AK Parti’de Yoklama Sancısı; Tüm Partileri Etkileyebilir

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel’in bir PKK’lı ile fotoğraflarının çıkması üzerine dokunulmazlığı kaldırılarak yargı sürecinin önü açıldı. Hakkında yakalama kararı çıkarılan Güzel’in şimdi de milletvekilliğinin düşürülmesi gündemde.

AK Parti Grup Başkanvekili Cahit Özkan, yurt dışına gittiği iddia edilen Güzel’in parlamento çalışmalarına katılmaması nedeniyle milletvekilliğinin düşürülebileceğini belirterek “Mazeretsiz olarak 5 birleşim oturumuna katılmaması durumunda parlamento olarak gereğini yapacağız. Bundan önce benzer durumda olan vekiller için de gereğini yaptığımızı hatırlatmak isterim” dedi.

Anayasa ve TBMM iç tüzüğüne göre Meclis çalışmalarına özürsüz veya izinsiz olarak 1 ay içinde 5 birleşim günü katılmayan milletvekilinin TBMM üyeliği düşüyor. Söz konusu durumun Meclis Başkanlık Divanı’nca tespit edilmesi gerekiyor.

Gazete Duvar’da yer alan habere göre  bu tespitin yapılması için de Genel Kurul’da sürekli yoklama alınması şart. Ancak Meclis yaklaşık 3 yıldır yoklama alınmadan, ‘müşahede’ ile açılıyor. Şimdi yoklama alınmaya başlanırsa çeşitli nedenlerle Meclis çalışmalarına katılmayan birçok milletvekilinin zor durumda kalacağı ifade ediliyor.

‘Tüm partiler için sıkıntı olur’

AK Parti milletvekilleri, 26. dönemde böyle bir süreç yaşandığında, o zaman AK Parti milletvekili olan Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan’ın aralarında bulunduğu bazı milletvekillerinin devamsızlık nedeniyle düşme noktasına geldiğini hatırlatarak, “Devamsızlık tespiti yapılırsa bu sadece AK Parti için de değil, tüm partiler için sıkıntı olur. Birçok kişi zor durumda kalır” değerlendirmesinde bulunuyor.

Paylaşın

‘Vergi Ve Ekonomi Paketi’ni İçeren Kanun Teklifi Kabul Edildi

Vergi ve Ekonomi Paketine ilişkin “Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” AKP, CHP, MHP ve İyi Parti’nin oyları ile TBMM Genel Kurulu’nda kabul edildi.

Kanuna göre, muhtarlara net asgari ücret tutarının altında ödenek verilmeyecek. Yabancılara konut veya iş yeri teslimlerinde KDV’den istisna tutulmak için 1 yıllık elde tutma şartı, 3 yıla çıkarılacak.

Bir veya birden fazla özel sağlık kuruluşu ile sözleşme düzenleyerek hekimlik faaliyetini yürüten hekimler, serbest meslek erbabı olarak kabul edilecek ve kazançları serbest meslek kazancı hükümlerine göre vergilendirilecek.

Kanunun tüm maddeleri

Kanunda yer alan düzenlemelerin tamamı şöyle:

  • Reklam yasağı kararı verilmiş olmasına rağmen reklam yasağı getirilenlere reklam vermeye devam eden Gelir Vergisi mükelleflerinin vergi matrahının hesaplanmasında, bu harcamaları gider olarak kabul edilmeyecek.
  • Bir veya birden fazla özel sağlık kuruluşu ile sözleşme düzenleyerek hekimlik faaliyetini yürüten diş hekimleri ve hekimler, serbest meslek erbabı olarak kabul edilecek ve kazançları serbest meslek kazancı hükümlerine göre vergilendirilecek.
  • Vergi daireleri tarafından düzenlenen ve imzalanması gereken belgelerin, Gelir İdaresi Başkanlığınca elektronik ortamda imzalanması, mühürlenmesi veya onaylanması durumunda belgeler vergi dairesi tarafından imzalanmış, mühürlenmiş veya onaylanmış sayılacak.
  • Vergi kanunlarına göre tutulan defter ve kayıtlar üzerinde hile ve tahrif edenler ve yanıltıcı belge düzenleyenler hakkındaki hapis cezasının üst sınırı 3 yıldan 5 yıla çıkacak.
  • Defter, kayıt ve belgeleri yok edenler, sahte olarak düzenleyenler için öngörülen cezanın 5 yıllık üst sınırı 8 yıl olacak.
  • Hazine ve Maliye Bakanlığı ile anlaşması bulunan kişilerin basabileceği belgeleri, bakanlıkla anlaşması olmadığı halde basanlar veya bilerek kullananlara, ödeme kaydedici cihazlara müdahale ederek satışlara ait belgelerin kayıt alınmasına engel olanlara ve ilgili kurumlara elektronik ortamda iletilmesi gereken belge, bilgi veya verilerin iletilmesini önleyen veya bunların gerçeğe uygun olmayan şekilde iletilmesine sebep olanlara verilecek cezanın üst sınırı da 5 yıldan 8 yıla çıkarılacak.
  • Bu fiillerle vergi kaybı tespit edilmesine bağlı olarak tarh edilen verginin, gecikme faizi ve gecikme zammının tamamı ile kesilen cezaların yarısı ve buna isabet eden gecikme zammının; soruşturma evresinde ödenmesi halinde verilecek ceza yarı oranında, kovuşturma evresinde hüküm verilinceye kadar ödenmesi halinde ise verilecek ceza üçte bir oranında indirilecek. Tarh edilen vergi ve vergi aslına bağlı olarak kesilen cezanın bulunmadığı durumlarda verilecek ceza, yarı oranında indirilecek.
  • Ceza indiriminden faydalanabilmek için vergi mahkemesinde dava açılmaması, açılmışsa feragat edilmesi, kanun yollarına başvurulmaması veya başvurulmuşsa vazgeçilmesi gerekecek.

  • Bu suçların birden fazla takvim yılı veya vergilendirme dönemi içinde aynı suç işleme kararının icrası kapsamında işlenmesi halinde ceza, dörtte birden dörtte üç oranına kadar artırılabilecek.
  • Bu suçların başka bir kişi tarafından işlendiğinin veya başka bir kişiyle birlikte gerçekleştirildiğinin ortaya çıkması durumunda kamu davası açılması için rapor düzenlenmesi ve mütalaa verilmesi şartı aranmayacak.
  • Seyahat acentelerinin 2022 yıllık aidatlarının hesaplanmasında 2022 yılı için tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranının yüzde 50’si dikkate alınacak.
  • Muhtarlara 14 bin 750 gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarda verilen aylık ödeneğin net tutarının, net asgari ücret tutarının altında kalması halinde aradaki fark, ödenek için öngörülen usul ve esaslar çerçevesinde herhangi bir vergi ve kesintiye tabi tutulmaksızın ayrıca ödenecek.
  • Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen 27 Temmuz 2020 tarihli ve 65 sayılı Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle bazı üniversitelere ihdas edilen kadrolar, kanunla yeniden oluşturulacak.
  • Türkiye’de yerleşmiş olmayan yabancı uyruklu gerçek kişiler, çalışma veya oturma izni alarak 6 aydan daha fazla yurt dışında yaşayan Türk vatandaşları ile kanuni ve iş merkezi Türkiye’de olmayan ve bir iş yeri ya da daimi temsilci vasıtasıyla Türkiye’de kazanç elde etmeyen kurumlara yapılan konut veya iş yeri teslimlerinde, KDV’den istisna tutulmak için 1 yıllık elde tutma şartı 3 yıla çıkarılacak.
  • İmalat sanayi ile turizme yönelik yatırım teşvik belgesi sahibi mükelleflere, belge kapsamındaki inşaat işlerine ilişkin mal teslimleri ve hizmet ifaları 31 Aralık 2025 tarihine kadar KDV’den müstesna olacak.
  • Türkiye’de gerçekleştirdikleri Ar-Ge faaliyetleri sonucunda geliştirdikleri elektrik motorlu taşıt araçlarını Türkiye’de imal eden mükelleflere bu araçların geliştirilmesine yönelik verilen ve yatırım teşvik belgesi kapsamında yer alan mühendislik hizmetleri 31 Aralık 2023’e kadar KDV’ye tabi olmayacak.
  • İmalat sanayi ile turizme yönelik inşaat işleriyle elektrik motorlu taşıtlarla ilgili yatırımın tamamlanmaması halinde, zamanında alınmayan vergi alıcıdan, vergi ziyaı cezası uygulanarak gecikme faiziyle birlikte tahsil edilecek. Zamanında alınmayan vergilerle vergi cezalarında zamanaşımı, verginin tarhını veya cezanın kesilmesini gerektiren durumun meydana geldiği tarihi takip eden takvim yılının başından itibaren geçerli olacak.
  • Bu kapsamda yapılan hizmetler nedeniyle yüklenilen vergiler, vergiye tabi işlemler üzerinden hesaplanan vergiden indirilecek. İndirim yoluyla telafi edilemeyen vergiler, istisna kapsamında işlem yapan mükellefin talebi üzerine iade edilecek.
Paylaşın

Akşener’den İktidara Uyarı: Aklınızı Başınıza Alın

TBMM’deki grup toplantısında yaptığı konuşmada, iktidarı sert sözlerle eleştiren İYİ Parti Lideri Akşener, “İktidarı uyarmak istiyorum. Gıda fiyatlarını devamlı sübvanse ederek terbiye edemezsiniz. Allah aşkına artık aklınızı başınıza alın. Bu işin polisiye tedbirlerle ilerlemeyeceğini anlayın. Kamunun hakem yükünü piyasanın insafına terk etmeyin. Lobilerin, beşli çetenin değil vatandaşın yanında olun.” dedi.

