Dört Milletvekilinin Dokunulmazlık Dosyası TBMM’de: HEDEP 3, İYİ Parti 1

Aralarında HEDEP Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan ve İYİ Parti Milletvekili Lütfü Türkkan’ında bulunduğu 4 milletvekiline ait dokunulmazlık dosyaları TBMM Başkanlığı’na sunuldu. TBMM Başkanlığı, tezkereleri Anayasa – Adalet Karma Komisyonu’na gönderdi.

Haber Merkezi / Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) Eş Genel Başkanı ve Siirt Milletvekili Tuncer Bakırhan, HEDEP Grup Başkanvekili ve Antalya Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç, HEDEP Şanlıurfa Milletvekili Ömer Öcalan ile İYİ Parti Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın dokunulmazlıklarının kaldırılmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkereleri TBMM Başkanlığı’na sevk edildi.

TBMM Başkanlığı, tezkereleri TBMM Anayasa Komisyonu ile TBMM Adalet Komisyonu üyelerinden oluşan Anayasa-Adalet Karma Komisyonu’na gönderdi.

Süreç nasıl işliyor?

Hakkında suç isnadı bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılıp kaldırılmamasına ilişkin talepler, Adalet Bakanlığına sunuluyor. Bakanlık, talebi gerekçeli bir yazıyla Cumhurbaşkanlığına, Cumhurbaşkanlığı ise TBMM Başkanlığına iletiyor.

Meclis Başkanlığına gelen fezlekelerin gündeme alınmasındaki süreç, İçtüzüğe göre işliyor. Milletvekili dokunulmazlığı, İçtüzüğün “Yasama Dokunulmazlığı ve Üyeliğin Düşmesi” başlıklı dokuzuncu kısmının “yasama dokunulmazlığı” alt başlıklı birinci bölümünde düzenleniyor.

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması hakkındaki istemler, TBMM Başkanlığınca “Gelen Kağıtlar” listesinde yayınlanarak Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona havale ediliyor.

Söz konusu fezleke ile Meclis’teki mevcut fezlekeler, sevk edildikleri Karma Komisyonda bekletilebiliyor ya da komisyonda gündeme alınabiliyor. Fezlekelerin gündeme alınması halinde süreç başlıyor. Karma Komisyon toplanıyor ve hangi fezlekeye ait dosyayı değerlendireceğine karar veriyor.

Hazırlık Komisyonu kuruluyor

Hazırlık Komisyonu, kurulduğu andan itibaren en geç 1 ay içinde dosyayı inceleyerek raporunu hazırlıyor. Bu komisyon bütün kağıtları inceleyip gerekirse o milletvekilini dinliyor ancak tanık dinleyemiyor.

Hazırlık Komisyonu, yasama dokunulmazlığının kaldırılması yönünde karar alırsa dosya Karma Komisyona havale ediliyor. Karma Komisyon da 1 ay içinde Hazırlık Komisyonu raporunu ve eklerini görüşerek sonuçlandırıyor.

Karma Komisyon, dokunulmazlığın kaldırılmasına veya kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar veriyor.

Karma Komisyon kovuşturmanın ertelenmesini kararlaştırmışsa bu yöndeki raporu Genel Kurulda okunarak bilgiye sunuluyor. Bu rapora milletvekilleri tarafından 10 gün içinde itiraz edilmezse kesinleşiyor, itiraz edilmesi halinde ise rapor Genel Kurul gündemine alınıyor. İtiraz edilmeyen dosyalar Cumhurbaşkanlığına gönderiliyor.

Dokunulmazlığın kaldırılması yönündeki Karma Komisyon raporları, doğrudan Genel Kurul gündemine giriyor. Genel Kurul, raporu kabul ederek dokunulmazlığın kaldırılmasını kararlaştırabileceği gibi, raporu reddederek yargılamanın dönem sonuna ertelenmesine de karar verebiliyor.

Kovuşturma ertelenmiş ve bu karar Genel Kurulca kaldırılmamış ise dönem yenilenmiş olsa bile milletvekilliği sıfatı devam ettiği sürece ilgili hakkında kovuşturma yapılamıyor.

Genel Kurul aşaması

Milletvekillerine dağıtılan Karma Komisyon raporu, Genel Kurulda okunarak görüşülüyor. Biri lehte diğeri de aleyhte olmak üzere, iki milletvekili rapor üzerinde konuşma yapıyor.

Fezlekesi olan milletvekili isterse Hazırlık Komisyonunda, Karma Komisyonda veya Genel Kurulda kendi savunmasını yapabiliyor ya da başka bir milletvekili arkadaşına savunma yapması için bu hakkını verebiliyor.

Söz ve savunma talebi yoksa görüşmeler tamamlanıyor. Daha sonra Karma Komisyonun yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair raporu oylamaya sunuluyor. Genel uygulamaya göre açık oylama yapılıyor. Genel Kurulda dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin oylamada, karar yeter sayısı (151) yeterli oluyor.

Her dosya için ayrı oylama yapılıyor

Genel Kuruldaki oylamada, her milletvekili ve fezleke için ayrı oylama yapılıyor. Bir milletvekili hakkında iki dosya varsa iki dosya ayrı ayrı oylanıp karara bağlanıyor. Dokunulmazlık hangi dosya hakkında kaldırıldıysa yalnızca o fezleke hakkında yargılama yapılabiliyor. Milletvekilinin dönem sonuna bırakılan dosyası hakkındaki dokunulmazlığı devam ediyor.

Genel Kurul kararından sonra milletvekilinin dokunulmazlığı, söz konusu dosya için kaldırılmış oluyor.

Meclis Başkanlığı, dosyayı Cumhurbaşkanlığı aracılığıyla Adalet Bakanlığına gönderiyor. Bakanlık da dokunulmazlığı kaldırılan milletvekili hakkında gereğinin yapılması için dosyası ilgili savcılığa havale ediyor.

Savcılık da dosyanın ulaşmasının ardından soruşturmaya kaldığı yerden devam ediyor, söz konusu milletvekilini tutuklanması talebiyle mahkemeye de sevk edebiliyor ya da tutuksuz olarak yargılanmasına da devam edebiliyor.

Dokunulmazlık kalkıyor, vekillik devam ediyor

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kalkmasıyla milletvekilliği düşmüyor, devam ediyor. Milletvekili maaşını alıyor ve diğer sosyal haklarından yararlanıyor. Tutuklanmamışsa Meclise gelerek yasama çalışmalarına da katılabiliyor.

Ancak milletvekili hakkındaki ceza kesinleştikten sonra Genel Kurulda okunuyor ve o zaman milletvekilliği düşürülüyor.

Milletvekilinin yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına veya milletvekilliğinin düşmesine karar verilmesi halinde, Genel Kurul kararının alındığı tarihten itibaren 7 gün içinde ilgili milletvekili veya bir diğer milletvekili, kararın Anayasaya, kanuna veya İçtüzüğe aykırılığı iddiasıyla iptal için Anayasa Mahkemesine başvurabiliyor. Anayasa Mahkemesi, iptal istemini 15 gün içinde kesin karara bağlıyor.

Paylaşın

Cevdet Yılmaz: 12. Kalkınma Planı Beş Eksen Üzerinde Kurgulandı

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, TBMM Genel Kurulunda görüşülen 12. Kalkınma Planı üzerine  yaptığı konuşmada, kalkınma planının 5 eksen üzerinde kurgulandığını belirterek şu ifadeleri kullandı:

“12. Kalkınma Planı genel çerçevesinde; hukukun üstünlüğünü, demokrasiyi, temel hak ve hürriyetleri güçlendirmek, iyi yönetişim anlayışını kurumsallaştırmak, beşeri ve sosyal yapımızı geliştirmek, afete dirençli yaşam alanları, akıllı ve sürdürülebilir şehirler oluşturmak, ekonomide istikrar ve sürdürülebilirliği sağlamak, her alanda yeşil ve dijital dönüşüm odaklı rekabetçiliği tesis etmek, ihracata dayalı nitelikli büyümeyi sağlamak, enerji ve gıda arz güvenliğini tesis etmek ve uluslararası işbirlikleri ile stratejik ortaklıkları güçlendirmek konularında somut adımlar atılacaktır.

12. Kalkınma Planı 5 eksen üzerinde kurgulanmıştır. İlk eksenimiz ‘istikrarlı büyüme, güçlü ekonomi’, ikinci eksenimiz ‘yeşil ve dijital dönüşümle rekabetçi üretim’, üçüncü eksenimiz ‘nitelikli insan, güçlü aile, sağlıklı toplum’, dördüncü eksenimiz ‘afetlere dirençli yaşam alanları, sürdürülebilir çevre’ ve beşinci eksenimiz ise ‘adaleti esas alan demokratik iyi yönetişim’ eksenidir.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulunda 12. Kalkınma Planı üzerinde görüşmeler başladı. Gazete Pencere’nin aktardığına göre; Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, 12. Kalkınma Planı’nın, gelecek 30 yıllık bir perspektifle 2053 vizyonuna ulaşmayı sağlayacak şekilde hazırlandığını ifade ederek, şöyle konuştu:

“Bu süreçte en önemli güç ve ilham kaynağımız, milletimizi müreffeh, onurlu, hür ve bağımsız bir şekilde yaşatma sevdasıdır. Bu çerçevede Türkiye Yüzyılı’nın inşasında uzun vadeli yol haritamızı oluşturan 12. Kalkınma Planı döneminde milletimizin her bir ferdinin bugününü huzurla yaşamasını, aydınlık yarınlara umut ve güvenle bakmasını temin edeceğiz.

Köklü demokrasisiyle hukukun üstünlüğünü ve siyasi istikrarı teminat altına almış, sosyal adaleti güçlendiren, küresel barışın, istikrarın ve adaletin sağlanmasında etkin bir güç haline gelmiş müreffeh bir Türkiye yolunda hazırladığımız 12. Kalkınma Planı ile kararlı bir şekilde uzun vadeli hedeflerimize yürüyeceğiz.”

Planın hazırlık çalışmaları kapsamında 87 farklı alanda düzenlenen özel ihtisas komisyonlarına yaklaşık 8 bin 500 kişinin katıldığını anlatan Yılmaz, katılımcı bir yaklaşımla vatandaşların yeni dönemdeki önceliklerini belirlemek amacıyla anket yapıldığını ve 43 binin üzerinde vatandaşın ankete katıldığını söyledi.

Küresel eğilimlerin 2053’e dair risk ve fırsatları bir arada barındıran farklı senaryolara işaret ettiğini dile getiren Yılmaz, Türkiye için her türlü senaryoyu öngörerek gerekli adımları şimdiden hayata geçirmenin, geleceğin dünyasında Türkiye’nin konumunun yükseltilmesinde belirleyici olacağını vurguladı.

