Akşener’den Dikkat Çeken Altılı Masa Açıklaması

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan İYİ Parti Lideri Akşener, 6 siyasi partinin farklı vaat ve tavırları olduğunu belirterek, “6 siyasi parti olarak buluşmamızın ortak noktası budur. Siyasette vaatlerimiz, tavırlarımız farklı ama tüm farklılıklarımıza rağmen Türkiye için ortak görüşlerimiz var” dedi.

Haber Merkezi / Akşener, konuya ilişkin açıklamasının devamında, “Mesela güçlendirilmiş parlamenter sistemin esasları hakkında fikir birliğine sahibiz. Rantı, hırsızlıkları engellemek için siyasi ahlak yasası çıkarılması için fikir birliğine sahibiz.” ifadelerini kullandı.

Konuşmasında, Gezi Davası kararlarına da tepki gösteren Meral Akşener, “Gezi direnişi, Türk Gençliği için, yalnızca bir protesto değildir. Aynı zamanda, millî şuurun da, ayağa kalkmasıdır. Atalarından aldıkları yetkiyle, derde düşen milletin, gözünü açma mücadelesidir” dedi.

Akşener, konuya ilişkin açıklamasını, “Kafa yapısı özgürlüğe, milli birliğe, hukuk devletine, gönlü de vatan sevgisine yabancı olan Sayın Erdoğan’ın, Gezi direnişine, iyi gözle bakmasına imkan yoktur. Bu sebeple, “Gezi” kelimesinden hep korkmuştur. Bu sebeple, rayından çıkartmak için, elinden geleni yapmış ve başarmıştır. Bu sebeple, bugün bile, âdeta yemin etmiş gibi, şahsi bir intikam kovalamaktadır” ifadeleriyle sürdürdü.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin TBMM’deki grup toplantısında gündeme dair açıklamalarda bulundu. Akşener’in açıklamalarından öne çıkan kısımlar şöyle;

“Sınırları eleğe memleketi hendeğe çevirip milletimizin kendi vatanında yabancı hissetmesi isteniyor. Bütün bunlar bir tek adamın iktidarı sürebilsin diye gözümüzün içine baka baka yapılıyor. Bugün vatan topraklarımız türlü yağmanın ve peşkeşin içinde satılıyor. İktidar, iktidarda kalabileceği her bir gün adına Anadolu’yu rehin ediyor. Ürününü, mahsulünü, toprağını rehin ediyor. N

itekim dünün Duyun-i Umumiye memurları bugün artık Varlık Fonu’nda Toki’de Merkez Bankası’nda ve Hazine’de geziyor. Bugün milli egemenliğimiz varaklı koltuklarında oturabilsin diye parçalanıyor. Kime şirin görünmek istiyorlarsa ona yaranmak için devletin yetkilerini açıkça hiçbir ar duygusu göstermeksizin satıyorlar. Kimi zaman Meclis’imizden gasp ettikleri kanun yapma yetkisini, kimi zaman en son örneğini Kaşıkçı Davası’nda gördüğümüz hukuk yetkisini satıyorlar.

Bugün büyük ve kronikleşmiş derin bir devlet krizinin içerisindeyiz. Hukuk ve adaleti tek parola yapmak, demokrasiyi tam ve kamil olarak sağlamak için kullanmak mecburiyetindeyiz. Dün 1920’lerin tarihsel eşiğinde önümüzdeki imtihan buydu. Bugün de imtihanımız budur. 6 siyasi parti olarak buluşmamızın ortak noktası budur. Siyasette vaatlerimiz, tavırlarımız farklı ama tüm farklılıklarımıza rağmen Türkiye için ortak görüşlerimiz var. Mesela güçlendirilmiş parlamenter sistemin esasları hakkında fikir birliğine sahibiz. Rantı, hırsızlıkları engellemek için siyasi ahlak yasası çıkarılması için fikir birliğine sahibiz.

‘Son 10 yılda 700 kat artmış’

23 Nisan’ın Çocuk Bayramı olarak kutlanması Atatürk’ün çocuklara verdiği değerden kaynaklanır. Çocuk hep gülsün mutlu olsun istediğimizdir. Zorlandığında kolayı gösterdiğimiz, kendi ayakları üzerinde durabilmesi için cesaretlendirdiğimizdir. Atatürk daha o yıllarda çocuklarımızın ne kadar önemli ve değerli olduğunu gördüğünden yalnızca çocuklara özel bir günü Meclis’in kuruluş günüyle özdeşleştirerek bayram olarak kutlanmasını istemiştir.

TÜİK’in 5’inci Çocuk İş Gücü Araştırması sonuçlarına göre Türkiye’de ekonomik faaliyette çalışan 5-17 yaş grubundaki çocukların sayısı 720 bin. Okullarını terk etmek zorunda kalan çocukların sayısı da fazla. Kayıt dışı çalışan, adlarına çırak diyerek sorumluluktan kaçtığımız 2 milyona yakın çocuğumuz var. Makul bir gelecek kurmaktan yoksun bırakılan, gelişimi ihmal edilmiş çocuklarımız var. Peki çocuk gelinler?

TÜİK’e göre son 10 yılda 381 bin 418 kız çocuğumuz evlendirildi. Ne acıdır ki cinsel, fiziksel ve duygusal istismardan koruyamadığımız çocukların sayısı son 10 yılda 700 kat artmış. 1921 yılında Çocuk Esirgeme Kurumu’nu kurarak yetim çocuklarımıza kol kanat geren o kapsayıcı devlet anlayışının bu kadar uzağındayız. Atatürk’ün çocuklarımıza verdiği değerin bu kadar uzağındayız.

Bay kriz ve arkadaşlarının ülkemizi içine düşürdüğü ekonomik kriz milletimizi 100 liralık bakkal çekine muhtaç ediyor. Liyakatsiz kadroların elinde milletimiz her gün çile çekiyor. Geometri kitabı yazmış bir baş öğretmenin kurduğu ülkemiz 4 işlemi bile bilmeden ekonomi yöneten bir çapsızlığın vesayetinde perişan oluyor. Bu yönetim anlayışın artık ne milletimize ne de memleketimize verecek hiçbir şeyi kalmadı. Hal böyle olunca da bay kriz ve arkadaşları saçmalama konusunda birbirleriyle yarışır hale geldi.

“‘Yürütmeyeceğiz, yürüttürmeyeceğiz’ diyemiyor”

Mühendis ihraç edip, çoban ithal ediyorlar. Doktor ihraç edip, maraba ithal ediyorlar. Kendi gençlerini yoksulluğa mahkum edenler kendi ülkelerini mülteci kampına dönüştürüyorlar. Bugün her 10 evden birinin elektriği kesik. 1 milyon hanenin de doğal gazı kesik.

Enerji Bakanı çıkıp göğsünü gere gere nisan sonu itibariyle 278 bin abonenin elektriğinin kesik olduğunu söylüyor. Memleketin okumuş gençleri her fırsatta iteklenip akın akın yurt dışına gitmek zorunda bırakılırken Ulaştırma Bakanı çıkıp ‘bugün yurt dışına mühendis ihraç eder hale geldik’ diye övünüyor. Ulaştırma Bakanı’nın patronu da doktorlara ‘defolun gidin’ diyor. Niye bunu dediğini anlamamıştım ihracat rakamlarını çoğaltmak istiyormuş adam.

Görevi memlekette elektriksiz, doğal gazsız hane bırakmamak olan bakan yaklaşık 1 milyon vatandaşımızın elektrikten yoksun olduğunu söylüyor. En acısı da ülkemizdeki elektriği kesik tüm abonelerin faturalarının toplamı 2 holdingin silinen borcu kadar etmiyor. Asgari ücretliler, emekliler açlık sınırının altında hayatta kalmaya çalışıyor ama ışıltılı gözleri, bir türlü tutmayan plan ve programlarıyla Türk siyasi tarihine şimdiden kara bir leke olarak geçen Bakan Nebati ‘gerekirse gemileri karadan yürütür hedefimize ulaşırız’ diyor. Artık ‘yürütmeyeceğiz, yürüttürmeyeceğiz’ diyemiyor.

Neymiş gemileri karadan yürütecekmiş bu söz ne yaptığına dair en küçük bir fikri bile olmayan liyakatsiz bir bakanın Fatih Sultan Mehmet üzerinden hamaset yaparak acınası bir şekilde durumu idare etme çabasıdır. Kırşehir’de girdiğim birçok dükkanda ışıklar açık değildi. Artan elektrik faturaları esnafımızı böyle bir uygulamaya zorlamış.

Sandık ufukta belirdi. Türkiye’yi Cumhuriyet değerlerimizle yeniden buluşturmaya geliyoruz. Millet iradesinin önünde hiçbir güç duramaz. AK Parti’nin insanlarımızı ayrıştırıp düşman oluşturma siyasetinin bir parçası olarak 27 Mayıs 2013 tarihinde İstanbul’da ağaçların sökülmesiyle başlayan olaylardan bugüne 9 yıl geçti. Ağaçların sökülmesi bardağı taşıran son damlaydı. Bu yıla gelinceye kadar iktidarı yönetenlerin ağzından Atatürk’ün ailesine, Cumhuriyet’in değerlerine, Atatürk ve İsmet İnönü’ye ‘2 ayyaş’la o bardak doldu. Ağaçların sökülmesiyle de bardak taştı.

Bu 9 yıllık sürecin her bir anı müstemleke valisi ülke yöneten bir zihniyetin kararları ve bir rantiye oligarşisinin uygulamalarıyla geçti. Gezi, başlangıcından bay krizin türlü provokasyonlarıyla rayından çıkarmasına kadar geçen süreçte ülkücüsünden solcusuna dindarından sekülerine kadınından erkeğine gençlerimizin yaklaşık 10’uncu yılında olan müstemleke rejimine karşı bir duruş, bir direniştir.

Türk gençlerinin bu direnişi AK Parti’nin FETÖ ile el ele verip milli egemenliğimize kast etmesine karşı yapılmıştır. Cumhuriyetimizi tek bir adama mahkum etmek isteyenlere karşı adeta bir duvar olmuştur. Gençlerimiz uğruna ölecekleri vatanları Sayın Erdoğan’ın inşaat baronlarına peşkeş çekilmesin diye gurur duydukları devletleri bir grup meczubun elinde parçalanmasın diye çok sevdikleri Türk milletinin geleceği tehlikeye düşmesin diye bu direnişi gerçekleştirmiştir.

‘Kahrolsun istibdat yaşasın hürriyet’

Gezi, Türk gençliği için yalnızca bir protesto değildir milli şuurun da ayağa kalkmasıdır. Kafa yapısı özgürlüğe, milli birliğe, hukuk devletine gönlü de vatan sevgisine yabancı olan Sayın Erdoğan’ın Gezi Direnişi’ne iyi gözle bakmasına imkan yoktur. Bu sebeple Gezi kelimesinden hep korkmuştur. Bu sebeple rayından çıkartmak için elinden geleni yapmış ve başarmıştır.

Bugün bile adeta yemin etmiş gibi şahsi bir intikam kovalamaktadır. Bugün, milletimizin her bir ferdinin keyfi kararlarla düşman ve hain ilan edildiği, siyasetin, farklılıkların bir fare tuzağına hapsedildiği, garibanın kuru ekmeğe mahkum edildiği adına da ‘partili cumhurbaşkanı sistemi’ denilen bir istibdadın içindeyiz. Hiçbir gayrimeşruluktan yasallık üretilemez.

Şanlı tarihimizin her dönemi ‘Yaşasın hürriyet kahrolsun istibdad’ diye haykıran cesur vatan evlatlarıyla doludur. Saray tiyatroları ile galası yapılan Osman Kavala Davası, binlerce yargı trajedisinden yalnızca biridir. Yasama ve yürütmenin yanında yargı yetkisinin de Saray şımarıklarının nargile masalarına çerez edildiğinin bir başka kanıtıdır.

Erdoğan aklınca beylik laflar ettiği Rahip Brunson Davası ile neredeyse kendisini savcı ilan ettiği Kaşıkçı Davası’na milletin yargı egemenliğini satmasının sadakasını dün vermiştir. Meselemiz Osman Kavala değildir. Kavala, mevcut yasalarla zaten aklanmış mahkeme bunu kabul etmiştir. Meselemiz bugün her bir ferdin engellenemez temel haklarının elinden alınmasıdır. 1908’de istibdada karşı koyan ruh neyse Gezi de odur. Demokrasi için seferber olan o günün Türk gençleri neyse ağacına, parkına sahip çıkan Gezi’deki Türk gençleri de odur. Kahrolsun istibdat yaşasın hürriyet.”

Paylaşın

Kılıçdaroğlu: Vatanı Satanlarla Kavga Edeceğiz

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, “İçinde bu halk için biriktirdiğim büyük bir kavga var. Bu kavgayı hep birlikte yol arkadaşlarımla birlikte yapacağız. Beş paraya vatandaşlığı satanlarla kavga edeceğiz, yabancılara daire satılsın diye emlak desteği çıkanlarla kavga edeceğiz, ülkede milyonların elektriğini kesen çetelerle kavga edeceğiz” dedi.

Haber Merkezi / Kılıçdaroğlu, konuşmasının devamında, “Çocukları etten sütten mahrum bırakanlarla kavga edeceğiz. Bu kiralarla bu enflasyonla kavga edeceğiz. Uyuşturucu baronları ile iş tutanlarla kavga edeceğiz. Ülkenin onurunu konsolosluk bahçelerine gömenlerle kavga edeceğiz. Yargıyı siyasetin emrine verip Brunson’ları özel uçakla gönderip kendi insanımızı hapishanelerde rehin tutanlarla kavga edeceğiz. Yani özetle vatanı satanlarla kavga edeceğiz. Biz birbirimize emanetiz. Kol kola gireceğiz ve yürüyeceğiz. Bu memleket bize emanet.” ifadelerini kullandı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu partisinin TBMM’deki grup toplantısında Gezi davasından çıkan kararı gündemine aldı. 12 dakika kadar kürsüde kalan Kılıçdaroğlu “”Yazdığım konuşmayı bir kenara bırakıyorum, çok öfkeliyim” diyerek kürsüden indi.

Kürsüye çıktığında ise “Farklı bir konuşma yapacağım” diyerek sözlerine başlayan Kılıçdaroğlu, Gezi’de 18 yıl hapse mahkum edilen Tayfun Kahraman’ın kızı Vera’ya veda ettiği görüntüler için “Bizim Vera’ya bir sözümüz var, biz Vera’yı tekrar babasıyla kucaklaştıracağız” dedi.

Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından satır başları şöyle:

“Dünyada böyle bir garabet yok”

“…Dün bir karar açıklandı. Gezi. Değerli arkadaşlarım kurgulanmış mahkemelerden adalet çıkmaz. Buradaki hakimlerin kendi özgür iradeleriyle verdikleri kararlar değil. Talimatla bu kararları alıyorlar. Demokrasi tarihimize baktığımızda bu tür mahkemeleri çok gördük. Bu ülkenin Genel Kurmay Başkanının bile kurgulanmış mahkemelerle hapse atıldığını gördük.

Gezi nedir? Bizim demokrasi tarihimizde özgürlüğü haykıran gençlerin sesidir. Baskıya isyandır Gezi. Kendi ülkemizde özgürce yaşamak istiyoruz diyor gençler. Bu kurgulanmış mahkemede Osman Kavala beraat ettiği bir davadan müebbet hapse mahkum oldu. Dünyada böyle bir garabet yok. Ama bizim ülkemizde olur! Çünkü yargı bağımsız değil. Bizim Vera’ya bir sözümüz var, biz Vera’yı tekrar babasıyla kucaklaştıracağız. Bunu iktidar beşli çetelerin iktidarıdır. Hiç kimse unutmasın halkın değil milletin değil beşli çetelerin iktidarıdır. Ben devletin nasıl soyulduğunu şöyle iade edeyim; bugün farklı bir konuşma ile karşınızda olacağım.

“Evlatların karanlığa mahkum edildiği bir Türkiye”

Karanlığa mahkum edilen milyonların sesini dile getirmek istiyorum. Onların sorunlarını size anlatmak istiyorum. Gerçekten çok öfkeliyim. Evlatların karanlığa mahkum edildiği bir Türkiye’yi asla istemiyorum. Seslenmek istiyorum ey saray sesimi duyuyor musun; hiç kimse olarak gördüklerin yani görmezden gördüklerinin karanlık ışıksız evlerinden sesleniyorum sana. Yoksulların biriken öfkesini görüyor musun?

Evsiz, yurtsuz, elektriksiz, aç bıraktığın bebeklerin ağladığını duyuyor musun! Ben o bebeklerin ağlamalarından gece uyuyamıyorum. Karanlıkta onları düşünüyorum. Sonra o karanlıkta senin beşli, çetelerini de düşünüyorum ve yumruklarımı sıkıyorum. Bunlar engerekler ve çiyanlardır bunlar aşımıza ekmeğimize göz koyanlardır diye Ahmed Arif. Dünya kötülük yapanların yüzünden değil buna seyirci kalanların yüzünden bu hale geldi! Cesaret yoksa zafer yoktur değerli arkadaşlarım.

“Biz birbirimize emanetiz”

Yol arkadaşlarım bütün yol arkadaşlarımıza sesleniyorum size de bir çift lafım var bu engerekler ve çiyanlarla çatışma ne kadar sert olursa zafer de o kadar yakın ve görkemli olacaktır. Ne pahasına olursa olsun yürüyeceğiz. Bu millete çetelere boyun eğdirmeyeceğiz. Ben o yoksulluğa mahkum edilen çocuklar için mücadele edeceğim. Ya bana katılın ya da şimdi şu anda yolumdan çekilin. Açık ve net söylüyorum.

