Üç Vekilin Dokunulmazlıklarının Kaldırılması TBMM Gündemine Geliyor

CHP’li Ali Mahir Başarır, İYİ Partili Lütfü Türkkan ve DBP Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz’in dokunulmazlıklarının kaldırılması, yarın TBMM gündeminde olacak. Oylama öncesi milletvekillerinin savunma hakkı bulunuyor.

Gazete Duvar’ın haberine göre Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Milletvekili Ali Mahir Başarır, İYİ Parti milletvekili Lütfü Türkkan ve Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz’in dokunulmazlıklarının kaldırılması, yarın Meclis Genel Kurulu’nun gündeminde olacak.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa ve Adalet Komisyonu üyelerinden oluşan Karma Komisyon yaklaşık üç hafta önce Başarır ve Türkkan’ın, sekiz ay önce de Aydeniz’in dokunulmazlıklarının kaldırılmasına karar vermişti.

Dokunulmazlık kaldırılması sürecinin tamamlanması için Karma Komisyon’un kararının Meclis Genel Kurulu’nda oylanması gerekiyor. Yapılacak oylama öncesinde milletvekillerinin savunma hakkı bulunuyor.

Ne olmuştu?

CHP’li Başarır hakkında, görevden alınan CHP’li Yalova Belediye Başkanı Vefa Salman’ın yargılandığı Yalova 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki davaya müdahalesi nedeniyle ‘duruşma hakimlerine alenen hakaret’ ve ‘adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs’ nedeniyle fezleke düzenlenmişti.

İYİ Partili Türkkan hakkında Bingöl’de esnaf ziyareti sırasında hayatını kaybeden asker yakınına ‘hakaret’ nedeniyle fezleke hazırlanmıştı.

DBP’li Aydeniz hakkındaysa basın açıklamasında kendisini engellemeye çalışan polise müdahalede bulunması sebebiyle fezleke düzenlenmişti.

Süreç nasıl işliyor?

Hakkında suç isnadı bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılıp kaldırılmamasına ilişkin talepler, Adalet Bakanlığına sunuluyor. Bakanlık, talebi gerekçeli bir yazıyla Cumhurbaşkanlığına, Cumhurbaşkanlığı ise TBMM Başkanlığına iletiyor.

Meclis Başkanlığına gelen fezlekelerin gündeme alınmasındaki süreç, İçtüzüğe göre işliyor. Milletvekili dokunulmazlığı, İçtüzüğün “Yasama Dokunulmazlığı ve Üyeliğin Düşmesi” başlıklı dokuzuncu kısmının “yasama dokunulmazlığı” alt başlıklı birinci bölümünde düzenleniyor.

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması hakkındaki istemler, TBMM Başkanlığınca “Gelen Kağıtlar” listesinde yayınlanarak Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona havale ediliyor.

Söz konusu fezleke ile Meclis’teki mevcut fezlekeler, sevk edildikleri Karma Komisyonda bekletilebiliyor ya da komisyonda gündeme alınabiliyor. Fezlekelerin gündeme alınması halinde süreç başlıyor. Karma Komisyon toplanıyor ve hangi fezlekeye ait dosyayı değerlendireceğine karar veriyor.

Hazırlık Komisyonu kuruluyor

Hazırlık Komisyonu, kurulduğu andan itibaren en geç 1 ay içinde dosyayı inceleyerek raporunu hazırlıyor. Bu komisyon bütün kağıtları inceleyip gerekirse o milletvekilini dinliyor ancak tanık dinleyemiyor.

Hazırlık Komisyonu, yasama dokunulmazlığının kaldırılması yönünde karar alırsa dosya Karma Komisyona havale ediliyor. Karma Komisyon da 1 ay içinde Hazırlık Komisyonu raporunu ve eklerini görüşerek sonuçlandırıyor.

Karma Komisyon, dokunulmazlığın kaldırılmasına veya kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar veriyor.

Karma Komisyon kovuşturmanın ertelenmesini kararlaştırmışsa bu yöndeki raporu Genel Kurulda okunarak bilgiye sunuluyor. Bu rapora milletvekilleri tarafından 10 gün içinde itiraz edilmezse kesinleşiyor, itiraz edilmesi halinde ise rapor Genel Kurul gündemine alınıyor. İtiraz edilmeyen dosyalar Cumhurbaşkanlığına gönderiliyor.

Dokunulmazlığın kaldırılması yönündeki Karma Komisyon raporları, doğrudan Genel Kurul gündemine giriyor. Genel Kurul, raporu kabul ederek dokunulmazlığın kaldırılmasını kararlaştırabileceği gibi, raporu reddederek yargılamanın dönem sonuna ertelenmesine de karar verebiliyor.

Kovuşturma ertelenmiş ve bu karar Genel Kurulca kaldırılmamış ise dönem yenilenmiş olsa bile milletvekilliği sıfatı devam ettiği sürece ilgili hakkında kovuşturma yapılamıyor.

Genel Kurul aşaması

Milletvekillerine dağıtılan Karma Komisyon raporu, Genel Kurulda okunarak görüşülüyor. Biri lehte diğeri de aleyhte olmak üzere, iki milletvekili rapor üzerinde konuşma yapıyor.

Fezlekesi olan milletvekili isterse Hazırlık Komisyonunda, Karma Komisyonda veya Genel Kurulda kendi savunmasını yapabiliyor ya da başka bir milletvekili arkadaşına savunma yapması için bu hakkını verebiliyor.

Söz ve savunma talebi yoksa görüşmeler tamamlanıyor. Daha sonra Karma Komisyonun yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair raporu oylamaya sunuluyor. Genel uygulamaya göre açık oylama yapılıyor. Genel Kurulda dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin oylamada, karar yeter sayısı (151) yeterli oluyor.

Her dosya için ayrı oylama yapılıyor

Genel Kuruldaki oylamada, her milletvekili ve fezleke için ayrı oylama yapılıyor. Bir milletvekili hakkında iki dosya varsa iki dosya ayrı ayrı oylanıp karara bağlanıyor. Dokunulmazlık hangi dosya hakkında kaldırıldıysa yalnızca o fezleke hakkında yargılama yapılabiliyor. Milletvekilinin dönem sonuna bırakılan dosyası hakkındaki dokunulmazlığı devam ediyor.

Genel Kurul kararından sonra milletvekilinin dokunulmazlığı, söz konusu dosya için kaldırılmış oluyor.

Meclis Başkanlığı, dosyayı Cumhurbaşkanlığı aracılığıyla Adalet Bakanlığına gönderiyor. Bakanlık da dokunulmazlığı kaldırılan milletvekili hakkında gereğinin yapılması için dosyası ilgili savcılığa havale ediyor.

Savcılık da dosyanın ulaşmasının ardından soruşturmaya kaldığı yerden devam ediyor, söz konusu milletvekilini tutuklanması talebiyle mahkemeye de sevk edebiliyor ya da tutuksuz olarak yargılanmasına da devam edebiliyor.

Dokunulmazlık kalkıyor, vekillik devam ediyor

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kalkmasıyla milletvekilliği düşmüyor, devam ediyor. Milletvekili maaşını alıyor ve diğer sosyal haklarından yararlanıyor. Tutuklanmamışsa Meclise gelerek yasama çalışmalarına da katılabiliyor.

Ancak milletvekili hakkındaki ceza kesinleştikten sonra Genel Kurulda okunuyor ve o zaman milletvekilliği düşürülüyor.

Milletvekilinin yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına veya milletvekilliğinin düşmesine karar verilmesi halinde, Genel Kurul kararının alındığı tarihten itibaren 7 gün içinde ilgili milletvekili veya bir diğer milletvekili, kararın Anayasaya, kanuna veya İçtüzüğe aykırılığı iddiasıyla iptal için Anayasa Mahkemesine başvurabiliyor. Anayasa Mahkemesi, iptal istemini 15 gün içinde kesin karara bağlıyor.

Paylaşın

Akşener: Razı Olmayacağız, Susmayacağız, Pes Etmeyeceğiz

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan İYİ Parti Lideri Akşener, 6284 sayılı, Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun üzerine yapılan tartışmalara değinerek, “Sadece kadın olduğumuz için; söylediklerimizin, birilerini rahatsız ettiğinin farkındayız. Sadece kadın olduğumuz için; tepkilerimizi, sindiremediklerinin farkındayız. Sadece kadın olduğumuz için; dayatmalara, razı gelmemiz gerektiğini düşünenler olduğunun da elbette farkındayız. Ama razı olmayacağız, susmayacağız, pes etmeyeceğiz” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasını kabul etmediğimiz gibi; 6284’ün tartışılmasına da, izin vermeyeceğiz. Kadınların yaşama hakkının, dillere düşmesine; dün olduğu gibi, bugün de göz yummayacağız. Kadınların hayatından taviz verilmesine; dün olduğu gibi, bugün de razı olmayacağız. Kadınların, sırf doğruları söylediği için, linç edilmesine; dün olduğu gibi, bugün de sessiz kalmayacağız. O pis, iğrenç dili yüzlerine yüzlerine vuracağız. Kimse kusura bakmasın; biz her daim, konuşan kadınları savunacağız.”

Akşener, konuşmasının devamında, “Türkiye’de var olmaya çalışan, tüm kadınların yanında olacağız. Sesi duyulmayan kadınların, sesi olacağız. Şiddet gören, ölümle tehdit edilen, özgürce yaşaması engellenen tüm kadınlarla, birlikte mücadele edeceğiz. Kadınların hakkını, hukukunu, hiçbir kirli zihniyete kaptırmayacağız. Görüşlerimiz, düşüncelerimiz, ne kadar farklı olursa olsun, mesele kadınların davası olduğunda, Özlem Hanım’la da, elbette, amasız, fakatsız, omuz omuza duracağız” ifadelerini kullandı.

Akşener, AK Partili Özlem Zengin’e de, “AK Parti’nin grup başkanvekili bile, bu tartışmadan duyduğu rahatsızlığı, dile getiriyor. Hatta, “6284 kırmızı çizgimiz” dediği için, hedef hâline getirildiğini, bunun esas sebebinin de, kadın olmasından kaynaklandığını, eğer konuşan bir erkek olsaydı, sorun olmayacağını söylüyor. Evet, yüzde yüz, kesinlikle doğrudur” ifadeleriyle destek verdi.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin TBMM’deki grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Akşener’in açıklamaları şöyle:

“Bugün, iki çok güzel günün, tam ortasındayız. Dün, Nevruz’umuzu kutladık. Kıştan bahara geçişimizi, dağları delip, Ergenekon’dan çıkışımızı kutladık. Yeniden doğuşumuzu, yepyeni umutlara, yol alışımızı kutladık. Bugün ise, Nevruz’dan Ramazan’a geçiyoruz. Uğur olsun, kut olsun, mübarek olsun.

Ne yazık ki bugün aynı güneşin altında buluşmamızı, aynı ateşin etrafında toplanmamızı, aynı sofraya oturmamızı istemeyenler var. Güneşi gölgeleyenler, ateşi, yangına çevirenler, saygıyı, düşmanlıkla kirletenler var. Soframızdan ekmeğimizi, hanemizden bereketi, gönlümüzden, huzuru çalanlar var. Elbette görüyoruz. Yangın söndürmenin değil; yangını büyütüp, o nefret yangınından, beslenmenin peşinde olanları, elbette biliyoruz. Her fırsat bulduğumda söylüyorum. Bugün de, buradan tekrar edeceğim.

İYİ Parti olarak, bizim, büyük bir hedefimiz var: Bu memleketin, her bir ferdini; bu memlekette, yaşama iradesini ve arzusunu gösteren,  her bir vatandaşımızı; bir büyük, memleket sofrasına, oturtma hedefimiz var. İYİ Parti iktidarında bahar bayramımız Nevruz’umuzu resmî tatil olarak hep birlikte kutlayacağız. O ateşin üstünden, bir büyük medeniyet olarak, hep beraber atlayacağız. Emin olun, çok az kaldı.

Dertlere alışmak zorunda değiliz. Zorluklara alışmak zorunda değiliz. Acılara alışmak zorunda değiliz. ‘AK Parti’de adamın yoksa, kadroya giremezsin’ diyorlar. ‘AK Parti’de adamın yoksa, yardım bekleyemezsin’ diyorlar. ‘AK Parti’de adamın yoksa, çadır bile bulamazsın’ diyorlar. Öyle mi? Hadi oradan be… Hadi oradan… Ülkemizde hiç ama hiç kimse bu çarpık düzene alışmak zorunda değil.

Bu vasatlığa, bu çürümüşlüğe, alışmak zorunda değil Bu adaletsizliğe, bu haksızlığa ve bu vicdansızlığa, alışmak zorunda değil. Çünkü bu ülkenin insanları; ahlaksızlık, yolsuzluk değil, çalmayan çaldırmayan siyasetçiler istiyor. Bu ülkenin çocukları; yokluk değil, bolluk istiyor. Bu ülkenin gençleri; baskı değil, özgürce yaşamak istiyor. Bu ülkenin kadınları; ölmeyi değil, yaşamayı istiyor.

Nitekim; iktidarın bizi alıştırmak istediği konulardan biri de; rafa kaldırdıkları, İstanbul Sözleşmesi… Hatırlayın: Kirli bir zihniyetin, dolduruşuna gelip, bir gece aniden, İstanbul Sözleşmesi’ni yırtıp attılar. Kendi imzaladıkları sözleşmeyi, kendileri reddettiler. Üstelik, uluslararası bir sözleşmeden, meclis kararı olmadan, hukuksuzca çıkmak istediler. Sonra da oturup, bizim buna alışmamızı beklediler.

Sözleşmeye, türlü türlü, kılıflar uydurup, bu hukuksuz ve vicdansız kararı, normalleştirmeye çalıştılar. Biz buna hiçbir zaman, izin vermedik. Emin olun ki; bundan sonra da izin vermeyeceğiz. Sandılar ki, biz, İstanbul Sözleşmesi’ni savunurken; sadece bir sözleşmeyi savunduk. Sandılar ki, biz, kadınların can güvenliği derken; sadece kadınları koruduk. Oysa ki, biz; kardeşi, eşi, dostu, birbirine düşürmek isteyen bir çirkinliğe karşı durduk.

