St. Paul Anıt Müzesi; Mersin’in Tarsus İlçesi, Şehitkerim Mahallesi, Abdi İpekçi Caddesi üzerindedir. St. Paul Anıt Müze binası Ortodoks Arap-Rum Cemaati tarafından 1850 tarihinde yaptırılmıştır. 1993 yılına kadar farklı amaçlı olarak kullanılan taşınmaz 1994 yılında Kültür Bakanlığı’na tahsis edilmiş ve St. Paul Anıt Müzesi olarak adlandırılmıştır.
St. Paul Müzesi ve çevresinde 1997-2001 yılları arasında restorasyon çalışmaları yapılmıştır. Restorasyon ve çevre düzenleme çalışmaları tamamlandıktan sonra yapı, St. Paul Anıt Müzesi olarak 2001 yılında ziyarete açılmıştır.
Üç nefli dikdörtgen plana sahip kilisenin orta nefinin tavanında Hz. İsa, İncil yazarları Yohannes, Mattios, Marcos ve Lucas ile bir göz motifi ve bir kuş figürünün freskleri bulunmaktadır. Apsisin üst kısmında yer alan pencerenin iki yanında ise manzara ve melek tasvirleri yer almaktadır. Kilisenin kuzey doğu köşesinde çan kulesi mevcuttur.
St. Paul Anıt Müzesi’ne ziyarete gelen yerli ve yabancı gruplar dini ayinler de gerçekleştirmektedirler. Aziz Paulus, Hıristiyanlık dininde çok önemli biridir. Yahudi kökenli bir aileden gelen Paulus MS 3 yılında Tarsus’da doğmuştur. Baba mesleği olan çadır bezi dokumacılığı yapmıştır. 13 yaşına doğru hahamlıkla ilgili öğrenim görmesi için Kudüs’e gönderimiştir.
Doğduğu kent olan Tarsus’a döndüğünde çifte vatandaşlık hakkını elde etmiş yani hem Tarsus hem de Roma vatandaşı olmuştur. MS 34 yılına doğru yeniden Kudüs’e gitmiştir. Hıristiyanlık dinini yaymaya ve öğrenim görmeye devam etmiştir.
Bu arada Antakya’da Hıristiyanlık öncülerinden Barnabas ile Hıristiyanlık konusunda çalışmalar yapan din adamı, Saul olan adını Roma adı olan Paulus ile değiştirmiştir. MS 36 yılında hiç ummadığı bir anda İsa ile karşılaşmış, bu karşılaşma sonrasında İsa’nın yolunda ilerleyeceğini açıklamış ve Hıristiyan inancının temel öğelerini öğrenmiştir.
Tarsus’a döndüğünde Hıristiyanlık çalışmalarına devam Paulus bir Hıristiyan topluluğu kurmuştur. MS 43 yılında Barnabas’la yeniden karşılaşan Paulus, Hıristiyanlığa inananları ziyaret için tekrar Kudüs’e gitmiştir. Barnabas ile ayrılan Paulus ikinci dinsel görevine Silas ve Timetheos adlı din adamları ile devam etmiştir.
Suriye, Kilikya, Anadolu, Efes, Kayseri, Filibe, Selanik, Pire gibi yerlerde bulunmuştur. Bazı söylentilere göre; tutuklanan Paulus’un MS 62 yılında serbest bırakıldığı, bazı söylentilere göre ise de MS 66’da idam edildiği iddia edilmektedir.
Mersin’in kısa tarihi
Klasik devirde Klikya olarak adlandırılmış olan Mersin; sırası ile Hititler, Frigler, Asurlular, Persler, Makedonyalılar, Romalılar ve Bizanslıların, XI. yüzyılda Selçukluların, XIV. yüzyılda Karamanoğulları ve Ramazanoğullarının XV. yüzyılda da Osmanlı İmparatorluğunun hâkimiyetine geçmiştir.
