Yüksek Sistolik Kan Basıncına Ne Sebep Olur?

Yüksek sistolik kan basıncı, genellikle yüksek tansiyon veya hipertansiyon olarak adlandırılır. Yüksek sistolik kan basıncı, kalp hastalığı ve felç gibi ciddi sağlık sorunlarına yol açabilen yaygın bir durumdur.

Haber Merkezi / Sistolik kan basıncı, kan basıncı okumasındaki en üst sayıdır ve kalbin atardamarlara kan pompalamak için kullandığı gücü gösterir. 130 mmHg veya daha yüksek bir sistolik okuma yüksek olarak kabul edilir.

Yüksek sistolik kan basıncının nedenleri nelerdir?

Yaşlanma: Yaşlandıkça, atardamarlar arterioskleroz adı verilen ve atardamarlarda plak birikmesini içeren bir rahatsızlık nedeniyle sertleşir ve daralır. Bu, yüksek sistolik kan basıncını yaşlılarda daha yaygın hale getirir.

Beslenme: Çok fazla tuz tüketmek yüksek tansiyonun başlıca nedenlerinden biridir. Tuz, vücuttaki sodyum ve potasyum dengesini bozarak su tutulmasına ve tansiyonun yükselmesine neden olur.

Aşırı kilo ve obezite: Fazla vücut ağırlığı taşımak kalbe daha fazla yük bindirir ve kan dolaşımını zorlaştırır. Bu ek yük kan damarlarına zarar vererek daha yüksek kan basıncına yol açabilir. Zamanla kalp kasları kalınlaşabilir ve atardamarlar daralarak yüksek sistolik basınca katkıda bulunabilir.

Fiziksel aktivite eksikliği: Düzenli egzersiz, kalp ve kan damarlarının sağlıklı kalmasına yardımcı olur. Yeterli fiziksel aktivite yapılmadığında, kilo alma ve zayıf kardiyovasküler koşulların oluşma olasılığı daha yüksektir, bunların ikisi de yüksek tansiyon riskini artırır.

Alkol ve sigara: Alkol alımı kan basıncını geçici olarak yükseltebilir ve uzun süreli ve yoğun alkol tüketimi kalıcı hipertansiyona yol açabilir. Öte yandan sigara tüketmekte, atardamarlarda plak oluşumunu teşvik ederek atardamarları daraltır ve kan basıncını artırır.

Genetik: Ebeveynlerde veya yakın akrabalarda hipertansiyon varsa, hipertansiyon gelişme olasılığı daha yüksektir.

Stres: Kronik stres, stres hormonlarının salınımı nedeniyle kan damarlarının daralmasına ve uzun vadede yüksek tansiyona yol açabilir.

Tıbbi durumlar: Böbrek hastalığı, diyabet, tiroid sorunları ve tümörler gibi bazı sağlık sorunları da yüksek tansiyona yol açabilir.

Yüksek sistolik kan basıncı nasıl yönetilir?

Beslenme: Tuz oranı düşük, dengeli bir beslenme esastır. Taze meyvelere, sebzelere, tam tahıllara ve yağsız proteinlere odaklanılmalı.

Kilo yönetimi: Az miktarda kilo vermek bile kan basıncını düşürmeye yardımcı olabilir. Beslenme ve düzenli egzersizle sağlıklı bir kiloyu korumak önemlidir.

Fiziksel aktivite: Haftanın çoğu günü en az 30 dakika orta düzeyde egzersiz yapmayı hedefleyin. Yürüme, bisiklete binme ve yüzme gibi aktiviteler kalp sağlığını iyileştirebilir ve kan basıncını düşürebilir.

Alkol tüketiminin azaltılması: Ölçülü içmek önemlidir. Erkekler için bu genellikle günde iki birim alkole kadar, kadınlar için ise günde bir bir birim anlamına gelir.

Sigaranın bırakılması: Sigarayı bırakmak kalp sağlığını iyileştirebilir ve yüksek tansiyon ve kalp hastalığı riskini önemli ölçüde azaltabilir.

Stres yönetimi: Meditasyon, derin nefes egzersizleri ve yoga gibi tekniklerle stresi yönetmek kan basıncını düşürmeye yardımcı olabilir.

Yüksek sistolik kan basıncı, yaş, yaşam tarzı seçimleri ve genetik gibi faktörlerin birleşiminden etkilenir. Daha iyi bir beslenme, düzenli egzersiz, alkol alımının azaltılması, sigaranın bırakılması ve stresi yönetmek gibi değişiklikler, yüksek kan basıncını önlemeye veya kontrol etmeye yardımcı olabilir.

Paylaşın

Parkinson’un Bilmeniz Gereken Erken Belirtileri

Parkinson hastalığı, temel olarak hareketi etkileyen bir sinir sistemi bozukluğudur. Parkinson hastalığının erken belirtilerini fark etmek oldukça zor olabilir ki, bu belirtiler kişiden kişiye de büyük farklılıklar gösterebilir.

Haber Merkezi / Belirtileri erken fark etmek, doğru bir tanı almak ve mümkün olan en kısa sürede tedaviye başlamak için önemlidir. İşte parkinson hastalığının bazı yaygın erken belirtiler:

Titreme: Parkinson hastalığının ilk ve en sık görülen belirtilerinden biri, vücudun bir bölümünde, özellikle ellerde veya parmaklarda görülen hafif titreme veya sarsılmadır.

