Suriye Açıklarında Batan Göçmen Teknesinde Can Kaybı 94’e Çıktı

Lübnan’dan Akdeniz üzerinden Arupa’ya geçmeye çalışan düzensiz göçmenlerin bulunduğu tekne Suriye açıklarında batmıştı. Batan teknede hayatını kaybedenlerin sayısının 94’e yükseldi. Ölenler arasında çocuklar da yer alıyor.

Haber Merkezi / 5’i Lübnanlı, 2’si Filistinli ve 12’si Suriyeli olmak üzere toplam 19 kişinin Tartus’taki hastanede tedavisi sürüyor.

Suriye resmi SANA haber ajansına göre, kurtarılan en az 14 kişi Suriye’deki hastanelerde iyileşirken, altı kişi taburcu edildi ve ikisi yoğun bakımda kaldı.

Birleşmiş Milletler (BM),  gemidekilerin çoğunlukla Lübnanlılar, Suriyeliler ve Filistinliler olduğunu ve aralarında çocukların ve yaşlıların da bulunduğunu söyledi.

2011’de başlayan Suriye iç savaşından kaçan yaklaşık 1,5 milyon Suriyeli göçmen, Lübnan’da yaşıyor. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne göre ülkede 14 binden fazla da farklı ülkelerden gelen göçmenler var. Bunların çoğunu Filistinli mülteciler oluşturuyor.

Lübnan son yıllarda ciddi bir ekonomik krizle karşı karşıya. Son dönemde Covid-19 salgını, 2020’de Beyrut limanındaki patlama ve bankacılık kriziyle iyice artan ve ciddi bir boyut kazanan ekonomik kriz sebebiyle halkın yüzde 80’inden fazlası temel gıda maddeleri ve ilaç bulmakta zorlanıyor.

Bu durum ülkedeki göçmenler için daha da büyük zorluklara yol açıyor. Göçmenlerin çoğu Avrupa’ya geçmeye çalışırken Akdeniz’de son dönemde ölümler arttı.

Bu ayın başında Lübnan’dan Avrupa’ya göçmenleri taşıyan bir bot Türkiye açıklarında batmış ve içinde çocukların da olduğu altı kişi hayatını kaybetmişti. 73 kişi de sahil güvenlik birimleri tarafından kurtarılmıştı.

Paylaşın

Suriye Açıklarında Göçmenleri Taşıyan Tekne Battı: 71 Ölü

Akdeniz üzerinden Arupa’ya geçmeye çalışan Lübnanlı düzensiz göçmenlerin bulunduğu teknenin Suriye’nin Tartus kenti karşısındaki Ervad Adası yakınlarında batması sonucu en az 71 kişi hayatını kaybetti.

Çeşitli kaynaklar 20 kişinin ise kurtarıldığını aktardı. Suriye Sağlık Bakanlığı, kurtarılan 20 kişinin tedavilerinin Suriye’nin Tartus kentindeki hastanede sürdüğünü bildirdi.

Yetkililer, kurtulan göçmenlerin anlattıklarına dayanarak göçmen botunda 120 ile 150 arasında kişinin yolculuk yaptığını; botun Lübnan’ın liman kenti Trablus yakınlarındaki Minyeh’den yola çıktığını söyledi.

Suriye’nin Akdeniz kıyısında yer alan Tartus şehri, Trablus’un yaklaşık 50 kilometre kuzeyinde.

2011’de başlayan Suriye iç savaşından kaçan yaklaşık 1,5 milyon Suriyeli göçmen, Lübnan’da yaşıyor. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne göre ülkede 14 binden fazla da farklı ülkelerden gelen göçmenler var. Bunların çoğunu Filistinli mülteciler oluşturuyor.

Lübnan son yıllarda ciddi bir ekonomik krizle karşı karşıya. Son dönemde Covid-19 salgını, 2020’de Beyrut limanındaki patlama ve bankacılık kriziyle iyice artan ve ciddi bir boyut kazanan ekonomik kriz sebebiyle halkın yüzde 80’inden fazlası temel gıda maddeleri ve ilaç bulmakta zorlanıyor.

Bu durum ülkedeki göçmenler için daha da büyük zorluklara yol açıyor. Göçmenlerin çoğu Avrupa’ya geçmeye çalışırken Akdeniz’de son dönemde ölümler arttı.

Bu ayın başında Lübnan’dan Avrupa’ya göçmenleri taşıyan bir bot Türkiye açıklarında batmış ve içinde çocukların da olduğu altı kişi hayatını kaybetmişti. 73 kişi de sahil güvenlik birimleri tarafından kurtarılmıştı.

Paylaşın

Suriye Açıklarında Göçmen Faciası: 34 Ölü

Akdeniz üzerinden Arupa’ya geçmeye çalışan düzensiz göçmenlerin bulunduğu bir botun Suriye açıklarında batması sonucu en az 34 kişi öldü. Çeşitli kaynaklar 20 kişinin ise kurtarıldığını aktardı.

Suriye Sağlık Bakanlığı, kurtarılan 20 kişinin tedavilerinin Suriye’nin Tartus kentindeki hastanede sürdüğünü bildirdi.

Yetkililer, kurtulan göçmenlerin anlattıklarına dayanarak göçmen botunda 120 ile 150 arasında kişinin yolculuk yaptığını; botun Lübnan’ın liman kenti Trablus yakınlarındaki Minyeh’den yola çıktığını söyledi.

Suriye’nin Akdeniz kıyısında yer alan Tartus şehri, Trablus’un yaklaşık 50 kilometre kuzeyinde.

2011’de başlayan Suriye iç savaşından kaçan yaklaşık 1,5 milyon Suriyeli göçmen, Lübnan’da yaşıyor. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne göre ülkede 14 binden fazla da farklı ülkelerden gelen göçmenler var. Bunların çoğunu Filistinli mülteciler oluşturuyor.

Lübnan son yıllarda ciddi bir ekonomik krizle karşı karşıya. Son dönemde Covid-19 salgını, 2020’de Beyrut limanındaki patlama ve bankacılık kriziyle iyice artan ve ciddi bir boyut kazanan ekonomik kriz sebebiyle halkın yüzde 80’inden fazlası temel gıda maddeleri ve ilaç bulmakta zorlanıyor.

Bu durum ülkedeki göçmenler için daha da büyük zorluklara yol açıyor. Göçmenlerin çoğu Avrupa’ya geçmeye çalışırken Akdeniz’de son dönemde ölümler arttı.

Bu ayın başında Lübnan’dan Avrupa’ya göçmenleri taşıyan bir bot Türkiye açıklarında batmış ve içinde çocukların da olduğu altı kişi hayatını kaybetmişti. 73 kişi de sahil güvenlik birimleri tarafından kurtarılmıştı.

