Tarımda Üretici Enflasyonu Yüzde 35,46

Tarımda üretici enflasyonu ekim ayında bir önceki aya göre yüzde 5,03, bir önceki yılın aralık ayına göre yüzde 26,32, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 35,46 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 49,55 arttı.

Haber Merkezi / Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeksi (Tarım-ÜFE) Ekim 2024 verilerini açıkladı.

Buna göre; Tarımda üretici enflasyonu ekim ayında bir önceki aya göre yüzde 5,03, bir önceki yılın aralık ayına göre yüzde 26,32, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 35,46 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 49,55 arttı.

Sektörlerde bir önceki aya göre, tarım ve avcılık ürünleri ve ilgili hizmetlerde yüzde 5,34 artarken, ormancılık ürünleri ve ilgili hizmetlerde yüzde 1,56 azaldı. Balık ve diğer balıkçılık ürünleri; su ürünleri; balıkçılık için destekleyici hizmetlerde yüzde 2,23 arttı.

Ana gruplarda bir önceki aya göre, tek yıllık (uzun ömürlü olmayan) bitkisel ürünlerde yüzde 13,27, çok yıllık (uzun ömürlü) bitkisel ürünlerde yüzde 1,82 ve canlı hayvanlar ve hayvansal ürünlerde yüzde 0,24 arttı.

Yıllık değişimin en yüksek olduğu alt grup yüzde 185,25 artış ile turunçgiller, aylık değişimin en yüksek olduğu alt grup yüzde 85,17 artış ile turunçgiller oldu.

Paylaşın

Tarımda Enflasyon Yüzde 31,09

Tarımda üretici enflasyonu eylül ayında bir önceki aya göre yüzde 2,00, bir önceki yılın aralık ayına göre yüzde 20,28, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 31,09 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 52,28 arttı.

Haber Merkezi / Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeksi (Tarım-ÜFE) Eylül 2024 verilerini açıkladı.

Buna göre; Tarımda üretici enflasyonu eylül ayında bir önceki aya göre yüzde 2,00, bir önceki yılın aralık ayına göre yüzde 20,28, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 31,09 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 52,28 arttı.

Sektörlerde bir önceki aya göre, tarım ve avcılık ürünleri ve ilgili hizmetlerde yüzde 1,96, ormancılık ürünleri ve ilgili hizmetlerde yüzde 1,81 ve balık ve diğer balıkçılık ürünleri; su ürünleri; balıkçılık için destekleyici hizmetlerde yüzde 3,51 arttı.

Ana gruplarda bir önceki aya göre, tek yıllık (uzun ömürlü olmayan) bitkisel ürünlerde yüzde 4,10, canlı hayvanlar ve hayvansal ürünlerde yüzde 1,25 arttı. Çok yıllık (uzun ömürlü) bitkisel ürünlerde yüzde 2,19 azaldı.

Yıllık değişimin en yüksek olduğu alt grup yüzde 110,74 artış ile yağlı meyveler, aylık değişimin en yüksek olduğu alt grup yüzde 17,23 artış ile canlı kümes hayvanları ve yumurtalar oldu.

Paylaşın

2,2 Milyon Tarım Arazisi İpotek Altında!

TAKBİS verilerine göre, ülke genelinde 2 milyon 231 bin tarım arazisi bankalar tarafından ipotek altına alındı. BDDK verilerine göre, çiftçilerin bankalara olan borcu son bir yılda yüzde 21 arttı.

Türkiye’de çiftçiler, yüksek girdi maliyetleriyle mücadele ederken, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) verilerine göre, çiftçilerin bankalara olan borcu son bir yılda yüzde 21 artış gösterdi.

Ayrıca, takibe alınan borçlar yüzde 32,9 oranında yükseldi. Bu durum, üreticilerin bankalara olan borcunu ödeyememesine ve tarım arazilerinin ipotek altına alınmasına neden oluyor. BirGün’ün aktardığına göre, Tapu Kayıt Bilgi Sistemi (TAKBİS) verilerine göre, ülke genelinde 2 milyon 231 bin tarım arazisi bankalar tarafından ipotek altına alınmış durumda.

Bu ekonomik sıkıntılar, çiftçiler arasında geniş çaplı protestolara yol açtı. Özellikle Edirne’de çiftçiler, girdi maliyetlerindeki artışa karşı traktörlerle konvoy oluşturarak tepkilerini dile getirdiler. Öte yandan, çiftçilerin ürünleri için aldıkları alım fiyatları, üretim maliyetlerinin altında kaldığı için zarar etmelerine neden oluyor.

CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, Niğde’deki fasulye hasadı sırasında çiftçilerin bu duruma dikkat çektiğini ve “Ne ekerse eksin, bu yıl çiftçi zarar ediyor. Önümüzdeki yıl bu tarlalar ne olacak?” sorusunu sorduğunu aktardı. Gürer, fasulyenin tarladan market raflarına gelene kadar fiyatının üç katına çıktığını belirterek, bu durumun tüketiciyi de olumsuz etkilediğini ifade etti.

Paylaşın

Çiftçiye “Gübre Ve Mazot Desteği” Darbesi

İktidar, ekonomide olumlu gelişmeler yaşandığını açıklasa da, kriz çiftçinin destek ödemelerini vurdu. Tarım yazarı Ali Ekber Yıldırım, çiftçilere verilen mazot, gübre ve prim desteğinin kaldırıldığını duyurdu.

“Resmi Gazete’de yayınlanan Cumhurbaşkanı Kararı ile 2025- 2027 dönemi bitkisel üretim destekleri açıklandı. Karara göre, 2025 yılından itibaren gübre ve mazot desteği ile 17 üründe verilen fark ödemesi (prim) desteği tamamen kaldırıldı. Çiftçi son kez 2024 üretim yılı için gübre, mazot ve prim desteği alacak”

Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, 2025-2027 yıllarında uygulanacak bitkisel üretim destekleri ve diğer tarımsal teşviklerle ilgili kararın Resmi Gazete’de yayımlandığını belirtti.

Kararla birlikte çiftçilerin üretime karar vermeden önce, hangi havzada, hangi ürüne, ne kadar destek alacağını bileceğine değinen Yumaklı, “Böylece çiftçilerimizi planlı üretime yönlendirecek ve plansız üretimin getirdiği bir takım olumsuzlukların da önüne geçmiş olacağız” dedi.

Yumaklı’nın paylaşımı sonrası sosyal medya hesabından paylaşım yapan Ekonomi gazetesi tarım yazarı Ali Ekber Yıldırım, çiftçilere verilen mazot, gübre ve prim desteğinin kaldırıldığını duyurdu.

