DEM Parti: Barışın Yolu Kayyımdan Geçmez

İçişleri Bakanlığı önünde açıklama yapan DEM Parti Grup Başkanvekilleri Gülistan Kılıç Koçyiğit, “Kayyum gasptır, talandır, iradeyi yok saymaktır, kadın özgürlük mücadelesini yok saymaktır, demokrasi adına kalan bütün kırıntıları yok sayan yeni bir rejimin adıdır” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Bir taraftan barış diyorlar. Bir taraftan kayyum atıyorlar. Barışın yolu, kayyumdan geçmez. Barışın yolu asla ve asla darbelerden geçmez. Bugün barış ortamını zehirleyen bir kayyum rejimi var. Bütün Türkiye Halkları bilsin, bizler yan yana gelirsek, omuz omuza mücadele edersek, Esenyurt’tan Hakkari’ye kardeşlik ve demokrasi köprüleri kurarsak, işte o zaman bu iktidarı yeneriz. Barışı da, demokratik rejimi de AKP’ye rağmen inşa ederiz. Bunun koşulları her zamankinden fazla vardır. Bunun koşulları olgunlaşmıştır.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Grup Başkanvekilleri Gülistan Kılıç Koçyiğit ve Sezai Temelli’nin de aralarında olduğu DEM Parti heyeti, kayyumları protesto için TBMM’den İçişleri Bakanlığı önüne yürüdü ve basın açıklaması yaptı.

Sandığa saygı duymayan bir iktidarla karşı karşıyayız”

Gülistan Kılıç Koçyiğit, açıklamasında şu ifadeleri kullandı: “Bugün İçişleri Bakanlığının önündeyiz. Neden buradayız? Çünkü bu bakanlık, 8 yılı aşkın bir süredir halk iradesine darbe yapan, kayyım atayarak halk iradesine el koyan, sandık demokrasisini yok sayan AKP iktidarının bir kayyım aparatına dönüşmüştür. İçişleri Bakanlığının önündeyiz. Çünkü bu ülkede, 2015’te başlayan ve sistematik olarak devam ettirilen, halk iradesini yok sayan bir anlayış tahkim edilmek isteniyor.

AKP iktidarı, 2016’daki darbe girişiminden sonra ilan ettiği OHAL ile hayata geçirdiği KHK’ları daha sonra yasallaştırdı. OHAL’den beslenen, o cunta aklından beslenen KHK’larla her gün demokrasiye, sandığa, halk iradesine darbe üstüne darbe yapıyor. Sandığa saygı duymayan, halka saygı duymayan, seçme ve seçilme hakkını her gün ama her gün yok sayan bir iktidar aklıyla karşı karşıyayız.

Bu iktidar 31 Mart Yerel Seçimlerinde yenildi. Halkın büyük çoğunluğu AKP iktidarına kırmızı kart gösterdi. Büyük kentler dahil, ülkenin nüfusunun yüzde 70’inden fazlası AKP iktidarını yerel yönetimlerde iktidardan düşürdü ve “Aklınızı başınıza alın, demokrasiye dönün, hukuka dönün, halkın iradesine saygı duyun” diye açık bir çağrı yaptı. Tıpkı 2015’te yaptığı gibi. AKP de “Mesajı aldık” dedi. Biz de herhalde demokrasiye dönecekler, hukukun üstünlüğünü kabul edecekler, kendilerinin de Anayasayla bağlı olduğunu hatırlayacaklar, sandığa ve seçmen iradesine saygı duyacaklar, sandıkla gelenin sandıkla gideceği bir döneme adım atacaklar diye düşündük.

Türkiye halklarında böyle bir beklenti oluştu. Ancak sürekli olarak meşruiyetini yitiren, anketlerde eriyen, teşkilatları çözülen, koltuğunu kaybedeceğini anlayan AKP çok kısa bir süre sonra yine bildik yöntemlere tevessül etti, yine halkın iradesine darbe yaptı. 3 Haziran’da Hakkari’de başlayan kayyım süreci, 31 Ekim’de Esenyurt’a uzandı. En son da 4 Kasım’da, yani HDP’ye ve demokratik siyasete darbe yapılan tarihin yıldönümünde yine yeni bir darbeyle uyandık. Türkiye halklarına yeni bir darbe yaptılar.

2016’da kayyım atandığı zaman, “Bugün Hakkari’ye, Van’a, Mardin’e, Diyarbakır’a kayyım atanması yarın İzmir’e, Adana’ya, Mersin’e, İstanbul’a kayyım atanacağının habercisidir. Bu ülkede hukuksuzluk önce Kürt coğrafyasında sınanıyor. Bütün hukuksuzluklar önce Kürt halkına yapılıyor. Ama bilin ki Kürt halkına yapılan hiçbir hukuksuzluk asla ama asla orayla sınırlı kalmıyor. Oradan Türkiye’ye yayılıyor” demiştik ve ne yazık ki haklı çıktık.

O gün Türkiye demokrasi güçleriyle ve parlamentoda grubu bulunan siyasi partilerle yeterince yan yana gelmediğimiz için, bu kayyım hukuksuzluğuna yeterince ses çıkarılmadığı için, Türkiye’nin dört bir yanında kayyıma karşı sokaklara çıkılmadığı için bugün Esenyurt’a, yani kent uzlaşısıyla kazanılmış bir CHP belediyesine de kayyım atanmış oldu. O nedenle çağrımız açık ve net: Bu hukuksuzluk bütün Türkiye halklarına yapılıyor.

Bu darbe bütün Türkiye demokrasisine yapılıyor. Bu hepimize yönelik bir tehdittir. Hepimizin seçme ve seçilme hakkını yok sayan, yurttaşlık hakkını yok sayan, sandık demokrasisini yok sayan yeni bir süreci başlatmak istiyorlar. Bu çok açık ve nettir. Yeni yol yürüyüşlerini Türkiye’nin dört bir yanını cehenneme çevirerek, hukuksuzlukları yayarak, darbeyi genişleterek, darbeyi genelleyerek yapmak istiyorlar. İşte buna karşı bizim de yan yana gelmemiz lazım.

Çünkü biliyoruz ki kayyım gasptır, talandır, iradeyi yok saymaktır; kayyım, kadın özgürlük mücadelesini yok saymaktır, ket vurmaktır. Kayyım, Türkiye’de demokrasi adına kalan bütün kırıntıları yok sayan yeni rejimin adıdır, AKP iktidarının en temel niteliğidir. Kendini demokrasiye bağlı hissetmeyen, sandıktan kendi çıktığı sürece o sandığa saygı duyan ama halkın başka tercihleri olduğunda bütün bu tercihleri yok sayan bu iktidara karşı bugün yan yana gelmemiz, birleşmemiz ve hep beraber demokrasiyi savunmamız gerekiyor.

Bir taraftan barış diyorlar, bir taraftan kayyım atıyorlar. Barışın yolu kayyımdan geçmez, darbelerden asla geçmez. Bugün barış ortamını zehirleyen bir kayyım rejimi vardır. Bütün demokratik muhalefet, mücadelenin paydaşları, bizler yana yana gelip omuz omuza mücadele edersek, Esenyurt’tan Hakkari’ye kardeşlik ve demokrasi köprüleri kurarsak işte o zaman bu iktidarı yeneriz, bu faşizmi yeneriz. Bu ülkede demokratik cumhuriyeti de barışı da AKP’ye rağmen inşa ederiz. Bunun koşulları her zamankinden fazla vardı. Bunun koşulları olgunlaşmıştır.

Bizler kayyım değil demokrasi diyoruz. Esenyurt’ta da Hakkari’de de Halfeti’de de Mardin’de de Batman’da da kayyıma karşı direnmeye ve anayasal, demokratik, barışçıl protesto hakkımızı kullanmaya sonuna kadar devam edeceğiz. Hiç kimse halkımızın iradesini yok sayan bu ceberut rejime, bu faşist akla diz çökeceğimizi, teslim olacağımızı sanmasın. Bütün tarihimiz bu hukuksuzluklara karşı direniş ve mücadeleyle doludur. 2016’da nasıl mücadele ettiysek, 2019’da nasıl mücadele ettiysek, bugün de çok daha güçlü, çok daha geniş bir zeminde bu hukuksuzluklara karşı mücadele edeceğiz.

Kadınlardan gençlere, işçilerden emekçilere, siyasi partilerden demokratik kitle örgütlerine kadar hiçbirimiz kafamızı kuma gömemeyiz. Bu böyle bir dönem değildir. Kral çıplak. Karşımızda zorbalık, zalimlik, hukuksuzluk ve demokrasi düşmanlığı yapan bir iktidar var. Çok açık ve net barışı zehirleyen bir iktidar var. Barışımızı çalan bir iktidar var. İşte zorbalığa karşı direnmek haktır, meşrudur. Hukuku, demokrasiyi, temel hak ve özgürlükleri savunmak bizler için tarihi bir görevdir, sorumluluktur.

İşte bu sorumluluk bilinciyle ve bu tarihi görevin bize yüklediği misyonla bugünden yarına mücadelemizi büyüteceğimizi ve bu faşizme karşı tereddüt etmeden nerede olursak olalım dik duracağımızı, sözümüzü söyleyeceğimizi bütün Türkiye halkları bilmelidir. Yan yana duralım, el ele duralım, omuz omuza duralım ve bu faşizmi yerle yeksan edelim. Demokratik cumhuriyeti inşa edelim. Türkiye halklarının özlediği o barışı kuralım. Hep beraber eşit, özgür ve demokratik bir ülkede yaşamanın yolunu hep beraber bulalım.

“Türkiye’nin barış ve demokrasi umutlarını ortadan kaldırıyorlar”

Açıklamada söz alan Sezai Temelli ise şunları söyledi: “Bugün özellikle buraya geldik. Bakın arkamızda İçişleri Bakanlığı, önümüzde de Türkiye Büyük Millet Meclisi var. Yani atanmış ve seçilmişlerin karşı karşıya geldiği bir noktada duruyoruz. Atanmış bir içişleri bakanı Hakkari’de seçilmiş belediye eş başkanına karşı; atanmış bir içişleri bakanı Halfeti’de, Batman’da, Mardin’de, Esenyurt’ta seçilmişlere karşı. Aslında sistemin ne denli çarpık ve antidemokratik olduğunu, ne denli hukuk tanımaz olduğunu resmeden bir yerde duruyoruz.

Bir tek oy bile almamış ama halkın oyuyla seçilmişlere karşı bu icraatları hayata geçiriyor. Aslında Türkiye’nin demokrasi ve barış umutlarını da ortadan kaldırıyorlar. Toplumsal barış için ortaya çıkmış olan beklentileri ve umutları adeta dinamitliyorlar. Barışı yok sayan bir anlayışla bu zihniyet ayakta duramaz. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi aslında bir kayyım sistemidir, bundan da öteye gidemiyor. Dönüyor dolaşıyor aynı yere geliyor.

