmamış ise dönem yenilenmiş olsa bile milletvekilliği sıfatı devam ettiği sürece ilgili hakkında kovuşturma yapılamıyor.

Genel Kurul aşaması

Milletvekillerine dağıtılan Karma Komisyon raporu, Genel Kurulda okunarak görüşülüyor. Biri lehte diğeri de aleyhte olmak üzere, iki milletvekili rapor üzerinde konuşma yapıyor.

Fezlekesi olan milletvekili isterse Hazırlık Komisyonunda, Karma Komisyonda veya Genel Kurulda kendi savunmasını yapabiliyor ya da başka bir milletvekili arkadaşına savunma yapması için bu hakkını verebiliyor.

Söz ve savunma talebi yoksa görüşmeler tamamlanıyor. Daha sonra Karma Komisyonun yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair raporu oylamaya sunuluyor. Genel uygulamaya göre açık oylama yapılıyor. Genel Kurulda dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin oylamada, karar yeter sayısı (151) yeterli oluyor.

Her dosya için ayrı oylama yapılıyor

Genel Kuruldaki oylamada, her milletvekili ve fezleke için ayrı oylama yapılıyor. Bir milletvekili hakkında iki dosya varsa iki dosya ayrı ayrı oylanıp karara bağlanıyor. Dokunulmazlık hangi dosya hakkında kaldırıldıysa yalnızca o fezleke hakkında yargılama yapılabiliyor. Milletvekilinin dönem sonuna bırakılan dosyası hakkındaki dokunulmazlığı devam ediyor.

Genel Kurul kararından sonra milletvekilinin dokunulmazlığı, söz konusu dosya için kaldırılmış oluyor.

Meclis Başkanlığı, dosyayı Cumhurbaşkanlığı aracılığıyla Adalet Bakanlığına gönderiyor. Bakanlık da dokunulmazlığı kaldırılan milletvekili hakkında gereğinin yapılması için dosyası ilgili savcılığa havale ediyor.

Savcılık da dosyanın ulaşmasının ardından soruşturmaya kaldığı yerden devam ediyor, söz konusu milletvekilini tutuklanması talebiyle mahkemeye de sevk edebiliyor ya da tutuksuz olarak yargılanmasına da devam edebiliyor.

Dokunulmazlık kalkıyor, vekillik devam ediyor

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kalkmasıyla milletvekilliği düşmüyor, devam ediyor. Milletvekili maaşını alıyor ve diğer sosyal haklarından yararlanıyor. Tutuklanmamışsa Meclise gelerek yasama çalışmalarına da katılabiliyor.

Ancak milletvekili hakkındaki ceza kesinleştikten sonra Genel Kurulda okunuyor ve o zaman milletvekilliği düşürülüyor.

Milletvekilinin yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına veya milletvekilliğinin düşmesine karar verilmesi halinde, Genel Kurul kararının alındığı tarihten itibaren 7 gün içinde ilgili milletvekili veya bir diğer milletvekili, kararın Anayasaya, kanuna veya İçtüzüğe aykırılığı iddiasıyla iptal için Anayasa Mahkemesine başvurabiliyor. Anayasa Mahkemesi, iptal istemini 15 gün içinde kesin karara bağlıyor.

Paylaşın

HDP, TİP Ve EMEP Arasında Uzlaşma Sağlandı

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar ile Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş ve Emek Partisi (EMEP) Genel Başkanı Ercüment Akdeniz arasında müzakere görüşmesi gerçekleştirildi. Yapılan görüşmenin ardından uzlaşı sağlandı.

Emek ve Özgürlük İttifakı’nı oluşturan partilerden seçime katılma yeterliği olan TİP, EMEP tek liste yerine, ittifak listesinden kendi bayrak ve amblemleriyle seçime girmeyi istiyordu.

HDP ise aynı seçim bölgelerinde ittifak partilerinin birbirine karşı seçime giriyor olmasının esasen HDP seçmen kitlesinin belirleyici olacağı koşullarda en çok sayıda milletvekili çıkarılmasını engelleyeceğini savunuyordu.

Emek ve Özgürlük İttifakı’nın Halkların Demokratik Partisi (HDP) ev sahipliğinde toplantı gerçekleştirildi.

Cumhurbaşkanlığı ve Genel Seçimler gündemiyle gerçekleştirilen toplantıda, HDP’nin seçimlere bir listeyle girilmesi önerisine karşı, Türkiye İşçi Partisi (TİP) ve Emek Partisi’nin (EMEP) kendi listelerinden girme önerisi üzerine uzlaşmazlık yaşanmıştı.

MA’da yer alan habere göre; HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar ile TİP Genel Başkanı Erkan Baş ve EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz arasında müzakere görüşmesi gerçekleştirildi.

“Genişleyerek bir seçim ittifakı haline de getirmek üzere bir irade ortaya çıktı”

Yapılan görüşmenin ardından uzlaşı sağlandı. Emek ve Özgürlük İttifakından yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı:

“Mücadele ittifakı olarak başlattığımız süreci, genişleyerek bir seçim ittifakı haline de getirmek üzere bir irade ortaya çıktı. Seçime, Emek ve Özgürlük İttifakı olarak girme kararı alındı. Teknik çalışmalarda HDP başta olmak üzere ittifakın bileşeni olan tüm güçlerin kazanımlarını koruyup geliştirecek yol ve yöntemler esas alınacak.”

Gündem başlıklarımızdan biri olan cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili geniş çaplı bir tartışma yürüttük. Depremden sonra cumhurbaşkanı adayı belirleme sürecini tekrar değerlendirme kararı almıştık. Bugün yürüttüğümüz tartışma neticesinde oluşan ortak tutumumuzu en kısa zamanda bir basın toplantısıyla kamuoyu ile paylaşma kararı aldık.”

Ne olmuştu?

Emek ve Özgürlük İttifakı’nı oluşturan partilerden seçime katılma yeterliği olan Türkiye İşçi Partisi (TİP) ve Emek Partisi (EMEP) tek liste yerine, ittifak listesinden kendi bayrak ve amblemleriyle seçime girmeyi istiyor.

HDP ise aynı seçim bölgelerinde ittifak partilerinin birbirine karşı seçime giriyor olmasının esasen HDP seçmen kitlesinin belirleyici olacağı koşullarda en çok sayıda milletvekili çıkarılmasını engelleyeceğini savunuyor.

Paylaşın

TİP’ten “Emek Ve Özgürlük İttifakı’ndan Ayrılacağı İddialarına Yalanlama

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkan Yardımcısı Doğan Ergün, partisinin Emek ve Özgürlük İttifakı’ndan ayrılacağı iddialarını yalanladı: İttifak kolay kurulmadı, ufak hesaplarla da dağılmaz.

Halk TV yazarı İsmail Saymaz, konuyla ilgili ‘HDP ve TİP yol ayrımında’ başlıklı yazısında en az 41 şehirde kendi amblem ve adaylarıyla seçime katılma istekleri HDP tarafından geri çevrilirse TİP’in, ittifaktan ayrılabileceğini; Erkan Baş, Sera Kadıgil, Ahmet Şık ve Barış Atay’ı bağımsız aday göstermeyi düşündüğünü yazmıştı.

Doğan Ergün, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, “İttifak kolay kurulmadı ufak hesaplarla da dağılmaz. Daha çok yolumuz, büyük iddialarımız var. El ele vererek bu Saray rejimini tarihin çöplüğüne göndereceğiz” ifadelerini kullandı.

Ne olmuştu?

Emek ve Özgürlük İttifakı’nda yer alan Türkiye İşçi Partisi’nin 14 Mayıs’ta yapılacak seçimlere kendi adı, logosu ve adaylarıyla girme kararı aldığı, Halkların Demokratik Partisi’nin ise seçimlere tek listeyle girilmesini istediği belirtilmişti.

Halk TV yazarı İsmail Saymaz, konuyla ilgili ‘HDP ve TİP yol ayrımında’ başlıklı yazısında en az 41 şehirde kendi amblem ve adaylarıyla seçime katılma istekleri HDP tarafından geri çevrilirse TİP’in, ittifaktan ayrılabileceğini; Erkan Baş, Sera Kadıgil, Ahmet Şık ve Barış Atay’ı bağımsız aday göstermeyi düşündüğünü yazmıştı.

TİP Sözcüsü Sera Kadıgil’in de önceki gün katıldığı bir programda, ittifaklarla ilgili yasal zorunluluklar nedeniyle güçlü oldukları illerin belirlenerek TİP listesinden seçime girilmesinin daha doğru olacağını söylemesi tartışmalara neden olmuştu.

Kadıgil, şunları söylemişti:

“Mevcut sistemde TİP’in 81 ilin 81’inde de HDP ile rekabet halinde seçime girmesi hepimiz için bir felaket sonucu doğurur. HDP’nin istediği modelde şu deniliyor: İttifak olmasın, seçime giderken, 81 ilin 81’inde de tek partinin, tek listeleriyle seçime gidelim. HDP’nin fikrine göre bu şekilde seçime gitmek daha çok milletvekili kazandıracak.

‘TİP seçime girsin’ diyoruz ya, bunun aslında HDP’ye değil 1 vekillik, 1 oy kaybettirmeyeceği bir yol var. O yol nedir? Mesela Bayburt, Gümüşhane, Aksaray, 52 tane bu şekilde HDP’nin zinhar, TİP’in de vekil çıkartamayacağı iller var. Bu illerde TİP olarak bizim seçime girmemizin HDP’ye bir sandalye bile kaybı dokunmayacak. Bundan herkes emin olabilir.