Haber Merkezi / Konuşmasının büyük bir bölümünü ekonomik krize ayıran Akşener, TÜİK’e göre yüzde 61,14 olarak açıklanan mart ayı enflasyon oranına tepki gösterdi. Akşener, konuşmasında, Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin, “Enflasyon şu an yüzde 61. Problem mi? Problem ama ekonomiyi faiz kıskacından da çıkardık. Faiz artırılmadan olmaz diyenler vardı, elhamdülillah o da tamam” ifadelerine yanıt verdi.

“Sisli zihin sendromundan muzdarip gibi gözüken Nebati Bakan ışıltılı gözleriyle piyasada işler iyi dese de Afrika ülkelerinden bile daha yüksek bir enflasyon oranıyla karşı karşıyayız” diyen Akşener, “Nebati Bakan’ın affını isteme vakti gelip çatmıştır. Yeni hayatında şimdiden başarılar diliyorum” diye konuştu.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuştu. Akşener’in açıklamalarından satırbaşları şöyle:

“Bu mübarek ayda memleketimizde ve milletimizde huzura, bolluğa ve berekete dair bir şey var mı? Maalesef yok. Yumurtalı çörekotlu Ramazan pidesinin tanesi 7.5 lira oldu.

Sade pidenin fiyatı ise 6 lira. 4 kişilik bir aile sahurda ve iftarda toplam 3 sade pide yese, sadece Ramazan ayının pide maliyeti 540 lira. Pidenin yanında yiyeceklerini saymıyorum.

Diyanet İşleri Başkanlığı bu yıl fitre sadakasını 40 lira olarak belirledi. 40 liranın altına kesinlikle düşülmemesini vurguladı. Fitre nedir? Bir kişinin günlük gıda ihtiyacıdır.

4 kişilik bir aile için aylık hesaplarsak 4 bin 800 lira eder. Bu da aslında Diyanet’in Nisan ayı için belirlediği açlık sınırıdır. Bugün asgari ücretlilerimiz açlık sınırının altında hayat mücadelesi veriyor demektir.

Üstelik bunun içinde daha elektrik, su, doğalgaz, kira, giyecek, ulaşım yok. Bir yandan saray eşrafına 5-10 maaş vereceksiniz, diğer yandan çalışanları, emeklileri açlığa mahkum edeceksiniz. Böyle devlet yönetilir mi?

TÜİK’e tepki

Yıllık enflasyon TÜİK’e göre yüzde 61.1 olarak açıklandı. Bu rakam sonra 20 yılın en yüksek oranı.

Sisli zihin sendromundan muzdarip gibi gözüken Nebati bakan ışıltılı gözleriyle piyasada işler iyi dese de Afrika ülkelerinden bile daha yüksek bir enflasyon oranıyla karşı karşıyayız.

Şu tabloya bakar mısınız? İşin kötüsü gün geçtikçe her şey daha kötüye gidiyor. Marketteki, pazardaki fiyatlar durdurulamıyor.

Tezgahlar yanmaya devam ediyor. Çiftçilerimiz yalnız kalmaya, üretimimiz yok olmaya devam ediyor.

Tüm bunlara rağmen iktidar tarafında her şey tıkırında. Sayın Erdoğan’ın keyfi, Nebati Bakan’ın neşesi asla bozulmuyor.

Durmak bilmeyen zam furyası da tam gaz devam ediyor. Geçtiğimiz haftayı da zamlarla geçirdik.

Aklın, mantığın, matematiğin katledilmesini yine utançla izledik. AK Parti iktidarının beceriksizliğine yine tüm gerçekliğiyle karşı olduk.

Doğalgaza konutlarda yüzde 35, elektrik üretiminde yüzde 44.3, sanayide ise yüzde 50 zam yapıldı. 2021 Aralık’tan bu yana doğalgaz evde yüzde 101, sanayide yüzde 710 artmış oldu.

İktidar kendi yarattığı kriz ortamını izlerken artan doğalgaz fiyatlarını farklı tüketicilere, farklı oranlarda yansıtsa da bütün bu artışlar vatandaşın cebine etki ediyor.

Enerjide de en yüksek enflasyona sahip ülkeyiz. Son bir yılda Türkiye’de enerji fiyatları yüzde 92.2 arttı.

Avrupa ülkelerinde bu artış yüzde 28.7 oldu. Hatta Sırbistan’da yüzde 10.2, Polonya’da yüzde 15.2 oldu.

Enerji fiyatı deyince Avrupa ülkelerini dillerine dolayanlara duyurulur. Ancak elektrik ve doğalgaza yapılan bunca zamma rağmen iktidar hâlâ milletimizle dalga geçercesine abuk sabuk açıklamalar yapıyor.

İşte size AK Parti iktidarının 20 yıldır milletimizi getirdiği durumun itirafı. İşte size asgari ücreti, enflasyon oranında iyileştirmek yerine açlık sınırı altında çile çeken insanlarımıza hallerine razı olmalarını öğütleyen empati yoksunu AK Parti zihniyeti.

Geçtiğimiz hafta şekere de yüzde 31 zam yapıldı. Biz bu arkadaşlara ülkemizde şeker krizi olduğunu defalarca söyledik. Bay Kriz ne yaptı?

Yurtdışından dönerken ‘Türk Şeker adımlarını olumlu atacak’ dedi. ‘Şekerde öyle pahalı bir fiyat yok’ dedi.

Daha uçağı havadayken Türk Şeker, şekere yüzde 31 zam yaptı. Alelacele Bay krizin açıklama metni geri çekildi, şeker kısmı silindi. Biz bu arkadaşa boşuna bay kriz demiyoruz. Maşallah dediği üç gün yaşamıyor.

Doğalgaz müjdesi verdi, zamlandı. Ramazanda et ucuzlayacak dedi zamlandı. Şimdi de şeker ucuz dedi şeker zamlandı. Gelen zamlar için erken uyarı sistemi sanki mübarek ama tersten.

Bakan Nebati’ye tepki

Buradan açıkça ifade etmek isterim ki; Bay kriz ve arkadaşlarının uydurduğu, Türkiye Ekonomi Modeli, an itibariyle çökmüş, çöp olmuştur.

Bay Kriz’in, “Faiz sebep, enflasyon sonuçtur.” fantezisi doğrultusunda anlatılan “rekabetçi kur, uçan ihracat, döviz bolluğu ve düşen enflasyon” masalı, Türkiye’nin gerçekleri karşısında yenilmiştir.

Daha önce nicesinin, başına geldiği gibi, arkadaşların, bu son sözde ekonomi modeli de, gelen son veriler itibariyle, iflas etmiş, ortada, enflasyonla mücadeleyi amaçlayan bir program, artık kalmamıştır.

Ve aynı, iflas eden, önceki ekonomi programlarında olduğu gibi, bu defa da, Nebati Bakan’ın “affını isteme” vakti gelip çatmıştır.

Bu vesileyle; siyasi tarihimize, bu ucube sistemin öğüttüğü, nice bakandan biri olarak, ışıltılı gözleri ve sebep olduğu utanç tablosuyla geçecek bu arkadaşımıza, yeni hayatında, şimdiden başarılar diliyorum.

Geçen hafta sayın Erdoğan’ın 1 Nisan şakası tadında açıklamasına şahit olduk. Çiftçilerle oluşan buluşmasında diyetisyen sayın Erdoğan’ı dinlemiştik.

Diyetisyenler saçını başını yoldu. Gece 11’de yemek yemek yasaktır diyetisyenlere göre. Acaba diyet listemi sayın Erdoğan’dan mı alsam bilemiyorum.

Kendisi karşımıza gençlerin karşısına bir yaşam koçu kimliğiyle çıktı. Gençlere hayata dair hikmet dolu, derin tavsiyelerde bulundu. Kağıda basılı kitapları masanızdan, çantanızdan eksik etmeyin dedi.

Yalnız dikkat edin kağıda basılı kitaplar. Hikmet kağıtta. Kendi icat etti ya o kadar kıyak çeksin. Gittiğim her yerde lise talebelerinin bir şikayeti var. Test kitaplarını bile alamadıklarını söylüyor gençler.

Gençlere, ‘Demli bir çay ya da aromalı bir kahve eşliğinde yapılan karşılıklı sohbetin getirdiği sosyalleşmeyi asla ihmal etmeyin’ dedi.

Bu açıklama ile birlikte an itibariyle hepimiz çaya ve kahveye gelecek zammı bekliyoruz. ‘Yakın çevrenizden başlayarak tüm şehirleri, imkanınız olursa dünyayı gezin’ dedi.

Özgür basın, devlet kurumsallığına inancın teminatıdır. Özgür basın, demokrasinin bekçisidir. Bugün 6 Nisan yani Anadolu Ajansı’nın 102. kuruluş yıl dönümü.

Buradan baştan Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere Anadolu Ajansı’mızın kurucuları Halide Edip ve Yunus Nadi’yi rahmetle anıyor, ajansta emeği geçen ve kalemleri satılık olmayan tüm gazeteci kardeşlerimi saygıyla selamlıyorum.

Maalesef bugün içimiz buruk bir şekilde kutluyoruz. Muhteşem bir hikaye ile kurulan Anadolu Ajansı’nın bugün gelmiş olduğu noktaya üzülüyoruz.

Değerli dava arkadaşlarım; Peki basında yol açılan erozyon, sadece Anadolu Ajansı’yla mı sınırlı? Elbette değil. Ak Parti iktidarı, basını âdeta, Chomsky’nin deyimiyle, “Rızanın İmalatı” için kullanıyor.

Yani ucube ikna siyasetine, aparat yapıyor. Mesela; Her gün, yeni bir kriz yaşanırken; Propagandist medya aracılığıyla, milletimizi, ülkeyi iyi yönettiklerine, razı etmeye çalışıyorlar.