Bakana, içişleri bakanı olmadan önce sorduk nasıl bir bakan olacağını. “Ben benden öncekilere benzemem. Ben hukukun dediği neyse onu yaparım, benim icraatım böyle olacak” demişti. Bu tutanaklarda var. Meğerse zihniyet hiç değişmemiş, sadece ambalaj farklıymış. Dolayısıyla kendinden önceki içişleri bakanının yapmış olduğu icraatları yine hukuk tanımaz bir şekilde Anayasayı ihlal ederek sürdürmeye devam ediyor.

OHAL döneminde çıkarılmış olan bir kanun hükmünde kararnameye sığınarak bugünkü hukuk sistemini yok saymayı, ona karşı darbeci bir akılla hareket etmeyi içine sindirebiliyor. Kendinden önceki içişleri bakanı da bunu yapıyordu. Cumhurbaşkanının yanına çıkıp bu kayyım tezgahını örgütleyen anlayışı aynen devam ettiren bir zihniyetle karşı karşıyayız. Bunu kabul etmiyoruz. Kimse kabul etmiyor.

Böyle bir vesayetçi anlayışı hiçbir seçilmiş kabul edemez. Tek bir oy bile almamış bir zihniyet gelip halkın, milyonların oyuyla seçilmişlere bu vesayeti dayatacak. Bunu kabul etmiyoruz. Kabul etmediğimiz için de alanlardayız, sokaklardayız, mücadele ediyoruz. Halk sokaklarda protestolarını gerçekleştiriyor. Buna karşı yaptıkları ise daha beter. Sokakta protesto hakkını kullanan halka, gençlere, kadınlara gözaltında sürecindeki işkenceleri, hukuk tanımazlığı sokaklara kadar yayabiliyorlar.

Bu işkencelere, hukuk tanımazlığa, saldırılara karşı direnmeye devam edeceğiz. Çünkü biz hukuku savunuyoruz; hukuk devletini, demokrasiyi, barışı savunuyoruz. Biz meşruyuz ama bize saldıranlar meşruiyetini yitirmiştir. Toplumda, halkta meşru bir karşılıkları söz konusu değildir. Kayyımın savunulması kabul edilebilir değildir. Zaten savunamadıkları için işkence yapıyorlar, hukuku yok sayıyorlar.

Savunulacak bir tarafı olmadığı için her türlü yalan ve iftirayla günlerini kurtarmaya çalışıyorlar. Kayyım geleli daha 10 gün olmasına rağmen, her kayyım 10 tane suç işlemiştir en az. Çünkü 2016’dan 2024’e kadar geçen 8 senede kayyımların yaptıkları bir suç icraatıdır. Dosyalar ortadadır. Yaptıkları yolsuzluklar, gasplar ve hukuk dışı bütün icraatları ortadadır. Biz beklerdik ki toplumsal barışa dair adım atılması umudunun yükseldiği bu dönemde, İçişleri Bakanı çıksın geçmiş kayyım döneminin icraatlarına yönelik soruşturmalar başlatsın.

Çünkü kendi personeli, kendi valisi, kendi kaymakamıdır. Bu yolsuzluklarla, bu irade ve hak gaspıyla ilgili soruşturmalar başlatmasını beklerdik kendisinden. Bırakın bunu yapmayı, bunların üstünü örten, yine kayyımla yoluna devam etmek isteyen bir iktidar anlayışını sergilediler. Bunu kabul etmiyoruz ve buna karşı mücadelemizi vereceğiz. DEM Parti bugün bu mücadelenin en önünde yer almaktadır.

Buradan ben de bir kez daha çağrı yapmak istiyorum: Eğer demokratik bir ülkede yaşamak istiyorsanız, eğer hukuk devletinin hakim olduğu bir ülkede yaşamak istiyorsanız, eğer barışınızı arıyorsanız mutlaka kayyıma karşı çıkmalısınız. Hukuk devletini dinamitleyen tecrit anlayışı 25 yıldır bu ülkede her yeri çürüttü, çürütmeye de devam ediyor. Çöktürme Planını yapanlar, o planın altında kaldılar.

O zaman şimdi hukuka, demokrasiye ve barışa hep birlikte sahip çıkma zamanıdır. Tecride karşı, siyasi tutsaklığa karşı, hukuk dışı olan her şeye karşı, başta da kayyımlara karşı yan gelmeliyiz. Biz buradan bir kez daha demokrasiden yana olanları, kadınları, emekçileri, bu halkın mağdur edilmiş ve sömürülmüş tüm insanlarını bu mücadelede yan yana olmaya davet ediyoruz.”

Paylaşın

DEM Partili Sezai Temelli: Kayyım Bir Darbedir

Kayyım uygulamalarına tepki gösteren DEM Parti Grup Başkanvekili Sezai Temelli, “Barışa karşı demokrasiye karşı kayyım bir darbedir. Bir darbe pratiğidir” dedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Grup Başkanvekili Sezai Temelli, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında gündemdeki gelişmelere dair değerlendirmelerde bulundu.

Mezopotamya Ajansı’nın aktardığına göre; DEM Parti’nin gerçekleştirdiği son Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısına dikkat çeken Temelli, aldıkları karar ve çağrılara işaret etti. Temelli, yaptıkları açıklamada yer alan PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecride işaret ederek “İmralı tecridinin kalkması Sayın Öcalan’ın çalışma koşullarının sağlanması önemli bir öncelik olarak karşımızda duruyor” dedi.

DEM Parti olarak “çözüme” hazır olduklarının altını çizen Temelli, “Defalarca bunu söylememize rağmen Kürt meselesinin demokratik barışçıl çözümü konusunda Türkiye’nin bütün sorunlarının demokrasi içinde çözülmesi için hazır olduğumuzu meclisin bu konuda önemli bir adres olduğunu, meclisteki bütün partilerin müzakere zemininde buluşması gerekliliğine bir kez daha vurgu yaptık. Tabi bu sadece Meclis’le sınırlı bir mesel değil” diye konuştu.

Kayyım uygulamalarına tepki gösteren Temelli, “Kayyım meselesiyle toplumda yükselen umut ve beklentiler zehirlendi. Demokratik siyaset bir kez zehirlendi. Bu toksik siyaset ve anlayış Türkiye’nin sadece umutlarını kırmakla kalmıyor, Türkiye’yi siyasi ve iktisadi krizlerin içinde sıkışıp kalmasına çökmesine neden olmaya devam ediyor.

Türkiye için riskler çok yüksektir ve riskler her geçen gün artmaktadır. Ortadoğu’daki riskler ortadadır, Türkiye’nin içindeki toplumsal barışın çöküşü ortadadır. Bütün bu çöküşlerden çıkmanın krizlerle baş etmenin yolu toplumsal barıştan geçiyor. Öyle iç cepheymiş militarist akılmış. Bunlardan değil. Gerçek anlamda sahici bir barışı var etmekten geçiyor. Barışa karşı demokrasiye karşı kayyım bir darbedir. Bir darbe pratiğidir” diye konuştu.

Paylaşın

TBMM’de ‘Yeni Anayasa’ Trafiği: Kurtulmuş’tan DEM Parti Ve Saadet Partisi’ne Ziyaret

Meclis’teki siyasi partilere gerçekleştirdiği yeni anaya ziyaretlerine devam eden Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı Numan Kurtulmuş, son olarak Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) ve Saadet Partisi’ni ziyaret etti.

Haber Merkezi / DEM Parti’ye yapılan ziyarette Numan Kurtulmuş’u, DEM Parti Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları, Tuncer Bakırhan, DEM Parti Grup Başkanvekilleri Gülistan Kılıç Koçyiğit ve Sezai Temelli karşıladı. Numan Kurtulmuş ve DEM Parti heyeti, daha sonra görüşmeye geçti. Ziyaret sonrası Kurtulmuş ve DEM Parti heyeti basın mensuplarının karşısına geçti.

Numan Kurtulmuş, ziyarete ilişkin basın mensuplarına yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı: “Salı günü başlattığımız anayasa çalışmaları çerçevesinde ikinci gün temaslarını bugün parlamentoda grubu bulunan 3 partiyle birlikte sürdürüyoruz. İlk ziyareti DEM Parti ile gerçekleştirdik. Bu sürece ilişkin görüşlerimizi, çerçeveyi kendileriyle paylaştık. Bu sürecin açık, şeffaf ve demokratik bir şekilde sürdürülmesi talebimizi kendilerine ilettik.

Değerli Eş Genel Başkanlar, Grup Başkanvekilleri arkadaşlarıyla müzakere ettikten sonra bu konudaki görüşlerini kamuoyuyla da paylaşacaklar. Bizim temennimiz TBMM’de çok büyük bir çoğunlukla siyasi partilerin uzlaşabileceği bir anayasa çalışmasının ortaya konulması ve bunun da Meclis’te kabul edilmesidir. Buna ilişkin daha detaylı açıklamayı 3 partiyi ziyaretten sonra en sonunda gerçekleştireceğiz. Ben bir kez daha ilginiz için teşekkür ediyorum.”

“Yol temizliğine ihtiyaç var”

DEM Parti Eş Genel Başkanı Hatimoğluları ise basın mensuplarına yaptığı açıklamada şunları kaydetti: “Sayın Meclis Başkanına ziyaretlerinden dolayı sizlerin huzurunda bir kez daha teşekkür ediyoruz. Evet, bizler de DEM Parti olarak bir anayasa yapım sürecine Türkiye’nin ihtiyacı olduğu kanaatindeyiz. Bu konuyla ilgili çeşitli açıklamalarımız olmuştur. 12 Eylül Anayasasının dahi uygulanmadığı bir dönemden geçerken, 12 Eylül Anayasasının değişmesi ve demokratik bir Türkiye’nin inşa edilmesi konusunda adımlar atılmasıyla ilgili görüşlerimiz kamuoyunca bilinmektedir.

Bu dönemde elbette bir yol temizliğine ihtiyaç var. Türkiye’de bir demokratik anayasa yapım sürecini inşa edebilmek için de mevcut olan baskı sürecinin ve antidemokratik uygulamaların ortadan kalkması, anayasa hükümlerinin ve AİHM kararlarının uygulanması bizler açısından çok önemlidir.