Paylaşımında Yıldırım, “Resmi Gazete’de yayınlanan Cumhurbaşkanı Kararı ile 2025- 2027 dönemi bitkisel üretim destekleri açıklandı. Karara göre, 2025 yılından itibaren gübre ve mazot desteği ile 17 üründe verilen fark ödemesi (prim) desteği tamamen kaldırıldı. Çiftçi son kez 2024 üretim yılı için gübre, mazot ve prim desteği alacak” dedi.

“Yeni destek sisteminde 2025 yılı için dekar başına 244 liralık katsayı belirlendi” diyen Yıldırım, “Temel destek, planlı üretim ve ürün geliştirme için belirlenen katsayı ile bu destek miktarı artacak” ifadelerini kullandı.

Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan açıklama

Tarım ve Orman Bakanlığı, ‘mazot ve gübre desteğinin kalktığına’ ve ‘fark ödemesi desteğinin artık yapılmayacağına’ ilişkin iddiaları içeren haberlerin asılsız olduğunu açıkladı. Açıklamada şu ifadeler kullanıldı:

“2025-2027 Yıllarında Yapılacak Bitkisel Üretime Yönelik Desteklemeler ile Diğer Bazı Tarımsal Desteklemelere İlişkin Karar Resmi Gazete’de yayımlandı. Birçok ilki barından bu kararın ardından ortaya atılan asılsız iddialara ilişkin açıklama yapma ihtiyacının hasıl olmuştur.

Mazot ve gübre desteğinin kalktığı ve üreticilerimizin prim desteği olarak ifade ettiği fark ödemesi desteğinin artık yapılmayacağı bazı basın yayın organlarınca iddia edilmiştir. Bu tamamen asılsızdır. İlk olarak; mazot ve gübre desteği kalkmamıştır. Yeni dönemde bunun tanımlaması, temel girdi maliyetleri (mazot ve gübre) esas alınarak belirlenen temel destek olarak revize edilmiştir.

Çiftçi Kayıt Sistemi’ne kayıtlı olan üreticilerin, temel destek ile mazot maliyetinin yüzde 50’si ve gübre maliyetinin yüzde 25’inin karşılanacaktır.

Ayrıca üretim planlaması kapsamında yer alan ürünlerin havzasında yetiştirilmesi durumunda temel desteğe ilave olarak üreticilerin kullandığı mazotun yüzde 50’sini, gübrenin de yüzde 25’ini planlı üretim desteği olarak alacaktır. Böylelikle mazot maliyetinin yüzde 100’ü, gübre maliyetinin ise yüzde 50’sinin desteklenmiş olacaktır.

Su kısıtının olduğu 11 il 52 ilçede ise planlama kapsamında az su tüketen mercimek, nohut, baklagil, yem bitkileri, buğday, arpa ve yağlık ayçiçeği üreten çiftçilerimize ise gübre maliyetinin kalan yüzde 50’lik kısmı da ‘yer altı su kısıtı desteği’ olarak verilecektir.

Böylece bu bölgelerde üretim planlamasına uygun ekim yapanların mazot ve gübre desteğinin yüzde 100’ü desteklenecektir. Tüm bunların yanında çiftçilerimizin uzun süredir talep ettiği gibi bu destekler ayni olarak değil nakdi olarak ödenecektir.

İkinci olarak ise yine bazı basın yayın organlarında prim desteğinin kalktığı iddiasının ortaya atılmıştır. Ancak söz konusu kararın 2’nci maddesi, 11’inci fıkrasında ‘Fark Ödemesi Desteği: Öncelikle arz açığı veya planlama kapsamındaki ürünler olmak üzere ilgili üretim yılındaki üretim maliyetleri ile iç ve dış fiyatlar dikkate alınarak çiftçilerin, tarım politikaları amaç ve ilkelerine uyumunu kolaylaştırmak, üretimde sürdürülebilirliği sağlamak ve gelir kayıplarını telafi edebilmek amacıyla fark ödemesi desteği verilir.

Her yıl, fark ödemesi kapsamına alınacak ürünler ve ödeme miktarı Tarım ve Orman Bakanlığı ile Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından ayrıca teklif edilir’ ibaresi yer almaktadır. Bahsi geçen desteklere ilave olarak üreticilerin aleyhine gelişen bir durum olması halinde ihtiyaç olan üründe üretim dönemi sonunda Tarım Kanunu kapsamında belirtilen hususlar dikkate alarak fark ödemesi desteği verilebilecektir.

Paylaşın

Çiftçilerin Bankalara Borcu Yüzde 77 Arttı

Haziran ayı itibarıyla, çiftçilerin bankalara borcu, geçen yıla oranla yüzde 77 artarak, 38 milyar 179 milyon liraya yükseldi. Devletin çiftçilere üretim için verdiği destek ise sadece yüzde 30,8 artırıldı.

Ziraat Mühendisleri Odası Genel Başkanı Baki Remzi Suiçmez, tarımsal desteklerinin enflasyon ve tarımsal girdi fiyatları endeksinde de daha düşük oranda artırıldığına dikkat çekti.

Üretim sezonuna borçlanarak başlayan çiftçiler, her yıl hasat zamanı aynı sorunu yaşamaya başladı. Üreticilerin haziran ayı itibarıyla 38 milyar 179 milyon TL bankalara olan borcu bulunuyor. Borç tutarı geçen yılın aynı ayına göre yüzde 77,02 oranında arttı.

Çiftçi eylemleri ile gündeme gelen tarımı gelecek yıl da zor bir dönem bekliyor. 2023 yılına ait destek ödemeleri için bu yılın Ocak-Temmuz döneminde tarımsal destekler için bütçeden 59,3 milyar lira aktarıldı.

2025’te ödenecek 2024 destekleri ise hâlâ açıklanmadı. Bir yıl geriden gelen ve 2023’te 63,4 milyar lira olan destek, bu yıl 91,6 milyar lira oldu ve artış enflasyonun altında kaldı. Çiftçilerin 2024 üretimi için bankalara borcu yüzde 77 artarken önceki yılın üretimi için verilen destekler sadece yüzde 30,8 artırıldı.

Yetersiz kalan destekler, artan girdi fiyatları, alım gücündeki kayıp nedeniyle azalan talep gibi nedenler çiftçilerin üretim yapmalarının önündeki en büyük engeller olarak sıralanıyor. Üreticiler hasat yapsa bile zarar ediyor. Gelinen son noktada ise çiftçiler ürettiklerinin maliyetlerini karışılamıyor, tüketiciler ise pahalıya erişiyor.

Ülke üreticileri fakirleşirken yurtdışındaki üreticiler zenginleşiyor. Altı aylık dış ticaret verilerine göre tarımsal ürün ithalatının faturası 11 milyar 367 milyon doları buldu. İthal edilen ürünlerin başında ise soya fasulyesi, buğday ve ayçiçeği yağı geldi.