Bir insanın uğurunda öleceği bir şey yoksa hayatında zaten o hiç yaşamamıştır. Pes etmeyeceğim. Durmayacağım. Söz veriyorum, milletimin huzurunda söz veriyorum durmayacağım. İçinde bu halk için biriktirdiğim büyük bir kavga var. Bu kavgayı hep birlikte yol arkadaşlarımla birlikte yapacağız. Beş paraya vatandaşlığı satanlarla kavga edeceğiz, yabancılara daire satılsın diye emlak desteği çıkanlarla kavga edeceğiz, ülkede milyonların elektriğini kesen çetelerle kavga edeceğiz.

Çocukları etten sütten mahrum bırakanlarla kavga edeceğiz. Bu kiralarla bu enflasyonla kavga edeceğiz. Uyuşturucu baronları ile iş tutanlarla kavga edeceğiz. Ülkenin onurunu konsolosluk bahçelerine gömenlerle kavga edeceğiz. Yargıyı siyasetin emrine verip Brunson’ları özel uçakla gönderip kendi insanımızı hapishanelerde rehin tutanlarla kavga edeceğiz. Yani özetle vatanı satanlarla kavga edeceğiz. Biz birbirimize emanetiz. Kol kola gireceğiz ve yürüyeceğiz. Bu memleket bize emanet.

Hadi eyvallah arkadaşlar”

Paylaşın

HDP’li Buldan’dan ‘Gezi Davası’ Kararlarına Sert Tepki

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Buldan, Gezi Parkı davasında verilen cezalara tepki göstererek, “Gezi Davası, Kobanê Davası, HDP’yi kapatma davası, demokratik siyaseti engelleme davaları, siyaseti biten, ancak emrindeki yargı gücüyle ayakta durmaya çalışan AKP-MHP iktidarının yarattığı hukuksuzluk karanlığıdır” dedi.

Haber Merkezi / Pervin Buldan, konuya ilişkin açıklamasının devamında, “Gezi Davasının hâkimi biliyorsunuz, AKP’nin bir milletvekili aday adayı çıktı. Kobani kumpas davasının mahkeme başkanı da bir çete üyesi çıkmıştı. Yargının kimlere teslim edildiğinin karanlık bir resmidir bu tablo. Ortada bağımsız bir yargı yok. Ortada hukuk hiç yok. Artık bir ortada bir düşman hukuku bile kalmamış durumdadır. AKP’nin ele geçirip yönettiği mahkemelerin kendileri de, yargılamaları da, kararları da asla hukuki değildir, tam anlamıyla siyasi kararlardır, duruşmalardır” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin TBMM’deki grup toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. Meclis iradesinin vesayet altında olduğu, yoksulluğun, yolsuzluğun, sömürü ve eşitsizliğin büyüdüğü bir süreçte Meclis’in 102’nci kuruluş yıl dönümünü karşıladıklarını dile getiren Buldan’ın açıklamaları şöyle;

“Keşke gerçek bir halk egemenliğinden ve demokratik bir sistemden söz edebilseydik. Çoğulculuğu, kimlik ve inançları, dilleri, âdemi merkeziyetçiliği reddeden, sürekli çatışma üreten, cumhuriyetin demokrasiyle buluşmasını engelleyen bir asırlık darbeci, vesayetçi, retçi, tekçi ve inkârcı sistemin çoklu krizlerini yaşadığımız bir süreçten geçiyoruz. Bu krizlerden çıkmanın yolu elbette ki var. Eşitliği, özgür yurttaşlığı, âdemi merkeziyetçiliği esas alan güçlü bir demokrasidir, toplumsal sözleşmeye dayanan çoğulcu, özgürlükçü, eşitlikçi demokratik yeni bir anayasadır.

İhtiyaç olunanın herkesin hakkını hukukunu koruyan bir adalet ve hukuk sistemi olduğudur. Kadınların özgürlüğüdür ve bu coğrafyanın en acil ihtiyacı olan onurlu adil bir barıştır. Tüm bunlar cumhuriyeti demokrasiyle, Türkiye halklarını demokratik bir yaşamla buluşturacak temel adımlardır. Bu anlamda Türkiye tam bir yol ayrımındadır. Ekonomik, sosyal, hukuksal hiçbir soruna çözüm üretemeyen bu kriz sisteminden kurtulmaya yönelik değişim ve dönüşüm talepleri bütün toplumsal kesimlerde giderek güçlenmektedir.

“Artık yeter” sesleri her yerde gün geçtikçe yükselmektedir. Bu sesten korkan iktidar ise, kaybetmemek, rant ve yolsuzluk düzenini sürdürmek için saldırganlığını her gün arttırmaktadır. Yargı kumpaslarından siyasi darbe operasyonlarına, kutuplaştırma siyasetinden komşu ülke topraklarında savaş çıkarmaya varıncaya kadar iktidarını ayakta tutacak tüm çatışma ve kriz mekanizmalarını devreye sokan bir iktidarla karşı karşıya olduğumuzu özellikle belirtmek istiyorum.

Gezi davası

Kobanê’de insani dayanışma ve yardımlaşmayla, Gezi’de kolektif toplumsal itirazla, sokakta kadınlarla, gençlerle, emekçilerle, siyasette HDP’yle, demokrasi güçleriyle, doğayla savaş tam halinde olduklarını söylemekte bir beis görmüyoruz. Gezi Davası, Kobanê Davası, HDP’yi kapatma davası, demokratik siyaseti engelleme davaları, siyaseti biten, ancak emrindeki yargı gücüyle ayakta durmaya çalışan AKP-MHP iktidarının yarattığı hukuksuzluk karanlığıdır. Dün Gezi Davası’nda karar çıktı.

Beraatla sonuçlanan Gezi Davası’nı kumpaslarla yeniden bir yargılamaya dönüştürdüler, Sevgili Osman Kavala’ya müebbet, Sevgili Mücella Yapıcı başta olmak üzere 7 arkadaşımıza da 18’er yıl ceza verdiler. Buradan hepsine ayrı ayrı selamlarımı ve dayanışma duygularımı gönderiyorum. Hukuk ve adalet mücadelesinde asla yalnız değilsiniz, Türkiye’nin demokratik vicdanı sizinle diyorum. Buradan Meclis kürsüsünden bir kez daha selamlarımı gönderiyorum.

Gezi Davasının hâkimi biliyorsunuz, AKP’nin bir milletvekili aday adayı çıktı. Kobani kumpas davasının mahkeme başkanı da bir çete üyesi çıkmıştı. Yargının kimlere teslim edildiğinin karanlık bir resmidir bu tablo. Ortada bağımsız bir yargı yok. Ortada hukuk hiç yok. Artık bir ortada bir düşman hukuku bile kalmamış durumdadır. AKP’nin ele geçirip yönettiği mahkemelerin kendileri de, yargılamaları da, kararları da asla hukuki değildir, tam anlamıyla siyasi kararlardır, duruşmalardır.

“Gezi davasında verilen cezalar; tüm topluma yönelik bir gözdağıdır”

Mahkeme üyesinin karara düştüğü şerh zaten her şeyi izah ediyor, bizlere açıklıyor. Şerhteki ‘Her türlü kuşkudan uzak, somut, kesin ve inandırıcı başkaca delil yoktur’ tespiti, hukuksuz, delilsiz yargılamanın bir kumpas olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Aynı kumpası biz delilsiz Kobanê davasında da gördük. En son, Kobanê’ye yapılan insani yardımla ilgili 20 arkadaşımızı hukuksuzca tutukladılar. Burada da ortada da tek bir delil yok! Gezi davasında verilen cezalar; tüm topluma yönelik bir gözdağıdır.

Karar, demokratik hak, eşitlik ve özgürlük taleplerini, toplumsal muhalefeti yargı kumpaslarıyla, hukuksuz cezalarla engelleme girişimidir. Gezi dayanışmasında verilen cezanın üzerinden bir saat geçmeden AKP Genel Başkanı yargı mensuplarıyla iftar yemeğinde çıkıp bir de halkın aklıyla alay edercesine adalet dersi verdi. ‘Adaletin olmadığı yerde huzur olmaz. Adalet duygusunun zedelendiği yerde sosyal barış olmaz’ dedi. Bunları söyleyen aynı zamanda ‘AİHM kararlarını tanımıyorum’ diyen zihniyettir. Bu ülkede adalet duygusunu zedeleyen de, barışı yok eden de, toplumda huzur bırakmayan da sizin iktidarınızdır. Sorumluyu başka yerde aramayın.

“Mücadele sürecektir…”

Buradan bir kez daha vurguluyorum: Taksim’deki toplumsal dayanışma, bu ülkedeki adalet için, eşitlik için, özgürlük için asla sönmeyecek bir umuttur. Bu umudu, cezalarınızla, baskılarınızla, başkanı çete üyesi, hâkimi milletvekili aday adayınız olan iktidar mekanizmalarınızla asla kıramayacaksınız, asla kıramayacaksınız, asla kıramayacaksınız.  Şimdi adalet, hukuk ve eşitlik mücadelesini, Gezi’nin umuduyla birlikte daha da büyütmek için daha fazla ortak mücadele zamanıdır. HDP adalet mücadelesinin sözüdür, gücüdür, yoludur. Sözümüzdür; Berkinlerin, Ali İsmail Korkmazların, Ethem Sarısülüklerin hayalleri yaşam bulana kadar bu mücadele sürecektir.

İktidarın, ayakta kalmak için sürdürdüğü savaşın bir diğer ayağı da biliyorsunuz komşu ülke topraklarında hala sürmektedir. Ukrayna savaşı için ‘Savaşın kazananı olmaz’ diyen iktidar, bir takım emperyal hedeflerle sınırın diğer tarafında, Federal Kürdistan Bölgesi’nde yeni bir çatışma dalgasını başlattı. Uluslararası hukuku yok sayarak, komşu ülkenin topraklarına girerek, o ülkenin iradesini ve egemenlik haklarını yok saymak, yayılmacılıktır, bir savaş politikasıdır.

Sürekli krizden ve çatışmadan beslenen iktidarın, Irak’a, Suriye’ye, Ortadoğu’ya savaş ihraç ederek, hem bu bölgeyi daha da istikrarsızlaştırmayı, hem de Kürt halkı başta olmak üzere tüm bölge halklarının barış içinde ortak geleceğini hedef aldığını biliyor ve görüyoruz. Ne yazık ki bu politikanın bedelini her zamanki gibi yine canıyla ve ekmeğiyle halka ödetecekler. Çatışmacı siyaset Kürt sorununu daha da derinleştirecek ve çıkmaza sürükleyecektir.

AKP Genel Başkanı geçen haftaki grup konuşmasında ‘Bu yapılan operasyondan tek rahatsız olan parti HDP’dir’ dedi. Bu sözler aynı zamanda savaş politikalarına karşı çıkmayan siyasal muhalefetin içine düştüğü durumu da ortaya çıkarmaktadır. Buradan şunu özellikle vurgulamak istiyorum: İktidar olarak siz gayet rahat olabilirsiniz, ama biz, evet savaş politikalarınızdan kesinlikle rahatsızlık duyuyoruz. Sadece biz değil, halk da, bölge halkları da huzursuzluk ve rahatsızlık duyuyor. Siz rahat olabilirsiniz, ama biz gençlerin cenazesinin gelecek olmasından kesinlikle rahatsızlık ve üzüntü duyuyoruz. Bölge halklarının huzurunu kaçırmanızdan evet rahatsızlık duyuyoruz. Toplumun yoksullaşarak ağır bedel ödeyecek olmasından evet kesinlikle rahatsızlık duyuyoruz. Siz bizim barış politikamızdan rahatsızlık duyuyorsunuz. Bunu görüyor ve biliyoruz. Ama vazgeçmeyeceğiz. Savaşa her zaman karşı çıkarak, barışı güçlü bir biçimde savunmaya devam ederek sizi rahatsız etmeye devam edeceğiz. Bunu da böyle bilin.

Dur diyelim

Savaş, sizin varlık nedeniniz olabilir ama halklar adına barışı savunmak da bizim varlık gerekçemizdir. Ve bundan asla geri adım atmayacağız. Sizin çatışmacı siyasetine karşı biz diyalog ve müzakereyi, demokratik çözümü her zaman ve her zeminde savunarak iktidarınızı rahatsız etmeye devam edeceğiz. Buradan tüm topluma, demokratik kamuoyuna, demokrasi güçlerine, sivil toplum örgütlerine, tüm vicdanlı insanlara seslenmek istiyorum.

Bu ülkeyi yoksullaştıran, soframızdaki ekmeğe göz diken, kamuyu yolsuzluk çukuruna sokan bu adaletsiz ve vicdansız iktidar düzeninden kurtulmanın yolu, kendi iktidarları için başlattıkları savaşa karşı en güçlü şekilde karşı çıkmaktan geçer. Gelin hep birlikte savaş politikalarına da, talan düzenine de birlikte karşı çıkalım. Dur diyelim! Savaşsız, sömürüsüz, ortak ve eşit geleceğimiz için, demokrasi için, adalet için, ekmeğimiz ve alın terimiz için savaş karşıtı ittifakı hep birlikte büyütelim. Şimdi tam da bunun zamanıdır.

İktidarın çatışmacı-yayılmacı politikalarına karşı ses çıkarmayan siyasal muhalefetin de bu tutumunu gözden geçirmesi ve iktidarın ömrünü uzatacak politikalara hizmet etmekten kaçınması gerekir. Halkın beklentisi budur. Eğer ortak geleceği konuşmak istiyorsanız, savaş politikalarına karşı durmanız, barışın yanında yer almanız gerekir. Büyük bir ekonomik yıkım yaşayan bu halk, ne yeni bir savaşın ağır maliyetini, ne de bu iktidarın talan ve hukuksuzluklarını daha fazla kaldırabilecek durumdadır. Bu gerçeği herkesin iyi görmesi, net, ilkeli ve cesur olması gerekir.

Türkiye halkı yoksullaştı

Çatışmalı sürecin tırmandığı her dönem Türkiye halkları daha fazla yoksullaştı. Bakın rakamlar açık ortadadır! Bu yıl toplanacak toplam vergi tutarı tam 1 trilyon 450 milyar TL’dir. Bu vergilerin çatışmalara, faize ve ranta harcanacağı da gün gibi ortadadır. Geçmiş deneyimler bunu göstermektedir. 2015’ten bu yana savaş bütçesi tam olarak 6 kat artmış durumdadır. 2013-2015 çözüm süreci döneminde savunmaya ayrılan tutar; 40 ile 50 milyar lira arasındayken, 2022 yılında bu rakam 280 ila 290 milyar TL’dir.

Bugüne değin savaşın tırmandığı her dönem milli gelir de sürekli düşmüş durumdadır. Türkiye bugün dünya milli gelir sıralamasında 23’üncüdür. Dikkatinizi çekerim Türkiye’nin 16. sırada yer aldığı tek dönem ise barış ve müzakere süreçlerinin yürütüldüğü 2013-2015 yıllarıdır. Bu rakamların bize söylediği şudur: Atılan her mermi, atılan her bomba, milli gelirin, soframızdaki ekmeğin, cebimizdeki paranın daha da küçülmesi demektir. İşsizliğin, açlığın, sefaletin daha fazla büyümesi demektir.

Kürtler kazanmasın diye yürütülen düşmanlık politikasının Türkiye toplumuna işte maliyeti budur! Bakın İpsos’un yaptığı son bir araştırma var: Her 100 kişiden 83’ünün alım gücü düşmüştür. Her 10 kişiden 4’ü ailesinin maddi desteğine muhtaç hale gelmiştir. Bu iktidar tarafından getirilmiştir! Yine TÜİK’in çarpıttığı rakamlara göre bile, her 3 çocuktan 1’i yoksuldur. Milyonlarca çocuk beslenme, sağlık, eğitim gibi temel haklardan mahrumdur.

Öğrenciler barınamıyor, beslenemiyor, hastalar ilaç alamıyor, çiftçiler tarlasını ekemiyor, işçiler evine ekmek götüremiyor, memurlar ayın ortasını dahi getiremiyor, Çocuklar aç yatıyor, bebekler mama yiyemiyor, Borç batağında ve işsiz olan gençlerin hepsi yurtdışına gitmek istiyor. Türkiye halkının şu gerçeği net olarak görmesi gerekir. Sizin tercihiniz olmayan bir savaşı, bu iktidar kendi bekası için yine sizin vergilerinizle sürdürmektedir.

Halk aş-iş istiyor

Elbette ki bir gerçeklik daha var. Bakın! Halk aş-iş istiyor, iktidar sınır ötesi operasyon başlattık diye cevap veriyor. Gençler bugün işsiz, umutsuz, iktidar 2053 vizyonunu bekleyin diyor. Emekliler insanca yaşam istiyor, iktidar ülkeyi kimse bölemez diyor. Üretici, çiftçi perişan, gıda krizi kapıda, iktidar Irak’ı Suriye’yi kurtaracağız diyor. Enflasyon dozer gibi herkesi eziyor, iktidar, ekonomide en güçlü dönemdeyiz diyor. Ekonomiyi yolsuzluk ve rant kuşatmasına alan iktidarın Maliye Bakanı da ‘Gerekirse gemileri karadan yürütürüz’ dedi, bunu dün şaşırarak izledik.

