Altı Ana Başlıkta “Emeklilikte Yaşa Takılanlar” İçin Yol Haritası

Prim günü ve sigortalılık süresi şartını sağlamış olsa dahi yaşından dolayı emekli olamayan ve kamuoyunda “Emeklilikte Yaşa Takılanlar” olarak bilinen sorunda sona gelindi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) ile ilgili yasa teklifini görüştü. Teklifin emeklilik ile ilgili hükümleri, TBMM’ye sunulan haliyle aynen kabul edildi.

Habertürk’ten Ahmet Kıvanç’ın haberine göre EYT’yle ilgili 6 önemli başlık şöyle:

1- Resmi Gazete’de yayınlanacak

Kanun, Cumhurbaşkanı tarafından onaylandıktan sonra Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girecek. Kanunun Resmi Gazete’de yayımlanmasını takiben koşulları tamamlamış EYT’liler emeklilik dilekçesi verebilecekler.

2 – Emekli olacak EYT’liler…

TBMM’de kabul edilen kanun ile 8 Eylül 1999 tarihinden önce sigortalı çalışmaya başlayanların emekliliğinde yaş koşulu kaldırıldı. Söz konusu tarihten önce çalışmaya başlayanlardan, yaş dışındaki koşulları sağlayanlar hemen emekli olabilecekler.

EYT’li SSK’lılarda 5000 – 5975 prim günü ve kadınlarda 20, erkeklerde 25 yıl sigortalılık süresi aranacak. BAĞ-KUR’lu ve Emekli Sandığı’na tabi erkekler 9000, kadınlar 7200 prim gününü tamamlayarak emekliliğe hak kazanacaklar.

Sigortalı çalışmaya başlama tarihine göre, EYT’li SSK’lıların emeklilik için gerekli prim gün sayıları şöyle:

3 – Martta dilekçe 1 Nisan’dan itibaren aylık

Kanunun Resmi Gazete’de yayımlandığı günden itibaren, koşulları yerine getirmiş olan EYT’liler emeklilik dilekçesi verebilecekler. Dilekçeyi mart ayının herhangi bir gününde verenlerin emekli aylıkları, 1 Nisan’dan geçerli olmak üzere bağlanacak. Dilekçeyi ayın 1’inde veya 31’inde vermek fark etmeyecek.

4A (SSK) statüsünde çalışanlar önce işyerinden ayrılıp sonra emeklilik dilekçesi verecekler. 4C (Emekli Sandığı) kapsamındaki kişiler ise çalıştıkları kurumdan emekliye sevk onayı aldıktan sonra emekli olabilecekler.

Koşulları yerine getirmemiş EYT’lilere ise koşulları tamamladıkları tarihten itibaren emeklilik dilekçesi verdiklerinde, dilekçe tarihini izleyen ay başından itibaren aylıkları bağlanacak.

4 – Aylıkların ilk ödemesi ne zaman yapılacak?

Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), normal yıllarda emekli aylığı başvurularını iki hafta içinde sonuçlandırıyor. Aynı anda yüz binlerce EYT’linin emeklilik başvurusunda bulunacak olması nedeniyle bu yıl incelemelerin zaman alması, bu nedenle ilk aylık ödemesinde gecikmeler yaşanması muhtemel görünüyor.

Bununla birlikte, ilk aylık ödemesi ne zaman yapılırsa yapılsın 1 Nisan’dan geçerli olmak üzere toplu ödeme yapılacak. Hak kaybı olmayacak. Mart ayında dilekçe veren EYT’liler, nisan ayındaki Ramazan Bayramı dolayısıyla 1.100 lira tutarındaki ikramiyeyi de alacaklar.

5 – Başvurular e-devlet’e

Sosyal Güvenlik Kurumu uzun süredir EYT kanunu için hazırlıklarını sürdürüyor. Yıl başından önce borçlanmalarda olduğu gibi sosyal güvenlik merkezleri önünde yığılmalar yaşanmaması için EYT’lilerin emeklilik dilekçelerini e-Devlet üzerinden yapabilmeleri amacıyla gerekli altyapı hazırlandı. EYT’liler, sosyal güvenlik merkezlerine gitmeden emeklilik başvurularını yapabilecekleri gibi, emeklilik ile ilgili tüm işlemleri de buradan takip edebilecekler.

6 – On günlük süre 30 güne çıkartıldı

Kanuna göre, emekli olduktan sonra aynı işyerinde çalışmaya devam eden EYT’liler için sosyal güvenlik destek primi işveren payında 5 puan indirim yapılacak. TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilen önerge uyarınca, 5 puanlık prim indirimi uygulanabilmesi için emekli olduktan sonra ayni işyerinde işe başlamak için tanınan on günlük süre 30 güne çıkartıldı.

Buna göre, emekli olduktan sonra aynı işyerinde çalışmak isteyen EYT’lilerin, işten ayrıldıkları tarihten itibaren 30 gün içinde yeniden çalışmaya başlaması halinde sosyal güvenlik destek primi işveren payında 5 puan indirim uygulanacak. Beş puanlık prim indirimi, işçi işten ayrılıncaya kadar devam edecek. Başka işyerinde çalışan emekli EYT’liler için prim indirimi yapılmayacak.

Paylaşın

Buldan’dan “Helallik” İsteyen Erdoğan’a İstifa Çağrısı

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Buldan, Kahramanmaraş merkezli depremlerden sonra vatandaştan “helallik” isteyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’a istifa çağrısında bulundu:

Haber Merkezi / “On binler enkaz altında çığlık atarak can verdi, AKP Genel başkanı helallik istiyor, bu halk size hakkını asla helal etmeyecek. Halk sizin yüzünüzden canını verdi daha ne versin!

Sizi bu siyasi enkazdan liyakatsiz AFAD’ınız bile kurtaramaz. İstifa edeceksiniz ve hesap vereceksiniz. Siz halktan bir şey isteme konumuna değilsiniz, halka hesap vermek zorundasınız hesap da vereceksiniz. Hükümet istifa seslerine kulaklarınızı tıkayamazsınız. Yapmanız gereken sorumluluğunuzu kabul ederek istifa etmenizdir.”

Buldan, MHP Lideri Bahçeli’nin “hükümet istifa” seslerinin yükseldiği tribünleri hedef alan açıklamalarına da tepki göstererek, “Hükümetin küçük ortağı da çıkmış maçlar seyircisiz yapılsın diyor. Tek bildikleri şey yasakçılık. Seyircisiz maç, muhalefetsiz siyaset, denetimsiz bina, seçmensiz seçim, öğrencisiz üniversite, ekransız medya. Biz de diyoruz ki AKP ve MHP’siz bir Türkiye.” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) düzenlenen grup toplantısında açıklamalarda bulundu. Buldan’ın konuşmasından satır başları şöyle:

“Öyle bir iki gün eksiklik yaşandı diye kendinizi temize çıkaramazsınız. Sorunlar 23 gündür devam ediyor. Şovlarla bağış topladılar algı çalışması yaptılar aradan kaç gün geçti bu bağışların deprem bölgesine ulaşmadığı hala ortadadır. Çünkü acil ihtiyaçlar günden güne büyümektedir. Toplanan paralar nerededir, neden deprem bölgesinde değildir?

Ölüye saygı ilkesi gözetilmeden paldır küldür yürütülen enkaz kaldırma çalışması derhal durdurulmalı, önce cenazelere ulaşılmalıdır. İktidarı buradan bir kez daha uyarıyoruz ortaya çıkarılmayan veya vücut bütünlüğü bozulan cenazelerden, kayıplardan birebir siz sorumlusunuz. Deprem kayıplarının faili meçhule dönüşmesinden siz sorumlu tutulacaksınız.

Kadınlar çocuklar yaşlılar ve engelliler için bu mağduriyet çok daha büyüktür. Bu depremin en büyük yıkımını kadınlar yaşadı. Kadın meclisimiz başta olmak üzere tüm kadın örgütleri ihtiyaçları karşılanması için mor dayanışmayı yürüttüler.

Bu dayanışmayı daha fazla büyütme çağrısı yapıyorum. Refakatsiz kalan çocuklarla ilgili çok ciddi bir endişe içerisinde kamuoyu. Çocuklar nerededir? Bu sorunun cevabını iktidar vermek zorundadır. İlgili kurumları özellikle uyarıyorum. Gözümüzün üzerlerindedir. Bu çocuklar sizin sorumluluğunuz altındadır.

Başlarına gelenler başta bakanlık olarak sorumludur. TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu bünyesinde kurulan Çocuk Hakları Alt Komisyonu’nun derhal toplanması için dilekçe verdik. Meclis derhal çocukların durumunu gündeme almalı ve sorumluluğun yerine getirmelidir.

Türkiye’nin kontrolündeki Afrin’den deprem sonrası sağlıklı bilgi alınamamaktadır. Yardımların talancı çeteler tarafından alıkoyulduğuna dair haberler kamuoyuna yansımaktadır. Bir çağrı yapıyoruz, Afrin kapıları derhal bağımsız, güvenilir yardım kuruluşlarına, basına ve izleme örgütlerine açılmalıdır.

Geleceğimizi enkaz altında bırakan depremler değil insan yaşamını hiçe sayan bu çürümüş talan düzenidir. AKP-MHP’nin ülkenin başına bela ettiği sistem yaşanan her felaketin sebebidir.

OHAL kapsamında çıkardıkları bir kararname ile çevre ve şehircilik bakanlığına ormanları,meraları inşaata açmaya yetki verdiler. Yeni bir doğa talanı yapması başlatacaklar. OHAL kapsamında çıkarttıkları bütün kararlar deprem fırsatçılığıdır.

Görevi arama kurtarma olan AFAD’ın liyakatsiz atamalarla amacı dışında kullanılan bir kuruma dönüştürüldüğünü bu depremde bir kez daha gördük. Kurumun bütçesinin afet harcamalarından çok başka amaçlar için kullanıldığı bir kez daha ortaya çıktı.

Afet harcaması 3 milyar lira, hizmet binası için harcanan para 2,5 milyar lira! Deprem cihazına ayrılması gereken kaynakları tanıtım faaliyetlerine çarçur eden bir kurum yarattılar. İşte bu yönetim zihniyetinin bir sonucu olarak AFAD’ın Hatay bata olmak üzere deprem bölgelerine 3. Ve 4. Günde dahil olabildiğini onu da eksik personelle gerçekleştirebildiğini gördük.

Bunun sorumlusu da bağlı olduğu bakanlık ve doğrudan cumhurbaşkanlığı hükümet sistemidir. Halkı enkaz altında bırakan ölüme soğu açlığa mahkûm eden bu iktidardır. Hızlı karar alınan bir sistem deyip allayıp pulladılar, hızları görüldü, deprem bölgesine 72 saat sonra girebildiler.

Ama ekranları karartmakta, tehditte, yasakçılıkta, sosyal medyayı engellemekte, dayanışmaya kayyum atamakta hiç geri kalmadılar. Yaşamların karartılmasında yoklar ama düşmanlıkta tam bir organize halde olduklarını hep birlikte gördük.

Buradan bir kez daha çağrı yapıyoruz üniversiteleri derhal çın öğrencilerin geleceğiyle oynamayın.

Çıkıp bir de hiçbir sorumlulukları yokmuş gibi pişkince konuştuklarına tanık olduk. Ufak tefek sorunlar yaşandı diye olayı geçiştirmeye çalıştıklarına tanık olduk. Bu depremde asrın yüzsüzlüğünü gördük. Bunların en son ne zaman utandığını hatırlayan yok. Çünkü bunlarda utanma yok.

On binler enkaz altında çığlık atarak can verdi, AKP Genel başkanı helallik istiyor, bu halk size hakkını asla helal etmeyecek. Halk sizin yüzünüzden canını verdi daha ne versin!

Sizi bu siyasi enkazdan liyakatsiz AFAD’ınız bile kurtaramaz. İstifa edeceksiniz ve hesap vereceksiniz. Siz halktan bir şey isteme konumuna değilsiniz, halka hesap vermek zorundasınız hesap da vereceksiniz. Hükümet istifa seslerine kulaklarınızı tıkayamazsınız. Yapmanız gereken sorumluluğunuzu kabul ederek istifa etmenizdir.

Devlet Bahçeli’ye tepki

Hükümetin küçük ortağı da çıkmış maçlar seyircisiz yapılsın diyor. Tek bildikleri şey yasakçılık. Seyircisiz maç, muhalefetsiz siyaset, denetimsiz bina, seçmensiz seçim, öğrencisiz üniversite, ekransız medya. Biz de diyoruz ki AKP ve MHP’siz bir Türkiye.

Kızılay’la ilgili görüşlerimi milletvekili arkadaşlarımla birlikte Kızılay’ın önüne giderek açıklamamızı orada yapacağız.”

Paylaşın

Bahçeli, “Hükümet İstifa” Diyen Tribünleri Hedef Aldı

Partisinin Meclis’teki grup toplantısında konuşan MHP Lideri Bahçeli, “Türkiye’nin depremin ağır sonuçlarıyla kıyasıya mücadele ettiği süreçte Türk futbolunu lekelemeye, kutuplaşma dalgasını sahaya yansıtmaya çalışanlar alçakça bir kurgunun içinde. Hükümeti istifaya davet etmek, bir avuç holigan gruba sipariş verilmiş iç ve dış zillet komplosudur” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Tribünler çürük sloganların atılacağı mekanlar olamaz. Tribünler çürük siyasi sloganların atılacağı mekanlar olamaz. Kalabalıkların arasına sızarak devlete ve hükümete meydan okuyanların önce tespiti ardından da tecziyesi mutlaka yapılmalıdır.”

Bahçeli, Beşiktaş üyeliğinden ayrıldığını hatırlattı ve şöyle dedi: “Beşiktaş Jimnastik Kulübü üyeliğinden ayrıldığımı bildiriyorum. Bundan böyle ben artık Karagümrüklüyüm.”

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) düzenlenen grup toplantısında açıklamalarda bulundu. Bahçeli’nin konuşmasından satır başları şöyle:

“Tarih sürecini felaketlere göğüs gererek ayakta kalmayı başarmış toplum ya da milletlerin marifet ya da mükafatı olarak tarif etmek yanlış olmasa gerektir. Türk milletinin hem tarih yapan hem de tarih yazan bir millet olduğu hemen fark edilecektir.

Felaketler karşısında günübirlik tavır ve tepkiden daha kalıcı davranış güzelliği gelişmiş ve yerleşmiştir. 6 Şubat 2023 tarihindeki depremler yaygın bir kayba yol açmıştır. 7’den 70’e her vatandaşımızı hüzünle sarsmıştır.

20 Şubat 2023 tarihinde Defne’deki deprem ile dün meydana gelen deprem acılarımıza acı katmış, endişelerimizi artırmıştır. Depremde hayatını kaybeden vatandaşlara rahmet diliyor, yaralılarımıza şifa diliyorum.

