HDP’li 10 Milletvekiline Ait Dokunulmazlık Dosyaları TBMM’de

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekilleri; Dilşat Canbaz Kaya, Ayşe Sürücü, Feleknas Uca, Ayşe Acar Başaran, Şevin Coşkun, Mensur Işık, Nuran İmir, Gülüstan Kılıç Koçyiğit ve Remziye Tosun hakkında birer dokunulmazlık dosyası hazırlandı.

Haber Merkezi / Milletvekiline ait 11 dokunulmazlık dosyası TBMM Anayasa ve Adalet Karma Komisyonuna havale edildi.

Süreç nasıl işliyor?

Hakkında suç isnadı bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılıp kaldırılmamasına ilişkin talepler, Adalet Bakanlığına sunuluyor. Bakanlık, talebi gerekçeli bir yazıyla Cumhurbaşkanlığına, Cumhurbaşkanlığı ise TBMM Başkanlığına iletiyor.

Meclis Başkanlığına gelen fezlekelerin gündeme alınmasındaki süreç, İçtüzüğe göre işliyor. Milletvekili dokunulmazlığı, İçtüzüğün “Yasama Dokunulmazlığı ve Üyeliğin Düşmesi” başlıklı dokuzuncu kısmının “yasama dokunulmazlığı” alt başlıklı birinci bölümünde düzenleniyor.

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması hakkındaki istemler, TBMM Başkanlığınca “Gelen Kağıtlar” listesinde yayınlanarak Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona havale ediliyor.

Söz konusu fezleke ile Meclis’teki mevcut fezlekeler, sevk edildikleri Karma Komisyonda bekletilebiliyor ya da komisyonda gündeme alınabiliyor. Fezlekelerin gündeme alınması halinde süreç başlıyor. Karma Komisyon toplanıyor ve hangi fezlekeye ait dosyayı değerlendireceğine karar veriyor.

Hazırlık Komisyonu kuruluyor

Hazırlık Komisyonu, kurulduğu andan itibaren en geç 1 ay içinde dosyayı inceleyerek raporunu hazırlıyor. Bu komisyon bütün kağıtları inceleyip gerekirse o milletvekilini dinliyor ancak tanık dinleyemiyor.

Hazırlık Komisyonu, yasama dokunulmazlığının kaldırılması yönünde karar alırsa dosya Karma Komisyona havale ediliyor. Karma Komisyon da 1 ay içinde Hazırlık Komisyonu raporunu ve eklerini görüşerek sonuçlandırıyor.

Karma Komisyon, dokunulmazlığın kaldırılmasına veya kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar veriyor.

Karma Komisyon kovuşturmanın ertelenmesini kararlaştırmışsa bu yöndeki raporu Genel Kurulda okunarak bilgiye sunuluyor. Bu rapora milletvekilleri tarafından 10 gün içinde itiraz edilmezse kesinleşiyor, itiraz edilmesi halinde ise rapor Genel Kurul gündemine alınıyor. İtiraz edilmeyen dosyalar Cumhurbaşkanlığına gönderiliyor.

Dokunulmazlığın kaldırılması yönündeki Karma Komisyon raporları, doğrudan Genel Kurul gündemine giriyor. Genel Kurul, raporu kabul ederek dokunulmazlığın kaldırılmasını kararlaştırabileceği gibi, raporu reddederek yargılamanın dönem sonuna ertelenmesine de karar verebiliyor.

Kovuşturma ertelenmiş ve bu karar Genel Kurulca kaldırılmamış ise dönem yenilenmiş olsa bile milletvekilliği sıfatı devam ettiği sürece ilgili hakkında kovuşturma yapılamıyor.

Genel Kurul aşaması

Milletvekillerine dağıtılan Karma Komisyon raporu, Genel Kurulda okunarak görüşülüyor. Biri lehte diğeri de aleyhte olmak üzere, iki milletvekili rapor üzerinde konuşma yapıyor.

Fezlekesi olan milletvekili isterse Hazırlık Komisyonunda, Karma Komisyonda veya Genel Kurulda kendi savunmasını yapabiliyor ya da başka bir milletvekili arkadaşına savunma yapması için bu hakkını verebiliyor.

Söz ve savunma talebi yoksa görüşmeler tamamlanıyor. Daha sonra Karma Komisyonun yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair raporu oylamaya sunuluyor. Genel uygulamaya göre açık oylama yapılıyor. Genel Kurulda dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin oylamada, karar yeter sayısı (151) yeterli oluyor.

Her dosya için ayrı oylama yapılıyor

Genel Kuruldaki oylamada, her milletvekili ve fezleke için ayrı oylama yapılıyor. Bir milletvekili hakkında iki dosya varsa iki dosya ayrı ayrı oylanıp karara bağlanıyor. Dokunulmazlık hangi dosya hakkında kaldırıldıysa yalnızca o fezleke hakkında yargılama yapılabiliyor. Milletvekilinin dönem sonuna bırakılan dosyası hakkındaki dokunulmazlığı devam ediyor.

Genel Kurul kararından sonra milletvekilinin dokunulmazlığı, söz konusu dosya için kaldırılmış oluyor.

Meclis Başkanlığı, dosyayı Cumhurbaşkanlığı aracılığıyla Adalet Bakanlığına gönderiyor. Bakanlık da dokunulmazlığı kaldırılan milletvekili hakkında gereğinin yapılması için dosyası ilgili savcılığa havale ediyor.

Savcılık da dosyanın ulaşmasının ardından soruşturmaya kaldığı yerden devam ediyor, söz konusu milletvekilini tutuklanması talebiyle mahkemeye de sevk edebiliyor ya da tutuksuz olarak yargılanmasına da devam edebiliyor.

Dokunulmazlık kalkıyor, vekillik devam ediyor

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kalkmasıyla milletvekilliği düşmüyor, devam ediyor. Milletvekili maaşını alıyor ve diğer sosyal haklarından yararlanıyor. Tutuklanmamışsa Meclise gelerek yasama çalışmalarına da katılabiliyor.

Ancak milletvekili hakkındaki ceza kesinleştikten sonra Genel Kurulda okunuyor ve o zaman milletvekilliği düşürülüyor.

Milletvekilinin yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına veya milletvekilliğinin düşmesine karar verilmesi halinde, Genel Kurul kararının alındığı tarihten itibaren 7 gün içinde ilgili milletvekili veya bir diğer milletvekili, kararın Anayasaya, kanuna veya İçtüzüğe aykırılığı iddiasıyla iptal için Anayasa Mahkemesine başvurabiliyor. Anayasa Mahkemesi, iptal istemini 15 gün içinde kesin karara bağlıyor.

Paylaşın

‘Ek Bütçe’ Teklifi TBMM’ye Sunuldu

‘Ek bütçe’ teklifi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzasıyla Meclise sunuldu. Toplam 1 trilyon 80 milyar 515 milyon 421 bin lira ek bütçe getirmesi beklenen teklifin gerekçesinde “enerji fiyatlarının halka yansıtılmaması için BOTAŞ’a bütçe aktarılması” ve “maaş artışları” konuları dikkat çekti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasını taşıyan 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ile Bağlı Cetvellerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanlığına sunuldu.

Teklif ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu’na bağlı genel bütçe gelirinin toplam 1 trilyon 80 milyar 515 milyon 421 bin lira artırılması planlanıyor.

Teklifin gerekçesinde ise dikkat çeken ifadeler yer aldı. Gerekçe şöyle:

“Ek ödenek ihtiyacı; başta doğalgaz ve elektrik fiyatlarında yaşanan maliyet artışlarının vatandaşlarımıza yansıtılmaması için BOTAŞ’a yapılan kaynak transferleri, enflasyon nedeniyle kamu görevlilerinin maaş ve ücretlerinde yapılan artışlar, emekli maaşlarında yapılan artışlar, sosyal güvenliği olmayan vatandaşların sağlık prim ödemeleri, işveren prim teşviki ödemeleri gibi Sosyal Güvenlik Kurumu’na yapılan bütçe transferleri,

kamu idarelerinin elektrik, akaryakıt ve yakacak alımları ile taşımalı eğitim, ücretsiz ders kitabı, özel eğitim ve rehabilitasyon merkezleri ile özel eğitim okullarında eğitim alan engelli bireylerin destek eğitim giderleri, savunma ve güvenlik kurumlarının ödenek ihtiyaçları başta olmak üzere mal ve hizmet alım giderlerindeki artışlar, memur aylık katsayısındaki artışa bağlı olarak aile hekimliği hizmetlerine ilişkin giderler, engelli evde bakım destekleri ve 65 yaş üstü bakıma muhtaç yaşlıların ve engelli vatandaşlarımızın aylıklarındaki artışlar,

ilk ve ortaöğretim öğrencilerine verilen burs ve harçlıklar, yurt dışına gönderilen öğrencilerin burs ve öğrenim giderlerindeki artışlar, sosyal yardım giderlerindeki artışlar, aday çırak ve çıraklar ile işletmelerde mesleki eğitim gören, staj veya tamamlayıcı eğitime devam eden öğrencilerin ücretleri için ödenecek Devlet katkısı ödemeleri, hububat üretimi yapan çiftçilerimize ödenen ilave girdi maliyet desteği, döviz kuru artışı nedeniyle uluslararası kuruluşlara yapılacak üyelik aidatı ve katkı payı ödemelerindeki artışlar,

hububat fiyatlarındaki artışların tüketicilere yansıtılmaması amacıyla TMO’ya yapılan görevlendirme giderleri ve diğer KİT görevlendirme giderlerindeki artışlar, maliyet artışları nedeniyle sermaye giderlerindeki artışlar, başta Elazığ, Malatya, Adıyaman ve İzmir illerinde yapılanlar olmak üzere afet konutlarının yapım giderleri ve diğer afet zararlarının karşılanması amacıyla yapılan giderler ile faiz ve diğer giderlerdeki artışlardan kaynaklanmaktadır.”

Paylaşın

Akşener’den Erdoğan’ın ‘Adayınız Kim?’ Sorusuna Yanıt: Sen Gideceksin…

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan İYİ Parti Lideri Akşener, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘adayınız kim?’ sorusuna da yanıt vererek, “Sayın Erdoğan da, artık kendisine ayrılan sürenin, sonuna geldiğini görüyor. O nedenle, artık tek bir derdi var: Millet İttifakı’nın adayının kim olacağı… İşi gücü bıraktı, her fırsatta, “Adayınız kim?” diye soruyor. ‘Acaba benim yerime kim gelecek’ diye, büyük bir merak içinde. Hatta bunun için, sandığa gömüleceğini bile bile, adaylığını bile açıkladı” dedi.

Haber Merkezi / Akşener, konuya ilişkin açıklamasının devamında, “Devir teslim heyecanıyla, geceleri uykularının kaçtığından eminim. Sen hiç merak etme. Senin yerine, özgürlük gelecek! Senin yerine, adalet gelecek! Senin yerine, demokrasi gelecek! Senin yerine, liyakat gelecek! Senin yerine; huzur gelecek! Senin yerine, bereket gelecek! Sen gönlünü ferah tut. Sen gideceksin, istibdat bitecek! Sen gideceksin; hürriyet gelecek! Sen gideceksin; güçlendirilmiş parlamenter sistem gelecek! Sen gideceksin, millet yeniden iktidara gelecek! Şimdiden kemerlerini bağlasan iyi edersin, Çünkü İYİ Parti iktidarına çok az kaldı.” ifadelerini kullandı.

