HDP’li Buldan: Yokluk İçinde Yaşayan Milyonlar Var

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Buldan, iktidara seslenerek, “Sarayınızdan çıkıp sokağa indiniz mi? Çöp konteynerlerinden ve pazar yerlerinden yiyecek toplayan insanları gördünüz mü? Bayat ekmek kuyruklarına tanıklık ettiniz mi? Market raflarındaki kelepçeli mamaları, sütleri gördünüz mü hiç?” dedi.

Haber Merkezi / Buldan, konuşmasında, “6-7 Haziran’da Büyük Konferansımızı, 3 Temmuz’da da Büyük Kongremizi gerçekleştireceğiz. Gelecek bu iradeyle kurulacaktır” ifadelerini kullandı. Pervin Buldan ayrıca, Gezi direnişinin yıl dönümünde “Berkin, Ali İsmail ve Ethem Sarısülük şahsında Gezi’de kaybettiğimiz tüm canları bir kez daha saygıyla, özlemle ve minnetle anıyorum. Gezi tutuklularına selam ve sevgilerimi yolluyorum” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partinin haftalık olağan grup toplantısında gündemi değerlendirdi. Buldan’ın konuşması şöyle;

“Konuşmama başlarken, toplumsal belleğimizde yer edinen birkaç günü anarak başlamak istiyorum. 29 Mayıs karanlık bir tarihin, Çorum Katliamı’nın yıl dönümüydü. 1938’de Dersim’de başlayan, Maraş,  Çorum, Sivas ve Gazi’yle devam eden Alevi katliamlarını unutmadık, unutturmayacağız! Yüzleşme ve adalet mücadelemizden vazgeçmedik, asla vazgeçmeyeceğiz. Alevi toplumunun eşit yurttaşlık hakları kabul edilinceye, halklar ve inançlar üzerindeki baskıcı, ayrımcı uygulamalar son bulana kadar adalet, eşitlik, barış ve demokrasi mücadelemizi yılmadan sürdüreceğiz. Bir kez daha, Çorum başta olmak üzere katledilen tüm Alevi canları saygıyla, minnetle, şükranla anıyorum.

2 Haziran, hasretin, sevdanın ve umudun şairi Sevgili Ahmet Arif’in, 3 Haziran güzel günlerin yolcusu Sevgili Nazım Hikmet’in ölüm yıldönümleri. Saygıyla, minnetle, şükranla ve özlemle anıyorum. 3 Haziran aynı zamanda Kürt iş insanları; Savaş Buldan, Adnan Yıldırım ve Hacı Karay’ın ölüm yıl dönümleri. Buradan onları da sevgiyle, minnetle, şükranla anıyorum.

Bu kürsüden hep söyledik; kaybetmeye yüz tutmuş ve siyasi hikâyesi tükenmiş bir iktidarın son çaresi baskıyı, zulmü ve hukuksuzlukları büyütmektir. Bugün yaşananlar tam da budur, varlık-yokluk mücadelesindeki iktidarın alacakaranlık iklimidir. Bakın! Karşımızdaki düzenin ayaklarını tek tek sıralayalım. 5’li çete bunların ekonomik rant ayağıdır. TÜRGEV’leri para transferi ve kamu arazisini yağmalama ayağıdır. TÜGVA’ları kadrolaşma ayağıdır. Yerli ve milli IŞİD projeleri olan SADAT paramiliter ayaklarıdır. ÖSO ve IŞİD Suriye’deki çete ayaklarıdır. Troll orduları ve tetikçi basınları, medya ayaklarıdır. Yargıdaki “Ak” savcı ve hâkimleri kumpas ayağını yürütmektedir. Güvenlik bürokrasisi siyasi kumpas operasyonlarının ayağı olarak rol oynamaktadır. Mülki idarecileri ve kayyımları yerel darbe ayağının yürütücüleridir. Tam organize işler! Bu yapının kendi bekası için sürekli yaydığı iklim de var. Bu iklim yasaklardır, hukuksuzluklardır, yargı kumpaslarıdır, tecrit ve işkencedir, nefret siyasetidir, savaş politikalarıdır, basına sansürdür, istikrasızlık ve huzursuzluktur. Bütün bunlar AKP-MHP ittifakının iktidarda kalmak için yürüttüğü son çırpınışlar olarak karşımızda durmaktadır.

İşte görüyoruz, her gün bir konser, tiyatro, şenlik, festival, piknik demokratik etkinlik, keyfi ve hukuksuz bir biçimde engellenmekte ve yasaklanmaktadır. Sazın telinden, kemanın yayından, piyanonun notalarından, sanatçının sesinden korkuyorlar. İnsanların bir araya gelmesinden korkuyorlar. Evet, bir araya gelişlerden, umudun büyümesinden korkuyorlar. Gerekçelerine bakıyorsunuz, hep aynı terane; “kamu güvenliği.” Hayır, asıl sakladıkları gerçek; suç ve rant düzenlerinin güvenliğidir. Az önce sıraladığım yapının güvenliğidir.

“Yasak duvarlarınız değil, özgürlük meydanları kazanacak”

Yasaklarla gözdağı veriyorlar, umudu kırmaya çalışıyorlar. Ne yaparsanız yapın bu topraklarda müziği de; sanatı da türküleri de asla susturamayacaksınız! Halayları durduramayacaksınız. Bir araya gelişleri asla engelleyemeyeceksiniz. Yasak duvarlarınız değil, özgürlük meydanları kazanacak bu ülkede. Sizin yasakçı diliniz değil, barış türkülerinin dili bu topluma umut olmaya devam edecek. Bunların yasakçı ikliminin bir diğer ayağı da sosyal medya sansürüdür. Yasasını Meclis’e getirdiler. Bu yasa, aynen Abdülhamit yasası ve yasaklarıdır. O da, basına sansür uygulamıştı, piyesleri, hatta “Burun” kelimesini dahi o dönem yasaklamıştı. Bu iktidar da aynı zihniyettedir. Ekonomik kriz, yoksulluk, açlık, işsizlik ve yolsuzluk haberlerini sansürlemeyi planladıklarını bu yasayı geçirerek bunu hayata geçirmek istediklerinin hepimiz farkındayız. Gerçekleri halktan gizleyebileceklerini sanıyorlar. Adını da yalan haberleri engelleme yasası koymuşlar. Ya en büyük yalan bu ülkede sizsiniz! Bu ülkenin en büyük yalanı AKP hükümetidir ya. Her söylediğiniz yalan! Her ifade ettiğiniz yalandır. Sizden daha büyük dezenformasyon kaynağı olabilir mi?

Amacınız eğer yalan haberlerin önüne geçmekse, kendi yalanlarınızı, gazetelerinizdeki yalan manşetlerinizi durdurmanız yeterlidir. “Almanya bizi kıskanıyor” yalanlarını yaymazsanız, yalan haber diye de bir şey kalmaz zaten! Prompteri kaldırırsanız dezenformasyon da sona erer! Ama dertleri başka. Amaç, hakikati yok ederek toplumu kendi yalanlarıyla baş başa bırakmaktır. Ne basını, ne de sosyal medyayı susturamayacaksınız! Gerçekleri halktan saklayamayacaksınız. Güneşi balçıkla sıvayamayacaksınız. Bir video, bir twit, bir paylaşım iktidarınızı sallamaya devam edecektir, sizleri tir tir titretmeye devam edecek.

Yasaklarla toplumun nefesini kesmeye çalışırken, kumpas davalarıyla da demokratik siyasetin halka nefes olma gücünü kırmak istediklerini biliyor ve görüyoruz. İşte Kobanî Kumpas Davası ortadadır. Mevzu sadece HDP değildir. Tüm siyasettir, tüm toplumsal kesimlerdir. Bu kumpas, demokrasiye kurulan bir kumpastır. Mahkeme son olarak bir günlük savunma süresi verilmesi kararını aldı. Baktılar; arkadaşlarımız kumpas gerçeğini bir bir ifşa ediyor, çökertiyor, hemen alelacele karar aldılar. Belli ki aceleleri var. İktidardan düşmeden intikamlarını almak istiyorlar. Kobanî içlerine dert oldu! Kumpasları da onlara ders olacak bunu da buraya yazıyorum!

“Seçim kampanyasını tanklarla yürütmeye hazırlanıyorlar”

Başaramayacaksınız! Hakikatler savunmasız kalmayacak! HDP, susmadı ve HDP susmayacak. Kumpas davanızda HDP değil, hakikatler karşısında sizin komplolarınız yargılanacaktır ve bu kumpaslar iktidarınızın sonu olacaktır. Evet, bu iktidarın korku iklimiyle asıl kendi korkularını bastırmaya çalıştıklarını görmüyor değiliz. Irak Kürdistan Bölgesi’nin ardından şimdi de Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik yeni bir savaş ve ilhak planı peşindeler. Seçim kampanyasını tanklarla yürütmeye hazırlanıyorlar! Miting konuşmalarını da tankların üzerinden yaparlarsa kimse şaşırmasın! Evet, ekonomi yangın yeri, halk geçim ve yaşam savaşı veriyor. Bunlar Suriye’de savaş peşindeler.

Enflasyon ve dolar fırlayınca hadi Suriye’ye saldıralım belki paçayı kurtarırız diyorlar. Hesap bu! Rojava’da halklar arasında oluşan demokratik, sosyal, kültürel bütünleşmeyi, demokratik yönetimin inşasını bozabilir miyiz, Bölgeyi Kürtlerden arındırarak acaba IŞİD’e koridor oluşturabilir miyiz diye uğraşıyorlar. Buradan savaş ittifakına sesleniyorum: Boşuna uğraşmayın! Rojava’dan size Ukrayna hikâyesi çıkmaz, çıkmayacaktır. İktidarınızın yolunu Rojava’dan geçiremezsiniz! Geçiremeyeceksiniz! Bu heveslerinizden bir an önce vazgeçin!

Şimdi kendilerine siyasal ve toplumsal destek yaratabilmek için de operasyonlarla birlikte mültecilerin geri gönderileceği propagandasını yaymaya başladılar. Toplu göçler, tarihte hiçbir zaman askeri yöntemlerle çözülmemiştir! Aksine askeri yöntemler büyük göçlerin yaşanmasında temel etkendir. Olası Suriye savaşı daha fazla göçmen demektir. Bu tuzağa kimse düşmemelidir. Tabi bir de işin parasal rantı da var. Dikkat edilirse, yurt dışında milyon dolarları istiflemeleri tam da bu savaş halini canlı tuttuğu süreçlere denk gelmektedir. Beka ve sınır güvenliği söylemini sıkça ortaya attıklarında bilin ki yurt dışında balya balya para istifliyorlar. Tezkerelere kalkan ellerin de özellikle bu hakikatle mutlaka yüzleşmesi gerekir.

“İktidarın Kürt düşmanlığı politikasının bedelini tüm Türkiye halkı ödemektedir”

Sınır güvenliği dedikleri, TÜRGEV-TÜGVA-TÜRKEN ve SADAT düzenlerinin, yolsuzluk ve rant zincirlerinin güvenliğidir. Bu nedenle herkesin, tüm toplumun, demokratik kamuoyunun savaş politikasının karşısında güçlü ve ortak bir tutum alması gerekir. İktidarın savaş planlarının esas amacının kendi siyasi ömürlerini uzatmak olduğunu herkesin artık net olarak görmesi gerekir. Emekçi yoksul halkın sırf iktidar ayakta kalsın diye savaşa sürecek tek bir evladı ve kaybedecek tek bir canı yoktur. İktidarın Kürt düşmanlığı politikasının bedelini tüm Türkiye halkı ödemektedir. Bu gerçeği artık herkesin görmesi ve savaşa hayır demesi gereken yeni bir dönemdeyiz.   

Özellikle parlamentodaki muhalefete seslenmek istiyorum. Savaş politikalarına sessizlik onaylamak demektir. İktidarın tuzağına düşmeyin, iktidarın belirlediği sınırların dışına çıkmaktan korkmayın ve savaş politikalarına karşı çıkın diyoruz. Ve şu uyarıyı da buradan yapıyorum: Olası bir savaşın yol açacağı tüm yıkımlardan en az iktidar kadar, bu savaşın karşısında durma basireti göstermez ise muhalefet de sorumlu olur. Bunu hiç kimse unutmasın!

“Zamanın ruhuna uymayanlar, aşılmaya mahkûmdur”

İçinden geçtiğimiz zaman, iktidarın savaş ve talan düzenine hep birlikte karşı çıkma zamanıdır. Zaman, Kürt sorunu başta olmak üzere bu ülkenin temel sorunlarını çözümsüzlük sarmalına sürükleyen ve iktidarın varlık gerekçesi olan tecrit politikasına hep birlikte karşı çıkma zamanıdır. Zaman, hem bu topraklarda hem de Suriye başta olmak üzere tüm komşu ülkelerde demokratik çözüm ve kalıcı barış politikalarına, halkların iradesine sahip çıkma zamanıdır. Zamanın ruhuna uymayanlar, aşılmaya mahkûmdur!

Yarın 1 Haziran, Birleşmiş Milletler tarafından belirlenen Dünya Açlıkla Mücadele Haftası’nın ilk günüdür. Her gün, her saat, her dakika açlığa, yoksullluğa doğru sürüklenen bir Türkiye yarattılar. Açlık ve yoksulluk sınırı rakamları korkunç seviyededir. Türk-İş’in raporuna göre; Açlık Sınırı 6 bin 17 TL, Yoksulluk Sınırı 19 Bin 602 TL olarak hesaplandı. İnsanlar açlıkla mücadele ederken, AKP Genel Başkanı çıktı “Birileri aç kaldık diyor, vicdansızlık yapma, aç kalan yok” diyerek, açız diyen milyonları azarlamayı kendine görev olarak görüyor. Vakti zamanında da şunu söylemişti: “Meydanlar açız diye bağırıyorsa, insanlar kirasını, faturasını ödeyemiyorsa, insanlar pazardan artık topluyorsa ülkeyi bu hale mevcut hükümet getirmiştir.” Nereden nereye değil mi? En büyük vicdansızlığı yapan sizsiniz. Gelmiş geçmiş en vicdansız iktidar olarak tarihe geçtiniz. Zalimsiniz! Zulümde üstünüze yok.

Açlık nasıl yok? Sarayınızdan çıkıp da hiç sokağa indiniz mi? Çarşıyı pazarı hiç gezdiniz mi? Çöp konteynerlerinden ve pazar yerlerinden yiyecek toplayan insanları gördünüz mü?  Bayat ekmek kuyruklarına tanıklık ettiniz mi? Market raflarındaki kelepçeli mamaları, sütleri gördünüz mü hiç? Sizin bildiğiniz tek kelepçe insanların eline vurduğunuz kelepçedir! Günlük masrafı 20 milyon olan Toksaray’dan bakınca tabi ki sokağın gerçeklerini görmezsiniz, göremezsiniz!