Bunlar yürütme konusunda gayet ustalar. Neleri yürüttüklerini de hepimiz çok iyi biliyoruz. Bunlar halkın vergilerini yürütüyorlar. Uluslararası Şeffaflık Derneği’nin yolsuzluk araştırması raporuna göre toplumun yüzde 74’ü yolsuzlukların arttığını söylemektedir. Her 3 kişiden 2’si önümüzdeki 2 yılda yolsuzluğun daha da artacağı kanaatindedir. İşte, toplumdaki bu yolsuzluk algısını, beka ve savaş algısıyla yıkmak istiyorlar. Bütün çabaları bunun içindir.

Medyada her gün “milyonluk ihaleler AKP’linin yakınına gitti” başlıklı bir haberi görmek mümkündür. İşte yürüttükleri gemi tam da budur, ihale gemileridir. Çifter maaşlardır, örtülü ödenek vurgunlarıdır. Halk ise ucuz, bayat ekmek kuyruğuna mahkûm edilmektedir. Ekmek kuyruklarının sebebi; halkın cebinden çalınan paraların ranta ve savaş aktarılmasıdır. Sınır ötesinde tankları yürütürken, sınır içinde de rant gemisini yürütmeye devam ediyorlar. Yapılan son araştırmalarda 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 6 bin 170 liraya yükselmiştir.

Sınırların ötesindeki savaş, sınırın içindeki açlık sınırını ve halkın açlıkla olan savaşını büyütmektedir. Tüm bu tablonun mimarı suç ekonomisi inşa eden, yandaş ekonomisini finanse eden ve savaş ekonomisiyle servet kazanan AKP-MHP iktidarıdır! Bakın emekliler günlerdir bayram ikramiyelerine insan onuruna yaraşır bir zam bekliyordu. İktidar, milyonlarca emeklinin bu insani talebini bir kez daha görmezden geldi, yok saydı. Çünkü emekliye gitmesi gereken kaynakları başka yerlere, 5’li çetelerine aktarıyorlar.

Sefalet Türkiye’si yaratılar

Evlere şekerin, lokumun, çocuklara bayramlığın alınamadığı, emeklilerin torunlarına bayram harçlığı veremediği, ulaşım zamları nedeniyle insanların bir birini ziyarete dahi gidemediği bir sefalet Türkiye’si yarattılar. Halkın bayramını zehir ettiler. Yazıklar olsun size diyoruz! Bir de dün kabine toplantısında çıkmış, AKP Genel Başkanı, ‘2023, emeklerin karşılığını alma, hasadı yapma vaktidir’ diyor.

Evet, ektiğinizi biçeceksiniz! Yaptığınız zulmün, hukuksuzlukların hasadını bir bir toplağınızı çok iyi biliyoruz! Halk sandıkta iki yakanıza yapışacak ve tarihin en büyük hesabını soracaktır! Bu tablo tabi ki kaderimiz değildir. Türkiye halklarının mahkum olduğu bir kader asla değildir. Ne yoksulluğa, ne de yoksulluğun temel sebebi olan savaş ve rant politikalarına mecbur da değiliz. Bu ülkede onurlu ve insanca bir yaşam sürmek elbette mümkündür. Bunun yolu da sömürüye ve adaletsizliğe karşı ortak mücadeleden geçer.

Newroz’daki büyük halk iradesiyle, 1 Mayıs’ın direniş ruhunu birleştirerek, adalet mücadelesiyle, ekmek mücadelesini buluşturarak bu savaşı ve ekonomik yıkımı durdurabiliriz. O yüzden alanlarda, fabrikalarda, yaşamın her alanında emek, demokrasi ve adalet mücadelesini büyütmek hepimizin öncelikli gündemi olmak zorundadır. Birleşerek büyürüz, birleşecek kazanırız! Bunu hiç kimse aklından çıkarmasın. Değerli emekçi halkımız, hepinizi bildiği gibi önümüzdeki Pazar 1 Mayıs’tır.

İşçiler, emekçiler, bu 1 Mayıs’ta sömürüye, eşitsizliğe ve adaletsizliğe, hayat pahalılığına, işsizliğe, güvencesiz çalışmaya, yoksullaştıran savaş politikalarına karşı ‘bu düzen böyle gitmez birlikte değiştireceğiz’ diyerek alanları doldurmaya hazırlanmaktadır. Biz de HDP olarak her yıl olduğu gibi bu yıl da yine 1 Mayıs meydanlarında olacağız. Tıpkı 8 Mart mitingleri gibi, tıpkı halen konuşulan ve ülkenin dört bir yanında milyonların katıldığı Newroz’lar gibi, 1 Mayıs’ın da kitlesel geçmesi için alanlarda olacağız. Bu 1 Mayıs aynı zamanda demokrasi güçlerinin bir araya geleceği ve AKP-MHP iktidarına karşı omuz omuza mücadeleyi en fazla büyüteceği bir gün olacaktır. Bu ülkenin yoksulları, ezilenleri, emekçileri dayanışarak, birleşerek cesaret ve umut biriktiriyorlar. İşte bu cesaret ve umut karşısında duramayacaklarını bir kez daha belirtmek istiyorum.

Bizler bir araya gelerek, ortak mücadelede buluşarak değiştireceğimize inanıyoruz. Buna tüm halklarımızın da inanmasını istiyoruz. Demokrasi ittifakı derken tam da bunu kastediyoruz. Meydanların kardeşliğinden, sokakların özgürlüğünden söz ediyoruz. İktidarı değiştirmenin bir yolu seçim sandığı ise bir yolu da 8 Mart, Newroz ve 1 Mayıs meydanlarından geçmektedir. Tüm emekçileri, yoksulları ezilenleri kısacası hakkını arayan herkesi, 1 Mayıs meydanlarını doldurmaya bir kez daha davet ediyoruz. Orada herkes olmalıdır çünkü orada herkese yer vardır. Yaşasın 1 Mayıs, Biji Yek Gulan! diyoruz.

HDP’nin savunması

Son olarak, bildiğiniz üzere partimize açılan kapatma davasında esasa ilişkin savunmamızı geçen hafta hukukçu arkadaşlarımız Anayasa Mahkemesi’ne sundu. Demokrasinin güçlendirilmesi, tarihsel ve güncel sorunların şiddet dışı yöntemlerle, diyalog ve müzakere yoluyla, demokratik siyaset eliyle çözülebilmesi için HDP’nin önemi, rolü ve çabasını detaylı olarak anlattık. Savunmamız; sadece HDP’nin savunması olarak algılanmamalıdır. Savunmamız aynı zamanda demokrasinin, kadın özgürlük mücadelesinin, ötekileştirilen tüm kesimlerin, ekolojinin, toplumsal barışın, açlığa ve sefalete sürüklenen halkın, gençlerin, çocukların kısaca tüm Türkiye halklarının savunmasıdır.

HDP’yi savunmak kendimizi savunmaktır, kendi hikâyemizi, kendi sözümüzü, emeğimizi ve geleceğimizi savunmaktır. Bizim durduğumuz yer; halkımızın yıllardır başını eğmeden cesurca verdiği mücadelenin yanıdır. Farklı seslerle, renklerle ve kimliklerle bir arada oluşumuzdur. Bizim durduğumuz yer kadınların yanıdır, gençlerin yanıdır, Newroz alanlarından barış ve özgürlük diyen milyonlarla omuz omuza olmaktır.

Bizler, faşizmin saldırılarına karşı bu ülkenin demokratik geleceğini inşa etmek için ilerlemeye kesintisiz olarak devam edeceğimizi bir kez daha ifade etmek isterim. HDP’yi savunmak derken tam da kastettiğimiz budur, adaleti ve hukuku savunmaktır, ortak dayanışmayı büyütmektir. Emek için, özgürlük için, eşitlik için, adalet için, demokrasi için, onurlu bir yaşam için bu yolu birlikte yürütmek zorunluluğuna hepimiz sahibiz.

Adıyaman’ın Kömür ilçesinde mermer ocağına karşı direnen bir anne var. 70 yaşındaki İsê Arslan der ki; ‘Sonunda başımız gitse de, onlar doğamızdan gidene kadar direneceğim.’ İşte kılavuzumuz budur. İsê anneye de buradan kucak dolusu sevgilerimi gönderiyor, direnişini selamlıyorum. Ve bir kez daha ve hiç tereddüt etmeden söylüyoruz ki, HDP bu topraklarda kök salmış halklarımızın partisidir. Halklaşan bir partiyi engelleyemezsiniz, bu coğrafya halklarının demokrasi, adalet ve eşitlik yürüyüşünü durduramazsınız.

Halklar tarihle olan randevularını kaçırmaz! Halklar bahçesi olan partimiz HDP de yaşanan bu tarihi süreçte, tarihe ve ezilen, sömürülen, direnen, barış talebi görmezlikten gelinen, hayatı kıskaca alınan tüm halklar ile beraber bu randevusuna geç kalmayacaktır. Türkiye halkları ve toplumu bunu iyi bilmelidir. Rolünü en güçlü şekilde oynayamaya devam edecektir. Bir su misali, mutlaka mecrasında akacak ve kaynağa ulaşacaktır. Hepimizin yolu açık olsun. Aynı zamanda önümüzdeki haftaki Mübarek Ramazan Bayramınızı da kutluyor, barış, huzur ve adalete vesile olmasını yürekten temenni ediyorum.”

Paylaşın

Kılıçdaroğlu: Baskıcı Dönemin Sonu Yaklaşmaktadır

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, Meclis’te düzenlenen 23 Nisan özel oturumunda yaptığı konuşmada, “Başta ekonomik sorunlar olmak üzere ülkemizin tüm sorunlarını birlikte çözeceğiz. Hakkın, hukukun, adaletin bir kişinin iki dudağı arasında olduğu bu baskıcı dönemin sonu yaklaşmaktadır” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Kemal Kılıçdaroğlu, konuşmasında, ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni işaret ederek, “Biz de tek adam rejimini dünyaya örnek olacak şekilde demokrasi ve sandık yoluyla ortadan kaldıracağız. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Hep beraber yapacağız” dedi.

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, konuşmasında, kutuplaştırmaya göndermede bulunarak, “Siyasi görüşü ne olursa olsun kimsenin ötekileştirmeyeceği, yönetim erkinin hesap vereceği günler yakındır” ifadelerini kullandı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Meclis’te düzenlenen 23 Nisan özel oturumunda konuştu. Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle:

“TBMM’ye sunulan, milletvekillerine verilen kanun tekliflerinin tek elden çıkması, ahlaki vicdandan yoksun olması ve düşünülmeden kabul edilmesi yanlıştır. Bu Meclis 100 yıl önce tüm fikirlerin birlikte tartışıldığı bir Meclis’ti. Bir yandan da işgal güçlerine karşı savaşıyordu.

Biz de tek adam rejimini dünyaya örnek olacak şekilde demokrasi ve sandık yoluyla ortadan kaldıracağız. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Hep beraber yapacağız.

Çocuğuna bir bardak süt içiremeyen annelerin, hakkı yenen öğrencilerin, işsiz bırakılma tehdidiyle zor şartlarda çalıştırılan işçilerin, elektriğini ödeyemediği için elektriği kesilen, karanlığa mahkum edilen 4 milyon abonenin sorununu çözeceğiz.

Türkiye’ye huzur getireceğiz. Başta ekonomik sorunlar olmak üzere ülkemizin tüm sorunlarını birlikte çözeceğiz. Hakkın, hukukun, adaletin bir kişinin iki dudağı arasında olduğu bu baskıcı dönemin sonu yaklaşmaktadır.

128 milyar doların hesabının verileceği, İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlüğe gireceği, Süleyman Şah Türbesi’nin tekrar alınacağı günler yakındır. Siyasi görüşü ne olursa olsun kimsenin ötekileştirmeyeceği, yönetim erkinin hesap vereceği günler yakındır.

Gelecek tarihimizde umutsuzluğa yer yoktur. Mücadelemiz tek bir çocuğun bile yatağa aç girmeyeceği bir gelecek içindir. 100 yıl önce ulu önderimiz bu Cumhuriyet’i nasıl kurduysa 100 yıl sonra bu parlamento demokrasiyi gerçek anlamda yerleştirecek.

Tüm çocuklarımızın Atatürk’ün kendilerine armağan ettiği 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı ve önümüzdeki Ramazan Bayramı’nı kutluyorum.”

Paylaşın

Spor Yasası Meclis’ten Geçti: Yöneticiler Zararlardan Sorumlu Olacak

AK Parti ve MHP’nin ortak imzasıyla hazırlanan “Spor Kulüpleri ve Spor Federasyonları Kanunu Teklifi”, muhalefetle varılan uzlaşma doğrultusunda bazı değişikliklerle TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilerek yasalaştı.

“Kamuya yararlı dernek” statüsünde bulunan spor kulüplerinin anonim şirket (A.Ş) olarak yapılanmasının da yolunu açan yasa, spor kulüpleri ve federasyonların yönetim organlarında da önemli düzenlemeler içeriyor. Kulüpler Birliği ise yasanın, denetim ve mali yükümlülüklere ilişkin bazı maddelerine, yazılı açıklamayla tepki gösterdi.

BBC Türkçe’den Ayşe Sayın’ın haberine göre; TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilen yasada yer alan önemli düzenlemeler şöyle:

Halen “kamuya yararlı dernek” statüsünde olan spor kulüpleri, anonim şirket (A.Ş) olarak örgütlenerek, ticari şirkete dönüştürülüyor. Bu kulüpler birleşerek federasyon ve konfederasyon olarak üst kurul oluşturabilecek. Kulüpler bu çerçevede profesyonel şube açabilecek.

Spor kulüpleri, spor faaliyetlerine katılmak amacıyla gerçek veya tüzel en az 7 kişi tarafından kurulacak. Türk Ticaret Kanunu’na göre kurulan ve tüzel kişilik kazanan anonim şirketler, Gençlik ve Spor Bakanlığı tarafından tescil edilmeleriyle spor anonim şirketi niteliği kazanacak.

Askeri spor kulüpleri de yasaya göre tescil edilerek, her türlü spor faaliyetlerine katılabilecek.

Denk bütçe zorunluluğu

Kulüpler için denk bütçe uygulaması getirilecek. Buna göre kulüpler ve spor anonim şirketleri, önceki yıl brüt gelirlerinin en fazla yüzde 10’una kadar borçlanabilecek. Bu oran üzerindeki borçlanmalara genel kurulda nitelikli çoğunlukla karar verilecek ve ek bütçe yapılacak.

Spor kulübü ve spor anonim şirketleri, yönetim kurulu üyeleri, eşleri ve üçüncü dereceye kadar hısımlarına borç veremeyecek. Kulüplerin ve anonim şirketlerce yapılacak 7 bin liranın üzerindeki ödeme ve tahsilatların bankalar üzerinden yapılması zorunlu olacak.

Kulüp yöneticileri zararlardan sorumlu olacak

Spor kulüplerinin yöneticileri, mevzuat ve sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kasıtlı olarak veya ihmal ettikleri taktirde, doğacak zararlardan müteselsilen sorumlu olacak.

Spor kulüpleri ve spor anonim şirketleri, genel kurul kararı gerekmeksizin bir önceki hesap döneminde gerçekleşen brüt gelirinin en fazla yüzde 25’ini temlik edebilecek. Madde gerekçesinde düzenlemenin amacı, “kulüplerin uzun vadeli ve sağlıksız borçlanmasının önüne geçilmesi” olarak ifade edildi.

Spor kulüplerinin altyapı ve sporun gelişmesine katkı verme konusunda Gençlik ve Spor Bakanlığı sorumlu olacak. Büyükşehirler dahil, belediyeler kulüplere kaynak aktaramayacak.

Spor federasyonları, spor dalı ile ilgili faaliyetleri yürütmek üzere kanunla veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kurulacak. Spor federasyonlarının merkezleri Ankara’da olacak ve genel kurulları da yine Ankara’da yapılacak. Genel kurul delege sayısı, olimpik ve paralimpik spor dallarında 150’den az 300’den fazla, diğer spor dallarında ise 100’den az 200’den fazla olamayacak.

Spor federasyonları “devlet mülkü” hükmünde kabul edilecek ve mallarının haczedilmesinin yolu kapatılacak.

En fazla üç dönem başkanlık

Federasyonların yönetim kurulu üye sayısı “11 asıl 11 yedek” olarak belirlenirken, en az iki üyesinin de “milli sporcu” olması zorunlu olacak.

Federasyon başkanlarının görev süresi, “üst üste veya aralıklı olarak en fazla üç dönem”le sınırlı olacak.

Kuruluş yasası bulunan federasyon dışındaki spor federasyonlarının her türlü iş ve işlemleri ile harcama denetimi Gençlik ve Spor Bakanlığı tarafından yapılacak. Kulüp yönetimlerinde olduğu gibi, federasyon başkan ve yönetim kurulu üyeleri de kusurlarından doğan zararlardan sorumlu olacak.

Menajerlik sözleşmesi noterde düzenlenecek

Menajerlik sistemi yeniden düzenleniyor. Futbolcu ile imzalanacak menajerlik sözleşmesinin noterde düzenlenmesi ve en fazla iki yıl için yapılması mümkün olacak. Menajere verilecek ücret, en fazla, sözleşme süresince futbolcuya ödenecek brüt gelirin 2 milyon liradan az olması durumunda bu ücretin yüzde 10’una kadar, 2 milyon liradan fazla olması halinde ise yüzde beşine kadar olabilecek.