Öbür tarafta gerçekten stratejik iller var. Konya; HDP’nin orada 50 bin oyu var. Vekil çıkartmak için 85 bin-95 bin arasında oya ulaşılması gerekiyor. Muğla’da HDP’nin milletvekili yok ama 40 bin oyu var. Böyle yerleri tespit edelim. Ve diyoruz ki buraların bazılarında en işimize gelecek şekilde seçime girelim. Farzı mahal olarak şu an konuştuğumuz için söylüyorum: Muğla üzerinden örnek vermeye devam edeceğim.

HDP’nin orada 40 bin oyu var. TİP’in de bir karşılığı var. Biz bunu görüyoruz. Ben defalarca gittim. TİP’in bir karşılığı var. Daha önemli bir şey söyleyeceğim. TİP bu karşılığı HDP tabanından almıyor, elimizde anketler var, bize oy vereceğini söyleyen, ki son ankette yüzde 3 artık bu, Yön Eylem’in son anketi, insanın çok küçük bir kısmı daha önce HDP’ye oy vermiş. Bizim seçmenimizle HDP’nin tabanı bir değil…

Kontenajan talebimiz yok. İstanbul’da diyoruz ki mesela, yarışabiliriz. HDP de girsin o yarışa. CHP zaten giriyor, İYİ Parti giriyor, biz de girelim TİP olarak.

(‘Oy kaybettirmez mi ittifaka? Mesela İstanbul 1. Bölgede 1. sırada Sera Kadıgil var, öbür tarafta Mithat Sancar var. Bu yarış iki partiye zarar vermez mi?’ sorusu üzerine) Eğer ki benzer seçmen havuzuna sesleniyor olsaydık bunun cevabı evet olurdu. Mithat Hoca’nın oy alacağı taban başka, Sera’nın oy alacağı taban başka…”

Paylaşın

“HDP Ve TİP Yol Ayrımında” İddiası

Emek ve Özgürlük İttifakı’nın bileşenlerinden Emek Partisi (EMEP) ve Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) seçimlere en az 41 şehirde kendi amblemleri ve adaylarıyla girmek istemesinin Halkların Demokratik Partisi’nde (HDP) rahatsızlık yarattığı öne sürüldü.

Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) taleplerinin Halkların Demokratik Partisi (HDP) tarafından geri çevrilmesi halinde ittifaktan ayrılabileceğini iddia edildi.

Halk TV yazarı İsmail Saymaz, ‘HDP ve TİP yol ayrımında’ başlıklı yazısında HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Tayip Temel ile dün MYK’dan sonra Yeşil ve Sol Parti çatısı altında seçime girme kararı, TİP’le HDP arasındaki gerilim ve Kılıçdaroğlu’nun 18 Mart’taki ziyareti üzerine yaptığı görüşmeyi aktardı.

TİP İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil’in HDP’yi kastederek “İstanbul’da yarışabiliriz” sözlerinin iki parti tabanını tartışmaya sürüklediğini belirten Saymaz, “Haliyle bu kriz HDP MYK’sının başat gündemiydi” dedi.

Saymaz’ın yazısında ilgili bölüm şöyle:

“14 Mayıs’ta seçime Emek ve Özgürlük İttifakı olarak mı, yoksa Yeşil ve Sol Parti çatısı altında mı gireceksiniz?

Sol-sosyalist güçler, demokrasi güçleri, Aleviler, demokratik İslam değerlerine inanan mütedeyyinler, kadınlar, bütün ötekileştirilmiş kimliklerin tarihsel ittifakta zafer sağlamaları, büyük başarı ile seçimden çıkmaları, güçlü parlamento oluşturmaları için tek parti çatısı altında girme kararı aldık.

Bu kararın bir de ek maddesi var. O da şu: Emek ve Özgürlük İttifakı düzleminde yürütülecek tartışmalar ve ittifakın selametini sağlayacak öneriler konusunda MYK eşbaşkanlarımıza yetki verdi.

Hangi çatı altında seçime gireceksiniz?

Bizim tercih edeceğimiz çatı Yeşil Sol Parti’dir. Ancak HDP’den vazgeçmiş değiliz. HDP davasına, savunma tarihine ve taleplerimizin mahkemece değerlendirilmesine bakacağız. HDP ile seçime girmek de bir seçenek olarak masada duruyor.

Yeşil Sol Parti veya HDP ile girme kararını neye göre vereceksiniz?

Partimizin kapatma davası sürüyor. Ona dair bir savunma tarihi verildi, biz de bazı itirazlar yaptık, süre istedik. O süreci görmemiz lazım.

AYM’den erteleme istemiştiniz, değil mi?

Evet, seçim sathına girdi eşbaşkanlarımız. Savunma konusunda zorlanacaklar. Tek çatı altında gireceğiz ama HDP’den mi, Yeşil Sol Parti’den mi, 10 gün sonra MYK’da belirleyeceğiz.

TİP “Belli yerlerde ayrı listelerle girelim” diyor. TİP ısrarcı olursa HDP’nin tavrı ne olur?

Biz ittifakın dağılmasını, herkesin durduğu yerde durmasını ve esnememesini yanlış buluyoruz. Herkesin bu tarihsel rolün farkında olarak, sorumluluğu doğru temelde taşıması gerekiyor.

Onları ikna etmek istiyorsunuz.

Belki ikna olma belki başka formüller bulma diyelim.

Cumhurbaşkanı adayı çıkarma kararınız netleşti mi?

Kılıçdaroğlu’nun 18 Mart’ta ziyaret talebi partimize ulaştı. Bu ziyaretten sonra kurullarımızın değerlendirmesi temelinde tavrımızı kamuoyuna deklerasyonla açıklayacağız.

Kılıçdaroğlu’ndan talebiniz olacak mı?

Taleplerimizi yüz yüze ileteceğiz. Talebimiz Türkiye’nin tümünün özgürlük talebidir.

Kılıçdaroğlu’nun kampanyasında sahnede olmak istiyor musunuz?

Destekleme kararı verirsek, aday çıkarmayarak destek veririz. Sahnede görünmek bizim işimiz değil. Zaten biz ayrı bir ittifakız, ayrı bir partiyiz.

AK Parti’nin Hüda Par ile ittifak ilişkisine girmesini nasıl yorumluyorsunuz?

AK Parti ve MHP’nin zayıfladığını, umudunu kaybettiğini ve süreci nasıl götüreceğine dair paniğe kapıldıklarını düşünüyorum. Samimi bir ilişki olmadığına dair görüşlerimiz var.”

Paylaşın

TİP Lideri Baş: Seçimlerden Sonra Türkiye’de Asrın Yargılanması Yaşanmalı

Katıldığı bir televizyon programında konuşan TİP Lideri Erkan Baş, “Türkiye’de asrın felaketini yaşıyoruz biz. İktidar asrın felaketidir. Ama çok olumsuzluktan bahsettik. Bir şeyi eksik bırakmayalım: Bu süreçte bir de hepimizin geleceğe umutla bakmasını sağlayan büyük bir dayanışma örgütlendi” dedi ve ekledi:

“Yurttaşlarımız deprem anı itibarıyla muazzam bir sorumlulukla harekete geçtiler ve biz bu ülkede asrın dayanışmasını örgütledik. Bakın kimse madencileri eleştiriyor mu memlekette? Herkes teşekkür ediyor değil mi? Madenci kardeşlerimiz inanılmaz çaba sarf ettiler yurttaşlarımızı kurtarmak için. Ben bu vesileyle o dayanışmayı örgütleyen tüm yurttaşlara teşekkür etmek istiyorum.”

Erkan Baş, konuşmasının devamında, “Ama şöyle bir denklem var: Asrın felaketini yaşıyoruz, asrın dayanışmasını örgütledik şimdi asrın yargılanmasını yaşayacak bu ülke. Seçimlerden sonra Türkiye’de asrın yargılanması yaşanmalı.

Bu süreçte sorumluluğu olan kim varsa tarafsız, adil, evrensel hukuk normlarının işlediği mahkemeler önünde hesap vermeleri gerekiyor. Bu da depremde yaşadığımız acılardan omuzlarımıza kalan bir sorumluluk. Bütün yurttaşlara söylüyorum: Hep birlikte asrın yargılanmasının önünü açmamız lazım. Seçimlere bu gözle bakmamız lazım.” ifadelerini kullandı.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, FOX TV ekranlarında İlker Karagöz’ün sunduğu Çalar Saat programına konuk oldu. Programda Türkiye gündemine ilişkin değerlendirmelerde bulunan Baş, Karagöz’ün sorularını yanıtladı.

Açıklamalarına 6 Şubat’ta meydana gelen Maraş merkezli depremlerde hayatını kaybeden yurttaşlara baş sağlığı dileyerek başlayan Erkan Baş, “Meselenin doğal afet kısmı engellenebilir bir şey değil. Sonuçta binlerce yıldır insanlar bunu yaşıyor. Ama üzücü olan şey şu: Binlerce yıllık insanlık tarihinin bilimsel birikimi var. Önlemler alınabiliyor ve biz bu can kayıplarını neredeyse sıfıra indirebilme şansına sahibiz. Ortaya çıkan tablo aslında sorumluluk taşıyan insanların sorumsuz davrandığını gösteriyor” dedi.