Titreme, genellikle el hareketsizken meydana gelir ve başparmak ile işaret parmağı arasında hafif bir harekete benzeyebilir, buna “hap yuvarlama titremesi” denir.

Hareketlerde yavaşlık (bradikinezi): Bir diğer erken belirti, bradikinezi adı verilen fiziksel hareketlerin yavaşlamasıdır.

Kas sertliği: Parkinson hastalığının erken evrelerinde uzuvlarda veya gövdede sert kaslar yaygındır. Bu sertlik veya katılık hareketi sınırlayabilir ve hatta kaslarda ağrıya neden olabilir.

Parkinson hastalığı olan birçok kişi, başka birinin kolunu hareket ettirmeye çalıştığında hissedilebilen bu sertliği yaşar; kol sert bir şekilde hareket eder ve doğal olarak sallanmaz.

Duruş ve denge sorunları: Parkinson hastalığı olan kişilerde denge ve duruş sorunları da görülebilir; ancak bu sorunlar daha belirgin hale gelene kadar göz ardı edilebilir.

Hastalığın başlangıcında kişide hafif kambur bir duruş gelişebilir veya denge sorunları yaşanabilir, bu da hastalığın ilerlemesiyle düşme riskini artırır.

Otomatik hareketlerin kaybı: Parkinson, göz kırpma, gülümseme veya yürürken kolları doğal olarak sallama gibi otomatik hareketlerde azalmaya yol açabilir.

Konuşma ve el yazısında değişiklikler: Konuşma ve el yazısındaki değişiklikler de yaygın erken belirtilerdir.

Uyku sorunları ve diğer motor olmayan semptomlar: Uyku sorunları, daha belirgin motor semptomları ortaya çıkmadan yıllar önce ortaya çıkabilir. Bu sorunlar arasında huzursuz bacak sendromu veya bir kişinin uyurken rüyalarını canlandırdığı REM uyku davranış bozukluğu yer alabilir.

Koku alma duyusunu kaybetme, kabızlık veya depresyon veya anksiyete gibi ruh halindeki değişiklikler gibi motor olmayan semptomlar da parkinsonun erken belirtileri olabilir. Bu motor olmayan semptomlar, daha görünür belirtiler gelişmeden çok önce ortaya çıkabilir.

Erken tespit neden önemlidir?

Bu erken belirtileri tanımak önemlidir çünkü zamanında tanı almak hastalığın daha iyi yönetilmesini sağlar. Bir nörolog, semptomların parkinsondan kaynaklanıp kaynaklanmadığını doğrulamaya ve bir tedavi planı başlatmaya yardımcı olabilir.

Erken tedavi yalnızca semptomların yönetilmesine yardımcı olmakla kalmaz; aynı zamanda hastalığın ilerlemesini de yavaşlatabilir.

Paylaşın

Mide Yanmasına Neden Olabilecek Yedi Yiyecek

Sindirim sisteminde sık görülen rahatsızlıklarından biri olan “mide yanması”, ilaç almanın yanı sıra belirli yiyeceklerden uzak durulması ile kolaylıkla tedavi edilebilir.

Haber Merkezi / Mide yanması, göğüste yanma hissine neden olan sindirim sistemiyle ilgili bir sorundur.

Çoğunlukla göğüs kemiğinin arkasında hissedilen bu sorunun neden olduğu yanma hissine, boğazın arka kısmında ekşi tat, boğaza yemek yapışıyormuş hissi, öksürük, hıçkırık ve ses kısıklığı gibi başka belirtiler de eşlik edebilir.

Mide yanması genellikle mide asidi reflüsünden kaynaklanır. Reflü, midenin üst kısmındaki sfinkter (LES) adı verilen dairesel kasın gevşemesi ve tamamen kapanmaması sonucu ortaya çıkar.

Bu sorunun ortaya çıkmasıyla birlikte asit ve sindirim enzimleri, safra tuzları ve sindirilmeyen besinlerin de dahil olduğu mide içeriği yemek borusuna dönebilir ve göğüste yanma hissine neden olabilir.

Yemek borusunun mide asidine karşı koruma özelliği bulunmadığından, mide içeriği yemek borusuna girdiğinde iltihaplanma ve yanma hissi meydana gelir. Bazen mide yanması aynı şekilde yemek borusu iltihabına neden olan maddelerin tüketiminden de kaynaklanır.

7 yiyecek faktörü mide yanmasına neden olabilir:

Yüksek yağlı gıdalar, özellikle kızartılmış gıdalar, alt yemek borusu sfinkterindeki (LES) basıncı azaltarak asidin mideden yemek borusuna geri dönmesine neden olabilir. Yüksek yağlı gıdalar ayrıca mide boşalma hızını azaltarak ve LES üzerindeki baskıyı artırarak mide yanmasına neden olur.

Baharatlı yiyecekler genellikle mide yanmasına neden olur; Özellikle bu besinleri sık kullanmayan kişilerde. Baharatlı yiyecekler yemek borusunun iç yüzeyini doğrudan uyararak tahrişe neden olur. Mide ekşimesi semptomlarını kötüleştirebilen kapsais baharatlı yiyeceklerin önemli bir bileşenidir.

Alkol alt özofagus sfinkterini (LES) gevşetir, mide asidini arttırır, özofagus hareketlerini azaltır ve gıdanın mideye transferini yavaşlatır ve mide boşalma hızını azaltır.

Soda ve diğer gazlı içecekler mide yanmasına neden olabilir. Alkol gibi, bu içecekler de alt özofagus sfinkteri (LES) basıncını azaltabilir. Ayrıca bu içecekler mide genişlemesine neden olabilir.

Asitli meyve ve sebzeler mide ekşimesi semptomlarını şiddetlendirebilir. Bu gıdaların asitliği yemek borusunu tahriş eder ve daha hassas hale getirir.

Kahve ve çay gibi kafeinli içeceklerin tüketilmesi de mide yanmasına neden olabilir. Çok fazla kafein, alt özofagus sfinkteri (LES) basıncının azalmasına neden olabilir.

Çikolata kakao ve kafein içerir ve mide yanmasına neden olabilir. Çikolata aynı zamanda alt yemek borusu sfinkterindeki (LES) basıncı da azaltarak yemek borusunun midenin asidik içeriğiyle temasına neden olabilir.

Mide ekşimesi sıklıkla yemekten sonra veya geceleri ortaya çıkar. Beslenme değişiklikleri mide yanmasını önlemeye yardımcı olabilir.

Haftada ikiden fazla mide yanması semptomlarınız varsa, göğüs ağrınız kötüleşirse ve buna kol ağrısı, nefes darlığı veya soğuk terleme gibi diğer semptomlar da eşlik ediyorsa derhal doktora görünün.

Paylaşın

Alın Kırışıklıkları Nasıl Giderilir?

Endişe çizgileri olarak da bilinen alın kırışıklıkları, kaşlarınızı kaldırdığınızda alnınızda beliren çizgilerdir. Bu kırışıklıkları gidermek zor olsa da, onları daha az fark edilir hale getirmek için yapabileceğiniz bazı şeyler var.

Haber Merkezi / Yaşam tarzınızda ve cilt bakım ürünlerinizde değişiklikler yaparak bu çizgilerden kurtulabilirsiniz.

Alın kırışıklıklarının olası nedenleri:

Kolajen seviyesinde düşüş: Kolajen, vücudunuzda doğal olarak bulunan bir proteindir. Çeşitli doğal ve çevresel nedenlerden dolayı azalan kolajen, cildin yumuşaklığını ve elastikiyetini artırır.

Yaşlanma: Yaşlandıkça cilt daha az elastik hale gelir ve kırışıklıklar oluşur. Ayrıca cildiniz daha az yağ ve ter üretir, bu da cildi kurutur ve kırışıklık olasılığını artırır.

Aşırı güneşe maruz kalma: Güneşe maruz kalma cilt hasarına ve erken yaşlanmaya neden olur. Bu, güneşin UV radyasyonuna sürekli maruz kalmanın bir sonucu olarak ortaya çıkar ve alın kırışıklıklarının erken oluşmasına neden olur.

Stres: Stresli olduğunuzda, vücut kortizol olarak bilinen bir hormon salgılar. Bu hormon kolajen ve elastin liflerini etkiler. Stresli olmak kaşlarınızın kalkmasına ve alnınızda kırışıklıkların oluşmasına neden olur.

Alkol ve sigara: Bu iki zararlı alışkanlık cildin esnekliğini etkileyerek erken yaşlanmaya ve kırışıklıklara neden olur.

Alın kırışıklıkları nasıl azaltılır?

Güneşten korunun: Her gün SPF 15 veya üzeri güneş koruyucu kullanmak ciltteki kırışıklıkların önlenmesine yardımcı olur.

Stresi yönetin: Düzenli egzersiz, dengeli beslenme ve yeterli uyku gibi stres azaltıcı uygulamaları deneyin.

Bol su için: Her gün vücudun ihtiyaç duyduğu oranda su için.

Dengeli beslenin: Beslenmenin cilt yaşlanması üzerinde önemli bir etkisi vardır.

Sigarayı ve alkolü bırakın: Sigara ve aşırı alkol tüketimi cildin esnekliğini etkileyerek erken yaşlanmaya ve kırışıklıklara neden olur. Bu nedenle bu iki zararlı alışkanlığı bırakın.

Kırışıklık karşıtı retinol ve kremler: Retinol ve yaşlanma karşıtı kremler alın kırışıklıklarını azaltmaya yardımcı olabilir.

Kimyasal peeling: Kimyasal peeling, alın kırışıklıklarını tedavi etmek için çok popüler bir yöntemdir.

Botoks enjeksiyonu: Botoks enjeksiyonu da kimyasal peeling gibi alın kırışıklıklarını tedavi etmek için çok popüler bir tedavidir.

Alın kırışıklıkları nasıl giderilir hakkında sık sorulan sorular:

18 yaşında alında kırışıklık olması normal midir?: Evet, 18 yaşında alın kırışıklıklarının olması normaldir. Cilt elastikiyeti kişiden kişiye değişir ve bazılarında kırışıklıklar diğerlerinden daha erken ortaya çıkabilir.

‘Kırışıklıklar’ ile ‘ince çizgiler’ arasında bir fark var mıdır?: İnce çizgiler ve kırışıklıklar arasında fark vardır. Ciltteki sığ çizgiler, ince çizgiler olarak bilinir, ilk önce onlar ortaya çıkar. Cilt daha az elastik hale geldiğinde kırışıklıklar olarak bilinen daha derin çizgiler ortaya çıkar.

Paylaşın

Yüzdeki Lekeler Neden Oluşur Nasıl Giderilir?

Cilt lekeleri, başkalarıyla etkileşim kurarken kendinizi güvensiz veya utangaç hissetmenize mi neden oluyor? Evet, cilt lekeleri bunu yapabilir, sizi daha az özgüvenli ve özbilinçli hale getirebilir.

Haber Merkezi / Ancak, yalnız değilsiniz, milyonlarca insan cilt lekeleriyle uğraşırken bu tür duygular yaşıyor.

Papüller, akne ve yaşlılık lekeleri dahil olmak üzere çeşitli cilt lekeleri türleri vardır. Vücudunuzun herhangi bir yerinde ortaya çıkabilseler de, yüzdeki lekeler daha belirgin ve fark edilebilir.

Akne: Ciltte çok fazla yağ salgılanmasından kaynaklanan tipik bir cilt rahatsızlığıdır. Aknenin diğer nedenleri arasında ergenlik, aylık adet döngüleri ve menopoz gibi hormonal değişiklikler bulunur. Akne ayrıca anksiyete ve depresyon nedeniyle de ortaya çıkabilir.

Hiperpigmentasyon: Diğer cilt bölgelerinden daha koyu veya renksiz görünen bir lekeye hiperpigmentasyon denir. Yaşla ilgili, genetik, güneş hasarı veya yara izi nedeniyle olabilir.

Melazma: Melazma, genellikle bir kadın doğum kontrol hapı aldığında veya hamilelik sırasında gelişen bir pigmentasyon türüdür. Vücuttaki hormonal değişiklikler ve melanin üretiminin artması nedeniyle oluşur. Melanin, cildin bazı bölgelerinin diğerlerinden daha koyu olmasından sorumlu pigmenttir.

Kıl dönmesi: Kendiliğinden kıvrılan veya cilde doğru kıvrılan kıllara kıl dönmesi denir. Tıraş, ağda ve yolma gibi tüy alma aletleri ve teknikleri batık kılların oluşmasına neden olabilir.

Doğum lekeleri: Yeni doğmuş bir bebeğin cildinde beliren lekelere doğum lekeleri denir. Doğum lekeleri, doğumda mevcut olabilir veya daha sonra da ortaya çıkabilir. Bazı doğum lekeleri belirli bir süre sonra kaybolurken, diğerleri ciltte uzun süre kalabilir.

Doğum lekeleri gibi lekelerin nedenleri, pigment hücrelerinin bir araya gelerek ben oluşturması veya kan damarlarının anormal şekilde gelişmesi nedeniyle oluşabilir. Bir doğum lekesi düz, kabarık, lekeli veya renkli olabilir.

Döküntü: Cilt döküntüsü, cildinizin belirli bir bölgesindeki renk değişikliği ve sert dokusuyla tanımlanabilir. Cilt döküntüleri yaygındır ve sıcak hava koşulları, çok fazla güneşe maruz kalma, alerjiler, kuru cilt, böcek ısırığı alerjisi, bakteriyel enfeksiyon ve belirli ilaçların yan etkileri nedeniyle gelişebilir.

Melanom: Bazı lekeler, cilt kanserinin belirtileri olabilir. Kanserli lekeler, hızla büyüyen yeni bir ben, kanayan ve kaşınan bir ben, şekli veya rengi değişen bir ben ve oldukça büyük görünen (6 mm’den fazla) ve pürüzlü kenarları olan bir ben gibi görünebilir.

Lekeler nasıl giderilir?

Akne ve hiperpigmentasyon tedavisi: Sivilce lekeleri ve cilt pigmentasyonu, yüzünüzü düzenli olarak üstün kaliteli bir temizleyiciyle yıkayarak ve çok uzun süre doğrudan güneş ışığına maruz kalmaktan kaçınarak tedavi edilebilir. Topikal kremler, dermatologların önerdiği oral reçeteli ilaçlar ve reçetesiz ilaçlar da sivilce ve pigmentasyonu azaltabilir.

Kıl dönmesi ve doğum lekesi tedavisi: Kıl dönmesi, düzgün tıraş, birinci sınıf tıraş jeli ve temiz ve kaliteli tıraş bıçakları kullanılarak önlenebilir. Doğum lekesinin çıkarılması lazer tedavisi, doğum lekelerini küçültmek için reçeteli ilaçlar kullanılması ve cerrahi çıkarma prosedürleri yoluyla yapılabilir.

Lekeler hakkında sık sorulan sorular:

Yüzdeki lekeler nasıl giderilir?

Yüzünüzü temiz tutarak lekeleri azaltabilirsiniz. Reçetesiz satılan bir akne ürünü tercih edebilir, daha az makyaj kullanabilir, uygun saç bakımı uygulayabilir, yüzünüze dokunmaktan veya uzun saatler güneşte kalmaktan kaçınabilirsiniz. Vitaminler, omega-3 yağ asitleri ve antioksidanlar açısından zengin yiyecekler lekeleri durdurabilir veya ortadan kaldırabilir.

Hamilelik sonrası yüzdeki lekelerden nasıl kurtulunur?

Gözeneklerinizi tıkamayan yağsız güzellik ürünleri kullanabilirsiniz. Yüzünüzü yumuşak bir sabun veya yüz yıkama jeli ile yıkamak da yardımcı olabilir.

Pigmentasyon ile leke arasındaki fark nedir

Pigmentasyon, koyu lekeler olarak da adlandırılır, melanin üretiminin artması nedeniyle ciltte bulunan bir tür renk bozulmasıdır. Lekeler, akne, tıkalı gözenekler veya siyah noktalar gibi diğer cilt rahatsızlıklarının neden olduğu belirli koyu lekelerdir.

4. Lekelerin kaybolması ne kadar zaman alır?

Lekelerin kaybolması, uğraştığınız leke türüne bağlı olabilir. İyi bir cilt bakımı ve bir cilt uzmanından tedavi, akne gibi lekelerin tamamen kaybolması haftalar ila birkaç ay sürebilir. Hiperpigmentasyon izlerinin tıbbi tedaviden sonra kaybolması 6 ay veya daha fazla sürebilir.

Paylaşın

Aşı Saç Dökülmesi: Nedenleri, Belirtileri, Tedavisi

Aşırı saç dökülmesi, stres ve travma nedeniyle geçici bir dönem yaşanan saçla ilgili rahatsızlıktır. Hayatınızın stresli bir dönemini atlattıktan sonra aşırı saç dökülmesi sorunlarıyla mı mücadele ediyorsunuz? 

Haber Merkezi / Neyse ki, aşırı saç dökülmesi tedavi edilebilir ve geri döndürülebilir bir durumdur.

Stres kaynaklı aşırı saç dökülmesinin iki türü vardır:

Akut aşırı saç dökülmesi: Bu durumda, etkilenen kişi 6 aydan uzun sürmeyen saç dökülmesi yaşayabilir. Saç dökülmesi genellikle stresli bir olaydan 2 ila 3 ay sonra gerçekleşir. Araştırmalara göre, aşırı saç semptomları olan kişiler birkaç ay sonra tamamen iyileşir.

Kronik aşırı saç dökülmesi: Kronik aşırı saç dökülmesi 6 aydan uzun sürebilir. Tüm kafa derisini etkileyebilir ve doktorlar bu durum için bir tetikleyici bulamayabilir. İlk aşamalarda avuç dolusu saç kaybedebilirsiniz ve saç dökülmesi zamanla şiddetli hale gelir. Ancak kronik aşırı saç dökülmesi, toplam saç kaybına veya kelliğe yol açmaz.

Aşırı saç dökülmesinin nedenleri: 

Akut stres
Yüksek ateş
Hipertiroidizm
Günlük beslenmede besin eksikliği
Aşırı kilo kaybı
Hamilelik ve doğum
Menopoz
Belirli ilaçlar ve uyuşturucular
Otoimmün hastalık gibi kronik sağlık sorunları
Ameliyat ve ameliyat sonrası duygusal travma
Toksik kimyasallar içeren metal nesnelerle sık temas

Aşırı saç dökülmesinin belirtileri:

Saç dökülmesinde günlük gözle görülür artış
Saçların incelmesi nedeniyle saçlı deride dökülme
Dokunsanız bile dökülen kuru ve kırılgan saçlar

Aşırı saç dökülmesinin tedavisi

Genellikle dökülmeye neden olan faktörlerin ortadan kalkmasını izleyen 6-9 ay içinde saçlar tekrar normal haline gelmektedir. Telogen effluvium tedavisinde lokal sprey ve benzeri ürünler yerine daha çok ağızdan alınan hap şeklinde tedavi daha doğru bir yaklaşımdır.

İçeriğinde demir yanı sıra biotin, keratin, çinko gibi çok yönlü içeriğe sahip tabletler ilk tercih olmalıdır. Şampuan olarak biotinli şampuanlar kullanılabilir. Temelde yatan sebep varsa o düzelene kadar tedaviye devam edilmelidir, saça yönelik tedavi tercihen 6 ay aralıksız sürdürülmelidir.

Aşırı saç dökülmesi hakkında sık sorulan sorular:

Aşırı saç dökülmesinden sonra saç tekrar uzar mı?

Aşırı saç dökülmesi dünya genelinde milyonlarca insanı etkileyen yaygın bir saç rahatsızlığıdır. Saçların incelmesi ve tutam tutam dökülmesi gibi semptomlar endişeye neden olabilir. Ancak, tüm semptomlar tedavi edilebilir ve cilt ve saç bakımı uzmanları saç dökülmesini tersine çevirebilir ve 4 ila 6 hafta içinde yeni saç büyümesi görülebilir. Tedavi edilmezse, saç büyümesi yaklaşık 3 ila 6 ay sürer.

Aşırı saç dökülmesi ne kadar sürer?

Aşırı saç dökülmesi 3 ila 6 ay sürebilir. Stres, kötü beslenme ve hormonal dengesizlikler gibi altta yatan neden ortadan kalktıktan sonra saç durumu normale döner.

Aşırı saç dökülmesi tamamen geri dönüşümlü müdür?

Aşırı saç dökülmesi tehlikeli veya karmaşık bir durum değildir. Aşırı saç dökülmesi, gelişmiş saç tedavileri ile hızla geri döndürülebilir. Bu durumda, hasta çok fazla saç kaybettiğinde bile, kafa derisinde yara izi veya enfeksiyon oluşmaz.

Paylaşın

Yüzdeki Milialardan (Süt Lekeleri) Nasıl Kurtulunur?

Yüzünüzde temizlenmesi zor görünen o küçük beyaz şeyleri hiç gördünüz mü? Bu küçük şeylere milia denir, bazen süt lekeleri olarak da adlandırılır. Milialar, küçük beyaz kistlerdir.

Haber Merkezi / Bebeklerde daha yaygın olsalar da, milia her yaştan herkesi etkileyebilir.

Yenidoğanların yaklaşık yüzde kırkında milia vardır ve genellikle birkaç hafta içinde kendiliğinden geçerler. Ancak yetişkinlerde de milia vardır, bu daha kalıcı olabilir ve temizlenmesi için tedavi gerekebilir.

Milianın nedenleri

Milia, döküntü, kabarcık veya yanık gibi cilt hasarlarından kaynaklanabilir. Kimyasal peeling veya lazer tedavileri gibi bazı cilt bakım tedavileri bile bu kistleri üretebilir.

Uzun süre güneşe maruz kalmak cildin dış tabakasını kalınlaştırabilir, bu da milia oluşumuna yol açabilir.

Kalın kremler veya yağ bazlı bakımlar kullanmak cildi tıkayarak ölü hücreleri hapseder, bu da milia oluşumuna neden olabilir.

Yaş ilerledikçe cildin onarım kapasitesi azalır. Ölü deri hücreleri birikerek milia haline gelebilir.

Milia türleri

Birincil milia: Herhangi bir açık neden olmadan ciltte ortaya çıkabilen milia türüdür. Genellikle bebeklerde görülürler ve birkaç hafta içinde kaybolurlar.

İkincil milia: Cilt iyileşip yenilenirken, yanıklar, döküntüler veya aşırı eksfoliasyon ek milialara neden olabilir.

Yenidoğan miliaları: Bebeklerde yaygın olan neonatal milia sıklıkla burun, baş ve yüzde görülür. Genellikle herhangi bir tedavi olmaksızın geçerler.

Genç milia: Juvenil milia yüzde veya vücudun diğer bölgelerinde ortaya çıkabilir ve kalıtsal bozukluklarla bağlantılı olabilir.

Çoklu patlayıcı milia: Nadirdir, genellikle yüzde ve üst kollarda görülürler, tahriş edici olabilirler.

Milianın belirtileri: Milialar benzersiz bir görünüme sahip oldukları için kolayca tanımlanabilirler. Birincil belirtiler şunlardır:

Küçük beyaz yumrular: Genellikle 1-2 milimetre çapında, kümeler halinde küçük beyaz şişlikler görülür.

Enflamatuar olmayan: Milia, aknenin aksine kızarıklık veya şişliğe neden olmaz.

Dokunulduğunda sert: Milia genellikle sert bir yapıya sahiptir ve cildin altında küçük kum taneleri gibi hissedilebilir.

Yüzdeki milialardan nasıl kurtulunur?

Kimyasal peeling: Kimyasal peeling, dış tabakayı eksfoliye etmek ve yeni deri oluşumunu desteklemek için cilde kimyasal bir solüsyon uygulanmasını içerir. Bu, milianın giderilmesine yardımcı olabilir.

Lazer tedavisi: Lazer tedavisi, çevredeki cilde zarar vermeden miliayı hedef alarak, miliaların etkili bir şekilde temizlenmesine yardımcı olur.

Dermapen ile mikroiğneleme: Dermapen ile uygulanan mikroiğneleme tedavisinde, ciltte mikro yaralanmalar oluşturmak için minik iğneler kullanılır, kolajen üretimi uyarılır ve yüzdeki milialardan kurtulmaya yardımcı olunur.

Milia hakkında sık sorulan sorular:

Milia zararlı mıdır?

Hayır. Bu iyi huylu kistler herhangi bir sağlık sorununa da neden olmaz. Yine de bazı insanlar bunları estetik açıdan sorunlu bulabilir.

Milia stres nedeniyle mi oluşur?

Stresin milia üzerinde doğrudan bir etkisi yoktur. Ancak stres cildinizin sağlığını ve iyileşme kapasitesini tehlikeye atabilir, bu nedenle cilt sorunlarını daha da kötüleştirebilir.

Milia ne kadar süre etki eder?

Milia, türüne ve nedenine bağlı olarak birkaç haftadan birkaç aya kadar sürebilir. Yenidoğan miliası genellikle birkaç hafta içinde kaybolurken, yetişkin miliası tedavi olmaksızın daha uzun süre kalabilir.

Paylaşın

Saç Dökülmesi Sorunuyla Mı Uğraşıyorsunuz? Bu Beş Temel Vitamini Deneyin

Saç dökülmesi, yaş veya cinsiyet fark etmeksizin herkesi etkileyebilecek yaygın bir sorundur. Saç dökülmesinin genetikten strese kadar birçok nedeni olmasına rağmen, temel vitamin eksikliği genellikle göz ardı edilir.

Haber Merkezi / Bu eksikliği gidermek daha sağlıklı ve daha hızlı saç büyümesini desteklemeye yardımcı olabilir. İşte dikkate almanız gereken beş temel vitamin:

A vitamini: A vitamini, saç derisini nemlendiren ve saçı sağlıklı tutan yağlı bir madde olan sebum üretimine yardımcı olur. Ancak, çok fazla A vitamini saç dökülmesine yol açabilir, bu nedenle dengeli bir alım sağlamak önemlidir.

Biyotin (B7 Vitamini): B7 vitamini olarak da bilinen biotin, saçı, cildi ve tırnakları oluşturan bir protein olan keratinin üretiminde önemli bir rol oynar. Biotin eksikliği saçların incelmesine ve dökülmesine yol açabilir.

C vitamini: C vitamini, saçı, serbest radikallerin verdiği hasara karşı korumaya yardımcı olan bir antioksidandır. Ayrıca saç büyümesi için bir diğer hayati besin olan demirin emilimine yardımcı olur. Dahası, C vitamini saç yapısını güçlendiren bir protein olan kolajen üretimi için gereklidir.

D vitamini: D vitamini, yeni saçların çıkabileceği kafa derisindeki küçük gözeneklerin oluşması için çok önemlidir. D vitamini eksikliği genellikle saç dökülmesiyle ilişkilendirilir. Sadece yiyeceklerden yeterli D vitamini almak zor olsa da, güneş ışığında vakit geçirmek vücudun bu vitamini üretmesine yardımcı olabilir.

E Vitamini: E vitamini, saç dökülmesinde önemli bir faktör olan oksidatif stresi önlemeye yardımcı olan bir diğer güçlü antioksidandır. Ayrıca saç derisi sağlığını destekleyerek saçların uzaması için sağlıklı bir ortam oluşturur.

Paylaşın

Cilt Kırışıklıkları Neden Oluşur? Önlemek İçin 5 İpucu

Cilt kırışıklığı, yaşlanmanın yaygın bir yan etkisidir, zaman sizin lehinize olmasa da, önleme ve tedavi yöntemleri, cildinizi sıkılaştırmaya ve gevşek, kırışık görünümü azaltmaya yardımcı olabilir.

Haber Merkezi / Cilt kırışıklığı, yaşlandıkça ciltteki kolajen azalmasından kaynaklanır.

Cilt kırışıklığının en yaygın nedeni güneşe aşırı derecede maruz kalmanın yol açtığı güneş hasarıdır, ancak sigara içmek ve alkol almak gibi diğer alışkanlıklarda, cildin normalde pürüzsüz ve gergin kalmasını sağlayan protein olan kolajen üretiminin ve elastinin azalmasını hızlandırabilir.

Doğal yaşlanma süreci ve genetik, cildin görünümünde genel bir rol oynar. Yaşlanmaya bağlı hormonal değişiklikler yaşadıkça, cilt azalan yağ üretiminin bir sonucu olarak daha kuru hale gelir. Daha kuru cilt, gerilmeye ve sarkmaya daha yatkındır, bunun sonucunda kırışık bir doku ve görünüm ortaya çıkar.

Cilt kırışıklığı nasıl önlenir?

Cildinizi güneşten koruyun: Güneşe mümkün olduğunca fazla maruz kalmaktan kaçının. Güneşte olduğunuz zaman, en az 30 SPF’li güneş kremi ve güneşi engelleyen kumaşlar, şapka gibi koruyucu giysiler giyerek cildinizi koruduğunuzdan emin olun.

Dengeli bir beslenmeye dikkat edin: Belirli yiyecekleri yemek veya takviyeler almak cildinizin görünümünü hemen değiştirmeyecektir. Ancak sağlıklı olmanın içeriden başladığı doğrudur, bu nedenle zamanla dengeli bir beslenme yıllar içinde kolajen üretimini desteklemeye yardımcı olabilir.

Antioksidanlar ve C vitaminiyle dolu renkli meyve ve sebzelerin yanı sıra somon, yumurta, yağsız etler ve mercimek gibi omega-3 yağ asitleri içeren proteinler tercih edin.

Bol su tüketin: Yeterli su içmek, cildinizin nemlendirilmesi de dahil olmak üzere genel nemlendirmenin anahtarıdır. Ek olarak, cildinizin doğal nem bariyerini korumak için tasarlanmış bir vücut kremi veya losyonuyla cildinizi düzenli olarak nemlendirmelisiniz.

Cilt kırışıklıklarından nasıl kurtulunur?

Nemlendirici ve sıkılaştırıcı içeriklere sahip ürünler uygulayın: Birçok cilt bakım ürünü “yaşlanma karşıtı”, “sıkılaştırıcı” veya “pürüzsüzleştirici” olduğunu iddia eder. Bu kadar çok seçenek varken, neyin gerçekten işe yarayacağını nasıl bileceksiniz?

Bir nemlendiricide, gliserin, zeytinyağı, hindistancevizi yağı, kakao yağı ve shea yağı gibi yumuşatıcı içerikler ve ginseng, tarçın ve dereotu özleri gibi hepsi de pürüzsüzleştirme ve elastikiyeti iyileştirme özelliği gösteren fitonutrientler aramak istersiniz.

Nemlendirici maskeler ve güzellik bantları kullanın: Günlük cilt bakım rutininize ek olarak, haftada bir veya iki haftada bir nem maskesiyle takviye etmek asla kötü bir fikir değildir. Yoğurt ve bal maskesi veya avokado ve yumurta akı maskesi yapabilirsiniz, ikisi de nemlendirici ve sağlıklı asidik özelliklerle dolu mükemmel seçimlerdir.

Antioksidan içeren serumlarla tedavi edin: Antioksidanlar, hücrelerimizden serbest radikaller olarak bilinen zararlı atık parçacıklarını temizleyerek hücre hasarını engelleyen veya geciktiren doğal bileşiklerdir.

Serbest radikaller kirlilik, sigara, UV ışınları veya diğer toksinlerden gelebilir ve cildimizde tahribata yol açarak gevşek cilt, kırışıklıklar ve hatta hiperpigmentasyon şeklinde erken yaşlanmaya neden olurlar.

Ancak C vitamini, E vitamini, selenyum, lutein ve likopen gibi antioksidan içerikler, serbest radikalleri nötralize etmeye, cildin koruyucu bariyerini güçlendirmeye ve ince çizgilerin ve buruşuk dokunun görünümünü azaltmaya yardımcı olabilir.

Kırmızı ışık terapisini deneyin: Kırmızı ışık terapisi (RLT), düşük seviyeli ışık terapisi (LLLT) olarak da bilinir, kırışıklıklar ve cilt sıkılaştırma söz konusu olduğunda uzun zamandır popüler bir tedavi ve ağrılı lazer prosedürlerine alternatif olmuştur ve çalışmalarda oldukça iyi performans göstermiştir.

Lazerlerin aksine, RLT cilt yüzeyinde ağrılı hasara neden olmaz, bunun yerine içten dışa onarmak için cildin daha derin katmanlarına nazikçe nüfuz eder. Yaygın cilt dokusu sorunları için, düzenli olarak kırışıklıkla savaşmak için kendi ev tipi cihazınızı bile satın alabilirsiniz.

Cilt kırışıkları için doğal çözümler:

Bitki bazlı yağlar: Hemen konuya girelim. En saf halleriyle tamamen doğal, cildi yumuşatan yağları tercih edin. Zeytinyağı, hindistan cevizi yağı, kakao yağı ve shea yağı hem yüz hem de vücut için iyi sonuçlar verebilir.

Şeker peelingleri: Ev yapımı şeker peelingi, iki kısım toz şekeri bir kısım seçtiğiniz yağla (biz avokado, zeytin veya hindistan cevizini seviyoruz) birleştirerek evde kolayca yapabileceğiniz etkili ve nazik bir fiziksel peelingdir.

Peeling, sadece kuru cildin üst tabakasını fiziksel olarak çıkarmakla kalmaz, aynı zamanda kan akışını artırır ve hücre yenilenmesini teşvik eder , bu da kremsi, yumuşak, cilalı bir cilt yüzeyi anlamına gelir.

Kahve maskeleri: Kafein, UV radyasyonunun neden olduğu fotoyaşlanmaya karşı koruma sağlamanın yanı sıra ciltteki kanın mikro dolaşımını teşvik eden önemli antioksidan özellikler sergilemiştir.

Kahve yüz maskesinin faydalarından yararlanmak için, çeyrek çay kaşığı ince çekilmiş kahve telvesini bir yemek kaşığı sade yoğurtla karıştırın (yoğurt, hem aydınlatan hem de peeling yapan bir diğer cilt kahramanı olan laktik asit içerir).

Karışımı yüzünüze, boynunuza veya bakıma ihtiyaç duyan herhangi bir yere nazikçe masaj yaparak uygulayın ve ılık suyla iyice yıkamadan önce beş dakika bekletin.

Paylaşın

Ebeveynlik Stresiyle Nasıl Başa Çıkılır? Beş İpucu

İster uykusuz gecelerde yolunu bulmaya çalışan yeni bir ebeveyn olun, ister iş, okul ve aile zamanını bir arada yürütmeye çalışan bir ebeveyn olun, ebeveynlik stresi hepimizin karşılaştığı bir gerçektir.

Haber Merkezi / Peki ya size bu stresi yönetmenin pratik ve etkili yolları olduğunu söylesem? Ebeveynlik stresiyle başa çıkmanıza yardımcı olacak 5 ipucu:

Kendinize bakımı önceliklendirin: Stresle başa çıkmak için kendinize iyi bakmanız şarttır. Egzersiz yapmak, okumak veya bir hobi edinmek gibi sizi canlandıran aktivitelere zaman ayırın. Yeterince uyuduğunuzdan, sağlıklı beslendiğinizden veya derin nefes alma gibi rahatlama tekniklerini uygulamak stres seviyenizi önemli ölçüde azaltabilir.

Bir destek ağı oluşturun: Neler yaşadığınızı anlayan diğer ebeveynlerle veya arkadaşlarla bağlantı kurmak paha biçilmez bir destek sağlayabilir. Deneyimleri ve tavsiyeleri paylaşmak daha yanlız hissetmenize yardımcı olabilir. Ailenizden, arkadaşlarınızdan veya bir destek grubundan yardım istemekten çekinmeyin.

Gerçekçi beklentiler belirleyin: Ulaşılabilir hedefler belirlemek ve mükemmelliğin gerekli olmadığını anlamak önemlidir. Her şeyi mükemmel yapamayacağınızı kabul etmek, baskının bir kısmını hafifletebilir. En önemli olana odaklanın ve gerçekçi olmayan hedeflerden vazgeçin.

Yapılandırılmış bir rutin oluşturun: Öngörülebilir bir günlük rutine sahip olmak hem ebeveynler hem de çocuklar için stresi azaltabilir. Tutarlı yemek saatleri, yatma saatleri ve günlük aktiviteler belirlemek, bir istikrar duygusu yaratmaya yardımcı olur ve strese katkıda bulunabilecek kaosu azaltır.

Olumlu iletişimi uygulayın: Aile içinde etkili iletişim yanlış anlaşılmaları ve çatışmaları önleyebilir. İhtiyaçlarınızı ve endişelerinizi eşiniz ve çocuklarınızla açıkça ifade etmek destekleyici bir ortam yaratır. Olumlu pekiştirme ve aktif dinleme aile ilişkilerini güçlendirebilir ve stresi azaltabilir.

Bu stratejileri uygulayarak ebeveynler stresi daha iyi yönetebilir ve daha sağlıklı, daha dengeli bir aile hayatı oluşturabilirler. Unutmayın, kendi refahınıza dikkat etmek nihayetinde tüm ailenize fayda sağlar.

Paylaşın