TBMM’deki bütçe görüşmelerinde konuşan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, “Bu bütçe, milletin alın terini sömüren bir bütçedir. Bu bütçe, fakirden alıp zengine veren bir bütçedir. Bu bütçe Türkiye Cumhuriyet Devleti’nin fakirleştiren bir bütçedir. Bu bütçe, Türkiye Cumhuriyet Devleti’ne yapılmış bir kumpas bütçesidir” dedi.
Haber Merkezi / Kılıçdaroğlu, “Tek kişilik hükümette bütçeyi gelip parlamentoya sunacak olan o tek kişidir, gelip burada sunmalı, bütçesinin arkasında durmalı, hangi gerekçeyle yaptığını bilmeli, biz de bilmeliyiz artı bizim sorularımıza da açık ve net cevaplar vermeli” ifadelerini kullandı.
“Bu bütçe kimin sorununu çözüyor? Çiftçinin sorununu çözüyor mu mesela?” diye soran Kılıçdaroğlu, “Ben çiftçiyi, esnafı, sanayiciyi, turizmciyi dinliyorum, siz kimi dinliyorsunuz, siz birbirinizi dinliyorsunuz” diye konuştu. Hükümetin faizi düşük tutma politikasını da eleştiren Klıçdaroğlu, “Hangi faiz, çiftçinin faizinin sıfırladınız mı siz?” dedi.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TBMM Genel Kurulunda, 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi görüşmelerinde konuştu. Kılıçdaroğlu’nun konuşma şöyle:
“Değerli milletvekilleri, “bütçe” dediğiniz -benden önceki arkadaşlar da anlattılar- Türkiye’nin temel yasalarından bir tanesidir ve Anayasa’da bütçenin kabulüyle ilgili, görüşülmesiyle ilgili özel düzenlemeler vardır. Dolayısıyla, bütçe yasaları parlamentoda görüşülürken bütün milletvekillerinin -hangi partiden olursa olsun- sağlıklı ve tutarlı bilgiler edinmeleri gerekiyor. Sağlıklı ve tutarlı bilgiler parlamentoya gelmiyorsa o bütçe görüşmeleri doğru görüşme değildir.
Bakın, değerli arkadaşlar, Sayıştay raporları, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim yapan Sayıştay… Sayıştay raporları değiştiriliyorsa ve değişen Sayıştay raporları Türkiye Büyük Millet Meclisine geliyorsa o zaman yürütme organının korktuğu bir şey vardır, gerçeklerin görülmesini istemiyor. Burada görev kime düşüyor? Eğer Sayıştay, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına görev yapıyorsa o zaman Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının değiştirilen Sayıştay raporlarıyla ilgili süratle bilgi alması lazım ve Parlamentoyu bilgilendirmesi lazım.
Ben size bir örnek vereceğim: Rapor 100 küsur sayfalık bir rapor, Meclise gelen rapor 11 sayfa, aynı şey ama burada dünyanın yolsuzluğu var; burada hiçbir şey yok. Plan ve Bütçe Komisyonunda soruldu Bakana “Neden siz Sayıştaya istediği bilgileri vermediniz?” diye. “Biz bütün bilgileri verdik.” dedi Sayın Bakan. Onun üzerine Sayıştay söz istedi, Sayıştayın Plan ve Bütçe Komisyonundaki temsilcisi söz istedi ama söz vermediler. Niçin? Yazıyı gösterecekti, diyecekti ki: “Şu şu şu yazılarla biz bilgi istedik ama maalesef kurum bize bilgi vermedi.” Eğer kurum yani denetlenen kurum eğer Sayıştay denetçisine bilgi vermiyorsa, belge vermiyorsa, doküman vermiyorsa yürütme organı Türkiye Büyük Millet Meclisine hesap vermiyor demektir. Şuradakilere sesleniyorum, şuradakilere ve sizlere sesleniyorum. Sayıştaya müdahale eden kim
Değerli arkadaşlarım, başka önemli bir konu, elbette ki bakanlar Plan ve Bütçe Komisyonuna gelecekler, elbette ki milletvekillerinin sorularına cevap verecekler. Cevaplanmayan sorular var, cevap vermiyorlar. Peki, bunlar nasıl Bakan? Nasıl Bakan? Geçen yıl bütçe görüşmeleri sırasında demiştim ki: “Bunların günahı yok, zaten bunlar devlet memuru.” Alınmışlar, devlet memurları ile şimdi Sayın Bakanların görevleri arasında hiçbir fark yok, kamu görevi, ikisinin de aşağı yukarı dokunulmazlığı aynı dokunulmazlık. Beni üzen nokta nedir? Türkiye Büyük Millet Meclisine seçimle gelen birisinin yani kendi imzasıyla bütçeyi Meclise gönderen birisinin gelip burada bütçeyi anlatmaması, yerine atadığı bir kişiyi görevlendirmesi… Bu, doğru değil, bu Parlamentonun saygınlığına gölge düşürür. Eğer bu Anayasa’da bütçenin yapımıyla ilgili özel bir düzenleme yapılmışsa, Plan ve Bütçe Komisyonunda bütçeler ayrıca görüşülüyorsa ve özel bir süreç içinde görüşülüyorsa o zaman bir kişi gelecek diyecek ki “Benim bütçem bu.” ve bütçesinin arkasında kapı gibi duracak.
Durmuyor, göndermiş memurlarını buraya, efendim, siz bütçeyi anlatın. Allah aşkına, gelip anlattılar, ne anladınız siz? Pembe bir tablo, Türkiye’de hiçbir sorun yok, çünkü öyle talimat almışlar. “Neden sorumluluk bunlarda değil.” diyorum çünkü yangında bile “Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla yangını söndürmeye başladık.” diye cümle kuruyorlar. Ya, yangın için talimat mı beklenir Allah aşkına? O nedenle, bunların hiçbir suçu günahı yok. Sayın Mehmet Uçum ne diyordu? “Tek kişilik Hükûmet.” diyordu. Tek kişilik Hükûmette bütçeyi gelip Parlamentoya sunacak olan o tek kişi, gelip burada sunmalı, bütçesinin arkasında durmalı, hangi gerekçeyle yaptığını bilmeli -biz de bilmeliyiz- artı, bizim sorularımıza da açık ve net cevaplar vermeli; kaçarak bu iş olmaz, Meclise gelmeyerek de bu iş olmaz. Bu, Meclisin saygınlığına gölge düşürmek demektir.
Değerli arkadaşlarım, her bütçe görüşmesinde ifade ederim: Milletvekillerinin soruları var. Ya, zaten bir şey bırakmadınız Mecliste, bir şey bırakmadınız. Meclisin itibarı, itibarı, itibarı… Ne itibarı var Allah aşkına ya, ne itibarı var? Bir tek şey var: Soru soracaklar, yazılı soru. Bakın, 27’nci Dönem bitmeden 27.323 soruya bakanlar cevap vermiyor. Yani bunlar, bu beyefendiler cevap vermiyorlar, “Gerek yok.” diyorlar. Bu ne demektir? Her biriniz tek tek milletvekilisiniz. Eğer bir bakan veya bakanlar milletvekillerinin sorularına cevap vermiyorlarsa, kimse kusura bakmasın, Meclis bizim için sıradan bir kurum demektir bu. Sayın Başkana da söylüyorum, sizin sahip çıkmanız lazım. Sayın Başkan, arada şunu yapar: Milletvekilleri soru önergesi verirler, bakar, “Şu cümleyi değiştir, şunu şöyle yap, bunu böyle yap.” diye geri gönderir.
Hadi anladım, haklı haksız geri gönderdin, peki, verilen cevap? Soru başka bir şey, cevap başka bir şey. Milletvekili soruyor “A nerede?” diye; o, z’den bahsediyor. O zaman, Sayın Başkan, sen o cevabı da göndereceksin oraya. Trafik polisinin bile bir yetkisi var, sizin şu anda soru önergeleri konusunda hiçbir yetkiniz yok. Cevap bile verilmiyor. “E, Anayasa’ya yazmışlar, on beş gün içinde cevap verilir.” Verilmiyor. Bu ne demektir? “Ne demek Anayasa ya, ne demek Anayasa? Anayasa’yı mı uygulayacağız? Bir kişi karar verir, Türkiye’de her şey olur.” Türkiye’de geldiğimiz nokta budur. Bu konuda bütün milletvekillerinin samimi olması lazım; bu Melis sadece benim Meclisim değil, 600 kişinin meclisi, 600 kişi toplumun nezdinde itibarsız kişi olarak algılanıyor şu anda. Sorularına bile cevap verilmeyen bir Meclis, bir milletvekili. Evet, sorularına bile cevap verilmiyor.
Değerli arkadaşlarım, başka bir şey daha… Eğer bunlar olmazsa yani dediklerimiz olmazsa, bu süreç böyle devam ederse bunun bilinen tek cümlesi vardır: Türkiye Büyük Millet Meclisi bir vesayet altındadır. Bir daha ifade edeyim: Milletvekilinin sorunlarına dahi cevap verilmezse, Sayıştayın raporlarına müdahale edilirse ve o raporlardaki bazı bilgiler çıkarılıp tozpembe raporlar bu Meclise gelirse ve bunları yürütme organı yaparsa o zaman o Parlamento yürütmenin vesayeti altındadır. Gerçek mi? Evet, gerçek. Bu Parlamentoya, Millî Kurtuluş Savaşı’nı veren Gazi Meclis diyoruz, hangi gaziliği kaldı Allah aşkına? Hangi gaziliği kaldı? Hangi yetkiniz var? Meclisi el kaldıran el indiren milletvekilleri grubuna döndürdüler. Bir kişi kalkıp cesaretle “Benim görüşüm şudur.” diyemiyor, dediği andan itibaren “Seni bir daha milletvekili listelerinde göstermeyeceğiz…” Ne demektir bu? “Milletvekilliğini de vesayet altına alıyorum.” demektir.
Hiç meraklanmayın, ben gerçekleri söylüyorum, gerçekler acıdır, katlanacaksınız gerçeklere. Siz kalkıp da bir konuda, herhangi bir konuda çıkıp da enflasyonu eleştirdiniz mi, Hükûmeti eleştirdiniz mi? Eleştiremezsiniz, cesaretiniz yoktur sizin. Kimse kusura bakmasın.
Bakın, değerli arkadaşlar, bu, Meclisle ilgili bölüm, gelelim ekonomiye… Ekonominin ne olduğunu biliyorsunuz. Şu sunulan bütçede ne var Allah aşkına ya! Bakın, bu ülke… Ben şahsen ve grubum ülkesini seven milletvekilleri olarak, 2018’in Ağustosundan beri “Yanlış gidiyor, ekonomik kriz gelecek.” diyorduk. “Kriz geldi, önlem alın.” dedik “Ekonomik buhran olacak.” dedik ve her bir eleştiriye öneri getirdik “Şunu yapın, şunu yapın, şunu yapın, şunu yapın.” diye. Yaparsınız yapmazsınız ama sorumlu bir muhalefet anlayışıyla bunu yaptık.
Bakın, değerli arkadaşlar, bir sorunu samimi olarak çözmek istiyorsanız önce sorunun muhataplarıyla oturup konuşmanız lazım “Ya, arkadaş, senin derdin nedir?” diye soru sormanız lazım. Bunun yolu nedir, yöntemi nedir? Anayasa’da yazıyor, Ekonomik ve Sosyal Konsey. Toplandı mı? Toplanmadı.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, Ekonomik ve Sosyal Konsey toplansaydı ne olurdu? Öyle ya, bu da bir soru: Toplasak ne olur, toplamasak ne olur? En azından çiftçinin temsilcisinden çiftçinin derdini, esnafın temsilcisinden esnafın derdi, sanayicinin derdini, işçinin derdini, emeklinin derdini; hangi dertlerle karşılaştılar, en azından bunları öğrenirdin; artı, bakanları da karşına dizerdin, Sosyal Konseyin karşısına bakanlarını da dizerdin, “Beyler dinleyin, bakın, çiftçinin derdi var, emeklinin derdi var, işçinin derdi var, sendikalar var, kuruluşlar var, işverenler var; dinleyin bunları. Oturup istişare yapalım ve Türkiye’nin içinde bulunduğu bu sorunu birlikte çözelim.” derdin. Ya, dilimizde tüy bitti. Yok. “Her şeyi ben bilirim.” Ya, arkadaş, tamam, güzel de kimse kusura bakmasın ama bir kişi “Her şeyi ben bilirim.” diyorsa dünyanın en cahil adamıdır, Türkçesi budur.
Bir anayasal kurum aynı zamanda Ekonomik ve Sosyal Konsey. Az önce söyledim, zaten Anayasa askıda olduğu için, kimse de uymadığı için Anayasa’ya “Ne gerek var?” diyor. Anayasal kurumu çalıştırmıyorsunuz siz.
“Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yaşanmamıştı”
Bakınız, bir soru: Ekonomik ve Sosyal Konsey en son ne zaman toplandı -bir dönem üç ayda bir toplanıyordu- 5 Şubat 2009. Hiç sordunuz mu Allah aşkına şu beylere “Ya, bu Ekonomik ve Sosyal Konseyi niye toplamıyorsunuz?” diye? Sordunuz mu? Soramazsınız! Soramazsınız! Zaten sıkıntımız da o. Hadi biz soruyoruz ama sizin sormanız lazım, arkadaş, “Bu Ekonomik ve Sosyal Konseyi niye toplamıyorsun?” diye sormanız gerekiyor. Örgütler konuşamıyorlar, işçi örgütleri, işveren örgütleri, baskı var üstlerinde, cesaret edip bir şey söyleyemiyor. Açıyorlar telefonu, Allah aşkına şunu da söyle, Allah aşkına bunu da söyle. Ee, siz konuşun. “Ee, siz biliyorsunuz Sayın Genel Başkan biz konuşursak mahvederler bizi.” Özel olarak arzu ederseniz, arzu eden AK PARTİ’li milletvekili arkadaşım varsa ben o kişiyle de görüştürürüm onları. Böyle bir rezalet Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yaşanmamıştı.
Bir soru daha, bu bütçe kimin sorununu çözüyor? Bana bir Allah’ın kulu çıksın desin ki: “Ya, şu sorununu çözüyoruz biz.” Çiftçinin sorununu çözüyor mu mesela? Ya, sorun bunları Allah aşkına ya. Gübre fiyatlarından bunların haberi var mı ya? Kendilerini kapatmışlar saraya, sarayın içinde oturuyorlar, saraya bakıyorlar, herkesin durumu çok iyi, 1 maaş alan var, 3 maaş, 5 maaş alan var. Orası sanki Bizans sarayı, herkes birbirinin kuyusunu kazıyor aynı zamanda. Ya, arkadaş, sen çiftçinin mazotu, çiftçinin gübresi, çiftçinin ilacı… Ya, devlet kendi çiftçisiyle rekabet eder mi ya? Dışarıdan buğday getiriyorsun daha pahalıya, daha pahalı ödüyorsun oraya, kendi çiftçine ödemiyorsun.
Bakın, değerli arkadaşlar, diyorlar ya “Doğrudan gelir desteğini arttırdık.” diye. Ziraat odalarından, ziraattan, çiftçilerden gelen bilgi: 2016 yılında bir düzenleme yaptılar “Beş dönüme kadar olan küçük aile işletmelerine dönüm başına 100 lira doğrudan gelir desteği vereceğiz.” dediler. 2016, hangi yıldayız? 2021. 5 dönüm için verdikleri doğrudan gelir desteği kaç lira? Hâlâ 100 lira, hâlâ. Bana gelmişler bütçeyi anlatıyorlar. Ya, ben çiftçiyi dinliyorum arkadaş, esnafı dinliyorum, sanayiciyi dinliyorum, turizmciyi dinliyorum. Siz kimi dinliyorsunuz? Siz birbirinizi dinliyorsunuz -saray için söylüyorum- birbirinizi dinliyorsunuz. Güllük gülistanlık orada, hiçbir şey yok. Allah bilir, efulileri içip keyiflerine bakıyorlar. Böyle bir düzen olmaz.
Efendim “Faizi sıfırlayacağız, faizi şöyle yapacağız.” Hangi faiz ya, hangi faiz? Çiftçinin faizini sıfırladınız mı siz? Sözüm var, ahdim var; Allah’ın izniyle iktidar olacağız, birinci haftada çiftçilerin bankalardan, Tarım Kredi Kooperatiflerinden aldıkları kredilerin faizlerini sıfırlayacağız. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar) Faiz sıfırlamak budur işte. Yüreğiniz yetiyor mu? Bunlara sorun. Yüreğiniz yetiyor mu diye sorun bakalım. Yetmez, talimat gelmesi lazım faizi sıfırlamaları için.
“TÜİK’in dediği doğruya vallahi siyaseti bırakacağım”
Aylık enflasyon neymiş? 3,5’muş aylık enflasyon. Yıllık enflasyon, 21,31. Niçin? Saraydan talimat geldi. Bilmiyor muyuz biz talimat gittiğini? Rakamı düşük gösterdiğini bilmiyor muyuz? Ya, şu bile bizim açımızdan, Parlamento açısından yürütme organını sorgulamadığımız için ciddi bir ayıptır ya. ENAG diye bir grup; Enflasyonu Araştırma Grubu, akademisyenlerden. Bu işin uzmanları oturmuşlar “Aylık enflasyon 3,5 değil, 9,91; yıllık enflasyon yüzde 21 değil, yüzde 58,63.” diyorlar. Hangisi doğru? TÜİK’in verdiği mi doğru? Gidin, Allah aşkına, herhangi bir bakkala gidin -vallahi billahi- bakkal desin ki “TÜİK’in söylediği doğrudur, yıllık enflasyon yüzde 21’dir.” vallahi siyaseti bırakacağım.
Bakın, bu kadar net ve açık konuşuyorum. Dünyadan haberiniz yok ya, vallahi dünyadan… Ya, ekmeğe gelen zam bile bundan fazla; ya, ekmeğe gelen zam… Siz gübreye yüzde 200 zam geldiğini biliyor musunuz? İlaca zam geldiğini biliyor musunuz?
Sanayicinin, yatırımcının derdini biliyorlar mı bu beyefendiler? Bilmezler, bilmezler. Efendim, bütçede istikrar, ekonomide istikrar olacakmış! Ben size soru soruyorum, AK PARTİ’nin saygıdeğer milletvekilleri olarak size bir soru soruyorum: Piyasada istikrarı sağlamak üzere görevlendirilen kurumun adı nedir? Kanunu siz çıkardınız, biz çıkardık; Merkez Bankası, Merkez Bankası. Fiyat istikrarını sağlamakla görevli olan kurumun adı Merkez Bankası; açın, 4’üncü maddesini okuyun. Merkez Bankasını ne yaptılar? İğdiş ettiler, iğdiş ettiler.
Erdoğan, çıktı, bir kararname çıkardı, dedi ki: “Fiyat İstikrar Komitesi kuruyorum.” Evet, “Fiyat İstikrar Komitesi kuruyorum.” Bakın, Parlamentonun vermiş olduğu yetkiyi Parlamentonun elinden alıp, Merkez Bankasından bu yetkiyi alıp kendi kurduğu kuruma verdi. Güzel, hadi, diyelim ki bunu yaptın; Fiyat İstikrar Komitesi kaç sefer toplandı bilen var mı? Hiç toplanmadı. Peki, nasıl oluyor bu, bu devlet nasıl yönetiliyor Allah aşkına? Bir devleti, bir kişinin iki dudağına teslim edebilir misiniz ya? O zaman bu Meclisin görevi ne? Bunu söylüyoruz, üzülüyorsunuz; üzülmeyin, gerçekler böyledir, acıdır gerçekler. Biz gerçekleri ifade etmek zorundayız.
Bir daha sorayım: Esnafın derdini çözüyor mu? Esnafın hangi derdini çözüyor? Esnafın derdini çözüyorsa gel şurada “Esnafın derdini şöyle çözdüm.” anlat bakalım Allah aşkına. Anlatamazlar. Esnaf, sattığı malın yerine yenisini alamıyor; 1 liraya sattığını -gittiği zaman- 2 lira olmuş, 2 liraya sattığını 4 lira olmuş, 4 liraya sattığını 8 lira olmuş diye görüyor. Bana inanmıyorsanız, 3 harfli bir sürü mağaza var değil mi -A101 var, BİM var- gidin oralara sorun, etiketlere bakın. Arkadaşlar, saygıdeğer milletvekilleri, AK PARTİ’nin saygıdeğer milletvekilleri; şu beyefendiler ülkeyi öyle bir hâle getirdiler ki artık marketlerde, etiket değiştiren elemanlar istihdam ediliyor, etiket değiştiren.
Saat başı etiket değiştiren elemanlar istihdam ediliyor. Ha, diyebilirsiniz ki: “Ey Kılıçdaroğlu, bu doğru değil.” Dünya gazetesini açıp okudunuz mu? Türkiye’nin en önemli ekonomi gazetesi. Gidin, okuyun bakalım.