Cevdet Yılmaz, dünyadaki başlıca bilim, teknoloji, üretim, ticaret, kültür ve sanat merkezlerinden biri olarak insanlığa katkı sunan, milli ve manevi değerlerini koruyarak bölgesinin ve dünyanın barış, huzur ve refahı için küresel gelişmelere yön veren etkili, güçlü, müreffeh bir Türkiye’ye ulaşma vizyonuyla hareket ettiklerini belirterek, şunları kaydetti:

“30 yıllık perspektif içinde; üst gelir grubu ülkeler liginde bir ülke olarak dünyanın 10 büyük ekonomisi ve satın alma gücü paritesine göre ilk beş ekonomisi arasında yer almayı hedefliyoruz. İmalat sanayisinin milli gelirdeki payını yüzde 30’un üzerine çıkarmayı, küresel mal ticaretinden yüzde 2’nin üzerinde pay almayı, yüksek teknolojili ürünlerin imalat sanayi ihracatı içindeki payını yüzde 17’lere taşımayı ve kalkınma önceliklerimize halel getirmeden net sıfır emisyon hedefine ulaşmayı öngörüyoruz.

İnsani gelişme endekslerinde ilk 20 ülke arasına girmeyi, ailenin güçlendirilmesini, gelir dağılımında adaleti sağlamayı, çalışma çağındaki her bireyin üretkenliğinden faydalanarak işsizlik oranını 2053 perspektifinde yüzde 5’lerin altına düşürmeyi hedefliyoruz. Bunun yanı sıra, dünyanın en değerli 100 markası arasında en az 5 markamızın yer almasını, en az 5 üniversitemizin dünyanın ilk 100 üniversitesi arasında olmasını, AR-GE harcamalarının milli gelire oranının yüzde 4’lere çıkarılmasını öngörüyoruz.”

Planda İstanbul için özel bir perspektife yer verdiklerini dile getiren Yılmaz, İstanbul’un bilim, teknoloji, kültür, sanat, turizm, ticaret ve finansta küresel bir merkez olmasını hedeflediklerini vurguladı.

Türkiye’nin turizm gelirlerinde dünyada ilk üç ülkeden biri ve sağlık turizminde dünyanın merkezi konumuna yükselmesini de hedeflediklerini aktaran Yılmaz, hedefleri gerçekleştirme yolunda, dinamik bir yaklaşımla politikaları her daim güncelleyeceklerini, rotayı ve öncelikleri Plandaki ana çerçeveyi takip ederek şekillendireceklerini ifade etti.

Nereye gitmek istediklerini bildiklerinin altını çizen Yılmaz, 12. Kalkınma Planı’nın, milletin temel değerlerini ve beklentilerini esas alarak kalkınma hedeflerine ulaşılmasını sağlayacak kapsamlı bir yol haritası olacağını söyledi.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, Türkiye’nin muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkarılmasının temel hedef olmaya devam edeceğini belirtti.

“5 eksen üzerinde kurgulandı”

Yeşil ve dijital dönüşümü odağa alan, sanayi sektörünün tarım ve hizmetler sektörleriyle bütünleşik olarak başat rol üstlendiği, Türkiye’nin dünya ticaretindeki konumunun güçlendiği, kaliteli finansman imkanlarının sağlandığı, nitelikli beşeri sermayeyle azami istihdam oluşturan istikrarlı bir büyüme modelinin uygulanacağını bildiren Yılmaz, şöyle devam etti:

“12. Kalkınma Planı genel çerçevesinde; hukukun üstünlüğünü, demokrasiyi, temel hak ve hürriyetleri güçlendirmek, iyi yönetişim anlayışını kurumsallaştırmak, beşeri ve sosyal yapımızı geliştirmek, afete dirençli yaşam alanları, akıllı ve sürdürülebilir şehirler oluşturmak, ekonomide istikrar ve sürdürülebilirliği sağlamak, her alanda yeşil ve dijital dönüşüm odaklı rekabetçiliği tesis etmek, ihracata dayalı nitelikli büyümeyi sağlamak, enerji ve gıda arz güvenliğini tesis etmek ve uluslararası işbirlikleri ile stratejik ortaklıkları güçlendirmek konularında somut adımlar atılacaktır.

12. Kalkınma Planı 5 eksen üzerinde kurgulanmıştır. İlk eksenimiz ‘istikrarlı büyüme, güçlü ekonomi’, ikinci eksenimiz ‘yeşil ve dijital dönüşümle rekabetçi üretim’, üçüncü eksenimiz ‘nitelikli insan, güçlü aile, sağlıklı toplum’, dördüncü eksenimiz ‘afetlere dirençli yaşam alanları, sürdürülebilir çevre’ ve beşinci eksenimiz ise ‘adaleti esas alan demokratik iyi yönetişim’ eksenidir.”

Yılmaz, 2002 yılında 9 bin 279 dolar olan Satın Alma Gücü Paritesi’ne göre kişi başı gelirin 2022’de 37 bin 445 dolara kadar yükseldiğini, 2023 sonu itibarıyla milli gelirin ilk defa 1 trilyon doları aşmasını beklediklerini kaydetti.

Plan dönemi sonunda milli gelir büyüklüğünün 1,6 trilyon dolara ulaşmasını hedeflediklerini aktaran Yılmaz, “Plan döneminde ise sanayi sektörünün verimlilik ve rekabetçiliği odağına alan üretim yapısıyla büyümede başat rol üstleneceği, hizmetler sektöründe döviz kazandırıcı alanların çeşitleneceği, tarım ve enerji sektörlerinde arz güvenliğinin sağlanacağı dengeli bir yapıda ülkemizin yıllık ortalama yüzde 5 oranında büyümesi ve 2028 yılı sonu itibarıyla fert başına gelirin 17 bin 554 dolara ulaşması hedeflenmektedir, beklenmektedir. Bu yıl sonu itibarıyla ise 12 bin dolar hedefini aşmayı öngörüyoruz. Orta Vadeli Programımızda üç yıllık perspektifte ise 15 bin dolara yakın kişi başına gelir hedefimiz var.” diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, ihracatta pazar çeşitliliğini sağlamak için girişimleri hızlandıracaklarının altını çizerek, cari işlemler açığını yapısal bir sorun olmaktan çıkaracaklarını söyledi.

Kalkınmada en büyük kısıtlayıcı faktörün cari açık olduğunu ifade eden Yılmaz, şunları kaydetti: “Plan dönemi sonunda, ihracatın 375 milyar dolar, turizm gelirlerinin 100 milyar dolar seviyelerine yükselmesi sonucunda cari işlemler açığının sıfıra yakın bir düzeyde gerçekleşmesini öngörmekteyiz. Bütüncül bir perspektifle, para ve maliye politikalarını etkili bir şekilde kullanarak enflasyonla mücadelemizi kararlılıkla sürdürmeye devam edeceğiz. Özellikle belirtmek isterim ki makroekonomik istikrarın güçlendirilmesine yönelik öncelikli hedefimiz, enflasyonu orta vadede kalıcı şekilde tek haneli rakamlara düşürmek ve fiyat istikrarımızı pekiştirmektir.

Bu çerçevede, tüm politika araçlarımız etkin ve kararlı bir şekilde kullanılmaya devam edilecektir. Enflasyonla mücadelemizi sürdürürken, hayat pahalılığının sebep olduğu olumsuzlukları bertaraf edecek şekilde gerekli politikalar da hayata geçirilecektir. Daha önceki dönemlerde olduğu gibi memur, işçi ve emekli vatandaşlarımızı enflasyonun olumsuz etkilerinden korumak ve refah seviyelerini artırmak da önceliğimiz olmaya devam edecektir.”

Plan döneminde gerçekleşmesi öngörülen büyümenin istihdam imkanları sunması ve gelir yaratmasının kritik önemde olduğunu belirten Yılmaz, beşeri altyapının güçlendirilmesinin büyümenin sürdürülebilirliğini sağlayacağını, çalışma çağındaki bireylerin iş gücüne katılım fırsatlarının artırılacağını, iş gücü piyasasının değişen taleplerine uyum sağlamak amacıyla nitelikli ve odaklı eğitimin yaygınlaştırılacağını dile getirdi.

Cevdet Yılmaz, “Plan dönemi boyunca büyüme hedeflerimizle uyumlu olarak 5 milyon ilave istihdam oluşturarak işsizlik oranının dönem sonunda yüzde 7,5 seviyesine düşmesini hedeflemekteyiz. Plan döneminde ulaşılması öngörülen büyüme hedefleri doğrultusunda küresel piyasalarla uyumlu, rekabet gücü yüksek, ülkemizin kalkınma sürecine düşük maliyet ve giderek artan finansal araç çeşitliliği ile katkı verebilen, sürdürülebilirlik ekseninde ilerleyen ve kurumsal yapısı güçlü bir finansal sektörün oluşturulması amaçlanmaktadır.” dedi.

Paylaşın

TBMM’de Küfür Gerginliği: MHP’li Celal Adan’ın İstifası İstendi

MHP’li Meclis Başkanvekili Celal Adan’ın geçtiğimiz hafta HEDEP grubuna ettiği küfür TBMM’de tartışma yarattı. HEDEP’li Meral Danış Beştaş, “Bütün parlamentoya sesleniyorum. Bu konuda bugün bir tutum almazsak Meclis Başkanvekili hepimize küfür mü edecek?” diye sordu. Beştaş, oturumu yöneten Meclis Başkanvekili Bekir Bozdağ’dan oturuma ara vererek Meclis Başkanlık divanıyla görüşmeler yapmasını ve bir tutum açıklamasını istedi.

Celal Adan’ın sarf ettiği kirli dilin Meclis’in 600 milletvekilini ilgilendirdiğini kaydeden Beştaş, “Biz halkı temsil ediyoruz, toplumu temsil ediyoruz. Bizim dilimiz küfür, hakaret olduğu zaman biz ne anlatacağız? Meclis Başkanvekilliği tarafsız bir kurumdur. Anayasa 94’te düzenlenmiştir. İçtüzükten, Anayasa’dan muaf değildir. Bu konuda sorumluluğu çok daha yüksektir” dedi. Adan’ın istifa etmesi gerektiğini söyleyen Beştaş, “Biz bunu sineye çekmeyeceğiz, bunu kabul etmeyeceğiz. Meclis Başkanını göreve çağırıyoruz” diye konuştu.