Kamu yararına çalışan spor kulüpleri, Hazine ve Maliye Bakanlığının ve ilgili spor federasyonunun görüşü alınarak, bakanın teklifi ve cumhurbaşkanı kararıyla belirlenecek. Bu kulüpler, kamu yararına çalışan derneklere sağlanan haklardan yararlanacak.

Spor kulüpleri, Dernekler Kanunu’nun ilgili maddesi uygulanmak suretiyle İçişleri Bakanlığı veya mülki idare amiri tarafından da denetlenebilecek.

Kulüpler Birliği’nden yasaya tepki

Kulüpler Birliği Vakfı ise yasanın TBMM’de görüşmelerinin sürdüğü saatlerde yazılı açıklama yaparak, tepki gösterdi.

Yasayla kulüplere getirilen denetim maddelerine ilişkin hükümlere dikkat çekilen açıklamada, “Futbol kulüpleri zaten, TFF, UEFA, FIFA’nın doğrudan ve dolaylı denetimi altında faaliyet göstermektedir. SPK mevzuatına tabi kulüplerde ise ayrıca SPK denetimi vardır” denildi.

Bütçe ve harcama ilkeleri ile ilgili olarak açık ve keskin düzenleme yapılmasının anlaşılabilir olduğu vurgulanan açıklamada, “Ancak taslaktaki 20. Madde, kulüplerin hali hazırdaki borç ve faiz yükü göz önüne alındığında, soruna çare olmaktan ziyade finansal sorunların çözümünü çıkmaza sokacak niteliktedir” görüşüne yer verildi.

Ayrıca, pandemi, savaş ekonomik kriz, yayın gelirlerindeki indirimler gibi elde olmayan nedenlerin finansal sapmalara neden olabileceğinin de göz ardı edildiği vurguladı.

Sancaklı’ya eleştiri

Kulüpler Birliği, yasanın görüşmeleri sırasında, kulüp yöneticilerine ilişkin sözleri nedeniyle, eski futbolcu olan MHP Kocaeli Milletvekili Saffet Sancaklı’yı da özür dilemeye çağırdı:

“Yüce mecliste görüşülmesi sırasında, kanun teklifi lehine söz alan bir milletvekilinin kulüplerimizin yöneticileri hakkında söylediği haksız ve asla kabul edilemeyecek ifade ve tanımlamalar sebebiyle, kulüplerimizin yöneticilerinin söz konusu milletvekilinin bu konuşmasından ötürü özür dilemesini beklediğinin bilinmesini istemekteyiz.”

Sancaklı, yasanın görüşmeleri sırasında, şu ifadeleri kullanmıştı:

“Altyapı ile uğraşmayan oyuncu yetiştirmeyen kimse orada yöneticilik yapamayacak, başkanlık yapamayacak. Çünkü beceremeyecek. Bu arkadaşlara buradan söyleyeyim, diyorlar ki siz bu yasayı çıkarırsanız eğer, yönetecek adam bulamazsınız. Türk milletine saygısızlık yapmayın. Buradan hepinize söylüyorum, Türkiye’de 500 tane 1000 tane şerefli adam yok, bir siz mi şereflisiniz?”

Paylaşın

Akşener’den Erdoğan’a: Cemal Kaşıkçı Davasını Kaça Sattınız?

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan İYİ Parti Lideri Akşener, Cemal Kaşıkçı davasının Suudi Arabistan’a devredilmesini tepki göstererek, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a seslendi: “Bay Kriz, Kaşıkçı davasını kaça sattınız? Türkiye sınırlarında işlenmiş bir cinayetin davasını, yani devletin egemenlik hakkını kaça devrettiniz?”

Haber Merkezi / Erdoğan’ın iktidara gelirken verdiği demokrasi, özgürlük, katılımcı ve özgürlükçü anayasa gibi vaatlerini gerçekleştirmediğini belirten İYİ Parti Lideri Akşener, “Millet çile çekerken ben 500 milyon dolarlık uçakla gezeceğim dememişti, onu gerçekleştirdi” dedi

Akşener, konuşmasının devamında, “Danışmanlarının elinde oyuncak olanlara, bir gün dediği diğerini tutmayanlara artık kimse inanmıyor. 2023’e sekiz ay kala millet ekmek ve yağ kuyruğunda bekliyor, domatesi biberi taneyle alıyor. Evinde battaniyeye sarılarak oturuyor. Tahıl ambarı denen Türkiye buğday ithal ettiği için belediyeler vatandaşa ekmek karnesi dağıtıyor” ifadelerini kullandı.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin TBMM’deki grup toplantısında gündemin öne çıkan konuları hakkında açıklamalarda bulundu. Sözlerine, Bursa’da infaz koruma memurlarını taşıyan otobüse EYP’li saldırıyı kınayarak başlayan Akşener, özetle şunları dile getirdi:

“Bay Kriz’in konuşmaya doyamadığı bir haftayı daha geride bıraktık. Biliyorsunuz kendisi beceriksizliklerinin üstünü örtmek için sürekli olarak konuyu geçmişe getirip dikkat dağıtırdı. Ama bu sefer farklı bir şey oldu. Enflasyon son 20 yılın zirvesini gördü. Faiz sebep enflasyon sonuç döngüsü ellerinde patladı. İşte o nedenle artık baktı olmuyor dikkati geleceğe çevirmeye başladı. 2023’ten bahsetti, yetmedi 2053’ten bahsetti, yetmedi 2071’den bahsetti.

Milletimiz bugün taneyle domates alıyor. Bay Kriz 2053’te lojistiğimiz harika olacak diyor. Hedef 2023’tü değil mi? Neler vadediyorsun neler. Mesela kişi başına düşen milli gelirimiz 25 bin dolar olacaktı.

Bay Kriz Anayasa’yı değiştireceğim demişti, değiştirdi. 2023 hedeflerini tutturamadı ama mesela saray yapacağım dememişti, onu gerçekleştirdi. Millet çile çekerken ben 500 milyon dolarlık uçakla gezeceğim dememişti, hamdolsun onu da gerçekleştirdi.

Bugünün Türkiyesi’nde millet ekmek, yağ kuyruğunda bekliyor. Evinde battaniyeye sarılarak oturuyor.

Sayın Erdoğan biz senin bu masallarını çok dinledik ama artık anladık ki sen bütün bunları Türkiye için bir vizyon olarak değil, iktidarını ayakta tutmak için söylemişsin. Milletimize düpedüz yalan söylemişsin. Milletçe artık bu masallardan bıktık usandık. Madem hala anlatacak yalandan bir vizyonun var, o zaman hodri meydan. Getir sandığı kararı milletimiz versin.

Geçenlerde Afrika ülkesi Zambiya ile bir anlaşma imzaladılar. İmzaladıkları anlaşmada “gemilerle karşılıklı liman ziyareti yapılması.” Yani Türk gemileri ile Zambiya gemileri karşılıklı limanları ziyaret edecek. Ortada küçük bir sorun var. Zambiya’da liman yok.

Rodos’a 40 bin asker yığıp, gözünü İzmir’imize diken, faşist Mussolini’nin, küstah elçisi, Gazi’yi ziyaret eder. Elçi görevlilere, “İzmir’i alarak, Asya’ya ayak basmaktan” bahseden Mussolini’nin, mesajını aktarır. Gazi, “Söyleyin, yarın sabah gelsin, cevabımı vereyim.” der. Ertesi sabah Atatürk, kabul salonuna, Mareşal üniforması ve çizmeleriyle girer. Bunu gören elçinin, nutku tutulur. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, elçiye şöyle seslenir; “Söyle o koca herife; O, 40 bin askerle, İzmir’i alamaz. Ama ben, 4 bin askerimle, Roma’ya girerim.”

Sonra ne olur biliyor musunuz? Mussolini açıklamasını yeniler ve der ki; “Ben Asya’ya ayak basmaktan bahsettim. Türkiye Avrupalıdır.”

İşte devlet yönetmek, bu kadar ciddi bir iştir. Türk Devleti’ni yönetmek; çiftçinin derdini, gözünün içine bakarak dinlemektir. Köylüyü efendi görmektir. Kadınlara hürmettir. Çocukların yanında eğilmek ama hadsizin karşısında da, dimdik durmaktır. Biz Atamızdan böyle gördük. Biz şanlı tarihimizden böyle bildik.

Cemal Kaşıkçı davası

Ama AK Parti iktidarının kafası, öyle bir kafa ki; başkaları tak diye emrediyor, bunlar şak diye yerine getiriyor. İhracatla büyüyeceğiz, zengin olacağız diyorlardı, meğerse, dava ihraç edeceklermiş… Trump emrettiğinde, rahibi nasıl ihraç ettilerse, Suudi prens emredince de, Kaşıkçı davasını, jet hızıyla ihraç ettiler.

Geçen hafta katıldığım bir televizyon programında sormuştum. Buradan bir kez daha soruyorum: Bay Kriz; Kaşıkçı davasını, kaça sattınız? Türkiye sınırlarında işlenmiş, bir cinayetin davasını, yani devletin egemenlik hakkını, kaça devrettiniz?

Geçmişini bilmeyen, bugünü de, yarını da koruyamaz. Tarihinden feyz alamayan, icap ettiğinde dik duramaz. Dünyada para bolken, 20 yıl iktidar oldular, ama bir türlü devlet insanı olamadılar. Sorumluluk almak yerine, beceriksizliklerini, faiz lobilerine, üst akıllara, dış güçlere havale ettiler. Orayı kurutunca, bu defa da, vatandaşa sardılar.

Kendilerinden başka, herkes suçlu oldu. Muhalefetinden, gazetecisine, öğrencisinden, öğretmenine, esnafından, işçisine, memurundan, emeklisine herkes terörist oldu, hain oldu, nankör oldu. Herkes mutlaka suçlu oldu, ama Ak Parti, hep ak kaşık kaldı. 20 yılın sonunda, bugün geldiğimiz noktada ise; tutunacak dalları, üfürecek bahaneleri, suçlayacak kimseleri kalmadı.

Buradan bir kez daha hatırlatıyorum; İlk sandıkta, kim suçlu, kim suçsuz göreceğiz. Sandık gelecek, milletimizin çelikten iradesi, Türkiye’nin düşürüldüğü durumun faturasını, gerçek sorumlusuna kesecek. Hiç kimse merak etmesin. Türk devleti de, Türk milleti de, çaresiz değildir. Türkiye, bu ciddiyetsizliğe, bu utanmazlığa mahkûm hiç değildir. Bu memleketin liyakatli kadroları, fedakâr evlatları var. Bu milletin İYİ Parti’si var. Biz varız, biz hazırız. Ve Allah’ın izniyle Ak Parti’nin neden olduğu enkazı, mutlaka kaldıracağız.

Bugün ülkemizde gençler; kendilerine dair, acı bir değersizlik hissiyle, yarına dair, derin bir öngörememe hâliyle, ülkemize dair, korkunç bir umutsuzluk iklimiyle, mücadele ediyorlar.

Yurt dışındaki yaşıtlarıyla, eşit koşullarda başlayamadıkları hayat parkurunda; gösterdikleri çaba da, özveri de, emekleri de yok sayılıyor. Yok sayılmamak için yürüttükleri mücadelede ise; destek beklerken, köstekle, yardım beklerken, engelle, empati beklerken, nobranlıkla, sevgi beklerken, nefretle karşılaşıyorlar.

Daha, onların gerçeklerinden bile haberdar olmayanların bayat tavsiyelerini, bitmeyen nasihatlerini dinliyorlar. Ama dertleri, endişeleri dinlenmiyor. Fikirleri, çözüm önerileri önemsenmiyor. Herkesin kürsülerden, onlar hakkında, atıp tutmaya bayıldığı bir ortamda; mikrofon bir türlü, onların eline geçmiyor.

İşte, tam da bu nedenle; bu anlayışa, “dur” demek için, gençlerin sesini kısan buyurganlığa, son vermek için, “Bol nasihat, sıfır icraat” devrini bitirmek için, “Gençler için, gençlerle beraber” diyerek, genç arkadaşlarımızla buluşuyoruz.

Ancak alışılmışın aksine; soruları onlar değil, ben soruyorum. Onlar konuşuyor, ben dinliyorum. Onlar anlatıyor, ben öğreniyorum. Söyledikleri doğrultusunda; hem biz, İYİ Parti olarak, çözümlerimizi hazırlıyoruz hem de, Yüce Meclisimizin kürsüsünden, onların sesini duyuruyoruz.

Sevgili gençler; Onlar duymasa da, biz duyuyoruz. Onlar dinlemese de, biz dinliyoruz. Onlar umursamasa da, biz önemsiyoruz. İktidarın yürüttüğü kutuplaştırma siyaseti; sizlerin üzerinde işlemiyor, biliyoruz. Çünkü sizin ortak dertleriniz var. Güvencesizlik, hepinizin derdi. İfade özgürlüğü, hepinizin derdi. İşsizlik, hepinizin derdi. Fırsat eşitliği, hepinizin derdi.

Bu dertlerin etrafında, birleştiğinizi gören iktidar mensupları; sizi kendi aranızda bölemediği için, toplum ile aranıza, set çekmeye çalışıyor. Sizi şımarık ilan etmeye, dışlamaya, yok saymaya çalışıyor. Ama sizin, yaşadığınız onca şeye rağmen, ülkenize faydalı olmak için, çok çabaladığınızı görüyorum. Bu çabanın sizi çok yorduğunu, üzdüğünü ve bunalttığını görüyorum.

Ama önümüzde, sadece 1 yıl kaldı. Üniversitelerin, işsizliği 4 yıl öteleyen kurumlar olmaktan çıktığı günlere, 1 yıl kaldı. Güvenliğinize dair kaygılarınızın, son bulduğu günlere, 1 yıl kaldı. Demokrasinin, hukukun üstünlüğünün, adaletin, tam ve kâmil uygulandığı günlere, 1 yıl kaldı. Geleceğinize umutla baktığımız günlere, 1 yıl kaldı. Memleketimizin medeniyet yolundaki taşlarını, birlikte döşeyeceğimiz günlere, 1 yıl kaldı. El ele, kol kola, hep beraber, ülkemizin geleceğini inşa edeceğimiz günlere, inanın çok az kaldı!

“Kendisini kanundan ve milletten üstün gören, bir tek adam var”

Sizce bugün, memleketimizde adalet var mı? Sizce bugün, memleketimizde hukuk var mı? Sizce bugün, memleketimizde hakkı koruyan var mı?

Bugün hepimiz, bu soruları maalesef üzülerek, utanarak ‘hayır’ diye cevaplıyoruz. Bugün, memleketimizde bir hükûmetin olmadığını maalesef görüyoruz. Peki hükümet yoksa, ne var? Kendisini kanundan ve milletten üstün gören, bir tek adam var.

Ucube sistemini, memleketimize dayatmaya çalışan, bir beceriksizlik abidesi var. Vatan toprağını kupon arazi olarak gören, bir kabile reisi var. Memleketimizde dokunduğu her yeri, tarumar eden, bir Bay Kriz var.

Ankara hükûmetinin, Damat Ferit kabinesine dair, eleştirdiği ne varsa, bugün, Beştepe’de yaşanıyor. Devlet egemenliğini, tek bir kişiye ve onun taşeronlarına emanet eden, bu ucube sistem; hayatımızın her alanında bizi fakirleştiriyor, sömürgeleştiriyor. Güvensiz ve itibarsız kılıyor. Bunun nedeni ise, AK Parti iktidarı eliyle, Müdafa-i Hukuk’tan, Müdafa-i Erdoğan anlayışına, dönmemizde yatıyor.

Ülkeyi idare eden iktidarın, vatandaşın hukukunu koruması beklenirken; maalesef bugün, ülkemizde, hukuk, iktidarı korur hâle geldi. Bay Kriz ve arkadaşları, her konuda olduğu gibi adaleti de, kendilerine göre eğip, büktüler.

Nitekim geçtiğimiz günlerde, bunun en acı örneğinin, yıl dönümüydü. Ülkemizde adaletin, yok oluşunun yıl dönümüydü… Ülkemizde hakkın, yok sayışılışının yıl dönümüydü… 16 Nisan 2017’de, ülkemizi ucube bir sisteme hapseden, hukuksuzluğun yıl dönümüydü.

Bugün artık Sayın Erdoğan işine geldiğinde, Cumhurbaşkanı kimliğiyle, meydanlarda, işine geldiğinde, AK Parti Genel Başkanı kimliğiyle, meclis kürsüsünde; istediğine hakaret ediyor, istediğini tehdit ediyor.

Ama fikrini, derdini, düşüncesini söylemek isteyen kim varsa ya nankör oluyor, ya terörist oluyor, ya da vatan haini oluyor. O, AK Parti Genel Başkanı olarak, siyaset yapıyor ama ona cevap veren vatandaş, Cumhurbaşkanı’na hakaret etmiş oluyor. İşte size, bu ucube sistemin, ülkemize reva gördüğü, adalet anlayışı…

Üstelik bu çarpık sisteminin gözü; henüz 20 yaşında, gencecik bir evladımız, Alp’i bile görmüyor. Attığı bir tweeti, üstelik 15 dakika sonra sildiği bir tweeti, takip edip, 20 yaşındaki bir genci tutuklayan, adalet sistemi, nedense boy boy videoları, fotoğrafları çıkan, pudra şekercilerine dokunamıyor! Twitter’da gündem olmadan, kadın katillerine dokunamıyor! Milletin hazinesini kemiren yandaşlara dokunamıyor! Milletin hakkına giren, saray müdürlerine, danışmanlara dokunamıyor! Aleni bir şekilde, yolsuzluk yapanlara dokunamıyor!