Programın devamında enkaz altında kalan ve 150 saatin ardından kurtarılan bir yurttaşın “Beni özel hastaneye götürmeyin, param yok” demesine ilişkin konuşan Baş, şu ifadeleri kullandı:

“150 saat sonra canını kurtarmış bir insanın aklına gelen ilk şeyin ‘Beni özel hastaneye götürmeyin’ diyor olması ülkemizin nasıl bir karanlıkta olduğunun en önemli göstergelerinden bir tanesi. Deprem olmadan önce biz şunu tartışıyorduk: Aslında tüm dünyada iki bakış var. Ya insanı merkeze alan bir hayat kuracaksınız ya parayı merkeze alan bir hayat kuracaksınız. Bunun dışında bir şey yok. Biz maalesef sadece ve sadece parayı temel alan bir anlayışla yönetiliyoruz.

Türkiye’de ekonomik sistem problemi var. Türkiye neoliberalizmin, kapitalizmin dünyadaki en tipik örneklerinden bir tanesi ve biz bunun acısını çekiyoruz. Yoksullukta, işsizlikte, enflasyonda, gündelik hayatımızda bunu hep hissediyoruz. Bir de bu mantığın daha uzun süreye yayılmış sonuçları var. Mesela eğitimin parayla alınıp satılan bir hale gelmiş olmasını hiçbir insanın kabul etmemesi gerektiğini düşünüyorum. İşte sağlık… Hayatınız söz konusu. Lanet olsun! Birileri sizin bu çaresizliğinizden para kazanmak üzerine bir sistem oluşturmuşlar. Kim bilir ablamız neler çekti o güne kadar. Kim bilir neler çekti ki o anda aklına ilk gelen şey bu oluyor.”

Erkan Baş, açıklamalarının devamında AKP iktidarının ve devlet kurumlarının deprem bölgesinde arama-kurtarma faaliyeti yürütme ve depremzedelerin ihtiyaçlarını giderme konusunda son derece eksik kaldığına dikkat çekti.

Konuşmasında İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun açıklamalarını hatırlatan TİP Genel Başkanı, şunları söyledi:

“Utanç verici! Bir aydır ne anlatıyor Süleyman Soylu? Süleyman Soylu bir aydır ‘Biz her şeyi yapıyoruz’ diyor. Oraya gönderilen yardımlara el konuluyor, orada dayanışma örgütlemek isteyen insanları bir tehdit unsuru haline getirmeye çalışıyorlar. Şimdi artık kendisi de bunu kabul etmek zorunda kalmış, ‘Buraya yardım gönderin’ diyor. İnsanlar oraya bir aydır yardım göndermek için ellerinden gelen her şeyi yaptı. Siz Kızılay’ın depolarındaki çadırları satarken insanlar çadır topluyorlardı, oralara göndermeye çalışıyorlardı. Siz gönderilen çadırlara el koyuyordunuz. ‘Devlet dışında kimsenin buraya müdahale etme hakkı yok’ diyordunuz.

99 depreminde de biz bunları yaşamıştık. ‘Nerede bu devlet?’ diye bir laf vardı. Şimdi bu insanlar ilk üç-beş gün haykırdılar. Beşinci gün artık insanlar şu hale geldi: ‘Hiç olmasa daha iyi.’ Hiç olmasa insanların gönderdiği yardımlar ulaşacak. Ama ‘mış’ gibi yapıyor. Varmış gibi yapıyor. Hem sorunları çözüyormuş gibi yapıyor hem de yardım etmek isteyen insanları engelliyor. Aradan 30 gün geçmiş, çıkıp yüzsüzce ‘Buraya yardım gönderin’ diyorlar. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Aradan bir aydan fazla zaman geçmiş hâlâ su sorunundan, çadır sorunundan bahsediyor insanlar.”

“Şimdi çıkmışlar ‘helallik’ istiyorlar!”

Programın devamında AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ‘helallik’ istemesine de değinen Erkan Baş, şunları kaydetti:

“Deprem değil, yanlış yönetim anlayışı öldürdü bizim yurttaşlarımızı. Biz oraya ilk anda ulaşabilseydik bugün on binlerce insan hayatta olacaktı. Ama bu organizasyonları yapması gerekenler bunu yapmadığı için insanlarımıza ulaşamadığımız için enkaz altında hayatlarını kaybettiler. Şimdi çıkmışlar ‘helallik’ istiyorlar! Neyin helalleşmesi. Her şeyi bıraktım, 20 yılı bir kenara koydum. Şu insanların çektikleri acıların hesabını sormak hepimizin görevi. Düşünsenize bu insanlar yaşadıkları ömür boyunca evlatlarını sadece bir fotoğrafla görecekler ve bunun bir sorumlusu var. Çıkmışlar hâlâ pişkin pişkin açıklamalar yapıyorlar.”

Baş, şöyle devam etti:

“Bu 20 yıllık dönem ve sonrasında yaşadığımız dönem aslında şu anlama geliyor: Kanalizasyon patladı, berbat durumdayız, pislik içerisindeyiz. Hemen temizliğe girişmemiz lazım. Ama bunu yaparken şunu asla unutmayalım: Eğer sistemi değiştirmezsek yarın tekrardan aynı şeylerle karşı karşıya kalırız. O yüzden ikisini bir arada sürdüreceğimiz çok yoğun 60 günlük bir sürece girdik. Hepimizin yurttaşlık görevi ve sorumluluğu bu.”

Türkiye’nin şirket gibi yönetildiğini ve AKP’nin yurttaştan toplanan vergilerle kâr etmek için çabaladığını söyleyen Erkan Baş, “Siz devleti şirket gibi yönetirseniz yüz yılın üzerinde bir tarihi olan Kızılay’ı şirkete çevirirsiniz. Ben ilkokuldayken öğretmenimiz resim dersinde ‘çadır çizin’ dediğinde üzerine hilal çizerdik. Çadır demek Kızılay demekti bizim dönemimizde. Başka bir şey düşünülemezdi. Böyle bir kurumdan bahsediyoruz. Kapalı zarflarda paralar toplanırdı. Önemli olan sizin onun yüreğinizden kopmuş olmasıydı. Öğretmenlerimiz bizlere bunu anlatırdı” dedi.

Kızılay’ın ‘nasıl daha fazla kâr elde ederim’ diyerek yönetildiğine dikkat çeken Baş şu ifadeleri kullandı:

“Şimdi 1950’den beri çadır üreten bir kurumdan bahsediyoruz, ben ilk anda anlayamamıştım. Sonra anladık ki Kızılay artık yardım anında yurttaşın yanına koşacak bir kurum olmaktan çıkmış. Kızılay artık para kazanması gereken Kerem Kınık gibileri üç-beş maaşla beslemesi gereken bir kurum haline dönüşmüş. Bana ne Kerem Kınık’ın kaç para kazanacağından. Gerçekten ben yurttaşın ihtiyaç anında yanında olacak bir Kızılay arıyorum. Devlet bu olmalıdır. Ama devleti şirkete çevirdiğinizde, devletin bütün mekanizmaları para kazanmaya odaklandığında bu iş bitiyor.”

“Seçimlerden sonra Türkiye’de asrın yargılanması yaşanmalı”

Programın geri kalan bölümünde Maraş’ta meydana gelen ve on binlerce yurttaşın hayatını kaybeden depremlerde sorumluluğu bulunan herkesin yargılanması gerektiğini söyleyen Baş, “Asrın felaketi AKP iktidarıdır. Biz asrın felaketini yaşıyoruz, asrın dayanışmasını örgütledik şimdi de asrın yargılanması yaşanmalı” dedi.

TİP Genel Başkanı Erkan Baş şöyle konuştu:

“Türkiye’de asrın felaketini yaşıyoruz biz. İktidar asrın felaketidir. Ama çok olumsuzluktan bahsettik. Bir şeyi eksik bırakmayalım: Bu süreçte bir de hepimizin geleceğe umutla bakmasını sağlayan büyük bir dayanışma örgütlendi. Yurttaşlarımız deprem anı itibarıyla muazzam bir sorumlulukla harekete geçtiler ve biz bu ülkede asrın dayanışmasını örgütledik. Bakın kimse madencileri eleştiriyor mu memlekette? Herkes teşekkür ediyor değil mi? Madenci kardeşlerimiz inanılmaz çaba sarf ettiler yurttaşlarımızı kurtarmak için. Ben bu vesileyle o dayanışmayı örgütleyen tüm yurttaşlara teşekkür etmek istiyorum.

Ama şöyle bir denklem var: Asrın felaketini yaşıyoruz, asrın dayanışmasını örgütledik şimdi asrın yargılanmasını yaşayacak bu ülke. Seçimlerden sonra Türkiye’de asrın yargılanması yaşanmalı. Bu süreçte sorumluluğu olan kim varsa tarafsız, adil, evrensel hukuk normlarının işlediği mahkemeler önünde hesap vermeleri gerekiyor. Bu da depremde yaşadığımız acılardan omuzlarımıza kalan bir sorumluluk. Bütün yurttaşlara söylüyorum: Hep birlikte asrın yargılanmasının önünü açmamız lazım. Seçimlere bu gözle bakmamız lazım.”

