7 Mart 1977 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Selahattin Yolgiden, mütevazı bir ailede büyüdü. Liseyi İstanbul’da bitiren Selahattin Yolgiden, üniversite eğitimini tamamlamadı. Bir zincir kitabevinin müzik direktörlüğünü yapan Yolgiden, hiç evlenmedi.
Haber Merkezi / İstanbul’da yaşayan Selahattin Yolgiden’in ilk şiiri “Gölge” 2000 yılında E dergisinde yayımladı. Daha sonra şiirlerini Öteki-siz, Uç, Üç Nokta, Eski, Kitap-lık, Sözcükler, Özgür Edebiyat gibi dergilerde ve internette yayımladı. Bir süre Adam Sanat dergisinde yazdı.
Adam yayınlarından çıkardığı Su Kıyısında Kimse Yoktu adlı kitabı edebiyat dünyasında ilgi gördü. Bu eserle 2004’te Cemal Süreyya Şiir Ödülünü kazandı. 2007’de Gün Geceye Küstüğünde adlı ikinci kitabı ile de KEGEV’in organize ettiği M. Sunullah Arısoy Şiir Ödülüne layık görüldü.
“Annem İncecikti”
annem incecikti, ne zaman bana seslense
kaybolur giderdi rüzgarda sesi.
akşamüstleri, tatilcilerin terk ettiği sayfiyelerde
elimdeki el işi kağıdından yıldızların
göğün neresine yakışacağını düşünürdüm.
denizden esen rüzgara aldırmadan çıplak ayak…
akşamları ağır bir yorgan altında öksürürdüm
annemin elleri gelip bulduğunda saçlarımı
durmadan düşünürdüm: bu denizden başka deniz
var mı, bu denizin ötesinde farklı ülkelerde aynı anneler
böyle üşüten oğullarının saçlarını sıvazlar mı?
ilkbahar kucağında çiçeklerle geldiğinde saygı
duruşuna geçilirdi evlerimizde
her hıdrellez bir dal erik çiçeği takardı annem kapıya
baharın geldiğini bilsinler diye.
akşamları ateşten yanmış ayaklarımıza sürülen
merhemlerin serinliğine sığınırdık odalarımızda.
saatler işliyor durmadan, bırakıyor yerini anılara.
annem incecikti, bir şey söylemeye çalışsa
sesinden önce kendi giderdi uzaklara
“Doğu”
dilimin altında kasnı ve kenevir…
hep aynı lezzet: zorun ülfeti!
bildiği yoldan şaşmayan topal,
her geçene yarasını gösteren mesih
ve golgotha ve ikon: eziyet, eziyet…
” kirie eleison! ”
şimdi ıssız yollarda eğri kasnağın ardından uçan çocukluğum,
ipek yolunda kendini kalender sanan gölge;
” ah sustuğum, sustuğum… ”
kıldan çadırlarda göçebe düşler,
harabe temellere yeni kaprisler gömen umut
ve filistin
ve ibrahim
ve ince bir saç teli sıcak kumlarda bulduğum.
” ah sustuğum, sustuğum… ”
ey gamlı derviş,
gözyaşlarını her zaman kumla paylaşma,
kendi ipimle asmışlardı beni eşiğime,
unutma, unutma…
ah düşümün yarısını paylaşmak için yalvaran doğu;
her sabah güneşi ilk kucaklayan toprak;
nasıldı aşkların senin bir masal gibi yaşanan
ve hafız
ve sadi
ve hayyam…
kemiğin kuma olan aşkının abideleri şimdi!
çalışmayan saat,gülistan, süryani
ve güvercin
ve mardin
ve ince bir saç teli
sıcak kumlarda bulduğum.
” ah sustuğum, sustuğum… ”
“Yaz Sonu”
balıkçılar yengeç sunuyorlar giden yaza
başlarında,
hanımların ördüğü takke, işte yaz da el sallıyor
bak, kumulların ardından… konuşmaktan usanmış
hatipler birer birer eğiyorlar başlarını, her zamanki
yılgınlıkları gözlerinde. yıkıntıların önünde
kediler
üzgün, süzgün şekiller dolanıyor ardı sıra
sokaklarda,
gölgelerin saltanatı bitti önümüzdeki yıla kadar.
senin evlerinin önünde ey necatigil, başlarını
örgüden kaldırıp kafa sallıyor çok bilmiş yaşlı
kadınlar: yaz gidiyor! yaz gitsin şair, bir sensin
gelecek hazanı hevesle bekleyen. ellerinden ilk
dizeleri çıkmışken buruk bir şiirin hazan seni
selamlıyor şimdi bir gün önceden