Paylaşın

“Türkiye İle Suriye Yönetimi Arasında Görüşmeler Ekim’de Başlayabilir” İddiası

Suriye’nin hükümet yanlısı el-Vatan gazetesi, Türkiye hükümeti içinde Suriye liderliği ile uzlaşma konusunda süregiden tartışmaları yakından izleyen kaynakların Şam ile diplomatik düzeyde diyalogun muhtemelen önümüzdeki ay başlayacağını söylediklerini bildirdi.

Öte yandan bu yakınlaşma, Suriye’de “muhalif” gruplarının geleceklerinden kaygıya düşmelerine yol açıyor. Londra’dan yayın yapan Şarku’l Avsat, Suriye’nin kuzeybatısındaki muhalif gruplarla bir toplantıda bir araya gelen bir Türk askeri kaynağının, Türk kuvvetlerinin Suriye’nin İdlib valiliği ve Halep kırsalından çekilmesine yönelik bir planının olmadığını söylediğini aktardı.

Bir Suriye muhalefet önderinin Şarku’l Avsat’a verdiği demece göree, “Son günlerde kuzeybatı Suriye’de gerçekleştirilen” bu özel toplantıda birkaç “muhalif” asker ve bir Türk askeri yetkilisi yer alıyordu. Kaynak, toplantıda Ankara ile Şam arasında daha sıcak ilişkiler ve normalleşme planlarına ek olarak Suriye’deki son gelişmelerin ele alındığını söyledi.

Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihayıl Bogdanov, Moskova’nın Suriye Dışişleri Bakanı Faysal el-Mikdad ile Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu arasında bir görüşme düzenleme fikrini desteklediğini söyledi.

Suriye’nin hükümet yanlısı el-Vatan gazetesi, Türkiye hükümeti içinde Suriye liderliği ile uzlaşma konusunda süregiden tartışmaları yakından izleyen kaynakların Şam ile diplomatik düzeyde diyalogun muhtemelen önümüzdeki ay başlayacağını söylediklerini bildirdi.

Başta Türkiye’nin Suriye’nin büyük bir bölümünü kontrol altında tutan askerlerini çekmesi konusunda net bir program olmak üzere üzere, tartışma başlıklarında ilerleme sağlanabildiği takdirde iki ülke dışişleri bakanları arasında gelecek ay ya da en geç yıl sonundan önce bir toplantı yapılması söz konusu.

“Muhalifler” yakınlaşmadan kaygılı

Bu yakınlaşma, Suriye’de “muhalif” gruplarının geleceklerinden kaygıya düşmelerine yol açıyor. Londra’dan yayın yapan Şarku’l Avsat, Suriye’nin kuzeybatısındaki muhalif gruplarla bir toplantıda bir araya gelen bir Türk askeri kaynağının, Türk kuvvetlerinin Suriye’nin İdlib valiliği ve Halep kırsalından çekilmesine yönelik bir planının olmadığını söylediğini aktardı.

Kaynağa göre, bu bölgelerdeki Türk kuvvetleri “tamamen muharip birliklerden oluşuyor” ve Astana Anlaşması çerçevesinde Türkiye ve Rusya arasında 2020 başlarında imzalanan bir anlaşma uyarınca konuşlandırılıyor.

Bir Suriye muhalefet önderinin Şarku’l Avsat’a verdiği demece göre, “Son günlerde kuzeybatı Suriye’de gerçekleştirilen” bu özel toplantıda birkaç “muhalif” asker ve bir Türk askeri yetkilisi yer alıyordu. Kaynak, toplantıda Ankara ile Şam arasında daha sıcak ilişkiler ve normalleşme planlarına ek olarak Suriye’deki son gelişmelerin ele alındığını söyledi.

Rusya, Türkiye ve İran Dışişleri Bakanları buluştu

Rojava’da yayın yapan dijital haber mecrası North Press’in haberine göre Çarşamba günü geç saatlerde, Türkiye, Rusya ve İran Dışişleri Bakanları, Suriye’deki durumu görüşmek üzere New York’taki BM Genel Kurulu’nun 77 oturumuna (BMGK 77) ara verildiği sırada bir araya geldi.

Rusya Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, Sergey Lavrov’un İranlı mevkidaşı Hüseyin Amir-Abdullahyan ve Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile Astana formatında üçlü bir görüşmede Suriye’deki mevcut durumu ele aldığı belirtildi.

Lavrov, 11 yıldır iç savaşın harap ettiği Suriye’ye istikrar getirmenin gerekliliğini vurguladıklarını söyledi. Lavrov’a göre, görüşmede Suriye ve çevresindeki mevcut durumla ilgili görüş alışverişinde bulunularak, sahada sürdürülebilir istikrar, Suriye’nin birlik, egemenlik ve bağımsızlığını korumaya dayalı güvenlik ve barış sağlamanın gerekliliği vurgulandı.

Dışişleri Bakanlığı Mevlüt Çavuşoğlu, kapalı kapılar ardında gerçekleşen toplantıya BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pederson’ın katıldığını söyledi. Çavuşoğlu, Twitter’dan yaptığı açıklamada, “Suriye krizine siyasi bir çözüm bulmak için diplomatik çabalarını sürdürdüklerini” söyledi.

Üç dışişleri bakanı, Suriye krizine ve kuzeybatı Suriye’deki gerilimi düşürmeye yönelik bir çözüm için çaba göstermek üzere oluşturulduğu söylenen Astana anlaşması garantör devletlerini temsil ediyor.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

Türkiye İle Suriye Arasındaki Süreç Nereye Evrilir?

Türkiye’nin diplomatik ilişkiler kesilmeden önceki son Şam Büyükelçisi olan Ömer Önhon, önümüzdeki dönemde normalleşme yolunda sürecin derinleşmesi için iki tarafın da karşılıklı olarak atması gereken adımlar olduğunu söyledi.

Önhon, Suriye ile normalleşme sürecinin nereye evrilebileceğiyle ilgili bundan sonra beklenenin görüşmelerin siyasi zemine taşınması olacağı görüşünde:

“Bu işler hep aşama aşama gider. İstihbarat başkanları muhtemelen daha ziyade güvenlik alanında neler yapılabileceği konusunu görüşüyorlardır. Bir de görüşmelerin siyasi zemine taşınmasını ele alıyorlardır. Siyasi zemin nedir? Siyasi zeminde, üst düzey devlet görevlilerinin; dışişleri bakan yardımcıları olabilir, dışişleri bakanlarının kendileri olabilir, bir araya gelip konuşması beklenir.

“Mesela Çavuşoğlu bundan bir sene kadar evvel ne dedi? Belgrad’da koridorda Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad’la tesadüfen karşılaştığını söyledi. Belki son Birleşmiş Milletler toplantılarında da birbirlerine tesadüf ederler olmaz mı? Eğer orası olmazsa, ondan sonraki ilk uluslararası ortamda, onun marjında belki bir araya gelebilirler. Bunlar belli olmaz. Bunlar, olayların, aralarında yapılan görüşmelerin hangi düzeye geldiği ile siyaseten ne kadar kabul edilebilir olduğuyla bağlantılı şeyler.”

