Demirtaş: Bu Dönemde Herkese Sorumluluk Düşüyor

Seçim güvenliği ve sosyal medya dezenformasyonu ile ilgili değerlendirmelerde bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş, “Niyetinden bağımsız şekilde sırf dikkat çekmek, beğeni almak, takipçi artırmak veya egosunu tatmin etmek için sorumsuzca yazanlar var” dedi ve ekledi:

“Bunlar da dolaylı şekilde manipülasyona hizmet ediyorlar, bundan artık vazgeçmeliler. Bu dönemde herkese sorumluluk düşüyor. Ayrıca her kılığa girebilen, Saray merkezli profesyonel sosyal medya manipülatörleri var. Düşüncenize çok yakın gibi görünen bazı hesaplar, güveninizi sağlayarak seçime yakın bir zamanda açıktan manipülasyona başlayacaktır. Bunlara karşı çok dikkatli olmalısınız”

Cezaevinde tutuklu bulunan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Başkanı Selahattin Demirtaş, Twitter hesabından seçim güvenliği ve sosyal medya dezenformasyonu ile paylaşımlar yaptı.

Seçime 5 ay kaldığını hatırlatan Demirtaş, seçim çalışmalarında sosyal medya ve WhatsApp gruplarının çok önemli rol oynayacağını belirterek, “Bu nedenle sosyal medyaya yönelik yasaklama, sınırlama, cezalandırma girişimleri oldu, oluyor ve olacak. Seçim baskıları, hileleri gırla devam ediyor” dedi. Demirtaş şöyle devam etti:

Mesela 2007-2010 arasında nüfus 3 milyon artmış ama çok garip şekilde seçmen sayısı 10 milyon artmış. Bunu ciddiyete araştırmak lazım. Bir yandan sosyal medyanın kullanımını kısıtlayacaklar bir yandan da en büyük manipülasyonları sosyal medya üzerinden yapacaklar. Bu nedenle, tüm ciddi sosyal medya kullanıcılarını, bu konuda bir tartışma yürütmeye davet ediyorum.

“Siyasi partiler de bu başlıkta hemen çalışma başlatmalı”

Demirtaş paylaşımlarında siyasi partilere de çağrıda bulunarak, “Siyasi partiler de bu başlıkta hemen çalışma başlatmalı, iletişim uzmanlarıyla çalıştaylar düzenlemelidir. Teyit mekanizmaları geliştirilmelidir. Tüm muhalif ittifaklar ve sivil yapılar bunu seçim güvenliği başlığında acilen ele almalıdır” dedi ve ekledi:

“Sosyal medya ve iletişim uzmanlarının, kullanıcıları bilgilendirmeleri ve manipülasyonlara karşı yöntem önermeleri de çok yararlı olur. Bu konuda yazan, konuşan güvenilir uzman iletişimcilerin mesajlarını en etkili şekilde yaymalı ve önerilerini görünür hale getirmelisiniz. Belki uzman iletişimci arkadaşlar kısa bilgilendirme videoları çekerler, biz de yaygınlaştırırız.”

“Bir de niyetinden bağımsız şekilde sırf dikkat çekmek, beğeni almak, takipçi artırmak veya egosunu tatmin etmek için sorumsuzca yazanlar var” diyen Demirtaş şöyle devam etti:

“Bunlar da dolaylı şekilde manipülasyona hizmet ediyorlar, bundan artık vazgeçmeliler. Bu dönemde herkese sorumluluk düşüyor. Ayrıca her kılığa girebilen, Saray merkezli profesyonel sosyal medya manipülatörleri var. Düşüncenize çok yakın gibi görünen bazı hesaplar, güveninizi sağlayarak seçime yakın bir zamanda açıktan manipülasyona başlayacaktır. Bunlara karşı çok dikkatli olmalısınız

“Seçim olmayacak, yapmayacak, gitmeyecek” diyenlerden kesinlikle uzak durmalısınız. Moral bozma, dağıtma amacıyla sistematik bir şekilde muhalefete saldıran hesaplardan da uzak durmalısınız. Eleştiri ile manipülasyonu dikkatlice ayırt edebilmelisiniz.

Ancak tümden tedirgin olup eleştiri yapmaktan da imtina etmemelisiniz. Eleştiri yapmaktan çekinirseniz bu defa da muhalefetin hatalarını görmesini sağlayamazsınız. Çok iyi bir denge tutturmayı başarmalısınız yani Bir bilgiyi, haberi, videoyu yaymadan önce mutlaka kontrol etmeli, güvenilir kaynaklara bakmalısınız. Siyasi partiler başarır mı bilemiyorum ama siz sosyal medya kullanıcıları, bu mecralarda bir demokrasi ittifakı şeklinde hareket etmelisiniz.

Son olarak, sosyal medya önemlidir ama zamanınızın çoğunu yüz yüze temasla, sıcak bir dokunuşla sahada geçirmelisiniz. Halen en etkili çalışma yöntemi budur.”

Paylaşın

Demirtaş’tan Dikkat Çeken “Kılıçdaroğlu’nun Adaylığı” Açıklaması

Eski HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş, “Kılıçdaroğlu ismi ön plana çıkan bir aday gibi duruyor. HDP ve Kürt seçmenin Kılıçdaroğlu ismi konusunda bir tereddüdü var mı?” sorusuna, “Sayın Kılıçdaroğlu’nun isminin öne çıktığını ben de buradan izliyor, görüyorum” şeklinde cevap verdi ve ekledi:

“Fakat adaylığı gibi bir durum gelişirse HDP’nin nasıl bir tutum alacağına, günü geldiğinde partimizin yönetimi karar verecektir. Elbette o zaman biz de kendi görüşümüzü partimize iletiriz ve halkın, demokratik mücadelenin en çok yararına olacak kararı hep beraber şekillendiririz. Bugünden peşinen konuşmak mümkün de doğru da değildir.”

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, başlattığı seçim kampanyası hakkında bilgi verdi. “Bu kişisel bir kampanya değildir” ifadesini kullanan Demirtaş, başlattığı kampanyanın daha sonra HDP’nin kampanyasıyla birleşeceğini söylerdi. Demirtaş seçimlere hazırlık döneminde partilerin doğal olarak içlerine kapandıkları bir dönem olduğunu belirterek Oysa ben burada tüm bu işlerin dışında daha rahat, esnek ve özgün hareket edebiliyorum. Bu avantajımı da böylesi dönemlerde seçim heyecanını, seçime ve sandığa ilgiyi, gönüllülerin açığa çıkarılmasını ve seçim havasını yaratmak için kullanmayı planladık” dedi.

Demirtaş, Medyascope’tan Ferit Aslan’ın sorularına şu yanıtları verdi:

Cumhur İttifakı’nın özellikle cumhurbaşkanlığı seçiminde HDP ve Kürt seçmenden umudunu kestiği görülüyor. Bu kapsamda HDP’ye açılan kapatma davası, hazine yardımına tedbir konulması gibi talepler değerlendirildiğinde iktidar, HDP ile ilgili seçim öncesinde ne yapmak istiyor?

Her şeyden önce olağan dışı, normal olmayan, atipik bir seçim süreci yaşadığımızı tespit etmemiz gerekir. Aslında Türkiye tarihinin hiçbir seçimi tam demokratik ve eşitlikçi bir ortamda geçmemiştir. Ancak bu seçim dönemi kadar olağandışı bir süreç de yaşanmamıştır.

Önceki seçimlerin tamamında bir tarafta devlet partileri, sistem partileri olurdu; diğer tarafta da sistem dışı muhalefet partileri olurdu ve yine eşitsiz bir yarış olurdu. Ne yazık ki bu seçimde bu durumu da aşan bir gerçeklikle karşı karşıyayız. Bu defa bir tarafta devleti ele geçirmiş, devletleşmiş bir parti ve onun ittifakı varken diğer tarafta bu devlet gücünün orantısız ve sistematik baskısı altında seçime hazırlanan partiler, ittifaklar var.

Baskı altında olan partiler arasında en fazla saldırılan ise HDP’dir. Bunun da bir anlamı, bir nedeni var elbette çünkü HDP en direngen güçtür. HDP’nin direnişi tüm muhalefetin ayakta kalmasını, umudu korumasını sağlıyor. HDP dağılsaydı, tasfiye olsaydı veya boyun eğseydi bunun tüm muhalefete olumsuz yansıması olurdu. Dolayısıyla iktidarın HDP’ye yönelimi çok özel ve sistematiktir. Bu yönelimin en önemli nedenlerinden biri de Kürt halkının varlığından, iradi duruşundan duyulan rahatsızlıktır.

Yani HDP’ye yönelimin altında sinsi bir ırkçılık, Kürt düşmanlığı da vardır. İktidarın tüm saldırılarına, HDP’nin içine de oynanan bölme ve çatıştırma girişimlerine rağmen HDP büyük bir demokrasi gücü olma, seçimin kaderini belirleme misyonunu kararlılıkla sürdürüyor.

İşte HDP’yi kapatma girişiminin altında yatan öfkenin nedeni bunlardır. HDP teslim olsaydı Saray’da HDP’ye özel ofis açılırdı ama HDP direndiği için Anayasa Mahkemesi’nde kapatma davası açıldı. Bu şekilde HDP’yi siyaset dışına itmeyi, kitlesini örgütsüz bırakmayı, öncüden yoksun hale getirmeyi, muhalefeti de HDP kapatma kararı karşısında çelişkiye düşürmeyi hedefliyorlar.

Bir diğer amaç da HDP’yi kapatarak şoven milliyetçi oyları geri kazanmaktır. Bu türden hukuk, ahlak ve siyaset dışı hamlelerin yapıldığı bir sürece “seçim süreci” demek eksik veya yetersiz kalır. Seçim demek seçmenlere, eşitçe yarışanlar arasında seçme fırsatı sunmak demektir. Oysa burada seçmene eşitler arasında bir seçim yapma imkânı sunulmuyor. Tam bir adaletsizlik, eşitsizlik, zulüm ve baskı ortamında seçmenin iradesi gasp edilmek isteniyor.

Dolayısıyla muhalefet de olağan bir seçim psikolojisiyle sürece hazırlanmak yerine her türlü hileye, baskıya, provokasyona karşı tedbirli, örgütlü, hazırlıklı bir şekilde meseleye yaklaşmalıdır. Tüm muhalefet gücü, toplumsal ve siyasal muhalefet; ortak bir sandık örgütü, sandık güvenliği ve seçim takip programında birleşmeli, hazırlığını bu şekilde yapmalıdır.

Kobani davasına bazı isimlerin de eklenmek istemesi (Meral Danış Beştaş) girişimlerine bakıldığında HDP’ye kapatma davasından nasıl bir karar bekliyorsunuz? Kapatma mı, yoksa siyasi yasak ve Hazine yardımının kesilmesi mi ağırlık basıyor?

Doğrusu Anayasa Mahkemesi’ne hangi kararı dayatacaklarını bilemiyoruz. Ama görünen o ki, hangi karar iktidarın çıkarına olacaksa Anayasa Mahkemesi’nden o kararı çıkaracaklar. Tabii biz de karar ne olursa olsun hukuki ve siyasi çerçevede mücadeleye devam edeceğiz.

‘Cezaevinde daha esnek hareket edebiliyorum’

Cezaevinden gönderdiğiniz mesajlarla seçim kampanyasını başlattığınız açıkladınız. Neyi amaçlıyorsunuz? Mesajlarınızın toplumda, özellikle HDP dışındaki muhalefette yeteri kadar karşılık göreceğine inanıyor musunuz?

Öncelikle şunu belirteyim; ben siyasi hayatım boyunca on iki seçim ve referandum kampanyası içinde oldum veya kampanya yürüttüm. Bundan kaynaklı olarak belli bir deneyimim, birikimim var. Ayrıca özgün durumumdan ötürü çok farklı toplumsal kesimiyle iletişim, etkileşim imkânım var. Bütün bunları, seçim sürecinde demokrasi güçlerinin işini kolaylaştırmak için kullanmayı kendime görev bilirim. Elbette zamanı geldiğinde partimiz HDP’nin ve kurumsal olarak destekleyeceğimiz adayın yürüteceği merkezi kampanyanın içinde yer alacağım.

Siyasi partilerin seçim hazırlık sürecinde zorunlu olarak içe kapanmak durumunda kaldıkları bir dönem vardır. Bu dönemde adaylık başvuruları, kampanya hazırlıkları, program çalışmaları, ittifak görüşmeleri gibi zorunlu işler bir hayli yorucu, yıpratıcı ve zaman alan çalışmalar olarak karşımıza çıkar. Oysa ben burada tüm bu işlerin dışında daha rahat, esnek ve özgün hareket edebiliyorum. Bu avantajımı da böylesi dönemlerde seçim heyecanını, seçime ve sandığa ilgiyi, gönüllülerin açığa çıkarılmasını ve seçim havasını yaratmak için kullanmayı planladık. Yoksa bu kişisel bir kampanya değildir. Örgütsel kampanyamız başlayıncaya kadar zemin hazırlama ve ortamı yeterince ısıtma hamlelerimiz olacak. Bunun için de çok sayıda gönüllü gençle birlikte yoğun bir çalışma yürütüp sonra da genel kampanyaya entegre olacağız.

Şu anda yapacağımız işler bir aday veya parti kampanyasından öte seçimin önemini kavratma, kararsızları sandığa yöneltme ve heyecan oluşturarak gönüllülerin gücünü açığa çıkarma hedefi taşıdığından, aslında tüm demokrasi güçlerinin yararına olacak çalışmalardır. Önümüzdeki günlerde ve haftalarda planlamalarımız aşama aşama hayata geçecek ve kampanyamız giderek görünür olacaktır. Dışarıda onlarca gönüllü arkadaşım hazırlıklarını sürdürüyor. Ağırlıklı olarak sosyal medya üzerinden yürüteceğimiz kampanyada gençleri mobilize etmeye, sandık ve seçim için çalışmaya motive etmeye yönelik çeşitli etkinliklerimiz olacak. Sonra da tüm bu çalışmalarımızı partimizin merkezi kampanyası başlayınca onunla birleştireceğiz. Kampanyamızın daha şimdiden büyük ilgi gördüğünü rahatlıkla söyleyebilirim. İlk gün paylaştığım linkteki mesaj kutusuna iki binden fazla mesaj gelmiş, önemli bir kısmı da öneri, çalışmaya katılma isteği şeklinde.

Muhalefet, HDP ile ilkeler çerçevesinde ortaklaşarak bir ortak cumhurbaşkanı adayında uzlaşacak mı?

Bu HDP’den çok diğer muhalefetin tutumuna bağlıdır artık. Partimiz HDP kendi ilkesel duruşunu defalarca en net, en makul çerçevede ortaya koydu. Eğer ortak adayda uzlaşma olmazsa iyi olmaz ama herkes bilmeli ki bunun sorumlusu da HDP olmaz. Çünkü HDP ortak adayda uzlaşmak için bundan fazlasını yapamaz. Bana kalırsa şimdi adım atma sırası Altılı Masa’dadır. HDP ile açık, şeffaf müzakere yürütmeleri birçok sorunun aşılmasını sağlayacaktır. Eş Genel Başkanlarımız, buna hazır olduklarını onlarca defa ilan ettiler ve Altılı Masa’ya çağrı yaptılar. Bu samimi çağrıların Altılı Masa’da karşılık bulup bulmayacağını hep beraber göreceğiz.

‘İmamoğlu siyasi figür’

Ekrem İmamoğlu’na verilen ceza, kendisini seçenek olmaktan çıkardı mı?

Yasal açıdan resmen kesinleşmiş karar olmadan kimse siyasi yasaklı olmaz. Dolayısıyla hukuki pencereden bakıldığında Sayın İmamoğlu halen siyasetin resmi aktörüdür ve belediye başkanıdır. Ancak siyasi değerlendirme açısından bakıldığında, kendisinin bir seçenek olup olmadığına Altılı Masa karar verecek. Bu konuda bizim müdahil olmamız siyaseten doğru olmaz.

Fakat netice itibariyle Sayın İmamoğlu artık bir siyasi figürdür. Bu tür realiteler mahkeme kararlarıyla değiştirilemez. Kendisinin siyasi serüveninin nasıl olacağını ise zaman gösterecektir. Biz parti olarak da kişisel olarak da tüm hukuksuzluklara, adaletsizliklere karşı net bir demokratik tutum sahibi olduğumuz için kendisi şahsında İstanbul’un iradesine yapılan hukuk dışı saldırının karşısında olduk, olmaya devam ederiz.

Kılıçdaroğlu’nun adaylığı

Kemal Kılıçdaroğlu ismi ön plana çıkan bir aday gibi duruyor. HDP ve Kürt seçmenin Kılıçdaroğlu ismi konusunda bir tereddüdü var mı?

Sayın Kılıçdaroğlu’nun isminin öne çıktığını ben de buradan izliyor, görüyorum. Fakat adaylığı gibi bir durum gelişirse HDP’nin nasıl bir tutum alacağına, günü geldiğinde partimizin yönetimi karar verecektir. Elbette o zaman biz de kendi görüşümüzü partimize iletiriz ve halkın, demokratik mücadelenin en çok yararına olacak kararı hep beraber şekillendiririz. Bugünden peşinen konuşmak mümkün de doğru da değildir.

Ali Babacan’ın ana dilde eğitim ve temel haklar konusundaki son çıkışlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sayın Babacan’ın açıklamalarını izledim, doğrusu önemli ve cesur çıkışlar olarak değerlendirdiğini belirtmeliyim. Her konuda bire bir aynı düşünmek zorunda değiliz, eminim karşılıklı eleştirilerimiz de vardır fakat ben şahsen Sayın Babacan’ın çabalarını, dürüstlüğünü, samimiyetini kıymetli görüyorum. Kendisinin ve partisinin HDP ile daha fazla istişare, diyalog içinde olma isteği ve girişimleri de son derece kıymetli, yapıcıdır. Bu çabaların boşa gitmeyeceğini, toplumsal sorunların çözümünde mutlaka ön açıcı olacağına inanıyorum.

Paylaşın

Demirtaş: İktidar Seçimleri Kaybetmemek İçin ‘Her Şeyi’ Yapabilir

İktidarın seçimleri kaybetmemek için “her şeyi” yapabileceğine dikkat çeken Demirtaş, “Lay lay lom bir seçim süreci yaşatmayacaklar bize. ‘Battı balık yan gider’ diyerek suçlarına yeni suçlar eklemekten hiç çekinmeyecekler” dedi.

Demirtaş, “Seçime 27 parti giriyor. Bunların beşi iktidar blokundan, 22’si muhalefetten. Muhalefetteki 22 partinin hepsi olmasa bile çoğu, örneğin 10 maddelik tek sayfalık bir demokrasi manifestosuyla ortak bir adayda birleşebilir mi? Bunu yapmamaları trajedi olur” ifadelerini kullandı.

Selahattin Demirtaş, “İktidar ne yaparsa yapsın, hangi hilelere başvurursa vursun halk kararını vermiş durumdadır” dedi.

Edirne F Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, T24’te yayınlanan “Yeni yıl büyük değişim” başlıklı yazısında seçim sürecini değerlendirdi:

“‘Değişim’ kavramı hem umudu hem de korkuyu aynı anda taşır. Durumdan bıkmış olanlar değişimi heyecanla, sevinçle karşılarken statükodan yarar sağlayanlar değişimden korkarlar.

2023 yılı, Türkiye’nin en büyük değişimine gebe yıldır. Tablo çok net; ya Cumhuriyet demokrasiyle taçlanıp yoluna devam edecek ya da tek adam rejimi bir tür krallığa, padişahlığa evrilecek.

Yakında seçim kampanyaları başlayacak, adaylar sahaya çıkacak ve kıyasıya bir rekabetin hem tarafı hem de tanığı olacağız.

Seçim yarışı eşit koşullarda olmayacak. İktidar, elindeki tüm olanakları orantısız ve haksız bir şekilde kullanacak. Aklımızın, hayalimizin alamayacağı kirli ve ürkütücü yöntemleri devreye sokacaklar. Yeni kayyımlar, yeni tutuklamalar, HDP’ye kapatma, şiddet, medyaya baskı, Suriye’ye kara operasyonu, bizim yargılandığımız Kobani Davasında astronomik cezalar, sandık hileleri…

Başka olasılıklardan söz etmek bile istemiyorum ama olabilir. Saltanatlarını kaybetmemek, suç iktidarlarını yitirmemek için her şeyi yaparlar.

Elbette karamsarlık yaymak istemiyorum. Öte yandan gerçekçi olmak zorundayız. Lay lay lom bir seçim süreci yaşatmayacaklar bize. “Battı balık yan gider” diyerek suçlarına yeni suçlar eklemekten hiç çekinmeyecekler.

Gelecek yüz yılımızı satın alabilmek için piyasayı paraya boğacaklar. Rusya’dan, Arap ülkelerinin yönetimlerinden alacakları borç paraları vatandaşın cebine dolduracak, göz boyamaya çalışacaklar.

Muhalefet bir bütün olarak bu zorlu süreci göğüsleyecek ve demokratik zaferi halka armağan edebilecek mi, göreceğiz.

Seçime 27 parti giriyor. Bunların beşi iktidar blokundan, 22’si muhalefetten. Muhalefetteki 22 partinin hepsi olmasa bile çoğu, örneğin 10 maddelik tek sayfalık bir demokrasi manifestosuyla ortak bir adayda birleşebilir mi? Bunu yapmamaları trajedi olur.

İttifaklar kendi içlerinde en çok milletvekili çıkacak ortak listeler hazırlayabilirler mi? Bunu yapmamaları hazin olur.

Yüzlerce, binlerce sayfalık seçim bildirgelerini kimse okumayacak (bunlar gereksizdir demiyorum), saatlerce süren nutukları kimse dinlemeyecek (bunlar kesinlikle gereksizdir) ama halkın gözü kulağı kesinlikle muhalefette olacak.

Seçimde neyin oylanacağını son derece sade spotlarla halka hatırlatmak, sokağı ve meydanları her an sıcak ve diri tutmak, birlikte hareket etmek ve sandığı korumak muhalefete kesinlikle kazandıracak.

İktidar ne yaparsa yapsın, hangi hilelere başvurursa vursun halk kararını vermiş durumdadır. Muhalefete düşense halkın bu kararını birliktelik ve kararlılıkla değişim gücüne dönüştürmektir. Bunu başaramayan muhalefet, tarihi bir vebal altında kalır. Değişim isteyen, neredeyse yüzde yetmişe varan seçmen gücünü zafere dönüştürmek için mucizeye ihtiyaç yok. Aksine, muhalefetin kaybetmesi mucize olur.

Hepi topu, demokrasi ilkelerini temsil eden ortak aday etrafında birleşip meydanlarda halka şunları soracak muhalefet:

Özgürlük mü, kölelik mi?

Zifiri karanlık mı, aydınlık mı?

Baskı ve zulüm mü, barış ve huzur mu?

Açlık ve sefalet mi, refah ve bolluk mu?

Tek adam mı, 85 milyon mu?

Diktatörlük mü, demokrasi mi?

Onurlu hiçbir halk, üç dört aylığına cebine girecek ve sonra da eriyip gidecek bir para karşılığında kendi yarınını ve çocuklarının geleceğini satmaz.

Halka güvenin. Halk aklı başında ve onurludur. 2023’ü büyük değişim yılına dönüştürecek olan da halkların gücüdür.

Hoş geldin büyük değişim yılı!

Sen bize layıksın, biz de sana.

Bekle zafer şarkılarıyla geçişimizi…”

Paylaşın

Demirtaş’tan AYM Başkanı Arslan’a Çağrı: Açıklama Yap

Sosyal medya hesabı üzerinden AYM Başkanı Arslan’a çağrı da bulunan Demirtaş,  “Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı Sayın Zühtü Arslan’ı, görev süresi dolmadan açıklama yapmaya davet ediyorum” dedi.

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı Sayın Zühtü Arslan’a sosyal medya üzerinden avukatları aracılığıyla çeşitli sorular yöneltti.

Twitter üzerinden “Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Zühtü Arslan’ı, görev süresi dolmadan açıklama yapmaya davet ediyorum” diyen Demirtaş, AYM Başkanı Arslan’ın yanıtlaması istemiyle şu soruları sıraladı:

  • Anayasa’nın 138. maddesine aykırı şekilde, iktidar tarafından bugüne kadar size hiç telkinde bulunuldu mu, baskı yapıldı mı?
  • Yüksekdağ ve Demirtaş başvurularında siz AYM olarak ihlal yok dediniz ama iki kararınız da AİHM’den ağır ihlal kararıyla döndü.
  • AİHM kararlarının uygulanmamasına yıllardır sessiz kalıyor, başvurularımızı da karara bağlamıyorsunuz.
  • Baskı gördünüz mü, tehdit edildiniz mi?
  • HDP kapatma davası ve hazine yardımına tedbir konulması hususlarında mahkemenize baskı yapıldı mı? Telkin ya da tehdit aldınız mı?
  • Benim son tutukluluk başvurum üç buçuk yıldır önünüzde bekliyor. Karar vermemeniz için size baskı yapıldı mı?

“Son anda onurlu duruş göstermeyi düşünüyor musunuz?”

Demirtaş sorularına şöyle devam etti:

  • Halen vermediğiniz kararlar ve verdiğiniz yanlış kararlarla tek adam rejiminin inşasında rol aldığınızın, vebale girdiğinizin farkında mısınız?
  • Kavala ve Gezi dosyalarında verdiğiniz ve vermediğiniz kararlar nedeniyle yol açtığınız yıkımın, adaletsizliğin farkında mısınız? Vicdanınız rahat mı, huzur içinde uyuyabiliyor musunuz?
  • Sayın Zühtü Arslan, yarın bir gün emekli olduktan sonra konuşmaktansa gerçekleri şimdiden açıklayarak, son anda bile olsa onurlu bir duruş göstermeyi düşünüyor musunuz?

Sayın AYM Başkanı, biz burada rahat uyuyoruz çünkü suçsuzuz, vicdanımız rahat.

Ne olmuştu?

HDP’ye yönelik operasyon kapsamında gözaltına alınan HDP Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş çıkarıldıkları hakimlikçe tutuklanmıştı.

Demirtaş’ın tahliyesi için 15 Mayıs’ta Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi’ne yapılan başvuru, 21 Mayıs’ta reddedilmişti.

Demirtaş’ın tahliye talebi üst mahkeme olan Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından da 24 Mayıs’ta reddedilmesi üzerine avukatlar 29 Mayıs’ta Demirtaş’ın başvurusunun öncelikle görüşülmesi talebiyle AYM’ye başvurmuşlardı.

Anadolu Ajansı (AA) 13 Haziran Çarşamba akşamı geçtiği haberde, AYM’nin Demirtaş’ın tahliye talebini reddettiğini belirtmişti.

HDP’den 14 Haziran Perşembe günü yapılan yazılı açıklamada ise özetle şu ifadelere yer verildi:

“AYM, başvurunun yapıldığı gün İçtüzük 73 uyarınca tedbir talebinin reddine karar vermiştir. Ancak Demirtaş ile ilgili İçtüzük Madde 73’e göre herhangi bir talebimiz bulunmamaktadır. Talebimiz, İçtüzük 68 uyarınca dosyanın öncelikli ele alınması talebidir. AYM’nin olmayan bir talep hakkında karar vermiş olması, dosyayı incelemeden direktifle karar verdiğinin açık bir göstergesidir. Ayrıca olmayan bir taleple ilgili verilen bu karar toplumda algı oluşturmak için basına da servis edilmiştir.”

Demirtaş da, 19 Haziran’da avukatları aracılığıyla yaptığı paylaşımda “Anayasa Mahkemesi’nin tahliye talebimi reddettiği şeklindeki haberler doğru değildir. AYM, avukatlarımın tahliye başvurusunu henüz görüşmedi bile. Halen ölü taklidi yapıyorlar. AYM, dosyamı ele almaya korkar hale getirildi. Gerçekten çok yazık” dedi.

Bunun üzerine Demirtaş’ın avukatları, AİHM’e 26 Haziran’da başvuru yaptı. 20 Kasım 2018’de AİHM Demirtaş kararını açıkladı ve “Serbest bırakılsın” dedi. Serbest bırakılmayan Demirtaş, halen Edirne F Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

Selahattin Demirtaş: Bu Seçimi Herkese Kazandıracağız

Eski HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş, “Görünen o ki partimiz HDP kapatılacak, Hazine yardımı engellenecek. Bütün inançların birlikte en özgürlükçü yaşama kavuşabileceğine inanan kişilerin kurup büyüttüğü partimiz öyle gözüküyor ki kapatılacak” dedi ve ekledi:

“Ama HDP fikriyatı da mücadelesi de bu seçimle yeniden ortaya çıkacak. Hükümet yetkililerinin İmralı’daki görüşmeleri tıkandı. Erdoğan’ın talimatı ile İmralı’ya giden heyet görüşmesi tıkandı ve düğmeye basıldı.”

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Basın Bürosu’nun basınla paylaştığı metne göre, Kobani Davası’nın bugün görülen duruşmasında eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş savunma yaptı. Selahattin Demirtaş, şunları söyledi:

“AİHM, ‘Başvurucuların yargılamalarının tüm aşamalarında sorumsuzluk haklarını hatırlatmalarına ve itiraz etmelerine rağmen bunun göz önünde bulundurulmasını mahkememiz hayretle karşılıyor’ dedi. Yürüyüş, düşünceyi ifade etmenin bir yoludur. Böyle bir madde yokmuş gibi davranıyorsunuz. Oysa 83/1 maddesi ‘sorumlu tutulamazlar’ diyor. Dava açma, ifade almaya çağırma gibi hiçbir faaliyet 83/1 maddesi gereğince yapılamaz. Dosyaya Meclis konuşmaları tutanakları geliyor. Ne mahkeme ne savcı bunları okuyup değerlendiriyor. Her tutuk gerekçesinde ve mütalaanızda açıklamalarımız tutuk gerekçesi yapılıyor. Meclis konuşmalarımız ve dışarda yürüttüğümüz siyasi faaliyetlerin uyumluluğuna baktınız mı, hayır. Çünkü baktığınız takdirde sorumlu tutulamayacağız.”

“Abdullah Öcalan’ı ikna etmek için görüştüler“

Savcılık mütalaasında iddianamede olmayan konuların yer aldığını ve iddiaların tümünün yalan olduğunu söyleyen Demirtaş, şöyle konuştu:

“İddianamede olmayan yalan konular savcının iddianamesinde önümüze konuluyor. Madem hepimiz örgüt yöneticisiyiz, bu tutuk devamının anlamı ne? Biz buradan çıkıp PES partisi kuracağız desek serbest kalır mıyız? HDP kapansa da açık kalsa da biz HDP’liyiz, o yüzden içerideyiz. Abdullah Öcalan, önerileri ve fikri önemli biridir. Son görüşme de bu yüzden yapılmıştır ama ikna edilememiş ve havuç – sopa politikası uygulanmıştır. Yıllardır sopa gösteriliyor. Partimizi kapatabilirler, Hazine yardımını kesebilirler ama biz bu seçimi halkımıza kazandıracağız. Dirençliyiz, güçlüyüz.

“Görünen o ki partimiz HDP kapatılacak, Hazine yardımı engellenecek”

Görünen o ki partimiz HDP kapatılacak, Hazine yardımı engellenecek. Bütün inançların birlikte en özgürlükçü yaşama kavuşabileceğine inanan kişilerin kurup büyüttüğü partimiz öyle gözüküyor ki kapatılacak. Ama HDP fikriyatı da mücadelesi de bu seçimle yeniden ortaya çıkacak. Hükümet yetkililerinin İmralı’daki görüşmeleri tıkandı. Erdoğan’ın talimatı ile İmralı’ya giden heyet görüşmesi tıkandı ve düğmeye basıldı.

“Çok kritik bir siyasi aşamaya geldik”

Biz, tek adam rejiminin inşası için tutuklandık. Bahçeli ve Erdoğan’ın hedefi buydu ve yaptılar. Buradan çırpınmamıza rağmen muhalefetin hataları yüzünden yaptılar. Muhalefetin hataları nedeniyle ‘evet’ oyu çıktı. Halk evet demedi, sandığı koruyamadılar. OHAL ortamında referanduma gidilmemeliydi. 12 milletvekili hapisteyken Meclis’te anayasa oylaması yaptılar, referandum yaptılar. Siyasi bir amaçla 2019 referandumu için tutuklandık. İdris Baluken ardından tahliye edildi. Hesap hepimizin tahliyesiydi. Bu sefer ise seçim nedeniyle İdris Baluken kanunsuz bir biçimde yeniden tutuklandı, bizim tahliyemiz de durduruldu. 2019 seçimleri beklenecek dendi ve HDP’ye baskı içeride, dışarıda ve cezaevlerinde artırılmaya devam etti.

“Seçimlerde herkes hazırlığını bu kumpaslara göre yapsın”

“2018 yılında cumhurbaşkanı adayı gösterildim. Bu süreçte tahliye talebim reddedildi. 2018 seçimleri gayrimeşru bir seçimdir. Dışarıda olmam gereken bir seçim bensiz yapıldı. Bizi tasfiye edenler tasfiye oldular. Bu yüzden HDP dimdik ayakta. 2017 referandumunda HDP ve CHP’nin bilgisayar sistemi içeriden çökertildi. Dünyanın bütün kıtalarında server kiraladık ve her tutanak Genel Merkezimizde ve kiraladığımız serverlara aktı. 2015 seçimlerinde tek bir oyumuz çalınamadı. 2017’de aynı gece HDP ve CHP’nin bilgisayar sistemleri durdu. İki parti de ıslak imza ile YSK verilerini o gece karşılaştıramadı. O yüzden herkes hazırlığını bu kumpaslara göre yapsın.

“Muhalefeti ezmeye çalışan savcı ve hakimlere manevi koruma zırhı hazırlanıyor. Bunlar aleni bir şekilde MHP-AKP militanıdır”

“Tüm kirli işlerini yargıya yaptırdıkları için şimdi yargıyı dokunulmaz kılmaya çalışıyorlar. Yargının içinden 4 bin 500 FETÖ’cü çıktı. Muhalefeti ezmeye çalışan bütün savcı ve hakimlere manevi koruma zırhı hazırlanıyor. Bunlar aleni bir şekilde MHP-AKP militanıdır. Seçime doğru giderken hukuku uygulama gibi bir gaflete düşmenizi beklemiyoruz. Siz bize siyasi saiklerle yaklaşıyorsunuz, biz de savunmalarımızı siyasi kapsamda yapıyoruz.

“Halk bize oy vermekle bize bu hakkı sağladı, bu hakkı elimizden alamazsınız”

Mahkemenin bütün tutuklama gerekçelerinin tamamının 83/1 kapsamında yeniden değerlendirilmesi gerektiğini ve yapılmadığı takdirde 83/1 maddesinin tanınmayacağını vurgulayan Demirtaş, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) Anayasa’nın altında olduğuna işaret ederek, şöyle savunma yaptı:

“AİHM; Anayasayı uygulamayan, 83/1’i değerlendiremeyen mahkemeyi hayretle karşıladı. Koskoca bir devletin heyeti AHİM heyetinin gözünün içine baka baka ‘değerlendirdik’ diye yalan söyledi ancak buna ilişkin tek bir belge dahi sunamadı. Mahkemenin ara kararlarında ‘Anayasayı tanımıyoruz’ diyorsunuz ama CMK 100’ü gözümüzün içine soka soka ‘tanıyacaksınız’ diyorsunuz. Anayasayı tanımayan bir yargı meşruiyetini yitirmiştir. Anayasa’nın Kürtlere, muhaliflere uygulanmayacağına dair bir hüküm mü var? Halk bize oy vererek bu hakkı (yasama sorumsuzluğu hakkını) sağladı.”

Paylaşın

Demirtaş’tan Dikkat Çeken ‘Akşener Ve Altılı Masa’ Açıklaması: Dinlemeye Açığız

Eski HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş, Ben halka borçlu bir siyasetçi olarak halkın yaşadığı ağır sorunların çözümüne katkı sunacak her diyaloğun içinde olurum. Benim bu konuda kısıtlarım, komplekslerim yok. Kendime güvenirim ve herkesle her konuyu oturup tartışabilir, herkesle görüş alışverişinde bulunabilirim. Başka türlü, bu yıkımdan nasıl çıkılır ki?” dedi ve ekledi:

Yaşanan tüm acılara, bize yapılan bunca zulme rağmen halkın içinde bulunduğu felaketten çıkışa katkı verebileceğine inansam Erdoğan ve Bahçeli ile de görüşürüm, konuşurum, tartışırım. Onları dinlerim, kendi görüşlerimi de onlara anlatırım.

Demirtaş, açıklamasının devamında, “Dolayısıyla şunu büyük bir özgüvenle belirtmek isterim ki, biz düşüncelerimize ve çözüm projelerimize güveniyoruz, herkesi dinlemeye de sonuna kadar açığız. Buna Akşener de Altılı Masanın tüm aktörleri de dahildir.

Konuşmak, aynılaşmak değildir. Birbirini anlamaya, çözümlerde buluşmaya çalışmaktır. Ancak Türkiye’de birbiriyle oturup konuşmayı bile düşmanlaştırmaya, buradan kutuplaşma çıkarmaya çalışan utanç verici, saldırgan bir zihniyet var. Bu zehirli dile, yanlış politikalara teslim olmadan, diyaloğa açık olmak en doğrusudur diye düşünüyorum.” ifadelerini kullandı.

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin T24’ten Murat Sabuncu‘ya konuştu. Demirtaş’ın söyleşisinin ilgili kısmı şöyle:

Aynı tweet dizisinde “Kimsenin kimseyi dışlama lüksü yoktur” da dediniz. Muhalefetin, özellikle de İyi Parti’nin HDP’yi dışladığını düşünüyor musunuz? 2020 yılında gazeteci Ruşen Çakır’a verdiğiniz bir söyleşide Meral Akşener’e yaptığınız bir çağrı vardı. Eşiniz Başak Hanım ile birlikte bir kahvaltıya gitmek, kendisiyle konuşabilmek. Seçimlere giderken yeniden böyle bir çağrıyı yapmayı düşünür müsünüz?

Ben halka borçlu bir siyasetçi olarak halkın yaşadığı ağır sorunların çözümüne katkı sunacak her diyaloğun içinde olurum. Benim bu konuda kısıtlarım, komplekslerim yok. Kendime güvenirim ve herkesle her konuyu oturup tartışabilir, herkesle görüş alışverişinde bulunabilirim. Başka türlü, bu yıkımdan nasıl çıkılır ki?

Yaşanan tüm acılara, bize yapılan bunca zulme rağmen halkın içinde bulunduğu felaketten çıkışa katkı verebileceğine inansam Erdoğan ve Bahçeli ile de görüşürüm, konuşurum, tartışırım. Onları dinlerim, kendi görüşlerimi de onlara anlatırım.

Dolayısıyla şunu büyük bir özgüvenle belirtmek isterim ki, biz düşüncelerimize ve çözüm projelerimize güveniyoruz, herkesi dinlemeye de sonuna kadar açığız. Buna Akşener de Altılı Masanın tüm aktörleri de dahildir.

Konuşmak, aynılaşmak değildir. Birbirini anlamaya, çözümlerde buluşmaya çalışmaktır. Ancak Türkiye’de birbiriyle oturup konuşmayı bile düşmanlaştırmaya, buradan kutuplaşma çıkarmaya çalışan utanç verici, saldırgan bir zihniyet var. Bu zehirli dile, yanlış politikalara teslim olmadan, diyaloğa açık olmak en doğrusudur diye düşünüyorum.

En geniş anlamda muhalefete hep çağrı yaptınız. Cumhuriyet’in demokrasi ile taçlandırılması söylemi kimi siyasetçiler tarafından da dile getirildi. Ama “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” sözünden yola çıkarsak muhalefetten umutlu musunuz? Umutluysanız bu umudu nasıl koruyorsunuz?

Ben umudumu siyasi partilere ya da liderlere değil, toplumsal muhalefete ve halka bakarak koruyorum. Umut da oradadır, kurtuluş da. Elit siyasetin koridorlarında, onca ayak oyununun ve samimiyetsizliğin kol gezdiği mecralarda çok fazla zaman geçirmemek lazım, zehirler insanı. Orada oksijen yoktur, nefessiz kalırsınız.

Sık sık mahalleye, sokağa, köye gitmek, halkın sofrasına oturmak lazım. İnşaatlara, atölyelere, üniversite kampüslerine gidip oraların havasını solumak lazım. Başka türlü, siyasetin kirinden pasından kurtulup kendinize gelemezsiniz.

Ben dışarıdayken hep bunu yapmaya çalıştım. Şimdi de içeriden bunu hayal ederek, yazarak, çizerek ayakta kalıyorum. Halkın bir ferdiyim ve siyasi mücadelemi de bu konumumu asla unutmadan sürdürmeye gayret ediyorum.

HDP seçmeni Kılıçdaroğlu’nun adaylığına nasıl bakar? “İsim konuşmam” derseniz HDP seçmeni nasıl bir aday arıyor?

Yukarıdaki sorulara verdiğim cevaplar aslında aday profilini az çok tarif ediyor. Demokrasi ilkelerine sadık ve o ilkelerin taşıyıcısı olabilecek her aday HDP’li seçmenin desteğini alır, buna Kemal Bey de dahildir elbette. Fakat adaylık ve destek konusunda gelişmelere göre, son kararı HDP yönetimi verecek ve bunu da günü geldiğinde duyuracaktır.

HDP’nin geleceğini nasıl görüyorsunuz? Kapatılır mı yoksa sadece Hazine yardımı mı kesilir?

Kestirmek gerçekten çok zor. Bu iktidar, uzun süredir ön görülebilir olmaktan çıktı, her şey olabilir. Sadece hangi kararın kendilerine daha çok yarayacağına bakacaklardır. Yoksa kimse hukuka, yasaya göre karar vermeyecek. Eğer hukuka göre karar verileceğinden emin olsaydık Anayasa Mahkemesi davayı kesinlikle reddedecek ve HDP ceza almayacak, diyebilirdik.

HDP kapatılırsa bunun genel siyasete yansımaları nasıl olur? HDP’liler yola nasıl devam ederler?

HDP’liler bir yol bulurlar, olan Cumhur İttifakına olur. Siyasi fatura tamamen onlara çıkar.

Gazeteci İsmail Saymaz, ‘HDP’nin adayının Gültan Kışanak olabileceğini’ yazdı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

HDP’deki değerlendirmeler henüz tamamlanmış değil, arkadaşlarımız çalışmalarını sürdürüyorlar.

Belki de HDP’nin aday çıkarmasına gerek kalmayacak, çıkarsa bile uzlaşma sağlanması halinde geri çekmeyi tartışacak; henüz son karar verilmiş değil.

Ben şahsen değerli Gültan Kışanak’ın adaylığından gurur duyarım, kendisini tüm kalbimle, gücümle ve inanarak desteklerim. Tabii bu benim kişisel görüşümdür, özellikle altını çizmek isterim.

Altılı Masa’dan iki aday, HDP’den de bir aday çıkarsa seçimler riske girer mi?

Ortak aday çıkarmak ve ilk turda sonuç almak en doğrusudur. Bu seçeneği değerlendirmeden diğer seçenekleri öne almak pek işlevsel olmaz.”

Söyleşinin tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

Selahattin Demirtaş, Muhalefete Seslendi: Tarihi Fırsatı…

Demirtaş, “İçinde bulunduğumuz kritik döneme yetki veya koltuk paylaşımı olarak bakmak, tarihi fırsatı heba etmektir. Türkiye Cumhuriyeti hepimizindir, dolayısıyla hepimiz sorumluluk alarak halkın yararı için fedakarlık yapmakla görevliyiz. Koltuk hayallerinin değil, özgürlük ideallerinin peşinde koşmak halka karşı onur borcumuzdur.” dedi ve ekledi:

“Geleceği sağlıklı şekilde inşa etmenin biricik yolu, tam demokrasiyi kurumsal hale getirmektir. Bu nedenle, demokrasiye inanmış tüm partiler ve siyasi liderler bu sürecin doğal parçasıdırlar. Artık kısır tartışmalara son verip canla başla çalışmak gerekir. Şimdi dışlama değil, ilkeler etrafında buluşma ve kucaklaşma zamanıdır. Bu yaklaşımla herkes kazanacak, 85 milyon kazanacak.”

Edirne Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, cumhurbaşkanlığı adaylık tartışmalarıyla ilgili olarak sosyal medya hesabından paylaşım yaptı.

“Türkiye Cumhuriyeti hepimizindir” diyen Demirtaş şunları söyledi:

“Stratejik açıdan dünyanın en çok yetkiye sahip “koltuğunu” almak için seçime gidiyoruz. Hepimizin amacı, bu makamı gerçek sahibine yani halka teslim etmek olmalıdır. İsimler üzerinden tartışma yürütmek, belirttiğim amaçtan sapmak anlamına gelir.

Bu kritik dönemde, demokrasiye yürekten inanan her siyasi aktör, devletin yeniden inşasında görev ve sorumluluk almalıdır. Kimsenin kimseyi dışlama lüksü yoktur.

“Dışlama değil, kucaklaşma zamanıdır”

Siyasi yasak veya kapatılma tehdidi altında olanlar dahil her siyasi aktörün, ülkenin demokrasiye geçmesi için seçim öncesinde veya sonrasında kendisine düşecek görevlere hazır olması gerekir.

İçinde bulunduğumuz kritik döneme yetki veya koltuk paylaşımı olarak bakmak, tarihi fırsatı heba etmektir.

Türkiye Cumhuriyeti hepimizindir, dolayısıyla hepimiz sorumluluk alarak halkın yararı için fedakarlık yapmakla görevliyiz. Koltuk hayallerinin değil, özgürlük ideallerinin peşinde koşmak halka karşı onur borcumuzdur.

Geleceği sağlıklı şekilde inşa etmenin biricik yolu, tam demokrasiyi kurumsal hale getirmektir.

Bu nedenle, demokrasiye inanmış tüm partiler ve siyasi liderler bu sürecin doğal parçasıdırlar. Artık kısır tartışmalara son verip canla başla çalışmak gerekir. Şimdi dışlama değil, ilkeler etrafında buluşma ve kucaklaşma zamanıdır.

Bu yaklaşımla herkes kazanacak, 85 milyon kazanacak.”

Paylaşın

Selahattin Demirtaş: Siz Daha Tokat Görmemişsiniz

Polisin, HDP İstanbul İl Eş Başkanı Ferhat Encü’ye tokat atmasına tepki gösteren Selahattin Demirtaş, Kürtler kesinlikle unutmayacak. Siz daha tokat görmemişsiniz. Sandığı bekleyin, göstereceğiz!” ifadelerini kullandı.

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, hasta ve infazı yakılan tutuklu yakınlarının İstanbul’un Kadıköy ilçesinde yaptığı yürüyüşte polisin HDP İstanbul İl Eş Başkanı Ferhat Encü’ye tokat atmasına tepki gösterdi.

Demirtaş, sosyal medya paylaşımında şu ifadeleri kullandı: “Gırtlağına kadar pisliğe, suça bulaşmış bu iktidar haddini aşalı çok oldu. Analarımıza yapılan bu saldırıyı ve Ferhat Encü’ye atılan tokadı Kürtler kesinlikle unutmayacak. Siz daha tokat görmemişsiniz. Sandığı bekleyin, göstereceğiz!”

Ne olmuştu?

Kadıköy’de hasta ve infazı yakılan mahpusların serbest bırakılması için yapılan eylemde polis, Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski milletvekili ve İstanbul İl Eşbaşkanı Ferhat Encü’ye tokat atmıştı.

Polisin Encü’ye tokat atarken görüntüleri de kaydedildi. O anları kayıt altına alan Artı TV kameramanı Mehmet Zeki gözaltına alınmıştı.

Artı TV muhabiri Meral Danyıldız, sosyal medya hesabından “Görüntüleri çektiği için Zeki’yi gözaltına aldılar. Artı TV muhabiri Umut Taşdağ’ı da darp ettiler. Umut yere düştü. Şimdi hastaneye gitti. Darp raporunu alacak. Zeki’yi de bırakmıyorlar. Tüm ısrarlarımıza rağmen polis bırakmıyor” demişti.

Polis, milletvekili Eksik’in de bacağını kırmıştı

9 Ekim’de Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde yapılan yürüyüşte ise; polis HDP milletvekilleri Habip Eksik’e sert müdahalede bulunmuştu. Eksik’in bacağı kırıldı ve ameliyat edilmişti.

Eksik, o gün yaşananları şöyle anlatmıştı: “Müzakereler sürerken Emniyet Müdürünün talimatıyla saldırıya geçtiler. Hakkari Milletvekilimiz Sait Dede de saldırıya uğradı. Hatta onun da bacağını kırmaya yönelik tekmelerle vurdular.

“Ağırlık olarak bana göre daha zayıf olduğu için o tekmenin karşısında savruldu ve onun bacağı kırılmadı. Ayağını kırın, bir yerlerini kırın talimatını gerçekleştirdiklerinin göstergesidir. Gaz ve gaz bombalarıyla oradaki kitleyi dağıttılar ve bizim etrafımızı bilinçli bir şekilde boşalttılar.”

Paylaşın

Önümüzdeki 10 Yılın En Önemli Figürleri: Demirtaş Ve İmamoğlu

İmamoğlu’na verilen hapis ve siyasi yasak cezalarına gelen tepkiyi değerlendiren Bekir Ağırdır, Bu karar temel olarak şunu üretti bir kere, ama kabul edelim ki artık Türkiye’de hukuki adaletsizliğin ya da siyasi adaletsizliğin ya da yargının siyasileşmesinin cisimleşmiş temsili insanı Ekrem İmamoğlu’dur. İmamoğlu bu karar da dahil ülkenin önümüzdeki 10 yılında önemli bir figür olacaktır. Görevi hangi makamda olursa olsun. Sadece Ekrem Bey de değil Selahattin Demirtaş da.” dedi.

“Çok mağdurluk meselesi değil aslında, işin öznesinden bakınca öyle görünüyor ama asıl hikâye, Türkiye insanının adaletsizliğe bir tepkisi var” diyen Ağırdır, “gerçekleştirdikleri bir ankette vatandaşın hayal ettiği Türkiye’yi tanımlarken tercih ettiği ilk kavramın adalet olduğunu” anlattı. Ağırdır, “Türkiye insanının adalet talebi o kadar güçlü ki dolayısıyla o adaletsizliğin cisimleştirdiği kişi kim ise ona sempati besliyor ama hikâye mağdur olduğu için yanında olalım değil. Kendi hayatından adalet talebi” diye konuştu.

Halk TV’de İsmail Küçükkaya’nın sunduğu “Yeni bir sabah” programına konuk olan araştırmacı yazar Bekir Ağırdır’ın açıklamalarından satırbaşları şöyle:

“Bizim bir ezberimiz var ‘Türkiye insanı mağduru seviyor’ diye. Çok mağdurluk meselesi değil aslında, işin öznesinden bakınca öyle görünüyor ama asıl hikâye, Türkiye insanının adaletsizliğe bir tepkisi var. Türkiye insanının 20 sene önce de 10 yıl öne de şu anda da en büyük talebi adaletti. Somut bir araştırma sonucu söyleyeyim size, hayal ettiğiniz Türkiye’yi tanımlayacak 10 tanım seçin demişiz, 100 maddelik bir liste var, AKP’ye CHP’ye oy veren, üniversite mezunu ilkokul mezunu, Türk veya Kürt, kadın veya erkek, genç veya yaşlı, herkesin birinci sıraya koyduğu şey adalet. Türkiye insanının adalet talebi o kadar güçlü ki dolayısıyla o adaletsizliğin cisimleştirdiği kişi kim ise ona sempati besliyor ama hikâye mağdur olduğu için yanında olalım değil. Kendi hayatından adalet talebi.

“Herkes adalet diyor”

Şunu da söylemekte yarar var, adalet denilince sadece yargıdaki adalet kastetmiyor insanımız. Diyelim kadınlar bu hayatta ben de varım kararımı verebilirim diyor eşitlik istiyor; gençler bu hayatta ben de varım diyor; Kürtler bu ülkede biz de varız diyor. Yani herkes kendi varlığının tanınması, kendine dair kararlara dahil olmak… onun için adalet kavramı çok geniş. Yoksulluğa gidiyorsunuz gelir adaletinden bahsediyor ama herkes adalet diyor.

Kamuoyunda zaman zaman bu altılı masanın eksik çalıştığı performansının yeterli olmadığı gibi bir sürü şey konuşulabilir ama en önemli unsur bu altı liderin birbirlerine olan kişisel güvenleri. O nedenle de hükûmetin veya olayların hangi basıncı üretirse üretsin bu altı liderin arasındaki kişisel güven bozulmayacak. Birbirleri hakkında eleştirileri, zaman zaman endişeleri olabilir ama o güven bozulmayacak. Buradaki en büyük sermaye bu. İkincisi, bu altı lideri bir araya getirmenin mimarı olarak Kemal Bey ve Meral Hanım, ikisinin de bagajında şu başarı var; yerel seçimlerde o ittifak denendi ve sonuç ortada.

Tamam AK Parti çok büyük gerilemedi, toplamda meclis oylarında 51 ama, siyasi sonuçları çok büyük olan başkanlık seçimlerindeki minik oy değişiklikleri bile bugün ne kadar hayatımızı etkiliyor.  Onun için Kemal Beyin yansıra Meral Hanım. Bu gidişata karşı olmak konusunda çok samimi ve kararlı bir duruşları var. Önemli olan altı bu kişinin bir arada olmasıydı. Ve bir de şu oldu bence ve bunan sonrası olacak; belki de bu altı kişinin örgütlerinden henüz alamadıkları o büyük enerji şimdi ahaliden o meydanlardaki inşalardan geliyor. Bundan sonra çok daha farklı bir ivme gözlemek mümkün.

(Küçükkaya: Önümüzde altı  ay tahmin bile edilemeyecek birtakım siyasi gelişmeler yaşanabilir.) Aynen öyle. Çünkü çok açık oyun planı belli iktidarın. İktidarın oyun planı uzun süredir belli; siyasi alanı daraltmak. Sansür yasası da bu amaçla hazırlandı. Vatandaşın kanaatini belirleyecek olan habere, bilgiye sadece erişim yasağı değil, o bilginin üretimine de engel olmak. Dolayısıyla hep hani seçim güvenliği, evet Türkiye’nin gündeminde bu mesele de var, deyince biz hep sandığa giren oyu korumak diye anlıyoruz. Evet bu işin çok önemli bir parçası. Ama asıl hikâye seçmenin kanaatinin oluştuğu ve o mührü bastığı ana kadar geçer süre. Tayyip Bey ve AK Parti bunu bildiği için de bu süreci manipüle etmeye çalışıyor. Hikâye sadece seçim gününün oylarını çaldık çalmadık değil. Bu süreci manipüle etmeye çalışıyor. Onun için de siyasi alanı daraltmak; örneğin HDP’nin her türlü konuşmasını, insanlarını tutuklamak dahil. Hükûmetin oyun planı, siyasi alanı olabildiğinde daraltmak. Bundan sonra da daha sert. HDP’yi kapatma ihtimali de, bu kararda (İmamoğlu kararı) ve benzeri başka kararlarda.

“Görevden alma operasyonu da yapılabilir”

Bütün kamuoyu istinafta bozulur mu, bu iş Yargıtay’da onanır mı falan konuşuyor ya, ya iş  oraya bile kalmazsa? Yani İçişleri Bakanlığı bugün bu kararı mesnet alıp, geçenlerde İçişleri Bakanı’nın bir açıklaması vardı biliyorsun, hala ispatlanamadığı halde ‘1400 küsur terörle iltisaklı insan var belediye’ falan gibi, bu kararı da gerekçe gösterip yarın görevden alma operasyonu da yapabilir. Kayyum da atayabilir. Bunu da göze aldıklarını sanıyorum.

(İsmail Küçükkaya: HDP’nin kapatılması söz konusu olabilir. Başka belediye başkanları için de konuşuluyor.) Konuşuluyor tabii, Mansur yavaş, Tunç Soyer’le ilgili konuşuluyor uzun süredir. Dolayısıyla hükûmetin alanı daraltma çabasının sınırının olmadığını söylemek mümkün. Son derece cüretkârca bunu yapacak. Altılı Masa’nın buna ne tepki vereceği, hikâye orada.

Benim şöyle bir cümlem var, hükümet alanı daraltmaya çalışıyor, seçmen doğru bilgiye yolsuzlukla ilgili keyfiliklerle ilgili bilgiyi alamasın ve kanaati hükümet hakkında olumsuz olmasın. Çabası bu. Muhalefetin çabası şu, bu karanlık alanda karanlık siyaset mi yapacak? O da böyle kural dışı, sadece diyelim mesneti olmayan birtakım şeylerle mi iş yapacak, ya da karanlıkta siyaset yapmanın yeni yol ve yöntemlerini bulacak mı? Yani medyada konuşamıyorsa 25 milyon evin kapasını çalabilecek mi? Burada mesele, hükûmet hep belden aşağı vuruyor diye belden aşağı siyaset üretmek, ya da geleneksel tabiriyle trollere yasalanmak yerine 25 milyon kapıyı çalacaksınız. 65 milyon seçmene ulaşacaksınız. Bunun yolunu yordamını bulacaksınız. Her gün uçaklarla broşür atacaksınız, her ne ise. Ama karanlıkta siyaseti yapmanın yolunu bulacaklar.

Burada kritik meselemiz şurada Türkiye insanının ve özellikle gencinin siyasete ve siyaset marifetiyle bu işleri çözebileceğimize olan inancı yükseltmemiz gerekiyor. Asıl altı liderin yapması gereken şey o. Bunun da araçları var. Nedir o? Zaten toplumda çeşitli mağduriyetler var, bunların örgütleri var, sivil toplum örgütleri var, başka türden platformlar var. Dolayısıyla var olan yapılanmaların ya da sorunların nüne ortak ufku koymak ve siyaset marifeti ile kaos ve karmaşa olmadan biz bu işin başaracağız duygusunu vermek. Bunu verdikten sonra zaten partilerin üyelerinden daha çok partilere üye olmayan diğer insanlar gayrete gelecek. Burada altı liderin sorunu bence sivil toplumla, aydınlarla, diğer örgütlenmelerle karşılıklı güven ilişkisinde eksiklik olması. Herkeste tedirginlik yapan şey bu. Bugün altı partinin yeniden sokakta sıfırdan temel açıyorum, kazıyorum bina yapıyorum demesine gerek yok. Sokakta bir enerji var zaten. Sadece onların ortak bir ufka  ve bu ortak ufka varmak için de  siyasete güveni inşa etmeleri lazım ve bunu göstermeleri lazım.

“Şaşırtıcı bir karar değil”

(Küçükkaya: İmamoğlu kararını bekliyor muydunuz?) Evet. Bekleniyordu çünkü hele hele zaman sabah 11’den itibaren İmamoğlu ekibinin yazışmalarından ben ‘alındı istihbarat’ diye düşündüm. Bunun bu kadarının da gizlemek mümkün değil o talimatı. Hem İmamoğlu ekibinin tepkilerinden hem İstanbul İl örgütünün Canan hanımın örgütünün tepkilerinden 11’den itibaren kararın gelişimi belliydi. Nitekim ben Ankara’daydım TÜSİAD’ın toplantısı için. 11’den itibaren kulağımız İstanbul’a dönmüştü. 10 gün öncesinde beklenir miydi? Belki bu karar celsede değil ama böyle bir karar çıkacağı açıktı ama. Biraz sonra konuşacağız, bu kararın aktörlerinden ya da taraflarından birisi Erdoğan ve Erdoğan’ın siyaset yapma tarzına baktığınız zaman çok da şaşırtıcı bir karar değil.

(Küçükkaya: İmamoğlu’na şimdi bu takvimsellik içinde siyasi yasak getirilmesi, İstinaf ve Yargıtay sürecini düşünerek de olsa, esas amacı nedir?) Birkaç neden bir arada. Bu karar temel olarak şunu üretti bir kere, ama kabul edelim ki artık Türkiye’de hukuki adaletsizliğin ya da siyasi adaletsizliğin ya da yargının siyasileşmesinin cisimleşmiş temsili insanı Ekrem İmamoğlu’dur. İmamoğlu bu karar da dahil ülkenin önümüzdeki 10 yılında önemli bir figür olacaktır. Görevi hangi makamda olursa olsun. Sadece Ekrem Bey de değil Selahattin Demirtaş da.”

Paylaşın

Demirtaş’tan ‘İmamoğlu’ Yorumu: Sarı Öküzü Vermeyecektiniz

İmamoğlu’na hapis cezası ve siyasi yasak kararı verilmesiyle ilgili değerlendirmede bulunan Demirtaş, “Üzgünüm ama sarı öküzü vermeyecektiniz. Yine de geç değil. Şimdi hep birlikte direnme ve hep birlikte kazanma zamanıdır.” dedi.

Haber Merkezi / Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’na verilen hapis cezası ve siyasi yasak kararı ile ilgili sosyal medya hesabı üzerinden değerlendirmede bulundu.

Mesajında, “üzgünüm ama sarı öküzü vermeyecektiniz” diyen Demirtaş, su ifadeleri kullandı:

“Bana verilen ceza üst mahkemede, Saray’ın açık talimatıyla 41 günde, Diyarbakır Belediye Başkanı Selçuk Mızraklı’ya verilen ceza ise 35 günde onaylandı.

Üzgünüm ama sarı öküzü vermeyecektiniz.

Yine de geç değil. Şimdi hep birlikte direnme ve hep birlikte kazanma zamanıdır.”

Demirtaş, kararın verildiği günde yaptığı açıklamada, “Halkın iradesine bu kaçıncı “yargı” darbesi. Bütün hukuksuzluklar er geç halkın kararına çarpıp döner. Oldu olacak, Ekrem Bey’i Pınarhisar Cezaevine de koyun ki akıbeti aynı olsun” demişti.

Ne olmuştu?

Ekrem İmamoğlu hakkında, 4 Kasım 2019’da yaptığı bir basın açıklamasında Yüksek Seçim Kurulu (YSK) üyelerine “ahmak” diyerek hakaret ettiği gerekçesiyle iddianame hazırlandı. İddianamede YSK Başkanı Sadi Güven ile 10 kurul üyesi ‘mağdur’ sıfatıyla yer aldı.

Ancak İmamoğlu soruşturma kapsamında yazılı olarak alınan ifadesinde YSK üyelerine “ahmak” şeklinde bir söylemi olmadığı, bu söylemin kimse tarafından YSK üyelerine yönelik algılanmadığı, söylemin belli bir şahsı hedef almadığı, siyasi bir söylem olup sert bir eleştiri olduğu, somut olarak bir kimseye yöneltilmemiş olduğunu söyledi.

İddianamede Ekrem İmamoğlu’nun 1 yıl 3 ay 15 günden 4 yıl 1 aya kadar hapisle cezalandırılması istendi. Davada İmamoğlu 2 yıl 7 ay 15 gün hapse mahkum edildi. Siyasi yasak konuldu.

Paylaşın