Akşener, KYK yurtlarında yaşanan intiharları gündeme getirerek “Öğrencilerimizin yaşadığı barınma sorunu; onları dernek ve vakıflara ait, özel yurtlara mecbur bırakırken… KYK yurtlarının başıboş yönetimlerin eline bırakılmasına göz yumamayız” diye konuştu. Akşener, Akdeniz Üniversitesi’ndeki intiharlara değinerek, “Elmalılı Hamdi Yazır yurtlarında yaşananların soruşturulması için konunun takipçisi olacağız” dedi.

Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin açıkladığı gelire endeksli senet (GES) girişimini eleştiren Akşener, “Meğer devlet hava meydanları ile kıyı emniyetinin gelirlerini pazarlıyorlarmış. Bu gelirler daha önce millete harcanırken şimdi GES alan tasarruf sahibine gidecek” dedi. Kur korumalı mevduat hesabının maliyetinin 200 milyar lirayı bulacağını belirten Akşener, asgari ücretin enflasyona uygun olarak güncellenmesi gerektiğini söyledi.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin grup toplantısında konuştu. Akşener’in konuşmasından satırbaşları şöyle;

“Geçtiğimiz hafta ülkemizin çeşitli bölgelerin sel felaketleri meydana geldi. Zarar gören vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimizi iletiyorum. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza rahmet, ailelerine sabırlar diliyorum. Dengesini bozduğumuz doğamızın bize bir mesajı var. 2 gün sonra 17 Haziran günü Dünya Çölleşme ve Kuraklıklaşma ile Mücadele Günü. Ülkemizin içinde bulunduğu Akdeniz havzası insan eliyle meydana gelen iklim değişikliği ile gittikçe daha da kuru bir bölge haline geliyor.

Isınma nedeniyle su kaynaklarımızdaki kayıpların derin bir su krizine yol açması riskiyle de karşı karşıyayız. Artan maliyetler nedeniyle toprağını boş bırakmak zorunda kalan çiftçilerimiz için çok daha hayati. Biz İYİ Parti olarak ülkemizin yeni bir krizi kaldıramayacağının farkındayız. İktidar mensuplarına açık bir çağrıda bulunmak istiyorum. İklim krizi meselesi iktidar-muhalefet meselesi değil, Türkiye’nin geleceğini kurtarma meselesidir. Biz ülkemiz için hayati öneme sahip iklim kriziyle ilgili atacağınız her türlü olumlu adımın yanında olacağız. O adımı atmak sizin sorumluluğunuzda.

Antalya’da Akdeniz Üniversitesi’nin içerisinde bulunan Elmalılı Hamdi Yazır KYK Yurdu’nda yaklaşık bir aydır intihar vakaları yaşanıyor. Zor buldukları yurtlarda neler yaşadıklarını bilmek zorundayız. Eğer ortada gençlerimizin hayatlarını baskılayan şartlar varsa bunu öğrenmek zorundayız. Öğrencilerimizin barınma sorunu onları özel yurtlara mecbur bırakırken ve Enes’İn acısı hale tazeyken KYK yurtlarının da başıboş yönetimlere bırakılmasına göz yumamayız.

Gerçeklerin bir an önce gün yüzüne çıkarılması için konunun takipçisi olacağız. Gençlerimizi karanlığa hapseden nedenlerin peşini bırakmayacağız. Ben defalarca bu kürsüden Erdoğan’ın vicdanına seslendim. Gel iktidar ve muhalefet el ele verelim bu ülkenin lügatından kadın, çocuk ölümlerini silelim dedim. Bu konuda tek bir somut adım atmadı, atmıyor. Çünkü kürsü şovları peşinde koşup hâlâ 3 maymunu oynuyor.

Nebati bakan bu kafayla GES’ten sonra milleti tamamen denklemden çıkarıp yandaş ekosistemin tamamı paylaşabilsin diye YES yani Yandaş Endeksli Senet çıkarırsa şaşırmayın. Gelire Endeksli Senet’ten önceki KKM’nin ülkemize maliyeti 220 milyar lirayı bulacak. Bu para bir çivi bile çakmadan Hazine’nin kasasından çıkacak. Bu para ile milletimize ve memleketimize çok daha faydalı işler yapılabilirdi.

220 milyar lirayla okullarda, sokaklarda, her yerde şahit olduğumuz çocuk yoksulluğu ve yoksulluk bitirilebilirdi. Mesela devlet okullarında 11 milyon öğrencimize ücretsiz kahvaltı ve öğle yemeği verilebilirdi. Yıllardır Hazine’de para yok diye görmezden gelinen kazanılmış hakları için mücadele veren EYT’li arkadaşlarımızın hakları verilebilirdi. Tüm bunlar esasında bir öncelik meselesi. Ne var ki AK Parti iktidarının hiçbir programında öncelik milletimiz olmuyor. İktidarın altına imza attığı tüm yanlışlara rağmen ülkemizi içinde bulunduğu bu çukurdan çıkarmaya geliyoruz.

Asgari ücrete rekor zam yaptık diye böbürlenenler hemen her ürüne neredeyse her gün gelen zamlarla zerre ilgilenmiyor. Bugün yeniden iktidara seslenmek istiyorum. Asgari ücretli vatandaşlar evine ekmek götüremiyor. Bir an önce asgari ücreti güncelleyin. Milletimizi ayın ortasına bile gelmeden eriyen maaşlar ile açlığa, çaresizliğe mahkum edemezsiniz.

Kendi eş, dostunuzu ihya ederken bu milletin evlatlarını görmezden gelemezsiniz. Artık kabul edin, sizin bu aziz millete verecek hiçbir şey kalmadı. Artık yapılacak belli. Getirin sandığı, millet karar versin. Türkiye sahipsiz değil, milletimiz de çözümsüz değil. Madem yapamıyorsunuz o zaman daha fazla gölge etmeyeceksiniz. Siz sadece sandığı getireceksiniz sonra da muhalefet saflarında yerinizi alıp oturup izleyecek ve ders çıkaracaksınız. Bu kadar basit.

“Dev yatırım’ dedikleri fabrika yerinden sökülüyor”

Bay Kriz’in peşkeş çekilen stratejik kurumumuzla ilgili ne nutuklar atıldı! Önce satmadık, kiraladık. Bunların hepsi aynı şahıs söyledi. Son olarak da peşkeş çekilmesini örtbas etmek için başka yalan uyduruldu. Dendi ki ‘Karasu’da farklı bir fabrika kuruyoruz, istihdamı artırıyoruz.’ Yandaş medya da günlerce yayın yaptı. Fabrikaya gittik. Yatırım matırım yok. Fabrika sökülüyor. Yanlış duymadınız. ‘dev yatırım’ dedikleri fabrika yerinden sökülüyor. İşte size Bay Kriz’in mangalda kül bırakmadığı yerli ve milli yatırım anlayışı. Milli ve stratejik kurumlarımızı yabancılara peşkeş çekmeyeceksin. Erdoğan’ın yerli ve milliliği lafta. Kendisinin son icraatı da yerli kaynaklarla elektrik üreten firmaları zora sokmak.

Asgari ücretli milyonlarca vatandaşımız evine ekmek götüremiyor. İğneden ipliğe her şeye gelen zamlara doğrultusunda, bir an önce, asgari ücreti güncelleyin. Sayın Erdoğan, o evler dipsiz birer dert kuyusu olmuş durumda. Sen onlara ‘şükürsüz” desen de; uzun uzun bakıp, o dertleri görmesen de; Nietzsche’nin söylediği gibi, o dert kuyusu, artık seni çok net görüyor.

“Sorunu öfkeyle değil, sağ duyuyla çözeceğiz”

Size garanti ediyorum. İYİ Parti iktidarıyla birlikte, Türkiye’de sığınmacı sorunu diye bir sorun kalmayacak. Ancak özellikle gençlerimizden, bir şey rica ediyorum: O da öfkenize yenilmemeniz… Sizleri haklı öfkeniz üzerinden, kendi oyun sahasına çekmeye çalışanları, lütfen dinlemeyin. Berbat göç politikalarına kurban arayanların, sizi manipüle etmelerine, sakın izin vermeyin.

Kendi beceriksizliklerine kılıf arayanların tuzağına, asla düşmeyin. Şunu bilin ki; sığınmacıları geri göndermek, uluslararası hukuktan doğan, en doğal hakkımız. Beşar Esad, kapsamlı bir af çıkartıp, sığınmacılara, ‘Ülkenize dönün’ diyor. Ama Sayın Erdoğan, ‘Durun daha karpuz kesecektik, durun daha vatandaşlık verecektik’ diyerek, buna engel oluyor. Yani şu anda, sığınmacıların dönmesini istemeyen ve bunu engelleyen, tek bir kişi var; O da bizzat Sayın Erdoğan.

Türkiye’de, bu sorunun çözülmeme ihtimali yok. Dolayısıyla; Sorunu öfkeyle değil, sağ duyuyla çözeceğiz. Nefret tiratlarıyla değil, diplomasi diliyle çözeceğiz. Boyun eğerek değil, dik durarak çözeceğiz. Sulandırmadan, saptırmadan, Türk Milleti’ne yakışır biçimde, devlet ciddiyetiyle çözeceğiz.

Millet İttifakı’nın adayının kim olacak?

Nitekim Sayın Erdoğan da, artık kendisine ayrılan sürenin, sonuna geldiğini görüyor. O nedenle, artık tek bir derdi var: Millet İttifakı’nın adayının kim olacağı… İşi gücü bıraktı, her fırsatta, “Adayınız kim?” diye soruyor. ‘Acaba benim yerime kim gelecek’ diye, büyük bir merak içinde. Hatta bunun için, sandığa gömüleceğini bile bile, adaylığını bile açıkladı. Devir teslim heyecanıyla, geceleri uykularının kaçtığından eminim.

Sen hiç merak etme. Senin yerine, özgürlük gelecek! Senin yerine, adalet gelecek! Senin yerine, demokrasi gelecek! Senin yerine, liyakat gelecek! Senin yerine; huzur gelecek! Senin yerine, bereket gelecek! Sen gönlünü ferah tut. Sen gideceksin, istibdat bitecek! Sen gideceksin; hürriyet gelecek! Sen gideceksin; güçlendirilmiş parlamenter sistem gelecek! Sen gideceksin, millet yeniden iktidara gelecek! Şimdiden kemerlerini bağlasan iyi edersin, Çünkü İYİ Parti iktidarına çok az kaldı”.

Paylaşın

HDP’li Sancar: Seçimlere En Geniş Demokrasi İttifakıyla Gireceğiz

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, “Seçimlerde nasıl davranacağımızı bir buçuk yıldır anlatıyoruz. Spekülasyonlar boştur. Parlamento seçimlerine en geniş demokrasi ittifakıyla, mevcut ittifaklar dışında en geniş demokrasi ittifaklarıyla gireceğiz. Meclis’i Saray’ın bir uzantısı olmaktan çıkaracağız, halkların sorunlarının tartışıldığı, çözümün arandığı bir platform haline getireceğiz” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Sancar, konuşmasının devamında cumhurbaşkanlığı seçimine de değinerek, “Müzakere ile, açık diyalog ve mutabakatla ortak aday fikrine de açık olduğumuzu söyledik. Cumhurbaşkanlığı seçiminde politikamız budur. Açık müzakere, doğrudan diyalog ve gerçeklerle yüzleşme temelinde bir mutabakat. Eğer bu saydığımız yöntem karşılık bulmazsa hiç şüphesiz kendi yolumuzda yürümeye devam edeceğiz” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) düzenlenen grup toplantısında siyasetin gündeminde yer alan konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Sancar’ın açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle;

“Türkiye’nin tarihi OHAL ve sıkıyönetimler tarihidir. AKP geldiğinde bu ülkede OHAL vardı, şimdi olağan hale gelmiş bir OHAL var. 20 Temmuz 2016’da üç aylık ilan edilen OHAL resmi olarak 2 yıl sürmüş; şimdi de devam ediyor. Demokrasi ve hukukla bu ülkeyi yönetmelerinin kendi zihniyetleri açısından yönetmenin mümkün olmadığını biliyorlar. Türkiye fiilen kalıcı bir OHAL rejiminde yaşamaktadır. OHAL döneminde çıkarılan KHK’larla kamudan 152 bin kişi ihraç edildi. Şimdi de 35. madde kapsamında keyfi, hukuk dışı uygulamalarla kamu çalışanlarını mobbing altında tutmaya çalışıyorlar. Binlerce kamu çalışanı adalet aramaktadır.