Türkiye ile Suriye arasında, ilişkilerin normalleşmesine yönelik bir süreç yürütüldüğü iddiaları son yıllarda sık sık kamuoyunun gündeme geliyor. Geçtiğimiz hafta yaşanan gelişmeler ise ‘sürece’ dair tartışmaları derinleştirdi.

Reuters haber ajansı yayımladığı bir haberinde, Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı Hakan Fidan ve Suriyeli mevkidaşı Ali Memlük’ün son dönemde Şam’da görüşmeler yaptığını bildirdi.

Türkiye’de habere resmi kaynaklardan bir yalanlama gelmedi.

Hürriyet gazetesi ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Şanghay İşbirliği Örgütü’nün Semerkant zirvesinde yaptığı bir konuşmada, “Keşke Esed Özbekistan’a gelseydi, görüşürdüm” dediğini yazdı.

Bu gelişmeleri BBC Türkçe’ye yorumlayan, Türkiye’nin diplomatik ilişkiler kesilmeden önceki son Şam Büyükelçisi olan Ömer Önhon, sürecin belirli bir olgunluğa eriştiğinin görüldüğünü belirtiyor.

“Büyükelçinin Gözünden Suriye” adlı bir kitabı da bulunan Önhon, şimdi beklenenin görüşmelerin siyasi zemine taşınması olduğunu söylüyor.

Süreç ne durumda?

Önhon, Reuters’ın haberine yalanlama gelmemesi nedeniyle bu haberin doğru olarak kabul edilebileceği kanısında.

Buradan hareketle Önhon, ortadaki sürecin belli bir olgunluğa eriştiği yorumunu yapıyor:

“Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ağustos ayında Soçi’den dönerken yaptığı açıklamalar ve arkasından da Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun açıklamaları, Suriye ile Türkiye arasında bir süreç başlatıldığını açıkça ortaya koyuyordu. Konu, kamuoyunun gündemine o şekilde getirildi. Cumhurbaşkanı o açıklamayı yaptığına göre görüşmeler daha o zamandan belli bir olgunluğa erişmişti. Sonra iktidar konuyu gündeme getirdikten sonra baktı ki çok tepki de olmadı.

“Süreç belli bir olgunluğa erişmiş olmalı ki istihbarat başkanları düzeyinde,  üstelik de Şam’da görüşüldüğü açıklandı. Bir de bizim istihbarat başkanımızın Türkiye’deki konumunu göz önünde bulundurduğunuz zaman bunun önemini gayet iyi anlamak mümkün.”

Önhon, “Ortada ciddi bir süreç var ama kolay bir süreç mi? Öyle olmasına imkan yok çünkü ortada o kadar ciddi sorunlar var ki. Bunlar kolay kolay çözülebilecek meseleler değil. Dolayısıyla gayet engebeli bir yolda ilerliyor ama süreç devam ediyor” diyor.

Normalleşmenin önündeki engeller neler?

Peki Önhon’a göre normalleşmenin önündeki en büyük engeller neler?

Önhon, ortada çok sorun olduğunu belirtmekle birlikte bunların en önemlilerini dört başlıkta topluyor:

“Birincisi, Türkiye’nin muhalefete verdiği destek. Muhalif örgütlerin siyasi olarak faaliyet gösterdikleri yer, Türkiye. Bunlar ne olacak?

“İkincisi, güvenliğimiz nedeniyle Suriye toprakları içerisinde askerlerimiz bulunuyor. Yabancı bir ülkenin topraklarında konuşlu bu askerlerimiz ne olacak? Suriye’nin bu konuda tabii ciddi itirazları var.

“Üçüncüsü YPG meselesi var. Bunlar önümüzdeki dönemde ne olacak?

“Türkiye’deki sığınmacıların geri dönmesi gündemin başlıca maddelerinden biri. İç siyasetteki temel gündem maddelerinden biri. Ama geri dönüşler o kadar kolay bir iş değil. Bu insanlar on bir yıldır memleketlerinden uzakta. Bunlar ne olacak?”

Konuların zorluğuna rağmen bir yerden başlanması gerektiğini belirten Önhon, o başlangıcın yapıldığı kanısında.

“Suriye ile normalleşme diğer süreçlerden farklı”

Ankara’nın, son dönemde, arasında sorun bulunan bazı ülkelerle ilişkileri normalleştirmeye çalıştığı görülüyor.

“Birçok ülkeyle ilişkiler bozuldu, bugün iktidar, bunun sürdürülebilir bir yol olmadığını idrak etmiş olmalı ki aramızın bozuk olduğu ülkelerde ara düzeltme hamlelerini başlattı. Önce Mısır, İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ile hamleler başlatıldı” diyen Önkol, Suriye ile ilişkilerin düzeltilmesinin ise çok daha özel yanları olacağı kanısında:

“Suriye ile ilişkilerin Türkiye’yi doğrudan etkileyen iki boyutu var. Bunlardan bir tanesi güvenlik meselesi. Yani YPG, PKK vs. İkincisi de sığınmacılar meselesi. Bizim ne Mısır’la, ne İsrail’le, ne Birleşik Arap Emirlikleri ile böyle meselelerimiz var. Suriye’yle olan bu güvenlik ve sığınmacılar meseleleri, insanların oy verme yönelimleri üzerinde etkili olabilecek konular. Dolayısıyla bu kadar kritik bir seçim öncesinde güvenlik ve sığınmacılar konusunda bir şey yapabilmek veya bir şey yapabilecek gibi görünmek hükümet açısından çok önemli.”

Atılması gereken adımlar neler?

Önhon, önümüzdeki dönemde normalleşme yolunda sürecin derinleşmesi için iki tarafın da karşılıklı olarak atması gereken adımlar olduğunu söylüyor.

Eski büyükelçi bazı örnekler veriyor:

“İki tarafın atması gereken adımlar birbirine bağlı. Mesela Suriyeliler “Türk askeri topraklarımızdan çekilmeli” diyorlar. Zaten bizim taraf bunu açık açık söyledi, bizim orada kalıcı olma gibi bir niyetimiz yok. Bizim askerlerimiz şu anda oradaki güvenlik boşluğundan doğan tehditlere karşı Suriye’de bulunuyorlar. Bu güvenlik boşluğu doldurulduğu ve tehditler ortadan kalktığı zaman çekileceğiz diyorlar. Türkiye oradan tabii ki çekilecektir ama eğer bizim boşalttığımız yerler yine ya YPG ya IŞİD tarafından doldurulup bizim topraklarımıza tehdit teşkil edecekse böyle bir adımı atmak için erken demek değil midir?

