BBC: Erdoğan, İstanbul’u Geri İstiyor

31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlere sayılı günler kalırken, seçimlere ilişkin değerlendirmeler dış basında da kendine yer buluyor. Birleşik Krallık merkezli BBC, milyonlarca seçmenin pazar günü sandığa gideceğini hatırlatırken, İstanbul’daki oylamanın kritik bir öneme sahip olduğunu aktarıyor.

Sözcü’nün BBC’nin internet sitesinden aktardığı haberde, “Türkiye’nin ekonomik ve sosyal gücü İstanbul’u 5 yıl önce birlik içindeki bir muhalefetin adayı Ekrem İmamoğlu ile kazanmıştı. Şimdi 16 milyon kişinin yaşadığı bu megakentte doğan Erdoğan, başabaş giden bu seçimde İstanbul’u geri istiyor” denildi.

Haberde, “İstanbul’dan çıkacak sonuç, muhalefetin dört yıl sonra yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan ve AK Parti’ye ciddi bir tehdit oluşturup oluşturamayacağına dair önemli bir sınav olarak görülüyor” denilirken İmamoğlu ve Ankara’nın mevcut belediye başkanı Mansur Yavaş’ın zafer kazanmasının 2028’de cumhurbaşkanlığı seçiminde adaylığını sağlamlaştırabileceğine dikkat çekildi.

BBC’nin haberinde Murat Kurum’un kentsel dönüşüm vaadine dikkat çekilirken, “İmamoğlu, görevde olduğu beş yıl boyunca Türkiye ekonomik krizin pençesinde olsa da, belediye başkanı şehrin raylı sisteminin genişletilmesi, daha fazla yeşil alan ve büyük bir konut inşa programının altını çiziyor. Ancak İstanbulluları kaygılandıran bir başka önemli konu daha var.

Geçen yıl Türkiye’nin güneyinde meydana gelen çifte depremde 53.000’den fazla kişi hayatını kaybetti ve sismologlar İstanbul’u her an yıkıcı bir depremin vurabileceği konusunda uyarıyor. Eski, harap binaları yıkıp yerlerine depreme dayanıklı binalar inşa etme planları AKP’nin gündeminde ilk sıralarda yer alıyor” ifadesi kullanıldı.

“Erdoğan, düşmanını yenmek istiyor”

Öte yandan ABD’nin önde gelen medya kuruluşlarından Bloomberg, “Erdoğan İstanbul’u Yeniden Kazanmak ve Düşmanını Yenmek İstiyor” başlıklı haberde seçimleri değerlendirdi.

Haberde, “Recep Tayyip Erdoğan’ın partisi İstanbul’da iktidarı kaybettiğinde, bu nihai hedefi Türkiye Cumhurbaşkanı’nı devirmek olan muhalefet için dönüm noktası niteliğinde bir zaferdi. Beş yıl sonra, cesaretlenmiş bir Erdoğan bu yenilginin intikamını almaya ve ülkenin ekonomik dinamosunun kontrolünü yeniden ele geçirmeye çalışıyor” ifadesine yer verdi.

İstanbul’daki seçim yarışının iki siyasi kanat arasındaki büyük bir mücadele olarak yorumlandığına dikkat çeken Bloomberg, “Söz konusu olan, yıllık bütçesi 6,6 milyar dolar olan ve sosyal yardım ödemeleri Türkiye’deki hayat pahalılığı krizi sırasında seçmenler için kritik önem taşıyan yaklaşık 16 milyon nüfuslu bir şehrin kontrolü” hatırlatmasını yaptı.

Haberde, İmamoğlu’nun yeni bir seçim zaferi kazanması halinde, Erdoğan’ın baş rakibi olma konumunu pekiştireceği belirtilirken, “2019’daki mağlubiyet, kendi siyasi kariyeri 1990’larda İstanbul belediye başkanlığı yaptığı dönemde ivme kazanan Erdoğan için son derece kişiseldi” yorumu yapıldı.

AKP’nin karşısındaki engelin, yükselen enflasyona duyulan kızgınlık ve seçmenlerin ilgisizliği olabileceği belirtildi. Bloomberg, Erdoğan’ın hafta sonu yaptığı en büyük seçim mitinglerinden birinde İstanbul’da azalan kalabalığa dikkat çekerek, “Biz burada 1,5 milyon kişiye alışkınız ama bugün 650.000 kişi var” sözleri de hatırlatıldı.

Öte yandan Yeniden Refah Partisi’nin de AKP’den oy alabileceği belirtildi.

İstanbul’da yaşam maliyetlerinin arttığı belirtilirken Bloomberg’e konuşan 25 yaşındaki Alparslan isimli bir seçmen eskiden AKP’ye oy verdiğini fakat bu seçimde Yeniden Refah Partisi’ne oy vereceğini söyledi. Alparslan, “Mayıs ayında Erdoğan’a oy verdim fakat fiyat artışları yüzünden Erdoğan’ı protesto ediyorum. Bu şehrin keyfine sadece yabancılar varıyor” dedi.

İsmail Sarı isimli bir diğer seçmen de, “İnsanlar aç, aç. Her gün fiyat etiketleri artıyor. AKP şu an beni ikna edemedi” yorumunu yaptı.

Paylaşın

İktidarın İki Çıkmazı: Pahalılık Ve İsrail İle Ticaret

31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlere sayılı günler kalırken, Birleşik Krallık merkezli haber ajansı Reuters, seçimlere ilişkin dikkat çeken bir haber – analiz yayımladı.

Sözcü’nün Reuters’tan aktardığına göre; Genel seçimler sonrası cebindeki paranın giderek daha da eridiğini hisseden seçmen ile Erdoğan’ın İsrail karşıtlığını yeterli bulmayan İslamcı tabanın oyları yerel seçimlerde büyük şehirlerde muhalefetin elini güçlendiriyor.

Analistlere göre halen bıçak sırtındaki İstanbul seçiminin sonucu ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın gelecek dönemdeki gücünü test edecek.

“İstanbul, iki kıtanın, iki denizin, iki cihanın şehri İstanbul milletimizin ziyneti, serveti, gözbebeği İstanbul… Senin için ne söylesek, ne desek eksik kalır. Biz de sözün bittiği yerde, altyapısıyla üstyapısıyla insana dair tüm unsurlarıyla sana hizmete talibiz.”

Seçim öncesi son pazar günü büyük İstanbul mitinginde konuşan Erdoğan bu sözleriyle İstanbul’u kazanma arzusunu vurgularken, tabanına da önceki seçimde kaybettiği İstanbul’u yeniden “fethedilmesi” gereken şehir olarak ilan ediyordu: İstanbul’un beş yıllık fetret devrine son vererek, şehrimizde eser ve hizmet siyasetini inşallah tekrar başlatacağız.

AKP’nin yaklaşık 25 yıl elinden bırakmadığı İstanbul, 2019 seçimlerinde muhalafet ittifakı sayesinde Erdoğan’ın iktidarında rahatsızlık yaratacak şekilde CHP’ye geçmişti.

Anket şirketlerinin çok net olmayan sonuçlarına göre, İstanbul’un her iki adayının da kıran kırana bir yarışa gireceği kesin. Şu an hiç birisi bir diğerinin önüne “kesin kazanır” denilecek şekilde konumlanmamış görünürken; birkaç puan farkla bazı anketlerde CHP adayı Ekrem İmamoğlu’nun, bazı anketlerde ise AKP adayı Murat Kurum’un önde olduğu görülüyor. Anketler Ankara’da ise mevcut muhalefet belediye başkanı Mansur Yavaş’ın önde olduğunu gösteriyor.

