Ali Babacan’dan Ahmet Davutoğlu’nun “Birleşme” Teklifine Ret

14 Mayıs’ta yapılan milletvekili genel seçimlerine Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) listelerinden giren Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi 15, Gelecek Partisi ve Saadet Partisi 10, Demokrat Parti ise 3 milletvekilliği kazandı.

Seçimlerin ardından, 3 parti arasında “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde grup kurma” konusuna ilişkin DEVA Partisi’nden yazılı bir açıklama geldi. Açıklamada Gelecek Partisi lideri Davutoğlu’nun “birleşme” önerisine ilişkin de bilgi verildi.

Açıklamada, “Gelecek Partisi Genel Başkanı Sayın Davutoğlu, Gelecek Partisi ile DEVA Partisi’nin birleşmesiyle ilgili Genel Başkanımız Sayın Ali Babacan’a bir model önerisi getirmiştir. Önerilen birleşme modeli, parti yönetiminde çift başlılık ve mesaj karmaşasına yol açacağı ve sürdürülebilir olmayacağı gerekçeleriyle uygun bulunmamıştı” denildi.

Açıklamanın tamamı ise şöyle:

DEVA Partisi, kurulduğu ilk günden bu yana diğer siyasi partilerle diyalog ve işbirliği süreçlerini çok önemli görmüş, genel seçimler öncesinde 6 siyasi partiyle beraber yapılan çalışmalar bu işbirliğinin en ileri örneğini sergilemiştir.

Bilindiği üzere genel seçimler sonrasında TBMM’de grup kurma ve birleşme konularında DEVA, Gelecek ve Saadet Partileri arasında çeşitli seçenekler üzerinde bir görüşme ve değerlendirme süreci yaşanmıştır.

Gelecek Partisi Genel Başkanı Sayın Davutoğlu, Gelecek Partisi ile DEVA Partisi’nin birleşmesiyle ilgili Genel Başkanımız Sayın Ali Babacan’a bir model önerisi getirmiştir. Önerilen birleşme modeli, parti yönetiminde çift başlılık ve mesaj karmaşasına yol açacağı ve sürdürülebilir olmayacağı gerekçeleriyle uygun bulunmamıştır.

Öte yandan, üç partinin kendi tüzel kişiliklerini korurken belli sayıda milletvekili vererek yeni bir çatı parti kurmak suretiyle ortak grup oluşturma modeliyle ilgili DEVA Partisi içinde kapsamlı değerlendirmeler yapılmıştır.

Yetkili kurullarımızda yapılan görüşmelerde, mecliste grup kurmanın önemli olacağı vurgulanmış, ancak söz konusu modelin vatandaşlarımızca doğal karşılanmayacağı, zihin karmaşasına yol açacağı, yönetişim sorunları çıkaracağı ve partilerin kendi öz kimliklerinin gelişimini engelleyeceği yönündeki görüşler ağırlık kazanmıştır. Genel Başkanımız Sayın Ali Babacan, bu grup kurma modeliyle ilgili olumsuz görüşleri Sayın Davutoğlu ve Sayın Karamollaoğlu ile paylaşmıştır.

Siyasi partiler arasındaki diyalog ve işbirliğini çok kıymetli gören DEVA Partisi, önümüzdeki dönemde farklı seçenekleri görüşmeye ve değerlendirmeye hazırdır.

Paylaşın

Gelecek, Saadet Ve DEVA’dan “Çatı Parti” Arayışı: Sona Yaklaşıldı

14 Mayıs’ta yapılan milletvekili genel seçimlerine Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) listelerinden giren Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi 15, Gelecek Partisi ve Saadet Partisi 10, Demokrat Parti ise 3 milletvekilliği kazandı.

Seçimlerin ardından, 3 parti arasında “Meclis’te grup kurma” konusunda görüşme trafiği başlarken, Demokrat Parti bu oluşumların içinde yer almama kararı aldı. Üç siyasi partinin yeni bir çatı parti altında grup kurma konusunda uzlaştığı belirtildi.

Gazete Duvar’dan Ceren Bayar’ın haberine göre; DEVA Partisi, Gelecek Partisi ve Saadet Partisi arasında bir süredir devam eden, Meclis’te grup kurulmasına ilişkin görüşmelerde yeni kurulacak bir parti çatısı altında birleşilmesi formülü öne çıkmaya başladı. Üç partiden birinin çatısı altında birleşilerek grup kurulması formülüyse her parti, ‘çatı’nın kendisi olmasını arzu ettiği için beklemeye alındı.

Çatı partisi formülünün hayata geçmesi halinde bürokratik, teknik ve siyasi süreçlerin nasıl işletileceğine ilişkin büyük ölçüde anlaşma sağlandı. Üç partinin yetkili kurullarının onayından geçmesi durumunda ortak grup kurulması, yapısı ve işleyişi şöyle olacak:

Üç partinin eşit oranda kurucu üye vermesiyle parti kuruluşu için başvuru yapılacak.
Üç partinin genel başkanlarından herhangi biri yeni kurulacak partinin genel başkanı olmayacak.
Yeni partinin genel başkanı, üç genel başkanın iradesine, saygınlığına gölge düşürmeyecek sembolik bir isim olacak.
Partinin Meclis grubunda her partiden 7’şer milletvekili yer alacak. Böylelikle grup kurulması için gerekli 20 milletvekili sayısına ulaşılacak.

Meclis grup başkanı ve grup başkanvekillikleri eşit olarak paylaşılacak.
Grup toplantılarında üç partinin genel başkanları dönüşümlü olarak konuşacak. Meclis İçtüzüğü’ne göre siyasi partilerin grup toplantılarında grup başkanları ya da parti genel başkanları konuşabiliyor. Bu konuşmalar TBMM TV’den de canlı yayınlanıyor. Ancak ilk kez hayata geçecek “çatı parti” formülünde Gelecek, DEVA ve Saadet Partisi Genel Başkanları konuk olarak grup konuşması yapabilecek. Bu konuşmalar TBMM TV’de yayınlanmayacak.
Her parti, yeni kurulacak partiden bağımsız bir şekilde, Meclis’te ve Meclis dışında kendi politik çalışmalarını sürdürecek.

Üç partinin kurmayları, yeni bir parti çatısı altında birleşmenin partilerin yetkili kurullarında tartışılmadan hayata geçemeyeceğini ifade ederken prensipte anlaşılırsa teknik süreçlerin çok hızlı bir şekilde ilerleyeceğini vurguladı. Meclis’te grup kurmanın avantajlarının farkında olduklarını ifade eden kurmaylar, bu avantajlardan faydalanmak için en kısa zamanda bir sonuç almak istediklerini söyledi. Gelecek ve Saadet partilerinin kurmayları kısa süre içinde uzlaşmanın sağlanmasını beklediklerini belirtirken DEVA Partisi ise parti kurullarında görüşmelerin devam ettiğini ifade etti.

“Demokrasi Birliği”, “Demokrasi İttifakı”

Kurulacak partinin ismi tam olarak netleşmese de isimde “demokrasi” ifadesinin olması gerektiği konusunda bir uzlaşı sağlandı. Parti kurmayları “Demokrasi Birliği”, “Demokrasi İttifakı” gibi seçeneklerin masada olduğunu söyledi.

Kurulacak yeni partinin siyasi geleceği konusunda ise partiler arasında görüş ayrılıkları var. Saadet Partisi, kendi kimliğinden, adından ve iddiasından vazgeçmeden, kurulacak yeni grubun yaratacağı sinerji ve grup olmanın avantajları ile siyasette fark yaratılabileceği görüşünde.