“Öbür taraftan sığınmacılar konusu… Biz sığınmacıların artık ülkelerine geri dönmeleri gerektiğini düşünüyoruz. Savaş sona erdi, kalıcı barış ve istikrar da sağlanması için çabalanıyor ama geri dönmeleri için oradaki şartların uygun olması lazım. Burada da tabii Türkiye’nin beklentisi Esad’ın o şartları oluşturması ve dönecek olan sığınmacıların böyle bir tehdit, bir tehlike görmeden oraya gidebilmeleri. Yoksa tehlike görürlerse zaten gitmezler. Bir de gidip de tehlike görürlerse hemen geri dönerler.”

Süreç nereye evrilir?

Önhon, sürecin nereye evrilebileceğiyle ilgili bundan sonra beklenenin görüşmelerin siyasi zemine taşınması olacağı görüşünde:

“Bu işler hep aşama aşama gider. İstihbarat başkanları muhtemelen daha ziyade güvenlik alanında neler yapılabileceği konusunu görüşüyorlardır. Bir de görüşmelerin siyasi zemine taşınmasını ele alıyorlardır. Siyasi zemin nedir? Siyasi zeminde, üst düzey devlet görevlilerinin; dışişleri bakan yardımcıları olabilir, dışişleri bakanlarının kendileri olabilir, bir araya gelip konuşması beklenir.

“Mesela Çavuşoğlu bundan bir sene kadar evvel ne dedi? Belgrad’da koridorda Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad’la tesadüfen karşılaştığını söyledi. Belki son Birleşmiş Milletler toplantılarında da birbirlerine tesadüf ederler olmaz mı? Eğer orası olmazsa, ondan sonraki ilk uluslararası ortamda, onun marjında belki bir araya gelebilirler. Bunlar belli olmaz. Bunlar, olayların, aralarında yapılan görüşmelerin hangi düzeye geldiği ile siyaseten ne kadar kabul edilebilir olduğuyla bağlantılı şeyler.”

Paylaşın

Şam, Türkiye’den Somut Adım Bekliyor: Suriye’nin Talepleri Neler?

Ankara ile Şam arasındaki normalleşme süreci iddiaları derinleşirken, Suriye’nin eski Ankara Büyükelçisi Nidal Kabalan’dan dikkat çeken açıklamalar geldi. Kobalan, Şam’ın Türkiye’den somut bir adım beklediğini söyledi.

Şam’dan telefon yoluyla BBC Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Suriye’nin eski Ankara Büyükelçisi Nidal Kabalan, Türkiye ile Suriye arasında yürütüldüğü öne sürülen, ilişkilerin normalleşmesi sürecinde sınırlı da olsa bir ilerleme olduğunu, gelinen noktada Şam’ın Türkiye’den somut bir adım beklediğini söyledi.

Kabalan, Suriye yönetiminin genel olarak normalleşmeden yana olduğunu, ancak bu konuda resmi bir açıklama yapılmamasının bu beklentiyle ilgili olduğunu belirtti.

Kabalan, Suriye’nin Türkiye’den birçok talebi bulunduğunu ancak ilk aşamada Türkiye’deki Suriyeli muhalif TV kanallarının yayınlarının durdurulmasının önemli bir iyi niyet göstergesi olarak görüleceğini savundu.

Görüşmeler ne aşamada?

Reuters haber ajansı geçtiğimiz günlerde yayımladığı haberinde, Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı Hakan Fidan ve Suriyeli mevkidaşı Ali Memlük’ün son dönemde Şam’da görüşmeler yaptığını bildirdi.

Türkiye’de habere resmi kaynaklardan bir yalanlama gelmedi.

Hürriyet gazetesi ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Şangay İşbirliği Örgütü’nün Semerkant zirvesinde yaptığı bir konuşmada, “Keşke Esed Özbekistan’a gelseydi, görüşürdüm” dediğini yazdı.

Bu iki haber Türkiye kamuoyunda, Ankara ile Şam arasındaki normalleşme süreci iddialarına dair tartışmaları derinleştirdi.

Kabalan, bu gelişmelerin Suriye’de de hem kamuoyunda hem de hükümet çevrelerinde dikkatle takip edildiğini belirtiyor.

Açıklama ve gelişmeleri değerlendiren Kabalan, iki ülke arasındaki normalleşme konusunda “Sınırlı bir ilerleme olduğunu görüyorum” diyor.

Kabalan, Şam’ın konuyla ilgili henüz resmi bir açıklama yapmadığını çünkü Türkiye’den somut bir adım beklediğini belirtiyor ve “Hepimiz olayların nasıl gelişeceğini, Erdoğan ve diğer Türk yetkililer tarafından Suriye ile ilişkilerin yeniden başlaması konusunda yapılan açıklamaların somutlaşıp somutlaşmayacağını bekliyoruz” diye konuşuyor.

Eski büyükelçi, “Türkiye ile ilişkilerin normalleşmesi kesinlikle Suriye halkının ve Suriye devletinin çıkarınadır” diye ekliyor.

‘Şartlar daha uygun’

Kabalan, günümüzde bölgedeki ve dünyadaki siyasi konjonktürün iki ülkenin normalleşmesi için daha uygun olduğu görüşünde.

“Dünya değişti” diyen Kabalan, hem Ukrayna savaşı hem de Orta Doğu’ya değiniyor:

“Belki de yeni bir dünya düzenini gözlemliyoruz. Ukrayna’daki savaş birçok ülke üzerinde etkide bulundu. Bölgenin çeşitli parçalarında yaşanan gerilimler ise daha önce çok daha sert bir tutum alan ülkeleri, yeni açılımlara ikna etti.

“Dolayısıyla koşullar bugün Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin yeniden geliştirilmesi için daha uygun.

“Ancak Türkiye, Suriye’deki gerginliğin artışının bir parçasıydı. Dolayısıyla bu gerginliği azaltmaya başlayacak olan da Türkiye.”

Suriye’nin ilk aşamadaki talepleri neler?

Peki Kabalan’a göre Suriye’nin Türkiye’den beklentileri neler?

Şu talepleri aktarıyor Kabalan:

  • “İdlib Eyaleti’nin kontrolünün tamamen Suriye yönetimine geçmesi,
  • Halep-Lazkiye arasındaki M4 karayolunun kontrolünün yine yönetime verilmesi,
  • Suriyeli kurumlar ve kişilere yönelik yaptırımların kaldırılmasının sağlanması,
  • hem Türkiye hem de bölge ülkelerinin terörist olarak tanımladığı gruplara askeri, mali ve istihbarat desteğinin kesilmesi.”

“Bunlar Suriye’de olumlu karşılanacak ve Şam bu adımlara kesinlikle karşılık verecektir.”