Erkan Baş, FOX TV ekranlarındaki programın devamında yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimlerini değerlendirdi. Partisinin seçimlerde nasıl bir tutum alacağı üzerine konuşan Baş, “Millet İttifakı’nın ortak adayının tüm toplumun adayı haline gelmesi gerekir ki bu seçimi ilk turda kazanabilelim. Biz Türkiye İşçi Partisi olarak buna hazırız, buna açığız” dedi.

Baş, Millet İttifakı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Türkiye’deki tüm muhalif kesimin adayına dönüşmesi gerektiğini belirtirken şu ifadeleri kullandı:

“Her seçimin bazı temel soruları vardır. Yurttaş temel sorulara yanıt verir oyuna göre. Biz bundan iki-üç yıl önce çıkarttığımız sonucu o gün itibarıyla kamuoyu ile paylaşmıştık. Sanıyorum bunu söyleyen ilk birkaç partiden biriydik. ‘Bir daha böylesine bir yenilgiyi yaşamamak için ders çıkartalım’ dedik. Çıkardığımız ders şuydu: 2018 seçimlerinde muhalefet çok adayla seçime gitti. O gün ilk defa yaşandığı için hepimiz öyle düşündük.

Kendimi de katarak söylüyorum. Kimseyi suçlamıyorum. ‘İkinci tur da var’ diye düşündüğümüzde muhalefet adayları arasında bir rekabet oluşuyor. ‘Kim ikinci tura kalacak?’ diye. Biz birbirimizden oy alıp öne çıkmalıyız ki ikinci tura kalalım. Ve süreç içerisinde sahaya indiğimizde gördüğümüz tablo burada bir problem olduğu çıktı. Muhalefetin iç rekabeti nedeniyle Tayyip Erdoğan ilk turda seçimi kazandı.

Biz buradan çıkardığımız dersle çağrıyı üç yıl önce yapmıştık: Ortak bir dert etrafında toplanalım ve bu seçimi ilk turda bitirelim. Geldiğimiz aşamada 2018’de üç ayrı adayla yarışan Millet İttifakı ‘Biz tek bir isimde ortaklaştık’ dedi. Bu olumlu bir şey, iyi bir şey, güzel bir şey. Fakat Türkiye Millet İttifakı’ndan ibaret değil. Orada yan yana gelmek kıymetsiz değil, önemli krizler atlattılar, iktidarın bütün bölme girişimlerine karşı yan yana durmayı başardılar. Bunlar güzel. Bizim çok konuda görüş farklılığımız olmasına rağmen bu gelişmeyi olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyoruz.

Fakat yapılması gereken bir şey daha var. Nedir o adım; Millet İttifakı’nın ortak adayı tüm toplumun adayının haline gelmesi gerekir ki bu seçimi ilk turda kazanabilelim. Biz Türkiye İşçi Partisi olarak buna hazırız, buna açığız. Yıllardır söylediğimiz şeyde bir adım atıldıysa biz bundan vazgeçmeyiz. Burada atılması gereken bir küçük adım daha var artık. Kemal Bey Millet İttifakı’nın ortak adayı olarak diyecek ki; ‘Ben toplumsal muhalefetin adayı olmak istiyorum.’ Karar onun kararı. Eğer kendisi bu kararı verir, bunun gerekliliklerini yerine getirirse biz buna hazır olduğumuzu zaten ifade ediyoruz.

Cumhurbaşkanı adayı olan kişinin sendikaları ziyaret etmesi gerekir, meslek odalarını ziyaret etmesi gerekir, kadın örgütlerini, gençlik örgütlerini ziyaret etmesi gerekir. Bizim Türkiye İşçi Partisi’yle ilgili hiçbir talebimiz yok. Ama Türkiye işçi sınıfıyla ilgili, emekçilerle ilgili taleplerimiz var. Kanun tekliflerimiz var bizim. Türkiye’de işçiler Anayasal haklarını kullanamıyorlar. Niye kullanamıyorlar? Sendikal örgütlenmenin önüne fiili engeller, bürokratik engeller ve devlet gücü konuluyor ve işçi en temel özgürlüğünü kullanamıyor. Bunun önündeki engellerin kaldırılmasını istiyoruz.”

AKP’nin önümüzdeki seçimlerde tarihin en ağır yenilgisini yaşayabileceğine dikkat çeken Baş, “Ben bunu iktidar cephesine baktığımda da görüyorum. Artık eskisi gibi bir özgüvenleri yok. Korku başladı, telaş başladı. ‘Acaba kaybedecek miyiz?’ sorusunu sormaya başladılar” diye konuştu.

Baş şu ifadeleri kullandı:

“İki üç yıl öncesine gittiğimizde halka çok tepeden bakan, kibirli bir tavır hakimdi orada. Şimdi yavaş yavaş telaş kendisini hissettirmeye başladı. Şöyle cümleler kurulmaya başlandı: Mesela iki büyükşehir belediye başkanının, Cumhurbaşkanı yardımcısı olarak adının geçmesine dair ‘Kazansalar bile yapamazlar’ diyorlar. Demek ki bunu onlar da görüyorlar.

İlk gelen anketler bu açıdan çok olumlu sonuçlar veriyor. Sadece anket üzerinden değerlendirme yapmak yetmez ama benim sokakta gördüğüm tabloyla önümüze gelen anketler arasında bir paralellik var. Bir heyecan var toplumda bunu sönümlendirmemek gerekiyor. 15 Mayıs sabahı bütün problemlerin çözüldüğü bir ülke olmaz. Bizim açımızdan mesele şu: 15 Mayıs sabahı Türkiye için yeni bir adım atacak mıyız atmayacak mıyız? Yolun sonu gözüktü, bu tarafta yola tosluyor bu memleket. Yeni bir kapıyı açabilecek miyiz açamayacak mıyız? Biz 15 Mayıs sabahı Türkiye’nin yeni bir yolculuğa başlayabileceği bir güne başlamak istiyoruz.”

“Toplumsal dönüşüme ihtiyacımız var”

Emek ve Özgürlük İttifakı’nın aday çıkarıp çıkarmayacağı sorusuna yanıt veren Erkan Baş, “Biz depremden önce ortaya çıkan karışık tablo nedeniyle şöyle bir yönelime girmiştik: Yine bir Ekmeleddin İhsanoğlu vakasıyla karşılaşabiliriz.

Yine ‘kazanacak aday’ diye sunulan ve kazanması mümkün olmayan bir aday karşımıza çıkabilir. Son dakikada böyle bir krizle karşılaşmamak üzere Emek ve Özgürlük İttifakı da kendi hazırlığını yapmalı, gerekirse kendi adayını çıkartmalıdır. Aldığımız karar buydu depremden önce” dedi.

Deprem öncesinde bunun müzakerelerinin yapıldığını belirten TİP Genel Başkanı şunları söyledi:

“Emek ve Özürlük İttifakı’nın en iyi kim temsil edebilir diye tartışıyorduk. Ama deprem her şeyi olduğu gibi o süreci de yeniden değerlendirmeyi gerektirdi. Depremden sonra yurttaşın iktidardan bir an önce kurtulma düşüncesi bizi yeniden değerlendirme noktasına zaten getirdi.

Önümüzdeki günlerde Emek ve Özgürlük İttifakı olarak görüşeceğiz. Ondan sonra bir yol haritası çıkartacağız. Biz bu meseleyi kapayalım ve Türkiye’nin ikinci yüz yılı nasıl eşitlikten, özgürlükten, herkesin kendisini mutlu ve güven içerisinde hissedeceği bir ülke olacağını arayalım.

Biz öyle bir ülke yaratmalıyız ki bir daha tarikatların, cemaatlerin, ırkçı düşüncenin toplumda kutuplaştırıcı bir siyaseti temsil eden unsurların bir daha karşılık bulamaması lazım. Bunu sadece AKP’yi yenerek sağlayamazsınız. Aynı zamanda toplumsal dönüşüme ihtiyacımız var.”

Paylaşın

TİP Lideri Erkan Baş: Erdoğan, Ağır Bir Yenilgi Alacak

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçimi kaybedeceğini söyleyerek TİP Lideri Erkan Baş, “İddialı olabilir ama Tayyip Erdoğan, hayatının en ağır yenilgisini yaşayacak. Tahmin edemeyeceği büyüklükte yenilgi yaşayacak. Çünkü hala bir korku nedeniyle kendisini ifade edemeyen insanlar, mührü elini aldıklarında gereken yanıtı vereceklerini düşünüyorum” ifadelerini kullandı.

TİP Lideri Baş, açıklamalarında, “Biz eğer Millet İttifakı iktidarı olursa, muhalefet nasıl yapılır göstermek için varız. İyi şeyler mi yaptılar, destekleriz. Mesela kadınlar, bu iktidara karşı en kararlı mücadeleyi verdiler. İstanbul Sözleşmesi ortaya çıktı. 6’lı Masa’daki bazı partiler buna karşılar ya da tereddütlüler. Bizim açımızdan bu kırmızı çizgi. Bu konuda adım attıklarında arkalarında duracağız” dedi.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, HaberTürk TV’de Fatih Altaylı’nın Teke Tek programına katıldı. Gündeme dair sorulara yanıtlar veren Baş’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“2,5-3 yıl önce basın toplantısı düzenlediğimizde hedefimiz yüzde 3 ve parlamentoda grup kurmak demiştik. TİP yeni fikri ortaya koyarak, dümdüz, olması gerektiği gibi ifade ettikçe ilgi arttı. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin, ucube sisteminin yenilmesi, ortadan kaldırılması gerekiyor. Bu temel görev.