Bölgeye günlük 10 binin üzerinde çadır sevk edilmektedir. Çarpıcı gerçekler ortadadır. Devleti ve hükümeti suçlayan güruh arızalıdır, art niyetlidir. 130 noktada konteyner kentler hayata geçirilmektedir. Depremlerde zarar gören insan sayımız çok fazladır.

Fitne fesat yumağına dönen bazı münafık siyasetçilerin çadır üzerinden sürdürdükleri iftira sağanağına rağmen çadırların kurulumu gerçekleştirilmiş, çalışmalar devam etmektedir. Şu ana kadar 287 çadır kent kurulmuştur.

İster istemez bazı eksikliklerin temininde aksaklıklar normaldir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti görevinin başındadır, mağdur vatandaşların yanındadır. Hiç kimse yalnız, kimsesiz değildir. Siyasi ve ekonomik rant devşirmeye heveslenenlerin arayışı bozgunculuktur.

Çok kırılgan ve nazik günlerde Türk sporunu siyasi kutuplaşmaya çekmek isteyenler, tribünleri ajan provokatörlere teslim edenler tarihi yanlışın tam ortasındadır.

Stadyumlarda ‘Hükümet istifa’ denilmesi depremzede kardeşlerimize saygısızlıktır. Türk futbolunu lekelemeye, sporu siyasileştirmeye çalışanlar alçakça bir kurgunun içindedir.

Hükümete istifaya davet etmek, tribünlerde kaosa heves etmek bir avuç fanatiğe sipariş verilmiş zillet komplosudur. Herkes yerini, yurdunu, haddini bilmelidir. Zilletin değirmenine su taşıyanlar ülkesine ve milletine sırt dönmüş odaklardır.

Devlete ve hükümete meydan okunmasını provoke edenlerin tespiti yapılmalı, Türk sporu karanlık dehlizden el birliği ile çıkarılmalıdır. Bu olana kadar Beşiktaş’tan ayrıldığımı tekraren ifade etmeyi milletime addediyorum. Bundan böyle ben artık Karagümrüklüyüm. Karagümrük’e gönül veren bir kişi olarak hayatımı devam ettireceğim.

Yaralar hızla sarılmakta, her insanımızın elinden tutulmakta, hiç kimse aç ve açıkta bırakılmamaktadır. Devlet çevik ve çelik iradesiyle alandadır, milletiyle iç içedir.

11 ilimizi kapsamına alan yeni yerleşim alanlarının haritası paylaşılmış, bölge insanı derin bir nefes almıştır. İlk etapta 199 bin 739 kalıcı konut ile 73 bin köy evi yapılması planlanmıştır. Yapılan binaların ilk teslimatının 7 ay sonra gerçekleşmesi beklenmektedir.

Yeis ve yılgınlığa hiç gerek yoktur. Cumhur İttifakı vatandaşların konutlarını yapacak, deprem travmasını telafi edecektir.

“Ne ara bu kadar devlet ve millet düşmanı türemiştir?”

Bazı köşe yazarları, tetikçi medya organları orman alanlarının da konut için kullanılacağını hangi bilgi ve belgeye dayanarak söylemektedir. Orman vasfını kaybetmiş alanlara konut yapmanın neresinde sakınca olacaktır?

Tefrikadan beslenen, tıyneti tartışmalı olan zevat ne iyi günümüzü paylaşacak ne kötü günümüzü kalbinde hissedecektir. Düşünüyorum da ne ara bu kadar devlet ve millet düşmanı türemiştir?

Sahne alan tahammülsüzlükler, seyrekleşen bağlılıklar, sertleşen acımasızlıklar, seviyesizlikler ne kadar fırsat düşkünü olduklarını açıkça teyit etmişlerdir.

Sayın Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı adayı olmak, Türk milletine muhabbetten daha mı önceliklidir? Cumhurbaşkanı seçimi konusunda CHP’den yetki almak neyi değiştirecektir?

Muhalefet olmak devleti ayağa düşürmek için çırpınmak değildir. Kentsel dönüşüme itiraz eden bu Kılıçdaroğlu değil miydi? İmar affıyla ilgili kanun teklifini veren bu CHP değil miydi? Cumhurbaşkanı adayının kim olacağı, nasıl olacağı bir numaralı gündem konularıdır.

Zillet ittifakının Cumhurbaşkanı adayı belirleme süreci sarpa sarmıştır. Aday kim olursa olsun artık önemsiz ve değersizdir. Türkiye olağanüstü dönemden geçmektedir. Yeniden ayağa kaldırılacak 11 il vardır ve bu hedef gerçekleştirilecektir. Altılı masa enkazın altından kalkamaz, yıkımı kaldırmaz.

Paylaşın

Meral Akşener: Sayın Erdoğan Ve Ekibinin Acizliğini Görüyoruz

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan İYİ Parti Lideri Akşener, “Biz, 1999 depreminin üzerinden geçen, 24 yılın ardından, 6 Şubat’ta, sadece deprem gerçeğiyle yüzleşmedik. Biz aslında, 24 yıl sonra, hiçbir dersin alınmadığı gerçeğiyle yüzleştik. Sadece beton blokların değil, ahlakın da çürüdüğü gerçeğiyle yüzleştik” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi /“Yapı denetim sisteminin, işlemediği gerçeğiyle yüzleştik. Rant sevdasının, hırsızlığın, yolsuzluğun, acı reçetesiyle yüzleştik. İmar affının, çözüm değil, tam tersine, ölüm fermanı olduğu gerçeğiyle yüzleştik. Tedbirsizlikle, iş bilmezlikle, liyakatsizlikle yüzleştik.”

Akşener, konuşmasının devamında, “Ülkemizin içine hapsedildiği, tek adam sistemiyle, devletimizin kurumsal yapısının, nasıl can verdiğini, senelerdir anlatıyoruz. Ancak ne yazık ki, bu gerçek, kendisini, kriz anlarında daha net belli ediyor. Ormanlarımız yanıyor; söndürecek uçağımızın olmadığını, yangın sırasında öğreniyoruz.

“Paramız, ani kur ataklarıyla pul oluyor; Merkez Bankamızda para kalmadığını, dolar, 3 katına çıktığında öğreniyoruz. Ve maalesef, deprem oluyor. Binlerce vatandaşımız, enkaz altında yardım bekliyor, soğukta çadır bekliyor, tuvalet bekliyor, aş bekliyor; ve biz, iktidarın hiçbir ciddi hazırlığının olmadığını, afet yönetiminin çöktüğünü, Sayın Erdoğan ve ekibinin, acizliğini görüyoruz.” ifadelerini kullandı.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, TBMM’deki partisinin grup toplantısında konuştu. Akşener’in konuşmasında önemli başlıklar şöyle:

“Yakın tarihimizin, en büyük acısını yaşıyoruz. Ama tüm acılarımıza rağmen, her zaman olduğu gibi, yan yanayız. Ve bu yarayı, hep birlikte saracağımızın farkındayız. Çünkü, ne olursa olsun, bizim mayamızda; kardeşlik var. Dayanışma var. Zor günlerde, kenetlenme var. Toplu vuran, sinmeyen ve asla yılmayan, yüreklerimiz var. Bu, dün de böyleydi; şükürler olsun, bugün de böyle. Ve yürekten inanıyorum ki, yarın da böyle kalacak.

Şüphesiz; yaşadığımız bu felaketin izleri, ne hafızamızdan, ne de kalbimizden silinmeyecek. Hayatla ölüm arasındaki, o ince çizgiyi, memleketimizi yasa boğan, o büyük acıyı, tüm Türkiye’nin kulaklarını çınlatan, o feryatları, asla unutmayacağız. Nice hayatların, nice hayallerin, moloz yığınlarının, altında kalışını unutmayacağız. Tertemiz niyetlerle uyunan bir geceye, çamurun sıçradığı, o karanlık sabahı unutmayacağız. Sesini duyuramayan evlatlarımızı, annelerimizi, babalarımızı, kardeşlerimizi unutmayacağız. Başkaları unutabilir. Biz, dün de unutmadık, bugün de unutmayacağız. Ve asla unutturmayacağız.

Elbette ki, acının asıl sahibi, depremi şehrinde, mahallesinde, köyünde yaşayan vatandaşlarımızdır… Binlerce ailemizin can kayıpları var. Kaybettikleri evleri, işyerleri, birikimleri var. Hatıraları, anıları var. Kaybolan çok şey var… Bu vesileyle; Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza, Yüce Allah’tan rahmet, ailelerine ve sevdiklerine, sabır diliyorum. Allah, ailesiz kalan çocuklarımızı korusun. Allah, çadırlarda kalan depremzedelerimize, direnme gücü versin. Allah, yaralarımızı sarmak için, ter döken, görevlilerimize, gönüllülerimize, güç kuvvet versin. Yaralı vatandaşlarımızın, bir an önce sağlığına kavuşmaları için, dua ediyorum. Hepimizin başı sağ olsun, hepimize geçmiş olsun.

Ben, 1999 depremini bizzat yaşamış, yakınlarını kaybetmiş bir insanım. Dolayısıyla, deprem gerçeğiyle yüzleşmenin, ne demek olduğunu, iyi biliyorum. 99 depremi, hepimize çok şey öğretti. Mesela bunlardan biri; ilk 72 saatin önemiydi. Arama kurtarma çalışmalarının, yapıldığı yerlerde, ayak altında dolaşmamak, oradaki çalışmalara, engel olmamak çok önemlidir. Çünkü ilk 72 saatte, en büyük ihtiyaç; enkaz altındaki vatandaşlarımızın kurtarılması ve bölgeye gerekli desteğin, en hızlı şekilde sağlanmasıdır.

İşte biz de tam olarak bu sebeple, afeti öğrenir öğrenmez, Afet Koordinasyon Merkezimizi kurup, parti olarak seferber olduk. Milletvekillerimizi, genel başkan yardımcılarımızı, gençlik kollarımızı, teşkilat mensuplarımızı ve gönüllülerimizi harekete geçirdik. Hem arama kurtarma faaliyetlerine, yardımcı olmaları, hem de, bölgedeki eksikleri, talepleri ve ihtiyaçları, tespit etmeleri için 10 şehrimize gönderdik.

Ben de, 72 saat sonra deprem bölgesindeydim. Yaralılarımızı ziyaret ettim, aile fertlerini, yakınlarını, sevdiklerini kaybetmiş insanlarımıza, taziye ziyaretlerinde bulundum. Yürütülen çalışmaları, yerinde gördüm. Depremzede vatandaşlarımızın, taleplerini dinledim. Özellikle ilk 3 gün boyunca, bölgede yaşanan organizasyon krizi, vatandaşlarımızın canını yakan, başlıca konulardan biri oldu. Beşinci günde bile, hâlâ arama kurtarmanın ulaşamadığı enkazlar vardı.

O enkazların başında, binlerce insanımız, yakınlarının, enkaz altında, gün geçtikçe azalan seslerini dinlediler. Evlatlarını çıkarma ümidiyle, günlerce beklediler. Kimisi, evladının sesini duymuş. Enkaz altındayken, onunla konuşmuş. Yüzlerce kiloluk betonları, elleriyle kaldırmaya çalışmış. Ama beklediği yardım gelmemiş. Acısına, bir de bu çaresizliğin getirdiği acı eklenmiş. Enkaz altından kurtulan vatandaşlarımızın, çektiği çile de ayrıydı.

Cenazesine, kefen bile bulamayan, insanlarımız vardı. Depremin, 7’nci gününde bile, çadır bekleyen aileler vardı. Dondurucu soğukta, barınma, ısınma ve hijyen ihtiyaçlarını karşılayamayan, günler boyunca tuvalet sorunuyla uğraşan, vatandaşlarımız vardı.

Biz, 1999 depreminin üzerinden geçen, 24 yılın ardından, 6 Şubat’ta, sadece deprem gerçeğiyle yüzleşmedik. Biz aslında, 24 yıl sonra, hiçbir dersin alınmadığı gerçeğiyle yüzleştik. Sadece beton blokların değil, ahlakın da çürüdüğü gerçeğiyle yüzleştik. Yapı denetim sisteminin, işlemediği gerçeğiyle yüzleştik. Rant sevdasının, hırsızlığın, yolsuzluğun, acı reçetesiyle yüzleştik. İmar affının, çözüm değil, tam tersine, ölüm fermanı olduğu gerçeğiyle yüzleştik. Tedbirsizlikle, iş bilmezlikle, liyakatsizlikle yüzleştik.

Ülkemizin içine hapsedildiği, tek adam sistemiyle, devletimizin kurumsal yapısının, nasıl can verdiğini, senelerdir anlatıyoruz. Ancak ne yazık ki, bu gerçek, kendisini, kriz anlarında daha net belli ediyor. Ormanlarımız yanıyor; söndürecek uçağımızın olmadığını, yangın sırasında öğreniyoruz.

“Sayın Erdoğan ve ekibinin, acizliğini görüyoruz”

Paramız, ani kur ataklarıyla pul oluyor; Merkez Bankamızda para kalmadığını, dolar, 3 katına çıktığında öğreniyoruz. Ve maalesef, deprem oluyor. Binlerce vatandaşımız, enkaz altında yardım bekliyor, soğukta çadır bekliyor, tuvalet bekliyor, aş bekliyor; ve biz, iktidarın hiçbir ciddi hazırlığının olmadığını, afet yönetiminin çöktüğünü, Sayın Erdoğan ve ekibinin, acizliğini görüyoruz.

Mesela; ülkemizde, deprem sonrasında, arama kurtarma için, vinç olmadığını; “10 tane vinç kiraladık.” diye övünen, Cumhurbaşkanı yardımcısından öğreniyoruz.  Mesela, yine aynı kişinin; Yerle bir olan, Elbistan’a; 20 kişilik bir ekip gönderdiğini açıklamasıyla, arama-kurtarma ekiplerimizin, ne kadar yetersiz olduğunu görüyoruz. Mesela; Kahramanmaraş’ta depremzede vatandaşlarımız,

Geceleri, eksi 18 derece soğukla, mücadele etmeye çalışırken; Teknoloji Bakanı’nın; 1 milyon battaniye üretmekten duyduğu, gururu izliyoruz. Mesela; bir yandan, iktidar mensupları tarafından, yol şartlarından ötürü, gecikme yaşandığı söylenirken, diğer yandan; Ulaştırma Bakanı’nın; “dayanıklı yollar sayesinde, ulaşım kesintisiz sağlanmış oldu” dediği, yaman bir çelişkiye, şahit oluyoruz.

Mesela; depremin ertesi gününde, birçok ilimizden, doğru düzgün haber bile alamazken; Türk Kızılayı Başkanı’nın; “Ulaşılamayan bir nokta yok” diyerek, kendini bile inandıramadığı, yalanına maruz kalıyoruz.

