Son Bir Yılda 3 Bin 128 DEM Partili Gözaltına Alındı

Son bir yılda, 3 bin 128 DEM Partili gözaltına alındı, gözaltına alınanlardan 409’u ise tutuklandı. Ayrıca son bir yılda, DEM Parti’ye yönelik genel merkez de dahil olmak üzere 9 fiziki saldırı gerçekleşti.

Haber Merkezi / Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu Eşsözcüleri Sevda Çelik Özbingöl ve Öztürk Türkdoğan, 10-17 Aralık İnsan Hakları Haftası dolayısıyla hazırladıkları raporu, DEM Parti Genel Merkezi’nde düzenlenen basın açıklamasıyla kamuoyu ile paylaştı.

Sevda Çelik Özbingöl şunları söyledi: “10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü vesilesiyle, ülkemizde yaşanan insan hakları ihlalleriyle ilgili olarak partimize ve bileşenlerimize yönelik boyutunu da sizlerle paylaşmak istiyoruz. 2015-2023 arasında gerçekleştirilen ihlallerle ilgili süreçleri önceki raporlarımızda kamuoyu ile paylaşmıştık. Bu raporlarda hem partimize ve bileşenlerimize yönelik hem de parti binalarına ve üyelerimize yönelik fiziki saldırılar mevcuttu. İl ve ilçe eş başkanlarımız ile seçilmişlerimize yönelik haksız gözaltı, tutuklama ve yargı tacizinin, Kürt illerinde kesintisiz bir biçimde uygulanan yasaklarla birlikte 2024 yılında da tekrarlandığı, en az yüzde 50’lik bir artışla devam ettiği bir durumdan bahsediyoruz.

Biz bugün burada, bu yılın ihlallerini konuşurken, güne yine yakalama ve gözaltılarla uyandık. Yakalama, gözaltı ve haksız tutuklama verilerini sizinle paylaşırken, bu verilerin artmaya devam etmesinin rahatsızlığını da yaşadığımızı belirtmek istiyoruz. Aralık 2023’ten bugüne, bartimiz bileşenlerine ve toplumsal muhalefete yönelik gerçekleştirilen siyasi soykırım operasyonları neticesinde tespit edilen rakamların gerçek veriler olmadığını, gerçek sayıdan az olduğunu da söylememiz gerekiyor. En az 948 kişi gözaltına alınmış, 632 kişinin de tutuklanmasına karar verilmiştir.

Aralık 2023 ve 10 Aralık 2024 tarihleri arasında, partimizin her kademe yöneticisinin içinde bulunduğu 256 kişi gözaltına alınmış, çalışanlarımızın ve yöneticilerimizin 50’sinin tutuklanmasına karar verilmiştir. Bu tarihler arasında partimizin organize ettiği eylem ve etkinliklere katılan üyeler, seçilmişler ve çalışanlarımıza yönelik 3 bin 128 gözaltı gerçekleşmiş, 409 kişinin tutuklanmasına karar verilmiştir. Yine bu tarihler arasında toplumsal muhalefetin partimizle birlikte katıldığı belirli günlerdeki kutlama ve anma gibi etkinlikler ile protesto gösterilerine yönelik 564 gözaltı ve 173 tutuklama kararı verilmiştir.

31 Mart 2024’te gerçekleşen yerel seçimlerin akabinde, seçilmiş bir belediye eş başkanımız tutuklanmış; 6’sı partimizden, 2’si CHP’li olmak üzere toplam 8 belediyeye kayyım atanmıştır. Bu sayıların gittikçe artıyor olması elbette ki rahatsız edici. Bu saldırıların sadece bir yönüyle gelişmediğini ve yaşamın bütün alanlarında bir hak ihlali bütünlüğü içerisinde yürütüldüğünü görmekteyiz. Partimize yönelik fiziki saldırılar ve siyasi operasyonlar bunun farklı bir boyutu olarak karşımıza çıkmaktadır. 2024 yılında, Genel Merkezimiz de dahil olmak üzere partimize 9 fiziki saldırı gerçekleştirilmiştir. Dört fiziki saldırı da kolluk aramaları ve haksız müdahaleleriyle yapılmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünde milletvekillerimiz iki kez fiziki ve fiili saldırıyla karşı karşıya kalmıştır. Kürtçe konuştukları için defalarca mikrofonları kapatılmış, birçok başka haksız müdahale de bütün kamuoyunun gözü önünde gerçekleşmiştir.