MHP’li Meclis Başkanvekili Celal Adan’ın geçtiğimiz hafta mikrofonunun kapalı olduğunu düşünerek Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) milletvekillerine ettiği küfür, haftanın ilk genel kurul oturumunda gündeme geldi. TBMM’nin mutlaka bir vaziyet alması gerektiğini kaydeden İYİ Parti Grup Başkanvekili Müsavat Dervişoğlu, Adan’ın istifa talebine ne cevap vereceğinin de beklenmesi gerektiğini ifade etti.

Adan’ın açıklama yapması, özür dilemesi ve Meclis Başkanlığının bir karar alması gerektiğini kaydeden CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır, “Parlamentoya hakaret hiçbir şekilde kabul edilemez” dedi.

Gazete Duvar’da yer alan habere göre; HEDEP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, Anayasa’nın 94’üncü maddesine göre Meclis Başkanı’nın Meclis içinde veya dışındaki faaliyetlerinde Meclis tartışmalarına katılamayacağının belirtildiğini hatırlattı. Beştaş, “Bütün parlamentoya sesleniyorum. Bu konuda bugün bir tutum almazsak Meclis Başkanvekili hepimize küfür mü edecek?” diye sordu. Beştaş, oturumu yöneten Meclis Başkanvekili Bekir Bozdağ’dan oturuma ara vererek Meclis Başkanlık divanıyla görüşmeler yapmasını ve bir tutum açıklamasını istedi.

Celal Adan’ın sarf ettiği kirli dilin Meclis’in 600 milletvekilini ilgilendirdiğini kaydeden Beştaş, “Biz halkı temsil ediyoruz, toplumu temsil ediyoruz. Bizim dilimiz küfür, hakaret olduğu zaman biz ne anlatacağız? Meclis Başkanvekilliği tarafsız bir kurumdur. Anayasa 94’te düzenlenmiştir. İçtüzükten, Anayasa’dan muaf değildir. Bu konuda sorumluluğu çok daha yüksektir” dedi. Adan’ın istifa etmesi gerektiğini söyleyen Beştaş, “Biz bunu sineye çekmeyeceğiz, bunu kabul etmeyeceğiz. Meclis Başkanını göreve çağırıyoruz” diye konuştu.

MHP Grup Başkanvekili Levent Bülbül ise küfür içerikli ifadenin tutanaklarda yer almadığını belirterek “Burada hedef alınan, öznesi belli olan; ‘şunu hedef aldı, bu net bir şekilde videodan anlaşılıyor, şuna söylendiği belli oluyor’ dediğiniz bir durum varsa tartışalım. Ancak basın haberlerini esas alarak ‘bu bize söylenmiştir’ diye bir zorlama yorum içine girmek doğru olmaz” dedi. Adan’ın sözlerinde bir şahsın ya da partinin hedef alındığına dair herhangi bir emare olmadığını, divanın kendi arasında konuştuğunu vurgulayan Bülbül, Adan’ın bundan sonra da tarafsız bir şekilde Meclis’i yöneteceğini ifade etti.

Bülbül’ün ardından söz alan HEDEP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, utanç verici bir durum yaşandığını ve bu durumun üstünün örtülmeye çalışıldığını ifade etti. Bülbül’e “Adan, divan üyelerine mi küfretti?” diye soran Oluç, tutanaklarda olmamasının sebebinin küfrün salonda duyulmaması olduğunu ancak Meclis’in resmi videolarında bu küfrün kayda geçtiğini söyledi. Oluç, tüm Meclis’ten net tutum beklediklerini ifade etti.

Meclis Başkanvekili Bekir Bozdağ’ın Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın sunumunun ardından görüşmeler yaparak tutumunu belirleyeceğini söylemesi üzerine HEDEP milletvekilleri Bozdağ’ı Meclis sıralarına vurarak protesto etti.

“Bir karar alınmalı”

Bozdağ’ın açıklamasına CHP’den de itiraz geldi. TBMM’nin böyle bir sözü hak etmediğini kaydeden CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır, 27’nci dönemde benzer bir durumda Meclis’in hemen ara vererek yaptırım uyguladığını hatırlattı. Adan’ın açıklama yapması, özür dilemesi ve Meclis Başkanlığının bir karar alması gerektiğini kaydeden Başarır, “Parlamentoya hakaret hiçbir şekilde kabul edilemez” dedi.

İYİ Parti Grup Başkanvekili Müsavat Dervişoğlu da tartışılan konunun kabul edilemez olduğunu belirtti ve “Meclis’in çalışma koşullarından kaynaklanan bir yorgunluğun sonucu olabilir” dedi. TBMM’nin mutlaka bir vaziyet alması gerektiğini kaydeden Dervişoğlu, Adan’ın istifa talebine ne cevap vereceğinin de beklenmesi gerektiğini ifade etti.

Bozdağ’ın tutumunu değiştirmemesi üzerine HEDEP’li milletvekilleri sıra kapaklarına vurarak protestoyu sürdürdü. Bozdağ, konuşmanın ardından verilen arada konuyu grup başkanvekilleriyle istişare edeceğini söyledi. Protestolar son bulmayınca Bozdağ, oturuma ara vermek zorunda kaldı.

Paylaşın

TBMM’ye 5 Ayda Sunulan Bin 700 Tekliften Sadece 9’u Yasalaştı

Mayıs ayında yapılan seçimlerin ardından haziran ayında başlayan yasama sürecinde bugüne kadar milletvekilleri bin 700 kanun teklifi sundu. Bu da yaklaşık 5 ay üzerinden hesap yapıldığında Meclis’e her gün ortalama 11 yasa teklifi verildiğini gösteriyor. Tekliflerin yasalaşma oranına baktığımızda ise tablo çok kötü. 5 ayda sunulan bin 700 tekliften sadece 9’u yasalaşmış!

Meclis’te milletvekillerinin en önemli çalışmalarından biri yasa teklifi sunmaktır. Ayrıca milletvekilleri denetim görevi kapsamında tüm çalışmalarla ilgili bakanlıklara yazılı soru önergeleri verir. Meclis Başkanlığının 2024 bütçe görüşmeleri sırasında kanun teklifleriyle ilgili son rakamlar da kamuoyuna açıklandı.

Gazete Duvar’ın aktardığına göre; Seçimlerin ardından haziran ayında başlayan yasama sürecinde bugüne kadar milletvekilleri bin 700 kanun teklifi sundu. Bu da yaklaşık 5 ay üzerinden hesap yapıldığında Meclis’e her gün ortalama 11 yasa teklifi verildiğini gösteriyor. Tekliflerin yasalaşma oranına baktığımızda ise tablo çok kötü. 5 ayda sunulan bin 700 tekliften sadece 9’u yasalaşmış!

Bu arada soru önergesi sayısı da ortaya çıktı. 28’inci Yasama Döneminde milletvekilleri 5 bin 265 soru önergesi verdi. Bunlardan sadece bin 610’u süresi içinde cevaplandırıldı.

Öte yandan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçilmesinin ardından “tek başına hükümet” olan Cumhurbaşkanının yasa teklifi verme hakkı sadece bütçe ile sınırlı. Yeni sisteme göre yasalar sadece Meclis’te bulunan milletvekillerince teklif ediliyor.

Teoride böyle ama eski sistem büyük ölçüde devam ediyor. Bakanlıklar ve Cumhurbaşkanlığında hazırlanan teklifler AK Parti milletvekillerince Meclis’e sunulup birçok eleştiriye karşın çok fazla değişiklik yapılmadan yasalaştırılıyor. Muhalefet partileri bu duruma “Yasa teklifleri Saray’da hazırlanıyor, bir tek kelimeyi değiştiremiyoruz” diye tepki gösteriyor.

Meclis bütçe görüşmelerinde konuşan CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır, “Merak ediyorum, bu sistemi değiştirelim, Anayasa’yı değiştirelim! Altı yılda saraydan gelen tek bir kelimeyi, cümleyi değiştirdi mi bu parlamento?” diye sordu.

Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş yasaların hazırlık süreciyle ilgili bir şey söylemedi ama değişiklik oranlarıyla ilgili dikkat çekici bir veri paylaştı.

Kurtulmuş’un verdiği bilgiye göre bir önceki Meclis döneminde Genel Kurul’un 60 birleşiminde 953 madde üzerinde 217 değişiklik yapıldı. Bu da kanun tekliflerinde yüzde 25 oranında değişiklik olduğu anlamına geliyor. Kurtulmuş, “Ali Mahir Bey’in tabiriyle söyleyeyim, külliyeden gelen 4 tekliften 1 tanesinin değiştirildiğini görüyoruz ki bu da Meclis bakımından önemli bir şey” dedi.

Paylaşın

HEDEP Grup Başkanvekili Oluç: Küfür Eden Meclis Başkanvekili İstifa Etmeli

MHP’li Meclis Başkanvekili Celal Adan’ın HEDEP Milletvekili Sırrı Sakık’a ettiği küfüre ilişkin Meclis’te basın toplantısı düzenleyen Hakların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, Celal Adan hakkında derhal işlem başlatılması gerektiğini söyledi.

Mezopotamya Haber Ajansı’nda yer alan habere göre, durumu “utanç verici” olarak değerlendiren Oluç, “Celal Adan’ın mikrofonu kapalı sanarak hatibimizin arkasından ve grubumuzu hedef alarak kullandığı söz -ki buradan kullanmaktan haya duyarım- çok ağırdır ve parlamentonun saygınlığı açısından utanç vericidir. Arkasındaki duvarda ‘Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir’ yazısı yazan Meclis Başkanvekilinin bu kirli ve çirkin dili halkın iradesine yönelik açık bir hakarettir. Asla ve asla kabul edilemez” dedi.

Milletvekillerini sürekli bir biçimde temiz dil konusunda uyaran Adan’ın kirli bir dil kullandığını ifade eden Oluç, “Vekil olmanın erdeminden, Meclis’in öneminden ve siyasi ahlaktan söz eden bir başkanvekilinin içine düştüğü durum ibretliktir; farklı fikirlere tahammülsüzlüğün bir örneğidir. Beğenmediğiniz düşüncenin sahibine hakaret etmek, küfür etmek çürümüşlüğün bir göstergesidir ve kabul edilemez bir tutumdur. Milyonlarca oy almış bir partinin vekillerini hedefleyerek hakaret etmek aynı zamanda o partiye oy vermiş milyonlarca insanımıza, halkımıza hakaret etmek, küfür etmek anlamına gelir” diye konuştu.