“Tüm Türkiye’de yabancılara konut satışı durdurulsun”

Yaşadığımız bu büyük felaketin, ekonomik, psikolojik, sosyolojik, ve demografik birçok etkisi olacak. Geçen hafta, bir konuya, özellikle dikkat çektim. Deprem bölgesindeki göç hareketliliği, büyük bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. 2 buçuk milyondan fazla vatandaşımızın, tahliyelerle ve kendi imkanlarıyla, bölge dışına çıktığı tahmin ediliyor.

Mevcut sığınmacı sorunuyla birlikte irdelendiğinde, bu durum, gelecekte, bölgedeki insanlarımız için, bir demografik değişim tehlikesini, gözler önüne seriyor. Nüfusumuzun, yüzde 16’sını oluşturan deprem bölgesinde, yaklaşık, 1 milyon 700 bin, Suriyeli sığınmacı bulunuyor. Göçlerin yoğun yaşandığı illerimizde boşalan alanlar dışında, göçün gerçekleştiği, Mersin ve diğer illerimizde de, bu sorun, hayatı, giderek daha da olumsuz etkileyecektir.

Köylerin boşaltılması ise, bu kapsamda, sadece bir demografik değişime değil, terör örgütlerine, yeni alanlar açılmasına da neden olabilir. O nedenle, öncelikle Hatay’dan başlayarak, tüm Türkiye’de, yabancılara konut satışının, durdurulması çağrımı, buradan da tekrarlıyorum. Bu çağrımın, ne anlama geldiğini, idrak edemeyenlerin, zaten bu sorunu, bizzat çıkaranlar olduğunu, kimse unutmasın.

“İktidarı, başlayacak olan yeni inşa süreci kapsamında, sığınmacıları, ülkelerine geri göndermeye…”

Bizim amacımız, insanlarımızın, evlerine, yurtlarına, geri dönmesi, hiçbir vatandaşımızın, herhangi bir hakkının, kaybolmamasıdır. Çünkü kadim devlet geleneğimizde, devleti yönetenler, sınırlarda güvenliği, içeride ise huzuru, temin etmekle sorumludur. Çünkü sınır güvenliği ve milletin huzuru, ülkenin varlığı için vazgeçilmezdir. Ancak Sayın Erdoğan ve arkadaşlarının, böyle bir derdi olmadığını, maalesef biliyoruz.

O nedenle, buradan uyarmak istiyorum: Özellikle bölgedeki insanlarımızın, mülklerini korumalarına yönelik, hukuki bir çerçevenin oluşturulması, ve farkındalık çalışmalarının, derhal organize edilmesi gerekiyor. Evet, şehirlerimizi yeniden onaracağız. Ve bunu yaparken de, yeni bir usulsüzlüğe ve çarpıklığa izin vermeyeceğiz. Ancak artık, sığınmacı problemini çözme vakti gelmiştir. Buradan iktidarı, başlayacak olan yeni inşa süreci kapsamında, sığınmacıları, ülkelerine geri göndermeye, bunun için de, gerekli adımları atmaya, ve diplomatik görüşmeleri, derhal başlatmaya davet ediyorum.

Biz, en kısa zamanda, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni, bu konuda görüşmeye çağıracağız. Eğer Sayın Erdoğan’ın inadı hala sürüyorsa, Daha önceki çağrımı da, bu vesileyle, buradan yineliyorum. Milletimiz için, devletimiz için, ben bu görüşmeleri yapıp, bu sorunu çözmeye hazırım. Bizler hazırız. Aziz milletim; Biz, İYİ Parti olarak; Meselelerin üstesinden gelebilmemiz için, önce onları konuşabilmemiz, çözüm yollarını arayabilmemiz gerektiğine inanıyoruz.

Çünkü maalesef Türkiye, gerçekleri konuşamadıkça, yalan sarmallarında oyalanarak, çok daha büyük sorunlara doğru sürükleniyor. Ancak biz, milletimize karşı, çok büyük bir sorumluluğumuz olduğunun farkındayız. Bu sebeple de Bıkmadan, usanmadan, çağrılarımızı yapmaya, önerilerimizi, çözümlerimizi inatla anlatmaya, devam edeceğiz. Sesimiz duyulana kadar da, bundan vazgeçmeyeceğiz.”

Paylaşın

CHP Lideri Kılıçdaroğlu: İktidarı Değiştireceğiz

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan Kılıçdaroğlu, “İktidarı değiştireceğiz, orası kolay. Değişim iktidarı değiştirmekten büyük olmalı. Zihniyeti değiştirmemiz lazım. Bu ülkeyi enkaz altında bırakan düşünce şeklini kurutmamız lazım. Değerlerimizi yeni baştan örmemiz lazım. Devlete yaklaşımımızı değiştirmemiz gerek” dedi.

Haber Merkezi / Konuşmasında deprem bölgesine yaptığı ziyaretler ve yaptığı açıklamaların arka planını anlatan Kılıçdaroğlu, “Halkımızın acısını düşünüyorum, torunlarımı düşünüyorum, duygularım karma karışıktı. Bu ülkede her şeyi bölüştüler, acılar hariç. Acıları hiç kimse bölüşmeyecek mi bu ülkede diye sordum kendi kendime. Yarın torunlarım büyüyecek, Allah ömür verirse soracaklar bana ‘Dede en zor zamanlarda sen neredeydin? Ne yapıyordun?’… Ne diyeceğim onlara düşünmeye başladım” dedi ve ekledi:

“İşte o an içimde bir şey koptu. Anladım ki ben artık eski ben olamayacağım. O an itibariyle ben aynı Kemal değildim. Kalktım basın müşavirim Ömer’i aramaya koyuldum. Telefon hatları çekmiyor, hiçbir şey çalışmıyor. Araca gittim o da zaten uyumuyordu. Herkeste aynı travma. ‘Haydi Ömer halkımıza seslenmemiz lazım’ dedim.”

Kılıçdaroğlu, konuşmasının devamında, “En zor durumda nerede duracağımızı söylemem lazım. Gelecekte torunlarımın soracağı sorulara bu gece benim yanıt vermem lazım dedim. Erdoğan ile siyaset üstü hizalanmayı reddediyorum dedim.

“Ne kendisi ile ne sarayı ile ne de çeteleriyle hizalanacağım. Ne siyaset üstüne ne siyaset altına ne ölümüne ne dirimine ne de milleti için var olmayan bir devlet yapısıyla hizalanacağım. Milleti için evlatları için var olmayan bir yapıyı yüceltmeyeceğim. Asla ve asla yüceltmeyeceğim. Dayanışacaksam da milletim ile dayanışacağım” ifadelerini kullandı.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin Meclis’teki grup toplantısında 15 dakikalık bir konuşma yaptı. Hatay’da Pazartesi akşamı yaşanan 6,4 büyüklüğündeki depremin merkez üssü Defne’ye gideceğini açıklayan Kılıçdaroğlu şunları söyledi:

“Büyük bir felaket yaşıyoruz. Haberi aldığımda hepiniz gibi dehşete düştüm. Sonra en iyisi hemen depremin olduğu bölgeye gitmek geldi. Başkanlarımızı aradım ‘Kalkın gidiyoruz’ dedim. Hatay’a vardık. Gördüklerim nasıl anlatılır bilmiyorum. Rüyada gibiydik. Gördüğümüz gerçek olamayacak kadar korkunç ve kabustu. Kadim şehirlerimizde ölümden başka hiçbir şey yoktu. İnsanlar isimleri haykırıyordu sokaklarda; evlat, anne, baba, kardeş isimleri… Gece indiğinde tümüyle tükenmiştik.

Buz gibi bir soğuk gerçek bir zifiri karanlık. Yatacak yer arıyoruz kendimize. Dinlenmeye çekildim ama dinlenmek, uyumak mümkün değil. Gözlerimi kapatıyorum o çocuklar, o isimler gitmiyor aklımdan.

Bu ülkede her şeyi bölüştüler, acılar hariç. Yarın torunlarım büyüyecek, ‘En zor zamanlarda sen neredeydin, ne yapıyordun’ diye soracaklar. İşte o an içimde bir şey koptu. Anladım ki ben eski ben olamayacağım. Aynı Kemal değildim.

Telefonlar çekmiyor, Danışmanım Ömer araçta olacağını söylemişti, o da uyumuyordu. ‘Haydi Ömer halkımıza seslenmemiz lazım’ dedim. Erdoğan ile siyaset üstü ‘Hizalanmayı reddediyorum’ dedim. ‘Dayanışacaksam milletimle dayanışacağım’ dedim. Onlar varken ‘Erdoğan ne Allah aşkına diye sordum’ kendime.

Milletimize seslenmek istiyorum ama internet yok. Saat gecenin 2’si. Ne düşünüyorsam amasız, fakatsız söyledim.

Ey halkım; sen daha iyi olmayı hak etmiyor musun? Halkına hep hüzün ören bir ülkede yaşamaya devam mı edeceğiz? Cumhuriyet’in ikinci yüzyılı daha iyi olmasın mı? Halkının derdine koşamayan bir devleti düzeltmeye çalışmayacak mıyız? Yazımızı öldürdüler bir baharı yaşatmayalım mı?

Net konuşmamız lazım. Bizim bir iktidarı değiştirmekten çok daha derin meselelerimiz var. İktidarı değiştireceğiz, orası kolay. Değişim iktidarı değiştirmekten büyük olmalı. Zihniyeti değiştirmemiz lazım. Bu ülkeyi enkaz altında bırakan düşünce şeklini kurutmamız lazım. Değerlerimizi yeni baştan örmemiz lazım. Devlete yaklaşımımızı değiştirmemiz gerek.

Rant peşinde koşanlar bizi yönetiyor. İş insanları yasa boşluklarını dolduruyor. Kibir alkışlanıyor, düzen aynen devam ediyor. Büyük küçük herkes rantın peşinde. Biz ne yaptık kendimize böyle? Nedir bu haram sevdası böyle?

Elbette önce bu düzeni suçlayacağız. Bu düzeni onlar getirdi. İğneyi kendimize batırmak zorundayız. Siyasete giren anormal şekilde zenginleşiyor. Biz siyasiler de oy kaybederiz diye imar aflarına el kaldırıp, indiriyoruz. Defter tutuyorlarmış, zıvanadan çıktılar. Onlar bambaşka bir evrende yaşıyorlar.

Değişmemiz lazım. Düzenin çalışma şeklini kökünden değiştirmemiz lazım. Siyasetin yapılma şeklini değiştirmemiz lazım. Davranışlarımızı değiştirmemiz lazım. Her şeyi temelden değiştirmek zorundayız.

Değişime bu vahşi neo-liberal tek adam rejiminden başlayacağız. Halkı ilgilendiren her alana sirayet edecek değişim. Şafak söktüğünde evsiz barksız kalanlar yuvalarını yeniden bulacak. Depremler hep olacak. Ama devlet artık depremler karşısında aciz kalmayacak. Bu kabus bir daha yaşanmasın. Haramdan, düzensizlikten, yalandan, riyadan siyaset elini çekecek.

Kayırma bitecek, suiistimal bitecek, açgözlülük, rant bitecek. Her birimiz elimizi taşın altına koyacağız. Önce inanacağız. Birbirimize inanacağız. Adaleti getireceğimize inanacağız, daha iyisini hak ettiğimize inanacağız.

Deprem gecesinden beri dayanışma içinde olan onurlu halkımız için inanmak zorundayız. Halkımız için bu ülkeyi yeniden kuracağız. Kural koyacağız, asla çiğnetmeyeceğiz. Artık imar aflarını ağzımıza almayacağız. Kurumlar inşa edeceğiz, tek adamlar asla bu coğrafyada asla olmayacak. Bu harami düzeni mutlaka değiştireceğiz.

Yarın çocuklarımız sorduğunda, ‘Bu kabusu biz bitirdik’ diyelim.”

Paylaşın

HDP’li Sancar: Sorumluluk Zincirinin Başı Cumhurbaşkanıdır

Partisinin Meclis’teki grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, Kahramanmaraş merkezli depremlere ilişkin, “Ölümlerin sorumlusu bellidir; çürük ve yozlaşmış enkaz zihniyetidir. Bu rant, talan, yalan ve savaş üzerine varlığını kurmuş iktidarın kendisidir. Tüm kurumlar Cumhurbaşkanının ve kendilerinin imajı ve menfaati için çalışıyor” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Vatandaşın lehine tek bir kurum çalışmıyor. Her devlet kurumu ve bu kurumlarda çalışan yetkililer Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde bir emir kulu haline gelmiştir. Bu sistemde devletin tüm kurumları halka sorumlu olmaktan azade kılınmış, Cumhurbaşkanına karşı sorumlu hale getirilmiştir. Bu nedenle bu yıkımda da sorumluluk zincirinin başı ve ilk halkası bizatihi Cumhurbaşkanıdır. Depremin büyük felakete dönüşmesinin nedenlerini bir kez daha tek tek sıralıyorum”

Sancar, konuşmasının devamında, “Vurgunculuktur, talancılıktır, yalancılıktır, rantçılıktır, denetimsizliktir, tedbirsizliktir, öngörüsüzlüktür, plansızlıktır, organizasyonsuzluktur, koordinasyonsuzluktur, çürümüşlüktür, ahlak yitimidir, merhametsizliktir, vicdansızlıktır. Bütün bunları hepimiz gördük, görmeye devam ediyoruz. Depremin büyük bir felakete dönüşmemesi için koordine olmayan bu iktidar, savaş faaliyetleri söz konusu olduğunda anında koordine olmayı nasıl başarıyor? Bakın, kamu yararını değil rantı, halkın yaşamını değil kendi bekasını, barışı değil savaşı tercih eden bu siyaset ve zihniyet ölümlerin ve yıkımın sorumlusudur” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Partisinin Meclis’teki grup toplantısında konuştu. Sancar, şunları söyledi:

“Değerli arkadaşlarım, basının değerli emekçileri ve ekranları başında bizleri izleyen değerli halkımız, sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Sözlerime başlamadan, depremde kaybettiğimiz tüm canlara bir kez daha Allah’tan rahmet, geride kalanlara ve deprem bölgesindeki halkımıza başsağlığı diliyorum. Tarifsiz acıyı ve yerle bir olan kentlerdeki tabloyu kelimelerle ifade etmek güçtür.

Toplumsal etkileri olan ve onarılması uzun yıllara yayılacak ve asla unutulmayacak bir yıkımla, derin bir acıyla karşı karşıyayız. Türkiye’nin deprem gerçeğini ve tüm yaşananları bütün boyutlarıyla konuşmaya, sorgulamaya ve hesap sormaya devam etmek zorundayız. İktidarlar eliyle örülmüş, etkileri onlarca seneye yayılacak bir felaketle karşı karşıya iken susmak asla söz konusu olamaz. Konuşmak zorundayız.

Depremde yıkılmayan bir ülke olabilmenin yollarını bulmak için daha fazla konuşmak, daha fazla sormak ve sorgulamak zorundayız. Aynı şekilde deprem olduktan sonra doğrusunu yapmanın yollarını bulmak için de konuşmak, sormak ve hesap sormak zorundayız. İktidarın, iktidar medyasının ve yandaşlarının depremden sonra yaptıklarını yapmamanın, bunları yaptırmamanın yollarını bulmak için de konuşmak, sormak, sorgulamak ve hesap sormak zorundayız.

“Toplumun dayanışma enerjisi bastırılmasaydı binlerce can enkazdan sağ çıkarılabilecekti”

Depremden sonra iktidarın ısrarla ve istikrarla yaptığı bir şey var. İşte bunu engellemek için konuşmak, sormak ve sorgulamak, hesap sormak zorundayız. Nedir bu? Toplumun yardımlaşma ve dayanışma enerjisini büyütmek ve etkili kılmak yerine; bastırmak, etkisizleştirmek ve gasp ya da müsadere etmek. Devletin, iktidarın toplumun enerjisini bastırması, müsaderesi elbette yeni bir şey değil ama burada yeni bir durumla karşı karşıyayız.

Bu kadar büyük bir felaketin ortasında herkes çok çaresizken en kaba bir biçimde yaptı bu iktidar, yandaşları ve medyası. Toplumun dayanışma enerjisi bastırılmayıp doğru yönlendirilseydi belki de binlerce can enkazdan sağ çıkarılabilecekti. Belki birkaç kişi biraz daha erken yemeğe, binlerce kişi barınma imkanlarına kavuşabilecekken bunu engelleyen bir iktidar ve devletle karşı karşıyayız. İktidar bunu sistemli, istikrarlı ve kötücül bir biçimde yapmaktadır. Amaç belli; aman toplum kendi enerjisiyle ayağa kalktı denilebilecek bir manzara oluşmasın.

“Bizler deprem yaşandıktan hemen sonra bütün birimlerimizle sahadaydık”

Devlet ya da iktidar tarafından ayağa kaldırılmış ya da hiç olmazsa devletin yönlendirmesiyle ayağa kalkmış bir toplum manzarası yapmak istediler. Bunu normal zamanlarda yaptıklarında eleştiririz, ağır sözler de söyleriz ama burada yaptıklarının faturası çok ağırdır. Böyle bir zamanda iktidarın bütün bu yaptıklarını yapmadıklarını engellemek için, bu düzeni değiştirmek için konuşmak, sormak, sorgulamak ve hesap sormak zorundayız. Bizler deprem yaşandıktan hemen sonra bütün birimlerimizle sahadaydık.

Ben ve Eş Genel Başkanım Pervin Buldan, milletvekillerimiz, yönetici arkadaşlarımız, danışmanlarımız, partimizin bütün birimleri, il örgütlerimiz, kayyım atanmış olsun olmasın tüm yerel yöneticilerimiz ilk andan beri deprem bölgesindeydi. Bizim gibi binlerce, on binlerce, yüz binlerce insan, belki milyonlarca insan aynı duyarlılıkla hareket etti. Yaşanan bu büyük yıkıma, insani krize, büyüyen öfkeye ve buna karşılık iktidarın devlet kurumlarının acizliğine, çürümüşlüğüne, yetersizliğine ve de oluşan büyük dayanışmayı engellemeye yönelik girişimlerine bizzat tanık olduk.

“Denetimsiz ve tehlike arz eden binalara dair neden envanter tutulmadı?”

Depremin ertesi günü Hatay bölgesine gittiğimizde gördüğümüz manzara bütün bunları çıplak bir şekilde ortaya koyuyor. Sadece bizlerin değil, özellikle ve öncelikle deprem bölgesinde yaşayan insanların gerçekliği de budur, gördükleri hakikat de budur. Şimdi cevabı verilmesi gereken temel soru şu. Bu kadar ağır bir yıkım, bu kadar büyük bir felaket neden yaşandı? On binlerce insanın ölümüne neden olan sorumluluklar zinciri nedir? Öyle “asrın depremi” diyerek geçiştirilecek, üzeri örtülecek, sıradanlaştırılacak bir durum değil. Ülkeyi yönetenlerin birinci dereceden sorumlu oldukları bir siyasal ve toplumsal felakettir söz konusu olan.

Depremden öncesine bakalım. Maraş bölgesinin deprem kuşağı olduğu biliniyor. Uzmanlar, meslek kuruluşları, devlet kurumları, halkımız, siyasetçiler bu gerçeği defalarca dile getirdi. Teknolojinin ve bilimin geldiği bu aşamada fay hatları üzerinde gerçekleşecek bir büyük depremin aşağı yukarı zamanını ve yerini bile söyleyen bilim insanlarımız oldu. Bu uyarılar neden dikkate alınmadı, neden tedbir alınmadı? Gerekli etütler neden yapılmadı? Denetimsiz ve tehlike arz eden binalara dair neden envanter tutulmadı? Bu binalar için neden bir çalışma yürütülmedi?

“Keyfilik bu rejimin temel özelliği haline geldi”

Bunların hiçbiri hayata geçirilmedi. Üstelik itiraz ve uyarılara rağmen imar aflarıyla bu bölgedeki yıkıma ve kıyıma adeta davetiye çıkarıldı. Yıkılan binaların dayanıksız ve çürük olduğu ortada. Bu iktidar insan canını güvence altına almayı amaçlayan yapı denetim uygulamasını fiilen ortadan kaldırdı. Böylesi önemli ve kamusal uygulamayı özel sektöre devretti. Uzman meslek kuruluşlarının denetim yetkisini elinden aldı. Binaların malzemesinden çalarak inşaat yapan müteahhitlere gerekli şirketi kurma yetkisi verdi.

Bu iktidarın en büyük icraatı her alandaki denetimi ortadan kaldırmak ve keyfiliği yaymak olmuştur. Denetime, denge ve denetlemeye ve bunları sağlayan kurumlara savaş açtı bu iktidar. Keyfilik, bu rejimin temel özelliği haline geldi. Bunun en acı sonucunu depremde yaşıyoruz. Büyük kayıplar vererek yaşıyoruz. 2020’de Maraş Valiliği ve AFAD, Maraş için İl Afet Risk Azaltma Planı hazırlıyor. Bu planda depremin şiddetinden yıkımın nasıl olacağına kadar konularda ciddi belirlemeler ve uyarılar vardı. AFAD planında Maraş depremi 7,5 büyüklüğünde öngörülüyor. Bu planın gereği yapıldı mı? Hayır! Plan tozlu raflara kaldırıldı. Alan ranta açıldı.

Yine bilim insanları ve TMMOB’a bağlı Jeoloji Mühendisleri Odası yıllardır rapor hazırlıyor ve uyarıyor. JMO 24 ilin 18’i ile ilgili raporlarını 2022 yılında yani birkaç ay önce hükümete, Cumhurbaşkanlığına ve devlet kurumlarına sundu. Bu raporlarda somut tespitler, uyarılar ve alınması gereken önlemler yer alıyordu. Bu uyarıları dikkate alan, gereğini yapan, toplumu ve kamu kurumlarını olası bir depreme hazırlayan herhangi bir faaliyet ve çaba olmadı. Halbuki aynı zamanda aynı şekilde iktidar da planlar hazırlamıştı.

“İnsan yaşamı yerine rantı ve talanı esas alan bir anlayış ile bir felakete maruz kaldık”

2011’de yayınladıkları strateji eylem planında 2017’ye kadar tüm kamu binalarının, 2022’ye kadar tüm kırsal bölgelerdeki ve şehirlerdeki binaların kontrollerinin yapılacağını belirtmişti. Peki, ne yaptı iktidar? 2013’te çıkarılan bir torba yasayla mimar ve mühendislerin yapı denetim sürecinden dışlanmasına imkan verecek ve denetimleri özel sektöre havale edecek düzenlemeler yaptı.

Deprem öncesi tedbirleri almayan ve raporların, risk planlarının gereğini yerine getirmeyen iktidar ve liyakatsizlik ile yönettiği devlet kurumları çürük binalar gibi çöktü ama halkımızın üzerine çöktü, ülkenin üzerine çöktü. Yollar ile övünüyorlardı, yollar çöktü; büyük binalar ile övünüyorlardı, binaları çöktü; büyük havaalanları ile her yere havaalanı açmakla övünüyorlardı, havaalanları çöktü. Kendileri çöktü, halkın üzerine çöktü. Bunu sormak, sorgulamak ve hesabını sormak zorundayız. İnsan yaşamı yerine rantı, talanı ve savaş politikalarını esas alan bir anlayış ile korkunç bir felakete maruz kaldık.

“Tek adamın talimatı olmaksızın bir vinç dahi oynatmayan beceriksiz bir devlet yönetimi gördük”

Cumhurbaşkanı’nın İskenderun’da 6 mahallenin riskli bölge ilan edildiği kararı bir gün önce yürürlükten kalktı. 20 yıldır plansız, programsız, bilimden uzak ve yaşamı hiçe sayan bir anlayışla durmadan beton döküyorlar. Doğa talanına dayalı rant alanları oluşturuyorlar. Bunu da kamuoyuna şatafatlı törenlerle hizmet diye sunuyorlar. Peki, devleti yönetenler nerede? Sorunun cevabı açık.

Binlerce, milyonlarca insan devlete, devletin elindeki kamu imkanlarına bu kadar ihtiyaç duyarken, devlet ortadan kayboldu. Deprem anından itibaren 72 saat boyunca organize olamayan, koordinasyonu sağlayamayan, tek adamın talimatı olmaksızın bir vinç dahi hareket ettiremeyen, inisiyatif alamayan, beceriksiz, basiretsiz, liyakatsiz ve darmadağın bir devlet yönetimi gördük. Bu devlet yönetimi halkın kaynaklarıyla işliyor.

“Depremden sonraki ilk saatlerde neden hızla harekete geçilmedi sorusuna cevap vermek zorundasınız!”

Şu soruların cevabı verilmek zorunda. Soracağız, yeniden yeniden soracağız. Depremden sonraki ilk saatlerde neden hıza harekete geçilmedi? Bunun önündeki engel neydi? Bütün devlet kurumlarının imkanları ve kapasitesi neden devreye sokulmadı? Sivil ve resmi arama kurtarma ekiplerinin acilen bölgeye sevki neden gerçekleştirilmedi?

Kamunun ve özel sektörün elindeki iş makineleri, vinçler ve kurtarma araçları neden devreye sokulmadı? Neden 72 saat geç kalındı? Ne beklendi? Halbuki uzmanların dediği çok açık. Gerekli hazırlıklar zamanında yapılmış olsa, harekete geçmek için 4 saat yeterliydi. Bütün yetkileri elinde bulunduran Cumhurbaşkanı başta olmak üzere, hiyerarşik yapıdaki herkes bu soruların yanıtını vermek zorundadır. Sadece yanıt değil elbette, hesabını da vermek zorundadır.

“Bu sorumluluk zincirini hiç kimse kader planı olarak yutturamaz”

Bu yıkım, öyle “ufak tefek eksiklerimiz vardı, biz İstanbul depremi için hazırlandık” diyerek ve hakaretler yağdırarak, tehditler savurarak geçiştirilemez. On binlerce ölüme, yüz bini aşan yaralanmaya neden olan, milyonlarca insanın bugününü ve geleceğini karartan, hayvanların ve doğanın alt üst olmasına sebep veren bu sorumluluk zincirini hiç kimse kader planı olarak yutturamaz, başka mercilere havale etme hadsizliğinde de bulunamaz.

Deneyimlerimizle ve geçmiş depremlerden bugüne aktarılan birikimlerle, bu ülkeyi yönetenler bizler olsaydık, anında sivil ve askeri bütün devlet kurumları tam kapasite eş zamanlı harekete geçirir; kamu ve yerel yönetimlerle, sivil toplum örgütleriyle, gönüllülerle, meslek odalarıyla, sendikalarla, madencilerle, siyasi partilerle, parlamento ile tam bir koordinasyon sağlardık ve ilk andan arama kurtarma çalışmasını süratle başlatırdık. Belediyelerimiz kayyımlarla gasp edilmeseydi, bütün yerel yönetim imkanlarımızla halkın hizmetinde olurduk.

Ki tüm sınırlı imkanlarımıza rağmen 6 Şubat sabahından itibaren deprem bölgesindeyiz ve bu büyük toplumsal dayanışmanın bir parçası olmak için elimizden gelen her türlü çabayı harcıyoruz. Mütevazi ama önemli bir örnek vermek gerekirse üç belediyemizle deprem bölgesinde mutfak açtık. Binlerce insan için yemek hizmeti yürütüyoruz. Kayyım gaspı olmasaydı, şu anda 65 belediyemizle yüz binlerce, belki milyonlarca insana yemek ve diğer hizmetleri sunan onlarca faaliyet yürütürdük. Yerel demokrasi ve yerel yönetimlerin öneminden söz ederken işte bu gerçeğe işaret ediyoruz.

“İlk saatlerde karışıklık oldu diyorsunuz, nedenini açıklayın! “

AKP’nin bir yetkilisi önceki gün açıklama yapıyor. İlk saatlerde karışıklık oldu diyor. İlk saat dedikleri ilk 72 saat, depremden sonraki en kritik dakikalar, saniyeler. Kurtarma faaliyetlerinin yoğun olması, anında başlaması hayati önem taşıyor. Kelimenin çıplak anlamıyla hayati önem taşıyor. Binlerce insanın canının kurtarılması anlamında hayati önem taşıyor. Bu nasıl bir aymazlık, bir utanmazlık, nasıl bir pişkinlik, nasıl bir kayıtsızlık! Diyelim ki öyle, bir karışıklık oldu. Peki, nedir bunun sebebi? Bu karışıklık nedir onu açıklayın, bu karışıklık dediğimiz şeyin sebebi nedir, bunu açıklayın. Kim sebep oldu bu karışıklığa, açıklayın! Bunların cevabını alana kadar her alanda sorularımızı da soracağız. Sorgulama da yapacağız, hesabın peşine de düşeceğiz.

“Bu kıyımın hesabını mutlaka soracağız, bu hesabı mutlaka vereceksiniz”

İnsan yaşamının söz konusu olduğu bir andaki karışıklık o yaşamın sona ermesi anlamına geliyor. İleri sürdüğünüz karışıklığın sonucu, kurtarılabilecek binlerce insanın enkaz altında can vermesidir. Bu kıyımın hesabını mutlaka soracağız, bu hesabı mutlaka vereceksiniz. Sivil dayanışmaya kayyım atarken, yardımları engellerken, hiç gerek yokken OHAL ilan ederken, sosyal medyayı en hayati zaman aralığında yasaklarken, “Devlet nerede?” diye tweet atanları tek tek gözaltın alırken, halkı ve medyayı sürekli tehdit edip susturmaya çalışırken, 72 saat boyunca vinçleri, kepçeleri, yardım tırlarını yollarda bekletirken hiç karışıklık yaşamadınız.

