Süleyman Hanedanlığının Kökenleri

Süleyman Hanedanlığı (veya Solomon Hanedanlığı), Etiyopya’yı uzun yıllar yönetmiş olan ve kökenlerini efsanevi bir şekilde Hz. Süleyman (İslam ve Yahudi-Hristiyan geleneğinde Kral Süleyman) ile Saba Melikesi’ne (veya Sebe Kraliçesi, Belkıs) dayandıran bir hanedanlıktır.

Etiyopya tarihinin en önemli siyasi ve kültürel yapılarından biri olarak kabul eden Süleyman Hanedanlığı, 13. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar Etiyopya’da hüküm sürmüştür.

Süleyman Hanedanlığının kökeni, Etiyopya’nın ulusal destanı olan Kebra Nagast (Kralların Zaferi) adlı metne dayanır. Bu metin, hanedanın meşruiyetini ve kökenini dini ve efsanevi bir anlatıyla açıklar:

Kebra Nagast’a göre, Saba Melikesi (İncil’de ve Kur’an’da adı geçen Sebe Kraliçesi), Hz. Süleyman’ın bilgeliğini ve zenginliğini duymuş ve onu ziyaret etmek için Kudüs’e gitmiştir. Bu ziyaret, hem İncil’de (1. Krallar 10:1-13) hem de Kur’an’da (Neml Suresi 27:20-44) anlatılır, ancak detaylar farklılık gösterir. Etiyopya geleneğinde, bu ziyaret sırasında Saba Melikesi ile Hz. Süleyman arasında romantik bir ilişki gelişmiş ve bu ilişkiden bir çocuk doğmuştur.

Çocuğun adı I. Menelik’tir ve Etiyopya geleneğine göre, Menelik, Süleyman Hanedanlığının kurucusu olarak kabul edilir. Menelik, büyüdüğünde babasını ziyaret etmek için Kudüs’e gitmiş ve dönüşünde kutsal Ahit Sandığı’nı (İncil’de ve Yahudi geleneğinde kutsal emanetlerin saklandığı sandık) Etiyopya’ya getirmiştir. Etiyopya Ortodoks Tewahedo Kilisesi, Ahit Sandığı’nın Aksum’daki Meryem Siyon Kilisesi’nde korunduğuna inanır.

Bu efsane, Süleyman Hanedanlığı’nın hem siyasi hem de dini meşruiyetini güçlendirmiştir. Hanedan üyeleri, kendilerini Yahudi – Hristiyan geleneğinin bir parçası olarak konumlandırmış ve “Davud’un Soyu” ile “Yahuda Aslanı” unvanlarını kullanmıştır. Bu unvanlar, özellikle Hristiyanlık Etiyopya’da resmi din olduktan sonra (4. yüzyıl), hanedanlığın kutsal bir statüye sahip olduğunu vurgulamak için önemli bir araç olmuştur.

Bu efsane, tarihsel olarak doğrulanabilir bir gerçeklikten çok, siyasi ve dini meşruiyet sağlamak için oluşturulmuş bir mit olarak değerlendirilir. Ancak, Etiyopya kültürü ve kimliği üzerinde derin bir etkisi olmuştur.

Süleyman Hanedanlığının tarihsel kökenleri, efsanevi anlatıların ötesine geçtiğimizde, Etiyopya’nın daha erken dönemdeki siyasi yapılarına, özellikle Aksum Krallığı’na ve onun ardılı olan Zagve Hanedanlığı’na dayanır.

Aksum Krallığı (MÖ 1. yüzyıl – MS 7. yüzyıl): Etiyopya’nın kuzeyinde (bugünkü Tigray bölgesi) kurulan Aksum Krallığı, bölgenin ilk büyük medeniyetlerinden biri olarak kayıtlara geçmiştir. Kızıldeniz ticaret yollarında stratejik bir konuma sahip olan Aksum, Güney Arabistan (Yemen), Roma İmparatorluğu ve Doğu Afrika ile yoğun ticari ilişkiler geliştirmiştir.