Oluç, devamında şöyle konuştu: “Celal Adan, Meclis Başkanvekilliği görevinden istifa etmelidir. Ağza alınmayacak bir hakaretin sahibi olarak o koltukta oturmamalıdır. Sayın Meclis Başkanını da bu konuda gereğini yerine getirmek üzere göreve çağırıyoruz. Sayın Kurtulmuş; sizin vekiliniz olan bir kişinin bu tutumu kabul edilemez, bu konuda nasıl bir tutum alacaksınız çok merak ediyoruz. Buradan da son olarak uyarıyoruz; grubumuza, arkadaşlarımıza, halkımızın iradesine dil uzatanlara ve hakaret edenlere tavrımız ve tutumumuz her zaman açık ve kararlı olacak. Biz kimseye hakaret etmiyoruz, etmeyiz de ama kendimize de asla hakaret ettirmeyiz.”

Ne olmuştu?

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu, Meclis Başkanvekili Celal Adan başkanlığında toplandı. Genel Kurul’da söz alan HEDEP Ağrı Milletvekili Sırrı Sakık, Cumhuriyetin kuruluş yıllarına dair bir konuşma yaptı. Bu esnada MHP’li Celal Adan ile Sakık arasında bir tartışma yaşandı. Tartışma sonrası başka bir vekili kürsüye çağıran Meclis Başkenvekili Celal Adan mikrofonunun açık kaldığını unutup “p…venkler” ifadesini kullandı.

Kürsüye çıktığı sırada Türkçe ve Kürtçe ile “İyi akşamlar” diyen Sakık, “Sayın Erdoğan bir grup toplantısında ne diyor; MHP, CHP’nin yöneticileri gitsinler Meclis’in gizli oturumlarına, zabıtlarına baksınlar. Orada Kürtleri, Kürdistan’ı, Çerkezleri, Lazistan’ı görecekler. Mustafa Kemal bölücü müdür? Mustafa Kemal Kürt vekillerini çağırırken ‘Kürdistan milletvekilleri’ diyordu. Evet, doğru söylüyordu. Biz de bunun altına imzamızı atıyoruz” dedi.

Sakık’ın sözlerinin ardından Adan, “Polemiğe girmek istememekle birlikte, Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulurken milletimizin birliğine beraberliğine kurşun sıkıp askerlerimizi, polisimizi şehit edenlere ve onların adı PKK iken, bir milletvekili Türk askerini PKK tükürükleri ile boğar deseydi bu Meclis’ten canlı çıkamazdı” şeklinde konuştu.

Adan’ın bu sözleri üzerine, Sakık ile arasında bir sözlü tartışma yaşandı. Tartışma sonrası başka bir vekili kürsüye çağıran Meclis Başkenvekili Celal Adan mikrofonunun açık kaldığını unutup “p….venkler” ifadesini kullandı.

Paylaşın

Erdoğan’dan Enflasyon Açıklaması: Çok Yönlü Mücadele İçerisindeyiz

TBMM’deki AK Parti Grup toplantısında konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Enflasyonla da çok yönlü bir mücadele içerisindeyiz. Ekonomide atılan adımların günlük hayattaki yansımalarını görmek biraz vakit alıyor. Türkiye vatandaşlarını mağdur etmez” dedi.

Erdoğan, Filistin – İsrail savaşına ilişkin de, “Filistin davamıza sahip çıkacağız. 7 Ekim’den bu yana krizin daha da büyümemesi için elimizden geleni yaptık yapıyoruz. 8 uçak dolusu tıbbi yardım gönderdik. İsrail’in devlet yerine örgüt gibi hareket etmesini asla tasvip etmedik etmeyeceğiz. Saldırılarda ölenlerin neredeyse yarısı çocuklar.

Dünyada sadece çocukları öldürmek için sokakları ateşe boğan bu insanlık dışı eylemi sürdüren bir devlet veya ordu bulamazsınız. Şimdi buradan İsrail’e sesleniyorum. Ey İsrail sen bir örgüt olabilirsin çünkü batını sana borcu çok. Ama Türkiye’nin sana borcu yok. Batı Hamas’ı bir terör örgütü olarak görüyor. Hamas bir terör örgütü değil topraklarını korumaya çalışan bir kurtuluş bir mücahitler grubudur” ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulundu. Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle:

“Cumhurbaşkanlığı olarak Meclis’e sunduğumuz önemli bir düzenleme de 2024 bütçesidir. Bütçemizin temel önceliği depremde yıkılan şehirlerimizin ayağa kaldırılması ve depreme karşı alınacak önlemlerdir. 14 milyondan fazla insanımızı etkileyen 6 Şubat depremlerinin acısını ilk günkü gibi yüreğimizde hissediyoruz. Ne yaşanırsa yaşansın bu felaketi gündemimizde tutuyoruz.

Enflasyonla da çok yönlü bir mücadele içerisindeyiz. Ekonomide atılan adımların günlük hayattaki yansımalarını görmek biraz vakit alıyor. Türkiye vatandaşlarını mağdur etmez. Her çalışanın her emeklinin sıkıntısı bizim de sıkıntımızdır. Gençlere 10 GB internet sözümüzü tuttuk. Gençlerimize hayırlı olmasını diliyorum.

Önümüzdeki mart ayında yapılacak mahalli idareler seçiminde muhalefetin elinde ıstırap çeken belediyeleri gerçek belediyecilikle tanıştıracağız. Kendi yönetimimizdeki belediyelerde de seçimi çok daha farkla kazanmalıyız. Bu parti belediyelerdeki başarılarıyla kendini ispatlamış bir parti teşekkülüdür.

Terörle mücadele önceliğimizdir. Kahraman ordumuz destan yazıyor. Irak ve Suriye’nin kuzeyindeki terörü kaynağında doğrudan kurutma stratejimiz sürüyor. Tezkerenin kabulüyle terörle mücadele daha da güç kazandı. Tarih tezkereye hayır diyerek teröre can suyu olanları affetmeyecektir. Terör koridorunu yeni harekatlarla parçalamayı sürdüreceğiz. Teröristlerin başını ezeceğiz.

Filistin davamıza sahip çıkacağız. 7 Ekim’den bu yana krizin daha da büyümemesi için elimizden geleni yaptık yapıyoruz. 8 uçak dolusu tıbbi yardım gönderdik. İsrail’in devlet yerine örgüt gibi hareket etmesini asla tasvip etmedik etmeyeceğiz. Saldırılarda ölenlerin neredeyse yarısı çocuklar. Dünyada sadece çocukları öldürmek için sokakları ateşe boğan bu insanlık dışı eylemi sürdüren bir devlet veya ordu bulamazsınız.

“İsrail’e gitme projemiz vardı iptal ettik”

Şimdi buradan İsrail’e sesleniyorum. Ey İsrail sen bir örgüt olabilirsin çünkü batını sana borcu çok. Ama Türkiye’nin sana borcu yok. Batı Hamas’ı bir terör örgütü olarak görüyor. Hamas bir terör örgütü değil topraklarını korumaya çalışan bir kurtuluş bir mücahitler grubudur.

Ben hayatımda bir kere bu Netanyahu denilen adamın elini sıktım. Tabi iyi niyetimiz vardı suiistimal ettiler. İsrail’e gitme projemiz vardı iptal ettik. İyi niyetimizi suiistimal ettiler. İsrail çocukları öldürüyor, çocukların öldürülmesine müsaade etmeyeceğiz. Çünkü biz insanlıktan nasibimizi aldık. İsrail’in Gazze’ye saldırıları hem katilliğe hem akıl hastalığına delalet eden bir haldir. Lafa gelince demokratlığı, çoğulculuğu kimseye bırakmayanların faşist yüzlerini ibretle izliyoruz.

Biz tarihte ırkçılık yapmamış tek halkız. Bunu en iyi Yahudiler bilir. Üniversite öğrencilerini, akademisyenleri, tehditle susturmaya çalışanlar bunlar değil mi? Sırf bu onurlu tavırlarından dolayı yaşadıkları ülkelerde sıkıntıya düşen öğrencilere ülkemizin kapılarının açık olduğunu belirtmek istiyorum. Daha dün Ukrayna’daki savaşta dünyayı ayağa kaldıranların Gazze’de duvar kesilmesi bu riyakarlığın en somut ifadesidir.”

Paylaşın

Akşener: Bugün Hala Cumhuriyetle Problemi Olanlar Var

Partisinin TBMM grup toplantısında konuşan İYİ Parti Lideri Meral Akşener, “Bugün maalesef 100 yıl sonra bile hala cumhuriyetimizle problemi olanlar var. Ne yapsak da cumhuriyetin 100. yılını güme getirsek acaba diyenler var” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Dün her 29 Ekim’de yatak döşek olanlar vardı, bugün ise Atatürksüz 29 Ekim kutlayanlar var. Duydukları büyük üzüntü nedeniyle Cumhuriyet’in 100. yılının kutlanmasını yanlış bulup engellemeye çalışanlar var. Utanmadan neler neler söyleniyor şu an, hem de milletin seçtiği bazı vekil ağzından, yazıklar olsun!”

Filistin’deki insani krize tepki gösteren ve ABD’nin tutumunu eleştiren İYİ Parti Lideri Akşener, “Gazze’de, savaş suçu işleniyor. Gazze’de, insanlık suçu işleniyor. Gazze’de, terör suçu işleniyor. Ve savaş diye ambalajlanan, bu devlet terörüne karşı en büyük tepkiyi vermesi gereken, ABD Başkanı, ‘büyük demokrat’ Biden, Netanyahu’ya, destek üzerine destek yağdırıyor. Sözde demokrasinin beşiği Amerika, sözde eşitliğin, özgürlüğün sembolü Amerika, yüzyılın en vahşi sivil katliamına, düpedüz sponsor oluyor. Gerçekten ibretlik.” ifadelerini kullandı.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin TBMM grup toplantısında konuştu. Meral Akşener’in konuşmasından satır başları şu şekilde:

“İktidar maalesef dış politikadaki her malzemeyi iç politikaya malzeme etmeye devam ediyor. Bunun bir örneği de İsveç’in NATO’ya üyeliği. Sayın Erdoğan daha önce bu konuda ‘Ey İsveç, boşuna uğraşma’ demişti. Gelinen son noktada iktidar katılım protokolünü imzaladı. Önce esip gürlediler, sonra imzayı çaktılar. Biz Rahip Brunson konusunda da bunu yaşamadık mı? Biz sorumlu muhalefet olarak bir çağrıda bulunuyoruz. NATO’nun genişlemesine karşı değiliz. Bunun için derhal Gazi Meclisimizde bir görüşme talep ediyoruz.

