Avrupa Konseyi’nden Demirtaş Ve Kavala Çağrısı: Serbest Bırakılsınlar

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Strasbourg’daki toplantılarında, Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala dosyasını yeniden ele aldı. Bakanlar Komitesi, AİHM kararlarına uyularak Demirtaş ve Kavala’nın serbest bırakılması çağrısı yaptı.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Strasbourg’ta 20-22 Eylül arasındaki toplantısında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararlarını ve kararlarının uygulanmasını denetlemeye yönelik kararları yayınladı.

Demirtaş’ın serbest bırakılması çağrısı

AİHM’in, Halkların Demokratik Partisi (HDP) önceki Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, hakkında verdiği karara atıfta bulunan komite şu belirlemeyi kayda geçirdi:

“Başvuranın tutukluluğunun, çoğulculuğu boğmak ve siyasi tartışmanın serbestçe yürütülmesini sınırlamak gibi gizli bir amacı olduğuna ilişkin 18. madde kapsamındaki bulguları hatırlatarak, başvuranın mevcut tutukluluğuna karşı başvurusunun Anayasa Mahkemesi önünde derdest olduğunu büyük bir endişeyle not eder. Mahkeme 7 Kasım 2019’dan beri özellikle Sözleşme’nin 18. maddesi kapsamındaki gerekçesi de dahil olmak üzere, kararının ruhu ve sonuçlarıyla uyumlu bir şekilde ve hızla incelenmesine duyulan acil ihtiyacı vurgular.”

Komite Demirtaş’ın 4 Kasım 2016’dan beri tutuklu olduğunu vurgulayarak, “Türk makamlarını bir kez daha başvuranın derhal serbest bırakılmasını sağlama” çağrısında bulundu.

Dokunulmazlıklar kaldırılarak yapılan ihlal giderilsin

Komite HDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına yönelik Anayasa değişikliğinin seçme ve seçilme özgürlüğünün ihlali olduğuna ilişkin olarak karara bağladığı “Encü ve diğerleri” davasına ilişkin olarak da, AİHM’in verdiği ihlal kararına atıfta bulunarak, ihlalin giderilmesi, münferit önlemler alınması ve bu önlemler konusunda bilgilendirilmede bulunulmasını talep etti.

HSK’nin bağımsızlığı için yasal düzenleme tavsiyesi

Komite Türkiye’ye yönelik genel önlemlere dair de tavsiyelerde bulundu.

Komite, Demirtaş ve “Encü ve diğerleri” kararlarının altında genel önlemlere dair tavsiyelerini de şöyle sıraladı:

“Adalet Divanı’ndan ilham alarak yargının, özellikle de yürütmenin tam bağımsızlığını garanti altına almak için Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun yapısal bağımsızlığını güçlendirecek etkili tedbirler almayı düşünmeye çağırdı.

Siyasi tartışmanın serbest oynamasını, çoğulculuğu ve seçilmiş temsilcilerin, özellikle de muhalefetin üyelerinin ifade özgürlüğünü güçlendirecek somut yasal ve diğer tedbirlerin alınması ihtiyacının bir kez daha altını çizdi.

Yetkili makamları, Ceza Kanunu’nun 314. maddesi kapsamındaki iddianame sayısında ve bu hüküm uyarınca son yıllarda verilen mahkûmiyet sayısında önemli bir düşüş olduğunu gösteren karşılaştırılabilir istatistiksel bilgiler ve yanı sıra bunu gösteren yeni karar örnekleri sunmaya davet etti.”

Komite, Demirtaş ve Encü kararlarına dair bireysel tedbirlerin Aralık 2022 tarihinde birkez daha görüşüleceğini, genel tavsiyelerine dair yol haritaları ise 2023 Eylül ayında görüşüleceğini belirtti.

Kavala karari

İş insanı Osman Kavala’ya dair de Komite, “..yetkili Türk makamlarını başvurucuya yöneltilen cezai suçlamaların tüm olumsuz sonuçlarını ortadan kaldırmaya çağırdı. Özellikle derhal serbest bırakılmasını sağmalı” çağrısında bulundu.

En geç 13 Ekim’e kadar Türkiye’den bilgi istedi

Komite, üye Devletlere, Genel Sekretere ve diğer ilgili Avrupa Konseyi organlarına ve gözlemci devletlere, bu konuyu gündeme getirmek için Türkiye ile üst düzey temaslarını yoğunlaştırma çağrısında bulundu. Kavala davasının gözetiminin sağlanması için daha fazla önlem almaya, Kavala’nın tutuklu kalması halinde atılabilecek diğer adımlar hakkında Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanı ile görüşüleceğini, Türkiye’yi de en geç 13 Ekim’e kadar yerel prosedürler hakkında bilgi vermeye davet etti.

Paylaşın

Demirtaş Ve Mızraklı, ‘Mahsa Amini’nin Protestolarına Destek İçin Saçlarını Kazıttılar

Selahattin Demirtaş ve Selçuk Mızraklı, İran’da ‘tesettüre uygun olmayan’ giyimi gerekçesiyle gözaltına alındıktan sonra hayatını kaybeden 22 yaşındaki Mahsa Amini’nin ölümü sonrası başlayan protestolara destek vermek için saçlarını kazıttılar.

Haber Merkezi / Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve yerine kayyum atanan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Başkanı Selçuk Mızraklı, İran’da ahlak polisinin öldürdüğü Mahsa Amini’nin katledilmesini protesto etmek ve İran’daki direnişe destek vermek üzere saçlarını kazıttılar.

Başak Demirtaş, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, “Selahattin ile Selçuk Hoca, İran’da saçının bir bölümü açık diye gözaltına alınıp katledilen Mahsa Amini’nin katledilmesini protesto etmek ve İran’daki direnişe destek vermek üzere saçlarını kazıttılar” ifadelerini kullandı.