Bu ihlaller eylem ve etkinlik yasaklarıyla devam etmiştir. Toplumsal muhalefetin yoğun olduğu dönemlerde, demokratik protesto hakkının kullanımını açıkça engelleyen idari işlemlerle ve valilikler aracılığıyla eylem ve etkinlik yasakları getirilmiştir. Van’da 2016 yılından beri kesintisiz bir şekilde valiliğin idari kararıyla devam eden bir yasak mevcutken, 2024 yılı içerisinde 94 kez eylem ve etkinlik yasağı kararı verilmiştir. İHD verilerine göre, bu kararlar kapsamında 358 tane barışçıl eylem ve etkinliğe müdahale edilmiş ve yasaklama kararları verilmiştir.

13 Ekim’de Diyarbakır’da gerçekleştirdiğimiz mitingimize yönelik yasaklama da buna dahildir. Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin sona erdirilmesi ve Kürt sorununun barışçıl ve demokratik çözümü talebiyle 1 Şubat 2024’te başlayan ve katılımcıları arasında sivil toplum kuruluşu temsilcilerinin de bulunduğu Büyük Özgürlük Yürüyüşüne Van, Kars ve Urfa gibi illerde kolluk müdahalesi farklı aşamalarda gerçekleştirilmiştir. 8 eylem ve etkinliğe de farklı tarihlerde müdahale edilmiş, en az 81 kişi de gözaltına alınmıştır.

2024’te bir seçim yaşadık. Seçim öncesi, seçim günü ve sonrasını kapsayan yoğun ihlallere tanıklık ettik. Kulu, İnegöl, Mersin Akdeniz, Yüksekova, Mardin, Elazığ, Kayseri, Koçsinan seçim bürolarımıza saldırılar gerçekleştirilmiştir. Seçim çalışması yürüten yönetici, aday ve parti çalışanı olan 9 partilimiz bu süreçte gözaltına alınmıştır. Partimizin broşür ve afişlerine dair yasaklama ve toplatma kararları verilmiş ve çoğu noktada da dağıtımına izin verilmemiştir. Seçimlerin öncesinde, 1 Ekim 2023’te, 32 seçim bölgesinde özellikle kolluk mensuplarının içerisinde bulunduğu seçmen taşımaların, seçilmiş iradeye müdahaleyi esas alan boyutlarda seçmen kaydırmaların yapıldığını gördük.

Bu hukuksuzlukla ilgili hem kamuoyu düzeyinde hem de yasal boyutta birçok başvuru yapmış olmamıza rağmen, ne yazık ki siyasi iktidar, bu yöntemle Şırnak, Kars ve Bitlis’te ve çok sayıda ilçede seçmen iradesine müdahale etmekten çekinmemiştir. Seçim günü, seçmen iradesine yönelik hak ihlallerinde ise sandıklara doğrudan fiziki saldırılar gerçekleştirilmiştir. Halfeti, Hilvan ve Sur ilçeleri ile İstanbul Başakşehir’de sandıklara, seçim görevlilerine ve çalışanlarımıza yönelik fiziki müdahaleyi de içeren saldırılar gerçekleşmiştir.

Halfeti’de sandıklara önceden hazırlanmış oy pusulaları atmak suretiyle müdahale edilmiş, seçim görevlileri darp edilmiştir. Aynı gün Hilvan’da gerçekleştirilen müdahale de ayrıca Hilvan’daki seçimin iptaline gerekçe yapılmıştır. Mardin’in Ömerli ilçesinde, adayımız Devrim Demir’e yönelik yapılan gazlı kolluk saldırısı sonucunda belediye eş başkanımız hastaneye kaldırılmıştır. Şırnak, Muş ve Van’da seçim sonrası toplanan halka yönelik gazlı fiziki kolluk müdahalesi gerçekleşmiştir.

