Dünyanın “En Eski Alfabesi” Suriye’de Keşfedildi

Yıllardır, Antik Mısırlıların ilk alfabeyi bulduğuna dair yaygın bir inanış vardı. Şimdi ise bu sorgulanıyor ve son keşif bilinen ilk alfabetik yazının yaşını yaklaşık 500 yıl geriye çekiyor.

Haber Merkezi / Johns Hopkins Üniversitesi’nden bilim insanları, kilden yapılmış küçük silindirlerin üzerinde bilinen en eski alfabetik metnin kazındığını ifade ediyorlar.

Parmak uzunluğundaki silindirler, bir zamanlar iki ticaret yolunun kavşağında bulunan ve bugünkü Suriye’nin kuzeybatısında yer alan Tell Umm-el Marra adlı eski bir kentte keşfedildi.

Testler, silindirlerin MÖ 2400 ile 4400 yılları arasına tarihlendiğini ortaya koyuyor. Bu tarih, bilinen diğer alfabetik yazılardan yaklaşık 500 yıl önceye denk geliyor.

Bilim insanları kil silindirlerin üzerindeki küçük deliklerden yola çıkarak, bunların büyük ihtimalle başka bir nesneye bağlı olduğunu ve bir tür etiket görevi gördüğünü tahmin ediyor.

Arkeolog Glenn Schwartz, “Belki bir geminin içindekiler hakkında ayrıntılı bilgi veriyorlar, belki de geminin nereden geldiği veya kime ait olduğu hakkında bilgi veriyorlar” diye açıkladı: “Yazıyı tercüme edecek bir araç olmadan, sadece spekülasyon yapabiliriz.”

Glenn Schwartz, bilim insanlarının daha önce alfabenin MÖ 1900’den sonra Mısır’da veya civarında icat edildiğini düşündüklerini belirterek şu ifadeleri kullandı:

“Ancak bizim eserlerimiz daha eski ve haritada farklı bir bölgeden, bu da alfabenin düşündüğümüzden tamamen farklı bir köken hikayesi olabileceğini gösteriyor.”

Alfabenin kökenine ilişkin genel kabul gören teori, M.Ö. 1900’lü yıllarda Mısır’da yaşayan okuma yazma bilmeyen bir grup madenciye dayanmaktadır.

Çevrelerinde gördükleri hiyerogliflerden esinlenen göçmen işçiler, Mısır hiyerogliflerinin biçimlerini temel alarak kendi Sami dilleri için harfler oluşturdular.

MÖ 1300 civarında Batı Asya’nın Doğu Akdeniz bölgesi olan Levant’a yayıldı. Buradan Akdeniz’e yayılmaya başlamış ve zamanla Yunan ve Latin alfabelerine dönüşmüştür.

Paylaşın

ABD, Suriye’den Çekilirse Ne Olur?

Eski Başkan Donald Trump, ABD’nin (Amerika Birleşik Devletleri) 47. Başkanı olarak Beyaz Saray’a dönüyor. Gözler, Donald Trump ve kabinesinin dış politikayı nasıl şekillendireceğine çevrildi.

Türkiye’nin Donald Trump’ın ikinci döneminden en büyük beklentisi ABD’nin Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) desteğini kesmesi ve askerlerini Suriye’nin kuzeyinden çekmesi. SDG’nin omurgasını Ankara’nın “terör örgütü” olarak nitelendirdiği Halkın Savunma Birlikleri (YPG) oluşturuyor.

Trump 2018 yılında çekilme kararı almış ancak ABD Savunma Bakanlığı’nın (Pentagon) direnişini aşamamıştı. Türkiye, Trump’ın bu kez süreci tamamlayabileceği düşüncesinde.

2017-2021 arası başkanlık yapan Donald Trump’ın dört sene aradan sonra Beyaz Saray’a yeniden dönecek olması, Türkiye gibi ABD ile hem ikili hem de bölgesel açıdan yakın ilişkileri olan ülkelerde işbirliğinin nasıl gelişeceğine ilişkin öngörü ve beklentilerin sıkça dillendirilmesine neden oldu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, başkanlık seçimlerini kazanması nedeniyle telefonla arayıp kutladığı Donald Trump ile çalışmaya hazır olduğunu belirtirken, Ankara’nın Washington’dan beklentilerini de saklamadı. Türkiye’nin en ciddi beklentisi, Suriye’nin kuzeyindeki Amerikan askeri varlığının sonlandırılması.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Trump ile görüşmesinin ardından Türk basınına yaptığı açıklamada, “yeni dönemde” Trump ile temas içinde kalacaklarını ve Orta Doğu’daki gelişmeleri şekillendirmeye çalışacaklarını kaydetti. Erdoğan, “Örneğin Suriye’den ABD askerlerinin çekilmesi konusunu değerlendireceğiz. PKK/PYD/YPG terör örgütüne verdikleri desteği sonlandırmaları nasıl olacak?” dedi.

Suriye’de 2014’ten bu yana asker bulunduran ABD, Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) ile mücadelede SDG ile ortaklık yapıyor. Amerikan basınında çıkan haberlerde bölgedeki mevcut asker sayısının 900 kadar olduğu, bu askerlerin birkaç farklı Amerikan üssünde barındıkları kaydediliyor.

Trump’ın, Mayıs 2017’de Pentagon’a, YPG’ye silah ve askeri ekipman sağlama talimatı vermesiyle ortaklığın şekli ve kapsamı daha da arttı. Türkiye, ABD’ye yönelttiği eleştirilerde, verilen zırhlı araçlar ve sofistike silahlar sonucu YPG’nin küçük ölçekli bir devletin sahip olacağı askeri güce sahip olduğunu, bunu da Kuzey Suriye’de kendi yönetimini kurmak için kullandığını vurguluyor.

Ankara’daki diplomatik kaynaklara göre, Erdoğan’ın ABD ile Suriye’den çekilme konusunun görüşüleceğine ilişkin açıklaması zeminsiz değil. Diplomatik kaynaklar, Washington’da ABD’nin Suriye politikasının son dönemde yeniden masaya yatırıldığını, 2025-2026 döneminde çekilmeyi içeren bir sürecin yaşanabileceğini belirtiyorlar.