“Yalan söylemedik”

Biz bu seçimde iki oy kullanacağız. Bir tanesi Cumhurbaşkanlığı’nda bir tanesi partilere kullanacağız. TİP, İstanbul 2. bölgede 100 bin oy aldığında ittifakın üyesi olduğu için barajı geçmiş olacak. Bu insanların oy kullanmalarındaki özgürleşmeyi beraberinde getiriyor. Biz hiç yalan söylemedik.

AK Parti’de iktidar nimetleri ortaklığı var. Belli bir süre içerisinde yok olacağını düşünüyorum. Son zamanlarda yenilgileri yaşamış partilerle yan yana geliyor. Attan düşmüş gibi. TİP herhalde en erken önümüzdeki seçimlerde muhalefetin ortak paydada birleşmesini söyleyen parti.

Çok kritik hatalar yaptık. 2018’de ‘ilk turda çok aday çıksın, iş ikinci tura kalır, en fazla kim alırsa ona oy veririz’ dendi. Dışarıdan baktığımızda çok mantıklı gözüktü. Dert ikinci tura kalmak. Muhalefetteki diğer adaylardan fazla oy alırsanız kalırsınız. Muhalefet adayları birbirleriyle rekabet ettiler, Tayyip Erdoğan ilk turda aldı. Biz başından bu yana bu seçimin mümkün olduğunca muhalefetin tek adayla birleştiği dedik. Bunun dışındaki her türlü eğilim bana yanlış geliyor. Benim için geçen seçim akşamı Muharrem İnce defteri kapanmıştır. ‘O akşam benden talimat bekleyin’ deyip seçim stratejisi geliştirip o akşam kaybolursanız, size güvenmezler.

Hala Türkiye’de geçmiş siyasetin kodları orada belirleyici. Bir genç, bir Kürt, bir Alevi, bir emekçi oraya baktıklarında kendilerini görmüyorlar. Orada da siyaset daha çok Ankara kulislerine sıkışmış durumda. 6’lı Masa’da sanki siyaset masaya hapsedilmiş durumda. Bütün partiler iki kutupta da sadece seçmen gözüyle bakıyorlar. Bize oy ver, alkışla, destekle, evinde otur. Sera’nın muhteşem tespiti; Türkiye’de siyaset, yaşlı, zengin erkekler kulübü. Türkiye’de parlamentoya dönün neredeyse hepsi erkek. Türkiye en çok neyiyle övünüyor? Genç nüfusa sahibiz.

“İstanbul Sözleşmesi kırmızı çizgi”

AK Parti devleti mahvetti. Bütün mekanizmaları çöktü, parti devleti haline dönüştü. 6’lı Masa devleti rayına oturtma masası. AK Parti bir de toplumu mahvetti. Biz eğer Millet İttifakı iktidarı olursa, muhalefet nasıl yapılır göstermek için varız. İyi şeyler mi yaptılar, destekleriz. Mesela kadınlar, bu iktidara karşı en kararlı mücadeleyi verdiler. İstanbul Sözleşmesi ortaya çıktı. 6’lı Masa’daki bazı partiler buna karşılar ya da tereddütlüler. Bizim açımızdan bu kırmızı çizgi. Bu konuda adım attıklarında arkalarında duracağız.

Ne oldu da 80 yıllık cumhuriyet geldi geldi AK Parti gibi iktidara teslim oldu? Bizim yanıtımız var. Diyoruz ki, 80 yıl boyunca solu yok etme temelli politika izlediniz. Sol düşmanlığı vardı. Ülkede gerici, ırkçı fikirler devlet tarafından desteklenerek büyütüldü ve sol ezildi. Halk kendisini siyasette temsil edemedi. 1960’lı yıllarda mücadelenin çok önemli sonucu oldu.12 Mart, 12 Eylü’de faşist cunta çöktü. Sonra Özal, Çiller geldi.

En son Tayyip Erdoğan geldi. 40 yılın sonunda Tansu Çiller ‘Son komünist devleti bitirdik’ dedi. İşçilerin görece haklara sahip olduğunu ortadan kaldırıyoruz demektir bu. Şimdi yapmamız gereken en solu güçlendirmek. Sol 70’lerde mahallelerde güçsüz değildi. 12 Eylül’de bizi zindana atıp, yok edip, tarikatların, ırkçı örgütlenmelere yol açıldığı için o mahalleler teslim edildi.

“Erdoğan tarihin en ağır yenilgisini yaşayacak”

Sokakta Kürtler ve Türkler de daha fazla bir arada yaşama isteği var. Alevi Sünni meselesinde aynı şeyi görüyorum. Toplumsal cinsiyet konusu da değişti. Siyasetçiler korkak davranıyor. Ben Kemal Bey’in cesur olması gerektiğini düşünüyorum. Şişe boğazı gibi bir yerdeyiz. Buradan çıkacağız. Tayyip Erdoğan tarihin en ağır yenilgisini yaşayacak. Çünkü korkan insanlar mührü eline alınca gerekeni yapacak.

Kızılay’ın büyük skandalını arkadaşlarımız protesto etti. İstanbul il örgütü binamıza polis saldırdı. Kızılay’ı protesto ediyor arkadaşlar. Adam orada çadır satmış. Bizim arkadaşlarımız bunu kitlesel şekilde söyleyince saldırıya uğramış. Kemal Bey’le bunu konuştuk. İlk defa saldırıya uğramadık. Kemal Bey’in o yaklaşım bizi mutlu etti. Kendisine de teşekkür ettik. İlla bizim partimizi, Emek Özgürlük İttifakı’nı ziyaret etmesi önemli değil tabii.

“Bu topraklarda kardeşlik hukuku daha kuvvetlidir”

HDP’nin Türkiye açısından şans olduğunu düşünüyorum. 6,5 insanın oyunu almış. Bu insanlar 100 yıl önce de yaşıyorlardı, 100 yıl sonra da yaşayacaklar. Bu ülkede yaşayan her birimiz ‘Ben bu ülkenin eşit yurttaşıyım’ diye hissedebilmeli. İktidar o kadar çaresizlişmiş ki, HÜDA PAR ve Yeniden Refah Partisi. Kadına dönük şiddeti engellemeyi amaçlayan bir sürü şeyi iptal etmeye çalışıyor. LGBT’yi düşmanlaştırmaya çalıştı.

Açık söyleyelim, Kılıçdaroğlu’nun Alevi olması nedeniyle Cumhurbaşkanı adayı olup olmadığını tartıştırmaya çalıştı. Bunun cevabını yurttaş verecek. Ben bu topraklara güveniyorum. Bu topraklarda kardeşlik hukuku daha kuvvetlidir. Düşmanlaştırmanın zaman zaman saman alevi gibi parladığı ama nihayet birlikte yaşamanın yolunu bulduk biz. Düşmanlaştıran kaybeder, düşmanlaştıran kaybedecek.

Paylaşın

TİP Lideri Baş’tan “Kılıçdaroğlu” Açıklaması: Üzerimize Düşeni Yerine Getireceğiz

TİP Lideri Erken Baş, “Türkiye İşçi Partisi Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı adaylığını destekleyecek mi” sorusuna “Memleketin Saray Rejimi’nden kurtulması için üzerimize düşen sorumluluğu yerine getireceğiz, ama muhataplarımızı da görmemiz gerekiyor” şeklinde cevap verdi.

Partisinin seçim hedefleriyle ilgili değerlendirmeler bulunan Erkan Baş, “‘Biz önümüzdeki seçimlerde iktidara geliyoruz’ demedik. Biz “Hedefimiz önümüzdeki seçimlerde ana muhalefet olmak” dedik. Biz 4 milletvekiliyle yaptığımız şeyi 14 milletvekiliyle ana muhalefet gücünde yapabiliriz” dedi.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, TV100 ekranlarında yayınlanan “Az Önce Konuştum” isimli programda gazeteci Candaş Tolga Işık’ın gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. Baş’ın konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

“Dün arkadaşlarla konuştuk, iki buçuk yıl önce ben şunu söylemişim: Bizim önce kurtuluşa, sonra bir yeniden kuruluşa ihtiyacımız var. Kurtuluş programı ortaya koymuşuz. Demişiz ki, nasıl kurtulabiliriz? Geçen seçimde yaptığımız hataları yapmayalım, mümkünse bir ortak aday etrafında ilk turda bu işi bitirelim demişiz. Şimdi geldiğimiz aşama ne? Millet İttifakı kendi ortak adayını belirledi.

Şimdi bu aşamadan sonra biz ne yapacağız? Önümüzdeki hafta sonu, Türkiye İşçi Partisi’nin parti meclisi olarak, parti adına en yetkili karar organı, iki gün Hatay’da toplanacağız. Süreci değerlendireceğiz, bütün ayrıntılarıyla değerlendireceğiz. Ondan sonra Emek ve Özgürlük İttifakı’nın bileşenleriyle bir toplantı alacağız. Diyeceğiz ki ‘Emek ve Özgürlük İttifakı’nın bütün bileşenleri yan yana gelsin, biz ittifak olarak bir ortak tutum alalım’.