Mesela; Her gün, hayat pahalılığıyla, zorlukla ve yoklukla mücadele ederken; Propagandist medya aracılığıyla, milletimizi, hiçbir sorunun olmadığına, ikna etmeye çalışıyorlar.

Mesela; Her gün, yeni bir rezalete şahit olurken; Propagandist medya aracılığıyla, milletimizi, manipüle edip, yeni bir düşman üretiyorlar.

Paylaşın

19 Vekilin Dokunulmazlık Dosyası TBMM’de: 18 HDP, 1 DBP

Halkların Demokratik Partisi’nden (HDP) 18, Demokratik Bölgeler Partisi’nden (DBP) bir toplam 19 milletvekili hakkında hazırlanan 23 dokunulmazlık dosyası, Meclis Başkanlığına sunuldu. Meclis’e gönderilen Cumhurbaşkanı fezlekeleri, Anayasa Adalet Karma Komisyonu’na sevk edildi.

Haber Merkezi / Dosyalar arasında HDP’den  Dersim Dağ, Sıdık Taş ve Necdet İpekyüz’e ait 2 adet, Muazzez Orhan Işık,  Semra Güzel, İmam Taşçıer,  Abdullah Koç, Berdan Öztürk, Dirayet Taşdemir, Ömer Öcalan, Murat Çepni, Alican Önlü,  Meral Danış Beştaş,  Habip Eksik,  Ayşe Sürücü,  Ebru Günay,  Feleknas Uca, Nuran İmir’e ait bir ve DBP’den Diyarbakır Milletvekili Salihe Aydeniz’e ait 2 dokunulmazlık dosyası bulunuyor.

Süreç nasıl işliyor?

Hakkında suç isnadı bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılıp kaldırılmamasına ilişkin talepler, Adalet Bakanlığına sunuluyor. Bakanlık, talebi gerekçeli bir yazıyla Cumhurbaşkanlığına, Cumhurbaşkanlığı ise TBMM Başkanlığına iletiyor.

Meclis Başkanlığına gelen fezlekelerin gündeme alınmasındaki süreç, İçtüzüğe göre işliyor. Milletvekili dokunulmazlığı, İçtüzüğün “Yasama Dokunulmazlığı ve Üyeliğin Düşmesi” başlıklı dokuzuncu kısmının “yasama dokunulmazlığı” alt başlıklı birinci bölümünde düzenleniyor.

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması hakkındaki istemler, TBMM Başkanlığınca “Gelen Kağıtlar” listesinde yayınlanarak Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona havale ediliyor.

Söz konusu fezleke ile Meclis’teki mevcut fezlekeler, sevk edildikleri Karma Komisyonda bekletilebiliyor ya da komisyonda gündeme alınabiliyor. Fezlekelerin gündeme alınması halinde süreç başlıyor. Karma Komisyon toplanıyor ve hangi fezlekeye ait dosyayı değerlendireceğine karar veriyor.

Hazırlık Komisyonu kuruluyor

Hazırlık Komisyonu, kurulduğu andan itibaren en geç 1 ay içinde dosyayı inceleyerek raporunu hazırlıyor. Bu komisyon bütün kağıtları inceleyip gerekirse o milletvekilini dinliyor ancak tanık dinleyemiyor.

Hazırlık Komisyonu, yasama dokunulmazlığının kaldırılması yönünde karar alırsa dosya Karma Komisyona havale ediliyor. Karma Komisyon da 1 ay içinde Hazırlık Komisyonu raporunu ve eklerini görüşerek sonuçlandırıyor.

Karma Komisyon, dokunulmazlığın kaldırılmasına veya kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar veriyor.

Karma Komisyon kovuşturmanın ertelenmesini kararlaştırmışsa bu yöndeki raporu Genel Kurulda okunarak bilgiye sunuluyor. Bu rapora milletvekilleri tarafından 10 gün içinde itiraz edilmezse kesinleşiyor, itiraz edilmesi halinde ise rapor Genel Kurul gündemine alınıyor. İtiraz edilmeyen dosyalar Cumhurbaşkanlığına gönderiliyor.

Dokunulmazlığın kaldırılması yönündeki Karma Komisyon raporları, doğrudan Genel Kurul gündemine giriyor. Genel Kurul, raporu kabul ederek dokunulmazlığın kaldırılmasını kararlaştırabileceği gibi, raporu reddederek yargılamanın dönem sonuna ertelenmesine de karar verebiliyor.

Kovuşturma ertelenmiş ve bu karar Genel Kurulca kaldırılmamış ise dönem yenilenmiş olsa bile milletvekilliği sıfatı devam ettiği sürece ilgili hakkında kovuşturma yapılamıyor.

Genel Kurul aşaması

Milletvekillerine dağıtılan Karma Komisyon raporu, Genel Kurulda okunarak görüşülüyor. Biri lehte diğeri de aleyhte olmak üzere, iki milletvekili rapor üzerinde konuşma yapıyor.

Fezlekesi olan milletvekili isterse Hazırlık Komisyonunda, Karma Komisyonda veya Genel Kurulda kendi savunmasını yapabiliyor ya da başka bir milletvekili arkadaşına savunma yapması için bu hakkını verebiliyor.

Söz ve savunma talebi yoksa görüşmeler tamamlanıyor. Daha sonra Karma Komisyonun yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair raporu oylamaya sunuluyor. Genel uygulamaya göre açık oylama yapılıyor. Genel Kurulda dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin oylamada, karar yeter sayısı (151) yeterli oluyor.

Her dosya için ayrı oylama yapılıyor

Genel Kuruldaki oylamada, her milletvekili ve fezleke için ayrı oylama yapılıyor. Bir milletvekili hakkında iki dosya varsa iki dosya ayrı ayrı oylanıp karara bağlanıyor. Dokunulmazlık hangi dosya hakkında kaldırıldıysa yalnızca o fezleke hakkında yargılama yapılabiliyor. Milletvekilinin dönem sonuna bırakılan dosyası hakkındaki dokunulmazlığı devam ediyor.

Genel Kurul kararından sonra milletvekilinin dokunulmazlığı, söz konusu dosya için kaldırılmış oluyor.

Meclis Başkanlığı, dosyayı Cumhurbaşkanlığı aracılığıyla Adalet Bakanlığına gönderiyor. Bakanlık da dokunulmazlığı kaldırılan milletvekili hakkında gereğinin yapılması için dosyası ilgili savcılığa havale ediyor.

Savcılık da dosyanın ulaşmasının ardından soruşturmaya kaldığı yerden devam ediyor, söz konusu milletvekilini tutuklanması talebiyle mahkemeye de sevk edebiliyor ya da tutuksuz olarak yargılanmasına da devam edebiliyor.

Dokunulmazlık kalkıyor, vekillik devam ediyor

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kalkmasıyla milletvekilliği düşmüyor, devam ediyor. Milletvekili maaşını alıyor ve diğer sosyal haklarından yararlanıyor. Tutuklanmamışsa Meclise gelerek yasama çalışmalarına da katılabiliyor.

Ancak milletvekili hakkındaki ceza kesinleştikten sonra Genel Kurulda okunuyor ve o zaman milletvekilliği düşürülüyor.

Milletvekilinin yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına veya milletvekilliğinin düşmesine karar verilmesi halinde, Genel Kurul kararının alındığı tarihten itibaren 7 gün içinde ilgili milletvekili veya bir diğer milletvekili, kararın Anayasaya, kanuna veya İçtüzüğe aykırılığı iddiasıyla iptal için Anayasa Mahkemesine başvurabiliyor. Anayasa Mahkemesi, iptal istemini 15 gün içinde kesin karara bağlıyor.

 

Paylaşın

Seçim Kanunu’ndaki Değişiklikler Ne Getiriyor, Ne Götürüyor?

“Kazandıracak seçim sistemi yaratmak” çalışmasının “Seçim sistemi değiştirmekle iktidar ne kadar uzar?” başlıklı ilk bölümünde Süleyman Demirel ve Turgut Özal’ın tek başına hükümet olma dönemlerini, iktidarlarını uzatmak için seçim kanunu değişikliklerine başvurduklarını, şimdi de sıranın Recep Tayyip Erdoğan’a geldiğine değinmiştik.

Devamla da, Milletvekili Seçimi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin Anayasa Komisyonu’ndan geçerek Meclis Genel Kurulu gündeminde olan teklifin ilk iki maddesini tartışmıştık.

Partilerin seçime katılıma koşullarının değiştirilmesi

Üçüncü değişiklikle “Seçime katılma yeterliliği elde eden parti, Siyasi Partiler Kanunu’nda öngörülen ve parti tüzüğünde belirtilen süreler içerisinde ilçe, il ve büyük kongrelerini üst üste iki defadan fazla ihmal etmemiş olma koşuluyla seçime katılma hakkını muhafaza eder” cümlesi 1983 tarihli ve 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’na ekleniyor.

Böylece, kongresini yapmadığı için seçime katılamayacak partiye “kongreni yap, bizim ittifaka katıl ve de hatta sana bir de ‘Çiller’ verelim” demek gibi bir şey oluyor sanki.

Buna karşın seçime katılma yeterliliği elde etmiş ve fakat daha sonra kongresini yapmadığı için seçime katılma hakkını yitiren partiye yeni bir kapı açılırken, mecliste grup oluşturarak seçime katılma yolu için açık olan kapıyı kapatarak “İYİ Partinin seçimlere katılımına benzer bir süreci bir daha yaşamak istemediğimiz gibi bu süreçte oyun kurucu siz olamazsınız, o bizim tekelimizde” diye mesaj veriyor iktidar partisi ve küçük ortağı, tüm muhalefete partilerine.