Van Büyükşehir Belediye Eş Başkanı seçilen Abdullah Zeydan hakkında verilen memnu hakları iadesi kararına, 29 Mart 2024 tarihli Adalet Bakanlığı itirazı üzerine Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin kararını geri alınması suretiyle ikinci sıradaki adaya mazbata verileceği yönündeki açıklama sonrasında toplumsal muhalefet gelişmiştir. Van, Hakkari, Siirt, Urfa, Adana, Diyarbakır, Batman ve İstanbul’da plastik mermi kullanımı ve doğrudan gazlı müdahaleyi içeren kolluk müdahalesinin yapıldığı ve birçok basın mensubunun ve STK temsilcisinin de aralarında olduğu en az 667 kişinin gözaltına alındığı bir süreci yaşadık.

Siyasi soykırımın en büyük örneklerinden biri olan Kobanî yargılama sürecini de 2024 yılında yaşadık. 4 Kasım 2016’dan beri haksız bir şekilde tutuklu bulunan önceki dönem HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ile MYK üyelerinin de içinde bulunduğu ve gizli tanık beyanları dışında bir gerekçeye dayandırılmayan, sadece siyasi faaliyetlerin kriminalize edildiği, kamuoyunda Kobanî Kumpas Davası olarak bilinen yargılama sürecinde, 16 Mayıs 2024’te yüzlerce yılı bulan hapis cezalarıyla karşı karşıya kaldık. Halen bu yargılamanın gerekçeli kararı yazılmamıştır.

Seçim sonrası ve akabinde demokratik siyasete ve halkın seçilmiş iradesine karşı gerçekleştirilen müdahale 3 Haziran’da farklı bir boyut kazandı. 3 Haziran 2024’te, Hakkari Belediye Eş Başkanımız Mehmet Sıddık Akış’ın 2012 yılından beri devam eden bir yargılaması bahane gösterilerek gözaltına alınıp tutuklanmasıyla ve bir cezaya dönüştürülen haksız kayyım atamasıyla karşılaştık. 31 Ekim’de Esenyurt’ta, 4 Kasım’da Mardin’de, 22 Kasım’da ise Ovacık ve Dersim’de kayyım atamalarıyla karşı karşıya kaldık.

Halfeti, Batman, Mardin ve en son Van’da devam eden kayyım atama süreçleri bu haksızlıkların boyutunu gösteriyor. Seçme ve seçilme hakkına müdahalelerin bitmediğini, Van Büyükşehir Belediye Eş Başkanımız Abdullah Zeydan’ın memnu haklarının verilmesi kararını kanun yararına bozan 3 Aralık 2024 tarihli kararla halen sürdürüldüğünü hepimiz izlemiş olduk. Bu haksız kayyım atamalarından sonra gelişen toplumsal muhalefet ve kamuoyu sürecinde de maalesef aralarında çocukların, gazetecilerin ve STK temsilcilerinin de bulunduğu 289 kişiye yönelik gözaltı kararı verilmiş, 68 kişi ise haklı ve demokratik tepkilerini ortaya koydukları için tutuklanmıştır.

2024 yılındaki hak ihlallerinin en önemli boyutlarından, hak ihlallerinin kanayan yaralarından biri de cezaevleridir. Cezaevleri mağduriyetlerin en fazla olduğu, ancak verileri tam olarak tespit edemediğimiz çok özel bir mağduriyet alanı. Hem komisyonumuza hem Meclis Grubumuza yansıyan süreçlerde ve 100’ü aşkın hapishanede yaptığımız ziyaretlerde tespit edebildiğimiz kadarıyla sağlık hakkı ihlalleri, şartlı tahliye hakkının engellenmesi, sevk taleplerinin reddi ve özellikle cezaevi idareleri ile gözlem kurullarının keyfi tutum ve davranışları nedeniyle gerçekleşen birçok ihlale tanıklık ettik.

Bu süreçte, 794 soru ve araştırma önergesi arkadaşlarımız tarafından verilmiş ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Kurumuna başvuru yapılmıştır. 300’e yakın mahpus ziyaret edilmiş, hapishane idareleriyle de yüz yüze ve telefon aracılığıyla görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Komisyonumuz bu yıl cezaevlerine ilişkin 2 defa raporlama yapmış, hala da çalışmalarına devam etmektedir. Hasta tutsaklardan keyfi disiplin cezalarına, infaz yakmalardan çıplak aramalara ve sağlık hakkının engellenmesine kadar cezaevleri, yakından takibi gereken bir ihlal alanı olmaya devam etmektedir. Hapishanelere ilişkin yaptığımız raporlamalardan bir tanesi de İmralı’da devam eden tecrit sürecine ilişkindi.