Gelin demokratik süreçleri çalıştıralım, kararları birlikte alalım. İYİ Parti olarak Türk milliyetçiliğini ırkçılık olarak gösterenlerle sonuna kadar mücadele edeceğiz. Benim dokunulmazlığım da yok. Buradan bir kez daha iktidara sesleniyorum; Türk milliyetçiliği, binlerce yıllık şanlı mazimizin, Türk’ün tarih boyunca verdiği kutlu mücadelenin, nice büyük zaferlerin günümüzde yankılanan nihai sonucudur. Türk milliyetçiliği, kutlu bir yoldur. Türk milliyetçiliği bir suç sayılacaksa, biz de Türk milliyetçisiyiz. Biz de suçluyuz. Bu suçun ortakları olmaktan onurluyuz. Gelin bizi de tutuklayın. Tutuklayın da görelim, hodri meydan. Benim dokunulmazlığım da yok.

Gazze’de teröre karşı savaş iddiasıyla yola çıkan İsrail’in sivilleri bile hedef alan gaddarlığı hız kesmeden devam ediyor. Tüm insani değerleri hiçe sayan bu eylemler karşısında her fırsatta sözde insan hakları şampiyonluğuna soyunan bilindik ülkeler ise üç maymunu oynayıp katil Netanyahu’nun günahlarına utanmadan ortak olmaya devam ediyorlar. İsrail Gazze’yi adeta bir ateş talimi alanına çevirdi. Hamas’ın terör saldırılarında binden fazlası sivil olmak üzere bin 400 İsrail vatandaşı hayatını kaybetmiştir.

“Gerçekler tüm çıplaklığıyla konuşulmalıdır”

İsrail’in karşı saldırılarında ise 4 binden fazla sivil Filistinli hayatını kaybetti. Ölen sivillerin bin 400’ü ise ne acıdır ki çocuktu. Bin 700 günahsız çocuk Netanyahu terörünün kurbanı oldu. O bombalar, masum insanları öldürdü. O bombalar, hastanede yeni doğmuş bebekleri öldürdü. Bir çatışma ancak bu kadar onursuz, bu kadar şerefsiz olabilirdi. Bir devlet insanı ancak bu kadar vicdansız olabilirdi. Ama dünya yaşananlara bu kadar kayıtsız kalamaz, kalmamalıdır. İnsanlık suçu işleyenlere karşı sergilenen diplomatik ve demokratik nezaket derhal rafa kaldırılmalıdır. Gerçekler tüm çıplaklığıyla konuşulmalıdır.

O gerçek de Netanyahu bir savaş suçlusudur, bir bebek katilidir. Sivilleri, çocukları öldüren Netenyahu terörüyle, müzik festivalinde gençleri tarayan Hamas terörü aynı şeydir. Sıfatına bakılmadan, hak ettiği gibi, bir katil gibi, bir terörist gibi muamele görmelidir. Gazze’de savaş suçu işleniyor. Gazze’de insanlık suçu işleniyor. Gazze’de terör suçu işleniyor ve savaş diye ambalajlanan bu devlet terörüne karşı en büyük tepkiyi vermesi gereken ABD Başkanı büyük demokrat Biden, Netanyahu’ya destek üzerine destek yağdırıyor.

Türkiye’nin 100 yıllık diplomasi birikiminde, Gazi Mustafa Kemal Atatürkümüzün şekillendirdiği temel bir ilke vardır; her şartta ülkemizin güvenliğini amaçlayan ve hiçbir milletin aleyhinde olmayan barış yanlısı bir duruş bizim daimi ilkemizdir. Bu ilkeyi korumak da devlet insanlarının asli görevidir. İşte bu yüzden devlet insanı kafasına göre racon kesemez. Ancak bugün görüyorum ki bu ilkeden ve devlet insanlığında bir haber olanlar var maalesef. ‘Mehmetçik Gazze’ye’ diye slogan atan şuursuz bir zihniyetin dolduruşuna gelenler var.

Üstelik bu dolduruşu ‘milliyetçilik’ diye pazarlayanlar da var. Milliyetçilik bu değildir, milliyetçilik önce kendi vatanına kendi milletine kendi evladına sahip çıkmaktır. Başka anaların doğurduğu çocukların sırtından çağrılar yapıp, kabadayı pozları vererek milliyetçi olunmaz. Bu arkadaşlar Gazze’yi de bir vatan olarak görüyorlarsa ve vermiş oldukları 24 saatlik mühlet ile Netanyahu’yu durduramadıklarına göre; buyursunlar görevlerinden istifa edip Gazze’ye gitsinler.

Sosyal medyada sergiledikleri bu vatanperverliklerini daha da gösterip buyursunlar Gazze’ye gitsinler. Kınalı kuzularımızın, Mehmetçiğimizin sırtından kahramanlık taslamasınlar. Kendilerine eşlik edecek arkadaşlarını toplayıp süratle Gazze’ye gitsinler. Öyle geniş zaman kipleriyle atılan yüksek desibelli ama eylemden uzak tiratlarla bu işler olmaz. Sadece her şey ucuzlar. Çünkü büyük sözlerin hakkı, büyük eylemlerle verilir. Koyarsın canını cebine, gereğini yaparsın.

“Cumhuriyetle problemi olanlar var”

Bugün maalesef 100 yıl sonra bile hala cumhuriyetimizle problemi olanlar var. Ne yapsak da cumhuriyetin 100. yılını güme getirsek acaba diyenler var. Dün her 29 Ekim’de yatak döşek olanlar vardı, bugün ise Atatürksüz 29 Ekim kutlayanlar var. Duydukları büyük üzüntü nedeniyle Cumhuriyet’in 100. yılının kutlanmasını yanlış bulup engellemeye çalışanlar var. Utanmadan neler neler söyleniyor şu an, hem de milletin seçtiği bazı vekil ağzından, yazıklar olsun!

29 Ekim’de geçtim mitingi, fener alayına bile mesafeli dururken 28 Ekim’de Filistin mitingi yapanlar var. Hiç utanmadan, cumhuriyetin karşısında Filistin’de yaşanan mezalimi dikmeye kalkanlar var. Kardeşim başka gün mü bulamadınız? Bir hafta sonra yapsanız incileriniz mi dökülürdü?”

Paylaşın

Karamollaoğlu’ndan “Filistin” Tepkisi: Susarak Ve Sadece Kınayarak…

TBMM’deki Saadet – Gelecek Grubu’nda konuşan SP Lideri Karamollaoğlu, Filistin meselesinde 75 yıldır susuluyor… Büyük İsrail Projesi uğruna dünyayı ateşe veriyorlar. Önceliği demokrasi olanlara soruyorum; ne oldu sizin demokrasi anlayışınız?” dedi ve ekledi: “İsrail’e dur demedikçe kalıcı bir barış mümkün mü? Önceliğim İslami değerlerdir diyenlere sesleniyorum. Susarak ve sadece kınayarak, ne kadar bu vebale ortak olacaksınız?”

Haber Merkezi / Karamollaoğlu konuşmasının devamında, “ABD’nin haksız davasında İsrail’e verdiği desteği bizler haklı davamızda Filistin’i kardeşlerimize vermeceyeceksek, vay bizim halimize. ABD’nin kısa tarihi; katliamlar ve soykırımlarla doludur. Akıttığı kan ve gözyaşı ile beslendikçe obezleşmiş, ve daha fazla kan akıtmaya devam etmiştir. Kim ABD’yi kendine dost kabul etmişse başka düşmana ihtiyacı yoktur. Kim ABD yönetimi ile insan haklarını, demokrasiyi, barışı aynı cümle içinde kullanma yanlışına düşmüşse; bu yanlıştan dönmelidir, vazgeçmelidir…” ifadelerini kullandı.

SP Lideri Karamollaoğlu konuşmasını, “ABD, İsrail’in Filistin’de yaptığı insanlık dışı işler dünya kamuoyunda yer bulmasın diye ağır bir sansür uyguluyor. Askeriyle tankıyla gemisiyle verdiği destek yetmezmiş gibi bir de tüm medya imkanlarını İsrail’in hizmetine adeta seferber ediyor… Zalimin zulmü karşısında herkes sussa da biz susmayacağız. Gerçekte ne olup bittiğini herkes görmezden gelse de, biz hakikati görmeye devam edeceğiz.” Allah Filistinli kardeşlerimizin yardımcısı olsun.” sözleriyle sürdürdü.

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, TBMM’deki Saadet-Gelecek Grubu’nda gündeme dair açıklamalarda bulundu. Karamollaoğlu’nun açıklamalarından satırbaşları şöyle:

“Maalesef 2023 yılında ve tüm dünyanın gözü önünde günlerdir bir soykırım uygulanıyor. Üç çeyrek asırdır bir ülke adım adım işgal edildi; herkes seyretti ve hala seyrediyor! İnsanları katlettiler, kimseden ses çıkmadı! Emzikli bebekleri, kundaktaki çocukları, hamile kadınları tonlarca kiloluk bombalarla öldürdüler ve yine kimseden ses çıkmadı!

Tüm bunlar yetmedi, hastaneleri, ibadethaneleri, ambulansları bombaladılar; birkaç cılız sesten başka yine kimseden çıt çıkmadı! Sadece şu 18 günde binlerce kardeşimiz şehit oldu; Müslüman ülkelerinin liderleri de sadece kınadı, hatta bir kısmı onu bile yapamadı!

Gerçekten merak ediyoruz; daha ne olması gerekiyor?, Hep birlikte ayağa kalkmak için başımıza daha ne gelmesi lazım?, İsrail ve suç ortağı ABD daha ne yapmalı ki İslam alemi uyansın?, Irak ve Afganistan’da sustunuz, ABD durdu mu? Tunus ve Libya’da sustunuz, ABD durdu mu?, Suriye’de hepiniz seyrettiniz, ABD durdu mu? Filistin meselesinde 75 yıldır susuluyor, İsrail ve hamisi ABD bir tek geri adım attı mı?, Adına BOP denilen Büyük İsrail Projesi uğruna dünyayı ateşe veriyorlar, ne zaman farkına varacaksınız?

Önceliği demokrasi olanlara soruyorum, ne oldu sizin demokrasi söylemlerinize?, Önceliği insan hakları olanlara soruyorum, ne olacak Filistinlilerin hakları?, “Barış istiyoruz” diyenlere sesleniyorum, İsrail’e dur denilmedikçe ve İsrail katliamlarından vazgeçmedikçe kalıcı bir barış mümkün mü?, “Önceliğim İslami değerlerdir” diyenlere sesleniyorum, susarak ve sadece kınayarak daha ne kadar bu vebale ortak olacaksınız?

Muhterem arkadaşlar, değerli milletvekilleri; ABD’nin, haksız davasında ve katliamlarda İsrail’e verdiği desteği, bizler haklı davalarında Filistinli kardeşlerimize vermeyeceksek vay bizim halimize! ABD, savaş gemilerini gönderdi, tırlarla, uçaklarla silahlar gönderdi, milyarlarca dolar para gönderdi, yetmedi Dışişleri Bakanını gönderdi, o da yetmedi ABD başkanı Biden atladı geldi!