İnsanlığını kaybetmiş, kadınları düşman gören, kirli bir zihniyete karşı durduk. Kadınların hayatından verilen bir tavize, karşı durduk. Ve kimse kusura bakmasın dimdik durmaya da devam edeceğiz. Bugün geldiğimiz noktada, görüyoruz ki; iktidarın, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkarak açtığı yolun sonu, artık kadınların hayatını etkileyecek, yeni tartışmalara çıkıyor.

6284 sayılı, Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun bugün ‘birileri’ tarafından, tartışmaya açılıyor. Ancak, artık bu durumdan rahatsız olan sadece biz değiliz. Bizzat AK Parti’de siyaset yapan kadınlar da rahatsız. AK Parti’nin Aile Bakanı bile, o koltukta otururken, böylesine ucube bir tartışmayı, millete açıklayamayacaklarını biliyor. AK Parti’nin grup başkanvekili bile, bu tartışmadan duyduğu rahatsızlığı, dile getiriyor.

Hatta, “6284 kırmızı çizgimiz” dediği için, hedef hâline getirildiğini, bunun esas sebebinin de, kadın olmasından kaynaklandığını, eğer konuşan bir erkek olsaydı, sorun olmayacağını söylüyor. Evet, yüzde yüz, kesinlikle doğrudur.  Tıpkı, bu ülkede konuşan, her kadın gibi… Tıpkı, bu ülkede doğruları savunan, her kadın gibi… Sayın Özlem Zengin de yaşadığı çirkinlikleri kadın olduğu için yaşıyor.

Evet, ideolojisi, hayat tarzı ne olursa olsun, bu ülkede konuşan kadınlar sevilmiyor. Korkmayan, susmayan, inandıklarını savunan, yılmayan, pes etmeyen ve inatla doğruları konuşmaktan, vazgeçmeyen kadınlar mobinge, linçe, tacize uğruyor. Biz, bu iki yüzlülüğün farkındayız.

“Razı olmayacağız, susmayacağız, pes etmeyeceğiz”

Sadece kadın olduğumuz için; söylediklerimizin, birilerini rahatsız ettiğinin farkındayız. Sadece kadın olduğumuz için; tepkilerimizi, sindiremediklerinin farkındayız. Sadece kadın olduğumuz için; dayatmalara, razı gelmemiz gerektiğini düşünenler olduğunun da elbette farkındayız. Ama razı olmayacağız, susmayacağız, pes etmeyeceğiz.

İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasını kabul etmediğimiz gibi; 6284’ün tartışılmasına da, izin vermeyeceğiz. Kadınların yaşama hakkının, dillere düşmesine; dün olduğu gibi, bugün de göz yummayacağız. Kadınların hayatından taviz verilmesine; dün olduğu gibi, bugün de razı olmayacağız. Kadınların, sırf doğruları söylediği için, linç edilmesine; dün olduğu gibi, bugün de sessiz kalmayacağız. O pis, iğrenç dili yüzlerine yüzlerine vuracağız. Kimse kusura bakmasın; biz her daim, konuşan kadınları savunacağız.

Türkiye’de var olmaya çalışan, tüm kadınların yanında olacağız. Sesi duyulmayan kadınların, sesi olacağız. Şiddet gören, ölümle tehdit edilen, özgürce yaşaması engellenen tüm kadınlarla, birlikte mücadele edeceğiz. Kadınların hakkını, hukukunu, hiçbir kirli zihniyete kaptırmayacağız. Görüşlerimiz, düşüncelerimiz, ne kadar farklı olursa olsun, mesele kadınların davası olduğunda, Özlem Hanım’la da, elbette, amasız, fakatsız, omuz omuza duracağız.

Emin olun ki; 14 Mayıs’tan sonra da; İstanbul Sözleşmesi’ni imzalayacak ve uygulatacağız. Kadınlarla beraber güçlenen Türkiye’yi, herkesle tanıştıracağız. Yaşayan kadınlarla, özgürleşen kadınlarla, konuşan kadınlarla, Cumhuriyetimizin yeni asrında, tarih yazacağız.

AK Parti iktidarının en büyük becerisi kirli zihniyetinin ürettiği, her türlü pisliği, halının altına süpürme yeteneğidir. Yaşadığımız felaketler, krizler ve sorunlarsa; işte o halının kalkıp, şöyle bir silkelendiği ve ne kadar kir, ne kadar toz varsa, etrafa saçıldığı anlardır. Bu halı, daha önce, defalarca silkelendi. Orman yangınları ile silkelendi. Döviz krizi ile silkelendi. Depremlerle silkelendi. Sel felaketleriyle silkelendi.

Ama 21 yılın kiri, artık öyle birikti ki; daha fazla yolsuzluk, daha fazla kayırmacılık, daha fazla beceriksizlik, daha fazla ahlaksızlık halının altına sığmaz oldu. O kadar kabahat işlediler ki; artık bu kabahatleri, örtecek bir halı bulamıyorlar. O kadar günah işlediler ki; Türkiye’deki tüm kanalları, satın alsalar bile; hiçbiri artık, o günahları örtmeye yetmiyor. O kadar suç işlediler ki tüm yargı sistemini, vesayet altına alsalar bile vicdanlardaki yaralar, artık kapanmıyor.

Hangi konuda, büyük büyük konuşuyorlarsa; emin olun, en büyük yalanları, o konuda söylüyorlar. Hangi konuda, hamasi nutuklar atıyorlarsa; emin olun, en kirli dümenler, orada dönüyor. Hangi konuda, gösteriş yapıyorlarsa; emin olun, en başarısız işler, orada oluyor. Bu iktidarın yalanlarının, ortaya saçılmadığı, tek bir afet hatırlıyor musunuz? Yangın oluyor, söndüremiyorlar.

Deprem oluyor, yetişemiyorlar. Sel oluyor, canlarımızı kurtaramıyorlar. Düşünebiliyor musunuz? İnsanlarımız okyanusta boğulmuyor. 2023 yılında, insanlarımız alt geçitte boğuluyor. Böyle bir rezalet olabilir mi? Çünkü; bilime, akla, ahlaka ve kurallara düşmanlar. Çünkü; ne iş yapıyorlarsa sahte, ne iş yapıyorlarsa göstermelik, ne iş yapıyorlarsa, günü kurtarmak için yapıyorlar. Çünkü; bütün projeler, bütün yatırımlar, bütün işler, bunların gözünde, birer rant ve yolsuzluk fırsatı…

Biliyorsunuz geçtiğimiz hafta, Şanlıurfa ve Adıyaman’da hepimizi derinden üzen, sel felaketleri meydana geldi. Buradan bir kez daha; selden zarar gören vatandaşlarımıza, geçmiş olsun dileklerimi iletiyor, hayatlarını kaybeden vatandaşlarımıza, yüce Allah’tan rahmet, ailelerine ve sevdiklerine sabırlar diliyorum. Her gün canımız daha çok yanıyor. Her gün acımız daha da derinleşiyor ve her gün, aynı gerçek gözlerimizin önüne seriliyor. O gerçek de; ülkemizin içinde bulunduğu bu ucube sistemin; sadece kerim devlet anlayışımızı değil, devleti yönetenleri de bozduğu gerçeği… Sadece Cumhuriyetimizi değil, kalpleri de kuruttuğu gerçeği… Sadece kurumlarımızı değil, vicdanları de çürüttüğü gerçeği… Nitekim, bu gerçek; neredeyse her gün, bir başka iktidar mensubunun, ağzından dökülen ibretlik sözlere de yansıyor.

Depremden sonra yaralarımız hâlâ tazeyken; insanlarımız hâlâ, psikolojik olarak yıkılmış durumdayken ve üzerine bir de, sel felaketi yaşanmışken; bu ülkenin, Tarım ve Orman Bakanı çıktı ve ne dedi biliyor musunuz? ‘Sel 15 canımızı aldı. Ama toprak da suya kavuştu.’ Ondan feyz almış olsa gerek, Şanlıurfa Belediye Başkanı da çıktı ve dedi ki; ‘Sel felaketinde belediye olarak hiçbir sorumluluğumuz yok.’ Yahu bu nasıl bir şuursuzluktur? Bu nasıl bir vicdansızlıktır? Bu nasıl bir utanmazlıktır? Yuh olsun, yazıklar olsun.

Sayın Erdoğan’ı kılavuz bilenlerin bu çamurda debelenmelerine, elbette şaşırmıyoruz. Biliyorsunuz kendisi de her sıkıştığında, ‘kader’ diyerek, ‘şükür’ diyerek, kendi beceriksizliğini, örtmeye çalışıyor. Afet ve felaketlerde, makamının gereğini yapıp, sorumluluk almak yerine sürekli olarak, saçma sapan açıklamalara sığınıyor. Nitekim, bu hafta da yine, bunun bir örneğini yaşadık.

Hiç utanmadan, zerre sıkılmadan, dedi ki; ‘Geçmişten bugüne, bu işi masaya yatırdığımızda, çadırda bile kalite neydi? Bugün çadırda geldiğimiz kalite ne? Bunu bile yeterli görmüyoruz. İnşallah çadırlarda, bundan sonra, çok daha farklı adımlar atacağız.’ Üstelik bunu; depremin, 7’nci gününde bile, hâlâ çadır bekleyen aileler varken dedi. Üstelik bunu; bugün bile çadır isteyen insanlarımız varken dedi. Üstelik bunu; kendi dükkanlarına çevirdikleri Kızılay’ın çadır stoklayıp, tüccarlığa soyunduğu rezaleti gün gibi ortadayken söyledi. Yaa görüyor musunuz?

Depremin ilk günlerinde, böbürlenerek duyurdukları, battaniyede yaptıkları büyük atılımın sonrasında; bu defa da bu arkadaşlarımız, çadır teknolojilerinde imza attıkları, önemli hamle sayesinde, çadırda kaliteyi arttırmışlar. Ancak maalesef, belli ki kalite o kadar artmış ki; vatandaş çadır bulamıyor. Kalite o kadar artmış ki; millet inim inim inlerken, kendileri Kızılay üzerinden çadır satıyor. Ama buna da şükür. Çünkü artık iyice, kurgusal bir karakter halini alan bay kriz elbette çıkıp, ‘Çadırı biz bulduk. Bizden önce çadır mı vardı?’ da diyebilirdi. Şaşır mıydık, şaşırmazdık. Ne diyelim? Allah akıl, fikir, izan versin.

Bak Sayın Erdoğan; artık yeter! Daha önce söyledim, bir kez daha söylüyorum. Sirk yönetmiyorsunuz, devlet yönetiyorsunuz, devlet. Bu millet artık bıktı, usandı. Zaten şunun şurasında da sadece 53 gününüz kaldı. 21 yıl boyunca; insanlarımızı zaten, yeterince yaraladınız.

Beceriksizliğinizle, bu millete zaten, çok şey kaybettirdiniz. Şuursuzluğunuzla zaten, sabrımızı taşırdınız ve şükürler olsun ki, nihayet, 21 yıllık zulümden kurtuluşa, sadece 53 gün kaldı. Bari şu son günlerinizde; milletimizin acısına, biraz saygınız olsun. Yaralarımızı kapatamıyorsanız; bari deşmemek için, biraz gayretiniz olsun. Çok da ümitli değilim ama bari giderayak, hoş bir sedanız kalsın. Bu kadar kendinizi zorlamayın.

Zorladıkça batırıyorsunuz. Şunun şurasında, 53 gününüz var. Sakin olun. Zaten, 54’üncü gün gelince, yani 15 Mayıs sabahında sizin bıraktığınız bu enkazı, biz toparlayacağız. Endişelenmeyin. Sizin açtığınız yaraları, biz saracağız. Sizin kırdığınız kalpleri, biz onaracağız. Sizin ayırdığınız insanları, biz birleştireceğiz. Üstelik bunu, milletimizle birlikte yapacağız. Hiç merak etmeyin; 54’üncü günün şafağını; milletimizle birlikte selamlayacağız. Milletimizle birlikte kazanacağız. Milletimizle birlikte, tarih yazacağız.”

Paylaşın

HDP Ve TİP’li Vekillere Ait Dokunulmazlık Dosyaları TBMM’de

Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekilleri Hüda Kaya ve Musa Piroğlu ile Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili Barış Atay Mengüllüoğlu’na ait dokunulmazlık dosyaları, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanlığına sunuldu.

Haber Merkezi / Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Cumhurbaşkanlığı Tezkereleri, Meclis Başkanlığınca “Gelen Kağıtlar” listesinde yayımlandı.

HDP İstanbul Milletvekilleri Hüda Kaya ve Musa Piroğlu ile TİP Hatay Milletvekili Barış Atay Mengüllüoğlu’na  ait dokunulmazlık dosyaları, Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona havale edildi.

Süreç nasıl işliyor?

Hakkında suç isnadı bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılıp kaldırılmamasına ilişkin talepler, Adalet Bakanlığına sunuluyor. Bakanlık, talebi gerekçeli bir yazıyla Cumhurbaşkanlığına, Cumhurbaşkanlığı ise TBMM Başkanlığına iletiyor.

Meclis Başkanlığına gelen fezlekelerin gündeme alınmasındaki süreç, İçtüzüğe göre işliyor. Milletvekili dokunulmazlığı, İçtüzüğün “Yasama Dokunulmazlığı ve Üyeliğin Düşmesi” başlıklı dokuzuncu kısmının “yasama dokunulmazlığı” alt başlıklı birinci bölümünde düzenleniyor.

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması hakkındaki istemler, TBMM Başkanlığınca “Gelen Kağıtlar” listesinde yayınlanarak Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona havale ediliyor.

Söz konusu fezleke ile Meclis’teki mevcut fezlekeler, sevk edildikleri Karma Komisyonda bekletilebiliyor ya da komisyonda gündeme alınabiliyor. Fezlekelerin gündeme alınması halinde süreç başlıyor. Karma Komisyon toplanıyor ve hangi fezlekeye ait dosyayı değerlendireceğine karar veriyor.

Hazırlık Komisyonu kuruluyor

Hazırlık Komisyonu, kurulduğu andan itibaren en geç 1 ay içinde dosyayı inceleyerek raporunu hazırlıyor. Bu komisyon bütün kağıtları inceleyip gerekirse o milletvekilini dinliyor ancak tanık dinleyemiyor.

Hazırlık Komisyonu, yasama dokunulmazlığının kaldırılması yönünde karar alırsa dosya Karma Komisyona havale ediliyor. Karma Komisyon da 1 ay içinde Hazırlık Komisyonu raporunu ve eklerini görüşerek sonuçlandırıyor.

Karma Komisyon, dokunulmazlığın kaldırılmasına veya kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar veriyor.

Karma Komisyon kovuşturmanın ertelenmesini kararlaştırmışsa bu yöndeki raporu Genel Kurulda okunarak bilgiye sunuluyor. Bu rapora milletvekilleri tarafından 10 gün içinde itiraz edilmezse kesinleşiyor, itiraz edilmesi halinde ise rapor Genel Kurul gündemine alınıyor. İtiraz edilmeyen dosyalar Cumhurbaşkanlığına gönderiliyor.

Dokunulmazlığın kaldırılması yönündeki Karma Komisyon raporları, doğrudan Genel Kurul gündemine giriyor. Genel Kurul, raporu kabul ederek dokunulmazlığın kaldırılmasını kararlaştırabileceği gibi, raporu reddederek yargılamanın dönem sonuna ertelenmesine de karar verebiliyor.

Kovuşturma ertelenmiş ve bu karar Genel Kurulca kaldırılmamış ise dönem yenilenmiş olsa bile milletvekilliği sıfatı devam ettiği sürece ilgili hakkında kovuşturma yapılamıyor.

Genel Kurul aşaması

Milletvekillerine dağıtılan Karma Komisyon raporu, Genel Kurulda okunarak görüşülüyor. Biri lehte diğeri de aleyhte olmak üzere, iki milletvekili rapor üzerinde konuşma yapıyor.

Fezlekesi olan milletvekili isterse Hazırlık Komisyonunda, Karma Komisyonda veya Genel Kurulda kendi savunmasını yapabiliyor ya da başka bir milletvekili arkadaşına savunma yapması için bu hakkını verebiliyor.

Söz ve savunma talebi yoksa görüşmeler tamamlanıyor. Daha sonra Karma Komisyonun yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair raporu oylamaya sunuluyor. Genel uygulamaya göre açık oylama yapılıyor. Genel Kurulda dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin oylamada, karar yeter sayısı (151) yeterli oluyor.

Her dosya için ayrı oylama yapılıyor

Genel Kuruldaki oylamada, her milletvekili ve fezleke için ayrı oylama yapılıyor. Bir milletvekili hakkında iki dosya varsa iki dosya ayrı ayrı oylanıp karara bağlanıyor. Dokunulmazlık hangi dosya hakkında kaldırıldıysa yalnızca o fezleke hakkında yargılama yapılabiliyor. Milletvekilinin dönem sonuna bırakılan dosyası hakkındaki dokunulmazlığı devam ediyor.

Genel Kurul kararından sonra milletvekilinin dokunulmazlığı, söz konusu dosya için kaldırılmış oluyor.

Meclis Başkanlığı, dosyayı Cumhurbaşkanlığı aracılığıyla Adalet Bakanlığına gönderiyor. Bakanlık da dokunulmazlığı kaldırılan milletvekili hakkında gereğinin yapılması için dosyası ilgili savcılığa havale ediyor.

Savcılık da dosyanın ulaşmasının ardından soruşturmaya kaldığı yerden devam ediyor, söz konusu milletvekilini tutuklanması talebiyle mahkemeye de sevk edebiliyor ya da tutuksuz olarak yargılanmasına da devam edebiliyor.

Dokunulmazlık kalkıyor, vekillik devam ediyor

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kalkmasıyla milletvekilliği düşmüyor, devam ediyor. Milletvekili maaşını alıyor ve diğer sosyal haklarından yararlanıyor. Tutuklanmamışsa Meclise gelerek yasama çalışmalarına da katılabiliyor.

Ancak milletvekili hakkındaki ceza kesinleştikten sonra Genel Kurulda okunuyor ve o zaman milletvekilliği düşürülüyor.

Milletvekilinin yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına veya milletvekilliğinin düşmesine karar verilmesi halinde, Genel Kurul kararının alındığı tarihten itibaren 7 gün içinde ilgili milletvekili veya bir diğer milletvekili, kararın Anayasaya, kanuna veya İçtüzüğe aykırılığı iddiasıyla iptal için Anayasa Mahkemesine başvurabiliyor. Anayasa Mahkemesi, iptal istemini 15 gün içinde kesin karara bağlıyor.

Paylaşın

Erdoğan’dan “Kılıçdaroğlu” Yorumu: İnşallah Kendisine Gereken Koltuğu Vereceğiz

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan Erdoğan, “Altı parti bir araya gelip güya seçim ittifakı kurdular. Amaç neydi, seçim ittifakının gereği olarak Cumhurbaşkanı adayını belirlemek ve milletvekili listelerinde çerçeve çizmek. Cumhurbaşkanı adayı dediğiniz kişi millete karşı söyleyecek sözü olan kişidir. Ben bir tane Başkan Yardımcısı atadığımda ‘nasıl yönetilecek’ demişti” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Altılı Masa’nın etrafında toplananlara bir şeyler dağıtılacak. Yeteri sayıda başkan yardımcısı olması lazım. Zannediyor ki benim milletim gafil, bu asil millet bunları unutmaz gereğinin cevabını 14 Mayıs’ta verir.”

Erdoğan, konuşmasının devamında, “Altılı koalisyon aylar boyunca Cumhurbaşkanı adayını belirleyemeden toplanır dağılırken, ‘Yıpranmasın diye açıklamıyoruz’ dediler. Bu toplantılarda öyle bir kavga çıktı ki demokrasi tarihimizde eşi benzeri yok. Nedeni ve nasılı bizi ilgilendirmeyen bu rezil kavganın ardından CHP’nin iki büyükşehir belediye başkanını da işin içine katarak zar zor adaylarını ilan ettiler.

Sonunda Bay Bay Kemal birilerini öne sürmek, arkasına saklanmak yerine karşımıza çıkacak, bizimle er meydanında yarışacak cesareti gösterdi. 14 Mayıs’a kadar altılı koalisyonun adayıyla demokratik şekilde yarışacak inşallah kendisine gereken koltuğu vereceğiz.” ifadelerini kullandı.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda konuştu. Erdoğan’ın açıklamalarından satır başları şöyle:

“Bu sabah Şanlıurfa ve Adıyaman’da yaşanan sel felaketinde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum.

Bakanlarımız, ekiplerimiz çalışmaları koordine etmektedir. Rabbim beterinden korusun. Türkiye 6 Şubat sabahına son bir asrın en büyük felaketiyle uyandı.

Türkiye 6 Şubat sabahına son bir asrın en büyük felaketiyle uyandı. Devlet ve millet olarak felaket haberini alır almaz deprem bölgesine koştuk.

Bakanlarımız felaketten birkaç saat sonra depremin vurduğu şehirlere ulaşarak çalışmaları koordine etmeye başladı.

AFAD’dan madencilere kadar ülkemizdeki tüm arama-kurtarma ekiplerini, 90 ülkeden gelen arama-kurtarma ekiplerini, belediyelerimizi, askerlerimizi, polislerimizi, jandarmamızı, bekçilerimizi, gönüllülerimizi ihtiyaç duyulacak kim varsa bölgeye yönlendirdik.

35 bini aşkın personeli bölgeye yönlendirdik. Her sınıftan 18 bin iş makinesiyle on binlerce kamyon ve TIR’la her türlü malzemesiyle ülkemizin ve milletimizin tüm imkânlarını seferber ettik.

Ancak yıkım öylesine büyüktü ki her binaya tek arama-kurtarma personeli göndersek hepsine yetişmek mümkün değildi.

Türkiye bu depremde dünyada bugüne kadar görülen en büyük arama-kurtarma ekibini bir araya getirmiştir.

Buna rağmen yıkıntılar altında kalan vatandaşlarımız ve yakınları serzenişlerinde sonuna kadar haklıdır. Acılarını yürekten paylaşıyor, kollarımızı ve kalbimizi kendilerine açıyoruz.

Bize düşen acıları paylaşmak, maddi kayıpların telafisini yapmaktır. Depremzede vatandaşlarımız da yeni bir gelecek kurma çalışmalarında yanımızda yer almaktadır.
Bu sevginin hakkını verecek, insanlarımıza mahcup olmayacağız.

Hep beraber Türkiye Yüzyılı’nın inşasını sürdüreceğiz. Ölenleri geri getirmek elimizde değil. Geride kalan vatandaşlarımızı hayata bağlamak için yapılacakların yapılmasının gayretindeyiz.

14 milyon insanımızın gıda ve barınma ihtiyaçlarını karşılamak için hızlı ve etkin bir koordinasyon kurduk. Milletimiz asrın dayanışmasını gösterdi. Kurduğumuz tahliye köprüleri ve kendi imkanlarıyla 3 milyonu aşkın insanımız bölge dışına gitti.

Otelleri, misafirhaneleri, yurtları, boş evleri bu depremzedelerin barınmaları için hizmete açtık. Deprem bölgesinde kalan 2,4 milyon insanımıza da 433 bin çadırda ve kısa sürede sayıları 100 bine çıkacak konteynerlerde barınma imkanı sağladık.

Depremde hasar gören yol, su, elektrik, haberleşme altyapısını kısa sürede hizmet verebilir hale getirdik. Yolları trafiğe açık tutarak yardımların gelişini ve depremzedelerin tahliyesini kolaylaştırdık.

Bir hususun altını çizmek isterim. Geçtiğimiz günlerde deprem bölgesinde yaşarken, başka illere taşınan ve nüfus kayıtlarını oraya aldıran vatandaşlarımız için bir Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi yayınladık.

Adres kayıtlarını gittikleri yerlere aldıran vatandaşlarımızın depremle ilgili haklarında kayba uğramayacaklarını güvence altına aldık. Oy kullanabilmeleri için ikamet kayıtlarını oraya aldırmaları gerekiyor.

Yıkılan şehirlerimizi 1 yıl içinde ayağa kaldırma sözümüz var. 1 yıl için de 391 bin konut, toplamda da 650 bin konut yaparak hak sahiplerine teslim etmeyi planlıyoruz.

Van, Bingöl, Elazığ, Malatya, İzmir depremlerinde, Bartın, Kastamonu, Giresun sel felaketlerinde bu konutları sahiplerine veren bir iktidarız.

Zemini sağlam yerlerde kuracağız yerleşim yerlerinin yanında tarihi ve kültürel dokuyu koruma altına alacak şekilde planlama yapıyoruz.

Şu anda kazmalar vuruldu, inşaatlar başladı. TOKİ’nin kurumsal birikimi ve inşaat sektörünün kapasitesi konutları yapmaya fazlasıyla yeterli.

20 yılda hizmete sunduğumuz 1 milyon 180 bin toplu konut ve 3,3 milyon kentsel dönüşüm projesi sözümüzü tutacağımızın teminatıdır.

Biz kentsel dönüşümden bahsediyoruz, ama siz kendinizi rantsal dönüşüm olarak tanımlıyorsunuz o ayrı konu.

Biz kendimizi asla ortada dolaşıp sadece konuşan, ezberlerini, kinleri tekrarlayan deprem turistleriyle kıyaslayamayız. İlk günden beri gündemimiz deprem yaralarının sarılması olacak diyoruz.

Birileri bu sözü yanlış anlamış. Biz Hatay’ıyla, Kahramanmaraş’ıyla, Malatya’sıyla deprem bölgesine insanlarımızla dertleşmeye, çalışmaları takibe, gereken talimatları vermeye gideriz. Bundan sonra da il ve ilçeleri ziyaret edecek, yapılan her işi yerinde göreceğiz.

Millet İttifakı adayı Kılıçdaroğlu’na tepki

Biz deprem bölgesine insanlarımızla dertleşmeye, tespitlerimiz doğrultusunda gereken talimatları vermeye gideriz. Bundan sonra da atılan her adımı bizzat yerinde görecek, depremzedelerle buluşmayı sürdüreceğiz.

Bu zatın seçim kampanyasını deprem yıkıntıları önünde yapmasını bir kenara bırakalım, gece gündüz orada çalışan bakanlarımıza, valilerimize iftira atmasına ne diyeceğiz. Yarısı yalan yarısı yanlış bir konuşma depremde evi yıkılan hangi kardeşimizin yüreğini rahatlatır?

Bu zatın söylediği yalanlar defalarca yüzüne vuruldu. Depremin sorumlusu kim sorusunu sorabilecek kadar hayattan kopuk birisine ne desek boş.

Bunların derdi ne bu ülke ne bu millet. Biz bir yılda şehirlerimizi ayağa kaldırmanın derdindeyiz. Tek başına bu tablo bile kimin nerede durduğunu göstermeye yeterlidir.

Bunların her işi aynı. Bir yıl önce 6 parti bir araya gelip seçim ittifakı kurdular. Toplandılar dağıldılar… Amaç seçim ittifakının gereği olarak aday belirlemek ve milletvekili listelerindeki işbirliğinin çerçevesini çizmek.

Seçim takvimi başlayınca cumhurbaşkanı adayı dediğiniz kişi millete karşı söyleyeceği olan kişidir. Kaç yardımcın olacak diye soruyorlar?

Ben bir tane başkan yardımcısı atadığımda ülke nasıl yönetilecek demişti. Birden 1500’e kadar başkan yardımcısı atanabilirmiş. Altılı masanın etrafında toplananlara bir şeyler dağıtılacak. Yeteri kadar başkan yardımcısı olması lazım.

Türkiye gibi pek çok gündemi olan bir ülkede bu sözün iki aya sığdırılması mümkün değil. Altılı masa toplanıp dağılırken yıpranmasın diye açıklamıyoruz dediler. Şimdi yardımcısını da yıpranmasın diye açıklamıyorlar. Topu taca atacak yer kalmayınca bu isimleri açıklamak için bir araya gelecekler.

Bu toplantıda öyle bir kavga çıktı ki masanın altı üstüne geldi. Biri masadan kalktı, sonra tekrar oturdu veya oturtuldu.

Yapılan tehditlerin çetelesini tutanlar epeyce kalın bir dosya sahibi olmuşlardır. Bu rezil kavganın ardından CHP’nin iki büyükşehir belediye başkanını da işin içine katarak zar zor adaylarını ilan ettiler.

Erkenden açıklansa pek bir yıpranacak bir isim çıktı. Sonunda birilerinin arkasına çıkmak yerine er meydanına çıkma cesaretini gösterdi.

Demokratik bir şekilde yarışarak kendisine gereken koltuğu vereceğiz. EYT’lilerle ilgili kanunu çıkardık. Siyasette gerek yok ise de bu durum kendisine örnek olur diye düşünüyorum.

Türkiye’nin otomobili Togg. Ne diyordu? Fabrika yerinde. Türkiye’nin otomobili Togg yarından itibaren ön sipariş almaya başlıyor.

Yarın Türk Devletleri Teşkilatı toplantısını Ankara’da yapıyoruz. Cuma günü Finlandiya Cumhurbaşkanı geliyor, cumartesi Çanakkale’deyiz.

Deprem bölgesindeki imar ve ihya faaliyetlerini sürdürürken, 500 bin toplu konut, 50 bin işyeri projelerimizin kura çekimleri devam ediyor. Plan ve programdan sapmaya mahal vermiyoruz.

Gençlerimizin heyecanları ve umutları vizyonumuzun, programlarımızın ana taşıyıcısıdır. Hak, hakkaniyet ölçüleri içinde maddi kalkınmayı manevi ruhla teçhiz ederek hedeflerimize ulaşacağız.

Tüm kardeşlerimden 14 Mayıs’a kadar çalışmalarını bekliyorum. Herhangi bir kazaya asla meydan veremeyiz.

Önümüz Ramazan. Bu mübarek ayı hem bereket hem feyzinden istifade edeceğimiz hem de 85 milyon insanımızla gönül köprülerini güçlendireceğiz.

14 Mayıs’a birileri Necip Fazıl’a enteresan yakıştırmalar yapıyor. 14 Mayıs’a o veciz ifadesiyle pekleşerek, kenetlenerek hazırlanacağız.”

Paylaşın

Akşener’den Cumhur İttifakı’na “HÜDA PAR Ve Yeniden Refah” Tepkisi

Cumhur İttifakı’nın HÜDA PAR ve Yeniden Refah Partisi ile görüşmelerine tepki gösteren İYİ Parti Lideri Akşener, “Genişletilmiş Cumhur İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Sayın Erdoğan’ın, seçim beyannamesinde artık; Türkiye’nin, Şeyh Said isyanları nedeniyle, özür dilemesi, tazminat ödemesi var. Özerklik ve federasyon var. Anayasa’nın, ilk 4 maddesinin, değiştirilebileceği var. Andımızı zaten kaldırmışlardı ama, mesela artık; ‘Ne mutlu Türküm diyene’ yazılarının silinmesi de var” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Mesela; kadınlara ‘fıtratlarına’ göre, yaşama zorunluluğu var. Kadınlara zulüm var. Kadına yönelik şiddetin, önünün açılması var. Mesela; Cumhuriyet değerlerimize saldırı var, çok ulusluluk var, paralel eğitim kurumları var. Ez cümle, bu ülkenin birliğine, bekasına ve istikbaline yönelik, koskoca bir tehdit var. Bu vesileyle, uzunca bir süredir, elinde, vatanseverlik mezurasıyla, ortalıkta gezen arkadaşların, bu son gelişmeler karşısındaki, ibretlik sessizliklerini, tarihe not ediyor; Genişletilmiş Cumhur İttifakı’nın, ezber bozan, bu yeni vaatlerini, Büyük Türk Milleti’nin, takdirine sunuyorum”

Eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş’in uğradığı silahlı saldırı sonucu öldürülmesine değinen Akşener “Bengisu’nun, Banuçiçek’in, Ayşe’nin gözyaşlarının hesabını sormazsam; haklarını aramazsam; Sinan Ateş’i unutursam, unutturursam; milletim bana hakkını, helal etmesin” ifadelerini kullandı.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuştu. Akşener’in konuşmasından satır başları şöyle:

“Bildiğiniz üzere dün, Tıp Bayramı’nı kutladık. Bundan tam, 104 yıl önce; 19 yaşındaki Hikmet Boran’ın ve tıbbiyelilerin, Millî Mücadelemize olan, inançlarını kutladık. Vatanımız için verdikleri, şanlı mücadeleyi kutladık.

Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’den yükselen, o büyük cesareti kutladık. 14 Mart; Vatan sevgisini, sözle değil; görevlerini en iyi şekilde yaparak gösteren, tıbbiyelilerin bayramıdır.

Bu vesileyle; Kendini, vatanına ve milletine adayarak, ülkemizin bağımsızlık ateşini büyüten, Tıbbiyeli Hikmet’in, göğe kaldırdığı bayrağı, bugün devralan, tüm hekimlerimizin, 14 Mart Tıp Bayramı’nı, yürekten kutluyorum. İyi ki varsınız! İyi ki buradasınız!

Pandemide, yaklaşık 100’ü doktor olmak üzere, 600’ün üzerinde sağlık çalışanımız, hayatını kaybetti.

Ayrıca, son yıllarda kışkırtılarak, azdırılan, sağlıkta şiddet eğilimi nedeniyle, görevleri başında saldırıya uğradılar, öldürüldüler.

Ülkemizi derinden yaralayan, 6 Şubat depremlerinde ise, 94’ü doktor, 448 sağlık çalışanımızı kaybettik. 528 sağlık çalışanımız ise yaralandı.

Onlara reva görülen, tüm zorluklara rağmen, depremden sonra bile, görev yerlerini terk etmeyen; ülkemizin her şehrinden, tüm engellemelere rağmen, deprem bölgesine, vatan sevgisiyle koşan; doktorlarımızın ve sağlık çalışanı kardeşlerimizin, özellikle bu zor süreçteki çalışmalarını, takdirle izledik.

Her ne kadar, iktidarın başı ve liyakatsiz ekibi, onların, bu büyük fedakârlıklarına karşı, büyük bir vefasızlık göstermeye, devam etse de; bu kötülüğün, artık sonuna geliyoruz.

Çünkü, o sene bu sene! 15 Mayıs’ta, “giderlerse gitsinler” diyenler çekip gidecek; doktorlarımız ise, baş tacı olarak kalacak.

Biz, sağlık ordumuzu ve sağlık mücadelemizi, memleketi yönetmekten aciz kadroların insafına, terk etmeyecek kadar, değerli görüyoruz. Bu kötü günler, elbette geçecek.

15 Mayıs’tan itibaren, mesleğinizi, hak ettiğiniz koşullarda yapacaksınız. Ayaklar altına alınmaya çalışılan itibarınızı yükseltecek, çalışma şartlarınızı, en yüksek seviyeye ulaştıracağız. Önlüğünüzün beyazına, asla ama asla, çamur bulaştırmayacağız. Hiç merak etmeyin. Çok az kaldı.

Sinan Ateş tepkisi

Adaleti kör, vicdanı sağır, kalbi taştan bu düzende; susanlardan olursam, sinenlerden olursam, korkanlardan olursam, milletim bana, hakkını, helal etmesin!

Bir yiğidin peşine, bin namussuz takılmışken; bir eşin yüreğine, ateşler düşmüşken; bir çocuğun yüzüne, hasret acısı vurmuşken; göz yumanlardan olursam, milletim bana hakkını, helal etmesin!

Bengisu’nun, Banuçiçek’in, Ayşe’nin gözyaşlarının hesabını sormazsam; haklarını aramazsam; Sinan Ateş’i unutursam, unutturursam; milletim bana hakkını, helal etmesin!

Bak Sayın Erdoğan; hani, göz göre göre yaptığın, her hatanda, her beceriksizliğinde, her iş bilmezliğinde çıkıp çıkıp, milletimizden, helallik istiyorsun ya…

İşte sana fırsat. İki güzel çocuğun, bir acılı annenin, ve yüreği yaralı bir milletin, helalliğini alma fırsatı… Hadi bakalım, Sayın Erdoğan. Ayşe Ateş kızımıza, söz veren sen değil miydin?

‘Ben bu işin peşine düşeceğim’ diyen, sen değil miydin? Bengisu’ya, Banuçiçek’e, söz veren sen değil miydin? Sözünden dönmek mertliğe sığar mı? Hani milletin adamıydın?

Hani cumhurun reisiydin? Haydi bakalım. O makamın, kendi kendine taktığın, o sıfatların, hakkını ver de, görelim bakalım.

Ama veremezsin. O sözleri tutamazsın. Çünkü her şey ortada. Gün ortasında, başkentin göbeğinde işlenen, bu cinayetin üstünden, tam, 3 buçuk ay geçti. Adalet, hâlâ yerini bulmadı. Açılan dava, bir milim bile ilerlemedi.

Suçluların gözaltına alınacağı yerde; adalet gözaltına alındı. Suçlulara kelepçe takılacağı yerde adalete kelepçe takıldı. Cinayetin failleri yakalandı.

Ama ona yardım ve yataklık edenler, serbest bırakıldı. Telefon kayıtlarında, tüm ilişki ağı ortaya döküldü. Katiller yakalandı. Ama emri verenler, serbest kaldı.

Sayın Erdoğan; arkandan dönen dümenler karşısında; bu kadar kifayetsiz olma! Adaleti gölgeleyenlere karşısında, bu kadar basiretsiz olma!

Mafyalar, simsarlar, uyuşturucu kaçakçıları karşısında; bu kadar aciz olma! Sen bu memleketin Cumhurbaşkanısın. Korkma! Bu cinayetin, asıl sorumluları kim, açıkla.

Bu suikastın planlayıcıları kim, açıkla. Sinan Ateş’in esas katilleri kim, açıkla. Eğer ki, bu milletten, gerçekten de helallik almak istiyorsan; bu kanı, yerde bırakma.

Bu haksızlığa, boyun eğme! Bu vicdansızlığa, sahip çıkma! Ben, adalet yerini bulana kadar, her konuşmamda, sana bu çağrıyı yapacağım.

Her konuşmamda, sözümü tutacağım. Her konuşmamda, sana, Sinan Ateş’i hatırlatacağım. And olsun, şart olsun ki; Sinan Ateş’i unutmayacağız, unutturmayacağız.

Çevrilmek istenen dümenleri, kabullenmeyeceğiz. Alçakların, elini kolunu sallayarak gezmesine, izin vermeyeceğiz. Gerçekler ortaya çıkana kadar, bu cinayetin, peşinde olacağız.

Buradan açıkça ilan ediyorum; Bugün, iktidarın başı, zafiyet içinde olabilir. Bugün, düzen, zalimlere hizmet ediyor da olabilir.

Bugün, Sinan Başkan’ın canına kıyanların, keyfi yerinde bile olabilir. Ama; bu alçaklıkta, eli olan, kolu olan, rızası olan, kim varsa, asla unutmasın ki; mayıslar bizimdir.

HÜDA PART açıklaması

AK Parti iktidarı ve bay kriz son dönemde, çok enteresan seçim manevraları yapmaya başladı. Kaybetme korkusuna kapıldıklarından olsa gerek, artık iyice saçmalıyorlar. Panik içerisinde, bir o yana, bir bu yana, savruluyorlar.

Ve her savrulmada, ilkesizliklerini, gözler önüne seriyorlar. Hatırlayın; 2019’da da tekrarlanan İstanbul seçimlerinin hemen öncesinde, benzer işlere girişmişlerdi. Seçim kazanmak için bula bula, terörist başına, sekreterlik yapmayı bulmuşlardı. Ama sonra ne oldu? İstanbul’u kaybettiler…

Biliyorsunuz; bekâmızın, sözüm ona, yılmaz savunucusu olan, Cumhur İttifakı’na, yeni üyeler katılıyor…. Ne diyelim, hayırlı uğurlu olsun. Allah tamamına erdirsin…

Bu yeni birliktelikler sonrasında, Sayın Erdoğan ve Genişletilmiş Cumhur İttifakı’nın seçim beyannamesine de artık, bazı yeni başlıkların, dahil olduğunu düşünebiliriz.

Mesela; her ne kadar henüz kendisinin adaylığı kesinleşmiş olmasa da; Genişletilmiş Cumhur İttifakı’nın, cumhurbaşkanı adayı Sayın Erdoğan’ın seçim beyannamesinde artık; Türkiye’nin, Şeyh Said isyanları nedeniyle, özür dilemesi, tazminat ödemesi var. Özerklik ve federasyon var.

Anayasa’nın, ilk 4 maddesinin, değiştirilebileceği var. Andımızı zaten kaldırmışlardı ama mesela artık ‘Ne mutlu Türküm diyene’ yazılarının silinmesi de var.

Mesela kadınlara ‘fıtratlarına’ göre, yaşama zorunluluğu var. Kadınlara zulüm var. Kadına yönelik şiddetin, önünün açılması var.

Mesela; Cumhuriyet değerlerimize saldırı var, çok ulusluluk var, paralel eğitim kurumları var. Ez cümle, bu ülkenin birliğine, bekasına ve istikbaline yönelik, koskoca bir tehdit var.

Bu vesileyle, uzunca bir süredir, elinde, vatanseverlik mezurasıyla, ortalıkta gezen arkadaşların, bu son gelişmeler karşısındaki, ibretlik sessizliklerini, tarihe not ediyor; Genişletilmiş Cumhur İttifakı’nın, ezber bozan bu yeni vaatlerini Büyük Türk Milleti’nin takdirine sunuyorum.

Ayrıca buradan; Cumhur İttifakı’nın bileşenlerine de seslenmek istiyorum. Ne diyor büyüklerimiz; ‘Eğreti ata binen, tez inermiş.’ Hiç merak etmeyin. Sizin için de aynısı olacak.

Şunun şurasında, sadece 2 ay kaldı. Giderayak, istediğiniz kadar yalpalayın. İstediğiniz kadar saçmalayın. İstediğiniz örgütü, devleti, oluşumu ittifakınıza katın. Korkunun ecele faydası yok. 2 ay sonra, tıpış tıpış gidecek, toptan emekli olacaksınız.

Siyasi tarihimiz, defalarca göstermiştir ki; milletin iradesinden, büyük güç yoktur. Söz de, hüküm de milletimizindir. Siz zaten, milletin vicdanında mahkûm oldunuz. 14 Mayıs’ta da milletin kararıyla, mağlup olacaksınız. Artık kaçış yok. O sene, bu sene!

Hepimizin, içini yakan, deprem felaketinin üzerinden, tam, 37 gün geçti. Bu 37 günde; nice hayatlar söndü. Nice hayaller tükendi. Nice acılar yaşandı. Sesini duyurmaya çalışanların, Derdine, derman arayanların yanında yaralara merhem olmaya gayret eden, nice iyi yürekli insanımız vardı.

STK’larımız vardı, belediyelerimiz vardı. Hükümetin başı ve arkadaşları, ortalıkta yoktu ama; tek yürek olmuş, koskoca bir millet vardı.

Milletimiz bu 37 gün içerisinde; Dar gününde, yanına kimlerin koştuğunu, gayet açık ve net olarak gördü.

Uzattığı eli, kimin tutuğunu gördü. İktidarın anlattığı masalların, nasıl da fos çıktığını gördü. Bay kriz ve arkadaşları, millet vicdanında bir kez daha mahkûm oldu.

Depremin olduğu, ilk günden itibaren, sahada vatandaşlarımızla birlikteydik. Yaşanan acılara, bizzat şahit olduk. Afet Koordinasyon Merkezi’mizin çatısı altında; arama kurtarma ekipleri kurduk, enkazdan insanlarımızı çıkarttık.

Bölgedeki ihtiyaçları tespit ettik, yardımlarımızı yönlendirdik. Vatandaşlarımızla birlikte oluşturduğumuz, yardım TIR’larımızı, depremzede kardeşlerimize ulaştırdık. Sahra hastaneleri kurduk.

Aşevleri kurduk. İYİ Kentler kurduk. Seyyar tuvaletler, hijyen malzemeleri götürdük. Açıkta kalan insanlarımızı, bölgeden tahliye ettik, konaklama sağladık.

Birçok arkadaşımız, hala deprem bölgesinde, çalışmaya devam ediyor. Hâlâ ihtiyaçlar tespit ve temin ediliyor.

Gençlik teşkilatlarımız, depremzede çocuklarımız için, motivasyon etkinlikleri düzenliyor. Nitekim ben de, geçtiğimiz hafta, yeniden deprem bölgesindeydim.

Ekrem Başkanımızla, Hatay’da, Mansur Başkanımızla da, Kahramanmaraş’ta belediyelerimiz üzerinden yapılan çalışmaları, yerinde inceledik.

Depremzede vatandaşlarımızla konuştuk, dertleştik. Çocuklarımızın yüzünü, biraz olsun güldürebilmek için uğraştık.

Bu vesileyle buradan; sadece iki büyükşehrimizin, belediye başkanları olarak değil, müstakbel Cumhurbaşkanı Yardımcılarımız olarak; Sayın Mansur Yavaş’a ve Sayın Ekrem İmamoğlu’na, teşekkür etmek istiyorum.

Onlar; sınırlı kaynaklarına rağmen; bir afet organizasyonun, nasıl yapılacağını, tüm Türkiye’ye gösterdiler.

Önlerine çıkan tüm engellere rağmen liyakatle çalışmanın, ne demek olduğunu, devlet ciddiyetiyle çalışmanın, ne demek olduğunu, cümle aleme gösterdiler. İşlerini zorlaştırmaya, adeta ant içen bir iktidara rağmen depremin yaralarını sarmak için, var güçleriyle çalıştılar, çalışmaya da devam ediyorlar.

Ayrıca; Ekrem ve Mansur Başkanlarımızın nezdinde, Afet bölgesinde canla başla çalışan, tüm belediye çalışanlarımıza ve gönüllülerimize de, bir kez daha, teşekkür ediyorum. Allah her birinizden razı olsun.

Geçtiğimiz hafta sonu söyledim, buradan da, bir kez daha, tekrarlamak istiyorum: Devlet, bütün imkânlarını, seferber etmediği sürece; 2023 yılına ait, Kamu Yatırım Programı’nı güncelleyip daha fazla kaynağı bölgeye aktarmadığı sürece; belediyelerin ve STK’ların üzerine, her geçen gün, daha fazla yük bindiren, bu model, sürdürülebilir değildir, olamaz.

Nitekim; devlet yönetmekten aciz, AK Parti iktidarının, birçok alanda, yüzüne fener tutulmuş tavşan gibi, ne yapacağını bilememesi; bakanların, kirli sakal bırakmaktan öteye gidememesi; en çok ihtiyacın olduğu zamanda, insanlarımızın yardımına koşulamaması; artık maalesef, etkilerini göstermeye başladı.

Artık insanlarımız için, sevdiklerini kaybetmenin, acısının yerini ne yazık ki; onları, göz göre göre kaybetmiş olmanın, öfkesi almaya başladı.

“Diri diri öldüler”

Mesela Hatay’da; kardeşi ve 3 aylık yeğeni dahil, ailesinden, tam 7 kişiyi kaybettiği için yüreği yanan bir abla dedi ki; ‘3 gün boyunca, ayaklarını öpmediğimiz kişi kalmadı. Gelen, ‘başkası gelecek’ dedi, gitti.

‘Ses dinleyin.’ dedim, onu bile yapmadılar. Kardeşimi enkazdan çıkarmadılar. Bebeğimizin sesini duyduk ama bir şey yapamadık. 4’üncü güne kadar neredeydiler? Kardeşimin hakkını istiyorum. Diri diri öldüler.

Mesela Kahramanmaraş’ta Eczacılar Birliği görevlisi bir kardeşim dedi ki; ‘8 seyyar eczaneyle, Kahramanmaraş’ta bir tane ilaçsız insan kalmadı. Bacıma oturup ağlayamadan, hizmetimize, sonuna kadar devam ettik.

Mesela; yine Kahramanmaraş’ta, bir esnaf kardeşim yanıma gelip, dedi ki; ‘Şehir merkezinde, çarşı esnafının hepsinin iş yerleri yıkıldı.

Hiçbir şey yapmıyorlar. 3500 esnaf olarak, milyonlarca liralık borcumuzla çare bekliyoruz.’

Ne var ki bay kriz ve arkadaşları; bu sesleri duymak yerine bizzat neden oldukları, bu büyük felaketi, seçim kampanyasına çevirmenin, peşine düşmüş durumdalar.

Artık bıkıp usandığımız, ucube siyaset algoritmaları ile belediyeleri ayrıştırıyor, hizmet etmek isteyene, zorluk çıkarıyorlar. ‘Burada bizim borumuz öter’ diyorlar. Yaralarımıza merhem olmaktansa, yaranın sebebi olan şirketlere, alelacele ihaleler açıyorlar.

Biz ise, her gün; iflas etmiş bir sistemin, felç olmuş bir bürokrasinin ve artık işlevini tamamen yitirmiş bir iktidarın, ürettiği yeni sorunlarla boğuşuyoruz.

Çünkü hiç kimse, sorumluluk almıyor. İlk gün söylediğimi, bir kez daha tekrar edeceğim: ‘Eğer bu iktidarda, gerçekten zerre merhamet, ciddiyet ve sorumluluk bilinci olsaydı, şimdiye kadar, birçok istifa olurdu.’ Ama bunlar, bırakın istifa etmeyi, gün geçtikçe, daha da arsızlaşıyor.

Milletin parasıyla, millete çadır satan, Kızılay Başkanı bile insan içine çıkmaktan utanacağı yerde; sımsıkı tutunduğu koltuğunda oturup, ‘Atatürk’ün emri ile İsmet Paşa’nın onayı ile yapılan, çadır satışları var’ diyor… Şu yüzsüzlüğe bir bakar mısınız?

Bir yandan Atatürk’ümüze ve İsmet Paşa’ya sövüp; Diğer yandan da ayakları taşa takılsa, yine onlara sığınan, şu iki yüzlülüğe bir bakar mısınız?

‘Biz bu işi batırdık, yapamadık. Şehirlerimizi önce mezara, sonra da, çaresizlik enkazına çevirdik. Özür diliyoruz. Hukuk önünde, hesap vermeye hazırız’ demeleri gereken yerde; utanmadan, sıkılmadan, beceriksizliklerine, iş bilmezliklerine ve arsızlıklarına kılıf arıyorlar. Yazıklar olsun.

Buradan, iktidar mensuplarına sormak istiyorum: Allah aşkına, neden aranızdan, tek bir kişi bile istifa etmiyor?

Bu yıkımın, beceriksizliğin ve ciddiyetsizliğin, tek bir sorumlusu yok mu? Aranızdan tek bir kişi bile, bu tavrı gösterecek, haysiyete sahip değil mi?

Madem her biriniz, işinizi bu kadar kusursuz yaptınız; o zaman neden, ülkemizde işler neden böylesine kötü bir halde? Madem hiçbir hatanız yok o zaman neden, Sayın Erdoğan hâlâ helallik isteme peşinde?

Bakın, rahmetli Doğan Cüceloğlu’nun, çok güzel bir sözü vardır. Der ki ‘Makam, mevki, rütbe, unvan; bunların hepsi cekettir. Ceketi asar bir yere gideriz. Arkamızda sadece insanlığımız kalır…’

Peki şimdi, bunca acının ardından, sizin arkanızda, ne kalacak biliyor musunuz? Yandaşlarınıza, ihale verme peşinde, heba ettiğiniz yıllar kalacak. Beceriksizliğinizin sonucu olan, bir büyük felaketin, devasa enkazı kalacak.

Vicdanlarda açtığınız yaralar, neden olduğunuz, toplumsal yıkım kalacak. Ve emin olun ki hangi kampanyayı yaparsanız yapın; vicdan azabından kurtulsanız bile, tarihin azabından kurtulamayacaksınız. Tarihin azabından kurtulsanız da Allah’ın gazabından kurtulamayacaksınız.

Binlerce insanımızı yitirdiğimiz depremin, Türkiye için, bir milat olmasını sağlamak, bugün önümüzdeki en önemli görevdir.

Bir daha memleketimize böyle acıları yaşatmayacak, bir iktidar anlayışının tesisi, Türkiye’nin önündeki, en önemli ve acil görevdir.

O miladı, hep birlikte yaşamak ve yaşatmak da milletimize karşı hepimizin görevidir. Çünkü, hakkın sahibi millettir. Çünkü, sözün sahibi millettir. Çünkü, bu cennet memleketin, tek sahibi millettir.

Bugün, milletimizin, ülkemizin ve devletimizin, yeniden inşası için, yeni bir başlangıca ihtiyacımız var. Ayaklarımızı üzerine basıp, ileriye doğru atılacağımız, sapasağlam bir zemine ihtiyacımız var.

Hiçbir vatandaşımızın dışarıda bırakılmadığı, cebinde Türkiye Cumhuriyeti nüfus cüzdanı taşıyan herkesin, kendisini bu devlete ait hissettiği, memleketin tamamını kapsayan, güçlü bir zemine ihtiyacımız var. İşte o zeminin ismi İYİ Parti’dir.

Çünkü, İYİ Parti’nin harcında, iyilik vardır. Çünkü, İYİ Parti’nin harcında, merhamet vardır. Çünkü, İYİ Parti’nin harcında, sorumluluk vardır. Çünkü, İYİ Parti’nin harcında, ciddiyet vardır.

Bu iktidar; milletimizi kamplaştırarak, kutuplaştırarak, düşmanlaştırarak, ortak zeminimizi, parçalamaya çalıştı. Bu iktidar; sorumsuz söylemleriyle, akıldan yoksun politikalarıyla, keyfi kararlarıyla, milletimizin birliğini, beraberliğini, kardeşlik ruhunu, bozmaya çalıştı.

Ve maalesef bu iktidar, yıllardır; milletimizin, bölünmesinden, mahallelerimizin, ayrılmasından, devletimizin, partileşmesinden, millî ve manevi değerlerimizin, ucuzlatılmasından beslendi. Artık yeter! Biz, buna müsaade etmeyeceğiz.

Çünkü İYİ Parti; milletimizi, bütün renkleriyle, farklılıklarıyla, huzur içerisinde yaşatacak, bir siyasi merkezdir.

Çünkü İYİ Parti; kutuplaşmadan, düşmanlıklardan, nefret söylemlerinden, illallah eden, bütün vatandaşlarımızın, memleketimize duyduğu ortak sevgide, ortak hatıralarda ve ortak aidiyette buluştuğu, bir toplumsal merkezdir.

Çünkü İYİ Parti; Tüm ayak oyunlarının ve suni kavgaların karşısında her daim, milletten yana saf tutan, bir güven, denge ve itidal merkezidir. Çünkü İYİ Parti; barışın ve kardeşliğin merkezidir.

Çünkü İYİ Parti; devletimizin, adalet, ciddiyet ve merhamet merkezidir. Çünkü İYİ Parti; Cumhuriyet değerlerimizin, Devlet geleneklerimizin, Milli irademizin en büyük güvencesidir!

Biz dün neredeysek, bugün de oradayız. İnatla ve ısrarla, bugün de biz, hala buradayız. Yılmadan, yıkılmadan, dimdik ayaktayız.

Biz, milletin sesi olacağımıza söz verdik. Biz, millet iradesinin, temsilcisi olacağımıza söz verdik. Biz, aziz milletimize, bu seçimi mutlaka kazanacağımıza söz verdik. Yılmadık, direndik. Doğru bildiklerimizi söylemeye devam ettik. Tartıştık, kavga ettik. Sözümüzden dönmedik.

Nitekim; 6 Mart’ta da milletimizin önüne, bir çözüm yolu koyduk. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleyenleri de Sayın Mansur Yavaş’ı destekleyenleri de Sayın Ekrem İmamoğlu’nu destekleyenleri de ortak bir yol haritasında birleştirdik.

Milletin iradesinin, ‘milletin ittifakında’ tecelli etmesini sağladık. Bu yol, birliğin yoludur. Bu yol istikbalin yoludur. Bu yol, milletin yoludur. Ve İYİ Parti gururla sunar: Bu yol kazanmanın yoludur.

Bugün, ittifakımız daha güçlü, kardeşliğimiz daha sağlamdır. Ve hiç kimsenin şüphesi olmasın ki; yanında dimdik duran, Cumhurbaşkanı Yardımcıları, Sayın İmamoğlu ve Sayın Yavaş ile birlikte Türkiye’nin 13’üncü Cumhurbaşkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu olacaktır.

21 yıldır, milletimizi nefessiz bırakan bir tipinin sonunda, artık cıvıl cıvıl bir şafağa uyanıyoruz. Ekonomiden eğitime, tarımdan turizme, adaletten özgürlüklere kadar tüm eksiklerimizi kapatmaya geliyoruz.

Türkiye’nin ne kadar zengin ve güçlü bir ülke olduğunu, tüm dünyaya göstermeye geliyoruz. Acı reçetelerin sonuna, iyileşmenin baharına geliyoruz.

Cumhuriyetin ikinci asrında, yepyeni bir başarı hikayesini, yazmaya geliyoruz. Huzuru ve umudu, yeniden yeşertmeye geliyoruz.

Ülkemizi kaplayan tüm kara bulutları, 14 Mayıs’ta dağıtmaya, 21 yıllık gecenin sonunda, güneşi doğurmaya geliyoruz.

“Biz geleceğiz ve her şey değişecek”

Eğer bugün, değişime dair bir umut varsa; bunun mimarı da, ustası da, kalfası da, çırağı da, İYİ Parti’dir, İYİ Partililerdir. Herkes gönlünü ferah tutsun. Bu son iki ay, Türkiye’nin engellenemez yükselişinin arefesidir.

Biz geleceğiz ve her şey değişecek. Biz geleceğiz ve gençlerimiz gülecek. Biz geleceğiz ve insanımız mutlu, ülkemiz güçlü olacak. Biz geleceğiz ve Türkiye iyileşecek. Türkiye yeniden, hukukun ve adaletin ülkesi olacak.

Hür ve zengin insanların ülkesi olacak. Huzurun ve mutluluğun ülkesi olacak. Bolluğun ve bereketin ülkesi olacak.

Milletimiz mutlu, devletimiz güçlü olacak. Güçlü, zengin ve mutlu bir Türkiye’yi inşa etmek için, ihtiyacımız olan her şeye sahibiz.

Dinamik ve yetkin kadrolarımızla, Türkiye’yi hak ettiği yere çıkarma sorumluluğumuzun farkındayız. İşte 14 Mayıs, tam olarak, bu sorumluluğun, milletimizce tescilleneceği tarih olacak.

O kutlu gün geldiğinde söz de karar da yetki de yeniden aziz milletimizin olacak. Hiç merak etmeyin; Her şey çok iyi, her şey çok güzel olacak. Çünkü millet, haktan yana olacak. Çünkü millet, adaletten yana olacak. Çünkü millet, bizden yana olacak. Ve millet tarih yazacak.”

Paylaşın

HDP’li Sancar: Demokratik Dönüşümün Güvencesi Biziz

Partisinin haftalık grup toplantısında açıklamalarda bulunan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, Yeninin kurulması için demokratik ilkeler etrafında diyalog ve görüşme her defasında ilan ettiğimiz yöntemdir. Bu ilkeler etrafında birlikte hareket etmek, yeni bir gelecek etrafındaki herkesin halka karşı tarihsel sorumluluğudur” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Bizler sorumluluğumuz bilincindeyiz, herkesin de aynı sorumlulukla davranmasını bekliyoruz. Büyük barışın yolu HDP ile açılır, açılacaktır da. Demokratik dönüşümün güvencesi biziz, biz buradayız, hep birlikte başaracağız.”

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin TBMM’deki haftalık grup toplantısında gündeme yönelik açıklamalarda bulundu. Sancar’ın konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

“Bu ülkenin kaynakları bütün yaraları sarmaya ve yeni bir inşaya yeter ama bu kaynaklar halk için, insan için, kentlerin sağlam kurulması için, sağlıklı barınma ihtiyaçları için kullanılmıyor. Evsiz kalan, vicdansızca artırılan kiralar karşısında çaresiz bırakılan depremzedelerin bu sorunların sorumlusu elbette bu iktidarın kendisidir.

Bu uyanık iktidar giderayak afet yeniden imar fonu adı altında bir fonla giderleri yine emekçi yoksul halkın sırtına yükleme arayışında. 21 yıldır topladığınız 38 milyar doları bulan deprem vergisini nereye harcadınız? Hesap vermekten kaçamayacaksınız. Bu talanın üstünü örtemeyeceksiniz. İzin vermeyeceğiz.

İki ay kaldı. 85 milyonun geleceğini kendi rant hırsına bağlayan bu iktidar düzeninden ülkeyi hep birlikte kurtaracağız. Dayanışmada başardığımız gibi, özgür, eşit, çoğulcu bir demokrasiyle beraber yeni yaşam alanlarımızı da inşa edeceğiz. Buna kararlıyız, irademiz ve gücümüz yeter. Birlikte yürüyeceğiz ve bu düzeni bu iktidarla birlikte mutlaka değiştireceğiz. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.

“Bu güçle seçimleri de yeni bir başlangıcın miladı haline getirmeye kararlıyız”

Seçim sürecine yönelik hazırlıklarımız devam ediyor. Seçim tarihi ilan edildiği gün biz hazırız demiştik. HDP kurulduğu günden bu yana demokrasi ittifakı ve üçüncü yol siyaseti üzerinden var oldu. Demokrasi ittifakı çağrımız Emek ve Özgürlük İttifakı’na evrilmiş ve toplumsal ve siyasal olarak büyük karşılık görmüştür.

Attığımız her adımda ülkenin demokratik geleceğine bir tuğla koyuyoruz. 14 Mayıs seçimlerine en geniş demokrasi ittifakıyla girmek için her türlü çabayı sarf etmeye devam ediyoruz. Kendi öz gücümüze ve halkımızın sonsuz güvenine sonuna kadar inanıyoruz. Bu güçle seçimleri de yeni bir başlangıcın miladı haline getirmeye kararlıyız.

Halkımızın her şart altında bize verdiği destek halkımıza karşı borcumuzdur. Bu ülkenin bütün halklarını eşit, özgür, demokratik bir düzende yaşatmak bizim boynumuzun borcu, tarihsel görevimiz ve sorumluluğumuzdur. Önümüzdeki seçimlerin önemini anlatmaya gerek yoktur.

İktidarın kendisiyle birlikte ülkeyi de uçuruma sürüklemesine izin vermeyeceğiz. En güçlü mücadele ortaklığını yaratma çalışmalarında çok yol aldık, daha da yol almamız gerekiyor. Biz sorumluluklarımızın farkındayız, değişimi ve dönüşümü ancak kendi öz gücümüzle başarabileceğimizin farkındayız. Politikalarımızı buna göre inşa ediyoruz.

“Demokratik dönüşümün güvencesi biziz, biz buradayız, hep birlikte başaracağız”

Bu seçimlerden en güçlü temsiliyetle çıkmak zorundayız. Yeni bir ülke, yeni bir yaşam kurmak istiyorsak parlamentoya ve demokratik siyasete en büyük desteği yaratmak için buradayız. Bunu yaratmak için de yeterince kaynağımız, umudumuz, gücümüz var. İşte biz bu hedefle yürüyüşümüzü sürdürüyoruz.

Sorunlarımızın çözümünü kişilere ya da liderlere dayanan yönetim anlayışıyla değil, hakları anayasal güvence altına alan, eşit yurttaşlık ilkesine dayanan güçlü bir demokratik sistemin yaratılmasıyla mümkün. Bu nedenle önümüzdeki seçimler baştan sonra yeni bir sistemin kurulması için imkan sunuyor bizlere.

Yeninin kurulması için demokratik ilkeler etrafında diyalog ve görüşme her defasında ilan ettiğimiz yöntemdir. Bu ilkeler etrafında birlikte hareket etmek, yeni bir gelecek etrafındaki herkesin halka karşı tarihsel sorumluluğudur.

Bizler sorumluluğumuz bilincindeyiz, herkesin de aynı sorumlulukla davranmasını bekliyoruz. Büyük barışın yolu HDP ile açılır, açılacaktır da. Demokratik dönüşümün güvencesi biziz, biz buradayız, hep birlikte başaracağız.”

Paylaşın

MHP Lideri Bahçeli: Bize Göre Amed Diye Bir Yer Yok

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan MHP Lideri Bahçeli, “‘Hükümet istifa’ sloganları karanlık bir planın ön hazırlıklarıdır. Milli hislerimizi kaşımanın çabasındadır. Toplumsal muhalefeti kışkırtan, yıkıcı dille çatışma iklimini yeşertmenin peşinde koşanlar kendi kazdıkları kuyuya düşmekten kurtulamayacaktır” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Türkiye tribünlerde kurulmadı. Herkes aklını başına almalıdır. Rüzgar estiren fırtına ile devrilecektir. Geçtiğimiz hafta sonu Bursaspor-Diyarbakırspor arasında oynanan maçta sallanan görsellerin sporun ahlak ve doğasına aykırı olduğu herkesin malumudur. Bize göre Amed diye bir yer yoktur, Amedspor’dan bahsedilemeyecektir.”

Bahçeli, konuşmasının devamında, “Bursa’da küçük bir azınlık olan terör yandaşlarının stadyumu tahrik etmesi, çıkan olayların Kürt kökenli kardeşlerimle ilişkilendirilmesi rezalettir. Türk ile Kürt arasına düşmanlık tohumu ekmeye kalkan kim varsa, koparılması gereken çıban başıdır. Bursa nasıl gözbebeğimizse, Diyarbakır da öyledir. Bursaspor’u milli duruşundan dolayı tebrik ediyorum. Bursaspor taraftarını da buradan selamlıyorum” ifadelerini kullandı.

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) düzenlenen grup toplantısında açıklamalarda bulundu. Bahçeli’nin açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle:

“Acımız kaybımız ne kadar fazla olursa olsun onları hafifletecek mahşeri vicdan ayaktadır. Devlet, milletiyle bir ve beraber olmuş mağduriyetlerin geniş etkisi giderilmeye başlanmış, çok ciddi mesafeler alınmıştır. Umutlar dirilmiştir. Bizim anlayışımızda insan insana candır, kandır, dayanaktır, hayattır.

Bir aydır her insanımızın kalbi deprem bölgesinde atmaktadır. 85 milyon aynı duyguda kilitlenmiştir. Hiçbir mazlum insanımızı darda ve zorlukta bırakmama hakimdir. Siyaseti kavga ve kutuplaşmaya çeviren fırıldakların U dönüşlerine itibar etmeyeceğiz. Cumhur İttifakı olarak sağa sola bakmadan adanmış yüreğimizle Türk milletine hizmet edeceğiz. Başkaları dedikodu çarkına kapılacak, biz dağları aşacağız. Başkaları polemik batağında debelenecek biz huzur, barış ve kardeşliğin manifestosunu yazacağız. Devletimiz tüm kapasitesiyle depremden yara alan vatandaşlarımızın yanındadır.

Yeni yapılacak konutların zemin +3 veya 4 katı geçmeyeceği açıklanmıştır. 3 Mart Cuma günü Sayın Cumhurbaşkanımızın himayesinde gerçekleşen bilim insanlarımızın katıldığı Ulusal Risk Kalkanı toplantısı gelecek için umut verici atılımdır. Cumhurbaşkanlığı bünyesindeki 9 politika kuruluna 10’uncusu olarak Afet Politikalar Kurulu’nu takdirle karşılıyoruz.

Her şeyden evvel deprem gerçeğini kabul ederek kalıcı ve köklü tedbirler gerçekleştirmek, dayanıklı binalar inşa etmek vazgeçilemeyecek hedefimizdir. 230 bin binada 645 bin bağımsız bölümün tespit edildiği tespit edildiğinde yapılacak çok iş olduğu görülecektir. Cumhur İttifakı bu yıkımın altından kalkmaya muktedirdir.

Seçim müziği kullanmayacağız, taşkın heyecanlara prim vermeyeceğiz, sağduyumuzu kullanacağız. Pozitif gündemli siyasetimizi ülke genelinde yansıtacağız. Milletimizle her an ve her alanda iç içe olacağız. Cumhur İttifakı’nı tüm yurt sathında anlatmaya devam edeceğiz. Milliyetçilik yalnızca gözyaşından ibaret bir duygu seli, coşkuyla dinlenen bir marş değildir.

Bizim siyasetimizin ve siyasi hedeflerimizin uygulama alanı Türkiye’dir. Türk-İslam coğrafyalarımıza bakışımızın ağırlık merkezi Türkiye’dir. Ülkemiz güçlü olamadığı, insanlarımız ileri hayat seviyesine ulaşamadığı takdirde ülkülerimizin hayata geçme şansı yoktur. Biz insanı merkeze alarak, insan için yola çıkmış, devleti insan için hizmet aracı olarak gören insan-devlet, insan-milleti ilişkisini demokrasiyle sağlamış kutlu bir davanın mensuplarıyız. Bizim devletle, Cumhuriyetle, milletle, ortak değerlerle, demokrasiyle hiçbir sorunumuz olmamıştır. Bize göre tercih edilerek yapılacak siyaset eksiktir.

Devletin bütünlüğüyle temel değerlerine yönelik tehlikelerde devletin nasıl korunması gerektiğini gösteren milliyetçi-ülkücü harekettir. Açık yürekle, tam bir inançla ifade ediyorum ki MHP milletimiz için öngörülen tehlikeler karşısında sonuna kadar direnecek, yeri gelirse her bedeli ödemeye hazır olacaktır.

Cumhur İttifakı bir seçim ittifakı değildir. Türkiye’yi hedef alan iç ve dış husumet cephesine karşı tarihi birlikteliğin unvanıdır. Türkiye’nin çıkarları esastır. Kararlılığımız, işbirliğimiz ve ittifak kültürümüz Türkiye’yi lider ülke yapacak 2023 hedeflerini gerçekleştirmenin yanı sıra dünya barışının ve adaletinin güvencesi İslam alemin yegane ümidi olan Türkiye’yi küresel güç haline getirecek 2053 ve 2071 vizyonlarının altyapısını tesis edecektir.

İstikbalin yol haritası 14 Mayıs’ta netleşecek. Aziz Türk milleti kesin hükmünü sandıkta gösterecektir. Cumhur İttifakı Türkiye Cumhuriyeti’ni yeni yüzyıla kardeşlik ve kucaklaşma bağlarıyla ulaştıracaktır.

Doğal afetlerin teslim alamadığı Türkiye’yi doğal olmayan çalışmalarla boyun eğdirmeye çalışan mihrakları biliyoruz. Altılı Masa’nın iflah olmaz bir krize yakalandığı günlerde Türk-Kürt kardeşliğiyle oynayanların ateşle oynadıkları ortadadır. ‘Hükümet istifa’ sloganları karanlık bir planın ön hazırlıklarıdır. Milli hislerimizi kaşımanın çabasındadır.

Toplumsal muhalefeti kışkırtan, yıkıcı dille çatışma iklimini yeşertmenin peşinde koşanlar kendi kazdıkları kuyuya düşmekten kurtulamayacaktır. Türkiye tribünlerde kurulmadı. Herkes aklını başına almalıdır. Rüzgar estiren fırtına ile devrilecektir.

Geçtiğimiz hafta sonu Bursaspor-Diyarbakırspor arasında oynanan maçta sallanan görsellerin sporun ahlak ve doğasına aykırı olduğu herkesin malumudur. Bize göre Amed diye bir yer yoktur, Amedspor’dan bahsedilemeyecektir. Bursa’da küçük bir azınlık olan terör yandaşlarının stadyumu tahrik etmesi, çıkan olayların Kürt kökenli kardeşlerimle ilişkilendirilmesi rezalettir. Türk ile Kürt arasına düşmanlık tohumu ekmeye kalkan kim varsa, koparılması gereken çıban başıdır. Bursa nasıl gözbebeğimizse, Diyarbakır da öyledir. Bursaspor’u milli duruşundan dolayı tebrik ediyorum. Bursaspor taraftarını da buradan selamlıyorum.

TFF’nin atıl ve aciz kaldığı hususunda yaygın kanaate kulak verilmelidir. Türk sporu dostluğun ve kardeşliğin vadisidir. Futbol sahalarından kaos çıkarmak bu millete yapılacak kötülüktür.

Bu ülkenin başına ne gelmişse küçük politikalardan ve küçülmüş politikacılardan kaynaklanan bir gerçektir. İlkeli olmak demek insanın kendisine sadakati demektir.

Milletimiz depremin enkazıyla ve feci sonuçlarıyla mücadele ederken siyasi istismara tevessül etmek, yıkıma devam etmek ihanetin alenileşmesidir. Hatay’da bir hastande jenaratör devreye girmediği için hastaların öldüğünü, suyun bulunmadığını söyleyenler ilkesizliğin yüzleridir. Sayın Cumhurbaşkanımızla birlikte Elbistan ziyaretimizde ortalığı karıştırmaya çalışan siyasi provoaktörler hem ilkel hem de ilkesiz güruhtur.

Bir yıldır Cumhurbaşkanını açıklamayıp, bir günde toz duman olanlar ilkesizliğin canlı timsalidir. Bir yıl boyunca eğri bacaklı masayı kumar masası, küçük hesaplar masası, noter masası diyerek önce devirip, sonra tyekrar oturanlar ilkesizliğin numuneleridir. Kazanamaz dediği Cumhurbaşkanı adayının yanında hizalanmak ilkesizliğin daniskası değil de nedir? Masayı devirene sandalye sunmak çürümüş siyasetsizlik önerisi değil midir? Makam ve mevki pazarlıklarıyla masaya geri oturan İP başkanı söylediği sözlerin altından nasıl kalkacak? Türk siyaseti bu tip bir ilkesiziliği ne görmüş ne muhatap olmuştur. Bir kere satan yine satar.

Milletimiz ve Türkiyemiz böyle bir muhalefete müstahak değildir. Masada oturmayı beceremeyenlerin 85 milyona hizmet etmesi, siyasi duruş sergilemesi beyhude bir beklentidir.”

Paylaşın

“Emeklilikte Yaşa Takılanlar” Kanunu Yürürlüğe Girdi

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) kabul edilen Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) Kanunu, Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı EYT kapsamında ilk maaşların Nisan ayında yatırılacağını duyurdu.

Haber Merkezi / Emeklilikte Yaşa Takılanlarla (EYT) ilgili düzenlemeleri içeren Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Kanundaki düzenleme ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’na geçici madde eklenerek ilgili kanunlara göre kanunun yürürlük tarihinden sonra aylık bağlanması talebinde bulunanlardan yaşlılık veya emekli aylığı bağlanacak olanlar, söz konusu hükümlerde yaş dışındaki diğer şartları taşımaları halinde yaşlılık veya emekli aylığından yararlanacak.

Bu hüküm esas alınarak geriye dönük herhangi bir ödeme yapılmayacak ve geriye dönük hak talep edilemeyecek. İlk kez yaşlılık veya emekli aylığı bağlananlardan, yaşlılık veya emekli aylığı talebi nedeniyle işten ayrılış bildirgesi verilenlerin işten ayrılış tarihini takip eden 30 gün içinde en son çalışılan özel sektör iş yerinde sosyal güvenlik destek primine tabi çalışmaya başlamaları halinde, çalışılmaya başlandığı tarihten itibaren, sosyal güvenlik destek primi işveren hissesinin 5 puanlık kısmına isabet eden tutar Hazine tarafından karşılanacak.

Sosyal güvenlik destek primi işveren hissesi indiriminden yararlanılan sigortalının işten ayrılması halinde, bu indirimden tekrar yararlanılamayacak.

Kamu kurum ve kuruluşlarında kadroya alınan işçiler, il özel idareleri ve belediyeler ile bağlı kuruluşlarında ve bunların üyesi olduğu mahalli idare birliklerinde, birlikte veya ayrı ayrı sermayesinin yarısından fazlası il özel idareleri, belediyeler ve bağlı kuruluşlarına ait şirketlerde işçi statüsüne geçirilenlerin; emeklilik, yaşlılık veya malullük aylığı almaya hak kazanmaları halinde, çalıştırıldıkları kamu kurum ve kuruluşları veya şirketlerce iş sözleşmelerinin feshedilmesini zorunlu tutan düzenlemeler yürürlükten kaldırılacak.

İlk maaşlar nisan ayında yatırılacak

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı EYT kapsamında ilk maaşların nisan ayında yatırılacağını duyurdu.

Bakanlık, “Vatandaşlar yasanın yürürlüğe girmesinin ardından başvuruda bulunabilecek ve başvuruyu takip eden ay maaşları hesaplarına yatacak” açıklamasını yaptı.

Düzenlemeyle birlikte işverene kıdem tazminatı için kredi desteği de sağlanacak.

İlk kez yaşlılık veya emekli aylığı bağlananlardan, yaşlılık veya emekli aylığı talebi nedeniyle işten ayrılış bildirgesi verilenlerin işten ayrılış tarihini takip eden 30 gün içinde en son çalışılan özel sektör iş yerinde sosyal güvenlik destek primine tabi çalışmaya başlamaları halinde, çalışılmaya başlandığı tarihten itibaren, sosyal güvenlik destek primi işveren hissesinin 5 puanlık kısmına isabet eden tutar Hazine tarafından karşılanacak.

AKP Grup Başkanvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu, daha önce teklifin detaylarını kamuoyuyla paylaşmıştı.

Meclis’te gazetecilere konuşan Akbaşoğlu, düzenlemeyle bu yıl 2 milyon 250 bin, toplamda ise 5 milyon çalışanı ilgilendirdiğini söylemişti.

Düzenlemenin dört maddeden oluştuğunu söyleyen Akbaşoğlu, “Prim gününü dolduran herkes kendi mevzuatı çerçevesinde emekli olabilecek” diye konuşmuş ve şöyle devam etmişti:

“İster BAĞ-KUR’lu, ister SSK’lı, ister Emekli Sandığı hangi noktada olursa olsun bu konuda emeklilikte yaşa takılma meselesi bu kanun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren artık tarihe karışmış olacak. 8 Eylül 1999 bu tarih dahil olmak üzere yani 9 Eylül 1999’dan önceye sigortalılık süresini mevcut mevzuata göre götürebilen her bir çalışanımız artık yaş şartına bağlı olmaksızın emekli olabilecek.”

Akbaşoğlu, maaşların en düşük emekli maaşı olan 5 bin 500 liradan başlayacağını da aktarmıştı.

Emeklilikte Yaşa Takılanlar, sigortalı çalışırken 8 Eylül 1999’daki bir yasal değişiklikten sonra emekli olma koşulları büyük oranda değişen kişilere deniyor.

Sigorta başlangıç tarihi 9 Eylül 1999’dan önce olanları ve emekli olmak için gereken prim günü ve sigortalılık süresi şartını sağlamış olanlar, getirilen yaş zorunluluğu sebebiyle emekli olamamıştı.

Kanundaki değişiklik öncesi kadınlarda 20 yıl, erkeklerde ise 5 bin gün prim şartı ve 25 yıl sigortalılık süresi yeterliydi.

Dolayısıyla 18 yaşında çalışmaya başlayan bir kadın 38, 18 yaşında çalışmaya başlayan bir erkek ise 43 yaşında emekli olabiliyordu.

1999 yılında yapılan değişiklikle ise kadınlarda emeklilik yaşı 58, erkeklerde 60 olmuş; 2008 yılında ise ilk kez sigortalı olarak işe başlayacaklar için emeklilik yaşı 65’e yükseltilmişti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yıllarca EYT’lerin taleplerine net şekilde karşı çıkmış, 28 Aralık 2022’deki kabine toplantısı sonrası “Bugün 2 milyon 250 bin vatandaşımız emekli olma hakkına kavuşuyor. Emeklilik hakkının kullanılması hususunda herhangi bir yaş sınırı uygulanmayacaktır” demişti.

Başvuru nasıl olacak?

EYT başvuruları, kanun teklifinin Meclis’ten geçmesi ve Resmi Gazete’de yürürlüğe girmesiyle birlikte başlayacak. Koşulları yerine getirenler, süre sınırı olmaksızın, SGK ve e-Devlet’ten başvuru yapabilecek. Yasanın yürürlüğe girmesiyle emeklilik başvuruları yapılacak. EYT’liler ilk maaşlarını nisanda alabilecek.

EYT düzenlemesinden yararlanmak isteyenler emeklilik için başvuru dilekçesi verecek.

Tüm süreçler tamamlanıp Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdikten sonra SGK’den aylık talebinde bulunulması halinde aylık bağlama işlemleri en kısa sürede sonuçlandırılacak.

e-Devlet sistemine giriş yaptıktan sonra ‘gelir, aylık ödenek talep belgesinin verilmesi belgesi’ne tıklayın. Ardından sayfada çıkan yeni başvuru sekmesine tıklayın. Tahsis talep türü olarak ise ‘yaşlılık aylığını” seçin.

SSK kapsamında aylık talep edeceklerin ‘4A’, Bağkur kapsamına girenlerin ise ‘4B’ seçeneğini işaretlemesi gerekiyor. Seçim yaptıktan sonra ‘başvur’ butonu tıklayın.

Maaş ödemesinin yapılacağı bankayı seçtikten sonra açıklama kısmına maaşınızı almak istediğiniz şubeyi yazın.

Paylaşın

İYİ Partili Türkkan Ve CHP’li Başarır’ın Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Kararı

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Anayasa ve Adalet Karma Komisyonu, İYİ Parti Milletvekili Lütfü Türkkan ve CHP Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın dokunulmazlıklarının kaldırılmasına karar verdi.

Haber Merkezi / CHP’li Başarır hakkında Yalova 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki yargılamaya müdahalesi nedeniyle “duruşma hakimlerine alenen hakaret” ve “adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” suçlarından fezleke hazırlanmıştı.

İYİ Partili Türkkan hakkında da İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener ile 5 Kasım 2021’de Bingöl’de esnaf ziyareti sırasında yaşamını yitiren askerin ağabeyi Tahir Gümren’e küfrettiği gerekçesiyle “hakaret” suçundan fezleke düzenlenmişti.

Genel Kurul’a gidecek

Dokunulmazlığın kaldırılması yönündeki Karma Komisyon raporları, doğrudan Genel Kurul gündemine giriyor.

Genel Kurul’da yapılacak oylamada, dokunulmazlıkların kaldırılması yönünde karar çıkarsa, iki milletvekili için kendilerine yöneltilen suçlamalardan yargılanma yolu açılmış olacak.

Süreç nasıl işliyor?

Hakkında suç isnadı bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılıp kaldırılmamasına ilişkin talepler, Adalet Bakanlığına sunuluyor. Bakanlık, talebi gerekçeli bir yazıyla Cumhurbaşkanlığına, Cumhurbaşkanlığı ise TBMM Başkanlığına iletiyor.

Meclis Başkanlığına gelen fezlekelerin gündeme alınmasındaki süreç, İçtüzüğe göre işliyor. Milletvekili dokunulmazlığı, İçtüzüğün “Yasama Dokunulmazlığı ve Üyeliğin Düşmesi” başlıklı dokuzuncu kısmının “yasama dokunulmazlığı” alt başlıklı birinci bölümünde düzenleniyor.

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması hakkındaki istemler, TBMM Başkanlığınca “Gelen Kağıtlar” listesinde yayınlanarak Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona havale ediliyor.

Söz konusu fezleke ile Meclis’teki mevcut fezlekeler, sevk edildikleri Karma Komisyonda bekletilebiliyor ya da komisyonda gündeme alınabiliyor. Fezlekelerin gündeme alınması halinde süreç başlıyor. Karma Komisyon toplanıyor ve hangi fezlekeye ait dosyayı değerlendireceğine karar veriyor.

Hazırlık Komisyonu kuruluyor

Hazırlık Komisyonu, kurulduğu andan itibaren en geç 1 ay içinde dosyayı inceleyerek raporunu hazırlıyor. Bu komisyon bütün kağıtları inceleyip gerekirse o milletvekilini dinliyor ancak tanık dinleyemiyor.

Hazırlık Komisyonu, yasama dokunulmazlığının kaldırılması yönünde karar alırsa dosya Karma Komisyona havale ediliyor. Karma Komisyon da 1 ay içinde Hazırlık Komisyonu raporunu ve eklerini görüşerek sonuçlandırıyor.

Karma Komisyon, dokunulmazlığın kaldırılmasına veya kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar veriyor.

Karma Komisyon kovuşturmanın ertelenmesini kararlaştırmışsa bu yöndeki raporu Genel Kurulda okunarak bilgiye sunuluyor. Bu rapora milletvekilleri tarafından 10 gün içinde itiraz edilmezse kesinleşiyor, itiraz edilmesi halinde ise rapor Genel Kurul gündemine alınıyor. İtiraz edilmeyen dosyalar Cumhurbaşkanlığına gönderiliyor.

Dokunulmazlığın kaldırılması yönündeki Karma Komisyon raporları, doğrudan Genel Kurul gündemine giriyor. Genel Kurul, raporu kabul ederek dokunulmazlığın kaldırılmasını kararlaştırabileceği gibi, raporu reddederek yargılamanın dönem sonuna ertelenmesine de karar verebiliyor.

Kovuşturma ertelenmiş ve bu karar Genel Kurulca kaldırılmamış ise dönem yenilenmiş olsa bile milletvekilliği sıfatı devam ettiği sürece ilgili hakkında kovuşturma yapılamıyor.

Genel Kurul aşaması

Milletvekillerine dağıtılan Karma Komisyon raporu, Genel Kurulda okunarak görüşülüyor. Biri lehte diğeri de aleyhte olmak üzere, iki milletvekili rapor üzerinde konuşma yapıyor.

Fezlekesi olan milletvekili isterse Hazırlık Komisyonunda, Karma Komisyonda veya Genel Kurulda kendi savunmasını yapabiliyor ya da başka bir milletvekili arkadaşına savunma yapması için bu hakkını verebiliyor.

Söz ve savunma talebi yoksa görüşmeler tamamlanıyor. Daha sonra Karma Komisyonun yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair raporu oylamaya sunuluyor. Genel uygulamaya göre açık oylama yapılıyor. Genel Kurulda dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin oylamada, karar yeter sayısı (151) yeterli oluyor.

Her dosya için ayrı oylama yapılıyor

Genel Kuruldaki oylamada, her milletvekili ve fezleke için ayrı oylama yapılıyor. Bir milletvekili hakkında iki dosya varsa iki dosya ayrı ayrı oylanıp karara bağlanıyor. Dokunulmazlık hangi dosya hakkında kaldırıldıysa yalnızca o fezleke hakkında yargılama yapılabiliyor. Milletvekilinin dönem sonuna bırakılan dosyası hakkındaki dokunulmazlığı devam ediyor.

Genel Kurul kararından sonra milletvekilinin dokunulmazlığı, söz konusu dosya için kaldırılmış oluyor.

Meclis Başkanlığı, dosyayı Cumhurbaşkanlığı aracılığıyla Adalet Bakanlığına gönderiyor. Bakanlık da dokunulmazlığı kaldırılan milletvekili hakkında gereğinin yapılması için dosyası ilgili savcılığa havale ediyor.

Savcılık da dosyanın ulaşmasının ardından soruşturmaya kaldığı yerden devam ediyor, söz konusu milletvekilini tutuklanması talebiyle mahkemeye de sevk edebiliyor ya da tutuksuz olarak yargılanmasına da devam edebiliyor.

Dokunulmazlık kalkıyor, vekillik devam ediyor

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kalkmasıyla milletvekilliği düşmüyor, devam ediyor. Milletvekili maaşını alıyor ve diğer sosyal haklarından yararlanıyor. Tutuklanmamışsa Meclise gelerek yasama çalışmalarına da katılabiliyor.

Ancak milletvekili hakkındaki ceza kesinleştikten sonra Genel Kurulda okunuyor ve o zaman milletvekilliği düşürülüyor.

Milletvekilinin yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına veya milletvekilliğinin düşmesine karar verilmesi halinde, Genel Kurul kararının alındığı tarihten itibaren 7 gün içinde ilgili milletvekili veya bir diğer milletvekili, kararın Anayasaya, kanuna veya İçtüzüğe aykırılığı iddiasıyla iptal için Anayasa Mahkemesine başvurabiliyor. Anayasa Mahkemesi, iptal istemini 15 gün içinde kesin karara bağlıyor.

Paylaşın

Akşener’den Erdoğan’a: Cürmün Ve Haramın Helalleşmesi Olmaz

Partisini TBMM’deki grup toplantısında konuşan İYİ Parti Lideri Akşener, Adıyaman’da helallik isteyen Erdoğan’a yönelik, “Depremden sonra 72 saat boyunca milletimizin yardımına gidemeyenlerin, organize olamayanların, saray korkusuyla karar alamayanların, sivil toplumla kavgaya tutuşanların, interneti kesip kapılara polis gönderenlerin tamamı sorumludur.” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Başımıza ucube sistemi bela edip bu keşmekeşin müsebbibi olan bay kriz baş sorumludur. Sorumluluk hissedenler istifa eder, hesap verirler. Bu artık bir algoritma haline geldi. İktidarın beceriksizliği nedeniyle başımıza gelen her felakette Erdoğan milleti suçlamaya başlıyor. Doğruları konuşanları bastırmaya çalışıyor. Yetmiyor, sosyal medyayı kısıtlıyor. Baktı olmuyor, anketler istediği gibi gelmiyor, bu sefer de yeniden ekranlara çıkıp helallik istiyor. Ne kendisinin, ne tek bir bürokratın sorumluluk almadığı yerde sorumluluğu vatandaşa yıkıyor.”

Akşener, konuya ilişkin açıklamasının devamında, “Depremin üzerinden 23 gün geçti. “Tuttuğumuz defteri açacağız” dedin, milleti tehdit ettin. Hangi yüzle helallik istiyorsun? Dün kader planı diyorsun, bugün utanmadan helallik istiyorsun. Beş dakika gecikmişsin, borcunu 2 gün geciktirmişsin gibi helallik istiyorsun. Cürmün ve haramın helalleşmesi de olmaz.” ifadelerini kullandı.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, İYİ Parti grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Akşener’in açıklamaları şöyle:

“Başkent’in göbeğinde Sinan Ateş’e kıyılmasının üzerinden 61 gün geçti. Devleti yönetenlerin mafyalara, simsarlara, uyuşturucu kaçakçılarına bir kez daha boyun eğen acizliğiyle 61 gün geçirdik. 61 günde adaletsizlik daha da derinleşti. Sinan Ateş’in ailesinin bildiği gerçekler henüz daha yargının gündeminde bile değil.

Ülkemizi içine hapsettiğin tek adam yönetiminde görevini yapabilen bir kurum kalmadı Sayın Erdoğan. Ben de sana soruyorum; söylesene yargının işini yapmasına neden engel oluyorsun? Kimden korkuyorsun? Adalet yerini bulana kadar unutmayacağız, unutturmayacağız. Bu cinayetin asıl sorumluları ortaya çıkana kadar unutmayacağız, unutturmayacağız. Sinan Ateş’i unutmayacağız, unutturmayacağız.

“Utanmadan kampanya, propaganda yapıyorlar”

Gerçekleşen her artçı sarsıntıda yaşadığımız büyük felaketi tekrar hatırlıyoruz. Ülkemizin bir gerçeği olan depreme karşı nasıl hazırlıksız kaldığını hatırlıyoruz. Kendini devlet yerine koyanlara ne kadar güvenmediğimizi hatırlıyoruz. Depreme karşı hazırlık yapmayanlar felaketten sorumludurlar. Milletimize ev diye mezar yapılmasında payı olan herkes bu büyük felaketten sorumludur.

Bir suç mahaliyle karşı karşıya kalmamıza neden olan herkes sorumludur. Saray korkusuyla karar alamayanların, sivil toplumla kavgaya tutuşanların, interneti kesip kapılara polis gönderenlerin hepsi sorumludur. Başımıza ucube sistemi bela eden bay kriz baş sorumludur. Tüm sorumsuzluklarına rağmen hiç utanmıyorlar, hiç yüzleri kızarmıyor. Aralarından bir kişi bile istifa etmiyor. Sorumlu olanlardan beklenen şey budur. Utanmadan kampanya, propaganda yapıyorlar.

İktidarın beceriksizliği nedeniyle başımıza gelen her felakette önce Sayın Erdoğan milleti tehdit etmeye başlıyor. Her gün bağırıyor, çağırıyor, hakaret ediyor. Sonra çıkıyor helallik istiyor. Sayın Erdoğan yeter artık. Depremin üstünden 23 gün geçti. Hangi yüzle çıkıp helallik istiyorsun? Dün ‘Kader planı’ diyordun, bugün helallik istiyorsun.

Dün ‘Ahlaksız, namussuz, adi’ diyordun bugün helallik istiyorsun. Dün ‘Hain’ diyordun, bugün helallik istiyorsun. Bir idarecinin vatandaşlarıyla helalleşmesi istifayla, sorumluları görevden almakla olur. Cürmün ve haramın helalleşmesi olmaz. Enkazlar bu iktidarın suçlarının enkazıdır. Hükümetin başının cürümlerinin ve haramlarının enkazıdır. Bir Allah’ın kulunun istifa etmediği yerde helallik istemek Allah’ın ‘Adil olun’ emrine isyandır.

“Madem helallik alacağına eminsin, derhal sandığı getireceksin”

Meydanlarda sadaka vererek helallik alamazsın. Paranın kölesi olan yandaşların bekçiliğini yaparak helallik alamazsın. Senin bulamadığın vinci getiren ama valinin izin vermediği için ailesini kaybedenlerden helallik alamazsın. Kimsesiz kalan çocuklardan helallik alamazsın. Takdiri çok gördüğün sağlıkçılardan takdiri alamazsın. Cenazesine kefen arayan babalardan helallik alamazsın.

Tuvalet için çırpınanlardan helallik alamazsın. Günahına girdiğin masumlardan helallik alamazsın. Böyle yüzsüzlük, utanmazlık, terbiyesizlik olmaz, olamaz. Milletimizden helallik alamazsın Sayın Erdoğan. İlla helalleşmek istiyorsan yolunu söyleyeyim: Siyasetçi milletiyle sandıkta helalleşir. Önce aziz milletin önüne sandığı getireceksin öyle helallik isteyeceksin. Öyle televizyondan üfürmekle olmaz. Madem helallik alacağına eminsin, derhal sandığı getireceksin.

“Türk Kızılay’ı; tümüyle yozlaşmış, çürümüş, bir yer hâline gelmiş”

Binlerce depremzede kardeşimiz soğukta beklerken,  kendi vatandaşına çadır satmak; sadece bir organizasyon sorunu değildir. Bu, düpedüz bir ahlak sorunudur! 155 yıllık Hilal-i Ahmer, yani Kızılay’ımızda yaşananlara bakın. Hilal’e adanmış tüm hayatların anısına çalışan Türk Kızılay’ı bunların elinde zaten, bir ‘naylon bağış’ kurumuna dönüşmüştü. Belli ki bu da yetmemiş olacak, gelinen noktada tam anlamıyla paravan bir şirket olmuş. Ecdat yadigarı, kötü gün dostu, iyiliklerin sembolü, Türk Kızılay’ı; tümüyle yozlaşmış, çürümüş, bir yer hâline gelmiş. Memleketin, yarasını saracağına, çadır tüccarı olmuş.

Düşünebiliyor musunuz? Deprem olmuş. İnsanlarımız, 20 gündür çadır bekliyor. Kızılay ise, deposunda, çadır stoklayıp satıyor. Böyle bir kepazelik olabilir mi? ‘Gıda stoklanıyor’ diye, memleketi birbirine kattınız. ‘Soğan stokluyorlar’ diye, depoları bastınız. ‘Patates stokluyorlar’ diyerek milleti suçladınız, ‘terörist’ ilan ettiniz. Peki şimdi çadır stoklayan Kızılay’a ne diyeceksiniz? Kızılay’ın deposunu da basıp, çadırlara el koyacak mısınız? Stokçu diye Kızılay Başkanı’nı da aldıracak mısınız?

“Bu ülkenin Kızılay’ı, utanmadan, kendi vatandaşına, çadır sattı”

‘Ak-Kızılay’ ne yaptı? Milletimizin, topyekûn darda olduğu bir günde; milletimizin, soğuktan donduğu bir günde; tüm Türkiye’nin, seferber olduğu bir günde; alın teri ile emanet edilen, milletin helal yardımlarını, ticari bir şirket gibi, utanmadan satışa çıkarttı. Yabancı ülkeler, hiçbir karşılık beklemeden, arama kurtarma ekipleri gönderdiler. Düşman diye kötülenenler, seferber olup, yardıma koştular. ‘El oğlu’ dediklerimiz, milyarlarca lira, yardım parası topladılar. Ama bu ülkenin Kızılay’ı, utanmadan, kendi vatandaşına, çadır sattı. 85 milyon tek yürek oldu.  Ama bu ülkenin Kızılay’ı, kendi vatandaşına, çadır sattı.

Bu ahlaksızlığa, bu alçaklığa, bu rezalete şaşıranlar olduğunun farkındayız. Ama biz hiç şaşırmadık. Neden şaşıralım? Geçtiğimiz sene, kendi yargısının bağımsızlığını, ihlal edip Kaşıkçı Davası’nı Suudi Arabistan’a satan yine bu hükumet değil miydi? Memleketi, sığınmacı hendeğine çevirip, Avrupa rahatsız olmasın diye, milletimizin huzur ve refahını, satılığa çıkaran yine bu hükumet değil miydi?  Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını, ev karşılığında, yabancılara satan yine bu hükumet değil miydi?  Çukurova’nın tertemiz toprağını, İngiltere’den gelen çöpleri gömmek için satan, yine bu hükumet değil miydi?  İşte o nedenle biz; Kızılay’ın, bu ülke insanı için ürettiği çadırları, depremzede vatandaşına satmasına, hiç mi hiç şaşırmıyoruz.

Çünkü, Sayın Erdoğan’ın dünyasında, bu ülkenin, satılık olmayan hiçbir değeri olmadığını, çok iyi biliyoruz. Nitekim, bir de çıkıp; ‘Büyütülecek bir hadise değil. Günün sonunda, vatandaşımıza hizmete gitmiş’ diye, utanmadan, açıklama yaptılar.  Vatandaşa kim hizmet etmiş? Yine vatandaşın kendisi. Para kimin parası? Milletin parası. İşsizlikten kıvranan gençlerimizin parası. Mutfağı alev almış, annelerin parası. Geçinemeyen, emeklinin parası. Tarlasını süremeyen, çiftçinin parası. Hayatta kalma mücadelesi veren, esnafın, memurun, asgari ücretlinin parası.

Madem hiçbir işe yaramıyorsun bir zahmet istifa edin. Ülke yönetmekten acizsiniz milletin huzurunu bozmayın. Kızılay’ı daha fazla lekelemeyin. Ahlaksız, şuursuz yönetim anlayışıyla tüm kurumları delik deşik ettiniz bari Kızılay’ın surlarında gedik açmayın.”

Paylaşın