TİP Başkanı Erkan Baş: Muhalefete Karşı Kullanılan “Yargı Silahı” Susmalı

TİP Genel Başkanı Erkan Baş, DEM Parti heyeti ile yaptığı ortak basın açıklamasında, “Silahların susmasından söz ediyoruz. Yargı silahının susması gerektiğini düşünüyoruz. İktidar tarafından tek yanlı olarak tüm muhalefete karşı kullanılan yargı silahının susması gerektiğini düşünüyoruz” dedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan’ın, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın çağrısının ardından siyasi partilerle başlattığı görüşme trafiği devam ediyor. Eş Genel Başkanlar, ikinci tur görüşmeleri kapsamında bugün Türkiye İşçi Partisi (TİP) ile görüştü.

Meclis’te bulunan Halkla İlişkiler Binası’nda yapılan görüşmede, DEM Parti heyetini, TİP Genel Başkanı Erkan Baş, Genel Başkan Yardımcısı Doğan Ergün, Parti Sözcüsü Saliha Sera Kadıgil, Parti Meclisi üyesi ve Milletvekili Ahmet Şık karşıladı.

Basına kapalı yapılan toplantı sonrasında konuşan TİP Genel Başkanı Erkan Baş, “Ülkenin demokratikleşmesi ve barışın sağlanması konusunda, bütün bu tarihsel mirasın bir uzanımı olarak kayıtsız ve şartsız bir biçimde barışın tarafıyız” dedi. Yaşanan gelişmeleri dikkatlice izlediklerine dikkati çeken Baş, iktidar tarafından atılması gereken adımların olduğunu söyledi.

Baş, “Barış çok kutsal ve çok büyük bir ihtiyaç. Bunun günlük siyasi hesaplara, küçük iktidar hesaplarına alet edilmemesi gerekiyor. Barışın kalıcı bir biçimde tesis edilmesi için Türkiye’de mutlaka güçlü bir demokratikleşmenin yaşanması gerekiyor. Silahların susmasından söz ediyoruz. Yargı silahının susması gerektiğini düşünüyoruz. İktidar tarafından tek yanlı olarak tüm muhalefete karşı kullanılan yargı silahının susması gerektiğini düşünüyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin zemininin son derece önemli olduğunu düşünüyoruz. TBMM zemininde şeffaf, katılımcı bir tartışma sürecinin Türkiye’yi barışa taşıyacağına ilişkin inancımızı bir kez daha ifade etmiş olayım” diye konuştu.

Baş, “Barış ülkemizin ihtiyacıdır. Aynı zamanda bölgenin ve dünyanın ihtiyacıdır. Bu kapsamda Suriye’de yaşanan gelişmeleri de dikkatle takip ettiğimizi paylaşmak isterim. Özellikle son zamanlarda Suriyeli Alevi yurttaşları hedef alan saldırılar karşısında kaygılarımızı karşılıklı olarak paylaştık. Sadece ülkemizde değil, bölgemizde, dünyada barışın tesis edilmesi için hep birlikte mücadele etmemiz gerektiğini bir kez daha teyit etmiş olduk. Bir kez daha teşekkür ediyorum, iyi ki geldiniz, iyi ki birlikteydik” ifadelerini kullandı.

“Cumhur İttifakı bileşenleriyle de görüşmelerimiz olacak”

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları da, sürece verdikleri destek için TİP’e teşekkür ederek şöyle konuştu: “Sayın Öcalan’ın yaptığı çağrının hayat bulabilmesi için kendisinin çok daha aktif bir görev üstlenmesi gerektiğini kendi de ifade etti. Kendi örgütüne yaptığı fesih çağrısının yaşam bulabilmesi için, kongrelerini toplayabilmeleri için Sayın Abdullah Öcalan’ın diyalog kurabilecek zemininin güçlenmesi ve görüşme kanallarının güçlü bir biçimde açılması gerekiyor.

Yani elbette sadece heyet değil, bu sürece katkı verecek bütün kesimlerin İmralı’ya gidip gelebileceği koşulların oluşması önemli. Dolayısıyla Sayın Öcalan’ın çalışma koşullarının düzenlenmesi çok önemlidir. Yine yasal zeminde adımların atılması çok önemli. Yasal zeminde atılacak adımlar bu sürecin daha hızlı bir biçimde ilerlemesini sağlayacak, süreç barışla taçlanacak. Bu süreçte Meclis’in görev ve sorumluluk üstlenmesi çok önemli. Bu görev ve sorumluluk salt komisyon şeklinde değil, tam anlamıyla aktif, iradesini ortaya koyan ve bu sürecin ilerletilmesi konusunda parlamentonun görev ve sorumluluk üstlenmesi en acil ve en elzem durumlardan birisidir.”

Ziyaretlerinin Mart ayı boyunca devam edeceğini söyleyen Tülay Hatimoğulları, “Sayın Erkan Baş da ifade etti; Bu sürecin, yani Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nın salt bir seçim, salt bir kazanma ve kaybetme gibi bir düzeye indirgenmesini asla doğru bulmuyoruz” dedi.

Sürecin 52 yıldır devam eden çatışmalı sürecin son bulması ve sorunun siyasi ve hukuki zemine taşınması olarak görülmesi gerektiğini vurgulayan Tülay Hatimoğulları, “Bizler çok acılar çektik. Bu coğrafyada çok kan aktı. Bizler bu kanın durması, anaların gözyaşının dinmesi için bu çağrıyı çok kıymetli ve önemli buluyoruz. Barış annelerinin ifade ettiği gibi çocuklarımızın tabutlarına değil, evlatlarımıza sarılmak istiyoruz. Bir gerilla annesinin, bir asker annesine yaptığı çağrının hayat bulması için bizler bu mücadeleyi yürütüyoruz ve bu çağrıyı böyle okuyoruz” ifadelerini kullandı.

Tülay Hatimoğulları, Türkiye çoklu krizlerden geçtiğine işaret ederek, “Sayın Abdullah Öcalan, demokratik siyasetin önünün açılması çağrısında, bu anlamdaki örgütlenmenin de altını çizmiştir. Kendi sözleriyle ‘Sosyo-ekonomik ve siyasal yapılanmalar; ancak demokratik toplum ve siyasal alanın mevcudiyetiyle mümkündür’ şeklinde ifade etmişti” diye kaydetti. Tülay Hatimoğulları, çoklu krizlerinin çözümü ile demokratik mücadele ve örgütlenmenin kapısının aralanması noktasında çağrıyı çok önemli bulduklarını vurguladı.

Ziyaretlerinin devam edeceğini ve iktidarı da kapsayacağını belirten Tülay Hatimoğulları, “Bizim ziyaretlerimiz devam ediyor. Bu konuda elbette hem bileşen yapılarımız ve ittifak güçlerimizle hem de bahsini ettiğimiz bütün toplumsal kesimlerle görüşmelerimiz var. Önümüzdeki günlerde iktidar partileriyle, Cumhur İttifakı bileşenleriyle de görüşmelerimiz olacak” dedi.

Paylaşın

TİP Lideri Erkan Baş: Erdoğan’ın Yeniden Adaylığının Parçası Olmayacağız

TİP Lideri Erkan Baş, “Erdoğan’ın yeniden aday olmasının yolunu açacak hiçbir adımın parçası olmayacağız. Tüm muhalefete de bir kere burada bir birlik çağrısı yapıyorum. Muhalefete diyorum ki, biz niye Tayyip Erdoğan’ın nasıl aday olabileceğini tartışıyoruz ki? Mevcut anayasaya göre Erdoğan aday olamaz” dedi.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, Bilge Yurtdagülen’in sunumuyla TELE 1 ekranlarında yayınlanan “Gündem Özel” programının konuğu oldu. Erkan Baş’ın açıklamaları şöyle:

“Suriye’deki çatışmalar: Şuna dikkat çekmek istiyorum, niye öfkeliyiz? Suriye’den özellikle Lazkiye bölgesinden gelen bilgiler şunu söylüyor, buradaki cihatçı örgütler, şeriatçı güçler kışkırtılıyor. Neymiş efendim? Aleviler eski rejimin uzantılarıymış, eski rejimin kalıntılarıymış. Ben şuna dikkat çekmeye çalışıyorum, burada Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yönetenlerin bir sorumluluk alması lazım. Sonuçta siz bu Colani ile iş birliği içerisinde misiniz? Oradaki Colani’nin de denetimi altındaki kuvvetler Alevi yurttaşlarını katlediyorlar.

İkincisi, daha önemli bir konuda uyarıda bulunmak istiyorum. Bizim aldığımız bilgi bunun aynı zamanda İsrail tarafından tetiklendiği. Yani İsrail’in bölgeye müdahale etmek, İsrail’in bölgedeki gücünü arttırmak üzere buradaki şeriatçı kuvvetleri Alevilere doğru ittirdiği, bunu manipüle ettiği ve orada bir iç karışıklık çıkarttıktan sonra sürece müdahale etmek gibi bir arayış oldu. Zaten İsrail başından bu yana, bu Suriye’nin parçalanması sürecinde bu iç savaşın bir tarafı haline gelmişti. Şimdi yeni bir evreye geçti.

