“Erdoğan 8 Mart’ta Meclis’i Feshedecek” İddiası

Muhalefet, Cumhur İttifakı’nın “seçimleri mayıs ayına çekmesi teklifine” onay vermezse, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 8 Mart’ta, anayasadaki “TBMM’yi fesih yetkisini kullanacağı” belirtiliyor.

Kararın da 9 Mart’ta Resmi Gazete’de yayımlanmasının ardından seçim süreci resmen başlamış olacak ve 60 günlük süre işleyecek. Söz konusu sürenin sonundaki ilk pazar günü de “net olarak 14 Mayıs’ı işaret ediyor.”

Seçimlerin erkene alınmasıyla ilgili MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’den dün açıklama gelmişti. Bahçeli, “Mayıs ayı içinde bu işi bitirelim” demişti. İktidar kulislerinden bir süredir 14 Mayıs tarihi sızıyordu, MHP liderinin bu açıklamasıyla biraz daha netleşmiş oldu.

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hamza Dağ da dünkü açıklamasında “Sayın Bahçeli de bu şekilde ifade ettiler. Dolayısıyla bu şartlardan dolayı seçim tarihinin bir nebze güncellenmesi konusu söz konusu olabilir” demişti. Dağ, 2023 yılı içinde yapılacak hiçbir seçimin ‘erken seçim’ olarak nitelendirilemeyeceğini” dile getirdi.

Cuhmhuriyet’ten Selda Güneysu imzalı habere göre iktidar partisinde, “Seçimlerin 14 Mayıs’ta yapılması artık yavaş yavaş netleşiyor” değerlendirmesi yapılırken AK Parti’nin üzerinde çalıştığı seçim takviminin ayrıntıları da belli olmaya başladı.

Muhalefet Cumhur İttifakı’nın “seçimleri mayıs ayına çekmesi teklifine” onay vermezse, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 8 Mart’ta, anayasadaki “TBMM’yi fesih yetkisini kullanacağı” belirtiliyor.

Kararın da 9 Mart’ta Resmi Gazete’de yayımlanmasının ardından seçim süreci resmen başlamış olacak ve 60 günlük süre işleyecek. Söz konusu sürenin sonundaki ilk pazar günü de “net olarak 14 Mayıs’ı işaret ediyor.”

Paylaşın

“HDP’nin Adayı Büyük İhtimalle Belli Oldu” İddiası

Seçimlere 6 aydan daha az bir zaman kala, HDP’nin Emek ve Özgürlük İttifakı’na önereceği ismin büyük ihtimalle Gültan Kışanak olacağı öne sürüldü. Farklı bir ismin ortaya çıkması sürpriz olarak değerlendiriliyor.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Merkez Yürütme Kurulu dün Eş Genel Başkanlar öncülüğünde toplandı. Yaklaşık 5 saat süren toplantıda en önemli gündem cumhurbaşkanı adayı konusu oldu.

Artı Gerçek’ten Seda Taşkın’ın haberine göre, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın 24 Ocak tarihinde gerçekleştireceği toplantıya her ittifak üyesi kendi aday önerisini masaya sunacak. Bu kapsamda HDP gerçekleştirdiği MYK toplantısında kendi adayına ilişkin tartışmalar yürüttü.

Özellikle son dönemde yapılan açıklamalar doğrultusunda adayın kadın olacağı da sık sık gündeme geldi. Kulislere yansıyan bilgilere göre HDP’nin Emek ve Özgürlük İttifakı’na önereceği ismin büyük ihtimalle Gültan Kışanak olacak.

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ın bugün yaptığı grup konuşmasında da “kadınları temsil edecek” bir aday vurgusu da bu ihtimali güçlendirdi.

Buldan, “Kadınların, halkımızın, Türkiye halklarının tüm renklerini, kimliklerini, inançlarını, kültürünü, ortak iradesini, emeğini ve özgürlüğünü temsil eden bir cumhurbaşkanı adayımızla seçimlere gireceğimizin altını bir kez daha kalın harflerle çizmek istiyorum” dedi.

Kışanak’ın cezaevinde bulunması sembolik bir anlam taşıyor. Cezasının onanmamış olması da Kışanak’ın adaylığı önünde herhangi bir engelin olmadığını da gösteriyor. Yine kulislere yansıyan bilgiye göre, farklı bir ismin ortaya çıkması sürpriz olarak değerlendiriliyor.

Paylaşın

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Anketlerden İstediği Sonuç Çıkmazsa Ne Yapacak?

Türkiye ‘olası erken seçimi’ konuşmaya devam ederken, kesin bir dille ‘erken seçim’ iddialarını reddeden Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, konuya ilişkin yaptığı açıklamada seçim tarihinin ‘mevsim şartlarına göre güncellenebileceğini’ söylemişti.

Korkusuz yazarı Can Ataklı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önüne gelen seçim anketlerinde istediği sonuç çıkmaması durumunda iki durumun gerçekleşebileceğini savundu.

Ataklı’ya göre bunlar, “üçüncü kez aday olamayacağı gerçeğini kabullenip, gürültü-patırtı çıkarmadan kenara çekilmek ya da milletvekilliğine aday olmak” ya da “muhalefetin parlamenter sisteme geçme vaadini kendisi sahiplenip seçimden önce hayata geçirmek”

Can Ataklı’nın bugünkü köşe yazısının ilgili kısmı şöyle:

Şunu artık herkes biliyor olmalı: Erdoğan anketleri en iyi okuyan ve yöneten siyasetçidir. Hiçbir anket şirketi, Erdoğan’ı yanıltacak bir sonuçla karşısına çıkamaz. Daha öz bir ifadeyle, Erdoğan anketlerin gazına gelmez asla. Önüne 100 tane “kazanacağını” gösteren anket çıksa bile bunlar arasında sadece kesin doğruluğuna emin olduğu anketin sonucuna bakar. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Erdoğan mutlaka yayınlanan her ankete bakıyordur ama kamuoyuna açıklanmayan hatta kimsenin bilmediği bir ekibe de sürekli araştırma yaptırıyordur. Öyle sanıyorum ki Erdoğan bütün seçim tartışmaları arasında sadece güvendiği anket hangisiyse ona güveniyor, ona inanıyor.

Ancak sorun başka. Erdoğan elbette kendi güvendiği ekibe araştırma yaptırıyordur, buna karşı yine sarayın hizmetinde olan anket şirketlerinin hiçbiri şu ana kadar Erdoğan’a “Kesinlikle kazanıyorsunuz, hiç endişe etmeyin” diyemiyor. Oysa bundan önceki seçim anketlerinde Erdoğan hep “kazanacak” isim olarak çıkıyordu. Bazılarında belki kıl payı kazanıyordu, ama çoğunda açık ara kazanacağı görülüyordu. Bu kez öyle değil.

Erdoğan’ın en güvendiği araştırma ekibi hangisi bilemiyorum, ancak yayınlanan hiçbir ankette Erdoğan’ın kazandığı açıkça belirtilemiyor. İşte Erdoğan bu nedenle muhalefetin adayının bir an önce açıklanmasını istiyor. Şu anda muhalefetin kesinleşmiş bir adayı yok. Sadece kimi anket şirketlerinin şişirdiği balonla aday gösterilen iki belediye başkanı var. Buna bir de Kılıçdaroğlu’nu ve Demirtaş’ı ekleyerek anket yapanlar var. Saray yazarları üç dört adaya bölünen muhalefet adaylarının karşısında Erdoğan’ın açık ara önde olduğunu göstermeye çalışıyorlar. Oysa Erdoğan bunlara asla kanmıyor.

Karşısına kim olursa olsun bir aday çıkmadıkça yapılacak kamuoyu araştırmalarının sağlıksız sonuç vereceğini biliyor. Muhalefet bir aday belirlese Erdoğan rahatlayacak ve tek adaya karşı yapılacak kamuoyu araştırmalarının sonucuna bakacak. Peki, muhalefet aday belirledikten sonra Erdoğan hala seçilecek oranı yakalayamadığını görürse ne yapacak.

Elbette ilk hamle olarak kamuoyunu etkileyecek “daha da parlak müjdeler” üzerine yoğunlaşacaktır. Devletin kasası elinde, buradaki parayı son kuruşuna kadar harcayarak oyunu yükseltmeye çalışacaktır. Görünen o ki, herkese para dağıtarak da sonuca ulaşamayacaktır. O zaman önünde iki yol kalıyor.

BİRİNCİSİ: Üçüncü kez aday olamayacağı gerçeğini kabullenip, gürültü-patırtı çıkarmadan kenara çekilmek ya da milletvekilliğine aday olmak.

İKİNCİSİ: Muhalefetin parlamenter sisteme geçme vaadini kendisi sahiplenip seçimden önce hayata geçirmek.

Ataklı, “Ocak ve şubat ayı çok hareketle geçecek emin olun…” yorumunu da yazısına ekledi.

Yazının tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

HDP’li Buldan’ın ‘Aday’ Açıklaması Taktik mi Stratejik Karar Mı?

HDP Eş Genel Başkanı Buldan, partisinin Kars il kongresinde yaptığı konuşmada, “Şimdi herkesin dört gözle beklediği cumhurbaşkanı adayının kim olacağı meselesi. Biz HDP olarak en kısa zamanda kendi cumhurbaşkanı adayımızı Türkiye halklarıyla paylaşacağız. HDP kendi adayını çıkaracak, kendi adayını gösterecek ve seçimlere kendi adayıyla gidecek” demiş ve eklemişti:

“Bizim ne Cumhur İttifakıyla ne Millet İttifakıyla herhangi bir ortaklığımız yok. Ancak ilkesel yaklaşımlarımız var. Bunları zamanı geldiğinde oturup konuşabiliriz, müzakere edebiliriz, diyalog içinde olabiliriz. Ama HDP’nin şu anki kararı kendi adayıyla seçimlere girmektir.”