Bu arada Tayyip Erdoğan seçim kararı alacağını zaten ilan etti. Demek ki 14 Mart itibariyle Türkiye’de artık resmi olarak seçim süreci başlayacak. Biz de oturacağız değerlendireceğiz. Şu aşamada şunu söyleyebilirim, bundan 2,5 yıl önce söylediğimiz gibi, bu memleketin bu Saray Rejimi’nden kurtulması için üzerimize düşen sorumluluğu yerine getiririz diyoruz. Bu tavrımız devam eder ama tabii muhataplarımızı da görmemiz gerekiyor.”

“Emek ve Özgürlük İttifakı’nı diğer ittifaklardan ayıran bir yan var”

Baş, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) Kılıçdaroğlu’nun adaylığını desteklemediği bir senaryoda, aynı ittifakın bileşeni olarak TİP’in alacağı tutuma ilişkin Işık’ın yönelttiği soruya ise şöyle yanıt verdi:

“Destekleme ve desteklememe gerekçelerini görmemiz lazım. Neden destekliyor ya da neden desteklemiyor? Ama bence şunu yapmak gerekir: Bizim ittifakımızın hem Cumhurbaşkanlığı seçimleri de hem parlamento seçimlerinde ortak bir tutum alması lazım. Emek ve Özgürlük İttifakı’nı diğer ittifaklardan ayıran bir yan var.

Biz bir seçim ittifakı değiliz, biz seçimler öncesi, seçimler ve seçimler sonrasını kapsayan uzun bir mücadele dönemi için bir program etrafında yan yana geldik. Dolayısıyla seçimde ayrı taktikler geliştirebiliriz. Farklı tavırlar alabiliriz. Mutlaka ortak tavır alacağız demem. Ama mümkün olduğunca Emek ve Özgürlük İttifakı’nın ortak bir tutum almasını zorlar Türkiye İşçi Partisi.

Burada da işte herkesin herkese görüşmesi lazım. Bak bu AKP dönemi Türkiye siyasetinin en büyük bozulmalarından bir tanesi. Müzakere olmadan siyaset olur mu? Görüşme olmadan siyaset olur mu? Yani hiç ortaklaşamazsınız bile, en azından birbirinizin yüzüne bakarak nerelerde ortaklaşmadığınızı masaya koymanız lazım. Bu yüzden herkesin herkese görüşmesi gerekir.

“AKP’lilere baktığım zaman onların da yenilgi hissettiğini görüyorum”

TİP kendi kararlarını kendisi alır. Ama bir ittifak olduğu için bunu önemser. İttifakı da şunun için önemsiyoruz, biz kurtuluş ve yeniden kuruluş dedik. Kurtuluş konusu biraz daha kolay. Yani ben dünden beri AKP’lilere baktığım zaman onların da yenilgi hissettiğini görüyorum, onlar da artık yavaş yavaş herhalde bavulları toplamaya başlayacaklar. Öyle hissediliyor. Ama Türkiye’nin tek problemi bu değil.

Önümüzdeki yüzyılın kapısını açıyoruz şu anda. Yani bir yüzyıllık süreci aslında gören bir sorumlulukla hareket etmek lazım. Ve biz o yüzyılda Türkiye’nin mutlaka geride kalan birikmiş sorunlarını çözme iradesiyle girmesi gerektiğine inanıyoruz. Emekçilerin siyasete katılması lazım. Yani bu ülkenin yüzde 99’su siyasete katılmıyor, izliyor. Tribünde alkışlıyoruz, oy atıyoruz ama onun dışında…

Mesela bu son krizde de en çok canımı sıkan şey o. Siyaset bir ülkenin kaderi, masaya sıkıştırılabilir mi? Masada 2 kişi birbirini sevmese ülkenin geleceği başka türlü şekilde olacak, bu olmaz. Dolayısıyla biz bunu çok önemseyeceğiz. Yani emekçilerin, yoksulların, halkın siyasette daha etkin olacağı bir modeli Türkiye’nin önüne koymamız gerekiyor. Kürt sorunu, Alevi sorunu, eşitsizlikler, kadınlara dönük baskılar, gençlere dönük baskılar… Bunların ortadan kaldırılacağı bir yeni yüzyıla ihtiyacımız var. Emek ve Özgürlük İttifakı’nın buranın kurucu üyesi olduğuna inanıyorum.”

“Yargılanmaktan hesap vermekten kim korkar?”

Erkan Baş, “Hesap soracağız, hepiniz yargılanacaksınız” sözlerine de açıklık getirerek şunları kaydetti: “Evet biz hesap soracağız, çünkü Türkiye’nin geride kalan 20 yılda yaşadıklarıyla ilgili bir hesaplaşma yaşamaması durumunda, sağlıklı, halkçı bir yeniden kuruluş gerçekleştirilemez. Dolayısıyla orada, parlamentoda ve önümüzdeki dönem siyasette bir bütün olarak, bu iki ittifak dışında doğrudan bu iki ittifakın kapsayamadığı, bu iki ittifakın temsil edemediği geniş kesimlerin bir güç olarak bulunması gerekiyor.

Yargılanmaktan hesap vermekten kim korkar? Suçlular korkar. Suç işlediysen, yargılanmaktan da hesap sorulmasından da korkarsın. Burada kastettiğim şey, AKP’ye ya da MHP’ye oy vermiş yurttaşlarımız falan değil. Biraz önce söyledim ya, bizim düne kadar AKP ve MHP’ye oy veren üyelerimiz var artık. Dolayısıyla biz yurttaşla bir hesaplaşma içerisine girmeyeceğiz. İktidar bu hesaplaşma ihtiyacını görüyor ve bundan o kadar korkuyor ki, o küçücük bir azınlık var, bir suçlular güruhu, onlar kendilerinden hesap sorulmasını engellemek için, ‘Arkadaşlar bunlar hepimizi yargılayacaklar’ diye goygoy yapmaya başladılar. Suç işlemeyen kimsenin korkmasını gerektiren bir şey yok.

“Suçun hesabının sorulması gerekiyor ki bu ülke aydınlığa çıkabilsin”

Ben hesaplaşmadan şunu kastediyorum. Geride kalan 20 yılda halktan çalındı mı? Halkın alın terinden, emeğinden, vergisinden, yolsuzluklar, hırsızlıklar yapıldı mı? Bir avuç para babasına aktarıldı mı bunlar? Hortumlandı mı? Birileri aşırı zenginlikler elde ettiler mi? Bunların geri alınması lazım. Bak, çok açık söylüyorum, bunlar geri alınacak. Peki ne yapacağız geri aldığımızda biz bunları? Bugüne kadar harcanması gereken yerlere harcayacağız. Eğitime harcayacağız, sağlığa harcayacağız. Deprem meselesini yaşadık, gördük ne kadar ciddi bir sıkıntımız olduğunu, sağlıklı konutlara harcayacağız.

Yurttaşlarımıza özel olarak sesleniyorum, burada küçük bir suçlular güruhu var. Onların hesap vermesi bu memleketin geleceği açısından çok önemli. Onlar hesap verecekler ki, 20 yıl sonra, 30 yıl sonra aynı şeyleri yapmayı kimse aklından bile geçiremesin. Deprem bölgesine giden herkes Türkiye İşçi Partisi’ne hak veriyor. Gidiyorsun sokakta yürüyorsun. 3 tane bina var, 2 tanesi çökmüş. Ortadaki binanın camı bile kırılmamış ya. Şimdi o 2 tane binanın doğal afet sonucu yıkıldığını söyleyebilir miyiz? Burada suç var. Suçun hesabının sorulması gerekiyor ki bu ülke aydınlığa çıkabilsin.”

Erkan Baş’ın açıklamalarından öne çıkan diğer kısımlar ise şöyle: “Meclis taziye evine döndü ya. Ülkede orman yangını oluyor, insanlar hayatlarını kaybediyorlar, mecliste taziye diliyoruz. Bir terör saldırısı oluyor, insanlar ölüyor, mecliste taziye dileniyor. Deprem oluyor, mecliste taziye dileniyor. Maden kazası oluyor, mecliste taziye dileniyor. Bu meclis, bu siyaset denilen kurum bir taziye çadırı değil ki. Çözüm üreteceksin. Yani onu söylediğinde, ‘Şunu lanetliyorum, bunu lanetliyorum’ dediğinde çözüme hizmet ediyor mu? Sorunu ortadan kaldırıyor mu? 40 yıldır sürekli aynı şeyi yapıyoruz.

Diyorum ki bu ülkede Türkler de var, Kürtler de var, başka uluslardan insanlar da var. Biz hepimiz hep birlikte bu topraklarda eşit, kardeşçe yaşamak zorundayız. Başka çaremiz yok. Ve eşitlik nedir? Eşitlik mesela şu değildir, senin bana kardeşim gözüyle bakman, benim de sana sürekli ağabey çekmem eşitlik ilişkisi yaratmaz. Eşitlik yani et ve tırnak değil bence mesela. Çünkü tırnağını kesip atıyorsun. Yani birimiz sağ elsek öbürümüz sol el olalım. Bu kardeşlik ilişkisini kurmamız gerekiyor.”

Paylaşın

TİP Lideri Erkan Baş: Koordinasyon Yok Ki Koordinasyonsuzluk Olsun

Depremin vurduğu Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesinde gözlemlerini aktaran TİP Lideri Erkan Baş, “Gözlemlediğimiz kadarıyla henüz insanların barınma ihtiyaçları çözülememiş. Esas olarak kalanların barınma sorununun çözülmesi gerekiyor” dedi ve ekledi:

“Öncelikle çadır, mümkünse konteynerlerin gelmesi gerek. Bu noktada eksiklikler var çünkü bir koordinasyon yok. Devlet koordine değil. Tüm yardım süreci yurttaşlar ve inisiyatiflerle yürüyor.”