Suriye konusunda Ankara-Washington hattında en son üst düzey görüşme, ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Vekili John Bass’ın Eylül ayında Ankara’ya yaptığı ziyaret kapsamında oldu. Bass, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın yanı sıra Dışişleri Bakan Yardımcısı Nuh Yılmaz ve diğer yetkililerle bir araya geldi.

Kaynaklar, ABD’nin henüz resmi olarak çekilme gibi bir gündeminin olmadığını ancak Ankara’ya sorunun işbirliği temelinde çözülmesi gerektiği mesajının verildiğini kaydettiler. Mevcut yönetimin başlattığı bu gözden geçirmenin Trump’ın iş başına gelmesinin ardından devam edeceği, Ankara ile Washington’un bir çerçevede uzlaşabilecekleri Ankara’da yapılan değerlendirmeler arasında.

ABD’de başkanlık yarışından Trump lehine çekilen ve yeni yönetimde aktif rol alması beklenen Robert Kennedy Jr. de geçen hafta Amerikan basınına, Trump’ın Kuzey Suriye’deki Amerikan askerlerinin bölgeden çekilmesi gerektiğini düşündüğünü söyledi.

Kennedy’e göre Trump, Amerikan askerlerinin Türkiye ve Kürt güçleri arasında çıkacak bir çatışmada arada kalmasından kaygı duyuyor ve geri çekilmeleri gerektiğini düşünüyor. Aslında Trump, ilk dönem başkanlığı sırasında da Suriye’den askerleri çekme konusunda karar almış ancak bunu yaşama geçirememişti.

Trump, Aralık 2018’de Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptığı bir telefon görüşmesi sonrası, ABD’nin Kuzey Suriye’de IŞİD’i yendiğini ve artık askerlerin geri dönebileceklerini açıklamıştı. Pentagon, ani ve sürpriz olarak gördüğü bu kararı uygulamamış, asker sayısını azaltmakla yetinmişti.

Diplomatik kaynaklar, Trump’ın ilk dönemine göre kurumlar üzerindeki kontrolünün daha arttığı bir süreçte ABD başkanlığı yapacağını hatırlatıyor ve başta CENTCOM (Merkezi Kuvvetler Komutanlığı) olmak üzere askerin çekilme yönünde alınacak bir karara karşı çıkamayacaklarını iddia ediyor.

Buna karşın diplomatik kaynaklar, ABD’nin ancak Türkiye ile kapsamlı bir anlaşma sonucunda bölgedeki varlığını sonlandırabileceğini; Türk hükümetinden IŞİD ile mücadeleye devam ederken, YPG ve bölgedeki diğer Kürt grupların güvenliği açısından taahhütler isteyebileceğini vurguluyorlar.

Türkiye ile ABD ve diğer Batılı güçler arasında ele alınması gereken bir diğer konunun da SDG tarafından oluşturulan cezaevlerinde tutulan 5 bin kadar tutuklu IŞİD üyesinin akıbeti olduğu kaydediliyor. Aileleriyle birlikte sayıları 50 bini bulan bu grupların nasıl kontrol edileceği IŞİD karşıtı koalisyonunda yer alan ülkelerin bir süredir tartıştıkları bir konu.

ABD’nin Suriye’deki askeri varlığının diğer bir amacı da aynı ülke topraklarında askeri güç bulunduran Rusya ve İran’ı dengelemek olduğu kaydediliyor. Amerikan askerlerinin çekilmesinin etkilerinin ne olacağı, boşluğun Suriye rejimi tarafından mı yoksa Türkiye ve ona bağlı gruplar tarafından mı doldurulacağı da tartışılan konular arasında.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

Suriye İle Normalleşme: Şam’dan “Kürtlere Saldırmak İstiyorlar” Açıklaması

Ankara – Şam hattındaki normalleşme sürecine ilişkin konuşan Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın üst düzey danışmanlarından Buseyna Şaban, müzakerelerin, Türkiye’nin Suriye topraklarından çekilme ilkesini uygulanmasına bağlı olduğunu belirtti.

Şaban, Ankara’nın ‘normalleşme’ sürecinden bahsederken ‘yanıltıcı davrandığını’ dile getirerek, şu ifadeleri kullandı:

“Erdoğan, Türkiye cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde Suriye ile yakınlaşma arzusundan bahsettiği açıklamalarda bulunduğunda bu seçimi kazanma amaçlıydı, ancak sundukları hiçbir şey yoktu. Sahada yaptıklarını sürdürmek, topraklarımızı işgal etmek, ortalığı kasıp kavurmak, Kürtlere saldırmak istiyorlar.”

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın üst düzey danışmanlarından Buseyna Şaban, Ankara-Şam ilişkilerine yönelik açıklamalarda bulundu. Şaban’ın açıklamaları, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 21 Eylül’de yaptığı konuşmanın ardından geldi.

Türkiye’deki yetkililerin, ‘Suriye ile yakınlaşma’ konusunu kendi çıkarları için kullanmaya çalıştığını dile getiren Şaban, “Bugün Türkiye, Suriye’nin kuzeybatısının kıymetli, değerli ve zengin bir parçası olan topraklarımızın bir kısmını işgal ediyor ve tehlikeli bir Türkleştirme süreci yürütüyor” dedi.

Türkiye ile müzakerelerin, Suriye topraklarından çekilme ilkesinin uygulanmasına bağlı olduğunu belirten Şaban, Ankara’nın ‘normalleşme’ sürecinden bahsederken ‘yanıltıcı davrandığını’ dile getirdi. El Arab’ın aktardığına göre Şaban, şu ifadeleri kullandı:

“Erdoğan, Türkiye cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde Suriye ile yakınlaşma arzusundan bahsettiği açıklamalarda bulunduğunda bu seçimi kazanma amaçlıydı, ancak sundukları hiçbir şey yoktu. Sahada yaptıklarını sürdürmek, topraklarımızı işgal etmek, ortalığı kasıp kavurmak, Kürtlere saldırmak istiyorlar.”

Suriye Devlet Başkanı Esad’ın sözlerini de hatırlatan Şaban, şöyle devam etti: “Türkiye’nin Suriye topraklarından çekilme şartını kabul etmesi gerektiğini bildirdik. Hemen çekilmeleri gerektiğini söylemedik ancak bu ilkeyi kabul etmek istemiyorlarsa masaya oturmayacağız.”

Suriye Devrim ve Muhalefet Güçleri Ulusal Koalisyonu Başkanı Hadi el Bahra ise, “Türkiye Cumhurbaşkanı’nın Suriyeli mevkidaşı ise görüşme çağrıları abartılı” dedi.

Erdoğan ne demişti?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD’ye gitmeden önce yaptığı açıklamada, şu ifadeleri kullanmıştı: “Suriye’deki gerilimin artık sona ermesi gerektiğini, oradaki istikrarsızlığın başta terör örgütleri olmak üzere tabii İsrail’in bir devlet terörü estirdiğini çok açık, net ortaya koyacağız. Bu artık sıradan bir basit terör değil, devlet terörü. Bunu bugüne kadar çok kez tekrar ettik, söyledik.

Ama bazıları hala özellikle batılı ülkeler bunu anlamamakta ısrar ediyor. Biz de söylemekte ısrar edeceğiz ve bunu özellikle de inşallah Birleşmiş Milletlerdeki konuşmamda ifade edeceğim. Bu gerginliğin sona ermesi, Suriye topraklarının tamamında huzur ve istikrarın sağlanması için Türkiye ve Suriye’nin birlikte atabileceği adımlar Şam yönetimini, muhaliflerin bir süredir Suriye’de çatışmasızlığın sağladığını görüyoruz. Bu durum kalıcı çözüm için etkin bir kapı aralamak adına elverişli bir ortam sağlıyor.

Suriye dışında milyonlarca insan vatanlarına dönmek için bekliyor. Biz bu konuda çağrımızı yaptık ve Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi için Beşar Esad ile görüşme irademizi de ortaya koyduk. Biz şimdi karşı taraftan cevap bekliyoruz. Biz buna hazırız. Halkı Müslüman iki ülke olarak artık bu birlikteliği, bu beraberliği bir an önce gerçekleştirelim istiyoruz. İki ülke ilişkilerinde yeni bir dönemde böylesi bir görüşme neticesinde inşallah başlar diye inanıyorum.”

Normalleşmede ilk adım 28 Aralık’ta atıldı

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Suriyeli mevkidaşı Faysal Mikdad, Suriye’de savaşın başladığı 2011 yılından bu yana dışişleri bakanları düzeyinde ilk kez resmi görüşme için Moskova’da bir araya gelmişti.

Toplantıda ilişkilerin normalleştirilmesinin yanı sıra Suriye’deki iç savaştan kaçarak Türkiye’ye sığınan 3,7 milyon Suriyeli mültecinin ülkelerine gönüllü geri dönmeleri konusunun da ele alınacağı kaydedilmişti.

Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesinde konuyla ilgili yer alan açıklamada “Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi hakkında görüş alışverişinde bulunulması, terörle mücadele, siyasi süreç, sığınmacıların gönüllü, güvenli ve onurlu dönüşleri de dahil olmak üzere insani konuların ele alınması planlanmaktadır” denilmişti.

Ankara ile Şam arasındaki normalleşme sürecinde Rusya’nın da girişimleriyle ilk somut adım bakanlar düzeyinde 28 Aralık’ta atılmıştı.

Moskova’da 28 Aralık 2022’de Türkiye, Rusya ve Suriye savunma bakanları ve istihbarat başkanlarının katılımıyla yapılan üçlü toplantıda Suriye krizi, mülteci sorunu ve Suriye topraklarında bulunan tüm terör örgütleri ile ortak mücadele çabaları ele alınmıştı.

İlk görüşmede Şam yönetiminin, Türkiye’den, topraklarından çekilmesini ve Özgür Suriye Ordusu’nu (ÖSO) “terörist” olarak tanınmasını istediği ancak bu taleplerin Türkiye tarafından geri çevrildiği bildirilmişti.

Nisan başında dışişleri bakan yardımcıları düzeyinde yapılan toplantıya İran da katıldı. Türkiye, Suriye, Rusya ve İran savunma bakanları ve istihbarat başkanlarının katıldığı 25 Nisan’da yapılan toplantı, Ankara ile Şam arasında başlatılan normalleşme sürecinde yeni bir adım olmuştu.

Milli Savunma Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, Türkiye “Suriye topraklarında her şekliyle terör örgütleri ve tüm aşırılıkçı gruplarla mücadele, Suriyeli mültecilerin topraklarına dönmelerine yönelik çabaların yoğunlaştırılması”na vurgu yaptı ve tarafların “Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılı olduklarını teyit” ettikleri belirtilmişti.

Suriye ise “Türk birliklerinin Suriye’den çekilmesi” talebini yinelemişti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 28 Aralık toplantısı öncesinde Suriye’nin kuzeyindeki YPG güçlerine yönelik olası kara operasyonuyla ilgili açıklamada bulunurken, “Biz şu an itibarıyla Suriye, Türkiye, Rusya üçlü olarak bir adım atalım istiyoruz.

Bunun için de önce istihbarat örgütlerimiz bir araya gelsin, ardından savunma bakanlarımız bir araya gelsin, daha sonra dışişleri bakanlarımız bir araya gelsin. Onların yaptığı görüşmelerden sonra da biz liderler olarak bir araya gelelim. Bunu da Sayın Putin’e teklif ettim. O da buna olumlu baktı. Böylece bir dizi görüşmeler zincirini başlatmış olacağız” şeklinde konuşmuştu.

Erdoğan’ın açıklamalarının ardından Rus medyasına yansıyan haberlerde, Moskova’nın Türkiye tarafından önerilen üçlü diplomasi mekanizması fikrine sıcak baktığı belirtilmişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Kasım ayında Suriye Devlet Başkanı Esad ile görüşebileceğinin sinyalini vermiş ancak Esad, Türkiye Suriye’nin kuzeyindeki askerlerini çekmeyi kabul etmediği müddetçe Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmeyeceğini söylemişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Washington’da yaptığı basın toplantısında Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’a Suriye ile normalleşme gündemi kapsamında Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile görüşme talimatı verdiğini söylemişti.

Washington dönüşü uçakta gazetecilere açıklamalarda bulunan Erdoğan yol haritasının muhataplarıyla birlikte Fidan’ın oluşturacağını bildirmişti. “Suriye’nin toprak bütünlüğünün bizim de çıkarımıza olduğunu her fırsatta dile getiriyoruz. Suriye’de inşa edilecek hakkaniyetli bir barış, en çok bize fayda sağlayacak” diyen Erdoğan, bu inşa sürecinin en önemli adımı da Suriye ile yeni bir dönem başlatmaktan geçtiğini söylemişti.