Bununla da sınırlı değil, bu çevreler ABD’de ve dünyanın her yerinde algı üretip, kamuoyu desteği vermeye çalışıyorlar. Hatta bu meseleye dair farklı yaklaşımlar taşıyan ve ABD’nin ileri gelen gazetelerinde yazanları ya işten çıkardılar ya da geri plana çektiler.

Aynı zamanda Filistin’de yaptıkları insanlık dışı işler, dünya kamuoyunda yer bulmasın diye ağır bir sansür de uyguluyorlar. Askeriyle, tankıyla, uçağıyla, gemisiyle verdiği destek yetmemiş gibi, bir de tüm medya imkanlarını İsrail’in hizmetine adeta seferber ettiler.

Yani her şeyleriyle bu meselenin içindeler ve alenen bu suça ortak olduklarını ilan etmekten de hiç çekinmiyorlar! ABD, işte budur! Biz ABD’yi sadece bugün Müslümanlara karşı tutumundan değil, dünden bugüne gerçekleştirdiği katliamlardan da biliriz.

ABD’nin kısa tarihi katliamlar, işgaller ve soykırımlarla doludur. Kızılderililerin ve Afrikalı kölelerin kanı üstüne kurulan ABD, akıttığı kan ve gözyaşı ile beslendikçe obezleşmiş, obezleştikçe hep daha fazla kan akıtmıştır! Savaş bittiği halde atom bombasını Japonların üzerinde denemekten hiç çekinmeyen de ABD’dir!

Vietnam’da My Lai katliamını gerçekleştiren yine ABD’dir. Sürekli olarak ülkelerin iç işlerine karışan, işbirlikçilerini yönetime getirmek uğruna darbeleri finanse eden, altyapısını hazırlayan, iç savaşa sürükleyen hep ABD olmuştur.

11 Eylül’ü bahane ederek, daha doğrusu 11 Eylül tezgahını hazırlayarak Afganistan ve Irak’ı tarumar eden yine bunlar değil mi? “Kimyasal silah kullanmakta tereddüt etmeyen”, “insan haklarını sürekli ihlal eden.” “barış ve demokrasi getireceğiz.” teranesiyle bölgemize gelip, çeyrek asırdır hem bölgemizi hem de bütün dünyayı daha güvensiz bir hale getiren bunlar değil mi.

Muhterem kardeşlerim; Bush gitti, Obama geldi, Obama gitti Trump geldi, o da gitti Biden geldi. Ne değişti? Hiçbir şey! ABD yönetimine kim gelirse gelsin, değişen hiçbir şey olmadı, olmaz, olamaz! Amerika’nın sözde “Cumhuriyetçileri” neyse, sözde “Demokratları” da odur!

Ülkelerinin asıl vatandaşlarına yani yerlilere ve bilahare Afrika’dan getirdikleri zencilere yaptıkları muamele ortadadır! Bugün bile bu böyledir; bunlar için varsa yoksa küçük bir azınlığın çıkarları! Her daim öncelikleri bu olmuştur. Bunların hepsinin ortak noktası sinsi Siyonizm, ırkçı emperyalizm ve vahşi kapitalizmdir!

O nedenle de “dostum” hitabı ile başlayan cümlelere muhatap olacak kişiler asla değildirler. Kim ki ABD’yi kendine dost görmüşse; başka düşmana ihtiyacı yoktur! Kim ki ABD’yi müttefik kabul etmişse, bilsin ki başı mutlaka belaya girecektir.

Bunun içindir ki kim ABD yönetimi ile insan haklarını, demokrasiyi, barışı aynı cümle içerisinde kullanma yanlışına düşmüşse, derhal bu yanlışından dönmelidir. Bakın İsrail, kiliseyi dahi bombaladı; bunlar yine İsrail’e sahip çıkmaya devam ediyorlar. Çünkü bunların hiçbir kutsalı yoktur! Kendi çıkarları için yapamayacakları hiçbir alçaklık yoktur!

Hastaneyi bombalayıp, sonra da çıkıp “Filistinliler kendilerini mağdur göstermek için yapmış olabilirler” diye algı üretmeye çalışacak kadar şerefsizce hareket edebiliyorlar! Tüm dünyanın gözünün içine baka baka yalan söylemekten hiç ama hiç utanmıyorlar! Bunları şunun için anlatıyorum sizlere; işte biz bugün bu denli adilik ve gözü dönmüşlükle karşı karşıyayız.

Öyle basit cümlelerle, küçük yardımlarla, bilindik kınama cümleleriyle geçiştirilecek bir noktada değiliz. Tüm imkanlarıyla bölgemizdeler, bütün kaynaklarını seferber ettiler; açık söylüyorum adeta tutuştular! Bu hazırlık, bu seferberlik hali; sadece Filistinlilere karşı değildir! Bunu görmemek için kör olmak lazım! Dünyanın her yerinde vicdan ve feraset sahibi insanlar bu gerçeği görüyor, biliyor.

Onlarca farklı ülkede, yüz binlerce insan ABD ve İsrail karşıtı gösteriler yapmak için sokaklara döküldü. Muhalefet partileri kendi ülkelerindeki iktidarlara çağrı üzerine çağrı yapıyor. Farklı dinlerden, farklı mezheplerden, inançlardan, siyasi görüşlerden insanlar ve STK’lar yardım götürebilmek için çırpınıyor.

Ama ne yazık ki icra makamında olanlar, bu gayretlerin binde birini bile göstermiyor. Türkiye, bu konuda artık öncü ülke olmalıdır. Üzülerek ifade ediyorum ki, çok geç ve pasif kalındı. Zira İsrail, az evvel tek tek zikrettiğim haliyle ABD’nin bu desteğinden çok, İslam ülkelerinin sessizliğinden güç almaktadır.

ABD’nin “anormal” desteğinden ziyade, İslam ülkelerinin “normalleşme” çağrıları ve adımlarından memnuniyet duymaktadırlar. İnanıyorum ki Netanyahu, Biden’ın ve diğer Avrupa ülkelerinin liderlerinin İsrail’e gelmesinden ziyade, hâlâ İslam ülkelerinden hiçbir liderin Filistin’e gitmemiş olmasından büyük keyif duymaktadır.

Muhterem arkadaşlar; buradan bir kez daha çağrıda bulunuyorum: Etrafımız adım adım kuşatılıyor. Bugün Kudüs’e sahip çıkmak demek, Ankara’ya sahip çıkmak demektir. Bugün İsrail ve ABD’ye engel olmak, yarın ülkemize düşebilecek ateşi bugünden söndürmek demektir. Bu koşullarda “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır” ve işte o satıh bugün Filistin topraklarıdır! Dün yamyamlar gibi İstanbul’u, Çanakkale’yi kuşatanlar, bugün de Gazze’yi kuşatmışlardır.

Bu kuşatmayı yarmak hepimizin boynunun borcudur! Herkesi artık bu sorumluluklarımızı kuşanmaya davet ediyorum. 2018’de benzer bir durum yaşanmış ve iktidar o zaman yine bir miting yapma kararı almıştı. Söylemiştim, bir kez daha söylüyorum; iktidar miting yapmaz, icraat yapar! Biden, İsrail’e destek mitingi mi yapıyor ki, siz Kudüs’e destek mitingi yapacaksınız?

Acil eylem planı

Adamlar uçaklarını, gemilerini gönderirken; siz sadece selam mı göndereceksiniz? Adamlar ilk günden itibaren seferber olmuşken; siz 16 gün sonra miting kararı alıp, 3 hafta sonra da miting mi yapacaksınız! Kaybedilen her bir saniyede daha kaç çocuk katledilecek, hiç düşünüyor musunuz? Bebekler bombalar altında can verirken; bu kararı almak acizliktir daha da ötesi katliama ortak olmaktır.

Bu, sadece içeride algı oluşturmaktan başka ne işe yarar? Daha önce Acil Eylem Planı olarak 16 maddelik bir yol haritası izlenmesi gerektiğini ifade etmiştim, buradan bir kez daha çağrıda bulunuyorum: İktidar miting yapmaz, atılması gereken adımları tek tek atar, atması gerekir:

1.İslam İşbirliği Teşkilatı, bir an önce sürece gerektiği şekilde müdahil olmalı ve zulmü durdurmak için inisiyatif almalıdır. Bu toplantılar kınama değil icraat toplantıları olmalıdır. Bunun insiyatifini Türki’ye yapmalıdır.
2.D-8 Ülkeleri ve Türk Devletler Teşkilatı acilen toplanmalı; İsrail’e karşı güçlü ve caydırıcı yaptırımlar derhal karara bağlanmalıdır.
3.İslam ülkeleri, İsrail’de bulunan diplomatik temsilciliklerinin faaliyetlerini tamamen durdurmalıdır.

4.Türkiye ve diğer tüm İslam ülkeleri İsrail ile ikili anlaşmalarını, “normalleşme” süreçlerini ve karşılıklı ziyaret programlarını derhal iptal etmelidir.
5.İslam ülkeleri, İsrail’e destek veren Batı ülkelerine petrol gönderimini yavaşlatmayı gündemlerine almalı ve gerektiğinde petrol sevkiyatını durdurmalıdır.
6.Türkiye, özellikle Filistin’e ait enerji kaynakları üzerinde İsrail ile yapılan anlaşmalara derhal son vermelidir.
7.Öncelikle çocuklar ve kadınlar olmak üzere, sivillerin can güvenliği mutlaka sağlanmalı, hastane, yetimhane, okul, ibadet yerleri gibi alanlar acilen koruma altına alınmalıdır.

8.İsrail, Filistin topraklarına ve Filistinlilere yönelik silahlı eylemlerini durdurmadıkça, İsrail ile siyasi, ticari ve sosyo-kültürel bütün ilişki ve etkinlikler sona erdirilmelidir.
9.TBMM’de bir heyet oluşturularak, teknik bir ekiple birlikte, Gazze’de bombalanan hastane ziyaret edilmeli ve oradaki durum hakkında kamuoyu bilgilendirilmelidir.
10.İnsani yardımlar için acilen Mısır Refah sınır kapısında bir koridor açılmalıdır.
11. Ülkemiz ve bölgemiz açısından büyük bir tehdit oluşturan ABD ve İngiltere, İsrail’in haksız işgaline destek vermek üzere Gazze açıklarında konuşlanmış olan deniz ve hava kuvvetleri unsurlarını bölgeden derhal çekmeli; bunun için kararlı ve dirayetli bir duruş sergilenmelidir.