Buralarda kötücüllükte, kötülükte hızla organize olduğunuz. İnsan hayatı söz konusu olduğunda nedir bu karışıklık, neden yaşanıyor? Halk düşmanlığı söz konusu olduğunda bu iktidarın hızını hiçbir şey kesmiyor. Halk ve yaşam söz konusu olduğunda insanları değil, koltuklarının bekasını ve imajlarını kurtarmak için tek yürek teyakkuza geçen bir yönetim zihniyeti ile karşı karşıyayız. Hafızalarımıza kayyım atayamazsınız, bunları unutmayacağız, unutturmayacağız. Sormaktan sorgulamaktan, hesabın peşine düşmekten asla vazgeçmeyeceğiz.

Depremden hemen sonra Saray ile devlet kurumları arasında ne yaşandı? Bu beceriksizliğin ve basiretsizliğin, AFAD’ın son derece yetersiz personel ve gecikerek gönderilmesinin sebebi nedir? Bu sorulara cevap vermek zorundasınız. Askeri kurumların envanterinde 400’ü aşkın taşıma maksatlı helikopter Türkiye’nin farklı bölgelerinde bulunuyor. Mesela Hatay’a bu helikopterlerle depremden itibaren en geç 8 saat içinde tam donanımlı en az 4000 kişilik arama kurtarma ekibi gönderilebilirdi. Neden yapılmadı? Arama kurtarmada en fazla deneyime sahip ve bölgeye gitmek için bekleyen madenciler neden günlerce bekletildi, neden bölgeye sevk edilmedi?

“Sorumluluk zincirinin başı ve ilk halkası bizatihi Cumhurbaşkanıdır”

Ölümlerin sorumlusu bellidir; çürük ve yozlaşmış enkaz zihniyetidir. Bu rant, talan, yalan ve savaş üzerine varlığını kurmuş iktidarın kendisidir. Tüm kurumlar Cumhurbaşkanının ve kendilerinin imajı ve menfaati için çalışıyor. Vatandaşın lehine tek bir kurum çalışmıyor. Her devlet kurumu ve bu kurumlarda çalışan yetkililer Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde bir emir kulu haline gelmiştir.

Bu sistemde devletin tüm kurumları halka sorumlu olmaktan azade kılınmış, Cumhurbaşkanına karşı sorumlu hale getirilmiştir. Bu nedenle bu yıkımda da sorumluluk zincirinin başı ve ilk halkası bizatihi Cumhurbaşkanıdır. Depremin büyük felakete dönüşmesinin nedenlerini bir kez daha tek tek sıralıyorum. Vurgunculuktur, talancılıktır, yalancılıktır, rantçılıktır, denetimsizliktir, tedbirsizliktir, öngörüsüzlüktür, plansızlıktır, organizasyonsuzluktur, koordinasyonsuzluktur, çürümüşlüktür, ahlak yitimidir, merhametsizliktir, vicdansızlıktır.

Bütün bunları hepimiz gördük, görmeye devam ediyoruz. Depremin büyük bir felakete dönüşmemesi için koordine olmayan bu iktidar, savaş faaliyetleri söz konusu olduğunda anında koordine olmayı nasıl başarıyor? Bakın, kamu yararını değil rantı, halkın yaşamını değil kendi bekasını, barışı değil savaşı tercih eden bu siyaset ve zihniyet ölümlerin ve yıkımın sorumlusudur.

“Çalışmalarımızın devletin çürümüşlüğünü gözler önüne sermesinden korkuyorlar”

OHAL ilan edildi, buna ne gerek vardı? Eldeki imkanlarla bütün bu çalışmaları yürütmek mümkündü. Afet bölgesinde de pek çok çalışma imkanı veriyor size o mevzuat. Çünkü olağan şekilde yönetme becerisi yok bu iktidarın. Herhangi bir olağanlığı kabul etme iradesi yok. Olağanlık kendileri için tehdit. Onun için her şeyi OHAL şartlarına havale edip toplumu sindirmenin, bastırmanın ve susturmanın yollarını burada çıkarmaya çalışıyorlar. Hepimiz biliyoruz, bir kez daha hatırlatayım.

Pazarcık Hasankoca Cemevi ile birlikte yürüttüğümüz kriz koordinasyon merkezine kaymakam tarafından kayyım atandı. Böyle bir kötülük, merhametsizlik, vicdansızlık nasıl oluyor sormak zorundayız. Hepimiz bunu sormak zorundayız. Niye? Çünkü devletin bütün çürümüşlüğü, bizlerin orada yürüttüğümüz çalışmalarla halkın gözlerinin önüne daha çıplak bir şekilde serilecek, bundan korkuyorlar.

Dayanışmanın nasıl can kurtardığını, insanların hayatlarını korumak için nasıl önemli olduğunu bu kurumlar ve pek çok başka kurum göstereceği için, kendi iktidarlarının kötülüğünün apaçık ortaya çıkmasından korkuyorlar. O nedenle en iyi bildikleri yola başvuruyorlar; kayyım, sansür, yasak, tehdit, hakaret. Dün RTÜK’ün Tele1 için verdiği ceza yarından itibaren uygulamaya konulacak. Neden? Gerçekler öğrenilmesin diye. Bunun vebali ağır. Hesabı da verilecek. Her türlü karartmanın, her türlü engellemenin hesabı sorulacak.

“Herkes feryat figan çadır istiyor, çadır bile göndermediniz”

Birçok gerekçe sıralıyorlar kendilerine, efendim çürük binalar kendi iktidarlarından önceymiş. 21 yıldır iktidardasınız, bunlar için ne yaptınız? Bu binaların düzeltilmesi için hangi faaliyeti yürüttünüz? Hiçbir şey yapmadınız! Tam tersine imar aflarıyla bütün çürük binaların yasallaşmasını sağladınız. Ülke kaynakları, deprem vergisi nereye harcandı? Bunca yıldır toplanan ve 45 milyar lira olarak tahmin edilen bu vergiler nereye harcandı? Nereye harcandığını biliyoruz. Siyasetleriyle, kötücül planlarıyla varlıklarını sürdürmeleri için harcandı. Halk için, insanlar için harcanmadı. Bir de televizyonlarda utanmazca bağış şovları yapıyorlar. Peki, bu arsız şovla toplanan yardımlar nerede? Nereye gitti? Bunca gündür, bir haftadır, bu yardımlar ne kadar ve nereye harcandı? Tek tek açıklamak zorundasınız. Artçı depremlerin olacağı biliniyor, herkes feryat figan çadır istiyor. Çadırı bile göndermediniz.

“Depremzedelerin çadır ihtiyacı karşılansaydı kimse canını riske atıp hasarlı binalara girmezdi”

İlk depremden 15 gün sonra dün Hatay merkezli yeni bir deprem oldu, yine can kayıpları yaşandı. Sebep, insanların çadır bulamadıkları için hasarlı binalara girmek zorunda kalmalarıdır. Depremzedelerin çadır ihtiyacı karşılansaydı, kimse canını riske atıp o hasarlı binalara girmezdi. Bir hafta önce şovla toplanan o yardımlar çadıra harcansaydı, dün hayatlarımızın bir kısmını kaybetmeyecektik. Bunun sorumlusu da iktidardır.

Bakan Murat Kurum’un ilk depremden sonra 11 Şubat’ta söyledikleri aynen şunlar: “Tespiti yapılan binalarda vatandaşlarımızın hasarsız ve az hasarlı binalarda oturmasında bir sakınca olmadığını ifade etmek isterim.” Bir gerçek daha var. Az ve orta hasarlı olduğu raporu verilen binalarda oturanlara herhangi bir yardım yapılmıyor. Onlar herhangi bir yardımdan yararlanma hakkına sahip olmuyor. İnsanlarımız ne yapsın? Çadır göndermiyorsunuz, gönderilen çadırları engelliyorsunuz, az ve orta hasarlı binalara girebilirsiniz diyorsunuz -ki o raporlar alelacele hazırlanmış bunları da biliyoruz- insanlarımız mecburen o binalara giriyor. Sonrasında deprem olacağı biliniyor, depremde insanlarımız kalıyor canlarımız gidiyor.

“Depremin faturasını üniversitelere ve öğrencilere çıkarıyorlar”

Bu iktidar bilime düşmandır. Depremle ilgili bilimsel çalışmaları, rant politikalarının önünde engel olarak gördükleri için dikkate almıyorlar. Bilime düşmanlıklarının bir somut örneği de depremzedelerin barınma sorununu çözmek için üniversitelerde eğitime ara verme kararıdır. Depremin faturasını üniversitelere, öğrencilere çıkarıyorlar; öğrencilere, hocalara, çalışanlara çıkarıyorlar. Neden, çünkü niyetleri belli. Eğitim süreci devam etmesin, öğrenciler bir araya gelmesin, sorgulamasın, dayanışma oluşmasın istiyorlar.

Tek tek müteahhitleri tutuklayarak, tüm sorumlulukları üzerlerine yıkarak kendilerini temize çıkarabileceklerini sanıyorlar. Evet, müteahhitler de suçludur ama suçlu olan yalnız onlar değil. İmar affı çıkaranlar, zeminin uygunluğuna bakmadan ruhsat verenler, binaları denetlemeyenlerdir. Yolsuzluk, rüşvet ve rant çarkını yaratan iktidarın bizatihi kendisidir. En büyük sorumlu Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemidir diyeceğim ama hayır bunun adı Cumhurbaşkanlığı Enkaz ve Yıkım Sistemidir. Yıkılan binalar AKP iktidarından önce yapılmış diye çetele tutacaklarına, bunca yıkıma mal olan kaç evraka imza atmışlar onu açıklasınlar.

“İnsanların cenazesi enkaz altındayken enkaz kaldırma çalışmalarını sürdüremezsiniz”

Bütün bu felaket ve rezaletten dolayı tek bir kişi bile istifa etmedi. En üstten en alt kademeye iktidarın hiçbir yetkilisi sorumluluk üstlenmiyor, herkes görevinin başında pişkince açıklama yapıyor. Bir de utanmazca tehditler savunuyorlar. Bu tehditleriniz vız gelir vız! Tek tek sayacağım bundan önceki felaketleri ama zaman azalıyor. Soma da hangi siyasi istifa etti ya da hangi merci sorumluluğu kabul etti? Çorlu tren kazasında ya da Ankara’nın göbeğinde sivillere yönelik o büyük katliamda hangi siyası yetkili sorumluluk üstlendi? Bir tek istifa yok.

Çünkü istifa güçlü bir ahlak ve iyi kötü bir vicdan gerektirir. İşte bu yok! Hepimiz şunu iyi bilelim, önceliği talan ve ranta veren bu düzende hiç kimsenin yaşamı güvencede değil. 10 kent, ilçeleri ve köyleriyle birer suç ve cinayet mahallidir. Enkaz kaldırma konusunda da bunun mutlaka dikkate alınması gerekiyor. İktidarı uyarıyoruz; insanların cenazesi enkaz altındayken enkaz kaldırma çalışmalarını sürdüremezsiniz, önce cenazeler çıkacak.

Onlara ulaşmadan enkaz kaldırmak insana, yasa, ölüye ve geride kalanlara saygısızlıktır, hakarettir, suçtur. İnsanlar şimdi artık enkazdan yakınlarını canlı kurtarma değil, yakınlarının cenazesine ulaşma peşinde. Gömülme hakkı yas tutmanın temelidir. Bu hakkı hiç kimse ihlal edemez. İnsanlar yakınlarını gömmeden ve yas sürecini yaşayamadan bu travma nesiller boyu devam eder. Bunu yapamazsınız, yaptırmayacağız da! Yaparsanız da hesabını soracağız. Depremle ve depremzedelerle ilgili atılması gereken çok acil adımlar var. Her konuda açıklamalarımızı yapıyoruz, raporlarımızı kamuoyunun bilgisine sunuyoruz. Ama burada çok özet acil tedbirler listesi sıralayacağım.

“Fahiş bir şekilde kira artıranlar siz de bu vicdansızlığa ortak olmayın!”

Bölgede çadır, battaniye, soba, yiyecek, giyecek, ilaç ve hijyen malzemesi ihtiyacı devam ediyor. Bu ihtiyaçların acilen karşılanması için seferber olalım, dayanışmayı bir an bile aksatmayalım. Devleti ve iktidarı, kamu kaynaklarını bunlar için kullanmaya zorlayalım. O paralar onların malı değil, o paralar halkın ürettiği değerlerdendir, o değerlerin bir ürünüdür. Onları halk için kullanacaksınız.

Başka ilçelere göç eden depremzedeler barınma sorunuyla karşı karşıya. Barınma sorununu çözmenin asıl yükümlüsü bu iktidardır, devlettir. Topluma da çağrı yapmak istiyoruz. Bu iktidarın yozlaştırdığı bu düzenin bir parçası olmayın, kira artırımına gidenler, fahiş bir şekilde kira artıranlar siz de bu vicdansızlığa ortak olmayın. Eğer tarihe ve çocuklarınızın kalbine bir parça temiz girmek istiyorsanız fırsatçılığa ortak olmayın. Dayanışmaya ortak olun. Kira artırım meselesinin de altını çizelim. Depremzedelere yüreğimizi açalım. Barınma sorununu kökten çözmek, bu iktidarın görevidir.

Dayanışma burada da rol üstlenmeli. Yüreğimizi depremzedelere açalım, yüreğimiz evlerimiz olsun. Depremzedelere kira yardımları elbette hemen başlatılmalıdır, kamu kurumları ve tesisleri depremzedelere açılmalıdır. Bizler de depremzedelere evimizi açalım, dayanışmaya katılalım. Bu kötülüklere, çürümüşlüğe ve yolsuzluğa hayır diyelim hep birlikte. Depremzedelerin öncelikli istihdamı konusunda mutlaka bir politika oluşturulmalı. Yeni istihdam alanları mutlaka yaratılmalı. Depremzedeler kayıtsız şartsız işsizlik ödeneğinden yararlandırılmalı, kendilerine kısa çalışma ödeneği verilmeli.

Kadın, çocuk ve engelli depremzedelere yönelik özel ve öncelikli bir politika oluşturulmalı. Özellikle tüm ailesini kaybetmiş çocuklara dair ciddi iddialar kamuoyunda dolaşıyor. Bu çocukların durumuna dair Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı derhal tüm soru işaretlerini, kuşkuları ortadan kaldıracak bir açıklama yapmalı ve buna dair şeffaf bir eylem planı oluşturmalıdır. Deprem bölgesinde bulunan yurttaşların vergi, banka, elektrik, su, gaz dahil bütün borçları derhal silinmelidir. Bankaların kredi faizleri gibi kar amaçlı faaliyetleri yıkım bölgelerinde durdurulmalıdır.

“Yıkımdan etkilenen herkese yeniden hayatlarını kurana kadar destek sunulmalı”

Yıkımdan etkilenen herkese yeniden hayatlarını kurana kadar destek sunulmalı. Bir Afet Bakanlığı derhal kurulmalı, gerekli yasal mevzuat bilimsel çerçevede hazırlanıp Meclis’e gelmeli ve yasalaşmalıdır. Bu konuda bir kanun teklifi hazırladık ve Meclis’e sunduk, bunun derhal kanunlaşmasını istiyoruz. Meclis’te afetle ilgili daimi bir ihtisas komisyonu kurulması gerekiyor. Meclis Grubumuz Acil Durumlar ve Afet Komisyonu kurulması için kanun teklifi verdi.

Bu teklif hızla kanunlaşmalı ve komisyon derhal kurulup çalışmaya başlamalı. Yıllardır talep edilen fay hattı yasası derhal çıkarılmalıdır. Fay zonları üzerine yapılaşma derhal durdurulmalıdır. Biz fay hattı ile ilgili kanun teklifimizi de dün sunduk. Bu da derhal Meclis gündemine alınmalı ve hızla yasallaşmalıdır. Ağır cezalar içeren denetim kanunları Meclis’e gelmeli ve sıkı bir denetim mekanizması kurulmalıdır. Yapı denetimi meslek odalarına yeniden devredilmelidir. Riskli bölgeler ve kentler acilen afet bölgesi ilan edilmelidir.

İmar affı kapsamına giren bütün kaçak yapıların envanteri çıkarılmalı ve deprem risklerine göre gerekli çalışmalar derhal başlatılmalıdır. Bilim insanlarımız sürekli uyarıyor. Bingöl, Elazığ, Diyarbakır Lice, Muş Varto, Dersim Ovacık, Hakkari, Erzincan deprem riskiyle her an karşı karşıyadır. Ve tabii ki İstanbul. Bunlar için acil eylem planı ve kamusal eylem planları derhal hazırlanmalıdır. Buradan tüm parti örgütlerimize, halkımıza, STK’lara, tüm yurttaşlara ve gönüllülere acil çağrı yapıyoruz; deprem ve afet Türkiye’nin acil gündemi ve birincil gündemidir.

“Pişkin, sorumsuz, halkı zerre düşünmeyen bu iktidar gidecek”

Bu aciliyete uygun öz örgütlüğümüzü inşa etmemiz, büyütmemiz ve bunu büyük bir toplumsal dayanışmaya dönüştürmemiz gerekiyor. Toplumsal kurtuluşumuz toplumsal örgütlülükle ve dayanışmayla mümkündür. On binlerce insanın canı gitti, milyonlarca insanın geçmişi yok oldu, geleceği elinden alındı. Bu ülkenin bir gün bile bu iktidar ile yürümeye tahammülü yok. Pişkin, sorumsuz, halkı zerre düşünmeyen bu iktidar gidecek, gitmeli. Bu iktidarı göndermeliyiz. Bu sadece siyasi değil aynı zamanda insani ve tarihi bir görevdir, bir sorumluluktur.

Kendi yurttaşlarının canını hiçe sayan, sadece kendi bekasını düşünen böyle bir iktidarı dünya üzerinde görmeniz zordur. İşte bu yüzden gidecekler, gitmeliler, hep birlikte göndermeliyiz. Bu çürük, bu bozuk düzende insan yaşamı, kentsel yaşam güvende değildir. Asıl afet ve felaket yerin altında değil, yerin üstündedir. Felaketi yaratan yerin üstündeki zihniyettir. Asrın felaketi ise rant, talan, sömürü ve savaş sistemidir. Bu sistem tepeden tırnağa kökten değişmelidir. Fay hatları üzerindeki bu ülkeyi değiştiremeyiz ama bu yozlaşmış, bu çürük, bu talancı düzeni değiştirebiliriz ve mutlaka değiştireceğiz.

“Tutunacağımız güç dayanışmanın büyüklüğüdür, örgütlülüktür”

Bu süreçte bizlerin, sivil toplumun, demokratik kurumların, gönüllülerin, yerel yönetimlerin, emek örgütlerinin, tek tek bireylerin anında organize olması, koordinasyon oluşturması tarihsel bir deneyimi de ortaya çıkardı. Şimdi bu büyük dayanışmayı büyük bir siyasal ve toplumsal güce dönüştürme zamanıdır. Tutunacağımız güç dayanışmanın büyüklüğüdür, örgütlülüktür. Dayanışma hem onarıcı ve yaraları iyileştirici güce sahiptir hem de yeniden inşa etmek için gerekli gücü sağlar. Bu güçle, umutla, enerjiyle; yaşamımızı güvence altına alacağımız, kentlerimizi ve yaşam alanlarımızı güvenli hale getirebileceğimiz, denetlenebilir ve anında insanların hizmetinde koordine olan şeffaf yeni bir düzeni ve sistemi birlikte inşa edeceğiz.

Bugün aynı zamanda 21 Şubat Dünya Anadil Günü’dür. Başta Kürtçe olmak üzere bütün anadillerin üzerindeki yasakçı uygulamalarla yüzleşmenin günüdür. Depremde de gördük acılarımız, ağıtlarımız, feryatlarımız bütün ana dillerde haykırıldı. Yardım çığlıkları çığlıklarımız da ana dillerde yapıldı, ortak çalışmalarımızda ana dillerimizin ruhu üzerine kuruldu. Ortak geleceği ve büyük dayanışmayı ana dillerinin özgürlüğü, bütün yurttaşların eşitliği, bütün inançların eşitliği üzerine kurabiliriz. Yaralarımızı böyle sarabilir, geleceğimizi böyle kurabiliriz.

AFAD başta olmak üzere arama kurtarma çalışmalarında Kürtçe ve diğer anadillerin dışlanması asla kabul edilemez, insani değildir, vicdansızlıktır! Enkaz altında kalan ve Türkçe bilmediği için “Yardım gelmez diye Arapça konuşmaktan korktum” diyen bir Suriyeli göçmenin dramı yıllarca unutulmayacaktır. Siz bu dilleri yok sayarsanız, feryatları nasıl duyacaksınız? Bir an önce bu yasakçı, tekçi anlayıştan vazgeçilmeli ve ana dillerde kamusal hizmete olarak sağlanması acilen Türkiye’nin önünde gündem olarak durmalı ve gereği yapılmalıdır.

“İktidarı göndereceğiz, bu ülkeyi hep birlikte yeniden kuracağız!”

Tüm demokrasi güçlerine, tüm muhalefet partilerine, tüm vicdanlı bireylere, iyi insanlara çağrı yapıyorum; bu düzeni birlikte değiştireceğiz, bu iktidarı göndereceğiz, bu ülkeyi hep birlikte yeniden kuracağız, yeni yaşamı da hep birlikte kuracağız. Kimsenin bu sorumluluktan, bu tarihsel görevden kaçma hakkı ve lüksü yoktur. Güçlerimizi birleştirelim, hayatımızı yeniden kuralım.

Ülkeyi yeniden inşa edelim. Yeni bir ülkeyi, yeni bir düzeni, yeni bir yaşamı hep birlikte yaratalım. Halk bizden bunu bekliyor, tarih bizden bunu bekliyor, vicdanlarımız bizden bunu bekliyor. Acılarımız büyük, kayıplarımız ağır. Tekrar bütün acılı insanlarımıza başsağlığı, hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet diliyorum. Başaracağız. Bu dayanışma ile yaralarımızı sardığımız gibi, bu düzeni de değiştireceğiz. Yeni yaşamı da birlikte kuracağız. Yol uzun, şartlar ağır ama sorumluluk büyük, o nedenle yapacağız. Bu deprem dönemindeki dayanışma bizim umut kaynağımız olsun.”

Paylaşın

MHP Lideri Bahçeli’den Seçim Tarihi Mesajı

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan MHP Lideri Bahçeli, “Yere batsın sizin siyasetiniz. Böyle ucuz ve meczup siyasete nasıl saparsınız? Rahat olun, biraz sabredin Türk milleti sizin boyun ölçünüzü yakında sandığa gömerek ilan edecektir. Ne sandıktan kaçarız ne de demokrasiyi yok sayarız. Zillet ittifakı paranoyaktır” dedi.

Haber Merkezi / MHP Lideri Bahçeli, “Böylesi afet dönemlerinde heyecan, hüzün ve duygusal taşkınlık akıl ve şuurun önündedir. Hayata tutunma gayreti ve insanları kurtarma çabası olağanüstü bir haldir. İnsan olanın ruhu, canı, acısı, vicdanı vardır. Yalan haber yayan, dedikodu çıkaran siyasi yamyamlığa heves eden kim varsa insanlığı kuşkuludur. Bunlara insan demek, insan olana saygısızlıktır” ifadelerini kullandı.

Bahçeli, “Milli felaketlerde ortak aidiyet paydasında uzlaşamayanlar, insani değerlere yabancılaşan mihraklardır. Türkiye devasa bir musibetin tesirindedir. Türkiye’miz doğal afetlerin risklerine her zaman açıktır. Deprem bilimciler tarafından Kahramanmaraş depremi dünya üzerinde karada meydana gelen en büyük depremlerden birisi olarak tanımlanmıştır” dedi.

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, TBMM’de partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Bahçeli’nin açıklamaları şöyle:

Depremden menfaate devşirmek isteyenler hata yapar. Milli felaketlerde ortak aidiyet ve hassasiyet paydasında uzlaşamayanlar insani değerlere her yönüyle yabancılaşan mihraklardır.

Fırsatçılığın karanlığından istifade ede etiketleri arttıranlar, kiraları artıranlar, kasasını doldurmak için hareket edenler bu milletin bir ferdi olamayacağı gibi şerefli de sayılamazlar. Depremden Menfaat devşirmenin arayışında olanlar ahlaksızlığın markalarıdır. Bunları tek tek not aldığımız da bilinmelidir.

Tektonik mirası, jeolojik müktesebatı, meteorolojik özellikleri ile Türkiyemiz doğal afetlerin risk ve tehlikelerine her zaman açıktır.

Depremi fırsata çevirenler, kasasını dolduranlar, bu milletin ferdi olamayacağı gibi şerefli de sayılamazlar. Depremler ve afetler bundan sonra da yaşanacaktır.

İstanbul için dillendirilen felaket senaryolarının bütün ihtimallerini değerlendirip muhtemel depremlere hazırlıklı olmalıyız.

Depreme ve ilgili yönetmeliklere uygun, dayanıklı binalar yapmaktan başka seçenek yoktur. Hiç kimsenin gözünün yaşına bakılmamalıdır. Kaybedecek zamanımız yoktur. Cumhur İttifakı olarak biz bu ağır yükü kaldırırız. Bedeli ne olursa olsun Türkiye’mize sahip çıkarız.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 2021 yılında açıklanan yeni kentsel dönüşüm vizyonuna göre 6.7 milyon riskli yapı tespit edilmiştir. Acilen eyleme geçmek lazımdır. Her yıl 300 bin binanın dönüştürülmesi planlanmıştır. Doğal afetler bundan sonra da kaçınılmaz şekilde yaşanacaktır. Etkin bir denetim mekanizması ile hiç kimsenin gözünün yaşına bakılmamalıdır.”

Yapı stokunun yüzde 70’nin 1999 öncesi yapıldığı dikkate alındığında bir an önce harekete geçilmelidir. Muhtemel depremlere hazır olmalıyız. Kaybedecek zamanımız yoktur.

Devlet her şeye hakimdir. İftiralar ise beyhudedir. Acımız büyüktür.

Dayanışma olmadan geleceği kucaklamak mümkün değildir. Şehirlerimizi yeniden inşa edecek gücümüz vardır. Hükümet verimli ve etkin bir yöntemle yaraları sarıyor.

Türkiye’nin yıkımını bel bağlayan çürük çarık zihniyetlerin maalesef gözünü siyasi ikbal hırsı bürümüştür. İktidarın kaybetmesi uğruna vatanın ve milletin kaybetmesine oynayanlarla nasıl bir arada yaşayacağız.

Kahramanmaraş depreminin enine boyuna tüm boyutlarıyla konuşulacağı günler elbet gelecek. Sorumlulardan adalet önünde hesap sorulacaktır. Yıkılan binalarla ilişkili olan ahlaksız müteahhitlerin kapsamına alan o soruşturma süreci de işlemektedir.

Seçim tartışmaları

Ayrıca bir insanımız dahi enkaz altındayken haksız ve hayasız siyasi eleştiri yapmak, seçim tarihi ile spekülasyon üretmek vebaldir. Bu vebal zillet ittifakını teşkil eden her partinin hissesine eşit olarak düşmüştür.

Arama kurtarma faaliyetleri devam ederken devleti ve hükümeti sistematik şekilde suçlamak terbiyesizliktir. Siyasi hesap yapıyor olmak insafsızlıktır.

Diyorlar ki Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi yüzünden acılar artmış. Afet iyi yönetilememiş. Diyorlar ki yardım faaliyetlerinin doğru koordine edilemediğinden felaketin boyutları vahim seviyeye ulaşmış. Ülkemizin en acil ihtiyacının yeni ve etkin bir iktidar olduğunu kaydetmişler.

Sizde hiç mi Allah korkusu kalmadı? Yere batsın sizin siyasetiniz. Böyle bir ucuz ve meczup siyasete nasıl saparsınız? Rahat olun, biraz sabredin, Türk Milleti sizin boyun ölçünüzü yakında sandığa gömerek ilan edecektir. Ne sandıktan kaçarız ne demokrasiyi yok sayarız. Acılarımızın ortasında seçim polemiği yapan zillet ittifakı paranoyaktır. Askerler nerede dediler, kahramanlar her yerdeydi.

Karamsarlık aşılayıp kriz ikmali yapan bu kimliksizler koordinasyondan ne anladıklarını, nereye varmak istediklerinin mertçe açıklayacak yürekliliğe sahipler midir?”

Paylaşın

22 Milletvekiline Ait 26 Dokunulmazlık Dosyası Meclis’te

Ağırlıklı olarak Halkların Demokratik Partisi (HDP) milletvekillerine ait 26 dokunulmazlık dosyası, TBMM Başkanlığı’na sunuldu. Listede, İYİ Parti, Demokrat Parti, Yenilik Partisi ve Demokratik Bölgeler Partisi’nden de isimler yer aldı.

Haber Merkezi / Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan ve HDP’li Alican Önlü, Hasan Özgüneş ve Pero Dundar hakkında 2’şer dosya hazırlandı.

Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Cumhurbaşkanlığı Tezkereleri, Meclis Başkanlığı tarafından Anayasa ve Adalet Komisyonu üyelerinden kurulu Karma Komisyon’a havale edildi.

Fezlekeleri Karma Komisyon’a sevk edilen milletvekilleri şöyle:

– HDP Eş Genel Başkanı ve İstanbul Milletvekili Pervin Buldan

– HDP İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç

– HDP Diyarbakır Milletvekili Dersim Dağ

– HDP Diyarbakır Milletvekili Dirayet Dilan Taşdemir

– HDP Mardin Milletvekili Pero Dundar

– HDP Tunceli Milletvekili Alican Önlü

– HDP Adana Milletvekili Kemal Peköz

– HDP İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay Pekgözegü

– HDP Şanlıurfa Milletvekili Ömer Öcalan

– HDP Şırnak Milletvekili Hasan Özgüneş

– HDP Ağrı Milletvekili Berdan Öztürk

– HDP Şırnak Milletvekili Hüseyin Kaçmaz

– HDP Mardin Milletvekili Tuma Çelik

– HDP Mardin Milletvekili Ebrü Günay

– HDP Şırnak Milletvekili Nuran İmir

– HDP Van Milletvekili Murat Sarısaç

– HDP Şanlıurfa Milletvekili Nusrettin Maçin

– Demokratik Bölgeler Partisi Eş Genel Başkanı Salihe Aydeniz

– İYİ Parti Denizli Milletvekili Yasin Öztürk

– İYİ Parti İzmir Milletvekili Aytun Çıray

– Demokrat Parti Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt.

– Yenilik Partisi Genel Başkanı ve Ardahan Milletvekili Öztürk Yılmaz

Süreç nasıl işliyor?

Hakkında suç isnadı bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılıp kaldırılmamasına ilişkin talepler, Adalet Bakanlığına sunuluyor. Bakanlık, talebi gerekçeli bir yazıyla Cumhurbaşkanlığına, Cumhurbaşkanlığı ise TBMM Başkanlığına iletiyor.

Meclis Başkanlığına gelen fezlekelerin gündeme alınmasındaki süreç, İçtüzüğe göre işliyor. Milletvekili dokunulmazlığı, İçtüzüğün “Yasama Dokunulmazlığı ve Üyeliğin Düşmesi” başlıklı dokuzuncu kısmının “yasama dokunulmazlığı” alt başlıklı birinci bölümünde düzenleniyor.

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması hakkındaki istemler, TBMM Başkanlığınca “Gelen Kağıtlar” listesinde yayınlanarak Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona havale ediliyor.

Söz konusu fezleke ile Meclis’teki mevcut fezlekeler, sevk edildikleri Karma Komisyonda bekletilebiliyor ya da komisyonda gündeme alınabiliyor. Fezlekelerin gündeme alınması halinde süreç başlıyor. Karma Komisyon toplanıyor ve hangi fezlekeye ait dosyayı değerlendireceğine karar veriyor.

Hazırlık Komisyonu kuruluyor

Hazırlık Komisyonu, kurulduğu andan itibaren en geç 1 ay içinde dosyayı inceleyerek raporunu hazırlıyor. Bu komisyon bütün kağıtları inceleyip gerekirse o milletvekilini dinliyor ancak tanık dinleyemiyor.

Hazırlık Komisyonu, yasama dokunulmazlığının kaldırılması yönünde karar alırsa dosya Karma Komisyona havale ediliyor. Karma Komisyon da 1 ay içinde Hazırlık Komisyonu raporunu ve eklerini görüşerek sonuçlandırıyor.

Karma Komisyon, dokunulmazlığın kaldırılmasına veya kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar veriyor.

Karma Komisyon kovuşturmanın ertelenmesini kararlaştırmışsa bu yöndeki raporu Genel Kurulda okunarak bilgiye sunuluyor. Bu rapora milletvekilleri tarafından 10 gün içinde itiraz edilmezse kesinleşiyor, itiraz edilmesi halinde ise rapor Genel Kurul gündemine alınıyor. İtiraz edilmeyen dosyalar Cumhurbaşkanlığına gönderiliyor.

Dokunulmazlığın kaldırılması yönündeki Karma Komisyon raporları, doğrudan Genel Kurul gündemine giriyor. Genel Kurul, raporu kabul ederek dokunulmazlığın kaldırılmasını kararlaştırabileceği gibi, raporu reddederek yargılamanın dönem sonuna ertelenmesine de karar verebiliyor.

Kovuşturma ertelenmiş ve bu karar Genel Kurulca kaldırılmamış ise dönem yenilenmiş olsa bile milletvekilliği sıfatı devam ettiği sürece ilgili hakkında kovuşturma yapılamıyor.

Genel Kurul aşaması

Milletvekillerine dağıtılan Karma Komisyon raporu, Genel Kurulda okunarak görüşülüyor. Biri lehte diğeri de aleyhte olmak üzere, iki milletvekili rapor üzerinde konuşma yapıyor.

Fezlekesi olan milletvekili isterse Hazırlık Komisyonunda, Karma Komisyonda veya Genel Kurulda kendi savunmasını yapabiliyor ya da başka bir milletvekili arkadaşına savunma yapması için bu hakkını verebiliyor.

Söz ve savunma talebi yoksa görüşmeler tamamlanıyor. Daha sonra Karma Komisyonun yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair raporu oylamaya sunuluyor. Genel uygulamaya göre açık oylama yapılıyor. Genel Kurulda dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin oylamada, karar yeter sayısı (151) yeterli oluyor.

Her dosya için ayrı oylama yapılıyor

Genel Kuruldaki oylamada, her milletvekili ve fezleke için ayrı oylama yapılıyor. Bir milletvekili hakkında iki dosya varsa iki dosya ayrı ayrı oylanıp karara bağlanıyor. Dokunulmazlık hangi dosya hakkında kaldırıldıysa yalnızca o fezleke hakkında yargılama yapılabiliyor. Milletvekilinin dönem sonuna bırakılan dosyası hakkındaki dokunulmazlığı devam ediyor.

Genel Kurul kararından sonra milletvekilinin dokunulmazlığı, söz konusu dosya için kaldırılmış oluyor.

Meclis Başkanlığı, dosyayı Cumhurbaşkanlığı aracılığıyla Adalet Bakanlığına gönderiyor. Bakanlık da dokunulmazlığı kaldırılan milletvekili hakkında gereğinin yapılması için dosyası ilgili savcılığa havale ediyor.

Savcılık da dosyanın ulaşmasının ardından soruşturmaya kaldığı yerden devam ediyor, söz konusu milletvekilini tutuklanması talebiyle mahkemeye de sevk edebiliyor ya da tutuksuz olarak yargılanmasına da devam edebiliyor.

Dokunulmazlık kalkıyor, vekillik devam ediyor

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kalkmasıyla milletvekilliği düşmüyor, devam ediyor. Milletvekili maaşını alıyor ve diğer sosyal haklarından yararlanıyor. Tutuklanmamışsa Meclise gelerek yasama çalışmalarına da katılabiliyor.

Ancak milletvekili hakkındaki ceza kesinleştikten sonra Genel Kurulda okunuyor ve o zaman milletvekilliği düşürülüyor.

Milletvekilinin yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına veya milletvekilliğinin düşmesine karar verilmesi halinde, Genel Kurul kararının alındığı tarihten itibaren 7 gün içinde ilgili milletvekili veya bir diğer milletvekili, kararın Anayasaya, kanuna veya İçtüzüğe aykırılığı iddiasıyla iptal için Anayasa Mahkemesine başvurabiliyor. Anayasa Mahkemesi, iptal istemini 15 gün içinde kesin karara bağlıyor.

Paylaşın

10 İl İçin OHAL Kararı TBMM Genel Kurulu’nda Kabul Edildi

Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli 7,7 ve 7,6 şiddetindeki depremlerden etkilenen 10 il için 3 ay sürecek Olağanüstü Hal (OHAL) kararı, TBMM Genel Kurulu’nda AK Parti, MHP ve BBP oylarıyla kabul edildi. 

Haber Merkezi / OHAL ile ilgili Genel Kurul’da CHP, HDP ve İYİ Parti ret oyu kullandı. Ayrıca muhalefetin “OHAL süresinin bir aya çekilmesi” önerisi ise Cumhur İttifakı’nın oylarıyla reddedildi.

OHAL Kararının görüşüldüğü Meclis Genel Kurulu’nda Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay açıklama yaptı. Depremin büyüklüğü ve etki alanına dair bilgilendirme yapan Oktay çalışmalardaki son durumu da anlattı. Oktay OHAL ilanını da “Olağanüstü durumlar olağanüstü tedbirlerin alınmasını gerektirir” diyerek savundu, şunları söyledi:

“Olağanüstü bir yönetim düzeninin gerekli olduğu doğal afet, tehlikeli salgın hastalık ve kamu düzenini tehlike altına sokan yaygın şiddet vakaları gibi durumlarda başvurulan OHAL uygulamasında amaç; yaraların en hızlı şekilde sarılmasıdır. Acil ve hayati ihtiyaç malzemelerinin karşılanması, afet bölgesinde yıkılma riski olan binaların bulunduğu alanlara girişin sınırlandırılması, tehlike arz eden binaların yıkılması ve zaruri ihtiyaçların dağıtımının düzenlenmesi gibi zorunlu işler olağanüstü hal yönetimi ile kolaylıkla ve hızlıca sağlanabilecektir. Mülki idare amirleri, tedavi, kurtarma, yedirme, giydirme ve barındırma gibi işlerle bu gibi işlerin gerektirdiği acil satın almaları ve kiralamayı doğrudan yapabilecektir. Konaklama tesislerinin olağanüstü hal gereklerine göre kullanılabilmesi OHAL kapsamında mümkün olabilecektir.

OHAL kanunu ne getirecek?

Kanuna göre afet, salgın hastalık, yaygın şiddet hareketleri gibi durumlarda ilan edilen OHAL sürecinde vatandaşların, özel işletmelerin para, mal ve çalışma yükümlülükleri ile ilgili yeni düzenlemeler yapmak, temel hak ve hürriyetleri sınırlandırmak mümkün.

OHAL Kanununa göre kamu kaynakları ile yardımlardan gerekli harcama sağlanamadığında bölgedeki kredi kuruluşlarının olanaklarından yararlanılır. OHAL ilan edilen bölgede kurum ve kişiler kendilerinden istenecek veya yükümlülük konulacak arazi, arsa, bina, tesis, araç, gereç, yiyecek, ilaç ve tıbbi malzeme ile giyecek ve diğer maddeleri vermek zorunda. Bunlar bölge sınırları içinde sağlanamadığı takdirde en yakın bölgelerden yükümlülük yolu ile sağlanır. Tabii afet ve tehlikeli salgın hastalıklar sebepleriyle olağanüstü hal ilan edilen bölgelerde bulunan 18 – 60 yaşları arasındaki bütün vatandaşlar, olağanüstü hal sebebiyle kendilerine verilecek işleri yapmakla yükümlü olur.

OHAL ile alınabilecek tedbirler

OHAL Kanunu yöneticilere ayrıca şu tedbirleri alma imkanı sağlar:

-Bölgenin belirli yerlerinde yerleşimi yasaklamak, belirli yerleşim yerlerine girişi ve buralardan çıkışı sınırlamak, belli yerleşim yerlerini boşaltmak veya başka yerlere nakletmek,

-Resmi ve özel her derecedeki öğretim ve eğitim kurumlarında öğrenime ara vermek ve öğrenci yurtlarını süreli veya süresiz olarak kapatmak.

-Gazino, lokanta, birahane, meyhane, lokal, taverna, diskotek, bar, dansing, sinema, tiyatro ve benzeri eğlence yerleri, oyun salonları, otel, motel, kamping, tatil köyü ve benzeri konaklama tesislerini denetlemek ve bunların açılma ve kapanma zamanını tayin etmek, sınırlamak, gerektiğinde kapatmak ve bu yerleri olağanüstü halin icaplarına göre kullanmak.

-Bölgede olağanüstü hal hizmetlerinin yürütülmesi ile görevli personelin yıllık izinlerini sınırlamak veya kaldırmak.
-Bölge sınırları içerisindeki tüm haberleşme araç ve gereçlerinden yararlanmak ve gerektiğinde bu amaçla geçici olarak bunlara el koymak.

-Tehlike arz eden binaları yıkmak; sağlığı tehdit ettiği tespit olunan taşınır ve taşınmaz mallar ile sağlığa zararlı gıda maddelerini ve mahsullerini imha etmek.

-Gerekli görülen zaruri ihtiyaç maddelerinin dağıtımını düzenlemek.

-Halkın beslenmesi, ısınması, temizliği ve aydınlanması için gerekli gıda madde ve eşyalarla her türlü yakıtın, sağlığın korunmasında, tedavide ve tıpta kullanılan ilaç, kimyevi madde, alet ve diğer şeylerin, inşaat, sanayi, ulaşım ve tarımda kullanılan eşya ve maddelerin, kamu için gerekli diğer mal, eşya, araç, gereç ve her türlü maddelerin imali, satımı, dağıtımı, depolanması ve ticareti konularında gerekli tedbirleri almak, bu yerlere gerektiğinde el koymak, kontrol etmek ve bu malları satıştan kaçınan, saklayan, kaçıran, fazla fiyatla satan, imalatını durduran veya yavaşlatanlar hakkında fiilin işleniş şekli veya niteliği de nazara alınarak işyeri bulunduğu mahal için hayati önem taşımadığı takdirde işyerini kapatmak,

-Kara, deniz ve hava trafik düzenine ilişkin tedbirleri almak, ulaştırma araçlarının bölgeye giriş ve çıkışlarını kayıtlamak veya yasaklamak.

Yayınlara cezalar

-Olağanüstü hal ilan edilen yerlerde bölge valisi veya il valisi tarafından alınan tedbirlere aykırı hareket edenler, emirleri dinlemeyenler veya istekleri yerine getirmeyenler veya kimliklerine dair kasten gerçeğe aykırı bilgi verenler veya bilgi vermekten çekinenler, fiilleri başka bir suç oluştursa bile ayrıca üç aya kadar hapis cezasıyla cezalandırılırlar.

-Özel maksatla kamunun telaş ve heyecanını doğuracak şekilde asılsız, mübalağalı havadis ve haber yayan veya nakledenler, fiilleri başka bir suç oluştursa bile ayrıca üç aydan bir yıla kadar hapis ve beş bin liradan az olmamak üzere ağır para cezasıyla cezalandırılırlar. Eğer fiil, fail tarafından bir yabancı ile anlaşma sonucu işlenmiş ise hapis cezası bir yıldan ve ağır para cezası otuz bin liradan aşağı olamaz. Bu suçlar basın ve yayın organları vasıtasıyla işlenirse fail ve mesulleri hakkında verilecek cezalar bir misli artırılır.

-Devlet Memurları Kanunu kapsamına giren bütün personele OHAL kanunu uyarınca verilen görevleri yapmamaları veya savsaklamaları veya alınan tedbirlere uymamaları halinde, tabi oldukları disiplin mevzuatında bu fiillerin disiplin cezasını gerektirip gerektirmediğine bakılmaksızın, durumun ağırlığını dikkate alarak uyarma, kınama ve aylıktan kesme disiplin cezalarını doğrudan doğruya vermeye ve uygulamaya yetkilidirler.

Paylaşın

Erdoğan’dan Babacan’a Tepki: Batı’nın ‘Aferin’ Demesine Muhtaç Mısın?

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, DEVA lideri Ali Babacan’ın mutabakat metnine dair “Avrupa görecek, aferin Türkiye’ye diyecek” sözlerini eleştirerek, “Kendilerine rakip istemeyen, ülkemizin güçlenmesini istemeyen Batı’ya selam gönderiyorlar. İçlerinden birisi çıkıp ‘Batı bize aferin diyecek’ diyor. Yazıklar olsun. Sen Batı’nın ‘Aferin’ demesine muhtaç mısın?” dedi.

Haber Merkezi / “Darbecilere, vesayetçilere selam veriyorlar” diye konuşmasını sürdüren Erdoğan, “Tamam cumhurbaşkanı adayını belirlemekte tembellik ediyorsunuz onu anladık da bari vaatlerinizi doğru düzgün yapsaydınız. Herhalde bunlar uykudaydı. Milleti anlamak için zerre kadar gayret göstermeyenler.

1990’ların Türkiye’sinden bir adım öteye geçemeyenler bina değiştirerek sorun çözeceğini sanıyorlar. Sadece 2020’den 2022’ye istihdamın 5 milyona yakın arttığından haberleri yok. Her tarafı tel tel dökülen derme çatma bir programla milletin karşısına çıkıyorlar. Demokrasilerde iktidar kadar muhalefet de önemlidir. Ülkeye de yazık, millete de yazık. Yarın öbür gün sorumluluk üstlendiklerinde ülkeyi ne hale getireceklerini siz düşünün…” ifadelerini kullandı.

Altılı Masa’nın açıkladığı mutabakat metnine de değinen Erdoğan, “Son 20 yılda ülkemizin demokrasi ve kalkınma yürüyüşü öylesine hızlı oldu ki muhalefet bile bunun gerisinde kaldı. Biliyorsunuz önceki gün 6 parti güya aylarca çalışıp, uğraşıp, didinip hazırladıkları bir ortak politikalar metni yayınladı. Ülkemizin 6 güzide partisi bir araya gelip böyle bir metin hazırlayınca insan ister istemez şöyle bir beklentiye giriyor; neyin nesidir. Öyle ya bir 20 yıldır gece gündüz çalışmaktan ola ki bazı şeyleri gözden kaçırmış, bazı şeyleri ihmal etmiş hatta bazı konularda hata yapmış olabiliriz.

Netice itibariyle hepimiz beşeriz yani hepsi mümkün. Gerçi karşımızda henüz bir cumhurbaşkanı adayı bile belirlemekten aciz bir masa olduğu hakikatini unutmuyoruz. Bu masanın bizim yaptıklarımızı, hedeflerimizi, vizyonumuzu aşacak bir belge ortaya koyabilmesine de pek ihtimal vermiyoruz. Ama yine de ‘Ne yapmışlar’ bir bakalım dedik. Keşke bakmaz olaydık. Kendimiz adına ama bu partilere umut bağlayanlar adına gerçekten çok üzüldük.” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Açıkladıkları metinde herkese selam veriyorlar. HDP’ye selam veriyorlar. Kamudan uzaklaştırılan FETÖ’cülere ve PKK’lılara selam veriyor” ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti grup toplantısında konuştu. Erdoğan’ın konuşmasından önemli başlıklar şöyle:

“Meclis’in temsil ettiği milli iradeye sahip çıktık. 2007 yılında bize Cumhurbaşkanı seçtirmemek için Anayasa’yı ayaklar altına aldıklarında biz çareyi yine burada aradık. Anayasa ve yasalarımızı demokrasimizi, hak ve özgürlükleri, kalkınma mücadelemizi destekleyecek adımlarla yola çıktığımızda çareyi hep burada aradık. FETÖ’cü alçakların bombalarıyla iradeyi susturmak isterken, direnişi burada sürdürdük. Türkiye Yüzyılı’nı da Meclisimizle inşa edeceğiz. Yeni yönetim sistemimizle yasama-yürütme-yargı arasındaki ilişkileri netleştirip bu sürecin en sağlıklı şekilde yürümesini sağlayacak altyapıyı kurduk.

“2023 hedeflerimize, önümüzde çıkartılan engellere rağmen büyük ölçüde ulaştık”

Yeni yönetim sistemimizin ilk dönemindeki tecrübelerin ışığında sistemi ileri taşıyacak restorasyonları Meclisimizle yapmayı umut ediyoruz. Bu umudun gerisinde 20 yıllık emek ve kazanım vardır. Bundan 20 yıl önce hükümete gelirken ne söz verdiysek, Rabbim hemen hepsini yerine getirmeyi nasip etti. 2023 hedeflerimizden, dünyada yaşanan onca krize rağmen asla vazgeçmedik, asla sapmadık, asla geri atmadık. Cumhuriyetimizin ilk asrını tamamlarken 2023 hedeflerimize de, önümüzde çıkartılan engellere rağmen büyük ölçüde ulaştık. Başka bir ülkenin başına gelse ya da ülkemizde başka döneme denk gelse çok büyük yıkımlara yol açacak nice badireyi milletimizin desteğiyle atlattık.

Önceki gün altı parti aylarca çalışıp, didinip hazırladıkları ortak politikalar metni yayınladı. İnsan ister istemez bir beklentiye giriyor. Netice itibariyle hepimiz beşeriz, hepsi mümkün. Karşımızda henüz Cumhurbaşkanı adayı belirlemekten aciz masa olduğunu unutmuyoruz. Yine de ne yapmışlar bir bakalım dedik, keşke bakmaz olaydık. Kendimiz adına değil bu partilere umut bağlayanlar adına çok üzüldük. Gençlerimize güzel eğlence malzemesi çıkar dedik. Sadra şifa bir şeyler beklemenin beyhudeliğini tahmin etmemize rağmen milletimiz adına üzüntü duyduk.

“Açıkladıkları metinde herkese selam veriyorlar”

Metinle ilgili değerlendirmeyi genel merkezimiz ve bakanlıklarımız yeri geldiğinde paylaşacaktır. Bunlar bırakın yeni projeler için kafa yormayı, ülkede ne yapılıp edildiğine bakmamışlar. Şehir hastanelerini kapatmayı, milletin malı olan külliyenin kapısına kilit vurmayı, yeni bakanlıklar icat etmeyi; siyaset bilimi birinci sınıf öğrencilerine söyleseniz gülmekten katılacakları zırvaları vaat diye yazmazlardı. Açıkladıkları metinde herkese selam veriyorlar. Kayyımı kaldıracağız, belediyelere özerklik vereceğiz diyerek HDP’ye selam veriyorlar.

‘OHAL kararnamelerini iptal edeceğiz’ diye PKK ve FETÖ’cülere selam veriyorlar. Genelkurmay Başkanlığı ve MİT Başkanlığı’na sataşarak tüm terör örgütlerine ve kullananlara selam veriyorlar. Akkuyu Nükleer Güç Santrali’ne, savunma sanayi projelerine, kamu-özel yatırımlarına dokunacağız diyerek ülkemizin güçlenmesinden rahatsız olan batıya selam veriyorlar. Hatta içlerinden birisi ‘Batı bize aferin diyecek’, yazıklar olsun. Sen Batı’nın aferin demesine bu kadar muhtaç mıydın? Bir tek kazanımları ve hayalleriyle aziz milletimizin kendisine selam vermemişler.

Tamam cumhurbaşkanı adayını belirlemekte tembellik ediyorsunuz onu anladıkta bari vaatlerinizi oluştururken azıcık ders çalışsaydınız. Siz dün benim yanımda değil miydiniz? Benim yanımdayken Merkez Bankası’nın Ziraat Bankası’nın İstanbul’a gidişini konuşmadık mı? O gün ne iş yapıyordunuz. Herhalde bunlar uykudaydı. Önümüzdeki 5 yılda yüzde 5 büyüme vaadinde bulunuyorlar. Önümüzdeki 5 yılda 5 milyon istihdam sözü veriyorlar. Her tarafı tel tel dökülen programla milletin karşısına çıkıyorlar. Türkiye böylesine sakil bir muhalefeti hak etmiyor. Bu kadar pespayece davrananların yarın sorumluluk üstlendiklerinde ülkeyi ne hale getireceklerini varın siz düşünün.

“Yeni sloganı da vereyim; bay bay Kemal. Bizden yana helali hoş olsun, tepe tepe kullansın”

Kendisine zaman zaman ‘Bay Kemal’ diye hitap ediyoruz. Bay Kemal ifadesinin sonundaki ünlemi anlamadan kendisine slogan ilan etmiş. Memleketin her işi gibi muhalefetin sloganını bulmak da bize kaldı. Madem Bay Kemal bu ifadeyi o kadar sevdi, kendisine bundan sonra kullanabileceği yeni sloganı da vereyim; bay bay Kemal. Bizden yana helali hoş olsun, tepe tepe kullansın. Biz bunları söyleyince Tayyip Erdoğan bizimle maytap geçiyor diye feveran ediyorlar. Memleketin gülmeye, eğlenmeye de ihtiyacı var. Hiçbir işe yaramıyorsunuz bari o işe yarayın. Şu fotoğraf karşısında başka nasıl davranabiliriz? Yaptığı siyaset değil, hasisliktir.

Bizim adaylığımız bir yıldır belli; Anayasa, seçim kanunu ortada. Madem böyle düşünüyordunuz neden bizimle yarışacak aday belirlemek için toplantı üzerine toplantı yapıyorsunuz? Neresinden tutsanız elinizde kalıyor. Madem biz Cumhurbaşkanı adayı çıkaramıyoruz, Cumhur İttifakı da çıkaramasın demenin başka anlamı olabilir mi? Bizim vizyonumuz yok, Cumhur İttifakı’nın da olmasın demenin başka manası olabilir mi? Aslında bunların tarihleri benzer işlerle dolu olduğu için bunlara şaşırmamak lazım.

Dün hayallerini ve hayatını çaldıkları merhum Menderes’in sloganını çalarak genel merkezlerine asmışlar. Allah’tan korkmadıklarını biliriz de milletten utanmadıkları da kesin. Milletimiz 14 Mayıs’ta bu hasis siyasetine, bu utanmazlık siyasetine yeter diyecektir. Biz sözü de kararı da milletimize bırakarak 14 Mayıs için gece gündüz çalışmayı sürdüreceğiz. Birileri kendi sırça köşklerinde siyasetçilik oynayadursun biz milletimize gitmeye sürdürüyoruz.

Açıkladıkları programı ülkenin meselelerini çözmek için değil, Batılı efendilerinden aferin almak için hazırladıklarını ikrar etmekten çekinmiyorlar. Biz politika metinlerinin gerisindeki rövanşist zihniyete yabancı değiliz. Gezi olaylarında şart olarak önümüze konan, uluslararası mecralarda karşımıza çıkarılan ne varsa hepsi bu metnin ruhunda mevcut. Biz Türkiye Yüzyılı hayali ile geleceğe bakarken bunların milletin kazanımlarına göz dikmek dışında heveslerinin olmadığı ortada.

14 Mayıs seçimlerine ilk günkü heyecanla, azimle hazırlanıyoruz. Bay Kemal bu akşam TRT yayınını Çankaya Köşkü’nde yapacağım. Çankaya Köşkü bizim şahsi malımız değil. Külliyemiz de milletin malıdır. Bunlar seni niye bu kadar rahatsız etti? Siyasi hayatlarında tek bir seçim kazanamamış olanların Cumhurbaşkanlığı yardımcılığı, bakanlık, kurum için birbirlerini tekmelemeleri niyetlerini ortaya koyuyor. 14 Mayıs’ta milletimiz bu yağmacılara yeter diyecektir.

“Bizim LGBT ile alakamız yok, çünkü biz aileyi savunuyoruz”

Sadece bize oy verenlerin değil, vatandaşlarımızın tamamının hak ve özgürlük alanlarını genişletmeye çalıştık. Kadınlarımızın hak ettikleri yeri almaları için özel önem verdik. Biz özgürlükleri savunurken CHP ve şuhelası mahkeme mahkeme dolaştılar. Ellerine geçirdikleri tüm fırsatları, başörütüsü kadınlarımızın hakları gasp etmek için kullandılar. Bay Kemal sosyal medyadan yayınladığı video ile eski yaraları tekrar kanattı. Bu çıkışın gerisindeki amacın kadınlarımıza hak vermek olmadıklarını, Meclis’e getirdikleri yasa teklifi ile bir kez daha gördük.

Biz de kalıcı çözüme kavuşturmak için süratle harekete geçtik. Ülkemizin geçmişten bugüne yaşadığı acıların bir kez daha tekerrür etmesisi için kendi teklifimizi hazırladık. Şimdi Altılı Masa’ya soruyorum: Biz kutsal saydığımız aile kurumunu anayasa teklifi altında Parlamento’ya sunduk. Ve aile kurumunu kutsiyeti içerisinde parlamentoya getirirken. Ey Altılı Masa’nın içinde olanlar açıkça LGBT’yi kimler savunuyor, savunmuyor. Bunu da söyleyin.

Bizim LGBT ile alakamız yok, çünkü biz aileyi savunuyoruz. Ve bizim ailelerimiz tarihinden bugüne o kutsiyeti içerisinde gelmiş, inşallah bugünlere ve yarınlara yürüyece. Hiçbir ayrım yapmadan Meclis’te grubu bulunan partilere bu sürece davet ettik. Komisyon görüşmelerinde Anayasa değişikliğini sulandırmaya çalıştılar. Yakın bir zamanda inşallah anayasa değişikliği teklifimizin genel kurul görüşmeleri başlayacak. Sosyal medyadan hak ve özgürlük nutuğu çekenlerin ne kadar samimi olduğunu tekrar göreceğiz.

Grubumuzun maalesef genel kurulda toplantılara katılmada sıkıntı yarattığını dün öğrendim. Bu beni üzmüştür. Bu millet, kendi kasasından, kesesinden maaşı veriyor. Bu maaşla birlikte vekil arkadaşlarımız bu görevi yapıyor. Ama genel kurulda eğer yoklamalarda benim vekil arkadaşlarım bulunmazsa, ki dün böyle oldu, bu millet sizlere hakkını helal etmez. Kim gelmediyse ben de onlara hakkımı helal etmiyorum. Bu sıradan bir olay değil. Eğer milletvekili adayı olmuşsan arkadaş burada görevini hakkıyla yerine getireceksin. Yerine getirmiyorsan, aldığınız maaşlar haramdır bunu böyle bilin.

NATO’nun genişleme sürecine ilişkin gelişmeleri yakından izliyoruz. İsveç, boşuna uğraşma. Sen benim mukaddes kitabım Kuran’ın yakılmasına müsaade ettiğin sürece biz sizin NATO’ya girmenize evet demeyiz. Finlandiya konusunda bakışımız olumludur, İsveç konusunda olumlu değildir. Bunu böyle bilin.”

Paylaşın