Karamollaoğlu: Koalisyon Protokolü Hazırlanıyor

Katıldığı bir televizyon programında açıklamalarda bulunan SP Lideri Karamollaoğlu, “Önümüzdeki ay başında İYİ Parti’nin ev sahipliğinde bir toplantı yapacağız. Daha önceki seçimlerde görüştüğümüz konular orada bir defa daha gündeme gelecek” dedi.

Temel Karamollaoğlu, “Arkasından daha sonra yapılması icap eden konuları belirleyeceğiz, komisyonlar kuracağız. Komisyonların yapacağı çalışmalar neticesinde de 6’lı masa başkanları olarak karar vereceğiz. Yani seçime giderken bir bakıma koalisyon protokolü hazırlanıyor diyebiliriz” ifadelerini kullandı.

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Tv42 ve TV5 ekranlarına konuk oldu. Karamollaoğlu, 6’lı masaya ilişkin şu açıklamalarda bulundu.

“Seçime giderken her parti kendi amblemiyle seçime gidiyor. Çıkaracağı kadar milletvekilini çıkarıyor. Sonra mecliste bir araya geliyorlar, tek başına eğer bir parti hükümet kuramıyorsa bu sefer hükümet kuracak çoğunluğu temin eden partiler bir araya gelip, hükümet kuruyorlar. Hükümeti kurarken de bir protokol imzalıyorlar.

Hangi bakanlıkları hangi parti alacak ve ne yapacaklar? Vatandaşa bir vaadde bulunuyorlar. Şimdi artık seçimden sonra bunun yapılması zaman kaybına sebep olacağı için seçim öncesi bu ittifakın kurulma ihtiyacı doğdu. Bundan dolayı da 6 parti bir araya geliyor. Her ay meseleleri görüşüyor. Çeşitli sektörlerde konuları uyuştukları, ittifak ettikleri konuları belirliyor ve bunları kamuoyuna duyurmaya çalışıyor.

Önümüzdeki ay başında İYİ Parti’nin ev sahipliğinde bir toplantı yapacağız. Daha önceki seçimlerde görüştüğümüz konular orada bir defa daha gündeme gelecek. Arkasından daha sonra yapılması icap eden konuları belirleyeceğiz, komisyonlar kuracağız. Komisyonların yapacağı çalışmalar neticesinde de 6’lı masa başkanları olarak karar vereceğiz. Yani seçime giderken bir bakıma koalisyon protokolü hazırlanıyor diyebiliriz.”

Paylaşın

Karamollaoğlu’ndan Erdoğan’ın Adaylığı Hakkında Yorum

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Seçimler zamanında yapılacak, ben de adayım” dediğini ifade eden SP Lideri Karamollaoğlu, “Kusura bakmasın, seçimler tam zamanında yapılırsa Sayın Cumhurbaşkanı aday olamaz. Anayasa Mahkemesi müdahale eder. Çünkü çok açık ve net, bir kişi iki dönemden fazla aday olamaz. Olabilir ama bir şartla, Meclis karar verirse ve seçimi öne alırsa” dedi.

Haber Merkezi / Temel Karamollaoğlu, kendi Cumhurbaşkanı adaylarına ilişkin de “Net olarak, hukuken seçim tarihi belirlendikten sonra, altılı masa veya muhalefet olarak bizler bir araya gelip Cumhurbaşkanı adayını açıklarız. Ama henüz seçim tarihi kesinleşmeden böyle bir adayın şimdiden açıklanması ihtiyacını da duymuyoruz. Gereği de yok” ifadelerini kullandı.

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

“Bugün aynı zamanda tarihi bir günün de yıl dönümü. D-8, bundan tam 25 yıl önce kurulmuştu. D-8; Türkiye’nin daveti üzerine, 15 Haziran 1997’de İstanbul-Çırağan Sarayı’nda gerçekleştirilen ve İran, Pakistan, Bangladeş, Malezya, Endonezya, Mısır ve Nijerya’nın devlet ve hükümet başkanlarının katılımıyla resmen kurulmuştu.

D-8’in 25. kuruluş yıl dönümü münasebetiyle, hafta sonu Çırağan Sarayı’nda 54. Hükümet’te yer alan değerli bakan arkadaşlarımız ile üye ülkelerin ve siyasi partilerimizin kıymetli temsilcilerinin de katılımıyla anlamlı bir toplantıyı gerçekleştirdik. Üzerinden geçen çeyrek asra ve D-8’in imkan ve potansiyelinin doğru kullanılmamasına rağmen; D-8’lere olan ihtiyacımız bugün 25 yıl öncesinden çok ama çok daha fazladır. D-8’in şu temel prensiplerinin ilke edinilmesi ve hayata geçirilmesi için gayret gösterilmesi bugünün dünyasında artık bir tercih değil, zorunluluktur.

Savaş değil, barış. Çatışma değil, diyalog. Çifte standart değil, adalet. Üstünlük değil, eşitlik. Sömürü değil, âdil paylaşım. Baskı ve tahakküm değil, insan hakları.

Bugün dünyamız maalesef bir kaos ortamına sürüklenmiş bulunmaktadır. Neredeyse topyekun bir savaşa doğru iteleniyoruz. Rusya’nın Ukrayna’yı işgal teşebbüsünden sonra tam bir kutuplaşma meydana geldi. Bu süreç böyle devam ederse, dünyamız kimsenin arzu etmediği gelişmelere şahit olabilir. Ama D-8’in bu prensipleri uluslararası sahada benimsenmiş olsaydı, bugün aynı endişeleri taşımıyor olurduk. D-8’lerin prensiplerini benimseyen ülkelerin sayısının artmasını D-18 ve daha büyük rakamlara ulaşılmasını biz arzu ederiz. D-8’lerin yarınlarda, yeniden kuruluşundaki heyecan ve kararlılıkla birlikte dünya siyasetinde etkin rol oynayacağına olan inancımızı vurguluyor; D-8’lerin kuruluşuna imza atan liderlerden ve emeği geçenlerden hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, hayatta olanlara ise sağlık ve afiyet diliyorum. Ve hassaten, bu oluşumun hayata geçmesinde en büyük emek ve pay sahibi olan merhum Necmettin Erbakan Hocamızı da bir kez daha rahmet, şükran ve minnetle yâd ediyorum.

Maalesef bugünkü Erdoğan iktidarı, 20 yıllık süreçte D-8’lerin hayat bulabilmesi için kılını bile kıpırdatmamıştır! İki dönem başkanlık görevini üstlendiler ama D-8’lerin hayata geçirilmesi için hiçbir adım atmadılar. Hangi atımları atmalarını bekliyoruz? Ekonomik olarak ilişkileri ve ticaretlerini artıracaklardı. Ülkeler de böylelikle hem birbirlerine yakınlaşacaklar hem de her biri güçleneceklerdi. Hakikaten böyle bir adımın atılmamasını anlamak mümkün değil. Böyle anlaşmalar zamanında yapılmış fakat arkasından, ülkemizi ve bölgemizi kalkındaracağını iddia eden bir iktidar, 20 yıl boyunca kılını dahi kıpırdatmamış! Şimdi yeniden iktidara gelmek arzusundalar, Allah akıl fikir versin.

Erdoğan, bütün yetki kendisinde. Hükümet dediğimiz zaman artık sadece Erdoğan akla geliyor, Bakanlar Kurulunun ve Meclis’in hiçbir kıymet-i harbiyesi kalmadı! Tek kişi. Diktatörlüklerde, krallıklarda, padişahlıklarda bundan daha ileri bir yetki hiçbir zaman olmadı. O zaman sistemi oturmuş kurumlar vardı, bugün yok; kimse Cumhurbaşkanının kararlarını  sorgulayamıyor. Bundan dolayı da bugün başımız dertten kurtulmuyor.

Her ne kadar sayın Erdoğan, ekonomideki başarısızlıklarını mücbir sebepler diyerek açıklamaya çalışsa da, bunun böyle olmadığını hepimiz biliyoruz. Mücbir sebepler başka ülkeleri 1 şiddetinde etkilerken, neden bizim ülkemizde bu 10 şiddetinde yaşanıyor? Neden enflasyon ABD’de ve Avrupa ülkelerinde en fazla %6-7 iken, savaş ve kriz olan ülkelerde dahi %20’leri geçmezken biz de bu oran %60-70’leri geçip üç haneleri rakamları buldu?

Hangi yanlış adımları atıp, hangi akla hayale gelmedik politikaları uyguladınız da bu mücbir sebepler en çok ülkemizi etkiledi? Bilinmelidir ki bugün Türkiye’nin yaşadığı krizlerin mücbir sebebi sadece Ak Parti iktidarı ve Cumhurbaşkanının kurduğu sistemdir. Başka türlü bunu açıklamak mümkün değil.

Tek kişilik bir sistem ve tek kişinin her konuda karar vermesi şu anda bizim yaşadığımız en büyük problemdir. Neden? Çünkü tek kişilik kuruluşlarda konular müzakere edilemez. Hep benlik hakimdir. Ben ne dediysem o olur, sen kimsin de benim karşıma çıkıyorsun? Problemlerimiz muhakeme edilemediği için bu haldeyiz. Konuşamıyorlar! Farklı fikir söyleyenler hemen uzaklaştırılıyor.

“Devlet kurumları böyle olursa, iktidarın doğru karar verme ihtimali olmaz”

Hangi rakamı, hangi veriyi, hangi istatistiği ele alırsak alalım bu iktidarın her alanda sınıfta kaldığını açık ve net bir şekilde görüyoruz. Ve bunun sıkıntısını iktidar değil milletimiz çekiyor, biz çekiyoruz, bu ülkede yaşayan herkes çekiyor. Eğer bu sıkıntıları iktidar çekiyor olsa umurumda bile olmaz derim şahsen… Kendi düşen ağlamaz deriz ama öyle değil ki. Aldıkları kararlar sebebiyle ülkemiz bugün bu sıkıntılarla karşı karşıya…

TÜİK’e göre bile, bile diyorum, sırf resmi rakamları kullanırken bile edatını kullanmak zorunda kalışımız dahi iktidar adına utanç verici… Devlet kurumları böyle olursa, iktidarın doğru karar verme ihtimali olmaz. Çünkü gerçekleri görmüyor hatta görmemek için çaba sarf ediyorlar.

Bakınız TÜİK’e göre, %67’ye düşen Tüketici Güven Endeksi, hesaplandığı 2004 yılından bugüne en düşük seviyesinde. 2021 yılına ait “Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması”nın verilerine göre; en yüksek gelire sahip %20’lik kesim toplam gelirin %47’sini alırken, en düşük gelire sahip %20’lik kesimin payı %6! Gelir dağılımındaki dengeyi ifade eden Gini katsayısı bugüne kadar hiç olmadığı kadar bozuldu. Borçluluk oranı da sürekli artıyor, her 10 kişiden 7’si borçlarını ödemekte güçlük çekiyor. Hanelerin %60’ı “evden uzakta bir haftalık tatil masraflarını”, %38’i “iki günde bir et, tavuk veya balık içeren yemek masrafını”, %20’si “evin ısınma ihtiyacını”, %63’ü de eskimiş mobilyalarını yenileme ihtiyacını ekonomik olarak karşılayamadığını beyan ediyor.

Yani dehşet verici bir adaletsizlik, yoksulluk ve yoksunluk ile karşı karşıyayız. En temel ihtiyaçlarını karşılayamaz hale geldi insanımız. Maalesef, bu ekonomik şartlar gençlerimizi ise çok daha derinden etkilemektedir. KYK, kredilerin ödeme tutarını 30 Haziran’da açıklayacak fakat kredi hesaplama uygulamalarından yapılan hesaplar aşağı-yukarı gelecek tsunaminin habercisi adeta. Üniversite hayatı boyunca toplamda 25 bin lira alan bir gencimiz yaklaşık 75 bin lira, 30 bin lira alanlar ise ortalama 100 bin lira borç ödeyecek. El insaf! Bu vicdansızlıktır! Kürsülerde faize karşıyız diyenler bu rakamlara ne diyecekler? Gençlerimizin çoğu zaten üniversiteden mezun olunca iş bulamıyor, bulanlar ise çok düşük maaşlarla çalışmaya başlıyor, bu kadar borcu nasıl ödeyecekler? Medyayı satın almak için yandaş holdinglere Ziraat Bankası’ndan kredi tahsis ediliyor, milyonlarca dolarlık kredi borçları siliniyor ve bunun için de para bulunabiliyorsa; gençlerimiz için de bu kaynak bulunabilir ve de bulunmalıdır.

Sayın Cumhurbaşkanı, karşısına kimin aday çıkacağını çok merak ediyor olacak ki ısrarla o ismi öğrenmek istiyor. Kendisi çıktı; seçimler tam zamanında yapılacak ve ben adayım. dedi. Kusura bakmasın. Adaylar tam zamanında yapıldığı takdirde Sayın Erdoğan aday olamaz. Anayasa Mahkemesi iptal eder. Çünkü Anayasa’da çok açık ve net bir kişi ikiden fazla aday olamaz hükmü var. Aday olabilir mi? Olabilir ama bir şartla… Meclis karar verir, seçimi öne alırsa… Peki ne kadar öne alırsa olur? 1 hafta, 10-15 gün bile öne alınsa Anayasa’daki durumdan dolayı Cumhurbaşkanı Meclis tarafından aday gösterilebilir. Ben adayım diye kendisi kesinlikle dayatamaz… Onun için bu meseleyi bilmemiz lazım. Sn. Erdoğan’ın “ben adayım.” demesi, parti grubuna ve ittifak ortağına aday olabilmesi için gerekli kararlı almaları için bir mesajdır.

“Altılı Masa olarak bir araya gelir, cumhurbaşkanı adayımızı açıklarız”

Şimdilik aday olma niyetini belirtmiş oldu, Meclis’ten destek bekliyor anlaşılan… Ama o tarihe kadar adaylıktan vaz geçer mi, onu bilemeyiz, zaman gösterecek. Veya seçim zamanında olacak denilmesine rağmen, seçimlerin erkene alınma ihtimali var mı? Bugüne kadar ben şahsen hep zamanında yapılacağı kanaatindeydim, ama son 15-20 gündür geldiğim kanaat o ki, seçim bu sene sonunda da yapılabilir. Ama kararı biz muhalefet partileri vermeyecek, doğrudan doğruya Sn. Erdoğan ve onun kontrolünde olan partisi ve Meclis çoğunluğu verecek. Seçim tarihini açıklasınlar, seçim takvimi belli olduğunda bu meraklarını hemen giderelim. Altılı Masa olarak bir araya gelir, cumhurbaşkanı adayımızı açıklarız. Seçim tarihi belli olmadan şimdiden adayımız açıklama ihtiyacı duymuyoruz, gereği de yok… Neden ısrarla aday belli olsun, aday belli olsun, aday belli olsun… Sabret. Belli olacak bir gün…

Ayrıca ben kendisine şu anda daha Cumhurbaşkanı olarak daha öncelikli sorumluluklarının olduğunu hatırlatmak isterim. Yükselen enflasyon ve hayat pahalılığına bir an önce çare bulmak Cumhurbaşkanı olarak Sayın Erdoğan’ın bir numaralı görevidir. Vatandaşlarımız artık evinden dışarı adım atmaya korkar hale geldi. Çünkü her şey ateş pahası… Asgari ücretlinin saatlik mesasi 1,3 Dolara geriledi…. İnsanımız, koca bir gün çalışmasının karşılığında bir kilo et alamıyor. Bu nasıl bir mantık, bu nasıl bir anlayış. Cumhurbaşkanı olan bitene gözünü, kulağını kapamış, 6 ay sonra düzelecek, seneye düzelecek diye her gün bir başka tarih veriyor. 6 ay güzel bir rakam olarak bulundu bunlar tarafında. 6 ay sonra düzelecek 6 ay geçiyor bu kez bir 6 ay sonrası için yine düzelecek.

“Ülke böyle yönetilmez arkadaşlar”

Fakat artık milletimizin karnı buna doydu. Çözemez ki. Çözemiyor zaten. 5 sene daha kalsa ne olacak? Bugünkü mantıkla gittiği takdirde Türkiye’nin problemlerini çözemez. Aksine daha büyük problemlerin içine sokar ülkeyi. Neden çözemiyor? Çünkü az önce de ifade ettiğim gibi müzakereye açık değil. Yanlışlarını müzakere etmek istemiyor. Ülke böyle yönetilmez arkadaşlar! Ve bu millet, artık geçmişte düştüğü hataya bir daha düşmeyecek. Ben bilirim diyen bugün Cumhurbaşkanı, olağan şartlarda, bu ülkede bir daha Cumhurbaşkanı seçilmez. Şartları öyle bir değiştirirler ve bu şartlarda seçimi ertelemeye kalkarlarsa, bu da ülkemize yapılacak en büyük ihanet olur.

Sayın Cumhurbaşkanı, durum böyleyken; seçimlerde karşınıza kimin çıkacağını bir kenara bırakın da “ben vatandaşın karşısına nasıl çıkarım” diye kafa yorun. Ocak ayında 84 lira olan Ankara-İstanbul YHT bilet ücretleri sadece 6 ayda %132 zamlandı ve bugün 195 lira oldu; bu fahiş fiyat artışını milletimize nasıl açıklayacaksınız, ona kafa yorun. Biz sizin karşınıza çıkacak adayı zamanı geldiğinde açıklayacağız, ancak siz zaman aleyhinize işlediği halde milletimizin karşısına çıkamıyorsunuz. Çünkü, milletimizi yoksulluğa, sefalete mahkum ettiniz. Çünkü, “dar gelirliler hariç herkesin çarkı dönüyor” diyerek milletin %95’ini görmezden geldiniz. Çünkü kiracıyı ev sahibine, babaları çocuklarına, esnafı mahalledeki komşusuna, emeklileri torunlarına mahçup ettiniz. Çünkü, 4 yıl önce “bu kardeşinize yetkiyi verin; enflasyonla, kurla nasıl mücadele edilir göreceksiniz” diye istediğiniz yetkiyi kötüye kullanarak başarısız oldunuz ve başarısızlığınızda ısrar etmeye devam ediyorsunuz.

İktidar olağanüstü koşullar arıyor

2015’ten bu yana hiçbir seçimi olağan koşullarda geçirmedik maalesef. Şimdi iktidar, bu seçimde de benzer koşulları aramanın ve bulamayınca da oluşturmanın gayreti içerisinde. Ekonomik krizle birlikte halk desteğini kaybetmekte olduğunu anlayan Erdoğan iktidarı ve ortakları, yeniden “beka” söylemine sarılabilmek için fırsat arıyorlar. Görünen o ki Cumhur ittifakı, Suriye ve Yunanistan üzerinden “olağanüstü durumlar” meydana getirmek istiyor. Açık ve net bir şekilde ifade etmek istiyorum; hiç kimse kendi ikbali ve iktidarı için ülkemizi bu zor günlerinde böylesine tehlikeli yollara sokma gafletinde bulunmasın. Türkiye, iktidarın külhanbeyi rolleri, sürekli değişen “dostum-küstüm” hitapları nedeniyle çok bedel ödedi. Bu bedeli artırmaya hiç kimsenin hakkı yoktur. Biz, terörle başarılı ve etkin bir şekilde mücadele edilmesini sonuna kadar destekliyor, bu konunun siyasi malzeme yapılmasına sonuna kadar karşı çıkıyoruz. Şahsiyetli bir dış politikaya evet, dış politika konularının seçimlere alet edilmesine hayır diyoruz.

Ülke olarak tarihimizin en önemli seçimine yaklaşıyoruz. İktidarın son yıllarda attığı adımlar ve benimsediği siyaset tarzıyla birlikte geçmiş seçimlerdeki tecrübelerimiz, bu seçimin nasıl bir atmosferde geçeceği konusunda bizlere ipucu veriyor. Bu nedenle, Türkiye’yi sıkıştırılmak istenilen bu dar ve tekinsiz yoldan çıkarmak isteyen 6 muhalefet partisi olarak üzerinde ciddiyetle durduğumuz konuların başında seçim güvenliği geliyor. Bu seçimlerde bir vatandaşımızın dahi oyunun zayi olmaması için ciddi bir çalışma içerisindeyiz. Herkes şundan emin olsun, sandıklara sonuna kadar sahip çıkarak millet iradesinin eksiksiz ve doğru şekilde tecelli etmesini sağlayacağız. Bir kez daha bunun altını önemle çizmek istiyorum. Biz muhalefet olarak üzerimize düşeni yapacağız ancak iktidardan da üzerine düşen görevi yapmasını bekliyoruz. Gelin bu seçimi önceki seçimlerin aksine her yönüyle adil şartlarda geçirelim.

Seçim adil olsun

Seçimin daha adil ve eşit şartlarda geçmesi için bazı hususları ifade etmek istiyorum. Önümüzdeki seçim sürecinde; Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçim çalışmalarında devletin imkanlarını, Cumhurbaşkanlığı forsunu kullanmamalıdır. Anadolu Ajansı ve TRT, geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi muhalefet partilerine ambargo uygulamaktan vazgeçmelidir. Özellikle seçim döneminde Ak Parti lehine izledikleri yayın politikalarından vazgeçmelidirler.

İçişleri, Adalet ve Ulaştırma Bakanları tıpkı 2017 öncesinde olduğu gibi seçimlerden 3 ay önce istifa etmelidir. Valiler, kaymakamlar, bürokratlar, il emniyet müdürlükleri ve iktidara bağlı yerel yönetimler muhalif partilerin seçim çalışmalarına yönelik çifte standart uygulamamalıdır. Pankart, bayrak, afiş asmak isteyen muhalif parti mensuplarını engellememelidir.

RTÜK, iktidarın medya üzerindeki kontrol ve baskı aparatı olmamalıdır. Kamu kuruluşları ve bankaları üzerinden iktidara yakın medya kuruluşlarına kaynak aktarımı yapılmamalıdır. İktidar partisi, kamu görevlilerini ve belediye çalışanlarını seçim çalışmalarına katılmaları için zorlamamalıdır.

En önemlisi de, başta Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Devlet Bahçeli olmak üzere; iktidar kanadı toplumumuzu kutuplaştıracak, huzurumuza kast edecek söylemlerde kesinlikle bulunmamalıdırlar. İktidar ve ortakları, seçimleri kazanmak için her yolun mübah olmadığını bilsinler. Bu seçimi kazanmak için atacakları her adımın mesuliyeti büyük olacaktır; bunun bilinciyle hareket etmelerini ümit ediyorum.”

Paylaşın

Karamollaoğlu’ndan Kılıçdaroğlu’na Destek

Saadet Partisi (SP) Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, İYİ Parti Ankara Milletvekili İbrahim Halil Oral’ın CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik, “Alevi kimliği Sünniler için endişe” sözlerine tepki gösterdi.

Haber Merkezi / SP Lideri Karamollaoğlu, “Aday belirleme kriterlerinde liyakatin değil de ırkın veya mezhebin aranması; ülkemize, insanımıza ve geleceğimize yapılabilecek en büyük kötülüktür” dedi. Sosyal medya hesabından paylaşım yapan Karamollaoğlu şu ifadeleri kullandı:

”Sayın Kılıçdaroğlu ve Alevi vatandaşlarımıza yönelik sarf edilen ayrıştırıcı ve ötekileştirici ifadelerden dolayı üzüntümü belirtmek isterim.

Yöneticide aranan vasıf mezhep değil; dürüstlük, adalet, ehliyet ve liyakat olmalıdır. Aday belirleme kriterlerinde liyakatin değil de ırkın veya mezhebin aranması; ülkemize, insanımıza ve geleceğimize yapılabilecek en büyük kötülüktür.”

Ne olmuştu?

İYİ Parti Ankara Milletvekili İbrahim Halil Oral, Kılıçdaroğlu’na ilişkin “Alevi olması benim açımdan bir engel değil, çünkü ben tanıyorum, ilkelerini biliyorum. Ancak siyasette maksat kazanmaktır. Türkiye’deki genel objektif açısından baktığımda bir çekince görürüm. Türkiye’nin yüzde 65’i yüzde 70’i muhafazakâr profil çiziyorsa, ona hitap edebilen, farklı bir isimle çıkılır” demişti. İYİ Parti, Ankara Milletvekili Halil İbrahim Oral’ı disiplin kuruluna sevk etti.

Akşener, Kılıçdaroğlu ve Alevilerden özür diledi

Sakarya ziyaretinde halka seslenen İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, İbrahim Halil Oral’ın Kemal Kılıçdaroğlu’nun olası adaylığı ile ilgili sözlerini değerlendirdi.

“Sayın Kemal Kılıçdaroğlu başta olmak üzere, üzülen her bir kardeşimden İYİ Parti Genel Başkanı olarak özür diliyorum” diyen Akşener konuşmasında şu ifadeleri kullandı:

“Şimdi sizinle bir başka üzüntümü paylaşacağım. Ankara milletvekilimiz Halil İbrahim Oral, bir YouTube kanalında bir konuşma yaptı. Ben başkalarının yaptıklarını bizlerin yapmasını kesinlikle tasvip etmiyorum. Alevilik üzerinden yapılan her türlü tarifi, kim üzerinden olursa olsun şiddetle reddediyorum.

Sayın Kemal Kılıçdaroğlu başta olmak üzere, üzülen her bir kardeşimden İYİ Parti Genel Başkanı olarak özür diliyorum. Bizim gibi ailelerin her birinin evinde mutlaka Ali, Hüseyin, Hasan vardır. Ali merttir, Ali cesurdur. Ali zor zamanımızda ‘Medet Ya Ali’ dediğimiz bir büyüğümüzdür. Dolayısıyla Hz. Ali’yi sevenlerin üzülmesine, incinmesine müsaade etmeyeceğim gibi çok üzüldüğümü ifade ediyor ve her bir kardeşimden ayrı ayrı özür diliyorum.”

Paylaşın

S&P: Türkiye’nin İlave Sermaye Kontrolü Getirme Riski Artıyor

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poor’s (S&P), Türkiye’nin ilave sermaye kontrolleri getirme riskinin arttığını açıkladı. Kuruluş, Türk Lirası ve piyasalar üzerindeki baskının yoğunlaşmasının bu riski artırdığını kaydetti.

S&P, Türk Lirası ve finansal piyasalar üzerindeki baskının artmaya devam etmesi halinde Türkiye’nin ek sermaye kontrolleri getirme riskinin artacağı uyarısında bulundu.

Türk lirasının bu yıl ortalama yüzde 22 değer kaybetmesi, ülkenin geçen yılın sonunda yaşanan döviz krizinin tekrarlanabileceği endişelerine yol açıyor.

S&P’nin önde gelen analistlerinden Maxim Rybnikov, çevrimiçi bir sunumda yaptığı konuşmada, S&P’nin nisan ayında Türkiye’nin yerel para cinsinden notunu düşürme kararının, ek sermaye kontrolleri endişelerinin bir göstergesi olduğunu söyledi.

Rybnikov, “Bu hala temel bir durum değil ancak riskin (sermaye kontrolü) arttığını düşünüyorum” dedi.

Reuters’ın aktardığına göre S&P’nin bir başka analisti de liranın değer kaybının sürmesinin, Türkiye’nin bankacılık sektöründe varlık kalitesi sorunlarının eninde sonunda “ortaya çıkacağı” anlamına geldiğini, turizmdeki toparlanma hızının ise birkaç olumlu sürprizden biri olduğunu belirtti.

Sermaye kontrolleri, belirli bir bölgeden, örneğin bir ülkeden sermaye girişini ve çıkışını kontrol etmeye yönelik yasal veya düzenleyici önlemler olarak biliniyor. Böylelikle yurtiçi ekonomiye giren ve çıkan yabancı sermaye akışını sınırlamış oluyor.

Bu önlemler genellikle, bir para biriminin döviz kurunu kontrol etmek adına veya sermaye kaçışını önlemek için alınıyor.

Paylaşın

SP Lideri Karamollaoğlu ‘İnsanca Yaşam Manifestosu’nu Açıkladı

Partisinin il başkanları ve il müfettişleri toplantısında konuşan SP Lideri Karamollaoğlu, devletin adaleti ve insani değerleri hakim kılma mekanizması olduğunu vurgulayarak, “Adalet, insanı yaşatan, onuru koruyan, hakkı ve hukuku gözeten iradenin, kararın ve kuralın geçerli ve esas olmasıdır. Her şeyin yerli yerinde, olması gerektiği gibi olmasıdır. Özgürlük, insanı yaşatmayı hedefliyor, insanca yaşamayı sağlıyorsa sahicidir. Yasaklar ve sınırlamalar, ancak insanı ve insanlığı koruduğunda mazur görülebilir” dedi.

Haber Merkezi / Demokrasi, siyaset, hukuk, devlet ve adaleti insanca yaşamayı kolaylaştıran mekanizmalar ve kurumlar olarak gördüklerini vurgulayan Karamollaoğlu, “Hak ve özgürlüklerin anayasada ya da yasalarda yer almasını değil, hayatın içinde var olmasını ve insan tarafından bizatihi kullanılmasını önemsiyoruz.” ifadelerini vurguladı. Hükümet ve devletin yardım ya da merhamet etmekten değil, hakkı ve adaleti tesis etmekten sorumlu olduğunu kaydeden Karamollaoğlu, “Kanunun içinde eşit, hakimin önünde eşit değilseniz adil yargılanma hakkından, hak arama hürriyetinden, kanun önünde eşitlikten bahsetmek ne mümkündür.” dedi.

Saadet Partisi (SP) Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, partisinin AFİTAB Kültür Merkezi’nde düzenlenen il başkanları ve il müfettişleri toplantısında açıklamalarda bulundu. Karamollaoğlu’nun konuşması şöyle:

“Bizler suni gündemlere takılıp kalmadan yolumuza devam ediyor; ülkemizin problemlerinin çözümüne ve insanımızın sıkıntılarını gidermenin yollarına odaklanıyoruz. Sözün güzelini söylemekten ve işin de doğrusunu yapmaktan asla vazgeçmeyeceğiz.

Bugün burada sadece bir İl Başkanları Toplantısı gerçekleştirmiyoruz. Bugün aynı zamanda İnsanca Yaşam Manifestomuzu da kamuoyuna deklare ediyoruz. Saadet Partisi olarak 85 milyon insanımıza bir teklifimiz var. Peki nedir o. İnsanca Yaşam. Evet insan… Eşref-i mahlûkat olan insan… İnsan; dünyanın var oluş gerekçesidir. Yaratılmışların en şereflisi, hakların ve onurun emsalsiz öznesidir. İnancımıza göre insan Allah’ın yeryüzündeki halifesidir. Evet. Zaman, mekan ve imkan tartışmasız insan içindir. Ve elbette inanç, erdem, adalet, fikir, irfan, siyaset ve devlet insana dairdir. Saadet Partisi olarak, insanı yaşatmak da insanca yaşatmak da bizim vazgeçilmez önceliğimiz ve hedefimizdir.

Peki bugün bu topraklar üzerinde insanımız insanca yaşam sürebiliyor mu? Maalesef, hayır. Bugün Türkiye’de milyonlarca insan açlık ve yoksulluk sınırının altında bir hayata mahkum edilmiştir. Her 3 gencimizden 1’i işsizdir. Yıllarca alın teri dökmüş emeklilerimiz; 2-3 bin lira ile geçinmeye çalışmaktadır. Kadınlar hiçe sayılmakta, şiddet görmekte ve cinayetlere kurban gitmektedir. Memurlarımız, mobbinge uğramakta ve maaşları yoksulluk sınırının altında kalmaktadır. İşçilerimiz, emekçilerimiz zor koşullarda çalıştırılmakta ve emeklerinin karşılığını alamamaktadır. Çiftçimiz, üreticilerimiz, toprağa küstürülmüştür. Engellilerimiz, EYT ve KHK mağdurları gibi toplumsal gruplar feryadını yetkililere duyuramamakta, yaşadıkları mağduriyetler giderilmemektedir.

“Karşılaştığımız manzara hakikaten üzüntü verici”

Hangi alanı ele alırsak alalım, hangi meslek grubunu irdelersek irdeleyelim karşılaştığımız manzara hakikaten üzüntü vericidir. Ataması yapılmayan öğretmenler, saatlerce nöbet tutup, şiddete uğrayıp, bir de ülkenin Cumhurbaşkanı tarafından sözlü şiddete maruz kalan sağlık çalışanlarımız, üniversite mezunu olduğu halde iş bulamayıp, diplomalı işsizler kervanına katılan yüz binlerce gencimiz. Bankaların vicdanına terk edilen ve kepenk kapatmak zorunda kalan esnafımız. Polislerimiz, askerlerimiz, eğitimcilerimiz, mühendislerimiz ve hemen hemen tüm meslek grubundan insanımız ve mesleklerine hiç başlama fırsatı bulamayan insanlarımız…

Aynı şekilde kan ağlayan sektörlerimiz ve her gün gözyaşı dökerek adalet arayan mağdurlar… Biz İnsanımızı insanca yaşatmak istiyoruz. Biz, bu düzene razı değiliz, insanımızın mahkum edildiği bu koşullara razı değiliz! İnsanımızı insanca yaşatmayan bu anlayışı kabul etmiyor, reddediyoruz. Biz, insanımızı insanca yaşatmak istiyor ve insanımıza bu koşulları reva gören düzene karşı insanımızın yanında saf tutuyoruz. Biz, çocuğunu pamuk tarlasında doğurmak, fındık bahçesinde büyütmek, ayçiçek tarlalarında çalıştırmak zorunda kalan mevsimlik tarım işçisinin yanındayız.

KPSS’de, yazılı sınavda birinci olup mülakatta 50 puan verilerek elenen öğretmen adayının yanındayız. Biz sipariş verilen pizzayı, bir ambulansın kaza mahaline ulaşmasından daha kısa sürede yetiştirmeye çalışan kuryenin yanındayız. Kuru ekmek ve soğanını inşaatta yiyen, duşunu inşaatta alan, yastığını çimento torbasından, yorganını çimento kağıdından yapmak zorunda kalan inşaat işçisinin yanındayız.

Saadet Partisi olarak biz; eşi ve çocukları günyüzü görsün diye gün ışığı görmeden yer altında çalışan maden işçisinin yanındayız. Biz çocukları okula aç gitmesinler diye başkalarının evinde cam silen, yer ovan gündelikçi annelerin yanındayız. Mazota, gübreye, ilaca, elektriğe para yetiştiremeyen üreticinin yanındayız. Boyundan yüksek çekçeği zıplayarak tutan, okul masraflarını çöpten çıkaran kömür gözlü kağıt toplayıcısı çocuğun yanındayız. Biz Rabia Naz’ın, Nadira Kadirova’nın, Özgecan Aslan’ın, Şule Çet’in, Başak Cengiz’in ve Ceren Özdemir’in yanındayız.

İnsanların kendi kültürlerini yaşatma ve kendi anadillerini kullanma haklarının yanındayız. Biz adil yargılanma talebi duyulmayan, beraat ettiği, takipsizlik kararı aldığı halde işine dönemeyen, pasaportu verilmeyip Meriç’te boğulmaya, kanserden ölüme, açlıktan ağaç kabuğu yemeye mahkum edilen KHK’lının yanındayız.

Lambasını yakmaya, kombisini açmaya korkan emeklinin yanındayız. Biz zor şartlarda fedakarca görev yapan sağlık çalışanlarının yanındayız. Hakaretlere, tehditlere, saldırılara rağmen hakikatin peşinden koşmaktan vazgeçmeyen, köşesini, sayfasını, kanalını doğrulara açan ilkeli basın emekçisinden yanayız. Biz belediye meclislerinin buharlaştırılmasından değil yerel yönetimlerin güçlendirilmesinden yanayız. Üniversitelerin, akademisyenlerin ve öğrencilerin baskı ve tahakküm altında tutulmasından değil, bilim ve düşünce üretmesinden yanayız. Biz Kazdağları’nın, Salda Gölü’nün, Munzur Suyu’nun, Kelkit Vadisi’nin, Gediz Ovası’nın, Ergene Çayı’nın, İkizdere’nin, Cerattepe’nin yanındayız. Özetle, yağma ve talandan değil toplum ve doğadan yanayız.

“İnsanca yaşamak ve insanımızı da insanca yaşatmak istiyoruz”

Biz özgür ve hak sahibi olarak doğan insanların özgür ve hak sahibi olarak yaşamalarının yanındayız. Emeğin, alın terinin, bereketin, üretmenin, paylaşmanın, dayanışmanın, kardeşliğin yanındayız. Biz bu coğrafyanın vicdanıyız. Bu kapıdan içeriye kin giremez, nefret giremez, ırkçılık, mezhepçilik, yabancı düşmanlığı giremez. Biz kendimiz için isteğimizi kardeşimiz için de isteriz. Biz kendimize yapılmasını istemediğimiz başkasına da yapılmasın isteriz. Bizim ahlakımız bunu gerektirir, bizim maneviyatımız bunu gerektirir. Biz barışın, uzlaşının, eşitliğin, adaletin, iş birliğinin, hak ve özgürlüklerin yanındayız. Biz ezilenlerin, hor görülenlerin, hak ayarayanların, adalet peşinde olanların yanındayız. Biz insanımızın yanındayız, insanımızdan yanayız ve insanımızın yanında saf tutuyoruz. Saadet Partisi olarak biz insanca yaşamak ve insanımızı da insanca yaşatmak istiyoruz.

Bizim anlayışımızda devlet insanı insanca yaşatmanın aracı, adaleti ve insani değerleri hakim kılma mekanizmasıdır. Bizim bakışımızda adalet; insanı yaşatan, onuru koruyan, hakkı ve hukuku gözeten iradenin, kararın ve kuralın geçerli ve esas olmasıdır. Her şeyin yerli yerinde olması gerektiği gibi olmasıdır. Özgürlük insanı yaşatmayı hedefliyor, insanca yaşamayı sağlıyorsa sahicidir. Yasaklar ve sınırlamalar ancak insanı ve insanlığı koruduğunda mazur görülebilir.

Bir siyasal sistem, bir hukuk düzeni, bir devlet teorisi ve pratiği ancak ve ancak insani değerleri, insani kalkınmayı, adil paylaşımı mümkün kıldığında, insanı yaşatmayı başardığında; hakkı, insafı ve merhameti kendisine dayanak yaptığında, insanı, onuru ve haklarıyla birlikte koruduğunda, kolladığında, yaşattığında, her insana, istisnasız, ayırımsız ve ayrıcalıksız şekilde insanca yaşama imkanı sağladığında demokratiktir, hukukidir, adildir ve insanidir.

İnsan onuru, ihlale de ihmale de konu edilemez. İnsan hakları, devlet için tehdit, adalet için yük görülemez. Özgürlükler, iktidar tarafından korku gerekçesi, yasak ve baskı dayanağı yapılamaz. Özgür birey, kamu düzeni açısından zafiyet potansiyeli olarak tanımlanamaz. Demokratik toplum, devlet açısından egemenlik riski ve beka tehlikesi olarak sayılamaz. Adil paylaşım, gereksiz, anlamsız ve yersiz talep olarak görülemez ve gösterilemez.

Biz, demokrasiyi de siyaseti de, hukuku, devleti ve adaleti de insanca yaşamayı kolaylaştıran ve mümkün kılan mekanizmalar ve kurumlar olarak görüyoruz. Partisinin iktidar olması ya da iktidarda kalması dışında hiçbir şeyi önemsemeyen duyarsızlığa ve bencilliğe hiç meyletmedik, hiçbir zaman da meyletmeyeceğiz.

Biz, hak ve özgürlüklerin Anayasa’da ya da yasalarda yer almasını değil, hayatın içinde var olmasını ve insan tarafından bizatihi kullanılmasını önemsiyoruz. Hayatta yer almıyor ve kullanılamıyorsa kitaptaki haklar, sadece temenni mektubu vasfını haizdir. Hiçbir vatandaşımız hayatı eksiklerle ve eksilerek yaşamak zorunda kalmamalıdır. Yaşama hakkına sahip olmayı, nefes alıp verebilmek olarak gören bir iktidar adil olamaz. Vatandaşının ihtiyaçlarını karşılayacak kadar gelir elde etmesini sağlayamayan bir iktidar, önce yardıma muhtaç vatandaş kitlesini büyütür ve sonra da kendisine fütursuzca sosyal devlet unvanı üretir. Sosyal devlet vatandaşına hayatta kalacak kadar yardım eden devlet değil, vatandaşını yardıma muhtaç etmeyen ve yardıma muhtaç olmaktan kurtaran devlettir.

“Adil olanı, hakkımız olanı istiyoruz”

Hükümet ve devlet, yardım ya da merhamet etmekten değil, hakkı ve adaleti tesis etmekten sorumludur. Kanunun içinde eşit, hakimin önünde eşit değilseniz; adil yargılanma hakkından, hak arama hürriyetinden, kanun önünde eşitlikten bahsetmek ne mümkündür. Sözün özü, bugün kağıtta yazan haklar, hayatta yaşanan haksızlıklara dönüşüyor.

İnsanlığımızdan, haklarımızdan, özgürlüğümüzden vazgeçmeyeceğiz ve inanın, bu bozuk düzeni; bozulduğundan daha kısa sürede düzeltebiliriz. Çok çalışıp az kazanmak yerine emeklerin karşılığını almak… Kaygıları bitirip umudu çoğaltmak… Hukukta adaleti, kanun önünde eşitliği sağlamak. Yandaşa aktarma düzeneğinden kurtulmak vatandaşlarla paylaşma sistematiğini kurmak… Biz, ücretin de yaşamın da asgarisini reddediyoruz. Adil olanı, hakkımız olanı istiyoruz.

Hepimiz için mümkünken mutluluğun ve huzurun azınlığa ait olmasına rıza göstermeyeceğiz. Mutlu azınlığa tahammül değil itiraz edeceğiz. Hepimizin ortak talebi insanca yaşam.

Asgari ücret, açlık sınırı, geçim sıkıntısı…  Bize dayatılan bu yaşam şartlarına alışmayacağız. Zorbaca kaybettirilenleri, yeniden ve birlikte kazanmalıyız. Rızamız olmadan bizden alınanları, geri almalıyız. İnsanı yaşatan devleti, insanca yaşamayı mümkün kılacak adaleti birlikte tesis etmeliyiz. İnanıyoruz ki, birlikte, kararlı ve ısrarcı olursak uzun sürmeyecek.

İnsanca yaşam her birimizin, hepimizin ortak talebi ve ortak iradesidir. Devletin varlık sebebi ve adaletin gerekçesidir.

İnsanca Yaşam Manifestosu

İşte bugün burada İnsanca Yaşam Manifestomuzu ilan ediyoruz. İktidara geldiğimizde, vatandaşlarımız tarafından yetkiyi aldığımızda;

  • Gardiyan değil garson devlet” anlayışıyla, devleti asli vazifesine uygun bir şekilde yöneteceğiz.
  • Vatandaşını korkutan ve ezen devlet anlayışı yerine; güven veren ve kalkındıran bir devlet anlayışını hâkim kılacağız.
  • Adil bir düzen inşa edeceğiz. Gelir dağılımında adaleti sağlayarak, refahı yaygınlaştıracağız.
  • Kamu ihaleleri başta olmak üzere, rant düzenini ortadan kaldıracağız.
  • Hiç kimsenin kursağında, bir başkasının ekmeği olmasına müsaade etmeyeceğiz.
  • Hiçbir vatandaşın kalbinde, haksızlığa uğradığı duygusunun yeşermesine izin vermeyeceğiz.
  • Yoksulluk ve yoksunluk düzenini ortadan kaldıracağız.
  • En temel ihtiyaçların dahi karşılanamadığı, yalnızca hayatta kalmaya yeten bu yoksunluk düzenini değiştireceğiz.
  • İnsanımızın yarınından endişe etmediği, çocukları için mutlu ve müreffeh bir yaşam sürebilme imkânına sahip olduğu bir ekonomi kuracağız.
  • İnsanımızın mülksüzleşmesine sebep olarak, kendi ülkesine duyduğu aidiyet duygusunu zedeleyen ekonomi modelini değiştireceğiz.
  • Eğlenmenin, sosyalleşmenin, kendini geliştirmenin, teknolojik imkânlara sahip olmanın lüks olmadığı bir Türkiye inşa edeceğiz.
  • Yolsuzluk düzenini de ortadan kaldıracağız.
  • Sadece milletimiz için çalışacak; devleti, ganimet gibi gören anlayışlara müsaade etmeyecek bir anayasal zemin hazırlayacağız.
  • Türkiye’yi yasaklar ülkesi olmaktan kurtaracağız.
  • Düşüncenin ve fikirlerin yasaklandığı güvenlikçi politikalara tevessül etmeyeceğiz.
  • Toplantı, yürüyüş ve gösteri yapma hakkını antidemokratik bir suç olarak gören anlayışın tersine, demokrasinin temel parametreleri olarak yeniden normalleştireceğiz.
  • Basın ve medya başta olmak üzere, her alandaki yasakçı anlayışa son vereceğiz.
  • Sadakati değil, yalnızca liyakat ve ehliyeti esas alacağız.
  • Normalleştirilen ve herkesin kabullendiği torpil düzenini ve mülakat sistemini kaldıracağız.
  • Başarılı, çalışkan ve liyakat sahibi gençlerimizi kendi ülkesine küstüren “tanıdığın varsa” anlayışını ortadan kaldıracağız.
  • Gençlerimizi yurt dışında bir hayat kurmaya mecbur bırakan bu adaletsizliğe son verecek, kırılan bütün kalpleri onaracağız.
  • Herkes için nitelikli eğitimi yaygınlaştıracağız.
  • Devlet kurumlarında verilen eğitimin niteliğini çağın gerekliliklerine uygun, teknolojiyle uyumlu ve geleceğe dönük olarak arttıracağız.
  • Yoksul çocuklar ile maddi yeterliliğe sahip olanların eğitim farkını ortadan kaldırmanın mücadelesini vereceğiz.
  • Türkiye’nin tüm bölgelerini kapsayacak şekilde fırsat eşitliğini mutlaka sağlayacağız.
  • Hukukun üstünlüğünü sağlayacağız.
  • Üstünlerin hukukunun normalleştiği, insanların güvenini zedeleyen adalet ve yargı düzenini değiştireceğiz.
  • Suçluların; meşrebine, kimliğine, banka hesaplarına, siyasi bağlantılarına göre hareket eden yargının, yalnızca adalete uygun bir şekilde karar vermesini sağlayacağız.
  • Siyasetin adalet üzerindeki sivil vesayetine son vereceğiz.
  • Vergi politikalarında adaleti sağlayacağız.
  • Devletin vergi alacaklarını kişi ve kurumların kazancına uygun olarak yeniden düzenleyeceğiz.
  • Temel tüketim maddelerinden ve temel ihtiyaçlardan alınan vergileri en aza indireceğiz.
  • Vatandaşın ödediği vergilerin, lüks ve israfa değil; yine vatandaşa dönmesini sağlayacağız.
  • Büyük sermaye sahiplerinin milyon dolarlık vergi borçlarını silip, küçük esnafa vergi faizi uygulayan haksız düzeni değiştireceğiz.
  • Sokak ve caddeleri güvenli hale getireceğiz.
  • Kadına karşı şiddeti bitirecek hukuki düzenlemelerle caydırıcı cezaları çoğaltacak, sokakların insanlar ve çocuklar için güvenli ve yürünebilir yerler olmasını sağlayacağız.
  • Ucuz ve kaliteli gıdaya ulaşımı kolaylaştıracağız.
  • Türkiye’nin gıda üretimini artıracak tarım politikalarına ağırlık vereceğiz.
  • Nüfus büyüklüğünü ve ihtiyaçlarını dikkate alarak kısa, orta ve uzun vadeli plan ve projelerle tarımsal üretim kapasitemizi arttıracağız.
  • Tarım alanlarımızın imar rantına kurban edilmesine müsaade etmeyeceğiz.
  • Ekilebilir arazilerimizin atıl kalmamasını sağlayacağız.
  • Herkesin ucuz, sağlıklı ve kaliteli gıdaya ulaşabilmesini sağlayacağız.
  • Demokratik katılımı yaygınlaştıracağız.
  • Yerel, bölgesel ve ulusal bazda alınacak önemli kararlarda doğrudan demokrasinin uygulanmasına önem vereceğiz.
  • Vatandaşlarımızın karar alma süreçlerinde yer almalarını sağlayarak, alınacak kararlarda vatandaşlarımızın memnuniyetini esas alacağız.

“Biz herkesi davet ediyoruz”

Kim olduğuna, kime yakın veya uzak durduğuna, hangi fikre ve dine mensup olduğuna, varlık veya yokluk konumuna, yaşlı-genç, erkek-kadın olup olmadığına bakmaksızın herkesi, İnsanca Yaşam hedefimize katkı yapmaya ve insanca yaşama noktasındaki gayretlerimize katılıma davet ediyoruz.

Biz inanıyoruz ve her vatandaşımıza şöyle sesleniyoruz. İnsanı yaşatan devlet, insanca yaşatan siyaset, adil paylaştıran adalet seninle olur… İnsanı yaşatan ve insanca yaşatan Türkiye için Saadet Vakti diyor.”

Paylaşın

Karamollaoğlu, Enflasyon Üzerinden İktidara Yüklendi

Partisinin haftalık basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan SP Lideri Karamollaoğlu, “ÇAYKUR, çaya yüzde 44 zam yaptı.. Kusura bakmayın ama siz, bu kafayla enflasyonu değil; çiftçiyi, üreticiyi sıfırlarsınız. Hayat pahalılığına değil, tüketicinin alım gücüne darbe vurursunuz ancak” dedi.

Haber Kaos / Türkiye’nin bir an evvel gerçek gündemine dönmesini gerektiğini belirten Karamollaoğlu, Türkiye’nin asıl gündeminin enflasyon, hayat pahalılığı, yağmur gibi yağan zamlar, yolsuzluk, bitirilen tarım ve yok edilen hayvancılık olduğunu söyledi.

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu haftalık basın toplantısında gündeme dair açıklamalarda bulundu. Karamollaoğlu’nun açıklamalarından satır başları şöyle:

Şimdi Sayın Cumhurbaşkanı, “büyük bir müjde olarak” yaş çay taban fiyatlarını açıkladı. Müjde dedikleri artış kaç? yüzde73. Peki tarım sektörünün girdilerinde yaşanan artışlar ne kadar? Gübre yüzde 300 artmış, mazot yüzde 300 artmış. Fakat yaş çay yüzde 73 artıyor. Erdoğan’ın bu açıklamasından hemen sonra ise; ÇAYKUR, çaya yüzde 44 zam yaptı.. Kusura bakmayın ama siz, bu kafayla enflasyonu değil; çiftçiyi, üreticiyi sıfırlarsınız. Hayat pahalılığına değil, tüketicinin alım gücüne darbe vurursunuz ancak.

Görünen o ki; küresel bir gıda krizi kapıya dayanmıştır. Gıda ve tarımda kendi kendine yeterlilik çok daha önemli hale gelmiştir. Bu yüzden artık gıda, tarım ve hayvancılığı öncelikli alan ilan edip; derhal bir “Milli Tarım ve Gıda Stratejisi” belirlenmelidir.

Türkiye’de hiç uçak inmeyen havalimanları var. Örneğin Balıkesir Havalimanı, Edremit’te Havalimanı var; 80 kilometre mesafede bir yenisi daha yapılıyor. Kulesi var, hizmet binası var, pisti var, personeli var. Tek şey eksik; uçak. Allah’tan korkun! Umarız şimdi Rize-Artvin Havalimanı da aynı akıbeti yaşamaz. Çünkü buralara harcanan para, Külliye’ye öbeklenmiş 3-5 kişinin cebinden değil; 85 milyonluk Türkiye’nin cebinden çıkıyor.

“Bu iktidarın yıktığı ne varsa düzelteceğiz!”

Bugün, 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı vesilesiyle gençlerimize seslenmek istiyorum; Türkiye’nin yarınlarında size ihtiyacımız var. Saadet Partisi olarak söz veriyoruz; sizi hor gören, fikirlerinize tahammül edemeyen, geleceğinize ipotek koymak isteyen bu iktidarın yıktığı ne varsa düzelteceğiz!

Cebinizdeki telefona kimsenin laf etmediği, teknoloji ürünlerine sahip olmanın imkansız, yurt dışı seyahatinin hayal olmadığı bir Türkiye’yi sizinle birlikte kuracağız. Sinemaya ve tiyatroya gitmenin, hatta kahve içmenin dahi lüks sayıldığı, en temel ihtiyaçları karşılamanın zorlaştığı, günlerinizi gelecek kaygısıyla geçirdiğiniz bu kötü gidişe sizinle birlikte dur diyecek ve bu karamsar tabloyu hep birlikte değiştireceğiz. “İnsanca Yaşam”ı sizinle birlikte, sizin için kuracağız!

Paylaşın

Kulis: Karamollaoğlu İle Kılıçdaroğlu Ne Konuştu?

Cumhuriyet gazetesi yazarı Barış Pehlivan, Saadet Partisi (SP) Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu ile Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu arasında gerçekleşen görüşmenin detaylarını aktardı .

Seçim yasasının AKP ve MHP tarafından değiştirilmesi sonrası Karamollaoğlu’ndan ‘üçüncü ittifak’ çıkışı geldiğini hatırlatan Pehlivan, “Altılı masa dağılmadan ‘Saadet-DEVA – Gelecek ittifakı’ demekti bu. Dahası, Karamollaoğlu iki partinin Saadet çatısı altında seçime girmesini arzuluyordu” dedi. Ardından şunları kaydetti:

“Ali Babacan’ın ‘Seçime kendi adımız ve logomuzla gireceğiz’ çıkışı da aslında Karamollaoğlu’na yanıttı. Üçlüden bir parti çatı olacaksa, onun DEVA Partisi’nin olmasını istiyordu.

Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu ise daha sıcaktı üçlü ittifaka. Hatta ve hatta Davutoğlu’nun partisini kurar kurmaz Saadet ile birlikte hareket etmek istediği konuşuluyordu. O günlerde hem Karamollaoğlu’nun hem de Oğuzhan Asiltürk’ün ‘daha erken’ dediği öne sürülüyordu.

‘Üç partinin birlikteliği rafa kaldırılmış değil’

İşte deniyor ki yeni yasayla gündeme gelen üç partinin birlikteliği rafa kaldırılmış değil. Halen gündemde. Karamollaoğlu’nun asıl niyeti yalnızca Babacan ve Davutoğlu ile görüşmekti. Lakin sonra bu planı tüm altılı liderlere doğru dönüştü.

Özetle, Karamollaoğlu ile Kılıçdaroğlu’nun buluşmasının sırrı burada yatıyor. Saadet lideri üçlü ittifakın kurulması için CHP lideriyle de istişareler yapıyor. Kulislerde bu çaba ‘En çok vekil hangi yöntemle çıkacaksa ona çalışılıyor’ diye tarif ediliyor. Mesele Babacan’ın ikna edilmesinde kilitli görünüyor. ”

Yazının tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

SP Lideri Karamollaoğlu: AK Parti Ülkeyi 27 Yıl Geriye Götürdü

Haftalık basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan SP Lideri Karamollaoğlu, iktidarı ekonomi üzerinden eleştirerek, “Vatandaşın gündemi geçim sıkıntısı, hayat pahalılığı işsizlik oldu. TÜİK, eski güvenini kaybetti, verdiği rakamlar da insanların güven duymasına engel olacak rakamlar. TÜİK, TÜFE’yi 69,97 olarak açıkladı. Sağ olsunlar kuyumcu titizliği ile çalışmışlar yüzde 70 dememişler” dedi.

Haber Merkezi / Karamollaoğlu, konuya ilişkin açıklamasının devamında, “Gıdada yüzde 89,10, ulaşımda 105,86 olarak gerçekleşti. Bu kalemdeki artışlar dikkate alındığında hakiki enflasyonun yüzde 70’in üzerinde olduğu, üç haneli enflasyonun da artık kaçınılmaz olduğunu da herkes açıkça görebilmektedir. ÜFE, yüzde 121,82 olarak açıkladı. Mart 1995 yılından bu yana en yüksek rakam. Artık o dönemi geride bırakmış olduk. 27 sene öncesine döndük. ÜFE’deki yıllık artış daha da büyük endişelere sebebiyet veriyor. Yakında TÜFE’ye de yansıyacak demektir.” ifadelerini kullandı.

Saadet Partisi (SP) Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, haftalık basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. SP Lideri Karamollaoğlu’nun konuşmasından öne çıkan başlıklar şu şekilde:

“İktidar umuyoruz ki bu hafta engelliler konusunda bir farkındalık oluşturmak için gayrete girecektir. Engelli vatandaşlarımız bir hafta boyunca hatırlanıp sonra unutulmayı istemiyorlar. Engelliler konusunda bildiğiniz gibi, en ciddi adımların Milli Görüş iktidarları döneminde atıldığını biliyoruz. Erbakan Hocamızın 1996 yılında engelliler için ciddi adımlar atıldığını biliyoruz. O adımlar ondan sonra geliştirilememiştir.

Vatandaşın gündemi geçim sıkıntısı, hayat pahalılığı işsizlik oldu. TÜİK, eski güvenini kaybetti, verdiği rakamlar da insanların güven duymasına engel olacak rakamlar. TÜİK, TÜFE’yi 69,97 olarak açıkladı. Sağ olsunlar kuyumcu titizliği ile çalışmışlar yüzde 70 dememişler. Gıdada yüzde 89,10, ulaşımda 105,86 olarak gerçekleşti. Bu kalemdeki artışlar dikkate alındığında hakiki enflasyonun yüzde 70’in üzerinde olduğu, üç haneli enflasyonun da artık kaçınılmaz olduğunu da herkes açıkça görebilmektedir.

ÜFE, yüzde 121,82 olarak açıkladı. Mart 1995 yılından bu yana en yüksek rakam. Artık o dönemi geride bırakmış olduk. 27 sene öncesine döndük. ÜFE’deki yıllık artış daha da büyük endişelere sebebiyet veriyor. Yakında TÜFE’ye de yansıyacak demektir.

İktidar rakamlarla oynasa da mızrak artık çuvala sığmıyor. Gerçeklerin üstü örtülemiyor. Kurumlar, çelişkili rakamları kullanmaktan kaçınamıyorlar. Dün açıkladıklarını bugün değiştirme ihtiyacı duyuyorlar. Adına da revize diyorlar. Vatandaşı korkutmamak için, ufak ufak büyütmeyi tercih ediyorlar.

Merkez Bankası, yüzde 23,2’lik Ocak ayı enflasyon tahminin revize etti, yüzde 42,8’e çıkardı. Yani 3 ay içinde bu kadar büyük bir değişiklik yaşandı. Burada büyük bir hata var. 23 nerede 42 nerede. Bu kadar büyük yanlışı, beceri gibi lanse ediyorlar. Bu ekonomiyi yönetemediklerini, sadece zaman kazanmaya çalıştıklarını gösteriyor.

AK Parti’nin en büyük başarısı, bu çarpıkları kural haline getirmesidir. Bundan da bir sıkıntı duymuyor. Böylece ‘öngörülemez’ bir ülke haline geldik. Ülkeyi yönetenler yarını görebilen insanlar olmalı, öngörülemezlik ülkenin karakteri haline geldi.

Kurda da durum aynı. Kur Korumalı Mevduat (KKM) aslında dövizi kontrol edebilmek için getirildi. 18 TL’ye çıkan dolar kurunu indirmek için getirdiler. Görünüşte başarılı da oldular… Çok uzak değil 2017’de dolar 3,80, 2018’de 5,30, 2019’da 5,90, 2020’de 7,45, 2021’de 13,40, bugün itibarıyla 15,30. Geçti gidiyor, durduramıyorlar. KKM diye ortaya attıkları uygulama fiili olarak bu artışın temel sebeplerinden biri. Fiili olarak doların fiyatı resmi rakamların çok üstünde, KKM ile açıktan para vererek üstü örtülmeye çalışılıyor. Fiilen aslında doları olana fazladan para ödeniyor.

Bundan kim istifade ediyor. Bir takım rant çevreleri, tuzu kurular, paradan para kazananlar… Gariban değil, garibanın böyle bir imkanı yok ki istifade etsin. Üzüldüğümüz nokta, alenen inançlarımızı değerlerimizi, politikalarıyla heba ediyorlar. Buna rağmen ne dövizi ne de enflasyonu kontrol altına alamadılar.

“Nas var, nasıl faiz artıralım” dediler faiz eskisinden daha beter hale geldi. Daha yüksek faiz ödemeye mecbur olduk. Görünürde faizi aşağı çekme çabasına giriyorlar, ama ekonomiyi düzeltmeyi bir türlü beceremiyorlar. Şu anda faizle geçimini sağlayanlar veya faiz lobisi diye adlandırdığımız kesim herhalde en rahat dönemlerini yaşıyorlar. Ama biz yüksek enflasyondan, hiperenflasyona hızla adım atıyoruz.

Sayın Erdoğan, çeşitli paketler açıklayarak, yine kendine göre konut sorununa çözümler sundu. İnsan hayret ediyor! “Ben ekonomistim, verin yetkiyi” dedi. İnsanlar da buna inandı. O güven bütünüyle ortadan kalktı. Çünkü yanlış politikaları doğruymuş gibi anlatıyor. Ama hata önünde sonunda ortaya çıkıyor. Allah aşkına bir sefer olsun, beklentilerimizi karşılayacak, doğru adımları atın. Ama her seferinde yanlış adım atınca, millete zarar veriyor. Bundan sonra Türkiye’nin düze çıkması hayal gibi gözüküyor. İnsanın aklına “Bilerek mi kaosa sürükleniyoruz” diye düşünceler geliyor. Yani, “insanlar sıkıntıya düşerse, yine bizde kurtuluşu arayacaktır” düşüncesi mi hakim.

Orta sınıfın, dar gelirlinin ev sahibi olma hayali artık tamamen tarihe karıştı. Yüzde 0.99 aylık faiz hiçbir dar gelirlinin konut edinmesine imkan sağlayan bir açıklama değil. Dar gelirli bu faizle ev almaya kalksa ayda 30 bin liraya yakın para ödemek durumunda. 2 milyonluk evi düşündüğünüz zaman dar gelirlinin böyle bir teşebbüsüne ihtimal vermiyorum.”

Paylaşın

SP Lideri Karamollaoğlu’ndan KHK Tepkisi: Artık Yeter

Saadet Partisi (SP) Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, hukuk sistemine KHK’liler üzerinden eleştirilerde bulundu. KHK (Kanun Hükmünde Kararname) ile ihraç edilenlerle ilgili son dönemde çok sayıda gelen intihar haberlerinin ardından Karamollaoğlu, “Adalet, bir iktidarın tüm işlerinde gömleğin ilk düğmesidir” ifadelerini kullandı.

Sosyal medya hesabı üzerinden açıklamalarda bulunan SP Lideri Karamollaoğlu, “İktidarda bulunanlar, yanlış gömlek giydikleri gibi gömleklerinin ilk düğmesini de baştan yanlış iliklediler; şimdi de işin içinden çıkamıyorlar. Terziyi, mağazadaki tezgâhtarı, hatta pamuğu üreten çiftçiyi suçluyorlar. Adalet, bir iktidarın tüm işlerinde gömleğin ilk düğmesidir; olmazsa olmazıdır! Ne acıdır ki; ekonomi konusunda isminin hakkını veremeyen Adalet ve Kalkınma Partisi, adalette de sınıfta kalmıştır! Sadece KHK meselesi dahi, adaletin nasıl örselendiğini gözler önüne sermeye yeter de artar!”

Temel Karamollaoğlu şöyle devam etti: “Hemen hemen 6 yıl oldu… 6 yıldır iktidar, KHK’lıları görmezden geliyor; insanları işsizliğe ve çaresizliğe itiyor. Beraat etmiş, takipsizlik almış; “fakat ben seni almam, çünkü canım öyle istiyor.” diyorlar. Onbinlerce insan, aileleriyle birlikte yüz binleri buluyor; 6 senedir horlanıyor, itiliyor, kalkılıyor… Yüzden fazla insan maalesef intihar etti, binden fazla insan çeşitli hastalıklar sebebiyle hayatını kaybetti, yine binlercesi de sağlığını kaybetti. Bir atasözümüz var; “ekmekle oynayanın ekmeğiyle oynanır..” Bu insanların ekmekleri ve özgürlükleri ellerinden alındı, tüm kapılar suratlarına kapatıldı, bunun vebalini hiçbir insan kaldıramaz!”

“Çok geç bile kalındı…”

“Artık yeter!” diyen SP Lideri Karamollaoğlu şöyle devam etti: “Çok geç bile kalındı fakat daha fazla gecikmeksizin, daha ağır travmalara sebep olunmadan bu mağduriyetler giderilmelidir. Biz bu konuda asla siyasi kazanç hesabı yapmayız; siz sebep oldunuz, siz düzeltin isteriz. Aksi halde zaten göreve geldiğimizde; ivedilikle bu konuya el atmak ve tüm mağduriyetleri gidermek bizim önceliğimiz olacaktır.”

Paylaşın

SP Lideri Karamollaoğlu’ndan ‘Göçmen’ Uyarısı

Son günlerde tartışma konusu olan göçmenlerle ile ilgili açıklamalarda bulunan SP Lideri Karamollaoğlu, “Bilinmelidir ki, karşı karşıya kaldığımız tüm problemlerin birinci derecede sorumlusu olduğu gibi, göç konusunda da asıl sorumlu; kontrolsüzlüğü benimseyen iktidardır!” dedi.

Haber Merkezi / Karamollaoğlu, açıklamasının devamında, “AK Parti iktidarı, kapsamlı ve toplumsal yapıyı zedelemeyecek bir göç politikası ortaya koyamamıştır. Hükûmet, her alanda olduğu gibi bu konuda da sınıfta kalmıştır! Ne sınır güvenliğini sağlayabilmiş ne de bir göç politikası oluşturabilmiştir”  ifadelerini kullandı.

SP Lideri, açıklamasını, “Buna rağmen; bazı siyasilerin, tüm yabancıları kriminalize etme çabalarını ise üzülerek izliyor ve asla doğru bulmuyoruz. Bu siyasilerin sığınmacılara yönelik söylemlerinin yol açtığı tepkisellik, hükûmetin seçim sürecine girerken aradığı güvensizlik ortamına hizmet etmekte ve siyasi mühendisliğe zemin hazırlamaktadır.” ifadeleriyle devam ettirdi.

Saadet Partisi (SP) Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, son günlerde tartışma konusu olan göçmenlerle ile ilgili sosyal medya üzerinden açıklamalarda bulundu. Karamollaoğlu, “Sığınmacılara yönelik nefret söylemlerini üzülerek takip ediyoruz” diyerek şunları ifade etti:

“Derinleşen ekonomik krizle birlikte sığınmacılara yönelik müsamahanın azaldığını, bazı kesimlerin de nefret söylemleriyle tepkileri daha da yoğunlaştırdığını görüyoruz. Fakat bilinmelidir ki, karşı karşıya kaldığımız tüm problemlerin birinci derecede sorumlusu olduğu gibi, göç konusunda da asıl sorumlu; kontrolsüzlüğü benimseyen iktidardır!

AK Parti iktidarı, kapsamlı ve toplumsal yapıyı zedelemeyecek bir göç politikası ortaya koyamamıştır. Hükûmet, her alanda olduğu gibi bu konuda da sınıfta kalmıştır! Ne sınır güvenliğini sağlayabilmiş ne de bir göç politikası oluşturabilmiştir. Buna rağmen; bazı siyasilerin, tüm yabancıları kriminalize etme çabalarını ise üzülerek izliyor ve asla doğru bulmuyoruz. Bu siyasilerin sığınmacılara yönelik söylemlerinin yol açtığı tepkisellik, hükûmetin seçim sürecine girerken aradığı güvensizlik ortamına hizmet etmekte ve siyasi mühendisliğe zemin hazırlamaktadır.”

Geldiğimiz noktada, hükûmetin göç konusundaki politikasızlığı ve artan ekonomik krizle birlikte bu durum sürdürülemez bir noktaya gelmiştir. Hükûmetin kontrolsüz göç politikası, yasal yollarla ülkemizde bulunan sığınmacıları da zor durumda bırakmaktadır.

Ekonomik ve sosyal sıkıntıların faturası mültecilere değil, hükûmete kesilmeli ve bizzat hükûmetten hesap sorulmalıdır. İktidar, bir an evvel sınır güvenliğini sağlamalı ve toplumun geleceğe yönelik endişelerini giderecek kapsamlı bir göç politikası ortaya koymalıdır. Hükûmete yönelik eleştirileri bir kenara bırakıp, mültecileri hedef gösteren siyasiler ise ırkçı ve nefret dolu söylemlerinden vazgeçmelidir.

Unutulmasın ki, tarihe kara leke olarak geçen üzücü olaylar, genel de sonucu hesap edilmeyen sorumsuzca sözlerden kaynaklanmıştır. Bu nedenle başta siyasiler olmak üzere herkes yaşadığımız zor günleri de dikkate alarak, toplumun dinamiklerine kastedecek sözlerden ve eylemlerden kaçınmalıdır. Özellikle de birbirlerini ucuz kahramanlıklarla parlatmaya çalışan siyasiler akıllarını başlarına devşirmelidir! Türkiye Cumhuriyeti’nin İçişleri Bakanı olma sıfatını taşıyan birisi ise, bu tarz süreçlerde herkesten çok daha hassas ve duyarlı davranmalıdır.

“Erdoğan sorumluluk almalı ve olayların büyümesine engel olmalıdır”

Cumhurbaşkanı Erdoğan da olayları önce sadece seyredip, ardından kamuoyunun nabzına göre şerbet vermek yerine; ivedilikle sorumluluk almalı ve olayların büyümesine engel olmalıdır. Bölgemizdeki ülkelerle normalleşmeden ve iç çatışmalar durmadan bu sorunların çözümü mümkün değildir; bu husus da iyi idrak edilmelidir. Son olarak, herkesi aklıselime ve sağduyuya davet ediyorum.”

Paylaşın