Elbette bu mesajın bir de gizli hedefi olabilir. Bu hedef de, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ve Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) içindeki muhalif ve seçimde dışlanması olası kimi mevcut milletvekilleri olmasın?

Olmaz olmaz dememek gerek, bal gibi de olabilir. Onlar da milletvekili değil mi, yirmisi-otuzu bir araya gelip ‘madem siz bizi dışlıyorsunuz, biz de bir araya gelip size karşı çıkıyoruz’ diyemezler mi? Elbette diyebilirler.

İl-ilçe seçim kurullarında kıdem yerine kura

En kıdemli yargıç demek, AKP’nin iktidar döneminden önce yargıç olmuş ve zamanın süzgecinden geçerek bugünlere ulaşmış, büyük olasılıkla yaşadıkları yerde saygınlık kazanmış yargıçlar topluluğunun üyeleri olmak demek.

Birinci sınıf yargıçlar ise, yargı görevine çok büyük oranda AKP iktidarı döneminde atanmış ve aralarında iktidar partisiyle seçim-yönetim ilişkileri yaşamış valileri milletvekili adayları, parti il-ilçe ve hatta merkez yöneticilerinin olduğu ve avukat olarak parti ve örgütleriyle yoğun ilişki içerisinde olanların olduğu, bilindiği gibi kamuoyuna çok yansıdı.

Kıdemli yargıçlar 1961 tarihli 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun hükümlerine göre, il-ilçe seçim kurullarında görev almak için kıdemlerinin dolmasını ve de sıralarının gelmesini bekliyorlardı. Artık buna gerek kalmayacak, kıdemle elde edemedikleri bir konumu kura ile elde etmiş olacaklar. Fakat kuraya katılacak yeter sayıda birinci sınıf yargıç yoksa, işte o zaman tekrar kıdeme dönülecek.

Yani öncelik kurada. Kura ile kurulların tamamlanamaması durumunda ise, kıdem, eksik tamamlamada yararlanılacak bir araca dönüştürülüyor, kavramın bilgi ve deneyim ile de bağı kesilmiş oluyor.

60 yıldır uygulamada olan ve yargıçların kıdemine göre kendiliğinden oluşan kurulların bileşim biçiminin değiştirilme isteğinin ardında acaba, 31 Mart 2019 yerel yönetim seçimlerinde ‘hiç bir şey olmasa bile bir şeyler olmuştur” mantığıyla İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerini “parça parça düzenlemelerle kazanmak yerine, seçimi bütün olarak yeniletip bir kez daha kaybetmek durumunda kalınmamış olurdu” düşüncesi mi yatıyor dersiniz!

Kimileri il-ilçe seçim kurullarının oluşturulma biçimiyle ilgili bu değişiklik önerisini bir niyet beyanı olarak algılayıp; “her durumda seçim kazandıracak bir seçim sistemi bulmak mümkün değilse, seçim kaybettirmeyecek kurullar yoluyla da sorun çözülebilir” düşüncesine kapılınmış olabilir.

Oysa partilerin sandık görevlileri işlerini eksiksiz yapıp, ıslak imzalı sandık tutanaklarını tüm sandıklar için partilerine ulaştırdığında hem seçimlerin şeffaf ve güvenilir yapısı sağlanır, hem de seçimlerin gerçek sonuçları elde edilmiş olmaz mı?

Yeter ki, iktidarın bu ve benzeri uygulamalarına karşı çıkan tüm siyasi partilerin etkili ve yetkili görevlileri, yapılması gereken işleri şeffaf ve tam olarak yapsınlar, yapabilsinler.

Muhalefetin bu il-ilçe seçim kurulları değişikliğinin yaratacağı hukuki sorunlarla mücadelesi ne denli önemliyse; iktidarın yasanın yürürlüğe girmesiyle üç ay içinde yapılan değişikliklere göre kurulların yeniden oluşturulması ve bu şekilde belirlenen il-ilçe seçim kurulu başkan ve üyelerinin önceki başkan ve üyelerin görev sürelerini tamamlama geçici maddesiyle bu süreci hızlandırma uğraşı o kadar özel amaçlı çaba olarak siyaset sahnesine yansıyacaktır. Galiba işin acı tarafı da burası, yangından mal kaçırma kısmı (!).

Sandık kurulu ve seçmen kütüğüne ilişkin iki madde değişikliği

Sandık kuruluyla ilişkili yapılan 298 sayılı yasanın 23. maddesine eklenen “sandık kuruluna üye bildirme hakkı olan bir parti; oluru olmadan başka bir parti üyesini sandık kurulu üyesi olarak gösteremez” cümlesi, asgari bir nezaket kuralının yasaya madde olarak eklenmesinden öte bir anlam taşıyor mu, bilemiyorum.

Kaldı ki herhangi bir parti, bir başka parti üyesini haberi ve onayı olmadan nasıl kendi partisi dışında bir başka parti için görevlendirebilir ki? İnsani ilişkiler ve nezaket kuralları çerçevesinde görevlendirmemesi, görevlendirememesi gerekmez mi? Gerekir.

Peki öyleyse, böyle bir kuralın yasaya eklenmesinin amacı ne olabilir? Acaba bu, siyasi nezaketin yaygınlaştırılma ve siyasette etkin kılınma girişiminin bir yansıması mı?

Bir diğer değişiklik seçmen kütükleriyle ilgili gibi görünüyor ama, galiba değişikliğin ana hedefi -bana göre- nüfus idaresinin adrese kayıt sistemi olmalı. Çünkü seçmen kütükleri adrese dayalı nüfus sistemi veritabanından oluşturulduğu gibi, her yılsonu bazıyla açıklanan, ülke nüfusunun sosyo-demografik özelliklerinin ve büyüklüğünün sağlıklı/doğru tesbiti de bu kaynağa dayanıyor.

Eğer bu sistem sağlıklı çalışmıyorsa “adresi kapanmış olması sebebiyle adres kayıt sisteminde gözükmeyenler’” ülkenin nüfusunda da, ilgili tüm kayıt sistemlerinde de görünmüyor anlamına gelir ki, tüm sistemin gözden geçirilmesini gerekli ve kaçınılmaz kılar.

Ayrıca bu durum seçimle ilgili yasa ya da yasalara yeni madde eklenmesiyle çözülebilir bir sorun değildir ve de olamaz. Çünkü sorunu seçmen kütükleriyle ilgili yasaya madde ekleyerek çözmeye kalkmak, adrese dayalı nüfus kayıt sistemi dışında yeni seçmenler yaratmak olacaktır ki, bu da eşitsiz seçim ortamı üretilmesinin kaynaklarından birini oluşturur.

Üç erk, bir cumhurbaşkanı yasaların yürütücüsü ve seçim yasakları

Yasama, yürütme ve yargı, devletin üç erki. Erklerin birbirinden ayrılması yoluyla demokratik yönetim anlayışına, erklerin birliği üzerinden otoriter yönetimlere bayrak sallamak iki ayrı dünya görüşünü temsil ediyor. Dolayısıyla ortada iki ayrı davranış kalıbı var.

60 yıllık 298 sayılı yasanın seçimlerle ilgili “Başbakan ve Bakanlara ilişkin yasaklar” madde başlığı “Bakanlara ilişkin yasaklar” haline dönüştürülürken; Bakanların yürütücüler kurulu oluşturduğu ve başbakanın da bu kurulun başı olduğu parlamanter sistemin geride kaldığı kabulü yapılıyor.

Ama bu kabul yeni sistemde cumhurbaşkanını; yürütmenin başı olmasına, tüm bakanları atama ve azletme yetkisine sahip olmasına, partili ve de parti başkanı olmasına karşın başbakan üstü konumda sayarak seçim yasakları kapsamı dışında tutuyor.

Bu yaklaşım acaba yürütme erkinin başı olarak cumhurbaşkanını; aynı zamanda iktidar partisi genel başkanı olarak milletvekillerinin yasama görevlerini yapma biçim ve kararları üzerinde etkili oluşuyla yasama erkine ve il-ilçe seçim kurullarında kıdemi kura ile ikincileştirme yoluyla da yargı erkine dahil etme tehlikesi taşıyor mu?

Eğer böyle bir durum söz konusuysa; bu erkler ayrılığının erkler birliğine doğru evrilmesi anlamına gelmiyor mu?

Yapılacak bir milletvekilliği ve/ya da Cumhurbaşkanlığı seçiminde cumhurbaşkanının seçime giriyor ya da girmiyor oluşu, yürütmenin başı olarak cumhurbaşkanının seçim yasaklarına dahil olup/olmamasını belirleyemez. Çünkü partili cumhurbaşkanı, partisinin genel başkanı olarak seçim sürecinde devlet olanaklarını en üst düzeyde kullanma hakkına sahip biri olarak eşitsiz seçim ortamı yaratmanın aracı olamaz.

Kaldı ki cumhurbaşkanlığı yemini ‘’üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma büyük Türk milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine andiçerim’ diyen cumhurbaşkanlarına bu kapıyı da kapatmaktadır.

Dolayısıyla yürütmenin başının “seçim yasakları kapsamı dışında tutulması” sehven yapılan bir hatanın ürünü olabilir ki, o da komisyonlarda olmasa bile Meclis ve/ya da Anayasa Mahkemesi’nde düzeltilecektir.