Türk ordusunun Suriye’nin kuzeyindeki varlığına da karşı çıkan Kabalan, Türk tarafının bu bölgedeki, ‘terör örgütleri’ listesinde bulunan YPG gibi grupların milli güvenliğini tehdit etmesi nedeniyle Suriye’de faaliyet gösterdiği yolundaki argümanları hakkında ise şunları söylüyor:

“Suriye açısından bu bir ulusal güvenlik meselesidir. İster Kürt ister Arap ister Türkmen vs. olsun, tüm illegal grupların silahlı varlığına karşıyız. Terörizmin de net bir tanımına ihtiyacımız var.

“Erdoğan, Putin ve Reisi’nin Tahran’da katıldığı son zirvede Suriye’nin toprak bütünlüğü vurgusu yapıldı. Bu çok önemli ve buna ulaşmak için kapsamlı bir plana ihtiyaç var.

“Sınır güvenliği konusunun iki ülke açısından önemli bir geçmişi var. Ankara’da büyükelçilik görevini yürütürken Türk ve Suriyeli istihbarat görevlileri arasında sistemli bir şekilde üst düzey toplantılar olurdu.

“Suriye ile Türkiye arasında, Suriye’nin kuzeyinde terörist Kürt gruplarının kontrolü konusunda ciddi bir iş birliği vardı. Öncesinde de Adana anlaşması imzalanmıştı.”

‘Türkiye’nin TV kanallarını durdurması Şam’da karşılık bulur’

Kabalan, Suriye’nin Türkiye’den çeşitli talepleri olmakla birlikte bu ana taleplere kıyasla daha küçük bir somut adımın, Şam’da bir iyi niyet işareti olarak karşılanacağı ve buna olumlu yanıt verileceği kanısında.

Kabalan, bunun örneğin Türkiye’deki muhalif Suriyeli TV kanallarının yayınlarının durdurulması olabileceğini savunuyor:

“Kişisel görüşüme göre Türkiye’nin, bu ülkede yayın yapan Suriyeli muhalif TV kanallarının çalışmasını durdurması küçük ve hayli uygulanabilir bir adım olur.

“Erdoğan, Mısır ile normalleşme sürecini başlattığında ülkedeki Müslüman Kardeşler’in TV kanallarının Mısır hükümeti ve liderini eleştirmelerini durdurmuştu. Küçük ve uygulanabilir bir adım gerilimin düşmesini sağlayabilir ve bu adım Şam’da kesinlikle çok iyi karşılanacaktır.”

Göçmenlerin geri dönüşü konusuna yaklaşım nasıl?

Kabalan, önümüzdeki dönemde iki ülke arasındaki önemli gündem maddelerinden birinin Suriyeli göçmenlerin ülkelerini dönüşü olacağını belirtiyor.

Eski büyükelçiye göre Suriyelileri ağırlayan bölge ülkelerinden geri dönüşlerde Suriye ile hem bölge ülkeleri hem de uluslararası kurumların bir iş birliği yürütmesi gerektiği kanısında.

Suriyeli göçmenlerin farklı ülkelerde siyasi amaçlar için kullanıldığını öne süren Kabalan, “Türkiye’deki mültecilerin önemli bir bölümü dönmek istiyor” yorumunu yapıyor.

Ancak hem Birlemiş Milletler’e bağlı ajanslar hem de çeşitli uluslararası insan hakları örgütleri ise Suriye’deki şartların dönüş için olgunlaşmadığını savunuyor.

Kabalan, dönenlerin, ülkelerinde çeşitli insan hakları ihlalleriyle karşılaştıkları yönündeki açıklamalara karşı çıkıyor:

“Suriyeli mültecilerin geri dönüşü konusunun yakın bir gelecekte halledilebileceğini düşünüyorum. Mültecilerin büyük bir bölümünün güvenli bir şekilde ülkelerine dönebileceğine inanıyorum. Bir tanesi yeni olmak üzere birçok af çıkartıldı. Suriye yönetiminin dönenleri tutuklandığı propagandası yapılıyor. Yüzbinlerce insanın döndüğünü ve silah taşımış kişilerin dahi normal yurttaşlar olmayı kabul ederek döndüğünü biliyorum.”

Kabalan, “militan, tutucu gruplar” olarak tarif ettiği gruplarla ise diyaloğun mümkün olmadığı söylüyor.

‘Normalleşme iki ülkenin de çıkarına’

Sınır güvenliğine sık sık vurgu yapan Kabalan, 12 yıllık sürecin iki ülkeye de ekonomik ve politik olarak zararlar verdiğini belirtiyor.

Eski büyükelçi normalleşmenin iki ülkenin de ulusal çıkarlarının gereği olduğunu savunuyor.

Kabalan, ilişkilerin gerçek anlamda normalleşmesi ve büyükelçiliklerin açılması aşamasına geçilmesi için ise zamana ihtiyaç olduğunu söylüyor.

Paylaşın

Suriye’deki ‘Yeşilköy ABD Üssü’ne Roket Saldırısı Düzenlendi

Suriye’nin kuzeydoğusundaki Deyrizor kentinde yer alan Yeşilköy ABD askeri üssüne roket saldırısı düzenlendiği açıklandı. Saldırıyla ilgili soruşturma başlatıldığı açıklanırken daha fazla ayrıntı verilmedi.

Yeşilköy üssüne geçen ay da iki saldırı düzenlenmiş ve en az bir ABD’li askerin hafif yaralandığı açıklanmıştı.

ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM), Suriye’nin kuzeydoğusundaki askeri üssüne roket saldırısı düzenlendiğini açıkladı.

Yapılan açıklamada, Deyrizor’daki Yeşilköy üssüne gerçekleştirilen saldırının Türkiye saatiyle 19.05’te meydana geldiği bildirildi.

ABD ya da bölgedeki Uluslararası Koalisyon güçlerine zarar gelmediği ve herhangi bir ekipmanın vurulmadığı duyuruldu.

Üsse üç roket ateşlendiği, bir başka roketin 5 kilometre uzaklıkta fırlatma noktasında bulunduğu belirtildi.

CENTCOM, saldırıyla ilgili soruşturma başlatıldığını açıklarken daha fazla ayrıntı verilmedi.

İran’ın yarı resmi haber ajansı Tasnim’in aktardığına göre bölgedeki bir muhabir, bunu şimdiye kadarki “en yoğun” saldırı diye niteledi. Roketlerin, üsteki hayati noktaları vurduğu öne sürüldü.

Yeşilköy üssüne geçen ay da iki saldırı düzenlenmiş ve en az bir ABD’li askerin hafif yaralandığı açıklanmıştı.

ABD bunun ardından İran destekli gruplara operasyon düzenlemişti.

Petrol sahası içindeki Yeşilköy’de koalisyon güçlerinin konakladığı konutların yanı sıra silah depoları da var.

ABD ilk kez eski başkanları Barack Obama döneminde IŞİD’e karşı Suriye’de konuşlanmıştı. Ülke, bölgede ana gövdesini Türkiye’nin terör örgütü olarak kabul ettiği YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’ne destek veriyor.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Reuters: Ankara Ve Şam Temaslarını Artırdı

Ankara – Şam arasındaki ilişkiler yeni bir döneme giriyor… Türkiye – Suriye arasındaki ilişkilerinin normalleşmesi on yıldan uzun süredir devam eden iç savaşı yeniden şekillendirebilir. Kaynaklar iki ülke arasındaki temasların arttığına dikkat çekti.