Bunu sadece komşu bir ülkedeki üzücü bir olay olarak değerlendirmeyiz. Kuşkusuz sadece bu bile olsa bizim sorumluluk almamız lazım, ama altını çizerek söylüyorum, bugün orada katliama uğrayanlar bizim Adana’daki, Mersin’deki, Hatay’daki, özellikle Samandağ’daki, Defne’deki yurttaşlarımızın akrabaları. Dolayısıyla büyük bir tedirginlik oluşmuş durumda. Bu, bir bütün olarak bölgenin önümüzdeki dönem çok ciddi bir kaos sürecinden geçeceğini gösteriyor. O yüzden herkesin akıllı, sağduyulu, temel insan haklarına dayalı, uluslararası hukuku gözeten bir biçimde hareket etmesi gerekiyor.

Yeni süreç: Önümüzdeki çarşamba günü DEM Parti heyeti ile görüşeceğiz, Meclis’te ziyaretimize gelecekler. Umuyorum orada karşılıklı sorularımızı, kaygılarımızı, değerlendirmelerimizi paylaşma fırsatı bulacağız. Dolayısıyla şu anda yapılabilecek değerlendirmeler bizim açımızdan da görünen kısmıyla ilgili. Şöyle bir tablo oluşuyor, bir tarafta bu sürece kayıtsız şartsız bir destek beklentisi, isteği, arzusu ve bunu dillendiren kuvvetler var, bir tarafta da bir şekilde buna karşı bir direnç örmeye çalışan, bütün varlığını bunun üzerine kurmaya çalışan bir yaklaşım var. Galiba Türkiye İşçi Partisi biraz farklılaşıyor. Bir kere ben buradan bütün yurttaşlarımıza söylüyorum, ortada barışın bir ihtimal olarak bile belirdiği bir noktada bu ihtimale sımsıkı sarılmak lazım.

Sonuçta en azından 40 yıldır Türkiye’de hep yoksul çocukların öldüğü… Hepimiz biliriz ya o şehit cenazeleri, bayraklar asılır evlere, hep böyle herhalde bulunduğu bölgedeki en yoksul evlerdir onlar. Sıvası yoktur, kerpiçtir, oradaki o yoksulluğu görürsünüz. Bu bir gerçek. Dolayısıyla bu ülkedeki yoksulların, yoksul emekçi çocuklarının, gencecik kardeşlerimizin hayatını kaybetmesini engelleyebilecek ne yapıyorsak hep beraber yapmamız lazım. Bunun gerçek olup olmamasından da bağımsız söylüyorum. Bir ihtimal olarak ortaya çıktığında bile o ihtimali tutup bu ihtimali gerçeğe doğru çevirmek gerekir. Buna ilişkin hiçbir tereddüt yaşamamak lazım.

Tarihsel olarak da şunu söyleyebilirim, bizim için tabi çok özel bir durum bu. Çünkü Türkiye İşçi Partisi, 12 Mart darbecileri tarafından, 12 Mart muhtırasından sonra ‘Türkiye’de Kürt sorunu vardır’ diye bir kongre kararı gerekçe gösterilerek kapatılmış bir parti. Henüz Türkiye’nin bunları konuşamadığı bir dönemde TİP Türkiye’de böyle bir sorunu tespit etmiş ve bunun ortadan kaldırılması için 1960’ların sonunda kongre kararı almış ve kendisine görev biçmiş, doğu mitingleri yapmış o zaman. Bu memlekette en zor zamanlarda belki de Kürtlerin hedef haline getirildiği, iktidarlar tarafından sadece Kürt siyasetçilerinin değil, bir bütün Kürt halkının hedef haline getirildiği süreçler yaşadık biz.

Kentler bombalandı, köyler yakıldı, köy boşaltmalar, faili meçhuller oldu. Bütün bu süreçlerde hep ‘barış’ demişiz, hep bu mücadelede taraf olmaya çalışmışız. Böyle bir tarihsellik içerisinde yaklaşıyoruz. O yüzden bugün barış sözcüğü, o ihtimal ortaya çıktığı anda ben açık söylüyorum, heyecanlanıyorum, umutlanıyorum. Bunun yanına hemen şunu ekliyorum ama, diyorum ki ‘Türkiye’de öyle bir iktidar var ki… Bu iktidar halkın bütün acılarını sadece ve sadece kendi siyasi emelleri cephesinden değerlendiriyor’. Bu memlekette ne sorun varsa ben bu AKP ilk iktidara geldiği günden beri sistematik olarak böyle bir yol izledi diye gözlemliyorum.

Türkiye’nin gerçek sorunlarını işaret ediyor, o sorunları çözmek yerine o sorunları daha da derinleştiren, o sorunları daha da katmerleştiren yani halkın o beklentisini, umudunu, hayalini kendi siyasi emelleri için kullanan bir taktikle hareket ediyor. Bunun sonucu olarak da bu ülkede bu iktidara karşı mücadele eden insanlar barış tartışmasına bile ‘Acaba AKP buradan nasıl bir plan yapıyor? Acaba Tayyip Erdoğan buradan kendisine yeniden Cumhurbaşkanlığının yolunu açacak mı? Acaba AKP iktidarını kalıcılaştırmak için bunu kullanacak mı’ diye bakıyor. Temel itibariyle haklı olan birtakım kaygılar ortaya çıkıyor, biz de hiç kuşkusuz bu kaygıları paylaşıyoruz.

Erdoğan’ın adaylığı: Bir kere şunu söyleyeyim, Türkiye’nin bu iktidar tarafından uzun süre daha yönetilmesi mümkün değil. Dolayısıyla biz hemen bir seçim yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Seçim tartışmalarında en fazla üzerinde durduğumuz konulardan bir tanesi de mevcut anayasaya göre Tayyip Erdoğan’ın bir daha aday olamayacağı gerçeği. Bunun üzerinden atlamamak lazım. Dolayısıyla bir kere bu Cumhurbaşkanlığı ile ilgili tartışmalarda eksik gördüğümüz husus budur. Geçen sefer bunun üzerinde tepinmişti iktidar, ‘Adayınız kim’ diye. Şu andaki temel soru şu, Cumhur İttifakı’nın adayı kim?

İlla Tayyip Erdoğan aday olacaksa bunun için örneğin Cumhuriyet Halk Partisi ile, örneğin İYİ Parti ile, Meclis’te grubu olan muhalefet partileri ile anlaşma yoluna gitmesi lazım. Bunun dışında Tayyip Erdoğan’ın aday olma imkanı yok. Ben Türkiye İşçi Partisi adına şunu söyleyeceğim, biz Tayyip Erdoğan’ın yeniden aday olmasının yolunu açacak hiçbir adımın parçası olmayacağız. Tüm muhalefete de bir kere burada bir birlik çağrısı yapıyorum. Muhalefete diyorum ki, biz niye Tayyip Erdoğan’ın nasıl aday olabileceğini tartışıyoruz ki? Mevcut anayasaya göre Tayyip Erdoğan’a da aday olamaz.”

Paylaşın

Erkan Baş’a Soruşturma; Dokunulmazlığının Kaldırılması Talebi

TİP Genel Başkanı Erkan Baş hakkında “Cumhurbaşkanına alanen hakaret” gerekçesiyle soruşturma açıldı. Soruşturma kapsamında TBMM’ye gönderdiği yazıda, dokunulmazlığın kaldırılması gerektiği belirtildi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanlığı’na, dört milletvekiline ait dokunulmazlık dosyası sunuldu. Yasama Dokunulmazlığı’nın Kaldırılması Hakkında Cumhurbaşkanlığı Tezkereleri, Meclis Başkanlığı tarafından Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon’a havale edildi.

Dosyaları, 26 Şubat’ta Karma Komisyona sevk edilen milletvekilleri arasında Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul Milletvekili Cemal Enginyurt, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Hakkari Milletvekili Öznur Bartin ve Vezir Coşkun Parlak ve Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı ve İstanbul Milletvekili Erkan Baş bulunuyor.

Gazete Duvar’ın edindiği bilgilere göre; TİP Genel Başkanı Erkan Baş hakkındaki soruşturmayı Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı yürütüyor. Soruşturmada Erkan Baş’a, “Cumhurbaşkanına alanen hakaret” suçlaması yöneltildi.

Soruşturmanın, AK Parti içerisindeki gruplardan “Pelikancılar”ın merkezi Bosphorus Global (Boğaziçi Küresel İlişkiler Merkezi) projesi Yekvücut’un paylaşımıyla açtığı görüldü.

Soruşturma dosyasında, Yekvücut adlı sosyal medya hesabından 15 Ekim 2024 tarihinde Erkan Baş’ın “Arkadaşlar önümüzdeki görevler çok net, bakın çok net. Bir, Recep Tayyip Erdoğan’ı tarihin çöplüğüne göndereceğiz” sözlerini paylaşıldığı belirtildi.

TİP Genel Başkanı Baş’ın sözlerinin paylaşılması üzerine “Cumhurbaşkanına hakaret” suçundan re’sen soruşturma başlatıldığı ifade edildi.

Soruşturma dosyasında, Erkan Baş hakkında Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi (CİMER) başvurusu da olduğu görüldü. 15 Ekim 2022 tarihinde yapılan başvuruda Baş’ın, Bartın maden faciası üzerine yaptığı sosyal medya paylaşımı yer aldı.

TİP Genel Başkanı Baş, “Bartın’dayız, Erdoğan geliyor diye bütün alanı boşalttılar. Her katilin cinayet mahalline döndüğü gibi o da olay yerine dönüyor! Senin kaderin zengin olmak da madencinin kaderi ölmek mi” ifadelerini kullanmıştı.

“Cumhurbaşkanı hakaret” suçu işlediği öne sürüldü

İki farklı konuşmayı soruşturma dosyasına ekleyen Başsavcı Vekili’nin, Erkan Baş’ın zincirleme şekilde “Cumhurbaşkanı hakaret” suçunu işlediğini öne sürdü. Başsavcı Vekili’nin TBMM’ye gönderdiği yazıda, Baş hakkında 7 yıla kadar hapis cezası talebiyle iddianame hazırlamak için dokunulmazlığın kaldırılması gerektiğini belirtti.

Paylaşın

CHP Lideri Özel, TİP Lideri Baş’ı Ziyaret Etti: Ortak Mücadele Vurgusu

CHP Lideri Özgür Özel, TİP Lideri Erkan Baş ile yaptığı görüşme sonrası, “Türkiye’nin içinde bulunduğu, hem vatandaşın yakıcı sorunlarını ve bunların çaresinin bir sandık olduğunu, erken seçim olduğunu ve bu iktidarın bir an önce değiştirilmesi, emekten yana ve demokrasiden eşitlikten yana bir iktidarın ülkeyi yönetmesi ile mümkün olduğuna ilişkin görüş alışverişinde bulunduk” dedi.

Haber Merkezi / TİP Lideri Erkan Baş ise görüşme sonrası yaptığı açıklamada, “Çok ağır bir süreçten geçiyoruz. Türkiye şu an itibarıyla Yunanistan nüfusu kadar işsizin yaşadığı bir ülke haline geldi. Toplumun tüm kesimlerinin yargı sopasıyla dövüle dövüle mahkum edilmediği bir ülke. İktidar bir oyun planlıyor. Dün en son örneğini gördük. Bizi, mücadele edenleri satın alabilecek para yoktur. Kim iktidara karşı mücadele ediyorsa onun yanındayız. Hep birlikte kurtulacağız” ifadelerini kullandı.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş ile görüştü. İstanbul’da gerçekleşen görüşmenin ardından açıklama yapan Özgür Özel, şu ifadeleri kullandı:

“Bütünüyle muhalefetin yargı sopasıyla, yargı taciziyle sindirilmeye çalışıldığı bu süreçte, partimizin buna karşı geçmişte konvansiyonel muhalefet yöntemlerinin tamamını tükettiği süreçte, seçilmiş organlarının yaptığı değerlendirmeler sonucunda erken seçim sandığının bir an önce gelmesi için tüm yönleri ile bu seçime hazır olduğumuzu göstermek ve bir seçimin olmazsa olmazı partinin adayının da belirlenmesi sürecinde olduğumuzu, bunu 23’ünde yapacağımız bir ön seçimle, CHP’ye Şubat ayı sonuna kadar üye olmuş herkesin oy kullanacağı bir ön seçimle belirleyeceğimizi ve bundan sonraki sürecimizle ilgili TİP’in değerli heyetine CHP’nin içinden gerekli bilgilendirmeleri yaptık. Onların önerilerini, değerlendirmelerini dinleme imkanı bulduk.

Ben bugün öğleden sonra Silivri Cezaevi’nde Sevgili Can Atalay’ı ziyaret edeceğim. Onun yanında tutuklu belediye başkanlarımızı ve Gezi davasından hepimiz adına tutuklu olan, hepimiz adına cezaevinde yatan arkadaşlarımızı ayrı ayrı ziyaret edeceğim. Biraz önce ifade edildiği gibi iktidar, muhalefete ayrı ayrı saldırarak, bazen çok stratejik hedefler belirleyip o hedefler üzerinden muhalefeti bölmeye çalışarak, hatta bir siyasi partinin iç işlerine müdahale edip, daha önce de ifade etmiştim CHP’ye karşı yargı eliyle bir siyasi operasyon ve darbe girişiminde bulunarak 1.5 yıl önce bitmiş bir kurultayı ve olağan kurultay sürecine altı ay kalmış bir yerde 1.5 yıl önce yapılmış bir kurultayı iptal etmeye kalkacak kadar bir darbe ittifakını örgütlemeye çalışarak bu iktidar her şeyi deniyor.

Bunun karşısında yapılabilecek tek şey muhalefetin birlikte olmasıdır. Bütün halinde güçlü bir itirazı, güçlü bir direnişi hep birlikte örgütlenmesidir ve sonunda da bu iktidara karşı seçim sandığında hep birlikte olmaktır. Bu hep birlikte olmaktan ittifakları değil, bu iktidara karşı muhalefetin birbirine güç vererek, birbirinden güç alarak mücadele etmesinden bahsediyoruz. Sayın Genel Başkanımızın ifade ettiği gibi bizim çok uzun yıllardır emek mücadelesinde duyduğumuz şimdi de siyasette bir arada olmanın ve bir arada mücadele etmenin simge sözleriyle biz de ‘Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz’ diyoruz.”

CHP’nin Cumhurbaşkanı aday adaylığı başvurusunun yarın sona ermesi ve gelinen süreç hakkındaki görüşleri sorulan Özgür Özel, şunları söyledi: “Benim Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı olarak beklentim, bu sürecin tüm aday adayları açısından adil ve şeffaf bir şekilde yürümesidir. Gruptaki arkadaşlarımızdan aldığımız bilgilere göre Sayın Ekrem İmamoğlu aday olmak için gerekecek imza sayısının üç katına yakınını zaten ilk günün sonunda veya 24 saat içinde tamamlamıştı. Salı günü ilk imza atıldıktan 24 saat sonra gerekli imza sayısına dakikalar içerisinde ulaşıp bir gün içinde de üç katına ulaşmıştı. Şu anki son rakamı bilmiyorum, arkadaşlar Ankara’dan açıklarlar.

Onun dışında grubumuza çeşitli başvurular oluyor, ya da basına yansıyor. Biz bütün başvurulara gidip kendilerini zaten milletvekillerimizin Ankara’da olduğu bir süreçte, bütün başvuranların gidip milletvekillerimize bu taleplerini iletmelerini ve tüm adaylar açısından eşit bir şekilde, adil bir şekilde yaklaşıyoruz. Yarın akşamüstü saat 17.00’ye kadar imza sayısı 20’yi geçen aday adaylarını Genel Merkezimize bildireceğiz ve o aday adayları kendi başvurularını diğer evrakları ile birlikte tamamlayacaklar. Süreç, Cumhuriyet Halk Partisi’nde hem Meclis ayağı tabii orası milletvekillerinin imza attıkları bir süreç. İlk kez yaşanıyor olmasından dolayı ilgi çekici ve heyecan verici. Ama esas büyük heyecanın 81 il ve 973 ilçede ve bilhassa online üyelikler üzerinden 18-25 yaş arası seçmende Cumhuriyet Halk Partisi‘ne kayıt olma noktasında yaşandığını görüyoruz.

Bu partiye olan teveccühün, yönelmenin ötesinde, Erdoğan’ın karşısında, bir sonraki cumhurbaşkanlığı yarışına girecek adayı belirlemek ve aslında Erdoğan’ın değiştirilmesi, bu düzenin değiştirilmesi, yasakların kalkması, özgürlüklerin gelmesi, yasak olan tek şeyin yasaklar olacağı bir Türkiye’nin inşasına duyulan özlem, yoksulluğa itiraz, işsizliğe itiraz, örgütlenmenin karşısındaki her türlü engellemeye ve saldırganlığa itiraz, basın özgürlüğünün kısıtlanmasına itiraz noktasındaki bir toplumsal uyanışı ve hareketlenmeyi hep birlikte görüyoruz. Bizim esas heyecanla takip ettiğimiz taraf o taraftır.”

Özgür Özel, “Lütfü Savaş’ın CHP Kurultayı’na ilişkin CHP MYK, PM ve YDK’nın görevden uzaklaştırılması taleplerinin mahkeme tarafından reddedilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusuna, “Yapılan başvurunun hukuki bir zemini yok. Yapılan başvuru, siyaseten yıpratma başvurusudur. Yapılan başvuru, bugünkü iktidarın Cumhuriyet Halk Partisi’nin birinci parti olmasından ve Türkiye’de bu iktidara itiraz edenlerin çok büyük bir çoğunlukla bu iktidarı savunan Cumhur İttifakı’nın çok ilerisinde olmasından duyulan rahatsızlık ve panikle Cumhuriyet Halk Partisi’ni karıştırmaya, tartıştırmaya, bu tartışmadan medet ummaya çalışanların yaptığı bir planlamadır. Orada da Lütfü Savaş, sadece bu kirli oyunun kullandığı bir piyondur” yanıtını verdi.

CHP Lideri Özel, “TÜSİAD gözaltılarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in farklı ülkelere yaptığı yatırım ziyaretleri bu süreçte olumsuz etkilenir mi?” sorusunu şöyle yanıtladı: “Mehmet Şimşek sunumlar yapıyor. Sunumunu tek slayta indirsin. ‘Türkiye yatırım yapmak için böyle bir ülke’ desin. TÜSİAD Başkanı’nın iki polisin kolundaki fotoğrafını, Türkiye’deki yatırım ortamı bu kadar müsait diye gösterebilir. Herhalde Mehmet Şimşek’in en son isteyeceği fotoğraf, kendisi açısından o fotoğraftır. Yani hukuk güvencesinin olmadığı, mülkiyet güvencesinin olmadığı, insanların ifade özgürlüğünün olmadığı bir ülkeye kimse gelip de yatırım yapmak istemez. TÜSİAD’ın yapmış olduğu geçen haftaki açıklamadan sonra durdular, beklediler. Ve Erdoğan’ın dün verdiği startla o görüntüleri yaşattılar.

Sadece TÜSİAD değil, sendikalar bunu söylüyor, dernekler bunu söylüyor, vakıflar bunu söylüyor, muhalif gazeteciler bunu yazıyor, bütün siyasetçiler bunu söylüyor ve muhalefet hangi kanattan olursa olsun aynı sert muameleye tabi tutuluyor. Çünkü buradaki bütün maksat, ‘Kimse sesini çıkarmasın, sesini çıkaranın başına bu gelir.’ Dün de Erdoğan şöyle bir şey yaptı, ‘Bugüne kadar sendikacıları, işçileri, öğrencileri, gazetecileri, siyasetçileri cezalandırıyorduk. Bakın kimsenin garantisi yok. Sermayenin temsilcilerinin de başına aynı şey geliyor.

Kimse ağzını açmaya kalkmasın.’ Grup toplantısında söylemiştim bir Afrika atasözünü. Ormandan dışarıya doğru aslanla ceylan, sırtlanla kaplan bir arada kaçıyorsa; birileri ormanı yaktı demektir. Orman yanıyor, Türkiye yanıyor. Ve dünkü görüntüler, TÜSİAD’ın muhatap olduğu muamele, bütün Türkiye’ye gözdağıdır. Muhalefet zaten bu gözdağına çoktandır bedel ödüyordu. Şimdi sırayı TÜSİAD’a getirdiler. Biz özgürlükleri savunan, hukuku savunan, demokrasiyi savunan kim varsa onun yanındayız, arkasındayız ve her türlü özgürlüğü savunuyoruz.

Son sözüm şu olsun, son ifadem, Recep Tayyip Erdoğan dün grup konuşmasında bir şiir polemiğini kendisi açısından sürdürmeyi tercih ediyor. Bir parmak bir yeri işaret ettiğinde, gerçekten akıllı insanlar parmağın işaret ettiği yere bakar. Ama parmağın işaret ettiği yere bakmak yerine parmağın ucuna bakanlar, aslında akılları yerine duygularına esir olmuş ve kaybetmeye mahkum olanlardır. Ben Erdoğan’a şunu hatırlatıyorum. Bir şiir okumuştun, suç olacak bir şey de değildi. Ama bu Siirt’teydi. Sen Siirt’te bir şiir okudun, yasaklı duruma düştün. Sonra CHP ile birlikte anayasa değişikliği yapıldı, kimse ifade özgürlüğünün engellenmesinden dolayı siyasi yasaklı olmamalıdır. Partinin başındaydın ama ‘Muhtar bile olamaz’ deniliyordu.

Milletvekili yolu kapalıydı. Anayasa değişti ve Siirt’te yapılan seçimlerle ilk kez milletvekili ve başbakan oldu. Vaktiyle Erdoğan’a oy verip ona siyaset yolunu açan Siirt, yüzde 60 oy ile bir belediye başkanı seçiyor sen de ona kayyum atıyorsun. Bu Siirt üçlemesi Erdoğan’ın ve AK Parti’nin demokrasi yolculuğunun özetidir. Vaktiyle ‘Demokrasi bir trendir, gerektiğinde ineriz’ dediğinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanıydı. Şimdi trenden indi. İndiği istasyon, bizim CHP olarak tarihin bir kara lekesi olarak adlandırdığımız otoriterlik, despotluk ve bundan sonra Türkiye’deki hiç kimsenin mal, mülk, fikir, ifade özgürlüğünün olmadığı bir otoriter sistemdir. Onların varmak istediği istasyon burasıymış, indiler. Ama demokrasi treni yoluna devam edecek. Tarih inenleri de yazacak, direnenleri de yazacak.”

Erkan Baş: Hep birlikte kurtulacağız

TİP Lideri Erkan Baş ise, “Türkiye çok ağır bir süreçten geçiyor buna ilişkin değerlendirmeler yaptık. Nedeni çok basit Türkiye şu an itibarıyla Yunanistan nüfusu kadar işsizin, Hollanda nüfusu kadar da yoksulun yaşadığı hale geldi. Bu iktidarın da devam etmesinin yolu toplumun tüm kesimlerinin yargı sopasıyla dövüle dövüle mahkum edilmesi. Buna isyan edenlerin polis çopuyla, cezaeviyle sindirmesi olduğunu görüyoruz. İktidar bir oyun planlıyor. Kendisi dışında kimsenin konuşamayacağı. Dün en son örneğini gördük. Bizi, mücadele edenleri satın alabilecek bir para yoktur. Bizi kokrutabilecekleri herhangi bir enstrümanları da yoktur. Bu ülkede kim iktidara karşı mücadele ediyorsa sonuna kadar onun yanındayız. Hep birlikte kurtulacağız. Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

TİP Lideri Erkan Baş: Bütün Ülkeyi Soyuyorlar

TİP Genel Başkanı Erkan Baş, partisinin ”Halk için Ekonomi Programı” toplantısında yaptığı konuşmada, “Gözümüzün içine baka baka bütün ülkeyi soyuyorlar” dedi ve ekledi:

“‘Kaynak yok’ diyenlerin kafasına vurmak gerekiyor bu rakamları. 3 trilyon liralık kaynak hiç edilmiş durumda. Bizim yoksulluğumuzun nedeni, hak etmedikleri halde bizim emeğimizi, alın terimizi, ülkemizin değerlerini gasp ederek zenginleşenlerdir. Ve bunlara hizmet eden siyasi iktidardır.”

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, partisinin “Halk için Ekonomi Paketi” tanıtım toplantısında konuştu. Cumhuriyet’in aktardığına göre; Erkan Baş, ülkede büyük bir ekonomik yıkımın yaşandığını, iktidarın ise bu gerçeğin üzerini örtmek, bu durumu normalleştirmek için çaba gösterdiğini vurguladı.

“Türkiye’nin kaynaklarının nasıl geliştirebileceğini ve nasıl halk için kullanılabileceğini önümüzdeki dönemde yine yurttaşlarımızla paylaşmaya ve emekçileri birleştirmeye çaba göstereceğiz” diyen Erkan Baş, şunları kaydetti:

“Türkiye’de pek çok şey konuşuluyor, tartışılıyor, değerlendiriliyor ama herhalde değişmeyen temel gündem, ülkemizin büyük bir ekonomik yıkım yaşadığı gerçeğidir. Ne olursa olsun insanlarımız ‘yarın nasıl yaşayacağız’ sorusunu sorarak günü tamamlıyor. İktidar ise bu gerçeğin üzerini örtmek, bunun konuşulmasını engellemek, bunu normalleştirmek, makul bir şeymiş gibi anlatmak için yoğun bir çaba sarf ediyor. Sürekli olarak rakamlarla, tablolarla ‘siz aslında zor durumda değilsiniz’ diye akıl almaz bir yalan propagandası sürüyor.

Başta TÜİK olmak üzere çeşitli kurumlar rakamlarla, tablolarla o gerçeği ters yüz etmeye çalışıyorlar. Genellikle konuşturmamaya, konuşunca onların istediği çerçevede konuşulmasına çaba sarf ettikleri bu tablo üzeri örtülemeyecek hale geldiğinde de her seferinde yeni gerekçeler uyduruyorlar. Şimdilerde ise Türkiye’nin İsrail’in yeni hedefi olduğu tezi üzerine bu ekonomik yıkımı meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Herhangi bir yurttaşı ikna edebilecek bir tek gerekçe ortaya süremediler. Bütün mesele Türkiye’deki bu ekonomik yıkımın üzerini örtmek. Artık yalanlardan bıktık.

Hazırladığımız ekonomi paketindeki esas amacımız, istense ne kadar kolay çözülebileceğini yurttaşlarımızla en kısa biçimde paylaşmak. İlk atılması gereken adım ‘geri almaktır’. Çünkü bugün iktidar bize ait olan kamu kaynaklarını yağmalamıştır. Öncelikli görevimiz bizden çaldıklarını geri almaktır. Daha sonra vergide adalet talebini yükselteceğiz. Çünkü Türkiye’de vergiyi emekçiler, yoksullar ödüyor ve zenginlerin ödemediğini görüyoruz. Enflasyonla gerçek mücadele programı koyacağız. Biz bu iktidarın, enflasyon tartışmalarını nedense her seferinde asgari ücretlilere, emeklilere zam söz konusu olduğunda gündem ettiklerini görüyoruz.

2024 yılı bütçesinde bin 315 tane vergi istisnası saptanmış. Bunun sonucunda bizim yaptığımız hesaplamaya göre, 2,2 trilyon eksik toplanma söz konusu. Bu niye önemli? Çünkü okullarda temizlik yapılamıyor sözde ‘tasarruf’ adı altında. Yani siz sermayeden almadığınız vergileri toplasanız Türkiye’de okullarda okuyan tüm çocukları doyurabilirsiniz, tüm okullarda temizlik sorununu ortadan kaldırabilirsiniz.

“Bizim yoksulluğumuzun nedeni…”

“İstanbul Finans Merkezleri’nin gelirlerinin yüzde 100’ü vergiden muaf. Örneğin Cengiz İnşaat, yatırımlarından 10 yıldır vergi alınmıyor, 10 yıl SGK ödemiyor, 10 yıl boyunca elektrik giderlerinin yüzde 50’sini devlet karşılıyor, 10 yıl boyunca KDV ödemiyor, 10 yıl boyunca gümrük vergisi ödemiyor. Gözümüzün içine baka baka bütün ülkeyi soyuyorlar. ‘Kaynak yok’ diyenlerin kafasına vurmak gerekiyor bu rakamları. 3 trilyon liralık kaynak hiç edilmiş durumda. Bizim yoksulluğumuzun nedeni, hak etmedikleri halde bizim emeğimizi, alın terimizi, ülkemizin değerlerini gasp ederek zenginleşenlerdir. Ve bunlara hizmet eden siyasi iktidardır.

Kredi kartı limitine bağlı olarak 750 lira ek vergi gündemde. Buradan yurttaşlarımıza seslenmek istiyoruz; ücretli vatandaşlarımızın tümü hali hazırda maaşlarından yapılan vergi kesitlerinden yüzde 6’sını Savunma Sanayii fonuna veriyorlar. Bu oran aşağı yukarı 1 yılda yarı maaş demek. Alın bütün fonları bütçe içine ondan sonra kaynak yok deyin görelim. Ayrıca kaynak yoksa yaratmak da iktidarın görevidir.”

Ekonomide yaşanan sorunların çözümü için yapılması gerekenleri de sıralayan Erkan Baş, sözlerini şöyle tamamladı: “Esas olarak halk için ücretli, nitelikli kamu hizmetleri ve yatırımları yapmak gerektiğini ifade ediyoruz. Asgari ücret değil, insanca yaşam ücreti istiyoruz. Çalışma saatleri düşürülsün istiyoruz. Barınmayı bir rant kapısı olmaktan çıkarıp kamusal barınma fonu oluşturulması, sosyal konut üretilmesi en temel görevlerimizden biri, Enerji, su ve iletişim zorunlu ihtiyaçlar.

Bunların tümünde kamu desteği şarttır. Kadınların yaşamın içinde olmasını, gençlerin geleceğe güvenle bakmasını önemsiyoruz. Emeklilerin refah artışından paylarını alabilmeleri gerekir. Son olarak, tarımsal üretim bu iktidar tarafından yok edilmiştir. Mevcut yasada diyor ki; Gayri Safi Milli Hasıla’nın yüzde 1’i tarıma destek için ayrılmalıdır. Fakat bu iktidar hiç bunu yapmadı. Bugün 0,3’e inmiş durumda. Biz bunun yüzde 3’e çıkarılması gerektiğini düşüyoruz.

Biz, Halk için Ekonomi Paketi ile beraber Türkiye’nin kaynaklarının nasıl geliştirebileceğini ve nasıl halk için kullanılabileceğini önümüzdeki dönemde yine yurttaşlarımızla paylaşmaya ve emekçileri birleştirmeye çaba göstereceğiz.”

Paylaşın

Erkan Baş’tan Özgür Özel’e Sert Tepki

CHP Lideri Özgür Özel’in partisine yönelik sözlerine yanıt veren TİP Lideri Erkan Baş, TİP’i hedef alarak söylediği sözleri gerçekten şaşkınlıkla izledim. Herhangi bir partinin aldığı oyu küçümsemek siyasetten çok ayıptır” dedi ve ekledi:

“Özgür Özel gibi deneyimli bir siyasetçinin ‘Onlara sözü ben verdim.’ diye tekrar tekrar ifade etmesi anlaşılabilir bir durum değil; zaten bu gerçek de değil. Bu iktidara karşı toplumsal direnci zayıflatan bir yaklaşım içerisinde.”

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel’in partisine yönelik sözlerine tepki gösterdi.

BirGün’ün aktardığına göre; Erkan Baş, Meclis’te düzenlediği basın toplantısına, 10 Ekim 2015’te Ankara Garı katliamında hayatını kaybedenleri anarak başladı.

TBMM Genel Kurulu’nda dün İsrail’e ilişkin kapalı oturum yapıldığını hatırlatan Baş, “Bütün açık yüreklilikle ifade etmem gerekiyor ki dünkü toplantıyla ilgili söylenebilecek hiçbir şey yok. Tümüyle bomboş; kamuoyunun, gazetelerde çok rahat takip edebileceği haberlerden derlenmiş konuşmalardan ibaret bir toplantıyı gerçekleştirdik” diye konuştu.

Erkan Baş, TBMM’nin 28. Dönem 3. Yasama Yılı’nın açılışında Genel Kurula hitap etmek üzere salona giren AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ayakta karşılanmasıyla ilgili tartışmaları hatırlatarak, CHP lideri Özgür Özel’in TİP’i hedef alan sözlerine yanıt verdi.

“Biz zamanında helalleşmeye de yoktuk, bugün bir normalleşmeyle de yokuz. Biz muhalefete muhalefet etmeme anlayışının temsilcilerinden bir tanesiyiz.” diyen Baş, parti olarak bu oturuma katılmama kararı aldıklarını belirtti. Baş, şöyle devam etti:

“CHP yönetimi bu tavrının gerekçelerini paylaşmak yerine, kendisini eleştiren yurttaşlara yanıt yetiştirme telaşına girmiş gibi gözüküyor. Özgür Özel’in katıldığı bir televizyon programında TİP’i hedef alarak söylediği sözleri gerçekten şaşkınlıkla izledim. Herhangi bir partinin aldığı oyu küçümsemek siyasetten çok ayıptır. Özgür Özel gibi deneyimli bir siyasetçinin ‘Onlara sözü ben verdim.’ diye tekrar tekrar ifade etmesi anlaşılabilir bir durum değil; zaten bu gerçek de değil. Bu iktidara karşı toplumsal direnci zayıflatan bir yaklaşım içerisinde.

Keşke Özgür Özel TİP’i, AKP’ye karşı eksik muhalefet yaptığı için eleştirseydi. Bir muhalefet partisinin, başka bir muhalefet partisini ‘Sen fazla kararlısın, sen eğilmiyorsun.’ diye eleştirmesi, tek kelimeyle şaşkınlık verici bir durum. Bu tavrı hiç doğru bulmuyorum. Enerjimizi iktidara karşı mücadeleye karşı harcayalım. İktidarla normalleşirken muhalefetin kendisine benzemeyen unsurlarını kötü bir dile muhatap edenleri halkımıza şikâyet ediyoruz.”

Özgür Özel ne demişti?

Medyascope yayınına katılan Özgür Özel, CHP’nin ayağa kalkmasını eleştiren TİP’e “Bir tanesi çıkmış biz kimsenin karşısında ayağa kalkmayız… Ya partinin oyu yüzde 1.5 ve bizden giden tepki oylarıyla alıyorsun. Meclis’teki her konuşmanı biz devrettik geçmişte sana, ben devrettim” sözleriyle yüklenmişti.

Paylaşın

Can Atalay’dan Yeni Mesaj: Çözüm Meclis Başkanlığı’nda

TBMM’de yaşanan kavgalı oturuma ilişkin yazılı bir açıklama yapan TİP Milletvekili Can Atalay, “Bitirilmek için aylardır uğraşılan ‘olay’ her aşamada hukuku, adaleti, kurumları ve en sonunda Meclis’i nasıl içine alarak, tüketerek, kirleterek ve genişleyerek devam ediyor” dedi.

Haber Merkezi / Açıklamasının devamında, yaşanan sürecin ancak hukukun açık emri yerine getirildiği zaman durabileceğini vurgulayan Atalay, “Can Atalay’ı bir süre daha hapiste tutmanın derdinde ve çabasında olanlar bile yol açtıkları tahribatı görüyorlar. Can Atalay’ı hapiste tutmayı başarabilmek konunun en önemsiz detayı. Ancak ne var ki Anayasa’ya uymak, hukuka bağlılık basit bir işleme, Can Atalay’ın milletvekili listesine yeniden yazılmasına gelip düğümlendiği için etrafından dolaşılamıyor, bastırıldıkça daha zorlayıcı biçimde ortaya çıkıyor” ifadelerini kullandı.

Can Atalay, sözlerini, “Bitti denilenin, bitmesi için her türlü usul, erkan, kurum kimliği, yasa, Anayasa’yı ayaklar altına almanın sonuç getirmediğini, olayın dönüp dolaşıp tekrar tekrar önlerine geldiğini/geleceğini artık herkesin gördüğünü” ifadeleriyle devam ettirdi. Atalay, AYM kararının basit bir işlem gerektirdiğini ve hem sorumluluk hem de çözümün Meclis Başkanı’nda olduğunu kaydetti.

Gezi Parkı Davası’nda aldığı 18 yıl hapis cezası mahkumiyeti nedeniyle Türkiye İşçi Partisi’nden (TİP) Hatay milletvekili seçildikten sonra milletvekilliği düşürülen Can Atalay, TBMM’de yaşanan kavgalı oturuma ilişkin yazılı bir açıklama yaptı. Can Atalay açıklamasında, son oturum sonrasında ‘Can Atalay Olayı’nın kapanmadığını, daha da büyüdüğünü belirtti ve şöyle dedi:

“Konu ismim ile anılsa da özünde Anayasa’ya, yasalara, hukuka, hakka ve adalete sahip çıkma mücadelesini veren, keyfiliğe karşı duran, hakkımdaki uygulamanın yarattığı ve daha da yaratacağı vahim sonuçların farkında olarak eylemde bulunan, çaba gösteren, savunan, destekleyen, dayanışan, şiddete boyun eğmeyen herkese, milletvekillerine, partilere teşekkür ediyorum.

Çabalarınız ülkemizin bugünü ve geleceği bakımından çok kıymetli. Mevcut duruma bir bakalım: ‘Can Atalay Olayı kapandı mı?’ yoksa Meclis’i de içine alarak daha devasa bir boyuta mı taşındı? ‘Bitirilmek için aylardır uğraşılan ‘Olay’ her aşamada hukuku, adaleti, kurumları ve en sonunda Meclis’i nasıl içine alarak, tüketerek, kirleterek ve genişleyerek devam ediyor.

Bu süreç hukukun açık emri yerine getirildiği zaman ancak durabilir. Can Atalay’ı bir süre daha hapiste tutmanın derdinde ve çabasında olanlar bile yol açtıkları tahribatı görüyorlar. Can Atalay’ı hapiste tutmayı başarabilmek konunun en önemsiz detayı. Ancak ne var ki Anayasa’ya uymak, hukuka bağlılık basit bir işleme, Can Atalay’ın milletvekili listesine yeniden yazılmasına gelip düğümlendiği için etrafından dolaşılamıyor, bastırıldıkça daha zorlayıcı biçimde ortaya çıkıyor.

Anayasa’nın çiğnendiği yerde, çiğneyen her kurumun kendi meşruiyetini tartışmaya açtığı bir yerde artık olay Can Atalay Olayı’nı kat ve kat aşmış bir hal alıyor. ‘Bitti’ denilenin, bitmesi için her türlü usul, erkan, kurum kimliği, yasa, Anayasa’yı ayaklar altına almanın sonuç getirmediği, olay’ın dönüp dolaşıp tekrar tekrar önlerine geldiğini/geleceğini artık herkes görüyor.

Meclis’in yeniden toplantıya çağrılması yeni bir fırsattır. “Olay” zaten kaçınılmaz olarak Meclis yeniden açıldığında her gün baş gündem olacaktır. Çünkü Anayasa’nın korunması ve uygulanması için yemin eden, birinci derece sorumlu olan Meclis, kendisi Anayasa’yı çiğneyerek varlığını sürdüremez. Bu durumun görüleceğini, söyleyenin de çok iyi bildiği hukuken dayanaksız gerekçelerin arkasına sığınılmadan adım atılmasını umuyorum.

Anayasa Mahkemesi kararı basit bir işlem gerektiriyor. Sorumluluk ve çözüm Meclis Başkanı’ndadır. Milletvekilleri listesine adım yazılacak, eğer gerekli görülüyorsa karar Meclis kürsüsünden okunacak. Bütün işlem bu basitliktedir.

‘Can Atalay Olayı’nda, Anayasa hukuk mu geçerli olacak keyfilik mi baskın gelecek mücadelesinin odaklandığı bilinciyle davranan, yeniden toplantı çağrısı için çaba gösteren bütün milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyor, başarılar diliyorum.”

Ne olmuştu?

TBMM, 16 Ağustos’ta Gezi Parkı davası nedeniyle olarak hapis cezası verilen ve Anayasa mahkemesinin kararına rağmen milletvekilliği düşürülen Can Atalay için Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’un çağrısıyla toplandı. Olağanüstü oturum AKP’lilerin toplu saldırısına sahne oldu.

TİP Milletvekili Ahmet Şık’ın konuşması sırasında AKP’li Meclis İdare Amiri Alpay Özalan, kürsüye koşarak Şık’a vurdu. Özalan’a karşılık verirken yere düşen Şık’ı, Özalan’ın peşinden gelen kalabalık AKP’li grup linç etmeye çalıştı. AKP’lileri durdurmaya çalışan muhalefet milletvekilleri de saldırıya uğradı. DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit’in kaşı yarıldı. Koçyiğit’in kaşından damlayan kanlar görüntülendi.

Paylaşın

TİP Lideri Erkan Baş’tan Erdoğan’a Sert Yanıt

Erdoğan’ın Ahlat’taki konuşmasına ilişkin açıklamalarda bulunan TİP Lideri Erkan Baş, “Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki tek ayak üstünde bin tane yalan söyleyenler iktidar olmuşlar. Utanmadan bizleri suçluyorlar. Utanmadan Anayasa’nın ilgili maddelerini ayaklar altına alıyorlar. Anayasa Mahkemesi kararlarını ayaklar altına alıyorlar” dedi ve ekledi:

“Buna karşı hak mücadelesi veren, buna karşı adalet mücadelesi veren, buna karşı halkla birlikte direnen milletvekillerimizi hem cezaevinde esir tutuyorlar, bunu başaramadıkları zaman da çeşitli küfürlerle, hakaretlerle, hedef göstererek yine zeytinyağı gibi üste çıkmaya çalışıyorlar. Bakın herkesin gözünün içine bakarak söylüyorum. Biz bütün siyasi hayatımız boyunca bırakın siyasi hayatımızı bütün hayatımız boyunca neye inanıyorsak sayımızın azlığına düşmanın çokluğuna bakmadan doğru bildiğimizi her yerde her zaman söylemekten yarım adım geri atmayan insanlarız.”

Erkan Baş, açıklamasının devamında, “Siz en güçlü olduğunuz zamanda parayla, pulla halkı teslim almayı, esir almaya, insanların canını almaya ve bunun üzerini örtmeye çalıştığınız bir anda sadece onurumuzla, haysiyetimizle sizin karşınıza dikildiğimiz için bu kuyruk acısını yaşadığınızı biliyorum” ifadelerini kullandı.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, Manisa’nın Soma ilçesinde Madenci Anıtı’nı ziyaret etti. Baş, burada yaptığı konuşmada Can Atalay için TBMM’nin olağanüstü toplantısında çıkan kavgayla ilgili AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Bitlis Ahlat’ta yaptığı konuşmadaki sözlerine tepki gösterdi.

Cumhuriyet’in aktardığına göre; Erkan Baş şöyle konuştu: “Soma, AKP döneminde işçi katliamlarının, iş cinayetlerinin en sembolik yerlerinden bir tanesi. Bizim şu anda Silivri Cezaevi’nde esir tutulan Hatay Milletvekilimiz Can Atalay’ın emekçilerle, emekçilerin aileleriyle, eşleriyle, çocuklarıyla beraber bu iş cinayetleri düzenine karşı işçi canını en ucuz maliyet kalemi olarak gören bu sermaye düzeninin anlayışına karşı yıllar boyu hem unutturmamak hem faillerden hesap sormak için kararlı bir mücadele verdikleri bir ilçemiz. Aynı zamanda işçi sınıf ile sermayenin, parayla insanın adalet mücadelesinin simge yerlerinden bir tanesi. Bugün buraya hem geçen hafta cezaevinde ziyaret ettiğim sevgili Can’ın selamını getirmek için geldik. Hem de o mücadelenin bit süren ve takipçisi olduğumuz bir kavga olduğunu göstermek için geldim.

Gerçekten acı bir tesadüf. Ben Soma yolundayken Tayyip Erdoğan’ın yine aynı kötücül dille, yine aynılaştırıcı dille bizleri hedef gösterdiği, bizleri düşmanlaştırdığı seçilmiş milletvekillerine hakaretler ettiği bir konuşmasına şahit oldum. Kısmet Soma’dan yanıt vermekmiş. Ben burada Somalı emekçilerle, Soma’dan şunu sormak istiyorum; bizi provokatörlükle suçlayanlar, diğer muhalefet partilerini provokatörlere sahip çıkmakla suçlayanlar. Bakın, Soma’yı hatırlıyor musunuz? Soma’da sizin müşaviriniz burada halka tekme atarak hayatını kaybeden madencilerin ailelerini yere düşürüp tekmeleyerek provokatörlük yaptığını hatırlıyor musunuz?

Peki o provokatörün şimdi nerede olduğunu biliyor musunuz? O provokatöre kimin sahip çıktığını biliyor musunuz? Soma’da bütün emekçilere hangi siyasi partiye üye olmuş olursa olsun, hangi siyasi partiye oy vermiş olursa olsun, Soma madenlerinde hayatını kaybeden işçilere, emekçilere, yoksullara, Soma halkına soralım bakalım. Onların en zor günlerinde yanlarında olan hak mücadelesinde olanlar kimlerdi? O günlerde bu cinayetin üzerini örtmek için, yandaş patronları kurtarmak için her türlü provokasyona başvuranlar kimlerdi? O provokatörler kol kanat gerenler kimlerdir?

“Tek ayak üstünde bin tane yalan söyleyenler”

Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki tek ayak üstünde bin tane yalan söyleyenler iktidar olmuşlar. Utanmadan bizleri suçluyorlar. Utanmadan Anayasa’nın ilgili maddelerini ayaklar altına alıyorlar. Anayasa Mahkemesi kararlarını ayaklar altına alıyorlar. Buna karşı hak mücadelesi veren, buna karşı adalet mücadelesi veren, buna karşı halkla birlikte direnen milletvekillerimizi hem cezaevinde esir tutuyorlar, bunu başaramadıkları zaman da çeşitli küfürlerle, hakaretlerle, hedef göstererek yine zeytinyağı gibi üste çıkmaya çalışıyorlar.

Bakın herkesin gözünün içine bakarak söylüyorum. Biz bütün siyasi hayatımız boyunca bırakın siyasi hayatımızı bütün hayatımız boyunca neye inanıyorsak sayımızın azlığına düşmanın çokluğuna bakmadan doğru bildiğimizi her yerde her zaman söylemekten yarım adım geri atmayan insanlarız. Siz en güçlü olduğunuz zamanda parayla, pulla halkı teslim almayı, esir almaya, insanların canını almaya ve bunun üzerini örtmeye çalıştığınız bir anda sadece onurumuzla, haysiyetimizle sizin karşınıza dikildiğimiz için bu kuyruk acısını yaşadığınızı biliyorum.

Bugün Can Atalay’ı cezaevinde tutma nedenlerinizden en önemlilerinden bir tanesinin burada Soma’da bu emekçileri yalnız bırakmamak olduğunu biliyorum. O yüzden Soma’da bu mücadeleyi devam ettirdiğimizi gösterebilmek için, ‘Siz bizi dört duvar arasına atabilirsiniz ama mücadelemizi engelleyemezsiniz’ demek için geldiğimiz bu Soma’dan o söylediğiniz sözlerin hepsini size iade ederken bütün yurttaşlarımızdan şunu istiyorum.

Hem burada bizi dinleyen yurttaşlarımızdan hem televizyonları başında sesimizin ulaştığı kim varsa lütfen ilgili gün yani Can Atalay’ın Anayasa Mahkemesi’nin kararına rağmen milletvekilliğinin iade edilmemesinin tartışılması için meclisi toplantıya çağırdığımız gün, 16 Ağustos günü Meclis tutanaklarını okuyun. Bütün yurttaşlarımızdan rica ediyorum. Meclis sitesinde bu tutanaklar var. Hani diyorlar ya hakaret ettiler. Kötücül dil kullandılar. Bizim milletvekilimizin Ahmet Şık’ın söylediği ilk cümle şudur; merhaba diyerek konuşmasına başlıyor. Burada çok uzun konuşmaya gerek yok. Sizin hiç utanmanız yok diyor.

Tekrar ediyorum sizin hiç utanmanız yok. ‘Sizin hiç utanmanız yok’ cümlesinden sonra hakaretler yağmaya başlıyor. Biz başkaları nasıl muhalefet yapar ona karışmıyoruz. Ama bizim muhalefet anlayışımız şudur; açıkça ilan ediyoruz. Nasıl muamele ederseniz aynısını görürsünüz. Sizin karşınızda sopayı kaldırdığınız zaman sıraya geçecek insanlar yok. Siz bugün kalabalığınıza, gücünüz güvenip her tür baskıyla, şiddetle insanları sindirebileceğinizi sanıyorsanız, biz yanıldığınızı göstermek için oradayız. ‘Sizin utanmanız yok’ cümlesinden sonra ne söyledilerse onun karşılığını aldılar.

Bizim hakaret ettiğimiz, bizim kötü bir dil kullandığımız külliyen yalandır ispatı da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin tutanaklarıdır. Ama hırsız yakalanmıştır değerli yurttaşlar. Can’ın haksız biçimde cezaevinde olduğunu onlar da biliyor. Çan’ın milletvekili olabileceğine Yüksek Seçim Kurulu’nun karar verdiğini ve böyle aday olduğunu onlar da biliyor. Can’ın Hatay halkının oylarıyla anasının ak sütü gibi helal oylarıyla seçildiğini onlar da biliyor. Can’ın Hatay halkı tarafından işledikleri cinayetlerin hesabı sorulsun diye tıpkı Soma’da olduğu gibi Hatay halkına da sahip çıksın diye seçildiğini onlar da biliyor.

Can’ın Anayasa Mahkemesi kararıyla serbest kalması gerektiğini onlar da biliyor ve bütün bunlar konuşulmasın, duyulmasın diye Meclis’i toplamamak için ellerinden geleni yaptıklarını da hep beraber gördük. Dikkat edin. Meclisi olağanüstü toplantıya çağırıyoruz. AKP’li milletvekilleri Meclis’te bekliyorlar. İnşallah diyorlar toplayamazlar. Toplayamazlarsa bu mesele unutulur gider. Ama bunu da teşekkür ediyorum.

Bütün muhalefet partileri bu haklı davamızda yan yana durduk ve meclis toplantısı Numan Kurtulmuş istediği için değil, biz orada olduğumuz için, meclis toplantısı AKP’lilerin engellemeye çalışmasına rağmen muhalefet hep beraber durduğu için gerçekleşti ve onlar tam anlamıyla Yaptıkları sahtekarlıklar gün yüzüne çıkınca panikle, bildikleri tek şeyi yaptılar. Bizi baskıyla, şiddetle, zorla, sopayla susturmaya çalıştılar. Ama başaramadılar ve başaramayınca da şimdi bütün gerçekleri ters yüz edip, ayak üstünde bin yalan söyleyip halkı kandırmaya, yine insanlarımızı birbirlerine düşmanlaştırmaya çalışıyorlar.”

Paylaşın

TİP İle AK Parti Arasında “Faşist” Gerilimi

TİP’li Sera Kadıgil, AK Partili Ömer Çelik’in “TİP Genel Başkanı Erkan Baş’ın, sözleri Avrupa’daki faşistlerin Cumhurbaşkanımıza karşı kullandığı dilin aynısıdır” ifadesine yanıt verdi:

“Anayasa’yı ayaklar altına alanlar, Ağzını açan kim varsa hapse tıkanlar, Halk açlıkla mücadele ederken saray üstüne saray yapanlar, Memleketin toprağını, deresini, ormanını, kıyılarını satanlar, ‘Yerli ve milli’ halkını uluslararası sermayeye ucuz işgücü olarak pazarlayanlar, Kadın, çocuk, yaşlı demeden insan öğüttükleri yetmezmiş gibi hayvanlarımızın da canına kast edenler iyi bilsin ki; Avrupa’dan Asya’ya dünyanın dört yanındaki faşistler bizim düşmanımızken sizinse ancak çırağınız çıkabilir.”

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş’ın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik ‘padişah bozuntusu’ sözlerine “Avrupa’daki faşistlerin dilini kullanıyor” yanıtı veren AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik’e TİP Milletvekili Sera Kadıgil’den yanıt geldi. Sera Kadıgil, yanıtında şu ifadeleri kullandı:

“Saray Sözcülerinin Genel Başkanımız Erkan Baş’a yönelik sözleri dünyanın her yerindeki faşistlerin başvurduğu, ‘zeytinyağı gibi üste çıkmak’ yönteminin aynısıdır. Bu, Saray Rejiminin bizzat ve isteyerek darmadağın ettiği meşru zeminini boş çıkışlarla tamir etmeye çalışmasından ibarettir. Yurdu NATO’nun güvenli karakolu, Kürecik ve İncirlik işgal üslerinin hamisi yapan İsrail’in ticaret ortaklarının ancak kendilerine yakışacak sıfatları bu ülkenin tam bağımsızlığını savunanlara tahvil etmeye kalkmaları, siyasi açıdan tam bir düzeysizliktir.

‘Demokratik seçimlerle’ ve ‘milli irade’nin desteğiyle seçilmiş Cumhurbaşkanlığı makamının, yine aynı İRADEYLE SEÇİLMİŞ Hatay Milletvekili Can Atalay’ı ESİR TUTABİLMEK uğruna, değiştirmek için yeterli çoğunluğu bulamadığı Anayasa’yı fiilen askıya almış olması, kendi meşruiyetini de ortadan kaldıran apaçık bir darbedir. Anayasa’yı ayaklar altına alanlar, Ağzını açan kim varsa hapse tıkanlar, Halk açlıkla mücadele ederken saray üstüne saray yapanlar, Memleketin toprağını, deresini, ormanını, kıyılarını satanlar, ‘Yerli ve milli’ halkını uluslararası sermayeye ucuz işgücü olarak pazarlayanlar, Kadın, çocuk, yaşlı demeden insan öğüttükleri yetmezmiş gibi hayvanlarımızın da canına kast edenler iyi bilsin ki; Avrupa’dan Asya’ya dünyanın dört yanındaki faşistler bizim düşmanımızken sizinse ancak çırağınız çıkabilir.”

Ne olmuştu?

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, Hacı Bektaş Veli Anma Töreni’nde yaptığı konuşmada AK Parti iktidarını ve Erdoğan’ı eleştirmiş; “AKP oradaki saldırılarla bizi susturamayacağını veya bizim geri adım atmayacağımızı zaten biliyor. Amaç yurttaşı susturmak. Amaç Türkiye toplumunu baskı altına almak. Türkiye toplumunu şiddetle hizaya getirmek. Biz elimizden geldiğince, sadece kendi parti milletvekilimize değil bu ülkede hak, hukuk mücadelesi veren tüm yurttaşlarımız için hukuk, demokrasi mücadelesine sahip çıkan tüm yurttaşlar için bu duruşu sürekleştireceğiz. Asla kaba kuvvete boyun eğmeyeceğiz” ifadelerini kullanmıştı.

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, TİP Genel Başkanı Baş’ın, Erdoğan’a yönelik sözlerine tepki göstermişti. “TİP Genel Başkanı Erkan Baş’ın, Sayın Cumhurbaşkanımıza yönelik sözleri Avrupa’daki faşistlerin Cumhurbaşkanımıza karşı kullandığı dilin aynısıdır” ifadesini kullanan Çelik, şunları kaydetmişti:

“Bu, Avrupa faşistlerine tercümanlık yapmaktan ibarettir. Avrupa faşistlerinin söylemlerini kes-kopyala-yapıştır yöntemiyle kullanmak, siyasi açıdan tam bir düzeysizliktir. Demokratik seçimlerle ve milli iradenin açık desteğiyle defalarca seçilmiş Cumhurbaşkanlığı makamını bu ifadelerle faşistçe hedef almak, demokrasi ve halk düşmanlığının ta kendisidir. Avrupa faşistlerinin partilerine ‘halkçı’ adı koyup, demokrasi düşmanlığı yapmasına özenmiş bir açıklamadır. Bu söylenen sözlere Avrupa faşistlerine verdiğimiz cevabın aynısını veriyoruz.”