Şu ana kadar bu sürecin olumlu istikamette geliştiğini ve yakın zamanda somut adımlar atılmasını beklediklerini ifade eden Erdoğan, ABD ve İran’ın da bu süreci desteklemesi gerektiğine dikkat çekmişti. Bu süreci baltalamak isteyenlere karşı da “hazırlıklı oldukları” mesajını vermişti.

Erdoğan, “Suriye’nin bir ve bütün olarak yeni bir gelecek inşa etmesi için oluşacak iklimden kimsenin rahatsızlık duymaması temel beklentimizdir. Bu süreci terör örgütleri zehirlemek için elinden geleni yapacaklardır. Provokasyonlar tertipleyip oyunlar kuracaklardır. Tüm bunların farkındayız ve hazırlıklıyız” demişti.

16 Temmuz’da yapılan kabine toplantısının ardından açıklamalarda bulunan Erdoğan, Beşar Esad’a isim vermeden çağrıda bulunarak, “Karşılıklı saygı ve müşterek menfaatler temelinde daha önce karşımızda konumlanan ülkelerle dahi ilişkilerimizi güçlendirdik. Tüm bunları malum çevrelerin körüklediği eksen tartışmasına rağmen başardık” demiş ve eklemişti:

“Dostlarımızın sayısını çoğaltmaya büyük önem veriyoruz. Büyük güçler arasındaki paylaşım kavgasının hızlandığı bir dönemde dış siyasette yeni denklemler kurmamız Türkiye için tercihten öte ihtiyaçtır. Bu açılımlara komşularımızla birlikte diğer ülkelerin de muhtaç olduğunu görüyoruz. Bunun için sıkılı yumrukların açılmasında fayda olduğunu görüyoruz.”

Suriye Halk Meclisi’nde konuşan Devlet Başkanı Beşar Esad, “Egemenlik ve uluslararası hukuk, ilişkilerin onarılması konusunda ciddi olan tüm tarafların ilkeleriyle tutarlıdır ve terörle mücadele her iki tarafın da ortak çıkarıdır” demiş ve eklemişti:

“Komşu ülkenin topraklarını oradan çekilmek için işgal etmedik, teröre desteğimizi durdurmak için de destek vermedik … Çözüm açık sözlü olmak ve kibri değil hatayı tespit etmektir… Gerçek nedenlerini göremediğimiz bir sorunu nasıl çözebiliriz? İlişkiyi yeniden tesis etmek için öncelikle bu ilişkinin bozulmasına neden olan sebeplerin ortadan kaldırılması gerekir ve biz hiçbir hakkımızdan vazgeçmeyeceğiz.”

(Kaynak: Gazete Duvar)

Paylaşın

ABD, Beşar Esad İle Normalleşmeye Karşı

Türkiye ile Suriye arasında süren normalleşme çabalarına ilişkin soruları yanıtlayan ABD yönetiminden bir yetkili, Suriye’de çatışmaları sonlandıracak siyasi bir çözüme yönelik ilerleme olmadan rejim ile ilişkilerin normalleşemeyeceğini ifade etti.

Erdoğan, “Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi için Beşar Esat ile görüşme irademizi de ortaya koyduk. Biz şimdi karşı taraftan cevap bekliyoruz” demişti. Türk askerlerinin Suriye’den çekilmesini isteyen Beşar Esat, “Türkiye ile ilişkileri düzeltme çabalarının şimdiye kadar somut bir sonuç getirmediğini” söylemişti.

ABD yönetimi, Türkiye’nin son dönemde Beşar Esat rejimiyle ilişkileri normalleştirme çabalarının hatırlatılması üzerine, Suriye rejimi ile normalleşmeye karşı olduğunu vurguladı.

VOA’nın, “ABD yönetiminin Arap ülkeleri ile Suriye rejimi arasındaki normalleşme çabalarına karşı olduğu ve Türkiye’nin Esat rejimiyle yakınlaşma çabalarıyla ilgili ABD yönetiminin tutumunun ne olduğunun” sorması üzerine, ABD yönetiminden bir yetkili, bu haberleri gördüklerini, bu konunun Türkiye’ye sorulması gerektiğini, geçmişte de benzer haberler çıktığını ama bunların bir sonucunun görülmediğini kaydetti.

Yetkili, Esat rejimiyle normalleşmeyi desteklemediklerini vurgulayarak, ABD yönetiminin Suriye’de çatışmaları sonlandıracak siyasi bir çözüme yönelik ilerleme olmadan rejim ile ilişkilerin normalleşemeyeceğini belirtti.

Amerikalı yetkili ayrıca, bir ülke Suriye rejimi ile ilişkiler yürütüyorsa, bu angajmanın Suriyeliler’in insani, insan hakları ve güvenlik durumlarını iyileştirmek ve BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararının hedeflerine ulaşmak için kullanılması çağrısında bulunduklarını kaydetti.

BM Güvenlik Konseyi’nin 18 Aralık 2015’te oy birliği ile kabul ettiği 2254 sayılı kararda, Suriye’de acil bir ateşkesin sağlanması ve ülkede siyasi çözüme ulaşılması çağrısı yapılıyor.

Türkiye bir süredir Esat rejimiyle normalleşme isteğini ortaya koyuyor. Son olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ABD ziyareti öncesi ,“Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi için Beşar Esat ile görüşme irademizi de ortaya koyduk. Biz şimdi karşı taraftan cevap bekliyoruz” demişti.

Türk askerlerinin Suriye’den çekilmesini isteyen Beşar Esat, geçen ay yaptığı açıklamada, “Türkiye ile ilişkileri düzeltme çabalarının şimdiye kadar somut bir sonuç getirmediğini” söylemişti.

“IŞİD’le mücadele ve SDG’ye destek sürecek”

Rusya Dışişleri Bakanı’nın geçtiğimiz günlerdeki “Suriye’deki Kürtler Amerika’ya güvenmemeli” sözlerinin hatırlatılması ve ABD’nin Suriye’deki Kürtler’e verdiği desteğin geleceğine ilişkin bir soru üzerine de Amerikalı yetkili, Suriye’de IŞİD’le mücadeleye ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) de dâhil olmak üzere oradaki ortaklara desteğin sürdüğünü belirtti.

ABD’nin Irak ve Suriye’deki askeri varlığıyla ilgili basında yer alan haberlere rağmen, bu bölgedeki güçlerini geri çekmediklerini ve bölgeden de kovulmadıklarını kaydeden yetkili, yaptıkları şeyin koalisyonun Irak’taki askeri misyonunu sona erdirmek ve IŞİD’in yeniden oluşmasını engellemek üzere ortaklarıyla çalışmaya devam ederek ikili güvenlik ortaklıklarına geçiş yapmak olduğunu söyledi.

Türkiye, ABD’den Suriye’de IŞİD’le yürüttüğü mücadelede, Suriye’deki Kürt partisi Demokratik Birlik Partisi (PYD) ve silahlı kanadı YPG’ye verdiği desteği kesmesini talep ediyor.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

Suriye, Asker Kaçakları Ve Küçük Suçlar İçin Af Çıkardı

Suriye yönetimi, 22 Eylül 2024 tarihinden önce basit suçlardan yargılanan veya hapse atılanlar ve asker kaçaklar için af çıkardı. Suriye yönetimi, Mart 2011’den bu yana benzer aflar çıkarmıştı.

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, 22 Eylül 2024 tarihinden önce işlenen firar suçları, cünhalar ve ihlaller için genel af sağlayan bir Kanun hükmünde kararname yayınladı.

SANA haber ajansının aktardığına göre; kararnamede, Askeri Ceza Kanunu’nda açıklanan iç ve dış kaçış suçlarının faillerine verilecek cezanın tamamı için genel af öngörülmektedir.

Bu kararnamenin hükümleri, saklanan ve adaletten kaçanları, yurt içinde üç ay, yurt dışında ise dört ay içinde teslim olmadıkça kapsamamaktadır.

Kararnamede ayrıca, topluma ve devlete ciddi saldırı teşkil eden bazı cünhalar, rüşvet, sahtecilik ve genel ahlaka aykırı bazı kabahatler dışındaki tüm cünhalar ve ihlallere ilişkin cezalar için genel af öngörülmektedir.

K.H. Kararname doğrultusunda gelen bu af, inşaat kontrol yasalarında öngörülen bazı kabahatleri, ekonomik suçları, elektrik hırsızlığını, iletişim hizmetlerini almak için hileli yollara başvurmayı ve Tüketiciyi Koruma Kanunundaki cünhaları da kapsamamaktadır.

Bu af, kişinin malına saldırı içeren cünhalarda mağdur için  kişilik hakkı saklı kamlak kaydıyla tazminat talep etmektedir.

Paylaşın

Suriye İle Normalleşme: Erdoğan’dan “Yanıt Bekliyoruz” Açıklaması

Ankara – Şam hattındaki normalleşme sürecine ilişkin konuşan Erdoğan, “Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi için Esad ile görüşme iradesini ortaya koyduk, artık karşı taraftan yanıt bekliyoruz. Yeni dönem böyle bir görüşmeyle birlikte başlar diye düşünüyorum” dedi.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler 79’uncu Genel Kurulu’na katılmak üzere Amerika Birleşik Devletleri’ne (ABD) hareketi öncesi Atatürk Havalimanı’nda basın toplantısı düzenledi.

Basın toplantısında, 24 Eylül Salı günü BM Genel Kurulu’na hitap edeceğini belirten Erdoğan, ABD’deki temaslarında özellikle “Gazze’deki soykırıma ve İsrail’in saldırgan politikalarına karşı atılabilecek ortak adımlar” icin görüşmelerde bulunacağını vurguladı.

BM Güvenlik Konseyi ve uluslararası finans mimarisi başta olmak üzere küresel yönetişim mekanizmasının reform ihtiyacına dikkat çekeceğini de belirten Erdoğan, “Netanyahu ve şebekesi radikal siyonist ideolojilerini hayata geçirmek için her türlü provokasyona, her türlü tahrike başvurmaktadır. Lübnan’a yönelik son günlerde yapılan saldırılar, İsrail yönetiminin savaşı bölgeye yayma planlarına dair endişelerimizi haklı çıkardı. İsrail bir kez daha maalesef devlet gibi değil, bir terör örgütü gibi saldırılar düzenliyor” diye konuştu.

Erdoğan’a, ABD’ye hareketi öncesinde düzenlenen basın toplantısında Suriye ile ilişkilerdeki son durum da soruldu. Erdoğan, buna şöyle cevap verdi: “Suriye topraklarının tamamında huzur ve istikrarın sağlanması için Türkiye ve Suriye’nin birlikte atabileceği adımlar Şam yönetimini muhaliflerin bir süredir Suriye’de çatışmasızlığın sağladığını görüyoruz. Bu durum kalıcı çözüm için etkin bir kapı aralamak adına elverişli bir ortam sağlıyor.

Suriye dışında milyonlarca insan vatanlarına dönmek için bekliyor. Biz bu konuda çağrımızı yaptık ve Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi için Beşar Esad ile görüşme irademizi de ortaya koyduk. Biz şimdi karşı taraftan cevap bekliyoruz. Biz buna hazırız. Halkı Müslüman iki ülke olarak artık bu birlikteliği, bu birlikteliği, bu beraberliği bir an önce gerçekleştirelim istiyoruz. İki ülke ilişkilerinde yeni bir dönemde böylesi bir görüşme neticesinde inşallah başlar diye inanıyorum.”

Normalleşmede ilk adım 28 Aralık’ta atıldı

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Suriyeli mevkidaşı Faysal Mikdad, Suriye’de savaşın başladığı 2011 yılından bu yana dışişleri bakanları düzeyinde ilk kez resmi görüşme için Moskova’da bir araya gelmişti.

Toplantıda ilişkilerin normalleştirilmesinin yanı sıra Suriye’deki iç savaştan kaçarak Türkiye’ye sığınan 3,7 milyon Suriyeli mültecinin ülkelerine gönüllü geri dönmeleri konusunun da ele alınacağı kaydedilmişti.

Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesinde konuyla ilgili yer alan açıklamada “Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi hakkında görüş alışverişinde bulunulması, terörle mücadele, siyasi süreç, sığınmacıların gönüllü, güvenli ve onurlu dönüşleri de dahil olmak üzere insani konuların ele alınması planlanmaktadır” denilmişti.

Ankara ile Şam arasındaki normalleşme sürecinde Rusya’nın da girişimleriyle ilk somut adım bakanlar düzeyinde 28 Aralık’ta atılmıştı.

Moskova’da 28 Aralık 2022’de Türkiye, Rusya ve Suriye savunma bakanları ve istihbarat başkanlarının katılımıyla yapılan üçlü toplantıda Suriye krizi, mülteci sorunu ve Suriye topraklarında bulunan tüm terör örgütleri ile ortak mücadele çabaları ele alınmıştı.

İlk görüşmede Şam yönetiminin, Türkiye’den, topraklarından çekilmesini ve Özgür Suriye Ordusu’nu (ÖSO) “terörist” olarak tanınmasını istediği ancak bu taleplerin Türkiye tarafından geri çevrildiği bildirilmişti.

Nisan başında dışişleri bakan yardımcıları düzeyinde yapılan toplantıya İran da katıldı. Türkiye, Suriye, Rusya ve İran savunma bakanları ve istihbarat başkanlarının katıldığı 25 Nisan’da yapılan toplantı, Ankara ile Şam arasında başlatılan normalleşme sürecinde yeni bir adım olmuştu.

Milli Savunma Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, Türkiye “Suriye topraklarında her şekliyle terör örgütleri ve tüm aşırılıkçı gruplarla mücadele, Suriyeli mültecilerin topraklarına dönmelerine yönelik çabaların yoğunlaştırılması”na vurgu yaptı ve tarafların “Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılı olduklarını teyit” ettikleri belirtilmişti.

Suriye ise “Türk birliklerinin Suriye’den çekilmesi” talebini yinelemişti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 28 Aralık toplantısı öncesinde Suriye’nin kuzeyindeki YPG güçlerine yönelik olası kara operasyonuyla ilgili açıklamada bulunurken, “Biz şu an itibarıyla Suriye, Türkiye, Rusya üçlü olarak bir adım atalım istiyoruz.

Bunun için de önce istihbarat örgütlerimiz bir araya gelsin, ardından savunma bakanlarımız bir araya gelsin, daha sonra dışişleri bakanlarımız bir araya gelsin. Onların yaptığı görüşmelerden sonra da biz liderler olarak bir araya gelelim. Bunu da Sayın Putin’e teklif ettim. O da buna olumlu baktı. Böylece bir dizi görüşmeler zincirini başlatmış olacağız” şeklinde konuşmuştu.

Erdoğan’ın açıklamalarının ardından Rus medyasına yansıyan haberlerde, Moskova’nın Türkiye tarafından önerilen üçlü diplomasi mekanizması fikrine sıcak baktığı belirtilmişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Kasım ayında Suriye Devlet Başkanı Esad ile görüşebileceğinin sinyalini vermiş ancak Esad, Türkiye Suriye’nin kuzeyindeki askerlerini çekmeyi kabul etmediği müddetçe Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmeyeceğini söylemişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Washington’da yaptığı basın toplantısında Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’a Suriye ile normalleşme gündemi kapsamında Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile görüşme talimatı verdiğini söylemişti.

Washington dönüşü uçakta gazetecilere açıklamalarda bulunan Erdoğan yol haritasının muhataplarıyla birlikte Fidan’ın oluşturacağını bildirmişti. “Suriye’nin toprak bütünlüğünün bizim de çıkarımıza olduğunu her fırsatta dile getiriyoruz. Suriye’de inşa edilecek hakkaniyetli bir barış, en çok bize fayda sağlayacak” diyen Erdoğan, bu inşa sürecinin en önemli adımı da Suriye ile yeni bir dönem başlatmaktan geçtiğini söylemişti.

Şu ana kadar bu sürecin olumlu istikamette geliştiğini ve yakın zamanda somut adımlar atılmasını beklediklerini ifade eden Erdoğan, ABD ve İran’ın da bu süreci desteklemesi gerektiğine dikkat çekmişti. Bu süreci baltalamak isteyenlere karşı da “hazırlıklı oldukları” mesajını vermişti.

Erdoğan, “Suriye’nin bir ve bütün olarak yeni bir gelecek inşa etmesi için oluşacak iklimden kimsenin rahatsızlık duymaması temel beklentimizdir. Bu süreci terör örgütleri zehirlemek için elinden geleni yapacaklardır. Provokasyonlar tertipleyip oyunlar kuracaklardır. Tüm bunların farkındayız ve hazırlıklıyız” demişti.

16 Temmuz’da yapılan kabine toplantısının ardından açıklamalarda bulunan Erdoğan, Beşar Esad’a isim vermeden çağrıda bulunarak, “Karşılıklı saygı ve müşterek menfaatler temelinde daha önce karşımızda konumlanan ülkelerle dahi ilişkilerimizi güçlendirdik. Tüm bunları malum çevrelerin körüklediği eksen tartışmasına rağmen başardık” demiş ve eklemişti:

“Dostlarımızın sayısını çoğaltmaya büyük önem veriyoruz. Büyük güçler arasındaki paylaşım kavgasının hızlandığı bir dönemde dış siyasette yeni denklemler kurmamız Türkiye için tercihten öte ihtiyaçtır. Bu açılımlara komşularımızla birlikte diğer ülkelerin de muhtaç olduğunu görüyoruz. Bunun için sıkılı yumrukların açılmasında fayda olduğunu görüyoruz.”

Suriye Halk Meclisi’nde konuşan Devlet Başkanı Beşar Esad, “Egemenlik ve uluslararası hukuk, ilişkilerin onarılması konusunda ciddi olan tüm tarafların ilkeleriyle tutarlıdır ve terörle mücadele her iki tarafın da ortak çıkarıdır” demiş ve eklemişti:

“Komşu ülkenin topraklarını oradan çekilmek için işgal etmedik, teröre desteğimizi durdurmak için de destek vermedik … Çözüm açık sözlü olmak ve kibri değil hatayı tespit etmektir… Gerçek nedenlerini göremediğimiz bir sorunu nasıl çözebiliriz? İlişkiyi yeniden tesis etmek için öncelikle bu ilişkinin bozulmasına neden olan sebeplerin ortadan kaldırılması gerekir ve biz hiçbir hakkımızdan vazgeçmeyeceğiz.”

Paylaşın

Save the Children: Suriye’deki Çatışmalarda En Çok Çocuklar Zarar Gördü

Save the Children Suriye Direktörü Rasha Muhrez, Suriye’de devam eden çatışmaların, çocukların hayatları, gelecekleri ve aileleri için ciddi riskler oluşturduğu konusunda uyardı.

Haber Merkezi / Rasha Muhrez, “Suriye genelinde son dönemde gerçekleşen çatışmalarda, elektrik ve su istasyonları, okullar ve hastaneler gibi hayati önem taşıyan sivil altyapılar tahrip oldu” dedi.

Muhrez, Suriye’deki insani durumun daha önce görülmemiş düzeyde olduğunu, yaklaşık yarısı çocuk olmak üzere 16 milyondan fazla insanın acil yardıma ihtiyaç duyduğunu belirtti.

Rasha Muhrez, Suriye krizinin başlangıcından bu yana en yüksek rakam olduğu belirterek, devam eden şiddetin zaten felaket boyutunda olan insani krizi daha da kötüleştirdiği uyarısında bulundu.

Muhrez, çatışmaya dahil olan tüm tarafları, sivillerin ve sivil altyapının korunmasını öngören uluslararası hukuka uymaya çağırdı.

Öte yandan Birleşmiş Milletler (BM) Bağımsız Uluslararası Suriye Araştırma Komisyonu (IICI), yayınladığı yeni bir raporda, Suriye’de artan şiddet konusunda uyardı. Komisyon, raporunda Suriye’de kontrolden çıkma riski olan kaygı verici bir insani krizin giderek derinleştiğini vurguladı.

Raporda ülke genelinde, ekonominin büyük bir hızla çöküşü, kamu desteklerinin budanması ve yerel otoritelerin yırtıcı uygulamalarının ortasında umutsuzlukla körüklenen yeni protestoların  patlak verdiği kaydedildi.

Raporda özellikle Türkiye’nin kontrolündeki bölgelerde ağır insan hakları ihlalleri yaşandığı, sivillerin hedef alındığı, Kürt bölgelerine yönelik askeri operasyonların ve saldırıların yoğunlaştığı belirtildi.

Bölgedeki altyapıyı tahrip ederek yerel halkı zor durumda bırakan saldırılarla eş zamanlı olarak keyfi gözaltılara, işkence ve yağmalama vakalarına da sıkça rastlandığı vurgulandı.

Paylaşın

Suriye İç Savaşı Türkiye Demokrasisini Nasıl Bozdu?

Türkiye – Suriye ilişkililerinin normalleşmesine ilişkin önemli mesajların verildiği bir dönemde, ABD merkezli düşünce kuruluşu Freedom House’ın (Özgürlük Evi) önemli isimlerinden Nate Schenkkan, “Suriye, Türkiye’yi nasıl bozdu?” başlığıyla bir yazı yayımladı.

Suriye iç savaşın Türkiye demokrasisine ve Washington-Ankara ilişkilerine verdiği zarar vurgulayan Schenkkan, yazısına Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’la görüşmeye sıcak baktığı mesajı verdiğini anımsatarak başlıyor: Bu an, Türk tarihindeki olağanüstü çalkantılı dönemin sonu anlamına geliyor.

2010’lu yıllarda Türkiye’nin Arap Baharı ve özellikle Suriye’deki yansımalarının girdabına kapılarak zor zamanlar geçirdiğini savunan Nate Schenkkan, “Bu kritik dönemde Türkiye bölgeyi etkisine alan kaosun hem mağduru hem de aktörü oldu” diyor.

Schenkkan, Erdoğan ve yakın çevresinin, ezilen Müslümanların özgürlüğünü savunan bir ideoloji ve devrimler aracılığıyla Ortadoğu’yu değiştiremese de özellikle 2013-2017’de Türkiye’de görülen şiddet dalgası ve siyasi kargaşayla birlikte otoriter bir sistem kurabildiğini öne sürüyor.

Bu dönemdeki Gezi Parkı olayları, Kürt sorununa çözüm sürecinin çöküşü, terör saldırıları ve darbe girişimi hatırlatılıyor.

Schenkkan, ABD’nin YPG güçleriyle IŞİD’e karşı yaptığı ittifak ve HDP’nin başkanlık karşıtı propagandasının Erdoğan’ın güvenlik kurumlarındaki şahin kanatlarla yürümesinde etkili olduğunu söyleyerek ekliyor:

O dönem yaygın olan ‘Türkiye, İslam Devleti’ni destekledi’ suçlaması hep abartılıydı. 2014-2015’te IŞİD, Türkiye’deki Kürt hareketine saldırırken Ankara için en iyi söylenebilecek şey, müdahale etmekle pek ilgilenmediği olur; en kötü şeyse bu konuda suç ortağı olduğudur.

MHP’yle ittifaka giden Erdoğan’ın iddiasının aksine başkanlık sisteminin Türkiye’ye istikrar getirmediği de savunulan tezler arasında: Nihayetinde Kürt hareketini bastırmak, Türkiye’nin sınırlarını korumak ve iktidarda kalmak gibi dar çıkarlar kazandı. Ezilen Müslümanların hakları için savaşmaya dair kuru gürültüye rağmen Erdoğan’ın dış politikası artık kendini korumaya dair daha küçük hedeflere yöneliyor.

Yazar, ABD’nin Ortadoğu politikasınıysa şöyle suçluyor: Suriye iç savaşının Türkiye demokrasisine ve ABD-Türkiye ittifakına yönelik zarara bakıldığında, Amerika’nın bu dönemdeki Ortadoğu politikasının temel günahı ortaya çıkıyor. Basitçe söylemek gerekirse, Washington çok fazla müdahil olmadan dahil olmaya çalıştı.

Yazar, sorunlara yol açan asıl sebebin, ABD’nin Ortadoğu’ya müdahil olmama rüyası olduğunu iddia ediyor. Gönülsüzce icra edilen ve birbiriyle çelişen politikaların yarattığı sorunların Türkiye demokrasisinde ve Ankara-Washington ilişkilerinde çok iyi bir şekilde görülebileceğini öne sürüyor:

İslam Devleti’ne karşı YPG’yle çalışmak, ABD’nin Türkiye cumhuriyetini parçalamaya ve ülkedeki iç çatışmaları derinleştirmeye azmettiği yönündeki popüler komplo teorisini büyüttü.

Schenkkan, Barack Obama döneminde Arap Baharı’na verilen desteğin ortaya çıkan belirsizliklerle azaldığını, ABD’nin bir yandan IŞİD’le mücadeleyi YPG’yle yürütürken diğer yandan Türkiye’nin bu örgüt ve uzantılarına düzenlediği operasyonlara ses çıkarmadığını ve bu olayların Ankara-Washington ilişkilerinde kırılma yarattığını sıralıyor.

Türkiye’de son iki yılda yapılan seçimlerin değişim arzusunu gösterdiğini savunan yazar, Washington’ın artık yeni döneme yatırım yapması gerektiğini de iddia ediyor:

Bir ormanın yangından sonra yeniden büyümesi gibi, Türkiye’de de afetten sonra farklı sosyal ve siyasi oluşumlar meydana geliyor. Bunlar nihayetinde ülkenin hukukun üstünlüğünün yeniden sağlanması, yurttaşlık haklarının korunması ve ülkedeki çoğulculuğun yeniden tesisi için faydalı olabilir.

Schenkkan, Türkiye’nin daha kapsayıcı bir yönetime sahip olması için ABD’nin burslar ve araştırma destekleri gibi çeşitli programlar uygulayabileceğini ve Washington’ın koyacağı küçük hedeflerle Türkiye’nin daha iyi bir geleceğe kavuşabileceğini savunarak yazısını bitiriyor.

Freedom House bağımsız bir düşünce kuruluşu olduğu iddiasını taşısa da ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından fonlanıyor. CIA’in yönettiği öne sürülen Freedom House’ın eski başkanı Michael Abramowitz, artık yine benzer suçlamaların hedefi olan yayın kuruluşu Amerika’nın Sesi’nin (Voice of America/VOA) başında.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

İsrail’den Suriye’ye Hava Saldırısı: En Az 25 Ölü

İsrail tarafından Suriye’nin Hama iline düzenlenen hava saldırılarında en az 25 kişi hayatını kaybetti. Saldırılarda, 6’sı ağır 36 kişinin de yaralandığı duyuruldu.

İsrail, son yıllarda Şam yönetiminin kontrolündeki bölgelere yüzlerce saldırı gerçekleştirdi, ancak operasyonları nadiren kabul ediyor. İsrail, Suriye’ye yönelik saldırılarına dair resmi açıklama yapmıyor.

İsrail Suriye’nin Hama kenti yakınlarındaki Misyaf’a hava saldırısı düzenledi, Suriye resmi haber ajansı SANA’nın aktardığına göre en az 25 kişi öldü.

Reuters’a bilgi veren iki yerel kaynak vurulan noktanın kimyasal silah üretimi yapılan büyük bir askeri tesis olduğunu iddia etti.

SANA da bölgede askeri tesis olduğunu teyit etti ancak başka ayrıntı paylaşmadı. Ajansa bilgi veren güvenlik kaynakları, “Hava savunma sistemlerimiz saldırganın füzelerine karşı koydu ve bazılarını önledi” dedi. Ajans ayrıca olayda 36 kişinin yaralandığını, iki bölgede de yangın çıktığını belirtti.

İsrail iç savaşın başladığı 2011’den bu yana Suriye’de İran destekli milisler ve rejim askerlerini hedef alıyor. 7 Ekim sonrasında ise Suriye’ye yönelik saldırıların yoğunluğu arttı. Nisan ayında İran elçiliğinin bombalanması Suriye’de gerçekleştirilen en ciddi saldırı olmuştu.

Ancak İsrail Suriye’deki hava saldırılarına dair resmi açıklama yapmıyor.

Paylaşın

ABD, 2026 Yılı Sonuna Kadar Irak’tan Çekiliyor

ABD öncülüğündeki askeri koalisyon birliklerinin, 2026 yılı sonuna kadar Irak’tan çekileceği açıklandı. 80’den fazla ülkeden oluşan koalisyonun bir parçası olan ABD’nin, Irak’ta yaklaşık 2 bin 500 askeri bulunuyor.

Haber Merkezi / ABD öncülüğündeki askeri koalisyon, 2014 yılında Irak ve Suriye’de Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) ile mücadele etmek amacıyla kurulmuştu.

ABD ve Irak’ın, ABD öncülüğündeki koalisyon güçlerinin, Irak’tan çekilmesi konusunda anlaşmaya vardığı bildirildi. Anlaşmaya göre, askerinin bir bölümü Eylül 2025’e, geri kalanının ise 2026 yılı sonuna kadar çekilecek. Anlaşmanın, bu ay açıklanabileceği ifade edilirken, ABD ile Irak’ın bazı ABD askerlerinin Irak’ta kalmasını sağlayabilecek yeni bir danışma ilişkisi kurmayı da hedeflediği duyuruldu.

Irak Başbakanı’nın Dış İlişkiler Danışmanı Ferhad Alaaddin, koalisyon güçlerinin azaltılmasına ilişkin Washington ile yapılan teknik görüşmelerin tamamlandığını söyledi. Alaaddin, “Irak ile uluslararası koalisyon üyeleri arasındaki ilişkiyi, askeri, güvenlik, ekonomik ve kültürel alanlardaki ikili ilişkilere odaklanarak yeni bir düzeye taşımanın eşiğindeyiz” dedi.

Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani, daha önce verdiği bir demeçte radikal gruplarla mücadele için ABD liderliğindeki koalisyonun Irak’ta bulunmasına artık gerek kalmadığını belirterek koalisyon güçlerinin ayrılmasının Irak’ın askeri kabiliyetlerini zayıflatacağından endişe duymadığını dile getirmişti.

ABD’li bir yetkili, iki yıllık sürenin Washington’a, olası bölgesel gelişmelere göre asker azaltma stratejisini ayarlaması için “nefes alma fırsatı” sağladığını belirtti.

80’den fazla ülkeden oluşan koalisyonun bir parçası olan ABD’nin, Irak’ta yaklaşık 2 bin 500 askeri bulunuyor. Bu koalisyon, 2014 yılında Irak ve Suriye’de Irak ve Suriye’de Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) ile mücadele etmek amacıyla kurulmuştu.

2023 yılı ekim ayında İsrail – Filistin savaşının başlamasının ardından Suriye ve Irak’ta bulunan ABD güçlerine İran destekli milislerin saldırıların artmasının ardından, Washington ve Bağdat, ocak ayında koalisyonun geleceği hakkında görüşmeler yapmaya başlamıştı.

Paylaşın