Hak ihlalleri, cezaevleri ve önemli sorunlarımızdan bir tanesi olan tecridin giderilmesi konusunda DEM Parti Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu olarak sürecin takipçisiyiz. Özellikle hak ihlallerinin bu kadar yoğunlaştığı bir dönemde, ülkemizin demokratik geleceği için demokratik bir ittifak ve demokratik bir mücadelenin de önemini belirtmek istiyorum.

“Türkiye giderek otoriterleşiyor”

Öztürk Türkdoğan ise şunları söyledi: “Türkiye resmi ideolojide ısrar ediyor. Türkiye’nin ikinci yüzyıla değişim ve dönüşümle, barış ve demokrasiyle tanışarak devam etmesi gerekiyor. Dolayısıyla resmi ideolojiden vazgeçmesi gerekiyor. Bütün bu ihlallerin sebeplerinden biri de resmi ideolojide ısrar eden iktidarın değişmez tutumu. Türkiye giderek otoriterleşiyor. Bu otoriterleşmeden vazgeçmesi gerekiyor. Türkiye’de ikili hukuk ve ayrımcılık uygulanıyor. Terörle Mücadele Kanunu ve ilgili mevzuat, Kürtler başta olmak üzere rejim muhaliflerine bir ikili hukuk dayatıyor ve bu çok net ayrımcılıktır. Bunun sona ermesinin yolu da demokratikleşmeden geçmektedir.

Özellikle partimize yönelik bütün bu ayrımcı uygulamaların altını çizmek isterim. Herhalde dünyada kendi yurttaşlarını en fazla “terör” suçlaması ile suçlayan ülkelerin başında Türkiye geliyor. Türkiye yurttaşlarına bu terör suçlamalarını yaparken, dünyada terör örgütü olarak bilinen örgütlerle olan ilişkilerini de dün akşam televizyon ekranlarından bütün dünya izledi. Bundan ibret alınması gerekiyor. Demek ki, Terörle Mücadele Kanunu’nu kaldırmak gerekiyor. Demek ki, sebepsiz yere terör yöntemlerine başvurmadığı halde hiç kimseyi terörle suçlamamak gerekiyor.

Türkiye Kürt sorununu çözmek zorunda. Şu anda Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler, Suriye’deki son durum, Kürt sorununun demokratik ve barışçıl yoldan çözümünü dayatıyor. Türkiye’de 1 Ekim’den bu yana devam eden tartışmalar, yeni bir barış sürecine evrilmek zorundadır. Bu tartışmaları uzatmamak gerekir. Partimizin Sayın Öcalan’la görüşme talebi bir an önce kabul edilmelidir. Türkiye gerçek anlamda bir çözüm sürecine bir an önce girmelidir. Kürt sorununu gerçekten demokratik ve barışçıl yollarla çözecek adımları atmalıdır.

Türkiye’deki ihlalleri sıralamak çok mümkün ama şunu ifade edeyim. Gerçekten demokrasiye dönülecekse, AİHM kararlarını ve AYM kararlarını uygulamakla başlanabilir. Arkadaşlarımız Demirtaş ve Yüksekdağ başta olmak üzere, Osman Kavala ve hapiste tutulan tüm siyasetçilerle ilgili AİHM’in ihlal kararları var, serbest bırakılmaları gerekiyor. Bu oldukça önemli. Can Atalay’ın serbest bırakılması gerekiyor. Türkiye’yi kendi hukukuna uymaya davet ediyoruz. İfade özgürlüğü konusunda Türkiye’nin adım atması gerekiyor. Etki ajanlığı tartışmaları vardı. Freedom House’un da belirttiği gibi dünyada basın ve ifade özgürlüğü konusunda Türkiye özgürlüğü olmayan ülkeler kategorisinde. Türkiye’nin buradan çıkması lazım. Bunun için de mevzuatını demokratikleştirmesi gerekiyor, daha kötü uygulamalara sapmaması gerekiyor. Toplanma ve gösteri yürüyüşü temel bir haktır. İnsanlar bu hakkını kullanırken gözaltına alınmamalı, işkence ve kötü muameleye uğramamalı, haklarında dava açılmamalıdır.