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, deprem bölgesi Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesine gitti. Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı’nda oluşturulan yardım merkezini ziyaret etti. Sivil toplu kuruluşlarının oluşturduğu Afet Koordinasyon İnisiyatifi’nden bilgi aldı.

Ziyaret sonrası Bianet’ten Hikmet Adal’a değerlendirmelerde bulunan Baş, Elbistan’daki yıkımın çok büyük olduğunu söyledi. Hayatta kalan insanların ilçeyi terk ettiklerinden bahseden Baş, “Görebildiğimiz kadarıyla kentin önemli bölümü boşalmış” dedi.

Bu saatten sonra önemli olanın hayatta kalan yurttaşların yaşamlarını sağlıklı ve iyi bir şekilde devam ettirmeleri olduğunu ifade eden Baş gözlemlerini şöyle aktardı:

Elbistan’da ikinci depremin de yarattığı büyük yıkım var. Burada herkes zorluk içerisinde. Kış koşulları nedeniyle Elbistan çok soğuk. Şu an -5 derece. Gece -20’lere kadar düştüğünü söylüyorlar. Gün ortasında bile dondurucu bir soğuk var.

Gözlemlediğimiz kadarıyla henüz insanların barınma ihtiyaçları çözülememiş. Esas olarak kalanların barınma sorununun çözülmesi gerekiyor. Öncelikle çadır, mümkünse konteynerlerin gelmesi gerek. Bu noktada eksiklikler var çünkü bir koordinasyon yok. Devlet koordine değil. Tüm yardım süreci yurttaşlar ve inisiyatiflerle yürüyor.

“Hazırlıksızlık öldürdü”

Türkiye’de deprem öncesinde hiçbir tedbir alınmadığını bahseden Erkan Baş, hükümetin politikalarını eleştirdi. “Yapılması gereken hiçbir şey yapılmadı” dedi. Baş depremle ilgili hükümete şu eleştiriyi yönetti:

Deprem öncesinde tedbir alınmamasını, deprem yaşadıktan sonra büyük bedeller, büyük acılar karşılığında ödüyoruz. Esas tartışılması, sorgulanması gereken nokta bu. Çünkü deprem olduktan sonra yapabileceklerimizin bir sınırı var. Onun için deprem öncesinde çok büyük bir hazırlık yapmanız lazım.

İnşaatlar yapılmasından zemin etütlerinin yapılması, binaların sağlam inşa edilmesi, olası bir afet durumunda müdahale planlanmasının yapılması lazım. Benim Elbistan’da gördüğüm hiçbir şey yapılmamış. Tamam büyük bir deprem, coğrafya olarak yaygın ve şiddetli ama tüm bunların hazırlığı olmalıydı.

Gittiğimiz diğer deprem bölgelerinde de durum aynı. Evet, depremi olmasını engelleyemezsiniz. Bu doğal bir afet ama depremin yarattığı yıkımı, depremin yarattığı acıyı en azından çok daha düşük düzeylerde tutabilirsiniz. Bu mümkündü. Yapılmadı. Artık el birliğiyle yaralarımızı sarmaktan başka çaremiz yok. Birbirimize daha çok sarılacağız.

Paylaşın

TİP Lideri Baş: Felaketin Boyutlarını Kendisine Devlet Diyenler De Bilmiyor!

Depremlerin ardından 10 ilde yaşanan ağır yıkıma ilişkin açıklamalarda bulunan TİP Lideri Erkan Baş, “Çok zor günlerden geçiyoruz. 10 ilimizi derinden etkileyen deprem felaketinden bu yana yaklaşık 40 saati geride bıraktık. Şimdiye kadar resmi verilere göre 3 bin 549 yurttaşımız yaşamını yitirdi. Yaşamını yitirenlerin yakınları başta olmak üzere tüm halkımıza başsağlığı, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Resmi veriler dedim, çünkü yaşadığımız felaketin boyutlarını maalesef tam olarak bilmiyoruz. İşin daha kötüsü, kendisine devlet diyenler de bilmiyor!” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Tüm yurttaşlarımız şunu bilsin, Türkiye İşçi Partisi’nin bütün il ve ilçe örgütleri deprem ile dayanışma merkezlerine dönüşmüş durumda, şu ana kadar bu dayanışmanın parçası olan onbinlerce yurttaşımıza bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. Tümüyle halkın dayanışması ve o dayanışmayı örgütlü, sistemli hale getiren yoldaşlarımızın katkılarıyla çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Her zaman söylediğimiz ‘dayanışma yaşatır’ bugün bir slogan olmaktan çıkmış en temel gerçeklerden birisi haline gelmiştir.”

Erkan Baş, açıklamasının devamında, “Çok zor günler yaşıyoruz, bu doğru ama halkımızın dayanışması her şeyden daha güçlü, bu gücü örgütlü biçimde harekete geçirdiğimizde yaralarımızı sarmamız mümkün. Birbirimize güveneceğiz, birbirimize güç vereceğiz, birbirimizin elinden tutup bu zor günleri mutlaka aşacağız. Buradan tüm halkımıza söz veriyoruz, elimizdeki bütün olanakları halkın bu dayanışmasını güçlendirmek, büyütmek ve etkili hale getirmek için çalışmaya devam edeceğiz.” ifadelerini kullandı.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, partisinin İstanbul İl Binası’nda Maraş merkezli 7.7 ve 7.6 büyülüğündeki depremlerin ardından 10 ilde yaşanan ağır yıkıma ilişkin açıklamalarda bulundu. Erkan Baş, basın toplantısında şunları dile getirdi:

“Çok zor günlerden geçiyoruz. 10 ilimizi derinden etkileyen deprem felaketinden bu yana yaklaşık 40 saati geride bıraktık. Şimdiye kadar resmi verilere göre 3 bin 549 yurttaşımız yaşamını yitirdi. Yaşamını yitirenlerin yakınları başta olmak üzere tüm halkımıza başsağlığı, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Resmi veriler dedim, çünkü yaşadığımız felaketin boyutlarını maalesef tam olarak bilmiyoruz. İşin daha kötüsü, kendisine devlet diyenler de bilmiyor!

Tüm yurttaşlarımız şunu bilsin, Türkiye İşçi Partisi’nin bütün il ve ilçe örgütleri deprem ile dayanışma merkezlerine dönüşmüş durumda, şu ana kadar bu dayanışmanın parçası olan onbinlerce yurttaşımıza bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. Tümüyle halkın dayanışması ve o dayanışmayı örgütlü, sistemli hale getiren yoldaşlarımızın katkılarıyla çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Her zaman söylediğimiz ‘dayanışma yaşatır’ bugün bir slogan olmaktan çıkmış en temel gerçeklerden birisi haline gelmiştir.

Çok zor günler yaşıyoruz, bu doğru ama halkımızın dayanışması her şeyden daha güçlü, bu gücü örgütlü biçimde harekete geçirdiğimizde yaralarımızı sarmamız mümkün. Birbirimize güveneceğiz, birbirimize güç vereceğiz, birbirimizin elinden tutup bu zor günleri mutlaka aşacağız. Buradan tüm halkımıza söz veriyoruz, elimizdeki bütün olanakları halkın bu dayanışmasını güçlendirmek, büyütmek ve etkili hale getirmek için çalışmaya devam edeceğiz.

“Kendisine devlet diyenler, devlet adına konuşanlar halka yalan söylüyor!”

Felaketin üzerinden bir buçuk gün geçti, kar, kış, kıyamet deprem afet bölgesinde devam ediyor. sürekli kar ve yağmur yağışı bütün işleri daha zor hale getiriyor. Bu koşullar altında afet bölgesinde çalışan yöneticilerimizden, gönüllülerimizden, gazetecilerden öyle haberler alıyoruz ki yüreğimiz yanıyor. Kendisine devlet diyenler, devlet adına konuşanlar halka yalan söylüyor! Biz çektiğimiz acıları, yaşadığımız felaketi halktan saklamayacağız. Saklamayacağız çünkü herkesin her şeyi bilmesi gerekiyor. Bir kez daha bizi masallarla uyutmaları ‘depremle ilgili önlemler alacağız’ diye halktan vergi toplayıp onları bir kez daha çarçur etmelerine izin vermememiz gerekiyor.

Hatay ve Maraş başta olmak üzere pek çok ilimizde, belki de deprem anında hayatını kaybedenlerden daha fazla insanımızı enkaz altında yardım eli beklerken kaybetmiş olabiliriz. Dün sabah yola çıkıp ancak gece Hatay’a ulaşabilen ilk heyetimizde Milletvekillerimiz, MYK üyelerimiz ile beraberlerindeki deprem ve arama kurtarma uzmanları vardı. Şunu paylaşmam gerekiyor, dayanışma için giden arkadaşlarımızla bile düzenli iletişim kurmakta zorlanıyoruz. Öğrendiğimiz odur ki yalnızca Hatay’da değil, tüm bölgede insanımız kara kışın, açlığın, yoksulluğun ve yıkımın insafına terk edilmiş durumda.

“Halkın gözünün içine baka baka yalan söylüyorlar.”