Dün 1 Mayıs’ta yaşanan şiddet olaylarını olumsuz gördüğümüzün ve böyle bir zeminde anayasa yapım sürecinin zorluklarının olabileceğinin altını çizdik bugün. En büyük temennimiz; ciddi bir yol temizliğinin yapılması, demokratik bir zeminin oluşturulması, en geniş yelpazede toplumsal bir mutabakatla Türkiye’deki bütün farklılıkların, bütün farklı halkların ve inançların eşit yurttaşlık hakkı temelinde haklarının anayasal güvence altına alındığı bir zeminde bir anayasa yapım sürecinin yapılmasıdır. Bu elbette bizler açısından da önemlidir.

Son olarak Türkiye’nin içinde geçtiği çok derin bir ekonomik kriz ve yoksulluk var. Anayasa tartışmalarının ülkenin bu acil ve alarm veren sorununun üstünü örtmeyecek bir şekilde çözülmesi gerekir. Parlamento zemininde ve hep birlikte bütün siyasi partiler olarak değerli halklarımıza, bu ülkenin yoksullarına, işçi ve emekçilerine karşı bir görev ve sorumluluğumuz var. Biz bir kez daha değerli başkana bu ziyaretlerinden dolayı teşekkürlerimizi sunuyoruz.”

“Süreci de şeffaf açık bir şekilde yürüteceğiz”

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, DEM Parti yöneticileriyle görüşmesinin ardından Saadet Partisi yöneticileri ile bir araya geldi. Görüşmenin ardından gazetecilere açıklama yapan Kurtulmuş, “Genel çerçeveyi, bu süreçle ilgili görüşlerimizi, özellikle TBMM zemininde anayasa çalışmalarını nasıl ilerletebiliriz ve sonuç alırız, bunlarla ilgili görüşlerimi aktardım. Değerli arkadaşlarımızın da görüşlerini alma fırsatımız oldu. Yapıcı bir görüşme oldu.

Önümüzdeki ekim ayı gibi bu işin muhtevasına ilişkin tartışmalara başlanabileceğini görüyorum. Siyaset diyalog içerisinde çözüm üretme yeridir. Bütün siyasi partilerin bu diyaloğun yapıcı unsurları olmasını temenni ederim. Meclis’te grubu olan partilerin görüşünü aldıktan sonra, Meclis’te temsil edilen diğer siyasi partilerin de görüşlerini alacağız. Bu süreci de şeffaf açık bir şekilde yürüteceğiz” ifadelerini kullandı.

Saadet Partisi Grup Başkanvekili Bülent Kaya da verimli bir görüşme olduğunu belirterek, “Anayasaların daha sağlıklı siyasal zeminlerde daha sağlıklı sonuçlar vereceğini dolayısıyla öncelikle Türkiye’deki siyasal iklimi tüm sorularımızı siyaset yoluyla müzakere edebileceğimiz bir zeminde konuşmanın önemine işaret ederek. Saadet ve Gelecek olarak bu siyasal zemine katkı sunacak her türlü çabanın içinde olacağımızı sağlıklı bir zemin inşasının sorunları konuşmaktan daha önemli olduğunu ifade ettik.” dedi.

Saadet Grup Başkanı Selçuk Özdağ ise bu Türkiye’nin bir anayasa değişikliğine ihtiyacı var olduğunu söyleyerek söz konusu görüşmenin değerlendirileceğini söyledi. Özdağ, şunları söyledi: “Mutlaka ki Türkiye’nin bir anayasa değişikliğine ihtiyacı var. Türkiye çok anayasa değiştirdi zaman zaman darbelerle zaman zaman olağanüstü şartlarda değiştirdi, zaman zaman da referandumlarla değiştirdi.

Önemli olan şu, Türkiye’de mevcut bir anayasa var, bu anayasa zaman zaman ihlal ediliyor, zaman zaman ilga ediliyor, bunları görüyoruz, en önemli şey de şudur; bugünkü Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile birlikte kuvvetler ayrılığı ilkesinin daha net bir şekilde ayrılacağı söylenmişti. Ama gördüğümüz şu ki burada ben parlamenter olarak grup başkanlığının ötesinde vermiş olduğumuz soru önergelerinde daha, anayasa bakanlara diyor ki 15 gün içerisinde cevap vermeniz gerekir, cevap vermiyorlar, cevap vermedikleri zaman peki anayasa çiğnendiğinde ne olması gerekiyor ilgasında bir cezası olması gerekiyor. Var mı? Var. Uygulanıyor mu? Uygulanmıyor.

O zaman uygulanabilecek şeyleri yapmamız gerekiyor. Bununla ilgili olarak da çalışmalar yapılmasında fayda var. Mevcut anayasaya göre Türkiye’deki problemleri anayasanın maddeleri engel değil, bugünkü gerek ekonomik gerek dış politik meselelerde, gerekse de hukukun ihlal edilmelerinde bir problem oluşturmuyor kendisi. Oluşturmadığına göre peki ne yapmamız gerekiyor?

Hep beraber daha çok konuşmamız, daha fazla demokratikleşmemiz, daha fazla hukukun üstünlüğünü, insan haklarını ön plana çıkartan bir anaysa: Bu anayasa için çalışmalara birlikte destek vereceğiz. Bir Türkiye’nin konuşan Türkiye olmasını istiyoruz; susan veya dayatılan Türkiye değil. Diyalogla uzlaşan ve anlaşan bir Türkiye özlemi içerisindeyiz. Bu tür çabaların ve çalışmaların Türk demokrasisine katkıda bulunacağı inancı içerisinde bizler de bu süreç içerisinde yol alacağız. Birlikte çaba göstereceğiz.”

“Terörle mücadele ayrı, anayasa çalışması ayrı”

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, Saadet Partisi yöneticileriyle görüşmesinin ardından İYİ Parti’yi ziyaret etti. Görüşmenin ardından açıklama yapan İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, “Aramızda yaptığımız görüşmeyi arkadaşlarımla da paylaşacağım. Daha sonra yol haritamızı sizinle paylaşacağız” dedi.

Numan Kurtulmuş ise MHP ve AK Parti’yi de ziyaret edeceğini açıkladı. Gazetecilerin DEM Parti ile görüşmesinin eleştirildiği yönündeki sorusuna ise Kurtulmuş “Terörle mücadele ayrı, anayasa çalışması ayrı” yanıtı verdi.

Paylaşın

DEM Parti’den “AK Parti İle Örtülü İşbirliği’ İddialarına Yanıt

DEM Parti’nin AK Parti ile örtülü iş birliği yaptığı iddiaları ortaya atılırken, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Grup Başkanvekili Sezai Temelli, bu iddiaları siyasi nezaketsizlik olarak niteledi.

Sezai Temelli, “Murat Kurum da, Ekrem İmamoğlu da seçimi kaybederse kendi stratejisi nedeniyle kaybeder. AKP’si, CHP’si kendi başarısızlıkları ya da yaratamamış oldukları ittifak politikaları sebebiyle sürüklendikleri yer için partimizi sorumlu görmeleri, partimiz üstünden kendi başarısızlıklarını örtmeye çalışmaları kabul edilebilir değil” dedi.

31 Mart 2024 yerel seçimlerine kısa bir süre kala aday belirleme süreçlerinde sona geliniyor. DEM Parti’nin İstanbul’da aday çıkaracağını açıklaması ve cezaevinde bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın eşi Başak Demirtaş’ın isminin öne çıkması başka bir tartışma sebebi oldu.

CHP’ye yakın isimlerden “Başak Demirtaş AKP’nin adayı, Murat Kurum’a seçimi kazandıracaklar, Selahattin Demirtaş da dışarı çıkacak, Başak Demirtaş kayyum atanmaması karşılığında aday oldu” gibi eleştiriler gelirken, DEM Parti’nin AKP ile örtülü iş birliği yaptığı iddiaları ortaya atıldı.

10Haber’e konuşan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Grup Başkanvekili Sezai Temelli bu iddiaları siyasi nezaketsizlik olarak niteledi.

Temelli, “Biz pazar günü İstanbul’da aday çıkaracağımızı açıkladık. 9 Şubat’a kadar aday çalışmaları sürecek. İstanbul başta olmak üzere aday çıkarabildiğimiz – eğer bir güç birliği, kent uzlaşısı yoksa- yerlerde de adaylarımızı açıklayacağız. Başak Demirtaş ile ilgili gelen soruya da ‘aday havuzumuzda’ dedik.

O günden beri sosyal medyada çok kirli bir dille, adeta nefret söylemiyle aday çıkarmakla ilgili ve başka konularda suçlamalar var. ‘AKP’nin adayı’ demek, pazarlık yapıldığını öne sürmek sosyal medya kirliliğinin klasik hali. Bu ithamlar ne siyasi nezakete sığar, ne de güç birliği görüşmelerinin içinde yeri olabilir. Güç birliği olsa olurdu. Olmuyorsa CHP’nin kendisine bakması gerekiyor.

Biz kendi siyasi kararımızla yol alıyoruz. Murat Kurum da, Ekrem İmamoğlu da seçimi kaybederse kendi stratejisi nedeniyle kaybeder. AKP’si, CHP’si kendi başarısızlıkları ya da yaratamamış oldukları ittifak politikaları sebebiyle sürüklendikleri yer için partimizi sorumlu görmeleri, partimiz üstünden kendi başarısızlıklarını örtmeye çalışmaları kabul edilebilir değil” dedi.

“Batıda kent uzlaşısıyla yol aldığımız ilçeler, iller var”

Mayıs seçimlerinin ardından yerel seçimlerde ‘kent uzlaşısı’ ile hareket etmeye karar verdiklerini belirten Temelli “Her kentin yerel özelliklerini dikkate alacağız. Kürt illerinde adaylarımızı halk oylamalarıyla belirledik. Batıda kent uzlaşısıyla yol aldığımız ilçeler, iller var. Bu kent uzlaşısının içinde birçok parti var. Güç birliği olan yerler var. İstanbul’da bu şu ana kadar olmadı” dedi.

Ortak aday görüşmelerinin sürdüğüne dikkat çeken Temelli, “CHP adayları üstünde netleşmiş bir yer yok ama kentin dinamikleriyle ortak aday çıkarma eğilimi olan yerlerde çalışma sürüyor. Bu ayın dokuzuna kadar onları da netleştirmeye çalışıyoruz. Belli yerlerde ortak aday çıkabilir. Bu ortak adaylarla seçime gidilebilir.

Her yerde adayımızla gideceğimizi ama kent uzlaşısını da dikkate alacağımızı defalarca belirtmemize rağmen maalesef yine pazarlık aklına sıkışan belli şeyler yaşanıyor. İthamların bir kaynağı da bu tabii. Aslı astarı olmayan ithamlar. Her şeyden önce insanları hedef alan, kirli bir dille saldıran tavrı kabul etmemiz mümkün değil” diye konuştu.