Buldan konuşmasının devamında, “Hiç kimse HDP’yi a ya da b partisine bağlamasın. HDP, Türkiye’de bir iradedir, büyük bir güçtür. Ve seçimlerde büyük bir oy oranıyla çıkmayı hedefleyen bir siyasi partidir.” ifadelerini kullanmıştı:

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ın adaylık açıklaması gündemdeki yerini koruyor.

Halkların Demokratik Partisi’nin de içinde olduğu Emek ve Demokrasi İttifakı geçen Cuma yayınladığı ortak deklarasyonda Türkiye’nin “tek adam rejiminden kurtulması” için Cumhurbaşkanlığı seçiminde mutabakatla belirlenmiş ortak aday seçeneğine daha yakın olduğunu ilan etti.

Ancak bu açıklamanın üzerinden 24 saat geçmeden HDP Eş Başkanı Pervin Buldan, partisinin il kongresinde cumhurbaşkanlığı seçimlerine kendi adaylarıyla gireceklerini açıkladı.

Buldan isim telaffuz etmese de bir süredir kulislerde HDP’nin kendi adayıyla cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılması halinde o ismin Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı iken tutuklanan ve yaklaşık 6,5 yıldır cezaevinde olan Gültan Kışanak olacağı görüşü dile getiriliyor.

Bugün İstanbul’da gazetecilerle bir araya gelen Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Erkan Baş, 5 Ocak’ta tüm bileşenlerin genel başkan düzeyinde katıldığı toplantıda isim konuşulmadığını söyledi.

TİP: “Eğilimimiz ortak adaydan yana hedefimiz tek adam rejimini yıkmak”

HDP’nin kendi kurullarında cumhurbaşkanlığı adayıyla ilgili bir karar almasının meşru olduğunu belirten Baş, kendilerinin sözkonusu toplantıdan sonra yayınlanan deklarasyondaki “ortak aday” vurgusundan ayrılmadıklarını dile getirdi.

Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı, “Toplantıda cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, kendi adayımızı çıkartma ihtimalini de gözettiğimizi ama ağırlığın, eğilimimizin ortak adaydan yana olduğunu söyledik. Bu, masada ortaklaştığımız görüştür. Tam olarak böyle yazıldı metinde. Şimdi daha sonraki gelişmeler, bizim açımızdan meşrudur. Kars’taki kongrede Pervin Hanım bir açıklama yaptı. Yapabilir, parti kararıdır, meşrudur. Bizim yorumumuz şu. Ortada bir cümle var. Halkı çaresiz bırakmamak üzere ortak adaydan yana ağırlık oluşturan bir görüşümüz var. Pervin Hanım, cümlenin ikinci bölümünün altını çizmiş. Doğru olan ortak adaydır ama seçime sayılı günler kala henüz bir görüşme yapılmamışken, henüz bize bir aday önerilmemişken, olası bir kötü senaryoda çaresiz kalmamız da kabul edilebilir bir şey değildir” ifadelerini kullandı.

“Tek adam rejimine son vereceğiz ve Cumhur İttifakı’nı parlamentoda azınlığa düşüreceğiz” diyen Erkan Baş, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın en önemli önceliğinin 15 Ocak’ta İstanbul Kartal’da düzenlenecek ilk açık hava toplantısında büyük bir kitleselliğe ulaşmak olduğunu belirtti.

Emek ve Özgürlük İttifakı’nda HDP ve TİP ile birlikte Emekçi Hareket Partisi (EHP), Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF) ve Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP) ve Emek Partisi (EMEP) de yer alıyor.

EMEP: “İttifak olarak alınmış bir karar yok, 20 Ocak’taki başkanları toplantısında konuşacağız”

Türkiye İşçi Partisi gibi seçimlere bağımsız olarak da katılma hakkı bulunan EMEP de şu an için ortak adaya daha yakın ama son kararını 17-18 Ocak’ta toplanacak Genel Yönetim Kurulu toplantısında verecek.

Buldan’ın çıkışıyla ilgili VOA Türkçe’den Hilmi Hacaloğlu’na konuşan üst düzey EMEP yetkilisi, “5 Ocak’ta toplantı yaptık. Sonuç bildirgesi var. Ne demişiz? Sorumluluklarımızın farkındayız, en geniş toplumsal mutabakatla aday belirleme konusunda daha yakınız.’ HDP’nin açıklaması, parti olarak kendisini bağlar. Bu konuyu 20 Ocak’ta Emek ve Özgürlük İttifakı genel başkanlar toplantısında konuşacağız. Beklense daha iyi olurdu. Ana görüşümüz, tek adamı geçersiz kılacak bir aday belirlemekti. Bu olmadığı takdirde birinci turda aday çıkarmaktı. Aday isimleri, süreç, müzakere süreci bir sonraki toplantıda konuşulacaktı. Dediğim gibi, bu şimdilik HDP’nin kararı. İttifak olarak alınmış bir karar yok” dedi.

Derya Kömürcü: “Herkesin kendi adayını çıkardığı senaryo muhalefet bileşenleri için kabus olur”

Türkiye İşçi Partisi ve Emek Partisi için çok da beklenmedik olan bu çıkış, HDP’nin Altılı Masa’ya kapıları tamamen kapatması anlamına mı geliyor? Kimi yorumcular bu çıkışı taktik olarak değerlendirirken stratejik bir hamle olarak görenler de az değil.HDP’nin çıkışını Altılı Masa’nın doğru okuması halinde seçimin muhalefete döneceğini vurgulayan Yöneylem Araştırma Genel Koordinatörü Derya Kömürcü, aksi halde muhalefetin büyük bir hayal kırıklığına uğrayabileceği görüşünde.

Derya Kömürcü ise, “2019 yerel seçimlerinde HDP aday çıkarmadı, başta İstanbul ve Ankara olmak üzere birçok önemli belediyeyi Millet İttifakı’nın kazanmasında pay sahibi oldu. Ancak bu stratejik katkı seçimden hemen sonra unutuldu hatta hiç yaşanmamış gibi bir tutum sergilendi. Şimdi Altılı Masa, HDP’nin ‘kendi adayımızı çıkaracağız ama seçimlere kadar da müzakereye açığız’ mesajını alırsa süreç bambaşka bir şekilde değişir. Altılı Masa’nın adayı HDP seçmeninin pozitif baktığı bir kişi olursa, HDP adayı son düzlükte Altılı Masa adayı lehine adaylıktan çekildiğini açıklayabilir. Bu hamlenin yaratacağı siyasal ve psikolojik üstünlük geride kalan tek muhalefet adayının kazanmasını sağlayabilir. Bu da HDP’yi Cumhuriyet’in ikinci yüzyılının ana aktörlerinden biri haline dönüştürür. Herkesin kendi adayını çıkardığı, cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kaldığı bir senaryo, tüm muhalefet bileşenleri için kabus olur” dedi.

Yüksel Genç: “HDP’nin seçime kendi adayıyla gitmesinin seçmeninde güçlü bir karşılığı var”

Sosyo Politik Saha Araştırmaları Merkezi adlı araştırma kuruluşunun bugün yayınladığı rapora göre, HDP seçmeninin yüzde 76’sı kendi adayıyla seçimlere katılmak istiyor.

Bu çalışmanın Buldan’ın çıkışından kısa süre önce tamamlandığını söyleyen Sosyo Politik Saha Araştırmaları Merkezi Koordinatörü Yüksel Genç, bu kararın HDP seçmenini seçime daha da motive edeceğini düşünüyor.

Genç, “Ben çıkışın taktik mi stratejik mi olduğunun değerlendirmesini henüz yapamam ama HDP’nin seçime kendi adayıyla gitmesinin seçmeninde güçlü bir karşılığı var. Bu karar o seçmenin daha çok seçimi hissetmesini sağlayacak. Seçim sürecinde bir özne olmak istiyorlardı, bu duygu daha da kuvvetlenecek. Şunu da unutmayın HDP seçmeni Millet İttifakı’ndan beklediği değeri görmediğini düşünüyor ve ‘çantada keklik’ olarak algılanmaktan rahatsız oluyordu. Bu kararla üçüncü bir güç olarak seçim sürecinde ‘biz de varız’ deme fırsatını yakaladılar. Artık her iki ittifak da HDP ve Kürtler’i daha fazla dikkate almak durumunda olacak” dedi.

Paylaşın

HDP’nin Kendi Adayını Çıkarması Seçimi Nasıl Etkiler?

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) üçüncü büyük partisi olan Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) Cumhurbaşkanı adayı adımı bir süredir partililer tarafından dillendiriliyordu. HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Kars’ta yaptığı konuşmada partisinin cumhurbaşkanlığı seçimine kendi adayıyla gireceklerini söyledi.

Cumhurbaşkanı adayının çok yakın zamanda açıklanacağını ifade eden Buldan, Cumhur İttifakı ya da Millet İttifakı ile ortaklıkları olmasa bile müzakerelere açık olduğunu da sözlerine ekledi.

Peki üçüncü bir yolun mümkün olduğunu sıklıkla dile getiren HDP’nin bu çizgiye gelmesindeki faktörler neler, seçim ikinci tura kalırsa HDP hangi ittifakı destekler?