Birgün’den Havva Gümüşkaya‘ya konuşan Ziraat Mühendisleri Odası Genel Başkanı Baki Remzi Suiçmez, tarımsal desteklerinin enflasyon ve tarımsal girdi fiyatları endeksinde de daha düşük oranda artırıldığına dikkat çekti.

TÜİK’e göre Tüketici fiyat endeksinin Temmuz ayında yıllık yüzde 61,78, Tarımsal girdi fiyat endeksinin ise Haziran ayında yıllık yüzde 47,56 oranında arttığını hatırlatan Suiçmez, şunları söyledi:

“Toplam desteklerin yıllardır Tarım Kanunu’nun 21’inci maddesine uygun verilmemesi, yetersiz desteklerin bir yıl sonra ödenmesi, girdi maliyetlerinde somut indirimlere gidilmemesi, bitkisel ve hayvansal ürünlerde açıklanan alım fiyatlarının maliyetin altında açıklanması ve kamunun yetersiz alım ödemelerinin 45 gün vadeli yapılması, maliyetler artarken ürün satış fiyatının baskılanması ve üreticilerin serbest piyasanın insafına terk edilmesi, çiftçilerin hasat sonrası banka ve tarım kredi kooperatiflerine olan özellikle kısa vadeli borç ödemelerin yaklaştığı güz aylarında ipotek üzerinden yeni icra ve haciz vakalarının artacak olması, bu yıl tüm illerde ve tüm ürünlerde çiftçiyi isyan etme noktasına getirdi.”

Kamucu müdahaleler ile çiftçinin kâr etmesinin sağlanması yerine ithalata dayalı politikalara devam edilmesinin beka sorunu olduğuna dikkat çeken Suiçmez, şu ifadeleri kullandı:

“Kuraklığın olumsuz etkilerini en aza indirerek ve tarıma kamucu müdahalelerle çiftçinin kâr ederek üretimdeki devamlılığını sağlayacak somut tarımsal önlemleri ivedilikle almak yerine, girdilerde ve temel ürünlerde ithalata bağımlı politikalara devam edilmesi ülkemizdeki şu anki en büyük beka sorunudur.

Ülkemizde etkileri artarak yaşanan tarım ve gıda krizi sorununu çözebilmek için; yüksek enflasyonun nedeninin üretici olmadığı görülmeli, kemer sıkma politikasının bedeli üreticiye ödettirilmemeli, enflasyonla mücadele için üretim ekonomisine geçilmeli, kamu yönetimi düzenleyici ve destekleyici rolünü anımsayarak yerli üretimi ve üreticiyi gecikmeden somut olarak desteklenmelidir.”

Paylaşın

Türkiye, Tarım Ve Hayvancılıkta “Dışa Bağımlı” Olma Yolunda

İstanbul Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Hasan Murat Kapıkıran, “Türkiye’nin artan nüfusu ile doğru orantılı bir tarım ve hayvancılık politikası ortaya koyamadığını söyledi ve ekledi:

“Gıda üretimi politikaları çiftçiyi, üreticiyi desteklemekten uzaklaştıkça, ithalat daha cazip hale geldi. Dünyanın en büyük sanayi ülkeleri aynı zamanda en büyük tarım ülkeleridir. Türkiye ise tarım ve hayvancılıkta dışa bağımlı olma yolunda gidiyor.”

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2019’da 14,9 milyar dolar seviyesinde olan Türkiye’nin gıda ürünleri ithalatı, 2023 sonu itibariyle 21,1 milyar dolara ulaştı. Gıda sektörü aynı dönemde 26,5 milyar dolarlık ihracatla 5,4 milyar dolarlık dış ticaret fazlası vermiş olsa da, gıda ürünleri ithalatındaki yüksek fatura giderek kabarıyor.

Yüksek enflasyona karşı hala gözle görülür bir iyileşmenin yaşanmadığı Türkiye’de, milyonlarca insanın en önemli harcama kalemi olan gıda ürünlerinde fiyat artışları el yakıyor. Son açıklanan resmi verilere göre gıda enflasyonu yüzde 70 bandında seyrediyor. Bağımsız kuruluşların hesaplamalarına göre ise özellikle dar gelirlilerin gıda enflasyonu yüzde 110’u aşmış durumda. Yaz mevsiminde tarımsal üretimin artmasına rağmen başta et ve süt ürünleri olmak üzere, gıda fiyatlarında yükseliş durmuyor.

Et ve Süt Kurumu’nun (ESK) dana ve kuzu kesim fiyatlarının son 2 ayda 410 TL’den 310 TL’ye kadar gerilediği belirtiliyor. Ancak üretici tarafında yaşanan bu düşüş lokanta, market ve kasaplara yansımadı. Girdi maliyetlerindeki artış nedeniyle vatandaşın satın aldığı et fiyatlarındaki yükseliş sürüyor. 1 kilo dana kıyma 500-700 TL, 1 kilo kuzu kuşbaşı ise 700-800 TL civarında satılıyor. Son olarak 20 Haziran’da İstanbul’da İBB tarafından satılan Halk Ekmek’e de yüzde 60 zam geldi. Böylelikle 250 gramlık bir ekmeğin fiyatı 5 liradan 8 liraya çıktı.

Fatura giderek kabarıyor

Türkiye’de vatandaşlar bir yandan gıda fiyatlarındaki artış nedeniyle sıkıntı yaşarken, diğer yandan iç talebi karşılayabilmek için gerçekleştirilen gıda ürünleri ithalatı da her geçen yıl artıyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2019’da 14,9 milyar dolar seviyesinde olan Türkiye’nin gıda ürünleri ithalatı, 2023 sonu itibariyle 21,1 milyar dolara ulaştı. Gıda sektörü aynı dönemde 26,5 milyar dolarlık ihracatla 5,4 milyar dolarlık dış ticaret fazlası vermiş olsa da, gıda ürünleri ithalatındaki yüksek fatura giderek kabarıyor.

Geçen yıl ithalatta ise en fazla ithal edilen ürün 3 milyar 402,4 milyon dolar ile buğday oldu. Buğdayı 1 milyar 679,3 milyon dolar ile soya fasulyesi ve 1 milyar 303,9 milyon dolar ile ham ayçiçeği yağı takip etti. Bu 3 ürün, geçen yıl itibarıyla toplam ithalatın yüzde 29,9’unu oluşturdu.

DW Türkçe’den Aram Ekin Duran‘a konuşan İstanbul Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Hasan Murat Kapıkıran’a göre, 1980 sonrasında uygulanan neoliberal politikalar Türkiye’nin gıda ürünlerinde ithalatçı hale gelmesine neden oldu.