Her gün, hatta bazen günde bir kaç kez açıklama yapan, televizyonlardan hiç inmeyen Tayyip Erdoğan, binlerce insanımızın yaşamını yitirdiği, çok daha fazla insanın göçük altında yaşam savaşı verdiği 24 saatte ortadan kayboldu. Nihayet 1-2 saat önce ortaya çıktı ve en iyi bildiğini yapıp bir sürü yalan yanlış ifadeyle, halkın öfkesini yatıştırmak için ne kadar iyi çalıştıklarından söz etti. Bakanı Murat Kurum çıktı, ‘AFAD dışında bir organizasyona bölgede izin vermeyeceğiz, biz duruma hakimiz’ dedi. AFAD Başkanı çıktı, ‘bizim ulaşamadığımız yer yok’ dedi. Çok açıkça ifade ediyorum: yalan söylüyorlar! Halkın gözünün içine baka baka yalan söylüyorlar.

Bunlar kendi milletvekillerini 36 saat enkaz altında bırakmış bir iktidar! AKP’yi azıcık tanıyan herkese soruyorum, bunlar kendi milletvekiline sahip çıkmayanlar, enkazın altında can vermeye terk edenler, bu ülkenin yurttaşlarını kurtarmazlar!

Büyük bir ihmalkarlıkla, umursamazlıkla karşı karşıyayız. Enkaz altındaki yaralılarımıza, dondurucu soğuk ve açlığa terk edilmiş halkımıza ölümü reva gören bu ihmalkarlık, bu ihanet, er ya da geç mutlaka hesap verecek!

Çok iyi biliyoruz, eğer o bölgede dün bir deprem değil de işçiler greve çıkmış olsaydı, kadınlar ’öldürülmek istemiyoruz’ diye sokaklara dökülseydi, öğrenciler ‘barınamıyoruz’ diye bağırsaydı, anında gidip müdahale ederdiniz, tüm imkanlarınızı seferber ederdiniz, kendilerince devletin gücünü göstermeye çalışırlardı. Copla, gazla, gözaltıyla, insanlarımıza, hakkını arayan emekçilere, kadınlara devletin gücünü gösterirdiniz!

Enkaz altındaki canlarımızı kurtarmak için değil de rant için ormanlarımızı, doğamızı yakıp yıkmak gerekseydi kepçeleri, dozerleri seferber ederdiniz! Şimdi belki de on bini aşkın insanımız bir depremde canıyla cebelleşiyor, depremde değilse enkazda can veriyor, devlet yok! Nerede bunların gücü, bu halkın ekmeğinden, asgari ücretinden, bebeğinin bezinden aldıkları vergiler nerede! Neredesiniz?

Halka açık açık yalan söylüyorlar. Depremin üzerinden 40 saat geçti, arkadaşlarımız, yurttaşlarımız bütün imkansızlıklara rağmen enkazlar altında binlerce insana ulaşmaya çalışıyor. Üstelik bunu Hatay başta olmak üzere pek çok yerde AFAD’dan kimse yokken, halkımızın dayanışmasıyla yapmaya çalışıyoruz. Murat Kurum AFAD’dan başka bir organizasyona müsaade etmeyecekmiş. Soruyoruz öyleyse, AFAD nerede? Hangi organizasyonun başında? AFAD’ın bağlı olduğu İçişleri Bakanlığı’nın sözde bakanı Süleyman Soylu, mevzu bahis uyuşturucu satıcıları, mafyalar oldu mu ekranlardan düşmüyor ama memleket yerle bir olmuş 30 saattir kayıp! Sonra çıkıp halka masal anlatıyorlar.

“Dondurucu soğuktan yaşamını yitiren kaç yurttaşımız olduğunu bilmiyoruz!”

Eğer siz devletin tüm imkanlarını seferber etmiş, yeterli ekipman ve uzmanla anında deprem bölgesine ulaşmış olsaydınız bugün böyle bir ihtiyaç ortaya çıkmazdı. Şimdi canhıraş, halkımızın dayanışması ve çabalarıyla, gönüllü katkılarıyla sizin yapmadığınız yapmaya, sarmadığınız yaraları sarmaya çalışıyoruz. Çok açık bir soru soruyoruz: 724 bin personele sahip olan TSK’dan neden onlarca saat yardım istemediniz? Neden askeri personeli onlarca saat devreye sokmadınız da şimdi depremin üzerinden bir buçuk gün geçmişken karın, kışın ortasında deprem bölgesinde OHAL ilan ediyorsunuz? Askeri personel dün derhal yeterli sayı ve ekipmanla göreve başlasaydı bugün belki de binlerce insanımız yaralı da olsa kurtarılmış olacaktı. Biz dün gece o soğuğa dayanamayarak, dondurucu soğuktan yaşamını yitiren kaç yurttaşımız olduğunu bilmiyoruz!

Neymiş OHAL ilan etmiş! Erdoğan, ne yapmak istedin de yetkin yetmedi! Tekrar soruyorum, Ne yapmaya çalıştın da yapamadın gidip OHAL’e ihtiyaç duydun! Mesele yetki değil arkadaşlar, zaten kurdukları sistem her şeyi bir kişinin iki dudağı arasına sıkıştıran bir sistem. Her konuda cumhurbaşkanının izniyle, cumhurbaşkanının talimatıyla, cumhurbaşkanının yetkisiyle harekete geçirilen bir devlet mekanizmasından bahsediyoruz. Hangi yetkin yok?

“Sizi de bu felaketi de halkımızın bu birliği, bu haysiyeti yenecek”

Değerli yurttaşlar, halk canının, bunlar iktidarının derdinde! Diyorlar ki, şimdi siyaset yapmanın zamanı değil, birlik olma zamanı, beraber olma zamanı! AKP, daha dün, deprem sonrası muhalefet mensubu belediye başkanlarını halktan tepkiler gelene kadar aramamış bir iktidardır! Hangi birlikten ne birliğinden bahsediyorsunuz! Ülkeyi tümüyle bölen, felaket anında bile ayrıştıran bu zihniyetle birlik olmak, beraber olmak mümkün değil. Birlik arayan halka baksın! Devletin, AFAD’ın, hiçbir şeyin yapmadığı yerde, halk o birliği kurdu, tırnaklarıyla kaza kaza yurttaşlarını kurtarmaya çalışıyor! Sizi de bu felaketi de halkımızın bu birliği, bu haysiyeti yenecek.

85 milyon insanımız kayıplarına ağlıyor, yitip giden canlarına ağlıyor, yok olan evlerine kentlerine ağlıyor ama başkaları birileri seçim hesaplarının, iktidarını korumanın peşinde. Bu halkın haysiyeti var Erdoğan! Bu haysiyete, karda kışta yurttaşını kurtarmak isteyen, yardım için yollara düşen, tırlar dolusu ihtiyaç malzemesi toplayan bu haysiyete yenileceksiniz! Eşyalarını poşetlere doldurup deprem bölgesine yardıma koşan Somalı madencilerin haysiyetine yenileceksiniz! Parti binamıza gelip üzerindeki montunu çıkarıp giden amcamızın; evindeki erzakı, kenarındaki üç kuruşu parayı dayanışma için gönderen bu ülkenin güzel insanlarının haysiyetine yenileceksiniz!

Buradan Türkiye İşçi Partisi İl ve İlçe binalarını tırlar dolusu ihtiyaç malzemesiyle dolduran, eşi benzeri olmayan bir dayanışma gösteren halkımıza binlerce kez teşekkür ediyoruz. Sevgili kardeşlerim, özellikle genç kardeşlerim son sözüm size: Ülkemizin, kardeşlerimizin üzerinden bu enkazı kaldırmak bize düşüyor. Canlarımızı enkazdan çıkarmalı, yaralarımızı sarmalı, barınma, gıda ve hijyen desteği sunmalıyız.

“Birbirimizi bulalım, dayanışmayı yaşatalım”

İşimiz çok zor. Ama inancımız tam, kararlılığımız tam. Eğer el ele verirsek, ülkemiz ve halkımız üzerindeki kara bulutları hep birlikte dağıtırız. Dünden bu yana ülkenin dört bir yanından deprem bölgesine destek ve dayanışma sunmak için bize ulaşan yurttaşlarımız bu inancımızı kuvvetlendiriyor. Birbirimize inanırsak, birbirimizi ellerini bulursak bu cehennemden hep birlikte çıkarız. Şarkıda dediği gibi ‘gençliği haybeye yenmiş yorgun ve yalnız nesil, birbirini buldukça düşmedi düşmeyecek’. Birbirimizi bulalım, dayanışmayı yaşatalım.

Bizi bir araya getirecek, bizi kardeş kılacak, bizi kurtaracak haysiyetimiz var. Ona inanalım, ona tutunalım. O zaman bu yıkımı da atlatırız, ülkemizi yeniden de kurarız, bu Saray iktidarından da kurtuluruz. Varsın onlar iktardan, paradan başka bir şey düşünmesin. Biz bugün birbirimize sahip çıkacağız, yaralarımızı saracağız ve yarın bize bunları reva gören akıl dışı, bilim düşmanı, rant için, para için insanların ölümüne sebep olan iktidara son vereceğiz.

Bir kez daha tüm yurttaşlarımıza geçmiş olsun diyor, yakınlarını, sevdiklerini yitirenlere tüm Türkiye İşçi Partililer adına başsağlığı diliyorum.”

Paylaşın