Demirtaş yazdığı mektupta şu ifadelere yer verdi:

“Saçının teli göründü diye İran ahlak polisi tarafındank atledilen Mahsa Amini’nin acısını yüreğimizin en derinlerinde hissediyoruz. Baskı ve zulme karşı direnmek sadece kadınların sorumluluğu değildir. Kadınların cesurca öncülük yaptığı eşitlik ve özgürlük mücadelesine destek vermek ve İran’da özgürlük için direnen halkın yanında olduğumuzu belirtmek için hücre arkadaşım Dr. Selçuk Mızraklı’yla beraber bugün saçımızı kazıttık.

Bütün zulüm, zorbalık düzenleri halkın direnişi karşısında er geç yıkılacaktır. Direnenlere bin selam olsun.

Mahsa Amini’ye Allah’tan rahmet, ailesine ve halkımıza başsağlığı ve sabır diliyor, selamla birlikte dayanışma duygularımızı iletiyoruz”

Can kaybı 26’ya yükseldi

Tahran’da 13 Eylül’de “ahlak polisi” olarak bilinen İrşad devriyeleri tarafından gözaltına alındıktan sonra komaya girerek hastaneye kaldırılan Mahsa Amini’nin 16 Eylül’de yaşamını yitirmesi üzerine başlayan gösteriler, sosyal medyada paylaşılan görüntülere göre ülkenin birçok il, ilçe ve kasabasına yayıldı.

İranlı yetkililer gösteriler sırasında yaşanan can kayıplarıyla ilgili net bir bilgi vermese de canlı yayında konuşan devlet televizyonu spikeri, “Maalesef bu olaylar sırasında polislerin de aralarında bulunduğu 26 kişi hayatını kaybetti” dedi.

Paylaşın

Demirtaş’tan Erdoğan’a: Üniversite Arkadaşlarına Ayıp Olmuyor Mu?

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Gazete Duvar’da yayımlanan yazısında Erdoğan’ın diplomasını gündeme getirdi.

Yazısında, “Basit bir magazin konusundan değil, çok ciddi bir şeyden söz ediyoruz. İddialar yabana atılır gibi değil” diyen Demirtaş, “Aslında bir kişinin üniversite okuyup okumamış olması pek de önemli değildir. Üniversite okumadığı halde kendisini geliştirmiş, yetkinleşmiş pek çok kişi tanıyorum. Burada sözünü ettiğim durum, bir ülkenin en önemli yönetim kademesine gelebilmek için gereken çok önemli bir şartın sağlanıp sağlanmadığıdır” ifadesini kullandı.

“Diplomanın sahte olduğu ortaya çıkarsa devlette neler olur?” diye soran Demirtaş’ın yazısı özetle şöyle:

“Bunların birkaç tanesini ben yazayım, siz tamamlarsınız.

– Atadığı tüm bakanlar yetkisiz olacakları için o bakanların yaptıkları tüm işlemler de geçersiz hale gelir.

– Atadığı tüm elçilerin görevi düşer.

– Atadığı Anayasa Mahkemesi, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinin görevleri düşer.

– Atadığı tüm valilerin, kaymakamların, rektörlerin görevleri düşer.

– Atadığı tüm genel müdürlerin, bakan yardımcılarının görevleri düşer.

Yani geriye doğru olarak tüm atama kararnameleri geçersiz hale gelir. Devlet bürokrasisi bir dakika içinde çöker. Ülkenin tüm elçilikleri, dış temsilcilikleri yetkisiz hale gelir. Onayladığı bütün uluslararası sözleşmeler geçersiz hale gelir.

Meclis’in çıkardığı ve Cumhurbaşkanı’nın onayıyla yürürlüğe giren bütün kanunlar geçersiz hale gelir. Örneğin, İstanbul Sözleşmesi kendiliğinden yürürlüğe girer. (Sözleşme, kendisinin başbakanlığı döneminde imzalanmıştı.)

Cumhurbaşkanı’na hakaret davalarının hepsi düşer. Verilmiş cezalar kadük hale gelir, ceza verilen kişilere tazminat ödenir.

Beşli çeteye verilen tüm ihaleler geçersiz olur. Peki Cumhurbaşkanı nasıl bir durumla karşı karşıya kalır?

Cumhurbaşkanlığı dokunulmazlığı da ortadan kalkacağına göre kendisi, Yüce Divan sıfatı taşıyacak Anayasa Mahkemesi’nde değil, normal ağır ceza mahkemesinde yargılanacak duruma gelir. Yargılama için en az 400 milletvekilinin onaylaması gereken Meclis kararına da gerek olmaz.

Görevi süresince kendisine ödenen maaş, ek ödenek, Saray’ın yeme, içme, ısıtma, soğutma, iletişim, gibi giderleri ile bindiği uçakların yakıtlarından uçuş ekibinin maaşlarına kadar ve koruma ordusunun maaşlarından gizli ödenekten harcadığı her kuruşa kadar tümü kendisinden tahsil edilir.

Saray’da muhtarlara verdiği yemeklerden, Suudi Prens için getirtilen çalgı çenginin parasına kadar, Cumhurbaşkanı sıfatıyla yaptığı tüm harcamalar kendisine ödetilir.

Diploma sahteyse buna sessiz kalan, sahteliğin üstünü örten üniversite yönetimleri ile Yüksek Seçim Kurulu üyeleri de çok ağır cezai yaptırımlarla karşı karşıya kalır.

Daha sayamayacağımız kadar çok sonuç çıkar ortaya, belki bazıları da hayırlı olur.

Birkaç üniversite sorusu

Muhalefetin, tüm bu olasılıkları göz önünde bulundurarak geçiş sürecini planlaması gerekir.

Tabii tüm bunları Madagaskar Cumhurbaşkanı için söylüyorum. Yanlış anlayıp da başımı derde sokmasınlar, hiç hapse giresim yok.