Analistlere göre, muhalefetin 2019’da ittifak yaparak uzun yıllar sonra AKP’nin elinden aldığı İstanbul’u kaybetmesi halinde, geçen yıl hüsranla sonuçlanan ve muhalefet seçmeninde derin yaralar açan genel seçimin ardından muhafelet seçmenini daha da moralsiz bırakabilir. Erdoğan’ın başarıya ulaşması durumunda ise bu, bundan sonraki dönemler için gücünü koruyacağı ve atacağı adımlarda daha güçlü olacağının bir işareti olacak.

TL Eridi

TL’nin son 10 yılda dolar karşısında % 90’dan fazla değer kaybetmesi ve bununla birlikte gelen yüksek enflasyon, halkın alım gücünü son dönemde belirgin şeklide zayıflatı. Hayat pahalılığı, genel seçim sonrası da devam etti.

Ekonomistler TÜFE’nin Mayıs’ta % 70 üzerinde tepe noktasına ulaştıktan sonra yıl sonunda % 45’in altına doğru gerilemesini bekliyor. TCMB’nin yılsonu enflasyon tahmini ise % 36 seviyesinde. Erdoğan da bu hafta bir seçim konuşmasında “en büyük baş ağrımız” dediği enflasyonun yılın ikinci yarısında düşeceğini söylemişti.

AKP’nin karşısında hem ekonomideki sorunlara yönelik söylemleri, hem de Türkiye’nin İsrail’e karşı tutumunu eleştiren tavrı ile islamcı taban üzerinde etkili olduğu gözlenen Yeniden Refah Partisi’nin oylarının düşük bile olsa yükselmesi ise aynı kökten gelen Erdoğan’ın partisini zorlayacak görünüyor.

“İnsanlar Milli Görüş istiyor” diyen Yeniden Refah Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Belediye Başkanı Adayı Mehmet Altınöz “Şu anda Türkiye maalesef ekonomik açıdan iyi yönetilemiyor. Dış politikada çok ciddi zikzaklar var. Bunlar halkımız tarafından hoş karşılanmıyor” dedi ve ekledi:

– Örneğin Gazze. Hükümetin Gazze politikasını vatandaşın kabul etmesi mümkün değil…Altı aydır orada insanlar katlediliyor, öldürülüyor, bir soykırım var. Buna rağmen Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti İslam aleminin lideri olan Türkiye’nin yönetimi maalesef buna sahip çıkmıyor. Hatta şu anda Meclis Aksa’nın etrafında Müslümanlar Meclis Aksa’ya girmesin diye çevrilen dikenli teller Türkiye’den gidiyor.

Gazze tepkisi nedeniyle partilerine doğru bir yönelim olup olmadığı sorusuna ise Altınöz “Elbette var…Çünkü AK Partili yöneticiler Gazze politikasında maalesef sınıfta kaldı. Çünkü biz iktidarda olsaydık İsrail Gazze’ye saldıramazdı” dedi ve İsrail’e ambargo uygulanmamasını eleştirdi.

Altınöz, kendilerine yönelik desteğin hızla arttığını ve üye sayılarının katlanarak büyüdüğünü ve 500 binin üzerine çıktığını söyledi. İstanbul’da ana muhalefet ve iktidar partisinin oyları düşük farkla yarıştığından YRP’nin alması beklenen en az yüzde 4-5 oy AKP adayını etkileyebilir.

Siyasi rejimin yörüngesi: İstanbul

İstanbul’daki yerel seçimin Türkiye’nin siyasi rejiminin yörüngesini belirleme açısından son derece önemli olduğunu söyleyen Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi ve siyaset bilimci Berk Esen, İstanbul’u yönetecek partinin Türkiye’deki milyonlarca seçmene ulaşmak için kullanabileceği muazzam miktarda kaynağa da erişeceğine işaret etti.

Esen “İşte bu nedenle muhalefetin adayı İstanbul’da kazanabilirse, en azından ana muhalefet partisi önümüzdeki yıllarda Erdoğan’a meydan okumak için yeterli gücü elde edebilir ve onun daha da fazla güç toplamasını engelleyebilir” diye konuştu.

İmamoğlu’nun kazanması durumunda bunun Erdoğan’a “Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmış olsa da çok fazla destek görmediği ve muhalefet partilerinin ne zaman yapılırsa yapılsın bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçiminde mücadele şansı elde edeceği yönünde güçlü bir mesaj göndereceğini düşünüyorum” diyen Esen, muhalefet ittifakının 2023 cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki yenilgisinin ardından dağılmasının ise İmamoğlu’nun önünde zorluk oluşturduğunu söyledi.

Gazze’nin Yeniden Refah’a kayan oylarda bir etkisi olup olmadığı sorusuna ise Esen “Gazze krizinin iktidar partisinin İslamcı tabanı üzerinde kesinlikle bir etkisi var ve muhtemelen son cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan’ı destekleyen bazı çok muhafazakar, dindar seçmenler bu hükümet tarafından yürürlüğe konan dış politikaya şüphe ve itiraz duyuyorlar” yanıtını verdi.

Esen’e göre bu seçmenlerin en azından bir kısmı Gazze sorunu ve İsrail hükümeti söz konusu olduğunda çok daha agresif bir söyleme sahip olan bu küçük İslamcı partiye desteklerini kaydırmaya hazır olabilir.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ise yerel seçimleri “Mesele bir belediye başkanlığı seçimini aştı” şeklinde niteliyor.

İmamoğlu Reuters’a yaptığı değerlendirmede “(Bu seçim) bir anlayış meselesinin tarihe gömülmesi meselesi. Tarihe gömülürse demokrasi canlanacak, tarihe gömülürse bu ülkede özgürlük yeniden vücut bulacak. Tarihe gömülürse bu anlayış -ki bu 31 Mart öyle bir seçim- gerçekten hukuk ve adalet kendine gelecek” derken İstanbul’un AKP adayı Murat Kurum ise, mevcut yönetimi liyakatsızlıkla suçluyor.

İstanbul mitinginde konuşan Kurum “Bugün İstanbul, iş bilmez bir yönetimin elinde huzursuz ve mutsuz. Çünkü geride bıraktığımız beş yılda İstanbul, liyakatsizliğin kurbanı oldu. Beceriksizliğe mahkum edildi. Hiç olmadığı kadar ihmal edildi. Biz, bu şehri depreme hazırlayacağız dediler. Tek bir çivi çakmadılar” dedi.

Paylaşın

Yüksek Seçim Kurulu’ndan “Yenileme Seçimi” Kararı

Yüksek Seçim Kurulu (YSK), 31 Mart Pazar günü yapılacak yerel seçimlerin bazı yerlerde iptal edilmesi durumunda, yenileme seçimlerinin 2 Haziran Pazar günü yapılması kararını aldı.

Kararda, yeniden yapılması gereken seçimlerin, bu seçimin tekrarı ve seçimin devamı niteliğinde olduğu, bu nedenle sadece oy verme işlemlerinin tekrarlanması gerektiği belirtildi.

31 Mart 2019’da gerçekleştirilen ve Ekrem İmamoğlu’nun yaklaşık 14 bin oy farkla kazandığı İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanlığı seçimi AKP’nin itirazı üzerine Yüksek Seçim Kurulu (YSK) tarafından sandık kurullarının usulsüz oluşturulduğu gerekçesiyle iptal edilmişti. 23 Haziran’da yenilenen seçimlerdeyse İmamoğlu bu kez 800 binden fazla oy farkıyla İBB Başkanı seçilmişti.

Yüksek Seçim Kurulu (YSK), 31 Mart 2024 Pazar günü gerçekleştirilecek Mahalli İdareler Genel Seçimleri’nin bazı yerlerde iptal edilmesi durumunda, yenileme seçimlerinin 2 Haziran Pazar günü yapılmasına karar verdi.

