Flatulans nedir? Detaylar

Flatulans, gazlı olmak ya da gaza bağlı karın şişliğini ifade eder. Flatulans, bazen yellenmek anlamında da kullanılabilir. Sağlıklı bir kişinin bağırsaklarındaki gaz miktarı 200 ml’den az ve ortalama çıkardığı gaz günlük 600 ml civarındadır.

Gastrointestinal sistemde normalde de bir miktar gaz bulunur. Hastanın çok gazı olduğunu söylemesi birçok anlam ifade edebilir. Mesela çok geğirmesi, karında şişkinlik-hazımsızlık gibi. O yüzden anamnezi derinleştirerek tam şikayet anlaşılmalıdır. Sık sık yellenmek hasta için rahatsız ediciyse de nadiren önemli bir hastalık göstergesidir.

Sabah yapılan ilk flatusta hacim gün içerisindekilere göre oldukça fazladır. Bu, kolonda uyku esnasında bağırsak gazının birikmesine, uyanma sonrasında ilk birkaç saatte peristaltik aktivitede zirveye veya rektal distansiyonun bağırsak gazının geçiş oranı üzerindeki kuvvetli prokinetik etkisine bağlıdır.

Gazın kaynağı;

İntestinal gazın %99’unu azot, oksijen, karbondioksit ve metan oluşturur. Bu gazların hepsi de kokusuzdur. Flatusun (yel) kokusuiçinde eser miktarda (çok az, yaklaşık %1) bulunan gazların miktarına bağlıdır. Bunlar; amonyak, hidrojen sülfid, uçucu aminoasitler (indole, skatole) ve kısa zincirli yağ asitleridir. Azot ve oksijenin kaynağı yutulan hava, karbondioksit, hidrojen ve metanın kaynağı ise bağırsaktaki bakterilerdir.

Koku;

Flatusun normal fizyolojik bir kokusu olamasına rağmen bazı hastalarda bu koku hastayı sosyal sıkıntıya sokacak kadar kötü olabilir. Artan koku barsak gazının diğer semptomlarından farklı olarak gazın fazla üretilmesi ile ilgili bir sorun değildir. Bazı hastalar bu kokuya aşırı hassas olabilir (Olfaktör Referans Sendromu (ORS))

Gaz çıkartırken meydana gelen ses, sfinkter kasının sızdırmazlığına, gazın hızına, su ve vücut yağı gibi diğer faktörlere bağlı olarak değişir.

Şişkinlik ve ağrı;

Genellikle karın şişliği ve barsakların aşırı gerilmesine bağlı olarak karın ağrısı şikayeti meydana gelir. En tanınan barsak hastalıklarından olan İrritabl barsak sendromu (İBS) bu semptomların görüldüğü ve aşırı gaz oluşumuyla karakterize bir hastalıktır. Barsak harketlerinin düzenin bozulması, aşırı gaz yapımı ve bu gazın vücuttan atılamaması ile karakterizedir.

Aşırı gaz (yellenme ya da şişkinlik), fazla hava yutmaktan, intestinal gıdaların bakterilerle olan metabolizmasındaki bozukluktan da kaynaklanabilir (klasik örneği laktaz intoleransı).

Tedavisi;

Tedavide hastaya yemeği sakin yemesi öğütlenir (yutulan hava!), süt, bakliyat, lahana ve benzeri gıdalara diyet uygulanır. Lifli gıdalar gaz üretimini artırabilir (sindirilemeyen maddeler). Bakteriyel overgrowth dan şüpheleniliyorsa (aşırı artış), 14 günlük tetrasiklin ya da metranidazol tedavisi genellikle etkilidir. İntestinal gazlara bağlanan maddeler de denenebilir; aktif karbon ve simethicon gibi.

(Kaynak: turkcerrahi.com)

Paylaşın

Fetal Alkol Sendromu nedir? Detaylar

Yetişkinde, alkol, önce karaciğerden geçer ve karaciğer alkolü süzerken, anne karnındaki bebeğinse henüz karaciğeri tam olarak gelişmediği için, alkolu süzemez. Bu bebeklerde, “Fetal Alkol Sendromu” adı verilen; ciddi, fizksel, mental ve davranışsal bozuklukları, öğrenme güçlükleri ortaya çıkar. 

Her ne kadar “fetal alkol sendromu” çok fazla alkol alan annelerin bebeklerinde görülse de, az miktar alanlarda da saptanmıştır. Dolayısıyla güvenli miktar diye bir kavram yoktur ve tüm gebelik sürecinde alkolden uzak durulması gerekir. Gebeliğin farkında olmadan, alkol alımında ise, doktorunuza danışarak, danışmanlık almalısınız.

Etkileri;

  • Zeka geriliği
  • İskelet ve temel organ sistemlerinde malformasyon (özellikle kalp ve beyin)
  • Büyüme geriliği
  • Santral sinir sistemi sorunları
  • Motor beceri zayıflığı
  • Öğrenme, hafıza, sosyal katılım, dikkat, problem çözme, konuşma ve duymada sorunlar

Belirtileri;

  • Ayırt edici yüz hatları, örneğin küçük gözler, istisnai olarak ince üst dudak, kısa, yukarı dönük burunla burun ve üst dudak arasında düz cilt yüzeyi
  • Eklemlerde, uzuvlarda ve el parmaklarında bozukluklar
  • Doğumdan önce ve sonra yavaş fiziksel gelişim
  • Görme güçlükleri veya işitme sorunları
  • Küçük baş çevresi ve beyin boyutu (mikrosefali)
  • Zayıf koordinasyon
  • Zihinsel yetersizlik ve gecikmiş gelişim
  • Öğrenme bozuklukları
  • Anormal davranış, örneğin kısa dikkat aralığı, hiperaktivite, zayıf dürtü kontrolü, aşırı asabiyet ve anksiyete
  • Kalp kusurları

Teşhisi;

Fetal Alkol Sendromu için bir test yok. Doktorunuz düşük doğum ağırlığı ve küçük baş gibi fiziksel semptomları arar. Dikkat ve koordinasyon gibi davranışsal belirtilere bakacaktır. Hamile iken içip içmediysen, eğer öyleyse, ne kadar içkiye maruz kaldıklarını sorarlar.

Tedavisi;

Fetal Alkol Sendromu için tedavi yoktur. Ömür boyu sürer. Buna rağmen çocuklar yardımcı olabilir. Onların tedavisi, onlara iyi tıbbi ve diş bakımı sağlamayı içerir. Gerekirse, buna gözlükler veya işitme cihazları dahildir. Bazı davranış belirtileri ilaçlarla yönetilebilir. Davranış veya gelişim sorunlarını tedavi etmek için çocuklar özel okul programlarına yerleştirilebilirler.

Önlemler;

Doktorlar gebe bir kadının tüketebileceği güvenli bir alkol seviyesi belirleyebilmiş değiller. Ama uzmanlar eğer kadınlar gebelik sırasında içki içmezlerse FAS’nın tamamen önlenebilir olduğunu bilirler.

Bu yönergeler fetal alkol sendromunu önlemeye yardımcı olabilir:

  • Gebe kalmaya çalışıyorsanız içki içmeyin, çünkü bebeğinizin beyni, kalbi ve kan damarları gebeliğin ilk haftalarında siz gebe olduğunuzu bilmeden önce gelişmeye başlar. Daha içki içmeyi bırakmadıysanız gebe kaldığınızı öğrenir öğrenmez veya gebe olabileceğinizi düşünüyorsanız bırakın. Gebeliğiniz sırasında içki içmeyi bırakmak için asla çok geç değildir ama ne kadar erken bırakırsanız bebeğiniz için o kadar iyi olur.
  • Gebeliğiniz boyunca alkolden kaçınmaya devam edin. Fetal alkol sendromu anneleri gebelik sırasında içki içmeyen çocuklarında tamamen önlenebilirdir.
  • Çocuk doğurma yıllarınızda cinsel olarak aktifseniz ve korunmadan seks yapıyorsanız alkolü bırakmayı düşünün. Çoğu gebelik planlanmadan olur ve hasar gebeliğin ilk haftalarında gerçekleşir.
  • Alkol sorununuz varsa gebe kalmadan önce yardım alın. Alkole bağımlılığınızın seviyesini belirlemek ve bir tedavi planı oluşturmak için profesyonel yardım alın.
Paylaşın

Fenilketonüri (PKU) nedir? Detaylar

Aileden katılım yoluyla geçen bir hastalık olan Fenilketonüri (PKU), tedavi edilmezse, bu çocuklarda kalıcı zihinsel sakatlığa neden olmaktadır. Fenilalanin hidroksilaz enziminin eksik olması sebebiyle, proteinli gıdalarda bulunan fenilalanin denen aminoasit karaciğerde parçalanamaz. Böylece fenilalanin ve metabolitleri kan ve dokularda birikir. Beyinde birikmesi nedeniyle beyni harap eder ve beyinde hasar oluşturarak zihinsel özre neden olur.

Hastalıklı bebekler doğumda sağlıklıdır. Bu bebekler erken dönemde teşhis edilip tedavi edilmez ise geri dönüşümsüz beyin hasarı, zeka geriliği, gelişme geriliği, nöbetler, istemsiz kasılmalar, yürüme bozuklukları, hiperaktivite, kendine zarar verme, otistik davranış bozuklukları görülür. Bu çocukların idrarı fenilalanin metabolitleri nedeniyle kötü kokuludur ve bu koku fare idrarı kokusuna benzetilir.  Fenilketonürili tedavi edilmeyen çocuklarda giderek saç, deri ve gözlerde pigmentasyon azalması meydana gelir ve bu çocuklar sarışın, ince saçlı ve mavi gözlü olurlar.

Fenilalanin miktarları dikkate alınarak hiperfenilalaninemiler 5 gruba ayrılabilir;

  • Klasik fenilketonüri
  • Orta derecede fenilketonüri
  • Hafif fenilketonüri
  • Hafif hiperfenilalaninemi
  • Tetrahidrobiopterin metabolizmasına bozukluğuna bağlı hiperfenilalaninemiler

Nedenleri;

Arızalı bir gen (genetik mutasyon), hafif, orta veya ağır olabilen PKU’ya neden olur. PKU’lu bir insanda, bu kusurlu gen, bir amino asit olan fenilalanini işlemek için gereken enzim eksikliğine veya eksikliğine neden olur.

PKU’lu bir kişi süt, peynir, kuruyemiş veya et gibi protein yönünden zengin besinler ve hatta ekmek ve makarna gibi tahıllar veya yapay bir tatlandırıcı olarak aspartam yediğinde tehlikeli bir fenilalanin birikmesi oluşabilir. Bu fenilalanin birikmesi beyindeki sinir hücrelerine zarar verir.

Genetik olarak çocuğa bozukluğun geçebilmesi için her iki ebevenden PAH geninin kusurlu bir versiyonu geçmelidir. Eğer sadece bir ebeveynden kusurlu bir gen geçerse, çocuğun herhangi bir semptomu olmaz, ancak genin taşıyıcısı olacaktır.

Belirtileri;

PKU’lu yenidoğanlarda başlangıçta herhangi bir belirti yoktur. Ancak, tedavi olmadan, bebekler genellikle birkaç ay içerisinde PKU belirtileri geliştirir. PKU belirti ve semptomları hafif veya şiddetli olabilir…

  • Vücutta çok fazla fenilalaninin neden olduğu nefeste, ciltte veya idrarda küf kokusu
  • Nöbetler içerebilecek nörolojik problemler
  • Deri döküntüleri (egzama)
  • Egzama ve cilt hastalıkları
  • Anormal derecede küçük kafa (mikrosefali)
  • Hiperaktivite
  • Zihinsel engellilik
  • Gelişimde gerilik
  • Davranışsal, duygusal ve sosyal problemler
  • Psikolojik bozukluklar

Teşhisi;

Hastalığın tanısı yenidoğan tarama testlerinde kan fenilalanin düzeyi artışının belirlenmesi ile kolayca konulur.  Bunun için ülkemizde yenidoğan bebeklerden Guthrie kartı denilen özel kağıtlara, bebek hastaneden taburcu olmadan önce topuklarından birkaç damla kan alınır. Guthrie testinin yanlış negatif sonuç vermemesi için kan örneğinin bebeğin yeterli protein alımını takiben yaşamın ilk 24 saatinden sonra alınması gerekmektedir. İlk 24 saatinden önce taburculuğu yapılacak bebeklerde ise ilk kan örneğinden sonra ilk hafta içinde tekrar kan örneği alınmalıdır.

Tedavisi;

Erken tanı konduğunda fenilketonüri tedavi edilebilen bir hastalıktır. Tedavide genel ilke, gıda ile alınan fenilalanin miktarını azaltarak kan fenilalanin düzeyini normal sınırlar içinde tutmaktır. Diyet tedavisi için fenilalanini çok azaltılmış özel ve ilaç niteliğindeki mamaların kullanılması gerekmektedir. Beyin dokusunun en hızlı geliştiği ilk 8-10 yıl boyunca tedavi devam etmelidir.

Hastalığın önlenmesi mümkün müdür?

Kalıtsal bir hastalık olduğu için önlenmesi mümkün değildir, fakat tedavi ile nörolojik sekeller önlenebilir, sağlıklı bir yaşam sürdürülebilir.

Ülkemizde hangi sıklıkta görülür?

Fenilketonüri Amerika’da ve bir birçok Avrupa Ülkesinde her 10.000-30.000 yenidoğanda bir görülmesine karşın Ülkemizde 3.000-4.500 yenidoğandan birinde görülmektedir. Türkiye Fenilketonüri hastalığının en sık görüldüğü bir ülkedir. Her yıl 400-500 çocuk bu hastalıkla doğmaktadır. Her 20-25 kişiden birinin hastalığı taşıyor olması ve ülkemizde akraba evliliklerinin yüksek oranda yapılması hastalığın sık görülmesine neden olmaktadır. Hastalığın yeterince bilinmemesi, zeka geriliği gösteren çocukların bu hastalık yönünden incelenmemesi hastalığın yayılımına neden olmaktadır.

Paylaşın

Fasial paralizi (yüz felci) nedir? Detaylar

Yüzümüzde bulunan mimik kaslarının hareket etmesini sağlayan fasial adını verdiğimiz yüzün sağ yanına ve sol yanına giden iki tane sinir vardır. Fasial paralizi (yüz felci), bu sinirlerin kısmen hareketsiz ve ifadesiz kalması durumudur.

Görülme sıklığı binde 2 civarındadır. Yaş önemli bir faktördür. Çocukluk yaşında oldukça nadir görülür. Bazı metabolik hastalıklarda örneğin şeker hastalığında görülme sıklığı 4 kez daha fazladır. Gebeliğin son üç ayı yüz felci için dikkat edilmesi gereken bir dönem olarak kabul edilir.

Bağışıklık sisteminin bozulduğu, vücut direncinin düştüğü durumlar hastalığın görülme sıklığını arttırır. Soğuğa maruz kalma, enfeksiyonlar, yorgunluk, uykusuzluk, stres, beslenme bozukluğu bu gibi durumlar hastalığın ortaya çıkmasına neden olabilir. Risk faktörlerine bağlı olarak yüz felcinin tekrarlama olasılığı %5 – 15 arasındadır.

Santral ve Periferik olmak üzere iki türlü yüz felci olmaktadır;

  • Santral tip yüz felci; Beyin içerisindeki bir hastalığa bağlı olarak doğuştan veya sonradan olan kayıplarda görülen yüz felci tipidir. Bu durum eğer tek taraflı ise ve karşı taraf düzgün çalışıyorsa felçli tarafın alın bölgesi altında kalan kısımlarında felç görülür.
  • Periferik tip yüz felci; Yüz kaslarını uyarıları taşıyan Fasial Sinir’in beyin dokusundan çıktıktan sonra kafatasının içerisinde veya dışarısında bir hastalıktan dolayı doğru çalışmaması durumunda görülür. Periferik tip yüz felcinde, eğer karşı taraf sağlam ise, yüzün yarısı tamamen çalışamaz haldedir.

Nedenleri;

  • Beyinde ilgili bölgede hasara neden olan tümörler (kitleler) veya kan dolaşımında bozulmalar (beyin enfarktüsleri)
  • Bell’s palsi; Kesin nedeni bilinmeyen bir hastalıktır. Hastalığın nedeni araştırıldığında bir nedene rastlanamaz. Akut periferik yüz felcinin % 80’inin sebebidir. Her 64 kişiden birinde görülme riski mevcuttur. Ailesinde bu şikayete daha önce rastlanmış hamile kadınlar daha fazla risk altındadır
  • Ramsey Hunt sendormu (Herpes zoster otikus); Fasiyal sinirin viral bir enfeksiyonu sonucunda görülür. Yüz felci, kulak ağrısı, duyma kaybı, cilt vezikülleri, vertigo (baş dönmesi) ile karakterizedir
  • Travma; Temporal kemik kırıkları, künt veya kesici fasiyal sinir yarlanmaları, ameliyat içi fasiyal sinir zedelenmeleri bunlara örnektir
  • Akut-kronik orta kulak iltihapları
  • Nörosarkoidoz
  • Moebius sendromu; Doğuştan her iki fasiyal sinirin olmaması durumudur. Her iki taraflı yüz felci yanında, göz hareketleri problemleri ve işitme problemleri de olabilir. Kesin sebebi bilinmemektedir
  • Tümörler; Fasiyal nöroma, hemanjiomlar, parotis (tükrük) bezi tümörleri, akustik nöromlar ve metastatik tümörler en sık yüz felci yapan tümörlerdir
  • Diğer; (AİDS, otoimmün, Kawasaki hastalığı, Guillain-Barre sendromu, doğum travması…)

Belirtileri;

Yüzde asimetri, konuşurken, ağlarken ağzın sağlam tarafa kayması en göze çarpan bulgudur. Yüzün mimik ve hareketlerinde azalma olur. Gözün tek taraflı kapanamaması, gözyaşının azalması, alın kırıştıramama, burun kanatlarının nefes alırken hareketsizliği, ıslık çalamama, tükürük salısında azalma, tad bozukluğuna kadar değişik bulgular eşlik edebilir. İstirahat durumunda görüntü tamamen normal olabilir.

Yaş ve cinsiyet ayrımı genelde yoktur, her yaşta görülebilir, hatta doğumsal bile karşımıza çıkabilir. Her mevsim görülebilmekle birlikte kış aylarında (soğuk başlıca bir etmen) daha sık gözlenmektedir. Bulaşıcı bir durum değildir. Romatizmal hastalıklar,  kulak enfeksiyonları, travma, gebelik son dönemi, soğuk, stres, bağışıklık sisteminin baskılandığı durumlar yüz felci görülme sıklığının arttığı durumlardır.

Bu ve benzer durumlarda mutlak ve acil olarak bir kulak burun boğaz uzmanına ve nöroloji hekimine başvurmamız gerekir. Tedaviye ne kadar erken başlanırsa sonuç o kadar yüz güldürücüdür. İlk günler çok önemlidir.

Teşhisi;

Tanı genellikle hastanın kliniğiyle konur. Sinirin felci beş kademede değerlendirilir. Derece 1 en hafif, derece 5 en ağır klinik formu olarak değerlendirilir. En hafif formunda istirahatte tamamen normal gözükmekte, en ağır formunda istirahat halinde bile fark edilebilen yüz şekil değişikliği söz konusudur. Daha sonrasında bir takım sinirsel testlerle hem tanı kesinleştirilip hem de hastalığın gidişatı ile bilgi edinmemize yardımcı olur. Bu testler de bozukluk görülebilmesi için 3-5 gün geçmesi gerekir. Yani hastalığın ilk günlerinde bu testler normal olabilir

Tedavisi;

Tedavi nedene yöneliktir. Örneğin kulak enfeksiyon varsa bu tedavi edilmelidir. Diabetik bir hasta ise kan şekeri regüle edilmelidir, tedavi de kullanılan ilaçlar (kortizon, antiviral ajanlar, b kompleks vitaminler…) dışında, sıcak uygulama, masaj, yüz hareket egzersizleri ( balon şişirme, sakız çiğneme, ıslak çalmaya çalışma gibi) tedavide oldukça etkilidir. Bu hastaların göz kapamamaya problemi göz kuruluğuna ve göz enfeksiyonuna zemin hazırladığından geceleri göz damlaları- pomadları kullanılır ve göz bandajı ile göz kapatılmalıdır.

Yüz felci geçiren hastaların %80 herhangi bir cerrahi tedavi gereksinim duymadan 2-3 haftada düzelir. %10 bu süre bir yıla kadar uzayabilir. % 10 da ise yüz felci kalıcı olur. Nadir olsa da tekrarlama eğilimi gösterebilir. Yüz felcine neden olan duruma göre cerrahi tedavi bir seçenek olabilir.

 

Paylaşın

Fibromiyalji nedir? Teşhisi, Tedavisi

Fibromiyalji sendromu (FMS) olarak da adlandırılan Fibromiyalji, kaslarda ve kemiklerde görülen yaygın ağrı, hassasiyet alanları ve genel yorgunluk ile karakterize kronik bir rahatsızlıktır. Fibromiyaljinin nedeni tam bilinmemektedir.

Dünya popülasyonunun % 3-6’sında olduğu tahmin edilmektedir. Çocukluk dönemi de dahil her yaşta görülebilmekle birlikte hastalar genellikle 20-50 yaş aralığındadır. Kadınlarda erkeklere oranla 10 kat fazla görülür.

Nedenleri;

Uzun yıllar süren araştırmalar sonucunda bazı faktörlerin hastalığı tetiklediği ortaya konmuştur. Buna göre fibromiyaljiyi tetiklediği düşünülen faktörler şöyle sıralanmaktadır:

  • Enfeksiyonlar; Daha önceden geçirilmiş çeşitli enfeksiyon hastalıkları fibromiyaljiyi tetikleyebilmekte ya da belirtilerinin daha kötüye gitmesine neden olabilmektedir
  • Genetik faktörler; Fibromiyaljiye aynı aile üyeleri arasında daha sık rastlanmaktadır. Araştırmalar, bazı genetik mutasyonların fibromiyaljinin gelişiminde rol oynayabileceğini düşündürmektedir
  • Stres; Fiziksel ya da duygusal travma gibi bir stres kaynağı vücutta aylar veya yıllar boyunca devam eden uzun süreli etkilere yol açabilir. Stres, fibromiyaljiye katkıda bulunabilecek hormonal bozukluklarla ilişkili de bulunmuştur
  • Kişilik yapısı; Daha çok hassas yapılı, duygusal, mükemmeliyetçi ve olaylardan çabuk etkilenen kişilik yapısına sahip kişilerde fibromiyalji daha sık görülmektedir
  • Travma; Fiziksel ya da duygusal travma yaşayan insanlarda fibromiyalji daha sık ortaya çıkabilmektedir. Şikayetlerin travma sonrası stres bozukluğu ile ilişkisi olduğu bulunmuştur

Belirtileri;

Günümüzde fibromiyaljinin vücutta aynı zamanda hassas noktalar olarak adlandırılan ağrı bölgelerine neden olduğu bilinmektedir.

Bu bölgelerin bazıları geçmişte “tetikleme noktaları” olarak adlandırılan hassasiyet alanları ile örtüşmektedir ancak başka ağrı noktaları geçmişte kabul gören hassasiyet alanlarından ayrı yerlerde görülmektedir.

Geçmişte, bireylerin vücutlarındaki on sekiz belirli tetikleme noktasından en az on birinde yaygın ağrı ve hassasiyet varsa fibromiyalji teşhisi konulmuştur. Bu noktaların üzerine sıkıca bastırıldığında birey acı hissediyorsa, fibromiyalji ağrı noktası hassas olarak tanımlanmıştır. Bu noktalar arasında baş arkası ve ense, omuz üstleri, üst göğüs, kalçalar, dizler ve dirseklerin dışı mevcuttur.

2016 yılında fibromiyalji tanı kriterlerinde yapılan revizyonlarda ve güncellemelerde belirtilen beş ağrı bölgesinin dördünde kas-iskelet ağrısı yaşayan bireylerde fibromiyalji teşhisi değerlendirilmektedir.

Ağrı noktaları artık fibromiyalji teşhisi için tek başına yeterli görülmemektedir. Üç aydan fazla bir süredir devam eden yaygın bir ağrı ile bu ağrıyı açıklayabilecek tanımlanabilir bir tıbbi durum yoksa fibromiyalji teşhisi konulur. Hiçbir laboratuvar testi veya görüntüleme taraması fibromiyaljiyi tespit edemez.

Ağrı, en belirgin fibromiyalji belirtisidir. Vücuttaki çeşitli kaslarda ve diğer yumuşak dokularda tutarlı, sürekli ve donuk bir ağrı gibi hissedilir. Hafif bir ağrıdan yoğun ve neredeyse dayanılmaz bir rahatsızlık ve acıya kadar değişebilir. Ağrının şiddeti günden güne değişebilmektedir. Bununla birlikte, vakalarda ağrı ve yorgunluklarının bütünüyle iyileştiği remisyon tipi dönemler görülebilir.

Fibromiyalji ağrısı göğüs bölgesinde olduğunda, kalp krizinin ağrısı ile benzerlik gösterebilir. Bu ağrı delici, keskin ya da yanma hissi gibi gelebilir ve kalp krizinde olduğu gibi nefes alamama hissi uyandırabilir.

Fibromiyalji ağrısının sırtta hissedilmesi çok yaygındır. Bu ağrının bel fıtığı, çekilmiş bir kas ya da romatizma ile arasındaki farkı anlamak her zaman mümkün olmayabilir. Romatizma ile fibromiyaljinin aynı anda görüldüğü vakalar da mevcuttur.

Fibromiyalji ağrısını bacaklardaki kaslarda ve yumuşak dokularda da hissetmek mümkündür. Bu ağrı kramp ağrısına ya da romatizma ağrısına benzeyebilir. Genellikle derin, zonklayan veya yanma hissine benzeyen bir ağrıdır.

Bazı vakalarda bacaklardaki fibromiyalji uyuşma, karıncalanma veya bacakların üzerinde bir şeyler yürüyormuş gibi hissedilir. Bazı durumlarda yorgunluk etkisini bacaklar üzerinde gösterebilir ve uzuvları hareket ettirmek üzerinde ağırlık varmışçasına zor olabilir.

Fibromiyaljinin ağrı haricindeki belirtileri arasında sürekli yorgunluk, uyku sorunları, uzun süre boyunca uyumaya rağmen dinlenmiş hissetmeme (dinlendirici olmayan uyku), başağrısı, depresyon, anksiyete, odaklanma veya dikkat sorunları, karın boşluğunda acı ya da ağrı, gözlerde kuruluk ve interstisyel sistit gibi mesane problemleri bulunmaktadır. Fibromiyalji bireylerin duygusal halini ve günlük enerji seviyesini de etkileyebilir.

Fibromiyalji sisi, fibro sisi veya beyin sisi olarak da bilinir. Bazı bireylerin yaşadıkları bulanıklık hissini tanımlamak için kullandığı bir terimdir. Beyin sisinin belirtileri arasında hafıza kaybı, konsantrasyon zorluğu, ve dikkat vermede zorluk bulunmaktadır. Bazı vakalarda bireyler fibromiyaljinin neden olduğu beyin sisini, hissedilen fiziksel ağrıdan daha rahatsız edici bulmaktadır.

Fibromiyalji noktaları nelerdir? 

Fibromiyaljide sıklıkla tetik noktalar veya hassas noktalar olarak adlandırılan vücut alanları bulunur. Fibromiyalji noktaları, hafif basınç uygulamakla bile ağrıya neden olabilen 18 farklı alanı içerir. Günümüzde, bu noktalar fibromiyaljiyi teşhis etmek için nadiren kullanılır. Bunun yerine, bu noktalar şüphelenilen hastalıkları dışlamanın bir yolu olarak tercih edilebilir. Bu tetik noktalarının neden olduğu ağrı, vücudun birçok bölgesini etkileyen tutarlı künt bir ağrı olarak tanımlanabilir. Eski yönteme göre bilinen 18 tetik noktasının en az 11’inde yaygın ağrı ve hassasiyet varsa kişiye fibromiyalji tanısı konur. Tetik noktalarından bazıları şunları içerir:

  • Başın arkası
  • Omuz üstleri
  • Üst göğüs
  • Kalçalar
  • Dizler
  • Dirsekler

Fibromiyalji noktaları artık tanı için odak nokta değildir. Bunun yerine, üç aydan fazla bir süredir devam eden yaygın ağrı varsa ve ağrıyı açıklayabilecek teşhis edilebilir bir tıbbi durum yoksa fibromiyalji tanısı konabilir.

Teşhisi;

Fibromiyalji teşhisi hastanın öyküsü, hastalık belirtileri ve fiziki muayene ile konur. Fibromiyalji teşhisi için üç ay şikayetlerin ve belirtilerin devam etmesi gerekir. Fibromiyalji muayenesinde tender point denilen vücudun 18 hassas noktasından yaklaşık 11’inde bu ağrılı noktaların bulunup bulunmadığı tespit edilir. Bu referans noktalarında hastanın aşırı hassas olması temek şart kabul edilir. Fibromiyaljinin sadece kan tetkiklerinde ortaya çıkmasını beklememek gerekir. Ancak kan tetkikleri ayırıcı tanı için istenebilir. Sık sık başka hastalıklarla karıştırılan fibromiyaljide, bu karışıklığı önlemek için yapılacak tetkikler büyük önem taşır.

Tedavisi;

Fibromiyalji tedavisinde kullanılan ilaçların asli amacı ağrıyı kontrol altına almak ve yaşam kalitesini yükseltmektir.

Bu genellikle iki yönlü bir yaklaşımla, kendi kendine bakım ve ilaç kullanımı ile gerçekleştirilir. Fibromiyalji tedavi süreci için alınan ilaçlar ağrıyı hafifletebilir ve daha iyi uyumaya yardımcı olabilir.

Fibromiyalji için yaygın olarak verilen ilaçlar arasında ağır ağrılar için reçeteli, hafif ağrılar için reçetesiz ağrı kesiciler, yorgunluğu gidermek ve uyku düzeninin geri getirmek için antidepresanlar, sinir hücrelerinin ağrı sinyalleri göndermesini engellemek için bazı epilepsi ilaçları mevcuttur.

Daha ağır ağrı kesiciler ve narkotikler, araştırmaların ağrıyı azaltmak için etkili olmadıklarını gösterdiği için geçmişte olduğunun aksine artık tavsiye edilmemektedir.

Fiziksel terapi, kasların dayanıklılığı ve gücünü arttırırken aynı zamanda vücuttaki stresi azaltır. Egzersiz ve stres azaltma teknikleri hem zihinsel hem de fiziksel olarak bireyin kendisini daha iyi hissetmesine yardımcı olacaktır. Destek ve rehberlik için bir terapiste başvurmak çok faydalı sonuçlar verebilir.

Fibromiyalji tedavisi bitkisel ilaçlarla ve doğal tedavi yöntemleriyle de desteklenebilir. Eğer reçete edilen ilaçlar fibromiyalji semptomlarını tamamen rahatlatmazsa, bunlara ek olarak çeşitli alternatifler mevcuttur.

Bu alternatif doğal tedaviler hem stresi hem de ağrıyı azaltmaya odaklanır ve geleneksel tıbbi tedaviler ile birlikte kullanılmalıdır.

Bu tedaviler arasında fizik tedavi, kaplıca terapisi, meditasyon, yoga, tai chi, egzersiz, masaj terapisi ve dengeli, sağlıklı bir diyet mevcuttur. Bu tedavi türlerinden herhangi birisine başlamadan önce mutlaka doktora başvurulmalı ve bireyin durumu ile uyumu hakkında bilgi alınmalıdır.

Fibromiyaljiden korunmak için bunlara dikkat edin;

Fibromiyalji her ne kadar hayatı tehdit eden bir hastalık olmasa da hayat kalitesini son derece etkilediği için titizlikle takip edilmelidir. Tedavisi uzun sürebilen fibromiyalji bulgularında düzelme olana dek hekim kontrolü şarttır. Fibromiyaljiden korunmak için bunlara dikkat etmek gerekir;

  • Düzenli olarak egzersiz yapmak çok önemlidir. Özellikle gevşeme egzersizleri, germe egzersizleri, kardiyovasküler kondüsyon egzersizleri, düşük yoğunlukta yürüyüş, yüzme ve bisiklete binme, su aerobiği gibi aktiviteler faydalıdır
  • Fibromiyalji tedavisi için kullanılan ilaçlar, ağrıyı azaltmak, uykuyu düzenlemek ve depresyonu tedavi etmeye yöneliktir. Antidepresanlar, ağrıı kesiciler, uyku düzenleyiciler ve kas gevşetici ilaçlar mutlaka doktor kontrolünde kullanılmadır
  • Uyumadan önce çay, kahve, alkol, kola gibi maddelerden uzak durmak gerekir
  • Fizik tedavi uygulamalarından sıcak uygulama, derin ısıtıcılar ve elektriksel stimülasyon, masaj ve kaplıca kürleri tavsiye edilir
  • Sıcak ve kuru hava fibromiyaljiye iyi gelebilir
Paylaşın

Fibrokistik Meme nedir? Detaylar

Fibrokistik Meme Değişimleri; memede en sık görülen rahatsızlıkların başında gelmektedir. Fibrokistik, kist olup; bunlar içi sıvı dolu ve etrafı lifli dokuyla çevrilmiş keselerdir. Yani memede içi sıvı dolu fibrokistler ( kistler ) veya içi katı doku dolu fibroadenomlar görülür. Bu kitleler kansere dönmeyen kitlelerdir.

Yaklaşık tüm kadınların yarısı, hayatlarının bir döneminde fibrokistik değişikliklere bağlı yakınmalar ile hekime başvurmaktadır. Yakınmalar bazı kadınlarda çok hafif olabilir; adet öncesi görülen bir miktar ağrı gibi. Bu kadınların muayenelerinde ellerine kitle de gelmeyebilir. Bazı kadınlarda ise bulgular çok şiddetlidir; ağrı günlük yaşamı etkileyecek kadar fazladır. Adetlerden sonra bile azalmadan devam edebilir.

Fibrokistik meme ve fibrokistik meme arasında fark var mıdır?

Hayır İkisi ayanı anlama gelir. Geçmişte bu bulgular hastalık olarak kabul edilirken günümüzde bunun bir hastalık olmadığı ve normal yapının değişimi olarak kabul edilmektedir. Meme displazisi, kronik kistik mastit, gibi isimlerde fibrokistik değişiklikler için zaman zaman kullanılan terimlerdir.

Memede fibrokistik değişikliklerin sebebi nedir?

Meme bir süt bezidir ve süt üreten bezlerden, sütü meme başına taşıyan kanallardan ve bu yapıyı destekleyen destek dokusundan oluşur. Süt bezlerinde aynı rahimde olduğu gibi adet döneminin başlangıcından itibaren östrojen ve progesteron gibi hormonların etkisi ile gebeliğe hazırlık yapılır. Süt üreten hücrelerde artış ve gelişme gözlenir. Adet sonuna doğru memelerde görülen gerginlik sebebi budur.

Gebelik gerçekleşemez ise rahimde artan ve gelişen hücreler adet dönemi sonunda kanama ile atılır. Memede ise artan ve gelişen hücreler adet sonunda gebelik gerçekleşmediği içen yıkılırlar ve bu hücrelerin bir kısmı ölür. Ölen hücreler çevreden gelen iltihap(inflamasyon) hücreleri tarafından yok edilirler. Bu süreç içinde aktive edilen bazı kimyasal salgılar rol alır. Ölen hücrelerin temizliği sırasında gelişen bir dizi kimyasal olay sırasında süt bezleri ve kanallarında da bazı hasar ortaya çıkabilir; bu hasarın tamiri sırasında yara dokusunun iyileşmesi olan fibrozis gelişebilir.