“Bu milletin hakkı hepinize haram, zehir, zıkkım olsun!”

Bu haram düzenini kuranlara da, bu adaletsiz düzenin, bekçiliğini yapanlara da, bu çarpık anlayışın parçası olanlara da yazıklar olsun! Bu milletin hakkı hepinize haram, zehir, zıkkım olsun!

İdareyi ve iradeyi tek bir kişinin aklına, tercihlerine, ideallerine, istek ve arzularına emanet eden, Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi, Türkiye’de adaleti ve hakkaniyeti sona erdirmiştir. Yasamadan fazla, yasama faaliyetine girişen bir cumhurbaşkanı, yargıçlardan daha çok, yargı dağıtan bir cumhurbaşkanı, hukuku üstün tutmak yerine, üstünün hukukunu savunan bir cumhurbaşkanı, ülkemize demokrasi ve adalet getirmez, getiremez!

Yürütme erkinin, yasamayı ve yargıyı tahakküm altına aldığı, siyasi gücün, tek bir merkezde toplandığı bu ucube sistemde; adil bir devlet anlayışından bahsedemeyiz. Bugün AK parti iktidarı; devlete personel alımından, kur korumalı mevduata; eğitimde fırsat eşitsizliğinden, vergi uygulamalarına; kamu ihalelerinden, aynı kurumda, aynı statüde çalışanlar arasındaki, maaş eşitsizliklerine; imar düzenlemeleriyle kentsel rant oluşturmaktan, müfettişlerin, tehdit unsuru olarak kullanılmasına kadar, her alanda; haksız, adaletsiz, kayırmacı uygulamalar yapıyor. Devletin adeta çivisi çıkarılmış durumda.

Çünkü adil devlet; seçim arifesinde, “Taşeronlarda çalışan işçilerin tamamı, kadroya alınacak.” deyip, seçimden sonra, büyük bir çoğunluğunu dışarda bırakmaz. Adil devlet; Vatandaşını kandırmaz, aldatmaz, hile yapmaz. Adil devlet; yandaş müteahhitlerin sözleşmelerini, onlar lehine güncellerken; işe başladığı tarihte, tabi oldukları kanunu, çalışanların aleyhinde değiştirerek, milyonlarca vatandaşını, mağdur etmez.

Adil devlet; sınırsız faiz geliri elde edenlerin, vergilerini sıfırlarken; borç altında ezilen çiftçisinin, traktörüne haciz koymaz.

Adil devlet; Vergisini, muntazam şekilde ödeyen mükellefleri, cezalandırırcasına, her sene af çıkarıp, matrah artırımı imkânı sunarak, vergisini ödemeyenleri, vergi kaçıranları, mükafatlandırmaz.

Adil devlet; kayıt dışılığa göz yumarak, firmalar arasında, haksız rekabete yol açmaz.

Adil devlet; uzlaşma müessesesi adı altında, yandaş şirketlerin, vergi, faiz ve cezalarının, tamamını silerken, kendisinden olmayanların üstüne, yok edercesine gitmez.

Adil devlet; Merkez Bankası eliyle, bankalara yüzde 14 faizle verdiği parayı, hazine aracılığı ile, yüzde 26 faizle, geri almaz.

Adil devlet; milletin parasını, faiz lobisine peşkeş çekmez, kendi hazinesine kumpas kurmaz.

Adil devlet; devlet gücünü, iktidar partisinin, siyasi emelleri için kullanmaz.

Adil devlet; yargı mensuplarını, emniyet güçlerini, denetim elemanlarını, baskı unsuru olarak kullanmaya kalkışmaz.

Adil devlet; mülki idare amirlerini, il-ilçe teşkilatı gibi kullanmaz. Kamu ihale kanununu sürekli değiştirerek, kişiye özel uygulamalar yapmaz.

Adil devlet; kamu ihalelerinde de, adaleti gözeten devlettir. Beşli çeteye, ülkenin kaynaklarını peşkeş çekmez.

Adil devlet; 5 müteahhidin, yaklaşık 10 milyar liralık vergi borcunu silerken, öğrencinin aldığı, 28 bin liralık krediyi, 48 bin lira olarak geri isteyerek, gençlerinin hesaplarına, haciz koymaz.

Adil devlet; zor gününde, vatandaşının yanında olan devlettir. Pandemide, 2 milyon esnafına verdiği desteğin, daha fazlasını, İstanbul Havalimanı örneğinde olduğu gibi, tek kalemde, tek bir yandaş firmaya vermez.

Adil devlet; düzenleme yetkisini, iktidar mensupları için, bir rant kapısı olarak kullanmaz.

Adil devlet; sosyal yardımları, vatandaşlarına adil dağıtan devlettir. Bir siyasi partinin, il ve ilçe teşkilatlarının belirlediği kimselere, yardım yapıp, kendisinden görmediği muhtaç vatandaşlarını, yardımsız bırakmaz.

Adil devlet; üstünlerin hukukunu değil, hukukun üstünlüğünü savunan devlettir. Kamu istihdamında, adalet ve liyakat esasını benimseyen devlettir. Vatandaşının hakkını gasp eden değil, muhafaza eden devlettir. Gelir eşitsizliğine, son veren devlettir. Vergide, adaleti tesis eden devlettir. Eğitimde, fırsat eşitliği sağlayan devlettir.

Adalet; eşitliğin ve özgürlüğün mihenk taşıdır. Hukukun üstünlüğü; toplumsal gelişimin anahtarıdır. Fırsat eşitliği; bir ülkenin zenginleşme reçetesidir.

İşte bu yüzden, İYİ Parti iktidarında; Türkiye’yi, dünyanın en demokratik, en şeffaf ve en adaletli ülkelerinden biri yapacağız. Yargı, bağımsız olacak. Medya, bağımsız olacak. Kamu denetimi, bağımsız olacak. Mali denetim, bağımsız olacak. Yani; Türkiye, tam ve kâmil bir demokratik hukuk devleti olacak!

Onlar, çığ gibi düşerken; biz, kar topu misali büyüyoruz!

Onlar; “iftira ve çamur siyasetiyle” günü kurtarmaya çalışırken; Biz; milletimizin gönlünde, gün be gün yükseliyoruz!

Onlar, kötülükten, kaostan ve yalandan beslenirken; biz, iyiliği, makulü ve hakikati savunarak, dimdik yürüyoruz!

Onlar, yolumuza türlü türlü engeller çıkartırken; biz, her geçen gün, daha da güçleniyoruz!

Arkamızda, milletimizin desteği, aklımızda, güçlü, zengin ve mutlu bir Türkiye hedefiyle; kalbimizde Atatürk’ün vizyonu, önümüzde cumhuriyetimizin ışığıyla; yılmadan, yorulmadan, dinlenmeden çalışarak, milletimizi, yeniden demokrasiyle buluşturmaya geliyoruz. Ülkemize hak ettiği itibarını, yeniden kazandırmaya geliyoruz. Gönüllere şenlik olmaya, cumhuriyete layık olmaya geliyoruz! El ele, kol kola, hep beraber, memleketimize huzuru getirmeye geliyoruz! Sıkı durun, çok az kaldı!”

Paylaşın

HDP’li 10 Milletvekiline Ait 12 Fezleke Meclis’te

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar’ın dahil 10 milletvekiline ait 12 dokunulmazlık dosyası Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanlığına sunuldu.

Haber Merkezi / Milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması için Meclis Başkanlığına gönderilen Cumhurbaşkanı fezlekeleri, Anayasa Adalet Karma Komisyonuna sevk edildi. Vekiller ve fezleke sayıları şöyle:

  • HDP Eş Genel Başkanı ve Mardin Milletvekili Mithat Sancar hakkında 1 fezleke
  • HDP Şırnak Milletvekili Hüseyin Kaçmaz hakkında 1 fezleke
  • HDP Diyarbakır Milletvekili İmam Taşçıer hakkında 1 fezleke
  • HDP Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan hakkında 1 fezleke
  • HDP Diyarbakır Milletvekili Remziye Tosun hakkında 2 fezleke
  • HDP Batman Milletvekili Feleknas Uca hakkında 1 fezleke
  • HDP Muş Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit hakkında 1 fezleke
  • DBP Diyarbakır Milletvekili Salihe Aydeniz hakkında 2 fezleke
  • Bağımsız Muş Milletvekili Mensur Işık hakkında 1 fezleke
  • AKP Ordu Milletvekili Şenel Yediyıldız hakkında 1 fezleke

Süreç nasıl işliyor?

Hakkında suç isnadı bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılıp kaldırılmamasına ilişkin talepler, Adalet Bakanlığına sunuluyor. Bakanlık, talebi gerekçeli bir yazıyla Cumhurbaşkanlığına, Cumhurbaşkanlığı ise TBMM Başkanlığına iletiyor.

Meclis Başkanlığına gelen fezlekelerin gündeme alınmasındaki süreç, İçtüzüğe göre işliyor. Milletvekili dokunulmazlığı, İçtüzüğün “Yasama Dokunulmazlığı ve Üyeliğin Düşmesi” başlıklı dokuzuncu kısmının “yasama dokunulmazlığı” alt başlıklı birinci bölümünde düzenleniyor.

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması hakkındaki istemler, TBMM Başkanlığınca “Gelen Kağıtlar” listesinde yayınlanarak Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona havale ediliyor.

Söz konusu fezleke ile Meclis’teki mevcut fezlekeler, sevk edildikleri Karma Komisyonda bekletilebiliyor ya da komisyonda gündeme alınabiliyor. Fezlekelerin gündeme alınması halinde süreç başlıyor. Karma Komisyon toplanıyor ve hangi fezlekeye ait dosyayı değerlendireceğine karar veriyor.

Hazırlık Komisyonu kuruluyor

Hazırlık Komisyonu, kurulduğu andan itibaren en geç 1 ay içinde dosyayı inceleyerek raporunu hazırlıyor. Bu komisyon bütün kağıtları inceleyip gerekirse o milletvekilini dinliyor ancak tanık dinleyemiyor.

Hazırlık Komisyonu, yasama dokunulmazlığının kaldırılması yönünde karar alırsa dosya Karma Komisyona havale ediliyor. Karma Komisyon da 1 ay içinde Hazırlık Komisyonu raporunu ve eklerini görüşerek sonuçlandırıyor.

Karma Komisyon, dokunulmazlığın kaldırılmasına veya kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar veriyor.

Karma Komisyon kovuşturmanın ertelenmesini kararlaştırmışsa bu yöndeki raporu Genel Kurulda okunarak bilgiye sunuluyor. Bu rapora milletvekilleri tarafından 10 gün içinde itiraz edilmezse kesinleşiyor, itiraz edilmesi halinde ise rapor Genel Kurul gündemine alınıyor. İtiraz edilmeyen dosyalar Cumhurbaşkanlığına gönderiliyor.

Dokunulmazlığın kaldırılması yönündeki Karma Komisyon raporları, doğrudan Genel Kurul gündemine giriyor. Genel Kurul, raporu kabul ederek dokunulmazlığın kaldırılmasını kararlaştırabileceği gibi, raporu reddederek yargılamanın dönem sonuna ertelenmesine de karar verebiliyor.

Kovuşturma ertelenmiş ve bu karar Genel Kurulca kaldırılmamış ise dönem yenilenmiş olsa bile milletvekilliği sıfatı devam ettiği sürece ilgili hakkında kovuşturma yapılamıyor.

Genel Kurul aşaması

Milletvekillerine dağıtılan Karma Komisyon raporu, Genel Kurulda okunarak görüşülüyor. Biri lehte diğeri de aleyhte olmak üzere, iki milletvekili rapor üzerinde konuşma yapıyor.

Fezlekesi olan milletvekili isterse Hazırlık Komisyonunda, Karma Komisyonda veya Genel Kurulda kendi savunmasını yapabiliyor ya da başka bir milletvekili arkadaşına savunma yapması için bu hakkını verebiliyor.

Söz ve savunma talebi yoksa görüşmeler tamamlanıyor. Daha sonra Karma Komisyonun yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair raporu oylamaya sunuluyor. Genel uygulamaya göre açık oylama yapılıyor. Genel Kurulda dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin oylamada, karar yeter sayısı (151) yeterli oluyor.

Her dosya için ayrı oylama yapılıyor

Genel Kuruldaki oylamada, her milletvekili ve fezleke için ayrı oylama yapılıyor. Bir milletvekili hakkında iki dosya varsa iki dosya ayrı ayrı oylanıp karara bağlanıyor. Dokunulmazlık hangi dosya hakkında kaldırıldıysa yalnızca o fezleke hakkında yargılama yapılabiliyor. Milletvekilinin dönem sonuna bırakılan dosyası hakkındaki dokunulmazlığı devam ediyor.

Genel Kurul kararından sonra milletvekilinin dokunulmazlığı, söz konusu dosya için kaldırılmış oluyor.

Meclis Başkanlığı, dosyayı Cumhurbaşkanlığı aracılığıyla Adalet Bakanlığına gönderiyor. Bakanlık da dokunulmazlığı kaldırılan milletvekili hakkında gereğinin yapılması için dosyası ilgili savcılığa havale ediyor.

Savcılık da dosyanın ulaşmasının ardından soruşturmaya kaldığı yerden devam ediyor, söz konusu milletvekilini tutuklanması talebiyle mahkemeye de sevk edebiliyor ya da tutuksuz olarak yargılanmasına da devam edebiliyor.

Dokunulmazlık kalkıyor, vekillik devam ediyor

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kalkmasıyla milletvekilliği düşmüyor, devam ediyor. Milletvekili maaşını alıyor ve diğer sosyal haklarından yararlanıyor. Tutuklanmamışsa Meclise gelerek yasama çalışmalarına da katılabiliyor.

Ancak milletvekili hakkındaki ceza kesinleştikten sonra Genel Kurulda okunuyor ve o zaman milletvekilliği düşürülüyor.

Milletvekilinin yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına veya milletvekilliğinin düşmesine karar verilmesi halinde, Genel Kurul kararının alındığı tarihten itibaren 7 gün içinde ilgili milletvekili veya bir diğer milletvekili, kararın Anayasaya, kanuna veya İçtüzüğe aykırılığı iddiasıyla iptal için Anayasa Mahkemesine başvurabiliyor. Anayasa Mahkemesi, iptal istemini 15 gün içinde kesin karara bağlıyor.

Paylaşın

İYİ Parti Lideri Akşener: Bu Harami Düzen Sürdürülemez

Partisinin Meclis’teki grup toplantısında konuşan İYİ Parti Lideri Akşener, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 1994 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na adaylığı sırasında söylediği “İşte bütün servetim bu yüzük. İstanbul’a hizmete hazırım” sözlerini hatırlattı.

Haber Merkezi / Akşener, konuya ilişkin yaptığı açıklamada, “Parmağındaki bu yüzüğün sahibi ne halde duyuyor musunuz? Bu yüzüğün sahibi nerede nasıl yaşıyor duyuyor musunuz sizin çocuklarınıza dünyayı gezin diyor duyuyor musunuz 20 lirası olmayan çocuklarınıza ‘dünyayı gezin’ diyor duyuyor musunuz? Bu yüzüğün sahibi cebinde 10 lirası olmayan gençlere aromalı kahve için diyor duyuyor musunuz? Bu yüzüğün sahibi sofrasında smooty içiyor biliyor musunuz? Bu yüzüğün sahibi kolunda nasıl bir saat taşıyor biliyor musunuz? Bu yüzüğün sahibi yerde fakir fukarayı tekmeleyen danışmanlara ne kadar maaş veriyor biliyor musunuz? Bu yüzüğün sahibi 24 milyar lirayı sizlerin cebinden alıp, büyük Türk milleti dostu arkadaşı Hariri’nin cebine koyuyor biliyor musunuz? Bu harami düzen sürdürülemez.” dedi.

Emeklilere verilen bayram ikramiyesine de değinen Akşener, “Bayram ikramiyesinin ilk verildiği yılın TÜFE gıda harcamaları cinsinden güncellenmesini yaptık. 2018 yılı mart ayında TÜFE gıda endeksi 385.4 idi. 2022 yılı aynı ayında 1101 olmuş. Artış oranı yüzde 186. Yani TÜFE’ye göre bakarsak böyle güncellendiğinde emeklilerimize 2860 lira emekli ikramiyesi verilmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.

Konuşmasında kira artışlarına dikkat çeken İYİ Parti Lideri Akşener, “Yabancılar geçen sene 59 bin konut satın aldı. Kiraları da astronomik seviyelere çıkardı. Bu ihanetin sonucunda bugün en güzel semtlerde en güzel evlerde Türk vatandaşları oturamıyor. Sahillerde tatil yapamıyor. Gençlerimiz kendi ülkelerinde gezemiyor” dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuştu. Akşener’in konuşmasından satırbaşları şöyle:

“Ben bunların sıkıştıkça tarih vermelerine bayılıyorum. Ta geçen yılın ağustos ayında enflasyonda en yükseği görecektik, sonra düşmeye başlayacaktı. Hiçbir tarihin tutmadığı gibi bu da tutmadı. Enflasyon loto furyasına Nebati Bakan da katıldı. Şubatta inişe geçecekti geçmedi. Sonra yaz aylarından itibaren düşecek dedi. Vade kısa olduğu için yalanın ortaya çıkacağını anlayınca vadeyi uzatmaya başladılar. Affını isteyeceği gün gittikçe yaklaşan Nebati Bakan ‘Enflasyon aralıkta düşecek’ dedi. O zamana kadar paket olacağı için topu yeni bakana atmış oldu.