Türkiye’nin artan nüfusu ile doğru orantılı bir tarım ve hayvancılık politikası ortaya koyamadığını dile getiren Kapıkıran, “Gıda üretimi politikaları çiftçiyi, üreticiyi desteklemekten uzaklaştıkça, ithalat daha cazip hale geldi. Dünyanın en büyük sanayi ülkeleri aynı zamanda en büyük tarım ülkeleridir. Türkiye ise tarım ve hayvancılıkta dışa bağımlı olma yolunda gidiyor” diye konuşuyor.

Türkiye’de tarımsal üretimin artık kimse için cazip olmadığını, tarımsal üretim düştükçe fiyatların daha da arttığını vurgulayan Kapıkıran, şunları söylüyor:

“Türkiye’de şu anda kırsal nüfusun yaş ortalaması 58. Bunlar da 3 -5 sene içerisinde tarım yapamayacak hale gelecekler. Şu anda Türkiye nüfusu içinde tarım nüfusu yüzde 5,4’e kadar inmiş durumda. Kendi topraklarımızı ekme geleneğimizi yitirmeye başladık. Gençler, orta yaşlılar tarım ve hayvancılık yapmak istemiyor. Çünkü garantisi yok, geçinemeyeceğini düşünüyor. Neredeyse Konya büyüklüğünde bir tarım arazisi artık ekilmez duruma geldi. Bu ekilmezlikle beraber de üretilen ürün yani gıda güvencesini tehlikeye atar duruma geldik.”

2023’teki gıda ithalatında, buğday nedeniyle Rusya ve Ukrayna ilk sırada yer aldı. Sektörel bazda ise en fazla ithalat 5 milyar 119 milyon dolar ile hayvan yemi, 3,7 milyar dolar ile un ve 3,5 milyar dolar ile bitkisel yağ sektörlerinde gerçekleştirildi. Aynı dönemde et fiyatlarını düşürmek için yapılan canlı hayvan ithalatı ise 1,2 milyar dolar oldu.

Türkiye Gıda Dernekleri Federasyonu’nun (TGDF) TÜİK’in dış ticaret verilerini temel alarak hazırladığı TGDF Dijital Veri Paneli’ne göre, 2024’ün ilk 4 ayındaki gıda ürünleri ithalatı ise 7,5 milyar dolara ulaşmış durumda. 2024 sonunda gıda ürünleri ithalatının yaklaşık 25 milyar dolara ulaşacağı tahmin ediliyor.

Gıda ithalatında hayvan yeminin ilk sırada yer almasının tarım politikalarındaki yanlışları gösteren çarpıcı bir işaret olduğunu vurgulayan Kapıkıran, “Türkiye hayvanlarını besleyecek meralarını koruyamadı. Meralar yapılaşmaya açıldı; mera arazilerinde madencilik ruhsatları, otel ruhsatları verildi” diyor.

Resmi verilere göre, Türkiye’de toplam mera arazisinin 14,5 milyon hektar civarında olduğuna işaret eden Kapıkıran, “Ama bizim sahadan aldığımız bilgiler aslında bunun 10 milyon hektarın altına düştüğü yönünde. Bu yüzden son 10 yılda yalnızca hayvan yemine değil, sadece hayvan ithalatına 10 milyar dolara yakın para harcadık” diye konuşuyor.

Kapıkıran’a göre, yakın gelecekte çiftçinin birikimini korumayan bir tarım politikası nedeniyle, Türkiye’de tüketicilerin gıda ürünlerini sürekli artan fiyatlarla almaya devam edecek.

Son açıklanan resmi verilere göre, Türkiye’de gıda enflasyonu Mayıs 2024 sonu itibariyle yüzde 70,1 düzeyinde seyrediyor. Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Araştırma Merkezi’nin resmi verileri baz alarak yaptığı hesaplamalara göre ise, TÜİK’in hesapladığı gıda enflasyonu gerçeği yansıtmaktan uzak.

DİSK-AR’ın TÜİK verilerinden yararlanarak yaptığı hesaplamaya göre, emeklilerde gıda enflasyonu yüzde 86,1 olurken, en yoksul yüzde 20’lik gelir grubuna mensup milyonlar insanın gıda enflasyonu ise yüzde 110,1 olarak gerçekleşti.

Dünyada düşüyor, Türkiye’de artıyor

Pandemi dönemi hariç tutulduğunda son 10 yıldır gıda fiyatları küresel ölçekte düşerken, Türkiye’de ise giderek artıyor.

İstanbul Kültür Üniversitesi İİBF İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sinan Alçın, 2023’te OECD ülkelerinde gıda fiyatlarının yaklaşık yüzde 11 düşerken, Türkiye’de resmi verilere göre yüzde 78 arttığına işaret ediyor. Bugün Türkiye’de milyonlarca insanın yüksek enflasyondan en çok etkilendiği alanın gıda olduğunu kaydeden Prof. Alçın, “Geniş halk kesimlerinin harcamaları 3 alanda yoğunlaşıyor: Gıda, ulaştırma ve barınma. Sadece tüketici açısından değil, tarım üreticisi açısından da tablo çok kötü. Örneğin son bir yıl içerisinde süt fiyatı markette yaklaşık iki katına çıkmışken süt üreticileri geçtiğimiz yıldan bu yana ancak yüzde 12 düzeyinde fiyat artışı gerçekleştirebildi” şeklinde konuşuyor.

Yüksek gıda fiyatlarını engelleyemeyen Türkiye’nin son 40 yılda ‘tarımsızlaşma’ politikalarının sonuçlarını yaşadığını ifade eden Sinan Alçın, “Mevcut enflasyon hem temel besinlerini almakta zorlanan tüketiciyi hem de tarımsal üretici ve besiciyi canından bezdirmiş durumda” diyor.

Normalde yaz aylarında üretimin artmasıyla gıda fiyatlarının düşüşe geçtiği Türkiye’de, son 3 yıldır yaz aylarında fiyat düşüşleri yerine artışlar olduğuna vurgu yapan Alçın’a göre, gıda üretiminin yaz aylarında enflasyon üzerindeki olumlu etkisi giderek kayboluyor. Alçın, “Mevcut olumsuz tabloya bakacak olursak, gıda ürünlerinde fiyat artışlarının devam edeceğini söyleyebiliriz” diye konuşuyor.

Paylaşın

Tarım Sektöründe Son 10 Yılda 1803 İşçi İş kazalarında Hayatını Kaybetti

İSİG Meclisi’ne göre, 2013 yılından bugüne en az 1803 tarım işçisi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti: 2013 yılında 122, 2014 yılında 140, 2015 yılında 202, 2016 yılında 177, 2017 yılında 154, 2018 yılında 184, 2019 yılında 190, 2020 yılında 215, 2021 yılında 149, 2022 yılında 180 ve 2023 yılının ilk sekiz ayında 90 işçi.