Reuters’ın Türk ve Suriyeli kaynaklara dayandırdığı haberine göre, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı Hakan Fidan, geçen haftalarda Suriyeli mevkidaşı ile Şam’da birkaç kez bir araya geldi. İstihbarat teşkilatı başkanları arasındaki bu sık görüşme, Rusya’nın Suriye’de taraflar arası iletişimi artırma çabalarının işe yaradığının işareti olarak görülüyor.

Ajansa bilgi veren Şam ile bağlantılı bir kaynak, Fidan ve Suriye istihbarat teşkilatı başkanı Ali Mamlouk’un son olarak bu hafta Suriye’nin başkentinde bir araya geldiğini söyledi.

İki ülke arasındaki temaslar, Türkiye’den iki ve bölge ülkelerinden bir kaynağa göre Ukrayna işgalinin daha da uzamasına hazırlık yapan ve Suriye üzerindeki nüfuzunu korumak isteyen Moskova’nın dış politikasında değişimin bir yansıması olarak görülüyor.

Türkiye’den üst düzey bir yetkili ve bir güvenlik yetkilisinin verdiği bilgiye göre Cumhurbaşkanı Erdoğan’a en yakın isimlerden olan Fidan ile Mamlouk görüşmelerde iki ülkenin dışişleri bakanlarının nasıl bir araya getirilebileceğini değerlendirdiler.

Türk yetkili, “Rusya, Suriye ve Türkiye’nin sorunlarını aşmalarını ve herkese… hem Türkiye hem de Suriye’ye faydası olacak belli anlaşmalara varmalarını istiyor” dedi.

Yetkili, büyük sorunlardan birinin de Türkiye’nin Suriyeli muhalifleri Şam ile ileride yapılabilecek görüşmelere dahil etmek istemesi olduğunu belirtti.

Rusya’nın politika değişimi

Türk güvenlik yetkilisi Rusya’nın Ukrayna’ya odaklanmak için askeri güçlerini kademeli olarak Suriye’den çektiğini ve Suriye’de “siyasi çözümü hızlandırmak” için Esad ile ilişkisini normalleştirmesini Türkiye’den istediğini ifade etti.

Şam ile bağlantılı olan kaynak, askeri güçlerini Ukrayna’ya yeniden konuşlandırmasının gerekmesi durumunda kendisinin ve Esad’ın konumunu sağlamlaştırmaya çalışan Rusya’nın Suriye’yi de görüşmelerde bulunmaya yönlendirdiğini söyledi.

Kaynağa göre Fidan’ın Ağustos sonunda gerçekleştirdiği iki günlük Şam ziyareti de dahil olmak üzere en son görüşmelerde ülkelerin daha yüksek seviyede bir araya gelmesinin temeli atılmaya çalışıldı.

Ankara, İran’ın Suriye’de nüfuzunu artırmasını istemiyor

Üst düzey Türk yetkili, Rus birliklerin bıraktığı boşluğun İranlı ya da İran tarafından desteklenen güçler tarafından doldurulmasını Ankara’nın istemediğini söyledi.

Türk güvenlik yetkilisi İran’ın nüfuzunun artmasını Rusya’nın da istemediğini ifade etti.

Bir diplomat, Rusya’nın yaz başında Suriye’nin güneyinden, özellikle de İsrail sınırında bulunan bölgelerden sınırlı sayıda askerini geri çektiğini ve bu boşluğun İran ile bağlantılı güçler tarafından doldurulduğunu belirtti.

Şam ile bağlantılı kaynak ve Esad yanlısı ikinci üst düzey bir kaynak Türkiye-Suriye temaslarının oldukça ilerleme kaydettiğini söyledi, ancak detay vermediler.

Şam ile bağlantılı üçüncü bir kaynağın verdiği bilgiye göre, Türkiye-Suriye ilişkilerinde buzlar erimeye başladı ve ilişkiler “anlayış iklimi yaratacak seviyeye” ulaştı.

Reuters, kaynakların kamuoyuna açıklanmayan temasların hassasiyeti nedeniyle adlarının açıklamak istemediğini kaydetti. Ajans ayrıca, Rusya Dışişleri Bakanlığı, Türkiye Savunma Bakanlığı, MİT ve Suriye İstihbarat Bakanlığı’nın bu konudaki sorulara yanıt vermediğini bildirdi.

Paylaşın

“MİT Başkanı Hakan Fidan, Şam’da Suriyeli Mevkidaşı İle Görüştü” İddiası

MİT Başkanı Hakan Fidan’ın Şam’daki Suriye İstihbarat Başkanı Ali Memlük ile son haftalarda birkaç görüşme yaptığı iddia edildi. Görüşmede her iki ülke istihbarat başkanları, Türkiye ve Suriye dışişleri bakanlarının nasıl bir araya gelebileceklerini ele aldığı ifade edildi.

Birleşik Krallık merkezli haber ajansı Reuters, aralarında Türk yetkililerin de olduğu dört kaynağa dayandırdığı haberinde Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı Hakan Fidan’ın Şam’daki Suriye İstihbarat Başkanı Ali Memlük ile son haftalarda birkaç görüşme yaptığını yazdı.

Habere göre görüşmede her iki ülke istihbarat başkanları, Türkiye ve Suriye dışişleri bakanlarının nasıl bir araya gelebileceklerini ele aldı.

Türk yetkili, “Rusya, Suriye ve Türkiye’nin aralarındaki sorunları aşmasını ve hem Türkiye’nin hem de Suriye’nin kendi çıkarına olan bazı anlaşmalara varmasını istiyor” dedi.

Türk yetkiliye göre en büyük zorluklardan biri Türkiye’nin Şam’la yapılacak görüşmelere Suriyeli isyancıları da dahil etme isteği.

Türk güvenlik yetkilisi, Rusya’nın Ukrayna’ya odaklanmak için Suriye’deki askeri varlığının bir kısmını kademeli olarak geri çektiğini ve Suriye’de “siyasi çözümü hızlandırmak” için Türkiye’den Esad ile ilişkilerini normalleştirmesini istediğini söyledi.

Şam’a yakın bir kaynak ise Rusya’nın Suriye’yi görüşmelere katılmaya zorladığını, zira Moskova’nın Ukrayna’ya yeniden kuvvet kaydırmak zorunda kalması halinde Esad’ın ve kendisinin pozisyonunu sağlamlaştırmaya çalıştığını söyledi.

Paylaşın

Türkiye Ve Suriye’yi Birbirlerine Kim Ve Ne Yaklaştırıyor?