“AKP Genel Başkanının kendisini halktan korumanın günlük maliyeti 1.3 milyon lira”

Evine bir gram et alamayan insanların halini bilmezsiniz. Ekmek için çalışmak zorunda kalan 70-80 yaşındaki insanların halini bilmez, görmezsiniz. Okula aç giden, akşam süt içemeden yatan, çileği, kirazı sadece hayal eden boynu bükük çocukların halini görmez bilmezsiniz. Çünkü zalimsiniz! Çünkü vicdanlarınız kurumuş! “Tok açın halinden anlamaz” sözü tam da bugünler için söylenmiş! Basına da yansıdı. AKP Genel Başkanının kendisini halktan korumanın, bakın altını çiziyorum, kendisini halktan korumanın günlük maliyeti 1.3 milyon lira. Bu rakamı aya vurduğunuzda 9 bin çalışanın asgari ücret maaşına karşılık gelmektedir. Yani 9 bin gencin işsiz kalması demektir. İşte açlığın sebeplerinden biri budur!

Saray korumalı sistem tabi bitmiyor, devam ediyor: Kur korumalı mevduatla zengini korumanın bedeli 90 milyar TL’dir. 5’li çete ve yandaşlarını korumanın bedeli 220 milyar TL vergi affı. Yandaş dernek ve vakıfları korumanın bedeli 10 milyar TL’yi aşmış durumda.. Peki, yurttaş cephesinde durum nedir? Yurttaşı korumamanın bedeli ise 1.1 trilyon TL’nin üzerinde bireysel borçtur. Çiftçiyi korumamanın bedeli 200 milyar TL’nin üzerinde borçtur. Öğrenciyi korumamanın bedeli 6 milyar TL borçtur. İşte açlığın, yoksulluğun tablosu ortadadır.

Asgari ücrete yüzde 50 zam yapıldı ama temel gıdaya, kiraya, eğitime, faturalara, akaryakıta, her şeye de yüzde 200 ile 350 oranında zam geldi. Açlık ve yoksulluk değil, doğrudan “yokluk” içinde yaşayan milyonlarca insan var. Asgari ücret 4 bin 253 TL. Kalem kalem harcamaya bakarsak, 2000 TL ev kirası. 1000 TL elektrik, su, doğalgaz, internet ve telefon faturaları. Ulaşım 1000 TL. Mutfak Harcamaları 1000 TL. Asgari ücret yaşamak için değil, nefes almak için harcandığında tükendi. Daha eğitim ve sağlık harcaması yapmadık, dışarı çıkıp yemek yemedik, çay içmedik. Konsere gitmedik. Pardon, konserler yasaktı. Misafir ağırlamadık. Bugün asgari geçim ücretinin adı, yetersiz beslenme ve yokluk ücretidir.

“Bu iktidar düzeniyle, faşizmle baş etme gücümüz fazlasıyla vardır”

Evet, insan onuruna yaraşır bir ücret ve yaşam isteyen işçiye, emekçiye nankör diyen zihniyeti göndermenin zamanı çoktan gelmiştir. Bu ülkeyi soyguncuların, vicdansızların, zalimlerin insafına asla bırakmayacağız. Ülkeyi tümden çökertmenize asla izin vermeyeceğiz. Tüm bu anlattıklarım tabi ki iktidarın yarattığı karanlığın bir tablosudur. Ama bir de aydınlık günlerin, umudun tablosu vardır. Geleceği tayin edecek olan esas güç de budur. Hiç kimse iktidarın güçlü görünmek için yaptığı hukuk dışılıklara ve tehditlere veya yaydığı “bunlar gitmez” propagandasına bakarak asla umutsuzluğa kapılmasın! Asıl güç, değişim isteyen milyonların iradesidir. Yani bizleriz, emek ve demokrasi güçleridir. Direnişimizdir. Birlikte mücadelemizdir. Korkusuzca yan yana gelişimizdir. İktidarın halkla ve demokrasi güçlerinin örgütlü mücadelesiyle baş etme gücü yoktur. Ama bizim bu iktidar düzeniyle, faşizmle baş etme gücümüz fazlasıyla vardır.

İşte HDP tüm baskı ve engellemelere rağmen mücadelesini her geçen gün daha da büyütmektedir. Kadınların mücadelesi her yerde günden güne yükselmekte ve umudu da cesareti de daha da artırmaktadır. Ama bu iktidarın kadınlardan büyük bir korkusu var. O kadar çok korkuyorlar ki, özellikle HDP’li kadınlardan ve HDP’li kadınların yanında duran kadınlardan da oldukça korktuklarının farkındayız. Bu sabah Batman’da aralarında belediye eş başkanlarımızın da bulunduğu 11 kadın arkadaşımızı haksız ve hukuksuz bir şekilde gözaltına aldılar. Bunu buradan şiddetle kınıyorum. Ne yaparsanız yapın! Kadınların gücü karşısında kaybetmeye mahkûmsunuz! Kaybedeceksiniz! Kadınların mücadelesi sizin o koltuklarınızı sallamaya yeter de artar bile! Kadın arkadaşlarımıza selamlarımı ve sevgilerimi gönderiyorum.

“Mücadele eden milyonların sesi ve itirazı yükseliyor”

Evet, gençler özgürlüğü için biz geliyoruz demektedir. Emekçilerin, ezilenlerin, geçinemiyoruz diyenlerin mücadelesi sokaklardan, meydanlara, çarşıdan pazara, tarladan fabrikalara hayatın her alanında yükselmektedir.

İktidarın doğa talanına karşı İkizdere’den Kazdağları’na her yerde ağaca, ormana, derelere, ırmaklara sahip çıkma mücadelesi dalga dalga büyümektedir. Yasaklar karşısında sanatın, tiyatronun, müziğin, sazın, sözün sesi daha gür çıkmaktadır. Korkutmak isteyen iktidara karşı korkusuzların sayısı milyonlar olmaktadır. Sansür tehditlerine karşı hakikatin peşindeki özgür basının ve sokak muhalefetinin merkezi olan sosyal medyanın gücü günden güne artmaktadır.

Gezi direnişinin yıl dönümündeyiz. Buradan Berkin, Ali İsmail ve Ethem Sarısülük şahsında Gezi’de kaybettiğimiz tüm canları bir kez daha saygıyla, özlemle ve minnetle anıyorum. Gezi tutuklularına selam ve sevgilerimi yolluyorum. 9 yıl önce Taksim’de başlayan dayanışma bugün tüm ülkenin ortak dayanışmasına dönüşmüştür. İktidarın korkuyla, sindirmeyle, cezalarla yok etmek istediği umut Gezi dayanışmasının ve ortak mücadelesinin ruhuyla daha fazla büyümektedir, büyüyecektir.

“Demokrasi ittifakı bugünün, yarının ve seçim sonrasının güvencesidir”

8 Mart, Newroz, 1 Mayıs ülkenin faşizme asla teslim edilmeyeceğinin meydanlardaki teminatı ve sözü oldu. Buradan çıkan mücadele ve kararlılık büyük değişimin kapısını açacaktır. Şimdi büyük değişim için büyük buluşmayı gerçekleştirme ve en güçlü demokrasi ittifakını oluşturma zamanıdır. Demokrasi ittifakı, bugünün, yarının ve seçim sonrasının temel sigortası ve güvencesidir.

Bu büyük değişimde HDP olarak en önde yer alacağımızdan hiç kimsenin kuşkusu ve kaygısı olmasın. Yapmak için, değiştirmek için geleceğiz. Bu topraklarda demokrasi ve barış umudunun kurutulmasına asla izin vermeyeceğiz.

Türkiye halklarının çıkarı ve ortak geleceği; NATO koridorlarındaki kirli savaş pazarlıklarında değildir. Savaş kararlarının alındığı iktidar kurullarının toplantılarında hiç değildir.

Türkiye halklarının çıkarı ve ortak geleceği çürümüş siyasette değil, demokratik siyasettedir. Demokrasi, barış, adalet ve eşitlik mücadelesindedir. HDP’nin yürüttüğü mücadele ve halklara sunduğu üçüncü yol seçeneğindedir.

Bakın! İktidarın uluslar arası alanda ve içeride yürüttüğü politikalarda ülkenin geleceğini aydınlatan değil, daha da karartacak kararlar alınmaktadır. Bunun karşısında HDP’nin ve demokrasi güçlerinin ortak toplantılarında yine yaptığımız konferanslarda yeni, eşit, ortak yaşamın, barışın, demokratik Türkiye’nin inşası tartışılmakta ve mücadele kararı alınmaktadır. 6-7 Haziran’da Büyük Konferansımızı 3 Temmuz’da da Büyük  Kongremizi gerçekleştireceğiz. İşte gelecek bu iradeyle kurulacaktır.

Halkı her gün azarlayan, taleplerini yok sayan iktidarın karşısında, her gün halkı dinleyen, halkla birlikte karar alan, halkla birlikte yürüyen bir HDP var. HDP bu yüzden siyasetin güvenilecek sözüdür, dönülecek yüzüdür! Çıkışın en güçlü yoludur!

“Herkes yüzünü HDP’ye dönsün, ülkenin geleceği HDP’nin mücadelesiyle kurtulacaktır”

Hiç kimse başka adres ve kurtarıcı aramamalıdır. Direnerek, mücadele ederek, ağır bedeller ödeyerek korkmadan, yılmadan bugünlere gelen ve dimdik ayakta olan HDP’nin onurlu mücadelesiyle bu ülkenin geleceği kurtulacaktır. Bunun için herkesin yüzü ve yönü kesinlikle HDP’ye dönük olmalıdır.

İçinden geçtiğimiz bu tarihi süreçte savaşın, ölümün, açlığın siyasetine, halk iradesini rehin siyasetine ve bunun karşısında inşallah bile demekten bile imtina edenlerin korkak siyasetine karşı barışı, demokrasiyi ve refahı hedefleyen HDP’nin onurlu siyasetinde hep birlikte buluşalım diyorum. Kimse sizin inşallahınıza kalmadı, maşallah bizim halkımızın da bizim de sizin önünüze geçecek gücümüz de, sözümüz de var.  Bu bize yeter de artar diyorum hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum ve teşekkür ediyorum.”

Paylaşın

Kılıçdaroğlu: Demokrasiye İnanmayanları Sandık Yoluyla Göndereceğiz

Partisinin grup toplantısında konuşan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, “Demokrasiye inanmayanları sandık yoluyla göndereceğiz. Demokrasinin bize sağladığı bütün imkanları kullanacağız. Baskı mı kuruyorlar göğsümüzü açacağız, yasak mı getiriyorlar yasağa karşı yürüyeceğiz. Sanattan kültürden mi korkuyorlar sanatı ve kültürü yücelteceğiz.” dedi.

Haber Merkezi / Kılıçdaroğlu konuşmasında, “AK Parti’ye oy veren bütün kardeşlerimin kendi vicdanlarına sormak istiyorum; AK Parti hangi fabrikayı kurdu? Satmanın dışında ne yaptılar?” sözlerinin ardından “Samani, et, mercimek, buğday ne varsa ithal ediyorduk en son şeker de ithal etmek zorunda kaldık. Devlet iyi yönetiliyor diyebilir misiniz?” diye sordu.

Kılıçdaroğlu sınır ötesi operasyon konusunda ise, “Operasyon yapacağım diyor, sınır ötesi operasyon. E senin oğlun var, milyon dolarları var. Ok atmakta da başarılı, gönder. Garibanın çocuğunu gönderiyorsun, şehitler geliyor. Senin çocukların milyon dolarlarla oynuyor. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını sormak boynumuzun borcudur” dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuştu. Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:

“İstanbul İl Başkanımız adaletsiz, hukuksuz kararlarla mahkum edildi. Bugün savcılığa gitti. Silivri’de şu anda. Sabah evden ayrılmadan önce beni aradı kendisiyle konuştuk morali gayet iyi. Çünkü biliyor ki bir suç işlediği için değil onurlu ve dik durduğu için cezalandırılıyor.

Biz onların hiçbir siyasi hükmünü tanımıyoruz. Ne derlerse desinler. Duruşumuz, onurumuz, insanlığımız, hedefimiz bellidir. Hapse atarlar, tutuklarlar, gözaltına alırlar. Ne yaparlarsa yapsınlar asla ve asla onurumuzdan ödün vermeyeceğiz. Vermeyenlerden birisi de CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu.

İBB Başkanımız içinde yarın duruşma var. İstanbullulara hizmet ediyor, hala İstanbul’u kaybettiklerine inanamıyorlar. Hala ‘Acaba Ekrem Başkanı oradan nasıl alırız’ arayışı içindeler. ‘İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder’ demişti. Zaten kaybedecekler. Bıçak kemiğe dayandı. Beyler Türkiye-ABD arası paraları transfer ediyorlar. Hiç kimse unutmasın, hiçbir CHP’li yönetici sahipsiz değildir. Arkasında milyonlar vardır. Arkadaşlarımızın arkasındayız.”

Bu arada birisi de beni hapse göndermekle tehdit etmiş. Yahu sizin feriştahınız gelse bize diz çöktüremez. Kimsiniz siz? Eğer biz hapislerden korksaydık bu kadar cesur olmazdık, biz hapislerden korksaydık sizin gibi olurduk. Biz sizin gibi değiliz. Dün söylediklerimizi, dün tükürdüğümüzü bugün yalamayız biz. Ne söylediysek sözümün arkasındayız. Çünkü bizim sözümüz erkek sözüdür, insan sözüdür.”

“Biz bölen değil, beraber olmayı düşleyen insanlarız”

Hiçbir gücün karşısında hiçbir arkadaşımız, genel başkandan başlayarak en aşağıdaki üyeye kadar hiçbir gücün, adaletsizliğin karşısında asla diz çökmedik ve çökmeyeceğiz. skı şiddet kimden gelirse gelsin asla boyun eğmeyeceğiz. Çünkü biz Kuvayı Milliye ruhunu taşıyan, ülkesini seven, bizim gibi düşünmeyen insanların da özgürlüğüne kapı aralayan insanlarız. Çünkü biz herkesin inancına, kimliğine, yaşam tarzına saygı duran insanlarız. Biz bölen değil, beraber olmayı düşleyen insanlarız.

Biz ülkemizi, bayrağımızı, vatanımızı seviyoruz. Bölmek istiyorlar, ayrıştırmak istiyorlar, kavga istiyorlar inadına barış diyeceğiz. İnadına demokrasiye inanmayanları sandık yoluyla göndereceğiz. Asla onlar gibi yapmayacağız. Demokrasinin bize sağladığı bütün imkanları kullanacağız. Baskı mı kuruyorlar göğsümüzü açacağız, yasak mı getiriyorlar yasağa karşı yürüyeceğiz. Sanattan kültürden mi korkuyorlar sanatı ve kültürü yücelteceğiz. O açıdan hiç ama hiç çekinmiyoruz her baskıya karşı dik ve onurlu duruşumuzu her zaman her yerde sergileyeceğiz.

Devlet yönetimi sorumluluk gerektirir. Devleti adalet üzerine inşa etmişseniz, adaleti savunuyorsanız, adaletten yana tavır alıyorsanız o ülkede yaşayan herkes huzur içinde yaşar. Devlet yönetiminde güç bir kişiye teslim edilemez. Bir kişiye teslim ederseniz sonu felakettir. Tarihte hangi devlet olursa olsun güç bir kişiye teslim edilmişse o devletin sonunda hüsran vardır. O nedenle devlette güçler ayrılığı ilkesi diyoruz.

Devletin özünü oluşturan liyakati ve adaleti büyütmek, sağlamak zorundasınız. Devlet halk egemenliğine dayanmak zorundadır. Devleti yönetenler şeffaf, erdemli, ahlaklı olmak zorundadırlar. Devleti yönetenler baskı kurmaz, vatandaşın özgürlük alanını genişletir. O zaman o devlette adalet var demektir. Eğer devleti yönetenler şeffaf değilse, açıklık politikasını izlemiyorsa o devlette yolsuzluk var, siyasetçiler zengin oluyor demektir.

Aileleri ile beraber köşeyi dönüyorlar demektir. Devleti yönetirken katılımcı bir anlayışı yönetim içinde egemen kılmanız lazım. Yeri geldiğinde referandum, seçim yapacaksınız. Devlet yönetiminde asıl olan halkın çıkarlarıdır. Vatandaşın cebi para görecek, huzur ve refah içinde yaşayacak. Devleti yönetenler kaynakları en verimli şekilde kullanmak zorundalar. Devleti yönetmek ciddi ve ahlaklı bir iştir. Şeker fabrikaları kurduk. İlk yaptıkları iş geçmişte yapılanların tamamını satmak oldu. Şu soruyu geçmişte AK Parti’ye oy veren bütün kardeşlerimin kendi vicdanlarına sormasını istiyorum. AK Parti Hükümetleri hangi fabrikayı kurdu? Bana bir fabrika örneği versinler.

Satmanın dışında ne yaptılar? Biz her fabrika bir kaledir diyoruz. Her fabrika bir istihdamdır diyoruz. Şeker fabrikalarını sattılar ve 24 yıl sonra yurt dışından şeker ithalat etmek zorunda kaldı. Saman, et, buğday ithal ediyordu en sonunda şeker de ithal etmek durumuna geldi. Her vatandaşımın kendi vicdanına sormasını istiyorum ne oldu da koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti dışardan şeker ithal etmek zorunda kaldı? Buna devletin sağlıklı yönetimi diyebilir misiniz?

“Dışarıya gidiyoruz el avuç açıyoruz”

Sadece Nisan ayında bir aylık faiz 19 milyar lira. 10 şeker fabrikasını 11 milyar liraya satıyorsun ama bir ayda 19 milyar lira faiz ödüyorsun. Bu mu devlet yönetimi, ahlak, erdem? Üreticiye destek vermediler, gübre fiyatları ilaç fiyatları bunların hepsi arttı. Sonunda fabrikaları sattılar, dışarıya gidiyoruz el avuç açıyoruz şeker istiyoruz.

Düzelteceğiz. Hiç kimse endişe etmesin. Halkın iktidarında çiftçinin, esnafın, sanayicinin yüzü gülecek. Evde kadınların yüzü gülecek. Gençler bu ülkenin fabrikalarında caddelerinde, sokaklarında parklarında gülerek özgürlüğü teneffüs edecekler. Göreceksiniz, Türkiye’yi ayağa kaldıracağız, göreceksiniz.

27-28’inde Van’daydık. Selahattin beyin çok sevildiğini gördüm. Haksız, adaletsiz uygulamalardan şikayet ediliyor. Ben de bu kürsüden defalarca şikayet ettim. Bir kişi adaletsizlikle karşı karşıyaysa ona sahip çıkmak insani görevimizdir, politik değil. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır. Mahkeme kararlarını uygulamıyorlar, AİHM kararlarını uygulamıyorlar.

Yine Vanlı kardeşlerime söyledim Osman Kavala’dan da Selahattin Demirtaş’tan da Harp okulu öğrencilerinin de hakkını, hukukunu savunmak istiyorsanız bize katılacaksınız. Beşli çetelerden şikayet ediyorsanız, uyuşturucu baronlarından şikayet ediyorsanız adres belli, bize katılacaksınız. Bütün Mardinli kardeşlerime sözümdür. İktidarımızda 6 ilde, Diyarbakır, Şanlıurfa, Mardin, Şırnak, Siirt ve Batman’da çiftçiye elektriği ücretsiz vereceğiz. Yatırım yapacağız.”

 

Paylaşın

Meclis’te ‘Semra Güzel’ Hamlesi

AK Parti ve MHP grupları sürpriz bir hamleyle Meclis Genel Kurulu birleşimlerini, bir süredir yürütülen “müşahede” ile açma yöntemi yerine genel usul olan “yoklama” ile açma kararı aldı.

BBC Türkçe’den Ayşe Sayın’ın haberine göre, karar, PKK’lı Volkan Bora ile fotoğrafları ortaya çıkan ve dokunulmazlığı kaldırılarak hakkında yakalama kararı çıkarılan HDP Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel’in “devamsızlıktan” düşürülme hamlesi olarak yorumlandı.

Meclis İçtüzüğü’ne göre bir milletvekili Meclis çalışmalarına özürsüz veya izinsiz olarak bir ay içinde beş birleşime katılmazsa üyeliği düşüyor.

Meclis’in, bu sene gündemindeki önemli yasa tekliflerini görüştükten sonra Kurban Bayramı öncesi 7 Temmuz’da son birleşimini yaparak kapanması planlanıyor. Meclis kapanmadan hemen önce Cumhur İttifakı’nın aldığı kritik karar ise bugünkü birleşimde ilk kez uygulandı.

27. Dönem’de Genel Kurul birleşimlerinin, yoklama yerine “müşahede” ile açılması bir uygulama olarak öne çıkmıştı.

Alınan yeni kararla 7 Temmuz’a kadar tüm birleşimlerin “yoklama” ile açılması kararlaştırıldı. Meclis Genel Kurulu bu tarihe kadar 18 birleşim yapacak. Bu durumda önümüzdeki 18 birleşimin 5’ine mazeretsiz şekilde katılmayan milletvekilinin vekilliği düşürülecek.

Karar, HDP Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel’in milletvekilliğinin bu dönem içinde Meclis İçtüzüğü’nün ilgili hükmü uyarınca düşürülmesi ve Meclis çalışmalarına katılma konusunda “isteksiz” davranan milletvekillerine uyarı niteliğinde bir hamle olduğu şeklinde yorumlandı.

Süreç nasıl işliyor?

İçtüzüğe göre bir milletvekili Meclis çalışmalarına özürsüz veya izinsiz olarak bir ay içinde toplam beş birleşim günü katılmazsa devamsızlığı Başkanlık Divanınca tespit ediliyor ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon’a gönderiliyor.

Karma Komisyon, yasama dokunulmazlığının kaldırılmasındaki hükümlere göre durumu inceliyor ve bir raporu hazırlıyor. Bu raporu görüşen Genel Kurul devamsızlık sebebiyle milletvekilliğinin düşmesi gerektiğine üye tamsayısının salt çoğunluğu ile karar verirse, milletvekilinin üyeliği düşüyor.

Paylaşın

HDP’li Sancar: Barışı Savunmak Özgürlüğü Savunmaktır

Partinin Meclis’teki grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, “Dünya çapında büyük bir demokrasi ve barış hareketine ihtiyacımız var… Barışı savunmak emeği, ekmeği, onuru, özgürlüğü savunmaktır” dedi.

Haber Merkezi / “Silahlanma yarışını değil, diplomasiye, demokrasiye, özgürlüğe dayanan kurumları güçlendirmek gerekiyor” diyen Sancar, HDP’nin hem Türkiye’de hem de dünyada üzerine düşen rolü oynamaya devam edeceğini belirtti. Askeri rekabetin, silahlanma yarışının ve otoriter arayışların özgürlük, demokrasi ve insanlığı tehdit ettiğini söyledi.

İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği başvurusuna dair de konuşan Sancar, “İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği konusunda Türkiye’nin pazarlık için öne sürdüğü şartlara baktığınızda buradaki anti demokratik politikaları dünyaya dayatma anlayışını görebilirsiniz. “Dikkat edin öne sürülen şartlar yine Kürt sorununa, demokrasi sorununa çıkıyor” dedi.

Sancar, konuşmasının devamında, “İsveç’e tüm hukuk kurallarını askıya alın diyorlar… Türkiye vatandaşı olmayan, İsveç halkları tarafından seçilmiş bir parlamenterin iadesi istenebiliyor… Bu, dünyayı da kendine benzetme çabasıdır” ifadelerini kullandı.

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin grup toplantısında değerlendirmelerde bulundu. Sancar’ın konuşmasından satırbaşları şöyle:

Bugün insanlık tarihindeki en büyük trajedilerden birinin yıldönümüdür. Çerkeslerin uğradığı bu zulmün 158’inci yıl dönümünde bir kez daha o sürgün ve soykırımda hayatını kaybedenleri rahmetle anıyorum, Çerkes halkının acısını, yasını yürekten paylaşıyorum. Çerkes halkının taleplerini konusunda kendileriyle birlikteyiz. Çerkes halkının dili, asimilasyonun ortadan kaldırılmasından hak ve özgürlük temelli güvencelere kadar demokratik tüm haklarına yönelik taleplerini sahipleniyoruz ve yanlarındayız” dedi.

Pandemi ilan edilir edilmez Birleşmiş Millletler Güvenlik Konseyi küresel ateşkes çağrısı yapmıştı. Ne yazık ki bu çağrı yeterli karşılık bulmadı. Tanık olduğumuz bu son aylarda BM Güvenlik Konseyinin daimi üyeleri dahil olmak üzere neredeyse bütün dünya çatışmaları engellemek yerine adeta bir silahlanma ve çatışma yarışına girmiş durumda. Rusya’nın işgal politikaları ortada, Ukrayna’ya yönelik savaş politikaları ortada, bir yanıyla dünyayı bu karanlık ortama sürükleyen ateşin kıvılcımlarını görüyoruz. Öte yandan NATO’nun genişlemeden ısrarı silahlanma yarışındaki kararları bu tabloyu iyice karartmaktadır.

İsveç ve Finlandiya

İsveç ve Finlandiya halklarının kaygılarını anlıyoruz verecekleri karara saygı duyuyoruz. Fakat HDP olarak biliyoruz ki; askeri rekabet ve silahlanma yarışının, genişlemeci politikalarının dünya halkları için büyük tehditler doğuracağı ortada. Bu tehditler aynı zamanda iki önemli alanda ciddi tahribatlar da yaratacaktır. Bunlardan ilki insani güvenliktir. Bugün devletlerin çok büyük bir kısmı ulusal veya milli askeri güvenlik ile o kadar yoğunlaşmış durumdalar ki BM’nin ‘insani güvenlik’ olarak tanımladığı hedeflerden ve ilkelerden hızla uzaklaşmaktadırlar. BM’e göre insani güvenlik korkudan, muhtaç olmaktan azade olma ve haysiyetli yaşam hakkıdır. Sadece Ukrayna halkı değil sadece savaşların doğrudan doğruya yaşandığı bölgeler değil dünyanın neredeyse tamamı insani güvenlik hakkından mahrum olacak duruma gelmiştir. Buna Rusya da Avrupa da Afrika da Ortadoğu da dahildir.

Bu politikaların yaratacağı yoksulluk ve yokluklar, acılar ve yaralar küresel bir nitelik kazanacaktır. Bizler diyoruz bu küresel silahlanma politikası ve çatışmacı anlayış ve yarış sadece ölümleri değil sivillerin sağlıklı gıdaya erişemediği, kişisel ve kolektif güvenliklerinin sağlanamadığı, politik haklarının olağan düzeyde tehdit altında olduğu, iklim krizinin de derinleştiği bir döneme kapı aralamaktadır. Dünya haklarının mahrum kalmakla karşı karşıya kaldığı ikinci durum demokratik istikrardır. İstikrar kelimesi devlet yöneticilerinin ağzından düşmüyor, bununla kastettikleri siyasi istikrar kendi iktidarlarının yönetimlerinin ve düzenlerinin istikrarıdır. Oysa biz bütün dünya için istikrarı demokrasi temelinde anlıyoruz ve savunuyoruz. İstikrar arıyorsak başvuracağımız ölçüt demokrasinin dünyada yaygınlaşmasını sağlayacak politikalardır. Hem uluslararası hem de ulusal düzeyde temel hak ve özgürlüklerin tamamıyla yok sayılacağı, demokratik kurumların doğrudan veya dolaylı olarak tasfiye edileceği bir zemin oluşturulmaya çalışılıyor. Bugün askeri rekabet ve silahlanma yarışına baktığımızda; bu yöndeki gelişmelerin ilerlemekte olduğunu görebiliyoruz. Şu ana kadar yaşanan savaşın önüne geçilmesi için devreye girmesi gereken kurumlar iyice etkisizleşmiştir.

Dünyanın soğuk savaş döneminde çatışmaları önlemek için oluşturduğu, küresel bölgesel diplomasi ve demokrasi kurumları işlevlerini yerine getiremez durumuna düşmüşlerdir. Şu ana kadar savaşın önüne geçmek için devreye girmesi gereken kurumlar iyice etkisizleşmiştir. Soğuk savaş döneminde sıcak çatışmaları engellemek için oluşturulan küresel ve bölgesel diplomasi ve demokrasi kurumları işlevlerini yerine getiremez duruma düşmüştür. Bunlardan biri Avrupa Konseyi diğeri de AGİT’tir. Bizler silahlanma yarışına ve çatışmacı güvenlik politikalarına karşı diplomasi ve demokrasi temelinde işlev görecek kurumların güçlendirilmesini savunuyoruz. Eğer, bu kurumlar iyice etkinsizleşirse ortam sadece silah ve silah ticareti alanında iş gören, pazar arayan ve egemenlik, hegemonya kurma çabalarına giren aktörlere kalacaktır. Askeri kurumlar güçlendikçe ve büyüdükçe diplomasi ve demokrasi kurumları daha da zayıflayacak. Bunun dünya için, insanlık için, tüm gezegen için ne gibi sonuçlar doğuracağını görmek için basit bir matematik bilgisi yeterlidir.

Askeri rekabet silahlanma yarışı, otoriter arayışlar; özgürlükleri, demokrasiyi, insanlığı ve gezegeni tehdit eden bir hızlı genişleme dinamiğine sahiptir. Türkiye bu tecrübeyi neredeyse 10 yıldır en ağır biçimiyle yaşamaktadır. Bizim ülkemizin ve yakın bölgemizin ve de dünyanın insanlığın ortak ve acil ihtiyacı barıştır, demokratik istikrardır, adalettir özgürlüklerdir, dayanışmadır. Eğer güvenlik söz konusu olacaktır insani güvenliktir. HDP bu ülkeye, bu bölgeye bu perspektifi sunmak için mücadele yürütmektedir. Varlık temeli olarak gördüğü bu ilkeleri savunmaktadır, şimdi de bütün dünyaya başta Avrupa olmak üzere aynı bakış açısının en sağlıklı yol olduğunu ilan etmektedir. Diyoruz ki silahlanma yarışı değil askeri güvenlik değil, demokratik istikrar insani güvenlik en geniş dayanışma ve hukuk özgürlük temelinde bir düzen. İhtiyacımız olan budur.

Hatırlatalım savaştan krizlerden beslenenler de bilsinler ki halklar ve dünya kendilerinden çok daha büyüktür. Eğer halklar bir araya gelebilirse; biraz önce saydığım ilkeler ve hedefler çerçevesinde iradelerini ve güçlerini birleştirebilirlerse bu karanlık gidişi durduracak gücü mutlaka ortaya çıkaracaklardır. HDP olarak hem Türkiye’de hem bölgede hem Avrupa’da hem de dünyada üzerimize düşen rolü oynamaya devam edeceğiz. Zaten HDP’yi sadece ülkemiz için değil samimiyetle söylüyorum dünya için özel kılan bu niteliktir. Bu ilkelerde baştan sona tutarlı davranması ve kararlı bir mücadele yürütmesidir. İktidarın bizi hedef almasının temel nedeni de budur. Gerçek alternatifin nerede olduğunu, insanlığın ve gezegenin, halkların ve doğanın çıkarlarının nerede yattığını en açık ve inandırıcı bir biçimde ortaya koyan en güçlü aktörlerin başında gelmektedir HDP. Bu gücünü hem bu ülkede hem Ortadoğu da hem de dünyada çözüm için kullanılacak önemli bir desteğe kavuşmuştur. Şimdi bu desteği büyük bir politik hedefe dönüştürme zamanıdır. Bekleyecek halimiz yok, gecikecek zamanımız yok, derhal en büyük demokrasi ve barış ittifakını hep birlikte oluşturalım.

Biraz önce de söyledim; iktidarın kriz güvenlikçi ve çatışma odaklı politikalarının içerideki yansımaları her gün demokrasi taleplerine yönelik saldırgan tutumlarla net bir biçimde ortaya çıkıyor. Her gün bir yasak gözaltı ceza hak ve özgürlükleri engelleme demokratik siyaseti baskılama, sığınmacılar üzerinde nefreti canlı tutma otoriter iktidarın günlük faaliyetleri olarak karşımızda duruyor. Kürtçe tiyatrolar yasaklanıyor, konser Kürtçe şarkı söyleneceği gerekçesiyle engelleniyor, iptal ediliyor. En son İstanbul Valiliği Dersim Dernekleri Federasyonu’nun 32 yıldır yaptığı pikniğe izin vermedi. Yasakçılık batağından beslenen akıldan, izandan, vicdan ve insaftan yoksun bir politik anlayışla karşı karşıyayız. Zamanında sevgili Apê Musa kaldığı öğrenci yurdunda Kürtçe ıslık çaldı diye gözaltına alınmıştı. Sonra hakaretlere maruz kalmış ve günlerce işkence görmüştü o günkü zihniyet bugün katlanarak devam ediyor. Neredeyse Kürtçe ıslık çalma bile yasaklanma ve cezalandırma sebebi haline geliyor.

Kürt düşmanlığı yapıyor bu iktidar dediğimizde feveran ediyorlar daha açık ne olabilir. Evet bu iktidar Kürt düşmanlığı yapıyor ama bu düşmanlığın bundan önceki iktidarları nereye götürdüğünü göremeyecek kadar akıl tutulması yaşıyorlar. Kürt halkı bütün bu zulüm tarihinde hep dik durmayı, direnmeyi, onurunu ve haklarını savunmayı bilmiştir bundan sonra da bu konuda en ufak bir taviz vermeyecektir tam tersine haklarını onurunu kimliğini sonuna kadar savunacak ve politikaların hepsini çökertecektir.

İktidara eleştiri

Bu iktidar bütün bu uygulamaları hayata geçirirken yeniden ve yeniden beka söylemiyle ambalajladığı savaş siyasetine dönmektedir. Bölgesel askeri operasyonların daha da yaygınlaşacağını dün AKP Genel Başkanı duyurdu. Bütün bunların yeniden bir kanlı girdabı bu coğrafyaya ve bu ülkeye taşıyacağını mevcut kanlı girdabın ve karanlık döngünün derinleşmesine yol açacağını hepimiz görmek zorundayız. Bu iktidarın Ukrayna savaşında arabuluculuk gibi çabalarının ne kadar iki yüzlüce bir tutum olduğunu burada da görüyoruz. Orada arabulucu, barış güvercini Ortadoğu ve ülkede savaş şahini. Bu politikalar her açıdan bu ülkenin halkların ve Ortadoğu’da halkların birlikte demokratik bir barış kurma çabalarına karşı en büyük tehdittir. Bunu görmek lazım. O nedenle savaş karşıtlığı öyle bir şiar değildir. Barış hedefi öyle kalıplaşmış tekdüze bir söylem olarak algılanmamalıdır. Savaş karşıtlığı ve barış politikası aynı zamana hayatlarımıza sahip çıkma, hayatlarımız hakkında geleceğimiz hakkında karar verme hakkının temelini oluşturmaktadır.

Muhalefete eleştiri

Eğer bu konuda kararlı ve tutarlı davranmazsak hayatlarımız üzerinde tasarruf hakkımız azalacak ve bu iktidarın, onun yandaşlarının, onun politikalarından beslenen bir avuç sermayenin insafına terk edilecek. Savaşa karşı çıkmak barışı savunmak aynı zamanda emeğimizi ekmeğimizi onurumuzu ve özgürlüğümüzü savunmaktır. Bu konuda gösterilecek her tereddüt bu iktidarın yıkım politikalarını güçlendirmekten başka bir işe yaramayacaktır. Her seferinde bütün kesimlere en başta siyasi muhalefete bizim dışımızda kalan muhalefet partilerine de söylüyoruz, üzgünüz ki bu alanda güçlü sistematik tutarlı bir tavır ortaya koyamıyorlar. Buradaki çekincelerin hiçbir karşılığı yoktur. Halkta esas hedefin ve isteğin onuruyla ve refah içinde özgürlüğü ile demokrasi içinde yaşamak olduğunu herkesin görmesi gerekiyor. İktidarın yarattığı algıya teslim olmak bu ülkenin geleceğini bu kirli iktidar oyunlarına terk etmek anlamına gelir. Kimse bu tuzağa düşmemelidir. HDP bu tuzağı bozacaktır. En geniş birlikteliği oluşturacaktır. Bütün demokrasi güçlerini bir araya getirecektir. Bu kapıları açıp belaları savuşturacak anahtar HDP siyasetidir.”

Paylaşın

Kılıçdaroğlu: 84 Milyon Bir Avuç Kişiye Çalışıyor

Partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada ekonomik sorunlara ve yolsuzluğa değinen CHP Lideri Kılıçdaroğlu, “Türkiye ilk kez bir ekonomik krizle karşılaşmıyor ama bu krizler atlatıldı, sürekli bir hal almadı. 2018’den bu yana başlangıçta var olan kriz, ekonomik buhrana dönüştü” dedi.

Haber Merkezi / CHP Lideri Kılıçdaroğlu, konuşmasının devamında, “Ben Türkiye Cumhuriyeti tarihinde dar gelirli gruplardan kaynak alıp bir avuç üst gelir grubuna kaynak aktaran ekonomik politikaya ilk kez tanık oluyorum. 84 milyon bir avuç kişiye çalışıyor. Aşağıda insanlar perişan. Pazara çıkamıyor, alışveriş yapamıyorlar…” ifadelerini kullandı.

Kılıçdaroğlu, “Siyasallaşmış yargıyla, mafyayla, mafyayla fotoğraf çektirenlerle, uyuşturucu baronlarıyla, bütün paramiliter yapılarla, beşli çetelerle, trollerle, yandaş medya ve onların beslemeleriyle ancak ve ancak biz kavga edebiliriz…” dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TBMM’deki partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Konuşmada ekonomik sorunlara ve yolsuzluğa değinen Kılıçdaroğlu, özetle şunları söyledi;

“Bir ülke bilgi ile yönetilir, birikim ile yönetilir. Ama geldiğimizde olsa da Türkiye’nin iyi yönetilmediğini görüyoruz. O kadar havai bir yapı var ki, gerçeklerden o kadar topuk bir yapı var ki eleştiri geldiği zaman ‘gözlerime bakın’ diyorlar. Biz sizin gözlerinize de baktık, boyunuza da baktık, endamınıza da baktık, diplomanıza da baktık. Siz bu ülkeyi yönetemiyorsunuz.

Kriz, ekonomik buhrana dönüştü, bir sosyal buhranla karşı karşıyayız. Saray bunun ne kadar farkında emin olun bilmiyorum. Vatandaştan kopan, derdini dinlemeyen, sormayan bir yönetim Türkiye’de var olan sorunları çözemez, çözemiyor da zaten.

İlk kez Türkiye Cumhuriyeti tarihinde dar gelirli gruplardan kaynak alıp, bir avuç üst gelir grubuna kaynak aktaran ekonomik politikasına tanık oluyorum. 84 milyon bir avuç kişiye çalışıyor. Aşağıda insanlar perişan. Pazara çıkamıyor, alışveriş yapamıyor.

“Beşli çetelerden bu milleti kurtaracağız, sözümüz söz”

Üç yöntemle alt gelir gruplarından topladıkları kaynakları bir avuç kişiye aktarıyorlar. Birincisi Yap İşlet Devlet projeleri, dolar garantili. Aynı hastane devlet yaptığı zaman 3 milyara mal oluyor. Kamu-Özel İşbirliği olduğu zaman bu fiyat 6 milyara çıkıyor. Neredeyse bir hastane karşılığında bir başka hastanenin maliyetini de veriyoruz. Beşli çete bu işin kurmayı. Beşli çetelerden bu milleti kurtaracağız, sözümüz söz.

İkincisi, Kur Korumalı Mevduat. Türk Lirası eriyor, tutamıyorlar. Akılları sıra formül buldular. Beyler milyarları aldığı zaman hiç vergi ödemeyecekler. Bu ne demektir? Alt gelir gruplarından bir avuç kişiye kaynak aktarılıyor, üstelik vergisiz.

Üçüncüsü, Türk Lirası var ya, değeri kalmayan Türk Lirası. Acaba Bahçeli cebinde dolar mı taşıyor, Türk Lirası mı? Ben merak ediyorum. Türk Lirası erirken, üstünde de ‘Türk’ yazarken paranın bu kadar itibarsızlaştığı bir dönemde, Bahçeli kalkıp Türk Lirasını itibarsızlaştıran iktidara destek veriyorsa orada bir sorunumuz var demektir. Ciddi paraları faiz olarak ödüyorlar bir avuç kişiye.

Şimdi bir dördüncüsü çıktı. 2 milyon liralık bir daire alacaksınız diyelim. 10 yıl süreyle ayda 27 bin 200 lira faiz ödeyeceksiniz. Bunun yıllık faizi yüzde 11. 2 milyonluk krediyi kim alır? Ayda 27 bin lirayı kim öder? Kim alacak bu parayı? Bir villası olup ikinci villasını alacak. Vatandaştan alıyorsun, bir avuç kişiye aktarıyorsun. Yıllardır ifade ediyorum. Bunun adı tefeciliktir diye.

Öyle bir noktaya geldi ki Nisan 2022 merkezi yönetimin borç miktarı 1 trilyon 483 milyar lira. Bu borca karşılık ödeyeceği faiz 1 trilyon 743 milyar lira. Faiz anaparayı geçmiş vaziyette. Nas diyorlardı ya… Bunun adı tefeciliktir.

Mayıs 2022’de borç 1 trilyon 503 milyar liraya çıktı. Faiz 2 trilyon 52 milyar liraya çıktı. Bunlar bir ara Borçlanma Genel Müdürlüğü’nü kurmuşlardı. Osmanlı’nın son döneminde de Düyûn-ı Umûmiye kurulmuştu. Aynı mantık devam ediyor. Servetlerini yurt dışına götürüyorlar bunun farkındayız.

Milletin Sesi mitingimizi yaptık. Çok büyük bir kalabalık vardı. Yüzbinler aş, iş, eşitlik, her evde huzur olsun istiyordu. Yüzbinlerin ortak sesiydi. Yüzbinler aracılığıyla milyonlara seslendik. Söz verdik: Haramilerin saltanatını yıkacağız.

“Kaçmanın hazırlıklarını hızlandırdılar”

Kirlenmiş bürokratlara seslenmek istiyorum. Bu Kemal Kılıçdaroğlu’nun onlara son iyiliği olsun. Suça bulaşmış bürokrat beni iyi dinle kardeşim. Sen bunların suç çarkını döndürürken Kendilerini kurtarmak istiyorlar ama kurtarma planlarını içine seni bürokrat olarak asla dahil etmiyorlar. Evet, toplu bir kaçış planı yürürlükte. Bu işlenen suçlardan sana rol biçtiler, değişim geldiğinde halinin nice olacağını ise inan hiç umursamıyorlar.

Kaçmanın hazırlıklarını hızlandırdılar. Erdoğan, vakıf süsü verdiği Türkiye merkezli paralel yapılarla yurt dışına devasa paralar aktarıyor. Bu yurt dışındaki yapıların başında da Erdoğan’ın aile bireyleri geliyor. Taşınan kara paralarla yurt dışında kurdukları paravan kurum üzerinden o yabancı ülkede oturma ve çalışma izni çıkartmak istiyorlar.

Bu paravan yapılar üzerinden bu birkaç yüz kişi ile sınırlı izin çıkarma peşindeler. Yani Pensilvanya diye bağıranlar şimdi kendi Pensilvanya’larını oluşturma telaşındalar. Şunu çok iyi bilmen gerekiyor suça bulaşmış bürokrat bu birkaç 100 kişilik kurtarma operasyonunda sen asla yoksun. O uçaklarda yeri ayrılanlar arasında da sen olmayacaksın, o uçağın kapısı sana hiç açılmayacak.

Ben en iyisi bu akşam saat 22.00’de bu skandalı açıklayayım, sen de beni dinle. Bir kaçış planının anatomisini ifşa edeceğim. Milletimizi de bekliyorum bu akşam onlar da Türkiye’de paralel öğrenci vakıflarının niçin kurulduğunu daha iyi öğrenecek ve anlayacaklar. Erdoğan sakın reddetmeye kalkma, bütün gerçekleri biliyoruz. Bütün belgeler elimizde, akşam görüşürüz.”

Paylaşın

Sosyal Medya Düzenlemesi: İktidarın ‘Susturma’ Çabası

Toplumun geniş kesimlerinin iktidara ve yönetimine tepkisini dile getirdiği sosyal medyaya yeni sınırlamalar getirecek kanun teklifinde sona gelen AKP ve MHP, teklifi TBMM Başkanlığı’na sunmaya hazırlanıyor. Her alanda uygulanan “başkanlık” sistemini sosyal medyaya da getirmeye hazırlanan ve bu kapsamda Sosyal Medya Başkanlığı’nı kurarak sansüre yol açacak denetimlerini sıklaştırmak isteyen AKP ve MHP’ye muhalefet temsilcileri tepki gösterdi.

İktidarın yaklaşık bir buçuk yıldır üzerinde çalıştığı sosyal medya düzenlemesi hakkında konuşan MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız, teklifin, “Kişinin haber alma hürriyeti ve yalan haberle mücadele öncelenerek” hazırlandığını öne sürdü. AKP ve MHP’nin bugüne kadar TBMM’ye sunduğu düzenlemelerin tamamına yakınının hak ihlalleri içerdiğini bildiren TBMM Adalet Komisyonu’nun CHP’li Üyesi Alpay Antmen ise sosyal medya düzenlemesinin amacının sansürü artırmak olduğunu söyledi.

BirGün’ün haberine göre; Antmen, “Bir kanunsuzluğu, haksızlığı ya da ihaledeki usulsüzlüğü yazan gazeteci iktidarın işine gelmezse bu düzenleme ile susturulmaya çalışılacak. Bugüne kadar belgeleri ile açığa çıkarılan birçok soyguna ‘Yalan’ dediler ancak sonradan anlaşıldı ki hepsi gerçekti. Seçime giderken ülkedeki yoksulluğun, soygunun, hukuksuzluğun, işsizlik intiharlarının, ilaç ve gıda krizinin yazılmasını istemiyorlar” dedi.

Amaç sansür ve manipülasyon

Orman yangınlarının ardından da AKP’nin dezenformasyona başvurduğunu anımsatan Antmen, şunları söyledi:

“Orman söndürme kullanılmıyor, diye yazılıp çizilmişti. O zaman da AKP ve bakanları, ‘Bu yalan haber, uçaklar çalışacak halde değil’ demişti. Ama asıl yalanı iktidar söylüyordu. Çalışır durumdaki THK uçaklarını kullanmadıkları ortaya çıkmıştı. ‘128 milyar dolar eritilmiş, satılmış’ dedik. Gazeteler de yazdı çizdi. O zaman iktidar buna da ‘yalan’ demişti ancak sonradan anlaşıldı ki asıl yalanı yine iktidar söylüyordu, çünkü göstergeler de 128 milyar doların yok edildiğini doğruluyordu. Şimdi de güncel olarak Tayyip Erdoğan ‘SADAT’la alakam yok’ diyor. Gayet net bir yalan bu. SADAT’ın kurucusunu kendine danışman yapmıştı. SADAT, orduda, devlette istediklerini yaptığını itiraf etmişti. Şimdi bunu yazınca, bu gerçekleri yazınca iktidar işine gelmeyince ‘yalan’ diyecek ve internet sitelerini kapatacak. Burada asıl amaç sansür, otosansür, baskı ve manipülasyondur.”

Yasaklarla başarılı olamayacaklar

TBMM Adalet Komisyonu Üyesi, HDP Batman Milletvekili Mehmet Rüştü Tiryaki de sosyal medyaya sansür niteliğinde olması beklenen kanun teklifine tepki gösterdi.

AKP’nin yazılı ve görsel medyayı kontrol altına almakla yetinmediği için bu tür bir düzenleme yaptığını kaydeden Tiryaki, şunları söyledi:

“AKP uzun bir süredir medyayı kontrol altına aldığını düşünüyordu. Bir havuz medyası var ve bu medyanın içinde yer almayan çok az kuruluş kaldı. Özgür basın zor şartlarda ayakta kalmaya çalışıyor. Ancak tüm bunlarla yetinmiyorlar. Çünkü kendi yayın organlarının herhangi bir değeri kalmadı. Sosyal medya, bu düzene karşı tepkilerin dile getirildiği yer haline geldi. AKP, kontrol edemediği tek alan olarak gördüğü sosyal medyayı da MHP ile bir olarak sindirmek için yeni bir düzenleme yapıyor. Kesinlikle amaç kişilik haklarını korumak, özgürlükleri sağlamak olmayacak. Her türden sansürün, eleştiriyi yasaklamanın var olduğunu göreceğiz. İktidar, düşünceyi sınırlayarak başarıya ulaşacağını düşünüyorsa yanılıyor.”

Trollerle bile başaramadılar

“AKP ve MHP’nin mevcut ülke koşullarında hayata geçireceği herhangi bir düzenlemenin özgürlük getireceğini söylemek saflık olur” diyen Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı (UMAG) Genel Yayın Yönetmeni, Doç. Dr. Tezcan Durna da yeni sosyal medya düzenlemesinin sadece sansüre neden olacağını söyledi.

Doç. Dr. Durna, “AKP, sosyal medya ve internete karşı etkin kontrol ve denetim mekanizmalarını bir türlü hayata geçiremedi. Bir anlamda yapısı itibarıyla da ele avuca sığmayan bir yapı internet. Oraya doldurdukları trollerle bile başarıya ulaşamadılar. Şimdi kanun yoluyla bunu başarmak istiyorlar. Üstelik bunu yaparken de Bekir Bozdağ’ın dediği gibi, alay edercesine ‘Tweet attı diye yargılanan yok’ diyorlar. Bu kadar da rahatça gerçekleri saptırabiliyorlar” dedi.

Aç insanları hapisle korkutamasın

AKP’nin elindeki tüm imkanlara rağmen planladığı manipülasyon ve baskıyı sosyal ağlar üzerinde kuramadığının altını çizen Doç. Dr. Tezcan Durna, şunları söyledi: “İktidar, meşruiyet sorununu ve diğer sorunları ört bas edebilmek için yeni bir düzenlemeye daha ihtiyaç duydu. Sosyal medya komiserliğine benzer bir yapı kurmalarının elbette sonucu olacaktır ama başarısı tartışılır. Birlerce insan, attığı tweet yüzünden zaten yargılanıyordu. Var olan sert denetleme mekanizmaları yetmiyor. Düzenlemenin başarıya ulaşması mümkün değil. Gerçekler bilinmesin, sosyal medyada tartışılması istiyorlar. Bunu yapabilmeleri için, sosyal medyaya hakim olabilmeleri için tamamen yasaklamaları gerekiyor. Buna cesaret edemeyecekleri için şimdilik etrafında dolaşıyorlar. Seçimlerden önce en azından muhalif seçmene bir gözdağı vermeye çalışıyorlar. Ne yaparlarsa yapsınlar insanlar artık açlık sorunu yaşıyor. Aç insanı hapisle de korkutamazsın.”

Kaç kişiye soruşturma açıldı?

CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun yıllar önce attığı tweetler nedeniyle ceza alması hakkında konuşan Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, “Türkiye’de tweet attı diye hakkında soruşturma başlatılan bir kişi yok. Tweetin içinde yazandan dolayı soruşturma açılıyor” diye konuştu. Bozdağ’ın açıklamaları sosyal medyada dalga konusu oldu. HDP Milletvekili Kemal Peköz, Adalet Bakanı Bozdağ’a tek soruluk önerge verdi. Peköz, önergede Bakan Bozdağ’a “Türkiye’de attığı tweet’in içinde yazandan dolayı hakkında soruşturma açılan kaç kişi vardır” sorusunu yöneltti.

Paylaşın

HDP’li Buldan’dan Çok Sert ‘Konser Yasağı’ Tepkisi

Partisinin Meclis’teki grup toplantısında yaptığı konuşmada Kürtçe müzik yasağına tepki gösteren HDP Eş Genel Başkanı Buldan, “Kürt düşmanlığında adeta yarış içerisindeler. 15 Mayıs Kürt dil bayramıydı, etkinlikleri engellemeye çalıştırdılar. Halkımız her şeye rağmen Kürt dil bayramını kutladı. AKP’nin Kocaeli Derince Belediyesi eliyle Kürt sanatçı Aynur Doğan’ın konserini yasakladılar. Çayırova Belediyesi, Amed Şehir Tiyatrosu’nun tiyatrosunu engelledi. Konser, tiyatro, etkinlik, miting yapmak yasak, tweet atmak yasak” dedi.

Haber Merkezi / Buldan, konuya ilişkin açıklamasının devamında, “Fiili bir OHAL uygulanıyor. İnkarcı iktidara diyorum ki, Kürt halkı sizin zihniyetinizdekilerle geçmişte nasıl mücadele ettiyse, bugün de aynı zihniyete karşı direnmesini biliyor ve başaracak. Geçmişte de Kürt diline, şarkısına nasıl sahip çıkıldıysa bugün de Kürtler kendi diline daha fazla sahip çıkmaya devam edecek. Kürtçe yaşayacak, Kürtçe ezgiler daha gür çıkacak ama siz yok olacaksınız, silineceksiniz!” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Buldan’ın açıklamaları şöyle;

“Konuşmama başlamadan önce Perşembe günü annesini kaybeden Eş Genel Başkanımız Sevgili Mithat Sancar’a ve tüm ailesine Halkların Demokratik Partisi adına başsağlığı ve sabır diliyorum. Münire annemize de Allah’tan rahmet diliyorum. Ruhu şad, mekanı cennet olsun, nur içinde yatsın.

“Kayıpların hesabını her gün sormaya devam edeceğiz”

17 ve 18 Mayıs vesilesiyle, ölüm yıldönümlerinde devrimci önderlerden İbrahim Kaypakkaya ve Dörtler şahsında zulme ve işkenceye direnen, halkların özgürlük ve eşitlik mücadelesine ışık olan tüm devrimcileri saygıyla anıyorum. 17-31 Mayıs Uluslararası Kayıplar Haftası dolayısıyla gözaltında kaybedilenleri bir kez daha saygıyla anıyorum. Ömürlerini kayıpları arama mücadelesine adayan Cumartesi Annelerini de buradan selamlıyorum ve sevgilerimi gönderiyorum. Kayıpların akıbetini ve hesabını her gün sormaya, adaleti aramaya devam edeceğiz. Ta ki hakikatle yüzleşilene ve gerçek adalet sağlanana dek. Toplumsal hafıza ve vicdanlar kayıpların üzerinin kapatılmasına, sorumluların unutulmasına asla izin vermeyecek. Asla unutturmayacağız!

“Aysel Doğan bir barış savunucusuydu”

Geçtiğimiz hafta aramızdan ayrılan Sevgili Aysel Doğan’a Allah’tan rahmet, bütün sevenlerine, ailesine ve yoldaşlarına başsağlığı dileklerimi iletiyorum. Aysel Doğan ömrü cezaevlerinde ve sürgünde mücadeleyle geçen bir barış savunucusuydu. 1999 yılında Türkiye’ye gelen Barış Grubu içerisinde yer alan bir kadın arkadaşımızdı. O dönem tutuklandı ve cezaevi koşullarında kanser oldu. Hastalığının ağırlaşması üzerine kamuoyunun baskısı sonucu tahliye edildi. Tedavi olmak üzere Avrupa’ya gitti ve sürgünde yaşamını yitirdi. Cumartesi günü Dersim’de ailesi, akrabaları, arkadaşları ve yoldaşları defin törenine katılmak üzere bir araya geldi. Ancak kolluk güçleri cenazenin aile evine götürülmesine, aile evinin önünde helalleşilmesine engel oldu. Yetinmediler, Aysel Doğan’ın cenazesini kaçırdılar. Mezarlık alanına zırhlı araçları yığdılar. Mezarlığa gelmek isteyen halka gaz ve tazyikli suyla saldırdılar.

“Aysellerin barış rüyası bu ülkede yaşam bulacaktır”

Bu eziyeti yapanları, emri verenleri ve arkasındaki siyasi sorumluları şiddetle kınıyorum. AKP iktidarının iki yüzlü politikası, Kürt düşmanlığı, kadın düşmanlığı bu saldırıda bir kez daha ama en açık ve aleni şekilde ortaya çıkmıştır. Cenazeye işkence yaptıran, ölüye saygısı olmayan bir zihniyet olarak bir kez daha tarihin karanlık sayfalarındaki yerlerini aldılar. Bizler ölüye saygıyı ve adaleti bu kadim topraklarda mutlaka tesis edeceğiz ama bunu AKP’ye rağmen başaracağız. Aysel Doğan’ın ölü, Aysel Tuğluk’un hasta bedenine savaş açan Kürt düşmanı iktidar bilmelidir ki, bu düşmanlıklarınızla ve zulümlerinizle asla sonuç alamayacaksınız. Ne bize ne de halkımıza bir milim geri adım attıramayacaksınız! Sizin kötülük düzeniniz değil, Aysellerin barış rüyası bu ülkede yaşam bulacak. Bu da bizim Aysellere sözümüz olsun!

“Halkın karşısına çıkacak yüzleri kalmadı

Bir cenazede tanık olduğumuz bu saldırganlık ve ölü bedenden duyulan korku, kaybetmekte olan iktidarın siyasal psikolojisini ortaya koymaktadır. Evet, halkı ikna edecek bir hikâyeleri ve halkın karşısına çıkacak bir yüzleri kalmadığını hepimiz biliyoruz. Yol açtıkları ekonomik yıkımı, geçim derdini, ekmek krizini örtmek için her gün yeni bir hukuksuzlukla, yeni bir kumpasla, yeni bir kötülükle toplumun karşısına çıkmaya devam ediyorlar. Bunların gündemlerinde ülke sorunları asla yoktur. Tek dertleri kendi koltuklarıdır, rantlarıdır.

“Kürt düşmanlığında yarış yapıyorlar”

Bir bakıyorsunuz bir muhalif siyasetçiye ceza veriliyor, bir bakıyorsunuz sosyal medyayı engelleme yasasını toplumun gündemine yerleştirmeye çalışıyorlar. Bunlar yetmiyor bu kez en iyi bildikleri şeyi yapıyorlar; Kürt ve Kürtçe düşmanlığına her gün yeni bir halka ekliyorlar. Kürt düşmanlığında adeta bir yarış içerisindeler! 15 Mayıs Kürt Dil Bayramı’ydı. Diyarbakır ve İstanbul’da yapılmak istenen etkinlikleri engellemeye çalıştılar. Ancak halkımız her şeye rağmen Kürt Dil Bayramını kutladı. Yetmedi, AKP’nin Kocaeli Derince Belediyesi eliyle Kürt sanatçı Aynur Doğan’ın konserini yasaklattılar. Yasağa doymadılar, AKP’li Kocaeli Çayırova Belediyesi Amed Şehir Tiyatrosu’nun “Don Kixot” oyununu, Muş Valisi de Metin Kemal Kahraman’ın konserini engellediler. Konser yasak, tiyatro yasak, sanat yasak, miting yapmak, tweet atmak, etkinlik yapmak yasak. Adeta fiili bir OHAL uygulandığını artık herkesin görmesi ve bilmesi gerekiyor. Yasaklarla mücadele yalanıyla yola çıkan AKP, tarihin en yasakçı iktidarı oldu. Yasakçılar, asimilasyoncular, inkârcılar! İktidara diyorum ki; Kürt halkı sizin zihniyetinizdekilerle geçmişte nasıl mücadele ettiyse ve onlara karşı nasıl direndiyse bugün de aynı zihniyete karşı direnmesini de mücadele etmesini de biliyor ve bunu da başaracak. Geçmişte Kürt diline, şarkısına, stranına, dengbejine nasıl sahip çıktıysa bugün de Kürtler kendi diline ve kültürüne daha fazla sahip çıkmaya devam edecek. Bu da size dert olsun.

“Kürtçe yaşayacak, Kürtçe ezgiler daha gür çıkacak ama siz yok olacaksınız”

Kürtçe ezgiler geçmişte Evdalê Zeynikê’nin sesinden çağıldayıp bugün Aynur’un çığlığına ulaştı. Katliamlar, yasaklar, sürgünler, savaşlar bu sesi, bu dili yok edemedi. Siz de yok edemeyeceksiniz. Kürtçe yaşayacak, Kürtçe ezgiler daha gür çıkacak ama siz yok olacaksınız, siz silineceksiniz! Dilimizi de yaşamımızı da bu ülkeyi de mutlaka biz özgürleştireceğiz. Siz de yasaklar çukurunuza, çöplüğünüze gideceksiniz. Daha fazla terfi ve koltuk için Kürtçe konserleri, tiyatroları yasaklama yarışına giren Saray emrindeki valilere, kaymakamlara, belediye başkanlarına, mülki idarecilere sesleniyorum: Sizi besleyen o iktidar koltuğunda kalmayacak ki siz koltuk kapasınız. Yarın bu iktidar gittiğinde hepiniz o koltuklardan birer birer düşeceksiniz ve sudan çıkmış balığa döneceksiniz. Aha da buraya yazıyorum!

“Newroz’da 1 milyona sıfır yenildiniz, futbol topuna dahi savaş açıyorsunuz”

Futbol topuna dahi savaş açan bu anlayış dün de Diyarbakır’da Amedspor-Tarsus İdman Yurdu maçı öncesi, Amedli taraftarlara gazla ve tazyikli suyla saldırdı. Stadyumun hınca hınç dolu olmasına tahammül edemediklerini bir kez daha gördük. Halen Newroz’un sancısını yaşadıklarını da biliyoruz elbette. Buradan diyorum ki, eğer amacınız halkla, Amedlilerle maç yapmaksa, Newroz’da bir maç yapmaya kalkıştınız ve 1 milyona sıfır yenildiniz. Daha neyin peşindesiniz, doymadınız mı yenilgiye? Evet, tabii bunların Kürt düşmanlığı sadece içeride değil, uluslararası alanda da tam sürat devam ediyor. Diplomasilerini de Kürt karşıtlığı üzerinden yaptıklarını her gün görüyor ve tanıklık ediyoruz.

“Kaybettikleri İstanbul seçimlerinin intikamını yargı eliyle alıyorlar”

Dış politikada bunları yaparken içeride de bir yandan sığınmacılar üzerinden nefret iklimini körüklüyorlar, diğer yandan da toplumsal talepleri bastırmak için her gün korku ve sindirme siyaseti, yargı kumpasları üretmeye devam ediyorlar. Saray’ın siyasi ajandasına göre karar veren bir partili yargı sistemi kurdular ve bu yargı düzeniyle seçim kampanyası yürütüyorlar. Kendileri halkın içine inemeyince, partili hâkim ve savcılarını sahaya sürdüler. İşte en son Sevgili Canan Kaftancıoğlu’na verilen ceza da aynı mantığın bir sonucudur. Kaybettikleri İstanbul seçimlerinin intikamını yargı eliyle almak için Kobanî ve kapatma davalarını açtılar. Gezi Davasında hukuksuzca insanlara ceza yağdırdılar. Yenilgiyi bir türlü hazmedemediler çünkü. Yargı süsü verilmiş siyasi kararları bir de hukuk diye halka yutturmaya kalkışıyorlar. AKP Genel Başkanı geçenlerde Gezi Davasıyla ilgili olarak “Kusura bakmasınlar bizde yargı bağımsız.” dedi.

“Uçan kuştan, esen yelden korkuyorsunuz ama nafile, ne yaparsanız yapın gidecekseniz”

Sanki ortada gerçekten bağımsız bir yargı, işleyen bir hukuk varmış gibi AKP Genel Başkanının bu yargıya sahip çıktığını bir kez daha duyduk. Bağımsız dediğiniz yargının elindeki Cemal Kaşıkçı dosyasını bir balya dolar için satan siz değil misiniz? Arap Emirliklerinden döviz gelsin diye kendi içinizde kaç gündür birbirinizi yediğinizi görüyoruz. Hukukun üstünlüğü endeksinde Türkiye’yi 139 ülke arasından 117’nci sıraya yerleştiren sizin hukuksuzluklarınız değil mi? Geçin bu lafları! Çünkü, sizdeki bağımsız yargı ve hukukun üstünlüğü asla değildir. Sizdeki yalanın, hukuksuzluğun ve kumpasların üstünlüğüdür. Kararlar o mahkemelerde değil Saray’da verilmektedir. Asıl duruşmalar da Saray’da yapılmaktadır. Siyaseten yaşadığınız erimeyi yargı gücüyle durdurma gayreti içinde olduğunuzu gayet net görüyoruz. İtiraz eden herkesten, uçan kuştan, esen yelden korktuğunuzu da biliyoruz. Ama nafile, ne yaparsanız yapın gidecekseniz, gideceksiniz, gideceksiniz! Ne siyasi mahkemeleriniz ne kumpaslarınız ne SADAT’larınız ne de hileleriniz sizi kurtarmaya asla yetmeyecektir.

“İktidarın savaş politikasına karşı sessiz kalmak rejimin devamına hizmet eder”

Burada özellikle şunun altını çizmek istiyorum. Tüm toplumu ve demokrasiyi hedef alan bu karanlığı durdurmanın yolu birlikte mücadeleden geçer. Özellikle siyasal muhalefet tam bir yol ayrımındadır. HDP ve demokrasi güçleri saldırıya uğrarken, HDP’li belediyelere kayyımlar atanırken çekingen davrananlar, söz kuramayanlar, “ama fakat” diyenler bugün bu saldırı dalgasının bizzat muhatabıdır. Sessizlik karanlığı, ortak ve güçlü refleks ise aydınlığı büyütür. İktidarın kendi bekası için yürüttüğü savaş politikasına karşı sessizlik, bu baskı ve zulüm rejiminin devamına hizmettir. Bu hakikatin de net bir biçimde görülmesi gerekir.

“Büyük değişimi başarmak için büyük yürümenin zamanıdır”

Sürekli güç toplama arayışında olan iktidarın ülke yararına olmayan iç ve dış politikasına bir bütün olarak karşı çıkılması tüm muhalefetin ortak sorumluluğudur, ortak görevidir. O yüzden iktidarın her gün çoğalttığı adaletsizliklerin ve zulümlerin karşısında barışın sesini, cesareti ve mücadeleyi daha fazla büyütmemiz gereken en önemli süreçlerden geçiyoruz. İşte HDP tam da bunun mücadelesini, yani demokrasiyi, hukuku ve adaleti ayağa kaldırma mücadelesini yürütüyor, yürütmeye de devam edecek. Zaman cesarette, ortak demokrasi hedefinde ve ilkelerde buluşma zamanıdır; büyük değişimi başarmak için büyük yürüme zamanıdır. Halka her alanda dibi yaşatan bu organize kötülük düzenine karşı ortak mücadelenin zirvesini gösterme zamanıdır. HDP bunun sözü ve gücü olmaya devam edecektir.

“Bu iktidarın kadına yönelik şiddetle mücadele etmesi mümkün değildir”

İşte ortak mücadelenin en güzel örneği kadınların mücadelesidir, kadınların ittifakıdır. Bakın geçen hafta, Meclis’te kadına yönelik şiddetin önlenmesiyle ilgili bir yasa çıkardılar. Bu yasayı hazırlarken kadınların, kadın kurumlarının, örgütlerinin görüşlerini almadılar. Her zaman olduğu gibi oldu bittiye getirdiler. Her zaman söylüyoruz; kadına yönelik şiddetle mücadelede tek çözüm yalnızca cezalandırma değildir. Cezalandırma ancak önleme ve destek politikaları, etkin soruşturma ve kovuşturma süreçleriyle birlikte anlam kazanır. İstanbul Sözleşmesini fesheden, gözünü 6284 Sayılı Kanun ile yoksulluk nafakasına diken bir iktidarın kadına yönelik şiddetle mücadele etmesi elbette mümkün değildir. Bunun örneklerini her gün görüyoruz ve yaşamaya devam ediyoruz. Daha birkaç gün önce Silopi’de vahşice katledilen Sakine Kültür’ün yakılmış cesedi bulundu. Katil elbette ki tanıdık biri! Şırnak Özel Harekât Başkanı çıktı. Özel savaş elemanı. Yani “iyi çocuklardan” biri. Bu yapının iktidarla, SADAT’la, güvenlik mekanizmalarıyla ilişkisinin sabit olduğunu yaptığımız araştırmalarda öğrendik. Bu katiller cesaretlerini cezasızlıktan ve iktidarın kadın düşmanı politikalarından alıyor.

“Ayşe Acar’ı hedef alan şiddetten cesaret alan erkek yargı Kaftancıoğlu’na yönelebilmektedir”

Bir başka örnek. Erkek yargı, Pınar Gültekin’in katillerinden çok, adil bir yargılama için mücadele eden yaslı annesiyle uğraşıyor. Anne hakkında dava açtılar. İşte AKP yargısının ibretlik fotoğrafı daha ortaya çıktı. Biliyorsunuz Ankara’nın göbeğinde Genel Merkezimizin önünde Kürt ve kadın düşmanı bir kolluk görevlisi Kadın Meclisi Sözcümüz Ayşe Acar Başaran’ı açıkça tehdit etti. Ortada bir soruşturma başlatacak bir savcı yok, bulunamıyor! Bulunamaz da. Çünkü hepsi işbirliği içinde. Sevgili kadın yoldaşlarım, kadına yönelik şiddete bütünlüklü bakmazsak bu şiddete son veremeyiz. Kadına yönelik şiddetin hepsi birbirinden güç almaktadır. Pınar Gültekin’e yönelen şiddetle, Pınar’ın annesine yönelen şiddet arasında bir bağ vardır. Tıpkı Ayşe Acar Başaran’a yönelen şiddetle Canan Kaftancıoğlu’na yönelen yargı şiddeti arasında bağ olduğu gibi. Ayşe Acar’a yönelen şiddetten cesaret alan erkek yargı Canan Kaftancıoğlu’na çok kolay yönelebilmektedir. Bunu herkes görmeli ve iyi anlamalıdır.

“Meydanı bu erkek düzene de erkek yargıya da erkek katillere de asla bırakmayacağız”

O nedenle kadınların ortak mücadelesi bizler için hayatidir ve hatta kadınlar için bir ölüm kalım meselesidir. Ne pahasına olursa olsun bu mücadeleyi mutlaka kazanacağız! Meydanı bu erkek düzene de erkek yargıya da erkek katillere de asla bırakmayacağız. Sizden asla korkmuyoruz. Erkek devletin gücüne dayanarak kadınları katledenler ve arkasındakiler bilsin ki, kadınların da büyük bir mücadele gücü vardır, direniş gücü vardır, hesap sorma gücü vardır. Ve bu güç karşısında kesinlikle yenileceksiniz. Az kaldı, kadınlara hesap vereceğiniz günler çok yakındır. Kadın mücadelesini bir kez daha buradan selamlıyorum.

“AKP iktidarında kayıtlı çiftçi sayısı 2 milyon azaldı”

14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günüydü. Ancak ülkemizdeki çiftçiler için o gün bir bayram değil yas günüdür. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında kayıtlı çiftçi sayısı yaklaşık 2,5 milyon iken, 2022 yılında bu sayı 500 binin altına düşmüştür. 2002 yılında yaklaşık 2,5 milyar TL olan çiftçi borcu, 2022 yılında 200 milyar TL’yi aşmıştır. Çiftçiyi tasfiye eden politika, iktidarın bu ülkeyi babasının çiftliği gibi yönetme anlayışından kaynaklanmaktadır. İlkokul kitaplarında çocuklara tahıl ambarı olarak anlatılan bu ülke, AKP’nin organize ettiği bu büyük kötülük politikalarıyla koca bir moloz alanına dönmüştür. Bu kara tablonun sebebi AKP’nin tarlaları, tohum ekilecek toprak yerine beton dikilecek, talan edilecek, rant sağlanacak boş arazi olarak görmesidir. Çiftçiye verilmeyen kaynakların nerelere gittiğini bilmeyen kalmadı bu ülkede. İşçilere şükredin, halka sabredin diyen iktidar, Ahlat’taki sarayın yanına şimdi de bakanlık konutları yaptırmaya başladı. Yani yandaş müteahhitlere yeni bir rant tesis ettiklerinin farkındayız. Halk kirasını ödeyemiyor, bunlar halkın vergileriyle kendilerine konfor binaları dikmeye devam ediyor.

“Gaspçı, utanmaz zihniyetin Türkiye’yi getirdiği nokta gıda krizidir, açlıktır”

İçi boş tostla, deposu boş traktörle, kaynamayan tencereyle, ödenemeyen kiralarla bir sefalet ülkesi yaratan bu gaspçı, bu utanmaz zihniyetin Türkiye’yi getirdiği nokta kaçınılmaz olan bir gıda krizidir, kısacası açlıktır. Bu düzeni durduramazsak eğer ekmek bulamayacak hale gelecek, büyük bir açlık ve yoksulluk halini hep birlikte yaşayacağız. Vatandaşın biri, demir 1 liraları toplamış ve hurdacıya kiloyla satmış. TL’ye hakaret ettiği gerekçesiyle anında vatandaşa ceza kestiler. TL’yi değerini düşürerek hurdaya asıl çevirenin AKP olduğu gerçeğini hiç kimsenin unutmaması gerekir. Ama vatandaşı suçluyorlar. Merkez Bankasını, Hazineyi hurdalığa çevirenlerin kendileri olduğunu unutuyorlar ve inkar ediyorlar. En büyük hurdacı da bu iktidardır, AKP iktidarıdır. Türkiye hakları bu bilinç ve anlayışla ilk seçimde sandığa gidecek “artık yeter” diyecek, “edi bese” diyecek. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

“Her yeri ‘yeter artık’ seslerinin yükseldiği itiraz alanlarına dönüştürmeliyiz”

Bunun için diyoruz ki; bu iktidarın soygunlarından, yalanlarından kurtulmanın yolu mutlaka vardır. Tarlasını ekemeyen çiftçi, ay ortasını getiremeyen işçi, ekmek parası için her gün sokaklarda iş arayan işsiz, yarına dair umudu kalmayan genç, sefalete mahkûm edilen emekli, kirasını, faturasını ödeyemeyen, market raflarına bakıp ihtiyacını alamayan insanlar, hep birlikte sesimizi de itirazımızı da büyütmeliyiz. Çarşıyı, pazarı, meydanları, fabrikaları, sokakları, tarlaları “yeter artık” seslerinin yükseldiği itiraz alanlarına hep birlikte dönüştürmeliyiz. Birlikte mücadele ile birlikte değiştireceğiz seslerini her yerde mutlaka ama mutlaka buluşturmalıyız. Yan yana olursak, söz ve mücadele birliği yaparsak bu düzeni değiştirir ve birlikte büyük kazanımlar elde ederiz. Halk olarak alım gücümüz kalmadı, geçim gücümüz kalmadı ama önemli ve büyük bir gücümüz var; mücadele gücümüz, direnme gücümüz, değişim gücümüz. Yarınlarımızı kazanabiliriz. Adaletli ve onurlu bir yaşamı kazanabiliriz. Gasp edilen tüm haklarımızı elbette ki kazanabiliriz ve kazanacağız da. Yılgınlık yok, umutsuzluk hiç olmamalıdır. Mücadele var, direniş var, dayanışma var. Sorunları da iktidarı da çözecek toplumsal irademiz var. Gücümüze inanalım, güvenelim.

“3 Temmuz’da yapacağımız 5. Olağan Büyük Kongremizden önce 7 bölgede konferanslarımızı yaptık” 

HDP, yarınların daha fazla çalınmaması, onurlu ve eşit bir yaşamın kurulması için mücadele etmekte, tüm saldırıları göğüslemektedir. Daha fazla büyümek, mücadelemizi tüm toplumsal kesimlere ulaştırmak için var gücümüzle çalışıyoruz ve çalışmaya da devam edeceğiz. Türkiye’nin yükselen umudu ve değişim gücü olma yolunda kararlı ve emin adımlarla ilerlemeye devam edeceğiz. Önümüzde büyük kongremiz var. 3 Temmuz’da gerçekleştireceğimiz 5. Olağan Büyük Kongremizden önce yedi ayrı bölgeyi kapsayan bölge konferanslarımızı tamamladık. Hem kadın hem de karma konferanslarımızı yaptık. Amed ve Çukurova’da son konferanslarımız gerçekleşiyor. 6-7 Haziran’da 4. Büyük Konferansımızı gerçekleştireceğiz. Bütün konferanslarımızda; toplumun ezilenlerinin aynı demokratik ittifak zemininde buluşması ve statükocu yaklaşımların tamamıyla dışında Üçüncü Yolda birleşerek Demokratik Cumhuriyetin yaşama geçmesi için demokratik mücadelemizin daha fazla büyütüleceği ve kesintisiz sürdürüleceği bir kez daha ilan edilmiştir.

“Her bir saldırınız HDP’yi daha da büyütecek, HDP değil ceberut iktidarınız kaybedecek”

HDP’nin yükselişine tahammülü olmayan iktidarın kolluk güçleri bugün Diyarbakır’da yapacağımız konferansı engellemek için büyük bir saldırı organize etti. Şu anda Diyarbakır’da arkadaşlarımız konferansı yapacakları yerin dışında, meydanda konferanslarını yapıyorlar. İşte HDP budur. Siz bize içeriyi yasaklarsanız bir dışarda mücadele ederiz ve direniriz. Konferanslarımızı ve toplantılarımızı kapalı alanlarda yasaklarsanız dışarıda yapmaya devam ederiz. Bu saldırıyı yapanları ve emir verenleri şiddetle kınıyorum, lanetliyorum. HDP’nin siyasetinden, halklaşmasından korkan iktidara diyorum ki; sizin hukuksuzluklarınız, saldırılarınız bizi ve halkımızı asla durduramayacaktır. Her bir saldırınız HDP’yi daha da büyütecektir. HDP’nin fikriyatı bu ülkenin her tarafına, toplumun tüm kesimlerine yayılmaya devam edecek. HDP değil ceberut iktidarınız mutlaka ama mutlaka kaybedecek, bunu da böyle bilin. Evet, bu zorlu ve uzun yürüyüşün ne olursa olsun sürdürüleceğini bir kez daha açıkça ilan ediyoruz. HDP, yeni ve onurlu bir yaşamın kurucu gücüdür, halkların ortak umududur. HDP, yarınların sözüdür. Karamsarlığa inat, herkesin yüzündeki gülüş, adımlarındaki cesarettir. Faşizme kaybettirmeye, Türkiye halklarına kazandırmaya HDP devam edecek. Yolunuz ve yolumuz açık olsun!”

Paylaşın

Akşener: İktidardakiler Kendi Rahatları İçin Her Şeyleri Satarlar

Partisinin Meclis’teki grup toplantısında konuşan İYİ Parti Lideri Akşener, ekonomik sorunlar üzerinden iktidarı eleştirerek, “Aziz milletim; iktidardakilerin tüm bu duyarsızlığı, umursamazlığı, pervasızlığı, gayet bilinçli. Bilerek ve isteyerek yapıyorlar.” dedi.

Haber Merkezi / Akşener, konuya ilişkin açıklamasının devamında, “Neden biliyor musunuz? Çünkü kolay. Sizin sesinizi duymak istemiyorlar. Çünkü duyarlarsa, dertlerinizi de anlamak zorundalar. Sizin dertlerinizi anlamak istemiyorlar. Çünkü anladıkları zaman, çözmek zorundalar. Çözmek istemiyorlar. Çünkü çözmek için, kendi rahatlarını bozmak zorundalar. Ve hepinizin bildiği üzere, konfor meraklısı bu arkadaşlar; Mevzu bahis, kendi rahatları olduğu zaman; Her şeyleri yaparlar. Her şeyleri satarlar. Her şeyden vazgeçerler” ifadelerini kullandı.

Akşener, konuşmasında, iktidarın göç politikalarını da eleştirerek, “Sayın Erdoğan’ın bizzat kaleme aldığı 20 yıllık büyük trajedinin artık yavaş yavaş sonuna geliyoruz. 20 yıl önce ‘hak, hürriyet ve adalet yoluna çıkıyoruz’ diye başa gelenler 20 yılın sonunda zulüm ve istibdat yoluna acente oldular. 2002 yılının Kasım ayında ‘Milletimizi Avrupa’ya götüreceğiz’ diye yola çıkanlar, ‘Avrupa Birliği’nin parçası oluyoruz’ diyenler 20 yılın sonunda giderayak Ortadoğu’yu memleketimize getirdiler. Avrupa’ya giderken Ortadoğu ülkemize geldi. Bugün topraklarımız AK Parti sayesinde bir göçmen deposuna, kaçak hendeğine dönüştü” dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Akşener’in konuşmasında öne çıkanlar şöyle:

“AK Parti’nin berbat göç politikalarının ortaya çıkardığı dış politika sorunlarının çözümü için İYİ Parti olarak 2019 yılı Haziran ayında Antalya’da İYİ Parti Genel Başkanı olarak sayın Erdoğan’a seslenmiştim. ‘Bu göç meselesi Türkiye’yi kötü bir yere doğru götürüyor. Senin ergen bir sinirin var, Türkiye iyi bir yere gitmiyor. Beni devlet adına görevlendir, yetkilendir. Beşar Esad ile görüşeyim’ demiştim. Yine 2019 yılı Aralık ayında o zaman İstanbul milletvekilimiz olan Ümit Özdağ’ın önerisi, Aytun Çıray’ın başkanlığında Ankara’da bir çalıştay düzenledi. O çalıştayın sonunda ortaya çıkan yol haritasını milletimizle paylaştım. O zamandan beri de iktidara geldiğimizde farklı sığınmacı tiplerine yönelik uygulayacağımız politikaları tanımlamaya devam ettik. Suriyeli sığınmacıların Türkiye’de kalması halinde bu doğum hızında 2053 yılında Türkiye’nin nüfusunun 35 milyonu Suriye kökenli insanlardan oluşacak.

“Sayın Erdoğan’ın sığ zihniyetiyle çözemeyiz”

Yapılması gerekenler konusunda iktidarı uyarmaktan geri durmadık, durmayacağız. İktidar sorunu görmezden gelmeye, yalpalamaya devam etti. Birbiriyle çelişen lakayt açıklamalarla insanlarımızı tedirgin etmekten çekinmedi. Bir yandan da muhalefetin bu konudaki gündemini çalma arayışına girerek beton ve briket üzerinden ürettiği sözde çözümlerle günü kurtarmaya gayret etti. 80 ülkeye vizeyi kaldırmakla övünüp 250 bin dolara vatandaşlık satarak cari açığı çözdüğünü düşünen Sayın Erdoğan’ın sığ zihniyetiyle çözemeyiz. İYİ Parti olarak bizim hedefimiz sığınmacıların gayri insani bir çerçevede ülkelerine sürülmesi değil dönüşlerinin kolaylaştırılmasıdır.

ABD, Avrupa Birliği dahil bol bol laf üretmek yerine sebep oldukları bu büyük problemin çözümünde rol almak mecburiyetindedir. Şam’da kim iktidarda olursa olsun Suriye ile ilişkilerimizin yapıcı olması gerekiyor. Türkiye artık Sayın Erdoğan’ın eliyle Avrupalılara ‘bak bunları senin yanına gönderirim’ gibi orayı tehdit etme üzerine kurgulanmış bir sistemi bırakmak zorundadır.

Dış politikayı ciddiye alıp ABD’nin de Rusya’nın da bu sorunun çözümünde üstüne düşen görevi yerine getirmesini sağlamalıdır. Bugün artık geçici koruma statüsünü belirleyen ‘Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’ üzerinde konuşmanın vaktidir. Bu meseleyi Meclis’te konuşabilmek, çözebilmek bizim görevimizdir. Özel bir oturumda bu meseleyi milletimizin gözü önünde tartışalım. TBMM Başkanı Mustafa Şentop’un bu çağrımıza kayıtsız kalmayacağını umut etmek istiyorum.

“Türkiye hızla fakirleşirken…”

Ülkemiz uzun zamandır bir kişinin şahsi inatlarının ve kaprislerinin peşinde uçuruma sürükleniyor. Bay kriz sandığı getireceği yerde sebep olduğu krizleri derinleştirmeye, bozuk plak gibi konuşmaya devam ediyor. Bugün gelinen noktada TÜİK enflasyonu bile yüzde 70 oldu. Enflasyonda Arjantin’i sollamış olduk. Türkiye hızla fakirleşirken, pahalılık altında ezilen insanlarımızın sofralarından her gün lokma eksilirken barınma kriziyle de karşı karşıyayız. Dünyada konut fiyatlarının en fazla arttığı ülke konumuna geldik. Kamu bankalarının kaynakları yanlış dağıtması sonucunda binlerce konut satılmasına rağmen konut sahipliği oranı giderek düşüyor. Bugün İstanbul’da 4 kişilik orta gelirli bir hanenin oturduğu 105 metrekarelik bir evin kirası asgari ücretin 1.3 katına çıkmış durumda.

Bu millet şükretmeyi bilmiyormuş. Bay kriz ve avanesi ak kaşık, suçlu yine milletimizmiş. Millete hakaret ettiği repertuvarına şimdi de şükürsüzlüğü ekledi. Sayın Erdoğan’a sesleniyorum; şimdi de şükre mi sığınıyorsun? Allah ile kul arasına girmeye mi çalışıyorsun? Bizim milletimiz şükretmesini bilir. Saray hayatı seni bozduğu için unutmuşsun. Bayat tavsiyelerini kendine sakla.

“ATM memurlarına, pudra şekeri sevdalılarına şükretmeyi öğret”

Ama, “Yook ben illa akıl vermek istiyorum. Şükürsüzlere şükrü öğretmek istiyorum.” diyorsan da hay hay… O zaman, mesela git; doymak bilmeyen yandaşlarına, şükretmeyi öğret! Mesela git; 5-10 maaş alan danışmanlarına şükretmeyi öğret! Mesela git; 15 maaş alan genel müdürlerine şükretmeyi öğret! Mesela git; İhale arsızı müteahhitlerine şükretmeyi öğret! Mesela git; ATM memurlarına, pudra şekeri sevdalılarına şükretmeyi öğret.

Şaklabanlıktan sorumlu saray bakanı anlamsız esprilerine devam ediyor. Bu arkadaş sanayicilere kendince verdiği müjdesi alkışlanmayınca ‘akşam uyuşukluğu’ demişti. Daha sonra ‘enflasyon korumalı tahvil vereceğiz’ açıklaması yaptı. Madem enflasyon düşüyordu, bu nereden çıktı? ‘Emekliyi, memuru enflasyona ezdiririz, onlardan topladığımız vergiyi zengine veririz’, dedikleri bu. O sandık gelene kadar soracağız, ‘Yandaşını zenginini koruduğun kadar vatandaşını niye korumuyorsun’ diye soracağız. ‘Çiftçiyi, emekliyi, memuru neden korumuyorsun’ diye soracağız.

Aziz milletim; iktidardakilerin tüm bu duyarsızlığı, umursamazlığı, pervasızlığı, gayet bilinçli. Bilerek ve isteyerek yapıyorlar. Neden biliyor musunuz? Çünkü kolay. Sizin sesinizi duymak istemiyorlar. Çünkü duyarlarsa, dertlerinizi de anlamak zorundalar. Sizin dertlerinizi anlamak istemiyorlar. Çünkü anladıkları zaman, çözmek zorundalar. Çözmek istemiyorlar. Çünkü çözmek için, kendi rahatlarını bozmak zorundalar. Ve hepinizin bildiği üzere, konfor meraklısı bu arkadaşlar; Mevzu bahis, kendi rahatları olduğu zaman; Her şeyleri yaparlar. Her şeyleri satarlar. Her şeyden vazgeçerler.

Görünen o ki; artık rahatlarını bozmamak için; milletten de, memleketten de vazgeçmiş durumdalar. Özellikle de, gençlerden vazgeçmiş durumdalar. Yine onlar içini döktü, ben dinledim. Onlar anlattı, ben öğrendim. Onlar seslerini duyurmamı istedi; ben de o sesi, başta saraydaki rahat düşkünleri olmak üzere, bıkmadan, usanmadan, tüm Türkiye’ye duyuracağım. Mesela; “Arkadaşlarınızla dışarı çıkıp bir şeyler yapıyor musunuz?” diye sordum. Ne dediler biliyor musunuz? “En büyük aktivitemiz parka çıkıp; kola, çekirdek… Kafeye, sinemaya gitmek hayal oldu. Hayal kurmak, hayal oldu gerçekten. Bir ayakkabı, 200-300 liradan başlıyor. Bir kıyafet alsak, bir ay geriye atıyor şu zamanda, o derecedeyiz. Bay Kriz’in, aromalı kahve eşliğinde, devri alem tavsiye ettiği gençlerimizin, gerçekteki durumu aslında bu. AK Partili dayısı olanlara, İtalya’da kahve tadımı, sanayideki gençlerimize, parkta kola-çekirdek…

Varsın onlar; kendileri çalıp, kendileri söyledikleri, saray salonlarında, suni gündemlerle, kendilerini kandırmaya devam etsinler. Biz; derinleşen ekonomik krizi konuşmaya, devam edeceğiz! Varsın onlar; kendi beceriksizliklerini, milletimize fatura etmeye çalışsınlar. Biz; emeklilerimize, 2500 lirayı reva gören, adaletsizliği konuşmaya devam edeceğiz! Varsın onlar; Abuk sabuk tavsiyelerle, kendilerini gülünç duruma düşürsünler; Biz; gençlerimizin hapsoldukları, camdan duvarları, yıkmak için mücadele etmeye, devam edeceğiz! Varsın onlar; hadsizce hayatlarımızı dizayn etmeye kalksınlar. Biz; kadınları, hor ve aşağı gören bu kirli zihniyetle; mücadele etmeye devam edeceğiz! Varsın onlar; yalanla, korkuyla, baskıyla bizi yenebileceklerini sansınlar; Biz; alevlendirdiğimiz umutları, her daim canlı tutmaya, milletimizin teveccühüne layık olmak için, dimdik durmaya, hakkın, hakikatin yolunda, her gün daha da büyümeye devam edeceğiz.

“Allah’ın izni, milletimizin takdiriyle, emin olun başaracağız”

Ne yaparlarsa yapsınlar. Bizi durdurmayacaklar. Bizi yıldıramayacakları. Bizi yolumuzdan döndüremeyecekler. Hedef ufukta göründü. İYİ Parti iktidarı, hiç olmadığı kadar yakın. İyilerin şafağına, emin olun çok az kaldı. O kutlu gün gelene kadar; yılmayacağız, yorulmayacağız, yıkılmayacağız. Bırakın onlar, saraylarında yan gelip yatsınlar. Biz, durmadan, dinlenmeden, ilk günkü azmimizle çalışmaya devam edeceğiz. Ve Allah’ın izni, milletimizin takdiriyle, emin olun başaracağız.”

Paylaşın

‘Dezenformasyon Yasası’ Hazır

AK Parti, internet ve sosyal medyada dezenformasyonu önlemeye yönelik bir yasa taslağı hazırladı. İttifak ortağı MHP’ye sunulan yasa taslağına göre, internet ve sosyal medyada neyin “yalan” olduğuna, kurulacak dijital suçlara bakacak ihtisas mahkemeleri karar verecek.

Milliyet’in haberine göre, AK Parti, internet ve sosyal medyada dezenformasyon yasası hazırlıklarında parti içinde de sıkça tartışılan “dezenformasyon tanımı” ve “dezenformasyona kimin karar vereceğine” ilişkin ihtilafı çözüme kavuşturdu. MHP’ye sunulan 60 maddelik yasa taslağına göre, internette neyin dezenformasyon olduğuna dair belirlemeyi yapmak üzere RTÜK benzeri bir kurul oluşturulmasından vazgeçildi. Bunun yerine internet ve sosyal medyada neyin “yalan” olduğuna kurulacak ihtisas mahkemeleri karar verecek.

Teklifle internet haberciliği yasal altyapıya kavuşacak; internet medyasında çalışan gazeteciler 212 sayılı yasaya tabi olacak; internet haber siteleri Basın İlan Kurumu’ndan ilan alabilecek.

Bu arada MHP’nin “kamuoyu araştırmalarında yapılan dezenformasyon faaliyetlerinin önüne geçmek” amacıyla teklife eklenmesini istediği düzenleme de gündemde. AK Parti ve MHP’li kurmaylar bayram sonrasında bir araya gelerek teklif üzerinde ortak çalışmayı tamamlayacak. Teklifin haziran ayında Meclis gündemine getirilebileceği ifade ediliyor.

AK Partili Ünal: Dönüm noktası

Öte yandan AK Parti Grup Başkanvekili Mahir Ünal, dezenformasyon teklifine ilişkin DHA’ya konuştu. AB’nin 23 Nisan 2022’de kabul ettiği, “Dijital Hizmetler Yasası”nı teklife aynen ekleyeceklerini belirten Ünal, şunları söyledi:

“Bu yasa internette bir dönüm noktası. Gerçek hayatta yasa dışı olanın, internet ortamında da yasa dışı olması gerektiği ilkesi esas alınıyor. Platformlar, bildirilen yasa dışı ürün veya hizmet içeriğini hızla kaldırmak zorunda kalacak. Dijital platformlarda dezenformasyon önlenecek ve platformların algoritmalarının şeffaflığı artırılacak. Yasayla büyük dijital platformlar ve arama motorları daha sıkı kurallara uymak durumunda kalacak. Dijital platformlar, AB Komisyonu tarafından denetlenecek. Benzer bir denetlemeyi biz de düşünüyoruz. Kural ihlâlinde bulunan dijital platformlara küresel cirolarının yüzde 6’sına ulaşan para cezaları uygulanacak. Çevrim içi platformların yasa dışı ve zararlı içerikle ilgili sorumlulukları artırılacak. Platformlar, sahip olduğu içerikleri sıkı biçimde denetlemek durumunda kalacak.”

Ünal, dezenformasyon ile ilgili yasal düzenleme üzerinde Cumhur İttifakı olarak mutabakat sağlandığını belirterek, “Sayın Cumhurbaşkanımız taslağı Sayın Devlet Bahçeli’ye verdi. Sayın Bahçeli de Sayın Erkan Akçay ve Feti Yıldız’ı görevlendirdiler. Salı günü bir toplantı gerçekleştirdik. Bu toplantıda taslak üzerinde genel bir mutabakat sağlandı. Önümüzdeki günlerde bir toplantı daha gerçekleştireceğiz. Ondan sonra biz de hızla bu düzenlemeyi TBMM’ye sunacağız” diye konuştu.

Paylaşın

14 Vekile Ait Dokunulmazlık Fezlekeleri Meclis’te: 1 CHP 13 HDP

Aralarında TBMM Başkanvekili Nimetullah Erdoğmuş ve CHP Grup Başkanvekili Engin Altay’ın da bulunduğu 14 milletvekiline ait dokunulmazlık dosyaları Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanlığına sunuldu.

Haber Merkezi /Milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması için Meclis Başkanlığına gönderilen fezlekeler, Anayasa Adalet Karma Komisyonuna sevk edildi. Vekiller ve fezlekeler şöyle:

HDP Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel, HDP Ağrı Milletvekili Berdan Öztürk, HDP Van Milletvekili Sezai Temelli, HDP Van Milletvekili Tayip Temel, HDP Diyarbakır Milletvekili Remziye Tosun, HDP Batman Milletvekili Mehmet Ruştu Tiryaki, HDP Şanlıurfa Milletvekili Nusrettin Maçin, HDP Diyarbakır Milletvekili İmam Taşçıer, HDP Iğdır Milletvekili Habip Eksik, HDP Şanlıurfa Milletvekili Ayşe Sürücü, HDP Diyarbakır Milletvekili Salihe Aydeniz, HDP Batman Milletvekili Feleknas Uca.

Gelen fezlekeler arasında Semra Güzel’in 2, Berdan Öztürk’ün 3, Tayip Temel’in 2, Remziye Tosun’un 2 dosyası bulunuyor.

Süreç nasıl işliyor?

Hakkında suç isnadı bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılıp kaldırılmamasına ilişkin talepler, Adalet Bakanlığına sunuluyor. Bakanlık, talebi gerekçeli bir yazıyla Cumhurbaşkanlığına, Cumhurbaşkanlığı ise TBMM Başkanlığına iletiyor.

Meclis Başkanlığına gelen fezlekelerin gündeme alınmasındaki süreç, İçtüzüğe göre işliyor. Milletvekili dokunulmazlığı, İçtüzüğün “Yasama Dokunulmazlığı ve Üyeliğin Düşmesi” başlıklı dokuzuncu kısmının “yasama dokunulmazlığı” alt başlıklı birinci bölümünde düzenleniyor.

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması hakkındaki istemler, TBMM Başkanlığınca “Gelen Kağıtlar” listesinde yayınlanarak Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona havale ediliyor.

Söz konusu fezleke ile Meclis’teki mevcut fezlekeler, sevk edildikleri Karma Komisyonda bekletilebiliyor ya da komisyonda gündeme alınabiliyor. Fezlekelerin gündeme alınması halinde süreç başlıyor. Karma Komisyon toplanıyor ve hangi fezlekeye ait dosyayı değerlendireceğine karar veriyor.

Hazırlık Komisyonu kuruluyor

Hazırlık Komisyonu, kurulduğu andan itibaren en geç 1 ay içinde dosyayı inceleyerek raporunu hazırlıyor. Bu komisyon bütün kağıtları inceleyip gerekirse o milletvekilini dinliyor ancak tanık dinleyemiyor.

Hazırlık Komisyonu, yasama dokunulmazlığının kaldırılması yönünde karar alırsa dosya Karma Komisyona havale ediliyor. Karma Komisyon da 1 ay içinde Hazırlık Komisyonu raporunu ve eklerini görüşerek sonuçlandırıyor.

Karma Komisyon, dokunulmazlığın kaldırılmasına veya kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar veriyor.

Karma Komisyon kovuşturmanın ertelenmesini kararlaştırmışsa bu yöndeki raporu Genel Kurulda okunarak bilgiye sunuluyor. Bu rapora milletvekilleri tarafından 10 gün içinde itiraz edilmezse kesinleşiyor, itiraz edilmesi halinde ise rapor Genel Kurul gündemine alınıyor. İtiraz edilmeyen dosyalar Cumhurbaşkanlığına gönderiliyor.

Dokunulmazlığın kaldırılması yönündeki Karma Komisyon raporları, doğrudan Genel Kurul gündemine giriyor. Genel Kurul, raporu kabul ederek dokunulmazlığın kaldırılmasını kararlaştırabileceği gibi, raporu reddederek yargılamanın dönem sonuna ertelenmesine de karar verebiliyor.

Kovuşturma ertelenmiş ve bu karar Genel Kurulca kaldırılmamış ise dönem yenilenmiş olsa bile milletvekilliği sıfatı devam ettiği sürece ilgili hakkında kovuşturma yapılamıyor.

Genel Kurul aşaması

Milletvekillerine dağıtılan Karma Komisyon raporu, Genel Kurulda okunarak görüşülüyor. Biri lehte diğeri de aleyhte olmak üzere, iki milletvekili rapor üzerinde konuşma yapıyor.

Fezlekesi olan milletvekili isterse Hazırlık Komisyonunda, Karma Komisyonda veya Genel Kurulda kendi savunmasını yapabiliyor ya da başka bir milletvekili arkadaşına savunma yapması için bu hakkını verebiliyor.

Söz ve savunma talebi yoksa görüşmeler tamamlanıyor. Daha sonra Karma Komisyonun yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair raporu oylamaya sunuluyor. Genel uygulamaya göre açık oylama yapılıyor. Genel Kurulda dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin oylamada, karar yeter sayısı (151) yeterli oluyor.

Her dosya için ayrı oylama yapılıyor

Genel Kuruldaki oylamada, her milletvekili ve fezleke için ayrı oylama yapılıyor. Bir milletvekili hakkında iki dosya varsa iki dosya ayrı ayrı oylanıp karara bağlanıyor. Dokunulmazlık hangi dosya hakkında kaldırıldıysa yalnızca o fezleke hakkında yargılama yapılabiliyor. Milletvekilinin dönem sonuna bırakılan dosyası hakkındaki dokunulmazlığı devam ediyor.

Genel Kurul kararından sonra milletvekilinin dokunulmazlığı, söz konusu dosya için kaldırılmış oluyor.

Meclis Başkanlığı, dosyayı Cumhurbaşkanlığı aracılığıyla Adalet Bakanlığına gönderiyor. Bakanlık da dokunulmazlığı kaldırılan milletvekili hakkında gereğinin yapılması için dosyası ilgili savcılığa havale ediyor.

Savcılık da dosyanın ulaşmasının ardından soruşturmaya kaldığı yerden devam ediyor, söz konusu milletvekilini tutuklanması talebiyle mahkemeye de sevk edebiliyor ya da tutuksuz olarak yargılanmasına da devam edebiliyor.

Dokunulmazlık kalkıyor, vekillik devam ediyor

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kalkmasıyla milletvekilliği düşmüyor, devam ediyor. Milletvekili maaşını alıyor ve diğer sosyal haklarından yararlanıyor. Tutuklanmamışsa Meclise gelerek yasama çalışmalarına da katılabiliyor.

Ancak milletvekili hakkındaki ceza kesinleştikten sonra Genel Kurulda okunuyor ve o zaman milletvekilliği düşürülüyor.

Milletvekilinin yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına veya milletvekilliğinin düşmesine karar verilmesi halinde, Genel Kurul kararının alındığı tarihten itibaren 7 gün içinde ilgili milletvekili veya bir diğer milletvekili, kararın Anayasaya, kanuna veya İçtüzüğe aykırılığı iddiasıyla iptal için Anayasa Mahkemesine başvurabiliyor. Anayasa Mahkemesi, iptal istemini 15 gün içinde kesin karara bağlıyor.

Paylaşın