Paylaşın

Depremin Birinci Yıl Dönümü; DEM Parti’den 100 Soruluk Önerge

DEM Parti, 53 bin 537 kişi hayatını kaybettiği, 107 bin 213 kişi yaralandığı Kahramanmaraş merkezli depremin birinci yıl dönümünde, Cumhurbaşkanı yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın cevaplaması talebiyle Meclis’e 100 soruluk önerge sundu.

100 soruluk önergede, eski Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’un 130 bin kişinin yaşamını yitirdiğine dair ifadelere vurgu yapıldı ve “Şüphesiz gerçek rakamların, açıklanan resmi rakamların çok daha üzerinde olduğu, uzun süredir kamuoyunun malumudur” denildi.

“Ölümlerin devlet kurumlarının bölgeye geç gitmesinden kaynaklı artığına” dikkat çekilen önergede, depremden kaynaklı ortaya çıkan sorunların hâlâ çözülmediği belirtildi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Grup Başkanvekilleri Gülüstan Kılıç Koçyiğit ve Sezai Temelli, 6 Şubat 2023’te yaşanan 11 ili etkileyen Maraş merkezli depremin birinci yıl dönümüne ilişkin Cumhurbaşkanı yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın cevaplaması talebiyle soru önergesi verildi.

DEM Parti Grup Başkanvekillerinin yönelttiği sorular şöyle:

1- DEM Parti, önergede deprem, sonuçları ve hala çözülemeyen sorunlara ilişkin yüz soru da sordu. Söz konusu sorular şöyle; “1-6 Şubat 2023 günü meydana gelen depremlere neden geç müdahale edilmiştir?

2- İHA-SİHA’lardan görüntü alınamamış mıdır?

3- Uluslararası yardım çağrısı ne zaman yapılmıştır?

4- Hangi ülkelerden arama- kurtarma ekipleri ve yardımlar gelmiştir?

5- Yapılan  yardımlar esnasında neden kaos oluşmuştur? Kaos neden engellenmemiş ve yardımların bir düzen çerçevesinde yapılması sağlanmamıştır?

6- GMS şirketleri neden hizmet verememiş; iletişim neden sağlanamamıştır?

7- AFAD’ın 2020 tarihli Maraş İl Afet Risk Azaltma Planı’nda hangi uyarılar yapılmıştır?

8- 2020 tarihli Maraş İl Afet Risk Azaltma Planı’nda yer alan hususlara dair çalışmalar neden 3 yıl boyunca yapılmamıştır?

9- Enkaz altında kalan insanların yaşama şanslarının sağlanması adına neden teknik ekipler görevlendirilmemiş, neden ölümlerin artmasına göz yumulmuştur?

10- Deprem sonrası ilan edilen OHAL kararı depremin etkilerinin azaltılması noktasında faydalı olmuş mudur? OHAL ilanı ile umulan fayda sağlanmış mıdır?

11- Depremler neticesinde meydana gelen toplam can kaybı nedir? Gerçekçi verilere ulaşılmasına dönük çalışmalar yürütülmüş müdür?

12- Önceki dönem Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı olan Murat Kurum’un can kaybına dair ifade ettiği 130 bin can kaybı ifadesi doğru mudur?

13- Deprem gerçeğini görmezden gelen planlamalar, usulsüz imar ve yapı denetim izinlerinin yarattığı etki nedeniyle yıkılmış bina sayısı kaçtır?

14- Deprem illerinin hepsini kapsayacak şekilde yıkılan ve yıkılması kararlaştırılan bina sayısı kaçtır?

15- Tespit edilen az, orta ve yüksek hasarlı yapı sayısı kaçtır? Şu ana kadar hasar durumu değiştirilen bina sayısı kaçtır? Ağır hasarlı olarak tespit edilen yapıların yıkım süreçlerine dair güncel veri nedir?

16- Yıkımların kontrolsüz olduğu, yönetmeliklerde yer alan tedbirlerin alınmadığı, sulamanın yapılmadığı çokça kez basına yansımıştır. Yıkımla ilgili kimlere yetki verilmiştir? Bu yetkiden hareketle faaliyet yürütenler halk ve çevre sağlığını gözetmeden gerçekleştirdikleri yıkımlardan mesul tutulmuş mudur? Yıkımların denetimi nasıl sağlanmaktadır?

17- Deprem illerindeki hava ölçümlerinin durdurulduğu bilinmektedir. Ölçümlerin durdurulma nedenleri nelerdir? Güncel olarak ölçümler yapılmakta mıdır? Deprem illerindeki sonuçlar nelerdir? Asbest dahil olmak üzere havada bulunan ince partiküllerin oranları nelerdir?

18- Sağlıktan gıdaya geniş bir spektrumda olumsuz etkileri bulunan asbeste dair alınan önlemler nelerdir?

19- Geçici barınma alanlarının insani gereksinimleri karşılamadaki yetersizlikleri nelerdir?

20- Kış aylarında sıkça karşılaşılan sel, taşkın, yangın vb. problemleri depremzedelerin zorlu yaşamlarını olumsuz etkilemiştir. Geçici barınma merkezleri oluşturulurken iklim, sosyo-ekonomik, ve kültürel koşullar neden dikkate alınmamıştır?

21- TMMOB gibi meslek örgütleri ve STK’lar yeniden yapılaşmanın seçildiği bölgelerin mera alanları, tarım alanları, sulak alanlar ve ormanlık alan olduğuna dair tespitlerde bulunmuştur. Bu tür alanlar toprak yapısı itibariyle ciddi riskler teşkil ettiği halde neden bu bölgelerde yapılaşmaya gidilmektedir?

22- Depremin 18. gününde yayınlanan ve yeniden yapılaşma ihalelerinin aktarımını yapan Afet Bölgesi Tasarım Alanları Rehberi oluşturulmadan önce uzman görüşleri alınmış mıdır?

23- Bu ihaleler kimlere verilmiştir? İhale prosedürleri ne şekilde işletilmiştir? İhaleyi alan şirketlerin çalışmalarına dair güncel veriler nelerdir?

24- Deprem bölgelerinde tarımsal üretimde karşılaşılan sorunlar nelerdir?

25- Depremin zorlayıcı sonuçları itibariyle tarımsal üretimi bırakmak zorunda kalan çiftçi sayısı kaçtır?

26- Deprem sonrasında diğer illere göçler nasıl gerçekleşmiştir?

27- Deprem nedeniyle başka kentlere göç etmek zorunda kalan kişiler için bir destek çalışması yürütülmüş müdür?

28- Deprem sonrasında işini, evini, yakınlarını kaybeden yurttaşlar için hangi çalışmalar yürütülmüştür?

29- Deprem sonrası işgücü kaybı olan yurttaşlar için bir çalışma yürütülmüş ve  hayatlarını idame ettirmelerine dönük çalışmalar yürütülmüş müdür?

30- Deprem anında ve sonrasında kaç kadın doğum yapmıştır? Kaçı yaşama şansı bulmuştur?

31- Kadınların doğum yahut düşük nedeniyle tedaviye erişim olanakları sağlanmış mıdır? Deprem anında ve sonrasında kaç bebek ölümü gerçekleşmiştir?

32- Kadınların depremler sırasında ve sonrasında bakım emeği başta olmak üzere maruz kaldıkları mağduriyetlerin giderilmesi adına hangi çalışmalar yürütülmüştür?

33- Depremde hayatını kaybeden çocuk sayısı kaçtır? Kaçının kimliği tespit edilmiştir? Kimliği tespit edilen çocuklarım cenazeleri yakınlarına teslim edilmiş midir?

34- Depremde yakınlarını kaybeden, ebeveynsiz kalan çocuk sayısı kaçtır? Bu çocuklar nerededir?

35- Depremde kaybolan çocuk sayısı kaçtır? Kaybolan çocuklara ilişkin yapılan çalışmalar nelerdir?

36- Deprem nedeniyle göç eden çocuk sayısı kaçtır? Göç hangi kentlere yapılmıştır? Çocukların göç ettiği yerlerde yaşam koşullarına ilişkin devlete bağlı kurumların yaptığı herhangi bir çalışma var mıdır?

37- Deprem bölgelerinde henüz yeni doğmuş ve yine bebeklik döneminde olan çocukların çocukluk aşıları yapılmış mıdır? Çocukların aşı durumu ve gelişimlerine dair çalışmalar yapılmış mıdır?

38- Deprem nedeniyle okullar yıkıldığı için eğitime devam edemeyen çocuk sayısı kaçtır?

39- Deprem bölgesinde çocuk yoksulluğuna dair veriler nelerdir? Herhangi bir çalışma yapılmış mıdır?

40- Deprem bölgesinde yaşayan çocukların halihazırda barınma, sağlık, eğitim gibi alanlarda yaşadıkları temel sorunlar nelerdir?

41- Deprem nedeniyle engelli hale gelen çocuk sayısı kaçtır? Engelli çocuklar için ne gibi çalışmalar yapılmaktadır?

42-  Deprem bölgesinde nöroçeşitlilik, etnik, inanç ve cinsiyet kimliğinden dolayı çocukların yaşadığı sorunlar nelerdir? Bu sorunların çözüm bulması için ne gibi çalışmalar yapmaktadır?

43-  Deprem sonrası çocuklara hukuki destek vermek açısından oluşturulan birimler var mıdır? Bunlar hangileridir?

44-  Deprem sonrası devlet bütçesinden deprem bölgesindeki çocuklar için ayrılan ve harcanan resmi kaynak ne kadardır?

45-  Bakanlıklar ve devlete bağlı kurumlar deprem sonrası çocukların sorunlarını çözmek için çocuklarla çalışan kaç sivil toplum kuruluşuyla protokol imzalamıştır? Bu kurumlar hangileridir? Bu protokoller için ayrılan devlet bütçesi ne kadardır?

46-  Depremde hayatını kaybeden engelli yurttaşlara ilişkin herhangi bir tespit yapılmış mıdır? Hayatını kaybeden engelli sayısı kaçtır?

47-  Deprem sonrası engelli kalan yurttaş sayısı kaçtır?

48-  Deprem sonrası barınma ihtiyacı karşılanırken engellilerin özgün durumları gözetilmiş midir? Ortak kullanım alanları, tuvalet, banyo vb. engelli yararına ve önceliklerine uygun mudur?

49-  Engelli yurttaşlara sağlanan ekonomik, sosyal, psikolojik destekler nelerdir? Bu destekler hangi periyotlarla sağlanmıştır ve güncel durumları nedir?

50-  Engelli bireylerle yaşayan yurttaşlar için yapılan herhangi bir çalışma söz konusu mudur? Bu bireylere veya ailelere ekonomik, sosyal, psikolojik bir destek sağlanmış mıdır?