YSK’nin Resmi Gazete’de yayımlanan kararında, 2972 sayılı Mahalli İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetler Seçimi Hakkında Kanun gereği, bir seçim çevresindeki seçimin, seçim işlemleri sebebiyle iptaline karar verildiği takdirde, o seçim çevresinde yeniden seçim yapılacağı, bunun da 2024 yılının haziran ayının ilk pazar günü olması gerektiği belirtildi.

Kararda bu nedenle, 31 Mart 2024 günü herhangi bir sebeple yapılamamış belediye seçimleri, muhtar ve ihtiyar meclisi/heyeti üyeliği seçimleri ile 1 Ocak 2024’ten bu yana oluşan mahalli idare birimlerinden olan köylerin muhtar ve ihtiyar meclisi üyeliği seçimleri”nin 2 Haziran Pazar günü yapılmasının gerektiği kaydedildi.

Kararda, yeniden yapılması gereken seçimlerin, bu seçimin tekrarı ve seçimin devamı niteliğinde olduğu, bu nedenle sadece oy verme işlemlerinin tekrarlanması gerektiği belirtildi.

Paylaşın

Dış Basında 31 Mart Seçimleri: Kesinlikle Sıkı Bir Yarış Olacak

31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlere ilişkin değerlendirme yapan Brüksel merkezli Uluslararası Kriz Grubu’ndan Berkay Mandıracı, “Kesinlikle sıkı bir yarış olacak” dedi ve ekledi:

“Genel seçimlerdeki yenilginin ardından muhalefet destekçileri arasında bir ilgisizlik hissi oluştu. Muhalefetin bölünmüşlüğü, değişim ihtimalinin her zamankinden daha az olduğuna dair algıyı güçlendirdi.”

31 Mart’ta yapılması planlanan yerel seçimlere sayılı günler kalırken, seçimlere ilişkin değerlendirmeler dış basında da kendine yer buluyor.

Birleşik Krallık’ın önde gelen gazetelerinden Guardian, pazar günü yapılacak yerel seçimlerde İstanbul’da yaşanacak mücadeleyi yazdı.

Haberde, Cumhuriyet Halk Partili (CHP) İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun 2019’daki seçimleri kazanmasının “Türkiye’de muhalefet için bir dönüm noktası olduğu” ifade edildi.

İmamoğlu’nun seçim galibiyetiyle “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi rakibi haline geldiği ve onun yönetimine meydan okumak isteyenlere yeni bir umut verdiği” değerlendirmesi yapıldı.

Erdoğan’ın sayılı günler kalan seçimlerde İstanbul’u tekrar Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK Parti) kontrolü altına almayı hedeflediği belirtildi.

Diğer yandan analizde, muhalefetin coşku ve değişim umudunun geçen yılki genel seçimlerde Erdoğan’ın zaferiyle azaldığı ve seçmen tabanında karamsar bir ruh halinin hakim olduğu değerlendirmesi yapıldı.

Ayrıca İmamoğlu’nun 2019’dakinin aksine İYİ Parti’nin desteğini almadan AK Partili rakibi Murat Kurum’a karşı kampanyasını tek başına yürüttüğüne işaret edildi.

Haberde, Brüksel merkezli Uluslararası Kriz Grubu’ndan Berkay Mandıracı’nın şu yorumları da paylaşıldı:

Kesinlikle sıkı bir yarış olacak. Genel seçimlerdeki yenilginin ardından muhalefet destekçileri arasında bir ilgisizlik hissi oluştu. Muhalefetin bölünmüşlüğü, değişim ihtimalinin her zamankinden daha az olduğuna dair algıyı güçlendirdi.

Guardian, İstanbul’daki seçmenlerle de görüştü. Fatih ilçesindeki Balat’tan esnaf Maşallah İlçin, yüksek enflasyon ve ekonomik sorunlara dikkat çekerek “Erdoğan zenginlerin tarafında duruyor” dedi.

Bir önceki yerel seçimde AK Parti’nin adayına oy verdiğini ama bu kez sandığa gitmeyeceğini söyleyen Recep Salman ise “Artık hepsine öfkeliyim. Emekliyim, maaşım 10 bin 500 lira. Ev kiramsa 12 bin lira. İmamoğlu’nun ekibi geldiğinde onun şovmen olduğunu söyledim” ifadelerini kullandı.

Diğer yandan Fransız haber ajansı AFP de Behzat Ç. dizisiyle tanınan oyuncu Erdal Beşikçioğlu’nun Ankara’da CHP’den adaylığını yazdı.

Milliyetçi Halk Partisi’nin (MHP) kontrolündeki Etimesgut Belediyesi’nin başkanlığını kazanmak için yarışan Beşikçioğlu, ajansa “Ekrandayken liderleri olması gerektiği gibi göstermeye çalışıyorum. Şimdi bu fikirleri hayata geçirme zamanı geldi” dedi.

Haberde, Etimesgut sakinlerinden 56 yaşındaki Derya Ergin, MHP’li Etimesgut Belediye Başkanı Enver Demirel için “Erdoğan gibi iktidara yapışmış durumda. Değişime ihtiyacımız var” ifadelerini kullandığı aktarıldı.

Fakat 54 yaşındaki tiyatro oyuncusunun net bir siyasi planı olmadığı gerekçesiyle eleştirildiği de aktarıldı. Kimliğini paylaşmayan bir seçmen, Beşikçioğlu için “Seçilirse öncelikle kültürel etkinliklere ağırlık vereceğini söylüyor. Güzel ama yeterli değil” dedi.

Ünlü aktörse anket çalışmalarını takip etmediğini “Ben her şeyden önce buradaki insanlar için bir sanatçıyım. Allah’ın izniyle onların belediye başkanı da olacağım” ifadelerini kullandı.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Yerel Seçimler: İttifaklar Dağılsa Da “Kötü Ekonomi” CHP’ye Yarıyor

31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlere ilişkin değerlendirme yapan Avrasya Araştırma Genel Müdürü Kemal Özkiraz, “CHP ve İYİ Parti ittifakının bittiği, DEM’in aday çıkardığı halde CHP elindeki şehirleri koruyabiliyor durumda görünüyor” dedi ve ekledi:

“Hemen hemen tüm firmaların anketlerine de yansıyor. Medyada konuşulan da bu. Sahada da gerçekten görünen bir şey var, dar gelirli milliyetçi muhafazakar seçmenin sandığa gitmeme eğilimi mevcut. Seçmen aslında muhalefetten de şikayetçi. Ancak ekonomi o kadar kötü noktada ki seçim sonuçları yine CHP’nin daha fazla büyükşehir kazanma ihtimalini güçlendiriyor.”

31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlere kalırken, seçimlere ilişkin değerlendirmeler gelmeye devam ediyor. Avrasya Araştırma Genel Müdürü Kemal Özkiraz ve Siyaset Bilimci Pınar Uyan Semerci Gazete Duvar’dan Osman Çaklı‘ya seçimlere ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

“Siyasetten bir kopuş var”

Kamuoyu araştırmacısı Kemal Özkiraz, bu seçimde ekonominin ‘belirleyici’ olacağını gözlediklerini söyledi. Özellikle bordrolu ve emeklilerin iktidar partisine tepkili olduğunu anlatan Özkiraz, tepkinin seçmeni nereye sevk ettiğine ilişkin şöyle konuştu:

“CHP ve İYİ Parti ittifakının bittiği, DEM’in aday çıkardığı halde CHP elindeki şehirleri koruyabiliyor durumda görünüyor. Hemen hemen tüm firmaların anketlerine de yansıyor. Medyada konuşulan da bu. Sahada da gerçekten görünen bir şey var, dar gelirli milliyetçi muhafazakar seçmenin sandığa gitmeme eğilimi mevcut. Seçmen aslında muhalefetten de şikayetçi. Ancak ekonomi o kadar kötü noktada ki seçim sonuçları yine CHP’nin daha fazla büyükşehir kazanma ihtimalini güçlendiriyor.”

Adayların kendi görev ve yetkisinde olmamasına rağmen ekonomiyle ilgili vaatlerinin olduğuna değinen Özkiraz, seçmenin ekonomik vaatlerle ilgilendiğini belirtti: “Emekliler birçok yerde belediyenin eline bakar hale geldi. Bunun dışında Mehmet Şimşek politikası denilen şey var; sıkılaştırma. Krediye erişimde zorluk, faizin artması vs. gibi nedenlerden dolayı iş dünyası ve esnaf da zor durumda. Bir kısım seçmen sandığa gitmeyecek, bir kısım seçmen iktidara tepki olarak oyunu değiştirecek ya da iktidara yakın partilere oy verecek. Siyasetten bir kopuş var. CHP’ye İYİ Parti’ye oy verecek olanlar da onun daha iyi olduğuna inanarak oy vermiyor. Bu seçim herkes için kerhen seçimi. Muhalefet için de geçerli iktidar için de.”

Özkiraz, son olarak sonucu en çok merak edilen İstanbul için kendi yaptıkları anketlerde görünen tabloyu şu ifadelerle anlattı: “İstanbul’da Ekrem İmamoğlu’nun rahat kazanacağı görülüyor. Bizim anketimize göre İmamoğlu 47,5 civarında. AKP seçmeninin bir kısmı sandığa gitmek istemiyor. MHP seçmeni pusulada partisinin olmaması nedeniyle diğer partilere gidebilir. Bir de Yeniden Refah gerçeği var, onlar da ciddi oranda sandığı etkiliyor. CHP’de mevcut yönetimi beğenmeyenler bile Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ı beğeniyor. Oy vermeme eğilimi olanlar da AKP kazanmasın diye oy vermeye gidecek.”

“Sosyal politikalar geliştirmek zorunluluk”

Siyaset Bilimci Pınar Uyan Semerci de ekonominin günlük hayata olan etkilerinin seçmeni etkileyen en temel başlıklardan biri olduğunu ifade etti. Semerci, “Oy verme davranışlarına dair çalışmalara baktığımızda da bu noktanın en başta gelen açıklamalardan biri olduğunu görüyoruz” diyerek, ekonominin kötüleştiği durumlarda iktidar partisinin oy kaybettiğini, iyi olduğu durumlarda da arttığını söyledi.

Sunulan hizmetlerin doğrudan ya da dolaylı da olsa ekonomiye etki ettiğini ve bunun da belirleyici olabileceğini sözlerine ekleyen Semerci, şöyle devam etti: “Yerelde sunulan kütüphane, kreş gibi birçok imkan tercihleri belirleyebilir. Bu noktada Türkiye’nin içinde bulunduğu kutuplaşmış siyasetin tüm bu belirttiğimiz noktaları aşan ve seçmen davranışı açısından da çoğu seçmenin aslında bir seçim yapmadan, kendi kimliği haline gelmiş parti aidiyetleri ile seçim yapacağını söylemek mümkün.

Son seçimde de olduğu gibi seçmenlerin büyük bir kısmı adaylar ve adayların politikaları, programlarından daha ziyade içinde bulunulan medya ekosisteminin de etkisi ile oy vereceği adaydan çok, oy vermeyeceği adayın, partinin net olması sebebi ile tercihinin en çok istediği adaydan çok, en fazla istemediği üzerinden belirlenmesi. Yine belirtmek gerekir ki ekonomik olarak da içinde yaşanan koşulların zorluğu herkes tarafından kabul edilse de bu ekonomik duruma kimin yol açtığı, müsebbibinin kimin olduğu yine partizan gözlüklerle bakılarak, içinde bulunulan fanuslarla çok farklı yanıtlanabilir.”

Semerci, seçim sonucunu belirleyebilecek kitlenin kararsızlar olduğuna işaret ederek, seçmen davranışının ‘kemikleştiğine’ dikkati çekti: “Bu sebeple de asıl sonucu belirleyen nokta kararsız olan seçmenlerin sandıktaki tercihi. Yine bu bağlamda sandıkta kime oy verileceği kadar, sandığa gidip gitmemek de belirleyici olacak. Özellikle bu partizan aidiyetleri çok güçlü hissetmeyenler için adayların inandırıcılıkları, seçmenlere sundukları projeler ve geleceğe dair yarattıkları umut onları sandığa götürmeye yetecek mi göreceğiz.”

Ekonomik zorlukların oluşma sebepleri, sorumlularının kim olduğu ve buna bağlı olarak da çözüm yolları düşünüldüğünde; çok sayıda seçmen için parti aidiyetlerinin önemli olduğuna değinen Semerci, yanıtların çoğunlukla partizanlıkla üretildiğini söyledi:

“Günlük yaşamımızı derinden etkileyen sosyal politika alanları ülkedeki diğer siyasi gündemlerle kıyaslandığında arka planda kalabiliyor. Ayrıca yine belirtmek gerekir ki bu bir yerel seçim, bu yerel seçimin sonucunda yoksullukla mücadele de makro politikalar açısından hareket alanı daha kısıtlı. Ancak bir açıdan da yoksullukla mücadele, yereldeki uygulamalar, günlük yaşamamızla, haklara ve hizmetlere erişimimiz açısından da çok hayati. Oysa şu an tüm dünyada içinde olduğumuz döneme ‘çoklu krizler’ dönemi, çağı deniyor. Bu çoklu, üst üste binen krizler döneminde sahada gördüğümüz birçok acil ihtiyacı sürdürülebilir biçimde çözebilmek için sosyal politikalar geliştirmek zorunluluk.”

Böylesi bir dönemde kapsayıcı belediyeciliğin önemli olduğuna vurgu yapan Siyaset Bilimci Semerci, “Kapsayıcılık çok hayati, kadınlar başta olmak üzere katılımı arttıracak, farklı ihtiyaçları görünür kılacak ‘kapsayıcı bir belediyecilik’. Bu seçim döneminde yoksullukla mücadeleye dair politikalar belli ölçüde ifade buldu ama açıkçası seçmenlere verilen vaatlerin yarışmasından çok daha temel, kapsayıcı bir bakış açısı ile ele alınması seçmenlerin davranışları da farklılaştırabilir” diye konuştu.

Paylaşın

Yerel Seçimler: Türkiye İçin Dönüm Noktası Olabilir

31 Mart’ta yapılacak seçimlere sayılı günler kalırken, seçimlere ilişkin değerlendirmelerde gelmeye devam ediyor. Berlin merkezli Uygulamalı Türkiye Araştırmaları Merkezi (CATS) uzmanlarından Dr. Sinem Adar’a göre seçim sonuçları Türkiye’nin siyasi geleceği bakımından belirleyici olacak.

“Yerel seçimlerden fazlası” görüşünü içeren bir analiz kaleme alan Sinem Adar’a göre Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan özellikle tek başına Türkiye ekonomisinin üçte birini oluşturan İstanbul’da belediye seçimlerini kazanarak AKP’nin mali kaynaklara erişimini güçlendirmek istiyor.

Ekonomi politikaları çıkmaza giren, seçmeni nezdindeki popülaritesi gerileyen Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı ve CHP’nin İstanbul adayı Ekrem İmamoğlu’nu sandıkta yenilgiye uğratmak için elinde bulundurduğu devlet imkanlarını, kontrolü altındaki basını, tüm gücünü, seferber etmiş durumda. İçişleri, savunma ve dışışleri bakanları da dahil olmak üzere kabine üyeleri, Erdoğan’ın talimatı üzerine sahada. Bakanlar, İBB adayı Murat Kurum başta olmak üzere AKP’nin yerel seçimlerdeki adaylarına destek toplamaya çalışıyor.

Hatta Erdoğan’ın Pazartesi günü Tokat’ta düzenlediği mitingde “İstanbul’daki hemşehrilerinizi sizden aramanızı rica ediyorum” diye seslenmesi, Tokatlılardan AKP’nin İstanbul adayı Murat Kurum’un seçilmesi için yardım isteyecek noktaya gelmesi de dikkatlerden kaçmadı.

Yerel seçimler neden önemli?

Sinem Adar, Erdoğan’ın 31 Mart seçimlerini “2019 yerel seçimlerinin rövanşını alma fırsatı olarak gördüğüne”, CHP’ye kaptırdığı İstanbul ve Ankara gibi büyük kentleri geri alarak AKP’nin “siyasi meşruiyetini” güçlendirmek istediğine işaret ediyor.

Büyük kentlerde seçimleri kazanması durumunda AKP’nin muhalefet karşısındaki psikolojik üstünlüğünü daha da artıcağına işaret eden CATS uzmanı, Erdoğan için bunun milliyetçi ve İslamcı akımlar tarafından desteklenen başkanlık sistemini konsolide etmesi ve otoriter yönetimini sağlamlaştırması anlamına geleceğini vurguluyor.

Ayrıca Adar’a göre seçimler muhalefet partileri için de 20 yılı aşkın bir süredir devam eden AKP iktidarına alternatif olma iddiası bakımından da önemli bir sınav olacak.

Washington Enstitüsü’nün Kıdemli Araştırmacısı Soner Çağaptay da yayımladığı analizinde benzer bir noktaya dikkat çekiyor. İmamoğlu’nun İstanbul seçimlerini yeniden kazanması halinde bu galibiyetin onu “Erdoğan’ı yenebilecek yıldız siyasetçi” olarak ön plana çıkartacağını belirten Çağaptay, “Böyle bir gelişme aynı zamanda İmamoğlu’nu Erdoğan’a karşı güvenilir bir rakip olarak gösterecek ve Erdoğan karşıtı bloğa ivme kazandıracaktır” görüşünü kaydetti.

Seçimlerin Türkiye’nin siyasi geleceği açısından bu kadar ciddi önem taşımasına rağmen, toplumda heyecan yaratmaması, sadece iktidarın değil, muhalefet mitinglerinin de sönük geçmesi, beraberinde soru işaretlerini getiriyor.

DW Türkçe’den Değer Akal‘a konuşan Alman Marshall Fonu Türkiye Direktörü Özgür Ünlühisarcıklı “Türkiye’de siyasi gerilimden, kutuplaşmadan ve seçimlerden yoruldu” gözlemini aktardı.

İktidar seçmeni ile muhalif seçmenin farklı nedenlerden de olsa hayal kırıklığı yaşadığına işaret eden Ünlühisarcıklı, “İktidar seçmenleri ‘Bu sefer de oyunuzu verin, bakın göreceksiniz çok iyi olacak’ denip hiçbir şeyin değişmemesinden, muhalif seçmen ise ‘göreceksiniz bu sefer kazanacağız’ denip yine seçimlerin kaybedilmesinden dolayı hayal kırıklığı yaşıyor” diye konuştu.

Türkiye’de son dönemde ayrıca siyasal duygusal kutuplaşmanın da görünürlüğünün artığını vurgulayan Özgür Ünlühisarcıkla, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bunun temel fay hattının modernleşmeyle muhafazakarlaşma arasındaki fay hattı olduğunu söyleyebiliriz. Bunun yarattığı gerilim var. Bunun yanı sıra gittikçe artan bir oranda dünya ile entegre olan bir kesim ile daha yerli kalan, yerli ve milli söylemi benimseyen bir kesim var bu da aynı modernleşme- muhafazakarlaşma şablonuna oturuyor.

Bu kutuplaşma, seçmen davranışını büyük ölçüde belirliyor. Bunun yanı sıra cumhurbaşkanının kendisi bir kutuplaşma konusu. Sevenleri çok seviyor, sevmeyenleri hiç sevmiyor. Dolaysıyla seçimlerde aslında taraflardan biri ne AKP ne Murat Kurum Erdoğan gibi görünüyor. AKP adaylarına oy verenler Erdoğan’a oy vermiş vermeyenlerde vermemiş sayılacak. 31 Mart her ne kadar bir yerel seçim gibi görünse de, Erdoğan aslında bunu kendisi için bir seçim olarak lanse ediyor.”

Aslında Türkiye’de seçmenin sandığa gitme oranı pek çok ülkeye kıyasla hep daha yüksek oranda gerçekleşiyor. Son olarak Mayıs 2023’te gerçekleşen cumhurbaşkanı seçiminin ilk turunda katılım oranı yüzde 87,04, 28 Mayıs’taki ikinci turda ise yüzde 85,71 olarak gerçekleşmişti. 31 Mart yerel seçimlerine seçmenin katılım oranın ne düzeyde olacağı, seçmendeki hayal kırıklığının sandığa yansıyıp yansımayacağı büyük merak uyandırıyor.

Küresel risk uzmanı Dr. Wolf Piccoli de Türkiye’ye yaptığı araştırma gezisi esnasındaki izlenimlerini DW Türkçe ile paylaşırken seçmende umutsuzluğun göze çarptığına dikkat çekti. Politik risk danışmanlığı hizmeti veren Teneo’nun Eş Başkanı ve Araştırma Direktörü Piccoli, Türkiye’de seçmenler ile seçmenleri temsil etme iddiasındaki siyasi aktörler arasındaki uçurumun derinleştiğini söyledi:

Piccoli, “Halkta seçim heyecanı yok. İnsanlar ay sonunu getirme mücadelesine odaklanmış durumda. Hem iktidar hem muhalefet partileri halkın gerçek sorunlarına çözüm üretmiyor, üretme iddiasına bile sahip değiller. Siyaset dünyasında olanlarla, halkın günlük yaşantısında olup bitenler arasında uçurum derinleşiyor” izlenimini aktardı.

Ipsos Türkiye’nin açıkladığı son araştırma sonuçlarına göre Türk halkının yüzde 85’i ülkedeki en büyük sorunun ekonomi olduğunu söylüyor, yüzde 74’ü enflasyonun daha da artacağını, yüzde 71’i de döviz kurunun yükseleceğini düşünüyor. Yüzde 75’i de Türkiye’deki genel durumdan memnun değil.

“Seçmenin asıl derdi ekonomi”

“Yerel seçimlere, halkın ağır geçim sıkıntısı yaşadığı koşullarda gidiliyor. Aslında seçmenin asıl derdi ekonomi” diyen Piccoli, yaşanan iktisadi gerilemenin sadece AKP’nin izlediği ekonomi politikaları ile ilintili olmadığını vurguladı.

Wolf Piccoli, “Mesele son 8-10 yılda izlenen politikaların ekonomiyi etkiliyor olması. Nedir bunlar? Kötüleşen eğitim sistemi, kamu hizmetlerinin kalitesinin gerilemesi, kurumsal erozyon, yolsuzluk, hesap verilebilirliğin olmaması, cezasızlık, hukukun üstünlüğünde, demokrasi ve basın özgürlüğündeki gerileme. Kamu kaynakları, daha ayrıcalıklı küçük bir gruba aktarılıyor, diğerleri bunun dışında kalıyor, ayın sonunu getirme mücadelesi vermek zorunda kalıyorlar. Hatta AKP’nin çok övdüğü sağlık hizmetlerinde de son dönemde çok ciddi gerileme olduğu kaydediliyor. Ama ne iktidarda ne de muhalefette kimse, halkın asıl sorunlarını çözüme kavuşturma konusunda ciddiyet sergilemiyor” dedi.

“Erdoğan’ın siyasi öncelikleri, halkın önceliklerinin önüne geçiyor”

Erdoğan’ın siyasi öncelikleri nedeniyle son dokuz ayda ekonomiyi düzeltmek adına gerekli adımların atılmadığına, hem zamanın hem kaynakların boşa harcandığına, dizginlenmeyen enflasyon ve hayat pahalılığı krizinin insanların günlük yaşamını giderek çok zor hale getirdiğine dikkat çeken Wolf Piccoli, yerel seçimlerden sonra da Erdoğan’ın ekonomi politikalarında büyük bir değişiklik beklemediğini kaydetti.

31 Mart seçimlerinin sonucu ne olursa olsun Erdoğan için önceliğin Anayasa değişikliği olacağını söyleyen Piccoli, büyük ihtimalle bir ya da bir buçuk yıl içinde referandum ve erken seçim moduna girileceği öngörüsünü paylaştı, “Dolaysıyla 31 Mart seçimlerinden sonra da popülaritesini sürdürmek Erdoğan’ın önceliği olacak” dedi.

Erdoğan’ın siyasi önceliklerinin Türk halkının ve gelecek nesillerin önceliklerinin önüne geçtiğini aktaran Piccoli, “AKP iktidara geldiğinde asgari ücretlilerin oranı yaklaşık yüzde 30’du, şimdi yaklaşık yüzde 70’e ulaştı. Bu aslında Erdoğan’ın Türkiye’yi nasıl bir ülkeye dönüştürdüğünü anlatıyor. Küçük bir gruba hizmet eden bir ekonomi yarattı yani kamu çalışanlarının bir bölümü, inşaat sektörü ve vasıfsız işçilere dayanan tekstil gibi sanayi kolları. Kitlesel bir vasıfsız, az eğitimli, kesim yaratılıyor. Farklı bir hayat isteyenler ise Türkiye’nin bunun için doğru bir yer olmadığı gerçekliği ile yüzleşiyor. Eğitim istatistikleri Türkiye’deki gerilemeyi gözler önüne seriyor. Yani Türkiye gelecek vaat etmeyen bir ülkeye dönüştürülüyor” gözlemini kaydetti.

Halkın Türkiye’deki gidişattan ötürü büyük bir hayal kırıklığı yaşamakta olduğunu, “pes etmiş göründüğünü” söyleyen risk analisti, AKP’nin yıllarca övündüğü yüksek sayıdaki genç nüfusunun da artık çareyi ülkeyi terk etmekte aradığını, bunun kimsenin konuşmak istemediği büyük bir drama dönüşmekte olduğunu aktardı.

Wolf Piccoli, “Kimse gerçekleri ve asıl tehlikeyi konuşmuyor. Geçen yıl Türkiye’den Avrupa’ya en yüksek iltica oranı kaydedildi. Kimse neden her yıl 100 bin kişinin Türkiye’den kaçmaya çalıştığını konuşmuyor. Geleceklerini artık Türkiye’de görmeyen eğitimli insanlar yurtdışına gidiyor. Türkiye’den çok ciddi beyin göçü yaşanıyor. Bu gerçek bir dram” dedi.

“Türkiye için önemli bir kavşak”

Siyasi gözlemciler, dünyanın bugün geldiği noktada jeostratejik açıdan önemi artan, ekonomik olarak da önünde büyük fırsatlar bulunan Türkiye’nin önemli bir kavşakta bulunduğuna işaret ediyorlar. Türkiye’nin bu fırsatları ve geleceği ıskalamaması için yönetim anlayışını değiştirmesi, demokrasi ve hukuk devletini güçlendirmesi, yolsuzlukların üzerine gitmesi gerektiği konusunda hemen hemen tüm uzmanlar hem fikir.

Gözlemciler, 31 Mart seçimlerinden çıkacak mesajın, Türkiye’yi yeniden doğru istikamete yönlendirecek bir değişim getirebileceğini, bunun da ancak seçmenin sandığa giderek tercihini kullanmasıyla sağlanabileceğini dile getiriyorlar.

Paylaşın

İstanbul Seçimleri: Kürt Seçmenin Çoğu İmamoğlu’nu Destekleyecek

Kamuoyu araştırma şirketi Rawest Direktörü Roj Girasun, DEM ile ana muhalefet partisi CHP’nin İstanbul’un bazı bölgeleri üzerinde anlaşmaya vardığını, bunun da DEM seçmeninin İmamoğlu’nu desteklemesini kolaylaştırdığını ve seçmenlerin yaklaşık yarısının bu yönde eğilim gösterdiğini söyledi.

İstanbul’da anketler, Cumhuriyet Halk Partili (CHP) İmamoğlu ile AK Partili rakibinin başa baş gittiğini, DEM Parti adayının ise geride kaldığını gösteriyor.

Birleşik Krallık merkezli Reuters haber ajansının anketlere dayandırdığı haberinde, Kürt seçmenin çoğunun pazar günü parti sadakatini bir kenara bırakıp Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul’daki en büyük rakibini destekleyeceği belirtiliyor.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) seçmeni, AK Parti’nin İstanbul’daki 25 yıllık iktidarını sona erdiren 2019 yerel seçimlerinde Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun kazanmasında önemli rol oynamıştı. Bu zafer aynı zamanda muhalefete son beş yılda kritik bir dayanak sağladı.

Reuters haberinde muhalefetin Mayıs ayındaki cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan karşısında aldığı yenilginin siyasi manzarayı değiştirdiği ve DEM seçmenini, Kürt hakları davasını en iyi nasıl ilerletecekleri konusunda ikiye böldüğü kaydediliyor.

İstanbul’da anketler, Cumhuriyet Halk Partili (CHP) İmamoğlu ile AK Partili rakibinin başa baş gittiğini, DEM Parti adayının ise geride kaldığını gösteriyor. Reuters bu durumun DEM Parti destekçilerini bir ikilemle karşı karşıya bıraktığını belirtiyor; kalpleriyle mi yoksa akıllarıyla mı oy vermeliler?

Kamuoyu araştırma şirketi SAMER’den Yüksel Genç’e göre DEM Parti seçmeninin kafası karışık ve kararsız. Genç “Partilerinin adayına oy vermeyi düşünüyorlar ama AK Parti’nin kazanmasını istemiyorlar” diyor. Ancak Kürt seçmenin yüzde 40’ının İmamoğlu’na oy vereceğini söylediğini belirtiyor.

İktidar, PKK’yla yürütülen barış sürecinin 2015’te çökmesinden bu yana Kürt partilerine baskı uyguluyor. Yaklaşık yüzde 10’luk sandalye oranıyla parlamentonun üçüncü büyük partisi konumundaki DEM, reddettiği PKK bağlantıları olduğu iddiasıyla açılan bir davada kapatılma ihtimaliyle karşı karşıya olan Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) halefi.

Diyarbakır’daki Nevruz festivali kutlamalarına katılan emekli Mehmet Fatih Sütçü, “Diyarbakır gibi bir ortamda DEM’e oy vermek gerektiğini düşünüyorum ama İstanbul’da Ekrem İmamoğlu’na oy verirdim” diyor.