Sonuç yerine

Muhtarlık seçimleriyle ilgili bir değişiklik dışında yedi maddede özetlenmeye çalışılan 298, 2820 ve 2839 sayılı yasalarda yapılması amaçlanan değişikliklerin neler getirip, neler götüreceğine değinilen bu yazının vargıları;

  • 1983’den bu yana milletvekili seçimlerinde uygulanmakta olan barajlı nisbi temsil sisteminin partiler için (ittifak yoluyla barajı aşma biçiminde de olsa) barajsız nisbi temsil yoluyla milletvekili çıkarabilme olanağına kavuşmaları ileri bir adımdır,
  • Bir partinin diğer bir parti üyesinin onayını alarak görev paylaşımı, nezaket kuralları ve dayanışma açısından siyasi partiler ve üyeleri arasındaki önemli gelişme olabilir,
  • Her durum ve koşul altında iktidar sahiplerinin seçimi kazanacakları sistemler yaratma çabasını anlayışla karşılamak kolay ve mümkün değildir,
  • Her durum ve koşul altında iktidar sahiplerinin seçimi kazanacakları sistem yaratmaları mümkün olmayınca onun yerine seçimi kaybetmemeye odaklı kurullar oluşturma çaba ve girişimleri amaçlanan başarıyı garanti etmez/edemez,
  • İktidar partilerinin kendi çıkarları doğrultusunda gündeme getirdikleri düzenlemelere karşı muhalefet partileri de şeffaflık ve görevlerini eksiksiz yerine getirme koşul ve şartıyla mücadele etme/edebilme olanağına sahip olacakları gibi bu olanakları kendileri yaratır ve de yaratabilirler,
  • Yasa oluşturma ve değiştirme sürecinde sehven oluşan hatalar/eksikler süreçle birlikte giderilip düzeltilmiyor ve de bu yönde çaba içerisinde olunmuyorsa, hata ve eksik gibi görünen şeyler sehven değil bilinip/istenerek yapılıyor demektir.
  • Dolayısıyla ortaya çıkan ve çıkacak olan sonuçlar en geç bir buçuk yıl içinde tüm yönleriyle önümüze dökülerek test edilmiş ve de gerçekler herkes tarafından görülebilir hale gelmiş olacaktır.

Rize Milletvekili Hayati Yazıcı, İstanbul Milletvekili Feti Yıldız ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül ile 91 Milletvekilinin verdiği teklif Anayasa Komisyonu’ndan 23 Mart 2022’de geçti.

(Bianet: Sezgin Tüzün)

Paylaşın

Kritik Kanun Teklifi TBMM’den Geçti: Seçim Barajı Yüzde 7’ye İndi

AK Parti ve MHP’nin birlikte hazırladığı seçim mevzuatında değişiklik öngören Milletvekili Seçim Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Meclis Genel Kurulu’nda kabul edildi.

Yeni düzenlemeyle şimdiye kadar yüzde 10 olarak uygulanan seçim barajı bundan sonraki seçimler için yüzde 7’ye düşürüldü. İttifakın aldığı oy toplamı ülke barajını geçtiği takdirde, seçim çevrelerinde milletvekili hesabı ve dağılımı, ittifak içinde yer alan her bir partinin o seçim çevresinde almış olduğu oy sayısı dikkate alınarak yapılacak.

TBMM’de grup kurmuş olmak, seçime katılabilmenin yeter şartından biri olamayacak. Siyasi partilerin seçime girebilmesi için 41 ilde örgütlenmeleri ve büyük kongrelerini gerçekleştirmeleri gerekecek.

İl seçim kurullarının yapısında değişiklikler yapılacak. İl seçim kurulu, bir başkan, iki asıl üye ile iki yedek üyeden oluşacak. İl seçim kurulu başkanı ve asıl üyeleri ile yedek üyeleri, iki yılda bir ocak ayının son haftasında, il merkezinde görev yapan, kınama veya daha ağır disiplin cezası almamış, en az birinci sınıfa ayrılmış ve birinci sınıfa ayrılma niteliklerini kaybetmemiş hakimler arasından, adli yargı ilk derece mahkemesi adalet komisyonunca ad çekme suretiyle tespit edilecek.

Sandık Kurulu’na üye bildirme hakkı olan bir parti, oluru olmadan başka bir parti üyesini sandık kurulu üyesi olarak gösteremeyecek. Mahalli idareler genel seçimlerinde, yerleşim yeri adresine göre oluşturulan seçimin başlangıç tarihinden 3 ay önceki seçmen kütüğü üzerinden güncelleme yapılacak.

Kütük düzenlemesi nedeniyle seçmen hiçbir şekilde oy kullanma hakkından yoksun bırakılmayacak. Adresi kapanmış olması sebebiyle adres kayıt sisteminde görünmeyenlerin, Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü’nün adres kayıt sisteminde bulunan en son geçerli adres bilgileri esas alınacak.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilmiş olması nedeniyle Seçim Kanunu’ndaki ‘başbakan’ ibareleri çıkarılacak. Ayrıca Yüksek Seçim Kurulu’nca (YSK), görme engelli seçmenler için oy pusulalarına uygun şablon sağlanacak.

CHP ‘ivedilikle’ AYM’ye götürecek

Yasanın başta seçim kurullarının yapısı olmak üzere birçok hükmünün Anayasa’ya aykırı olduğunu savunan CHP, “ivedilikle” Anayasa Mahkemesi’ne iptal başvurusunda bulunma kararı aldı.

Yasa görüşmeleri sürerken açıklama yapan Anayasa hukukçusu CHP İstanbul Milletvekili İbrahim Kaboğlu, seçim kurullarının oluşumu ile “seçim güvenliğini zedeleyecek” nitelikte olan 3 maddeyi “ivedilikle” Anayasa Mahkemesi’ne götüreceklerini açıkladı.

Yasanın yürürlüğe girmesiyle birlikte, Ocak 2022’de oluşturulan seçim kurullarının 3 ay içinde lağvedileceğine dikkat çeken Kaboğlu, “iptal” isteminde bulunacaklarını söyledi:

“Yurttaşlarımız bilsin ki, öncelikle teklifin, il ve ilçe seçim kurullarının kıdem esası yerine kura ile belirlenmesi ve halihazırdaki seçim kurullarının lağvedilmesi Anayasa’ya çok yönlü aykırı olduğu için bu ilgili maddeleri ivedilikle Anayasa Mahkemesi’ne götüreceğiz.

Bekaları için bu değişikliği yapanların ısrarı devam edecek olursa, özellikle seçim güvenliğini zedeleyecek olan seçim kurullarının oluşumu ile alakalı maddeleri ivedi bir şekilde Anayasa Mahkemesi’ne götüreceğiz. Yurttaşlarımızın hukukunu her aşamada koruyacağız.”

CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne yasanın yürürlüğe girmesinden itibaren 60 gün süresi bulunuyor. CHP bu süreyi beklemeden, yasanın yürürlüğe girmesinin hemen ardından iptal başvurusunda bulunacak.

Paylaşın

Seçim Sistemi Değiştirmekle İktidar Ne Kadar Uzar?

Türkiye, son 60 yılın yüzde 60’ında iktidara seçimle gelen üç ayrı tek partinin oluşturduğu iktidarlarla yönetildi. İlginçtir bu üç partinin her üçü de iktidarlarını sürdürebilmek için seçim sistemlerinde partilerinin çıkarına gördükleri değişiklikleri yapma telaşına kapıldılar. Bu telaş ne onlara, ne de ülkeye yarar getirdi.

Adalet Partisi (AP) Genel Başkanı Süleyman Demirel meclisteki çok sesliliği -yüzde 3 oy alarak mecliste grup kuran ve de sorular soran solu- susturmanın ve başarıyı yakalamanın yolunu milletvekillerinin partilere dağılımında ‘artık oy’ (milli bakiye) sistemi yerine ‘nisbi temsil’i getirmekte bulmuş oldu.

Anavatan Partisi (ANAP) Genel Başkanı Turgut Özal seçimin birinci partisinin daha az oyla daha çok milletvekilini meclise taşıyabilmesi için, çifte barajlı seçim sistemine kontenjan milletvekilliği ekleyerek, seçim çevrelerini küçültüp barajları yükselterek iktidarını pekiştirme yoluna gitti.

Süleyman Demirel’in Adalet Partisi ile Turgut Özal’ın Anavatan Partisi ikişer dönem seçimin birinci partisi olarak tek başlarına iktidar oldular. Sonra koalisyon dönemleri başladı, ama bu dönemlerde siyasi partiler ‘temsilde adalet, yönetimde istikrar’ ilkelerinde anlaşarak adil ve demokratik bir seçim sistemi üretme konusunda bir fikir birliğine hiç ulaşamadılar. Dolayısıyla 1983’de kullanılmaya başlanan yüzde 10’luk ülke barajı bugünlere ulaştı.

1983

Şimdi sıra Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde 20 yıldır iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) seçim sistemi yoluyla iktidarını uzatma arayışlarına geldi. Aslında bu arayışlar yeni de değil. AKP’nin 2011 seçimlerinde en yüksek oy düzeyine ulaşmasından bu yana ardı arkası kesilmeden devam ediyor.

Önce seçim çevrelerinin dar mı, yoksa daraltılmış olmasının mı daha iyi olacağı geldi tartışma gündemine. Sonra mesele yerel yönetimlere kaydı ve belediye sınırlarını il sınırlarına taşıyan Büyükşehir Belediyesi kavramıyla hem kapsam hem de yapı değişikliğiyle iktidarın yerel ayağının güçlendirilmesine gidildi.

Ama bu değişim 2014-2019 arası dönem için olumlu sonuç verse de 2019’da süreç tersine döndü ve AKP’nin yerelden genel iktidara doğru oluşturduğu destek, 20-25 yıllık kalelerin yitirilmesiyle iktidar için kösteğe dönüşmeye başladı. Bu olgu da AKP’yi yeniden 1983 yılında çıkan 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’na yönlendirdi.

Değişiklikler ne getirip/ne götürüyor, kimden/kimlerden yana?

Erdoğan ile Bahçeli’nin uzun süren mutabakat oluşturma süreci sonunda üzerinde anlaştıkları değişiklikler altı grupta toplanıp, değerlendirilebilir. Bu değişikliklerden ilki, şu anda seçime katılabilecek siyasi partiler açısından bir anlam taşımasa da partileri yönlendirme açısından süreç içinde –sınırlı da olsa- önem kazanabilecek, seçim barajının düşürülme önerisi.

İkinci değişiklik partilerin aldıkları oyların belirleyiciliği, seçim barajını aşma açısından içinde yer aldıkları ittifakın oylarına bağlıyken, oyların milletvekilliğine dönüşümünde partinin seçim çevrelerindeki oransal sırasının etkili olmasını düzenliyor. Üçüncü değişiklik partilerin seçime katılma yeterliliği konusuna, dördüncüsü ise il ve ilçe seçim kurulu üyelerinin belirlenme biçimi hakkındaki değişikliğine ayrılmış.

Seçim sandık kuruluna üye gösterme hakkına sahip partilerin, izin almadan bir başka partinin üyesini aday gösteremeyeceği ve seçmenlerin seçim kütüğüne kayıt edilmeleriyle ilgili adres düzenlemesi yaklaşımına eklemelerde bulunan beşinci ve altıncı değişikliklerden sonra, yedinci değişiklik önerisiyle 1961 tarihli ve 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’da yer alan “Başbakan ve bakanlara ilişkin yasaklar”maddesinden ‘başbakan’ sözcüğünün çıkarılması talep ediliyor.

İlk değişiklik

Yüksek seçim barajını özüyle koruyup, düşürüyor gibi yapma denemesi. İlk madde yüzde 10’luk seçim barajının yüzde yedi’ye indirilmesiyle ilgili. Bu değişiklikle, iki farklı kesime yönelik avantaj sunma yoluyla partilerin ortak hareket etme alanlarını bölüp, ittifak sayısını çoklaştırmayı amaçlıyor olabilirler.

Çünkü seçime ittifak yaparak giren ve bu ittifakla barajı aşan partiler bu aşamadan sonra -oy oranları her ne olursa olsun- bağımsız partiler konumuna gelmiş oluyorlar.

Bu maddenin ilk hedefi Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve Kürt seçmenler. Eğer Anayasa Mahkemesi’nden HDP’nin kapatılma kararı çıkmazsa HDP için, kapatılma kararının çıkması durumunda ise HDP’lilerin çatısı altında seçime katılacakları parti için “sizin tek başına gücünüz seçim barajını aşmaya yetiyor, sol partilerle ya da başkalarıyla herhangi bir ittifaka ihtiyacınız yok” yönlendirmesiyle bazı potansiyel güçlerin önü kesilirken, güçbirliğiyle büyüme ve yeni politikalar üretebilecek kesimlerin de önünün kapatılması amaçlanıyor olabilir.
Yüzde 7’lik barajla özendirilmeye çalışılan ikinci kesim, Millet İttifakı ile birlikte hareket eden ‘güçlendirilmiş parlamanter sisteme dönüş’ yanlısı, ama ittifak içinde yer aldıkları konusunda resmi açıklamada bulunmayan partiler.

Bu partilere de “siz de ayrı bir ittifak kurarak seçime katılacak olursanız barajı aşabilir, Atatürkçülerle aynı ittifakta yer almak zorunda kalmaya bilirsiniz” mesajı yollanarak, altı partili Millet İttifakı’nın çözülmesi hedeflenmiş olabilir.

Ayrıca bu yolla AKP’nin ilk ideolojik temelinin oluştuğu ve Milli Görüş geleneğinden gelen Saadet Partisi’yle, AKP’den kopan Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) ile Gelecek Partisi ve Doğru Yol – ANAP çizgilerini temsil eden DP’ye (Demokrat Parti) yeni bir siyasal konum tarif edilmesi, kutuplaşmayı bir başka çizgide de ateşlemeye çalışan yaklaşım denemesini içeriyor olabilir.

İttifakların ittifakı?

Dolayısıyla yüzde on’luk seçim barajının yüzde 7’ye inmesinin partilere -şimdilik- yararının olmamasına karşın bu değişiklik, daha küçük ittifaklara kapı aralayarak Millet İttifakı’nın parçalanmasına neden olabilecek potansiyeliyle işlev kazanabilecek bir düzenleme.

Ancak bu yapı iktidar ve ortağının çıkarları yönünde işlerlik kazanabileceği gibi, ters yönde bir etkinliğe de kaynaklık ederek ittifakların ittifakı yoluyla İslamcı-Milliyetçi otoriter kanadın kaybedip, demokratik talepleri destekleyen siyasi kanadın iktidara taşındığı bir ortamın yaratılmasına yarayabilir.

İkinci Değişiklik

Parti oylarının barajsız sistemle milletvekilliğine dönüşümü. Tek başına seçim barajını aşabilecek oy potansiyeline sahip olmayan partilere, “kendine seçim barajını aşabilecek büyüklükte oy sağlayan ve fikir birliği içinde olduğun partilerle ittifak oluştur” komutu veren bir nitelik taşıyor.

Bu değişiklik önerisi bir de ayrıca;

  • milletvekillerinin oy oranlarına göre partilere dağılımında büyük partilere avantaj sağlayan,
  • milletvekilliğine dönüşmeyen oyu azaltıp nisbi temsil oranını yükselten,
  • ittifakların mecliste nitelikli çoğunluğa ulaşmasını zorlaştıran,

yönleriyle özünde iktidarın değiştirilmesine karşı direnci taşıyan bir yaklaşım sergiliyor.

İktidar partisi ve küçük ortağı bu değişiklikle, “Cumhurbaşkanlığı seçimini kaybedebiliriz ama bu sizin, bizim kurguladığımız Cumhurbaşkanlığı sistemini değiştirmeniz/değiştirebilmeniz anlamına gelmez ve de gelemez. Çünkü Anayasa’yı değiştirecek çocuğunluğa ulaşamaz ve bunu hayal bile edemezsiniz” diyor ve ekliyorlar: “Cumhurbaşkanlığını diyelim ki bugün için kazandınız, unutmayın yarın ilk seçimde onu mutlaka geri alırız.”

Erdoğan ile Bahçeli ne diyor?

Devlet Bahçeli ve Recep Tayyip Erdoğan rakiplerine bir başka şey daha söylüyor olabilir. Örneğin diyebilirler ki; “siz Cumhurbaşkanlığını kazanmayı hayal etmeyin. Hayal etmeyin mecliste çoğunluğu alsanız bile biz, mecliste çoğunluğa sahip olmadan ve de size mecliste nitelikli çoğunluk şansı tanımadan bu sistemi götürmeye devam eder, iktidarımızı sürdürebiliriz”.

Dolayısıyla bu söylem “siyaset adamlarının, liderlerin yarışacağı Cumhurbaşkanlığı seçimiyle parti ve adaylarının yarışacağı Milletvekilliği seçimlerini birbirine karıştırmamak gerek. Biri partiler arası yarışa konu olabilir, ama Cumhurbaşkanlığı seçimleri partili / partisiz seçmenlerin karizmatik liderlik için oy kullanma yarışıdır. Onun için Erdoğan’ın aday olacağı karizmatik liderlik seçiminde, seçimi kaybedeceği düşünülemez” diye de anlaşılabilir.

Neden D’hondt sistemi?

D’hont sisteminde partilerin seçim çevresinde aldıkları oylar en yüksekten aşağı doğru sıralanır, ilk milletvekilliğini en yüksek oyu alan parti kazandıktan sonra, o partinin oyları ikiye bölünür ve bulunan oy düzeyine kadar oy alan partiler ilk milletvekillerini çıkarır ve ilk parti ikinci milletvekilini çıkarmasının ardından oyları üçe bölünerek o düzeye kadar oy almış partiler milletvekili çıkarmaya devam eder.

Bu da milletvekili dağılımını büyük partiler ile, oylarını kimi seçim çevresindeki kümeli seçmenlerinden alan orta ve küçük partilerin lehine, oyları ülke genelinde dengeli dağılan küçük ve orta partilerin ise aleyhinde bir yapı ortaya çıkarır.

Böylece baraj sorunu olmadan az ya da çok oy almış partiler bu sistemle milletvekili kazanma şansına sahip olurlar. Herhangi bir partinin mecliste nitelikli oy oranına (5’de 3 ya da 3’te 2) sahip olabilmesi için tek başına geçerli oyların yüzde 50’sinden fazlasını alması, diğer partilerin de oylarının seçim çevrelerine dengeli dağılması gerekir.

Bu nedenle Erdoğan ve Bahçeli, yetkileri sınırsız, sorumluluğu salt seçmene karşı diye tanımlanan partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet sisteminin değiştirilemez oluşunu, ileri-geri gidişli yasa değişikliği ile sağladıkları kanısında birleşebilirler.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

İYİ Parti Lideri Akşener: O Sandık Hiç Gelmeyecekmiş Gibi Yiyorlar

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmede bulunan İYİ Parti Lideri Akşener, birden fazla maaş alan bürokratları eleştirerek, “Sizce bir bakan yardımcısı neden üç ayrı yerden maaş alır? Bir bakan yardımcısı hangi vicdanla ayda 314 bin lira maaşı cebe indirir? Bu iktidarın tek bir atanmışı nasıl olur 75 asgari ücretlinin maaşını tek başına alabilir?” dedi.

Haber Merkezi / Meral Akşener, konuya ilişkin açıklamasının devamında, “Yoklukla mücadele ederken işi sözüm ona milletine hizmet etmek olan bir insan nasıl olur da bakanlıktan maaş, bankadan yönetim kurulu üyeliği maaşı ve yine aynı bankadan huzur hakkı alıp milletin cebinden çıkan paraları çatır çatır yiyebilir? Böyle bir vicdansızlık olabilir mi? O sandık hiç gelmeyecekmiş gibi yiyorlar. Aksırıncıya, tıksırıncıya, çatlayıncaya kadar yiyorlar.” ifadelerini kullandı.

‘Bay Kriz’ olarak bahsettiği Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın gece menüsüne dair de eleştirilerde bulunan İYİ Parti Lideri Akşener, “Bay Kriz utanmadan çıkıp vatandaşa sağlıklı yaşam tavsiyeleri veriyor. Yani inanılmaz. İzlediniz muhtemelen meşhur manda yoğurdunu, inanılmaz. Geçen hafta demiştim ‘Pasta yiyin diyecekler’ diye. Aha dedi. Yaşam koçluğuna soyundu. Memlekette ne kadar diyetisten varsa an itibariyle panikte. Geceleri manda yoğurdunu kestane balı, Medine hurması ve yulafla karıştırıp yiyecekmişiz. Hem de yatmadan önce ha, bütün diyet kuralları alt üst. Çünkü şifaymış. Manda yoğurdunun kilosu 70 lira. 700 gramlık Medine hurması 205 lira, kestane balı 250 lira, yulaf ezmesinin yarım kilosu 15 lira. Neymiş şifaymış. Bu şifa bir asgari ücretlinin hanesine nasıl girecek?” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, yaptığı bir açıklamada, “Şimdi ben bir şey tavsiye edeceğim. Ben şunu yapıyorum, her akşam yatarken manda yoğurdu. Manda yoğurdu hakikaten kalitedir, çok iyidir. Onun içine şöyle Medine hurması doğrarım, üç tane veya beş tane. Ona biraz kestane balı ve bir de içine yulaf ezmesi atarım. Bu dörtlüyü karıştırarak yer yatarım. Şifa” demişti.

İYİ Parti Genel Başkanı Akşener, partisinin TBMM’deki grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Akşener’in açıklamalarından satır başları şöyle:

“AK Parti iktidarının ve Nebati bakanın ışıltılı gözler ve işbilmezliğin getirdiği bir garip özgüvenle ‘şubattan daha iyi olacak’ dedikleri mart ayını geride bırakıyoruz. Zamları, geçim darlığını, işsizliği, toprağına küsen çiftçilerimizin dertlerini bir türlü geride bırakamıyoruz. Maaşlar erimeye, paramız değer kaybetmeye aynen devam ediyor. Bay kriz ise 2007-2011-2015 hatta 2019 seçimlerinde vaatlerini yeniden vaat edip açılışı yıllar önce yapılmış tesisleri yeniden açarak kendini sözde icraat gösterileriyle oyalıyor.

Emeklilerimizin, memurlarımızın, esnafımızın çilesi bay krizin gündemine bir türlü gelemiyor. AK Parti’nin liyakatsiz kadroları 3-5-10 maaş alarak saraydaki sefalarına aynen sürdürüyor. Memleketin gençleri KPSS’den yüksek alıp dayısı olmadığı için mülakatta elenirken bay krizin yetkin kadroları gördükleri her bakamın, buldukları her maaşın üzerine çekirge sürüsü gibi çöküyor. Bu arkadaşların ağızlarını bıçak açmıyor. Bize her konuda yalan yanlış laf yetiştirmeye çalışıyorlar ama bu konuya gelince nedense tek bir iktidar mensubu çıkıp ‘Nerede o beş maaş alanlar, gösterin bakalım’ diyemiyor. Çünkü yaptıkları adaletsizliği, haksızlığı en iyi onlar biliyor.

Sizce bir bakan yardımcısı neden üç ayrı yerden maaş alır? Bir bakan yardımcısı hangi vicdanla ayda 314 bin lira maaşı cebe indirir? Bu iktidarın tek bir atanmışı nasıl olur 75 asgari ücretlinin maaşını tek başına alabilir?

Yoklukla mücadele ederken işi sözüm ona milletine hizmet etmek olan bir insan nasıl olur da bakanlıktan maaş, bankadan yönetim kurulu üyeliği maaşı ve yine aynı bankadan huzur hakkı alıp milletin cebinden çıkan paraları çatır çatır yiyebilir? Böyle bir vicdansızlık olabilir mi? O sandık hiç gelmeyecekmiş gibi yiyorlar. Aksırıncıya, tıksırıncıya, çatlayıncaya kadar yiyorlar.

“‘Herşeyoloji’ profesörü sayın Erdoğan”

Bay kriz utanmadan çıkıp vatandaşa sağlıklı yaşam tavsiyeleri veriyor. Yani inanılmaz. İzlediniz muhtemelen meşhur manda yoğurdunu, inanılmaz. Geçen hafta demiştim ‘Pasta yiyin diyecekler’ diye. Ahanda dedi. ‘Herşeyoloji’ profesörü sayın Erdoğan her şeyden bir kibrit kutusu kadar anlar ama kendini her şeyin uzmanı görür. Gün gelir ekonomi literatürüne katkı sağlar, gün gelir doktorlara hekimlik öğretir ama ben Aylin Cesur’u tanıyorsam çarpar. Aslan bey de pek fena değildir bu hususta. Nitekim bu arkadaşımız yani bay kriz son olarak yaşam koçluğuna soyundu. Memlekette ne kadar diyetisten varsa an itibariyle panikte. Geceleri manda yoğurdunu kestane balı, Medine hurması ve yulafla karıştırıp yiyecekmişiz. Hem de yatmadan önce ha, bütün diyet kuralları alt üst. Çünkü şifaymış.

Manda yoğurdunun kilosu 70 lira. 700 gramlık Medine hurması 205 lira, kestane balı 250 lira, yulaf ezmesinin yarım kilosu 15 lira. Neymiş şifaymış. Bu şifa bir asgari ücretlinin hanesine nasıl girecek? Sayın Erdoğan biliyorum senin fesli meczuptan öğrendiğin son derece tarih birikiminde bulunmaz ama birileri sana anlatsın. Bilge Kağan der ki ‘Türk budunu ben işimi doğru yaptım. Az budunu çoğalttım, çıplakları giydirdim, yoksul budunu bay kıldım’ der. Devletin başının asıl işi vatandaşını refah içinde yaşatmaktır bay kriz. Hadi bizim uyarılarımızı dikkate almıyorsun anladık bari tarihimize kulak ver. Senin işin gece yatmadan önce milletimize yemek için tavsiyelerde bulunmak için değil milletimizin istediğini yiyip yatağa da karnı tok girmesini sağlamaktır. Millete şifa formülleri anlatmayı bırak. Ayıptır, günahtır.

Geleneksel AK Parti İsraf Festivali sürüyor. Milletin bütçesinden sınırsız bütçeleri, bol maaşları rahat rahat harcamaya devam ediyorlar. Çünkü hala ‘ceketimi assam seçilirim’ havasındalar. Hala ülkeyi şahsi şirketleri bu büyük milleti de marabaları sanıyorlar. Gider ayak sergiledikleri bu genişlik, rahatlık işte bundan.

Varsın onlar gider ayak yemeye, çalıp oynamaya devam etsinler. İktidar sarhoşluğunun biteceği, gerçeklerle yüzleşecekleri o kutlu vakit yaklaşıyor. Bu milletin de bu ülkenin de gerçek sahibinin millet olduğunu anlayacakları sandıkta milletimizin elinden yiyecekleri okkalı tokatla sarsılacakları o kutlu güne çok az kaldı. Huzurlu bir Türkiye’ye uyanmaya çok az kaldı.

Kişisel çıkarlarınız için değil milletin çıkarları için göreve talip olursunuz. O göreve geldiğinizde de parti ceketini çıkarır, devlet insanı ceketini giyersiniz. Milletin tamamına hizmet etmek için çalışırsınız. İşte bu kadar basit. Buradan bay kriz ve arkadaşlarının başımıza bela ettiği bu ucube sistemi inatla savunanlara sormak istiyorum. Eğer bugün Türkiye’de yargı bağımsız olsaydı bu kadar yolsuzluk yapabilir miydi?

“6 siyasi parti olarak çok önemli bir adım attık”

Biz, kurumsal ve fikri farklılıklarımıza rağmen 6 siyasi parti olarak bu yolda çok önemli bir adım attık. Geçtiğimiz hafta sonu bir araya gelerek hem parlamenter sisteme geçiş sürecinin detaylarını hem de ülkemizde yaşanan güncel sorunları istişare ettik. Görüyoruz ki bu tablo Cumhur İttifakı bileşenlerinin canını çok sıkıyor. Şimdiye kadar yürüttükleri kutuplaştırma siyasetleri bozuldu. Çünkü rahatları bozuldu. O rahatlar daha çok bozulacak.

Şimdiden uyarmak istiyorum. Bu daha başlangıç o rahatlar daha çok bozulacak. Biz ne zaman buluşsak iktidar cephesinden biri hoplayıveriyor.

Biz asıl mesele sistemdir dedikçe ‘Adayınız kim’ diyorlar. Defalarca söyledim adayımız Türkiye Cumhuriyeti’nin 13. Cumhurbaşkanıdır. Biz yeni bir tek adam belirlemek için bir araya gelmedik, gelmiyoruz. Biz Türkiye’yi bu ucube sistemden kurtarmak için bir araya geldik. Türkiye’nin şahıslara değil Kuvvetler Ayrılığına dayalı bir hukuk sistemine ihtiyacı var. Türk Milleti’nin kurtarıcıya ihtiyacı yok. Türk Milletinin acilen bu ucube sistemden kurtulmaya ihtiyacı var. Türkiye bu ucube sistemle daha fazla yönetilemez.