Madagaskar Cumhurbaşkanı’na birkaç soru sorarak bitirmek istiyorum. Diyelim ki diploma var.

– Peki neden bir tek üniversite arkadaşın bile yok? Neredeyse bütün orta okul ve lise arkadaşlarını devlette bir yerlere getirdin ama numune niyetine bir tek üniversite arkadaşını devlette bir yere yerleştirmedin? Üniversite arkadaşlarına ayıp olmuyor mu?

– İnsanın üniversite yıllarından bir tanecik bile fotoğrafı olmaz mı? Neden hiç üniversite fotoğrafın yok?

– Neden bugüne kadar bir tek kişi bile çıkıp “Biz üniversiteyi birlikte okuduk, aynı okuldaydık, aynı sınıftaydık” demedi?

– Haydi diyelim ki hiç arkadaşın olmadı, hiç hocan da mı olmadı üniversitede? Neden bugüne kadar bir tek hoca çıkıp da “O benim öğrencimdi” demedi? Ya da sen neden “Falan hoca benim üniversiteden hocamdır” demedin?

– Hayat hikayende neden hiç üniversite hatıran yok?

Son ve en önemli soru: Kaç çeşit makarna yemeği yapabiliyorsun? En az 10 çeşit yapamıyorsan kesinlikle üniversite okumamışsındır.”

Paylaşın

Selahattin Demirtaş’tan Dikkat Çeken ‘Ortak Aday’ Mektubu

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan Eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, FOX TV canlı yayınına özel mektup gönderdi. Demirtaş, mektubunda, 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ‘ortak aday’ tarifi yaptı.

Selahattin Demirtaş, “Ortak aday olmaktan dolayı onur duyarım ama malum sebeplerden dolayı şimdilik ben değilim” ifadelerine yer verdi.

Selahattin Demirtaş, FOX TV’nin Orta Sayfa programına yolladığı mektubunda tarif ettiği ortak aday için şu ifadeleri kullandı:

“Merhabalar, iyi yayınlar. Takdir edersiniz ki muhalefetten kimin cumhurbaşkanı olabileceğine dair benim bir isim telaffuz etmem doğru olmaz. Ancak benim de temennim bütün muhalefetin uzlaşarak belirleyeceği bir ismin ortak adayımız olarak seçime girmesi ve ilk turda kazanmasıdır.

“Sinirleri de sağlam biri olmalıdır”

Bunun içinde adayın, bunca kutuplaştırılmış toplumun tüm farklılıklarını kucaklayabilecek olgunlukta ve demokratik anlayışta olması gerekir. Daha adayken bile herkesin Cumhurbaşkanı olabileceğini gösterecek yetkinliğe, birikime sahip olması da önemlidir. Ayrıca nasıl bir kadroyla, hangi somut projelerle sorunları çözeceklerini sade bir şekilde halka anlatabilecek; rakipleriyle polemiğe girmek yerine sürekli toplumla konuşabilecek ferasete sahip, sinirleri de sağlam biri olmalıdır.

Eğer Cumhuiyetin ikinci yüz yılını gerçek anlamda demokrasiyle taçlandırıp birlikte içinde yolumuza devam edeceksek ortak aday kolektif çalışmaya, ortak akla önem vermeli, geçiş sürecini başarıyla yönetebilecek deneyime sahip olmalıdır. Geçen yüz yılın hatalarından dersler çıkarabilmeli, değişime açık ve cesur olmalı, helalleşme, yüzleşme, hesaplaşma dengesini iyi tutturmalıdır.

Kadınların eşitliği, emekçilerin alın teri, çevre hakları, özgürlükçü laiklik gibi konularda duyarlı ve bilinçli olmalı; kimlik, inanç ve dil hakları gibi kolektif haklar konusunda demokratik çözüm perspektifi sunabilmelidir.

İkinci yüz yıla girerken ezberletilmiş resmi kalıpları, şablonları yıkma cesaretini göstererek Cumhuriyeti bu defa alttan, tabandan halkla birlikte inşa etme anlayışına sahip ve buna açık olmalıdır. Son yirmi yılın değil, son yüz yılın bütün yaralarını sarabilecek somut bir programla toplumun karşısına çıkmalı ve inandırıcı olmalıdır.

“Çalışmaya devam edeceğiz”

Bağlama da çalabilmeli desem kim olduğunu kesin anlarsınız. Tabii ki şaka bir yana, ortak aday olmaktan onur duyarım ancak “malum” nedenlerle şimdilik, bu seçime ortak aday ben değilim.

Önümüzdeki seçim için bu kriterlere yakın aday veya adayların olduğunu biliyorum. Umarım böyle bir aday etrafında halk olarak birleşmeyi, barışmayı, demokrasimizi en güçlü şekilde kurmayı başarırız. Biz bunun için çalışmaya devam edeceğiz.

Fox TV izleyicilerine ve tüm halkımıza yürek dolusu selam, sevgilerimizle.

16 Eylül 2022

Edirne

Selahattin Demirtaş”

Paylaşın

Demirtaş’tan Akşener’e Yanıt: Yarınları Da Düşünerek Konuşmakta Yarar Yar

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in “HDP ile aynı masada olmayız” açıklamasına yanıt veren Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, “Sadece bugünü değil, yarınları da düşünerek konuşmakta yarar var” dedi.

Selahattin Demirtaş, tutuklu bulunduğu Edirne Cezaevi’nden Medyascope’un sorularını yanıtladı. Ruşen Çakır’ın söyleşisinin bir kısmı şöyle:

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’e atfedilen ve yalanlamadığı “Bizim olduğumuz masada HDP olmaz, HDP’li masada biz olmayız“ sözleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bir gelecek, değişim, kucaklaşma vizyonu taşımayan bir yaklaşım olarak değerlendiriyorum. Herkesle oturup memleketin her sorununu konuşma cesaretini ve becerisini göstermek, büyük siyasetçi olmayı gerektirir. Ülkenin geleceği hakkında sözü ve güzel hayalleri olan siyasetçiler böyle konuşamazlar, konuşmamalılar. Risk almadan, tabanı ve toplumsal psikolojiyi değiştirmeden ciddi sorunlara çözüm bulunamaz.

Tabii ki bugünün konjonktürel gerilim ve fay hatları hesap edildiğinde, bir de seçimin kapıya dayandığı gözetildiğinde siyasetçilerin oy kaygısıyla hareket etmeleri anlaşılır olsa da stratejik açıdan hatalıdır. Çünkü Türkiye seçimden sonra, büyük sorumluluk sahibi siyasetçilere ihtiyaç duyacak. Sadece bugünü değil, yarınları da düşünerek konuşmakta yarar var.

Son dönemde CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun muhalefetin ortak adayı olma ihtimaline karşı yükselen itirazları nasıl değerlendiriyorsunuz? Eleştiriler sadece “kazanabilme ihtimalinin düşük olması“ önermesine mi dayanıyor size göre?

Altılı masanın ortak bir adayı olur mu, olursa kim olur, buna elbette kendileri karar vereceklerdir. Ancak söz konusu adayın altılı masayı da aşacak şekilde, geniş kesimlerin adayı olması isteniyorsa HDP de dahil diğer tüm kesimlerle adaylık öncesi açık, şeffaf bir müzakere yürütülmesi gerektiğini HDP defalarca belirtti. Benim veya bizim, ortak aday konusunda isim söylememiz doğru olmaz.

Bu vesileyle bir şey söylemek isterim, Kemal Bey üzerinden veya inancı üzerinden yapılan ayrıştırıcı tartışmaları hem çok yanlış hem de kendisine haksızlık olarak değerlendiriyorum. Kaldı ki bence Sayın Kılıçdaroğlu, ülkenin neredeyse tüm temel ve tartışmalı sorunlarına ilişkin görüşlerini açıklamış durumda ve farklı toplumsal kesimlerde önemli bir desteğe sahip olduğu görünüyor. Böylesine kamplaşmış toplumlarda, her konuya ilişkin çözüm önerisi sunmak ve bunlar etrafında toplumu birleştirmek hiç de kolay bir iş değildir.

Ülkenin sorunları hakkında henüz tek kelime etmemiş kişilerin suskunluklarının bazı anketlerde bir parça yüksek çıkması kimseyi yanıltmasın. Ülkenin son derece önemli sorunları hakkında konuşmaya başladıklarında, ki aday olurlarsa konuşmaları gerekecek, bazı anketlerde görülen bu destek sürer mi, emin değilim.

Ben sadece kişisel bir gözlemimi bu şekilde aktarmakla yetiniyorum. Daha fazla yorum yapmam doğru olmaz.

Söyleşinin tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

Demirtaş’tan Dikkat Çeken ‘Altılı Masa’ Yorumu: Kürt Sorununa…

Eski HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş, ‘Altılı Masa’da HDP üzerinden başlayan polemiğe ilişkin yaptığı değerlendirmede, “Eğer Altılı Masa’nın Kürt sorununa ilişkin barışçıl bir çözüm vizyonu yoksa ve ‘Biz iktidara gelirsek daha çok terörist öldürürüz ve Kürt sorununu da böylece çözmüş oluruz’ diyorlarsa açık açık söylesinler de bilelim” dedi.

Demirtaş, konuya ilişkin değerlendirmesinin devamında, “Çünkü bu halkın insanları; milyonlarca kişinin ağabeyi, ablası, kızı, oğlu, torunu, arkadaşı dağda ve o milyonlarca kişi, yakınlarını, sevdiklerini daha iyi öldürsünler diye kimseye değil oyunu, günahını bile vermez” ifadelerini kullandı.

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, T24’te yayınlanan “HDP Sorunu!” başlıklı yazısında PKK üzerinden HDP’ye üzerinden yürütülen siyasi tartışmalara tepki gösterdi.

Yazısında “Gereksiz bir bakanlık tartışması nedeniyle bugünlerde herkes her yerde HDP’yi tartışıyor, ahkam kesiyor ya da asıp kesiyor.” diyen Demirtaş, Millet ittifakı arasındaki polemiğe de “Eğer Altılı Masa’nın Kürt sorununa ilişkin barışçıl bir çözüm vizyonu yoksa ve ‘Biz iktidara gelirsek daha çok terörist öldürürüz ve Kürt sorununu da böylece çözmüş oluruz’ diyorlarsa açık açık söylesinler de bilelim. Çünkü bu halkın insanları; milyonlarca kişinin ağabeyi, ablası, kızı, oğlu, torunu, arkadaşı dağda ve o milyonlarca kişi, yakınlarını, sevdiklerini daha iyi öldürsünler diye kimseye değil oyunu, günahını bile vermez” karşılığını verdi.

Demirtaş, “kesişen sosyolojiye rağmen HDP, PKK’nin uzantısı ya da siyasi kolu değildir. HDP anayasal, meşru, demokratik bir siyasi partidir” vurgusu yaptığı yazısının dikkat çeken bölümleri şöyle:

Tekrar belirtelim, kesişen sosyolojiye rağmen HDP, PKK’nin uzantısı ya da siyasi kolu değildir. HDP anayasal, meşru, demokratik bir siyasi partidir. HDP ile memleketin sorunlarını ve çözümlerini konuşmak için “Önce terörle arana mesafe koy” saçmalığını dayatanlara şunları sorup cevabı da onlardan bekleyelim:

– Erdoğan, Öcalan ile resmi olarak görüşürken Öcalan’dan “terörle arasına mesafe koymasını” istemiş olabilir mi?

– Erdoğan, PKK ile resmi olarak görüşürken, PKK’den PKK ile arasına mesafe koymasını istemiş olabilir mi?

Peki siz HDP’ye “Terörle arana mesafe koy!” diye gürlediğinizde (!) HDP ne diyor? “Hayır, ben terörden yanayım, terör ilelebet sürüp gitsin istiyorum” mu diyor? Yoksa “Gelin el ele verelim, silah meselesini siyasi yollarla çözüp iç barışı sağlayarak demokrasiyi büyütelim” mi diyor?

Yani siz HDP’ye diyorsunuz ki, “Sen de gel bizim saflarımıza katıl, terörle birlikte mücadele edelim ve dağa çıkmış Kürt çocuklarını hep beraber öldürelim.”

HDP ne diyor? “Hayır, kimse kimseyi öldürmesin. Ölen Kürt de Türk de bizim çocuklarımızdır. Gelin beraberce konuşalım ve sorunlara barış yoluyla çözüm bulalım.”

Evet, durum tam olarak budur. Kimse aklımızla alay etmesin.

Yazının tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

Selahattin Demirtaş: Tek Dil, Tek Millet Hitler’in Sloganıdır

Kobani davasının 16. duruşmasına SEGBİS aracılığıyla bağlanarak savunma yapan Selahattin Demirtaş, “Bir kimlik etrafında bütünleşmeden ortak ulusal değerler yaratılabilir. Devletin ve bizim çok kültürlü ulusun bağımsızlığını simgeleyen bayrak bunlardan biridir” dedi.

Demirtaş, savunmasının devamında, “Hukuk, ulusal birliğin güvencelerinden biridir. Diller de bunlardan biridir. ‘Burası Türk yurdudur. Sevmeyen terk etsin’ diyorlar. Hayır burası hepimizin yurdudur. Kürt olarak benim Ankara’da, Trabzon’da hakkım var. Bölünmeyi engellemenin yolu tekleştirmek değil birleşmektir. Birlik çokluktur. Tek dil, tek millet Hitler’in sloganıdır.” ifadelerini kullandı.

Kobani davasının 16. duruşma periyodunun 6. oturumu Sincan Cezaevi Kampüsündeki Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü.

Davada, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ile Selahattin Demirtaş, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü ve HDP MYK üyelerinin de aralarında bulunduğu 21’i tutuklu 108 kişi yargılanıyor.

Sincan Cezaevi’nde tutulan siyasetçiler duruşma salonunda hazır bulunurken, farklı cezaevlerinde bulunan siyasetçiler Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla duruşmaya bağlandı.

Duruşmada mahkeme başkanı, iddia makamının mütalaası ve bu celsede okunan belgelere dair siyasetçilere ve avukatlarına söz verdi.

Söz alan önceki dönem HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, davada yaşanan hukuka aykırılıkları defalarca dile getirdiklerini belirtti:

“Dosyanızda benimle ilgili bir AİHM kararı var. Orada da yargılananların siyasi saiklerle tutuklu bulunduğuna dair bir karar var. O nedenle davanın siyasi amaçlarını es geçerek tartışmak hukuku görmemek olur.

Neden bu davayı biz Türkiye tarihinin önemli bir siyasi davası olarak görüyoruz? Osmanlı çökerken İttihatçıların iki ayrı kanadının çatışması, Cumhuriyet’in kurulmasıyla son bulmadı. Demokrat Parti ve CHP olarak ikiye ayrılan gelenek, dillendirilen devletin bekası gereği laik seküler Türkiye Cumhuriyet Devleti’ni, bütün kimlikleri inkâr ederek inşa etmeye karar verdiler.

O günden bugüne baktığımızda bu davanın neden siyasi kırım davası olduğu daha iyi anlaşılır. Osmanlı dağılırken milliyetçi akımların Osmanlı’yı böldüğü paranoyası nedeniyle Anadolu’daki millet tanımının tartışmalar sonucu Türklük üzerinden kurulmasına karar verildi. Kimi İslam’a denk bir Türklük, kimi büyük Turan’ın bugünkü ismi olarak tartışıyor. En nihayetinde etnik bir Türklük tanımı bütün Anadolu’da bir çimento olarak ortaya çıkıyor.

İttihat Terakki’nin tartışmaları bu konuda uzlaşma sağlıyor. ‘Milletin bir tek dili olmalıdır. TC’ye bağlı herkes Türk’tür. Bilinci ve tarihi aşılanmalı. Bunun dışına çıkan herkes de rejimin radarına girmelidir’ deniliyor. Kendi aralarında ayırımlar olsa da uzlaşma sağladıkları nokta budur.”

“O yıllarda yapılan hatalar düzeltilebilir”

Kobanî Davası’nda yargılananların da resmî ideolojiye karşı gelen siyasetçiler olduğunu vurgulayan Demirtaş, sonrasında şunları söyledi:

“Resmi ideolojiye uymuyorsa sanatçı da olsa, siyasetçi de olsa terörist kabul ediliyor. Salonda bulunan asker, polis ve diğer kamu görevlilerinin bu resmî ideolojiye inandığını düşünüyorum. ‘Devletin bütünlüğünü nasıl koruyacağız’ diye düşünüyorlar. Kendilerini devlet yanlısı olarak tanımlıyorlar. Tarih 1925’ten 2022’ye aynı kodlarla devam ediyoruz ama yanılıyorsunuz. O yıllarda yapılan hatalar düzeltilebilir.

Devlet parçalanmadan, ulus bütünlüğü bozulmadan yeni tanımlar oluşturulabilir. Anadolu ve Mezopotamya coğrafyası aynı zamanda Mısır gibi büyük bir medeniyet merkezi, İstanbul gibi medeniyet merkezi var.

Dünyada bu tanımları doğuracak hiçbir kimse olmasa bile biz bu zenginliklerle ve deneyimlerle kendimiz üretebiliriz. Dinlerin bize kazandırdığı muazzam birikimler var. Ayrıca yaşadığımız savaşlar, soykırımlar var. Kürt isyanları var. Buradan çıkarmamız gereken dersler var.

Anadolu coğrafyası halklar ve medeniyetler bileşkesidir. Çok sayıda kültür vardır. Bunlar yok etmek veya tekleştirmek mümkün değildir. Bu bir ihanet olacaktır aynı zamanda gereksizdir. Bir kimlik etrafında bütünleşmeden ortak ulusal değerler yaratılabilir.

Devletin ve bizim çok kültürlü ulusun bağımsızlığını simgeleyen bayrak bunlardan biridir. Hukuk, ulusal birliğin güvencelerinden biridir. Diller de bunlardan biridir. ‘Burası Türk yurdudur. Sevmeyen terk etsin’ diyorlar. Hayır burası hepimizin yurdudur. Kürt olarak benim Ankara’da, Trabzon’da hakkım var. Bölünmeyi engellemenin yolu tekleştirmek değil birleşmektir. Birlik çokluktur. Tek dil, tek millet Hitler’in sloganıdır.

“Mütalaanın temelinde Kürt sorunu var”

Cumhuriyet’in kuruluş felsefesi, Kürtleri, Alevileri ve Çerkesleri savaşa dahil edebilmek için çoğulcu söylemlere yer vermiştir. Anadolu halkları da bu savaşta katkı sağlamıştır. Kürdistan’ın güney bölgesi Misak-ı Milli sınırları içerisinde tartışılıyordu ama Lozan ve 1924 Anayasası’nda bu iş bozuldu ve Türkleştirmenin resmi ideolojisi ortaya konuldu.

Sene 2022’de savcı önümüze bir mütalaa koymuş. Mütalaanın temelinde Kürt sorunu, Kürtçe konuşma ve Kürtlükle ilgili meseleler. Herkes ders çıkarmalı. Yüz yıldır birbirimize çektirdiğimiz acılara son vermemiz lazım. 2012 sonu 2013 başındaki Çözüm Süreci’nde özgürlüklerle ve kansız bir çözüm talebi yükselmişti.

Çözüm Süreci Cumhuriyet’in kuruluş felsefesinin ayakları üzerine oturtulması isteğidir. Türkiye Devleti, kendi Kürt halkına dürüst ve eşit davransın ki Kürt de devletine taş atmasın istiyorduk.

İşin emperyalizm boyutu da var. Emperyalizm Kürt Türk’ü vurmuş Türk Kürt’ü vurmuş buna bakmaz, rantına büyümesine bakar. Bu sorunun çözülmesinde sen ya da ben zarar görmeyiz. Emperyalizm zarar görür. Bu nedenle bu mesele aynı zamanda bir sınıf meselesidir.

Çözmek için birilerinin cesaretli davranması gerekir. Özgürlüğünden feragat etmesi gerekecek. Korkak ve kaypak siyasetçilerle bu iş yürümez. Bize fedai siyasetçiler lazım. Terörist yaftası yemeyi göze almanız lazım. Çözüm için Abdullah Öcalan yetkilidir. Türkiye Cumhuriyeti demokrasi karşılığında Öcalan ile görüşmelidir.

“Artık değişim zamanı”

Irkçılık üzerine kurulan beka çoktan yıkıldı. Artık değişim zamanıdır. Bir kısım muhalefet partisi dahil HDP’yi dışlayan ve kapatmaya çalışanlara karşı biz değişim zamanının geldiğini düşünüyoruz. Savcının mütalaası ile devleti korumaya çalışıyorlar. Başaramayacaksınız.

Ülkeyi bölünme tehdidi ile karşı karşıya bırakanlar biz değil bu mütalaanın arkasındakilerdir. Türkiye Cumhuriyeti’ne herkesten çok sahip çıkacağız. İtirazı olan var mı? Devletin bekasını tekçilik üzerinden kuranlar, cemaatçiler, emperyalistler itiraz ediyor, evet.

Tam böylesi bir tarihsel kırılma varken, AKP iktidarı, 1400 yıllık İslam medeniyetinin yeni ve en modern temsilcisi olarak 2002 Kasım’da seküler laik Atatürk Cumhuriyeti’nde tek başına iktidar oldu. Çok ilginç bir gelişmedir bu.

Cumhuriyet’in yanlışlarının düzeltilmesi ve Cumhuriyet’in ötekileştirdiği muhafazakarlar, Kürtler ve Alevilerin Cumhuriyet’le barışması açısından önemli bir gelişmeydi. Geldiğimiz gün itibariyle ise yolsuzluk, hırsızlık, haksızlık, adaletsizlik, İslamın ‘i’si bile olmadan İslam adına hareket ettiler.

Erdoğan-Bahçeli ittifakı tarihi yenilginin hesabı sorulmasın diye şimdi her türlü hukuksuzluğun öncüsü oluyor. Türkiye artık değişim kapılarını aralamıştır. Şimdi kazananın ne olduğunun tartışılmasıdır. Kazanan, özgürlük, demokrasi, İslam, kadınlar, emekçiler olmalıdır. AKP, her şeyi berbat etmiştir. İslam’ın bu şekilde horlanmasından üzüntü duyuyorum.

“Tehdit, Binali Yıldırım’ın Hollanda’daki serveti”

Kobanî davası bu çatışmaların bir sonucudur. Biz silaha bulaşmadık. PKK savaşıyor. Biz HDP’yiz, siyasetçiyiz. Bekacılar ve hırsızlar bir kurgu oluşturdu. HDP’nin oyu ile belirlenecek bir MGK, devlet için bir tehdit olarak görülüyor.

Biz neden tehdit olalım, Binali Yıldırım’ın Hollanda’daki 26 milyar Dolar serveti tehlikedir. Eskiyi savunanlar yenilmiştir. Yenilen Türk halkı değildir.

Bu yenilgiden büyük bir zafer çıkacaktır. Demokratik Cumhuriyet çıkacaktır. Biz de Kürtler olarak Türkiye Cumhuriyeti’ni yeniden inşa etmek için var gücümüzle mücadele edeceğiz.

Yüz yıldır Kürtler kendi devletini kuramadı. Yüz yıldır Türkler, Kürtleri bitiremedi. Bir yerde uzlaşmamız lazım. Bizim evlatlarımız bu ülkede birbirini öldürmesinler. Askerlerin ve Kürt çocuklarının yattığı mezarlarda bir daha kimse ölmeyecek. Herkes eceliyle ölsün. Tarih bizim dediğimiz şekilde gerçekleşecek. Ben halkın istediği şey dışında kimseye tabi değilim.”

Paylaşın

Demirtaş Yazdı: Türkiye Partisinden Ne Anlamak Gerek?

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, “Türkiye partisi’ başlıklı yazısında Türkiye partisinden ne anlamak gerektiğini yazdı.

Yazısında “Karadeniz’in fındığından Ege’nin üzümüne, İstanbul’un trafik sorunundan Akdeniz’in turizm sorununa kadar, emeklinin maaşından öğrencinin barınma sorununa kadar, her konuda siyaset yaparak çözüm üreten partilere Türkiye partisi denir” diye seslenen Demirtaş, “Böyle mi gerçekten? Gelin, duruma bakalım ve takdiri size bırakayım” diyor.

Demirtaş’ın Diken’de yayınlanan yazısı şöyle:

“Karadeniz’in fındığından Ege’nin üzümüne, İstanbul’un trafik sorunundan Akdeniz’in turizm sorununa kadar, emeklinin maaşından öğrencinin barınma sorununa kadar, her konuda siyaset yaparak çözüm üreten partilere Türkiye partisi denir.

Böyle mi gerçekten? Gelin, duruma bakalım ve takdiri size bırakayım.

Eğer ki bir siyasi parti, bu topraklarda Kürtlere, Alevilere, Ermenilere yapılan zulümleri, haksızlıkları, hukuksuzlukları dile getirip ayırım yapmaksızın herkesin hakkını savunuyorsa o parti için “Türkiye partisi değildir” deniyor.

Bir parti, devletin vatandaşına çektirdiği acıları, köy yakmaları, faili meçhulleri, işkenceleri dile getirip “Bunlarla yüzleşilmeli, hesaplaşılmalı” diyorsa o parti için “Türkiye partisi değildir” deniyor.

Dış politikadaki yanlışlarda, hükümetin yanında yer almıyorsa bir parti, o partiye “Türkiye partisi değildir” deniyor.

“Son terörist öldürülünceye kadar” değil de “Sorunları kimse kimseyi öldürmeden, konuşarak çözelim” diyorsa yine Türkiye partisi olamıyor, o parti.

Tek dil, tek millet anlayışına karşı çıkıp “Hayır, bu topraklarda farklı diller, kültürler, halklar var, birlikte barış içinde yaşayabilmek için bunların tanınması gerekir” dediğinde bir parti, “Sen Türkiye partisi değilsin” deniyor.

Amma velakin;

Belediyelerden Saray’a, kamu şirketlerinden bakanlıklara kadar her yerde halkın parasını milyon dolarlarla cebe indirerek devleti soyup soğana çevirenlere rahat rahat “Türkiye partisi” deniyor.

“Bu memlekette Türk’ten başka millet, Türkçeden başka dil yoktur” diyenler hayli hayli Türkiye partisi olabiliyor.

“Kürt’ün, Alevi’nin yemeğini yemeyin” diyenler, “Onlardan alışveriş etmeyin” diye bildiri dağıtıp pankart asanlar fazlasıyla Türkiye partisi olabiliyor.

Türkiye’nin bütün kaynaklarını, taşını toprağını bazen Batılı şirketlere, yeri geldiğinde Arap sermayesine peşkeş çekenlere “Türkiye partisi” denebiliyor. Hem de ‘en Türkiye partisi.’

Devleti mafyaya, çetelere teslim edip uyuşturucudan silaha kadar her türlü ahlaksızlığı devlet eliyle örgütleyip trilyonları götürenlere “Türkiye partisi” denmesinde bir sakınca görülmüyor.

Tarımı, hayvancılığı bile bile bitirip ülkeyi dışa bağımlı hale getirenlere, maden için ormanları talan edenlere, altın uğruna derelere siyanür akıtanlara, kadın katliamlarına içten içe oh çekenlere, Soma’da madenci yakınlarını, Galatasaray Meydanı’nda Cumartesi Anneleri’ni tekmeleyenlere “Türkiye partisi” deniyor.

Simdi soruyu doğrudan soralım; Türkiye’yi yağmalayanlar, talan edenler, Cumhuriyet tarihi boyunca devlet adına işlenen bütün suçlara ortak olanlar, sessiz kalanlar Türkiye partisiyse hangi Türkiye’nin partisidirler?

Evet, tam da bu Türkiye’nin partisidirler.

Bu Türkiye’yi yönetmek için kendi arasında kayıkçı kavgası yapan iki çizgi var. Sırayla iktidarı devralıp Türkiye’yi sömürüp tüketip duruyorlar.

İşte biz bu Türkiye’nin partisi değiliz, olmayacağız. Bu nedenle üçüncü yol diyoruz kendimize.

Bizim hedefimizdeki Türkiye’de tüm ezilenler, halklar, inançlar, kimlikler, emekçiler, kadınlar devletin gerçek sahibidirler. Devlet halkın efendisi, gardiyanı, işkencecisi, hırsızı değil, hizmetkarıdır. Tek dilin, tek kimliğin değil, her eşit yurttaşın devletidir.

Bir değil iki Türkiye var.

İlki ırkçıların, soyguncuların, talancıların Türkiye’si.

İkincisiyse halkların, emekçilerin, kadınların Türkiye’si.

Eğer siz birinci Türkiye’nin resmi ideolojisine uymayı, günahlarına ortak olmayı kabul etmiyorsanız Türkiye’nin her yerinde de olsanız, Türkiye’nin tüm sorunlarına çözüm de üretseniz, birileri size asla “Türkiye partisi” demeyecektir.

İkinci yüz yılında Cumhuriyet’i demokratikleştirme iddiasında olan herkesin radikal demokrat çizgiyi içselleştirmesi, Türkiye’nin gerçek ve biricik kurtuluşunun buradan geçtiğini görüp buna göre cesur bir değişime yönelmesi şarttır. Devletin çatlaklarını sıvayla kapatıp üstüne pembe boya çekince onu depreme dayanıklı hale getirmiş olmuyorsunuz.

Biz ikinci Türkiye’yi, Cumhuriyet’in ikinci yüz yılında inşa etmeye çalışan ve bu Türkiye’nin partisi olmaya gayret eden bir siyasi hareketiz. Bizi başka Türkiye partileriyle karıştırmayın sakın.

Biz kim miyiz? Tabii ki Halkların Demokratik Partisi, HDP’den söz ediyorum. Her türlü baskıya rağmen halkın desteğiyle dimdik ayakta olan, iğneyi kendisine batırma olgunluğuna sahip HDP’den.

HDP iğneyi kendisine batırıyor, batırmaya devam da edecek. Ama çuvaldızı da hak edenlerden esirgemeyecek elbette.

Herkes HDP’ye iğneyi görüyor da kocaman çuvaldızı kimse görmüyor nedense. Şimdi biraz da çuvaldız zamanı.”

Paylaşın

Demirtaş’tan AK Partili Turan’a ‘Diktatörlük’ Yanıtı: Saçmalamayın Lütfen

Selahattin Demirtaş, AK Partili Bülent Turan’ın “diktatörlük olsa seçim mi olur?” sözleri ile ilgili, Kaftancıoğlu hakkında açılan soruşturma haberini paylaşarak, “Eğer bu ülkede diktatörlük olsaydı diktatör dediğiniz için hakkınızda hemen soruşturma açılırdı. Var mı öyle bir şey? Saçmalamayın lütfen!” notuyla cevap verdi.

Edirne F Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, AK Parti Grup Başkanvekili Bülent Turan’ın “diktatörlük olsa seçim mi olur?” sözleri ile ilgili paylaşım yaptı.

Selahattin Demirtaş Bülent Turan’a, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu hakkında açılan soruşturma haberini paylaşarak, “Eğer bu ülkede diktatörlük olsaydı diktatör dediğiniz için hakkınızda hemen soruşturma açılırdı. Var mı öyle bir şey? Saçmalamayın lütfen!” notuyla cevap verdi.

Ne olmuştu?

Canan Kaftancıoğlu, İstanbul Planlama Ajansı’nda CHP’nin 81 il gençlik kolları başkanına yaptığı konuşmasında “Hep ne diyoruz? Gençlik gelecek. Bazen bunu cümlenin gidişine göre kullanıyoruz ama sizlerden bir ablanız olarak tek bir isteğim var ki, siz zaten hissediyorsunuz. Hissetmeseniz bu cesarette olamazdınız zaten. Partimize, partimizin ilkelerine, gençliğinize, kendinize ve sizlerin hayallerini hedefleri hâline getiren genel başkanımıza, genel başkanımızın sizlere sunduğu imkanlar ve sizin genel başkanımıza, partimize oluşturduğunuz ve artırdığınız enerjiye güvenerek belki de dünya tarihinde bir ilki başaracağız. Demokrasi yoluyla bir diktatörü bu ülkeden göndereceğiz” ifadelerini kullanmıştı. İstanbul Başsavcılığı Kaftancıoğlu hakkında soruşturma başlatmıştı.

AK Partili Bülent Turan ise Kaftancıoğlu’nun sözlerine karşılık şunları söylemişti: “Mahkeme kararıyla küfürbazlığı tescil olan bir eski il başkanı bugün Sayın Erdoğan’a utanmadan sıkılmadan ‘diktatörü göndereceğiz’ demiş. Bir defa diktatör olsa seçim mi olur? Diktatör olsa sen bu küfürleri edebilir misin?”

Paylaşın

Demirtaş’tan Erdoğan’a ‘Selo Kahvaltısı’ Cevabı: Bu Nasıl Zekadır

Erdoğan’ın, altı siyasi parti liderinin bir araya geldiği ‘altılı masaya’ ilişkin “Yalan çorbası, laf salatası, koltuk kebabı, kandil dolması, Selo kahvaltısı, ne ararsan bu menüde var” sözlerine yanıt veren Demirtaş, “Bu nasıl zekadır, nasıl bir yaratıcılıktır!” dedi.

Haber Merkezi / Edirne F Tipi Cezaevi’nde 4 Kasım 2016 tarihinden bu yana tutuklu bulunan HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın; altı siyasi parti liderinin bir araya geldiği “altılı masaya” ilişkin “Yalan çorbası, laf salatası, koltuk kebabı, kandil dolması, Selo kahvaltısı, ne ararsan bu menüde var” sözlerine yanıt verdi.

Avukatları aracılığıyla sosyal medya hesabından açıklama yapan Demirtaş, şu ifadeleri kullandı;

“Allah’ım, hikmetinden sual olunmaz ama zekâ dağıtırken neden hepsini bunlara verip bizi mahrum bıraktın? Bu nasıl zekadır, nasıl bir yaratıcılıktır! Allah da sizi… Bildiği gibi yapsın. Vanlı kardeşlerim kusura bakmasınlar ama artık Van kahvaltısı yanında bir de Selo kahvaltısı diye bir şey var. Tek kuruş almadan, 81 ile bayilik veriyoruz. Bir tek Şakir’e yok çünkü her gün saray kahvaltısı yapıyor.”

Paylaşın