Yumuktepe ve Gözlükulede yapılan kazılarda Mersin’in tarihten önceki devirlerden beri önemli bir yerleşme merkezi olduğu anlaşılmaktadır. İl Merkezi Mersin’de bulunan Yumuktepe’de, 1937’de Liverpool Üniversitesi Arkeologlarınca başlatılan kazıda; en alt tabaka olarak “Neolitik Devri” tespit edilmiştir.
Kazı çalışmalarının devamı bu yörenin Neolitik dönemden sonra Maden Devri ve Tunç Devri arasına bir geçiş yaptığını göstermiştir. Yumuktepe’deki kalıntılar hemen hemen aynı şekilde Tarsus’taki Gözlükule’de de yer almaktadır.
Bir süre yörede Etilerin hüküm sürdüğü görülür. Eti Kralı Hattuşil yöreyi imar ve ıslah etmiştir. Daha sonra Asur kralı III. Salomossa’ın ele geçirdiği Mersin yöresi, M.Ö.528 tarihinde İran Hükümdarlığına geçer, M.Ö.527 de yöreyi ve Kıbrıs’ı Yunanlılar ele geçirirler.
M.Ö.334 senesinde yöre Büyük İskender’le Makedonyalıların eline geçer. M.Ö.261-246 da yöreyi Mısır Hükümdarı Batlenios Ogustos zapt eder. M.Ö.70’li yıllarda Romalıların eline geçen Mersin Roma İmparatorluğunun ikiye ayrılmasından sonra Doğu Roma toprakları içerisinde kalır.
İslamiyet’in yayılmasından sonra Halife Osman zamanında Mersin ve civarı Arapların eline geçer. Daha sonra bölge 718 yılında halifeliğin Abbasilere geçmesiyle 853 yılında Sultan Mehdi, yöreyi Abbasi’lere katar. Daha sonra Selçukluların eline geçen yöre bu dönemde kısmi “Haçlı İstilası”na uğrar ve Selçukluların zayıflamasından sonra Karamanoğulları’na geçer.
Osmanlı Padişahı Yıldırım Beyazıt zamanında yöre Osmanlı idaresi altına girer. I. Dünya Harbinde İtilaf Devletlerinin istilasına uğrayan Mersin, Milli Mücadele ile 3 Ocak 1922’de tekrar Türk hakimiyetine girmiştir. 1924 yılında Mersin Adıyla Vilayet olmuş, 1933 yılında da Mersin İçel ile birleştirilerek İçel adını almıştır. 28 Haziran 2002 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 4764 sayılı Kanunla da İl’in ismi yeniden Mersin olmuştur.
XII. yüzyılda Göksu ırmağının iki yanındaki bölgeye Türkler “İçel” demişlerdir. Dağlar arasından girilmesi ve görülmesi güç bir yer olduğu için Selçukluların bölgeyi böyle isimlendirdiği düşünülmektedir.
Mersin adının kökeni konusunda iki değişik görüş yaygın olarak kabul edilir. Bunlardan birincisi, civarda yetişen ve Akdeniz ikliminin tanıtıcı bir bitkisi olan Arapların da Hambales dedikleri Myrtus-Mersin ağacı nedeniyle bölgeye Mersin adı verildiğidir.
İkincisi ise Mersin adının bu bölgede yaşayan “Mersinoğulları veya Mersinoğlu” adındaki bir Türkmen ailesinden geldiğini kabul eden görüştür. Evliya Çelebi’de seyahatnamesinde bölgede yetmiş evli bir Türkmen ailesinin bulunduğunu ve bu ailenin adının da Mersinoğlu olduğunu belirtmiştir.
Bir başka görüşe göre ise, Mersin adı bir bitkiden değil, yörede yaşayan Mersinoğlu adındaki aşiretten kaynaklanmaktadır. Mersin adına Anadolu’nun çeşitli yörelerinde rastlamak mümkündür. Örneğin; İzmir, Ordu ve Trabzon’da Mersin, Mersinlik adında köyler bunlardan birkaçıdır.