Daha 2 hafta önce Ankara’da benzer soruşturmalardan yargılanıp beraat eden insanlar, bugün evleri basılarak gözaltına alınıyor ve tutuklanıyor. Mahkeme kararları sunuyoruz ama savcılar ve hakimler dikkate almıyor. Yani artık Türkiye’nin gerçekten yargısını masaya yatırması gerek. Venedik Komisyonu yakın zamanda HSK ile ilgili bir rapor yayınladı. Komisyonun bu tavsiyelerine Türkiye’nin uyması gerekiyor. Türkiye’deki hakim ve savcıları hukuka uymaya davet ediyoruz. Siyasi iktidarın telkinleriyle hareket etmeyin. İnsanları haksız yere gözaltına almayın ve tutuklamayın. Yine BM İşkenceye Karşı Komitenin Türkiye’ye gözlemleri ve tavsiyeleri var. Türkiye bu tavsiyelere uymak durumundadır. Mutlaka ve mutlaka bu tavsiyelerin gereği yapılmalıdır. İmralı’daki tecrit de bir an önce kaldırılmalıdır.

Hukuk güvencesinden yoksunluk devam ediyor. Tipik örnek, Can Atalay’ın AYM kararı. Bir ülke düşünün ki kendi yüksek mahkemesi bir karar veriyor ve ülke o karara uymuyor. Artık o ülkede hiç kimsenin hukuk güvenliği hakkı yoktur. Daha ötesi yok. Ne söyleyebiliriz ki? Seçme ve seçilme hakkına yönelik bir diğer müdahale de kayyım uygulamalarıdır. Bundan derhal vazgeçilmelidir. Kayyımla ilgili siyasi partilerin verdiği kanun teklifi bir an önce yasalaşmalı; bu garabet ve müdahaleci uygulamadan vazgeçilmelidir. Hapishaneler kanayan yaradır. Hapishaneler konusunda, İnfaz Kanunu baştan sonra mutlaka yeniden düzenlenmeli ve BM standartlarına uygun hale getirilmelidir. Umut Hakkı mutlaka ve mutlaka düzenlenmeli, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Türkiye’ye yönelik tavsiyesi yerine getirilmelidir.”

Paylaşın

Kürtlerin Yoğun Yaşadığı İllere On Binlerce Usulsüz Seçmen Kaydırıldı

DEM Parti Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu Eş Sözcüsü Öztürk Türkdoğan, “Usulsüz seçmen kaydırmasıyla ilgili çok ciddi sorunlar varlığını sürdürüyor. Kürt kentlerine toplam 54 bin civarında seçmen kaydırılmış ve bunların çok büyük bir kısmı güvenlik personeli” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Bazı rakamları tekrar vereceğim, bunlar çok önemli. Ağrı Merkez’e 4607 seçmen kaydırılmış. Bitlis Tatvan’a 708, Diyarbakır Eğil’e 1213, Diyarbakır Kulp’a 1985, Hakkari Çukurca’ya 3602, Hakkari Derecik’e 2107, Hakkari Yüksekova Esendere’ye 2019, Şemdinli’ye 2260 seçmen kaydırılmış. Burası çok dikkat çekici. Iğdır Merkez’e 4598, Kars Merkez’e 4030, Siirt Eruh’a 1357, Siirt Kurtalan’a 1175, Siirt Merkez’e 6643, Şırnak Merkez’e 8287 ve sayamadığım diğer ilçelere 54 bine yakın, çoğunluğu güvenlik personeli seçmen kaydırılmış. Biz bütün bu 31 merkezin tamamını tespit ettik, itirazlarımızı yaptık. Yaptığımız itirazlar, ilgili il ve ilçe seçim kurulları tarafından reddedildi, daha sonra YSK tarafından da reddedildi.”

Halkların Demokratik Eşitlik Partisi (DEM Parti) Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu Eş Sözcüsü Sevda Çelik Özbingöl ve DEM Parti Ankara Büyükşehir Belediyesi Eş Başkan adayı Öztürk Türkdoğan seçim güvenliğine dair basın toplantısı düzenledi.

Türkdoğan, şunları söyledi: “Daha önce Eş Genel Başkanlarımız, Parti Sözcümüz, Eş Genel Başkan Yardımcılarımız defalarca açıklamalarda bulundu. Usulsüz seçmen kaydırmasıyla ilgili çok ciddi sorunlar varlığını sürdürüyor. Kürt kentlerine toplam 54 bin civarında seçmen kaydırılmış ve bunların çok büyük bir kısmı güvenlik personeli. Bazı rakamları tekrar vereceğim, bunlar çok önemli.