51-  İşitme cihazı, tekerlekli sandalye, beyaz baston, protez gibi yardımcı cihazlarına erişimlerini kaybeden engellilerin ihtiyaçlarını karşılamaya dönük bir çalışma yapılmış mıdır?

52-  Tedavi ve düzenli kullanım gerektiren medikal malzemelere erişimde yaşanan zorluklara dair ne tür çözümler üretilmiştir?

53-  Deprem sebebiyle yurdunu terk etmek zorunda kalan engellilere maddi ve lojistik destek sağlanmış mıdır?

54-  Engelli depremzedelerin sorunlarına çözüm üretmek adına hangi kurum, kuruluş ve sivil toplum örgütleri ile çalışma yürütülmüştür?

55-  Adıyaman’da deprem sonrası açığa çıkan ihtiyaçları dayanışma ile onarmaya çalışan Rosa Kadın Derneği, Rengarenk Umutlar Derneği, Çocuk Çalışmaları Derneği, Ferat Dil ve Kültür Çalışmaları Derneği (Ferat/Der) ve Afet Yönetimi ve Dayanışma Derneği’nin kira sözleşmesi ve temsilcilik izni gibi resmi prosedürleri tamamlamış olmalarına rağmen 14 Aralık 2023’te konteynır dahil bütün malzemelerine el konulmasının gerekçesi nedir? El konulan malzemeler nerededir?

56-  Deprem sonrasında enkaz kaldırma çalışmaları esnasında kaç savcı ve hakim görevlendirilmiştir?

57-  Depremler sonrasında enkaz kaldırma çalışmaları esnasında kaç kişiden DNA örneği alınmıştır?

58-  Deprem sonrasında enkazlardan çıkarılan herkesten DNA örneği alınmama gerekçesi nedir?

59-  Depremlerde yaşamını yitirenlerin definleri gerçekleştirilirken kaç savcı görev almıştır?

60- Depremlerde yapılan definlerin tamamından DNA örneği alınmış mıdır?

61-  Kimsesizler mezarlığına yapılan definlerde, kimlik tespit çalışmaları ve eşleştirmeler neden eksik yapılmıştır?

62-  Depremler sonrasında vücut bütünlüğünü yitiren cenazelerden DNA örneği alınmış mıdır? Vücut bütünlüğü bozulan kimselerden DNA örneği alınmama gerekçesi nedir?

63-  Yıkılan binalardan tüm cenazelerin çıkarılması beklenmeden enkaz kaldırma çalışmalarının yürütülme gerekçesi nedir?

64-  Yıkılan binalardan tüm kişiler çıkarılmadan enkaz kaldırma çalışması yapılması sonucu kaç kişi yaşamını yitirmiştir? Kaç kişinin vücut bütünlüğünün bozulmuş olduğu tespit edilmiştir?

65-  Tüm cenazeler çıkarılmaksızın enkaz kaldırma çalışmalarının ağır iş makineleriyle yürütülmesinin, cenazelere zarar vereceği neden değerlendirilmemiştir?

66-  Enkaz kaldırma çalışmalarının, ölüye saygı çerçevesinde yürütülmeme gerekçesi nedir?

67-  Ağır yaralı olanların derhal ambulanslara bindirildiği ve diğer kentlerdeki hastanelere sevk edildiği esnada kimlik belirleme çalışmaları neden yapılmamıştır? Hangi hastaneye hangi şehirden kaç kişinin sevk edildiği bilgileri neden kayıt altına alınmamıştır?

68-  Bilhassa çocukların insan ticareti yaptığı bilinen kişiler eliyle kaçırıldıkları yönündeki iddialar değerlendirilmiş midir? Yapılan kayıp başvuruları bu çerçevede değerlendirilmiş midir? İnsan kaçakçıları tarafından kaçırılma iddiaları bağlamında bir çalışma yürütülmesi gündeminizde olacak mıdır?

69-  Aile Bakanlığı tarafından kaç çocuğun evlatlık olarak verildiği bilgisi bakanlık verilerinizde mevcut mudur? Bu sayı kaçtır?

70-  Yakınlarının bulunması amacı ile kaç kişi feth-i kabir talebinde bulunmuştur? Bu taleplerin kaçına yanıt verilerek kaç mezar yeniden açılarak DNA eşleştirme çalışması yürütülmüştür?

71-  6 Şubat depremleri olağanüstü haller kapsamında olup tüm mezarlıkların açılarak kimlik tespiti çalışmalarının yürütülmesi söz konusu olacak mıdır?

72-  Kayıp yakınlarının mağduriyetlerinin giderilmesi adına kayıpların bulunmasına dönük bir çalışma yürütülecek midir?

73-  Halihazırda afet bölgesi ilan edilen illerde kaç okul eğitim-öğretim dönemine eksiksiz başlayabilmiştir?

74-  Afet bölgesi ilan edilen illerde yaşayan ve eğitim-öğretime ara vermek zorunda kalan çocukların eksik dönemlerinin telafisi sağlanmış mıdır? Öğrencilerin müfredatta eksik kaldığı kısımların telafisi için hangi çalışmalar yapılmıştır/yapılacaktır?

75-  Afet bölgesi ilan edilen illerden diğer illerdeki eğitim kurumlarına nakil sayıları illere ve okul türlerine göre ne şekilde dağılmıştır?

76-  Türkiye genelinde tüm okulların depreme dayanıklılık tespiti yapılmış mıdır? Şayet hepsi tamamlanmadıysa dahi, kaçı tamamlanmış ve kaç okulun depreme dayanıklı olmadığı tespit edilmiştir?

77-  Halihazırda depreme dayanıklı olmadığı tespit edilen kaç okul için yıkım kararı alınmıştır? Kaç okulun güçlendirilmesine karar verilmiştir?

78-  Yıkım kararı alınan okul binaları kaç yıllıktır? Güçlendirme kararı alınan okullar, Deprem Yönetmeliği öncesinde mi sonrasında mı inşa edilmiştir?

79-  Yıkım kararı alınan okulların yerine yeni kurumlar inşa edilecek midir? Bunun için ne kadarlık süre öngörülmektedir?

80- Güçlendirme çalışması yapılacak okullardaki bu çalışmalar ne zaman başlatılmıştır? Ne zaman bitirilmesi planlanmaktadır?

81-  Yıkım yahut güçlendirme çalışması yapılacak olan okulların bu tadilat ve yıkım işleri hangi şirketlere ihale edilmiştir? Bunun için Bakanlığınız bütçesinden ne kadar harcama yapılması öngörülmektedir?

82-  Okulları yıkılacak yahut tadilattan geçirilecek olan öğrencilerin, geçici bir süre farklı eğitim kurumlarında okullarına devam etmeleri yönündeki karar hangi kriterlere göre alınmıştır?

83-  Deprem bölgesi ilan edilen illerde toplam kaç kişiye elektrik ve su faturası gönderilmiştir? Deprem bölgesinde kalan yurttaşlara gönderilen elektrik ve su faturalarının toplam tutarı nedir?

84-  Evlerinin hasarlı olmasından mütevellit çadırlarda ikamet eden yurttaşların evlerine yüklü miktarlarda fatura gönderilmesinin izahı nedir?

85-  Ağır hasarlı olduğu için hiç kullanılmayan evlerden yapıldığı iddia edilen enerji sarfiyatının kaynağı nedir? Bu yüklü faturalara eş değer ölçekte elektrik kullanılmış mıdır? Kullanıldıysa, evlerde kimsenin yaşamadığı nazara alındığında, kim tarafından hangi amaçla kullanıldığı belli midir?

86-  Depremzedelerin bu faturaları ödemesi beklenmekte midir? Evleri, işleri olmayan ve hala yaralarını saramamış olan binlerce yurttaş bu faturaları nasıl ödeyecektir?

87-  Deprem bölgelerindeki yurttaşlara yüklü miktarlarda fatura gönderen enerji şirketleri araştırılacak mıdır? Şirketler hakkında inceleme başlatılması ve yaptırım uygulanması gündeminizde olacak mıdır?

88-  6 Şubat depremlerinde yıkılan binaların depreme dayanıklı olmaması noktasında sorumluluğu bulunan kaç kişi tespit edilmiştir? Tespitlerin il ve ilçe bazındaki sayısal verileri ne şekildedir?

89-  Halihazırda kaç kişi hakkında kaç dava açılmıştır? Davalar hangi aşamadadır?

90- Yıkılan binaların yapı iznini veren, ruhsat veren kişiler tespit edilmiş midir? Yapı izni, ruhsat veren, inşaatlarda gerekli denetimleri yapmayan kaç kişi hakkında soruşturma ve dava açılmıştır?

91-  Depremlerde binaların depreme dayanıklı olmaması noktasında sorumluluğu bulunan kaç kişi tutuklanmış, kaç kişi tahliye edilmiştir? Tahliye gerekçeleri neler olmuştur?

92-  Depremlerde binaların depreme dayanıklı olmaması noktasında sorumluluğu bulunanların hepsi tespit edilebilmiş midir? Hakkında arama ve yakalama kararı bulunan kaç kişi vardır?

93-  Dosyaların kaçında bilirkişi raporları tamamlanmıştır? Bilirkişi raporları ne yöndedir?

94-  Sorumluları ‘tali kusurlu’ olarak gören kaç bilirkişi raporu vardır? Bu raporların yenilenmesi gündemde midir?

95-  Yıkılan binaların müteahhitleri oldukları bilinen kişiler hakkında henüz yargılama aşamasına geçilmeme gerekçesi nedir?

96-  Binlerce insanın ölümünde sorumluluğu bulunanların tahliyesi, olası doğal afetlerde yeni kayıpların yaşanması riskini barındırmıyor mu? Cezasızlık politikası inşaat sektörünün bundan sonra da önlem almaması için meşruiyet oluşturmayacak mıdır?

97-  Cezasızlık politikasının sonlandırılması adına bir çalışma yapılması gündeminizde olacak mıdır?

98-  Cumhurbaşkanlığı deprem anından bugüne değin hangi bakanlıklarla hangi çalışmaları yürütmüştür?

99-  Cumhurbaşkanlığı, depremler öncesinde ve sonrasında eksik ve hatalı çalışmalar yürüten, deprem nedeniyle oluşan zararlarda sorumluluğu bulunan bakanlıklar tespit edilmiş midir?

100- Depremlerin etkisiyle yaşanan felakette sorumluluğu bulunanların kamuoyuna açıklanması ve sorumluların cezalandırılması sağlanacak mıdır?

Paylaşın

DEM Partili Temelli Sordu: Kentsel Haklar Mı Kentsel Rantlar Mı?