Memedeki süt bezleri süt üretmedikleri zamanlar bile salgı işlevlerini sürdürebilirler. Normalde salgılanan sıvı süt kanallarında tekrar geriye emilir. Fibrokistik değişiklikler sırasında bu kanallarda ve bezlerde hasar geliştiği için bu sıvı geriye emilemez; bazen sıvı salgılanmasında aşırı artış olabilir ve sıvı birikir ve kist denilen için sıvı dolu keler gelişir. Bu sıvı keseleri mikroskopik büyüklükte olabildiği gibi 6-7 cm çapında büyük makrokistlerin oluşması ile sonuçlanabilir.

Tüm bu olayların sonucu memede gelişen değişikliklere fibrokistik değişiklik denir. Bu olaylar her adet döneminde tekrarlanır ve bir süre sonra kalıcı değişikliklere yol açabilir. Ölen hücre artıklarının miktarı, bu artıkların temizlenme sürecinin yeterliliği, inflamasyonun derecesi her kadında farklı olabildiği gibi, her iki memede veya aynı memenin farklı yerleşimlerinde farklılık gösterebilir; aydan aya farklılık gösterebilir.

Fibrokistik değişiklikler hangi yaş grubunda görülür?

Ergenlikten ileri yaşa dek her yaşta tanı konabilir. Meme daha ilk oluştuğunda ya fibrokistiktir veya değildir. Herhangi bir şikâyet yapmadığı sürece fark edilmeyebilir ve uzun süre sonra tanı konabilir. Genellikle üreme çağında aktif olup ağrı sızı gerginlik ele gelen kitle şeklinde fark edilir. Meme büyüklüğüne göre sayıları onlu değerlerden yüzlü değerlere kadar çok sayıda olabilir. Ancak meme ultrasonlarınızda sadece en büyükleri seçilerek yazılır. Hepsinin yazılması gerekli değildir. Çünkü önemli olan sayı, boyut ve yerleşimleri değil; ne olduğundan kesin emin olunmasıdır.

Fibrokistik meme kansere dönüşür mü?

Fibrokistler asla kansere dönmez ancak fibrokistik memesi mevcut hastalar nasılsa kansere dönmez diyerek doktora fazla gitmez. Fibrokistik yapısı olan ve olmayan hastalarda meme kanseri oluşma şansı eşittir. Ancak hastalar nasılsa fibrokistler kanser olmaz diyerek yıllık muayenelerini geciktirirlerse memede sıfırdan başka bir noktada başlayan kanser kitlesi eline gelse de anlamayacaktır. Kist olduğunu düşünebilir. Bu nedenle yıllık meme kontrollerini aksatmamalıdır.

Fibrokistik memenin başlıca bulguları nedir?

Memede fibrokistik değişikliklere bağlı olarak en sık görülen yakınma ağrıdır. Bu ağrılar genellikle adet döneminin ortasına doğru başlan ve adet görmeye başlayınca azalır veya kaybolur. Bu tip ağrının sebebi adet dönemi içinde vücuttaki meydana gelen hormonal değişikliktir. Adet döneminin ikinci yarısında memelerde su tutulmaya başlanır. Dolgunluk ve şişlik hissi ile birlikte ağrılarda artış gözlenir. Adetin başlaması ile birlikte memelerde tutulan su çözülür ve ağrı azalır, kaybolur. Bazı olgularda ağrı süreklilik gösterebilir.

Fibrokistik değişikliklerin sık görülen bir diğer bulgusu da memede ele gelen kitlelerdir. Çoğunlukla ele gelen bu kitleler kisttir. Kist içi su dolu bir kesedir. Adetin ikinci yarısında daha da büyür ve ağrıya sebep olur. Genellikle adet bitimi ile küçülürler.

Fibrokistik memenin getirdiği en önemli sorun nedir?

Bu tip yakınmalar ile hekime başvuran kadınlarda klinik muayeneyi takiben duruma göre mamografi ve meme ultrasonografisi çekilir. En sık karşılaşılan sorunlardan birisi de bu tetkiklerde saptanan bazı bulguların meme kanseri bulguları ile karışmasıdır. Böyle durumlarda mutlaka memenin sorunlu bölgesinden parça alınarak patolojik incelenmesinin yapılması gerekir. Bu da kadında çok önemli bir stres sebebidir.

Fibrokistik meme ve meme kanseri;

Hormon ve hormon benzeri maddelerin sürekli ve değişen etkileri sonucu süt bezleri ve süt kanallarını döşeyen hücrelerde bazı değişiklikler olabilir. Bu hücreler diğerlerinden farklı bir görünüme sahiptir ve bunlara atipik hücre denir. Bazen bu hücrelerde artış saptanır ve buna da atipik hiperplazi denir. Atipik hiperplazi bulunan memelerde meme kanseri gelişme riski daha yüksektir; çünkü bu hücrelerin genetik yapılarında bozulmalar başlamıştır ve ortaya çıkan genetik bozuklukların tamiri yetersiz kalmaya başlamıştır.

Bir memede fibrokistik değişiklik bulunması meme kanseri riskini artırmaz. Sadece fibrokistik değişiklikler ile birlikte atipik hiperplazi bulunursa meme kanseri riski artar. Bu artış fibrokistik değişiklik bulunmayan kadınlardan 2-6 kat daha fazladır. Atipik hiperplazi teşhisi ancak buradan biyopsi ile doku örneğinin alınıp incelenmesi ile konur. Atipik hiperplazi, fibrokistik memelerde % 5 oranında görülür.

Fibrokistik meme değişikliği saptanan kadın ne yapmalıdır?

  • Her ay adetin bittiği ilk hafta kendi kendisini muayene etmesi gerekir.
  • Her yıl bir uzman tarafından muayene olması gerekir. Eğer risk faktörleri yüksek ise ( aile hikayesi, atipik hiperplazi varsa, vb) 6 ayda bir muayene öneriliyor.
  • 40 yaş üzerinde ise her yıl mamografi 40 yaş altında ise her yıl ulrasonografi ile kontrol edilmelidir. Risk faktörleri yüksek ise ( aile hikayesi, atipik hiperplazi varsa, vb) 6 ay ara ile bu tetkikler yapılabilir.

Bu tetkikler sıranda şüpheli bir gelişme saptanırsa biyopsi yapılarak parça alınarak incelenmesi gerekir. Fakat her fibrokistik değişiklik saptanan hastada biyopsi yapılması gerekli değildir; ancak tetkiklerde şüpheli gelişme saptandığında biyopsi önerilmektedir.

Fibrokistik değişikliğin tedavisi var mıdır?

  • Yakınmaların azaltılması; Öncelikle ağrı yanma gibi yakınmalar için ağrı kesici ve antienflamatuar ilaçlar kullanılabilir. Memeye uygun beden sütyen giyilmesi de rahatlama sağlamaktadır. Bazı vitaminler önerilse de bu etkilerini destekleyen bir bilimsel çalışma bulunmuyor. Sadece E vitamini ile ilgili bazı çalışmalar olumlu etkisi olduğunu bildiriyor. Evening Primrose oil bazı esansiyel yağ asitleri içermektedir ; en az 6 ay süre ile günde 3 gram alındığında olumlu etkileri bildirilmiştir.
  • Hormonal bozuklukların düzeltilmesi; Düzensiz adetlerin hastanın meme yakınmalarının artırdığı görülmüştür. Bu hastaların doğum kontrol hapları ile adet bozukluklarının düzenlenmesinin faydalı olduğu ileri sürülmektedir. Tiroid bozuklukları ve şeker hastalığı gibi hormonal bozuklukların de şikayetleri artırdığı görülmüştür. Bu hastalıkların da tedavi edilmesi ile yakınmalar azalmaktadır. Bazı fibrokistik değişikliklerde östrojen hormonunun normalden yüksek olduğu saptanmaktadır; bu hastalarda östrojen hormonunun meme üzerine olan etkilerini azaltmak amacı ile progesteron hormonu verilmesi önerilmektedir.
  • Yaşam biçimi ve diyet değişiklikleri; Kafein alınmasının fibrokistik değişiklikleri artırdığı bildirilmektedir. Kahve, çay, kolalı içecekler, çukulata gibi yiyeceklerin kesilmesi ile kafein alımı sınırlandırılabilir; bira peynir şarap gibi mayalı gıdalar azaltılabilir.

Cerrahi müdahale gerektirir mi?

Ancak çok ağrı yapan, sürekli büyüyüp memede şekil değişikliği yapan ve hastayı huzursuz eden fibroadenomlarda ameliyat düşünülebilir. Ancak yine de farz değildir. Fibrokistler ise çok büyürse ameliyata gerek yoktur, kan alır gibi bir defada ağrısız içinde birikmiş sıvı iğneyle boşaltılabilir.  Farz olan en azından bir kez biyopsi yaptırıp kenara konmalıdır. Sonrasında hasta ister ise alınır istemez ise alınmadan takip edilir.

Kimler risk grubundadır?

Fibrokistik meme yapısı bir risk faktörü değildir. Dolayısı ile bu yapıya sahip toplumun % 70 ‘lik kısmında olan bayanların meraklanmasına, üzülmesine gerek yoktur. Neden bu yapının oluştuğuna dair bir kanıt yoktur. Ancak ailesel yatkınlık olduğu istatistikî olarak gösterilmiştir. Yani annemizde var ise bizde de olma ihtimali çok yüksektir. Bu meme yapısı meme kanseri riskimizi arttırmaz, sadece meme kanseri takiplerinde meme filmlerinizi yorumlayan radyoloji hekimlerinin özen ve dikkat gerektiren bir uzun bir değerlendirme yapmasına vesile olur. Zira meme içerisinde gördükleri pek çok yuvarlak kitlenin ne oldukları konusunda kesin emin olmaları gerekmektedir. Her defasında kavun tarlasında,  karpuz aramak işi yapılmaktadır. Asıl önemli olan fibrokistik kitleleriniz değil, bunların arasında sıfırdan başlamış bir kanser kitlesini gözden kaçırmamaktır. Fibrokistik memenin yıllık takiplerinde kilit nokta radyoloji uzmanınızın değerli yorumlarıdır.

 

Paylaşın

Erken doğum nedir? Nedenleri, Belirtileri

20. gebelik haftasından sonra doğumun ister ağrıların başlaması veya suyun gelmesi isterse de başka bir nedenle 37. gebelik haftasından önce gerçekleşmesi erken doğum olarak adlandırılır. Sağlıklı bir gebelik 40 – 42 hafta sürer.

Her bebeğin 9 ay 10 günü anne rahminde geçirmesi en ideal durumken, her şeye rağmen erken doğumlar olmaktadır. Tıpta ve son yıllarda ülkemizde yaşanan gelişmelere bağlı olarak artık daha fazla prematüre bebek hayatta kalabiliyor. Bir kaç yıl öncesine kadar prematüre bebekler için yaşam sınırı 27 haftayken, günümüzde bu sınır 24 haftaya kadar inmiştir.

Ancak, erken doğan bebeklerin önemli bir kısmı tam hazır olmadan dünyaya gelmelerinin olumsuz sonuçlarını yaşıyorlar. Bu nedenle doğum uzmanları dünyanın her yerinde erken doğum riski taşıyan bebeklerin bir kaç hafta, hatta bir kaç gün daha geç doğmalarını sağlamak için, ellerinden geleni yapıyorlar. Yapılan çalışmalar geciktirilen her gün için bebeklerin yaşama şanslarının arttığını gösteriyor. Ancak her şeye karşın erken doğumu yaşayan birçok kadın var.

Nedenleri;

Normal bir gebelik yaklaşık 40. hafta sürer. Doğum hamileliğin 37. haftasından önce gerçekleştiğinde erken doğum olarak adlandırılır. Rahimdeki bu son haftalar, sağlıklı kilo alımı ve beyin ve akciğerler de dahil olmak üzere çeşitli hayati organların tam gelişimi için çok önemlidir. Bu nedenle erken doğan (prematüre) bebeklerin daha fazla tıbbi problemleri olabilir ve hastanede daha uzun süre kalmaları gerekebilir. Ayrıca öğrenme güçlüğü veya fiziksel güçlük gibi uzun vadeli sağlık sorunları olabilir.

Erken doğum hakkında öğrenecek çok şeyimiz var, bu yüzden nedenlerini ve neden olduğunu açıklamak her zaman mümkün değildir. Enfeksiyon , plasenta problemleri veya genetik problemler gibi erken doğum için anne ve bebek risk faktörleri vardır, ancak çoğu durumda nedeni bilinmemektedir. Ancak, aşağıdaki durumlardan herhangi birine sahip hamile bir kadının erken doğum yapması daha olasıdır:

  • Şeker hastalığı
  • Kalp hastalığı
  • Böbrek hastalığı
  • Yüksek tansiyon

Belirtileri;

  • Kasık kemiğinin üstünde menstrüel benzeri kramplar
  • Leğen kemiği, uyluk veya kasıklarda basınç ya da ağrı hissi
  • Bel veya sırtta belirsiz ağrı veya basınç
  • Bağırsak krampı veya ishal
  • Soğuk algınlığı benzeri belirtiler
  • Vajinal akıntıda artış, renk ya da yoğunlukta değişiklik, kan

Bu belirtilerden birini veya bir saat içinde dörtten fazla kasılma yaşarsanız, derhal doktorunuzu arayın.

Kimler risk altında?

Erken doğum konusunda bilinmeyen birçok etken olduğu için bütün anne adaylar bu risk açısından değerlendirilmelidirler. Ancak bazı hamilelerin bu durumla karşılaşma riski çok daha yüksek. Risk altındaki anne adayları şu şekilde gruplanıyor:

  • Yaşı 17´in altında, 35´in üzerindekiler
  • Birden fazla bebek bekleyenler
  • Daha önce düşük, ya da erken doğum yaşayanlar
  • Bazı sistemik ve enfeksiyon hastalığı olan gebeler
  • Düşük kilolu anne adayları
  • Sigara kullananlar
  • Hamileliğinde vajinal kanama sorunu olanlar
  • Stres altında ve yoğun çalışma şartları altında yaşayanlar
  • Düşük sosyoekonomik durumda olan hastalar

Bu risk faktörlerini önceden tespit etmek ve gerekli önlemleri almak çok zor değil. Anne kilosunun ve yaşının ideal aralıkta tutulması, çalışma şartlarının uygun olması, iki gebelik arası geçen sürenin 1 yıl üzerinde olması, sigara ve diğer kötü alışkanlıklardan uzaklaşılması ve olası erken doğum eyleminin; bel-kasık ağrısı, vajinal akıntı miktarında artış, su gelmesi, vajinal kanama gibi öncü belirtilerinin hasta tarafından erken fark edilmesi ve doktora başvurulması erken doğumu engellemede önemli ölçüde rol oynar.

Erken doğum riski azaltılabilir mi?

Sağlıklı devam eden gebeliğin, erken doğumla sonuçlanıp sonuçlanamayacağının önceden belirlenmesi mümkün değildir. Ancak bazı etkenler erken doğum riskini arttırabilir. Bu etkenlerden uzak durmak, gebeliğin olağan seyrinde devam etmesine yardımcıdır. Gebelik süresince hekimin belirlediği aralıklarda kontrole gitmek ve gerekli testleri yaptırmak, olası erken doğum riskinin kontrol altına alınmasında oldukça etkilidir. Özellikle idrar yolu enfeksiyonu ve vajinal enfeksiyonlar, erken doğuma yol açabilir. Bu yüzden enfeksiyonların erken teşhis edilip, tedavi edilmesi önemlidir. Erken doğum riskini azaltmak için şu önlemler alınabilir:

  • Düzenli olarak doktor kontrolüne gitmek
  • Sigara ve alkol tüketimini tamamen bırakmak
  • Yoğun fiziksel güç isteyen ağır işlerde çalışmamak
  • Kimyasal maddelerden sakınmak
  • Sağlıklı, düzenli ve yeterli beslenmek
  • Düzenli su tüketimi
  • Ateşli hastalıklara karşı kendini korumak
  • İki gebelik arasındaki sürenin altı aydan kısa olmaması
  • Üremeye yardımcı tüp bebek yöntemiyle planlanan gebeliklerde çoklu embriyo implantasyonundan kaçınmak

Ne zaman hastaneye gidilmeli?

Pek çok anne adayı yalancı kasılmalar hissetse de bazı kasılmalar gerçektir ve doğum ile sonuçlanır. Bu yüzden anne adayının yalancı kasılmalarla, gerçek kasılmaları ayırt etmesi son derece önemlidir. Pozisyonun değiştirilmesiyle azalmayan sancılar, kısa aralıklarla ve artan şiddette olmayan kasılmalar, çoğunlukla Braxton Hicks olarak tanımlanan yalancı kasılmalardır. Ancak hissedilen kasılmaların gerçek kasılma olması durumunda anne adayı, düzenli, giderek sıklaşan, yoğun ve uzun süren kasılmalar hisseder.

Bu kasılmaların varlığında konuşmak güçleşir. Öne doğru eğilmek zorlaşır ve anne adayı kendisini sıcak ve endişeli hisseder. İştah kaybının da gözlendiği bu durumda anne adayı, temkini elden bırakarak ne yaptığını önemsemez hâle gelebilir. Kasılmaların sıklığı ve şiddetinin son derece önemli olduğu doğum sürecinde bu gibi belirtilerin varlığında kişi, hekime haber vererek hastaneye gitmelidir. Eğer vajinadan su gelmesi gibi doğumun başladığını işaret eden belirtiler varlığında kişi en yakın sağlık kuruluşuna başvurmalıdır.

Paylaşın

Epilepsi nedir? Belirtileri, Nedenleri, Tedavisi

Epilepsi (Sara Hastalığı), beyinde bulunan bir grup nöronda gerçekleşen anormal elektrik aktivitesine bağlı oluşur. Kişinin nöbet geçirmesine yol açan bu durum süresince beyin fonksiyonları geçici olarak bozulur. Dolayısıyla kişi, nöbet sırasında vücudunu kontrol edemez ve bilinç kaybı yaşayabilir.

Epilepsi nöbetleri 30 saniye ile 2 dakika arasında sürer. Ardından kendiliğinden sona erer. Fakat bazı epilepsi nöbetleri 5 dakikadan daha uzun sürebilir. Bu gibi durumda kişinin acil tıbbi yardım alması gerekir. Epilepsi nöbetleri çok geniş bir yelpazede yer alsa da temel olarak parsiyel ve jeneralize olmak üzere iki farklı türde görülür. Parsiyel nöbetler, beynin bir bölümüyle sınırlı olarak başlarken jeneralize nöbetler, beyinde yaygın olarak başlar.

Dolayısıyla epilepsi nöbetlerine bağlı olarak oluşan semptomlar farklılık gösterir. Sık rastlanan epilepsi belirtileri arasında hafıza kaybı, baygınlık, titreme, bilinç kaybı, hareketlerin kontrol edilememesi ve idrar kaçırma gibi semptomlar bulunur. Ayrıca nöbet sonrasında kişide hâlsizlik, bitkinlik, kokulara karşı hassasiyet ve şaşkınlık gibi belirtiler de görülebilir.

Nedenleri;

Epilepsi vakalarının tamamında neden tespit edilememektedir. Doğum travmaları, geçirilmiş kazalara bağlı kafa travmaları, zor doğum, ileri yaşlarda beyin damarlarında görülen anormallikler, tümörler, beyin iltihapları ve alkol tespit edilmiş nedenlerden bazılarıdır. Epilepsi bebeklik döneminden ileri yaşlara kadar herhangi bir dönemde ortaya çıkabilir.

Çeşitleri;

  • Basit Parsiyel Nöbet; Basit parsiyel nöbetlerde bilinç açık olur. Üç türü vardır:
  1. Temporal lobdan kaynaklanan nöbetler; ani korku, daha önce olmuş bir olayı olmamış gibi hissetme veya olmamış bir olayı olmuş gibi hissetme, kötü koku ve tatlar alma ve içten gelen hoş olmayan bir hisle kendini gösterir.
  2. Frontal lobdan kaynaklanan nöbetlerde ise hareket ile ilgili sorunlar görülür.
  3. Parietal lobdan kaynaklanan nöbetlerde geçici uyuşukluk belirtileri, oksipital lobdan kaynaklanan nöbetlerde de görme alanının yarısını etkileyen flaş şeklinde ışıklar ve değişik renkler görme belirtileri gözlenir.
  • Kompleks Parsiyel Nöbet; Kompleks parsiyel nöbetlerde bilinç etkilenmesi meydana gelir. Kompleks parsiyel nöbetlerde çiğneme, yalanma, yutkunma ve bir şey arar gibi şaşkın bakınma hali görülebilir. Bazen hasta elbiselerini çekiştirebilir ve etrafta dolaşabilir. Dakikalar sonra hatta bazen saatler sonra kendine geldiğinde hiçbir şey hatırlamayabilir.
  • Jeneralize Nöbet; Jeneralize nöbetler tüm beyne yayılır. Halk arasında sara nöbeti olarak bilinen nöbettir. Kişi önce kaskatı kesilir ve yere düşer. Bunun ardından tüm vücut kaslarında kasılıp gevşemeler olur. Nöbet esnasındaki şiddetli hareketler kişinin kontrolü dışında gelişir. Bunun yanı sıra absans ya da “petit mal” adı verilen kimi jeneralize nöbetlerde kişi her ne kadar vücut şeklini kaybetmese de bilincini kaybedebilir.

Belirtileri;

Epilepsi beyindeki bir fonksiyon bozukluğu olduğundan, beynin etkilenen bölgesinin yürüttüğü işleve göre semptomlar farklılaşabilir. Bazı belirtiler şunlardır:

  • Vücutta ani kasılmalar
  • Kollarda ve bacaklarda kontrol edilemeyen sallantılar
  • Şuur kaybı
  • Seri şekilde baş sallama hareketi
  • Kısa bir süre seslere veya konuşmalara yanıt verememe
  • Sabit bir noktaya bakmak
  • Hızlı göz kırpmak
  • Korku, anksiyete ya da deja vu (o anı önce yaşamış gibi hissetme) gibi psikolojik semptomlar

Nöbet öncesi belirtiler:

Nöbet, beynin küçük bir bölgesinden başlıyorsa,   kişi nöbetin başlangıcında bazı belirtiler yaşayabilir. Buna “aura” denir. Bu belirtiler, beynin hangi alanın anormal elektriksel aktiviteyle ilintili olduğunu gösterir.

  • Uyuşma
  • Görme veya duyma değişikliği
  • Hoş olmayan kokular alma
  • Mide bulantısı ya da midede baskı hissi
  • Ani korku hissi

Teşhisi;

Epilepsi tanısı koymak için nöbet şeklinin iyi tarif edilmesi gerekir. Bu nedenle nöbeti gören kişilere ihtiyaç duyulur. Hastalık çocuk veya erişkin nörologları tarafından takip edilir. Hastaya tanı koymak için EEG, MR, bilgisayarlı tomografi ve PET gibi tetkikler istenebilir.

Tedavisi;

Kişiye epilepsi tanısının koyulmasının ardından hekim ilaçlı tedavi ile epilepsi nöbetlerinin durdurulmasını hedefler. Anti-epileptik ilaçlar olarak bilinen ilaçların belirtilen dozda ve süreyle kullanılması son derece önemlidir. Çoğunlukla hastanın nöbetleri, ilaçlı tedavi ile son bulur. Ancak nöbetlerin devam etmesi durumunda, altta yatan odak rahatsızlığa bağlı farklı cerrahi tedavi yöntemleri uygulanabilir. Rezektiv cerrahi ile epileptik odak ortadan kaldırılır. Fonksiyonel ya da palyatif cerrahi yöntemiyle nöbet yayılım yolları ayrılır. Böylece kişinin nöbet geçirme sıklığı ve şiddeti azaltılır.

Paylaşın

Endometriozis nedir? Belirtileri, Tedavisi

Kesin nedeni halen bilinmeyen Endometriozis, rahim içindeki endometrium denilen dokunun, batın içinde başka dokulara yerleşmesi durumudur. Hastalık her yaş grubundaki kadını etkileyebilmesine rağmen en çok 30’lu ve 40’lı yaşlardaki kadınlarda görülür.

Rahmin içerisinde bir tabaka bulunur ve bu tabaka her adet döneminde dökülerek adet kanamasına neden olur. Bazen bu tabaka, çeşitli nedenlerden dolayı rahmin dışında, örneğin yumurtalıkarda, mesanede, bağırsaklar üzerinde, böbrekte hatta beyin gibi organlarda bile gelişebilir. Bu tip anormal yerleşimlerin niçin olduğu tam açıklanamamıştır. Ancak anatomik bozukluklar, bağışıklık sisteminindeki aksaklıklar veya hormonal faktörler üzerinde durulmaktadır. Nedeni ne olursa olsun, genel olarak bu hastalığa endometriozis tanısı konulur.

Kimlerde daha sık görülür?

Endometriozis infertilite (kısırlık) şikayeti olan kadınların yarısında izlenebileceği gibi çocuk sahibi olmuş kadınların %20’sinde de gözlenmektedir. Daha çok modern hayatın bir rahatsızlığı olarak bilinmektedir. Sosyo ekonomik seviyesi yüksek, şehirli hayatı olan kadınlarda daha fazla izlenebilir. Coğrafi faktörler veya genetik yatkınlık da hastalığın nedenleri arasında olabilmektedir. Endometriozis infertiliteye neden olabileceği gibi çocuğu olmayan genç kadınlarda da izlenmektedir.

Belirtileri;

Endometriozis bazen tamamiyle tesadüfen saptanır, yani şikayet olmadan da gelişebilir. En fazla görülen şikayet, sancılı adet kanamasıdır. Hatta hastalar bu dönemlerden çok korkarlar, ağrıyı dindirebilmek için acil servislere bile başvurdukları olmuştur. Bunun dışında adet düzensizliği, sancılı büyük abdeste çıkma, bazen dışkıda kanama veya idrarda kan görülmesi olabilir.

Akciğerlere yerleştiği zaman kanlı balgam çıkartmaya yol açabilir. Beyine yerleştiği zaman epilepsiye yol açtığını gösteren vaka takdimleri vardır. Endometriozis en sık yumurtalıklara yerleşir ve yumurtalılarda çikolata kisti dediğimiz kitlelere yol açar. Çikolata kisti durumlarında kasık ağrısı, kabızlık veya cinsel ilişki sırasında ağrıya neden olabilir. Bazı durumlarda infertilite şikayeti ile gelen ve hiçbir semptom göstermeyen kadınlarda da saptanabilir.

Endometriozisdeki kasık ağrısı adet dönemleriyle alakalıdır. Sancılar kanama ile başlar ve adet dönemine devam eder, daha sonra kaybolur. Başka bir deyişle ağrılar her ay halinde mesai yaparlar.

Teşhisi;

Endometriozisin kesin tanısı, lezyonu direkt olarak gördüğümüzde koyulabilir. Bu da ancak laparoskopi dediğimiz yöntemle olur. Yani batın içersine endoskopik bir aletle girip rahmin üst kısmı, yumurtalıklar, bağırsaklar ve bunları çevreleyen zarlar direkt gözlemlenerek endometriozis bulguları saptanır. Bazen mum alevi gibi sarı renkte olur, bazen de mürekkep renginde olabilir. Bazı durumlarda yumurtalıklarda çikolata kisti saptanır.

Laporoskopi dışında ultrasonografi, jinekolojik muayne bulguları ve kanda bakılacak Ca 125 adlı hormon seviyesi tanıda yardımcı olur. Zor olgularda manyetik rezonans gibi ileri görüntüleme yöntemlerine başvurulabilir.

Tedavisi;

Endometriozisde iki ana şikayet vardır: Birincisi sancılı adet görme, diğeri ise kısırlıktır.Şikayetin tipine göre tedavi yolu farklı olabilmektedir. Örneğin sadece ağrı şikayeti olan kadınlara ağrı kesiciler, hormonal ilaçlar verilebilir veya daha ağır olgularda cerrahi yöntemler önerilir. İnfertilite şikayeti olanlarda farklı görüşler olmakla beraber cerrahi yöntem ile daha çok laparoskopi tercih edilir, çikolata kistlerinin çıkarılması veya direk yumurtlamayı artıcı tedavi veya tüp bebek önerilir. Hastanın yaşı, evlilik süresi, eşlik eden erkek faktörünün olması hangi tedavi yönteminin seçileceğinde önemli rol oynamaktadırlar.

Unutmamak gerekir ki endometriyozis modern hayat şartlarının neden olduğu bir rahatsızlıktır ve hayat şartlarını düzenlemek, özellikle beslenme alışkanlığında yapılacak değişiklikler hastalığın ilerlemesini engelleyebilir. Çocuk sahibi olan ve artık üretkenlik potansiyellerini düşünmeyen daha ileri yaşlı kadınlarda rahim ile yumurtalıkların alınması kesin tedavi yöntemidir.

Ameliyatı sonrasında gebe kalma oranı nedir?

Endometriozisde operasyon sonrası gebe kalma olasılığı cerrahi tekniğe ve uygulamayı yapan hekimin tecrübesine göre değişmekle birlikte ilk yıl içerisinde %50’ye varan gebe kalma şansı vardır. Ancak özellikle ilerlemiş olgularda sadece cerrahi yeterli olmamakta cerrahi sonrası yumurtlamayı arttırıcı tedavi veya direkt tüp bebek tedavisini önermekteyiz. Endometriozisin nedeni tam anlaşılamadığı için cerrahi sonrası nüksetme olasılığı da 1. yıldan sonra %50’ye varmaktadır. Bu yüzden hastalığın ilerlememesi için ya baskılayıcı tedavi uygulamak gerekir ya da en kısa sürede gebelik için uygun koşulları oluşturmak için tedavi vermek önerilir.

Tedavisinde ilaç kullanılıyor mu?

Yukarıda bahsettiğimiz gibi ilaç tedavisi hastalığın ilerlemesini veya ağrı gibi şikayetlerin azalmasını sağlamak için kullanılmaktadır. İlaç tedavisini kestikten sonra endometriyozise bağlı bulguların tekrarlayacağını göz önüne almak gerekir. İlaç tedavisini daha çok henüz gençlik çağında olan kadınlar için önermekteyiz. Kullanılan ilaçların endometriyozisi tedavi edici özelliği yanında maalesef yan etkileri de olmakta hatta bazen tedaviyi yarıda bırakmaya yol açmaktadır.

Paylaşın

Dış kulak yolu iltihabı nedir? Tedavisi

Akut veya kronik olarak seyredebilen Dış Kulak Yolu İltihabı (Eksternal Otit), kulağın dış kulak yolu olarak adlandırılan bölümünde ortaya çıkan iltihabi durumdur. Dış kulak yolu kulak kepçesi ile kulak zarı arasında bulunur.

Dış kulak yolu, sıcak ve nemli bir alandır. Bu durum da bakteri ve mantarların üremesini ve kolayca hastalık oluşmasına yol açabilmektedir. Genellikle yaz aylarında görülmekle birlikte yılın her mevsiminde görülebilen dış kulak yolu iltihabı, dış kulak yolunu döşeyen derinin ve kulak zarı dış yüzeyinin iltihabıdır. Orta kulak iltihabından farklıdır. Dış kulak yolu iltihabı diğer bir adıyla Eksternal Otit; enfeksiyon, alerjik veya dermatolojik nedenlerden kaynaklanabilmektedir. Ancak dış kulak yolu iltihaplarının en sık nedeni mantar veya bakteriyel enfeksiyonlardır.

Belirtileri;

Dış kulak yolu iltihabı belirtileri kaşıntı, zonklayıcı tarzda ağrı, tıkanma, akıntı şeklindedir. Bu belirtilere kimi zaman ateş de eşlik edebilmektedir. Kulak ağrısı boyun ve göz çevresine yayılabilir. Çiğneme gibi kulağın hareket ettiği hareketler ve kulak yolunun hemen önündeki kıkırdak çıkıntıya bastırmak ağrının artmasına yol açabilir.

  • Dış kulakta kaşıntının yanı sıra sarı, sarı-yeşil renkli ve kötü kokulu akıntı, iltihaplı veya kötü kokulu ağrı, tıkanıklık gibi semptomlar görülebilir
  • Kulak ve kulak yolunda kızarıklık ve şişlik olabilir
  • Kulak derisi pullu ve döküntülü görülebilir
  • Dış kulak yoluna dokunmak veya hareket ettirmek ağrıyı arttırır

Bu tür belirtilerin görülmesi ile birlikte vakit kaybedilmeden doktora başvurmak gerekir.

Teşhisi;

Genellikle hastanın şikâyetleri ve kulak muayenesi ile dış kulak iltihabı aile hekimi tarafından kolay bir şekilde teşhis edilebilir. Enfeksiyon ileri bir aşamadaysa veya dirençliyse bir kulak burun boğaz uzmanı tarafından daha fazla değerlendirmeye ihtiyaç duyulabilir.

Kulak zarınızın hasar görmesi veya yırtılması durumunda aile hekimi hastayı bir kulak, burun ve boğaz uzmanına (KBB) yönlendirir. KBB uzmanı enfeksiyonun orta kulak kaynaklı olup olmadığını belirlemek için orta kulağın durumunu inceler. Bu kulak muayenesi önemlidir; çünkü dış kulak iltihabında uygulanan tedaviler orta kulak için uygun değildir.

Tedaviye cevap vermeyen olgularda  enfeksiyon nedeni mikroorganizmanın tam olarak belirlenmesi için kulaktan akıntı veya döküntü örneği alınarak laboratuvara gönderilmesi gerekebilir.

Tedavisi;

Tedavide amaç enfeksiyonu durdurmak ve kulak kanalının iyileşmesini sağlamaktır. Tedavide çeşitli kulak damlaları kullanılır. Dış kulak yolunun temizlenmesi, kullanılan damlanın tüm alanlara ulaşabilmesine yardımcı olmak için gereklidir. Bu amaçla kulaktaki akıntılar, kulak kiri birikintileri ve diğer kalıntıları temizlemek için bir vakum cihazı veya kulak küreti kullanılır. Çoğu olguda iltihabın türüne ve ciddiyetine bağlı olarak, tedavi için aşağıdaki bileşenlerin kombinasyonunu içeren kulak damlaları kullanılır:

  • Kulağın normal antibakteriyel ortamını geri kazanmaya yardımcı olan asidik çözeltiler
  • İltihabi durumu azaltmak için steroidli damlalar
  • Bakterilere karşı savaşmak için antibiyotik içeren damlalar
  • Daha ciddi bakteriyel enfeksiyonlarda ağızdan antibiyotik tedavisi
  • Mantarın neden olduğu bir enfeksiyonla savaşmak için antifungal ilaçlar

Bunlara ek olarak kulak ağrısı için ağrı kesici ilaçlar reçete edilebilir. Kulakta cilt altı irin toplanması varsa steril bir iğne ile delinerek boşaltılması gerekebilir.

Önlemler;

Dış Kulak Yolu İltihabını önlemenin en güvenli yolu, kulak yolunun savunma mekanizmalarının iyi çalışmasını sağlamaktır. Bazı ipuçları yardımcı olabilir.

  • Kulak çubuğu, ataç, sıvı veya sprey maddeler veya parmağınızı kulak yoluna sokmayın. Bu işlem dış kulak yolu derisini zedeleyebilir. Eğer, kulağınız kaşınırsa doktorunuza danışınız
  • Kulak kirini (mumunu )çıkarmaya çalışmayın. Eğer, işitmenin etkilendiğini hissediyorsanız, herhangi bir diğer nedenin bulunup bulunmadığını değerlendirmek amacı ile doktorunuza danışınız
  • Kulaklarınızı mümkün olduğu kadar kuru tutmaya çalışın. Yüzme veya duş almadan sonra kulaklarınızı havlu ile kurulayın. Başınızı ve kulak kepçelerinizi hareket ettirmeye çalışarak suyun dışarı akmasını sağlayın. Düşük derecede ayarlanmış, saç kurutma makinesi, kulak yolunu kurutmada yardımcı olabilir, ancak kulağınızdan 30 cm. uzakta tutun
  • Sık tekrarlayan dış kulak yolu iltihabınız oluyorsa yüzme sırasında ise başlık kullanarak suyun kulaklarınıza kaçmasını engelleyebilirsiniz. Kulak tıkacı, kulaklarınızın iltihaplanmasına olanak sağlayabilir
Paylaşın