Ağrı Merkez’e 4607 seçmen kaydırılmış. Bitlis Tatvan’a 708, Diyarbakır Eğil’e 1213, Diyarbakır Kulp’a 1985, Hakkari Çukurca’ya 3602, Hakkari Derecik’e 2107, Hakkari Yüksekova Esendere’ye 2019, Şemdinli’ye 2260 seçmen kaydırılmış. Burası çok dikkat çekici. Iğdır Merkez’e 4598, Kars Merkez’e 4030, Siirt Eruh’a 1357, Siirt Kurtalan’a 1175, Siirt Merkez’e 6643, Şırnak Merkez’e 8287 ve sayamadığım diğer ilçelere 54 bine yakın, çoğunluğu güvenlik personeli seçmen kaydırılmış. Biz bütün bu 31 merkezin tamamını tespit ettik, itirazlarımızı yaptık. Yaptığımız itirazlar, ilgili il ve ilçe seçim kurulları tarafından reddedildi, daha sonra YSK tarafından da reddedildi.

Sadece Ağrı’dan 1-2 örnek vereyim. Ağrı’da tek bir adrese 1923 seçmen kaydedilmiş. Yine Ağrı’da tek bir adrese, ki burası güvenlik personellerinin olduğu bölge, 1221 seçmen kaydırılmış. İtiraz etmişiz buna ve bakın ne cevap verilmiş. “İtiraza konu kişilerin bir kısmının emniyet tedbirlerinin takviyesi için İl Jandarma Komutanlığı’nın emrinde, bir kısmının ise tatbikat ve operasyon faaliyetleri kapsamında 3. Komando Tugayı emrinde görevlendirildikleri…” Ayrıca verilen seçmen listesinin yeterli olmayacağını, itiraz edilen kişi bir adreste oturmuyorsa o kişinin nerede oturduğunun ispat edilmesi gerektiğini söyleyip reddetmişler.

Siz buraya güvenlik personellerini 1 Eylül 2023’ten önce yazmışsınız. Daha sonra biz itiraz etmişiz bu kişiler burada oturmuyor diye. İl Seçim Kurulu da diyor ki bunların nerede oturduğunu söyleyin de araştıralım. İyi de bu sizin göreviniz, kamu bu görevi size vermiş. Bu itirazların hepsi reddedildi. YSK da bunları reddetti. Retler kesinleştikten sonra biz bu işleri yapanlar hakkında suç duyurularında bulunduk. Sadece bu işleri yapanlar hakkında değil, buralara usulsüz bir şekilde adresini kaydıran güvenlik personelleri hakkında da suç duyurusunda bulunduk. Çünkü neden? Siz maaşlı güvenlik personelisiniz.

Sizin isteğiniz ve onayınız olmadan, ailenizi taşımadan, birileri nasıl oluyor da A ilinden B iline sizin naklinizi yapıyor ve 31 Mart 2024’te orada oy kullanacaksınız diyor? Böyle bir şey olabilir mi?  Bunları neden tekrar anlatıyoruz? Türkiye’nin muhalefet partilerine sesleniyoruz. Doğu ve Güneydoğuda, Kürt kentlerinde çok açık bir şekilde usulsüzlük yapılıyor. Bazı il merkezleri ve önemli ilçe merkezleri usulsüz seçmen kaydırmayla, belediye seçimlerinde partimizden alınmak ya da iktidar partisine yani AKP’ye geçirilmek isteniyor. Buna seyirci mi kalacak herkes? Elbette ki biz seyirci kalmayacağız.

Biz bu kaydırmalı seçmenlerin harita üzerindeki yerine baktık. Çok ilginç tespitler söz konusu. Tesadüf olamaz böyle bir şey. Türkiye’nin kurmak istediği ticaret yollarıyla bağlantısını tespit ettik. Çok ilginç. Biliyorsunuz ki Basra-Ovaköy-İstanbul tren hattı projesi var. Yine Basra-Ovaköy-İpekyolu üzerinden Çukurova’ya, İskenderun’a bağlantıyla ilgili çeşitli projeler var. Bir yandan da Iğdır ve Nahçivan’ın Ovaköy üzerinden anladığımız kadarıyla ticaret anlamında bağlantısını kuracak bir proje devreye konulmuş durumda.

Buraya bu kadar çok güvenlik personeli kaydırılmasının bir başka anlamı var. Seçimden sonra büyük askeri operasyonlar mı söz konusu? O zaman şu soruyu sormazlar mı; davulla zurnayla askeri operasyona mı gidilir? Burada gerçekten ilginç gariplikler var. Ben bunları Türkiye kamuoyunun dikkatine tekrar tekrar sunmak istiyorum. Dolayısıyla bu vesileyle de şunu ifade etmek istiyorum. Kamu personeline iktidar böyle yapıyor olabilir. İktidar sizi zorluyor olabilir ama siz kendi yaşamadığınız yerlerde kendinizi lütfen kullandırmayın. Biz bu işin hukuki olarak sonuna kadar takipçisi olacağız.

Bu kadar basit olmamalı. Hem çeşitli siyasi amaçlar için kullanılacaksınız hem çeşitli askeri operasyonlar için bölgeye nakil yapılacaksınız hem de arada hazır madem bunlar burada bir de belediyeyi alalım diyecekler. Yani inanılmaz bir şey! Yani burada bile siyasi bir rant elde etmenin aracı kılınmış. Bunu da özellikle vurgulamak istiyorum. Ama asıl korkutucu yan muhalefetin sessiz kalması. Muhalefet sessiz kalmamalı. Bu kadar güvenlik personeli 6 ay önceden seçmen kütüklerine yazılmışsa, kaydırılmışsa ileriye dair bizi kaygılandıran gelişmeler var.

Tam da burada şunu vurgulamak istiyorum. Bakın, Türkiye’nin siyasi iktidarına partimiz defalarca açıklamalarda bulundu, bir kez daha bulunuyoruz. Biz bir barış siyaseti yürütüyoruz. Bölge halklarıyla, Kürtlerle, Ortadoğu’da yaşayan halklarla ancak barış içerisinde ticaret yapılabilir. Ancak barış içerisinde ülkeler kalkınabilir, barış içerisinde refah yakalanabilir. Askeri operasyonlarla, çatışmalarla, savaşlarla ticaretin geliştiği görülmemiştir. Dolayısıyla iktidar burada yanlış bir hesap yapmaktadır. Buna gerek yok.

Yapılması gereken tek şey bir an önce tecridi kaldırmaktır, bir an önce “28 Şubat 2015’te nerede kalmıştık?” sorusunu sormaktır ve bir an önce yeni bir barış sürecini inşa edecek adımları atmaktır. Tersi seçenekler Türkiye’nin ekonomik krizini daha da ağırlaştıracaktır. Ticaret yapayım derken eldeki kaynaklardan da olunacaktır ve şu anda ekonomik kriz zaten giderek derinleşmektedir. Biz bu vesileyle bir kez daha iktidara barış sürecini hatırlatmak istiyoruz.

Sandık görevlilerimizin tamamının görevlendirmelerini özellikle bölgede yapmış durumdayız. İl-ilçe temsilcilerimizi, seçim kurullarındaki temsilcilerimizi belirlemiş durumdayız. Avukatlarla, hukukçularla süreci yakından takip edeceğiz. Her türlü hazırlık yapılmış durumda ve yapılmaya da devam edecek. Dolayısıyla sandık güvenliği başta olmak üzere, seçim boyunca seçim güvenliği konusunda gerekli önlemleri aldık ve almaya devam ediyoruz. Bu vesileyle diğer partileri de partimiz gibi daha dikkatli olmaya davet ediyoruz.

Kayyımcı zihniyet seçim usulsüzlükleriyle devam ediyor”

Sevda Özçelik Bingöl ise şunları söyledi: Yerel seçimlere giderken açıkçası hiç de yabancısı olmadığımız pratiklerle karşı karşıyayız. Halkın iradesini gasp eden kayyımcı zihniyetin, sandıklara halkın iradesinin yansımaması için seçim mevzuatını, bütün yasal düzenlemeleri yok sayan gaspçı tutumuyla birçok usulsüzlüklerine tanıklık etmekteyiz. Hem seçmen kütük ve tutanaklarındaki usulsüzlüklere hem de kamu imkan ve olanaklarının ciddi bir şekilde iktidarın ve bir siyasi partinin seçim çalışmaları için aktif bir şekilde kullanılmasına dair ciddi gözlemlerimiz var.