Kamuoyu araştırma şirketi Rawest Direktörü Roj Girasun, DEM ile ana muhalefet partisi CHP’nin İstanbul’un bazı bölgeleri üzerinde anlaşmaya vardığını, bunun da DEM seçmeninin İmamoğlu’nu desteklemesini kolaylaştırdığını ve seçmenlerin yaklaşık yarısının bu yönde eğilim gösterdiğini söyledi.

DEM’in İstanbul Büyükşehir Belediyesi adayı Meral Danış Beştaş, taktiksel oy kullanma fikrini reddetti. Bir röportajında “Bizim çağrımız insanların bize oy vermesidir” dedi, “Her partinin kendi siyasetini yürütmek gibi temel bir görevi olduğuna inanıyorum” ifadelerini kullandı.

Beştaş’ın duruşu, Güneydoğu’da seçilmiş Kürt belediye başkanlarının yerine devlet tarafından atanan kayyumların getirildiği baskıların ardından bir güç gösterisi yapmak isteyen DEM seçmenleri tarafından destekleniyor. Özel sektör çalışanı Büşra Yentürk, “10 yılı aşkın süredir kayyumlara karşı mücadele ediyoruz ve her seçimde Kürtler coşkuları, iradeleri ve onurlarıyla sandığa gidiyor ve destekledikleri partiye oy veriyor” dedi.

“Barış sürecine geri dönüleceğine dair bir işaret yok”

Geçtiğimiz haftalarda Kürt siyasetinin önde gelen isimleri, 85 milyonluk Türkiye nüfusunun yüzde 15-20’sini oluşturan Kürtler’in kültürel ve dilsel hak taleplerinin daha fazla karşılanması için yeni bir barış süreci başlatılması çağrısında bulunmuştu..

Ancak araştırmacı Girasun, bunun milliyetçi bir partiyle ittifak yapan AKP’nin planlarına işaret etmekten ziyade, Kürtler’in umutlarının bir ifadesi olduğunu söyledi. Hükümet bunun yerine bu yaz Irak’ta PKK’ya karşı operasyonları artırmayı planladığını açıkladı.

İstanbul adayı Beştaş, şu anda barış sürecine geri dönüleceğine dair bir işaret olmadığını ancak demokratikleşmenin Kürt meselesinin çözümünü gerektirdiğini söyledi. Beştaş, “Nüfusun dörtte birinin ötekileştirildiği, ayrımcılığa uğradığı ve taleplerinin karşılanmadığı bir Türkiye demokratik olamaz” dedi.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

ABD Merkezli Haber Ajansından Çarpıcı “Yerel Seçimler” Analizi

31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlere sayılı günler kalırken, ABD merkezli haber ajanslarından Associated Press, seçimlere ilişkin kapsamlı bir analiz ve dosya haber hazırladı…

Sözcü’nün aktardığına göre; Haberde, bu pazar günü milyonlarca vatandaşın sandığa gideceği ve belediye başkanı ve yerel yönetim için oy vereceği belirtilirken, “Bu seçim yıllar önce kritik şehirleri kaybeden AKP’nin lideri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın popülaritesini ölçecek. Erdoğan’ın partisinin zafer kazanması Türkiye’nin liderinin mevcut görev süresinin sınırlarını artırmanın önünü açacak anayasal değişikliği gündeme getirebilir” denildi.

Muhalefet bloğunda ise kritik şehirlerdeki belediyelerin elde tutulmasının geçen yıl yapılan seçimlerden sonra morali bozulan muhalefeti canlandırabileceği de belirtildi.

Analizde, “Özellikle İstanbul’un kaybedilmesi, siyasi kariyerine 1994 yılında yaklaşık 16 milyonluk metropolün belediye başkanı olarak başlayan Erdoğan için büyük bir darbe oldu. Erdoğan, 47 yaşındaki eski şehircilik ve çevre bakanı Murat Kurum’u, merkez sol Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) popüler siyasetçilerinden Ekrem İmamoğlu’na karşı aday gösterdi. İmamoğlu, Erdoğan’a meydan okuyacak olası bir cumhurbaşkanı adayı olarak lanse ediliyor” denildi.

Fakat muhalefetin geçen seçimlerin aksine daha dağınık olduğu belirtilirken Yeniden Refah Partisi’nin ise AKP’den oy almasının beklendiği aktarıldı. Yapılan anketlerde adayların başabaş gittiğine vurgu yapılırken Ankara’da ise CHP’nin adayı Mansur Yavaş’a desteğin ise yüksek olduğu belirtildi.

Haberde, “Yirmi yılı aşkın bir süredir önce başbakan sonra da cumhurbaşkanı olarak iktidarda olan Erdoğan, hiçbir şeyi şansa bırakmayarak ülke çapında seçim mitingleri düzenliyor ve belediye başkanlığı için yarışan adaylar adına kampanya yürütüyor” denilirken, “Analistler, Erdoğan ve müttefiklerinin şu anda parlamentoda yeni bir anayasa yapmak için yeterli sandalyeye sahip olmadığını, ancak yeni bir seçim zaferinin bazı muhafazakar muhalefet milletvekillerini taraf değiştirmeye yöneltebileceğini söylüyor” yorumuna da yer verildi.

“Erdoğan, Yavaş ve İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığı hayallerini bitirebilir”

Erdoğan’ın yerel seçim yarışı sürecinde yaptığı “son seçimim” açıklamasının da bir strateji olduğuna dair yorumlara yer verilirken, “Ankara ve İstanbul’u Erdoğan’ın partisine kaybetmeleri, Yavaş ve İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığı hayallerini bitirebilir” denildi.

ABD merkezli ajansın haberinde, “Önceki seçimlerde olduğu gibi Erdoğan, cumhurbaşkanı olmanın avantajlarını kullanıyor ve kampanya yürütürken sık sık devlet kaynaklarından yararlanıyor. Kampanya süresince Erdoğan, seçmenlere devlet hizmetlerinden faydalanmak istiyorlarsa iktidar partisi destekli adayları desteklemeleri yönünde üstü kapalı uyarılarda bulundu. Hükümetinin yüksek enflasyonu kontrol altına alma çabalarına rağmen, hane halkını biraz olsun rahatlatmak için asgari ücreti %49 oranında artırdı” ifadesi de kullanıldı.

Öte yandan İstanbul’daki seçmenlerin yaklaşık yüzde 10’unu Kürt seçmenlerin oluşturduğu hatırlatılırken onların oylarının belediye başkanlığı yarışında belirleyici olabileceğine vurgu yapıldı.

DEM Parti’nin 2019 yılındaki yerel seçimlerde İmamoğlu’nu desteklediği belirtilirken bu seçimlerde ise kendi adaylarını çıkarmasına dikkat çekildi. Fakat DEM Parti’nin adaylarının öne çıkmadığına dikkat çekilirken bunun da İmamoğlu’na destek için kasıtlı olabileceği kaydedildi.

Paylaşın

31 Mart Seçimleri: CHP İçin Hangi İller Riskli, Hangi İlleri Alabilir?

31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlere sayılı günler kalırken, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), seçimlerde mevcut belediyelerini korumanın yanı sıra Bursa, Manisa, Balıkesir Büyükşehir belediyelerinde de iddia ortaya koydu. Ancak açıklanan anketler bunun kolay olmadığını gösteriyor.

CHP önceki yerel seçimde küçük oy farklarıyla kaybettiği Giresun’u yeniden almayı da hedef olarak koyarken Kırıkkale, Zonguldak, Uşak, Kastamonu’da sürpriz yapmak istiyor. Ancak CHP’de olup kaybetme riski taşınan iller de var. Edirne ve Kırklareli, bugün kaybedilme riski bulunan iki şehir. CHP’de bu iki kent için “bıçak sırtı, kaybetme riski var” diye konuşuluyor.

Duvar’dan Nergis Demirkaya’nın kulis haberine göre, CHP yeni yönetimi İstanbul’un yanı sıra bu seçimde Antalya, Hatay ve Eskişehir olmak üzere birçok başka ilde de önemli bir sınav verecek. Eskişehir’de son haftalarda el değiştirme riskinin azaldığı konuşuluyor. Ancak Antalya’da durum “bıçak sırtı” olarak değerlendiriliyor. Hatay içinse adaylık sürecinde çok yıpranmış olmasına karşın Lütfü Savaş’ın kazanmasının sürpriz olmayacağı söyleniyor.

CHP bu seçimde mevcut belediyelerini korumanın yanı sıra Bursa, Manisa, Balıkesir Büyükşehir belediyelerinde de iddia ortaya koydu. Ancak açıklanan anketler bunun kolay olmadığını gösteriyor. CHP önceki yerel seçimde küçük oy farklarıyla kaybettiği Giresun’u yeniden almayı da hedef olarak koyarken Kırıkkale, Zonguldak, Uşak, Kastamonu’da sürpriz yapmak istiyor. Ancak CHP’de olup kaybetme riski taşınan iller de var. Edirne ve Kırklareli, bugün kaybedilme riski bulunan iki şehir. CHP’de bu iki kent için “bıçak sırtı, kaybetme riski var” diye konuşuluyor.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in 2 belediye başkanı dışında tüm adayları yenilenen İzmir için “Değişim nerede diyenler İzmir’e baksın” demişti. Ancak DEM Parti ve İYİ Parti’nin kendi adaylarıyla seçime girdiği kentte CHP’nin sadece kendi kemik seçmeninin oyunu alacağı görülüyor. İstanbul’da İYİ Parti ve DEM Parti seçmeninden CHP’nin adayına oy geçişi görülürken, İzmir’de iki partinin de kendi oyunu alacağı, bu durumda CHP’nin 2019 seçimlerinde yüzde 58 olan oy oranının yüzde 42-43’lere kadar düşebileceği, hatta ilçe kaybının da yaşanabileceği konuşuluyor. İzmir için alarm verilen CHP’de Özgür Özel’in önümüzdeki günlerde kentteki programlarını artırması bekleniyor.

CHP’lilerin kazanılmasına kesin gözüyle baktığı Ankara içinse “oy farkı ne olacak” hesabı yapılıyor. Ankara’da Etimesgut, Gölbaşı ve Polatlı ilçelerinin de kazanılması durumunda belediye meclisinde çoğunluğun da elde edilebileceği beklentisi var.

Paylaşın

Türkiye’de Kaç Emekli Var, Seçimlerin Sonucunu Emekliler Mi Belirleyecek?

Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) verilerine göre, 2023 yılı sonunda Türkiye’de emekli sayısı 16 milyon 30 bin 256. Yüksek Seçim Kurulu (YSK) verilerine göre 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde kayıtlı seçmen sayısını, 61 milyon 441 bin 882 olarak açıkladı.

Buna göre; 31 Mart 2024 seçimlerinde kayıtlı seçmen sayısının yüzde 26’sı emeklilerden oluşuyor. Emekliler, seçimler öncesinde ilave zam beklentisine girdi ancak umduklarını bulamadılar.

Yeni yılda en düşük emekli maaşı 10 bin, açlık sınırı ise 16 lirayı aştı. Yoksulluk sınırı ise 53 bin liraya dayandı. Emeklilerin 31 Mart seçim sonuçlarına etkisi merakla bekleniyor. Çünkü Türkiye’de 4 seçmenden birisi emekli.

Yerel seçim kampanyalarında muhalefet partilerinin en çok gündeme getirdiği konuların başında emekli maaşları ve emeklilerin geçim sıkıntısı geliyor. O kadar ki Cumhur İttifakı’nın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı Murat Kurum “Cumhuriyet Halk Partili belediye bu seçimi aldığında emekli maaşı mı artacak?” yorumu yaptı.

Yüksek Seçim Kurulu (YSK) verilerine göre 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde kayıtlı seçmen sayısını, 61 milyon 441 bin 882 olarak açıkladı. 18 yaşını dolduran 1 milyon 32 bin 610 kişi, bu seçimde ilk kez oy kullanacak.

28 Mayıs 2023’te yapılan Cumhurbaşkanlığı Seçimi’nde, yurt içindeki seçmen sayısı 60 milyon 771 bin 236 olarak belirlenmişti. Böylece 28 Mayıs seçimlerine göre 31 Mart’ta seçmen sayısı 671 bin arttı.

Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) verilerine 2023 yılı sonunda Türkiye’de emekli sayısı 16 milyon 30 bin 256. Böylece 31 Mart 2024 seçimlerinde kayıtlı seçmen sayısının yüzde 26’sı emeklilerden oluşuyor.

Peki, 31 Mart seçimlerinde emekli maaşları neden bu kadar gündeme geliyor? Temel ekonomik göstergeler emeklilerin büyük bir geçim sıkıntısı içinde olduğuna işaret ediyor. Ocak 2024’te en düşük emekli maaşı 10 bin lira oldu. Emekliler ise memurlar gibi seyyanen zam bekliyordu. Ancak bu gerçekleşmedi.

En düşük emekli maaşı açlık sınırının çok altında

TÜRK-İŞ’in açıkladığı açlık sınırı Şubat 2024’te 16 bin 257 lira oldu. Bu ne demek? Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı. Şubat ayında yıllık tüketici enflasyonu (TÜFE) yüzde 67 oldu. Her ay açlık sınırı giderek yükseliyor. Emeklilerin alım gücü de her ay geriye gidiyor.

Yoksulluk sınırı ile emekli maaşları kıyaslandığında ise Türkiye’de başta emekliler ve işçiler olmak üzere halkın büyük bir bölümünün yaşadığı sıkıntı ortaya çıkıyor. TÜRK-İŞ’e göre Şubat 2024’te yoksulluk sınırı 52 bin 955 lira oldu. Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin gıda harcaması ile giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarına yoksulluk sınırı deniliyor.

SGK verileri en düşük emekli maaşlarının asgari ücret karşısında giderek eridiğini gösteriyor. 2003 yılında en düşük 4a emekli maaşının asgari ücrete oranı 1,47’ydi. Yani en düşük emekli maaşı asgari ücretin 1,5 katıydı. 2023 yılının ikinci yarısında ise bu oran 0,66’ye geriledi. Yani, en düşük emekli maaşı asgari ücretin üçte ikisi yapıyor.

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (DİSK-AR) verilerine göre de Aralık 2002’de ortalama emekli sandığı aylığı asgari ücretin 2,7 katı iken Temmuz 2023’te bu oran 0,9’a geriledi.

Türkiye son sıralarda

Emekli maaşlarının gayrisafi yurt içi hasılaya (GSYH) oranında Türkiye 36 Avrupa ülkesi içinde sondan ikinci sırada. 2021 yılında emekli/yaşlı ve dul/yetim maaşlarının GSYH’den aldığı pay Türkiye’de yüzde 6,1 olurken AB ortalaması yüzde 13 oldu.

Yeniden Refah Partisi (YRP) Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Doğan Bekin “31 Mart 2024 seçimlerinin belirleyici gücü büyük ölçüde emekliler olacaktır” yorumunda bulundu.

Bekin “SSK ve BAĞ-KUR emeklilerine yönelik bu çarpıklık sosyal adaleti de büyük ölçüde zedelemektedir. Hükümetin acilen SSK ve BAĞ-KUR emeklilerinin maaşlarını en azından asgari ücret düzeyine çıkarması gerekmektedir.” çağrısında bulundu.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın