‘Seçim Kanunu’nda Değişiklik Neden Yapıldı, Muhalefet Ne Yapabilir?

Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) ve Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ”Milletvekili Seçimi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”ni TBMM Başkanlığı’na sundu. 14 milletvekilinin imzasıyla hazırlanan 15 maddelik teklif seçim barajının yüzde 7’ye düşürülmesiyle öne çıkıyor.

Barajın yüzde 7’ye düşürülmesi, “yönetimdeki istikrarı örselemeden daha fazla partinin ve fikrin yasama organında temsil edilebilir olması” olarak gerekçelendirildi. Kanun teklifine göre ittifakı oluşturan partilerin her birinin çıkaracağı vekil sayısının hesaplanmasında seçim bölgelerinde aldıkları oy oranları dikkate alınacak.

Yani doğrudan siyasi partinin seçim çevresinde aldığı oy sayısına göre partilerin milletvekili sayısı belirlenecek. Böylelikle, artık oylarla partiler, ittifak içinde ve dışında diğer partilerden daha az oy almasına karşın milletvekili çıkaramayacak.

Seçime katılmak için TBMM’de grup kurma şartı kalkacak

Yeni kurulan partilerin milletvekili transferiyle seçime girmesinin engellenmesi için katılım şartları arasında yer alan “TBMM’de grup kurma” hükmü kaldırılacak. Ve partilerin teşkilatlarını kurması ve kongresini yapması esas alınacak. Yani salt grup kurmuş olmak seçime katılmak için yeterli olmayacak. Bu durumda da partilerin seçime girebilmek için altı ay öncesinden en az 41 ilde örgütlenmeyi tamamlamaları gerekecek.

Yasaklarda ‘Başbakan’ ibaresi kalkacak

Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemine uyum düzenlemesi de kanun teklifinde yer alıyor. Teklifin 11. maddesi ile yapılan uyum düzenlemesinde başbakan ve bakanlara ilişkin yasaklarda düzenlemeye gidilecek.

“Başbakan ve bakanlara ilişkin yasaklar” kapsamında yer alan “Seçim propagandasının başlangıç tarihinden oy verme gününü takip eden güne kadar olan süre içinde başbakan ve bakanlarla milletvekilleri yurt içinde yapacakları seçim propagandası ile ilgili gezileri, makam otomobilleri ve resmi hizmete tahsis edilen vasıtalarla yapamazlar, gezilerde protokol icabı olan karşılama ve uğurlamalarla törenler yapılamaz ve resmi ziyafet verilemez” ve “Seçim propagandasının başlangıç tarihinden oy verme gününü takip eden güne kadar geçen süre içinde başbakan, bakanlar, milletvekilleri ve adayların seçim propagandası yapacak gezilere hiçbir memur katılamaz” maddelerinde geçen ‘başbakan’ ibaresi kaldırılacak. Kanun teklifinde, partili cumhurbaşkanına yönelik propaganda yasağına ilişkin bir düzenleme yer almadı.

Sandık kurulu kurayla belirlenecek

Meclis Başkanlığı’na sunulan çalışmada Seçim Kurulu’na ilişkin de yeni bir düzenleme var. Bu düzenlemeye göre il seçim kurulu başkan ve üyeleri ile yedek üyelerinin birinci sınıfa ayrılmış hakimler arasından kura çekmek suretiyle belirlenecek.

Ayrıca Mahalli İdareler ile Mahalli Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanun uyarınca yapılacak seçimlerde, yerleşim yeri adresine göre oluşturulan bir yıl önceki seçmen kütüğü üzerinden güncelleme işlemleri yapılacak.

Adresi kapanmış olması sebebiyle adres kayıt sisteminde gözükmeyenler en son seçmen olduğu adrese göre seçmen listelerine kaydedilecek.

Seçim sonucuna göre ilk sırada yer alan muhtar adayı seçilme yeterliliğine sahip olduğunu en geç bir ay içinde belgelendirmesi halinde kendisine seçim kazandığına dair ilçe seçim kurulunca mazbata verilecek.

Ak Parti ve MHP’nin yaklaşık iki yıldır üzerinde çalıştığı teklifi IstanPol Genel Direktörü ve Siyaset Bilimci Seren Selvin Korkmaz ve Siyasal Araştırmacı Dr. İbrahim Uslu değerlendirdi.

IstanPol Genel Direktörü ve Siyaset Bilimci Seren Selvin Korkmaz, seçime az bir süre kala iktidar partisi ve ortağının attığı bu adımların altında muhalefeti bölme amacının olduğu görüşünde.

”En son muhalefet güçlendirilmiş parlamenter sistem önerisi ile bir araya geldi. HDP de üçüncü ittifakı kuracaktı. Şimdi iktidar buna karşı önlem aldı. Aslında tam da bu stratejiyi bölen, hatta seçime az bir zaman kala muhalefeti strateji değiştirmeye iten bir adım atmış oldu. Burada DEVA ve Gelecek Partisi gibi partilerin bir anlamda etkili olmasını engelleyerek, kendi kararsız seçmeninin de muhalefete kaymasının önüne geçecek bir önlem almış oldu.”

Siyaset Bilimci Seren Selvin Korkmaz’a göre yapılan düzenlemeler seçmenin iradesinin yansıması için değil, tam aksine iktidarın kazanması için yapılan düzenlemeler.

Siyaset Bilimci Seren Selvin Korkmaz, seçim barajının yüzde 7’ye düşürülüp demokratikleşme adımı olarak yansıtılmak istenmesini inandırıcı bulunmuyor ve AK Parti’nin seçim sistemini kendisinin kazanabileceği şekilde düzenlediği kanısında.

”Gelecek seçim otoriterleşme ve demokratikleşme arasında olacak”

Yapılan bu düzenlemeyle muhalefetin manevra alanının kısıtlanmak istendiğine dikkat çeken Korkmaz, gelecek seçimin otoriterleşme ve demokratikleşme arasında olacağını söylüyor.

”Barajın yüzde 7’ye çekilmesiyle geniş muhalefet bloğunu dağıtmak istemiş olabilirler. İktidar en son kendi lehine ittifakları ortaya çıkardı, muhalefet karşısına bir formül geliştirdi. Bu sefer muhalefetin stratejisini boşa çıkaracak bir düzenleme geliştirdiler. O yüzden şu an bu seçim sistemi muhalefetin aday dinamiklerini etkileyebilir. Ama tek bir şey var, bu seçim otoriterleşme ve demokratikleşme arasında olacak. Dolayısıyla yine muhalefetin her türlü ayrışmayı anlamsız kılacak bir şekilde yeni bir strateji geliştirmesi lazım. Tek sıkıntı zamanın az kalmış olması, il il bakıp bir formülasyon yapılması gerekiyor. Bu kadar az zamanda yapılan değişiklik demokratikleşmeye hizmet etmek için değil, muhalefetin manevra alanını kısıtlamak ve iktidarın kazanması için yapılan bir manipülasyon değişimidir. Seçim güvenliği ile ilgili de sorunlar çıkaracaktır.”

Her ne kadar mevcuttaki partilerin örgütlenmelerini tamamlasa da bu kanun teklifiyle yeni kurulacak partilerin vekil transferlerinin önünü kesmenin esas alındığını söyleyen IstanPol Genel Direktörü ve Siyaset Bilimci Seren Selvin Korkmaz, ittifak oylarının ittifak partilerine yaramaması istendiğini vurguluyor.

Böyle bir durumda HDP’nin de oy oranının düşebileceği noktasında ayrı bir parantez açıyor Korkmaz.

”Bu listeler seçmen davranışını değiştirebilir. DEVA ve Gelecek Partisi gibi AKP’den ayrılan ama AKP seçmeninin tanıdık olduğu partileri oy pusulasından silip, seçmenin elinin CHP ya da İYİ Parti’ye gitmemesi için yapıldığını düşünüyorum.O nedenle bu senaryolara baktığımızda muhalefet için en doğru şey belki DEVA ve Gelecek partilerinin seçmenlerinin alternatif CHP ve İYİ Parti listelerinden seçime gitmesi. Büyük ihtimalle büyük illerden CHP listelerinden gidildiğini düşünürsek, DEVA ve Gelecek Partisi seçmeninin CHP’ye oy vermeyeceği düşünülmüştür. Bununla birlikte HDP oylarının da düşmesi gibi bir durum olabilir. Yüzde 10 barajında bir motivasyon vardır. Bir de CHP listelerinden girmemek için üçüncü sağ ittifak tartışmaları vardı. Bu da hesaplanmış olabilir. Muhalefetin bu senaryoları nasıl değerlendireceği bu oyunu bozabilir ya da tuzağa da düşürebilir.”

Siyasal Araştırmacı Dr. İbrahim Uslu ise Seçim Kanunu’nda bazı değişiklikler öngören yasa teklifinin, seçim sistemimi açısından yeni bir şey getirmediğini söylüyor.

Uslu’ya göre yapılan 2018’de hayata geçirilen düzenlemelerin kaldırılmasından ibaret. Başka bir ifadeyle sadece son genel seçimde bir kez uygulanan modelden vazgeçip, eski sisteme geri dönülüyor.

”Yeni teklifte özellikle iktidar partilerinin daha fazla milletvekili çıkarmasını yahut muhalefet partilerinin az vekile sahip olmasını sağlamak amacıyla özel bir mühendislik çalışması yer almıyor. Sistem, partilerin aldıkları oylara göre D’Hondt sisteminin ilkeleri uyarınca milletvekili dağılımının yapılması esasına dayanıyor ve her partiye eşit şekilde uygulanıyor. Geçen sefer yapılan mühendisliğin elde patladığı görünüyor. Yani D’Hondt sistemini uygulayacağım diyor. Aslında 2018 sistem garip bir sistemdi. Şimdikinde partinin oyu neyse dağıtırım, vekil çıktı veya çıkmadı deniliyor.”

Siyasal Araştırmacı Dr. İbrahim Uslu teklifin, özellikle küçük partilerin sistem dışında kalması yahut ittifaklardan ayrılmaları için özel düzenlemeler içermediği görüşünde.

Aksine yeniden teklif edilen sistem iddia edilenin aksine ittifakları küçük partiler açısından değil, büyük partiler açısından önemsiz hale getiriyor. Mevcut sistemde zannedilenin aksine “artık oy”lardan yararlananlar küçük partiler değil büyük partiler oluyordu.

Dolayısıyla milletvekili seçiminde büyük partiler açısından ittifakın önemi kalmıyor, ama küçük partilerin hala hem ülke barajını aşabilmek hem de listeler konusunda iş birliği yapabilmek için ittifaklara ihtiyacı var.

O nedenle sistemin büyük partilere avantaj sağlaması için kurulduğunu, özü itibariyle de düşük oy oranlarına sahip partiler için bir dezavantaj yarattığının altını çiziyor.

”Sistemin amacı parlamentodan iktidar çıkarmak yani hükümetin kolay kurulmasının yolunu açmak. Teklif, özellikle küçük partilerin sistem dışında kalması yahut ittifaklardan ayrılmaları için özel düzenlemeler içermiyor. Sistemin doğası zaten düşük oy oranlarına sahip partiler için bir dezavantaj yaratıyor. Çünkü ülke barajının yanı sıra bir de doğal bölge barajları var. Düşük oy oranına sahip partiler, ittifak mekanizması ile ülke barajını aşıyor ancak bölge barajları nedeniyle milletvekili çıkaramıyor.”

Bu teklifle HDP’nin olası bir kapatılma durumunda yeniden partileşme sürecinin de önünün kesilmek istendiğine vurgu yapıyor Siyasal Araştırmacı Dr. İbrahim Uslu.

”Böyle bir durumda, HDP ya seçime yeterliliği olan bir partinin listesinden girecek ya da ittifak içinde. Mevcutta HDP TİP’in listesinden girecek gibi görünüyor. Sonrasında da kendi partilerini kurup bir sonraki seçime katılma ehliyetini kazanacaklar. Ama düzenlemenin amacı HDP kapatılırsa önümüzde bir karar olsun ve HDP’nin seçime girmesini engelleyelim kaygısı. Fakat bu mühendislik işe yaramaz çünkü HDP’nin bunu bypass edecek çok sayıda alternatifi var.”

İktidar ve ortağının bu teklifi kerhen getirdiğini söyleyen Uslu, ortada siyasi bir mühendislik olmadığı görüşünde. Fakat doğal bölge barajlarını aşma konusunda yeterli olmayan partiler için olası dört senaryo çiziyor.

Büyük partilerin listelerinden seçime girmek, CHP dışındaki bütün partilerin İYİ Parti ile tek liste olarak seçime gitmesi, CHP ve İYİ Parti kendi listeleriyle seçime girerken, geri kalan dört partinin kendi aralarında ortak liste çıkarması ve son olarak da yerel seçimlerde olduğu gibi seçim çevresi bazında hareket etmek.

Bu kanun teklifiyle yerel seçimlerde olduğu gibi daha dinamik ve esnek ittifak modelleriyle karşılaşılmasının büyük olasılık olduğunu ifade eden Siyasal Araştırmacı Dr. İbrahim Uslu bu sürecin bir ayrışma yaratmayacağı görüşünde. Tam aksine ilişkiler daha girift hale gelecek, daha da derinleşecek ve güçlenecek.

(Kaynak: euronews)

Paylaşın

CHP’li Ve HDP’li Vekillerin Dokunulmazlık Dosyaları Meclis’te

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve Halkların Demokratik Partisi (HDP), 8 milletvekilinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına ilişkin 9 fezleke, TBMM Başkanlığı’na sunuldu. Milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması amacıyla Meclis’e gönderilen Cumhurbaşkanı fezlekeleri, Anayasa Adalet Karma Komisyonu’na sevk edildi.

Dosyalar arasında; CHP İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu ile HDP Şırnak Milletvekili Hüseyin Kaçmaz, HDP Diyarbakır Milletvekili Remziye Tosun, HDP Batman Milletvekili Feleknas Uca, HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, HDP Van Milletvekili Sezai Temelli, HDP Şanlıurfa Milletvekili Nusrettin Maçin, HDP Tunceli Milletvekili Alican Önlü ve HDP Batman Milletvekili Ayşe Acar Başaran’a ait fezlekeler yer aldı.

Süreç nasıl işliyor?

Hakkında suç isnadı bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılıp kaldırılmamasına ilişkin talepler, Adalet Bakanlığına sunuluyor. Bakanlık, talebi gerekçeli bir yazıyla Cumhurbaşkanlığına, Cumhurbaşkanlığı ise TBMM Başkanlığına iletiyor.

Meclis Başkanlığına gelen fezlekelerin gündeme alınmasındaki süreç, İçtüzüğe göre işliyor. Milletvekili dokunulmazlığı, İçtüzüğün “Yasama Dokunulmazlığı ve Üyeliğin Düşmesi” başlıklı dokuzuncu kısmının “yasama dokunulmazlığı” alt başlıklı birinci bölümünde düzenleniyor.

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması hakkındaki istemler, TBMM Başkanlığınca “Gelen Kağıtlar” listesinde yayınlanarak Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona havale ediliyor.

Söz konusu fezleke ile Meclis’teki mevcut fezlekeler, sevk edildikleri Karma Komisyonda bekletilebiliyor ya da komisyonda gündeme alınabiliyor. Fezlekelerin gündeme alınması halinde süreç başlıyor. Karma Komisyon toplanıyor ve hangi fezlekeye ait dosyayı değerlendireceğine karar veriyor.

Hazırlık Komisyonu kuruluyor

Hazırlık Komisyonu, kurulduğu andan itibaren en geç 1 ay içinde dosyayı inceleyerek raporunu hazırlıyor. Bu komisyon bütün kağıtları inceleyip gerekirse o milletvekilini dinliyor ancak tanık dinleyemiyor.

Hazırlık Komisyonu, yasama dokunulmazlığının kaldırılması yönünde karar alırsa dosya Karma Komisyona havale ediliyor. Karma Komisyon da 1 ay içinde Hazırlık Komisyonu raporunu ve eklerini görüşerek sonuçlandırıyor.

Karma Komisyon, dokunulmazlığın kaldırılmasına veya kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar veriyor.

Karma Komisyon kovuşturmanın ertelenmesini kararlaştırmışsa bu yöndeki raporu Genel Kurulda okunarak bilgiye sunuluyor. Bu rapora milletvekilleri tarafından 10 gün içinde itiraz edilmezse kesinleşiyor, itiraz edilmesi halinde ise rapor Genel Kurul gündemine alınıyor. İtiraz edilmeyen dosyalar Cumhurbaşkanlığına gönderiliyor.

Dokunulmazlığın kaldırılması yönündeki Karma Komisyon raporları, doğrudan Genel Kurul gündemine giriyor. Genel Kurul, raporu kabul ederek dokunulmazlığın kaldırılmasını kararlaştırabileceği gibi, raporu reddederek yargılamanın dönem sonuna ertelenmesine de karar verebiliyor.

Kovuşturma ertelenmiş ve bu karar Genel Kurulca kaldırılmamış ise dönem yenilenmiş olsa bile milletvekilliği sıfatı devam ettiği sürece ilgili hakkında kovuşturma yapılamıyor.

Genel Kurul aşaması

Milletvekillerine dağıtılan Karma Komisyon raporu, Genel Kurulda okunarak görüşülüyor. Biri lehte diğeri de aleyhte olmak üzere, iki milletvekili rapor üzerinde konuşma yapıyor.

Fezlekesi olan milletvekili isterse Hazırlık Komisyonunda, Karma Komisyonda veya Genel Kurulda kendi savunmasını yapabiliyor ya da başka bir milletvekili arkadaşına savunma yapması için bu hakkını verebiliyor.

Söz ve savunma talebi yoksa görüşmeler tamamlanıyor. Daha sonra Karma Komisyonun yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair raporu oylamaya sunuluyor. Genel uygulamaya göre açık oylama yapılıyor. Genel Kurulda dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin oylamada, karar yeter sayısı (151) yeterli oluyor.

Her dosya için ayrı oylama yapılıyor

Genel Kuruldaki oylamada, her milletvekili ve fezleke için ayrı oylama yapılıyor. Bir milletvekili hakkında iki dosya varsa iki dosya ayrı ayrı oylanıp karara bağlanıyor. Dokunulmazlık hangi dosya hakkında kaldırıldıysa yalnızca o fezleke hakkında yargılama yapılabiliyor. Milletvekilinin dönem sonuna bırakılan dosyası hakkındaki dokunulmazlığı devam ediyor.

Genel Kurul kararından sonra milletvekilinin dokunulmazlığı, söz konusu dosya için kaldırılmış oluyor.

Meclis Başkanlığı, dosyayı Cumhurbaşkanlığı aracılığıyla Adalet Bakanlığına gönderiyor. Bakanlık da dokunulmazlığı kaldırılan milletvekili hakkında gereğinin yapılması için dosyası ilgili savcılığa havale ediyor.

Savcılık da dosyanın ulaşmasının ardından soruşturmaya kaldığı yerden devam ediyor, söz konusu milletvekilini tutuklanması talebiyle mahkemeye de sevk edebiliyor ya da tutuksuz olarak yargılanmasına da devam edebiliyor.

Dokunulmazlık kalkıyor, vekillik devam ediyor

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kalkmasıyla milletvekilliği düşmüyor, devam ediyor. Milletvekili maaşını alıyor ve diğer sosyal haklarından yararlanıyor. Tutuklanmamışsa Meclise gelerek yasama çalışmalarına da katılabiliyor.

Ancak milletvekili hakkındaki ceza kesinleştikten sonra Genel Kurulda okunuyor ve o zaman milletvekilliği düşürülüyor.

Milletvekilinin yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına veya milletvekilliğinin düşmesine karar verilmesi halinde, Genel Kurul kararının alındığı tarihten itibaren 7 gün içinde ilgili milletvekili veya bir diğer milletvekili, kararın Anayasaya, kanuna veya İçtüzüğe aykırılığı iddiasıyla iptal için Anayasa Mahkemesine başvurabiliyor. Anayasa Mahkemesi, iptal istemini 15 gün içinde kesin karara bağlıyor.

Paylaşın

Kadına Şiddete Cezaları Artıran Teklif Meclis’te

Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti), kadına ve sağlık çalışanlarına şiddet suçlarında cezai yaptırımı artıran yasa teklifini Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanlığı’na sundu.

Teklifle “ısrarlı takip” ilk kez müstakil suç olarak Türk Ceza Kanunu’na girerken, hakimin takdirine bağlı verilen “iyi hal indirimi”ne sınırlama getiriliyor.

BBC Türkçe’den Ayşe Sayın’ın haberine göre yasa teklifi ile getirilen bazı önemli düzenlemeler şöyle: İyi hal indirimine sınırlama ve pişmanlık koşulu.

Türk Ceza Yasası’nın 62. Maddesinde düzenlenen ve cezanın hafifletilmesi nedeni sayılan hakimin “takdiri indirimi” için pişmanlık koşulu getiriliyor.

Kamuoyunda “iyi hal indirimi” olarak da bilinen sözkonusu maddedede, hakime ucu açık takdir yetkisi veren, “failin geçmişi, sosyal ilişkileri, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar” hükmünden “gibi hususlar” ifadesi çıkarılarak sınırlanıyor.

Ayrıca, failin fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları” yerine, “pişmanlığını gösteren davranışları”na göre takdiri indirim hakkının kullanılabileceği hükme bağlanıyor.

Kadını öldürmeye ağırlaştırılmış müebbet

Kadına karşı şiddet suçları “nitelikli hal” kapsamına alınarak, ağırlaştırma nedeni haline getiriliyor.

Buna göre, kasten öldürme suçu kadına karşı işlenmesi halinde müebbet ceza yerine “ağırlaştırılmış müebbet hapis” cezası öngörülürken, kasten yaralamada alt sınır 4 aydan 6 ay hapse, tehditte 6 aydan 9 aya, işkence suçlarında 3 yıldan 5 yıla, eziyet etme halinde ise cezanın alt sınırı 2 yıldan 2 yıl 6 ay hapis cezasına çıkarılıyor.

Şiddet mağduru kadınlara talep etmeleri halinde baro tarafından ücretiz avukat görevlendirilecek.

Israrlı takip, yasaya giriyor

Teklif ile getirilen bir başka önemli düzenleme ise en çok şikayet konusu olan fiillerin başında gelen “ısrarlı takibin” ilk kez müstakil suç olarak düzenlenip ceza yasasına girmesi.

Buna göre, “ısrarlı şekilde” fiziken takip etmek, haberleşme ve iletişim araçlarını, bilişim sistemlerini veya üçüncü kişileri kullanarak temas kurmaya çalışmak, fiillerinin, mağdurda ciddi bir huzursuzluk oluşmasına ya da mağdurun kendisinin veya yakınlarından birinin güvenliğinden endişe duymasına neden olması hali, ısrarlı takip suçu olarak düzenleniyor.

Israrlı takip suçuna 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası öngörülüyor. Bu suçun çocuğa, ayrılık kararı verilen veya boşanılan eşe karşı işlenmesi; mağdurun okulunu, işyerini, konutunu terk etmesine neden olması, hakkında uzaklaştırma kararı verilen fail tarafından işlenmesi halinde ise cezanın 1 yıldan 3 yıla kadar artırılması öngörülüyor.

Ayrıca, ısrarlı takip suçları, “uzlaştırma” kapsamı dışında tutuluyor.

Sağlıkçılara şiddet de katalog suç kapsamına alınıyor

Kadına karşı, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenen kasten yaralama suçu, “canavarca hisle işlenen suçlar” ile sağlık çalışanlarına görevi sırasında veya görevleri dolayısıyla işlenen kasten yaralama suçu da “tutuklama nedeni” sayılan “katalog suçlar” kapsamına alınıyor.

Kamu, özel sektör veya vakıf üniversitelerinde görev yapan sağlık çalışanları hakkında yaptıkları muayene, teşhis, tedaviye ilişkin tıbbi işlem ve uygulamalar nedeniyle soruşturma açılması “izne” bağlanıyor.

Tıbbi işlem ve uygulamalar nedeniyle soruşturma yapılabilmesi, Sağlık Bakanlığı bünyesinde kurulacak olan “Mesleki Sorumluluk Kurulu”nun iznine bağlı olacak.

Kamu kurumları ile devlet üniversitelerinde görev yapan sağlık çalışanlarının tıbbi işlem ve uygulamalarından kaynaklı zararların tazmini için açılan davaların, ilgilisine rücusu konusunda da kurul yetkili olacak.

Paylaşın

Akşener’den Erdoğan’a ‘Giderlerse Gitsinler’ Yanıtı

Partisinin TBMM’deki grup konuşmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın doktorlar için kullandığı “Varsın, gidiyorlarsa gitsinler” ifadesini eleştiren İYİ Parti Lideri Akşener, “Sayın Erdoğan, kadınlar gününde kadın muhtarlara jurnalcilik teklif ettiği toplantının bir bölümünde doktorlara ‘Giderlerse gitsinler’ dedi. Sonra son dönemde sıkça yaptığı üzere geri vites yaptı. Tepki alınca ‘Rabbim onlardan razı olsun, eksiklerini göstermesin’ dedi.” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Akşener, konuya ilişkin açıklamasının devamında “Erdoğan’ın duygu dünyasındaki dalgalanmalara ne biz, ne kendi partisi artık ayak uydurabiliyor. Psikolojik bir yorum yapamıyorum. Uzmanlara duyurulur. Milletçe adeta doktor Jekyll ile Bay Hayden’ın hikayesini yaşıyor gibiyiz. Bir Sayın Erdoğan ve bir de Bay Kriz var.” dedi.

Konuşmasında, 5’li çete olarak adlandırılan AK Parti’ye yakın müteahhitlerin ‘siyasi risk sigortası’ yaptırdıklarını belirten Akşener, “Sigortada tarif edilen risklerden biri de kamulaştırma. İstediğiniz sigortayı yaptırın, bizim için fark etmez. Uluslararası hukuku kullanıp, gerekirse tek taraflı olarak feshedeceğiz” ifadelerini kullandı.

MHP Lideri Bahçeli’nin doktorları hedef alan sözlerine de yanıt veren Akşener, “Bu Tıp mezunu bir doktorla, sağlık okullarından mezun olmuş birbiriyle çalışmak durumunda olan iki çalışanın arasında fitne koymak ve ikisini birbirinin karşısına dikmektir” dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) düzenlenen grup toplantısında açıklamalarda bulundu. Akşener’in konuşmalarından öne çıkan satırbaşları şöyle:

“Yeni ekonomi modeli neydi, faizi düşür, ihracatı artır, cari fazla oluştur. Milletimize kurtuluş reçetesi olarak pazarlanan bu reçetenin üzerinden 6 ay geçti. Bir tek Merkez Bankası faizleri düştü, diğer faizler göklere çıktı. İhracatımız arttı ama ithalatımız daha fazla arttığı için bu hiçbir işe yaramadı. Cari fazla verip enflasyonu düşürdük mü, son 4 yılın en yüksek cari açığını verdik, enflasyon da düşmedi. ÜFE yüzde 100’ün üzerinde, TÜFE yüzde 50’nin üzerinde. Ekonomik büyümeye ne oldu, yavaşlama sinyalleri veriyor. Ezcümle, bay kriz ve arkadaşlarının bu formülü sonrası iyiye giden tek gösterge yok. Ekonomik modeller geliyor geçiyor ama ikna siyaseti tam gaz sürüyor.

Kendisine göre ülkemizde evine ekmek götüremeyen de, akaryakıt kuyruğu da yok, işsizlik de yok, yoksulluk da yok. Milletçe Şirinler köyünde yaşıyoruz. Bu arkadaşa göre bizler nankörlük ediyoruz. Hiç sorunumuz olmamasına rağmen evimize ekmek götürmek istemiyoruz. Tembeliz ya iş beğenmiyoruz, onu gıcık etmek için milletçe mutsuzmuş gibi yapıyoruz. İşte Sayın Erdoğan’ın fantastik dünyasında her şey bu sistemle işliyor. Bu kafayla attıkları her adım zararla sonuçlanıyor.

Lübnanlı Hariri’ye özelleştirme yapıyoruz diye 6,5 milyar dolara Telekom’u sattılar. 25-30 milyar dolar nere 6,5 milyar dolar nere. Hariri Türk bankalarından kredi kullandı. Gıklarını çıkaramadılar. Sözleşme gereği hiçbir yatırımı yapmadı. Türk Telekom’un karını ceplerine koyup götürdüler, sen ne yapıyorsun diyemediler. Sözleşme 2026’da sona ereceği için hisseler zaten ücretsiz olarak devlete geçecekti. Onlar ne yaptı Varlık Fonu’na 1,650 milyon dolara çaktılar. Milletin kesesinden 24,5 milyar lirayı daha zarar hanesine yazdılar. Bu rezilliğin peşini bırakamayacağız. Tam 24 milyar lirayı bu milletin kesesine çakanların peşini bırakmayacağız.

2 yıl zarfında milletimizin sesini tüm Türkiye’ye duyurduk. Sözü kendilerine vererek esnaflarımızı, sanayicilerimizi, atanamayan öğretmenleri, emeklileri ağırladık, dinledik. Ailesini çekip çeviren, çocuklarını büyüten ev kadınlarının sesi duyulmadı. Bir yandan ilçe ziyaretlerimize devam ederken, diğer yandan iktidarın yolunu unuttuğu evleri ziyaret ediyorum.

Hani 2 ayyaş diye hakaret ettikleri, iftira ettikleri, bu ülkenin Kurucu lideri Atatürk ve arkadaşı İnönü var ya… Cumhuriyet yeni kurulmuş, fabrikalar kurmaya çalışıyorlar, fakirliği ortadan kaldırmaya gayret ediyorlar… Ama elbette savaştan çıkmış bir ülkede yokluk var. O yokluğun nasıl paylaşıldığını söyleyeyim size. O devrin bakanlarının çocuklarına, 5 metre 3 metre neyse Amerikan bezi verilirmiş.

O Amerikan bezinden boyanmış elbiseyi giyen ablam sağ benim. Zerrin Ablam anlattı. İnönü’nün de ailesine veriliyor, hepsine veriliyor. Bu bakanların eşlerinin bir kısmı bu kumaşı boyamakta usta, bir kısmı da onları dikmekte usta. Bir araya gelip çocukların elbiselerinin o bezini boyayan, sonra onları diken ve okula giderken de Özlem Toker’in ayakkabısının altının pençeyle kalın bir şekilde olduğunu söylüyorlar. Ama aynı şekilde Zerrin Ablamın da ayakkabısının altı bu kadar. Bu işte yokluğu paylaşmak.

Atatürk ile sultan Abdülhamid Han’ı karşı karşıya getirdiler. Her ikisi de Türkiye’nin, bu milletin modernleşmesi için en önemli kurumları açmış iki kişi. Abdülhamid Han da Atatürk de; ikisi arasında onları dövüştürerek bir birine üstün olduğunu iddia ederek elinizi ne geçti muhteremler? Yaptığınız o iğrenç dizilerle Abdülhamid Han’ı ne hallere düşürdünüz be!

Sivas Kongresi’nde; Manda ve himaye fikrini savunanlarla, tam bağımsızlığımızı savunanların tartıştığı sırada; Tıbbiyeli Hikmet, coşkuyla Mustafa Kemal Atatürk’e seslendi. Dedi ki; “Paşam; Delegesi bulunduğum Tıbbiyeliler, beni buraya, bağımsızlık davamızı, başarmak yolundaki mesaiye, katılmak üzere gönderdiler. Mandayı kabul edemem… Eğer kabul edecek olanlar varsa; bunlar her kim olursa olsun, şiddetle reddeder ve kınarız.

Farzı muhal, manda fikrini siz kabul ederseniz; Sizi de reddeder, Mustafa Kemal’i ‘vatan kurtarıcısı’ değil, ‘vatan batırıcısı’ olarak adlandırır ve lanetleniriz.” Tıbbiyeli Hikmet’in yüreğinden kopan bu sözler karşısında; Mustafa Kemal Atatürk ne dedi biliyor musunuz? “Evlat, müsterih ol. Gençlikle iftihar ediyorum, ve gençliğe güveniyorum. Biz, azınlıkta kalsak dahi, mandayı kabul etmeyeceğiz. Parolamız tektir ve değişmez: Ya istiklal, ya ölüm!”

İşte Atamız, vatanımızın kurtuluş parolasını, İlk kez burada, Tıbbiyeli Hikmet’e söyledi. İşte Atamız, memleketimizin aydınlık geleceğini, İlk kez burada, Türk gençliğinin anlayışına ve enerjisine bağladı. İşte Atamız, kurtuluş mücadelemizdeki gücü; Tam olarak buradaki cesaret ve kararlılıktan aldı.

Bundan 103 yıl önce; 19 yaşındaki Hikmet Boran ve Tıbbiyeliler; Millî mücadelemize, işte böyle bir aşkla inandı… Başta vatanımızın kurtarıcısı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, Cesaretin sesi olan, Doktor Hikmet Boran’ı, Cesaretin yüreği olan, tıbbiyelilerimizi, ve cesaretiyle destan yazan, tüm istiklal kahramanlarımızı; Saygı, rahmet ve minnetle anıyorum. Yürüdüğümüz bu çetin ve tuzaklı yolda, Cesaretleriyle bize rehber oldukları için, Allah onlardan razı olsun. Ruhları şad, mekânları cennet olsun.

Bu vesileyle, bir kez daha; Ülkemizin bağımsızlık ateşine har olan, Kendini, mesleğine, vatanına ve milletine adayan, Tıbbiyeli Hikmet’in açtığı bayrağı, bugün devralan, Fedakârlığın ve özverinin simgesi tüm hekimlerimizin, 14 Mart Tıp Bayramı’nı, yürekten kutluyorum. İyi ki varsınız! Niçin ‘Giderlerse gitsinler’ denildiğini anladınız mı? Bütün mesele Tıbbiyeli Hikmet Boran’dır.

2003 yılında Bay Kriz çıktı bir toplantıda ‘Doktorlarına iğne miğne olmuyorum. Hemşireler oluyorum. Doktorların o yanı zayıf’ demişti. Bu Tıp mezunu bir doktorla, sağlık okullarından mezun olmuş birbiriyle çalışmak durumunda olan iki çalışanın arasında fitne koymak ve ikisini birbirinin karşısına dikmektir. Hemşireyi gariban, doktorları ‘asortikler’ safında tarifleyip o günlerde size karşı bakış açısı oluşturmaya çalışmıştı. Maaşlar üzerinden başlatılan bu konunun gerçekten bu arkadaşa hizmet etmiş oluruz. Bunu doğru deşifre ettiğimiz taktirde bütün bu kutuplaştırma eylemlerinin önüne geçeceğiz. Ben bunu ömrüm yettikçe, inşallah seçim gelip sandıkla bu arkadaşları gönderinceye kadar yapmaya devam edeceğim.

Rahmetli Cengiz Aytmatov, çok büyük saygı duyduğum yakından tanıdığım bir insandı. Kendisini yetiştiren babaannesiydi. Bütün romanlarının öznesinin oluşmasını sağlayan babaannesiydi. Sayın Erdoğan, kadınlar gününde kadın muhtarlara jurnalcilik teklif ettiği toplantının bir bölümünde doktorlara “Giderlerse gitsinler” dedi. Sonra son dönemde sıkça yaptığı üzere geri vites yaptı. Tepki alınca “Rabbim onlardan razı olsun, eksiklerini göstermesin” dedi.

Tayyip Erdoğan’ın duygu dünyasındaki dalgalanmalara ne biz, ne kendi partisi artık ayak uydurabiliyor. Psikolojik bir yorum yapamıyorum. Uzmanlara duyurulur. Milletçe adeta doktor Jekyll ile Bay Hayden’ın hikayesini yaşıyor gibiyiz. Bir Sayın Erdoğan ve bir de Bay Kriz var. Rantın 5 atlısı gidip utanmadan siyasi risk sigortası yaptırmış. Sigortada tarif edilen risklerden biri de kamulaştırma. İstediğiniz sigortayı yaptırın, bizim için fark etmez. Uluslararası hukuku kullanıp, gerekirse tek taraflı olarak feshedeceğiz.”

Paylaşın

Beş Soruda ‘Yeni Seçim Yasası’

Cumhur İttifakı’nın uzun süredir üzerinde çalıştığı ve hafta başında Meclis’e sunduğu Seçim Kanunu değişikliği teklifi, ittifakları tartışmaya açtı. 6 muhalefet partisi, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem ortak metni için birlikte hareket ederken DEVA ve Gelecek partilerinin Millet İttifakı’na katılıp katılmayacağı merak ediliyordu.

Ancak, milletvekili seçimleri açısından oy oranı düşük partilerin ittifak içinde kalmasını anlamsız hale getiren düzenleme ile bu hesaplar da yeniden yapılmaya başlandı. Peki, Cumhur İttifakı, Seçim Yasası ile tam olarak neyi hedefledi? İktidar, cumhurbaşkanlığını kaybedip Meclis çoğunluğunu alırsa ne olur? Millet İttifakı seçime nasıl girecek? 5 soruda yeni seçim yasası ve ittifaklar:

Cumhur İttifakı, Seçim Yasası ile tam olarak neyi hedefledi?

DW Türkçe’den Eray Görgülü’nün haberine göre, Ankara’da siyasi kulislerde aylardır en çok konuşulan konuların başında Millet İttifakı’nın genişleyip genişlemeyeceği sorusu geliyordu. 6 muhalefet partisinin geçen yıl Eylül ayında ilk kez Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e ilişkin ortak metin çalışması için aynı masaya oturmasıyla bu yöndeki beklenti daha da artmıştı. 6 partinin genel başkan yardımcılarının sık sık bir araya gelmeye başlaması, kamuoyunda ittifak görüntüsüne neden oldu.

Bu durum, ittifak için önce ilke ve esasların belirlenmesi gerektiğini savunan DEVA ve Gelecek partilerinde rahatsızlık yaratsa da, 6 partinin genel başkanı ilk kez 12 Şubat’ta yuvarlak masada bir araya geldi. Bu toplantıda da genel başkanlar ittifakla ilgili görüş ve önerilerini dile getirirken, Millet İttifakı’na yeni katılımlar için iktidarın üzerinde çalıştığı Seçim Yasası’nın beklenmesi kararlaştırıldı. Bu süreçte kamuoyuna yansıyan anketlerde ise Millet İttifakı’nın, Cumhur İttifakı’nı geçtiği görülüyordu.

ORC’nin 06-13 Mart tarihleri arasında 41 ilde 7 bin 290 vatandaşla yaptığı anket sonucunda göre Cumhur İttifakı’nın oyu yüzde 36,8 olurken, Millet İttifakı’nın oy oranı yüzde 40,6 olarak kaydedildi. Seçim Yasası, işte bu siyasi tablo ışığında hazırlandı.

Yüzde 7 baraj, seçime katılma yeterliliklerinden birisi olan grup kurma şartının kaldırılması beklenen maddelerdi ancak teklifin ikinci maddesi herkes için sürpriz oldu. “Artık oy” uygulamasını sonlandıran düzenleme, oy oranı düşük partilerin ittifak içerisinde yer alması halinde milletvekili çıkartabilmesini neredeyse imkansız hale getirdi.

Mevcut kanuna göre oylar önce ittifak partilerine dağıtılıyor, partiler milletvekili paylaşımı usulüne göre kendi arasında dağıtımını yapıyor. Bu durumda iki milletvekilinin seçildiği bir seçim bölgesinde üçüncü olan parti, ittifakta olduğu için “artık oy”larla ikinci partinin önüne geçip milletvekili çıkartabiliyordu.

İktidar düzenlemeyi, artık oyların sebep olduğu haksızlığın giderilmesi ve temsilde adaletin sağlanması gerektiği gerekçesiyle savundu. Fakat muhalefet ve siyasi analistlere göre, iktidarın birinci hedefi, oy oranı düşük partilerin ittifak içinde kalmasını anlamsız hale getirerek Millet İttifakı’nın genişlemesini engellemek oldu. Bu şekilde, muhafazakar sağ bloktaki Saadet, DEVA ve Gelecek partilerinin Millet İttifakı içerisinde seçime girmesi engellenerek, Cumhurbaşkanlığı kaybedilse bile Meclis’teki parlamento çoğunluğunun korunması amaçlandı.

Cumhur İttifakı, Seçim Yasası’na rağmen baskın ya da erken seçime gitmek isteyebilir mi?
Seçim Kanunu’nda yapılan değişikliklerin yürürlüğe girebilmesi için, Anayasa’ya göre değişikliğin üzerinden en az bir yıl geçmesi gerekiyor. Dolayısıyla Cumhur İttifakı’nın bu düzenlemeyle erken seçimin kapısını kapattığı yorumları yapılıyor.

AKP ve MHP’li yetkililer de, yaptıkları açıklamalarda yasa teklifinin TBMM’ye sunulmasıyla erken seçim tartışmalarını sonlandırdıklarını ifade ettiler. Ancak, muhalefet cephesinde, “erken seçimin yasa değişikliğiyle bir ilgisinin olmadığı, iktidarın ekonomik ve siyasi şartları kendi lehine döndürmesi durumunda yine erken ya da baskın seçime gidebileceği” görüşü de değerlendiriliyor.

Öte yandan Millet İttifakı cephesinden yapılan açıklamalarda 6 partinin iş birliğine devam edeceği güçlü bir şekilde vurgulansa da ittifaka katılması beklenen partilerin durumu, yeni düzenlemeyle belirsizliğe sürüklenmiş durumda. Bu gelişme doğrultusunda kulislerde dillendirilen bir diğer senaryo ise, iktidarın “Millet İttifakı’nı bölme” planını başarması halinde de erken ya da baskın seçime gidebileceği yönünde.

İktidar, Cumhurbaşkanlığını kaybedip, Meclis’teki çoğunluğu elde ederse nasıl bir tablo ortaya çıkar, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçilebilir mi?

Bu sonucun bir benzeri 31 Mart 2019 yerel seçimlerinin ardından İstanbul ve Ankara’da ortaya çıktı. Cumhur İttifakı, seçimi yüzde 51,6’lık oy oranıyla önde tamamlasa da başta İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere 11 büyükşehir belediyesini İYİ Parti’nin de desteklediği CHP adayları kazandı. Ancak İstanbul ve Ankara’da belediye meclisleri üye sayısındaki çoğunluk Cumhur İttifakı’na geçti. Yani belediye başkanlığı CHP yönetimindeyken, belediye meclislerindeki karar alma yetkisi ise Cumhur İttifakı’nın olmuş oldu.

Ekrem İmamoğlu ile Mansur Yavaş yönetimlerinin halk ekmek büfeleri açılması, kentsel dönüşüm projeleri, işletmelerin kiraya verilmesi gibi kararlarının, Meclis’te AKP ve MHP’li üyeler tarafından reddedilmesi, muhalefetin “Meclis çalıştırılmıyor” eleştirilerine neden oldu. Siyasi kulislerde dillendirilen iddialara göre, Cumhur İttifakı’nın Meclis’teki salt çoğunluğu elde etmesi durumunda İstanbul ve Ankara örneğinde olduğu gibi Meclis’in çalıştırılmaması durumu ortaya çıkabilir. Diğer yandan Cumhurbaşkanlığı seçimini Millet İttifakı’nın kazanması halinde vaatler arasında bulunan Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e de geçişin şeklini de Meclis’teki aritmetik belirleyecek.

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e dönüş için Anayasa değişikliği ve bu değişiklik teklifinin de referanduma gidilmeden yapılabilmesi için 600 milletvekilinden en az 400 milletvekilinin oyuna ihtiyaç duyuluyor. Değişikliğin 360 milletvekili tarafından kabul edilmesi halinde ise referanduma gidilmesi gerekiyor. Meclis’te oluşacak aritmetiğe göre Cumhur İttifakı, Millet İttifakı’nı Anayasa değişikliği için referanduma gitmeye de zorlayabileceği, ihtimaller arasında değerlendiriliyor.

Seçim Kanunu değiştiğinde DEVA, Gelecek, Demokrat ve Saadet partileri seçime nasıl girecek?

İktidarın hafta başında açıkladığı Seçim Yasası, Millet İttifakı’nın tüm planlarını değiştirmesine neden oldu. Bu değişikliğin en büyük nedeni ise, “artık oy” uygulamasının sonlandırılarak, oy oranı düşük partilerin ittifak içerisinden milletvekili çıkartabilmesini engelleyecek düzenleme oldu. Zaten, muhalefetten gelen ilk değerlendirmeler de “İttifakı bitirecek düzenleme” şeklindeydi. Ankara’da muhalefet partilerinin genel merkezlerinde ise yeni seçim sistemine ilişkin ince hesaplar yapılmaya başlandı.

İlk değerlendirmelere göre Millet İttifakı ve henüz ittifakta yer almayan DEVA ve Gelecek partilerinin önünde birkaç seçenek bulunuyor. Bunlardan birincisi, Saadet Partisi ve Demokrat Partisi ile DEVA ve Gelecek partilerinin adaylarının, CHP ve İYİ Parti listelerinden seçime girmesi şeklinde. Bir önceki seçimlerde Saadet Parti’li Abdülkadir Karaduman ve Cihangir İslam CHP listelerinden seçime girerken, Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal da İYİ Parti listesinden aday olmuştu.

Diğer bir seçeneğin de muhafazakar sağ blokta kalan partilerin yeni bir ittifak kurması yönünde. Ancak, bu seçeneğin gündeme alınması için bu partilerin kuracağı ittifakın yüzde 7 barajını aşıp aşamayacağının net olarak görülmesi gerekiyor. Diğer yandan düşük oy oranına sahip partilerden belirlenmiş adayların o seçim bölgelerinde CHP ve İYİ Parti tarafından desteklenmesi seçeneği üzerinde de duruluyor. Bu şekilde dört partinin de Millet İttifakı çatısı altında seçime girebileceği değerlendiriliyor.

HDP’nin başını çektiği “3. Yol İttifakı” ne yapacak?

Cumhur ve Millet İttifakı dışında girilen 3. Yol arayışı, bu yılın başında HDP’nin çağrısıyla harekete geçmişti. HDP’nin çağrısıyla TKP, TİP, EMEP, Toplumsal Özgürlük Partisi, Emek Partisi ile Sosyalist Meclisler Federasyonu’nun genel başkanı, eş başkan ve MYK üyeleri bir araya gelmişti. Yine HDP’nin çağrısıyla Şubat ayında 8 sol, sosyalist ve devrimci yapı ikinci toplantısını yapmış ve ortak mücadele zemininde hareket etme yönünde bir karara varılmıştı.

3. Yolda da henüz ittifaka ilişkin bir karar alınmazken, HDP içerisinde yeni düzenlemenin büyük partilere yarayacağı yorumları yapılıyor. Millet İttifakı’nda olduğu gibi diğer partilerin 3. Yol ittifakı içerisinde yer alması durumunda milletvekili çıkarması olanaksız hale gelecek. Millet İttifakı’nda olduğu gibi, 3. Yol ittifakında da diğer partilerden adayların HDP listelerinden seçime girmesi seçeneği üzerinde duruluyor.

Paylaşın

Kılıçdaroğlu’ndan Erdoğan’a: Seni Paşa Paşa Göndereceğiz

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında Seçim Kanunu’nda değişiklik teklifini değerlendiren CHP Lideri Kılıçdaroğlu, “Gideceklerini çok iyi biliyorlar, amaçları değişiklik yapıp koltuğumuzu nasıl koruruz. Millet kararını vermiş, seni yolcu edecek. İster sabah, ister öğle, ister akşam değiştir biz seni yolcu edeceğiz. Hiç endişe etme, seni paşa paşa göndereceğiz. ” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi /Kılıçdaroğlu konuşmasında, Diyarbakır ziyaretini hakkında açıklamalarda bulunan Bahçeli’ye de yanıt verdi. Kılıçdaroğlu, “Önce benim insanım kazanacak. Bahçeli de duysun. ‘Diyarbakır’a gitmiş çiftçiye ücretsiz elektrik verecek, nasıl gidersin diyor’ Sen gidemezsin. Hiç kimse unutmasın bizim dokularımızda Kuvayı Milliye vardır. Bu ülkenin değişime, dönüşüme, büyümeye, liyakata, adalete ihtiyacı var” dedi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuştu. Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarından satırbaşları şöyle;

“Pandemi sürecinde sağlık çalışanlarının ne kadar özverili çalıştıklarına hepimiz tanık olduk. Öyle bir sürece girdik ki Tıp Bayramı’nda doktorlar gidip Atatürk heykeline çelenk bırakacaklar, bu kadar basit bir şey. Yıllarını tıp dünyasına vermiş o insanlar gittiler bir çelenk bırakacaklar, bayramlarını kutlayacaklar ona bile izin verilmedi.

Sağlık çalışanlarının talepleri gündeme geldiğinde, çok sayıda genç hekim yurt dışına gittiğinde, ‘Varsın giderlerse gitsinler’ diye açıklama yaptı. Demokratik yollarla seni gönderecek olan biziz onların tamamı burada kalacak. Ülkelerinde kalacak, hastalara bakacaklar. Bütün sağlık çalışanlarına söylüyorum; az kaldı merak etmeyin bütün haklarınızı alacaksınız. 10 maddelik bildirinizi de gayet iyi biliyorum. Size verilen sözlerin tutulmadığını da biliyorum. Öyle bir noktaya geldi ki sizi yurt dışına gitmeye zorluyorlar, gitmeyin. Burada kalacaksınız beraber biz göndereceğiz.

“Bütün dünya bunun tanığı olacak”

Suriyeli kardeşlerimiz için ne dedik? Davulla zurnayla göndereceğiz, kendi iradeleriyle göndereceğiz ama bu beyefendiyi halkın iradesiyle göndereceğiz, davulla zurnayla göndereceğiz. Herkes görecek bütün dünya bunun tanığı olacak.

İşte Milliyetçilik budur. Önce benim insanım kazanacak. Bahçeli de duysun bunu. Adam Afrika’ya gidiyor, yer kiralıyor ona sesini çıkarmıyor Kılıçdaroğlu Diyarbakır’a gitmiş çiftçiye ücretsiz elektrik verecek, ‘Vay sen oraya nasıl gidersin?’. Ben Türkiye’nin her noktasına giderim, alnım açık giderim, bu ülke için giderim. Vatanım, bayrağım için giderim ama sen gidemezsin. Hiç kimse unutmasın bizim dokularımızda kuvayi milliye ruhu vardır. Ülkemizde bir tek çocuğun bile yatağa aç girmesine izin vermeyeceğiz. Bunu Millet İttifakı ile yapacağız. Bu ülkenin liyakate, büyümeye, adalete ihtiyacı var.”

Maltepe Ekonomi Forumu’na katıldım. Türkiye’nin bazı temel sorunları var. Bu sorunlar Türkiye’ye ciddi itibar kaybettiriyor. Bir çürümeye yol açıyor. Gittiğim her yerde soruyorlar kiminle çözeceksin, kadrolarınız, planlarınız var mı diye soruyorlar. Çürüme ve çöküş, 20 yıllık sürecin sonunda finansal sistemin çöktüğünü görüyoruz. Türk Lirası değer kaybetmeye devam ediyor.

Yabancı paralar değerlenirken Türk Lirası değer kaybediyor. 128 milyar dolar kimlere satıldı kimse bilmiyor. Merkez Bankası’nın kasasında kendisine ait bir sent bile yok. Yabancılardan topladıkları paralarla orada duruyorlar. Bakiyesi eksi 43 milyar dolar.”

O kadar büyük bir sıkıntının içine soktular ki Türkiye’yi kapı kapı ülkeleri geziyorlar, ‘Acaba birileri bize borç para verebilir mi?’ diyorlar. Düne kadar kendi medyalarında en ağır hakaretleri yaptıkları kişilerin ayağına gittiler el etek öptüler.

Sayın Bahçeli’ye sormak istiyorum. Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı bu kadar ağır laflar edenin ayağına Erdoğan gittiği zaman niye iki cümle kuramadın? Bu ülkenin şerefi yok mu? Oturuyorsun günün 24 saati CHP, evet CHP bu ülkenin teminatıdır, geleceğidir, evet CHP milletin partisidir bunu hiç kimsenin unutmamasını isterim.

“Demokratik yollarla seni paşa paşa göndereceğiz”

AK Parti ve MHP’den birer milletvekili açıklama yaptılar seçim kanununda değişiklik yapıyoruz diye. Gideceklerini çok iyi biliyorlar. Amaçları seçim kanunda değişiklik yapıp milletin iradesini Meclis’e yansıtmak değil. Amaçları ‘Biz acaba koltuğumuzu nasıl koruruz?’ bunun için bir düzenleme yapıyorlar. Kardeşim sen milletin sesini bilmiyor musun? Millet kararını vermiş seni yolcu edecek. Seçim Kanununu istersen sabah, öğlen, akşam değiştir biz seni yolcu edeceğiz.

Milli iradenin Meclis’e yansımasını istiyoruz. Seçim barajı yüzde 3 olsun diyoruz niye korkuyorsun? ‘Efendim MHP barajı aşamaz onun için yüzde 7’ye çıkaralım’ bir parti için. ‘Efendim koltuklardan gideriz acaba koltuğumuzu nasıl koruruz’ diye. Koltuk için siyaset yapılmaz. Siyaset vatandaş için ülke için yapılır.

Yolsuzluk yaptım, köşeyi döndüm paralar tamam her şey mükemmel servetler yurt dışında, biraz daha soyalım. E nasıl soyacağız seçim geliyor, o zaman öyle bir kanun çıkaralım ki koltuğumuzu koruyalım. Hiçbir güç seni o koltuğa mahkum etmez. Hiç meraklanma seni oradan paşa paşa göndereceğiz. Hiç endişe etme sen.

İster sizin hakim olsun ister AYM’ye atadığın şaibeli başkan olsun ister senin yandaşın olsun seni bu milletin elinden kimse kurtaramaz. Sen sandığı getireceksin demokratik yollarla seni paşa paşa göndereceğiz.”

Paylaşın

HDP’li Sancar: İktidar Kendini Kurtarmak İçin Barajı İndiriyor

Partisinin grup toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulunan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, AK Parti ve MHP’nin Meclis’e sunduğu seçim kanunda değişiklik teklifine ilişkin, “İktidar şimdi kendisini kurturmak için barajı indiriyor. Bu yöntemler seçim kanunlarında mühendislik oyunlarıyla varlıklarını devam ettirebileceğini sanan bu iktidar geçmişe baksın. Bunlar nafile çabalardır” dedi.

Haber Merkezi / Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın doktorları hedef alarak “giderlerse gitsinler” açıklamasından sonra bugün Türk Tabipler Birliği’ni hedef alan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye de yanıt veren Sancar, “Kim kimi nereden kovuyor? Bugün de iktidarın küçük ortağı tehditlerine devam etmiş. Kendi huzurunu, kendisi için var gücüyle çalışan sağlık emekçilerinin farkındadır bu halk. Hekimler hiçbir yere gitmiyor. Kim gidecek, bu iktidar gidecek” ifadelerini kullandı. Sancar, “Eğer özür niyetiniz varsa hekimlerin taleplerini kabul edin. Biz hekimlerle birlikte olacağız. Bu taleplerin sonuna kadar takipçisi olacağız” dedi.

HDP’nin eski eş genel başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın da aralarında olduğu 108 sanıklı Kobani ve HDP kapatma davaları üzerine de açıklamalarda bulunan Sancar, “Kararlılığımız ileride de ne kadar haklı olduğumuzu ortaya çıkaracak. Kobani kumpas davası gözlerden ırak bir şekilde yürütülmek isteniyor. Biz bu kumpas davasını da boşa çıkaracağız. Kapatma davasında da aynı zihniyet söz konusu. Çöp gibi bir iddianame ile bizi suçlamaya çalışıyorlar ama başaramayacaklar” ifadelerini kullandı.

Sancar, konuşmasının devamında Newroz Bayramı’na ilişkin, “Newroz geliyor, Newroz hak. Kürt halkı başta olmak üzere tüm Ortadoğu halklarının en kadim günü olan Newroz’u şimdiden kutluyoruz. Newroz’u barış idealine yürüyüş olarak kutlayacağız. 2022 final yılı olacaksa, bu finalin önemli dönemeçlerinden biri 2022 Newrozu’dur. Heyecanla, kararlılıkla, coşkuyla meydanları dolduracağız. Newroz direniştir, umuttur, cesarettir, haykırıştır, dayanışmadır, mücadelede ortak olmadır, yan yana omuz omuza olmaktır” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuştu. Sancar’ın konuşmasından öne çıkan bölümler şöyle:

“Mart ayında çeşitli acılar var. Bunları anmadan geçmek doğru olmaz. Önce 16 Mart 1988’de Halepçe’de Kürt halkına yönelik kimyasal ve biyolojik silahlar kullanılarak 5 bini insan katledildi. Irak’ta Kürt halkının hak ettiği eşitliği şiddetle bastırmak isteyen Saddam yönetimi insanlık tarihine katliamcı soykırımcı olarak geçti. Kürt halkının özgürlük mücadelesi bir adım bile geriletilemedi. 16 Mart 1978’de İstanbul Üniversitesi önünde sivil faşistler tarafından düzenlenen saldırıda 7 öğrendi hayatını kaybetmişti, dava dosyası kapatıldı. 16 Mart Beyazıt Katliamı da Türkiye’de işlenen yüzlerce cinayet gibi karanlıkta bırakıldı. Biz failleri de zihniyeti de tanıyoruz ve mücadele ediyoruz.

12 Mart’ta Gazi Mahallesi’nde ve Kamışlı’da katliamlar yaşandı. O katliamlarda hayatlarını kaybedenleri de anıyorum. Bu katliamları unutmadık, unutmayacağız.

İyileşecek yaraları olduğu sürece geçmiş, bugün olarak kalır. Bu söz, bu acıların işlendiği bir filmden alınma repliktir. Bizlerin derdi, amacı sadece anma ve rahmet dilemek değildir, bizler bu katliamların bir daha yaşanmaması için sürekli hatırlatılması gerektiğini düşünüyoruz. Katliamları hafızada canlandırmak, onların sorumlularını, zihniyeti dile getirmek, geleceğe karşı görevimiz için bir zorunluluktur. Bu faillere ve zihniyete karşı mücadeleyi her an canlı tutalım ki bu acılar bir daha yaşanmasın.

Bu iktidar, katliamcı zihniyetleri devam ettiriyor. Geçmişteki acıları yaratan politikaların daha da ilerletilmesini sağlayacak bir anlayış yürütüyor. Bu anlayış, bu ülkeye felaketler yaşatıyorlar. Toplum farkında ve iktidar desteğini kaybediyor. Bu iktidar kendisini ayakta tutacak oyunlara girişiyor. Başında seçim kanunlarıyla oynayarak oy kaybına rağmen milletvekili sayısını aynı tutmak ve bu şekilde çoğunluğu korumak geliyor.

Seçim kanunu teklife dün Meclis’e sunuldu. Yapılan değişikliğin amacının, bu iktidara siyasi mühendislik ve hukuksal oyunlarla çoğunluğu kazandırma amacına dayanıyor. Kaybeden iktidarlar bu mühendislik çalışmalarından medet ummuşlardır. Biz baraja karşı mücadeleyi kuruluşumuzdan beri yürüttük. Bizim önümüze çıkarılmıştı, biz bunu yıktık. Bu barajın ne kadar anlamsız olduğu bizim mücadelemiz sayesinde ortaya çıktı. Kendi hesaplarının da burada bir rolü var ama. İktidarın küçük ortağı eriyor. Yüzde 10’un altında kalacağı kesin gibi. Onu kurtarmak için indiriyorlar. İttifak sistemiyle de oynuyorlar. Yine kendilerine oyları azalmasına rağmen avantaj sağlamak. Bu oyunlara başvuran bütün iktidarlar halkın iradesi karşısında kaybetti. Bu yöntemlerle, seçim kanunlarında mühendislik oyunlarıyla varlığını devam ettirebileceğini sananlar geçmişe baksınlar. Bu hesap işe yaramayacaktır.

Dün tıp bayramıydı. Sağlık emekçileriyle birlikte kutladık. Bugün de süren bir grevleri var. Eylemlerini selamlıyorum. Bozulan sağlık sisteminin yükünü sağlık emekçilerinin omuzlarına yıkıyorlar. Kendi sorumluluklarını gizlemek için sağlık emekçilerini hedef gösteriyorlar. Şimdi de ülkeden kovmaya kalkıyorlar. Kim kimi nereden kovuyor? Küçük ortak bugün tehditlere devam etmiş. Halk sağlık emekçilerinin öneminin farkında. Hekimler hiçbir yere gitmiyor. Kim gidecek, bu iktidar gidecek. Bu halka zulmü, açlığı reva gören bu iktidar gidecek. Hiçbir yere gitmiyoruz, buradayız ve sizleri tarihin çöplüğüne mutlaka göndereceğiz.

Zaten TTB de açıklama yaptı hiçbir yere gitmiyoruz diyorlar. Bu ülke bizim, biz bu halkın içinden çıktık ve bu halkın hizmetinde olmaya devam edeceğiz ama haklarımızı da arama mücadelesini sürdüreceğiz, taviz vermeyeceğiz diyor hekimler ve sağlık çalışanları. Bu mücadelede de sonuç almaya başlıyoruz.

Dün AKP Genel Başkanı bazı açıklamalar yaptı, sözlerini geri alma amaçlı ifadeler kullandı. Ancak biliyoruz ki daha önceki sözler dil sürçmesi değil, gönlünden geçenin ifadesi. Vaatlerde de bulunmuş 3 5 tane. Bunların hiçbiri hekimlerin haklı taleplerini karşılamaya yetmiyor. Yanından bile geçemiyor. Haklar lütufla gelmez. Haklar mücadele ile alınır. TTB, 10 maddelik bir liste sundu kamuoyuna. Bunların takipçisiyiz, biz de sahibiyiz. Grubumuz dün bu konuda bir kanun teklifi verdi. Bunu yasalaştırmaya ve hekimlere yol gösterenleri özür dilemeye çağırıyorum. Hekimlerin taleplerini kabul etmek en büyük özrünüz olacaktır.

İktidarın saldırılarının hedefinde partimiz var; Kobane kumpas davası, kapatma davası, polis operasyonları… Bizi etkisiz kılacaklarını sanıyorlar ama yanılıyorlar. Bunun nasıl haklı bir mücadele olduğunu herkese göstereceğiz. Kobane kumpas davası gözlerden ırak şekilde yönetilmek isteniyor. Arkadaşlarımız sözlerini söylemeye devam ediyor. Yargı bu iktidarın toplumsal ve siyasi muhalefeti dizayn etme sopası hale gelmiştir. Kobane davasında da aynı anlayış hüküm sürüyor. Arkadaşlarımızın savunmalarından birer cümle okumak istiyorum. Bu iktidarın bize karşı uyguladığı yöntemler ayakta kalmak için başvurdukları yöntemlerdir ve bunlar sadece HDP ile sınırlı kalmayacak, toplumsal muhalefetin bütününü de hedef alıyor, alacaktır. Arkadaşlarımızın sözlerinin dikkatle dinlenmesi çağrımız var:

Yüksekdağ ne dedi: Bütün olanakları devreye koymanıza rağmen hakikat dişiyle tırnağıyla bağırıyor. Siz bizim suçluluğumuzu kanıtlayamıyorsunuz ama biz siyasi iktidarın suçlarını ifşa ediyoruz.

Altıonörs: Nazım Hikmet, biz size gölgemizi ezdirmeyiz der. Biz de size gölgemizi dahil ezdirmeyeceğiz.

Tuncer: Tarihe not düşeceğiz. 38 insanın da yaşam hakkını savunacağız. Paramiliter güçleri sokağa sunan bu iktidardır, hesaplaşacağız.

Demirtaş: Bizim kaçmaya niyetimiz yok. Götürüp yurt dışına bıraksanız kaçıp Türkiye’ye geri geliriz. Biz siyasetçiyiz, halkımıza karşı borcumuz var.

Arkadaşlarımız tarihi savunmalarını yapmaya devam ediyorlar. Biz bu kumpas davasını boşa çıkartacağız.

Bir de kapatma davası var, kapatma davasında da aynı kumpas zihniyeti söz konusu. Delil yok, çöp gibi iddianameyle bizleri suçlamaya çalışıyorlar. HDP bir bina değildir, savunmasını her alanda yapacaktır, mücadelesini sürdürecek yolları bulacaktır. Biz asıl savunmamızı halkımızla yapıyoruz. Halklarımızla, demokrasi güçleri ile yapıyoruz. 8 Mart’a baksınlar, nasıl bir iradenin ortaya çıktığını görsünler.

Geçen seneki Newroz’u hatırlasınlar, ve önümüzdeki hafta kutlayacağımız Newroz’u takip etsinler. HDP’yi o meydanlarda savunacağız. Bu kararlı duruşu durduramayacaksınız. Baraj duvarlarını yıktık, seçimlerde önümüze gelen engelleri yıktık, bu iktidarı bu mücadeleyle mutlaka göndereceğiz. Newroz bunun en büyük göstergesi olacaktır.

İktidar zulme doymuyor. Bir iktidarın özünü anlamak için cezaevlerindeki uygulamalara bakın. Aysel Tuğluk’a teşhis konuldu, cezaevinde kalamayacağı ortaya çıktı ama orada tutmaya çalışıyorlar. Aysel hafızamızdır.

Kasım ayından bu yana 8 hasta hükümlü ve tutsak hayatını kaybetti. Bunların çoğu tek başına yaşamlarını sürdürecek durumda değildi. Bu uygulamalar fiili idama dönüştü.

Zulümle yetinmiyorlar sanki keyif alıyorlar. Bu iktidar kötülük iktidarıdır. Zulüm yapıyor tatmin olmuyor. Bir de acıyı büyütecek keyfilikler ekliyor. İşte kötülük budur. Faşizmin en güçlü kaynağı da kötülük zihniyetidir. Baskıda zulümde acı tanımama halidir. Faşizm bu ülkede kurumsallaştırılıyor derken anlatmaya çalıştığımız bu.

Adli tıp kurumundan bu hasta hükümlü ve tutuklular için raporlar çıkmıyor. Siyasi parti temsilcilerinden, uzman kuruluşlardan, STK’lardan, Bakanlık temsilcilerinin de içinde olacağı bağımsız bir komisyon oluşturalım. Kamuoyuna sunacağı raporlar çerçevesinde harekete geçelim. Adalet Bakanlığı da bu komisyonun açıklayacağı görüşlere uyacağını ilan etsin. Madem bu kadar güveniyorsunuz haksızlık yapmadığınıza, bağımsız bir kuruluşun hazırlayacağı raporlara göre hareket edin.

Cezaevlerindeki bu uygulamalara karşı bağımsız bir komisyonu birlikte oluşturmak için sesimizi yükseltelim.

Savaş da önemli gündemlerin başında geliyor. Ukrayna’daki savaş bu durumun yıkıcılığını bir daha ortaya koymuş, barışın ne kadar önemli olduğunu göstermiştir. Bizler derhal her türlü savaş politikasına, işgal operasyonlarına karşı büyük barış hareketini kuralım. Büyük barış için harekete geçelim. HDP olarak bizler ülkede ve devlet arasındaki sorunların ve uyuşmazlıkların, çatışma ve savaş yöntemleriyle değil, diyalog, müzakere ve diplomasi ile çözüleceğine inanıyoruz. Savaşa nerede olursa olsun karşı çıkıyoruz, barış mücadelesinin içinde yer alıyoruz.

Bir büyük barış hareketine, insanlığın ortak değeri temelinde kurulacak bir barış hareketine ihtiyaç var. Bizler barışı amasız savunuyoruz. Nerede olursa olsun aynı tutumu sergiliyoruz. Savaşa karşı çıkmak bizim için temel ilkedir.

Sadece bir yerde savaşa karşı çıkmak, başka yerde arka çıkmak iki yüzlülüktür. İktidarın ve yandaşlarının yaptığı gibi. Türkiye topraklarında savaş politikalarına ses çıkarmayanlar, barış kelimesini ağızlarından düşürmüyorlar. Onlar bu kavramları kirletmeye çalışıyorlar diye biz bu ilkelere sarılmaktan vazgeçecek değiliz. Onların iki yüzlülüğünü dile getirmeye devam edeceğiz. Ukrayna’da savaşa, işgale karşı çıkıp; Afrin’de işgale destek çıkmak… Libya’da savaş politikalarına destek olmak… Savaşa dayalı rant ve talan politikalarını savunmak iki yüzlülüktür. Gerçekten barıştan yanaysak Kürt sorunu başta olmak üzere tüm sorunların diyalogla çözülmesi gerektiğini savunmak zorundayız. Bir barış güvercini rolünü oynamaya çalışan iktidar bunları gizlemeye çalışıyor. Öyle olmayacak. Bu krizden fırsatçılıkla yararlanmak için ip cambazlıkları yapıyor olabilirler ama bu iktidarın barış gibi bir niyeti olmadığını herkesin görmesi gerekiyor.

Ukrayna’da arabuluculuk ya da çözüm aktörü olmaya soyunan iktidar önce bu ülkede savaş politikalarından vazgeçsin, Orta Doğu’da işgal ve savaş uygulamalarından vazgeçsin. Bizler de hepsine birlikte karşı çıkarız. Barış temel ilkemizdir. Savaşlardan fırsatçılık yaratmaya çalışan bütün çevrelere aynı şekilde karşı çıkmaya devam edeceğiz. Kim ki bu ülkede savaşın zeminini besleyecek uygulamalar içindeyse, buna hep birlikte karşı çıkacağız. Orası iyi burası kötü diye bir şey yok. Kim savaş politikalarını destekliyorsa karşı çıkacağız, büyük barış idealinden sapmayacağız.

Mülteciler arasında ayrım, göçmenler sığınmacılar arasında ayrım suç ve ayıptır. Her yerde insan onurunda eşit haklar rehberimizdir.

Biz büyük barış mücadelesi veriyoruz. Sadece Kürt sorununda demokratik çözümü kastetmiyoruz, öncelikle onu kastediyoruz elbette; şiddetin çözüm olmadığını söylüyoruz. Bu coğrafyada devam eden, 40 yıla yaklaşan bu savaşın bitmesini istiyoruz. Çözüm müzakeredir, eşit haklara dayalı ortak yaşamı kurma arayışıdır. HDP bunu dile getirdiği için saldırılara uğruyor. Büyük barışın amacı, halkların hak ettiği imkanların kendilerine teslim edilmesi. Haklara göz dikenlerin önüne geçecek bir siyasal, toplumsal, hukuksal kültürün yaratılmasıdır. Türkiye’nin büyük bir barış hareketine ihtiyaç var.

Halklar arasında eşitlik, eşit yurttaşlık, katılımcı yerel demokrasiyle dayanan demokratik düzen, doğayla, toprakla barışı da içeriyor bu büyük barış. Türkiye’de bu karanlıktan kurtulmanın yolu buradan geçiyor.

Newroz geliyor. Geçen hafta İstanbul ve Diyarbakır’da dostlarımızla 2022 Newroz’unun startını verdik. Direniş ve dayanışma günü Newroz’u şimdiden kutluyoruz. Barışa, demokrasiye ve eşitliğe vesile olmasını diliyoruz. Newroz’u tarihsel özüne uygun biçimde halklarımızın ve tüm demokrasi güçlerinin katılımıyla, barış idealine yürüyüş olarak kutlayacağız. Meydanları dolduracağız, yan yana duracağız. Newroz ateşini en güçlü şekilde harlayacağız, bu ateş önümüzdeki yılların aydınlığını müjdeleyecektir. En geniş birlikteliği Newroz meydanlarında sergileyelim. Türkiye’nin dört bir yanında çalışmalar sürdürülüyor.”

Paylaşın

Seçim Yasası TBMM’de: Baraj Yüzde 7’ye Düşüyor

AK Parti ve MHP’nin ortak hazırladığı ve seçim barajının yüzde 10’dan yüzde 7’ye düşmesini öngören Seçim Kanunu teklifi Meclis’e geldi. Teklife göre ittifakın aldığı oy toplamı ülke barajını geçtiği takdirde, seçim çevrelerinde milletvekili hesabı ve dağılımı, ittifak içinde yer alan her bir partinin o seçim çevresinde almış olduğu oy sayısı dikkate alınarak yapılacak.

İttifakı oluşturan siyasi partilerin her birinin çıkaracağı milletvekili sayısı, her seçim bölgesinde ittifak içinde elde ettiği oy sayısı esas alınarak genel D’Hondt uygulamasıyla belirlenecek.

Seçime katılma yeterliliği elde eden parti, Siyasi Partiler Kanunu’nda öngörülen ve parti tüzüğünde belirtilen süreler içerisinde ilçe, il ve büyük kongrelerini üst üste iki defadan fazla ihmal etmemiş olma koşuluyla seçime katılma hakkını muhafaza edecek. Salt TBMM’de grup kurmuş olmak, seçime katılabilmenin yeter şartından biri olamayacak.

Seçim kurulunun belirlenmesi

İl seçim kurulu bir başkan, iki asıl ve iki de yedek üyeden oluşacak. İl seçim kurulu başkan ve asıl üyeleri, iki yılda bir ocak ayının son haftasında, il merkezinde görev yapan ve birinci sınıfa ayrılmış hakimler arasından ilk derece adli yargı adalet komisyonunca yapılan kura çekimiyle tespit edilecek.

Kura çekiminde ilk çıkan başkan, sonraki iki üye asil ve en son çıkan iki üye de yedek üye olarak belirlenecek. Birinci sınıfa ayrılmış yeterli sayıda hakimin olmaması durumunda en kıdemli hakimden başlayarak eksikler tamamlanacak. Bu suretle kurulan il seçim kurulu iki yıl süre ile görev yapacak.

İlçede görev yapan ve birinci sınıfa ayrılmış hakimler arasından, merkez ilçelerde ise il seçim kurulu başkan ve üyelere ilişkin kura çekiminden sonra kalan listeden olacak şekilde il merkezinde görev yapan ve birinci sınıfa ayrılmış hakimler arasından ilk derece adli yargı adalet komisyonunca yapılan kura çekimiyle belirlenen hakim üye, ilçe seçim kuruluna başkanlık edecek.

Birinci sınıfa ayrılmış yeterli sayıda hakimin olmaması durumunda en kıdemli hakim kurulun başkanı olacak. Kura çekimine dahil olmak istemeyen hakimler yazılı olarak komisyona başvuracak. Görev için yeterli sayıda başka hakimin olması halinde kuraya dahil olmak istemeyenler listeden çıkartılacak.

1 yıl önceki seçmen kütüğü üzerinden güncelleme

Sandık kuruluna üye bildirme hakkı olan bir parti; oluru olmadan başka bir parti üyesini sandık kurulu üyesi olarak gösteremeyecek.

Mahalli İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanun uyarınca yapılacak seçimlerde, yerleşim yeri adresine göre oluşturulan bir yıl önceki seçmen kütüğü üzerinden güncelleme işlemleri yapılacak.

Adresi kapanmış olması sebebiyle adres kayıt sisteminde gözükmeyenler, en son seçmen olduğu adrese göre seçmen listelerine kaydedilecek.

Seçim sonucuna göre, ilk sırada yer alan muhtar adayı, seçilme yeterliliğine sahip olduğunu en geç bir ay içinde belgelendirmesi halinde kendisine seçim kazandığına dair ilçe seçim kurulunca mazbata verilecek. Aksi halde ikinciye, daha sonra üçüncüye ve nihayet seçilme ehliyetine sahip aday bulunana kadar bu işlem yapılacak. İlçe seçim kurulunun bu hususta vermiş olduğu kararlara karşı iki gün içerisinde il seçim kuruluna itiraz edilebilecek. İl seçim kurulunun vermiş olduğu kararlar kesin olacak.

İl seçim kurulu başkan ve üyeleri ile ilçe seçim kurulu başkanları, teklifin kanunlaşarak yürürlüğe girmesinden itibaren 3 ay içinde, yapılan değişikliklere göre yeniden belirlenecek. Bu şekilde belirlenen başkan ve üyeler, önceki başkan ve üyelerin görev süresini tamamlayacak.

Teklifle, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine paralel olarak Seçim Kanunu’ndaki “Başbakan” ibareleri kanundan çıkartılıyor.

Teklifin genel gerekçesinde, “Bu kanun teklifi değişikliği ile ülkemizin yükselmiş olan demokrasi çıtasının ve standardının daha da yükselmesi, demokratik ülkeler arasında yerinin daha da sağlamlaşması, Cumhurbaşkanlığı Yönetim Sistemi ile ulaşılan yönetimde istikrarın temsilde adalet ile güçlendirilmesi amaçlanmaktadır.” denildi.

Paylaşın

Akaryakıtta Verginin Kaldırılması İçin Kanun Teklifi

HDP ve CHP’li vekiller bugün ayrı ayrı akaryakıtla ilgili kanun teklifleri verdi. HDP Ekonomi Komisyonu verdiği teklifte akaryakıttan alınan verginin kaldırılmasını isterken, CHP İzmir Milletvekili Murat Bakan toplu ulaşımda kullanılan akaryakıttan KDV ve ÖTV’nin alınmamasını istedi.

HDP’li Vekiller Garo Paylan, Necdet İpekyüz, Erol Katırcıoğlu ve Serpil Kemalbay söz konusu kanun tekliflerini şöyle gerekçelendirdi:

Benzin ve mazota gelen fahiş zamlar yurttaşlarımızın belini bükmüştür. İktidar, Rusya-Ukrayna savaşını bahane ederek, neredeyse her gün akaryakıta zam yağdırmaktadır. Petrol küresel piyasalarda son altı ayda yaklaşık yüzde 60 yükselirken, ülkemizde bu dönemde benzine yüzde 160, mazota yüzde 220 zam yapılmıştır.

Benzin ve mazota yağdırılan zamlar sonucunda dar gelirli yurttaşlarımız için kontak çevirmek iyice imkânsız hale gelmiştir.  Son yapılan zamlarla, benzinin litre fiyatı 20 TL’yi, motorinin litre fiyatı 23 TL’yi geçmiştir. Başta çiftçiler olmak üzere; kamyon, otobüs, minibüs, taksi esnafı akaryakıt maliyetlerine isyan etmektedir. Çiftçi tarlasını süremez, kamyon esnafı yük taşıyamaz haldedir. Fiyatların bu seviyede kalması, gıda krizinin ve ekonomik krizin derinleşmesine neden olacaktır.

Akaryakıt zamları, iğneden ipliğe bütün ürünlerin zamlanmasına neden olmaktadır. Akaryakıta yapılan fahiş zamlar yurttaşlara yüksek enflasyon, düşük alım gücü olarak yansıyacaktır. TÜİK’e göre bile yüzde 50’yi aşan enflasyon, zamlar geri alınmazsa önümüzdeki aylarda kontrolden çıkacaktır. Bu duruma karşı TBMM mutlaka sorumluluk almalıdır.

HDP Ekonomi Komisyonu olarak hazırladığımız yasa teklifiyle, akaryakıtta KDV ve ÖTV’nin sıfırlanmasını öneriyoruz. Bu sayede benzin ve mazot fiyatları yaklaşık 6’şar TL düşecektir. Teklifimizin yasalaşması, dar gelirli yurttaşlarımıza bir nebze nefes aldıracaktır.

CHP toplu taşıma için teklif verdi

CHP’li Murat Bakan da verdiği kanun teklifinde Katma Değer Vergisi Kanunu ile Özel Tüketim Vergisi Kanunu’nda değişiklik yapılarak toplu ulaşımda kullanılan akaryakıtta KDV ve ÖTV’nin kaldırılmasını önerdi.

Bakan, teklifinin gerekçesinde “Vatandaşlarımız öylesine yoksullaşmıştır ki, Anayasa ile de güvence altına alınmış gıda dahil en temel insani ihtiyaçlarını karşılayamaz noktaya gelmiş, işe gitmek okula gitmek gibi en zorunlu seyahat haklarını dahi kullanamaz hale gelmiştir” dedi.

Bakan, toplu ulaşımda kullanılan akaryakıtta KDV ve ÖTV’nin kaldırılmasının hem toplu taşıma hizmetinin fahiş akaryakıt fiyatları nedeniyle içinde bulunduğu krizden kurtulmasına önemli bir katkı sağlanacağını hem de yurttaşların toplu taşımayı daha ucuza kullanabileceğini vurguladı.

Yüzde 24’ü vergi

Bugün her benzin ve motorinden yüzde 24 oranında vergi (ÖTV + KDV) alıyor. 20,35 TL’lik benzine tüketici 5,63 TL vergi ödüyor.

Paylaşın

CHP Lideri Kılıçdaroğlu: Enflasyon Sopasını Fakirin Fukaranın Sırtında Kırdılar

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, AK Parti hükümetini yüksek fiyatlar ve gıda krizi karşısında önlem almamakla eleştirerek, “Aylardır söyledim, önlem alın diye uyardım. Bunlar tam tersini yaptılar zam üstüne zam yaptılar. Enflasyon sopasını fakirin fukaranın sırtında kırdılar.” dedi.

Haber Merkezi / Kılıçdaroğlu, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde gerçekleştirdiği grup toplantısında, “Tasada ve kıvançta beraber olacağımız, kadın-erkek ayrımı olmayan, hiçbir kimsenin ötekileştirilmedi bir Türkiye’de yaşamak istiyoruz. Bunun sözünü veriyorum, mutlaka Türkiye kucaklaşacaktır, mutlaka Türkiye helalleşecektir, büyüyecektir, mutlaka Türkiye’ye demokrasi gelecektir, mutlaka İstanbul Sözleşmesi yürürlüğe girecektir” ifadelerini kullandı. CHP lideri Kılıçdaroğlu, “Bir iktidar göreve geliyorsa sözünü tutacak. Bu sözü en tepedeki insan vermişse bu sözün arkasında durması lazım. ’19 Ocak’ta muhtar maaşlarını asgari ücret seviyesine yükseltme kararı aldık’ diyor hala yok, niye yok?” dedi.

“Anadolu’nun içi boşalıyor” diye sözlerini sürdüren Kılıçdaroğlu, “Eskiden Anadolu Kaplanları vardı. Yatırım batıya kaydı. Sınırları ticaretinde ciddi kısıtlama gelmiş vaziyette. Buradan bütün Vanlı kardeşlerime sesleniyorum; Van’ın tarihini de ekonomisini de büyüteceğiz. Van’ı gerçek anlamda büyütmeye söz veriyorum” ifadelerini kullandı. Sağlık çalışanlarına verilecek desteği hatırlatan Kılıçdaroğlu, “Bir politikacı verdiği sözü tutmuyorsa, o partiye oy vermeyeceksiniz. Yine gidip oy veriyorsanız; o zaman demokrasi yok, özgürlük yok, geçinemiyorum diye dert yanmayacaksınız” dedi.

Birbiri ardına gelen zamları hatırlatan Kılıçdaroğlu, son açıklanan büyüme rakamına da dikkati çektiği konuşmasında,  “Kim büyüdü? Esnaf büyümemiş, apartman görevlisi büyümemiş, taksi şoförü ‘Hayır’ diyor, kamyon şoförü ‘ne büyümesi mazot aldık eziliyoruz’ diyor. Çiftçi ‘dalga mı geçiyorsunuz, gübreye ödediğimiz faturaları biliyor musunuz’ diyorlar. Kim büyüdü? Beşli çete!” ifadelerini kullandı.

“Bütün bunların sorumlusu kim?” diye soran CHP lideri, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidara gelmeden önce bir televizyon kanalında söylediği “Benim Anadolu’daki hafta  pazarlarını atıklarını eve götürüyorsa, meydanlar açız açız diye bağırıyorsa, evinin suyunun elektriğinin parasını ödeyemiyorsa ve artık ‘yandım Allah’ diyorsa benim vatandaşım, yüzde 25’i açlık sınırının altındaysa, yüzde 50’si yoksulluk sınırının altındaysa bu hale Türkiye’yi kim getirdi? Bu hükûmet getirmedi mi?” sözleriyle yanıt verdi. Kılıçdaroğlu Erdoğan’ın videosunu izlettikten sonra, ” Ben söylemiyorum, en yetkili kişi söylüyor. Bu itiraf son derece değerlidir” dedi.

Öte yandan ana muhalefet partisi lideri Erdoğan’ın AKP’li milletvekillerine yaptığı “Yaptıklarımızı vatandaşlarımıza anlatın” talimatına da, “Nasıl senin yaptıklarını anlatsınlar. Kasaba gittin elektriğe yüzde 102 zam yaptık memnun musun? Akıl alçak şey değil. Çiftçiye gittin gübreye yüzde 450 zam yaptık engel tokalaşalım. Bunlarda akıl da yok. Yönetim nedir onu da biliyorlar” diyerek yanıt verdi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu partisinin grup toplantısında konuştu. Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

Bütün vatandaşlarımızı yürekten kucaklıyoruz. Onlara güzel bir Türkiye vadediyoruz. Tasada ve kıvançta beraber olacağımız, kadın-erkek ayrımı olmayan, hiçbir kimsenin ötekileştirilmedi bir Türkiye’de yaşamak istiyoruz. Bunun sözünü veriyorum, mutlaka Türkiye kucaklaşacaktır, mutlaka Türkiye helalleşecektir, büyüyecektir, mutlaka Türkiye’ye demokrasi gelecektir, mutlaka İstanbul Sözleşmesi yürürlüğe girecektir.

Bayburtlu kardeşlerin milletvekili istiyorum sizden. Bayburt’un gerçek anlamda il olmasını istiyorsanız, Bayburt’ta işsizlik olmasın diye düşünüyorsanız oyunuzun rengini değiştireceksiniz. Millet İttifakı’nın bileşenlerine oy vereceksiniz. O zaman göreceksiniz Bayburt tarihteki görkemli günlerine mutlaka kavuşacaktır.

“En temel sorun verilen sözlerin tutulmamasıdır”

Bir siyasal iktidar halkın oylarıyla gelip iktidar olursa verdiğiniz sözleri tutması lazım. En temel sorun verilen sözlerin tutulmamasıdır. Bu vatandaşla siyasetçi arasındaki güveni temelden sarsar. 19 Ocak 2022, muhtarlar toplantısı yapılıyor, ‘Muhtar maaşlarının asgari ücretin altında kalmasına gönlümüz razı olmadı, 4250 liraya yükseltme kararı aldık’ diyor. Hâlâ yok. Niye yok? Bize asgari ücret maaşı sözü vermiştiniz  bugüne kadar gerçekleşmedi bir yerde bir aksama mı var yoksa siz unuttunuz mu parayı başkalarına mı kaptırdınız diye bir sorun bakalım dedim.

Anadolu’nun işi boşalıyor. Yatırım büyük ölçüde Batı’ya kaydı. Eskiden Anadolu Kaplanları vardı. Van diye görkemli bir ilimiz vardır. Biraz boynu bükük. Çünkü sınır ticaretinde ciddi kısıtlamalar gelmiş vaziyette. Bütün sınırlarda bulunan illerimizin diğer ülkelerle sınır ticareti yapmasını isteriz. Kilis bunun çok tipik bir örneğidir. Bunun yasal bir zemine oturması bizim açımızdan değerlidir. Bu kısıtlamalar var. Vanlı kardeşlerime sesleniyorum hiç meraklanmayın Van’ın tarihini de coğrafyasını da turizm alanında yükselteceğiz. Van’ın kahvaltısını her yabancının da tatmasını isterim. Van’ı gerçek anlamsa büyütmeye bu kürsüden söz veriyorum.

Muhtarların üzerine bir görev düşüyor, sandığa gittikleri zaman sözünde durmayan politikacıya asla oy vermem diyecek. Bugün beni yarın toplumun çok daha büyük bir kesimini  kandırabilir diyecek. Sağlıkçılar için de bütçeden önce bir torba kanun gelmişti. Sayın Sağlık Bakanı aradı, genel kurulda görüşülecek biz genel kurulda görüşülürken malum pandemi dolayısıyla sağlıkçılar büyük özveride bulundular, onların aylıklarına zam yapalım dediler. Çok güzel.

Biz tamam dedik, eksiklik var normalde bütün sağlık çalışanlarını karşılaması lazım ama biz buna destek vereceğiz dedik. Geldi biz desteğimizi açıkladık, fakat dediler ki bunu bir görüşmemiz lazım. Bütün sağlık çalışanlarını kapsasın dendi, eyvallah, çok daha güzel bir tablo çıkar. Gitti komisyona komisyondan çıkmadı. Hatta komisyondan gelir diye cuma- cumartesi, pazar da parlamento açık kaldı. Sağlıkçılarla ilgili maddeler tamamıyla çıkarıldı. Ve torba kanun o şekilde geçti. Tam 4 ay geçti. Sağlıkçılarla ilgili verdikleri sözü tutmadılar.

Bütün sağlıkçı kardeşlerimize söylüyorum bir politikası verdiği sözü tutmazsa o politikacının mensup olduğu partiye oy vermeyeceksiniz kardeşim. Biz kandırılmaya alıştık diyorsanız o zaman  devam edin. O zaman demokrasi yok, özgürlük yok, geçinemiyorum diye dert yanmayacaksınız! Kendi geleceğinizi kendi iradenizle belirleyeceksiniz. Sizi kandıran siyasetçiye izin vermeyeceksiniz. Ak Parti’nin bu zeytin ağaçlarına karşı bir alerjisi var. Kanunla yapamadıklarını bir yönetmelikle yaptılar. Şimdi bunun üzerine bütün STK’lar davalar açtı bizler de dikkatle değerlendiriyoruz.

Nükleer enerji düzenlemesi: AYM’ye itiraz dilekçemizi hazırlayacağız

İnsan bazen şaşırıyor. Nükleer enerji düzenlemesi vardı. Orada CHP’lilerin yaptığı ciddi itirazlar vardı. Bir nükleer enerji komisyonu kurulacak ve bu kurumun da liyakat sahibi olmaları lazım. Bu konuda önergelerimiz verildi. Fakat her seferinde reddedildi. Kaboğlu ‘Ya bunlar  bunu böyle yaptı ama ya bunlar bir yönetmelikle veya KHK ile kendilerine yönelik bir kurum oluştururlarsa’ dediğinde, Özgür Özel kardeşimiz ‘Hayır yapamazlar’ demiş.

Nitekim kanunun yayınlandığı gün nükleer düzenleme kurumuyla ilgili düzenleme de Resmi Gazete’de yayımlandı. Şuanda nükleer kelimesinin n’sini dahi bilmeyen bir kişiyi oraya atamak mümkün. Ya devlette adalet liyakat unutulmuş vaziyette. AYM iptal kararı vermişti .Bunun için de yine Kaboğlu hocamıza görev düşüyor. AYM’ye itiraz dilekçemizi hazırlayacağız. Devlet böyle yönetilmez, devlet bilgi, birikim, adaletle yönetilir. Ama bunlara böyle yapıyorlar. Ama hiç kimse merak etmesin hepsini aşacağız.

Bugün 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü. Hayatın kahrını çeken kadınlar, evladı işsiz olduğu için iş arayan kadınlar, gece sokağa rahat çıkamayan kadınlar, yılın sadece 1 günü bütün kadınlar acaba  bir araya gelip yürüyüş yapabilir miyiz, kendi haklarımızı, beklentilerimizi topluma duyurmak için bir yürüyüş  yapabilir miyiz diye düşünen kadınlara yasak getiren erkekler.

Demokrasinin ne olduğunu bilmeyenler. Kadının haklarını ellerinden almaya çalışanlar. Ve Ukraynalı kadınlar. Bu dramı dünya insanlık hak etmiyor. Tarafların bir araya gelerek anlaşması lazım. Silahla öldürülüyorlar, bomba ile öldürülüyorlar. 21. yüzyılın dünyasında böyle bir vahşeti kabul etmiyoruz. Kadınlar hayatın kahrını çekiyorlar ama dirençle hayata sarılmasını, zorlukları aşmasını da biliyorlar. Kadınların hayatın her alanından güçlü bir şekilde yer almalarını istedik.

Parlamentonun yarısı kadın yarısı erkek olsun. Siyasi partiler yasasını değiştirelim, parlamentonun yapısı bizim nüfus yapımızı göstermiş olsun. Teklif hazırlandı, 400!e yakın kadın kuruluşuna gönderildi, öneriler geldi, teklif son şeklini aldı genel kurula indirdik, açık ve net ifade edeyim size sağlamak istediğimiz bu teklifi AK Parti ve MHP’nin kadın milletvekilleri de dahil reddettiler. Kadınlara şikâyet ediyorum.

Hayat pahalılığını en çok yaşayan kadınlardır. Evladını yatağa aç yatıran, ekmek arasına bir şey koyamadığı için salça sürüp evladına veren annenin dramını kimse anlayamaz. Türkiye’nin bu acı tablodan süratle kurtulması lazım. Bunun için de sandığın gelmesi gerekiyor. Direniyorlar ama gün olacak sandık gelecek ve biz Türkiye’nin kaderini kadın-erkek hep birlikte değiştireceğiz.

Aylardır söyledim, gıda krizi geliyor, önlem alın diye. Gıda krizinin geleceğini görmüyorlar. Kış ayları geliyor bakın insanlar faturalarını ödeyemeyecekler aman bir kara-kış fonu kurun diye defalarca söyledim yine yapmadılar. Ama CHP’li belediyeler bunların tamamını yaptılar. Faturasını ödeyemeyecek durumdaki ailelerin faturalarını ödediler. Ben yine tekrar hepinizin huzurunda CHP’nin aldığı bu kararı uygulayan, kendi sınırları içindeki hiçbir çocuğun yatağa aç girmediği bir tabloyu yaratan belediye başkanlarımıza teşekkür ederim. Ne diyorlardı sakın CHP’ye oy vermeyin yardımlar kesilir.’ Bütün bu algının nasıl yıkıldığını nasıl yok olduğunu hepimiz gördük ve bu yanlış algının da tanığı olduk. Bunlar tam tersini yaptılar zam üstüne zam yaptılar enflasyon sopasını fakirin fukaranın sırtında kırdılar.

“Bütün bunların sorumlusu kim?”

Türkiye yüzde 11 büyüdü diye rakamları yayımladılar. Kim büyüdü? Esnaf büyümemiş, apartman görevlisi büyümemiş, taksi şoförü ‘Hayır’ diyor, kamyon şoförü ‘ne büyümesi mazot aldık eziliyoruz’ diyor. Çiftçi ‘dalga mı geçiyorsunuz, gübreye ödediğimiz faturaları biliyor musunuz’ diyorlar. Kim büyüdü? Beşli çete! Bu beşli çeteler yüzde 300 bunlar büyüdüler. Milyonlar fakirleşirken maalesef onlar büyüdüler. Bütün bunların sorumlusu kim? (Erdoğan’ın iktidara gelmeden önce katıldığı bir televizyon programındaki hükümete ilişkin eleştirilerini izletti) Ben söylemiyorum, en yetkili kişi söylüyor.

Bu itiraf son derece değerlidir. Bunu özellikle AK Parti’ye oy veren kardeşlerimin dikkatle birkaç kez dinlemesini isterim. MHP’ye oy veren kardeşlerimin de dikkatle dinlemesini isterim. Bu işin sorumlusu bunlar. Aylardır söylüyorum yanlış yapıyorsunuz diyorum. Önlem alın diyorum. Yaparsan sen kârlı çıkarsın diyorum, sen yapacaksın sen yönetiyorsun bu ülkeyi diyorum. Şu soru akla gelebilir. Eskiden böyle değildi son zamanlarda böyle oldu’ İlk geldiklerinde satmadıkları fabrika bırakmadılar.

Telekom’undan Sümer Bank’ından iletişim hataları tamamını sattılar. Yetmedi. Milyarlarca vergi topladılar. Yetmedi. Merkez Bankası’nın 128 milyar doları var onu da hiç ettiler. İşin doğrusu deniz bitti kara görüldü. Satacak bir şey kalmadı. Milli Piyangoyu da en son sattılar şimdi arazileri sattılar. Haydan gelen huya gider diye bir sözümüz var. Devleti yönetemiyorlar. Şehir hastaneleri yaptık diyecekleri siz yapmadınız bizim paralarımızla yapıldı, bizim çocuklarımız bile ödeyecek bu paraları.

Erdoğan’a öneriler

Bu müfettiş, zabıta tayfasını derhal geri çekeceksiniz bu bir. İki; tarım kanununda çok açık bir hüküm var. Diyor k, her yıl milli gelirin en az yüzde 1 oranında çiftçiye destek verilir. Bunu vereceksin kardeşim. Çiftçinin bu hükümetlerden 229 milyar lira alacağı var. Nasıl vereceksin? Bütçeye  koyacaksın, Ziraat Odaları Birliği Başkanı’nı çağıracaksın  bu paranın kimlere nasıl harcandığının hesabını Ziraat Odaları Birliği’ne vereceksin.

Üç; çiftçinin tarım kredi kooperatifi ve bankalardan çektiği krediler var. İlk yapacağı iş çiftçinin bu kredilerin faizlerini dileceksin. Ben bunu nasıl sileceğim diyorsan alacağından mahsup edersin. Dört; verdiğim sözün arkasında her zaman durum deyip traktöre dolacak mazotun yarısını sen yarısını ben ödeyeceğim diyeceksin. Beş; tarımsal sulamada kullanılan elektrik. Alma kardeşim ya bedava ver.

Diyarbakır’a gidecek orada da aynı şeyi söyleyeceğim. Çitçiye güneş enerjisi üzerinden elektriği bedava vereceğiz. Nasıl yaptığımı öğrenmek istiyorsan bakanlık engel olmasın, bütün taleplerimizi yerine getirsin seni de davet edeceğiz beraber açacağız. Sen yönetmeyi bilmiyorsun. Altı; devlet destekleme alımlarında yeni bir yöntem. Artık öyle taban fiyat falan öyle değil .Yapılacak uygulama çok basit maliyet artı makul kâr eşittir taban fiyat.”

Erdoğan’ın sözlerine yanıt

Yaptıklarımızı vatandaşlarımıza anlatın. Nasıl senin yaptıklarını anlatsınlar. Kasaba gittin elektriğe yüzde 102 zam yaptık memnun musun? Akıl alçak şey değil. Çiftçiye gittin gübreye yüzde 450 zam yaptık engel tokalaşalım. Bunlarda akıl da yok. Yönetim nedir onu da biliyorlar. AK Partili milletvekilleri televizyonlara çıkamıyorlar, onların yerine kalemlerini saraya kiraya vermiş gazetecileri çıkarıyorlar. Onlar da inadına ya da neyse parasına savunuyorlar. Parayla düşünce ifade etmek ahlaki değildir.”

Paylaşın