Özellikle halkın iradesine yönelik bir saldırı olarak kabul ettiğimiz bu tutumların kamuoyu tarafından da bilinmesi gerektiğini düşünüyoruz. Tespit ettiğimiz bütün usulsüzlüklere ve halkın imkanlarının bir rantçı grubun çıkarına hizmet edecek şekilde kullanılmasına karşı bütün yasal imkanları özellikle kamuoyunu bilgilendirecek şekilde yapmaya devam edeceğiz. Halen bütün kurullarımız, komisyonlarımız aracılığıyla bu itirazların ve tespitlerin de yapıldığını sizlerle paylaşmak istiyoruz.

Şimdi önemli sorunlarımızdan bir tanesi; yerellerde kayyımların, valilerin, mülki ve idari amirlerin ve devlet memurlarının bu süreçte iktidarın çıkarına hizmet eden bir araca dönüştürülmesi. Belediye araçları seçim çalışmalarında bir siyasi partinin, iktidarın hizmetine sunuluyor. Valilerin ve kaymakamların aktif bir şekilde seçim çalışmalarına dahil olması; muhtarlar ile kaymakamlar aracılığıyla toplantıların düzenlenmesi; düzenlenen mitinglere öğrencilerinin ve kamu çalışanlarının zorunlu bir şekilde dahil ediliyor olması ve kamu araçlarının seçim çalışmalarında AKP’nin adayları için kullanmasına dair ciddi itirazlar tarafımıza yansıtılmakta.

Şırnak’ta, Urfa’da, Diyarbakır’da ve daha birçok şehirde benzer şikayetler ve benzer usulsüzlükler tarafımıza yansıtılmış ve komisyonlarımız aracılığıyla da suç duyuruları şeklinde itirazlar yapılmıştır. Her itirazın, her usulsüzlüğün ve her seçim mevzuatına aykırı usulsüzlüğün de takipçisi olacağımızı sizler aracılığıyla hem halkımıza hem de kamuoyuna duyuruyoruz.

Önceliklerimizden biri de seçmenlerin sandık başına güvenli bir şekilde giderek iradesini sandığa yansıtmasını ve bütün seçim hilelerinden azade bir şekilde halkın iradesinin o sandıklardan çıkmasını sağlayacak bir çalışmaya aracılık etmektir. Komisyonlarımız, il-ilçe örgütlerimiz bu konularda çok yoğun çalışmalar yürütmekte. Ancak son birçok seçimde yaşadığımız üzere; kamu imkan ve olanaklarının iktidarın seçim çalışmalarına alet edilmesi süreçlerinin en önemli sorunlarından bir tanesi de yargı eliyle de bu sürecin bir seçim çalışmasına dönüştürülüyor olmasıdır.

Daha dün biz Kobanî Kumpas Davası yargılamasının duruşmasını yaşadık. Aynı şekilde hala gözaltılar, tutuklamalar ve yargı eliyle de bir seçim çalışmasının yürütüldüğüne de tanıklık etmekteyiz. Dün Ankara’da Gençlik Meclisi çalışanlarına yönelik gerçekleştirilen operasyon ile bugün Urfa Suruç’ta yöneticilerimiz, meclis üyelerimiz ve parti çalışanlarımıza yönelik yapılan gözaltı operasyonun da bu seçim çalışmalarından azade olmadığını biliyor ve bunun kamuoyu tarafından da bilinmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Ancak bütün bu çabaya rağmen halkımızın iradesinin kayyımcı zihniyeti sandıklara gömeceğini, halkın iradesinin zaferle bu seçimden başarıyla çıkacağını biz biliyoruz. Halkımızın ve kamuoyunun bilgisine tekrar sunmak istiyoruz. Biz bu süreçteki hiçbir hukuksuzluğu, hiçbir kanuna aykırı tutumu ve halkın iradesini yok sayan hiçbir muameleyi takipsiz bırakmayacağız, sonuna kadar da takibimizi sürdüreceğiz. Halkımızın ve kamuoyunun bu konuda içi rahat olsun.”

Paylaşın