Yeni grupta birleşmenin Meclis’te daha etkin bir muhalefet yürütmek için Meclis bürokrasisinin gerektirdiği “temsili” bir birliktelik olacağını belirten DEVA Partisi kurmayları DEVA partisinin siyasi iddiasını sürdüreceğini ifade etti.

Yeni parti konusunda Saadet ve DEVA’ya göre farklı görüşe sahip olan Gelecek Partisi yetkilileriyse kurulacak yeni partinin DEVA ve Gelecek Partisi arasında “politik ve gerçek” bir birleşmenin temeli olabileceğini söyledi. İki partinin hitap ettiği tabanların ve politik çizgilerinin birbirinden uzak olmadığını ifade eden Gelecek Partisi’nden bir yetkili, böylesi bir birleşmenin taban tarafından da olumlu karşılanacağını vurguladı.

Aynı yetkili, 14 Mayıs seçiminde seçmenin de “DEVA ve Gelecek Partisi’ni birlikte görmek istiyoruz” mesajını verdiğini belirtirken “Belki de bu birleşme seçimden önce gerçekleşseydi ve DEVA ve Gelecek tek parti olarak seçime girseydi bugün daha farklı bir sonuç ortaya çıkardı” değerlendirmesini yaptı. DEVA ve Gelecek partilerinin birleşmesi için çok fazla formül geliştirilebileceğini belirten bir parti kurmayı, Meclis’te kurulacak grubun bu birleşmeye vesile olabileceğini söyledi.

İki partinin birleşme tartışmalarında genel başkanlar arasında yapılan görüşmelere taşınmayan ve resmiyet kazanmayan bir seçenek de dikkat çekti. İki partinin kurmayları arasında dillendirilen bu formüle göre Gelecek ve DEVA partileri kendini feshederek yeni bir isimle birleşecek.

Kurulacak yeni partinin “Yüksek İstişare Kurulu” benzeri bir yapısı olacak ve bu kurulda iki partinin politikalarında ortaklaşabilecek, siyasette iz bırakmış ancak şu anda aktif siyasetin içinde olmayan “akil insanlar” yer alacak. Yüksek İstişare Kurulu’nun başında Ahmet Davutoğlu olacak ve kurulla birlikte Türkiye’yi gezecek, yerelde düzenlenecek programlarda partiyi, partinin iddiasını anlatacak. Ali Babacan da partinin başında olacak ve sıcak siyaseti yürütecek.

İki partinin birleşmesi için bu ve benzeri öneriler konuşulsa da DEVA Partisi yetkilileri, gündemlerinde birleşmenin olmadığını, parti kurullarında Gelecek Partisi ile birleşme gibi bir konunun hiç tartışılmadığını söyledi.

Meclis’e CHP listelerinden giren Demokrat Parti yetkilileri ise üç partinin Meclis grubu kurma görüşmeleri kapsamında kendileriyle de birtakım görüşmeler yapıldığını ancak şu anda kurulması muhtemel bu gruba katılmak gibi bir düşünceleri olmadığını ifade etti.

Grup kurmak neden avantajlı?

Meclis’te grubu olan siyasi partiler Meclis Başkanlık Divanı’nda temsil edilip, Genel Kurul kürsüsünde grup adına söz hakkı kullanabiliyor ve ihtisas komisyonlarına üye verebiliyor. Bir siyasi parti grubunun en az bir grup başkanı, iki de grup başkanvekili olabiliyor.

Grup başkanvekillerinin genel kurul oturumlarında ayrıca söz hakkı bulunuyor ve grup başkanvekilleri Genel Kurul gündeminin belirlendiği danışma kuruluna katılabiliyor. Tüm bu avantajların yanı sıra grubu bulunan siyasi partiler, salı günleri grup toplantısı düzenleme hakkı da kazanıyor. Grubu bulunan siyasi partiler için makam odaları, personel çalışma alanları ve toplantı salonlarının bulunduğu bir de grup yönetim bölümü ayrılıyor.

Paylaşın

Avrupa Konseyi’nden Dikkat Çeken Rapor: Seçim Kampanyası Demokratik Değildi

14 ve 28 Mayıs’ta yapılan seçimlere ilişkin raporunu yayınlayan Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM), seçim kampanyası sırasında görevdeki Cumhurbaşkanı, bakanlar ve iktidar partisinin “haksız avantaj” ve “medyanın taraflı yayınları”ndan yararlandıkları görüşünde. 

Son depremlerin yarattığı zorluklara rağmen teknik planda seçimlere iyi hazırlandığı not edilen Yüksek Seçim Kurulu (YSK) da “saydamsızlık ve iletişim noksanlığı” nedeniyle raporda eleştiriliyor.

Raporda Türk medyası da seçim kampanyası sırasında “taraflı yayın yapmakla” eleştiriliyor. Kamu yayın kurumlarının Anayasaya göre seçim kampanyasını tarafsızlık ilkesine göre yansıtmakla yükümlü oldukları belirtilmekle birlikte, TRT’nin “Cumhur İttifakı ve Recep Tayyip Erdoğan’ı desteklediği” not ediliyor.

Kadın-erkek eşitliği Anayasa tarafından güvence altına alınmış olmasına rağmen kadınların siyasetteki temsiliyetinin düşük olduğuna dikkat çekilen raporda, milletvekili adaylarının sadece 4’te 1’inin kadın olduğu, Cumhurbaşkanı seçimine ise hiçbir kadın adayın katılmadığı not edilmekte.

Türkiye’deki Cumhurbaşkanı vemilletvekili genel seçimlerini TBMM’nin daveti üzerine 40 kişilik bir parlamenter heyetiyle yerinde gözlemleyen Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin (AKPM) konuya ilişkin nihai raporu yayımlandı.

DW Türkçe’den Kayhan Karaca’nın aktardığına göre, AKPM’nin 19 Haziran Pazartesi günü Strasbourg’da düzenlenecek genel kurul oturumunda tartışılacak raporda, seçimlere yüksek katılım oranının “Türk demokrasisi açısından her türlü zorluğa rağmen şaşırtıcı bir direnç göstergesi” olduğu ve “Avrupa demokrasilerinin bundan esinlenebileceği” belirtildi. Raporda seçim kampanyası sürecinde siyasi partiler ve sivil toplumun çok sayıda gözlemciyi seferber etmesinin “dinamik bir demokratik toplumun” varlığına işaret ettiği, seçim barajının yüzde 10’dan yüzde 7’ye düşürülmüş olmasının da memnuniyet verici olduğu not edildi.

“Haksız avantaj”

AKPM bu gözlemlere rağmen, seçim kampanyası sırasında görevdeki Cumhurbaşkanı, bakanlar ve iktidar partisinin “haksız avantaj” ve “medyanın taraflı yayınları”ndan yararlandıkları görüşünde. Raporda bu duruma örnek olarak görevdeki Cumhurbaşkanının kamu kaynaklarıyla seçim kampanyası sırasında açılış, anahtar teslim ve temel atma törenlerine katılımı gösteriliyor.

Rapora göre, Türk Anayasa ve hukuksal çerçevesi temel hak ve özgürlüklerin tam anlamıyla güvence altında olmasını sağlamıyor. Kimi muhalif parti ve siyasilerin “korkutulması, taciz edilmesi, baskıya uğraması veya mahkum edilmesinin bu parti ve siyasilerin kampanya ve siyasi faaliyet yürütmesini engelledi” gözlemine yer veriliyor. Toplanma, örgütlenme ve ifade özgürlüklerine yönelik kısıtlamalarla bazı siyasi sorumluların, muhalefet partilerinin, sivil toplumun ve bağımsız medyanın seçim kampanyası sürecine katılımının engellendiği kaydediliyor.

Yüksek Seçim Kurulu’na eleştiri

Son depremlerin yarattığı zorluklara rağmen teknik planda seçimlere iyi hazırlandığı not edilen Yüksek Seçim Kurulu (YSK) da “saydamsızlık ve iletişim noksanlığı” nedeniyle raporda eleştiriliyor. YSK’nın seçimler konusunda gerek idari gerekse hukuksal organ olduğu hatırlatılarak, “toplantılarının kamuya açık yapılmaması, kanuni zorunluluğa rağmen kararlarının açıklanmaması ve nihai seçim sonuçlarından önce seçim bürolarındaki geçici sonuçları yayınlamaması” gündeme getiriliyor. YSK’nın oy sayım işlemi sırasında yeterli resmi bilgi paylaşmamasının ve buna paralel olarak Anadolu ve ANKA ajanslarının çelişkili veriler yayınlamasının seçim sonuçları hakkında belirsizlik yarattığı hatırlatılıyor.

Seçimlerle ilgili yasal çerçevenin “önemli eksiklikler” içerdiği ve “demokratik seçim düzenlenmesi için sağlam hukuksal temel oluşturmadığı” görüşüne yer verilen raporda, yasal plandaki bu muğlaklığın seçim sürecinin kilit evreleri hakkında şüphe oluşturduğu, YSK mevzuatının bu şüphelerin ortadan kalkmasını sağlayamadığı belirtiliyor.

AKPM, YSK’nın saydam olmadığı ve gerçek anlamda iletişimde bulunmadığı bir ortamda, seçim bürolarında oyların yeniden sayımı ve seçimin iptali taleplerine verilecek yanıtlarla ilgili kapsamlı kurallar bulunmamasının, “özellikle sonuçların derlenmesi ve resmi sonuçların yayınlanması konusunda potansiyel manipülasyon ve seçim sürecini kötüye kullanma riski oluşturabileceği” düşüncesinde.

Medyaya eleştiri

Raporda Türk medyası da seçim kampanyası sırasında “taraflı yayın yapmakla” eleştiriliyor. Kamu yayın kurumlarının Anayasaya göre seçim kampanyasını tarafsızlık ilkesine göre yansıtmakla yükümlü oldukları belirtilmekle birlikte, TRT’nin “Cumhur İttifakı ve Recep Tayyip Erdoğan’ı desteklediği” not ediliyor. TRT kanallarındaki haberlerde “Cumhurbaşkanı Erdoğan ile aday Erdoğan arasında fark gözetilmediği”, Millet İttifakı hakkındaki haberlerin ise “genelde olumsuz” yansıtıldığı vurgulanıyor. Buna karşılık, Fox TV ve Halk TV gibi kanalların da “taraflı” haber yaptıkları, Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında büyük ölçüde olumsuz haber yayınladıkları, Millet İttifakını ön plana çıkardıklarını belirtiyor.

Rapor bu çerçevede Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK) medyanın seçim kampanyasını işleyişi üzerinde “yeterince etkin kontrol gerçekleştirmediğini”, mevzuat ihlallerine karşı hızlı önlem almadığını, TRT’ye karşı taraflı yayın temelinde yapılan şikayetleri incelemediğini savunuyor.

Kadın-erkek eşitliği Anayasa tarafından güvence altına alınmış olmasına rağmen kadınların siyasetteki temsiliyetinin düşük olduğuna dikkat çekilen raporda, milletvekili adaylarının sadece 4’te 1’inin kadın olduğu, Cumhurbaşkanı seçimine ise hiçbir kadın adayın katılmadığı not edilmekte. Kadınların seçim kampanyasındaki görünürlüğünün düşük olduğuna vurguda bulunulup, sadece birkaç siyasi partinin kadın-erkek eşitliğini ve cinsiyete dayalı şiddetle mücadeleyi kampanya mesajlarına dahil ettiğine dikkat çekiliyor.

AKPM, bundan sonraki seçimlerde yurtdışındaki kimi seçim bürolarına uluslararası gözlemci gönderilmesine izin verilmesini de istiyor.

AKPM raporu seçim gözlem heyetine başkanlık eden Alman sosyal demokrat parlamenter Frank Schwabe tarafından hazırlandı. AKPM 14 Mayıs seçimlerini 18 heyet halinde Ankara, İstanbul, İzmir, Samsun, Gaziantep ve Diyarbakır’a gönderdiği parlamenterlerle; 28 Mayıs’ta yapılan Cumhurbaşkanı seçimi ikinci turunu ise Ankara, İstanbul ve Diyarbakır’a gönderdiği 10 heyetle yerinde gözlemlemişti.

AKPM heyetinin seçimlerin 14 Mayıs’taki ilk turu ertesinde AGİT heyetiyle beraber yayımladığı ön bulgular Türkiye Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, “seçim sürecinin dışına çıkan, bağımsız ve tarafsız gözlem ilkeleriyle bağdaşmayan siyasi içerikli ve itham edici ifadeler” olarak tanımlanmıştı.

Paylaşın

CHP’nin Oylarındaki 2.76’lık Artış Paylaşılamadı

CHP’nin oylarındaki 2.76’lık artışı DEVA Partisi, Gelecek Partisi ve Saadet Partisi’nin paylaşamadığı görülüyor. Örneğin DEVA Partililer Kahramanmaraş’ta milletvekili sayısının artışını, Gelecek Partililer uzun yılların ardından Rize’den milletvekili çıkarılmasını kendi destekleriyle açıkladı.

Cumhuriyet Halk Partili (CHP) bazı siyasetçiler ise “sağ muhafazakar partilerle artık sadece stratejik iş birliği yapılabilir ama ittifak olmamalı” diyor.

14 Mayıs seçimlerinde CHP’nin ortak liste kararı doğrultusunda DEVA Partisi, Gelecek Partisi, Saadet Partisi ve Demokrat Parti’ye toplam 38 milletvekili kazandırmasının tartışmaları sürüyor. 2018 seçimlerinde yüzde 22.65 oy alan CHP, 14 Mayıs 2023 seçimlerinde 4 partinin desteğine karşın oyunu ancak yüzde 25.41’e çıkarabildi.

Bu durumda CHP’nin kendi oy artışı olmadıysa 4 parti toplam oya 2.76 puan katkı yaptı. Geçtiğimiz hafta çalışmaya başlayan Meclis kulislerinde bu katkının en çok hangi partiden geldiğine dair sohbetler dikkat çekiciydi.

Partilerin CHP’nin oylarındaki 2.76’lık artışı kendi aralarında da paylaşamadığı görüldü. Örneğin DEVA Partililer Kahramanmaraş’ta milletvekili sayısının artışını, Gelecek Partililer uzun yılların ardından Rize’den milletvekili çıkarılmasını kendi destekleriyle açıkladı.

Gazete Duvar’da yer alan habere göre; CHP’li bazı siyasetçiler ise “sağ muhafazakar partilerle artık sadece stratejik iş birliği yapılabilir ama ittifak olmamalı” diyor.

Ortak Grup kurma arayışları

Öte yandan Gelecek Partisi, DEVA Partisi ve Saadet Partisi’nin ortak grup kurma arayışı sürüyor. Bir arada hareket etmeyi kolaylaştırmak için yeni kurulacak bir dördüncü parti çatısı altında grup oluşturma fikri karşılık bulmadı.

Üç partiden birinin çatısı altında grup kurma formülünde ise her parti kendi çatısını işaret ettiği için henüz sonuç alınamadı. Bu arada söz konusu arayış sürecinde DEVA ve Gelecek Partilerinin birleşmesinin de söz konusu olabileceği söyleniyor. Bu gerçekleşirse çözüm süreci döneminde kanunlaşan “Parti eş başkanlığı” sisteminin birleşmeyi kolaylaştırıcı rol üstlenebileceğini söyleyenler var.

Ancak “eş başkanlık” her ne kadar bu birleşme açısından “Sorun çözücü, rahatlatıcı bir formül” olarak görünse de “eş başkanlık sol jargon” olduğu gerekçesiyle biraz mesafeli yaklaşıldığı ifade ediliyor. Tartışmanın Meclis’in açılacağı ekim ayına kadar devam etmesi sürpriz olmayacak.

Paylaşın

HDP’li Garo Paylan’dan Türkiye İşçi Partisi’ne Sert Sözler

TİP’in ayrı bir liste olarak seçime girmesini hata olarak gördüğünü söyleyen HDP’li Garo Paylan, TİP’in ‘HDP’den ayrı girersek alabileceğimiz oylar var’ dediğini belirterek “Eğer siz o oyları ikna edemiyorsanız HDP’yle yürüme konusunda, o zaman başarınız nerede?” diye sordu.

HDP’nin ‘Kürt halkının da özgürlüğünü, eşitliğini talep eden bir parti’ olduğunu ifade eden Paylan, “Kürt’le mesafeli gibi durursam daha fazla oy alırım” bakışının yanlış olduğunu kaydetti.

HDP’li siyasetçi sözlerini şöyle sürdürdü: “Sonuçlarını da gördük… Belki TİP yüzde 1,7 oy aldı, dört milletvekili kazandı ama mesele 4, 5, 7 milletvekili kazanmak değildi; rüzgarı arkamıza almaktı… Barış, demokrasi ve emeğe inanan, emeğin haklarına inanan Emek ve Özgürlük Hareketi’nin bu mücadeleden başarılı çıkmasıydı. Başarı ölçütümüz yüzde 15 oydu toplam olarak ve 100 milletvekiliydi. 65 milletvekilinde kaldık. Bu da bir başarısızlıktı.”

Emek ve Özgürlük İttifakı’nın bileşenlerinden Türkiye İşçi Partisi (TİP), 14 Mayıs’taki seçimde daha öncekinin aksine Halkların Demokratik Partisi (HDP) çatısında değil, kendi amblemiyle pusulada yer almıştı. Seçimde HDP 65, TİP ise dört vekil kazanmıştı. Seçim sürecinde TİP’in parti olarak pusulada yer alma konusu tartışma konusu olmuştu.

Halk TV yayınına katılan HDP’li Garo Paylan, TİP’in ayrı bir liste olarak seçime girmesini hata olarak gördüğünü kaydetti. Paylan, TİP’in ‘HDP’den ayrı girersek alabileceğimiz oylar var’ dediğini belirterek “Eğer siz o oyları ikna edemiyorsanız HDP’yle yürüme konusunda, o zaman başarınız nerede?” diye sordu.

HDP’nin ‘Kürt halkının da özgürlüğünü, eşitliğini talep eden bir parti’ olduğunu ifade eden Paylan, “Kürt’le mesafeli gibi durursam daha fazla oy alırım” bakışının yanlış olduğunu kaydetti.

HDP’li siyasetçi sözlerini şöyle sürdürdü: “Sonuçlarını da gördük… Belki TİP yüzde 1,7 oy aldı, dört milletvekili kazandı ama mesele 4, 5, 7 milletvekili kazanmak değildi; rüzgarı arkamıza almaktı… Barış, demokrasi ve emeğe inanan, emeğin haklarına inanan Emek ve Özgürlük Hareketi’nin bu mücadeleden başarılı çıkmasıydı. Başarı ölçütümüz yüzde 15 oydu toplam olarak ve 100 milletvekiliydi. 65 milletvekilinde kaldık. Bu da bir başarısızlıktı.”

Paylan, Kürt seçmende sol bileşenlere karşı bir ön yargı oluştuğunu aktararak, seçmenlerin “Neden biz bunlarla birlikteyiz? Bunlar bize kaybettiriyor” diye bir duyguyla karşı karşıya kaldığını aktardı.

“TİP konfor alanı yarattı”

HDP’li siyasetçi, bu düşüncenin yanlış olduğunu belirterek “Bizler yoldaşız. Türk sosyalistleri, Kürt sosyalistleri diye bir ayrım oldu, bu doğru değil. Sosyalizm enternasyoneldir” dedi. Paylan, HDP’nin sosyalistlerin, demokratların, ekolojistlerin ve feministlerin birlikte mücadelesi üzerine kurulduğunu aktararak şöyle devam etti:

“Halkların eşitliği iddiası üzerine kurduk partimizi. Burada bir ayrı gayrı söz konusu oldu, bu duygudan dolayı da kaybettik. Batıda bize stratejik veya duygusal olarak destek veren seçmenler için bir konfor alanı yarattı TİP. ‘Bak işte biz Kürtlerle, HDP’yle ayrıyız, bize daha rahat oy verebilirsiniz’ diye bir duygu yarattı. Bu da kötüydü. Sanki HDP kriminal bir vakaymış, biz daha legal bir partiyiz gibi’ algılandı. Bu da ciddi bir hata.”

Paylaşın

CHP’li Cihaner: Seçim Kampanyalarına İndirgenmiş Siyaset Anlayışı Terk Edilmeli

Seçimler sonrası ortaya çıkan tabloyu değerlendiren CHP’li İlhan Cihaner, “Bugünkü parlamento, Türkiye tarihinin gördüğü belki de en gerici, en sağcı parlamento olarak ortaya çıktı” dedi ve ekledi:

“Orada yeni ittifaklar, yeni dinamikler nasıl oluşacak? Deneyimledik ki en büyük muhalif olarak görünen aktörler bile bir anda olgusal hiçbir karşılığı ya da bir gerekçesi olmadığı halde taraf değiştirebiliyor ya da işte kendi politik örgütlerinin çıkarları çerçevesinde -ki haklıdır da- farklı pozisyon alabiliyor.”

Cihaner, açıklamasının devamında, “2019’da kazanılan büyükşehirlerin ne şekilde kazanıldığının dinamiklerinin çok iyi ölçülmesi lazım. “X yerde bir başarı elde edildi, bu başarının mimarı şudur” gibi bir tutum içine girilmemeli. Baktığımız zaman 2019 yerel seçimlerin öncesindeki referandumda “Hayır” blokunun oyu neyse yerel seçimlerde elde edilen oy da o oldu.

Dolayısıyla burada kişiye indirgenmiş yaklaşımın da terk edilmesi lazım diye düşünüyorum. Ve elbette her şeyin şeffaf bir şekilde yürütülmesi lazım. Siyaset mühendisliğinin, işte partinin özellikle seçim kampanyalarına indirgenmiş bir siyaset anlayışının terk edilmesi lazım.” ifadelerini kullandı.

CHP’nin sol kanadında yer alan ve partinin ana hattının da bu doğrultuda olması gerektiğini savunan “Gelecek İçin Biz” grubu, seçimlerin ardından ortaya çıkan tabloyu “net bir yenilgi” olarak nitelendirerek parti içi değişim çağrısında bulundu.

Grubun kurucusu, aynı zamanda üç dönem CHP milletvekili ve Parti Meclisi üyesi olarak görev yapan, eski cumhuriyet başsavcısı İlhan Cihaner’le seçim sonuçlarını ve önümüzdeki süreçte nasıl bir sorumluluk alacaklarını bianet’ten Vecih Cuzdan’a değerlendirdi

14 ve 28 Mayıs seçimlerine iki büyük krizin gölgesinde gidildi: Ekonomik kriz ve 6 Şubat depremleri. Deprem sonrası CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “İktidarla hizalanmayı reddediyorum” çıkışı önemliydi. Ancak seçim sürecinde bu gündem öne çıkarılmadığı gibi, Kılıçdaroğlu’nun bu çıkışının da özellikle ittifak içerisinde sahiplenilmediği görüldü. Hatta seçim sonuçlarından doğru tersine hareket edildiğini bile söyleyebiliriz. Siz bu konuda nasıl düşünüyorsunuz?

Deprem bölgesindeki özellikle ikinci tur sonuçlarına bakıldığı zaman tabii ki bu yenilginin depremzedelere kesilmesi kabul edilebilir bir şey değil. Sizin söylediğiniz yaklaşımın belki en uç noktası bu oluyor. Ama deprem sonrası “İktidarla hizalanmayacağız” denilmesine rağmen bu sürecin politikleştirilmediğini de görüyoruz.

Bu belki çok insancıl bir gerekçeyle, insanların acıları çok sıcakken anlaşılabilir bir şey. Ancak nihayetinde bir siyasi partiden söz ediyoruz ve siyasi partilerin attığı adımların, aynı zamanda kendilerini siyaseten güçlendirecek şekilde formüle edilmesi lazım. Bu ikisi birbirini dışlayan şeyler değil.

Hem yurttaşın ihtiyaçlarını karşılayıp, acılarını dindirmeye çalışıp dayanışmayı yükseltebilirsiniz hem de bu süreci politikleştirebilirdiniz. Bence bu süreçte de çok doğru bir hat izlenmedi.

Bakın deprem bölgesinde ikinci günden itibaren vardık. Dayanışma mekanizmalarına katkı vermeye çalıştık ve o sahada özellikle büyükşehir belediyelerinin insanüstü gayretleri vardı. Şimdi herkesin şapkayı önüne koyup niçin buradan bir politik sonuç, bir politik kitle elde edilmediğini düşünmeleri lazım.

İktidar uydurma temel atmalarla, gerçekleştirilmesi imkânsız vaatlerle oraya gitti ama hatırlayacak olursanız bakanların da arabaları tekmeleniyordu, yuhalanıyorlardı. Deprem, özellikle ortaya koyduğu sonuçlar itibariyle tabii ki politikti.

Nihayetinde depremin bir doğal afet olduğu kuşkusuz ama ortaya çıkardığı sonuçlar da bir o kadar politiktir. Dolayısıyla deprem gündeminin, seçim sürecine politikleştirerek taşınamadığını düşünüyorum.

Nitekim iktidar deprem bölgesinin önemini düşünerek ağırlıklı olarak o bölgede propagandasını yaptı, o bölgeye dair projeler üretti. Bunların gerçekçi olup olmaması önemli değil. Özellikle ikinci turda doğrudan doğruya oraya çalıştı AKP.

Ama ne olursa olsun burada temel mesele CHP’nin ideolojisizleştiği, siyasetsizleştiği gerçeğidir. Sonuçta attığınız tüm adımların büyük bir politik tutumun parçası, onu güçlendiren, onu taşıyan şeyler olması lazım. Birbirinden kopuk işler yapıldı. Sadece depreme özgü de değil bu.

Ben çok sık şu örneği veriyorum: Türkiye siyasi tarihinin bence en önemli iki olayı, Gezi Direnişi -ki işte tam da 10. yıl dönümündeyiz- ve bir diğeri de Adalet Yürüyüşü’dür. Bu iki olgu da ıskalandı. Oradaki dinamikler iyi okunarak politikleştirilemedi. Bu belki genel olarak sosyalist solu da ilgilendiren bir durum olabilir. Ama özellikle Cumhuriyet Halk Partisi gibi değişimin öncülüğünü yapmış, işte Adalet Yürüyüşü’nün ne kadar heyecan yarattığını düşünün, o orada kaldı.

Özet olarak tüm bu süreçler, sahip olduğumuz siyasi bakış açısına mal edilmedi. Rumuzsuz, sembolsüz bir siyaset tarzı izlendi. Bunların da büyük bir hata olduğunu düşünüyorum.

CHP MYK üyelerinin istifasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bir değişim, dönüşüm şart derken bu sadece birkaç istifa ya da MYK’nin bu şekilde değiştirilmesinden ziyade bunun bir özeleştiri sonrasında ve sorumluluk tarifiyle olması gerekiyor.

Dünkü istifalar aslında rutin, her seçim sonrası ya da parlamentonun yenilendiği zaman MYK üyelerinin Genel Başkan’ın elini rahatlatmak için verdikleri istifa olarak görülüyor. Mesela burada, “x” MYK üyesinin özeleştiri yaptığı, yenilenmenin ve dönüşümün önünü açarak attığı bir adım yok.

Öyle olsa bile burada yeni MYK üyeleri yine Parti Meclisi (PM) içerisinden seçilecek ve PM de aslından bu süreçte yaşanan hatalardan sorumludur. Birçok taktik ve stratejik hata yapılırken bir eleştiri yaptıklarını duymadık. Buna dair bir tartışma olmadı.

Çünkü nereden biliyoruz? PM toplantısı olmadığı halde söylemde ya da politikada radikal değişiklikler oldu. Anlaşılıyor ki bunların hiçbiri PM içerisinde tartışılarak alınmış kararlar değil.

Dolayısıyla partinin kurultaydan sonra en üst organı olan PM’nin de bypass edildiğini görüyoruz. Buna göz yuman, buna izin veren PM’den oluşturulacak yeni MYK’nin de bizim kastettiğimiz hem ideolojik ve siyaset anlamında hem de kadro anlamında bir yenilenmeye işaret edeceğini çok düşünmüyorum.

Son olarak, önümüzdeki süreçte “Gelecek İçin Biz” olarak nasıl bir sorumluluk alacaksınız?

Biz, CHP içerisinde büyümeye çalışıyoruz ve parti içerisinde siyaset yapıyoruz. Bu eleştirilerimizi dönem dönem dile getirdiğimizde “her şeyden memnuniyetsiz insanlar” ya da aday olup olmama üzerinden hedef alındık. Bunu kabul etmiyoruz. Parti Meclisi’ndeyken de milletvekiliyken de bu eleştirileri dillendiriyorduk.

Geldiğimiz noktada, parti tabanının ‘şimdi yeri ve zamanı değildir’ bakış açısının hâkim olmasına izin vermemesi gerekiyor. Bu tartışmaların tüketilmesi lazım ki yerel seçimlere güçlü bir şekilde gidilebilsin.

Ve yerel seçimler konusunu tekrar vurgulamak istiyorum: Yerel seçimlerin kazanılmasının dinamiği çok ama çok yanlış okunuyor. Biraz önce detaylandırdığım gibi, ana dinamik destekler ve ittifaklardır, isimler değildir. Orada izlenen, ortaya konulan çiçek, böcek politikaları değildir. Bu destek mekanizmaları ve dinamikleri aynı şekilde işleyecek mi? Bundan çok emin değilim. Çünkü artık başka bir siyasi tablo var önümüzde.

“Kişiye indirgenmiş yaklaşım terk edilmeli”

Bugünkü parlamento, Türkiye tarihinin gördüğü belki de en gerici, en sağcı parlamento olarak ortaya çıktı. Orada yeni ittifaklar, yeni dinamikler nasıl oluşacak? Deneyimledik ki en büyük muhalif olarak görünen aktörler bile bir anda olgusal hiçbir karşılığı ya da bir gerekçesi olmadığı halde taraf değiştirebiliyor ya da işte kendi politik örgütlerinin çıkarları çerçevesinde -ki haklıdır da- farklı pozisyon alabiliyor.

2019’da kazanılan büyükşehirlerin ne şekilde kazanıldığının dinamiklerinin çok iyi ölçülmesi lazım. “X yerde bir başarı elde edildi, bu başarının mimarı şudur” gibi bir tutum içine girilmemeli. Baktığımız zaman 2019 yerel seçimlerin öncesindeki referandumda “Hayır” blokunun oyu neyse yerel seçimlerde elde edilen oy da o oldu.

Dolayısıyla burada kişiye indirgenmiş yaklaşımın da terk edilmesi lazım diye düşünüyorum. Ve elbette her şeyin şeffaf bir şekilde yürütülmesi lazım. Siyaset mühendisliğinin, işte partinin özellikle seçim kampanyalarına indirgenmiş bir siyaset anlayışının terk edilmesi lazım.

Paylaşın

CHP’li Cihaner: Bir Kişinin Gitmesiyle Değişim Olmaz

Seçimler sonrası ortaya çıkan tabloyu değerlendiren CHP’li İlhan Cihaner, “Değişim şart. Bu değişimin tabii ki birincil koşulu da bir kurultay yapılması. Kurultay yapılması derken sadece Genel Başkan ve Parti Meclisi’nin seçildiği bir kurultayı kastetmiyorum” dedi ve ekledi:

“Parti’nin ideolojik tutumunun da tartışılacağı, tüzük ve program kurultayını da içeren bir değişim olmadıktan sonra bir kişinin gidip bir kişinin gelmesi ya da işte tüm MYK’nın değişmesi, bu bizim kafamızdaki değişimi karşılayacak bir şey değil.”

Cihaner, açıklamasının devamında, “Çünkü değişim, parti tabanında ve partinin karar mekanizmalarının olgunlaştığı süreçte tartışılmadı. Dünya değişiyor, partiler de değişir. Partilerin tutumları da değişir. Ancak bu tutum üzerine etraflıca düşünülür, taban buna göre endoktrine edilir, bu içselleştirilir. Öyle olunca tabanınız sahaya çıktığında bunun taşıyıcısı olabilir” ifadelerini kullandı.

CHP’nin sol kanadında yer alan ve partinin ana hattının da bu doğrultuda olması gerektiğini savunan “Gelecek İçin Biz” grubu, seçimlerin ardından ortaya çıkan tabloyu “net bir yenilgi” olarak nitelendirerek parti içi değişim çağrısında bulundu.

Grubun kurucusu, aynı zamanda üç dönem CHP milletvekili ve Parti Meclisi üyesi olarak görev yapan, eski cumhuriyet başsavcısı İlhan Cihaner’le seçim sonuçlarını ve önümüzdeki süreçte nasıl bir sorumluluk alacaklarını bianet’ten Vecih Cuzdan’a değerlendirdi.

14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimlerini geride bıraktık. Gelecek İçin Biz olarak, seçim sonuçlarından hareketle, “merkez sağ inşası” taktiğinin tutmadığını belirterek, yönetime özeleştiri yapma ve sorumluluk alma çağrısında bulundunuz. CHP’yi bundan sonra nasıl bir süreç bekliyor?

Biz parti yönetiminin hem kadro olarak hem şu andaki karar mekanizmalarının tutumu olarak bir yenilenmeye, hem de en önemlisi politik tutum olarak bir yenilenmeye gitmesi gerektiğini düşünüyoruz. Ama parti karar mekanizmalarından yöneticilere kadar dışarıya yansıyan sanki bu yenilgi yaşanmamış gibi, sanki aynı minval üzere devam edileceği yolunda izlenimler ediniyoruz.

Köklü bir özeleştirinin gerektirdiği adımların atılması yerine birtakım vitrin değişikliklerine, kısmi kadro değişikliklerine gidildi ki bu da bizim tüzüğümüze göre yetersizdir. Çünkü örneğin MYK’nın kaynağı Parti Meclisi’dir. Ama Parti Meclisi bu yenilgiye giden süreç içerisinde hiçbir eleştiride bulunmadı, tutum almadı. Tam tersine, başından itibaren yetkilerinin tamamını tartışmadan Genel Başkan’a verdiler.

Tabii hatalar sadece Genel Başkan’ın tutumuna da indirgenemez. Çünkü Parti Meclisi tam da bunun için var. Her şey orada tartışılır, doğrular-yanlışlar ayırt edilir ve ortaya çıkan kararın demokratik ve politik meşruiyeti burada belirlenir. Ama bu mekanizmalar işletilmedi. Bu hatalar yapılırken, Parti Meclisi’nin dışında önemli illerin başkanları, büyükşehir belediye başkanları da bir eleştirel tutum getirmediler.

Biz de tabii artık adaylar belirlenip listeler kesinleştikten sonra o dar zamanda eleştiri dozumuzu düşürdük. Ama şimdi önümüzde çok önemli bir seçim var: Yerel seçimler. Her ne kadar parti yönetimi önümüzdeki yerel seçimler nedeniyle de bu tartışmaların yapılmaması ya da değişikliğin gerçekleştirilmemesi gibi bir bakış açısını hayata geçirmeye çalışıyor. Bu tutumu da çok yanlış buluyoruz.

Çünkü 2019 yerel seçimlerinde koşullar farklıydı. İYİ Parti’nin net bir desteği vardı büyükşehirlerde. Ayrıca HDP birçok yerde aday göstermeyerek örtülü bir destek vermişti. Şimdi hem Yeşil Sol Parti içerisindeki hem de İYİ Parti içerisindeki tartışmalar önümüzdeki süreçte ittifakların aynı şekilde devam edip etmeyeceğini de belirsiz hale getiriyor.

Dolayısıyla bu süreçte yenilgi olmamış gibi davranılamaz. İnsanlarda var olan motivasyon düşüklüğü, karamsarlık vs. bunların hepsinin acilen masaya yatırılması lazım.

Bugün yapılacak olan CHP MYK toplantısından bir beklentiniz var mı? Sizce tüm bunlar değerlendirilecek midir?

Kuşkusuz değerlendirilmiş bile olabilir. Ancak tek tük yapılan açıklamalardan ve önceki pratiğimizden hareketle muhtemeldir ki Genel Başkan’a ‘tam destek’ açıklaması yapılacaktır.

Belki kısmi bir MYK değişikliği için Genel Başkan’a alan açılacaktır -ki aslına bakarsanız zaten Genel Başkan tek belirleyici orada. Ancak sorun şu ki bizim tüzüğümüze göre MYK üyeleri, Parti Meclisi içerisinden seçilmek zorunda. Ve bu Parti Meclisi de bugüne kadar yapılan yanlışlardan, bu ideolojik savrukluktan, kadro ve liste hatalarından, ittifak hatalarından nihayetinde onlar da sorumlu. Ya doğrudan doğruya parçası olarak ya müdahale etmeyerek ya yetkilerini tüzüğe aykırı bir şekilde topyekûn olarak devrederek bu durumun sorumlusu aynı zamanda.

Dolayısıyla bu toplantıdan bizim düşündüğümüz gibi bir yenilenme, motivasyonu artırma veya örgütlerin yeniden sürece dâhil edilmesi gibi bir pratiğin çıkmasını doğrusu pek beklemiyorum. Umarım yanılırım.

Önümüzdeki süreç için “değişim” vurgusu yaptınız, bu noktada bir olağanüstü kurultay ya da benzer bir gelişmenin yapılabileceğini düşünüyor musunuz?

Değişim şart. Bu değişimin tabii ki birincil koşulu da bir kurultay yapılması. Kurultay yapılması derken sadece Genel Başkan ve Parti Meclisi’nin seçildiği bir kurultayı kastetmiyorum.

Parti’nin ideolojik tutumunun da tartışılacağı, tüzük ve program kurultayını da içeren bir değişim olmadıktan sonra bir kişinin gidip bir kişinin gelmesi ya da işte tüm MYK’nın değişmesi, bu bizim kafamızdaki değişimi karşılayacak bir şey değil.

Çünkü değişim, parti tabanında ve partinin karar mekanizmalarının olgunlaştığı süreçte tartışılmadı. Dünya değişiyor, partiler de değişir. Partilerin tutumları da değişir. Ancak bu tutum üzerine etraflıca düşünülür, taban buna göre endoktrine edilir, bu içselleştirilir. Öyle olunca tabanınız sahaya çıktığında bunun taşıyıcısı olabilir.

“Parti bir siyasi laboratuvara dönmüş durumda”

Son süreçten örnek vereyim. Şimdi herkesle temas edildi, tamam temas edilsin ama bunu yapan kadrolarınız bu süreçte ilk turdaki tezlerinizi mi taşıyacak, onları mı savunacak? Yoksa ikinci turdaki tezlerin mi savunusunu yapacak? Temas böyle bir şey değil ki. Yoksa en çok ev gezen başarıyı elde eder. Öyle bir şey değil. Dolayısıyla bir ideolojik netleşmeye de ihtiyaç var.

Nitekim bu tartışmaları Cumhuriyet Halk Partisi geçmiş dönemlerde de yapmış. Örneğin ‘Ortanın Solu’ sürecinde. Parti arşivine baktığımız zaman il, ilçelerde, gençlik kollarında inanılmaz tartışmalar yapılmış, raporlar düzenlenmiş. Ama şimdi parti adeta bir siyasi laboratuvara dönmüş durumda. İnformel, kayıt dışı siyaset yapılıyor.

Parti Meclisi’nin hatta belki MYK’nın bile onayı olmadan birdenbire bir hat değişikliği, bir söylem değişikliği gündeme geliyor. Bunun kaçınılmaz sonucu olarak da bir kafa karışıklığı, bir bulamaç ortaya çıkıyor. Bunların hepsinin tartışılacağı bir sürece ihtiyacımız var -ki zaman da yeterli.

Biz ilk çıktığımızda örneğin bir tüzük kurultayı yapıldı. O tüzük kurultayında tam da bu hataları giderecek, bir daha bu hataların yaşanmaması ya da minimize edilmesi için bir tüzük teklifi de sunmuştuk kurultaya. Orada da çok antidemokratik bir süreç yaşandı ve o tüzük kurultayı heba edildi.

Tüzük kurultayının tek çıktısı ön seçimin kaldırılması oldu. Eylemli olarak. Nitekim Cumhuriyet Halk Partisi neredeyse son üç-dört seçimdir ön seçim yapmıyor. Ne yerel yönetimlerde ne de genel seçimlerde. Bu da yaşadığımız yıkımın dinamiklerinden birisi olarak örgütün yeterince motive edilip sahaya sürülememesine vesile olmuştur.

Paylaşın

Cumhurbaşkanlığı İkinci Tur Seçiminin Kesin Sonucu Açıklandı

YSK Başkanı Ahmet Yener, 28 Mayıs’ta yapılan Cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçiminde, Cumhurbaşkanı seçilen Erdoğan’ın yüzde 52,18; Kılıçdaroğlu’nun yüzde 47,82 oy oranına ulaştığını söyledi. Kesin sonuçlar Resmi Gazete’de bugün yayınlanacak.

Haber Merkezi / YSK Başkanı Yener, “Kurulumuz seçim takvimi içerisindeki süreçleri izlemiş ve 29-31 Mayıs tarihinde sona eren ikinci oylamasına ilişkin itirazları dün kurulumuz değerlendirmiştir. Söz konusu itirazlar sonuçlandırılmış ve 28 Mayıs seçimlerinin ikinci tur sonuçları ilan edilmek üzere Resmi Gazete’nin mükerrer sayısına gönderilmiştir.” dedi.

Ahmet Yener, ikinci oylamada katılım oranının toplam yüzde 84,15 olduğunu söyledi.

Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Başkanı Ahmet Yener, 28 Mayıs’ta yapılan Cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçimlerinin kesin sonuçlarını açıkladı. Yener’in konuşmasından satırbaşları şöyle:

“14 Mayıs 2023 tarihinde gerçekleştirilen seçimin ardından 15 Mayıs 2023 tarihinde ilk defa gerçekleştirilen ikinci tur oylama süreci başlamış olup, 20 Mayıs 2023’te yurt dışında oy verme işlemi başlamıştır. İkinci tur oylamanın ilk aşaması olan yurt dışı temsilcilik oylaması başlamıştır.

YSK üyelerine, merkez teşkilatımıza ve diğer tüm paydaşlarımıza teşekkür ediyorum. 24 Mayıs 2023 tarihinden yurt içi oy verme gününe kadar dönüş transferleri gerçekleşmiştir. YSK’nın ve tüm teşkilatımızın özverili çalışmalarını kamuoyunun takdirine sunuyorum.

İtirazlar sonuçlandırılmış ve 28 Mayıs 2023 tarihinde Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tur sonuçları Resmi Gazete’ye gönderilmiştir. 28 Mayıs’ta seçimin ikinci oylamasında 52 milyon 93 bin 375 seçmenimizin oy kullandığı görülmüştür.

Yurt dışında 1 milyon 930 bin 26 seçmenimiz oy kullandı. Yurt içi ve 54 milyon 23 bin 601 seçmenimizin oy kullandığı görülmüştür. Sayın Erdoğan’ın 27 milyon 834 bin 574 oy aldığı, Kılıçdaroğlu’nun 25 milyon 475 bin 724 oy aldığı görülmüş olup, Sayın Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olarak seçildiği anlaşılmıştır.”

Paylaşın

Demirtaş’tan HDP’ye Seçim Eleştirileri: Yöre Derneğinin…

14 Mayıs seçimine Yeşil Sol Parti listesinden giren HDP’nin aldığı sonucunu değerlendiren Selahattin Demirtaş, “63 milyon seçmenin olduğu bir ülkede ‘Milletvekilliği seçiminde yüzde 15’i aşacağız, Cumhurbaşkanlığı seçiminde de muhalefet adayının yüzde 50’yi geçmesini sağlayacağız’ diyorsanız seçime bir ay kala başlattığınız ve profesyonellikten uzak, bir yöre derneğinin seçim çalışması gibi amatörce bir yaklaşımla başarılı olamazsınız” dedi.

Büyük bir yenilenme hamlesinin gerekli olduğunu belirten Demirtaş, Slogancılıkla kimse daha fazla ilerleyemez. Kapitalist moderniteye bu kadar maruz kalmış bir halka demokratik moderniteyi anlatamaz ve kurumlarıyla birlikte alternatif, güzel, onurlu yaşamı sunamazsanız toplumsal çöküş kaçınılmaz olur.

Sonuçta her şeye rağmen halen çok büyük emek, fedakarlık ve bedelle yürüyen zorlu bir mücadele var. Bu mücadeleye zarar verecek yaklaşımlardan uzak durup büyük bir yenilenme hamlesiyle sürece cevap verileceğine inanıyorum” ifadelerini kullandı.

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, 14 Mayıs seçimine Yeşil Sol Parti listesinden giren HDP’nin aldığı sonucu Artıgerçek’e değerlendirdi.

Demirtaş’ın “HDP açısından TBMM seçimi: Neden böyle oldu?” başlığıyla yayınlanan yazısından öne çıkanlar şöyle:

“Devleti ele geçirmiş olan bir grup, devletin tüm olanaklarını sınırsız şekilde kullandı, hiçbir ahlaki değer gözetmeden büyük bir karalama kampanyası yürüttü, sandık oyunları yaptı. Ne var ki partimizin milletvekili seçimlerinde yeterince başarılı olamamasını sadece bunlara bağlamak kolaycılık olur.

Kürt siyasi hareketi için seçimler bir varlık ya da yokluk meselesi değildir elbette. Bununla birlikte, geride bıraktığımız seçimler her bakımdan çok önemli olmasına rağmen Kürt siyasi hareketi bunu çok geç fark etti veya çok geç bilince çıkardı. Bunu yaptığında da iş büyük oranda işten geçmişti. Partimiz, oylama gününe bir ay kala seçim çalışmasına yüklendi, o da yarım yamalak ve dağınık bir çalışma şeklinde olabildi ancak. AKP-MHP iktidarı ise 2014 yılından yani çöktürme planının hayata geçirilmeye başlandığı günden bu yana uygulanan stratejinin parçası olarak özellikle son beş yıldır bir tür mühendislik yapıyor.

“Yöre derneğinin seçim çalışması gibi…”

Genel durum böyleyken eğer 63 milyon seçmenin olduğu bir ülkede ‘Milletvekilliği seçiminde yüzde 15’i aşacağız, Cumhurbaşkanlığı seçiminde de muhalefet adayının yüzde 50’yi geçmesini sağlayacağız’ diyorsanız seçime bir ay kala başlattığınız ve profesyonellikten uzak, bir yöre derneğinin seçim çalışması gibi amatörce bir yaklaşımla başarılı olamazsınız.

Bu vesileyle bazı konulara açıklık getirmekte yarar görüyorum. Son beş yıldır HDP Genel Merkezi’ne yazdığım mektuplarla, gönderdiğim mesajlarla ve makalelerimle bu gerçeği anlatmaya çalışıyorum fakat her seferinde, sesim yankılanıp bana geri dönüyor.

Yaşanan birçok şey var ve bunları halka yansıtmayı doğru bulmadığım için kurumları işletmeye gayret ediyorum. Ne yazık ki çoğu zaman da kurumlar işlemiyor.

Bize önyargıyla bakan tüm toplumsal kesimlere ulaşabilmek için cezaevinden olağanüstü çaba sarf ettim. Yaklaşık beş bin kişiye mektup ve kart yazdım, binlerce tweet, yüzlerce makale ve röportaj ile HDP’ye kendi imkanlarımla alan açmaya çalıştım. Çünkü çok büyük bir boşluk vardı ve kimse de bu boşluğu doldurmayı denemiyor ya da denese bile başaramıyordu.

Ancak bizim mahalleden bazı arkadaşlar bu çabaları anlamaya çalışmak yerine ‘kendini öne çıkarıyor’ düşüncesiyle linç etmekle uğraştılar. Oysa varsa eksiklikler, yetmezlikler ancak eleştiriyle, öneriyle giderilebilir, vefasızca saldırmakla değil…

Demokratik Kürt siyasi hareketi, genel Türkiye toplumunda yaşanan sosyolojik kırılmaları iyi analiz edemediği gibi, Kürt halkındaki değişim ve kırılmaları da doğru okumaktan uzak bir pratik sergiliyor.

Bizim artık toplumun mikro düzeydeki sorunlarından makro düzeydeki sorunlarına kadar her başlığı ana gündem yapıp örgütlenme ve çözüm politikaları üretmemiz gerekiyor.

“Büyük bir yenilenme hamlesi”

Slogancılıkla kimse daha fazla ilerleyemez. Kapitalist moderniteye bu kadar maruz kalmış bir halka demokratik moderniteyi anlatamaz ve kurumlarıyla birlikte alternatif, güzel, onurlu yaşamı sunamazsanız toplumsal çöküş kaçınılmaz olur.

Sonuçta her şeye rağmen halen çok büyük emek, fedakarlık ve bedelle yürüyen zorlu bir mücadele var. Bu mücadeleye zarar verecek yaklaşımlardan uzak durup büyük bir yenilenme hamlesiyle sürece cevap verileceğine inanıyorum.”

Paylaşın

DP Lideri Uysal: Erdoğan, Siyasal Olarak Kaybetmiştir

14 ve 28 Mayıs seçimleriyle ilgili değerlendirmelerde bulunan DP Lideri Uysal, “İnandığımız değerlere karşı sorumluluğumuzu yerine getirmiş olmanın huzuru içindeyim. Bilmenizi isterim ki geride bıraktığımız iki yılı aşkın zamanda bizler için asıl kazanç; zerrece menfaat, şahsi ikbal kaygısı olmaksızın verilmiş mücadele, dökülmüş terdir” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Asıl kazanç, tüm farklılıklara rağmen ortak irade koyduğumuz diğer partilerle, Millet İttifakı ile omuz omuza Türkiye için çalışabilme, eskisi gibi bir lokma ekmeği bölüşebilme iradesidir.

Bilinmesi gerekir ki Erdoğan kirli ve eşit rekabet imkanı olmayan bir seçimi sayısal olarak kazanmış, siyasal olarak kaybetmiştir. Bizim için ise kazancın başlangıcı burasıdır. Bu, ‘seçim kazandık’ diyenlerin kaybettiği, kaybettiği zannedilen Millet İttifakı ve Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun kazandığı bir seçimdir. Elbet bir gün tarih hükmünü icra edecektir.”

Demokrat Parti (DP) Genel Başkanı Gültekin Uysal, 14 ve 28 Mayıs seçimleriyle ilgili yazılı bir açıklama yaptı.

DP Lideri Uysal, “Türk siyasi tarihinin en adaletsiz seçimini geride bıraktık. Buna karşın Türkiye’de değişime ihtiyaç duyan, refah, adalet ve demokrasi arayan, bu değerlerin bilincinde olan ve artı değer yaratan milyonlarca insanın desteği ile umutvar olduk.” dedi.

“28 Mayıs’ta ikinci turu yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimi sonucunun, ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum.” diyen Uysal, “karşılaştıkları haksız rekabeti” şu sözlerle eleştirdi:

“Çok partili siyasi hayata geçtiğimiz günden bugüne kadar hiç görülmemiş şekilde kamunun imkan ve araçlarının ‘bir siyasi parti lehine’ hareket ettiği ve bir ‘tek parti iktidarı’nın varlığını kanıtlayan seçim dönemini geride bıraktık.

Bir tarafta iktidar ve iktidarın tüm imkanları, dahası iktidarın yedeğine aldığı birçok kirli güç unsuru, diğer tarafta ise yıllardır süren hukuksuzluk, haksızlık ve yolsuzluklara karşı kısıtlı imkanlar ve seçmenin samimi desteğinin rekabetine tanık olduk. Aslında iktidarın sahip olduğu imkanları düşündüğümüzde siyasette ‘haksız rekabetin’ en kesif örneği ile karşılaştık…

Bilinmesi gerekir ki Erdoğan kirli ve eşit rekabet imkanı olmayan bir seçimi sayısal olarak kazanmış, siyasal olarak kaybetmiştir. Bizim için ise kazancın başlangıcı burasıdır. Bu, ‘seçim kazandık’ diyenlerin kaybettiği, kaybettiği zannedilen Millet İttifakı ve Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun kazandığı bir seçimdir. Elbet bir gün tarih hükmünü icra edecektir.”

Paylaşın