Giresun: Taş Mescit

Taş Mescit; Giresun’un Şebinkarahisar İlçe Merkezi sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Taş Mescid’in  1366 Tarihinde Eretnalı Melik Ahmed zamanında yapıldığının rivayet edildiğini belirtmiştir. Ancak Şebinkarahisar’ın bilinen en eski camisinin Mengücek Oğulları Beyliği zamanında yapılmış Behramşah  Camisi olduğu düşünülürse Taş Mescid’in de bu döneme ait olabileceği ihtimal dahilindedir.

Elde bu konuda net bir bilgi olmadığı için şimdilik kesin bir şey söylemek mümkün değildir.  Ancak her iki cami-mescid de çok eski tarihi eser olma özelliğine haizdir. Behramşah Camisi 1071 Malazgirt zaferinden sonra kurulan beylikler dönemine aittir.  Mengücek Oğulları Beyliği Şebinkarahisar ve çevresinin iskânına önemli katkılar sağlamıştır.

Paylaşın

Çankırı: Taş Mescit

Taş Mescit; Çankırı’nın Merkez İlçesi, Yeni Mahalle, Taş Mescit Caddesi, Meslek Yüksekokulu Yanında yer almaktadır. Şehir içi ulaşım araçlarıyla ulaşım mümkündür.

Taş Mescit Çankırı’da Selçuklular Dönemi’nden kalma en önemli yapıdır. Cemaleddin Ferruh Şifahanesi ve Darülhadisi olarak birbirine bitişik inşaa edilen bu iki yapı, mimarlık tarihi bakımından olduğu gibi plastik sanatlar açısından da ilgi odağı niteliğindedir.

Günümüze kadar ulaşan kitabelerinden anlaşıldığına göre Şifahane, Keyhüsrev Oğlu l.Alaeddin Keykubat zamanında Atabey Cemaleddin Ferruh tarafından 1235 yılında yaptırılmıştır. Bundan yedi yıl sonra 1242-1243 yılında Şifahanenin önüne bir Darülhadis ekleten Cemaleddin Ferruh, bu yapılarıyla Çankırı’da ilginç sağlık kurumlarından birisinin kurucusu olmuştur.

Bu iki yapıdan, halk arasında Taş Mescit olarak tanınan Mescit ve Cemaleddin Ferruh’un Türbesi bulunan Darülhadis kısmı, bütünüyle günümüze  ulaşmıştır. Şifahane kısmı ise tamamen yok olmuş durumdadır. Tekkelerin kapatılması kararına kadar bir süre Mevlevihane olarak ta görev yapan Şifaha­nenin yıkılmasına, moloz taştan yapılmış olması ve arazinin durumunun sebep olduğu sanılmaktadır.

Buna karşılık olarak ön tarafa yedi yıl sonra yapılan Darülhadis,  iki katlı olarak kesme taştan yapılmış, dışardan iki duvar ve bir köşe kulesiyle desteklenmiştir. Bu yapıların bir diğer önemi de yapı üzerinde yer alan iki adet figürlü parçadan gelmek­tedir. Bunlardan biri sürekli yayınlara konu olmuş, devamlı olarak üzerinde durulmuştur. Boyutları1 x 0.25  m olan bu kabartmanın özelliği,  gövdeleri birbirine dolanan iki ejder (yılan) motifidir.

Ejderlerin başları karşılıklı gelecek şekilde biçimlendirilmiştir. Günümüzde “Tıp Sembolü” olarak kullanılmaktadır. Halk arasında su içen yılan olarak da adlandırılan ikinci par­ça ise, diğeri gibi alçak kabartma olarak biçimlendirilmemiş olup başlı başına bir heykel görünümü verilmiştir.

Darülhadis’te kullanılan gözenekli taştan yapılmış olan parça, kupa şeklinde olup gövdesine bir yılan sarılmakta ve üst kısımda uzantı yaparak sonuçlanmaktadır. Bu motif de günümüzde “Eczacılık Sembolü” olarak kullanılmaktadır. Eser yakın döneme kadar Mevlevihane olarak da kullanılmıştır.

Paylaşın

Konya: Taş Mescit

Taş Mescit; Konya’nın Meram İlçesi, Hoca Faruk Mahallesi, Taş Cami Uzun Harmanlar Caddesi üzerinde yer almaktadır.

Taş Mescit dış surların dışında Sahip Ata Külliyesi’nin kuzeyinde bulunmaktadır. Kitabesine göre; I.İzzettin Keykavûs zamanında M.1215 yılında Abdullah oğlu Hacı Ferrûh tarafından yaptırılmıştır.

Kapıdan tamamen taşla yapılmış beşik örtüsü tonoz kubbeli bir antreye girilir. İki kapının yanında birer mihrapcık vardır. Kapının iki yanlarında kapı yanlarına kadar hendesi kabartmalarla süslü taşlar yükselir. Kabartmaların aralarında sekiz köşeli yıldızlar görülür.

Bundan sonra da duvara sokulmuş pil paye şeklinde kemer ayağı göze çarpar. Bunlar bize antrenin daha başka bir şekilde kubbelerle örtülmüş olduğuna işaret ediyor. Bunu kabul etmezsek bunların başka bir binadan getirilerek burada gelişi güzel kullanıldıklarını söylemek gerekir ki buna dilimiz varmaz.

Antrenin solundaki merdivende bunu gösterir. Şimdi mabedin damına çıkılan bu merdivenle eskiden ya minareye ya da ikinci kattaki bir kısma belki de mektebe çıkılmakta idi. İç kapının üstündeki mermerde bulunan sülüs yazıdan camiyi yapan mimarın Güneş oğlu Ramazan olduğunu öğreniyoruz.

Mimarın memleketini gösteren kelimeler silinmiştir. Ancak yapıda kullanılan mimari tarz ve üslup Kayseri’de bulunan Melik Gazi Medresesi, Kadı Hamamı, Sirac-üd-din Medresesi ve Emir Şihap Türbesini yansıtmaktadır.  Bu yansıtmadan dolayı mimarın Kayserili olduğunu düşünüyoruz.  Mabedi eskiden tek ve sağır bir kubbe örterdi. Kubbe kasnağına kadar yıkıldığı için sonradan ağaçla örtülmüştür.

Mabedin taş mihrabı fevkalade güzeldir. İki tarafında geometrik kabartmalar ve üstünde istalaktitler vardır.  Mabedin kıble tarafına yalnız bir küçük pencere açılmaktadır. Antresinin sağına ve soluna eskiden birer pencere daha açılırmış. Üstlerindeki süslü Firizleri ve Söveleri hala durmaktadır.

Mabedin üstündeki kitabenin de sonradan yerleştirildiğine bakarak,” Mabed Konya’da bu tarihlerden evvel yapılan bir çok abideyi yıkan bir zelzele sonrasında zarar görmüştü” hükmüne varıyoruz. Sonradan esaslı bir şekilde tamir edilmiştir. Mabedin kıble tarafında küçük bir mezarlığı vardır. Burada Selçuk tarzında üstünde sadece İhlas Suresi ve Ayet-el-kürsi  bulunan bir sanduka kalmıştır. Sandukada mevtanın ismi ve ölüm tarihi yoktur.

Paylaşın

Giresun’un Mimarlık Harikası ‘Camileri’

Giresun, gezilecek yerler ve tarihiyle dikkat çekiyor. Doğu Karadeniz bölgesindeki şehirler içerisinde tarih öncesi dönemden itibaren iskân izlerine rastlanılan Giresun, görülmesi gereken yerleri arasındadır.

Giresun’un gezilecek yerleri bitmez. Gezilecek yerler arasında camilerde önemli bir yer tutar.

Kale Cami: Kent merkezinde, Hükümet Konağı yakınında mimari değeri yüksek bir yapıdır.  İki kitabesi vardır. Giriş kapısı üstündeki 1830 tarihli kitabesinde ilk camiyi Dizdarzade Emetullah Hanımın yaptırdığı bilinmektedir. 1911-1912 tarihli kitabesinde ise caminin Sarı Mahmutzade El-Hac Mustafa Efendi tarafından yeniden inşa ettirildiği bildirilmektedir.

Fahrettin Behram Camii: Şebinkarahisar ilçe merkezinde bulunan bu küçük cami, Mengücek Hükümdarı Fahrettin Behramşah adına oğlu Muzeffirrüddin Mehmet tarafından 12. yüzyılda inşa ettirilmiş, 1978 yılında ise onarım görmüştür.

Hacı Hüseyin Camii: Kent merkezinde bulunan cami, 1594 yılında Çobanoğlu Hacı Hüseyin tarafından yaptırılmıştır. Daha sonra yıkılan yapı, 1861 yılında Dizdarzade Murat Bey’in kızı, Ayşe Emetullah hayratı olarak yenilettirmiştir. 1901 tarihli kitabesinden mermer şadırvanının Hattatzade Hacı Ömer Ağa tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır.

Kurşunlu Camii: Şebinkarahisar ilçe merkezinde, 1587 yılında inşa ettirilmiştir. 1968 yılında restore edilen cami, Osmanlı mimari özelliklerini taşıyan müstesna bir eser olma özelliği taşımaktadır. Üç kubbeli bir son cemaat yeri ile tek kubbeli bir ana mekandan oluşmaktadır.

Çekek Camii: Giriş kapısı üzerindeki 1884 (h.1301) tarihli kitabeden bu camiden önce aynı yerde bir mescidin bulunduğu, zamanla harap olduğundan Sarı Alemdar Zade tarafından bugünkü camii inşa ettirilerek imam ve müezzin için birer bahçe vakfedildiği anlaşılmaktadır.

Taş Mescit: Şebinkarahisar’da kalenin batı eteğindedir. Ertanoğulları zamanında 1352 yılında Melik Ahmet Bey tarafından yaptırılmıştır.

Soğuksu Camii: Caminin giriş kapısı üzerindeki kitabeden, Müslim isminde bir zat tarafından yaptırıldığı; 1896 yılında da Giresun Kaymakamı Mahmut Rüştü Bey tarafından “ianeten” genişletilerek yenilendiği anlaşılmaktadır.

Şeyh Keramettin Camii: Aynı adla anılan mahallede bulunan kagir camii daha önce Şeyh Keramettin adlı zat tarafından yeri vakfedilerek inşa ettirilen ahşap caminin yerinde yaptırılmıştır fakat camii zamanla yıkıldığından 1900 (h.1318) yılında Sarı Alemdarzade İzzet Kaptan’ın varisleri tarafından hayrat olarak yeniden yaptırılmıştır.

Kapu Camii: Kapu mahallesi, Fevzipaşa caddesinde bulunan bu zarif yapı Mutasarrıf Seyyid Mehmet Paşa tarafından 1593 yılında inşa edilmiştir. Doğu cephesine yakın bir yerde bulunan Medresesi’nin uygulama camii olarak da kullanılmıştır. Şehrin çekirdeğini oluşturan Kale girişine inşa edildiği için, halk arasında daha çok Kapu Camii şeklinde anılmıştır.

Tarih içinde birçok onarım görmüş olan mabet, bu günkü şeklini Giresun eşrafından Karamustafazâde Mahmut Efendi’nin 1896 yılında yıkıp yeniden inşası ile kazanmıştır. Bu yüzden 19. yüzyılın mimari özelliklerini taşımaktadır. Cami müştemilatından olan medrese ve hamam etrafında zaman içinde meydana gelen yerleşime Kapu Mahallesi denilmiştir.

Bektaş Bey Camii: Sarpkaya köyünde Osmanlı dönemine ait oldukça eski bir cami vardır. Halen faaliyette bulunan camii, görülmeye değer bir güzellik sergilenmektedir. Bektaş Bey Camii’ni Bektaş Bey adında bir Osmanlı’nın yaptırdığı ve bu caminin 1232 hicri yılda yapıldığı bilinmektedir.

Yaklaşık 200 yıl önce yaptırılan Bektaş Bey Camii’nin futuhat sırasında başarısı nedeniyle Kelkit havzasına Trabzon Beyi’i tarafından gönderilen Bektaş Bey’in Kelkit Vadisi Beyliği sırasında bu camiyi yaptırdığı söylenmektedir.

Bektaş Bey’in ismini taşıyan bu caminin duvarları kesme taşla yapılmış ve tavanı ahşap olarak bitirilmiş ancak son yıllarda mevsim şartlarından etkilenmemesi için çatı yapılarak saçla kapatılmıştır. Camii’nin yapımında kullanılan süsleme işlerinde kök boyası kullanılmıştır.

Giresun’un kısa tarihi

Şehrin nerede kurulduğu ve kimler tarafından iskan edildiği konusu tartışmalıdır. Bu tereddüt M.Ö. 350 yıllarına ait kaynaklarda da yer almaktadır. Coğrafyacı Strabon, Farnakia dediği şehrin; bugünkü Giresun kentinin olduğu yerde kurulduğu üzerinde durmuştur. Romalı idareci Arrien Farnakia´nın eski adının Kerasus olduğunu belirtmiş ve buranın Sinoplular tarafından kurulduğunu yazmıştır.

Şehir hakkında Roma, Bizans ve Rum Pontus İmparatorluğu dönemine ait tatminkar bilgiler yoktur. Eski Anadolu tarihi araştırmalarında, şehir ve kasaba tarihlerinde dil incelemeleri sonucunda, bu bölgede M.Ö. 2000´li yıllardan beri Türk varlığının mevcut olduğu anlaşılmıştır.

M.Ö. 7.y.y.da İskitlerin Karadenize göç etmesi ile Oğuz unsurları da bu bölgeye yerleşmişlerdir. Bu bölgede Oğuz boylarından Yazır, Döğer, Avşar, Karkın, Halaç´ların; Akhun, Kuşan, Peçenek, Hazar, Hun, Kıpçak Türklerinin yerleşimi mevcuttur.

Karadeniz bölgesinde, ilk ve orta çağlarda, İskit, Kimmerler, Hun, Hazar, Bulgar, Uz, Peçenek göçlerinin sonucu Türk iskanının olduğu, Karadeniz ağızlarının fonetik ve morfolojik yapısıyla birlikte yer adlarından da anlaşılır. Giresun´un batı yakasındaki Çıtlakkale mahallesinin adının Deliorman ve Selanik civarından gelerek buraya yerleşmiş olan Türk topluluğu Çıtaklardan geldiği, bölgede konuşulan lehçenin ve kültür unsurlarının Çıtak ve Gagavuz Türklerinin ki ile benzerlik gösterdiği görülür.

Hitit İmparatorluk dönemi tabletlerine dayanan tarihi kaynaklarda, Giresun´un Azzi Bölgesi sınırları içinde kaldığı anlaşılmaktadır. Karadeniz bölgesinde 90´a yakın koloni şehri kuran Miletoslular, Giresun ve Tirebolu şehirlerinin de kurucularıdır. Amaçları bu bölgeyi kendilerine yurt edinmek olmayıp, buraların her türlü yer altı ve yer üstü kaynaklarını sömürmekti. Bu yüzden yerleşim birimlerinin korunabilecek kısımlarını alıp buralara yerleşmişlerdir.

Çevresinde önemli gümüş ve demir üretim yerleri olan Giresun´a Romalılar tam bir hakimiyet kurmamışlardır. Onların döneminde bu bölgede para basıldığı rivayet edilmektedir. Roma idaresinin ilk dönemlerinde Romalı yazarlardan Ammianus Marcel´e göre Romalı komutan Lucullus buraya geldiğinde yabani kiraz ağaçlarını görmüş ve bu ağacın fidanlarını Roma´ya götürmüştür. Bu bilgi kirazın dünyaya Giresun´dan yayıldığı inancının kaynağı olmakla birlikte Roma´da daha önce de kirazın varolduğu belirtilmektedir. Giresun Romalıların ardından Bizanslıların denetimine geçmiştir.

Bizans egemenliği döneminde Yunan medeniyetinin büyük bir hızla gelişip yayılmasına karşılık, Yunan soyu gittikçe zayıflamıştır. Bu sebeple, Bizans İmparatorları, ülkelerinin içerisinde yaşayan ve başka soydan gelen insanları asimle etmeye çalışmışlar ve bu yolda en çok dil ve dinden yararlanmışlardır. Doğu Karadeniz´in ormanlık alanlardaki kabileleri itaat altına almak için ormanlar kesilerek yollar açılmış, yol boylarına muhafız kulübeleri yapılmış, hatta bir miktar Hıristiyan Bulgar Türk´ü de getirilip bölgeye yerleştirilmiştir. Bizanslılar bu yolda çaba harcarken 705 yılında ilk kez Müslüman Arap orduları bölgeye gelip İslamlığı tanıtmaya başlamıştır.

Anadolu Selçuklu Devletine vergi vermeyi kabul eden ve 1244´te Moğolların egemenliği altına giren Trabzon Türklerin bir eyaleti haline gelmiştir. Trabzon´a bağlı bulunan Giresun ve çevresi Moğol nüfuzu altına girmiştir. İşte bu sırada, Oğuzların Üçok koluna mensup boylardan biri olan Çepniler; Ordu, Giresun ve Trabzon illeri sınırlarına yerleşmeye başlamışlardır.

Bayram Bey, Ordu ve çevresini kontrol altına alan Çepni Türkmenlerinin beyidir. Oğlu Hacı Emir Bey döneminde bu bölgeye “Bayramlu Beyliği” denilmeye başlanmıştır. O da aynı şekilde Trabzon Rum İmparatorluğunu sıkıştırmaya devam etmiş olup, Hacı Emir Beyin Oğlu Emir Süleyman Bey de, 1397´de Giresun´u fethetmiştir.

Böylece onun zamanında Giresun ve çevresinin fethi ve Türkleşmesi tam manasıyla sağlanmıştır. Bu beylik iç ve dış çatışmalar sonucu zayıflayıp Sivas Hükümdarı Kadı Burhaneddin´in hakimiyetine girmiş ve dolayısıyla Giresun da bu devletin sınırları içinde kalmıştır.

Bugüne kadar yanlış bir kanaat olarak Giresun´un Türkleşmesi Fatih Sultan Mehmet´in 1461´de Trabzonu fethiyle beraber gösterilmiştir. Giresun´un Osmanlı Devletine bu tarihte katıldığı doğrudur. Oysa Giresun´un Türkleşmesi 1397´de Bayramlu Çepni Türkmen Beyi Emir Süleyman Beyin Giresun´u fethetmesiyle gerçekleşmiştir. Bu yanlış kanaat yüzünden Giresun´da onun adını taşıyan hiçbir eser bulunmamaktadır. Dolayısıyla Giresun´un ilk fatihi tanınmamaktadır.

Paylaşın