Euronews Türkçe’den Dilek Gül’e konuşan Metropoll Araştırma Şirketi’nin kurucusu Özer Sencar, HDP’nin iki sebepten dolayı bu kararı aldığını söylüyor. Sencar’a göre bu kararın sebeplerinden biri HDP’nin Altılı Masa’nın seçim işini götüremediği düşüncesi, diğeri ise HDP’nin banka hesaplarının dondurulmasına muhalefetten tepki gelmemesi.

“Gerçek sebebini bilmiyoruz” diyen Sencar, “Fakat daha önceki açıklamalarında Ekrem İmamoğlu veya Kemal Kılıçdaroğlu aday olursa, biz aday çıkarmayız demişlerdi.” diyor. Sencar, HDP’nin bu adımıyla ilgili şu yorumda bulunuyor:

“Meral Hanım ve Mansur Yavaş için aynı destek söz konusu değildi, adaylarını çıkaracaklarını ifade etmişlerdi. Şimdi de toptan bir dahil söz konusu. Her ne kadar gerçek sebebini bilmesek de bana göre birincisi HDP, Altılı Masa’nın seçim işini götüremediğini düşünüyor. Aday belirleyememeleri, kampanya yapamamaları bir sebep. Altılı Masa’nın bir adayı yok, Meral Hanım da Kemal Kılıçdaroğlu için direniyor.

Eğer direnmeseydi, Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı altı ay önce açıklanırdı. İkincisi ise hukuki ve doğru olmayan bir kararla HDP’nin parasını dondurdular. Ve muhalafetten bir ses çıkmadı, tepki vermediler. En azından Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu konuda tepki vermesi gerekiyordu. HDP aynı zamanda Millet İttifakı’nın seçimlerde şansını küçük görüyor, çünkü kendi aralarında ittifak yapamıyorlar. ”

”Erdoğan’dan gelen tehdit HDP’yi böyle bir cevap vermeye zorlamış olabilir”

Özer Sencar’ın bir başka tezi ise HDP, Altılı Masa’yı desteklemekten veya Altılı Masa ile görünmekten vazgeçti.

Erdoğan’ın HDP’ye “para cezası ile bir mesaj verdiğini” dile getiren Sencar, ”Erdoğan HDP’nin muhalefeti desteklemesini istemiyor” diyor:

“HDP de bu mesajı aldı ve Altılı Masa’yı desteklemekten veya Altılı Masa ile görünmekten vazgeçti. Bu da Erdoğan’a yönelik bir mesaj olabilir, çünkü Erdoğan HDP’nin muhalefet ile yakınlaşmasını engelleme çabasında. Yani bir çok faktör bir arada, hem muhalefet partilerinin HDP ile müzakere etmemesi, hem de Erdoğan’dan gelen tehdit onları böyle bir cevap vermeye zorlamış olabilir.”

Aday kararının, HDP oylarının muhalefet tarafından garanti gibi görülmesinin bir tepkisi olarak alındığını düşünen Özer Sencar, seçimin ikinci tura kaldığını ve Kürt seçmenin de kazanacak adaydan yana tavrını koyacağını dile getiriyor:

‘’HDP ile konuşmaktan korkuyorlar ama oyunu istiyorlar. Hatta Altılı Masa sempatizanları HDP’nin oylarını Kılıçdaroğlu açısından ceplerinde görüyorlar. Buna bir tepkide olabilir HDP’nin aday çıkarması. Eğer aday çıkarırlarsa seçim ikinci tura kaldı demektir. Erdoğan’ın birinci turda kazanacak oyu yok, Kılıçdaroğlu’nun da birinci turda kazanacak oyu yok ama onlar HDP oylarına güveniyorlardı.

Şimdi o da gitti. Dolayısıyla seçim ikinci tura kaldı. Ve ne olacağının bir çok bilinmeyeni var. Sahneden çekilmiş bir İmamoğlu yok, aday olursa İYİ Parti de destekler, HDP de… İkinci tura HDP’nin kalması söz konusu değil ve çıkacak adaya göre tavır alacak. Ama Kürt seçmenle ilgili şu bir gerçek, seçilmeyecek adayın arkasında durmazlar. Seçilecek adaya oynarlar. Eğer muhalefet seçilme şansı olan bir aday çıkarırsa Kürtler destekler.’’

”Nasılsa oylar bize denilip, HDP’ye kıymet verilmiyordu. HDP, buna cevap vermiş oldu”

HDP’nin kendi adayıyla seçime girmesini değerlendiren Sencar, muhalefetin oyunu istedikleri partiye gerekli nezaketi gösteremediğinden, HDP’nin kendileri açısından doğru bir hamlede bulunduğu görüşünde.

‘’Eğer demokratik bir düşünce ya da HDP’li olarak olaya bakarsanız yapılması gereken tam da buydu.” diyen Sencar, muhalefetin HDP’nin oyunu cebinde gördüğünü ve HDP’ye kıymet vermeden oylarını istediğini belirtiyor.

Muhalefetin HDP’ye yönelik bu tavrını “saygısız” olarak niteleyen Sencar, “HDP’liler buna bir şekilde cevap vermiş oldular. Kendileri açısından doğru bir hareket. Ama muhalefet birisinden oy istiyorsa, onunla kamuoyu önünde itibar kazandıracak şekilde görüşmek zorunda. Bunu göremediler maalesef… Oyunu istedikleri partiye gerekli nezaket ve saygıyı gösterdikleri kanaatinde değilim.’’ yorumunda bulundu.

Kürt meselesi üzerine çalışmalar yürüten Gazeteci-Yazar Dr. Ecevit Kılıç ise HDP’nin aday kararını net bir tavır olarak okuyor.

Bu karardan dönüşü ise Millet İttifakı’nın doğrudan HDP’yi ortak aday görüşmelerine dahil etmesi ve aday üzerinde de bir anlaşmanın sağlanmasıyla mümkün olabileceği görüşünde:

”Öncelikli olarak Pervin Buldan’ın açıklamasını ilk gördüğümde nihai bir kararmış gibi algılamadım. Millet İttifakı’nın kendilerine yönelik tavrına bir rest gibi okudum. Ancak sözlerin çıktısını alıp tamamına bakınca net bir karar olduğu anlaşılıyor. Ya da Pervin Buldan’ın bu kadar sert algılanabileceğini hesaba katmadığı söylenebilir. Ama öyle olmadığı da açık.

O nedenle bu kadar net bir kararın dönüşü olur mu sorusu burada öncelikli hale geliyor… Mümkün elbette. Millet İttifakı’nın doğrudan HDP’yi ortak aday görüşmelerine dahil etmesiyle mümkün. O da yetmiyor adayın üzerinde de anlaşma lazım. Tabii, bütün bunlar Millet İttifakı’nın adayını HDP’den önce açıklaması durumunda geçerli. HDP daha önce adayını açıklarsa zaten bu tartışma boşa çıkmış oluyor.”

Dr. Ecevit Kılıç’a göre HDP bu hamlesiyle, Kürt sorunu ve çeperindeki meselelerin nasıl çözüleceğinin seçim sonrasına bırakılmasını da ortadan kaldırdı.

”HDP, bu kararın ilanıyla bir şeyi ortadan kaldırdı. Kürt seçmenin gözünde makul da olsa HDP olmadan belirlenecek bir adayı, Kürtlerin destekleme seçeneği devredışı kaldı. HDP bunu ilan etti. Deyim yerindeyse el yükseltti. Çünkü Millet İttifakı’nın genel anlayışı HDP’nin keskin bir şekilde ittifaktan uzak tutulması ama el atından görüşmelerin sürmesi üzerine kurulu. Bu görüşmeler de ağırlıklı olarak CHP, biraz da DEVA üzerinden yürütülüyor. Çıkan sonuç da, aday belirlemede HDP’nin de hassasiyetlerinizi dikkate alacağız şeklindeydi. Peki, sonrası? Yani Kürt sorunu ve çeperindeki meselelerin nasıl çözüleceği ise hep seçim sonrasına kalıyordu. HDP bütün bu süreci ve diyalog şeklini ortadan kaldırdı.”

”Anketlere bakıldığında muhtemel aday Gültan Kışanak”

Dr. Ecevit Kılıç, HDP’nin aday isim konusunda ise anketlere bakarak bir yorumda bulunuyor ve muhtemel adayın cezaevinde oan Gültan Kışanak olduğunu ifade ediyor.

”HDP, Buldan’ın verdiği bu kararı hayata geçirip bütün Kürtlerin ve hatta başka çevrelerin etrafında toparlanacağı bir aday gösterirse Millet İttifakı’nın ilk turda seçimi kazanma olanağını tamamen ortadan kaldırıyor. HDP de bütün partiler gibi anketler yaptırıyor. Muhtemelen isim bazında da yaptırıyordur. Aday olarak Gültan Kışanak isminin bu kadar çok telaffuz edilmesinin bu anketlerin sonucu olduğunu düşünüyorum.”

Kılıç’a göre seçimin ikinci tura kalması, Kürt oylarının belirleyiciliğini daha da artıracaktır.

Birinci turda olmasa bile ikinci turda “Seçimin kaderini HDP belirleyecek” diyen Dr. Ecevit Kılıç, o zaman sadece Millet İttifakı’nın değil iktidarın da ne dediğinin önemli hale geleceğini vurguluyor:

‘İktidar açısından düşündüğümüzde, altı yıldır süren güvenlik bazlı politikalar var, HDP’nin parası bloke edildi ve kapatma davası da sürüyor. Hatta seçimden önce sonuçlanma ihtimali de hayli yüksek. Cumhur İttifakı yani iktidar bu süreçte bütün bunlardan geri adım atabilir. Ki, bence bazı işaretleri var. Güvenlik politikalarını azaltıp, siyasi ve yargı hamleleriyle baskılama gibi. Kürtlerin desteğini getirmezse de çekimser kalmalarına neden olabilir.

İktidarın bunlar olmadan da kaybı azaltma noktasında bazı adımlar attığını görmek mümkün. HDP’nin parasının bloke delmesiyle beraber Hüda-Par’la yeniden görüşmelerin başlamasıyla belli ki iktidar Güneydoğu’daki muhafazakar Kürt oylarını korumaya çalışıyor. Yine Ayhan Bilgen üzerinden de Batı’daki Kürt muhafazakar oyların kaybını azaltma çabası var. Millet İttifak’ı yani muhalefet açısından baktığımızda bunların hiçbirinden söz edemeyiz. Kürtlere yönelik bütün vaatleri seçim sonrasına kalıyor.”

Birçok siyasi analist, HDP’nin bu adımı sonrası 2023’ün Haziran ayında yapılması planlanan seçimlerin ikinci tura kalacağı görüşünde hem fikir.

Paylaşın

Seçimler Yaklaşırken Ekonomideki Adımlar AK Parti İçin Oya Dönüşür Mü?

Aksoy Araştırma’dan Ertan Aksoy, iktidarın uzun süredir toplumdaki ihtiyaçları ve karşılanmaları halinde oy getirme potansiyeli olan başlıkları belirleyip ona göre adımlar attığını belirterek adalet veya özgürlük gibi başka alanlardaki ihtiyaçlardan ziyade ekonomik alandaki ihtiyaçların öncelendiğini söylüyor.

Ekonomist Güldem Atabay, her ne kadar EYT ya da ücretlere yapılan zamlar gerekli de olsa bu tür popülist harcamaların bütçe üzerindeki maliyetleri yükselttiğine işaret ederek sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Seçim sonrasına dair çok büyük ekonomik riskler şu anda ötelenmekte. Başta çok yükselmiş enflasyonu düşürmenin yaratacağı maliyet olmak üzere; sorunların çözümüne yönelik ihtiyaçlar başka, seçim öncesi açıklanan ve açıklanacak önlemlerle ekonominin daha da bozulması bambaşka iki süreç. Yani bugünkü önlemler ötelenen dertlere çare değil aksine onları sertleştirici ve akut hale getirici şekilde ilerliyor ne yazık ki.”

Türkiye’de seçimin yaklaşmasıyla birlikte hükümetin ekonomide seçmenleri kazanmaya yönelik adımları sıklaştı. Anketlere göre istediği yüzde 50 artı 1 oy oranına ulaştığını hâlâ göremeyen hükümet ise ekonomide farklı adımlar ve projelerle oylarını artırmaya çalışıyor.

Bu çerçevede düşük gelirliler için sosyal konut projesi, KYK faizlerinin silinmesi, Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) için emeklilik hakkı tanınması, asgari ücrete yüksek oranlarda zam, emekli ve memurlara önce yüzde 25 tepkilerin gelmesinin ardından ise yüzde 30 zam gibi çeşitli adımlarla sandıkta çoğunluk hedefleniyor. Son olarak dün açıklanan orta gelirliler için konut projesi ile de ilk etapta 100 bin ailenin konut edinmesinin amaçlandığı belirtiliyor.

Ancak sandıkta Cumhur İttifakı’na ne kadar oy kazandıracağı henüz çok net olmayan bu adımların, seçim sonrasında ekonomik göstergeleri daha da bozma tehlikesine işaret ediliyor.

AK Parti’nin geçen yıldan bu yana uyguladığı Yeni Ekonomi Politikası kapsamında enflasyon 2022 boyunca çok yüksek bir seyir takip etmişti. Uzmanlara göre 2023 yılı da yoksulluğun ve belirsizliğin artacağı bir yıl olacak.

İktidarın adımları hangi kesimlere yönelik?

Peki iktidarın çeşitli alanlarda attığı bu adımlar hangi kesimlerden oy almaya yönelik ve istenen etkiyi yaratabiliyor mu?

DW Türkçe’den Gülsen Solaker’in aktardığına göre, son adımların seçmendeki etkisini sık aralıklarla ölçen Aksoy Araştırma’dan Ertan Aksoy, iktidarın uzun süredir toplumdaki ihtiyaçları ve karşılanmaları halinde oy getirme potansiyeli olan başlıkları belirleyip ona göre adımlar attığını belirterek adalet veya özgürlük gibi başka alanlardaki ihtiyaçlardan ziyade ekonomik alandaki ihtiyaçların öncelendiğini kaydediyor.

Aksoy’a göre hükümetin bu adımları toplumun büyük kesimleri tarafından olumlu bulunuyor. Bu beğeninin oya yansıması konusunda ise durum daha farklı. Aksoy bu farkı şöyle açıklıyor:

“Bu adımların her birinin toplum genelindeki algısı çok olumlu. Ama bunların toplamı bir oy hareketine anlamlı oranda dönüşmüyor. Hiç etkilemiyor demiyorum ama bizim ölçümlere göre sınırlı etkisi var. Çünkü toplumun ekonomik bir vaatten faydalanması ile oyuna etki etmesi aynı şey değil. Bu düzeyde uzun süreli bir ekonomik kriz ve bu düzeyde bir yoksullaşma olmasaydı, yani bu adımlar normal zamanda atılsaydı daha anlamlı katkı verebilirdi.”

Aksoy, halkta yakın geleceğe dair “ülke topyekûn iyiye gidecek, ekonomi düzelecek” düşüncesinin oluşmadığını; çünkü her kesimin krizden etkilendiğini belirterek “Bu değişmediği sürece oy davranışında çok büyük bir değişiklik olmayacaktır” diyor.

Asgari ücrete yapılan son zammın birkaç ay sonra enflasyon karşısında eriyeceğine yönelik görüşler de var. Buna karşılık hükümetin Nisan sonu ya da Mayıs ortası yapılacak bir seçim öncesinde ara zam yapabileceği de kulislerde dillendirilen iddialar arasında.

Aksoy da geçen sene yapılan büyük asgari ücret artışının bir müddet sonra eridiğini ve Mayıs 2022’de oy kaybına dönüştüğünü hatırlatarak bu sene de aynı durumun yaşanabileceğini “Mayıs ayı itibariyle iktidarın bugün lehine olan durum aleyhine dönmüş olabilir” sözleriyle anlatıyor.

Ekonomideki son tablo ne durumda?

Uzmanlara göre hükümetin ardı ardına attığı ve seçime kadar devam etmesi beklenen bu tür adımların seçmen davranışına etkisini ölçebilmek için ekonomideki son tabloyu da görebilmek gerekiyor.

Ekonomist Güldem Atabay, Türkiye ekonomisinin uzun süredir biriken sorunları bulunduğunu söyleyerek bunların bazılarını verimlilik artışının olmayışı, ihracat odaklı büyümeye karşılık ithalata bağımlılığının azaltılamayışı, teknolojik ürünlerde atılım yapılamayışı, işsizlik açısından ise sadece sanayi üretiminin düşük ücretle çalıştırdığı iş olanaklarının olması ve başka alternatiflerin geliştirilememesi olarak sıralıyor.

Geçen sene faiz indirimleriyle beraber devreye sokulan yeni ekonomi modelinin son 12 ayda yarattığı yıpranmanın ise çok büyük maliyeti olduğuna dikkat çeken Atabay, şöyle konuşuyor:

“Bu son açıklanan önlemler ile Türkiye ekonomisinin gerçek sorunlarına çözüm adımları ihtiyacı ya da bunların ne olması gerektiği arasında 180 derece fark var. Yani hiçbir alakası yok. Bu son açıklanan önlemleri tamamen seçim yatırımı olarak değerlendiriyorum.”

İktidarın bir süredir asgari ücreti enflasyon üstünde artırdığını, memur ve emekliyi ise daha geri planda tuttuğunu belirten Atabay, bu farkın önemini Sosyal Politikalar ve Çalışma Ekonomisi Uzmanı Aziz Çelik’e atıfla şöyle açıklıyor:

“Aziz Bey’in dediği gibi asgari ücrete yüksek zamla SGK gelirlerinizi arttırıyorsunuz. Memur ve emekli maaşı artışını ise bunun altında tutuyorsunuz çünkü bu para sizden çıkıyor. Aradaki farkı ise EYT’lilere ödeyeceksiniz.”

Yaklaşık on senedir asgari ücretin enflasyon üzerinden daha fazla artırıldığına dikkat çeken Atabay, “Bu yüzden Türkiye’deki çalışan nüfusun neredeyse yüzde 50’si asgari ücret ve etrafında şekilleniyor. Memur ve emeklinin ücretleri ise daha geride. Bu bir AK Parti ekonomi yönetim politikası ve ‘ben verdim, ben aldım’, ‘yüzde 25’i yüzde 30 yaptım’ şeklinde ulufe dağıtma gibi bir yönetimle karşı karşıyayız” diyor.

Ekonomideki adımların sandığa yansıması ne olur?

Aksoy yaptıkları anketlerden çıkan sonuçlara göre; tüm sosyoekonomik statü gruplarında yani alt, orta, orta üstü ve üst sosyoekonomik statü gruplarının tamamında bir “yoksullaşma” tespit ettiklerini belirterek bunu hem araştırmaya katılanların beyanları hem de tüketim davranışları üzerinden ayrı ayrı okuyabildiklerini kaydediyor.

Tüm sosyoekonomik statü grupları içindeki en üst gelir ve gelire ve eğitime sahip olan A grubunun yüzde 40’ının kendini orta, orta altı gelir grupta gördüğünü belirten Aksoy, sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Bu durum diğer gruplarda da geçerli. Yani orta gelir grubu kendini alt gelir grubunda, alt gelir grubu da derin yoksulluk içerisinde görüyor. Her ekonomik krizin büyük etki ettiği bir alan vardır, belirli bir sektörü vurabilir. Ama bu ekonomik kriz neyi vurdu derseniz; topyekûn bir yoksullaşma yarattı.”

Aksoy, hükümetin attığı adımların palyatif, yani geçici çözümler olduğunu ve içinde bulunulan krizin şartlarını ve yoksullaşmayı kökten değiştirmediğine işaret ederek bir yıl içinde hane halkının durumundaki değişikliği şöyle aktarıyor:

“Geçen sene bu zamanlarda panik alışverişlerine rastlamıştık. Yani insanlar zam gelecek diye daha fazla almaya çalışıyordu. İleriki aylarda ise bu çoklu alıma para yetmemeye başladı ve alamaz oldular. Daha sonraki evrede ise insanlar aynı miktarda aynı ürünü tüketebilmek için kaliteli olandan kalitesiz olana geçmeye başladı. Son evrede ise insanlar bu kalitesiz tüketimi de ayakta tutabilmek için borçlanmaya çalışıyor.”

Seçim sonrası acı fatura mı?

Araştırmalarda halkın bir numaralı sorun olarak gösterdiği ekonomik kriz için atılan bu adımların kalıcı çözüm olup olmadığı da ayrı bir tartışma konusu. Uzmanlara göre kalıcı çözümün aksine seçmenleri memnun etmeye yönelik popülist tedbirler daha sonra halka acı fatura olarak dönebilir.

Ekonomist Atabay’a göre her ne kadar EYT ya da ücretlere yapılan zamlar gerekli de olsa bu tür popülist harcamaların bütçe üzerindeki maliyetleri yükselttiğine işaret ederek sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Seçim sonrasına dair çok büyük ekonomik riskler şu anda ötelenmekte. Başta çok yükselmiş enflasyonu düşürmenin yaratacağı maliyet olmak üzere; sorunların çözümüne yönelik ihtiyaçlar başka, seçim öncesi açıklanan ve açıklanacak önlemlerle ekonominin daha da bozulması bambaşka iki süreç. Yani bugünkü önlemler ötelenen dertlere çare değil aksine onları sertleştirici ve akut hale getirici şekilde ilerliyor ne yazık ki.”

Muhalefetin vaatleri karşılık buluyor mu?

Her ne kadar muhalefet partileri ekonomi alanındaki vaatlerini açıklamaya başlasalar da şu ana kadar toplumda büyük bir umut yaratabildikleri yönünde güçlü veri yok.

AK Parti’nin çok uzun yıllar büyük seçmen gruplarını “ülkeyi iyi yönettiğine ve gelecekte de iyi yöneteceğine” ikna ettiğine dikkat çeken Aksoy, bu nedenle birçok ölçüme göre toplumun yüzde 70’inin en az bir kere AK Parti’ye oy verdiğini kaydediyor. Ancak bu durumun artık tersine döndüğünü ve seçmen davranışlarını etkileyen altı temel başlığın beşinde halkın muhalefetin daha iyi yöneteceğini düşündüğünü aktarıyor.

Muhalefet partilerinin AK Parti’nin yaklaşık yüzde 29-30 civarındaki çekirdek seçmenini değil de AK Parti’den kopan yüzde 40’lık kesime pozitif bir kampanya ile seslenmesinin önemine işaret eden Aksoy, şöyle konuşuyor:

“Burada esas olan şey insanlara içinde bulunduğu sorunları tekrar etmek olmamalı. Söylemin merkezinde sorunlara dair somut, basit çözüm önerilerinin olması lazım. Bu önerilerin de karmaşık olmaması gerekiyor.”

Paylaşın

Erdoğan, Erken Seçim İçin Meclis’i Feshedebilir Mi? Uzmanlar Yorumladı

Prof. Ece Göztepe Çelebi, konuyla ilgili yapılan açıklamaların gerçeğin yarısını ifade ettiği görüşünde. Çelebi’ye göre, Cumhurbaşkanı erken seçim kararı alabilir ve bu anayasal bir haktır fakat ikinci döneminde olan Cumhurbaşkanı üçüncü kez yeniden aday olamaz. 

Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Serap Yazıcı, Anayasanın 116. maddesindeki ”Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde, Cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir.” cümlesine dikkat çekiyor.

18 Haziran’da yapılması beklenen 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin AK Parti tarafından öne çekilebileceğine dair tartışmalar kulislerde farklı seçim tarihlerinin konuşulmasına neden oluyor. Buna göre olası erken seçim tarihleri Ankara kulislerine göre 9 Nisan, 30 Nisan ve 14 Mayıs…

Altılı Masa, 6 Nisan’dan önceki bir tarihte seçim kararı alınması durumunda destek vereceğini, fakat sonraki tarihler için bir desteğinin söz konusu olmayacağını açıkladı.

Partisinin grup toplantısında konuşan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ise erken seçim iddialarına ilişkin “Genel seçimler ister zamanında yapılsın isterse erkene alınsın. Biz iki seçeneğe de varız ve hazırız” dedi.

Konuyla ilgili AK Partili kurmaylardan da açıklamalar geldi. AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, partisinin Merkez Yürütme Kurulu toplantısı sonrasında yaptığı basın açıklamasında seçimlerin zamanında yapılması yönünde iradeleri olduğunu ifade etti.

Fakat ‘’Çıkabilecek bazı sıkıntılar, vatandaşlarımızın yurt dışında seyahat dönemi olması, çeşitli şekillerde ülkemizde hareketliliğin yaşandığı dönem olması sebebiyle değerlendirme yapılıyor’’ diye de sözlerine eklemede bulundu.

Olası bir durumda seçim tarihinin erkene alınmasının Anayasa ve seçim mevzuatındaki olabilirliği de merak konusu.

“Cumhurbaşkanımızın yeni sistemdeki ilk dönemidir”

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hamza Dağ iki türlü seçime gitme imkanından bahsediyor:

‘’Birisi, Meclis’in 360 milletvekiliyle karar almasıyla, diğeri, Cumhurbaşkanının Meclis’i feshetmesiyle. Dolayısıyla 18 Haziran değil de başka bir tarih durumu söz konusu olacak olursa bunlardan birisi uygulanabilir. Muhalefet yokum derse kendileri bilir.”

Hamza Dağ ayrıca Erdoğan’ın adaylığıyla ilgili tartışmalara ilişkin “Cumhurbaşkanımızın yeni sistemdeki ilk dönemidir” diye konuştu.

Peki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Meclis’i fesh etme yetkisi var mı? Ya da muhalefet erken seçim desteği vermezse, hükümet nasıl bir yol izleyecek?

Euronews Türkçe’den Dilek Gül’e konuşan Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı ve Anayasa Hukuku Profesörü Ece Göztepe Çelebi, konuyla ilgili yapılan açıklamaların gerçeğin yarısını ifade ettiği görüşünde.

Çelebi’ye göre, Cumhurbaşkanı erken seçim kararı alabilir ve bu anayasal bir haktır fakat ikinci döneminde olan Cumhurbaşkanı üçüncü kez yeniden aday olamaz.

Bir diğer seçenek, eğer Meclis’te 360 yeter oyu sağlanır, Meclis erken seçim kararı verirse Cumhurbaşkanının üçüncü kez aday olmasının önünde bir engel yok.

‘’Anayasa’nın 116’ncı maddesinin ilk fıkrası TBMM’nin seçimlerin yenilenmesini düzenliyor. Ama bunun için 2017 değişikliğiyle nitelikli bir karar yeter sayısı aranıyor. Bu da Anayasa değişikliği için gerekli olan minimum üye tam sayısının beşte üçü yani 360 oy. Eğer Meclis erken seçim kararı verirse Cumhurbaşkanlığı seçimi de beraber yapılıyor. İkinci fıkrası Cumhurbaşkanın da seçimlerin yenilenmesine karar verebileceğini söylüyor.

Bunun için herhangi bir gerekçe bildirmesi gerekmiyor. Bu durumda da TBMM Genel Seçimi ile Cumhurbaşkanlığı seçimi beraber yapılıyor. Bu ikisi birbirine eşmiş gibi görünen yetki. Fakat sonuçları farklı. Eğer Cumhurbaşkanı ikinci dönemindeyse ki bizde 2014-2018 dönemlerinde seçilen kişi aynı kişi, Meclis’in erken seçim kararı vermesi halinde Cumhurbaşkanı üçüncü kez aday olabiliyor.

Ama eğer seçimlerin yenilenmesine kendi karar verirse ve ikinci dönemindeyse, bu sefer üçüncü defa aday olma şansı yok. Herkes gerçeğin yarısını söylüyor. Elbette Cumhurbaşkanı’nın ülkeyi seçime götürmesi anayasal haktır ama bu bir yarım gerçektir. Bu durumda Cumhurbaşkanı aday olamaz.’’

Gelecek Partisi İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Serap Yazıcı da muhalefet destek vermedikçe Meclis’in seçimleri yenileme kararını alamayacağını şu sözlerle anlatıyor:

”Çünkü Cumhur Blokunun (AKP+MHP+BBP) Meclisteki toplam sandalye sayısı 336 olup yenileme kararını verebilmek için bu blokun 24 milletvekilinden gelecek desteğe ihtiyaçları var. Bu sağlanamadığı takdirde seçimlerin yenilenmesinin yegâne yolu, Cumhurbaşkanının 116. maddenin 3. fıkrasına dayanarak karar vermesidir. Ancak Cumhurbaşkanı bu yetkiyi kullandığında üçüncü bir kez daha aday olması mümkün değildir. Böylece Cumhurbaşkanı, vereceği yenileme kararıyla görev süresini kısaltmış olacak; bir daha aday da olamayacaktır.”

Anayasa Hukuku Profesörü Ece Göztepe Çelebi, muhalefetin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın aday olmanın koşullarını taşımadığını gündeme getirmesi durumunda ise gidebileceği tek yerin Yüksek Seçim Kurulu olduğunu söylüyor. Ve Yüksek Seçim Kurulu’nun da iki seçeceğinden bahsediyor:

‘’Meclis Başkanı Mustafa Şentop, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi’nin 2022 yılının nisan ayında yayımlanan 50. sayısında kırk sayfalık bir makale kaleme aldı. Şentop’un makalesine göre 2017’de hükümet sistemi değiştiği için cumhurbaşkanı ilk defa 2014’te değil, 2018’de seçildi. Dolayısıyla 2023 seçimlerindeki adaylığı da üçüncü değil ikinci adaylığı. Yani diyor ki 2018 ilk görev süresi.

Şimdi Cumhurbaşkanı erken seçim kararı verdi, aynı zamanda da aday benim dediğinde muhalefet bu anayasaya aykırı derse gidebileceği yer Yüksek Seçim Kurulu olacak. Ve muhalefet diyecek ki bu kişi aday olmanın koşullarını taşımıyor. YSK’nın da iki seçeneği var; ‘Evet Anayasa’ya aykırı, sen aday olamazsın Erdoğan’ diyecek ya da ben de Şentop’un makalesini okudum, ‘aday olabilir’ diyebilir.

O zaman YSK kararına karşı ne yapılabilir? YSK kararlarına karşı Anayasa Mahkemesi’ne gidilemiyor. O zaman elimizde AİHM kalıyor gibi görünse de o da yok. Çünkü AİHM’nin birinci protokolünün üçüncü maddesi genel seçimler ve parlamentoya ilişkin seçimleri kapsıyor. Cumhurbaşkanlığı seçimleri bu kapsamda değil. Dolayısıyla Cumhurbaşkanının adaylığı konusunda gidilebilecek iç hukuktaki tek merci YSK, ama onun kararına karşı gidilebiecek bir dış makam yok.’’

Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Serap Yazıcı, Anayasanın 116. maddesindeki ”Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde, Cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir.” cümlesine dikkat çekiyor.

Ve Anayasa koyucunun Cumhurbaşkanının sadece iki kez seçilebileceğini öngören 101. maddenin 2. fıkrasına bir istisna getirdiğini ifade ediyor. Detaylarını ise şu denklemde açıklıyor:

”Anayasamızın 116. maddesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne ve Cumhurbaşkanına seçimleri yenileme yetkisini tanımıştır. Maddenin ilk fıkrası, bu yetkiyi Türkiye Büyük Millet Meclisi yönünden; 2. fıkrası ise Cumhurbaşkanı yönünden düzenlemiştir. Bu organlar, seçimleri yenileme yetkisini kullandıkları takdirde Cumhurbaşkanlığı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimleri birlikte yapılacaktır.

Ancak anayasa koyucu, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bu yetkiyi kullanmasını nitelikli çoğunluk şartına bağlamıştır. Meclis, seçimleri yenileme kararını üye tamsayısının beşte üçü olan 360 milletvekiliyle alabilecektir. Dahası Anayasanın 116. maddesinin 3. fıkrasına göre Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu yetkiyi Cumhurbaşkanının ikinci döneminde kullanırsa Cumhurbaşkanı için üçüncü bir kez daha aday olma imkânı doğacaktır.

Bu hüküm şöyledir: “Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde, Cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir.” Böylece anayasa koyucu, Cumhurbaşkanının sadece iki kez seçilebileceğini öngören 101. maddenin 2. fıkrasına bir istisna getirmiştir.

Bu istisnanın amacı, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin seçimleri yenileme kararı vererek ikinci dönemindeki bir Cumhurbaşkanının görev süresini kısaltmasını önlemektir. Bu, 2017 Anayasa değişikliğinin Cumhurbaşkanı ekseninde hazırlandığını gösteren önemli bir husustur. Burada üzerinde durulması gereken en önemli konu, Cumhurbaşkanının 116. maddenin 2. fıkrasına dayanarak Meclis seçimlerini yenilemesi halinde kendisi için üçüncü bir kez daha aday olma yolunun açılmayacağıdır.”

Paylaşın

AK Parti Seçimi Öne Çekmek İçin Harekete Geçti

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile MHP Lideri Bahçeli’nin, yılbaşından birkaç gün önce yaptığı görüşmede de seçimlerin öne alınması konusunda uzlaştığı kulislere yansımıştı. AK Parti, normal zamanı 18 Haziran 2023 olan cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçimini öne çekmek için harekete geçti.

AK Parti Merkez Yönetim Kurulu (MYK) toplantısında, seçimlerin 9 Nisan’dan sonra, 18 Haziran’dan önceki bir  tarihte yapılmasına dönük alternatif senaryolar ele alındı.

30 Nisan, 7 Mayıs seçeneklerinin de değerlendirildiği MYK’de kesin karar alınmamakla birlikte ağırlıklı görüş, seçimlerin 14 Mayıs’ta yapılması yönünde oldu.

Normal takvime göre 18 Haziran’da yapılması gereken seçim tarihinin, üniversite sınavları ile çakışması, cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunun Kurban Bayramı’na denk gelmesi, hac ve okulların tatil olması gibi nedenlerle, AK Parti’de uzun süredir seçimlerin öne alınacağı konuşuluyordu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile MHP lideri Devlet Bahçeli’nin, yılbaşından birkaç gün önce yaptığı görüşmede de seçimlerin öne alınması konusunda uzlaştığı kulislere yansımıştı.

Erdoğan’la son görüşmesine kadar seçimlerin hep “zamanında” yapılacağını söyleyen Bahçeli de dünkü grup toplantısında, “Cumhurbaşkanı ve milletvekili genel seçimleri ister zamanında ister erkene alınsın biz iki seçeneğe hazırız. Seçim kararının alınabilmesi için ya 360 vekilin oyu ya da Cumhurbaşkanımızın Türkiye’yi seçime götürmesi lazımdır. İki yol da hukukidir” diyerek ilk kez seçimlerin öne alınacağının sinyalini verdi.

MYK’de seçim sunumu yapıldı

Cumhurbaşkanı Erdoğan başkanlığında Pazartesi günü yapılan AK Parti MYK toplantısında, Seçim İşleri Başkanı Ali İhsan Yavuz, seçim hazırlıkları ve seçimin öne alınması halinde takvimin nasıl işleyeceğine ilişkin sunum yaptı.

Edinilen bilgiye göre, toplantıda ittifak sisteminde değişiklik de öngören yeni seçim yasasının yürürlüğe gireceği tarih de dikkat alınarak, 9-18 Haziran tarihleri arasına denk gelen pazar günlerine göre alternatif senaryolar masaya yatırıldı.

Toplantıda, Ramazan ayı olması ve 21-23 Nisan’ın da bayrama denk gelmesi nedeniyle, en erken 30 Nisan tarihi en geç de 28 Mayıs tarihleri tarihlerinde seçim yapılabileceği değerlendirmesi yapıldı. Erdoğan-Bahçeli görüşmesinde 30 Nisan tarihinde uzlaşma sağlandığı iddiaları kulislere yansımakla birlikte AK Parti MYK’de bazı üyeler, 30 Nisan’da seçimin yapılması halinde, kampanya dönemi büyük oranda Ramazan ayına denk geleceği  için hem mitinglerde hem de sahada çalışma yapmakta zorlanılacağı görüşünü dile getirdi.

Toplantıdan sonra BBC Türkçe’den Ayşe Sayın’a değerlendirmede bulunan bir üst düzey bir AK Partili, Ramazan ayında kampanya yürütmenin son derece zor olacağına işaret ederek, “Seçim tarihine ilişkin bir karar alınmadı, en elverişli tarihler ne olabilir, onlar değerlendirildi. Ama seçimlerin kesinlikle 30 Nisan’da yapılmayacağını söyleyebilirim” dedi.

14 Mayıs ağırlık kazandı

7 Mayıs tarihi üzerinde yapılan simülasyonlarda ise cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kalması halinde, Cuma gününe denk gelen 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı nedeniyle üç gün tatil olacağı için seçmen hareketliliği olabileceği tespiti yapıldı.

MYK’de, hem Demokrat Parti’nin 1950’de iktidara geliş yıldönümü olması nedeniyle simgesel önem taşıyan, hem de cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tur ihtimali hesap edilerek, ağırlıklı görüş seçimlerin 14 Mayıs’ta yapılması yönünde oldu. Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kalması halinde ikinci tur 15 gün sonra, yani 28 Mayıs’ta yapılacak.

Bu tarihlerde, tatil, hac veya bayram gibi etkenler olmayacağı değerlendirmesi yapıldı.

‘Seçim kararını Erdoğan alabilir’

Toplantıda seçim tarihi ile ilgili muhalefetin tutumu da değerlendirildi. CHP ve İYİ Parti’nin 6 Nisan’dan sonraki bir erken seçime “evet” demeyeceği yönündeki açıklamalar da dikkate alınarak, parlamentodan karar çıkmayabileceği değerlendirildi.

HDP de diğer muhalefet partileri gibi 6 Nisan’dan sonraki bir erken seçim önerisine destek vermeyecek.

Parlamentonun seçim kararı alabilmesi için en az 360 milletvekilinin destek vermesi gerekiyor.

Ancak AK Parti, MHP ve BBP’den oluşan Cumhur İttifakı’nın sandalye sayısı 334’te kaldığı için, erken seçim kararını Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın alması gerekebilir.

EYT en geç Şubat başında yasalaşacak

Siyasi kulislerde AK Parti’nin seçim tarihi belirlemesinde yılbaşında çalışan veya emekli kesimlere yapılan zamlar, EYT düzenlemesi, başörtüsüne ilişkin anayasa değişiklikleri gibi partiye oy getirileceği hesap edilen düzenlemelerin etkisini yitirmeden seçime gideceği konuşuluyordu.

MYK toplantısında da başörtüsüne ilişkin anayasa değişikliği, düzenlemesi, sözleşmeli personele kadro ve başörtüsüne ilişkin anayasa değişikliği ile ilgili Meclis süreci de değerlendirildi.

EYT ve sözleşmeli personele kadro düzenlemesinin Ocak ayı içinde Meclis’e sunulması ve en geç Şubat ayı başında yasalaştırılması görüşü benimsendi.

Başörtüsüne anayasal güvence içeren düzenleme için muhalefet grupları ile ikinci kez görüşülmesi de kararlaştırıldı.

Bu çerçevede, AK Parti grup başkanvekillerinin 15 Ocak’tan sonra muhalefet turuna çıkacağı ve ardından da teklifin Meclis’te görüşme sürecinin başlatılacağı öğrenildi.

Üç dönem kuralı işletilecek mi?

Edinilen bilgiye göre Erdoğan MYK’de ayrıca, aday olmak için görevlerinden istifa edecek olan belediye başkanları, teşkilat yöneticileri ile “üç dönem” kuralına takılan milletvekilleri ile ilgili çalışma yapılması talimatı verdi.

AK Parti tüzüğüne göre bir kişi en fazla üç dönem milletvekili olabiliyor.

Bu süreyi dolduranların bir dönem ara vermesi gerekiyor.

Aralarında TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Binali Yıldırım, Hayati Yazıcı, Ali İhsan Yavuz, Cevdet Yılmaz’ın da aralarında bulunduğu çok sayıda milletvekili ve parti yöneticisi üç dönem kuralına takılıyor.

Ancak AK Parti tüzüğünde daha sonra yapılan değişiklikle, bu kural esnetildi ve üç dönem kuralına takılanların aday gösterilip gösterilmemesi konusunda Merkez Karar Yönetim Kurulu’na (MKYK) yetki verildi.

2023 seçimlerinde de, üç dönem kuralına takılanlarla ilgili MKYK kararıyla istisnalar getirilerek bazı isimlerin yeniden aday gösterileceği belirtiliyor.

CHP’de beklenti 30 Nisan

6 Nisan’dan sonraki bir tarihte seçim kararına parlamentoda destek vermeme kararı alan CHP kulislerinde ise seçim tarihine ilişkin beklenti 30 Nisan.

Erdoğan ve Bahçeli’nin bu tarihte anlaştığı iddiasına dile getiren bazı üst düzey CHP’liler, AK Parti’nin “simge tarihleri sevdiğine” işaret ederek, 30 Nisan’da seçime gidilmesi halinde takvimin 28 Şubat’ta başlayacağına dikkat çekiyor.

CHP kulislerinde AK Parti’nin, muhafazakar tabanın Ramazan hassasiyetini de dikkate alarak, özellikle “iftar programları” ile seçim kampanyasını yürüterek avantaj elde etme hesabı yapacağı dile getiriliyor.

Paylaşın

AK Parti Olası Seçim Tarihlerini Ele Aldı: 10 Seçenek

AK Parti Seçim İşlerinden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz olası tarihlere dair AK Parti MYK’ya sunum yaptı. MYK’da olası 10 haftadan 30 Nisan, 7 Mayıs ve 14 Mayıs tarihlerinden birinde yapılması konusunda görüş birliği oluştu.

Edinilen bilgilere göre, AKP’de kurmayların ağırlıklı eğilimi 14 Mayıs olurken üç tarihten birisi için karar alınmadı. Hem MHP hem de BBP ile yapılacak temaslardan sonra kararın netleşmesi bekleniyor.

Cumhur İttifakı’nın paydaşları Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Tayyip Erdoğan ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, geçtiğimiz hafta Beştepe’de seçim tarihini görüşmüştü. İki lider 30 Nisan konusunda eğilimini ifade ederken partilerle görüşmelerin ardından netleştirilmesi kararı alınmıştı.

Erdoğan-Bahçeli görüşmesinde ele alınan konu başlıkları dün toplanan AK Parti MYK’da da detaylı bir şekilde masaya yatırıldı. AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, MYK sonrası “Seçimler 18 Haziran’dan önceye çekilebilir ama bu erken seçim denebilecek kadar erken bir tarih olmayacak” ifadelerini kullandı.

6 Nisan’dan sonra 10 seçenek

DW Türkçe’den Kıvanç El’in AK Parti kaynaklarından edindiği bilgiye göre MYK’da 6 Nisan ile 18 Haziran arasında 10 hafta tek tek artıları ve eksileriyle ele alındı. AK Parti Seçim İşlerinden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz olası tarihlere dair MYK’ya sunum yaptı. MYK’da olası 10 haftadan 30 Nisan, 7 Mayıs ve 14 Mayıs tarihlerinden birinde yapılması konusunda görüş birliği oluştu. Edinilen bilgilere göre, AK Parti’de kurmayların ağırlıklı eğilimi 14 Mayıs olurken üç tarihten birisi için karar alınmadı. Hem MHP hem de BBP ile yapılacak temaslardan sonra kararın netleşmesi bekleniyor.

AK Parti MYK’da 30 Nisan tarihinin bayramdan sonraki hafta olması nedeniyle parti teşkilatlarında seçime bayram arası vermesinin miting takvimini de olumsuz etkileyeceği görüşü dile getirildi. Bu nedenle AK Parti kurmayları 14 Mayıs’ı işaret etti. İlk turun 30 Nisan’da olması durumunda eğer ikinci tura seçim kalırsa bu tarihin 14 Mayıs’a gelmesi nedeniyle bu tarihi savunanlar da azınlıkta olsa da yer aldığı kaydedildi.

Neden hemen açıklanmıyor?

Edinilen bilgiye göre Erdoğan seçimin öne çekileceğine dair açıklamayı partisinin grup toplantısında yapacaktı, ancak bundan vazgeçildi. Bunun gerekçesinin de seçim tarihini şimdiden açıklamanın bürokrasiyi kilitleyebileceği endişesi. Ayrıca Meclis çalışmaları sürerken seçim kararı açıklanmasının Meclis çalışmalarını da olumsuz etkileyeceği görüşü dile getirildi.

Bu noktada Şubat ortasından Mart ayına kadar zaman olduğu değerlendirildi ve erken seçim kararının bu tarihte açıklanması görüşü dile getirildi. AK Parti MYK’da seçimin erken tarihte açıklanmasının “seçim ekonomisi uygulayacaklar” eleştirilerine de yol açabileceği endişesi dile getirildi. 18 Haziran tarihi ise hem hac işlemleri hem sınav takvimi nedeniyle öne çekilmek isteniyor.

“Seçimin erkene alınması kesinleşti”

Muhalefet seçimin eğer 18 Haziran’dan öne çekilecekse 6 Nisan tarihinden önce yapılmasında ısrarlı. Çünkü seçim kanunlarında değişikliği içeren Anayasa 6 Nisan 2022 tarihinde yürürlüğe girdiğinden 6 Nisan 2023’ten sonra yapılacak seçimlerde milletvekili hesabında değişikliğe gidilecek. Bu durumda mevcut son seçim dikkate alındığında muhalefetin milletvekili sayısı olumsuz etkileniyor.

CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik ve MHP lideri Bahçeli’nin açıklamaları sonrasında seçimin erkene alınması konusunun artık kesinleştiğini söyledi ve “CHP olarak, iktidarın hatalar yaptığını, yanlış kararlar aldığını ve seçimlerin erkene alınması gerektiğini bir süredir ısrarla söylüyoruz” dedi.

“6 Nisan sonrası kararında biz yokuz”

6 Nisan’dan önce yapılması kaydıyla seçimlerin erkene alınması kararına CHP’nin olumlu oy kullanacağını söyleyen Özgür Özel, “Ancak 6 Nisan’dan sonra yapılması öngörülen seçimlerin bir siyaset mühendisliği anlamına geleceğini ve erken seçim kategorisinde sayılamayacağından hareketle, bu karara dahil olmayız. Eğer 6 Nisan’dan sonrası için bir karar alınması öngörülüyorsa, bunun nasıl olacağı mevzuatımızda açıktır, biz 6 Nisan’dan sonrası için alınacak bir kararda yokuz. Biz bu düşüncemizi, geçen yıl iki partiyle birlikte diğer partilerle istişare etmeden kendi çıkarlarına uygun biçimde Seçim Kanunu’nda değişiklik getirdikleri zamanda söylemiştik” açıklaması yaptı.

Meclis mi Erdoğan mı?

AK Parti MYK’da öncelikle Meclis”ten bu kararın çıkması fikri de oluştu. Mecliste grubu bulunan muhalefet partileri ile temas kurulacak. AK Parti, MHP ve BBP’nin 335 oyu bulunuyor. Seçim kararı için 25 vekilden destek aranacak.

Muhalefetten öne çekilmeye destek gelirse seçim kararı alınabilecek. Muhalefet destek vermemesi durumunda ise Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kararıyla seçime gidilebilecek. Alınacak kararın ardından Mart ayının ilk haftasında YSK’nın da seçim takvimini başlatması bekleniyor.

Devlet Bahçeli: İki yol da hukuki

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de seçim tarihine ilişkin grup toplantısında konuştu, “Cumhurbaşkanı ve Milletvekili Genel Seçimleri ister zamanında yapılsın isterse de erkene alınsın, biz iki seçeneğe de varız ve hazırız” dedi.

Seçim kararı için 360 milletvekilinin “evet” oyuyla Meclis kararı gerekli olduğunu ya da Cumhurbaşkanı’nın yetkisine dayanarak Türkiye’yi seçime götürmesi gerektiğini söyleyen Bahçeli, “Bahse konu bu iki yol da hukukidir, anayasal bir yetkinin kullanım hakkıdır. Altılı masayı oluşturan partilerin 6 Nisan 2023’ten önce yapılacak bir seçime sıcak bakıp, sonrası için ipe un sermesi demokratik ve dengeli bir siyasi tavır değildir” açıklaması da yaptı.

Başörtüsü için ziyaretler

Öte yandan MYK toplantısında başörtüsü ve aileye dair Anayasa teklifine dair süreç de değerlendirildi. Meclis’te grubu bulunan partilere ziyaretlerinin önümüzdeki iki hafta içinde başlaması bekleniyor. Altılı masa da 5 Ocak’taki toplantısında ortak tutumu görüşecek.

Paylaşın

Hangi Davalar, 2023 Seçimlerini Doğrudan Etkileyecek?

Seçim takvimine göre 18 Haziran 2023’te yapılması gereken Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği seçimlerinin öne alınması planlanırken, seçim sonuçlarını etkileyecek gelişmelerde öne çıkan konular arasında. Gözler, sandıktan önce mahkeme salonlarına çevrilmiş durumda.

DW Türkçe’den Alican Uludağ’ın haberine göre; 2023 yılında karara çıkması beklenen üç dava, hem Cumhurbaşkanlığı seçimini hem de TBMM’deki sandalye dağılımını doğrudan etkileyecek.

HDP kapatma davası ne aşamada?

Bunlardan ilkini HDP kapatma davası oluşturuyor. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Haziran 2021 yılında HDP hakkında temelli kapatılması talebiyle iddianame hazırlamıştı. 843 sayfalık iddianamede, partinin temelli kapatılması ve hazine yardımlarından tamamen yoksun bırakılması istenmişti. Selahattin Demirtaş’ın arasında bulunduğu 451 partili hakkında ise siyasi yasak talep ediliyor. Dava Anayasa Mahkemesi’nde bugüne kadar dosya üzerinden görüşüldü.

Ancak 5 Ocak Perşembe günü kritik bir talep görüşülecek. Anayasa Mahkemesi, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Bekir Şahin’in “HDP’nin PKK ile organik bağının dava sürecinde de devam ettiği” iddiasıyla Hazine yardımı bulunan hesaplarına ivedilikle bloke konulmasını talebini 5 Ocak’ta görüşecek. Bu konuda Yargıtay Başsavcılığı’nın yeni göndereceği “deliller” belirleyici olacak. Bu talep kabul edilirse HDP, 2023 seçimleri için Hazine’den alacağı 539 milyon TL yardımı kullanamayacak.

10 Ocak’ta sözlü beyan

Kapatma davasına ilişkin ilk açık duruşma Anayasa Mahkemesi Yüce Divan Salonu’nda 10 Ocak günü yapılacak. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Bekir Şahin, bu tarihte davanın esasına ilişkin sözlü beyanlarda bulunacak.

Bekir Şahin’in beyanlarına karşı HDP’nin sözlü savunma yapması için bir ay süre verilecek. AYM, talep halinde bu bir aylık süreyi uzatabilecek. Sürenin sonunda AYM Başkanı’nın belirleyeceği bir günde açılacak duruşmada HDP yöneticileri suçlamalara karşı savunma yapacak. Ancak 13 Şubat’ta AYM Başkanı Zühtü Arslan’ın başkanlıktaki görev süresi doluyor. Bu nedenle yeni başkanlık seçimi yapılacak. Zühtü Arslan’ın aday olmaması veya yeniden seçilememesi durumunda yeni başkan, kapatma davası sürecini yönetecek.

Sözlü beyanlardan sonra AYM Başraportörü, davaya ilişkin esas hakkındaki raporunu hazırlayacak. Bu rapor AYM üyelerine dağıtılacak. Anayasa Mahkemesi Başkanı, raporun dağıtılmasından sonra belirli bir gün tespit ederek, kapatma davasının esastan görüşme aşamasını başlatacak. Bu görüşme sonunda kapatma kararı çıkıp çıkmayacağı belli olacak. Kapatma kararı alınabilmesi için 3’te 2 oy çoğunluğu aranacak.

Kapatma kararı seçimleri nasıl etkileyecek?

Kapatma kararı, seçime girecek partilerin belirlenmesi ve milletvekili aday listelerinin kesinleştiği bir dönemde çıkarsa HDP seçimlerde saf dışı kalacak. Bu durumda parti seçime giremeyecek. Ancak HDP’nin olası bir kapatma kararına karşı, ittifak yaptığı bileşenlerinden bir partiyi desteklemesi bekleniyor.

Ancak seçimlerin ardından kapatma kararı çıkarsa, seçilen milletvekilleri bağımsız olarak görevine devam edecek. Ancak içlerinde siyasi yasak kararı verilen olursa bunlar milletvekilliğini sürdürecek fakat beş yıl boyunca hiçbir siyasi partiye üye olamayacak.

Kobani davası hızlandı

HDP kapatma davasına paralel olarak Ankara’da açılan Kobani olayları davası sürüyor. Selahattin Demirtaş’ın tutuklu bulunduğu dava Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülüyor. Geçen yılın sonunda yapılan duruşmada, mahkeme HDP’nin eski eş genel başkanları Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın arasında bulunduğu beş sanığın savunması tamamlanmadan, dosyanın esas hakkındaki mütalaa için savcıya gönderilmesine karar verdi.

Duruşmalar 7, 8, 9 Şubat tarihlerinde yapılmak üzere ertelendi. Bu duruşmada savcının mütalaasını açıklaması bekleniyor. Bu aşamadan sonra 108 sanık ve avukatları, mütalaaya karşı esas hakkında savunmalarını yapacak. Bu davadaki sürecin de seçim öncesinde bitmesi bekleniyor.

Davada ceza alanlar, karar kesinleşmediği için siyasi yasaklı olmayacak. Ancak milletvekili seçilenlerin, karar daha sonra kesinleştiğinde milletvekilliği düşecek. Bu nedenle Kobani davasının sonuçları, 2023 seçimleri sonrasına etki edecek ve milletvekili dağılımı etkileyecek.

Ekrem İmamoğlu’nun cezası kesinleşecek mi?

2023 seçimlerinin olası Cumhurbaşkanı aday adayları arasında adı geçen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun kaderi de yargıya bağlı.

İstanbul Anadolu 7. Asliye Ceza Mahkemesi, İmamoğlu’na Yüksek Seçim Kurulu (YSK) üyelerine “ahmak” dediği gerekçesiyle 2 yıl 7 ay 15 gün hapis cezası vermişti. Ancak cezada herhangi bir iyi hal indirimi yapılmadı. Kararda, İmamoğlu’na siyasi yasak anlamı taşıyan Türk Ceza Kanunu’nun 53. maddesi de uygulandı. Ancak kararın hayata geçmesi için mahkûmiyetin İstinaf ve Yargıtay aşamalarından geçmesi gerekiyor.

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 23. Ceza Dairesi’nin kararı onamasından sonra dosya Yargıtay 4. Ceza Dairesi’ne gidecek. Olağan şartlarda dosyanın temyiz aşamasının tamamlanmasının en az 2 yıl alması gerekiyor. Ancak seçim öncesinde sürecin hızlı yürütülmesi halinde ceza onanırsa İmamoğlu siyasi yasaklı hale gelecek. Bu durumda Cumhurbaşkanı adayı olamayacak ve aynı zamanda 2024’teki yerel seçimlerinde de adaylık yolu kapanacak. Mevcut belediye başkanlığı ise onama kararıyla birlikte düşecek.

İçişleri Bakanlığı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik yürüttüğü “terör” soruşturması sonucunda hazırladığı rapor, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na verilmişti. İmamoğlu hakkında bu kapsamda “görev” veya “terör” suçu iddiasıyla bir soruşturma başlatılırsa İçişleri’nin İmamoğlu’nu görevden alma yetkisi doğuyor. Ancak bu durum Cumhurbaşkanı adaylığına engel değil.

Paylaşın