Aksum Krallığı, 4. yüzyılda Hristiyanlığı resmi din olarak kabul etmiş ve bu, Etiyopya’nın dini kimliğinin temelini oluşturmuştur. Ancak, Aksum Krallığı, 7. yüzyılda İslam’ın yayılması ve ticari yolların değişmesiyle zayıflamış ve çökmüştür.

Zagve Hanedanlığı (10. yüzyıl – 13. yüzyıl): Aksum Aksum Krallığı’nın çöküşünden sonra, Etiyopya’da siyasi güç boşluğu oluşmuş ve bu dönemde Zagve Hanedanlığı ortaya çıkmıştır. Ancak, Zagve Hanedanlığı, Süleyman Hanedanlığının kökeni açısından bir geçiş dönemi olarak değerlendirilir.

Süleyman Hanedanlığı (1270 – 1974): Süleyman Hanedanlığı, tarihsel olarak 1270 yılında Yekuno Amlak’ın Zagve Hanedanlığını devirmesiyle başlamıştır. Yekuno Amlak, kendisini I. Menelik’in soyundan geldiğini iddia etmiş ve böylece Süleyman Hanedanlığının meşruiyetini efsanevi anlatıya dayandırmıştır. Süleyman Hanedanlığı, Etiyopya’yı yeniden birleştirerek güçlü bir merkezi otorite kurmuş ve Hristiyan kimliğini pekiştirmiştir.

Süleyman Hanedanlığı, 1270’ten 1974’e kadar (son imparator Haile Selassie’nin devrilmesine kadar) Etiyopya’yı yönetmiş ve bu süre zarfında birçok önemli başarılara imza atmıştır:

Süleyman Hanedanlığı, özellikle İslam’ın yayıldığı Orta Çağ döneminde, Etiyopya’nın Hristiyan kimliğini korumuştur. 16. yüzyılda Adal Sultanlığı ile yaşanan savaşlar (Osmanlı İmparatorluğu’nun dolaylı desteğiyle), hanedanlığın bu kimliği savunma mücadelesinin bir örneğidir. Portekiz’in askeri desteğiyle bu savaşlardan galip çıkan Etiyopya, Hristiyan bir devlet olarak varlığını sürdürmüştür.

Hanedanlık, Etiyopya’nın farklı bölgelerini birleştirerek merkezi bir yönetim kurmuş ve ülkenin sınırlarını genişletmiştir. Özellikle 19. yüzyılda II. Menelik döneminde, Etiyopya modern bir imparatorluk haline gelmiş ve İtalya’nın sömürgeci girişimlerini (Adwa Savaşı, 1896) püskürtmüştür.

Kebra Nagast gibi metinlerin yazımı, dini sanatın gelişimi ve mimari eserlerin inşası, hanedanlığın kültürel başarıları arasında yer alır.

Süleyman Hanedanlığı, 1974 yılında askeri bir darbeyle (Derg rejimi) sona ermiştir. Son imparator Haile Selassie, hanedanın son temsilcisi olarak tahttan indirilmiş ve bir yıl sonra öldürülmüştür. Bu olay, 700 yılı aşkın bir süredir devam eden hanedanlığın resmi olarak sonunu işaret etmiştir.

Sonuç olarak Etiyopya Süleyman Hanedanlığının kökenleri, tarihsel ve efsanevi unsurların bir karışımıdır. Efsanevi olarak, hanedan kökenlerini Hz. Süleyman ve Saba Melikesi’ne dayandırır ve bu anlatı, Kebra Nagast ile Etiyopya’nın ulusal kimliğinin bir parçası haline gelmiştir.

Tarihsel olarak ise, hanedanlık, 1270 yılında Yekuno Amlak tarafından Zagve Hanedanı’nın devrilmesiyle başlamış ve Aksum Krallığı’nın mirası üzerine inşa edilmiştir. Bu, siyasi meşruiyet ve dini kimlik oluşturma açısından önemli bir rol oynamış, ancak modern tarihsel araştırmalar, efsanevi unsurların tarihsel gerçeklikten çok sembolik bir anlam taşıdığını göstermektedir.

Paylaşın