128 milyar dolar
Değerli arkadaşlarım, Merkez Bankasını o hâle getirdiler ki 128 milyar dolar buharlaştı, 128 milyar dolar. Allah aşkına ya, dövizi satma konusunda yetkili olan banka Merkez Bankası. Alıyorsunuz 128 milyar doları, bir protokol yapıyorsunuz; bu beyler yapıyorlar, bir protokol yapıyorlar, damada teslim ediyorlar. Nereye gitti 128 milyar dolar? Damat ile kayınpeder ne yaptılar 128 milyar doları? Tüyü bitmemiş yetimin hakkını sormak benim de görevim, sizin de göreviniz. 6-6,5 liradan sattılar, şimdi oldu 14 lira. Kime sattılar biliyor musunuz? Bilemezsiniz, söylemezler.
Bilemezsiniz, sizin sormanız lazım değerli arkadaşlarım, sormanız lazım. Nereye gitti, kime sattın 128 milyar doları arka kapıdan? Bakın, birisi de ne diyor? “Tarihte 128 milyar dolar hiç olmadı.” diyor. Dünyadan bu kadar habersiz.
Dünyadan bu kadar habersiz ve sizin sıralarınızda milletvekili olarak oturuyor. Bundan ne beklenir Allah aşkına! Vatandaşın hakkından, hukukundan bu mu sorumlu olacak? Güven; güven, güven, güven.
Bu iktidar, tek kişilik Hükûmet, tek kişilik Hükûmet. Bu Hükûmet vatandaşın nezdinde de partiler nezdinde de Parlamento nezdinde de uluslararası arenada da saygınlığı olmayan bir Hükûmettir, bir kişilik Hükümettir. Saygınlığı olmayan bir kişilik Hükûmettir. Hiç kimsenin itibar etmediği bir kişilik Hükûmettir. İkili var… Vatandaşın da güveni kalmamıştır.
Şu soruyu sordunuz mu acaba kendinize, şu soruyu sordunuz mu Allah aşkına kendinize, şu soruyu sordunuz mu: “Ya arkadaş, ben kendi vatandaşımdan niye dolarla borçlanıyorum? Ben kendi vatandaşımdan niye avroyla borçlanıyorum? Ben kendi vatandaşımdan niye altınla borçlanıyorum? Ya, bu memleketin Türk lirası yok mu? Ya, hani, siz millîydiniz. Nasıl millî? Bunlar millî değil. Bir daha söylüyorum: Bunların hiçbiri millî değil, oturan bakanların da hiçbirisi millî değil. (CHP sıralarından alkışlar) Kendi parasına değil de yabancı paraya güvenen birisi. Kendi parası için değer kazansın diye mücadele etmeyip de Türk lirasını pul hâline getiren birisi.
Efendim, “Bunun kitabını yazdık.” diyor, kitabını yazmışlar; evet, kitabını yazdılar. Türk lirası nasıl pul edilir; kitap o. Evet, Türk lirası nasıl pul hâline dönüşür.
Başka bir şey daha, sadece söylediğim kişiler, vatandaşın da güveni yok. Bankalardaki tasarruf mevduatının kaçı dolar, bilen var mı? Yüzde 63. Ne demektir bu ya, bana söyler misiniz ya, cumhuriyetin kuruluşundan bu yana kendi ülkesine, Türkiye Cumhuriyeti devletinde vatandaş güvenmiyor. Topladığı parayı dolar olarak, avro olarak bankalarda tutuyor, mevduatın yüzde 63’ü. Kaçınızın haberi var?
Kaçınızın haberi var? Değişecekmiş öyle diyor. Daha da artacak göreceksiniz, daha da artacak. Kredi açıyorsunuz değil mi, gidiyor krediyi alıyor, doğru gidip dolarını alıp bankaya yatırıyor, hiç çünkü önünü görmüyor. Ne olacak, nereye gidecek dolar; bunu görmüyor.
Başka bir daha söyleyeyim size değerli arkadaşlarım, altınla, dolarla, avroyla kaç lira kendi vatandaşınıza… Hani, yerliler ya bunlar, sözde millîler bunlar değil mi? Kendi vatandaşına… Tarih vereyim, 10 Aralık 2020’de dönemin Bakanı dedi ki: “2021 yılında döviz cinsi iç borcu azaltacağız.” Azalmadı, rakam vereyim, ocak ile temmuz arası 2 milyar 900 milyon avroluk borçlandılar. Kendi vatandaşımızdan 2,5 milyar dolar borçlandılar, kendi vatandaşımızdan. 130.200 kilo altın borçlandılar, kendi vatandaşımızdan. Türk lirasıyla borçlansalar kimse para vermeyecek. Bu ne demektir, güvensizlik değil mi? Türk lirasını yerlerde kim süründürüyor? Bunlar kaç yıldır iktidardalar ya Allah aşkına, kaç yıldır iktidardalar? Türk lirasını bu hâle nasıl getiriyorlar? Ben soruyorum, ben rahat oluyorum ama en azından siz ya rahat soramıyorsanız bari kapalı kapılar ardında sorun ya. “Böyle bir rezalet yaşanmaz.” deyin ya.
Bakın, değerli arkadaşlarım, tek kişilik hükûmet, bir devlet bir kişinin iki dudağına teslim edilmez. Mete Han’ı al alın, bugüne kadar getirin, hiçbir zaman bu ülkenin insanlarının töresinde, hukukunda devlet bir kişiye teslim edilmemiştir. İlk kez 2018’den sonra devleti bir kişiye teslim ettik. Onu da sağ olsun, sizin Erdoğan’ın danışmanı vardı Sayın Mehmet Uçum: “Biz buna tek kişilik hükûmet diyoruz.” dedi. Dolayısıyla buradakiler hükûmet zaten değiller, hükûmet demiyor zaten, “kabine” diyor. Ne kabinesi kardeşim? Bir araya geliyorsunuz, birisi talimat veriyor, siz de gereğini yapıyorsunuz; işin özeti budur.
Erdoğan diyor ki: “Ben hiçbir zaman faizci olmadım, hiçbir zaman faizci olmadım.” Ya, şunu rahatlıkla söyleyebilirim, bütün faizcilerin, bütün tefecilerin tek umudu Erdoğan’dır.
Bir daha söylüyorum: Bütün faizcilerin, güvencesi de umudu da Erdoğan’dır. İnanmıyorsunuz değil mi buna? Peki, ispat edeceğim, ispat edeceğim. Bu yıl 180 milyar lira olan faiz ödemesi bu bütçede kaç lira oluyor?
Siz el kaldıracaksınız, onaylayacaksınız; 240 milyar lira oluyor. Hani siz faize karşıydınız? 180 milyar, 240 milyar; nasıl oluyor bu? Ya, hiç sormuyor musunuz? Ya, arkadaş, sen “Faiz inecek.” diyorsun, bütçeyi getiriyorsun; 180 milyar liralık faiz 240 milyara çıkıyor, 240 milyar 400 milyona çıkıyor.