12. BM nezdinde İsrail’in haksız, hukuksuz işgal girişimine karşı gerekli kararların alınması için diplomatik girişimler acilen başlatılmalıdır.
13.İsrail’in mevcut siyasi ve askeri karar verici kurumlarının, makamlarının, kişilerin tamamı hakkında Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesinde yargılanma süreci için girişimler başlatılmalıdır.
14.Ayrıca İsrail hakkında “soykırım suçu” temalı yargılama sürecine de başlanılmalıdır.
15.Gazze’ye yönelik büyük bir insani yardım kampanyası organize edilmeli; Gazze’nin yeniden imarı için çalışmalar da süratle gündeme alınmalıdır.

Buradan iktidara sesleniyorum. Miting yapmak yerine bunlardan sadece bir tanesini dahi yapmış olsanız, emin olun çok daha büyük bir iş başarmış olursunuz. Bu vesileyle, şehit olan Filistinli kardeşlerimize bir kez daha Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.

Saadet-Gelecek Grubu olarak, elimizden gelen her ne varsa tüm gayretimizle seferber etmeye devam edeceğimizin altını bir kez daha çiziyorum. Sözlerimin sonunda, dünden bugüne Filistin davamıza büyük bir hassasiyetle sahip çıkan Anadolu Gençlik Derneğimize, ve bütün sivil toplum örgütlerimize bu süreçte de aynı hassasiyeti gösterdikleri için teşekkür ediyorum. Özellikle 18 gündür çeşitli eylemlerle bu meseleyi gündemde tutan genç kardeşlerime, çağrılarımıza kulak vererek katılan farklı kesimlerden vatandaşlarımıza ve en azından söylemleriyle de olsa destek veren herkese de teşekkür etmeyi de bir borç biliyorum.

Ve herkes bilmelidir ki; Zalimin zulmü karşısında herkes sussa da biz susmayız ve asla susmayacağız. Gerçekte ne olup bittiğini herkes görmezden gelse de biz hakikati haykırmaya devam edeceğiz.

Paylaşın

Davutoğlu, İktidara “Biz Düşersek Gazze Düşer, Kudüs Düşer” Sözlerini Hatırlattı

TBMM’deki Saadet – Gelecek Grubu’nda konuşan Gelecek Partisi Lideri Davutoğlu, “Seçimlerden önce iktidar ‘Biz düşersek Gazze düşer, Kudüs düşer’ diyordu. Uyanın, uyanın. Gazze siz iktidarken düştü. Bunun hesabını dünyada da ahirette de vereceksiniz” dedi.

Haber Merkezi / Davutoğlu konuşmasında ayrıca, “Beş arkadaşımız dün itibariyle Gazze’ye gitmek üzere müracaatta bulundu. Sizlerin selamını iletecekler” ifadelerini kullandı.

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, TBMM’deki Saadet-Gelecek Grubu’nda gündeme dair açıklamalarda bulundu. Davutoğlu’nun açıklamalarından satırbaşları şöyle:

“Bu hafta hem bir onur hem de hüzün haftası. Onur haftası; çünkü cumhuriyetimizin 100. yılını kutlayacağız. Herhangi bir yıl değil, 100 yıllık bir geçmişi hep beraber muhasebe etme dönemindeyiz. Hüzün haftası; çünkü hala Filistin’de Gazze’de her hanede yanan bir yangın var.

4 gün sonra Cumhuriyetimizin 100. yılı ve iktidarın herhangi bir hazırlığı yok. Birileri Cumhuriyet öncesi geçmişi hafızalardan silmeye çalışırken diğerleri de maalesef bütün bu sürekliliği yok etmeye çalışıyor.

İktidarın propaganda makinası, Türkiye’nin gündemini belirlemeye çalışırken gündemde 100 yılın muhasebesi yok. Türkiye Yüzyılı üzerinden bir hayal üretme çabası var. Şimdi tam da vaktiydi; Cumhuriyetimizin gelecek yüzyılı ancak geçmiş yüzyılını anlayarak inşa edilebilirdi. Hafızasını kaybetmiş bir milletin geleceğini kuramayacağının farkında değiller. Birileri cumhuriyet öncesi geçmişi hafızalardan silmeye çalışırken diğerleri de maalesef bu sürekliliği yok etmeye çalışıyor.

Beş arkadaşımız dün itibariyle Gazze’ye gitmek üzere müracaatta bulundu. Sizlerin selamını iletecekler.

Basit bir Anadolu denklemiyle anlatayım; Komşuda yangın var, 2 bina ötede ve binalar ahşap. O yangının size geleceği belli. Bir grup diyor ki; “Bana ne bu yangından, bırakalım yansın komşunun evi. Zaten o komşuda geçmişte bize ihanet etmişti.” Günlerdir bana ve Karamollaoğlu’na hakaret edenler bu güruhtan. Cumhuriyetin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün izinden gittiğini söyleyenlere ama bugün İsrail’in yanında duranlara bilsinler ki söyleyecek çok sözümüz var.

“İktidar icraat yapar, miting yapmaz” dedi Karamollaoğlu. Çok doğru. Biz de miting yaptık, biz yaparız çünkü toplumda bir farkındalık oluşturuyoruz. Ve biz miting yaptığımızda 600 milletvekiline de davet gitti, 14 parti il başkanları davet edildi İstanbul’dan. Ayrım yapılmadı. İktidar miting yapmaz. Hem de Cumhuriyet’in 100. yılından bir gün önce. Tamam toplumsal duyarlılık oluşturmak isteyebilirsiniz, peki haftalardır neredeydiniz? Niye bu 3 haftada kan ve gözyaşını sadece seyrettiniz?

Cumhuriyetimizin 100. yılına onurla ama hüzünle giriyoruz. Hepimizin görevi, bütün tarihimizi bir bütün halinde okumaz, Cumhuriyetimizin olumlu, olumsuz mirasıyla gerektiğiyle yüzleşmek, gerektiğinde yeniden inşa etmek ve gelecek yüzyıla öyle hazırlanmak zorundayız. Mazlumların cumhuriyetine sahip çıkmak zorundayız.

Seçimlerden önce iktidar ‘Biz düşersek Gazze düşer, Kudüs düşer’ diyordu. Uyanın, uyanın. Gazze siz iktidarken düştü. Bunun hesabını dünyada da ahirette de vereceksiniz.”

“Filistin meselesinde 75 yıldır susuluyor”

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun konuşmasından öne çıkan bölümler ise şu şekilde:

“Her gün bir öncekini aratıyor gibi. Ama biz grup toplantılarımızda bir araya geldiğimizde, mümkün olduğu kadar her meseleyi gündeme getirmeye çalışıyoruz. Şimdi kapıdan girdikten sonra Grup Başkanımızın verdiği bilgiye istinaden. Sizleri de bilgilendirmek istiyorum. Biz mecliste insan hakları komisyonu olarak. 6 partinin de iştirakı ile Gazze’ye bir heyet göndermeyi arzu etmiştik.

Bu talep mecliste iktidar partinin oyları ile kabul görmedi. Bunun üzerine arkadaşlarımız iktidar partisinin dışındaki 5 partinin temsilcileri ile bir heyeti, Filistin’de olup biteni yerinde görmek üzere, gönderme kararı almışlar. Dış işleri Bakanlığı’na iletmişler.. Gerekli formaliteler tamamlandıktan sonra Filistin’i ziyaret edebilecekler.

Filistin meselesinde 75 yıldır susuluyor… Büyük İsrail Projesi uğruna dünyayı ateşe veriyorlar. Önceliği demokrasi olanlara soruyorum; ne oldu sizin demokrasi anlayışınız?

İsrail’e dur demedikçe kalıcı bir barış mümkün mü? Önceliğim İslami değerlerdir diyenlere sesleniyorum. Susarak ve sadece kınayarak, ne kadar bu vebale ortak olacaksınız?

ABD’nin haksız davasında İsrail’e verdiği desteği bizler haklı davamızda Filistin’i kardeşlerimize vermeceyeceksek, vay bizim halimize. ABD’nin kısa tarihi; katliamlar ve soykırımlarla doludur. Akıttığı kan ve gözyaşı ile beslendikçe obezleşmiş, ve daha fazla kan akıtmaya devam etmiştir. Kim ABD’yi kendine dost kabul etmişse başka düşmana ihtiyacı yoktur. Kim ABD yönetimi ile insan haklarını, demokrasiyi, barışı aynı cümle içinde kullanma yanlışına düşmüşse; bu yanlıştan dönmelidir, vazgeçmelidir…

ABD, İsrail’in Filistin’de yaptığı insanlık dışı işler dünya kamuoyunda yer bulmasın diye ağır bir sansür uyguluyor. Askeriyle tankıyla gemisiyle verdiği destek yetmezmiş gibi bir de tüm medya imkanlarını İsrail’in hizmetine adeta seferber ediyor.

Zalimin zulmü karşısında herkes sussa da biz susmayacağız. Gerçekte ne olup bittiğini herkes görmezden gelse de, biz hakikati görmeye devam edeceğiz.” Allah Filistinli kardeşlerimizin yardımcısı olsun.”

Paylaşın

Kılıçdaroğlu’ndan 100. Yıl Kutlamalarının Ertelenmesine Sert Tepki

Partisinin grup toplantısında konuşan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, “‘Filistin’de bunlar oluyor, biz şenlikleri erteleyelim’ diyorlar. Bir 100 yıl sonra mı şenlik yapacaksınız? Bunlar şenliği başka türlü anlıyorlar galiba. Anmak demek, 100. yılı kutlamak demek, bilim insanlarının, sanatçıların, esnafın konuşması demek. Anıtkabir’i ziyaret etmek demek. Şehitlerimizin mezarını ziyaret etmek demek. Eğlenmek, gülmek dolayısıyla 100. yılı kutlamak demek” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Bizim belediyelerimizin olduğu her yerde her yer bayrağımızın renginde kırmızı beyaz olacak ve Cumhuriyetin 100’üncü yılı şenlik havasında turnuvalarla, konserlerle, yürüyüşlerle kutlanacak. Yani Cumhuriyet Halk Partisi 100’üncü yılımızı coşkuyla halkımızla birlikte kutlayacak.”

Kılıçdaroğlu, Filistin – İsrail savaşına ilişkin ise, “2 binden fazla çocuk katledildi, 5 binden fazla insan hayatını kaybetti. Hastane bombalanır mı ya? Akıl var mantık var. Ama bir insanın gözü dönmüşse, koltuğun derdine düşmüşse, bunu Netanyahu için diyorum, elbette hastaneyi bombalarlar… Ortadoğu ateş topuna döndü, bizimkiler bağırıyorlar: ‘Biz gelip arabulucu olalım mı?’ diye. Kimse bu sesi duymuyor. Niçin kimse duymuyor? Çünkü artık Türkiye dış politikasında güven veren bir devlet olmaktan çıktı” ifadelerini kullandı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuştu. CHP Lideri Kılıçdaroğlu, konuşmasının önemli bir bölümünü, Cumhuriyetin 100. yıl kutlamalarının ertelenmesine ve Filistin – İsrail savaşına ayırdı: Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:

“Bütün dünyanın gözünün önünde masum çocukların katledildiğini görüyorsunuz, kadınların öldürüldüğünü, yaşlıların öldürüldüğünü görüyorsunuz. Nerede? Filistin’de. Kendilerini uygar bir dünyanın parçası olarak tanımlayan o sözde devletlerin yöneticileri ne yapıyor? Akan kanı mı durduruyorlar, hayır. Ellerinden gelse, utanmasalar alkış tutacaklar. 21. yüzyılın dünyasından söz ediyorum.

İki bini aşkın çocuk katledildi. Beş bini aşkın insan hayatını kaybetti. Hastane bombalanır mı? Akıl var, mantık var. Ama bir insanın gözü dönmüşse, artık bir şeyi görmüyorsa, kendi koltuğuna düşkünse, Netanyahu için söylüyorum; onlar giderler, elbette hastaneyi de bombalarlar. Bunun bütün dünyanın gözünün önünde yapılması, 21. yüzyılın dünyası için en büyük ayıplardan birisidir.

Geçmişte, Türkiye Ortadoğu’nun en güven veren ülkesiydi. Avrupa ve Ortadoğu arasında güzel bir coğrafyamız var. Güzel bir köprüdeyiz, Asya ile Avrupa arasında güzel bir köprüyüz. Türkiye Ortadoğu’da yaşanan bütün sorunlar açısından sorunu ilk çözecek ülke olarak akla gelirdi. Çünkü Türkiye dış politikası ile güven veren bir ülkeydi… Bugün geldiğimiz noktada Türkiye güven veren bir ülke olmaktan çıktı. Oysa pek çok uluslararası kuruluşun oluşumunda, özellikle İslam dünyası ve Orta Doğu’da Türkiye önderlik yapardı.

Bir sorun çıktığı zaman gelir Türkiye’nin kapısını çalarlardı. Bizim bu sorumuzu gelin çözün, diye. Bunun temelinde güven yatardı. Ama üzülerek ifade edeyim, son yıllarda Türkiye bu güveni kaybetti. Orta Doğu ateş topuna döndü. Bizimkiler bağırıyorlar, ‘Biz gelip arabulucu olalım mı, bizi arabulucu olarak görün’ diye. Kimse bu sesi duymuyor. Soru şu, ne için kimse duymuyor? Hangi gerekçe ile kimse duymuyor? Çünkü artık Türkiye, dış politikasında güven veren bir devlet olmaktan çıktı. Güven vermiyoruz…

Ortadoğu’nun yüzünü bize dönmesi ne demektir biliyor musunuz? Demokrasiye dönmesi demektir. Kadın ve erkek eşitliğine dönmesi demektir. Ortadoğu halkları bize imreniyor. Bizim gibi olmak istiyorlar. Özgür bir ülkede yaşamak istiyorlar. Ama bizim ülkenin yöneticileri de Orta Doğu’nun kralları gibi olmak istiyorlar.

Aramızda derin bir görüş ayrılığı var. Eğer dış politikayı, iç politikadan ayırmazsanız, iç politikanın malzemesi olarak kullanıp, oraya eklemlerseniz, o zaman dış politika dış politika olmaktan çıkar ve siz güven kaybına uğrarsınız. Türkiye geçmişte sorular çözmeye talip olmazdı, sorunları çözmeye davet edilirdi. Şimdi bizimkiler bağlıyorlar, ‘Gelin biz size arabuluculuk yapalım’. Ama kimse dinlemiyor. Sözü dinlenen bir Türkiye’den Orta Doğu’da dışlanan Türkiye konumuna geldik.

Arabuluculuk rolünü Katar’a verdiler. Katar yapıyor bunu. Bazen öyle bir dil kullanıyoruz ki, herkesi kırıp geçiyoruz. Sözümüzün nereye gittiğini bile hesaplayamıyoruz. Amerika iki uçak gemisi gönderdi. Erdoğan bağırıyor, ‘ABD nere, Akdeniz nere? Ne işin var senin orada?’ Allah aşkına biz de sormaz mıyız? Senin damadının Amerikan uçak gemisinde ne işi var? Ben bunu sormaz mıyım? İkili oynamayacaksınız, dürüst ve namuslu olacaksınız. Devlette ikili politika olmaz. Açık ve net olacaksınız.

Evet, söyleyebilirsin. Neden o gemi oraya gidiyor, diyebilirsin. Ama derken, damadına bakacaksın. Yakınlarına bakacaksın. Neyi, nasıl yaptığına da bakacaksın. Türkiye güven kaybetti, doğru… Dışişleri Bakanlığı’ndaki bürokratlar, sırada bürokratlar değildir. Dışişleri Bakanlığı da sıradan bir bakanlık değildir. Türkiye’nin dış politikasını belirler… Rüşvet alandan büyükelçi yaparsanız, Türkiye’nin dış politikası güven vermez. Bunu 50 sefer söyledim… Güveni temelden sarsıyoruz biz… Güven kaybı, dış politikada çok temel bir kayıptır.

Cumhuriyetin 100’üncü yaşını kutlayacağız. Biz Cumhuriyeti kan ve gözyaşı ile kurduk. Ağır bedeller ödedik. Ülke düşman işgali altındayken; babalarımız, dedelerimiz, annelerimiz büyük mücadele verdiler. ‘Gözüm Sakarya’da ama düşüncem İstiklal Yolunda, yani İnebolu’da. Acaba silahlar gelir ve biz Milli Kurtuluş Savaşı’nı verir miyiz diye.’ Milli Kurtuluş Savaşı sıradan bir savaş değil. Ağır bedellerin ödendiği bir savaştır. Biz Cumhuriyeti kurarken, Milli Kurtuluş Savaşını verirken bütün mazlum milletlere örnek olduk… 100’üncü yılını kutluyoruz, şu iktidarın ve onun destekçisi bir partinin oyları ile yabancı askerler Türkiye’ye davet ediliyor.

100’üncü yılında. Ne için, terörle mücadele edecekmişiz. Eğer bir iktidar Türkiye Cumhuriyeti devletinin 100’üncü yılında; terörle mücadele konusunda kendi ordusuna, kendi güvenlik güçlerine güvenmeyip de yabancı bir ülkenin askerini Türkiye’ye davet ediyorsa, artık o iktidarın bu ülkeye vereceği hiçbir şey yoktur. Ben onun vatanseverliğinden kuşku duyarım. Vatansever değildir bu insanlar. Ne demek? 35-40 yıldır mücadele ediyor bu ülkenin ordusu, korucusu. Gittiğiniz her yerde anlatın. Cumhuriyetin 100’üncü yılında yabancı askerleri bunlar Türkiye Cumhuriyeti devletine davet edecekler, çağıracaklarmış. Neymiş, terörle mücadele için. Söyledim, bir daha söyleyeyim. Bu topraklarda yabancı asker postalı istemiyoruz.

‘Filistin’de bu oluyor, olaylar var, çocuklar katlediliyor. Efendim biz, şenlikleri erteleyelim.’ Bunlar şenliği başka anlıyor galiba. Anmak demek, 100’üncü yılı kutlamak demek, bilim insanlarının, sanatçıların, esnafın konuşması, gençlerin sokaklarda yürümesi, meşale taşıması, Anıtkabir’i ziyaret etmesi demek. Şehitlerimizin mezarını ziyaret etmek, eğlenmek, gülmek, dolayısıyla 100’üncü yılı kutlamak demek. Dışişleri Bakanlığı’nın içinde bulunduğu fecaati az önce anlattım. Katar Büyükelçimiz, efendim Cumhuriyetin 100’üncü yılını kutlamayı ertelemiş. Ama beyefendi kendisi gitmiş düğüne.

Fotoğrafa baktım, dedim ki ‘Bu bir Dışişleri mensubu olamaz.’ Bürokratik hayatımda çok büyükelçi ile karşılaştım. Bizim büyükelçilerimiz onurlu dururlar. El pençe kimsenin önünde durmazlar. Bilirler ki ‘biz Türkiye Cumhuriyeti devletini temsil ediyoruz.’ O temsilden asla ödün vermezler. Düğünde çekilen fotoğrafı gördüm, iki eli önünde. Süt dökmüş kedi gibi iki kişinin arasında duruyor. Vallahi bu dışişlerinin yetiştirdiği bir büyük elçi olamaz dedim. Telefon ettim. Yahu bu adam kim? Gerçekten bu adam dışişlerinin yetiştirdiği birisi mi? Hayır öyle değil. Fotoğraf bile bunu söylüyor aslında. Türkiye’de Dışişleri Bakanlığını bu hale getirirseniz, Türkiye’nin saygınlığına gölge düşürürsünüz.

“Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti”

Bütün hedefimiz, Cumhuriyetimizi demokrasi ile taçlandırmaktır. Göreceksiniz bizim belediyelerin olduğu yerlerde bütün sokaklar ve caddeler kırmızı beyaz olacak. Bayrağımızın rengi olacak. Cumhuriyetimizi sevinç ve coşku ile kutlayacağız. Konserler, bordo gösterileri, fener alayları, dans gösterileri, tiyatro gösterileri, müzik dinletileri… Bütün bunların tamamı gerçekleşecek… Yani CHP 100 yıllık Cumhuriyeti coşku ile kutlayacak.

Mustafa Kemal Atatürk’ün üç cümlesini de ifade edeyim. ‘Demokrasinin tam ve en belirgin hükümet şekli cumhuriyettir’ diyor. Yani Cumhuriyet, demokrasiyi inşa etmenin ilk ve en temel adımıdır. Cumhuriyeti kurarsınız, oturtursunuz, arkasından demokrasiyi inşa etme süreci gelir. Bu söylüyor Mustafa Kemal Atatürk. ‘Cumhuriyet rejimi demek demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir.

Biz cumhuriyeti kurduk, cumhuriyet 10 yaşını doldururken, demokrasinin bütün icaplarını sırası geldikçe koymalıdır.’ Ve ‘Cumhuriyet bilhassa, kimsesizlerin kimsesidir’ diyor. Yani Cumhuriyet’te kimse kendini kimsesiz hissetmesin. O nedenle diyoruz ki, yaşasın Cumhuriyet, yaşasın Türkiye Cumhuriyeti ve 100 yaşını dolduran yaşasın Cumhuriyet Halk Partisi.”

Paylaşın