31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlere ilişkin değerlendirmelerde bulunan DEM Parti Grup Başkanvekili Sezai Temelli, “Sadece belediye başkanlarını, belediye meclis üyelerini belirlemeyeceğiz; Türkiye’nin önümüzdeki dönemde nasıl bir sürece evrileceğine hep beraber karar vereceğiz” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Bu anlamıyla da demokrasi mücadelesi olarak yere seçimlerin önemli bir eşik olduğunun altını çizmek istiyoruz. Görüyoruz adaylar açıklanıyor. Bu adaylara baktığımızda karşımıza aslında çok net bir tablo çıkıyor. Kentsel haklar mı kentsel rantlar mı? Proje adaylara baktığımızda aslında kentsel rantların peşinde koştuklarını, iktidarın bu rant düşkünlüğünün devam ettiğini net görüyoruz.”

Temelli, açıklamasının devamında, “İstanbul adayını açıkladı iktidar. Cumhurbaşkanı Erdoğan açıkladığında bunu bir kez daha anladık. İmar Affı ile anılan, yaptığı hiçbir projenin hayata geçmediği bir insanı, eski bakanı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olarak açıkladı. Bu da aslında kentsel haklarla alakası olmayan bir anlayışın, kentsel rantlar peşinde koşacağını bir kez daha bize gösteriyor.” ifadelerini kullandı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Grup Başkanvekili Sezai Temelli, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında açıklamalarda bulundu. Sezai Temelli, 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlere ilişkin şunları söyledi:

“Yerel seçimler Türkiye’de önemli bir seçim olarak karşımıza çıkacak. Sadece belediye başkanlarını, belediye meclis üyelerini belirlemeyeceğiz; Türkiye’nin önümüzdeki dönemde nasıl bir sürece evrileceğine hep beraber karar vereceğiz. Bu anlamıyla da demokrasi mücadelesi olarak yere seçimlerin önemli bir eşik olduğunun altını çizmek istiyoruz.

Görüyoruz adaylar açıklanıyor. Bu adaylara baktığımızda karşımıza aslında çok net bir tablo çıkıyor. Kentsel haklar mı kentsel rantlar mı? Proje adaylara baktığımızda aslında kentsel rantların peşinde koştuklarını, iktidarın bu rant düşkünlüğünün devam ettiğini net görüyoruz. İstanbul adayını açıkladı iktidar.

Cumhurbaşkanı Erdoğan açıkladığında bunu bir kez daha anladık. İmar Affı ile anılan, yaptığı hiçbir projenin hayata geçmediği bir insanı, eski bakanı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olarak açıkladı. Bu da aslında kentsel haklarla alakası olmayan bir anlayışın, kentsel rantlar peşinde koşacağını bir kez daha bize gösteriyor.

“Kayyımlara karşı mücadeleyi yükseltiyoruz”

Biz DEM Parti olarak kentsel haklar mücadelesini vermeye devam edeceğiz ve bir daha geri dönmemek üzere kayyımları tarihin çöplüğüne gönderme kararlılığımızı ortaya koyacağız. Kayyımın olduğu bir yerde kentsel haklardan ve demokrasiden bahsedemezsiniz. Bugün Türkiye ancak ve ancak yerel demokrasiyle demokratikleşebilir. Bu bilinç ve anlayışla kayyımlara karşı mücadeleyi yükseltiyoruz.

Bunun da ötesinde Türkiye halklarının bu rantçı ve talancı anlayışa karşı, kentlerde giderek büyüyen yıkımlara karşı, deprem gibi doğal afetlerin felaketlere dönüşmesine karşı kentsel hak mücadelesini hep beraber büyütmek ve bu mücadelenin sonunda da halkın bizzat yerel yönetimlerde iktidara gelmesi için mücadelemizi veriyoruz. İnanıyorum ki 31 Mart seçimlerinden önemli bir başarı ile çıkacağız. Bu başarı sadece yerellerde iktidara gelmemizle ilgili değildir, Türkiye’yi dönüştürmesi anlamında da önemli bir sonuca imza atmış olacak.

Antalya’da yaşanan olayla ilgili, “Antalya gibi olan bardağı taşıran başka şehirler de var. Kimi AKP’nin kimi de CHP’nin olduğu iller” diye bir açıklamanız var. Bu iller nereler ve hangi sorunlarla karşılaştınız? sorusuna ise Sezai Temelli, şu ifadelerle yanıt verdi:

“Antalya’da yaşanan mesele bardağı taşıran son damla. Birçok yerde özellikle karşı karşıya geldiğimiz benzer sahneler oluyor. Bunun arkasında ayrımcı bir zihniyet var. DEM Partiye ve öncesinde HDP’ye yaklaşım konusundaki ayrımcılığın yansımalarını görüyoruz. Bu anlamda Türkiye’deki çoğu partinin birbirinden farkının olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim.

Kürt sorununa yaklaşım konusunda benzer bir zihniyetle karşı karşıyayız. Yerel yönetici olmanın çok önemli bir özelliği vardır. Yerinden demokrasinin aslında temsiliyeti ile oradasınız. Ama hiç kayyımlardan bahsetmeden 5 yıl geçireceksiniz. Kayyımlara karşı hiçbir tepkiniz olmayacak. Ya da herhangi bir çalışmanızda buna karşı bir adım atmayacaksınız. Türkiye’de bunca ayrımcılık olacak, yerinden yurdundan edilmiş yüzbinlerce göçmen olacak, bunların birçoğu da Kürdistan’dan göç edip gelmiş insanlar olacak ve siz onlara hizmeti nasıl götürmem şeklinde bir anlayış içinde olacaksınız.

Bütün bunları birlikte yaşadığımız bir süreç olarak değerlendiriyoruz. Tabii ki Antalya yalnız değil başka iller de var. İsimlerini zikretmeyeceğim, çünkü şu anda aday belirleme ve kent uzlaşısı çalışması yürütülmektedir. Farklı bir yönlendirme yapmamak için isim vermeyeceğim ama Antalya yalnız değil.”

Paylaşın

YSP Milletvekili Temelli Hakkında TCK 301’den Soruşturma

Eski HDP Eş Genel Başkanı ve YSP Muş Milletvekili Sezai Temelli hakkında, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Suriye’deki operasyonuna yönelik yaptığı açıklamalar nedeniyle TCK’nun 301. maddesi kapsamında soruşturma başlatıldı.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı ve Yeşil Sol Parti (YSP) Muş Milletvekili Sezai Temelli hakkında soruşturma başlatıldığını duyurdu.

Sezai Temelli’nin dün yaptığı basın açıklamasında sarf ettiği sözlerin ardından TCK’nın 301. maddesi gereğince soruşturma başlatıldığını duyuran Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı açıklamasında şu ifadelere yer verildi:

“28. Dönem Milletvekili Sezai Temelli’nin; Türk Silahlı Kuvvetlerinin terör örgütlerine yönelik olarak gerçekleştirdiği operasyonlara ilişkin 05.10.2023 tarihinde basına yaptığı açıklamaların 5237 Sayılı TCK’nun 301. maddesi kapsamında suç unsuru içerdiği değerlendirildiğinden, adı geçen milletvekili hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığımızca re’sen soruşturma başlatılmıştır. Kamuoyuna saygıyla duyurulur.”

Sezai Temelli, katıldığı bir televizyon programında TSK’nın düzenlediği operasyonlar ile hava harekatları hakkında, “Savaştan beslenen bir zihniyet her türlü saldırıyı ısrarlı bir şekilde sürdürüyor. Olan Kürt halkına, Kürt çocuklarına oluyor çünkü hedef Irak ve Suriye Kürdistan’ıdır” diye konuşmuştu.

Sezai Temelli kimdir?

15 Temmuz 1963, İstanbul doğumlu. Baba adı Mustafa, anne adı Neriman. 1985 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümünden mezun oldu. Ardından İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinde doktorasını tamamladı ve İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde araştırma görevlisi olarak başladığı akademik hayatını öğretim üyesi olarak devam ettirdi.

Sezai Temelli, ÖES (Öğretim Elemanları Sendikası) ve Eğitim Sen üyesi olarak sendikal mücadelenin de içinde bulundu. Öğretim üyesi olarak devam etmekte iken 2016 yılında olağanüstü hâl sürecinde 675 Sayılı kanun hükmünde kararname ile üniversiteden ihraç edildi.

12 Eylül 2010 tarihinde yapılan Anayasa değişikliği referandumuna “Yetmez ama Evet” diyenler arasında oldu. Uzun süre Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP)’nde siyaset yapan Sezai Temelli, 2009 yılında Ufuk Uras ile birlikte partiden ayrıldı.

2013 yılında (HDP) Halkların Demokratik Partisi’nin kurucuları arasında yer aldı. HDP’de siyaset hayatına devam etti, HDP’nin Ekonomi ve Sosyal Politikalardan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı görevini yapmaya başladı.

7 Haziran 2015 tarihindeki seçiminde HDP’den İstanbul Milletvekili olarak 25’inci Dönem TBMM Parlamentosunda yer alan Sezai Temelli, 1 Kasım 2015 tarihinde de İstanbul 2’inci Bölge 3’üncü sıradan milletvekili adayıydı ancak seçilemedi.

11 Şubat 2018 tarihinde HDP, 3’üncü Olağan Kongresinde aday olmayan Selahattin Demirtaş’ın yerine eş genel başkan adayı olarak Pervin Buldan ile birlikte eş genel başkan seçildi. 24 Haziran 2018’de yapılan Türkiye Genel Seçimlerinde HDP adayı olarak Van’dan aday oldu ve seçildi. 14 Mayıs 2023 Türkiye Genel Seçimlerinde Yeşil Sol Parti (YSP) adayı olarak Muş’tan aday oldu ve seçildi.

İyi düzeyde İngilizce bilen Sezai Temelli, Ayşegül Temelli ile evli ve 3 çocuk babasıdır.

Paylaşın

HDP’li Temelli: Kürt Meselesini Savaşla Çözemezsiniz

Türkiye’nin temel sorunlarından birinin Kürt meselesi olduğunu belirten Halkların Demokratik Partisi (HDP) Van Milletvekili Sezai Temelli, Kürt sorununun çözümünün demokratik müzakereden geçtiğine işaret etti.

Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) ile İhracatçı Birliklerinin Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi görüşmelerinde konuşan HDP Van Milletvekili Sezai Temelli, Kürt sorununa dikkat çekti.

Yasa teklifine dair ilk olarak konuşan Temelli, “İhracat rakamları da artıyor fakat hiçbir sorunu çözmüyor. İhracat geçen seneden bu seneye yüzde 20 artmış, ihracatın yüzde 20 artışıyla beraber dış ticaret açığı beş ayda geçen seneyi yakalamış. İthalat yüzde 40 artmış, cari açık artmış yani velhasıl, ihracatın artışı hiçbir dış ticarete yönelik problemi çözememiş. Aynı şekilde, ekonomi yüzde 7 büyümüş, ekonominin yüzde 7 büyümesine karşılık toplumdaki bütün sorunlar derinleşmiş; yoksulluk artmış, işsizlik artmış, her gün zamlar… Biraz önce örnekleri de verildi, hiçbir problemi çözmeyen bir büyümeden bahsediyoruz” dedi.

“Siyasete yönelik alınan her karar ülkenin siyasi barışını âdeta dinamitliyor”

Mezopotamya Ajansı’nın aktardığına göre, aynı durumun siyasette de söz konusu olduğunu söyleyen Temelli, “Siyasete yönelik alınan her karar ülkenin siyasi barışını âdeta dinamitliyor, ortadan kaldırıyor. Toplumsal barış adına bahsedeceğimiz hiçbir şey kalmamış. Yani yoklama almakla Meclisi nasıl nitelikli çalıştıramıyorsanız, bu atılan hamlelerle de ekonomide, siyasette yapılan her şey âdeta bir hamster döngüsüne bütün ülkeyi sıkıştırmaktan başka bir şey değildir. Yol almamız lazım, ileri gitmemiz lazım, ülkenin sorunlarını çözmemiz lazım” diye belirtti.

Ülkenin sorunlarını çözebilmenin yegâne yolunun doğru tespitten geçtiğinin altını çizen Temelli, bunun da Meclis’in görevi olduğunu vurguladı. Temelli, “Evet, ülkenin sorunları nedir? İki temel sorunu vardır bu ülkenin: Biri, Kürt meselesidir; diğeri, yoksulluk meselesidir. Bu iki meseleyi önüne koyup bu Meclis sağlıklı, kalıcı çözümler üretmediği sürece toplumsal barıştan, siyasi barıştan, iktisadi barıştan söz etmek mümkün değil. Ortada olan kaostur, ortada olan bir çöküştür. Bu çöküşten çıkmanın yegâne yolu meseleleri doğru tespit etmekten geçiyor” ifadelerini kulandı.

İktidarın Kürt meselesini çözmek için savaş dayattığını kaydeden Temelli, “Bakın, AKP Genel Başkanı 2013’te, çözüm sürecinde ‘Bu ülkenin 300 milyar doları bu savaşa gitmiştir, bu savaşı durdurmak gerekir’ diyor. O günden bugüne üzerine en az bir 300 milyar dolar daha eklenmiştir. Dolayısıyla savaşı finanse etmek pahalı bir iştir, savaşı sürekli hâle getirmek ülkeyi yıkıma götüren bir iştir. Savaştan kurtulamadığınız sürece Kürt meselesini çözme şansınız yok. Kürt meselesinin çözümü barıştan geçiyor, barışı var etmekten geçiyor” dedi. Kürt sorunun çözümünün demokratik müzakereden geçtiğini işaret eden Temelli, “Tecritten değil” diye konuştu.

“Türkiye barışını arıyorsa, Türkiye toplumsal siyasi barışını arıyorsa meselelere ciddi yaklaşmak zorunda”

Yoksullukla mücadelenin yolunun yolsuzlukla mücadeleden geçtiğini ifade eden Temelli, şunları söyledi:

“Bugün bir oligark sistemini finanse ederek Türkiye’nin yoksulluk problemini de çözemezsiniz. Hele hele savaşın olduğu bir yerde yoksulluğu çözmeniz zaten mümkün değil. Dolayısıyla, Türkiye barışını arıyorsa, Türkiye toplumsal siyasi barışını arıyorsa meselelere ciddi yaklaşmak zorunda, ciddi çözümler üretmek zorunda. Bugünkü iktidar bunu yapabilir mi? Yok. Peki, iktidarı destekleyen muhalefet partisi bunu yapabilir mi? Yok. Gerçi her zaman onların fikirleri iktidarda, kendileri muhalefetteler ama… Dolayısıyla, talihsizliğe bakın ki 12 Eylül’de bunu dile getirenler bugün de aynı şeyi söylüyorlar, aynı vebalin altında olmaya devam ediyorlar.”

“Bugün meselenin çözümü barıştan geçiyor, bugün meselenin çözümü birlikte ürettiğimiz zenginliğin hakça, adaletçe paylaşımından geçiyor; bunun adına da hareket etmek zorundayız” diyen Temelli, sözlerini şöyle noktaladı: “Ciddi olmamız lazım. Ciddi olmak için ciddi bir Meclise ihtiyacımız var. Ciddi olmak için, meselelerimizi çözmek için ciddi bir iktidara ihtiyacımız var; bunun yolu da seçimden geçiyor. Halkların Demokratik Partisi barış için, ortak zenginliğin hakça, adaletçe paylaşımı için seçime de hazırdır, geleceğin iktidarına da hazırdır.”

Paylaşın

Sezai Temelli: Kayyum, OHAL uygulamasıdır

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, “19 Ağustos günü Türkiye’de bir siyasi darbe ile karşı karşıya kaldık. 3 büyük şehrimize; Diyarbakır, Mardin ve Van’a kayyım atandı. Bu atama başlı başına bir hukuksuzluk, bir insan hakları ihlali ve bir siyasi hak ihlalidir. Hukuksuzdur, çünkü uygulama bir OHAL uygulamasıdır.” dedi.

HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli,  Avrupa temasları kapsamında Strazburg’da aralarında Yeşiller ve Avrupa Özgür İttifakı, Avrupa Birleşik Solu /Nordik Yeşiller ve Sol Grubunun da bulunduğu Avrupa Parlamentosu’ndaki siyasi grupların temsilcileri ve AP Türkiye eski raportörü ve Sosyalist ve Demokratlar Grubu Başkan Yardımcısı Kati Piri ile birlikte ortak bir basın toplantısı düzenledi.

Tapolantıya katılan katılımcılar kayyumu eleştirirken, HDP’ye destek verdi.

Toplantıda konuşan Temelli, “kayyum uygulamalarına karşı uluslararası kamuoyunun duyarlı olmasını bekliyoruz” diyerek şunları söyledi:

Kayyum atanması bir OHAL uygulamasıdır

19 Ağustos günü Türkiye’de bir siyasi darbe ile karşı karşıya kaldık. 3 büyük şehrimize; Diyarbakır, Mardin ve Van’a kayyum atandı. Bu atama başlı başına bir hukuksuzluk, bir insan hakları ihlali ve bir siyasi hak ihlalidir. Hukuksuzdur, çünkü uygulama bir OHAL uygulamasıdır. 2016 OHAL döneminde hayata geçirdikleri kayyum uygulamasını devam ettirme konusunda Erdoğan rejimi ısrarcıdır. Hem Anayasa hem idari hem de hukuk açısından kabul edilemez olan, Türkiye toplumuna ve Kürt halkına dayatılan bir uygulama var karşımızda.

Demirtaş davası simge bir davadır

2016’da başlayan OHAL uygulaması sürecinde demokratik siyasetin tasfiyesi ve yerel yönetimlerimize el konulması ile karşı karşıya kaldık. Yarın AİHM’de görülecek Demirtaş davası bütün bu dönemi yansıtan simge bir davadır. Demirtaş dışında binlerce siyasi tutsak var Türkiye’de. Hala cezaevlerinde onlarca belediye eşbaşkanlarımız var. OHAL sona ermiş olmasına rağmen iktidar bugün OHAL hukukunu dayatarak belediye başkanlarımızı görevden alıyor. 3 büyük şehirde 30 gün geride kalmasına rağmen hiçbir geri adım atılmadı. Tam tersine dün Diyarbakır Kulp’ta da belediye eşbaşkanları görevden alınarak yerlerine kayyım atandı. Erdoğan iktidarı Kürt halkına kayyım rejimini dayatmaya devam ediyor. Kürt halkının siyasi iradesini yok sayarak aslında otoriter bir rejimi var etme çabasında.

Bu anlayış kabul edilemez

31 Mart seçimlerinde Kürt halkı ortaya koyduğu iradesiyle demokrasi talebini çok net bir şekilde dile getirdi. Erdoğan iktidarı demokrasiye karşı otoriter rejim dayatmasını, Kürt halkının iradesine karşı yaptığı bu tasarruflarla ortaya koymuştur. Demokrasilerin birinci basamağı olan seçme seçilme hakkını yok eden bu anlayışı kabul etmemiz mümkün değil. Bu sadece siyasi hakların gaspı olarak değil bir insan hakları ihlali olarak gördüğümüz bir konu.

Sadece belediye eşbaşkanlarının görevden alınması meselesi siyasi haklar çerçevesinde ele alınsa da Kürt halkına yönelik insan hakları ihlalidir ve bunu izliyoruz. Kayyum atanmış bütün yerlerde her türlü hak ihlalinin hayata geçirildiğini hep birlikte izledik. Sivil, sosyal ve siyasal hakların tümünün gasp edildiği belgelenmiş durumda. Ama Erdoğan rejimi kayyum stratejisi ile OHAL düzeni ile ayakta durmaya çalışıyor. Bu konuda bütün uluslararası kurumların ve kamuoyunun duyarlı olmasını istiyoruz. Demokrasi ve evrensel değerlerden ve insan haklarından taviz vermeyen bir yaklaşım esas olmalıdır. Bu konuda kararlı adımların atılması ve dayanışma ortaya konulması hem Avrupa hem Türkiye hem de Ortadoğu için büyük önem taşımaktadır. Görevden alınmış belediye eşbaşkanlarımızın göreve iade edilmesi demokrasi adına önemli bir adıma vesile olacaktır. Bu konuda Avrupa Birliği kamuoyunun desteği bizim için büyük önem taşıyor.

Erdoğan, Avrupa’yı mülteciler üzerinden tehdit ediyor

Her şeyden önce Türkiye’nin içinde bulunduğu bu süreci çok iyi değerlendirmek zorundayız. Hükümetlerin kendi hesapları çerçevesinde meseleye yaklaşmaları uzun süredir ciddi sorunlara neden oldu. Erdoğan rejiminin Avrupa’ya yaklaşımı tamamen stratejik bir yaklaşımdır. Kazan-kazan formülü ile sadece iktisadi ilişkiler üzerinden Avrupa’ya yaklaşmaktadır. Demokrasi, insan hakları gibi konularda bugüne kadar hiç bir adım atmadı. Avrupa’dan bu yönde gelen taleplere karşı da Suriyeli mültecileri kozunu bir tehdit olarak kullandı. Bu sayede Türkiye’yi kendi içine kapatarak otoriter rejimini büyütmeye devam etti. Erdoğan’ın bu oyununu hep beraber bozmalıyız.