Bu arkadaşlar vatandaşa tavsiye vermeyi alışkanlık haline getirdi. Nebati Bakan ‘Sabredin’ dedi. İbretlik. Nebati Bakan diyor ki, derin bir yoksullukla mı mücadele ediyorsun, sabredeceksin. Artan gıda fiyatları karşısında eziliyor musun sabredeceksin. 2500 lira ile geçinemiyor musun sabredeceksin.

“Türkiye böyle daha fazla yönetilemez”

Sabır taşı artık çatlamış milletimize sabretmeyi tavsiye eden bu üstün zekalılar, mesele saray olunca farklı davranıyor. Müteahhitte gelince bir ihale daha diyor, AK Partili dayısı olan pudra sevdalısı gence ATM’den maaş kartı diyor. Bu bile bay krizin ucube modelinin iflasının kanıtıdır. Türkiye böyle daha fazla yönetilemez.

Seçim artık mecburiyettir. Onlar seçimi 2023’e bırakmak için ellerinden geleni yapacak. Bizleri oyalamaya çalışacak. Kendilerine göre yasa değiştirip, kaçınılmazdan kaçmaya çalışacaklar. Az kaldı, o sandık gelecek. Milletimiz İYİ Parti diyecek. İYİ Parti iktidarında kimse sabretmek zorunda kalmayacak. Biz geleceğiz ve enflasyon canavarını da faiz belasını da çözeceğiz.

Kira artışları

Bay kriz ve iktidarının etkilerini kiralarda da görüyoruz. Büyükşehirlerde fiyatlar uçtu gitti. Mahkemeler kiracı ve mal sahibi davalarından geçilmiyor. Bayram geliyor ve iktidar yorulmasın diye arkadaşlarımız emekli ikramiyeleri için çalıştı. Şimdi dolara göre 3700 lira, TÜFE’ye göre 2860 lira bayram ikramiyesinin verilmesi gerekiyor.

Kiraların artışı, ev sahiplerini kiracılarını çıkarmaya itiyor. İnsanlarımız barınma sorunlarını çözmeye çalışıyor. Konut satışı devam ediyor ama vatandaşlık garantili konut satışlarıyla devam ediyor. Bugün ciddi bir konut problemi yaşanıyor. Büyük bir mutlulukla ‘Ben ülkemi pazarlamakla mükellefim’ diyen Sayın Erdoğan milletimizi yoksullaştırarak, işçimizi köleleştirerek, toprağımızı kirleterek, milletimizin varlıklarını satarak sömürge valisi olmayı seçti.

Yabancılar geçen sene 59 bin konut satın aldı. Kiraları da astronomik seviyelere çıkardı. Bu ihanetin sonucunda bugün en güzel semtlerde en güzel evlerde Türk vatandaşları oturamıyor. Sahillerde tatil yapamıyor. Gençlerimiz kendi ülkelerinde gezemiyor.

“Yaz gelince fiyatlar düşecekmiş. Böyle bir mantık olabilir mi?”

AK Parti iktidarının berbat tarım politikaları çiftçilerimize çile çektirmeye devam ediyor. Çiftçiye düşman bakan gitti zulmü sürüyor. Bay kriz ithalatı çare olarak sunuyor. ‘İthalatla gıda enflasyonunu düşüremezsiniz’ dedik. Bu sarmaldan tek çıkış yolu, ‘çiftçilerimizi teşvik ederek, destekleyerek üretimi artırmaktır’ dedik. Yaz gelince fiyatlar düşecekmiş. Böyle bir mantık olabilir mi?

Elektrik zamlarını geri alın. Sıcaklar artmaya başladı, tarım ürünleri bu ay sulanmaya başlanacak. Çiftçilerimiz elektrik zamlarıyla yüzleşecekler. Tarımsal sulamada kullanıla elektriğe yüzde 100’ün üzerinde zam geldi.

Asgari ücretli milyonlarca vatandaşımız evine ekmek götüremiyor. Asgari ücretleri gelen zamlara göre, yeniden güncelleyin. 2500 liraya çıkardığınız en düşük emekli maaşını da asgari ücret oranına çıkarın. Kimse ayın sonunu getiremiyor. Vatandaşlarımız bu ağır koşulların altında ezilirken, devletimiz ise bay kriz ve yandaşlarının elinde aciz bırakılmış durumda.

“İYİ Parti olarak bu ucube sistemi değiştirmeye geliyoruz”

Kamu hizmetlerinin eşit yerine getirilmediği, hataların millete fatura edildiği bir ucube sistemle yönetiliyoruz. Biz İYİ Parti iktidarında kamu hizmetinde temel amacı kar etmek isteyen şirketlerle sizi muhatap etmeyeceğiz. Devlet ile vatandaş arasına kimseyi sokmayacağız. İYİ Parti iktidarında sözleşmelerdeki yatırımlar yapıldı mı yapılmadı mı tek tek bakacağız. TEDAŞ görevini yerine getirdi mi getirmedi mi araştıracağız. EPDK yaptırım uyguladı mı uygulamadı mı denetleyeceğiz. İYİ Parti olarak bu ucube sistemi değiştirmeye geliyoruz.

Çiftçimizin tek derdi elektrik değil. Birçok yerdeki tarlalarda iklim krizi var. Kış aylarının sonunda tam bahar geldiğinde yaşanan don ekinlerde hasara yol açtı. Bazı yerlerde yılların emeği ağaçlar sökülecek. Ağaç zararı TARSİM kapsamına girmiyor. O yüzde çiftçimiz hava şartlarından dolayı ayrıca risk altında. İktidarı hızlı adımlar atmaya çağırıyorum. Kredi ödemeleri ertelensin, çiftçilerimize finansman desteği sağlansın.

Geçen hafta İzmir’deydik. Menderes’te bir fırıncı, ‘Yaptığımız işin kıymeti kalmadı. Bu işi sürdüremeyiz’ diyor. Bir kasap kardeşim ‘Kiloyla et alan kalmadı. 20-30 liralık et alıyorlar. Haftada bir gelenler ayda bir geliyor’ diyor. Bir kadın, ‘Evimde bayat ekmek dahi yok’. Oruçlu bir kadın.

Artık bu duyduklarımı yüreğim kaldırmıyor. İktidardakiler nasıl huzurlu uyuyor benim aklım almıyor. İşe yüzükle başlayanlar. Kocasının kendisine taktığı bileziği dava adı altında buraya verenler. Çocuğunun rızkından keserek din adına, İslam adına, dava adına buralara olmayan varından yardım edenler… Bu yüzüğün sahibi nerede duyuyor musunuz? Sizin çocuklarınıza, 20 lirası olmayan çocuklarınıza dünyayı gezin diyor duyuyor musunuz? Bu yüzüğün sahibi sofrasında smooty içiyor duyuyor musunuz? Bu yüzüğün sahibi kolunda nasıl bir saat taşıyor biliyor musunuz? Bu yüzüğün sahibi 24 milyar lirayı sizlerin cebinden alıp, ailevi dostu Hariri’nin cebine koyuyor biliyor musunuz?

Bu harami düzen sürdürülemez. Senin çocuğun gündüz uyuyup para istemekten utandığından, iş bulamadığı için, mülakatta elenmiş kızın oğlun, bu yüzüğün sahibinin yandaşının çocuğu atanmışsa bu harami düzen sürdürülemez. Bu kul hakkının dibine varılmış düzeni sandıkta değiştirmek, sandıkta bunları emekliye sevk etmek büyük Türk milletinin görevi olacak.

Kemalpaşa’da bir markette 18 yaşındaki bir evladımız, ‘Hak ettiğimiz yeri bulacak mıyız’ diyor. Gelecekle endişesi olmaması gereken bir oğlumuz söylüyor. Çocukları bu hale getirenler utansın. Bugün gençlerin aklında bu soru var. Geleceğe dair derin kaygılarla yaşayan gençlikle karşı karşıyayız. Umursanmadığını, unutulduğunu, yok sayıldığını düşünen bir gençlikle karşı karşıyayız.”

Paylaşın

CHP Lideri Kılıçdaroğlu: Elektrik Faturamı Ödemedim, Ödemiyorum

Partisinin Meclis’teki grup toplantısında konuşan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, Türkiye’de 3.5 milyon hanenin elektrik faturasını ödeyemediğini belirterek, “Bilinçli olarak elektrik faturamı ödemedim ve ödemiyorum” dedi.

Haber Merkezi / Et ve Süt Kurumu’na alınmamasına ilişkinde konuşan Kılıçdaroğlu, “Her anne baba evladının karnının doymasını ister. Yeterli beslenme bir haktır. Bir anne çocuğuna süt veremiyorsa et veremiyorsa bir kurumun başındaki kişi kuyrukları bitirmek için ete zam yaptık diyorsa bunu sıradan bir basın toplantısıyla kamuoyuna anlatamazsınız. Oraya gidip önünde açıklamalısınız. Haksızlığın ne olduğunu söylemelisiniz. Kapıyı açarlar veya açmazlar ben evlatlarımızın hakkını korumak için oraya gittim” ifadelerini kullandı.

Cemal Kaşıkçı cinayetine ilişikinde değerlendirmede bulunan Kılıçdaroğlu, “İstanbul’da Suudi Konsolosluğu’nda bir cinayet işlendi. Ses kaydı bütün dünyaya servis edildi. Cinayetin burada olduğu belli. Suudi yönetimi dosyanın devredilmesini istedi, reddettiler. Sonra dosyanın Suudi Arabistan’a devrine karar verdiler. Enayi diyordu onlara, şimdi kimin enayi olduğu ortaya çıktı. Egemenlik hakkını vereceksin, sen yargıla diyeceksin. Bahçeli de buna evet diyecek, nasıl milliyetçiyse. Bir ülkenin egemenlik hakkı başkasına devredilir mi?” dedi.

Kılıçdaroğlu, konuşmasının sonuna doğru, “Allah’ın izniyle iktidara geldiğimizde israfa son vereceğiz. Bir numaralı genelge bu. Adrese teslim ihaleleri bitireceğiz. 5-6 yerden maaş alanları bitireceğiz. Bir genelge; kim israf yaparsa kapının önüne konulacak. Döviz garantili işlerin tamamını Türk Lİrası’na çevireceğiz.” ifadelerini kullandı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM’deki grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Kılıçdaroğlu şunları söyledi:

“Biz sadece sorunları dile getiren bir parti değiliz bunun ötesinde her soruna akılcı çözümler üreten bir partiyiz. Bizim akılcı çözümlerimizi anlattığınız sürece halk bizi iktidara getirecek. Halk biliyor ki artık artık zaman CHP zamanıdır. Bazı anketlerde kararsızlar olduğu da söyleniyor. Kararlılığımızı sevgiyle, hoşgörüyle onlara anlatacaksınız.

Karşıdaki kişi şunu hemen fark etmeli; Evet bunlar kararlı, sorunları çözme konusunda hazırlıklı, evet ülkeyi biz artık teslim edebiliriz. Çünkü varolan sorunların tek çözüm adresi halkın partisi Cumhuriyet Halk Partisi diyeceklerdir. Çünkü memleketin iyi yönetilmediğini, her kafadan bir sesin çıktığını, bir bakanın söylediğini bir başka bakanın yalanladığını, fiyatlara egemen olmadıklarını görüyorlar.

O zaman bu ülkeyi gerçekten de ülkenin çıkarlarını savunan, vatandaşları arasında ayrım yapmayan, kavgalı bir dil yerine barışçıl bir dil kullanan bir iktidara ihtiyaç var. O iktidarın adı, Millet İttifakı ve Cumhuriyet Halk Partisi’dir.

Ortalama 3 milyon 500 bin hanede elektrik yok. Vatandaş elektriğe gelen zamları görüyor. Bir insan gönüllü ‘ben faturamı ödemiyorum’ diyemez. Fakat elektrik faturasını dahi ödeyemeyecek noktaya bu ülkeyi getiriyorlarsa vatandaş bunu yaşayarak görüyor.

Ben 3 milyon 449 bin 344 hanede elektrikler kesildi onların sözcüsü olarak, onların temsilcisi olarak, onların yaşadıkları sıkıntıları yaşamak için bilinçli olarak elektrik faturamı ödemedim ve ödemiyorum. Ülke böyle bir noktaya gidiyorsa hepimizin tarihi bir sorumluluğu var. Her mağdurun yanında olmak bizim görevimiz, namus borcumuz bunu yapacağız.”

İşsizlik, talimat veriyorlar ‘işsizlik azaldı’ diye… Siz onu benim külahıma anlatın ne azalması? Biz de gidiyoruz bir yerlere ceplerimiz kağıtlarla dolu. Üniversite bitirdim işsizim diyor. Onlara göre Türkiye’de iş var ama birileri iş beğenmiyor. Halka böyle söylüyorlar ama gerçekler öyle değil. Yönetemiyorlar, yönetme kapasiteleri yok. Hazır parayla idare ettiler. Malları mülkleri sattılar, fabrikaları, bankaları, sigorta şirketlerini, hazine arazilerini sattılar aldıkları paralarla idare ettiler. Deniz bitti şimdi ne yapacaklarını bilmiyorlar satacak bir şey kalmadı ama şimdi Türkiye’nin itibarını satıyorlar.

Et ve Süt Kurumu ziyareti

Milyonlarca işçi, memur, emekli enflasyon rakamına göre maaş alacak. Talimat veriyorlar rakamı düşük göster diye. Düşük göster ki aylıkları az verelim… TÜİK’e gittim ve açıklama yaptım. Böylece o kurumda namuslu bürokratlar seslerini çıkarttılar neredeyse üst düzey yönetici kalmadı. Bazıları da istifa ettiler. Milli Eğitim Bakanlığı sınav yapıyor. KPSS’de torpil yok. Türkiye’de dereceye giriyorlar sözlü sınavda hakları yeniliyor. Yüzbinlerce haksızlığa uğrayan, sözlüde elenen genç arkadaşların hakkını, hukukunu aramak için Milli Eğitim Bakanlığı’na gittim.

Her anne baba evladının karnının doymasını ister. Yeterli beslenme bir haktır. Evrensel bir haktır. Bir anne çocuğuna süt veremiyorsa, et veremiyorsa, bir kurumun başındaki kişi ‘Kuyrukları bitirmek için ete zam yaptık’ diyorsa bunu sıradan bir basın toplantısı yaparak kamuoyuna anlatırsanız bu doğru olmaz. Oraya gitmelisiniz. Onun önünde açıklamalısınız. Haksızlığın ne olduğunu söylemelisiniz. Bazı enteller var ‘Kılıçdaroğlu gitti kapılar kapandı’ diyor. Ben kapılar açılsın diye değil, evlatlarımızın hakkını ve hukukunu korumak için oradayım.

Bakandan randevu talep etseydi diyorlar. Benim muhatabım bakan değil, Et ve Süt Kurumu. Devletteki çürüme, bürokrasideki korku görülsün. Hesap veren bir bürokrasi yok. Talimat alan bir bürokrasi var. Bürokrasi gerçekten namusluysa, hesap veriyorsa bütün kapılarını açar. Siz bunu yapmazsanız AK Parti iktidarının devlette yarattığı çürümeyi anlatamazsınız. Et ve Süt Kurumu’na gitmem, çocukların beslenme hakkını savunmam ciddi olumlu bir tepki doğurdu. Bunu da bütün arkadaşlarımın bilmesini isterim.”

Rize’ye gittim herkes şikayetçi. Çay Kanunu hazırladık. TBMM’de görüşülecekken AK Parti ve MHP ret oyu verdi. Rizeli kardeşlerime söylüyorum. Kesintisiz oy veriyorsunuz, sizin alın terinizi başkalarınıza peşkeş çekiyor. Kilolarca değil tonlarca kaçak çay geliyor.

Ben Rize’de söz verdim, Allah nasip eder onların da oyuyla iktidar olduğumuzda o kaçak çayları Rize meydanında yakacağım. Bu milletin hakkını, hukukunu savunacağız. Yeni bir dönemin başladığını herkes bilmeli. Kendilerine söyledik. Kabul etmiyorsanız, siz kanun getirin biz destek vereceğiz. Onu da getirmiyorlar niçin? Daha soygun bitmedi.

Cemal Kaşıkçı cinayeti

İstanbul’da Suudi konsolosluğunda bir cinayet işlendi. Ses kaydı alındı, bütün dünyaya servis edildi, cinayetin burada olduğu belli. Her şey açık ve meydanda. Suudi’ler ‘Davayı bize devredin’ dediler. Erdoğan, ‘Bunlar insanları enayi zannediyorlar’ Suudi yöneticilerine söylüyor. ‘Bu millet enayi değil, hesabı sormasını bilir suçun işlendiği yer İstanbul olduğu için, bunu İstanbul mahkemelerinin uluslararası hukuka göre yargılaması gerekir.’ Doğru mu doğru. Destek verdik mi? verdik. Ne oldu? Bu davayı aldı Suudi Arabistan’a havale etti. Ben AK Parti’ye, MHP’ye oy veren kardeşlerime sesleniyorum.