Bizler, elbette kaybedilen yılların, çekilen acıların tümüyle telafisinin mümkün olmadığını biliyoruz ama haksızlıkların giderilmesi için ne gerekiyorsa yapmaya devam edeceğiz. Bu konuda kararlılığımız, duruşumuz tamdır, nettir. Kimsenin şüphesi olmasın. Bu ülkede geniş bir mağdur kesim vardır, bu adaletsizliğe karşı mücadelemiz sürüyor. Sözümüz sözdür.

Sevgili arkadaşlar, Türk toplumu ve ülkeyi, siyaseti ve geleceği yakından ilgilendiren önemli bir hususu bir kez daha değerlendirmek istiyorum. Bu da Kürt sorununda çözümsüzlük, savaş politikaları ve tecrit meselesidir. Ortada bir gerçeklik var, gerçekliği gören siyasettir; gerçekliği yok sayan değil. Gerçekliğe gözünü kapatan siyaset çözüm üretemez. Tam tersine ülkeyi çürütür, çökertir, insanlarını mutsuzluğa boğar. Gerçeklik nedir?

‘Bu ülkede 40 yıllık bir çatışma gerçekliği var mı? Kim inkar edebilir?’

Birincisi, yüz yılı aşan bir Kürt sorunu gerçeği var. ‘Yok diyenler de biliyorlar ki var. Yüz yılı aşan bir Kürt sorunu gerçekliği, gözümüzü kapatabileceğimiz bir gerçeklik değildir. Eğer bunu görmezden gelirsek bu kanlı kısır döngüyü devam ettiririz. Bu ülkede 40 yıllık bir çatışma gerçekliği var mı? Kim inkar edebilir? Bu ülkede çözümsüzlük politikalarının en hakim anlayış olduğu bir gerçeklik mi? Bazı istisnai gelişmeler hariç, evet. Bunu yok sayabilir miyiz? İsterseniz yok sayın, ama gerçeklik yok sayılınca ortadan kalkmıyor.

Savaş politikaları bu ülkede bir gerçeklik mi? Bunlarla birlikte tecrit bir gerçeklik mi? Evet gerçeklik. İmralı’da 23 yılı bulan bir hukuksuz düzen uygulanıyor. Ne uluslararası ne iç hukuka uyan bir yanı var bunun. Peki bu gerçekliği dile getirmek siyasi sorumluluğun bir gereği mi? Evet. Gerçekliği dile getirdiğimiz için, gerçeklerle yüzleşmeyi talep ettiğimiz için sürekli hedefiz. Diğer siyasi aktörler bu siyasi gerçekliğin üstünü paltoyla örtmeye çalışıyorlar. Bunun üstünü örterek sorunu kapatabiliyor musunuz? Hayır.

‘Biz yüzleşme siyasetini esas alıyoruz’

Yapmamız gereken ne? Yüzleşmedir. Gerçek bir yüzleşme. Gerçeklikle yüzleşmedir. Bu saydığım tüm gerçeklikler gizlenemeyecek kadar yakıcı gerçeklerdir. Bunlarla yüzleşme olmadan bu ülkenin düzlüğe çıkma ihtimali yoktur. HDP de bunu esas almaktadır. Biz yeni bir başlangıç ve Türkiye’de eşit, demokratik bir yaşam istiyoruz. Gerçeklikleri söylemek evet, sarsar. Birçok kesime gerçekliği gösterdiğinizde sarsılabilir. Tekrar söylüyorum, çözüm yüzleşmeyle başlar. Yüzleşme sarsar, hatta acıtabilir. Ama gerçekliği yok saymak daha vahim sonuçlar yaratır. O nedenle biz yüzleşme siyasetini esas alıyoruz. Bu gerçekliklerle yüzleşilecek ve yüzleşmeyi gerçek çözüm siyaseti takip edecek.

Partimiz yaşamı ihlal eden her uygulamanın karşısındadır ve bununla mücadele eder. Kürt sorunuyla demokratik çözüm ancak müzakere, diyalog ve demokratik siyasetle mümkündür. Bunu da her fırsatta söylüyoruz, gereğini de her vesileyle yerine getirmeye çalışıyoruz. Tecrit çözümsüzlüğün bir parçasıdır. Basit örneklerle anlatalım 2013-15 yıllarını hatırlayalım; bu ülkede çatışmalar durmuş, çözüm umudu yükselmiş, demokraside de ekonomide de ilerlemeler kaydedilmişti. Çünkü müzakere ve diyalog yöntemi uygulanıyordu. Cenazeler gelmiyordu, analar ağlamıyordu.

Peki 2.5 yıllık süreç ne zaman sona erdi? Fiilen 5 Nisan 2015’te sona erdi. 5 Nisan 2015, İmralı’da Abdullah Öcalan’la görüşmelerin kesildiği tarihtir. Çözümsüzlük politikalarının yeniden en ileriye taşındığı, yeni dönemin başlangıcıdır. O günden bu yana yaşadığımız yıkım herkesin gözü önündedir. Çözümsüzlüğe karşı her türlü uygulamayı reddediyoruz.

‘Barış ve çözüm için yapılan her girişim bu iktidarı rahatsız ediyor’

Bir başka örnek vereyim; İmralı’da Öcalan’la en son Ağustos 2019’da avukat görüşmesi yapılmıştır. “Bir haftada çatışma durumu ihtimalini ortadan kaldırırım” demişti. Burada da başta devlet aklı olmak üzere bütün kesimlere bir mesaj iletmiştir. Neden bu şans değerlendirilmiyor? İşte bizim burada Kürt sorununda demokratik çözüm barış, bunun yönetimi olarak siyalog derken kastettiğimiz her alanda bunun imkanlarını yaratmak, ortadan kaldırılan şartların yeniden sağlanmasını istemektir. Gemlik yürüyüşü de bizim demokratik çözüm, barış konusunda tutumumuzun bir başka alandaki yansımasıdır. Evet, çeşitli kuruluşlar kamuoyunun dikkatini yaygınlaşan savaş politikalarına karşı çözüm, demokratik çözüm ve barış imkanlarına dikkat çekmektedir. Bu bir demokratik haktır. Ama bu demokratik imkanı kullandırmamak için güvenlik güçleri iktidarın emrinde ağır şiddet uyguladılar. Görüntüler ortada. Şimdi, burada böyle bir anlayışın nereye çıkacağını kestirmek zor değil. Demek ki barış ve çözüm için yapılan her girişim bu iktidarı rahatsız ediyor.

Çatışmaları bitirmek istiyoruz. Biz bu ülkede kalıcı barışı sağlamak istiyoruz. Onun için her alanda mücadele yürütmeye devam edeceğiz. Barış ve çözüm için kapalı kapıları açacak anahtar tam da budur işte. Tam da bu nedenle HDP’ye yeniden saldırılar başlıyor. Kürt sorunund açözümsüzlük anlayışı derinleştikçe, sadece ekonomi çökmüyor, toplum da çürütülüyor. İşte biz geleceği bu zihniyet üzerine değil, eşit yurttaşlık temelinde Kürt sorununun demokratik yollarla çözüldüğü bir yaklaşımı savunuyoruz. Bunu söylemek iktidarı rahatsız eder anlıyoruz. Çünkü varlığını inkara, savaş politikalarına, kutuplaşmaya bağlamış. Peki muhalefete ne oluyor? Sizlerin bu gerçeklikler karşısında sözünüz nedir? Önerileriniz nedir? Bu iktidarın izlediği yolu aynen devam ettireceğiz diyorsanız bu iktidardan temelde farkınızın ne olduğunu ortaya koyun. Bizler, bu iktidarın zihniyetini ve politikalarını başka türlü ambalajlarla topluma seçenek olarak sunma arayışlarına da karşı çıkıyoruz.

Onlar ne yaparlarsa yapsınlar, savaştan medet umanlar, bu ülkede ezilenleri ezilen olarak tutmayı hedefleyen kim varsa bilsin ki karşılarında HDP var, demokrasi güçleri var, halkın birlikte, eşit, özgür yaşama isteği var. Biz bu iradeyi ortaya çıkarmaya kararlıyız. İktidarın başı AKP Genel Başkanı dün Gemlik yürüyüşüyle ilgili ‘cenazeleri de andı.’ İşte biz bunun için mücadele ediyoruz. Bir daha bu ülkeye cenazeler gelmesin diye mücadele ediyoruz. Biz giden her canın yüreğimizden bir parça aldığına inanan insanlarız.

Gerçekliği yok sayan ve kendinizi kandıran yoldan ayrılın. Seçimler yaklaşıyor, bu seçimler herhangi bir seçim olmayacak bunu da biliyoruz. HDP olarak tutumumuzu aylar önceden ortaya koyduk. Biz ne bu zorba iktidarı ne de eski köhnemiş zihniyeti devam ettirecek arayışları kabul ediyoruz. Biz gerçek alternatiflerin peşindeyiz.

Kısacası değerli arkadaşlar, İmralı’daki tecrit de bunun bir parçası. Ona karşı itirazı da tecrit etmek istiyorlar. Barış için verilen her mücadeleyi, eşit yaşam için verilen mücadeleyi tecrit etmek istiyorlar. Tecrit politikası her tarafa yaygınlaştırmak isteniyor. Her alandaki tecrite karşı mücadele olacaktır. Mücadele varsa umut vardır, umut varsa başarı kaçınılmazdır.

Parlamento seçimleri

Seçimlerde nasıl davranacağımızı bir buçuk yıldır anlatıyoruz. Spekülasyonlar boştur. Parlamento seçimlerine en geniş demokrasi ittifakıyla, mevcut ittifaklar dışında en geniş demokrasi ittifaklarıyla gireceğiz. Meclis’i Saray’ın bir uzantısı olmaktan çıkaracağız, halkların sorunlarının tartışıldığı, çözümün arandığı bir platform haline getireceğiz.

Bize karşı önyargılar varsa toplumun her kesimiyle konuşmaya hazırız. Bizim duruşumuzdan kaygı duyan kim varsa açıkça diyaloğa gelsin. Eğer halkın içinde bizimle bu diyaloğu kuramayacak kadar mesafe varsa, o mesafeyi kapatmak da bizim görevimizdir. Önümüze konan eleştirileri samimiyetle değerlendirmeye, kendimizi bu çerçevede düzeltmeye, gerekirse değiştirmeye hazırız.

Cumhurbaşkanlığı seçimi

Müzakere ile, açık diyalog ve mutabakatla ortak aday fikrine de açık olduğumuzu söyledik. Cumhurbaşkanlığı seçiminde politikamız budur. Açık müzakere, doğrudan diyalog ve gerçeklerle yüzleşme temelinde bir mutabakat. Eğer bu saydığımız yöntem karşılık bulmazsa hiç şüphesiz kendi yolumuzda yürümeye devam edeceğiz.