Paylaşın

TİP’te Toplu İstifa!

Türkiye İşçi Partisi’nin Doğu Anadolu ve Güney Anadolu bölgelerindeki örgütleri toplu şekilde istifa ederken, partinin İstanbul, İzmir gibi güçlü olduğu şehirlerde de istifalar gerçekleşti.

Haber Merkezi / Türkiye İşçi Partisi (TİP) istifalarla çalkanıyor. TİP’in Doğu Anadolu ve Güney Anadolu bölgelerindeki örgütleri toplu şekilde istifa ederken, partinin İstanbul, İzmir gibi güçlü olduğu şehirlerde de istifalar gerçekleşti.

İstifa edenler, sosyal medya üzerinden yaptıkları “Türkiye Sol/Sosyalist Kamuoyuna” başlıklı açıklamaya, “TİP’in kuruluşundan bu yana partiyi büyüten veya süreç içerisinde sosyalist mücadeleye TİP aracılığıyla katılmış yüzlerce üye, partiden ayrılma ve mücadeleyi yeni bir yol açarak sürdürme kararı almıştır” notunu düştüler.

İstifa edenler açıklamada ise, “Parti merkezinin, devrimcileri kapsamak yerine onları tasfiye etmeye yönelik tercihi sonucunda, TİP’in kuruluşundan bu yana partiyi büyüten veya süreç içerisinde sosyalist mücadeleye TİP aracılığıyla katılmış yüzlerce üye, partiden ayrılma ve mücadeleyi yeni bir yol açarak sürdürme kararı almıştır.

Bizler bu deklarasyonda temsili düzeyde imzası bulunan isimler ve yüzlerce yoldaşımız, TİP başta olmak üzere, sosyalist siyasetin devrimci özünden arındırılmaya çalışıldığı ve düzen siyasetinin sınırlarına hapsedilmek istendiği bu dönemde, sosyalist devrim mücadelesini aşağıda belirttiğimiz ilkeler doğrultusunda yeniden filizlendirecek bir mücadeleye ülkemizdeki tüm devrimcileri çağırıyoruz” ifadelerine yer verdiler.

TİP’ten istifa edip ortak bir açıklama yapan imzacılar şu şekilde;

TİP’ten istifa edip ortak bir açıklama yapan imzacılar şöyle:

TİP Ağrı İl Örgütü
TİP Diyarbakır İl Örgütü
TİP Batman İl Yönetimi
TİP Dersim İl Örgütü
TİP Mardin İl Örgütü
TİP Muş İl Örgütü
TİP Siirt İl Yönetimi
TİP Van İl Örgütü

Abdullah Aslı: Iğdır İl Yönetim Kurulu Üyesi
Ahmet Derinsu: Iğdır İl Yönetim Kurulu Üyesi
Ahmet Gire: İstanbul Kadıköy Caferağa Mahalle Temsilcisi
Anıl Eren Pekesen: İstanbul Kartal Yönetim Kurulu Üyesi
Anıl Utku Yıldırım: İstanbul Beylikdüzü Yönetim Kurulu Üyesi
Aylin Doğan Gül: İstanbul Avcılar İlçe Örgütü

Baran Panzeroğulları: Muğla Gençlik Sorumlusu
Beyza Nur Öztürk: İzmir Buca Hukuk Sorumlusu & Adalet İçin Hukukçular İzmir YK Üyeliği
Burak Çetiner: İstanbul Kadıköy Göztepe Mahalle Temsilcisi
Büşra Türer: Bağcılar İlçe Yöneticisi
Can Görtan: İstanbul Kadıköy İlçe Örgütü
Cansu Demir: İstanbul Gaziosmanpaşa İlçe Örgütü
Cansu Yıldız: İstanbul Küçükçekmece Yönetim Kurulu Üyesi

Çiğdem Özdemir: İstanbul Sultangazi İlçe Sekreteri
Ekin Yavuz: Adalet İçin Hukukçular
Enes Kuruçay: İstanbul Bahçelievler Yönetim Kurulu Üyesi
Eren Çağlar Başbağ: İstanbul Kartal İlçe Başkanı
Furkan Kaçmaz: Kars İl Sekreteri
Gaye Bulut: İstanbul Kadıköy Acıbadem Mahalle Temsilcisi

Gün Çağ Aydın: Parti Meclisi Üyesi
Güneş Harputlu: İstanbul Kartal Yönetim Kurulu Üyesi
Hakan Akay: İstanbul Bağcılar ilçe Başkanı
Hamza Mete: Şırnak İl Sorumlusu
Hasan Karadeniz: İstanbul Beyoğlu Yönetim Kurulu Üyesi
Hüseyin Demir: İstanbul Gaziosmanpaşa İlçe Örgütü

İlayda Naz Karataş: İstanbul Bağcılar Kadın Sorumlusu & Adalet İçin Hukukçular
İlke Turaç Dolu: İstanbul Küçükçekmece Yönetim Kurulu Üyesi
İrfan Balık: Kürt Sorununda Barış ve Eşit Yurttaşlık Komisyonu
Kemal Salman: Yurtdışı Örgütü Disiplin Kurulu Üyesi
Metehan Akman: İstanbul Ataşehir İlçe Sekreteri
Müslüm Etleç: Erzincan İl Örgütü

Müslüm Karasu: İstanbul Sultangazi Yönetim Kurulu Üyesi
Nadir Şeran: İstanbul Sultangazi Yönetim Kurulu Üyesi
Nihat Doğangün: Kars İl Başkanı
Nur Sancaktar: İstanbul Güngören İlçe Başkanı
Onur Emre Yağan: Kürt Sorununda Barış ve Eşit Yurttaşlık Komisyonu
Ozan Dolaş: İstanbul Küçükçekmece İlçe Sekreteri

Pervin Eryılmaz: İstanbul Bakırköy İlçe Başkanı
Raife Yılmaz: Kürt Sorununda Barış ve Eşit Yurttaşlık Komisyonu
Rıdvan Çöpürkaya: İstanbul Küçükçekmece İlçe Başkanı
Rıdvan Gül: İstanbul Avcılar İlçe Örgütü
Rıdvan Uzun: İstanbul 3. Bölge Emek Çalışmaları Sorumlusu
Sinan Köksal: İstanbul Sultangazi Yönetim Kurulu Üyesi

Sonat Ergür: İzmir Menemen Yönetim Kurulu Üyesi
Taner Andağ: İstanbul Başakşehir İlçe Başkanı
Tuğrul Uçak: İstanbul Bahçelievler İlçe Başkanı
Umut Taş: İstanbul Başakşehir Yönetim Kurulu Üyesi
Ümit Bayrak: Toplumcu Mimar Mühendis Şehir Plancıları
Zehra Taş: İzmir Çiğli Gençlik Sorumlusu

Zelal Soylu: İstanbul Küçükçekmece Yönetim Kurulu Üyesi
Zeynep Demir: İstanbul Güngören Yönetim Kurulu Üyesi
Zilan Yıldırım: İstanbul Ataşehir İlçe Örgütü
Zülfü Yazar: Elazığ İl Sorumlusu

Türkiye İşçi Partisi (TİP)

Türkiye İşçi Partisi (TİP), 7 Kasım 2017 tarihinde Erkan Baş ve Barış Atay liderliğinde tekrar kuruldu. Erkan Baş, Barış Atay, Tuncay Çelen, Metin Çulhaoğlu’nun da aralarında olduğu geçmiş TİP ve TKP üyesi, çeşitli kitle örgütü ve sendika temsilcisi, işçi, öğrenci ve akademisyenlerin bulunduğu 146 kişi imzasının olduğu çağrı metni kamuoyuna duyuruldu.

Türkiye İşçi Partisi, Türkiye’de kapitalizm yerine, sosyalist bir sistemin kurulmasını önermekte ve neoliberalizm karşıtı bir tutum almaktadır. Programını Marksizm teorisi üzerine inşa eder.

Mehmet Ali Aybar liderliğindeki ilk dönem TİP’in politikalarına yakın olup aynı zamanda Behice Boran döneminin politikalarından da beslenmektedir. Laiklik, cumhuriyetçilik ve toplumsal cinsiyet eşitliği gibi konular partinin tutum ve politikalarında önemli yere sahiptir. TİP, tarikat ve cemaatlerin kamu hizmetlerinden alıkonulması ve toplumsal hayatta yer almaması görüşüne sahiptir.

Parti parasız, eşitlikçi, bilimsel ve laik bir eğitim sistemi öngörmekte ve tarikat ve cemaatlere ait yurt, ev ve okulların da kamulaştırılmasını önermektedir. Elektrik, su, doğal gaz ve internet gibi temel hizmetlerin kamulaştırılması ve bu hizmetlerin kâr amacı gütmeden topluma sunulmasını talep etmektedir.

Kamucu ve planlı bir ekonomi anlayışıyla yönetilen bir ülke amacıyla siyasette yer alan parti, Kürt sorununda barış ve kardeşlik temelli çözüm arayışını, bölgede ve dünyadaki savaş ortamlarına karşı barışı savunduklarını belirtmektedirler. Ayrıca parti, NATO’yu “terör örgütü” olarak gördüklerini söylemektedir.

“Eşit yurttaşlık” politikası altında işçilerin yanı sıra kadınların, Alevilerin, Kürtlerin, LGBT’lerin, çocukların, engellilerin ve türcülüğe karşı tüm canlıların yaşam hakkını savunduğunu ifade eden parti, dinselleşme karşısında ilericiliği esas aldığını aktarmıştır.

Paylaşın