Buzluk Mağarası; Afyonkarahisar’ın Sultandağı İlçesine bağlı Dereçine Kasabası’nın güneyinde Sultandağları’nın 2.519 m ile en yüksek yeri olan kuzeybatı zirvelerinde yer alan doğa harikasıdır.
Afyon-Konya karayolu ile Buzluk Mağarası’na gitmek mümkün. Aracınızla meşe ormanlarının arasından geçerek otomobille gidebileceğiniz son nokta olan Küçük Kirazlı Yaylası’na ulaşırsınız. Burada sizi yaklaşık 4 saatlik bir yürüyüş beklemektedir.Eğimin zaman zaman 70 dereceye yaklaştığı vadiden Elmas Deresi’ne indikten sonra vadinin diğer yamacına tırmanarak, bir peri bacasını andıran kaya kütlesinin ardında saklanmış gibi duran Buzluk Mağarası’na varabilirsiniz.
Buzluk Mağarası’nın girişi sadece bir kişinin geçebileceği genişlikte ve yukarıya doğru gittikçe üçgen biçiminde daralmakta, düşey doğrultuda gelişen mağara girişten itibaren 25 m.yi bulan 3 kademeden oluşmaktadır. Mağaranın ağzında sizi karşılayan serin hava aşağıya doğru inildikçe daha da soğumakta ve girişin 5’inci metresinden itibaren yerlerdeki buzlanma görülebilmektedir.
Mağaranın tabanında ise bir bölümde duvardan aşağıya sarkan ve kayaların üzerine yorgan gibi örttükten sonra aşağıya doğru sarkıtlar oluşturan buzlarla karşılaşılmaktadır. Öteki bölümde ise nohut büyüklüğünde milyonlarca buz kristali sanki bir elmas definesi izlenimini vermektedir.
Buzluk Mağarası’nın duvarlarında buzların oluşması mağaranın biçimi ve iklim koşullarıyla bağlantılı olarak açıklanmaktadır. Buzluk mağarasının dar bir girişi vardır. Düşey doğrultuda gelişen mağarada yazın duvarlardan sızan su, serin boşluklar ile dışarısı arasındaki ısı farkı yüzünden güçlü hava dolaşımıyla buharlaşması sonucu meydana gelen sıcaklık kaybı soğumaya ve sonuçta mağara duvarlarının buz tabakası ile kaplanmasına yol açmaktadır.
Rivayete göre mağaradan kışın buhar çıkmaktadır. Haziran ayının sonuna kadar tepelerinden kar eksik olmayan Sultandağları’na ve Buzluk Mağarası’na yaz aylarından başka zamanlarda çıkmak mümkün değil.
İshaklı Han; Afyonkarahisar’ın Sultandağı (İshaklı) İlçesi yerleşim sınırları içerisinde yer almaktadır. Afyon-Akşehir-Konya güzergâhı üzerindedir.
Kuzey-doğu güney-batı yönünde uzanan dikdörtgen planlı bir oturum alanı üzerine avlu ve kapalı/barınak bölümünü ihtiva eden iki yapı kütlesi halinde inşa edilmiştir. Dış cephe duvarları, cepheyle eş yükseklikte ve dışa taşkın prizmatik kütleler halinde tasarlanmış kare ve silindirik formlara sahip payanda ve köşe kuleleriyle desteklenmiştir. Vaktiyle yapının kuzey-batısında yer alan ve hanla birlikte inşa edildiği düşünülen hamamı, yıkılarak ortadan kalkmıştır.
Hanın kuzey-doğu cephesinin merkezine yerleştirilmiş taçkapısı, dışa taşan ve cephe kotunu aşarak yükselen dikdörtgen prizmal bir kütleden ibarettir. Taçkapı kütlesi, farklı genişlik ve profillerdeki bordür ve silmelerle, yanlardan ve üstten düşey dikdörtgen bir çerçeve içine alınmıştır; silindirik köşe sütunceleri üzerinde, yedi sıralı mukarnaslı kavsara yer alır.
Taçkapının basık kemerli kapı açıklığının iki yanında, üç sıra mukarnas kavsaralı ve çokgen planlı birer mihrabiye nişi bulunmaktadır. Basık kemerli kapıyla dahil olunan avlu, üç kenarı boyunca mekânlarla çevrili ve kareye yakın dikdörtgen planlı bir alandır. 1960’lı yılların ortalarında, avluyu çeviren mekânların büyük ölçüde yıkılarak ortadan kalktığı bilinmektedir.
1975 yılına kadar devam eden onarım çalışmalarını takiben han yakın bir geçmişte tekrar onarılmıştır. Avlunun kuzey-batı kanadı, kare planlı ayaklar üzerine oturan ve çift sıra sivri kemerlerle birbirine bağlantılı revaklı bir galeri halinde tasarlanmıştır. Sivri kemer gözleri halinde avluya açılan yarı-açık mekânlar, sivri beşik tonozlarla örtülüdür.
2003 yılında avluda gerçekleştirilen kazı ve sondajlarda, avlunun kuzey-batı kenarı boyunca, taçkapının gerisindeki giriş eyvanının iki kanadında beş mekânın bulunduğu tesbit edilmiş; güney-doğu kanadı üzerinde ise, yedi mekânın sıralandığı anlaşılmıştır. Sözkonusu mekânların, geçmişte mutfak ve erzak deposu işlevi gören servis bölümleri, bir kısmının da değerli eşyaların muhafaza edildiği odalar olduğu iddia edilmiştir.
Avluda sürdürülen çalışmalarda, zeminin kesme taş kaplama olduğu, ayrıca çatıya çıkmak için gereken merdiven kuruluşunun da bulunmadığı anlaşılmıştır. Avlunun merkezinde fevkânî bir köşk mescit yer almaktadır. Sözkonusu yapının, Selçuklu Dönemi’nde inşa edilmiş ve avlu ortasında bağımsız olarak konumlanan köşk mescitlerin son örneğini oluşturduğu bilinir. “L” planlı dört kemer ayağı üzerine oturtularak zeminden yükseltilen kare planlı mescidin, hanın ana aksında değil, fakat, kıble yönü esas alınarak konumlanmış olması dikkati çeker.
Fevkânî mescidi taşımak üzere kemer ayaklarının oluşturduğu kare planlı bir baldaken kuruluşu halinde tasarlanmış zemin kat, çapraz tonozla örtülü yarı-açık bir alandır. Mescide kuzey-batı cephesine bitişik iki kollu ve ara sahanlıklı bir taş merdiven kuruluşuyla ulaşılmaktadır. Beş sıra mukarnas kavsaralı ve düz atkılı bir kapıyla dahil olunan ibadet mekânı, kuzey-doğu ve güney-batı duvarlarındaki birer pencereyle aydınlatılmaktadır. Güney-doğu duvarındaki çokgen planlı mihrap nişi, zar başlıklı kaide ve başlıklara sahip silindirik birer sütunce üzerinde yükselen altı sıra mukarnas kavsarayla örtülüdür.
İbadet mekânının mukarnaslı örtüsünün günümüze sadece bir kısmı ulaşabilmiştir. Bu gösterişli taş örtünün profilli bir etek silmesinin üzerinde mukarnaslı örgüler halinde ikinci ve üçüncü kademede sekizgenlere ve kilit taşına doğru altıgen ve onikigenlere bölünüp daralarak yükselen görkemli bir kuruluş olduğu anlaşılmaktadır. Mukarnaslı örtünün geçmişte toprak damla kapatılmış olduğu düşünülmektedir. İbadet mekânının kuzey köşesinde yer alan ve duvar içerisinde devam eden üç basamaklı merdiven kuruluşunun, geçmişte dama çıkışı sağladığına şüphe yoktur.
Hanın güney-batı kanadını oluşturan kapalı/barınak bölümünün taçkapısı, avluya bakan kuzey-batı cephesinin ortasındaki dışa taşkın ve cephe duvarlarını aşarak yükselen dikdörtgen bir kütleden ibarettir. İşlenmeden yalın olarak bırakılmış silme ve bordürlerle yanlardan ve üstten çevrelenen taçkapının kavsarası, yanlarda, yelpaze formlu tromplar üzerinde yükselen ve yuvarlak kemerle cepheye açılan şevli bir koni kesiti halinde tasarlanmıştır.
Taçkapının yan kanatlarında, karşılıklı olarak yerleştirilmiş çokgen planlı ve dört sıra mukarnas örtülü birer mihrabiye nişi yer alır. Taçkapının basık kemerli kapı açıklığıyla dahil olunan kapalı/barınak bölümü, kareye yakın dikdörtgen planlı bir mekândır; sivri kemerlerle birbirlerine ve duvarlara bağlanan dikdörtgen planlı toplam onaltı ayakla kuzey-doğu güney-batı yönünde uzanan ve sivri beşik tonozlarla örtülü beş sahna taksim edilmiştir.
Orta sahın daha geniş ve yüksektir; merkezindeki kare planlı alan, içten kubbe ve dıştan da çatı kotu üzerinde yükselen sekizgen kasnağa oturtulmuş sekizgen piramidal bir külâh ile örtülüdür. Kasnağın her kenarına açılan birer pencereyle, iç mekâna ışık sağlanmıştır. İç mekândaki kemer ayakları arasında yapılan sondajlarda, taş bir sekinin varlığı büyük ölçüde kanıtlanmıştır.
Hanın inşaatında mermer, tuğla, düzgün ya da kaba yonu taşlar kullanılmıştır. Avlu ve kapalı/barınak bölümü taçkapılarındaki iki ayrı kitâbeden, hanın, Selçuklu Sultanı II. İzzeddîn Keykâvus döneminde Ali bin Hüseyin tarafından 1249 yılı Eylül/Ekim ayında inşa edildiği anlaşılmaktadır. Kitâbed, hanın bânîsi olarak zikredilen Ali bin Hüseyin’in ünlü Selçuklu Veziri Sâhib Atâ Fahreddîn Ali olduğu bilinmektedir.