“Geliyor gelmekte olan”
Ya, bırak bütçeye oranını, ben sana rakamı söylüyorum. Bütçeye oranına da bak, bütçe mi kaldı ortada Allah aşkına ya? “Bütçe” diyorsun, bu bütçe imzalanıp Meclise geldiği günden itibaren bütün rakamları değişti, bütün rakamları. Dolar kuru kaç liraydı? Enflasyon yüzde kaçtı? Orta Vadeli Plan’da neydi biliyor musunuz, bilmezsiniz. Bu kardeşiniz hepsini bilir, hepsini bilir. Yine söyleyeyim: AK Parti döneminde yani iktidar olduğu dönemde Londra’daki bir grup tefeciye…
Benim adaylığım niye seni bu kadar ilgilendiriyor, ha? Gel, gel, gel, geliyor gelmekte olan unutma! Geliyor gelmekte olan unutma sen!
193 milyar dolar, bir daha söyleyeyim, not alın, 193 milyar dolar Londra’daki tefecilere faiz ödediler. Neden diyorum tefecilerin Erdoğan en büyük umutlarıdır, en büyük güvenceleridir? Bana söyler misiniz Türkiye Cumhuriyeti tarihinde 193 milyar dolar Londra’daki tefecilere faiz ödeyen başka bir iktidar var mı? Bunlar ve sizin destek verdikleriniz… Allah’ın her günü 74 milyon 571 bin 369 dolar faiz ödeniyor, her gün. Her saat başı 3 milyon 107 bin 140 dolar faiz ödeniyor. Faizi düşürecekmiş, hangi faiz düştü? Çiftçinin faizi mi düştü, emeklinin faizi mi düştü, bankalardan kredi kartı alıp da alışveriş yapan vatandaşın faizi mi düştü?
Efendim, Merkez Bankasının bankalara açacağı kredinin faizi 1 puan düşmüş, çiftçiye ne gerek? Çiftçi bundan yararlanmıyor, emekli bundan faydalanmıyor, sanayici bundan faydalanmıyor. Faiz düştü diye gaz veriyorlar. Hiçbir faiz düşmedi, tam tersine dolar olarak aldığımız senetler vardı, onların tamamının faizi yükseldi, tamamının. Ya, arkadaşlar açıp ekonomiye bir bakmıyorsunuz ya, nereye gidiyor diye bir bakmıyorsunuz ya? Çiftçinin faizi, esnafın faizi, sanayicinin faizi, kredi kartı kullananların faizleri hiçbir zaman düşmedi. Nasıl çiftçinin faizini sıfırlayacaksak Allah’ın izniyle iktidar olduğumuzda esnafın da Esnaf Kefalet Kooperatifleri ve bankalardan aldıkları bütün kredilerin faizlerini sıfırlayacağız. O zaman bu faiz nasıl sıfırlanırmış, göreceksiniz.
Şimdi geleyim; bu bütçe ne bütçesi? Öyle ya, ne bütçesi? Çiftçi sorununu çözmüyor, esnaf çözmüyor, sanayici çözmüyor, turizmci çözmüyor, serbest meslek erbabı çözmüyor. Vatandaş güvenmiyor, birikimlerini almış tamamını dolar olarak yatırmış, mevduatın yüzde 63’ü dolar. E, dışarıya dünyanın faizini ödüyorsun ve şimdi kapı kapı geziyorsun. Düne kadar sizin havuz medyasının, tanımlıyoruz öyle “şerefsiz” diye tanımladığı -çok özür dilerim bu deyimi kullandığım için, gazetenin manşetiydi, Yeni Şafakın manşeti- koşa koşa “Prens Veliaht geldi, acaba bize bir derman olabilir mi, yaramıza bir merhem sürebilir mi?” Ya, düne kadar “15 Temmuz darbe girişimini destekleyen” dediğiniz “Paralar verdi.” dediğiniz kişilerle kucaklaştınız. Ya, merak ediyorum yani nasıl bir mide var arkadaşlar, nasıl bir anlayış var ya? Nasıl olur böyle şey?
Şimdi beyefendi Katar’a gitmiş -Mithat Hocam da söyledi- Katar Dışişleri Bakanı “Ekonomik gidişat nedeniyle Türkiye’de ortaya çıkacak fırsatları değerlendiriyoruz.” Kimin ekonomik gidişatı? Bizim ekonomik gidişatımız. Kim fırsatı değerlendirecek? Katarlılar değerlendirecek. Niye gidiyoruz oraya? “Ya, bizde mallar çok ucuz, tapon malları, gel! Yağma Hasan’ın böreği, neyi varsa sana vereceğim, yeter ki beni kurtar!” Ya Türkiye? Ya Türkiye?
Değerli arkadaşlar, bu bütçe milletin alın terini sömüren bir bütçedir. Bu bütçe fakirden alıp zengine veren bir bütçedir. Bu bütçe çiftçinin alın terini sömüren bir bütçedir. Bu bütçe Türkiye Cumhuriyeti devletini fakirleştiren bütçedir. Bu bütçe cumhuriyet tarihinin en büyük kaynak transferiyle fakirden alıp zengine veren bir bütçedir. O nedenle bu bütçe, açık ve net söylüyorum, Türkiye Cumhuriyeti devletine yapılmış bir kumpas bütçesidir. Bu bütçeden kim faydalanacak, kim faydalanacak? Çiftçi faydalanmıyor, emekli faydalanmıyor, esnaf faydalanmıyor, hiçbirisi faydalanmıyor; faizleri aynen duruyor. Ya, çiftçinin traktörünü haciz ettiler. Çiftçinin traktörünü haczediyorlar beyler ama Ziraat Bankasından 750 milyon dolar alıp “Gazeteleri satın al, televizyonları satın al.” dedikleri adam parayı ödemeyince önünde esas duruşta duruyorlar ya. Ya, nasıl bir anlayıştır bu? Parayı aldınız mı kardeşim? Güçleri çiftçiye yetiyor, esnafa yetiyor, efendim, apartman görevlisine yetiyor, garibanlara yetiyor, fukaralara yetiyor, tehditler yapıyorlar ama sırtı kalınlara kimse dokunamıyor, kimse dokunamıyor.
Ha, şunu söylüyorum, bir dakika, bir dakika… Kim yasa dışı bir yazının altına imza atarsa, kim yolsuzluklara ortak olursa onların hiçbirisini devlette tutmayacağım Bir daha söylüyorum: Hırsızlık yapanın, yolsuzluk yapanın, 10 bin dolar…
Hırsızların bu devlette işi yoktur. Sadece orayı değil, Türkiye Büyük Millet Meclisini de kirlilikten arındıracağım. Siyasi ahlak kanunu çıkaracağız, siyasi ahlak kanunu. İş takipçisinin Mecliste ne işi var?Sonra söyleyecektim, şimdi söyleyeyim. Bu ülkenin İçişleri Bakanı yani sizin İçişleri Bakanınız yani gelip burada oturacak olan Bakan çıktı devletin televizyonuna ne dedin? “Bir siyasetçi her ay 10 bin dolar alıyor.” dedin. Ya, hiç biriniz merak etmediniz mi, kim bu arkadaş? Hadi siz merak etmediniz… Aslında biliyorsunuz kim olduğunu, biliyorsunuz, ben de biliyorum kim olduğunu.
Peki, arkadaş… Yukarıdaki arkadaş niye çağırıp “Ya, bu 10 bin doları ne yaptın.” diye sormuyor? Niye yapmıyor? Çünkü haksızlık karşısında susan dilsiz şeytanıdır. Bir daha söylüyorum: Haksızlık karşısında, yolsuzluklar karşısında susan dilsiz şeytandır. Bu kadar açık ve net. Gelecek buraya soracağız, soracağız, her ay gidip, 10 bin dolar para alan o kişi kim?
Hepsini biliyoruz, meraklanmayın. Ha, kim bundan faydalanıyor, kim malı götürüyor? Bu bütçe, bu beylerin yaptığı ekonomik programlar, çalışmalar, kim götürüyor? Dolarla ihale alanlar.
Ya arkadaş, ya arkadaşlar, bana sormuyorsanız, vallahi billahi, eve gittiğinizde, ilkokula giden çocuğunuza sorun, ya arkadaş, Türkiye Cumhuriyeti devletinde bir ihale dolarla verilir mi? diye sorun ya. Ya, Türk lirası kardeşim. Niye dolarla ihale yapıyorsun? Şimdi dolar 7 liradan 14 liraya çıkıyor…
Kim kazandı, çiftçi mi kazandı, emekli mi kazandı, esnaf mı kazandı, kim kazandı? Dolarla ihale alan kazandı. Parayı kim ödeyecek? 84 milyon ödeyecek?
Para nereden nereye gidiyor? Fakir fukaradan 5’li çeteye gidiyor. Fakir fukaradan, oradan alacaksınız, buraya ödeyeceksiniz. Allah aşkına bunu sizin vicdanınız kabul ediyor mu ya, vicdanınız kabul ediyor mu?
Şimdi, bu dolarla ihale aldın, hadi diyelim dolarla ihale aldın, eyvallah.
Ya arkadaş, ya insaf, güvenceyi de dolarla veriyorsun. Köprüyü yap, yolu yap, şunu yap, bunu yap; nasıl olsa bu kadar yolcu olmaz, üstüne ben sana para vereceğim. Türk lirası yok, kabul etmem. Neyle? Bana dolarla vereceksin.
Bırak arkadaş, sen belediyeleri bilmezsin. Belediyeleri öğrenmek istiyorsan git, İçişleri Bakanının el koyduğu, 30’a yakın yolsuzluk dosyasını aç oku. Bir daha söyleyeyim: Senin İçişleri Bakanın, Büyükşehirin ortaya çıkardığı 25’e yakın yolsuzluk dosyasına el koydu, araştırmayın, ben araştıracağım, dedi. Vicdan varsa, ahlak varsa, bu Parlamentoya saygılıysan, gidip diyeceksin ki ne oldu bu dosyalara arkadaş? Ne oldu bu dosyalara? Diyemezsin, diyemezsin. Parlamentonun da kirlilikten arınması lazım. Siyasi ahlak kanunu gelecek, herkes oturacak, doğru iş yapacak; bu işin kuralı budur. Efendim, ihaleyi alanlar, söyledik dolarla. Garanti verdiniz o da dolarla. Ya benim torunumu, sizin torununuzu niye borçlandırıyorlar?
Vergi veriyorsun, tamam, eyvallah. Vergiyle yap, eyvallah, itirazımız yok. Ya beni borçlandırıyorsun, torunları da borçlandırıyorsun. Üstelik dolar bazında borçlandırıyorsun. Ya bunun ahlakla -laf aramızda- bunun milliyetçilikle ne ilgisi var, milliyetçilikle ne ilgisi var.
Bakın, neden söyledim? Bu bütçe fakirden fukaradan alıp, garibanlardan alıp, bir avuç zengine, bir avuç tefeciye, bir avuç dolar baronuna para aktaran bütçedir dedim. Kanıt mı? İşte kanıtı bu, daha neyi anlatayım ben size?
Başka bir şey daha: Bakınız… Merkez Bankasının verilerini söylüyorum, Merkez Bankasının verilerini. 31 Aralık 2020-24 Kasım 2021 dolardaki artış 5 lira 20 kuruş, 5 lira 20 kuruş arttı. Bu ne demek? Türkiye’nin dış borçları 2 trilyon lira arttı. Bana inanmıyorsanız sizin inandığınız bir iktisatçı var ona sorun.
2 trilyon lira arttı. Peki, bu bütçede 2022’de toplayacağımız vergiler ne kadar? 1 trilyon 258 milyar lira. Bakınız, 2 trilyon lira dış borçlarda artış var, toplayacağımız vergilerden çok daha fazla. Bu 2 trilyonluk artışı kime vereceğiz? Londra’daki tefecilere, burada dolarla ihale alanlara. Garantili yollardan, köprülerden dolarla garanti verdiğimiz, ödeyeceğimiz paraları kim ödeyecek? 83 milyon ödeyecek. Ne demektir bu?
“Göreviniz el kaldırmak ve indirmek”
Cumhuriyet tarihinin fakir fukara, garip gurebasından alınan paraların bir avuç tefeciye, bir avuç dolar baronuna gitmesi demektir. Bunların yatacak yeri yoktur, bir daha söylüyorum, bunların yatacak yeri yoktur. Ha, sizin sorumluluğunuz el kaldırmaktır.
Bakın, değerli arkadaşlar, dolarla ihaleyi anladık, dolarla gelir garantisini de anladık. Bir şey daha yaptılar, belki onu hiç bilmiyorsunuzdur çünkü araştırmıyorsunuz, göreviniz el kaldırmak ve indirmek.
Bakın, aynı zamanda ne yaptılar biliyor musunuz, ne yaptılar biliyor musunuz aynı zamanda? Dolarla borçlandılarsa Amerika’daki enflasyon, avroyla borçlandılarsa Avrupa Birliğindeki enflasyonu da sırtımıza yıkıyorlar.
Evet, evet, dolarla borçlandıysanız Amerika’daki enflasyon, avroyla borçlandıysanız Avrupa Birliğindeki enflasyonu sırtımıza yıkıyorlar.
Şimdi size bir soru: Bu millet Amerika’daki enflasyonu niye çeksin? Bu millet Avrupa Birliğindeki enflasyonu niye çeksin?
Dolar kime yarıyor? Bu doların yükselmesi kime yarıyor?
Yaradıkları birisi daha var, bir grup daha var; dolarla rüşvet alanlar, 10 bin dolar rüşvet alanlar onlar da.
İki; rüşvet aldığı, yolsuzluk yaptığı kanıtlanan kişiler büyükelçi olarak atandı. Şunlara soruyorum, siz de sorun, rüşvet alandan büyükelçi olur mu? Haksızlık yapanlardan, rüşvet alanlardan büyükelçi olur mu?
Öyle bir noktaya getirdiler ki Türkiye’yi yolsuzluk yapanları affettiler, uyuşturucu baronlarını mahkemelerden kurtardılar, uyuşturucu baronlarını hapishanelerden kurtardılar, bunları da gayet iyi biliyoruz.
Amerika’daki enflasyonun, Avrupa Birliğindeki enflasyonun Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının sırtına yıkılmasından rahatsız olmanızdan da memnun oldum. Evet, memnun oldum. Eğer siz bunun hesabını sorarsanız teşekkür ederim. Bana değil oraya kızacaksınız. Diyeceksiniz ki: “Ya, Amerika’daki enflasyon, efendim, Avrupa Birliğindeki enflasyon nasıl olur da bu milletin sırtına yıkılır?” Şeytanın aklına bile gelmez ama bunların aklına geliyor. Evet, şeytanın aklına gelmez, bunların aklına gelir.
Bürokraside de güveni sıfırladılar, bürokraside de. Devlette liyakati bitirdiler. “Devlet” dediğiniz adaletle yönetilir, “devlet” dediğiniz liyakatle yönetilir, “devlet” dediğiniz kurumda, devlette insanlar belli görevleri, belli saygınlığı olan görevleri yaparlar. Devletin en önemli kurumlarını kapattılar, en önemli kurumlarını. Ve devlette paralel bir yapı oluşturdular. Siz paralel yapıdan şikâyet ediyorsunuz, değil mi?
Bir Dışişleri Bakanı var, bir de sarayda Dışişleri Bakanı var; bir Merkez Bankasının görevi var, bir de sarayda bir başka kurumun görevi var; bir YÖK Başkanı var, bir de sarayda YÖK Başkanı var. Bir Dışişleri Bakanının Sözcüsü var, bir de sarayda Dışişleri Bakanlığının Sözcüsü var. Dolayısıyla, bu paralel yapı Türkiye’yi aydınlığa çıkarmaz; bu paralel yapının değişmesi lazım. Uyuşturucu baronlarına destek çıktılar. Bir daha söylüyorum, ona da kızacaksınız: Uyuşturucu baronlarına arka çıktılar.
Bakınız, hangi mücadele yapılıyor? Okuyorum, Avrupa Uyuşturucu Raporu’ndan okuyorum. Türkiye aşırı doz uyuşturucu nedeniyle 30 yaş altı ölümlerin en yüksek olduğu ülkedir. Bir daha okuyayım, memleketin ne hâle geldiğiniz bilmeniz açısından. Siz acaba… Ya, dünyadan haberiniz yok zaten.
Erdoğan ne diyordu? Tebdili kıyafet yapıp gezecekler değil mi? Ya, Allah aşkına tebdili kıyafet yapın, gidin şu İstanbul’u bir gezin, Anadolu’yu bir gezin ya. Uyuşturucu belasının hangi noktalara geldiğini gidin görün ya, ben sizi buluşturayım onlarla, annelerle buluşturayım ben sizi; siz gitmediniz, görmediniz, oturmadınız, konuşmadınız.Bir annenin en büyük korkusu ne biliyor musunuz? Bir anneni en büyük korkusu, akşam evladı geldiğinde cep telefonu yanında mı, değil mi; sattı mı, satmadı mı?
Evet, bunların hepsini araştırıyoruz. Siz yapamazsınız. Bunlar hele hiç yapamazlar, sırtlarını baronlara dayamışlar ama biz yaparız, Allah’ın izniyle yapacağız, göreceksiniz. Yapacağız, tutacağız; Türkiye’yi bu badireden çekip çıkaracağız tereyağından kıl çeker gibi. Kavga etmeyeceğiz ve bunu dostlarımızla beraber yapacağız.
Zindaşti’yi kim çıkardı? Kim çıkardı hapisten Zindaşti’yi, söyler misiniz bana kim çıkardı? Ya, tonlarca, kilolarca kokain yakalanıyor savcı cesaret edip soruşturma açamıyor ya, soruşturma açamıyor.
Haberiniz yok mu? Allah aşkına, öğretmediniz mi, söylemediniz mi? Ya arkadaş, sen şeyi bilmiyor musun; Kocaeli’yi bilmiyor musun, Dilovası’nı? Mersin Limanı’nı bilmiyor musun sen? Ne yakalanması kardeşim ya, zaten yakalanmadı, sorunumuz orada? “Uyuşturucu gelmedi.” diyor. Ya, arkadaş, konteyner numaraları bile yayınlandı, dünyadan bu kadar habersiz misin sen? Buz sandıkları içinde geldi arkadaş ya, bu kadar mı habersizsin sen?
Ve dolayısıyla, asla ve asla… Bu desteği verdiğiniz sürece Türkiye’yi uyuşturucu bataklığına sürüklersiniz.
Bakın, bir şey daha söyleyeyim değerli arkadaşlar, saygıdeğer milletvekilleri; uyuşturucu konusu hepimizin ortak sorunu olmak zorundadır. Uyuşturucu baronlarının milyar dolarlarını Türkiye’ye getirmeleri için, kara parayı aklamak için özel yasalar çıkarırsanız Türkiye Cumhuriyeti’nin itibarına ciddi bir darbe vurursunuz; bunu defalarca yaptılar, buradan geçti yasalar. Diyorlar ki: “Sen uyuşturucu kaçakçılığı yap zaten yol şimdi Türkiye üzerinden…” Güney Amerika, buradaki limanlar… Neden bu limanlar için büyük kavgalar var biliyor musunuz, hiç sordunuz mu? Neden birbirlerini yiyorlar? Neden “Bu limana ben çökeceğim, bu limana ben çökeceğim.” diyorlar? Çünkü bu uyuşturucu nereye gelecek? Limana gelecek arkadaşlar. Hiç bu konuda bir araştırma… Ya, hadi biz yapmıyoruz da bari siz bir araştırma yapın.
Yok efendim, ne yakalanması Allah aşkına ya! Ne yakalanması ya!
Gidin fakir fukaranın evlatlarına bakın ya, hepsine bakın. O fakir ailelerin çocuklarını önce alıştırıyorlar, ondan sonra torbacı yapıyorlar. Siz bu konuda emniyetle konuştunuz mu? Biz konuştuk, konuştuk.
Ne on yılı arkadaş ya, verdiğin ceza, üç gün sonra adamı dışarı çıkarıyorsun ya.
Zindaşti’yi çıkardılar, vicdanınız hiç sızlamadı mı ya? Bu bölgenin en büyük uyuşturucu baronuydu.
Ne İnfaz Yasası kardeşim ya? Ne İnfaz Yasası? Dünyadan haberin yok ya. Bu adama telefon ettiler, hâkim bıraktı. Hâkimin ifadesini de mi okumadın ya? Hayret ediyorum ya, gerçekten hayret ediyorum ya. Dünyadan bu kadar bihaber bir insan nasıl olur da bir de uyuşturucu konusunda konuşuyor? Ya, sana uzman vereyim, uzman vereyim.
Bakın, o kadar büyük dejenerasyona yol açtılar ki adaleti de bitirdiler, adaleti de bitirdi. Ya, düşünebiliyor musunuz?
Bir adamın önce mal varlığına el koyuyorsunuz, arkasından adamı serbest bırakıyorsunuz, arkasından mal varlığındaki bütün hacizleri kaldırıyorsunuz, arkasından yurt dışına çıkma yasağını kaldırıyorsunuz, adam kaçıp gidiyor. Amerika, Avusturya’ya “Bu adamı bana ver.” diyor ve biz de diyoruz ki: “Ona değil, bana ver.”
Ve değerli arkadaşlarım, burada önemli olan nokta şu… Bu kişinin uçağına İçişleri Bakanı da bindi. Bu kişinin uçağına bunlardan çok adam bindi. Bunlardan çok adam bindi, bunları koruyorlar. Bunları koruyorlar, ben gayet iyi biliyorum bunları koruduklarını, ne yaptıklarını da gayet iyi biliyorum. Siz sanıyor musunuz ki biz hiçbir şeyi araştırmıyoruz?
Sizin ulaşamadığınız yerlere bu kardeşiniz ulaşıyor. Bu devlette namuslu insanlar var, bu devlette dürüst insanlar var, bu devlette vatansever insanlar var, bu devlete bayrağını vatanını seven bürokratlar var. Bir köşeye atsanız da onlar düşüncelerini açıklıyorlar.
Bakın değerli arkadaşlar, yargıyı da berbat ettiniz, bunlar ettiler. Ya, evinize gidin, vallahi billahi ya, üniversiteye giden oğlunuza bir sorun ya. Kişiyi alıyorsunuz, getiriyorsunuz -efendim- diyorsunuz ki…
Arkadaşlar, “Yeliz” konuşuyor.
Alıp getiriyorsunuz kişiyi, arkasından diyorsunuz ki bu kişiye “Sen mademki verdiğim bütün talimatları yerine getirdin, seni önce Yargıtay üyesi yapacağım, sonra Anayasa mahkemesine üye yapacağım.” Bir tek Yargıtay kararının altında bile, bir tek Yargıtay kararının altında bile imzası olmayan birisi jest hızıyla Anayasa Mahkemesine üye oluyor.
Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamayanlar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararını uygulamayanlar, hepsi terfi etti.
Sözüm söz: Tamamını temizleyeceğim. Sözüm söz: Bu memlekete adalet ya gelecek ya gelecek. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını sonuna kadar savunacağız. Sizler savunamazsınız, sizler savunamazsınız, sizler milletin arasına giremezsiniz, sizler vatandaşla konuşamazsınız, o nedenle size diyorlar ki “Tebdili kıyafet yapın.” Ne tebdili kıyafeti ya, ne tebdili kıyafeti ya. Bir tek Yargıtay kararının altında imzası olmayan sözde Yargıtay üyesinin Anayasa Mahkemesine üye olarak atanmasını Türkiye Cumhuriyeti devletinin şanına, şerefine, vakarına bağdaştırmıyorum; bu kadar açık, bu kadar net.
Yargıtaydaki üyelere de söylüyorum, buna oy veren üyelere de, buna oy veren üyelere de sesleniyorum: Yargıtayın tarihine kara bir leke bıraktınız. Siz de, ya arkadaş, bu adam daha yeni geldi ya, burada yıllardır Yargıtayda çalışan insanlar var, düzgün insanlar var, “Bunlardan birisinin Anayasa Mahkemesine üye olması lazım.” demediler, diyemediler büyük bir kısmı. Talimat aldılar saraydan, gereğini yaptılar. Yargı talimatla çalışırsa orada adalet olmaz.
Siz bekliyorsunuz Katarlılar buraya gelecek, veliaht prens buraya gelecek, ASELSAN’ı mı satacaksınız? ROKETSAN’ı mı satacaksınız? Sattırmayacağız, sattırmayacağız. Hiç endişe… Sattırmayacağız.
Tank Paleti sattınız değil mi Katarlılara? Nerede bu tank? “2018’de tank üretiliyor, hayırlı olsun.” diye “tweet” attılar. Hangi yıldayız? Nerede bu tank? Ethem Sancak’a mı güvendiniz? Ethem Sancak mı tank yapacak?
Biz bu bütçeye “hayır” diyeceğiz, bu bütçeye “hayır” diyeceğiz. Kumpas bütçesine, bu millete 83 milyona kumpas kuran bu bütçeye “hayır” diyeceğiz çünkü bu bütçe fakirden fukaradan, garipten gurabadan parayı toplayıp bir avuç tefeciye, Londra’daki tefecilere, dolar baronlarına ve uyuşturucu baronlarına hizmet eden bir bütçedir, asla kabul etmiyoruz.
Bakın, bir şey daha söyleyeyim size… Tezkereyi de konuşuruz, tezkereyi de konuşuruz. Yahu senin Genel Başkanın 33 askerimiz şehit olduğu zaman hesabını sordu mu? Soramaz. Nereye gitti? Putin’in kapısına gitti, yalvardı yakardı Putin’e.
Yahu, Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı kapının önünde bekletiliyor, kronometre çalışıyor, kaç dakika beklettiklerini gösteriyor, bütün dünya seyrediyor. Yahu, sizin vicdanınız sızlamadı mı ya? Ya, ben rahatsız oldum ya. Siz rahatsız olmadınız mı?
“Söylediklerimde yanlış mı var? Yok, hepsi doğru”
Bu bütçeye “hayır” diyeceğiz ve Allah’ın izniyle bunları göndereceğiz. Beraber göndereceğiz, esnafla beraber, çiftçiyle beraber, emekliyle beraber, sanayiciyle beraber, kadınıyla, kızıyla, yaşlısıyla, genciyle, garip gurebasıyla göndereceğiz bunları, göreceksiniz.
Sandığı getirmiyorlar, getiremezler efendim, getiremezler. Bir şey daha söyleyeyim: Bakın, gideceklerini bunlar da çok iyi biliyor. Niye bağırıyorsunuz? Niye bağırıyorsunuz? Söylediklerimde yanlış mı var? Yok, hepsi doğru, hepsi doğru.
Bakın, bir şey söyleyeyim: Eve gidince aklı baliğ olmuş çocuğunuza sorun. İlkokuldan da vazgeçtim, aklı baliğ olmuş çocuğunuza sorun… Ya, Allah aşkına, bakın… Başkan… Güzel konuşuyorduk. Geleceksin burada konuşacaksın, burada, burada, burada konuşacaksın!
Değerli milletvekilleri, bunlar gideceklerini gayet iyi biliyorlar. “Neden?” diyeceksiniz, siz de sorun, “Neden?” diyeceksiniz.
Ya, Antalya Dış Hatlar Terminalinin ihalesi beş yıl sonra yapılacak, şimdi yapıyorsunuz. Niye şimdi yapıyorsunuz, neden şimdi yapıyorsunuz? O terminal ihalesini alanın burnundan fitil fitil getireceğim, o terminal binasını alanın. Beş yılın sonunda ihale yaparsın, neden şimdi ihale yapıyorsun? Hangi gerekçeyle şimdi ihale yapıyor?
Siz, tüyü bitmemiş yetimin hakkını koruyamazsınız, siz dolar baronlarının yanındasınız, siz tefecilerin yanındasınız. Bu kardeşiniz fakirin fukaranın, garibanın, apartman görevlisinin, işsizin, memurun, emeklinin, herkesin dostudur. Bu bütçenin size vereceği bir şey yok. Bu bütçe kabul edilsin göreceksiniz, ne olacağını göreceksiniz.”