Türkiye’de işlenen cinayeti, Türk milleti adına karar vermesi gereken mahkemenin itibarını, egemenlik hakkını Suudi Arabistan’a devrediyorsun. ‘Enayi’ diyordu onlara, şimdi enayinin de sözünde durmayanın da kim olduğu ortaya çıktı. Devletin egemenlik hakkını Suudi Arabistan’a kimlerin devrettiği ortaya çıktı. Biz bu milleti kurarken, mücadele ederken para için mi yaptık? Egemenlik hakkını vereceksin, sen yargılaya diyeceksin. Ben yargılamıyor muyum? Para var işin ucunda. Bahçeli de buna evet diyecek. Nasıl milletçiyse ben anlayabilmiş değilim. Bir devletin egemenlik hakkı başka ülkeye devredilir mi ya?

“MHP’ye gerçekten üzülüyorum”

Sayın Bahçeli bugünkü grup toplantısında ‘Zamlar, hayat pahalılığı hepsi geçicidir. Müslümana karamsarlık haramdır’ demiş. İslam alemine fetva veriyor. Aslında utanmasalar ‘Bize oy vermemek haramdır’ diyecekler. Bu beylere göre çalmak, yolsuzluk yapmak, 128 milyarı hiç etmek haram değil ama karamsarlık haram. MHP’ye gerçekten üzülüyorum. Böyle bir pozisyona düşmemeliydi.”

Paylaşın

HDP’li Pervin Buldan: 2023’te Yeni Bir Dönem Başlayacak

Partisinin Meclis’teki grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Buldan, Bakan Nebati’nin enflasyonla ilgili açıklamalarına tepki göstererek, “İktidarın durumunu çok iyi özetleyen bir Maliye Bakanı var. 2021 Aralık ayında ‘Enflasyon şubatta düşecek’ dedi. Şubat geldi dayandı, bu kez mart ve nisanda düşecek dedi, bırakın düşmeyi daha da artan bir enflasyonla karşı karşıya kaldığımızı söylemek isterim. Sanki kendisi aralık ayına kadar kalacakmış gibi konuşan bu Maliye Bakanı’na şunu ifade etmek isteriz, siz gidicisiniz, 2023’ü bile göremeyeceksiniz” dedi.

Haber Merkezi / Buldan, iktidarın ‘planlı bir soygun peşinde olduğunu belirterek, “‘Siyasi iktidarı kaybetsek de ekonomik iktidarımız devam etsin’ anlayışıyla, Türkiye’nin gelecek on yıllarına ipotek koyuyorlar” ifadelerini kullandı.

Bugün gerçekleştirilen yeni Kobani operasyonları hakkında konuşan Buldan, “IŞİD katliamlarına arka çıkıp, tüm dünyanın sahiplendiği insani yardımı ise suç haline getirmeye çalışan karanlık zihniyeti bütün dünya iyi görmeli ve tanımalıdır” dedi. Pervin Buldan, HDP’nin siyasette gücünü arttırdığını ifade ederek HDP’nin umudu büyüttüğünü söyledi. HDP’nin yol haritasını belirlediğini söyleyen Buldan, HDP’nin değişim için demokratik alternatif olduğunu vurguladı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin grup toplantısında konuştu. Buldan’ın konuşması şöyle;

“Hepinizi sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum. Grup toplantımıza hoş geldiniz! 8 Nisan’da kadın il eşbaşkanlarımızla, 9 Nisan’da  tüm il eşbaşkanlarımızla toplantılar gerçekleştirdik. Pazar günü de Sevgili Eş Genel Başkanım Mithat Sancar’ın katılımıyla Ankara İl Kongremizi gerçekleştik. Ankara İl Eşbaşkanlarımıza ve yönetimimize başarılar diliyorum, yeni görevlerinde başarılar diliyorum.

Dün de Urfa’daydım. Adalet nöbetindeki Şenyaşar ailesiyle birlikte iftarımızı açtık. Adalet nöbetine, adalet haykırışına eşlik ettik. Adalet sağlanana kadar bu mücadelemiz ve birlikteliğimiz devam edecek. Emine Şenyaşar annemizin yaşadığı zulmün tüm Türkiye kamuoyu tarafından yakından takip edilmesini ve mücadelesinin verilmesini bekliyoruz. Şenyaşar ailesi ile birlikteyiz ve birlikte olmaya da devam edeceğiz.

“HDP umutları büyütmeye devam ediyor”

Evet, HDP yoğun bir çalışma takvimiyle gerek siyasetteki etkisini ve gücünü günden güne artırmaya, gerekse de toplumsal umutları her gün daha fazla büyütmeye devam etmektedir. İl eşbaşkanlarımızla yaptığımız toplantılarda, 8 Mart’tan Newroz’a partimizin sahadaki tüm çalışmalarını, yerellerde halkımızın yaşadığı temel sorunları ve mücadelemizi daha fazla büyütme noktasındaki hedef ve planlarımızı geniş bir biçimde ele aldık, tartıştık ve bunu müzakere etme fırsatı bulduk.

Yol haritamızı belirlemeye çalıştık. Önümüzdeki hafta da hem Kadın Meclisimizi hem de Parti Meclisimizi toplayarak detaylı bir şekilde bu gelişmeleri tartışmaya devam edeceğiz. “HDP, her yerde büyüyen umut ve değişim için demokratik alternatif olmaya devam edecektir” tespitini bu toplantılarda yaptık. HDP, toplumu içinde bulunduğu çöküşten kurtaracak en önemli çıkış yolu olma gücünü her geçen gün daha fazla büyütmektedir ve değişimin mümkün olduğu inancını her tarafa, yaşamın her alanına yaymaya devam edecektir.

Bundan sonraki çalışmalarımız da aynı kararlılıkla ve cesaretle devam edecektir. Durmadık, durmayacağız! Yorulmadık, yorulmayacağız! Yılmadık, yılmayacağız! Buradan tüm il eşbaşkanlarımıza, yöneticilerimize emeklerinden dolayı şükranlarımı sunuyor, her birini ayrı ayrı selamlıyorum. Çalışmalarında üstün başarılar diliyorum.

“AKP-MHP iktidarda kaldığı sürece ekonomik felaket kalıcıdır”

Ekonomi adeta yangın yerine dönüşmüş durumdadır. Halkımızın sofrasındaki yangın her geçen gün daha da büyüyor. Yaşam mücadelesinin geçim mücadelesinin önüne geçtiği bir dönemi hep birlikte yaşıyoruz. Ekonomide yaşanan felaket öyle iktidarın iddia ettiği gibi geçici bir durum değildir. AKP-MHP kriz ittifakı, iktidarda kaldığı sürece çöküş de ne yazık ki kalıcıdır. Yaptıkları siyasetle halkı çöküşe, hayat pahalılığına, yüksek zamlara, çürük sisteme, çürük domatese, ezik bibere, bayat ekmek kuyruklarına alıştırmaya çalışıyorlar.

“Ocak ayından bu yana her şeye %100 zam yapıldı”

AKP Genel Başkanının “Hayat pahalılığının farkındayız. Milleti enflasyona ezdirmeyeceğiz.” dediği Ocak ayından bu yana her şeye %100 zam yapıldı. Altında ezdirmeyeceğiz dedikleri enflasyon TÜİK’in hesap oyunlarına rağmen yüzde 62’ye dayandı ve her ay tırmanmaya da devam etmektedir. Kontrolü kaybeden, ne dedilerse tersini yaşatan bir iktidarla karşı karşıya olduğumuzu bu toplumun, bu ülkede yaşayanların bilmesi gerekiyor.

“Enflasyonun sebebi bizzat kendileridir”

Bunların enflasyonla bir mücadelesi yok, olmaz da. Bunun sebebinin kendileri olduğunu her zaman ifade ettik. Kendileriyle mücadele etmeyeceklerine göre söyledikleri tüm laflar boştur. Bunların mücadelesi hak arayanlara karşıdır, yani bize karşıdır. Bir maliye bakanları var. İktidarın durumunu çok iyi özetlemektedir. 2021 Aralık ayında “Enflasyon Şubat’ta düşecek” dedi. Şubat geldi dayandı, bu kez “Mart-Nisan’da düşecek” dedi. Nisan geldi, düşmedi, bırakın düşmeyi daha artan bir enflasyon yaşanıyor.

Baktı olmuyor, şimdi de Aralık ayını telaffuz etmeye başladı. Sanki kendisi Aralık ayına kadar kalacakmış gibi konuşan bu maliye bakanına, 2022 yılından bir şey beklemeyin diyenlere şunu ifade etmek isterim; siz gidicisiniz kalıcı değilsiniz, 2023’ü bile göremeyeceksiniz. Bu halk yaşadığı kriz karşısında sizleri erken seçime zorlayacak ve yeni bir yönetimi de belirleyecek.

“Yalanlarla algıyı yönetmeye çalışıyorlar”

Halk, Saray’ın enflasyon zulmünü iliklerine kadar yaşarken, yeni Tarım Bakanına göre ise aç ve açıkta kimse yok.  Sokağa değil, kendi etrafına bakınca tabii aç insanları değil, tok olanları görür ve yapacağı açıklama da ancak bu olur. Başka bir AKP yöneticisi çıkıyor, “19 yıldır hazırlık yapıyoruz.” diyor. Peki, neyin hazırlığıdır bu? 19 yıldır bu ülkeyi batırmaktan başka bir iş yapmadınız.

Bu halklara zulümden başka bir şey vermediniz, acıdan ve krizden başka bu ülkeye hiçbir katkınız olmadı. Daha fazla batırmak için mi hazırlık yapıyorsunuz diye sormak bizim görevimizdir.  Genel Başkanları çıktı çözüm üretmek yerine, “Sabırla koruk helva olur. Sabredeceğiz.” diyerek halka yine acı reçeteyi gösterdi. Her kafadan bir sesin çıktığı bu ekonomi yönetimi, ekonomiyi değil yalanlarla algıyı yönetmeye çalışmaktadır.

“Yalanlarındaki enflasyon da düzenli artıyor”

Görülüyor ki enflasyon sadece tüketici fiyatlarında yükselmiyor, aynı zamanda iktidarın yalanlarındaki enflasyon da her ay düzenli olarak artıyor. Halka sabır önerenlere bakıyoruz, kendileri deveyi hamuduyla yutmaya devam ediyorlar. Halka sabır tavsiye edenlerin bir gün çıkıp da “5’li çeteye garanti ödemelerini durduruyoruz” dediğini hiç görmedik. Hatta tam tersine her gün 5’li çetenin çıkarlarını savunmaya, onların avukatlığını yapmaya devam ediyorlar. Halka sabredin diyen zihniyetin, eş dost ve akrabalara adrese teslim ihale dağıtmayı durdurduğuna dair hiçbir şey görmedik.

Her gün gazete haberlerinde bir yandaşa verdikleri akçeli ihaleyi öğreniyoruz. Sabredin diyen zihniyetin yönettiği ve zarar ettiğini söyledikleri Et ve Süt Kurumundaki yöneticilerin çifter maaş aldığı da ortaya çıktı. Vatandaşın sofrasında bir gram etin olmadığını bilmiyorlar mı, elbette biliyorlar. Et alacak parası olmadığını bilmiyorlar, bunu da biliyorlar. 80 yaşındaki emekliler ekmek parası için çalışırken, bu beyefendiler çöreklendikleri kurumun etinden de sütünden de çifter maaşlarla bol bol faydalanmaya devam ediyorlar.

“Durmak yok israfa devam diyorlar”

Peki, onlar yiyecek halk da sabredecek değil mi? Buna buradan itiraz ediyoruz; hem halk adına itiraz ediyoruz hem de HDP olarak bunu yüksek sesle dile getiriyoruz. Halka sabredin diyenlere bakıyoruz, millet bahçeleri adı altında TOKİ aracılığıyla yandaş müteahhitlerine rant aktarmaya devam ediyorlar.

Halk bayat ekmeğe muhtaç edilirken, son 6 ay içinde millet bahçeleri için yandaşa tam 1.4 milyar lira ödedikleri ortaya çıktı. Halka sabredin diyen aynı zihniyetin, Saray’daki israfı bir gün kıstığına tanık olmadık. Durmak yok israfa devam diyorlar! Geçenlerde yine çalgılı, şenlikli, şatafatlı sahurları kamuoyuna yansıdı. Sonra bir telaşla üzerini kapatmaya çalıştılar. İnsanların çöpten sebze meyve artıkları topladığı bir ülkede yaşanan bu tabloyu kınıyoruz.

Son bir yılda 4,5 milyon elektrik ve doğalgaz abonesi faturasını ödeyemedi bu ülkede. Elektrik ve gazların kesildiği bir ülke hale geldik. Sebep; Saray’ın ışıklarının kesintisiz yanıyor olmasıdır, israfın kesintisiz sürüyor olmasıdır. Bunlarda utanma yok, bunlarda sıkılma hiç yok, çünkü bunlarda kızaracak yüz yok! Helvayı kendileri yiyor, koruğu ise halka tavsiye ediyorlar. Biz bu durumu her yerde teşhir etmeye devam edeceğiz. İşte bu denge bozulmadan Türkiye kesinlikle düze çıkmaz. Bunu herkes biliyor ve bunun farkında.

“Planlı bir soygun peşindeler”

Halkı enflasyona ezdirmeyeceğiz diyen bir iktidar, çıkar bunun adımlarını atar, Meclis’i bunun için çalıştırır, asgari ücreti yeniden belirler. Bunlar ne yapıyor? Torba yasalarla rant alanını büyütmeye her gün devam ediyorlar. İktidarlarını kaybedeceklerini bildikleri için, giderayak kasalarını daha fazla doldurmanın telaşı içerisindeler, planlı bir soygun peşindeler. Siyasi iktidarı kaybetsek de ekonomik iktidarımız devam etsin anlayışıyla, Türkiye’nin gelecek on yıllarına ipotek koyuyorlar. Biz bunun farkındayız. Enflasyonla mücadelenin yolu bellidir. Üretim maliyetlerini düşürmek, üretimi arttırmaktır. Defalarca bu kürsüden çağrı yaptık, bir kez daha ifade etmek isterim.

-Esnafa elektriği en az yüzde 70 indirimle verelim. Yandaş şirketler değil esnaflar kazansın ki fiyat artışları düşsün dedik, demeye devam ediyoruz.

-Çiftçiye gübreyi, mazotu, elektriği en az yüzde 70 indirimle verelim. Bu ülkenin bereketli topraklarıyla halkların sofrası birbirine yar olsun dedik. Bu çağrımızı yineliyoruz.

-Gıda nakliyesi başta olmak üzere taşımacılık sektöründe çalışanların kullandıkları akaryakıttan bir kuruş vergi alınmasın dedik.

-Öğrencilerin Kredi Yurtlar Kurumu borçlarını silelim, gençler en azından bir soluk alsın dedik.

-En düşük emekli maaşı asgari ücret düzeyinde olsun dedik. Asgari ücret 3 ayda bir yenilensin dedik. Emekliler için bayram ikramiyelerini en az 5.000 TL yapalım dedik.

-Akaryakıt ve ulaşımdaki ÖTV kaldırılsın dedik.

Bu çağrımızı buradan yeniliyoruz. Bunun dikkate alınması Türkiye’nin yarınları açısından elzemdir, önemlidir. Buradan yeniden çağrı yapıyorum. Halkı enflasyona ezdirmek istemiyorsanız buyurun bu adımları biran önce atalım. Buna yanaşmıyorsanız o zaman çıkıp da enflasyona ezdirmeyeceğiz, sorunları biz çözeceğiz yalanlarını her gün söylemeyin.

“Halk sizin yalanlarınızdan bıktı”

Çünkü halk sizden de yalanlarınızdan da bıktı artık. Halkın kâbusu oldunuz. Halkı canından bezdirdiniz. Esnafı, işçiyi, emekçiyi, kadını, genci canından bezdirdiniz. İnsanlarda yaşama sevinci ve umudu bırakmadınız. Hal böyleyken AKP Genel Başkanı çıkmış “2023’te yeni bir dönem başlayacak.” diyor. Vallahi buna Allah söyletiyor ki gideceklerini kendileri de biliyor.

“Talan düzenin sona ereceği düzen 2023’te başlayacak”

Ben de buradan aynen tekrar ediyorum: Evet 2023’te yeni bir dönem kesinlikle başlayacaktır. Hatta şimdiden başlamıştır da. AKP-MHP iktidarının talan düzeninin sona ereceği, halkın huzura ereceği yeni bir dönem, demokrasi ve adalet dönemi mutlaka başlayacaktır. Bu iktidarın tüm hukuksuzluklarıyla hesaplaşma dönemi kesinlikle başlayacaktır. Parayı pul edenlerin pul olacağı, verimli toprakları çölleştirenlerin siyasi çöle döneceği, halkın alınterini sömürenlerin söneceği yeni bir dönem kesinlikle başlayacaktır.

“Yeni dönemi HDP’yle başlatacağız”

İşçisiyle, emekçisiyle, üreticisiyle, çiftçisiyle, emeklisiyle, kadını ve genciyle ezilen bütün kesimlerle yeni bir dönemi birlikte başlatacağız. Toplumun tüm kesimleriyle birlikte hareket eden, ekmek ve demokrasi mücadelesini birlikte yürüten, umudu büyüten HDP’yle bu yeni dönemi hep birlikte başlatacağız. Ve seçimler geldiğinde asıl koruğu iktidarınız sandıkta tadacaktır! Bunu da şimdiden bilin.

“Ekonomik çöküş demokrasinin çökertilmesi ile başladı”

Bugün konuştuğumuz çöküş ve yıkım sadece bugünün meselesi değildir. Ekonomik ve toplumsal çöküş, ülkedeki hukuk ve adalet sisteminin ve demokrasinin çökertilmesiyle başladı. Çöküşe giden sürecin adımları birkaç gün sonra 5’inci yılını geride bırakacağımız 16 Nisan 2017 referandumuyla atıldı. Çözüm Sürecinin bitirilerek, yerine savaş konseptinin devreye konulmasıyla asıl yıkım başladı. Bu sistemle önce yargıyı ele geçirdiler ve iktidarın tahakkümü altına soktular. Denge denetleme sistemini ortadan kaldırdılar.

Parlamentonun iradesini ve denetim yetkisini gasp ettiler. Gensoru mekanizması ortadan kaldırılmamış olsaydı, bugüne değin onlarca bakan gensoruyla Meclis’e hesap verecekti, güvensizlik oyuyla düşürülecekti. Hileleriyle oyunlarıyla bunun da önünü kestiler. Halk gerçekleri öğrenmesin diye medyayı ele geçirdiler, muhalif medyayı susturdular. Halkın sandığa yansıyan iradesini kayyım darbesiyle gasp ettiler. Demokratik siyasete operasyonlarla, kumpaslarla darbe sistemini sürekli hale getirdiler.

“Kurdukları düzen, darbe ve yolsuzluk sistemidir”  

Kurdukları tekçi sistemi ayakta tutmak için içeride ve dışarıda düşmana ihtiyaçları vardı. Sürekli düşman yaratarak beka yalanlarıyla savaş ve çatışmalı sürecin önünü açtılar. Kürt sorununu terörize eden bir anlayışla karşı karşıyız. Bu anlayışın Türkiye’yi ne hale getirdiğini bildiğimiz için Kürt sorunu başta olmak toplumsal sorunlarla çözmek iktidarın sorunudur.

Ancak bunlar diğer sorunlara yaklaştıkları gibi Kürt sorununa yaklaştılar. Tutuklamalarla, yasaklamalarla, gasplarla Kürt sorununun çözülmeyeceğini herkes gördü. Tüm bu adımları, bugünkü yolsuzluk, talan, rant ve yağma düzeninin rahat işlemesi için attıklarını biliyoruz. Kurdukları düzen özünde bir darbe sistemidir, aynı zamanda bir kumpas sistemidir. Yolsuzluk sistemidir, 5’li çete sistemidir.

Demokratik siyasetin önünü kesme, farklılıkları ve katılımcı demokrasiyi tasfiye etme sistemidir. Tüm yurttaşlarımız iyi bilmelidir ki bugün her alanda yaşanan çöküşün nedeni bu savaş ve talan sistemidir, hukuksuzluk sistemidir. Çöküşün nedeni herkese yetecek ülke kaynaklarını, sanki babalarından miras kalmış gibi kullanan iktidar hoyratlığıdır.

“Demokrasiyi sıfırladığınızda enflasyon üç hanelere çıkar” 

Hukukun, insan haklarının, demokratik standartların diplerde olduğu bir ülkede ekonomik ve siyasi istikrar olmaz. Hukukun üstünlüğünü ve demokrasiyi sıfırladığınızda enflasyon 3 hanelere çıkar, ekonomi batar, sefalet endeksinde Türkiye 156 ülke içinde 21’inci sırada yer alır. Hukuk neden önemlidir? Bir sistemden hukuku çıkartırsanız geriye sadece çete düzeni kalır, hukuksuzluk düzeni kalır.

İşte Kobanî Kumpas Davası bunun en somut örneğidir. Türkiye’nin durumunu, iktidarın ne yapmak istediğini anlamak istiyorsanız Kobanî Davası bir turnusol kâğıdıdır ve bu davaya bakmak gerekir. Kamuoyuna da yansıdı, önceki mahkeme başkanının ismi “Atadedeler” adlı bir çeteyle anılmaktadır. Hatta gözaltına da alındı, daha sonra ev hapishane alındı. Bu tablo, Türkiye’de hukukun, yargının kimlere teslim edildiğinin en somut örneklerinden sadece biridir. Ciğeri kediye teslim eden bir sistemden söz ediyoruz.

“Amaç demokratik muhalefete kumpasları sürdürmektir” 

Biraz daha geriye gidelim. İki gün sonra 14 Nisan 2009 KCK operasyonlarının 13’üncü yıl dönümüdür. O dönem yine benzer kumpaslarla binlerce siyasetçi ve seçilmiş tutuklanmıştı. O dönem bu operasyonun planlayıcıları kimlerdi peki? Yine AKP ve can ciğer oldukları Cemaat yargısıydı. Peki, bugünkü durum nedir? Cemaatten boşalan yeri başka yapılarla, çetelerle doldurdular. Amaç, demokratik siyaset ve toplumsal muhalefete karşı aynı kumpasları sürdürmektir.

Kumpasları cemaatten kopyaladılar, Kobanî dosyasında aynen yapıştırdılar. Ortada herhangi bir delil yok, belge yok. Buldukları tanıkların çoğu geri çekildi. Siyasetçiler yargılanan değil yargılayan durumdalar, bu ülkenin bütün hukuksuzluklarını Kobanî Kumpas Davası üzerinden ortaya çıkarmaya çalışıyorlar. Hatta bir emniyet müdürleri, “Biz o süreçte olayların durdurulması için HDP’yle görüşmeler yürüttük.” diye ifade verdi. Uydurdukları iki tane gizli tanık ifadesiyle Kobanî Kumpas Davasını sürdürmeye çalışıyorlar.

“Bugünkü operasyon Kobanî’ye yönelik insani yardımları hedef almaktadır”

İşte bu sabah yeni bir gözaltı dalgası yaşandı. Aralarında eski belediye eşbaşkanlarımız, meclis üyelerimiz ve parti yöneticilerimizin de bulunduğu 91 kişi hakkında gözaltı kararı verildiği, 46 kişinin gözaltına alındığı kamuoyuna yansıdı. Bu kumpası da basına “Kobanî’de 2. dalga operasyonu” diye servis etmeye başladılar. Bugünkü operasyon, Kobanî’ye yönelik o süreçte insani yardımda bulunanları hedef almaktadır.

“Operasyon kararını verenler suçüstü yakalanmıştır” 

Çökmekte olan Kobanî Kumpas Davasına yeni algı operasyonlarıyla, yeni kumpas operasyonlarıyla itibar kazandırmaya çalıştıklarını görüyoruz. Operasyon kararını verenler bugün bir kez daha suçüstü yakalanmıştır. Bir çeteciyi mahkeme başkanı yapan zihniyetin, bu son operasyonu IŞİD adına yaptığı su götürmez bir gerçektir. IŞİD katliamlarına arka çıkıp tüm dünyanın sahiplendiği insani yardımı ise suç haline getirmeye çalışan karanlık zihniyeti, tüm Türkiye kamuoyu ve bütün dünya iyi görmeli ve tanımalıdır. Amaçlarını iyi biliyoruz. Kobanî düşmediği için IŞİD’le yaptıkları ticaret sekteye uğradı. Rant muslukları kapandı. Sıkıntılarının büyük olduğunu biliyoruz.

Bir başka neden ise 7 Haziran’dır. AKP, 7 Haziran’da kaybetmeseydi, bugünkü 5’li çeteleriyle kurdukları rant sistemini ta o tarihte hayata geçireceklerdi. Yani bu talan düzenlerinin kuruluş süreci 7 Haziran nedeniyle 3 yıl gecikti. Bunun intikamını alıyorlar. Hukuku ve yargıyı, intikamlarının aracı haline getirdiler.

“Suçüstü olacaklarından korkuyorlar”

Bakın mahkeme heyeti geçen gün, Sevgili Demirtaş’a ilişkin gerekçesinde şöyle bir yorumda bulunmuş: “Serbest bırakıldıktan sonra adaletin iyi idaresine zarar verecek tarzda önlemler alabilecek olma tehlikesi mevcuttur.” Bu yorum, kurdukları kumpasın çok net bir özetidir, bir itirafıdır. Yani serbest bırakırsak, bizim sahte delil ve gizli tanık ifadeleriyle kurduğumuz kumpası ortaya çıkartırlar, bu çürük davanın temelsizliğini kanıtlarlar, foyamızı ortaya çıkarırlar diyorlar. İşte korktukları gerçek budur. Yani kendilerinden korkuyorlar. Suçüstü olacaklarından korkuyorlar.

“Bu davanın altında kalacaklar”

Ama nafile, siz kesinlikle bu davanın baş mimarısınız. Bu davanın kimler tarafından ve nasıl yazıldığını biliyoruz. Sonuna kadar bunun takipçisi olacağız. Korksunlar! Hakikatler karşısında yalanlar yenilmeye ve çökmeye mahkûmdur. Kobanî kumpasında sadece dava çökmeyecek, aynı zamanda bu davanın asıl mahkeme heyeti olan AKP ve MHP’nin kumpas siyaseti de çökecektir. Ne yaparlarsa yapsınlar, amaçlarına ulaşamayacaklar. Bu davanın altında kalacaklar ve demokratik siyaseti bu kumpas ve komplolarla engelleyemeyecekler.

Dün sabah da biliyorsunuz partimizin Cizre ilçe binasına aynı kin ve düşmanlık hırsıyla baskın yaptılar. 8 arkadaşımızı gözaltına aldılar. Türkiye’nin 3’üncü büyük ilçe binasını darmadağın ettiler, kapısını kırdılar. Orada ortaya çıkan resim Ukrayna’dan farksızdır.

Yerlere atılan resimler, kitaplar; belediye eşbaşkanlarımızın, siyasetçilerimizin, Selahattin Demirtaş’ın fotoğraflarının yerlere atılması, kapıların kırılması görüntüleri Ukrayna’da yaşananlardan farksızdır. Hatta soba borusundaki isi bile elleriyle alıp duvarlara sürdüler. Çünkü bunların elleri de yüzleri de siyasetleri de kirlidir, karanlıktır. Bunların besin kaynağının karanlık olduğunu herkesin bilmesini gerekiyor. Bunu yapanları buradan şiddetle kınıyorum.

“Cizre sizin karanlığınıza teslim olmayacaktır”

Bu kinin, nefretin ve düşmanlığın sebebinin Kürt düşmanlığı olduğunu çok iyi biliyoruz. Cizre Newrozundaki tarihi kitlesellik halk düşmanlarını, barış düşmanlarını çok rahatsız etti. Evet, Newroz’un ortaya çıkardığı halk iradesinden, çözümden ve barıştan rahatsız olan odakların, çetelerin varlığından da haberdarız. İktidarın her gün güç kaybetmesi, bu odakları korkutmaktadır.

Bunun farkındayız. Korkmaya devam edin. Bu iktidar gittiğinde adalet önünde hesap vereceğiniz günlerin yakın olduğunu da bilin. Onlara diyorum ki; ne yaparsanız yapın bu halka diz çöktüremeyeceksiniz, bu halka boyun eğdiremezsiniz, bu halkı biat ettiremeyeceksiniz. Halkımızın onurlu direnişini ve mücadelesini durduramayacaksınız. Cizre sizin karanlığınıza teslim olmayacaktır.

“Kayyımlar yolsuzluk çetelerinin üssü haline geldi”

Baştan aşağı kokuşmuş, çürümüş bir sistemle karşı karşıyayız. Atadıkları mahkeme başkanı çete üyesi çıkan iktidarın, belediyelerimize atadığı kayyımlar da bir başka yolsuzluk çetesinin üssü haline geldi. Bakın kayyım atadıkları 48 belediyeden 20’sinin kayyımı yolsuzluk veya Cemaat üyesi oldukları nedeniyle ya görevden alındılar ya da görev yerleri değiştirildi. Bazı ilçelerde ise 6 ay içerisinde 3 defa kayyım değiştirmek zorunda kaldılar. En son Mardin Büyükşehir Belediyesi kayyımı merkeze çekildi. Yürütülen yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasında onlarca kişi bu kapsamda gözaltına alınıp tutuklandı. İşte bu çürümüş sistemi ayakta tutmak için her türlü hukuksuzluğu yapmaya devam ediyorlar.

“Aysel’in ve diğer arkadaşlarımızın tek suçu barış için siyaset yürütmektir”

Bu ceberut sistemin kendisini en fazla gösterdiği yerlerden biri de son dönemlerde gündem olan ve içimizde kanayan bir yara olan cezaevleridir. Dışarısını yoksulluk cehennemine çevirenler, cezaevlerini de eş zamanlı olarak tecridin, işkencenin ve ölümlerin kol gezdiği bir yer haline dönüştürdüler.

Cezaevlerinden her hafta birden fazla ölüm haberi gelmektedir. En son Manisa Akhisar Cezaevi’nde tutulan 63 yaşındaki tansiyon hastası Mehmet Sevinç hayatını kaybetti. Bu ölümler ne ilktir ne de sondur. Çünkü hasta tutsaklara karşı açıkça düşmanlık hukuku uygulandığını biliyoruz. En son arkadaşlarımız ziyaretine gitti. Aysel Tuğluk arkadaşımızın sağlık durumu kötüye gidiyor. Buna rağmen tahliyesi engelleniyor.

Aysel’in ve diğer arkadaşlarımızın tek suçu barış için siyaset yürütmektir. Onları içeride tutanlar barış düşmanlarıdır. Barış gelirse, rant biter korkusunu yaşayanlardır onları tahliye ettirmeyenler. Hukuku ve insan haklarını ayaklar altına alan bu iktidara sesleniyorum: Kaybettikçe, çöktükçe zulme ve kötülüğe sarıldığınızı çok iyi görüyor ve biliyoruz. Ama unutmayın; zulümle kimse abad olmadı, siz de olmayacaksınız!

“Siyasi ömrünüzü uzatamayacaksınız”

Soygun, işkence ve ölüm düzeniniz ile ülkeyi ve cezaevlerini toplama kampına çeviren iktidarınızın siyasi ömrünü asla uzatamayacaksınız. Hukuksuzluk ve adaletsizlik düzeninizin altında kalacaksınız. İnsanlık onuru zulmünüz karşısında asla boyun eğmeyecek ve bu onurlu mücadeleyi kazanacağız. Başta hasta tutuklular olmak üzere cezaevindeki bütün arkadaşlarımıza selamlarımızı ve şükranlarımızı gönderiyoruz.

“Newroz’un coşkusu nasıl bir gelecek hayal ettiğimizin göstergesidir”

En başta da vurguladığım gibi, ülkenin içinden geçtiği bu zor dönemde tüm sorunların ve sıkıntıların üstesinden gelebileceğimize olan büyük inanç ve kararlılıkla yolumuza devam ediyoruz. Newroz meydanlarının coşkusu ve renkliliği nasıl bir ülke, nasıl bir gelecek hayal ettiğimizin göstergesidir. 8 Mart’ın ve Newroz’un ruhu, 1 Mayıs’ın direniş ruhuyla mutlaka birleşecek, halklarımızın ortak yoluna mutlaka dönüşecektir.

Bu yolda daha fazla çoğalarak, daha fazla büyüyerek zafere doğru ilerleyeceğimizden hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Emek ve demokrasi ittifakımızı, barış ve adalet ittifakımızı, halklar ittifakımızı daha da büyüteceğiz ve Türkiye’nin Üçüncü Yol mücadelesine dönüştüreceğiz.

Her gün baskıyla, şiddetle, inkârla, işkenceyle, açlıkla, yoksullukla, sömürüyle halklarımıza dayattığınız iradesiz ve onursuz yaşamı, kirli siyasetinizi kabul etmeyen ve boyun eğmeyen milyonlar, ortak mücadeleyle kendi özgür ve eşit geleceğini, onurlu yaşamını mutlaka kuracaktır. Size rağmen kuracaktır. Ne Ukrayna savaşı üzerinden sahte barış havariliğiyle fırsat ve meşruiyet oluşturma çabalarınız, ne de Macaristan hayalleriniz Türkiye gerçekliğinde size iktidar sunmayacaktır.

“Türkiye halklarının gelecek hayali, sizin rüyanızdan daha büyüktür”

Bu iktidar biliyorsunuz, içeriden umudu kesince şimdi hayali dışarıdan kurmaya başladı. Ama nafile, çünkü gerçekler Türkiye’dedir. Türkiye halklarının gelecek hayali, sizin rüyanızdan daha büyüktür. Bu ülkenin gelecekte nasıl yönetileceğini ise demokratik ilkeler, ortak gelecek, barış, adalet ve emeğin hakkında sözleşenler, ortak mücadeleyi büyük toplumsal sözleşmeye dönüştürenler, 8 Mart, Newroz ve 1 Mayıs alanlarını dolduranlar, yani halklar belirleyecektir.

“Birlikte yürümenin adresi HDP olsun”

Değişim isteyenlerin, gerçek alternatifi görmek isteyenlerin başka fotoğraflara bakmasına gerek yoktur. Meydanlardan yükselen seslere ve halkların birleşen iradesine bakmaları yeterlidir. Kurtuluş buradadır. Kurtuluş Martların, Mayısların, Haziranların halkçı ruhundadır ve bu ruh yeniden dirilmiştir.

O yüzden diyoruz ki; herkesin yüzü HDP’ye dönük olsun, birlikte yürümenin adresi HDP olsun, mücadelelerin ortaklaşacağı zemin HDP olsun! HDP’nin Üçüncü Yol mücadelesi ayrımsız herkesin bu ceberut düzenden kurtuluşu için en önemli yoldur. Bu yolda birleşelim, birlikte büyüyelim,  birlikte mesafe alalım ve demokrasi limanına hep birlikte varalım. Yolunuz ve yolumuz açık olsun. Hızır yardımcımız olsun! Hepinizi sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum.”

Paylaşın