Haber Merkezi / Tarım işkolunda yaşanan iş cinayetlerinin mesleklere göre dağılımı ise, “847 mevsimlik tarım/tarla işçisi, 451 çoban/hayvan çiftliği işçisi, 416 orman işçisi ve 89 ücretli çalışan balıkçı” şeklinde oldu.

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG Meclisi), 2013 ile 2023 yılları arasında tarım işkolunda iş kazaları sonucu hayatını kaybedenlere ilişkin bir rapor yayınladı.

İzmir Bergama’da “Avrupa’nın tek merkezden jeotermal enerji ile ısınan en büyük serası” diye reklamı yapılan Agrobay’da Tarım-Sen’e üye oldukları için işten atılan işçilerin direnişi selamlayan İSİG Meclisi tarım işkolunda son on yılda en az 1803 işçinin çalışırken hayatını kaybettiğini duyurdu:

“2013 yılında 122 işçi, 2014 yılında 140 işçi, 2015 yılında 202 işçi, 2016 yılında 177 işçi, 2017 yılında 154 işçi, 2018 yılında 184 işçi, 2019 yılında 190 işçi, 2020 yılında 215 işçi, 2021 yılında 149 işçi, 2022 yılında 180 işçi ve 2023 yılının ilk sekiz ayında 90 işçi”

Rapora göre, tarım işkolunda yaşanan iş cinayetlerinin mesleklere göre dağılımı ise, “847 mevsimlik tarım/tarla işçisi, 451 çoban/hayvan çiftliği işçisi, 416 orman işçisi ve 89 ücretli çalışan balıkçı” şeklinde oldu.

Raporda, tarım işkolunda yaşanan iş cinayetlerinin nedenlerine göre dağılımı şöyle sıralandı: Trafik, Servis Kazası nedeniyle 596 işçi; Ezilme, Göçük nedeniyle 344 işçi; Zehirlenme, Boğulma nedeniyle 245 işçi; Şiddet nedeniyle 128 işçi; Yıldırım düşmesi nedeniyle 107 işçi; Kalp Krizi, Beyin Kanaması nedeniyle 101 işçi; Yüksekten Düşme nedeniyle 78 işçi; Elektrik Çarpması nedeniyle 54 işçi; Kesilme, Kopma nedeniyle 24 işçi; Nesne Çarpması, Düşmesi nedeniyle 23 işçi; İntihar nedeniyle 20 işçi; Patlama, Yanma nedeniyle 18 işçi; diğer nedenlerden dolayı 65 işçi hayatını kaybetti…

Tarım işkolunda 346 kadın ve 1457 erkek işçinin iş cinayetlerinde hayatını kaybettiği belirtilen raporda, sektörde çocuk işçilerin ölüm oranının tüm iş cinayetleri ortalamasının yaklaşık üç katı olduğuna dikkat çekildi. Raporda tarım işkolunda iş cinayetlerinin yaş gruplarına göre dağılımı şöyle belirtildi:

“14 yaş ve altı 101 çocuk işçi,
15-17 yaş arası 134 çocuk/genç işçi,
18-24 yaş arası 252 işçi,
25-34 yaş arası 218 işçi,
35-49 yaş arası 446 işçi,
50-64 yaş arası 363 işçi,
65 yaş ve üstü 104 işçi,
Yaşını bilmediğimiz 185 işçi hayatını kaybetti…”

Tarım işkolunda iş cinayetlerinde ölen göçmen/mülteci işçilerin geldikleri ülkelere göre dağılımda rapora yansıdı: 130 işçi Suriye, 84 işçi Afganistan, 10 işçi Gürcistan, 10 işçi Türkmenistan, 7 işçi Rusya, 6 işçi İran, 2 işçi Azerbaycan, 2 işçi Özbekistan, 2 işçi Ukrayna ve 1 işçi Tacikistan.

İSİG Meclisi, tarım işkolunda çalışanlara yönelik talepleri de sıraladı:

1- Köylüleri “mevsimlik” ve “gezici” işçiliğe zorlayan koşulların ortadan kaldırılması hedeflenmelidir. Bu noktada tarımda neo-liberal politikaların uygulanmasına son verilmelidir. Köyler yerleşime ve üretime uygun bir biçimde yeniden yapılandırılmalıdır. Ekolojiye ve gıda güvenliğine öncelik veren köklü bir Tarım Reformu yapılmalıdır.

2- Mevsimlik tarım işçilerinin temel haklardan (ücret, çalışma saati, sosyal güvence, sendikal örgütlenme) yararlanmalarını sağlayacak kapsamlı bir yasal düzenleme yapılmalı, dayıbaşılık kaldırılmalı ve halihazırda çıkarılmış yönetmeliklerin hayata geçirilmesi sağlanmalıdır.

3- Mevsimlik tarım işçilerine yönelik izole etme, aşağılama (örneğin fişleme) ve şiddet politikalarının önüne geçecek idari ve toplumsal tedbirler alınmalıdır.

4- Tarım işçilerinin çalıştıkları yerlerde başta sağlık ve eğitim olmak üzere hizmetlere ulaşımı için tedbirler alınmalıdır.

5- Çocukların eğitime ulaşmaları, sağlıklarının korunması en başta gelen sorundur. Kamusal bir politika oluşturulmalıdır. Periyodik olarak genel sağlık taramaları yapılmalı ve sağlık hizmetlerinden yararlanmaları ücretsiz olmalıdır.

6- Kadınların çalışma dışında üzerlerinde olan çocuk bakımı ve ev işleri için yerleşim alanlarında kreş, ortak mutfaklar ve çamaşırhaneler oluşturulmalıdır. Kadın sağlığına dönük çalışmalar yapılmalıdır.

7- Tarım işçileri için sağlıklı (temiz su, banyo ve lavabo vb.) ve sosyalleşme imkanı sağlayan barınma alanları oluşturulmalıdır.

8- Tarım işçilerinin çalıştıkları alanlara ulaşımı, uygun araçlarla ve güvenli bir şekilde yapılmalıdır.

NOT: İSİG Meclisi, iş kazalarını “iş cinayetleri” olarak tanımlıyor.

Paylaşın

Tarım Ve Hayvancılıkta İzinsiz Üretim Dönemi Sona Erdi

Bitkisel üretim, hayvancılık ve su ürünlerinde izinsiz üretim dönemi sona erdi. Bu üç alanda da üretim için izin alınması zorunlu hale getirilirken, izin alınmadan yapılacak üretime ceza uygulanacak.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) 23 Mart 2023 tarihinde kabul edilen ve 5 Nisan 2023 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren “Orman Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 422 Sayılı Kanun”a dayanarak hazırlanan yönetmelik taslağı 8 sayfadan oluşuyor.

Ekonomim gazetesi yazarı Ali Ekber Yıldırım’ın aktardığına göre tarıma getirilecek yenilikler şöyle:

Yasa ve yönetmelik taslağına göre, bitkisel üretim, hayvancılık ve su ürünlerinde izinsiz üretim dönemi sona erecek. Bu üç alanda da üretim için izin alınması zorunlu hale geldi.

Tarım ve Orman İl ve İlçe Müdürlükleri, üretim planlamasına esas olmak üzere belirlenen takvim doğrultusunda çiftçi başvurularını alır.

Üretim izni başvurularını başvuru tarihinden itibaren 15 gün içerisinde değerlendirir ve sonucu çiftçiye bildirir.

Bitkisel üretim izni nasıl verilecek?

Yönetmelik taslağına göre; bitkisel üretimin planlanması; kalkınma planları, orta vadeli programları, Bakanlık stratejik planları ve kuraklık yönetim planlarını dikkate alarak, sulama durumu, arz ve talep dengesi, yeterlilik oranı, ekim veya dikim alanı, üretim, fiyat, ihracat, ithalat ve tüketim değişkenleri için geçmiş dönemleri kapsayan istatistiki verilerin değerlendirilmesi suretiyle yapılır.

Yönetmelik taslağının 12.Maddesine göre bitkisel üretim yapmak isteyen çiftçiler üretim izni almaları gerekiyor. İzin ile ilgili kriterler şöyle:

Cumhurbaşkanı Kararı ile ilan edilen tarım havzaları ve bu havzalarda ki ürün deseni dikkate alınarak, tarım havzası veya işletme bazında üretim izinleri verilir.

Üretimine izin verilen ürün ve ürün gruplarının azami ve asgari ürün miktarları Tarımsal Üretimin Planlanması Kurul’u tarafından belirlenir ve üretim yılı öncesinde Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü tarafından Tarım ve Orman İl Müdürlüklerine bildirilir. Ayrıca kurumsal internet siteleri ve mahalli iletişim araçlarını kullanmak sureti ile il müdürlükleri tarafından ilan edilir.

Bakanlıkça belirlenen ürün veya ürün gruplarının üretimine başlanmadan önce İl/ilçe müdürlüklerinden izin alınır.

Meyve üretimine sınırlama gelecek

Ormandan tahsis edilen ağaçlandırma alanları hariç olmak üzere eğimi yüzde 6’nın altında olan arazilerde yeni meyve bahçesi tesisine izin verilmez.

Yeni bahçe tesisi kurma koşullarına haiz olması halinde, Türkiye İstatistik Kurumu kayıtlarında yeterlilik oranı yüzde 150 ve üzeri olan ürünler için Kurul’un aksine bir kararı olmadığı müddetçe bahçe tesisine izin verilmez.

Mevcut bağ ve bahçenin sökülerek yenilenmesi, çeşit değiştirilmesi veya ekonomik ömrünün tamamlanması halinde aynı türe ait farklı çeşitlerin tesis edilmesine yönelik başvurular, tarım ve Orman İl Müdürlüğünün gerekçeli raporu değerlendirilerek Kurul tarafından karara bağlanır.

Özel kanunlarla belirlenmiş ruhsata veya izne tabi ürünler ile tahkim komisyonları tarafından miktarı belirlenen zati ihtiyaçlar için yapılan üretimler ve bu Yönetmeliğin yayımı tarihinden önce tesis edildiği tespit edilen dikili alanlardaki çok yıllık bitkiler için bu madde hükümleri uygulanmaz.

Damızlık parseller dâhil olmak üzere sertifikalı tohumluk üretimi yapılan alanlarda bu Yönetmelik hükümleri saklı kalmak kaydıyla tohumculuk mevzuatı çerçevesinde izinlendirme yapılır.

Sulu tarım yapılan araziler için ihtiyaç halinde üretimde kullanılan suyun tahsisinde yetkili kurum veya kuruluşlardan bilgi, belge veya onay istenebilir.

Kamu kurum ve kuruluşları ile ortakları, belediyeler, il özel idareleri vb. kamu tüzel kişilikleri, bitkisel üretime yönelik proje veya uygulamalarında bu Yönetmelik hükümlerine tabidir.

Bitkisel üretim izninde öncelikler:

Sözleşmeli üretim, organik tarım ve iyi tarım uygulamaları yapılan alanlar,
Hayvancılık işletmelerinin kendi ihtiyaçlarına yönelik yem üretimleri,
Tarla içi modern sulama sistemleri kullanılarak yapılan üretimler,
Özel mevzuatı çerçevesinde münavebe zorunluluğu olan ürünler,
Çiftçi örgütleri tarafından ortak üretim alanlarında yapılan üretimler.

İzinsiz üretime ceza kesilecek

Orman Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 422 Sayılı Kanun”a göre, Bakanlığın belirlediği ürün ve ürün gruplarında izin almadan ekim yapanlara tarımsal desteklemelerden 5 yıl men cezası ve ayrıca idari para cezası verilecek.

Paylaşın

Türkiye Genelinde Yağışlar Yüzde 38 Azaldı; Kuraklık Gıda Fiyatlarını Artıracak

Türkiye İstatistik Kurumu’nun açıkladığı resmi verilere göre Türkiye’de gıda enflasyonu Aralık 2022 itibariyle yüzde 77,87 seviyesinde bulunuyor. Türkiye, bu oranla Dünya Bankası’nın 17 Ocak’ta açıkladığı Gıda Güvenliği Raporu’na göre gıda enflasyonunda Zimbabve, Lübnan, Venezüella ve Arjantin’den sonra dünyada beşinci sırada bulunuyor.

Dünya Bankası’na göre tarımsal fiyatların pandemi öncesi seviyelerin üzerinde kalması beklenirken bu da gıda güvenliği ile ilgili zorlukları artırıyor.

Uluslararası Para Fonu (IMF) tarafından Aralık 2022’de yayınlanan rapora göre de küresel gıda fiyatlarının merkez bankalarının uyguladığı faiz artışlarına rağmen savaş, enerji maliyetleri ve hava olayları nedeniyle yüksek kalmaya devam etmesi bekleniyor.

Küresel iklim değişikliğinin özellikle Akdeniz havzasında beklenen etkilerinden bir tanesi, hava sıcaklıklarının artması. Yazların kurak geçtiği ve yağışların ise değişken olduğu Akdeniz iklim bölgesinde bulunan Türkiye de iklim değişikliğinin etkilerini şiddetli şekilde hissediyor. Sıcaklıklar yükselirken yağış buharlaşma rejimi değişiyor.

Sıcaklıkların mevsim normallerinin üzerinde gerçekleşmesi nedeniyle 2022 yılının Aralık ayı, son 52 yılın “en sıcak aralık ayı” olarak kaydedildi.

Meteoroloji Genel Müdürlüğünün (MGM) 1 Ekim 2022-31 Aralık 2022 dönemini kapsayan üç aylık alansal kümülatif yağış raporuna göre Türkiye geneline yağışlarda normaline göre yüzde 38, geçen yıl aynı dönem yağışlarına göre yüzde 29 azalma gerçekleşti. Yağışlar normaline göre Marmara’da yüzde 53, Ege ve Akdeniz’de yüzde 42, İç Anadolu’da yüzde 45, Karadeniz’de yüzde 25, Doğu Anadolu’da yüzde 40, Güneydoğu Anadolu’da yüzde 26 azaldı.

Ocak ayında da birçok ilde sıcaklıklar mevsim normallerinin üzerinde seyrediyor. Bu durum beklenen yağışların oluşmasını engelleyerek kuraklığa neden oluyor.

Yağışların mevsim normallerinin çok altında, sıcaklığın ise mevsim normallerinin çok üstünde olması nedeniyle yaşanan kuraklık en çok tarım sektörünü etkileyecek.

TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) özellikle kışlık ekimleri yapılan buğday ve arpa gibi hububat ve mercimek gibi bakliyat ürünlerinde verim kaybı ve rekolte azalmasına işaret ediyor. Oda’ya göre kış aylarında yaşanabilecek don ya da seller de üretimi olumsuz etkileyebilir.

Toprak Mahsulleri Ofisi’ne göre İç Anadolu Bölgesi, Türkiye’nin buğday ekilişinin yüzde 37’sini, Marmara Bölgesi yüzde 11, Karadeniz yüzde 10, Akdeniz ve Doğu Anadolu yüzde 9, Ege Bölgesi yüzde 8’ini karşılarken, Güneydoğu Anadolu buğday ekilişinin yüzde 15’ini, kırmızı mercimek ekilişinin yüzde 90’ını karşılıyor.

DW Türkçe’den Pelin Ünker’e konuşan ZMO Genel Başkanı Baki Remzi Suiçmez, bu yılın başında kuru tarım yapılan alanlarda bazı bölgelerde bitki çıkışlarında düzensizlik görüldüğüne dikkat çekiyor. Suiçmez, “Ya tohum çimlenmedi ya da çimlenen alanların bir bölümünde sıcaklık nedeniyle filizlenen buğday ve arpanın bir kısmı yandı. Sulama olanağı olan yerlerde ocak ayında buğdayda sulama yapılması, sulama maliyetlerinin yüksekliği nedeniyle yaşanan sorunun çözümü için yetersiz kalıyor” diyor.

Gıda ithalatı gündeme gelebilir

Suiçmez’e göre, ilkbahar yağışlarının normale dönmemesi halinde sadece kuru tarım alanlarında değil sulu tarım alanlarında sulama yapılacak mısır, şeker pancarı, yonca, sebzeler de dahil birçok üründe verim düşüklüğü ve rekolte azlığı yaşanabilir.

ZMO Başkanı, kış ve ilkbahar aylarında kar ve yağmur olarak yeterli ve dengeli yağışların olmaması durumunda ürünlerde oluşacak ciddi verim düşüklüğü ve üretim miktarı azalmasını, çiftçinin üretimden çekilmesinin takip edeceğini vurguluyor. Gıda arz açığını kapatmak üzere daha yüksek fiyatlarla dışalım yapılmasının söz konusu olabileceğine işaret eden Suiçmez, “Dışalım bağımlılığının artması, tüketicilerin daha yüksek fiyata gıdaya erişimi yani yüksek gıda enflasyonu bizleri yakın dönemde bekleyen sorun alanları” uyarısı yapıyor.

Türkiye gıda enflasyonunda dünya beşincisi

Türkiye İstatistik Kurumu’nun açıkladığı resmi verilere göre Türkiye’de gıda enflasyonu Aralık 2022 itibariyle yüzde 77,87 seviyesinde bulunuyor. Türkiye, bu oranla Dünya Bankası’nın 17 Ocak’ta açıkladığı Gıda Güvenliği Raporu’na göre gıda enflasyonunda Zimbabve, Lübnan, Venezüella ve Arjantin’den sonra dünyada beşinci sırada bulunuyor.

Dünya Bankası’na göre tarımsal fiyatların pandemi öncesi seviyelerin üzerinde kalması beklenirken bu da gıda güvenliği ile ilgili zorlukları artırıyor. Uluslararası Para Fonu (IMF) tarafından Aralık 2022’de yayınlanan rapora göre de küresel gıda fiyatlarının merkez bankalarının uyguladığı faiz artışlarına rağmen savaş, enerji maliyetleri ve hava olayları nedeniyle yüksek kalmaya devam etmesi bekleniyor.

Türkiye’de de arzdan kaynaklı nedenlerin yanı sıra mazot, gübre, ilaç, tohum, yem gibi tarımsal girdilerin ithalatla sağlanması, dövizdeki artışa bağlı olarak fiyatların sürekli yükselmesine neden oluyor. Aynı zamanda elektrik ve sulama maliyetleri de artıyor.

“Gıda enflasyonu yüksekliğini sadece kuraklığa bağlamak kolaycılıktır ve asıl sorunların çözümünü ötelemektir” diyen Baki Remzi Suiçmez, tarımsal girdi fiyat endeksinin Kasım 2022’de yüzde 121, tarım ürünleri üretici fiyat endeksinin de yüzde 151 olduğuna işaret ediyor.

“Üretim maliyetleri düşürülmeli”

Suiçmez, “Böyle bir ortamda girdilerde somut indirim yaparak üretim maliyetlerini düşürmek, toplam destek bütçesini artırmak, destekleri önceden vermek, ürün maliyeti üzerinden alım fiyatı açıklamak ve yeterli miktarda alım yapmak gibi ekonomik çözümler öncelikle atılması gereken adımlardır” diye konuşuyor.

Tarımın, doğa koşullarına bağlı, mutlaka korunması gereken ve uzun vadeli planlanması gereken bir sektör olduğunu vurgulayan Suiçmez, iklim değişikliğinin kısa ve uzun vadeli senaryoları dikkate alınarak su kaynaklarına yönelik uzun vadeli planlamalar yapılması ve “Tarımsal Kuraklıkla Mücadele Stratejisi ve Eylem Planı”nın somut adımlarla hedefleri gerçekleşecek şekilde uygulanması gerektiğine dikkat çekiyor.

Yeraltı suları tarıma çekiliyor”

İklim Değişikliği Politika ve Araştırma Derneği Başkanı Dr. Baran Bozoğlu da iklim değişikliğine uyum için su havzalarının korunması gerektiğini vurguluyor. Türkiye’de suyun yüzde 75 kadarının tarımsal sulamada kullanıldığına, yeraltı su kaynaklarının da özellikle bu alanlara çekildiğine işaret eden Bozoğlu, “Kaçak kuyu miktarı çok fazla. Özellikle Konya bölgesinde 500 bine yakın kaçak kuyu, izinsiz kuyu olduğu biliniyor yıllardır. Ama bu konuda da bunları engelleyen adımlar atılmadığını görüyoruz” diye konuşuyor.

Bozoğlu, Tuz Gölü gibi suyun çok az olduğu bir bölgede bile damla sulamadan ziyade vahşi sulama yöntemlerinin uygulandığını, Tarım Bakanlığı’na bağlı ekiplerin, ilçe tarım müdürlüklerinin ve il tarım müdürlüklerinin sahada bunların denetimini yapmadıklarını ifade ediyor.

Tarımsal sulamanın kontrol altına alınmasının yanı sıra tarımda arıtılmış suların tekrar kullanımı konusuna da odaklanılması gerektiğine vurgu yapan Bozoğlu, “Mevzuat değişikleri yapıldı ama uygulamaya geldiğimizde Türkiye’deki arıtılmış suların yüzde 5 ila 7 arasında tekrar kullanıldığını biliyoruz. Bu oranların bir an önce artırılması gerekiyor. Özellikle sulamada, peyzaj sulaması ve sanayide arıtım suyunun tekrar kullanımının sağlanmasına ihtiyacımız var. Bu da bizi iklim krizine karşı dirençli hale getirip uyumu sağlamamızın önünü açacaktır” diye konuşuyor.

“Bütüncül olarak değerlendirmeli”

Sulama yatırımlarının artırılması, su havzaları ve su kaynaklarının korunarak yasal olmayan yeraltı suyu kullanımının engellenmesi gerektiğine işaret eden Suiçmez’e göre de Türkiye’nin su ve toprak kaynakları bütüncül olarak değerlendirilmeli. Toprakta su muhafazasını sağlayan arazi kullanım yönetimine yönelik araştırma geliştirme ve eğitim çalışmaları da önem taşıyor.

Bilinçsiz su tüketiminin önüne geçilmesi ve atık suların arıtılarak yeniden kullanılabilir hale getirilmesinin önemine dikkat çeken Suiçmez, doğal yaşamı tehdit eden HES’lerin ise durdurulması gerektiğine vurgu yapıyor.

Suiçmez, “Su tahsisinde en fazla payı olan tarım sektöründe, mevcut salma sulama yerine su tasarrufu sağlayan basınçlı/kontrollü sulama yöntemleri uygulanmalı, suyun kıtlığında kısıtlı sulama yapılmalı ve su ölçülü olarak üreticilere verilmeli, su iletim ve dağıtım sistemlerinde su kayıplarını en aza indiren önlemler ivedilikle uygulanmalı” diye konuşuyor.

Salma sulama yönteminde kaynağından tarla başına kadar getirilen su, serbest bir şekilde araziye salınıyor. Bu da suyun daha fazla kullanımına neden oluyor.

“Havzalarda denetimler artırılmalı”

Baran Bozoğlu da Türkiye’de su havzalarının korunması için yapılan su havzaları özel hüküm belirleme çalışmalarına dikkat çekerek bu çalışmaların artırılarak devam etmesi, su havzalarına kısa ve orta mesafede olan alanlarda bu çalışmalarda tanımlanan kriterlere uygun şekilde yapılanma olması gerektiğini vurguluyor.

Bozoğlu, “Örneğin kısa mesafe alanlarda tarım uygulamalarından vazgeçilmesi gibi, sanayi yatırımlarının yapılmaması, buraların imara açılmaması gibi kararlar verilmesi lazım ve bunların mutlaka büyükşehir belediyeleri ve devletin kurumları tarafından denetlenmesi gerekiyor. Denetimin artırılması lazım. İkinci konu ise kirlenmesini engellemek. Üçüncü mesele ki bence oldukça kritik bir konu bu. Su kayıp kaçağını önlemek” diyor.

Ülke düzeyinde kuraklık erken uyarı ve izleme altyapısı ve yönetim sistemi kurulmasının önemine işaret eden Suiçmez de “şu an işlevsiz ve dağınık olan” kamu yönetimi yerine tarım, toprak ve su yönetiminde etkin bir kamu yönetimi kurulmasının önemine işaret ediyor. Suiçmez’e göre Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü güçlendirilerek sulama bütçesi artırılmalı, en ücra noktalara hizmet verecek şekilde Toprak Su Genel Müdürlüğü yeniden kurulmalı.

Paylaşın

Tarımda Kayıp Geçen Yıla Göre Arttı

İktidarın tarım politikaları, üreticiyi batağa sürükleyen uygulamaları beraberinde getirirken çiftçi borç batağına saplandı. Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı Toprak Mahsulleri Ofisi’nin (TMO) verileri ise tarımsal üretimde yaşanan çöküşü ortaya koydu.

TMO’nun 84’üncü hesap dönemine yönelik raporunda, 2021 ve önceki yıllarla ilgili tarımsal üretim verilerine yer verildi. Verilere göre, buğday ve arpayı da kapsayan beş önemli kalemde tarımsal üretim, bir yıl içinde yüzde 19 eridi.

Üretim azalıyor

Ülkede geçen yıl toplam 17,65 milyon ton buğday üretildi. 2020’de buğday üretiminin 20,5 milyon ton olduğu öğrenilirken buğdayda bir yılda yaşanan üretim kaybı yüzde 14 oldu. Çavdarda ise rekor üretim kaybına imza atıldı. Buna göre, 2020’de üretilen 295 bin 981 ton çavdara karşın 2021 yılında yüzde 32,4’lük kayıpla yalnızca 200 bin ton çavdar üretilebildi.

BirGün Mustafa Bildircin’in haberine göre; bbenzer bir kayıp, arpa, yulaf ve tritikale üretiminde de yaşandı. 2020’de 8,3 milyon ton olan arpa üretimi yüzde 30,7’lik azalışla 5,75 milyon ton oldu. 314 bin 528 ton olan yulaf üretimi ise yüzde 12,2 azalışla 276 bin tona geriledi. 276 bin 212 ton olan tritikale (buğday ve çavdar melezi) üretimi de yüzde 17,5 azalışla 228 bin ton olarak gerçekleşti.

Tarım arazisi bırakmadılar

2001 yılında 26 milyon 350 bin hektar olan tarım alanı, geçen yıl 23 milyon 137 bin hektara kadar geriledi. Tarım alanlarında 20 yılda yaşanan kayıp yüzde 12 olarak kaydedildi. Ülke, 20 yılda 15 Hatay büyüklüğündeki tarım arazisini yitirdi.

Paylaşın