Paylaşın

Temelli’den ‘Demokrasi İttifakı’ Çağrısı

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Heyeti, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Genel Merkezi’ni ziyaret ederek, KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik ve KESK yönetimi ile görüştü.

HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli başkanlığındaki HDP Heyeti, KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik ve KESK yönetimi ile Demokratik Anayasa, Yargı Paketi ve Demokrasi İttifakı’nı görüştü.

Temelli, görüşme sonrası yaptığı açıklamada, 3 büyükşehir belediye başkanlığına atadığı kayyumları eleştirerek, “Biz demokrasi zeminini var edemezsek otoriter rejim üzerinde kendisini yapılandıran bu iktidar benzer sahneleri karşımıza getirecektir” ifadelerini kullandı.

Sezai Temelli, açıklamasında, “Otoriter bir rejim, aklını yitirmiş bir devlet, anayasası olmayan ama anayasalı bir devlet görünümü söz konusu. Hukuk devletinden kaçan, demokratik kurumları tasfiye etmeye çalışan bir yapı var karşımızda” dedi.

Açıklamasının devamında, “Türkiye’nin her yerinde vicdan sahibi herkes bu karara tepkisini gösteriyor” diyen Temelli, “Tepki göstermezsek çok iyi biliyoruz ki bundan sonraki adım tüm Türkiye’yi kayyımla yönetmek olacak” ifadelerini kullandı.

HDP Eş Genel Başkanı Temelli’nin açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“Türkiye’de bir sivil darbe ile karşı karşıyayız. 19 Ağustos sabahı Türkiye yeniden karanlık bir fotoğrafla karşılaştı. 12 Eylül’den beri devam eden ‘darbe dinamiği’ dediğimiz bir çarkın içinde Türkiye. 12 Eylül Anayasası tüm bunların referansını oluşturuyor. Otoriter bir rejim, aklını yitirmiş bir devlet, anayasası olmayan ama anayasalı bir devlet görünümü söz konusu. Hukuk devletinden kaçan, demokratik kurumları tasfiye etmeye çalışan bir yapı var karşımızda. Bir türlü iyileşemeyen, demokrasi, insan hakları meselesini halledemeyen bir ülkede yaşıyoruz.

“Otoriter rejimin kendisini dayatmasını görüyoruz”

19 Ağustos bunun son fotoğrafı. Halkın iradesini, sandığı yok saymasını, uzunca bir süre kayyımla yönetilen bu kentlere yeniden kayyım atayarak otoriter rejimin kendisini dayatmasını görüyoruz. OHAL’de ısrarı görüyoruz, kayyımda ısrarı görüyoruz. Bu yönetememe halidir. Yönetemedikçe şiddetin her türlüsünü topluma dayatmaya devam ediyorlar.

“Bu şiddeti kabul etmiyoruz”

Kayyım şiddettir. Bu şiddeti kabul etmiyoruz. Bir an öne arkadaşlarımızın göreve iade edilmesini istiyoruz. Suç olan karardan geri dönülmesini ısrarla dile getiriyoruz. Sadece biz mi? Türkiye’de herkes bunu dile getiriyor, bugün sokaklarda milyonlarca insan bunu dile getiriyor. Her gün sokaklarda sivil itaatsizlik eylemleri var. Bu sadece HDP’lilerin eylemleri değil. Türkiye’nin her yerinde vicdan sahibi herkes bu karara tepkisini gösteriyor. Çünkü tepki göstermezsek çok iyi biliyoruz ki bundan sonraki adım tüm Türkiye’yi kayyımla yönetmek olacak. Sadece Amed’e, Van’a, Mardin’e kayyım atanmadı aslında, Türkiye’nin her yerindeki siyasi iradeye karşı bugün aklını yitirmiş devletin şiddetiyle karşı karşıya kaldık, hepimiz bundan mağduruz.

“Demokrasi ittifakını var edemezsek iktidar benzer sahneleri karşımıza getirecek”

Bu mağduriyeti aşmanın yegane yolu demokrasi, hak, hukuk, adalet mücadelesinde yan yana gelmektir. Bu kayyımların atanmasından çok önce böyle bir karar almıştık. Demokrasi ittifakında, demokratik anayasa ittifakı konusunda, yargı reformu konusunda bir çağrıyı yapma konusunda kararlar almıştık. Birçok kurum ziyaretini takvimimize yerleştirmiştik. Ne kadar doğru bir karar olduğu 19 Ağustos’ta bir kez daha ortaya çıktı. Çünkü eğer biz demokrasi zeminini var edemezsek otoriter rejim üzerinde kendisini yapılandıran bu iktidar benzer sahneleri karşımıza getirecektir. Bugün 3 büyükşehir belediye başkanlığına atadığı kayyımı yarın İzmir’e, İstanbul’a, Antalya’ya atamayacağının bir garantisi yoktur.

“Bu zulme hep beraber son verebiliriz”

Anayasal suç teşkil eden bu kararda o denli ısrarlılar ki hala ağızlarından şiddet, nefret söylemi çıkıyor. Hala ötekileştiren ayrıştıran bir akıl hakim. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Türkiye demokrasi ile yönetilmeye layık bir ülkedir. Bu coğrafya kadim halkların coğrafyasıdır. Burada farklı inançlar bir arada birlikte yaşama iradesini ortaya koymuştur. 12 bin yıllık tarih var. İşte Göbeklitepe, işte Hasankeyf. Bu coğrafyaya dayatılan zulümdür. Bu zulme hep beraber son verebiliriz.

“İlk görüşmemizi CHP ile yaptık”

Bugün başladık görüşmelere, hatta sabah ilk görüşmemizi CHP ile yaptık, bununla ilgili açıklamaları CHP ile birlikte basına geçeceğiz. Birçok kurum ve yapı ile yan yana geleceğiz. Bir dosyamız var. Bu dosya demokrasi mücadelesine çağrıdır. Bu dosyada anayasa konusunda strateji metnimiz var. Bu strateji metni aslında eşit yurttaşlık temelinde demokratik anayasayı birlikte sürecidir.

“Bu ülkede yaşayan halklar anayasasını yazmalıdı”

Bu ülke artık kendi anayasasını yazmalıdır. Türkiye’nin emekçileri anayasasını yazmalıdır. Türkiye’nin emekçileri kendi anayasasını yazmazsa kendisi için yazılmış bir anayasa olmayacaktır. Yazılmış hiçbir anayasada da kendini bulamayacaktır. Kadınlar bir anayasa yazmalıdır, kadına yönelik şiddete ve bu vahşi saldırılara son vermek, kadını yok sayan bu erkek egemen anlayışa son vermek için kadınlar kendi anayasalarını bizzat kendileri yazmalıdır. Bu ülkede yaşayan halklar anayasasını yazmalıdır. Kürtler, Türkler, Ermeniler, Süryaniler… 72 millet birlikte anayasasını yazmalıdır, eşit haklar temelinde buluşmalıdır.

“Devlet aklı toplumun kolektif aklını ifade eder”

İşte bu zulme son vermenin yolu bir arada yaşayabileceğimiz bir siyasi aklı, ortak aklı, bir kolektif devlet aklını var etmekten geçiyor. Devlet aklı dediğiniz birilerinin keyfince uygulayacağı bir şey olamaz. Devlet aklı toplumun kolektif aklını ifade eder. Devlet bir kurumlar bütünlüğüdür. Bu kurumlarda hangi siyasi iradenin hakim olacağını belirleyecek en temel şey de işte o demokratik anayasa olmalıdır. O kolektif aklı yaratmalıyız. Yoksa zorbalıktan beslenen bu aklın nereye sürükleneceğinin fotoğrafı işte 19 Ağustos fotoğrafıdır.

“Hepimiz buna tanıklık ediyoruz. Bu ilk defa olmuyor”

Bu darbelere son verebilmenin yolu her şeyden önce emek ve demokrasi mücadelesini yükseltmekten geçiyor. Bugün Türkiye’de yaşanan zulüm ve şiddetten en fazla payı belki de emekçiler alıyor. Hatta Toplu İş Sözleşmesi denilen bir tiyatroya tanıklık ediyoruz. Kamu emekçilerinin hakkının nasıl gasp edildiği gözümüzün önünde, hepimiz buna tanıklık ediyoruz. Bu ilk defa olmuyor. Uzun yıllardır bu şekilde devam ediyor. Bugün Türkiye’de yoksulluk sınırı 7 bin liraya yaklaştı, kamu emekçilerine yüzde 3-4 zam teklif ediliyor. Neden? Bütçe yama tutmuyor. Artık bütçe Saray tarafından gasp edilmiş, savaşa ayrılıyor. Cumhurbaşkanı soruyor, “Bir mermi kaç para” diye. Aslında bu bütçe hakkımızın gasp edilmesidir. Neden? Çünkü emekçiye, halka ayrılacak bir bütçe kalmamıştır. Savaşı, yolsuzlukları finanse etmeye ayırdıkları bütçe kalmıştır.

“Neden kayyım atandı?”

Bu kayyım gaspları da aynı bütçenin gaspı gibidir. Yerelde halkın haklarını gasp eden bir anlayıştır. Yine her şey toplumun gözü önünde tezahür ediyor. Neden kayyım atandı? Bu sorunun yanıtını en iyi ifade eden şeylerden bir İçişleri Bakanı’nın, Cumhurbaşkanı’nın aldığı hediyelerdir. Kayyımların yolsuzluklarıdır. Bunlar halkın hakkıdır. Halka ait kaynakların nasıl gasp edildiğinin bir fotoğrafıdır. Haklarımızın gasp edilmemesi için tüm Türkiye’de emekçiler, kadınlar, bütün kesimler yan yana gelmelidir. Bir demokratik anayasa mücadelesi vermeli, bir yargı bağımsızlığı mücadelesi vermelidir.

“Bir müzakere iklimi yaratmak istiyoruz”

Türkiye’de önemli bir şiddet aracı da yargı eliyle hayata geçmekte. Binlerce insan cezaevinde. Her gün onlarca HDP’li gözaltına alınmakta. Tüm toplum şiddet girdabına itilmekte. Bu amaçla ziyaretimizi gerçekleştiriyoruz. İnanıyoruz ki başlattığımız bu girişim bütün kurumları harekete geçirecektir. Herkesin herkesle konuşmasını istiyoruz. Bir müzakere iklimi yaratmak istiyoruz. Faşizme karşı mücadele ederken faşizm baskısı altında olan herkesin, bu şiddetin altında yaşayan herkesin konuşmasını müzakere sürecini başlatmasını arzu ediyoruz. Umarım bunlara vesile olacaktır görüşmelerimiz.

Paylaşın