Suriye parlamentosu Uluslararası Komitesi başkanı Butrus Marjan İzvesitiya’ya Ankara’nın “kuzey Suriye’deki kontrol ettiği bölgelerden geri çekilmesi ve Suriye Arap Cumhuriyeti (SAR) topraklarındaki terörist gruplara destek vermemesi” koşuluyla Suriye’nin Türkiye’yle ilişkileri yeniden kurmaya hazır olduğunu açıkladı.

Önceki günlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın işbaşından uzaklaştırılması niyetinde olmadığını belirtmiş, Dışişleri Bakanı da, komşu ülkeyle diyaloğu sürdürme konusunda herhangi bir ön koşulları bulunmadığını belirtmişti.

Rusya Federasyonu Parlamentosu’nun üst kurulu Federasyon Konseyi’nden İzvestiya’ya, Rusya Federasyonu’nun Şam ile Ankara arasındaki yakınlaşmaya olumlu baktığı söylendi. Uzmanlar, iki ülke arasındaki ilişkilerin çözüm yoluna girmesinin Türkiye’de yaklaşan seçimler ve [Ankara’nın] Suriyeli mülteciler sorununu çözme ihtiyacından kaynaklandığı kanısında.

180 derece dönüş

6 Ağustos’ta Soçi’de Vladimir Putin ile görüşmeden dönüş yolunda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye ve Suriye istihbarat servislerinin “terör örgütleri”yle mücadele konusunda diyalog yürüttüğünü söylemişti.

Genel olarak yeni bir şey içermeyen bu açıklama  -Türkiye ile Suriye arasındaki güvenlik alanında diyalog Suriye’deki 10 yıllık iç savaş boyunca sürdürülmüştü- Şam’la yakınlaşmaya yönelik bir dizi ek adım öncesinde gelmişti.

11 Ağustos’ta Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu bu rotayı biraz daha net bir şekilde özetledi. Bakan, “Ankara, Suriye muhalefeti ile Esad rejimi arasındaki siyasi uzlaşmayı destekliyor” dedi.

Çavuşoğlu, Ekim 2021’de Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad ile bir araya geldiğini de belirtti -bu, 2011’de Suriye’de iç savaşın patlak vermesi öncesinden bu yana iki ülke politikacıları arasındaki en üst düzey buluşmaydı.

Daha yakın zamanlarda ifadeler daha da belirginleşti. 19 Ağustos’ta Cumhurbaşkanı Erdoğan, Şam ile “diplomasinin asla kesilmemesi gerektiğini” ve Ankara’nın “Suriye ile [ilişkilerde] daha fazla adım atması gerektiğini”, Türkiye’nin Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ı devirmeyi amaçlamadığını söyledi.

Bakan Çavuşoğlu, Erdoğan’ın sözlerinin ardından, Ankara’nın Şam’la diyaloğun yeniden kurulması için ön koşul belirlemediğini de sözlerine ekledi.

Bu, Türk liderliğinin gidişatında köklü bir değişikliğe işaret ediyor. Ankara, Mart 2012’de Suriye’yle diplomatik ilişkilerini koparmış ve büyükelçiliğini kapatmıştı. Aynı yıl Ağustos’ta Erdoğan, Esad hükümetini “terörist” olarak nitelendirerek, savaşta ölen Suriyelilerin hayatları için “rejimin bir bedel ödeyeceğini” kaydetmişti.

Sıcaklaşan söylem ikliminde medya, Türkiye ve Suriye liderlerinin 15-16 Eylül’de Semerkant’ta yapılacak ŞİÖ zirvesinin oturum aralarında bir araya gelebileceğini ileri sürse de Türkiye Dışişleri Bakanlığı başkanı bu olasılığı yalanladı.

Butrus Marjan: Türkiye işgalci olduğunu ve terörist çeteleri barındırdığını kabul etmeli 

Suriye parlamentosunun uluslararası komitesi başkanı Butrus Marjan, İzvestiya’ya verdiği demeçte, Şam’ın Ankara ile ilişkileri geliştirmeye hazır olduğunu söyledi -ancak bir dizi koşulla.

Marjan “Her şeyden önce Türkiye, yabancı toprakları işgal ettiğini, BM Güvenlik Konseyi kararıyla bu şekilde sınıflandırılan terör çetelerini barındırdığını kabul etmelidir. Ayrıca Türkiye’nin işgal altındaki Suriye topraklarından çekilmeye hazır olması gerekiyor ve o zaman evet, Suriye ilişkileri geliştirmeye hazır olacak” dedi.

Suriyeli siyasetçi ülkeler arasındaki ilişkilerin, her iki devletin ortak çıkarları dikkate alınarak, iyi komşuluk ilişkileri temelinde inşa edilmesi gerektiğini belirtti.

Marjan, “Türkiye önce söylediklerim[i yerine getirmeye] hazırsa, Suriye de Ankara ile ilişkilerini geliştirmeye hazırdır. Ama şimdilik, bahsettiğim engeller hala devam ediyor ve bunlar temel,” diye ekledi. Marjan, Suriye ve Türkiye istihbarat teşkilatlarının başkanlarının görüşmesini doğrulamadı, ancak yalanlamadı da: “Ülkeler arasında güvenlik alanında temaslar var.”

“[Bu ilişkiler], terörle mücadelede kullanılabilir çünkü Türkiye de bundan zarar görüyor. Ve bu temaslar, Türkiye’de barınmakta olan kimi terörist çetelere karşı savaşmakta ortak çıkarımız olduğu anlamında gelebilir” dedi.

Dışişleri İzvestiya’ya yanıt vermedi

Dışişleri Bakanlığı, İzvestiya’nın görüş talebine yanıt vermedi. Ancak daha önce, hükümet yanlısı Türkiye gazetesi, Türkiye’nin Beşar Esad hükümetine, Kürt YPG’nin Suriye topraklarından “tamamen çıkarılması” ve Suriyeli mültecilerin güvenli bir şekilde geri dönüşü de dahil olmak üzere beş talepte bulunduğunu bildirmişti.

Gazete’nin iddiasına göre Suriye de buna karşılık “İdlib, Reyhanlı-Cilvegözü ve Kesep kontrol noktaları ile Cilvegözü ve Şam arasındaki ticaret koridorunun, Deyrizor ve Haseke arasındaki M-4 otoyolunun kontrolününün Şam’a devrini” ve “Ankara’nın Suriye’ye yönelik ABD ve AB yaptırımlarının kaldırılmasını desteklemesi”ni istemişti.

Seçim süreci

Federasyon Konseyi Uluslararası İşler Komitesi Birinci Başkan Vekili Vladimir Jabarov, İzvestiya’ya Rusya’nın Türkiye ve Suriye arasındaki yakınlaşmanın iki ülke ilişkileri açısından olumlu bir adım olarak gördüğünü söyledi.