Kimse imalar beklemesin. Bu saydığımız yöntemler karşılık bulmazsa şüphesiz kendi adayımızı çıkarmayı da en önemli seçenek olarak tutuyoruz. Bu kadar. Kulis bilgileriymiş de, şuymuş da, buymuş da. Buradayız, herkesle konuşmaya hazırız. “

Paylaşın

CHP Lideri Kılıçdaroğlu: Biz Daha Ölmedik

Partisinin Meclis’teki grup toplantısında konuşan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, “Son zamanlarda sureti kendinden menkul bazıları türedi. Bazıları gazeteci, bazıları araştırmacı olarak karşımıza çıkıyor. Bana muhalefeti öğretmeye çalışıyorlar. Muhaliflik dersi verenler, biz daha ölmedik, sizin ne mal olduğunuzu biz gayet iyi biliyoruz. Muhalefet ahlakla yapılır. Yazı yazmayan, konuşmayan adam bize muhalefet dersi veriyor. Biz kelle koltukta muhalefetimizi sonuna kadar yapacağız” dedi.

Haber Merkezi / Diyarbakır’da, geçen hafta gözaltına alınan 21 gazeteciyi gündeme getiren Kılıçdaroğlu, “Ya gazetecilerden ne istiyorsunuz? Bir siyasetçinin vazgeçmeyeceği tek bir şey varsa da o da medyanın özgürlüğüdür. 20’ye yakın gazeteciyi topluyorsun Diyarbakır’da hangi gerekçesiyle içerideler. Evrensel gazetesi tam bin gündür Basın İlan Kurumu ilan vermiyor. Neden_? Basın İlan Kurumun Basın İnfaz Kurumu’na döndürdüler. Niye vermiyorsun kardeşim, saraydakiler rahatsız diye mi? Yeni Asya gazetesine 864 gündür ilan verilmiyor niye kardeşim? Hangi gerekçeyle cezalandırıyorsun?” ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Gezi Eylemlerine katılanlara yönelik, “sürtük, çürük” ifadelerine tepki gösteren Kılıçdaroğlu, “”Erdoğan küfürbazdır. Kişi kendinden bilir ya, ‘Milletimizin dilinden konuşuyorum’ diyor. Millete de iftira atıyor. Bu millet zulmün karşısında duran bir millettir. Kendi küfrünü millete alet edemezsin. Onun düştüğü çukura düşmeyeceğiz” dedi.

AK Parti Milletvekili İbrahim Halil Yıldız’ın, 2018 yılında yakın korumalarının silahlı saldırısıyla yaşamını yitiren Şenyaşar ailesinin adalet arayışına da dikkat çeken CHP Lideri Kılıçdaroğlu, “Şenyaşar ailesinin hakkını hukukunu savunmak suç olmaya başladı” ifadelerini kullandı.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin Meclis’teki grup toplantısında konuştu. Kılıçdaroğlu’nun konuşmasında öne çıkanlar şöyle:

“Adalet Yürüyüşü bizim tarihimizde değil dünya siyaset tarihinde önemli bir yere sahip. Bunu anlatırken duygulanırım. Bu konuya aslında hiç girmek istemedim ama. Açılış böyle olduğu için girmek zorunda kaldım. Bu ülkenin adaletsizliğe tahammülü yok artık. İnsanların düşünceleri kimlikleri inançları farklı olabilir. Ya arkadaş ne istiyorsunuz ya! Ne istiyorsunuz? Hakkı savunmak bile suç olmaya başladı!

O yürüyüş bir başlangıçtı adalet yürüyüşü bitmiş değil. Sürdürüyoruz onu. Hakkımızı ala ala ve milletin desteğini ala ala o yürüyüşü sürdürüyoruz. Devam da edeceğiz. O yürüyüş bizi 6 lideri buluşturdu. Bu işin felsefesinde o var. Hepimiz hukuku adaleti hakkı istiyoruz. O yürüyüş sonucunda büyük kentlerin şu anda Türkiye’nin nüfusunun yüzde 54’ü CHP’li belediyeler tarafından yürütülüyor. Diğer partileri de katınca yüzde 65’leri buluyor. Bu yürüyüş bitmiş değil. En son kişi adaletsizlikten şikâyet etmeyinceye kadar bu yürüyüşü sürdürteceğiz. Bunu yapmıyorsak siyasetin anlamı ne?

Bakın Pençe operasyonundan şehitlerimiz geliyor. Acılarını bile doğru dürüst yaşayamıyorlar. Bölücü örgüte karşı mücadele eden kahraman ordumuz güvenlik güçlerimiz hayatlarını veriyorlar. Bu ülkenin bağımsızlığı için, terör olmasın bu topraklarda diye. Bütün bunları düşünerek bütün vatandaşlarıma seslenmek isterim.

Ben size bize katılın derken bu iki kelimenin sıradan bir kelime olmadığın bu davetin de sıradan bir davet olmadığını bilmenizi isterim. Adalet istiyorsanız bu topraklarda hiçbir çocuk yatağa aç girmesin diyorsanız bu topraklarda beraber yaşayalım diyorsanız her evde tencere kaynasın diyorsanız, çiftçi alın terinin karşılığını alsın diyorsanız bize katılın.

Biri saraylarda yatarken biri yatacak yer bulamıyorsa bu haksızlığa dur demeniz gerekiyor diyorsanız bize katılın. Biz bunu istiyoruz. Temiz siyaset. Temiz siyaset istiyorsanız bize katılın. Bu ülkede benim ödediğim vergiyi siyaset nereye harcıyor diyorsanız bize katılın.

Temiz ahlaklı siyaset istiyoruz. Siyaset parlamentonun kirlilikten arınmasını istiyorsanız bize katılın diyoruz. Düşünün lütfen elinizi vicdanınıza koyun. Geçmişte a partisi b partisi diyebilirsiniz. Bugün farklı bir noktadayız. Olay bir parti olayı olmayı çoktan açtı olay artık Türkiye olayıdır. Türkiye geleceğidir.

Türkiye İstatistik Kurumu’na talimat veriyorsun enflasyonu düşük göster diye. Milyonlarca işçi emekli dul ve yetim düşük aylık alacak bunun için mi? Her türlü baskı olur mu? Hakkı savunmak ne zamandan beri suç olamaya başladı? İnsanlar bir devlet kurumunun önüne gidiyorlar. ‘Rakamları yanlış yayınlıyorsun’ diyorlar: ‘Birilerinin hakkını yiyorsunuz’ diyorlar.

Ya dul ve yetime ne veriyorsun zaten ya! Ona bir göz dikiyorsun. İşçiye memure ne veriyorsun zaten. Ona bile göz dikiyorsun. Bir taraftan bu olurken öbür taraftan çetelere Avrupa’daki enflasyon farkını da ödüyorsun. İnsaf ya. Bu mudur adalet? Bu haksızlık yeter artık diyorsanız bize katılın beraber olalım. Küçük dereler nehirleri oluşturur ve o nehirler okyanusa akar. Biz artık okyanusa akmak zorundayız.

Ya gazetecilerden ne istiyorsunuz? Bir siyasetçinin vazgeçmeyeceği tek bir şey varsa da o da medyanın özgürlüğüdür. 20’ye yakın gazeteciyi topluyorsun Diyarbakır’da hangi gerekçesiyle içerideler. Evrensel gazetesi tam bin gündür Basın İlan Kurumu ilan vermiyor. Neden_? Basın İlan Kurumun Basın İnfaz Kurumu’na döndürdüler. Niye vermiyorsun kardeşim, saraydakiler rahatsız diye mi? Yeni Asya gazetesine 864 gündür ilan verilmiyor niye kardeşim? Hangi gerekçeyle cezalandırıyorsun?

“Baronlar daha iyi bilir”

Türkiye’de ekilemeyen binlerce dönüm alan var, Sudan’da, Nijer’de, Venezuela’da yer kiralıyor. Venezuela’ya gidişleri başka nedenledir, baronlar daha iyi bilir. Çiftçi kardeşlerime sözüm var. Havza bazlı planlama yapacağız. Hiçbir çiftçinin traktörü, hayvanı haczedilmeyecek. Her köyde veteriner, ziraat mühendisi olacak. Elektrik ücretleri ürünü sattıktan sonra ödenecek, faiz uygulanmayacak. Güneşten enerji üreteceğiz, bütün çiftçilere elektriği ücretsiz vereceğiz.

Erdoğan ‘Kimse aç ve açıkta değil. Enflasyon sorunu yok, pahalılık var’ diyor. Şaşırmış. Enflasyonun, pahalılığın ne olduğunu bilmiyor. Dünya Gıda Örgütü’ne göre Türkiye’de 15 milyon kişi yetersiz besleniyor. Son 3 ayda 15 milyon kişiye 500 bin kişi daha ilave edilmiş. 5 yaş bebeklerin yüzde 6’sı yetersiz besleniyor. Bunun farkındalar mı?

Mazlumun dünyasında kıyamet kopuyor, zalim ise sarayında keyif içinde yaşıyor. Sarayda herkesin karnı tok. Çocukları milyon dolarları transferle uğraşıyorlar. Zalim fukaranın halinden anlamaz. Mazluma da Kaf Dağı’ndan bakar gibi bakıyorlar. Sırça köşkler yıkıldığı zaman hepsini göreceğiz.”

Erdoğan küfürbazdır. Kişi kendinden bilir ya, ‘Milletimizin dilinden konuşuyorum’ diyor. Millete de iftira atıyor. Bu millet zulmün karşısında duran bir millettir. Kendi küfrünü millete alet edemezsin. Onun düştüğü çukura düşmeyeceğiz. Bu küfür üzerine Türkiye’nin genç muhafazakar kadınlarına bir kez daha seslenmek istiyorum; ‘Bugün bunu söyleyen yarın size hayat tarzınız üzerinden küfredecektir. İstanbul Sözleşmesi sizin eseriniz. Ama Erdoğan bazı radikal kafaların baskısıyla sözleşmenizi elinizden aldı.

Radikal kafalar istiyor ki, muhafazakar kadınlar iş bulmasın, o radikal kafalar sana ‘süslüman’ diyorlar. Sana hayat şansı tanımak istemiyorlar. Kadın köleleşsin, baskı altında ezilsin istiyorlar. Radikaller Erdoğan’ı tehdit edip, kadın haklarının gasp etmenin zevkini aldılar. Sevgili kardeşim, yarın sana bambaşka yasaklar getirecekler. Onun için dur dememiz lazım. CHP eski CHP değildir. Beraberiz, birlikteyiz. Artık aynı değerleri savunuyoruz.

“Biz daha ölmedik”

Son zamanlarda sureti kendinden menkul bazıları türedi. Bazıları gazeteci, bazıları araştırmacı olarak karşımıza çıkıyor. Bana muhalefeti öğretmeye çalışıyorlar. Muhaliflik dersi verenler, biz daha ölmedik, sizin ne mal olduğunuzu biz gayet iyi biliyoruz. Muhalefet ahlakla yapılır. Yazı yazmayan, konuşmayan adam bize muhalefet dersi veriyor. Biz kelle koltukta muhalefetimizi sonuna kadar yapacağız.”

Paylaşın

Libya’ya Tezkeresi TBMM’de

Libya’ya asker gönderilmesi için verilen iznin süresinin 18 ay uzatılmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanlığına sunuldu. Tezkere izni 2 Temmuz 2022’den başlıyor.

Tezkerenin gerekçesinde, “Türkiye’nin milli çıkarlarına yönelik her türlü tehdit ve güvenlik riskine karşı uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli her türlü tedbiri almak, Libya’daki gayrimeşru silahlı gruplar ile terör örgütleri tarafından Türkiye’nin Libya’daki menfaatlerine yönelebilecek saldırıları bertaraf etmek, kitlesel göç gibi diğer muhtemel risklere karşı milli güvenliğimizin idame ettirilmesini sağlamak, Libya halkının ihtiyacı olan insani yardımları ulaştırmak” ifadeleri yer alıyor.

Cumhurbaşkanınca takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektiği takdirde Türkiye sınırları dışında harekat ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi, bu kuvvetlerin Cumhurbaşkanının belirleyeceği esaslara göre kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilmesi için her türlü tedbirin alınması ve bunlara imkan sağlayacak düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca

2 Ocak 2020’de verilen karar 2 Ocak 2021’den itibaren 18 ay uzatılmıştı. Yeni tezkere izni 2 Temmuz 2022’den itibaren 18 ay uzatıyor.

Paylaşın

Kira Artışına Yüzde 25 Sınırlaması Meclis’ten Geçti

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın bugün açıkladığı ve kira artışlarını yüzde 25 ile sınırlayan düzenleme TBMM Genel Kurulu’ndan geçti. Düzenleme, yasanın yürürlüğe girdiği tarih ve daha sonraki tarihlerde yapılan kira sözleşmelerini kapsayacak ve 1 Temmuz 2023’e kadar geçerli olacak.

Bekir Bozdağı’ın “Yaptığımız çalışma sonucunda konut kiraları bakımından 1 Temmuz 2023’e kadar yenilenecek kira sözleşmelerinde bir önceki kira yılının yüzde 25’ini geçmemek koşuluyla yapılacak artışların geçerli olduğuna dair bir geçici hüküm Borçlar Kanunu’na Adalet Komisyonu’nda eklenecek” açıklamalarının ardından düzenleme Meclis Genel Kurulu gündemine alındı.

AKP ve MHP milletvekillerinin imzasıyla, Genel Kurul’da görüşülen Avukatlık Yasası’na madde eklenmesi için verilen önerge kabul edildi. Kiraların 1 Temmuz 2023’e kadar yüzde 25’le sınırlanmasına ilişkin önerge şu şekilde:

“Konut kiraları bakımından, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih ila (bu tarih dahil) 1-7-2023 tarihleri arasında yenilenen kira dönemlerinde uygulanacak kira bedeline ilişkin anlaşmalar, bir önceki kira yılına ait kira bedelinin yüzde 25’ini geçmemek koşuluyla geçerlidir. Bir önceki kira yılının tüketici fiyat endeksindeki 12 aylık ortalamalara göre değişim oranının yüzde 25’in altında kalması halinde, değişim oranı geçerlidir. Bu kural, 1 yıldan daha uzun süreli kira sözleşmelerinde de uygulanır. Bu oranları geçecek şekilde yapılan sözleşmeler, fazla miktar yönünden geçersizdir. Bu fıkra hükmü, 344’üncü maddenin ikinci fırkası uyarınca hakim tarafından verilecek kararlar bakımından da uygulanır.”

Ankara’da düzenlenen “Uzlaştırma Ödül Töreni ve Sempozyumu”nda konuşan Bozdağ, yeni düzenlemenin, beklentileri karşıladığını umduğunu söyledi. Bozdağ, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bu düzenlemeyi yaparken geçici olmasına özellikle önem verdik. Geçici bir düzenleme. Bu düzenlemede, kiracı ve sahibinin hukukuna halel vermeden ikisinin de belli bir fedakarlıkta bir noktada durmasına da özen gösterdik. Umarım beklentileri karşılar. Umarım beklediğimiz sonuçları doğurur.”

Düzenleme 1 yıllık süreyi kapsayacak. Ev sahipleri ve kiracılar arasında ihtilaf olması halinde, sorunun daha hızlı çözülmesi için arabulucu formülü devreye girecek. Kira ihtilafları mahkeme yerine bu şekilde çözülecek. Arabulucu formülünün detayları henüz netleşmedi.

Türkiye’de ev sahipleri ve kiracılar, son dönemde üzerinde çalışılan önemli konulardan olan kira düzenlemesini merakla bekliyordu. Kira artışına sabit bir oran getirileceği duyurulmuştu.

Yeni düzenleme ile ilgili çalışmaları Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla; Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, Ticaret Bakanı Mehmet Muş ve Adalet Bakanı Bekir Bozdağ birlikte yürütmüşlerdi.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

Akşener İktidara Yüklendi: Yoksullarla Dalga Mı Geçiyorsunuz?

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan İYİ Parti Lideri Akşener, ekonomik kriz üzerinden sert sözlerle eleştirerek, “Milletimiz güvensizlik içinde yaşarken, saray şürekasına göre her şey yolunda. Milletimiz yoksullukla boğuşurken, 5 maaşlı, 10 maaşlı, saray danışmanlarının keyifleri, her zamanki gibi yerinde” dedi.

Haber Merkezi / Akşener, konuya ilişkin açıklamasının devamında, “Ülkede enflasyon, makyajlı hâliyle bile, yüzde 73 buçuk olarak açıklanırken, beceriksizliğiyle göz kamaştıran Nebati Bakan çıkıp ‘Biz bir yol ayrımına gittik. Enflasyonla büyümeyi tercih ettik. Bu sistemden dar gelirliler hariç, üretici firmalar, ihracatçılar kâr ediyor’ diyor.” ifadelerini kullandı.

Akşener, açıklamasını, “Böyle bir rezalet olabilir mi? Böyle bir pişkinlik olabilir mi? Yokluğa, yoksulluğa mahkûm ettiğiniz insanlarımızla bir de utanmadan dalga mı geçiyorsunuz? ‘Dar gelirli hariç, diğerlerinin işleri yolunda’ ne demek? Dar gelirli vatandaşlarımızı, vatandaştan saymayan, böyle bir umursamazlık olabilir mi? Siz nesiniz o zaman? Bostan korkuluğu mu? Bu sistem, sizin tercihiniz değil mi? Uçacak dediğiniz Türkiye, böyle mi uçacak?” sözleriyle sürdürdü.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuştu. Akşener’in konuşmasından satır başları şöyle:

“Bir hükümetin iyi veya fena olduğunu anlamak için hükümetten amaç nedir bunu düşünmek gerekir. Hükümetin 2 hedefi vardır. Biri milletin korunması ikincisi milletin refahını temin etmek. Bu iki şeyi temin eden hükümet iyi, edemeyen fenadır.

1923’de yapılan bu tespitteki hakikate bugünlerde tüm çarpıcılığı ile şahit oluyoruz. Bay Kriz ve olağanüstü ekonomi yönetimi sayesinde artık her yeni güne yeni bir zam haberiyle uyanıyoruz.

Artık zamla yatıyor, zamla kalkıyoruz. 2 bin 500 lira reva görülen emeklilerimiz, halk ekmek kuyruklarında sıra bekliyor. Akşam evde ne pişireceğini bilemeyen anneler, evine et, süt, yağ, hatta çocuğuna bez bile alamadığı feryat ediyor.

Saray şürekasına göre her şey yolunda. Milletimiz yoksullukla boğuşurken 5, 10 maaşlı saray danışmanlarının keyifleri her zamanki gibi yerinde.

“Utanmadan dalga mı geçiyorsunuz?”

Ülkede enflasyon makyajlı haliyle bile yüzde 73.5 olarak açıklanırken beceriksizliğiyle göz kamaştıran Nebati bakan çıkıp ‘Biz bir yol ayrımına gittik. Enflasyonla büyümeyi tercih etti. Bu sistemden dar gelirliler hariç üretici firmalar, ihracatçılar kar ediyor’ diyor. Böyle bir rezalet olabilir mi? Utanmadan dalga mı geçiyorsunuz? Bu ne demek? Dar gelirlileri vatandaştan saymayan bir umursamazlık olabilir mi? Siz bostan korkuluğu musunuz? Yazıklar olsun.

Neymiş enflasyon düşüşe girmiş. ÜFE üç hanede. Tırmanış devam ederken, TÜİK tez zamanda bu arkadaşın yardımına koşacak. TÜFE ve ÜFE oranlarından sorumlu daire başkanını görevden aldılar. 20 bölge müdürünü değiştirdiler.

TÜİK, domatesin, patatesin, kiranın ne kadardan hesaplandığını açıklamayacakmış. AB’den böyle bir talep gelmiyormuş.

TÜİK inandırıcılığını geri kazanmak için daha şeffaf olmak yerine kendisini bu ülkenin vatandaşına karşı değil, Sayın Erdoğan’a karşı sorumlu hissediyor. Tayyip Bey’i Üzmeyen İstatistik Kurumu olduğunu itiraf ediyor” diye konuştu.

Açıkladığınız rakamlar işçinin, memurun, emeklinin maaşlarını belirliyor. Gelin iki cihanınızı karartmayın. Gelin bu milletin ahını daha fazla almayın. Ya görevinizi layığıyla yapın ya da o görevlerden şerefinizle ayrılın.

Geçtiğimiz Mayıs ayında Danıştay ve Sayıştay’ın yıl dönümüydü. Her iki yargı kurumumuzda kadim devlet geleneğimizden damıttığımız köklü devlet kurumlarımızdır.

Sayın Erdoğan’ın en sevmediği kurumlarımızdır. Kendisi adeta devletimize, milletimize ve tarihimize ait ne varsa yıkmaktan, bozmaktan ve yozlaştırmaktan sorumludur. Aksini yapamadığı her şeye ve herkese de uyuz olur.

Nitekim iki kurumumuzun yıl dönümü törenlerinde yaptığı konuşmalarda her zamanki gibi yine bu ülkenin cumhurbaşkanını değil de adeta devlete karşı mücadele eden bir fanatiği gördük.

Sayıştay’a çıktı ve her zamanki yakışıksız tarzıyla ayar verdi. ‘Açık aramayın’ dedi. Yani işinizi yapmayın dedi. Hayırdır Bay kriz neden bu kadar korktun? Sayıştay’ın raporları zaten yolsuzluk ansiklopedisi gibi. Hiç kendini yorma çünkü devlet unutmaz.

Danıştay’a da hem sopa gösterdi hem de hukuk dersi verdi. Neymiş vesayete koltuk değnekliği yapan gizli, açık örgütlerin arka bahçesi haline dönüşen bir yargı millet adına karar veremezmiş.

“Çok mu zoruna gitti?”

Peki Danıştay’ın görevi ne? Hayırdır Sayın Erdoğan, İstanbul Sözleşmesi’nin Cumhurbaşkanlığı kararıyla feshedilemeyeceğini duymak çok mu zoruna gitti? Cübbesine düğme dikemediğin erdemli ve ahlaklı savcıların olmasına çok mu bozuldun?

İlk seçimde yetkiyi alıp Türkiye’yi içine soktuğun bu kurumsallaşma çukurundan evvel Allah çekip biz çıkaracağız. Sende oturup muhalefet sıralarından memleket nasıl yönetilir kıskançlıkla izleyeceksin.

Döktüğü betonun yanına peyzaj olarak 3-5 fidan dikmeyi çevrecilik zanneden betonarme çapsızlık bizlerin gönlünde yara açıyor. Cennet doğamıza edilen ihanet değişmiyor. Marmaris Milli Parkı içerisinde bulunan Kızılbük Koyu’nda büyük bir doğa katliamı yapılıyor.

Rantiyeler yine iş başında. Buradan kağıt üzerinde Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanı olarak geçen, gerçekte ise çevremizin, şehirlerimizin tarumarına sessiz kalan Murat Kurum’a ve Muğla Valiliği’ne sormak istiyorum.

ÇED raporu gerekli değildir raporunu hangi amaca, hangi çıkar sahibinin amacına ve hangi beklentiye göre verdiniz? Neyin karşılığında göz yumuyorsunuz?

Çürük-sürtük tartışması

Bir sandıklı siyasi ömürleri kalanların acınası çırpınışlarına, kaçınılmaz sonlarını görenlerin hezeyanlarına, koltuğunu korumak için tüm değerlerini kaybedenlerin hakaretlerine maruz kaldığımız bir haftayı daha geride bıraktık.

Artık pis dillerini, öfkelerini, nefretlerini açık etmekten çekinmiyorlar. Millete hesap vereceğine hesap soran, hak yiyeni savunan kirli bir zihniyet ile karşı karşıyayız.

Sayın Erdoğan ve arkadaşları sayesinde bugün acaba ne olduk diye uyanıyoruz. Bugün acaba hangi hakarete maruz kaldık diye meraklanıyoruz.

Tarihin her döneminde aziz olan büyük Türk milleti, AK Parti iktidarı nezdinde bir gün hain, bir gün terörist oluyor, bir gün nankör oluyor, bir gün vicdansız oluyor, bir gün cibiliyetsiz oluyor.

Geçtiğimiz hafta da hiç utanmadan, sıkılmadan, zerre duraksamadan bu aziz millete ‘çürük ve sürtük’ dendi. Bu hakareti denize dökülüşünü unutamayan bir Yunanlı etmedi. Yazıklar olsun.

Sen bu ülkenin cumhurbaşkanı seçildiğinde bir yemin ettin. Bu yemini namusun ve şerefin üzerine ettin. Hani senin nerede yeminin? Hani nerede milletin huzuru ve refahı?

Nerede adalet? Nerede Atatürk İlke ve İnkılapları? Sen yeminini bozdun Sayın Erdoğan. Kibrinin esiri olup, hakikate kör olurken bozdun. İktidar sarhoşu olup, Meclisimizi vesayetin altına alırken bozdun. Milletin hazinesini yandaşlarına peşkeş çekerken bozdun.

Şimdi senin istediğin gibi yaşamıyor, konuşmuyor diye demokrasiyi, adaleti savunuyor diye seni beğenmiyor, istemiyor, oy vermeyi de düşünmüyor diye milletimize hakaret ederek bozdun.

Sen kendi egonu ‘hak ettikleri teşhisi koydum’ diye şişirmeye devam et. Sen bu hakareti sadece ‘gezici’ diye yaftaladıklarına ettiğini sanmaya devam et. Ben seni acı gerçekle yüzleştireceğim.

Gezi başlangıcından bizzat senin elinle rayından çıkarttığın kadar geçen süreçte, sağcısından solcusuna, muhafazakarından sekülerine, yaşlısından gencine herkesin istibdat rejimine karşı sergilediği bir ruh, bir duruş, bir direniştir. Bu işi tetikleyen ise bizzat ‘iki ayyaş’ söylemidir. O gençler ‘yeter artık’ dediler.

Sen bunu görmedikçe, oraya katılan kadınlara, erkeklere bu hakaretleri ettikçe çok daha derine batıyorsun sayın Erdoğan. Ne yaparsan yap bu ruhu yenemezsin.

Ne kadar sayıp sövsen de işte en sonunda böyle mağlup olursun. Hiç merak etme sana asıl dersi bu aziz millet sandıkta verecek.

Sen, “milletin dili” diye, edepsizliği haklı çıkarmaya çalışadur, Hakaret ettiğin bu aziz millet, sana en okkalı tokadını sandıkta gösterecek!

Çünkü; Birleştireceğine, nefret saçandan Cumhurbaşkanı olmaz! Çünkü; Milletin namusunu koruyacağına, namusa dil uzatandan, Cumhurbaşkanı olmaz!

Çünkü; Devletin varlığına sahip çıkacağına, kendini devlet yerine koyandan, Cumhurbaşkanı olmaz! Çünkü; Türkiye Cumhuriyeti’nin, şanını ve şerefini yücelteceğine, ayaklar altına aldırandan, Cumhurbaşkanı olmaz! Çünkü; Vatanın bölünmez bütünlüğünü savunacağına, Vatan toprağını, bir türlü sahiplenemeyenden, kupon arazi olarak görenden, Cumhurbaşkanı olmaz!

“Aziz Türk Milleti, artık senin gerçek yüzünü gördü”

Çünkü; Hukukun üstünlüğüne, adalete, anayasaya bağlı kalacağına, yandaşa, saraya, koltuğa bağımlı kalandan, Cumhurbaşkanı olmaz!

Ez cümle; Sözünden dönenden, yeminini bozandan, emanete hıyanet edenden, Cumhurbaşkanı hiç olmaz! Aziz Türk Milleti, artık senin gerçek yüzünü gördü.

Geri sayım başladı, bunun artık dönüşü yok. Sandık geldiğinde, milletimizin kutlu iradesi, seni o sandığa gömecek. Emin ol, çok az kaldı!

Gençlerimiz kendilerini; çaresiz, kimsesiz, sahipsiz hissediyor. Üstelik bu çocuklar, “şanslı” olarak nitelendirilebileceğimiz koşullarda yaşaması gereken çocuklar.

Büyükşehirde yaşayan gençlerimiz bile, bunları yaşıyor. Daha küçük şehirlerde, köylerde yaşayan, gençlerimizin, çocuklarımızın durumu, daha da vahim. Onlar, derin bir yokluk, yoksulluk ve imkânsızlık içinde yaşıyorlar. Çünkü; Onların elinden, Cumhuriyet’in imkânlarını aldılar.

Çünkü; Onların elinden, fırsatlarını aldılar. Çünkü; Onların elinden, yükselme, başarma, hayallerine kavuşma umutlarını aldılar.

Onların elinden, çocukluklarını, gençliklerini, en güzel yıllarını çaldılar. Bunun için de ilk önce, eğitime saldırdılar. Hatırlayın: Cumhuriyet için eğitim; köyü, şehri, zengini, fakiri ayırt etmeden, her tüten ocağın, geleceğe dair güveniydi.

Karda kışta, tüm zorluklara rağmen, gençleri okutan, yetiştiren azimdi. Onları geceleri, sobanın başında bile, ders çalıştıran umuttu. Her türlü koşulda, ideallerinin peşinden koşacak, memleketi, muasır medeniyetler seviyesine taşıyacak nesillerin teminatıydı.

Cumhuriyet eğitim seferberliğini; Köy okullarıyla başlattı. Önce, köylere gönderilecek öğretmenler yetiştirdi. Sonra o idealist öğretmenleri, köylere dağıttı. Bilimin ve fennin ışığını, memleketin dört bir yanına yaydı. Ne acıdır ki; bugün Cumhuriyetin bu vizyonundan, olabildiğine uzaktayız.

Ak Parti’nin eğitimde yol açtığı en önemli tahribatlardan biri, hiç şüphesiz, köy okullarının kapatılması politikasına, hız vermesiyle yaşandı. Son 20 yılda, 20 binden fazla köy okulu kapatıldı. Taşımalı eğitim sistemi denilen, garabet bir uygulamaya geçildi.

Sonuçta ortaya çıkan manzarada; Köy var, köyde çocuk var, ama okul yok… Bugün tam tamına, 722 bin 845 çocuğumuz, Köylerinden, şehir merkezlerine taşınıyor. Köy okulları kapatılınca; Millî bayramlarımız artık köylerimizde kutlanamıyor.

Artık İstiklal Marşımız, her Pazartesi köylerimizde okunmuyor. Bayrağımız göndere çekilmiyor. Köy okulları kapatılınca; Köy hayatı da, canlılığını kaybetti. Tarım bitti, hayvancılık bitti. Oysaki, Atatürk’ümüz ne diyordu: “Köyler ülkemizin kılcal damarları, köylüler de milletin efendisidir.” İşte biz, İYİ Parti olarak; Köylülerimize hak ettikleri itibarı, yeniden kazandırmak için çalışıyoruz.

Bugün maalesef; Cumhuriyet’in geleceği emanet ettiği o nesiller, artık o köylerden çıkmıyor. Çocuklarını köyden uzağa göndermek istemeyen ana babalar, ilk 4 yılın sonunda, çocuklarını okuldan alıyor. Özellikle kız çocuklarımız, erken yaşta okuldan alınıyor. Herhangi bir meslek sahibi olamıyor. Kimisi çocuk yaşta evlendiriliyor.

Gelecek hayali kuramıyor. TÜİK rakamlarına göre, kız çocuklarımızın erken yaşta evlendirilme oranı, erkek çocuklarımızın, tam 21 katı. Son 20 yılda, 1 milyon kız çocuğumuz, yaşları tutmadığı için, mahkeme kararı sonucu evlendirildi.

Bu sayı, resmî nikahlardan çıkan sonuç. Bunun üzerine bir de, kayıt altına alınmayan evlilikler var. Artık kızlarımız; “Titrerim mücrim gibi, baktıkça istikbalime” diyorlar. Halbuki mücrim olan onlar değil…

Esas mücrim olan; Bizzat Bay Kriz, uyguladığı yanlış politikalar ve bu ucube sistemin kendisidir. Bu kadar basit. AK Parti iktidarının, 2013-2020 yılları arasında; Köy okullarını kapatıp, hiçbir denetimi olmayan, karda kışta gidilemeyen, ya da 40–50 kilometre yol gidilen, taşımalı sistem için harcadığı para, eldeki verilere göre, 20 milyar lirayı aşmış durumda. Artan mazot fiyatları ve gıda enflasyonunu da dikkate alırsak; bugün, bu mali yükün, çok daha fazla olduğu, apaçık ortada…”

Paylaşın

Kılıçdaroğlu’ndan Muhafazakar Kadınlara Çağrı: Bize Katılın

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, “Bize katılın derken çiftçileri üreticileri taksiciyi herkesi istiyorum ama muhafazakar genç kadınların da bize katılmasını istiyorum” dedi.

Haber Merkezi / Kılıçdaroğlu, konuşmasının devamında, “Muhafazakar genç kadın kardeşlerim size de iki çift lafım var. Bunların ne yaptığını biliyorsunuz. Gezi olayları dolayısıyla bu ülkenin kadınlarına nasıl hakaret edildiğini biliyorsunuz. Yarın döner bunlar size de hakaret eder. Ama biz şuna inanırız cennet anaların ayakları altındadır. Ve kadına saygı duyarız. Efendim CHP diyecekler bize hep CHP’yi kötülediler diyecekler şuna inanmanızı isterim; CHP eski CHP değil, siz de eski siz değilsiniz. Artık beraberiz artık birlikteyiz aynı değerleri savunuyoruz.” ifadelerini kullandı.

Gençlere de hitap eden Kılıçdaroğlu, “Her türlü haklarını koruyacağız. O gençlere yine sesleniyorum. İktidar değiştiğinde tweet atarsam başım belaya girer mi diye sakın düşünmeyim. Bizim iktidarımızda bizi rahatlıkla eleştirebileceksiniz. Her gencimiz düşüncesini özgürce ifade edecek, bunun sözünü veriyorum” dedi.

Bakan Nebati’nin “Bu sistemden dar gelirliler hariç üretici firmalar, ihracatçılar kâr ediyorlar. Çarklar dönüyor” sözünü eleştiren Kılıçdaroğlu, “Bir ülkenin Hazine ve Maliye Bakanı var olan sistemden dar gelirlerin zarar gördüğünü itiraf ediyor ve bu zarar aynen devam ediyorsa, hiçbir önlem alınmıyorsa bu iktidar kendi kuyusunu kazıyor demektir. Bu iktidarı hep birlikte göndereceğiz tepedekini de emekli edeceğiz.” ifadelerini kullandı.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM’deki grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Konuşmasının büyük bölümünü ekonomik krize ayıran Kılıçdaroğlu özetle şunları söyledi:

“TÜİK’e müdahale ediyorlar. Enflasyonu düşük göster diye. Bu ne demektir işçiye emekliye dul ve yetime düşük maaş vereceğim. Düşük maaş vermek için baskı kuruyorlar.

İşçinin emeklinin hakkını niye vermiyorsunuz? Bunlar enflasyona sebep olmadılar ki. Enflasyonu yapan büyüten gerekçe olan sensin. İşçilere de emeklilere de dul ve yetimlere memurlara da sesleniyorum, hakkınızın yenmesini istemiyorsanız bize katılacaksınız.

Enflasyon için de bir sürü gerekçe buldular. Her seferinde uyduruyorlar. Ukrayna ile Rusya savaş halinde. Ukrayna’da yüzde 16,4; Rusya’da 21,7 enflasyon rakamları. Savaş halindeki iki ülkede enflasyon böyle.

Gerçek tüketici enflasyonu yüzde 160

TÜİK’in bütün baskılardan sonra kamuoyuna açıkladığı enflasyon ise yüzde 73,50. ENAG’ın yaptığı araştırmaya göre de gerçek tüketici enflasyonu yüzde 160,76. Bunu zaten vatandaş alışveriş yaparken görüyor.

Yaşanan ekonomik buhran dolayısıyla öyle bir noktaya geldiler ki şimdi sıra vatandaşı suçlamaya geldi. Erdoğan söylüyor; ‘Sorunun bir tarafında vatandaşlarımızın bir kısmının tasarruflarını hala döviz cinsinden yapmaktaki ısrarı var’. Sen dolarla borçlanıyorsun. Sen Türkiye’deki ihalelere avro dolar bazında nasıl garanti verdin? Kendisini suçlayacağına vatandaşı suçluyorsun.

Muhafazakar kadınlara seslendi

Bize katılın derken çiftçileri üreticileri taksiciyi herkesi istiyorum ama muhafazakar genç kadınların da bize katılmasını istiyorum. Muhafazakar genç kadın kardeşlerim size de iki çift lafım var. Bunların ne yaptığını biliyorsunuz. Gezi olayları dolayısıyla bu ülkenin kadınlarına nasıl hakaret edildiğini biliyorsunuz.

Yarın döner bunlar size de hakaret eder. Ama biz şuna inanırız cennet anaların ayakları altındadır. Ve kadına saygı duyarız. Efendim CHP diyecekler bize hep CHP’yi kötülediler diyecekler şuna inanmanızı isterim; CHP eski CHP değil, siz de eski siz değilsiniz. Artık beraberiz artık birlikteyiz aynı değerleri savunuyoruz.”

Paylaşın

Akşener, Erdoğan’a Seslendi: Getir Sandığı

Partisinin grup toplantısında ekonomik sorunlara dikkat çeken İYİ Parti Lideri Akşener, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye’de açlık olmadığına dair sözlerini eleştirerek, “Nasıl ki tok açın halinden anlamıyorsa sarayda yaşayanlar da milletin halinden anlamıyor” dedi.

Haber Merkezi / Akşener, eleştirilerine “Pırıl pırıl gençlerimizi perişan eden işsizlik bu ülkede yaşanmıyor mu? Hiç mi yüzün kızarmıyor, hiç mi vicdanın sızlamıyor?” sözleriyle devam etti. TÜİK verilerine göre Nisan’daki gıda fiyatlarının bir yıl önceye kıyasla yüzde 80 arttığını söyleyen Akşener, OECD üyeleri arasında Türkiye’nin açık ara gıda enflasyonu birincisi olduğunu vurguladı.

Asgari ücretteki artışın, dört kişilik bir hanenin açlık sınırındaki artışın yarısına bile yaklaşamadığını belirten Akşener, “4 kişilik bir ailede herkes asgari ücretle bile çalışsa yoksulluk sınırının altında kalıyor” dedi ve ekledi:

“Asgari ücretli bir bekar çalışan yaşama maliyetini bile kazanamıyor. Söyle bakalım Bay Kriz, kim vicdansız? Böyle devlet yönetilmez.”

Meclis’te komisyona gönderilen sosyal medya kanun teklifine de değinen Akşener “Beğenmedikleri her şeyi yasaklamaya bayılan iktidar, yeni bir kanunla karşımıza çıktı” dedi ve ekledi:

“Memlekette, endişeyi, korkuyu ve paniği, sizce en çok kim tetikliyor? Mesela ‘Camide içki içtiler’ diye yalan söyleyip, milleti kışkırtan kimdi? Sayın Erdoğan. O zaman bu yasaya göre, önce kendisinin tutuklaması lazım.

Mesela Kabataş yalancılarını besleyip büyüten, onlara kol kanat geren kimdi? Yine kendisi. Bu durumda, en azından, Kabataş yalancılarını da tutuklaması lazım. Neymiş, internetteki yalan haberleri durduracaklarmış… Peki, sarayın yandaş medyasında, bir tane doğru haber var mı? Yok.

Sayın Erdoğan eğer yalan haber yasaksa önce sabahtan akşama iftira atan, yalan söyleyen, yandaş kanallarını kapatacaksın. Bakıp, beslediğin trol çiftliklerini dağıtacaksın.”

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuştu. Akşener’in açıklamalarından satırbaşları şöyle;

“Ülkemizin uzun zamandır içinde bulunduğu kara komedi başroldeki bay krizin adeta oscarlık performansıyla geçtiğimiz haftada devam etti.

Saraydan çıkamayan, marketi, çarşıyı, pazarı unutan, vatandaşlar iki kelam edemeyen sayın Erdoğan, ‘Birileri aç kaldık diyor. Vicdansızlık yapma ne aç kalması. Aç kalan falan yok’ dedi.

Bu sözler bu ülkenin cumhurbaşkanına ait. En son geçinemeyen insanlarımıza şükürsüz demişti şimdi de vicdansız olunmuştu.

Gerçekten ibretlik. Yoksulluğu bitirmek için gel, beş, on, on beş maaşlı danışmanlarla hayat sürdür. Allah aşkına biz başka ülkede mi yaşıyoruz?

Sarayda oturan milletin halinden anlamıyor. Artık ülkesinde yaşananları bile bilmiyor. Sayın Erdoğan ayıptır, günahtır. Böyle bir kibir olabilir mi? Reddettiğin açlığı ben sana anlatayım.

TÜİK’in verilerine göre bile Nisan ayında gıda fiyatları bir önceki yıla göre yüzde 89 artı. Sen ve maaş manyağı yaptığın tapınak şövalyelerin hep bir ağızdan bütün dünyada enflasyon var diyeceksiniz.

Matematik, aynı tarih ve ekonomi gibi, senin pek kuvvetli olduğun bir alan değil. O nedenle, bu sayıları daha rahat anlaman için başka şekilde anlatayım.

Geçen sene Nisan ayında, 1000 liraya aldığımız gıda ürünlerini bu yıl nisan ayında alabilmemiz için, 1890 lira gerekiyor. Enflasyon canavarına esir düşen Almanya’da ise, 1000 Avro olan alışveriş, 1080 Avro’ya çıkmış. “Aç kaldık” diyene, vicdansız diyorsun ya…

TÜRK-İŞ’e göre 4 kişilik bir hanenin sağlıklı beslenmesi için yapması gereken gıda harcaması, geçen seneye göre yüzde 108 artmış. Yani geçen sene, 2897 lira olan açlık sınırı, bu sene 6018 lira olmuş.

Yani açlık sınırı toplamda 3121 lira yükselmiş. Peki övünmeye doyamadığın, asgari ücret artışı ne kadar? 1427 lira… Yani açlık sınırındaki artışın, yarısı bile değil. Şimdi söyle bakalım, bu durumda, kim vicdansızmış Sayın Erdoğan?

Söyle bakalım Bay Kriz, vicdansız kimmiş görüyor musun? Eserinle gurur duyuyor musun?

Memleketi sürüklediğin uçuruma bakıp, övünüyor musun? Milletimizi düşürdüğün hâle bakıp, eğleniyor musun?

Gördüğün rüyadan, artık uyan! Gerçeklerle, artık yüzleş! O saraydan artık çık Sayın Erdoğan! Böyle devlet yönetilmez. Ayıptır, günahtır.

Sosyal medya düzenlemesine tepki

AK Parti iktidarının beceriksiz ellerinde Türkiye artık bir sorunlar yumağı haline geldi. Barınma, hayat pahalılığı, sığınmacı, adalet sorun.

Bunların dışında onlarca farklı sorunumuz daha var. Nedense bu sorunların hiçbiri iktidarın gündemine giremiyor.

İktidara göre en önemli sorun internette yayın yapan haber siteleri. Hiç utanmadan, zerre sıkılmadan Meclis’e ‘sosyal medya kanun teklifi’ getirdiler.

Beğenmedikleri her şeyi suç haline getirmeye, ortadan kaldırmaya bayılan AK Parti iktidarı şimdiden sosyal medyanın ölüm fermanı sayılabilecek yeni bir kanun teklifiyle karşımıza çıktılar. Bu arkadaşlara artık yandaş medya kanalları yetmiyor.

İnternet sitelerine de sipariş haber yaptırmak istiyorlar. Endişe, korku ya da panik yaratanlar… Memlekette endişe, korku ya da paniği kim tetikliyor?

Camide içki içtiler diye yalan söyleyip milleti kışkırtan kimdi sayın Erdoğan? Bu yasaya göre önce kendini tutuklaman gerekiyor. Kabataş yalancılarını besleyip büyüten, onlara kol kanat geren kimdi?

Bu durumda en azında Kabataş yalancılarını da tutuklaması gerekiyor. Hazır eli değmişken mesela terörist başının mektubunu çarşaf çarşaf yayınlayanlarını, kardeşiyle Kandil’de röportaj yaptıran TRT yöneticilerini de tutuklaması gerekiyor.

Mesela İstanbul seçimlerinde hile var diyenleri de tutuklaması gerekiyor. Dizinin dibinde örgütçülük oynayan SADAT’çıları da tutuklaması gerekiyor.

Saray’ın yandaş medyasında bir tane doğru haber yok. Sayın Erdoğan, eğer yalan haber yasaksa sabahtan akşama yalan söyleyen, iftira atan yandaş kanalları kapatacaksın.

Eğer yalan haber yasaksa, enflasyon tahminlerinin tamamı yanlış çıkan emir erin Merkez Bankası Başkanı’nı görevden alacaksın.

Açıkladığı yalan yanlış enflasyon rakamlarıyla, milleti kandıran TÜİK Başkanı’nı hemen kapının önüne koyacaksın. Eğer yalan haber yasaksa, emeklilere ve asgari ücretlilere, 1 Mayıs’ı işaret ederek zam umudu dağıtan, Çalışma Bakanı’nın affını isteyeceksin.

Bak Sayın Erdoğan bu aziz millet, senin demokrasiye ayar verme sevdandan da özgürlükleri her fırsatta çiğnemenden de bıktı, usandı.

Sen önce, kendi diline hakim ol. Sen önce, kendi nefretini, kendi öfkeni dizginle. Sen önce, kendi kapının önünü temizle. İllaki bir ayar vermek istiyorsan, önce kendi çevreni hizaya getir.

Yıllardır milletimizi birbirine düşürerek, ‘Sen ocusun, sen bucusun’ diyerek kutuplaşmadan beslenen sen değil misin? Bu kanunu, geriye doğru işletsen, senin müebbet alman gerekiyor.

Çünkü bu ülkede vatandaşı birbirine düşürme konusunda hiç kimse, senin eline su dökemez Sayın Erdoğan. Bu kadar basit.

“Eyvah eyvah uzay yandı”

Bir de başımıza uzay macerası çıktı. Yeryüzündeki her şeyi hallettiler, bir de uzaya gideceklermiş. Eyvah. Uzayda maden ararlar mı? Acaba orman var mı? Ormanı yakarlar mı? Beşli çeteye arsa yaparlar mı? Eyvah, eyvah uzay yandı.

Aslında bu ülkemiz için hayırlı bir gelişme. AK Parti iktidarı gibi beceriksizliği adeta kurumsallaştırmış bir kadronun elinde uzay yolculuğunun nasıl olacağını varın siz düşünün. Mars’a gidelim derken Jüpiter’e inerlermiş. Ay’a gitmek yerine kara deliğe girerlermiş… Uzaya giden gitti zaten.

Mesela döviz kuru, mesela enflasyon uzaya çıktı. Mesela gıda fiyatları uzaya çıktı. Hatta Mars’ı geçti Jüpiter’e varmak üzere.

Siz onların peşinden astronot göndereceğinize seçim tarihini açıklayın da millet sizi uzaya mı, evinize mi nereye gönderiyor tüm gerçekliğiyle bir görün.

Türkiye elbette uzaya gidecektir ama bugün milletimiz ihtiyacı seçimdir. İYİ Parti’nin beklediği şey seçimdir. Getirin sandığı bu ucube sistem gitsin. Getirin sandığı İYİ’lerin şafağı artık söksün.”

Dijital dönüşüm ve yönetim sistemi

Ekonomide 4’üncü sanayi devrimiyle birlikte, sanayi ve toplumdaki değişimi anlatan Akşener, şu ifadeleri kullandı:

4’üncü sanayi devriminin, Teslism tartışıldığı dönüşüm dönemindeyiz. Eskiden üretimin odağı üründü, sonra tüketicinin ihtiyaçları görünür oldu.

Sonra markaların tüketicilerle konuşması geldi, marka aidiyeti geldi. Artık bu saydıklarımın yanında insan merkezli yeni bir anlayış iş dünyasına girdi. Markalar sürdürülebilirlik, karbon ayak izi, cinsiyet eşitliğini de benimseyerek müşterilerle insani alanda iletişime geçiyor” dedi.

Bu gelişmeler doğrultusunda hayatımızda dijitalleşmenin tetiklediği yönetim anlayışı var. Bir anlamda dijital meşveret. Biz bunu başaracağız. İYİ Parti dünyanın gerisinde kalan, 1920’lerin dünyasına giden bu anlayıştan Türkiye’yi kurtaracak.

Peki biz bu hâle nasıl geldik? KPSS’den 92 puan alanı, eleyen, yerine de, 58 puan alanın, Ak Partili dayısı olduğu için atandığı, mülakat sistemiyle geldik.

Bin bir emekle okuyan, okutulan gençlerimiz işsizken, Saraydaki danışmanlarına, 5-10-15 maaş birden bağlayan, vicdansız bir yönetimle geldik.

Milletimiz başını sokacak evi, yiyecek ekmeği, giyinecek kıyafeti zor bulurken; Milletin ödediği vergileri, yandaşına yediren,

Devletin kaynaklarını, peşkeş çeken, Sınırsız imkânlar sunduğu, 5’li çetesini beslemekle övünen, harami bir düzenle geldik.

Biz bu hâle; Dünyadaki gelişmeleri inatla ıskalayan, Dağıtık sistemden feyz alacağına, 2017 yılında ancak Fordizmi keşfedebilen, vizyonsuz bir zihniyet yüzünden geldik.

Cumhuriyetimizin değerlerini hiçe sayan, Devlet yönetimi anlayışını hakir gören, Kurumlarımızın içini boşaltan, Demokrasi kültürümüzü ayaklar altına alan, Adına da Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi denilen, Bu ucube sistem yüzünden geldik!

Hatırlayın, bu ucube sisteme geçiş için, bahaneleri neydi? Ayaktaki prangalardan kurtulmak.
Vesayeti sona erdirmek. Hızlı karar almak.

Türkiye’yi şaha kaldırmak ve uçurmak. Şimdi soruyorum size; 2017 yılından bugüne baktığınızda, Türkiye’nin daha özgür olduğunu düşünen var mı?

Kendisini daha hür hisseden var mı? Kendisini daha mutlu hisseden var mı? Kendisini daha huzurlu hisseden var mı? Milletten bihaber, saray talimatlarıyla yönetilen Türkiye’de; vesayetin sona erdiğine şahit olan var mı?

Ekonomiden sağlığa, dış politikadan eğitime kadar, Tek bir kişinin keyfine göre alınan kararların, en küçük faydasını gören var mı?

Kurumlarımızın, paramızın, hatta vatandaşlığımızın bile, değer kaybettiği bu sistemde, Her geçen gün, yeni bir krize uyanan Türkiye’nin, Hangi alanda şaha kalktığını,

Nereye doğru uçtuğunu bilen var mı? Maalesef yok. Olamaz da. Çünkü; Zamanın ruhunu yakalamak yerine, 18’inci yüzyılın normlarına hapsolan bir sistemin; 21’inci yüzyıl dünyasında, Türkiye’yi hiçbir yere götürmesi mümkün değildir.

Bu kadar basit. Şimdi ben böyle söyleyince; Bay Kriz yine alınacak. Kızacak, köpürecek, kürsülerden bağıracak. Varsın olsun. Elinden geleni ardına koymasın. Daha önce de defalarca söyledim, şimdi tekrar söylüyorum.

Bizim öznemiz; kişiler değil, sistemlerdir. Bizim meselemiz; şahıslarla değil, zihniyetlerledir. Bizim derdimiz; kavga çıkartmak değil, Milletimizin ve memleketimizin çıkarları için makulde buluşmaktır.

Bu yüzden; İlk günden beri, arkadaşlarımızla birlikte, bu ucube sistemin karşısında duruyoruz. Parlamenter sistemin eksikleri, hataları, engelleri yok muydu? Elbette vardı.

Ama çözüm, 150 yıllık bir birikimi hiçe saymak, çöpe atmak değildi. Çözüm; Parlamenter Sistemi, günümüz şartlarına göre ıslah etmekti. 21’inci yüzyılın yönetim anlayışlarına, ayak uydurarak güncellemekti.

Darbelerin, vesayetlerin, muhtıraların olmadığı bir parlamenter sistem inşa etmekti. Ancak onlar; Kurumsal hafızamızı yok etmeyi, Cumhuriyet değerlerimizi hiçe saymayı, Devlet geleneğimizi yıpratmayı seçtiler.

“Hürriyeti değil, istibdatı seçtiler”

Hürriyeti değil, istibdatı seçtiler. Koltuk sevdası uğruna, bilerek ve isteyerek, Türkiye’yi uçurumun kenarına getirdiler. İşte tam olarak bu sebeple, biz de 6 siyasi parti olarak; önce partilerimiz bünyesinde, sonrasında da, genel başkan yardımcılarımız aracılığıyla, birlikte çalıştık.

“Koltuk İttifakı” ortaklarının aksine; Farklılıklarımıza saygı duyarak, Milletimizin ve memleketimizin ihtiyaçlarına odaklanarak, Makulün kaybolduğu bir ortamda, ortak aklı ve istişare kültürünü çalıştırarak, 28 Şubat 2022’de, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem çalışmamızı tamamlayıp, Genel Başkanlar olarak imzaladık.

Geçtiğimiz Pazar günü de yeniden buluştuk. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’i, hayata geçirmek için, ilkelerimizi konuşup karara bağladık ve ülke gündemindeki gelişmeleri değerlendirdik.

Bu vesileyle buradan, başta, ev sahipliği yapan Sayın Ahmet Davutoğlu olmak üzere, toplantıya katılan Sayın Genel Başkanlara, huzurunuzda bir kez daha, teşekkür etmek istiyorum. Allah bizleri milletimize karşı utandırmasın.

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem; “Ben yönetirim” yerine, “biz yöneteceğiz” diyen, “Ben bilirim” yerine, “makulde buluşacağız” diyen, “Ben başaracağım” yerine “el ele başaracağız” diyen, “Ben kazanacağım” yerine “milletimiz kazanacak” diyen bir sistemdir.

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem; Tek adam sistemini ortadan kaldırıp, zamanın ruhuna uygun bir bakış açısıyla; Cumhurbaşkanı’nı; Fark gözetmeksizin, tüm insanlarımızı temsil edecek şekilde; herkesin garantörü bir Cumhurbaşkanı olarak konumlandıran bir sistemdir.

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem; Cumhuriyet değerlerimizin üzerine inşa edilen, Demokrasiyi içselleştiren, Hukukun üstün, yargının adil, Meclisin de, hem yetkili, hem de yetkili olduğu bir sistemdir.

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem; Bugüne kadar, içi boşaltılan her kurumu onaracak, Kurumsal devlet hafızasını yeniden canlandıracak, Her alanda liyakati esas alacak bir sistemdir.

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem; Atanmışın, seçilmiş karşısındaki üstünlüğüne son verecek, Milletin Evi olan Gazi Meclisimizi, yeniden yüceltecek, Millet iradesinin üzerindeki, her türlü vesayeti, ortadan kaldıracak bir sistemdir.

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem; Hukukun üstünlüğünü esas alacak, Yargının bağımsızlığını koruyacak, Cübbelere dikilen düğmeleri kopartıp atacak bir sistemdir.

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem; Dış politikamızı, bir kişinin sevgisine, nefretine, ve egosuna indirgeyen, sığ bakış açısından kurtaracak,

Ülkemizi; 23 trilyon dolarlık, ekonomik coğrafyamızla buluşturacak, sığınmacı sorununu da, tarihin tozlu raflarına kaldıracak bir sistemdir.

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem; Yandaş üretmeyen, Kaynak tüketmeyen, Merkez Bankası’na karışmayan, İşinin ehli kişiler tarafından yönetilen, Ekonomimize ihtiyacı olan güveni veren bir sistemdir.

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem; Türkiye’ye yakışacak, Büyük Türk Milleti’ne yaraşacak, Milletçe hak ettiğimiz, güçlü, zengin ve mutlu Türkiye’nin, kapısını açacak yegâne sistemdir. Hiç merak etmeyin, çok az kaldı!

Tarih özgürleşme yönünde akar. Tarihin akışına ters gidenler, akıntıda boğulmaya mahkûmdur. Nitekim, Ak Parti ve liyakatsiz kadroları, yapılacak ilk seçimle birlikte gidiyor.

Bu artık bir tarih meselesi. Cümle alem biliyor ki; İYİ Parti her gün, güçlü adımlarla iktidara yürüyor. Allah’ın izni, milletimizin de teveccühüyle, bayrağı biz devralacağız. Ama rehavete kapılmak yok.

Alacağımız büyük sorumluluğun bilinciyle, durmadan çalışmaya devam edeceğiz. Ve evelallah, ülkemizi, Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi denilen, bu ucube sistemden, bu istibdat rejiminden, çekip kurtaracağız.

“Hazır olun çok kaldı”

Haksızlık yapmamak için adaleti, Haksızlıkları engellemek için eşitliği, Haksızlıkları dile getirmek için hürriyeti, Haksızlıkları gidermek için de, hakkaniyeti getireceğiz!

Milliyetçi, Demokrat ve Kalkınmacı kimliğimizle; Türkiye’yi, hak ettiği gibi, 21’inci yüzyılın ruhuna taşıyacağız!

Milletimizle el ele, kol kola verip; Liyakatle eşitlenen, Adaletle özgürleşen, Sevgiyle güçlenen, Ve mutlulukla konuşan Türkiye’yi, hep beraber inşa edeceğiz! Hazır olun, çok az kaldı!”

Paylaşın