Kim başa gelirse gelsin işleyen bir sistem kurmaktır. Bu tartışma kim aday olacak tartışmasından çok daha önemlidir. Biz 6 parti olarak Türkiye’nin bu ihtiyacını görüyoruz. O nedenle Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem diyoruz. Onlar masanın şekliyle, altıyla, üstüyle, örtüsüyle, bacaklarıyla uğraşıyor biz milletimizin sorunlarıyla uğraşıyoruz. Makulde buluşarak, milletimizin sıkıntılarını konuşmaya devam edeceğiz.

Emniyet teşkilatı mensuplarımız terörle mücadeleden cinayetlere, uyuşturucuyla mücadeleden suç örgütlerine kadar birçok alanda büyük fedakarlıklar yaparak çalışıyorlar. Polis kardeşlerimiz gösterdikleri bu fedakarlık karşısında neyle karşılaşıyorlar? Her gün daha da artan çalışma koşullarıyla, siyasi baskılarla ve mobbingle karşılaşıyorlar. Kendilerini sürekli ezmeye çalışan kirli düzenle karşılaşıyorlar. Canımızı yakan intihar vakaları her geçen gün daha da artıyor.

AK Parti’nin nefes alan her canlısına verilen koruma polis memurlarının çektiği eziyeti size anlatamam. Psikolojik baskı mı, çocuklarını baktırmak mı, evlerinin işlerini yaptırmak mı, uşak gibi kullanmaya çalışmak mı dersiniz. Bunlara karşı direnç gösterenlerin cebinde paran var mı demeden yolun ortasında bırakılmasını mı dersiniz. Nasıl bir ezme halini hiçbir dönemde görmedim. Bunu milletin adamı olup milleti unutmuş olan sayın Erdoğan’ın dikkatine sunuyordum. Çevrenize, sağınıza, solunuza dikkatle bakınız. Bu vahim durum karşısında bay kriz ve usta İçişleri Bakanı hiçbir şey yapmıyor. Her konuda olduğu gibi bu konuda da hiçbir sorun yokmuş gibi yaparak intihar eden evlatlarımızın bir değeri yokmuş gibi umursamaz tavırlar takınarak kurdukları kirli düzeni sürdürmeye devam ediyorlar.

Kapatılan Polis Akademisi’nden hâlâ bir ses yok. Bir rütbeli memur 4 yılda yetişirken bugün 6 ayda komiser yardımcısı rütbesi veriliyor. Liyakatin yerini torpilin aldığı, atamalarla teşkilat mensuplarımızın haklarına giriyorlar. Kul hakkına giriyorlar. Emniyet Teşkilatımızın emeğini sömürüyorlar. Aradan 2 yıl geçmesine rağmen polislerimiz hala 12-24 ve çakma 12-36 diye ifade edilen sistemlerle görevini yapmaya devam etmek zorundalar. Üstüne üstlük bu çalışma sistemi aile yaşam kalitesini ve iş takibi düşürüp tükenmişlik hissini beraberinde getiriyor.

Türkiye’nin müstakbel başbakanı olarak söz veriyorum: Polisin değerini sadece şehit olduğunda bilen, bu köhnemiş zihniyeti mutlaka değiştireceğiz. Her seçimde verdikleri 3600 ek gösterge sözünde hâlâ bir gelişme yok. Sizler için 3600 ek göstergeyi çıkartmak da inşallah bize nasip olacak.”

Paylaşın

‘Seçim Kanunu’ndaki Değişiklikler Dönüp İktidarı Vurabilir

Seçim barajının yüzde 10’dan 7’ye indirilmesini de içeren “Milletvekili Seçimi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” tartışılmaya devam ediyor. Sözcü gazetesi yazarı Deniz Zeyrek, seçim kanununu değerlendirdi.

Değişikliklerin iktidarın bir kez daha şapkadan tavşan çıkardığı hissi yarattığını belirten Zeyrek, “Ama Anadolu’daki söylenişiyle evdeki hesap her zaman çarşıya uymayabilir” dedi ve üç madde saydı:

  • Millet ittifakı sağ ve sol olmak üzere iki listeyle seçime girebilir. Örneğin AREA isimli araştırma şirketinin 21-23 Mart tarihleri arasında 26 il ve 113 ilçede 2500 kişiyle yaptığı ankete göre, ‘İYİ Parti, DEVA, Gelecek Partisi, Saadet Partisi ve Demokrat Parti tek listeyle seçime girse oy verir misiniz?’ diye sorulan her 100 kişiden 28’i ‘Evet’ yanıtını vermiş. Bu durum, milletvekili sayılarının ittifaklara değil partilere göre hesaplanması yöntemini tamamen millet ittifakının lehine çevirebilir. CHP sol illerde, sağ blok sağ illerde birinci parti olarak yeni sistemin neden olduğu 19 milletvekili kaybını engelleyebileceği gibi Millet İttifakı’nın aldığı milletvekili sayısını daha da artırabilir.
  • Muhalefetin altı partili bir blok olması, sandık güvenliği konusunda da önemli bir avantaj sağlayabilir. Altı liderin son toplantılarda en çok sandık kurulları ve sandık güvenliği üzerinde durduğunu da unutmamak gerek. Muhalefetin Türkiye’deki her sandıktan bir ıslak imzalı tutanak alabilmesi, seçimde yeniden parmak mürekkebi uygulamasına geçilmesi, birçok seçim hilesini ortadan kaldırabilir. İl ilçe seçim kurulları ya da YSK ıslak imzalı tutanakların olduğu, birleştirme tutanaklarının yakından takip edildiği bir durumda iktidar lehine hareket edemeyebilir.
  • HDP’liler, partinin kapatılması ihtimalini ve TBMM’deki grup sayesinde yeni bir parti kurup seçime giremeyeceklerinin farkında. Bu nedenle her olasılığa göre hazırlık yapıyor. HDP’liler, böyle bir durumda Türkiye İşçi Partisi, EMEP gibi partilerin listelerinden seçime girebilir. Bu durum en solda doğal bir ittifak da yaratabilir. Ayrıca HDP’nin kapatılması tabanının sandığa gitme motivasyonunu da artırabilir.

Turgut Özal örneği

Zeyrek, devamında eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın 1983’te yüzde 45 oyla 211 milletvekili çıkardığını, 1987’de seçim yasasını değiştirdiğini ve yüzde 10 seçim barajını getirdiğini hatırlattı.

“TBMM’deki milletvekili sayısı 400’den 450’ye çıkarıldı. 1987 seçimlerinde ANAP’ın oyu yüzde 36’ya düştüğü halde, değişikliklerin sağladığı avantaj sayesinde milletvekili sayısı 81 artarak 292’ye çıktı. Gelin görün ki 1987’deki değişiklikler 1991 seçimlerinde aynı etkiyi göstermedi” diyen Zeyrek, şunları kaydetti:

“Güç kaybeden ANAP, dört yıl önce yaptığı değişiklikler yüzünden yüzde 24 oyla 115 milletvekilinde kaldı. Oyları yükselen merhum Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in partisi ise yüzde 27’yle 177 milletvekiline ulaştı.

Siyasette şöyle bir gerçek var: Millet sizi destekliyorsa hangi kuralı koyarsanız koyun sizin lehinize sonuçlar doğurur. Ancak o desteği kaybederseniz o kurallar dönüp sizi vurur. AK Parti’yi böyle bir akıbet bekliyor olabilir.

Yazının tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

Kadına Ve Sağlık Çalışanlarına Şiddette Cezalar Katlanacak

Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Adalet Komisyonu’nda yapılan görüşmelerin ardından kabul edildi.

Adalet Komisyonu’nda kabul edilen teklifle, ‘ısrarlı takip’ ceza kanununa ilk kez giriyor. Israrlı takibe 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası verilecek. Bu suç çocuğa veya boşandığı eşe karşı işlenirse ya da mağdurun konutunu, okulunu terk etmesine yol açarsa ceza artacak.

Teklifle, sadece eşe veya boşanmış eşe değil, bütün kadınlara karşı işlenen, kasten öldürme ve kasten yaralama suçlarında da ceza artacak. Tehdidin cezası en az 9 ay hapis cezası olacak. Kadınlara yönelik eziyetin cezası 2 buçuk yıl, işkencenin cezası ise 5 yıl hapisten başlayacak. İyi hal indirimine de sınırlandırılma getirilecek.

Kadına ve sağlık çalışanlarına yönelik şiddete ağır ceza

Teklifle, kadına karşı işlenen veya sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan personele karşı görevleri sırasında veya görevleri dolayısıyla işlenen şiddetin cezası da katlanacak. Kasten yaralama, katalog suç kapsamına alınarak tutuklu yargılama kolaylaştırılacak.

Mağdur hem kadın hem de sağlık personeli ise cezası ayrı ayrı katlanacak. Kasten yaralama suçunun, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenmesi ya da canavarca hisle işlenmesi halleri de katalog suç olacak.

Kamu veya özel sağlık kurum ve kuruluşları ile vakıf üniversitelerinde görev yapan hekim ve diş hekimleri ile diğer sağlık meslek mensuplarının, sağlık mesleğinin icra ederken muayene, teşhis ve tedaviye ilişkin tıbbi işlem ve uygulamalar nedeniyle yapılan soruşturmalar hakkında Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri uygulanacak. Soruşturma izni, Sağlık Bakanlığı bünyesinde kurulan Mesleki Sorumluluk Kurulu tarafından verilecek.

Kurul, özel sağlık kurum ve kuruluşları ve vakıf üniversitelerinde görev yapan hekim ve diş hekimleri ile diğer sağlık meslek mensupları bakımından il sağlık müdürlüklerinde görevli başkan veya yardımcılarını da ön inceleme yapmak üzere görevlendirebilecek. Düzenlemenin önümüzdeki hafta Meclis Genel Kurulu’nun gündeminde olması bekleniyor.

Paylaşın