Jabarov, “Türk liderliğinin daha önce Beşar el-Esad’ı Suriye’nin meşru lideri olarak tanımayı reddetmiş olduğu göz önünde tutulursa müzakereler her halü karda olumlu bir adımdır.” dedi. “Müzakerelerin olması bile çok iyi arkasından ne gelir bakalım görelim”

Türkiye Gündemi Telegram kanalı yazarı Yaşar Niyazbayev de Ankara-Şam ilişkilerinde olumlu gelişmeler gerçekleştiği ve bunların hakiki olduğu kanısında.

Yorumcu, İzvestiya’ya verdiği demeçte “Yakınlaşma, Erdoğan’ın Ağustos başlarında Soçi’ye yaptığı ziyaretin ardından uçakta gazetecilere, Vladimir Putin’in kendisine kuzey Suriye’de askeri operasyon yürütmemesi, ve Beşar Esad ile müzakere yürütme tavsiyesinde bulunduğunu söylemesiyle başladı. Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’ndan ve Erdoğan’a yakın sosyalist Vatan Partisi liderliğinden olumlu sinyaller geldi. Hatta ilişkileri 2011’den öncesi düzeye döndürmek üzere çağrılar bile yapıldı” dedi.

Arap ayaklanması ve Suriye’deki iç savaş başlamadan önce Şam ve Ankara arasında çok yakın ilişkiler kurulmuştu. 2010’da iki ülke arasındaki ticaret cirosu 1.8 milyar doları aşmış, Türkiye Suriye’nin en büyük ticaret ortağı olmuştu.

2012’de ilişki en düşük noktasıya geriledi: Türkiye’nin 2010’daki 1.4 milyar dolara olan Suriye’ye ihracatı 501 milyon dolara düştü.

Ancak 2017-2018’de Türkiye’nin Suriye’ye ihracatı savaş öncesi seviyelere döndü: 2017’de neredeyse 1,4 milyar dolara ulaşmıştı.

Yaşar Niyazbayev, Erdoğan’ın şu anda Suriye ile yakınlaşmasının iki ana nedeni olduğunu vurguluyor. Suriyeli mülteciler ve Kürt ayrılıkçılar.

“Erdoğan ve muhalefet mülteciler ve ayrılıkçılar konusunda hemfikir”

“Türkiye’de zaten Suriye’den 3,6 milyon mülteci var, bu iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin itibarını olumsuz etkiliyor. Bu arka plana üzerinde muhalefet, Erdoğan’ı ve göç politikasını aktif bir biçimde eleştiriyor. Açıkça yabancı düşmanı açıklamalar yapan kendi güçlü seçmen kitlesine sahip bir milliyetçi parti bile kuruldu,” diyor

Kürt sorununda, Yaşar Niyazbayev’in açıkça ortaya koyduğu gibi, Erdoğan’ın karşısına koyduğu ana hedef, savaşçıları kuzey Suriye’de barınan, Türkiye’de yasaklı Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) Türkiye’nin güney sınırlarını yönelik topçu atışlarından korunmak.

Türkiye’nin Suriye’nin Tel Rıfat kenti bölgesinde gerçekleştirmek istediği askeri operasyonun ilk hedefi, tüm Suriye-Türkiye sınırı boyunca 30 kilometrelik bir “güvenlik kuşağı” oluşturmak, yani Suriye’nin kuzeyinde “Fırat Kalkanı” (2016), “Zeytin Dalı” (2018) ve “Barış Pınarı” (2019) operasyonları sırasında başlayan kontrollü bir “koridor” inşaatını tamamlamaktı.

Yaşar Niyazbayev, “Bu bağlamda, hem Erdoğan hem de muhalefet, güney sınırlarını güvence altına almanın en iyi yolunun askeri işgal değil, Şam ile müzakereler olduğu konusunda hemfikir oldular” diyor.

Şam ve YPG arasındaki temaslar artarken

Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin ısındığına ilişkin haberler, Şam’ın Suriye’nin kuzeydoğusundaki Kürt gruplarla yakınlaşmaya başladığı haberleriyle aynı zamana denk geliyor. Özellikle yaz aylarında Suriye ordusu ve Kürt Halk Savunma Birlikleri’nin (YPG) ortak devriyelerine ilişkin açıklamalar yapıldı. Ancak Kürt hareketi liderlerinin de açıkça dile getirdiği gibi, Şam ve Suriye Arap Cumhuriyeti’ndeki Kürtler’e özerklik tanınması konusundaki müzakerelerde ilerleme yok.

Ankara ve Şam arasındaki yakınlaşma, Suriye ve Türkiye arasında halihazırda yürürlükte olan 1998 Adana anlaşmalarıyla tutarlı. İki ülkenin güvenlik alanında pekiştirdiği işbirliği sonrasında Şam PKK’nın kendi topraklarında faaliyet göstermesine izin vermeyeceğini kabul etti. Ancak Ankara’nın, Suriye muhalefetini ve Suriye’deki Özgür Suriye Ordusunu (ÖSO) açıkça desteklemesine Şam, Suriye’nin kuzeyinde PKK ve diğer Kürt gruplarla temaslar kurarak karşılık verdi.

Ocak 2019’da Rusya Federasyonu ve Türkiye cumhurbaşkanları arasındaki bir toplantıda her iki lider de yeniden Adana anlaşmalarına değindi Vladimir Putin, Ankara ile Şam arasındaki 20 yıllık anlaşmanın hala bağlayıcı olduğunu vurgularken, Recep Tayyip Erdoğan Türkiye’nin bunu gündeminde tutacağını belirtti.

“Çözüm” Erdoğan’ın imajı için 

Siyaset bilimci Kerim Has’a göre, seçimler öncesi imaj açısından Şam ile yakınlaşma Cumhurbaşkanı Erdoğan için gerekli olabilir.

Yorumcu İzvestiya’ya verdiği söyleşide Erdoğan’ın yakın gelecekte -Suriye ile ilişkilerin tamamen yeniden kurulmasına değil- ama Türkiye’deki mülteci sorununu Şam ile ilişkilerin yeniden kurulması yoluyla çözebileceğini göstereceği bir sonuç elde etmek istediğini söyledi.

Siyaset bilimci Has, Türk liderin sözlerini yerine getirmek için zamanı olamayacağı için fazla telaş etmeyeceği görüşünde

Türkiye’deki seçimlerde Suriye kartı ilk kez kullanılmayacak. Mart 2011’de, Suriye’deki çatışma başladığında, o zaman Başbakan olan Erdoğan (Türkiye, Temmuz 2018’deki rejim değişikliğine kadar 95 yıl boyunca parlamenter bir cumhuriyetti) Suriye muhalefetinin eylemlerini açıkça destekledi -bu, Haziran 2018 seçimlerinde Erdoğan’ın iktidarını pekiştirdi. Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) rekor yüzde 49,9 oy alırken, muhalefetteki Cumhuriyet Halk Partisi yüzde 29’da kalmıştı.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın