14 Mayıs Seçimleri: Muhalefet Sandık Güvenliği İçin Nasıl Hazırlandı?

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı, sandıkların başında “sandık sorumlusu” olarak belirlenen kişilerin bulunacağını belirterek, bu isimlerin ilçe seçim kurullarına bildirildiğini, bu sürecin tamamlandığını belirtiyor.

Salıcı, partilerin sandık kurulu üyeleri ve sorumlularının yanı sıra, bu seçim için sivil toplum kuruluşları, gönüllüler ve ittifakta olunan partilerle de işbirliği içinde olunduğunu belirterek, bunun yanı sıra seçim günü müşahit gönderme imkânı bulunduğunu aktarıyor.

Müşahitler için “özellikle daha riskli gördüğümüz yerlere öncelik vermeye çalışıyoruz” diyen Salıcı, müşahitler için YSK’ya bildirim yapma zorunluluğu olmadığına ve bu kişilerin müşahit kartıyla girebildiğine dikkat çekiyor.

Türkiye’de 14 Mayıs’ta yapılacak cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimlerine yüksek oranda katılım beklenirken, diğer yandan seçmenin bir bölümündeki bazı endişelere karşılık muhalefet seçim güvenliği konusunda gerekli tedbirleri aldıklarını ve ıslak imzalı tutanakların bu kaygıların giderilmesinde önemli rol oynayacağını belirtiyor.

Yüksek Seçim Kurulu (YSK) verilerine göre 14 Mayıs’taki cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimlerinde yurt içinde toplam 190 bin 736 sandık kurulacak, seçmen sayısı ise 60 milyon 904 bin 499 olarak belirlendi.

Yurt dışında oy verme işlemleri 9 Mayıs akşamı sona erdi. Geçmiş seçimlere kıyasla katılımın arttığı yurt dışında 1 milyon 800 binden fazla oy kullanıldı. Gümrük kapılarında 14 Mayıs saat 17.00’ye kadar oy kullanmak mümkün olacak.

Türkiye’de seçimler Yüksek Seçim Kurulu’nun denetiminde ve güvencesinde yapılıyor. YSK, seçimlerin başlamasından bitimine kadar başta anayasa olmak üzere ilgili kanunlar çerçevesinde seçimlerin yönetim ve denetim işlemlerinin adil ve şeffaf bir şekilde yürütülmesini sağlamakla yükümlü. Kurul, seçim süresince ve seçimden sonra bütün yolsuzlukları, şikâyet ve itirazları da inceleyerek kesin olarak karara bağlıyor.

YSK aynı zamanda seçim sonuçlarını güvenli ve hızlı bir şekilde kamuoyuna duyurmakla da görevli.

Cumhurbaşkanlığı seçiminde ilk turda sonuç alınabilmesi için adaylardan birinin yüzde 50 artı bir oya ulaşabilmesi gerekiyor. Adaylar arasında olabilecek az fark ise her bir oyun ve dolayısıyla sandık güvenliğinin önemine işaret ediyor.

Sandık güvenliği için neler yapılacak?

Seçim güvenliği genel olarak sadece oy verme günü ve sandık güvenliği ile sınırlı tutulmayarak, seçim takviminin açıklanmasıyla başlayan ve itirazlar sona erip kesin sonuçlar açıklanıncaya kadar olan süreç olarak tanımlanıyor. Oy verme günü sandık güvenliğinin sağlanması da bu sürecin bir parçası.

Seçim öncesi tansiyonun zaman zaman yükselmesinin de etkisiyle seçmenlerin bir bölümünde seçim ve sandık güvenliği ile ilgili kaygılar halen var.

Millet İttifakı üyeleri bu kaygılar nedeniyle kurdukları ortak komisyon ile seçim güvenliğini sağlamak için hem ayrı ayrı hem de ittifak halinde hazırlanırken, seçim gecesi için de gerekli tedbirlerin alındığını belirtiyor.

Muhalefet sandık güvenliği için nasıl hazırlandı?

DW Türkçe’den Gülsen Solaker’in aktardığına göre; CHP Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı, sandıkların başında “sandık sorumlusu” olarak belirlenen kişilerin bulunacağını belirterek, bu isimlerin ilçe seçim kurullarına bildirildiğini, bu sürecin tamamlandığını belirtiyor.

Salıcı, partilerin sandık kurulu üyeleri ve sorumlularının yanı sıra, bu seçim için sivil toplum kuruluşları, gönüllüler ve ittifakta olunan partilerle de işbirliği içinde olunduğunu belirterek, bunun yanı sıra seçim günü müşahit gönderme imkânı bulunduğunu aktarıyor.

Müşahitler için “özellikle daha riskli gördüğümüz yerlere öncelik vermeye çalışıyoruz” diyen Salıcı, müşahitler için YSK’ya bildirim yapma zorunluluğu olmadığına ve bu kişilerin müşahit kartıyla girebildiğine dikkat çekiyor.

Seçim günü saat 17.00’de oy verme işlemleri bittiğinde her seçimde olduğu gibi önce oylar tasnif edilecek. Ardından ise ıslak imzalı tutanak tutulacak. Sandık kurulu başkanının bu ıslak imzalı tutanağı her partinin sorumlusuna verme yükümlülüğü bulunuyor. Partilerin sandık görevlileri bu tutanağı alarak kendi partilerine iletecek. Bu kapsamda ıslak imzalı tutanakların önemi büyük.

Islak imzalı tutanakların önemi ne?

2019 İstanbul seçimlerinde önemi bir kez daha iyi anlaşılan ıslak imzalı tutanaklar bu seçimde de kritik ve sonuç belirleyici olacak.

Salıcı, büyükşehirlerde ya da ilçe merkezlerindeki okullarda çok fazla sandık bulunduğu durumlarda; bu okulların tamamına ayrı ayrı kat sorumlusu, okul sorumlusu ve ayrıca veri bilişim sorumlusu tanımladıklarını belirterek, sonuncusunun görevini şöyle aktarıyor:

“Bu arkadaşımız seçim günü sayım bitti, ıslak imzalı tutanaklar tutuldu, bu tutanakları ilçeye götürerek CHP’nin sistemine girecekler. Ama ilçeye gitmeden önce okuldan çıkarken bilişim sorumlusu olan arkadaşımız bu verileri bizim sisteme girecek. Yolda geçecek olan süreyi kısaltmak açısından bu arkadaşlarımızı belirledik.”

Bu arada CHP’li yetkililer her ne kadar hız önemli olsa da bu seçimde güvenilir sonuçların duyurulmasının daha önemli olduğunu belirtiyor.

Seçim gecesi sayım işlemlerinin sadece dört adayın yarıştığı Cumhurbaşkanlığı seçimi için daha çabuk sonuçlanabileceği, milletvekili seçiminde ise ittifaklar da işin içine girdiği için sürecin daha karmaşık olacağı ve sonuçların belli olmasının biraz daha uzayabileceği tahmin ediliyor.

AA’nın sonuçları mı beklenecek?

Bu seçimlerde 2019 yerel seçimlerinde gece yarısı veri akışını kesen ve çok tepki çeken Anadolu Ajansı’nın (AA) sonuçları muhalefet için önemli olacak mı?

Salıcı, her seçimde iktidarın önde gösterilerek başlandığını ve buna alıştıklarını söyleyerek, “Biz Anadolu Ajansı’nın ne söylediği ya da ne açıkladığıyla meşgul değiliz. Eğer AA’nın açıkladığı verilere güveniyor olsaydık İstanbul seçimi gitmişti” yorumu yapıyor.

Bu arada AA yetkilileri 5 Mayıs’ta Sözcü’ye yaptıkları açıklamada “Eğer verdiğimiz hizmette en küçük bir aksaklık görülürse, hizmet alanlar bizi savcılığa şikâyet etsin” dedi.

Salıcı, kendi sistemlerine ve sandık görevlilerine güvendiklerini belirterek, şöyle konuşuyor:

“Islak imzalı tutanaklar bize gelecek. Biz o ıslak imzalı tutanakları sisteme gireceğiz. Birleştireceğiz. Ortaya çıkan rakam eğer YSK’nın bize göndermiş olduğu rakamla, yani YSK’nın partilerle paylaştığı ıslak imzalı tutanakların görüntüsü ile örtüşüyorsa sorun yok. Örtüşmüyorsa, itirazlarımızı yapacağız.”

Tahmin ötesi bir durum ortaya çıkarsa ne yapılacak?

Peki alınan tüm tedbirlere ve yapılan hazırlıklara rağmen olumsuzlukla karşılanması durumunda ne yapılacak?

Hollanda’ya gönderilen 225 oy pusulası hatalı çıkmış ve bunun üzerine YSK’ya başvuru yapılmıştı.

“Normal şartlar altında yürüyen bir seçimde alınabilecek tedbirlerin tamamını almış durumdayız” diyen Salıcı, yurt dışı bazı sandıklarda görülen pusula aksaklıkları gibi olumsuzluklarla karşılaşılması durumunda ise yapılacakları şöyle anlatıyor:

“Hollanda örneğindeki gibi biz tedbir aldığımız ve arkadaşlarımız dikkatli olduğu için ortaya çıkan şeyler var. Seçim günü de herhangi bir şekilde bir olumsuzlukla karşılaşılırsa arkadaşlarımız itirazlarını yapacaklar. Avukat arkadaşlarımız da bu itirazları yönlendirecekler.”

Tahmin edilenden farklı bir durum ortaya çıkması durumunda ne yapılacak?

“Diyelim ki trafoya kedi girdi, elektrik kesildi, bir şey oldu. Arkadaşlarımız sayımı durduracaklar. Sayım tekrar güvenli hale gelene kadar da uygulama devam edecek. Bu bütün CHP’li arkadaşlarımıza söylendi, anlatıldı.”

Bu arada Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez 8 Mayıs’ta yaptığı açıklamada il ve ilçe oy toplama merkezleri, seçim kurulları, adliye binaları, seçimde kullanılacak havaalanları, parti binaları ve YSK gibi kritik noktaları besleyen şebeke unsurlarında bakım çalışmaları yapıldığını söyleyerek, operasyon merkezlerine jeneratörler dağıtıldığını, siber saldırılara karşı da önlem alındığını açıkladı.

Barolar Birliği de hazırlıklarını tamamladı

Bu arada seçimler için ayrıca pek çok avukat da görev yapacak.

Türkiye Barolar Birliği de seçim günü ülke genelinde sandık güvenliğinin sağlanmasına katkı sunmak için Ankara’daki TBB yerleşkesinde bir “Seçim Güvenliği Merkezi” oluşturulduğunu bildirdi.

Seçim hukukunda uzman avukatların, yurttaşlara ve sandık müşahitlerine gün boyu hukuki destek vereceği Seçim Güvenlik Merkezi’nde seçim güvenliğinin ihlal edildiğine yönelik tüm ihbarlar değerlendirilecek.

Seçim güvenliğinin ihlal edildiğine ilişkin ihbarlar sorunun yaşandığı ildeki gönüllü avukatlarla ve seçim güvenliği merkezi kurmuş bulunan barolarla paylaşılacak.

TBB Seçim Güvenliği Merkezi’ne Türkiye’nin her yerinden 0312 988 16 70 (10 hat) numaralı telefondan ulaşılabilecek.

Paylaşın

Reuters: 14 Mayıs’tan Sonra Ekonomi Ve Piyasalarda İstikrarsızlık Yaşanabilir

İngiltere’nin Reuters haber ajansından Orhan Coşkun,, muhalefetin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geleneksel olmaktan uzak ekonomi politikalarını ‘alaşağı etme vaadinde bulunduğunu’ hatırlatarak,  “Bazı anketleri önde götüren ana muhalefet ittifakı, ekonomi ve finans piyasalarını devlet kontrolünden kurtarma ve Merkez Bankası’na bağımsızlığını geri kazandırma sözü veriyor; böylelikle enflasyonun ateşini düşürmek için atılgan bir şekilde faizler yükseltilecektir” dedi.

AK Parti’nin yüzde 44 seviyesindeki resmi enflasyon rakamlarına rağmen düşük faiz ve yüksek büyüme programını sürdüreceğini söylediğini ve yetkililerin yıllarca Türk Lirası’na istikrar kazandırdıktan sonra ülkedeki döviz rezervlerini tükettiğini kaydeden Orhan Coşkun, “Analistler, muhalefetin kuracağı bir hükümetin, aşırı değerlenmiş liranın zayıflaması ve parasal teşvikin ortadan kaldırılmasıyla ekonomi ve piyasalarda istikrarsızlık ile karşı karşıya kalabileceğini söylüyor” ifadelerini kullandı.

14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerine günler kala, uluslararası basın da, seçimlere ve olası sonuçlarına ilişkin değerlendirmelere yer vermeye devam ediyor.

Son olarak İngiltere’nin Reuters haber ajansından Orhan Coşkun, siyasi partilerin ‘içinden’ isimlere dayandırdığı haberinde, “Seçimi kim kazanırsa kazansın, Türkiye ekonomisi ‘kayıp yıl’ ile karşı karşıya kalacak” değerlendirmesini yaptı.

Muhalefetin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geleneksel olmaktan uzak ekonomi politikalarını ‘alaşağı etme vaadinde bulunduğunu’ hatırlatan Coşkun, “Bazı anketleri önde götüren ana muhalefet ittifakı, ekonomi ve finans piyasalarını devlet kontrolünden kurtarma ve Merkez Bankası’na bağımsızlığını geri kazandırma sözü veriyor; böylelikle enflasyonun ateşini düşürmek için atılgan bir şekilde faizler yükseltilecektir” dedi.

AK Parti’nin yüzde 44 seviyesindeki resmi enflasyon rakamlarına rağmen düşük faiz ve yüksek büyüme programını sürdüreceğini söylediğini ve yetkililerin yıllarca Türk Lirası’na istikrar kazandırdıktan sonra ülkedeki döviz rezervlerini tükettiğini kaydeden Orhan Coşkun, “Analistler, muhalefetin kuracağı bir hükümetin, aşırı değerlenmiş liranın zayıflaması ve parasal teşvikin ortadan kaldırılmasıyla ekonomi ve piyasalarda istikrarsızlık ile karşı karşıya kalabileceğini söylüyor” ifadelerini kullandı.

Analistlerin ‘politika programlarının sıfırı tüketmesi ve yenilenmeye ihtiyaç duyması ile mevcut hükümetin kendi yarattığı dalgalanma ile de karşı karşıya kalabileceğini söylediğini’ aktaran Orhan Coşkun, ismini vermediği AK Partili bir yetkilinin sözlerine yer verdiği haberinde, AK Partili yetkilinin ‘ekonominin, özellikle de hayat pahalılığı krizinin seçim kampanyası için zorluklar yarattığını söylediği’ bilgisini paylaştı.

AK Partili yetkili, “Kabul ediyorum; bütçenin durumu çok iyi değil. Seçim yılları zordur. Bu, kayıp bir yıl gibi olacak” diyerek ‘2024’te daha güçlü bir ekonomik büyüme beklenebileceğini’ söyledi. Reuters’a konuşan yetkili ayrıca AK Parti’nin seçimi kazanması durumunda ‘daha dengeli bir programa yönelebileceği’ yorumunda da bulundu.

Eski Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e de atıfta bulunan AK Partili yetkili, “Şimşek’in gelip destek olacağına ve eğer gelirse ciddi bir döviz akışı olacağına inanıyorum” dedi.

Öte yandan, üst düzey bir muhalefet yetkilisi de Erdoğan’ın ekonomisinin ‘enkazını’ devralacaklarını söyleyerek, ellerinde ‘sihirli bir değnek olmadığını’ ve bu sebeple ekonomiyi düzeltmenin zaman alacağını söyledi. Bir diğer muhalefet yetkilisi ise yeni hükümetin ekonomik sorunları anlamaya çalışırken bürokraside reform yapacağını aktardı.

“2024 kaybedebileceğimiz bir yıl değil”

Reuters’a konuşan ikinci muhalefet yetkilisi, “2023’ün kayıp yıl olacağı açık ama 2024 kaybedebileceğimiz bir yıl değil” ifadelerini kullandı. Yetkili, ülke ekonomisinin önümüzdeki iki yılda yüzde 5 büyümesinin beklendiğini de sözlerine ekledi.

Capital Economics’ten kıdemli ekonomist Liam Peach ise seçimlerin ‘Türkiye’deki makroekonomik istikrarı sağlayacağı ya da bozacağı’ yorumunu yaptı. Buna göre, Erdoğan’ın seçimi kazanması ‘eş zamanlı para birimi, bankacılık ve bağımsız borç krizleri’ riskini artırırken, Kılıçdaroğlu’nun kazanması ‘gelecekte enflasyonu sürdürülebilir bir biçimde düşürme yolunda zorlu bir güzergah’ anlamına gelebilir.

(Kaynak: Gazete Duvar)

Paylaşın

Erzurum Olayları; Bahçeli: Tuzağı Dadaşlar Bozdu

Erzurum’da İBB Başkanı İmamoğlu’na yönelik saldırıya ilişkin açıklama yapan MHP Lideri Bahçeli, Erzurum’da kurulan tuzak Dadaşların tavrıyla bozulmuştur. İstanbul’da 1.7 milyon kişi toplanıp miting düzenlenirken bu olay yaşanmıştır” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “İmralı canisinin ev hapsine alınması konuşulmaktadır. Bir terörist için hak arayanlar, Eren Bülbül yavrumuzun hesabını verecekler. 22 yaşında şehit edilen Aybüke öğretmenimizin, 11 aylık Bedirhan bebekle annesinin sorulacak hesabını söylesinler.”

Bahçeli, konuşmasının devamında, “İBB Başkanı gelsin de Eren Bülbül için adalet istesin. Kılıçdaroğlu mertse yiğitse, şehitlerimizin hakkını gazilerimizin hakkını versin. Al bayrağı, aziz vatanı, Cumhur ittifakının şerefini koruyacak mısınız? Trabzonlu kardeşlerim 14 Mayıs’ta yaşanacak Cumhur ittifakı zaferinin habercisidir. Türkiye üzerinde hesap yapanların, zalimlerin defterini dürecek misiniz. Evet dediğinize göre o zaman sıra sizde.

Trabzon’un vatan ve millet sevdasının ne kadar yüksek olduğunu göstermek için sıra hepinizde. Kılıçdaroğlu’nun uzun bir istirahat için evine gitmesinde fayda vardır. Mutfaktan da çıkmasın. Kılıçdaroğlu Türkiye’yi yönetemez, bu aziz milletin geleceği Millet ittifakına verilemez. Ayaklarımızın üzerinde onurlu bir şekilde durduğumuzu tüm aleme göstereceğiz. Sürmeli’de gemi imalatının arzulanan seviyeye çıkması için elimizden geleni yapacağız” ifadelerini kullandı.

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, seçim çalışmaları kapsamında Trabzon’da halka seslendi. Bahçeli’nin konuşmasından satırbaşları şöyle:

“Trabzon kemençenin coşkusu, horonun ruhudur. Trabzon demek pes etmeyen vicdan demektir. Trabzon’a bakınca ‘Bize her yer Trabzon’ diyen vatan evlatlarının sesi duyulur. Trabzon denilince 15 yaşındaki kahraman yavrumuz Eren Bülbül’ün yüzü görünür. Birlikte her türlü zorluğu aşacağız. Bizi birbirimizden ayırmak için provokasyon yapanlara sonuna kadar kapalıyız. Etnik ve mezhep ayrılıkçılığı yapanlara hep karşı çıkacağız. Biz horon kadar Karadeniz, zeybek kadar Ege’yiz. Hep beraber ülkemin tüm güzelliklerini kucaklayan büyük bir aileyiz.

Devlet ve milletiyle hep birlikte Türkiye’yiz. Diyorum ki 14 Mayıs 2013 tarihinde aziz milletim sıra sende. Milli irade, kutuplaşmayı reddedecektir. Muhalefet partilerine demokratik hesap mutlaka sorulacaktır. Kavga, kriz arayanlara acıklı derslerini vermek için aziz milletim sıra sende. Tam 4 gün sonra sıra da söz de, yetki de alayınızda.

Türkiye’nin zillete mahkum olmasını hayal edenlerin, Türkiye’nin önünün kesilmesini hayal edenlerin gözü Türkiye üzerinde olacaktır. Peki siz de 14 Mayıs’a hazır mısınız? 14 Mayıs’ta sandığa koşa koşa gidecek misiniz? Bir oyunuzu Milliyetçi Hareket Partisi’ne bir oyunuzu da Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a verecek misiniz? Milletvekili adaylarımızı Meclis’e gönderecek miyiz?

1461’den beri Türk yurdu olan Trabzon’un her taşı yakuttur. Özü de sözü de bir olan Trabzonlu kardeşim gelecek sizin elinizde. 14 Mayıs’ta Türkiye’nin 100’üncü yılına ilk adımı atmak sizlerin iradesinde. Anayasa’nın 2. Maddesinde ifade edildiği gibi Türkiye Cumhuriyeti laik, demokratik bir hukuk devletidir. Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir.

Türk demokrasisi rüştünü defalarca ispat etmiştir. Bu anlamda birçok batı ülkesinin ilerisinde de olduğumuz bir gerçektir. Türkiye’nin demokrasi hayatına ilkesiz dayatmalarda bulunmaktadırlar. Avrupa ve ABD’de çıkan dergi ve gazeteler algı operasyonu yapıyor. Bu dergi ve gazetelerde 14 Mayıs seçimlerine dış müdahale çağrısında bulunuyor.

Batı zillet ittifakından yana tavrını koymuştur. Bu bir defa gayri ahlakidir, hiç kimse milletimizin iradesine zincir vuramaz. İktidarın ruhsatı ne ABD’den ne İngiltere’den ne Fransa’dan alınacaktır. Türkiye Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanını ‘Gitmeli’ diye hedef alan bir dergi yırtılıp çöpe atılmalıdır. Türkiye, sömürge artığı bir ülke değildir.

“Ekrem İmamoğlu Trabzon’un yüz karasıdır”

14 Mayıs’ta devrilmeleri kaçınılmaz bir siyaset olacaktır. İç barış ve huzur ortamımızı bozmak için maşalar devrede, alçaklar sahnededir. Erzurum’da yaşanan olaylar bayağı bir provokasyondur. İBB Başkanının meydan meydan dolaşıp fitne saçması, görevini ihmal etmesi sakıncalıdır, yanlış üzerine yanlıştır. Esnaf ziyareti bahanesiyle korsan gösteri yapıp taşıdığı provokatörlerle ortalığı karıştıran Ekrem İmamoğlu Trabzon’un yüz karasıdır.

Erzurum’da kurulan tuzak Dadaşların tavrıyla bozulmuştur. İstanbul’da 1.7 milyon kişi toplanıp miting düzenlenirken bu olay yaşanmıştır. İmralı canisinin ev hapsine alınması konuşulmaktadır. Bir terörist için hak arayanlar, Eren Bülbül yavrumuzun hesabını verecekler. 22 yaşında şehit edilen Aybüke öğretmenimizin, 11 aylık Bedirhan bebekle annesinin sorulacak hesabını söylesinler.

İBB Başkanı gelsin de Eren Bülbül için adalet istesin. Kılıçdaroğlu mertse yiğitse, şehitlerimizin hakkını gazilerimizin hakkını versin. Al bayrağı, aziz vatanı, Cumhur ittifakının şerefini koruyacak mısınız? Trabzonlu kardeşlerim 14 Mayıs’ta yaşanacak Cumhur ittifakı zaferinin habercisidir. Türkiye üzerinde hesap yapanların, zalimlerin defterini dürecek misiniz. Evet dediğinize göre o zaman sıra sizde.

Trabzon’un vatan ve millet sevdasının ne kadar yüksek olduğunu göstermek için sıra hepinizde. Kılıçdaroğlu’nun uzun bir istirahat için evine gitmesinde fayda vardır. Mutfaktan da çıkmasın. Kılıçdaroğlu Türkiye’yi yönetemez, bu aziz milletin geleceği Millet ittifakına verilemez. Ayaklarımızın üzerinde onurlu bir şekilde durduğumuzu tüm aleme göstereceğiz. Sürmeli’de gemi imalatının arzulanan seviyeye çıkması için elimizden geleni yapacağız.

Yüksek potansiyeli olan hazır giyim, mobilya gibi sektörlerin gelişmesi için çalışmalarımızı yoğunlaştıracağız. Türkiye’nin başarılarına yenilerini ekleyeceğiz. Mandacılara, rantçılara, komünistlere, makam ve mevki paylaşanlardan başka bir şey bilmeyenlere fırsat vermek felakete davetiye çıkarmaktır. Güçlendirilmiş parlamenter sistemi de tarih çöplüğüne atmak için 14 Mayıs bir fırsat olacaktır. Cumhur ittifakı Türkiye’nin umududur. Millet ittifakı münasebetsizlerin ittifakıdır. Bu ittifakın yolu, Türkiye düşmanlarının yoludur.

Cumhur ittifakı, Türkiye’nin yükseliş ittifakıdır. İnanıyorum ki Trabzon zillete yenilmeyecektir. TBMM’de sizlerin yüzlerini kara çıkarmadık, hiçbir vaadimizi unutmadık. MHP’ye öyle bir destek verin ki, öyle bir sahip çıkın ki, gelecek nesillerimize huzur ve kardeşlik içinde yaşanacak bir ülkeyi miras bırakalım. Milliyetçi Hareket Partisi’ne oy veriyor musunuz? Cumhurbaşkanı adayımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı açık farkla seçiyor muyuz?”

Paylaşın

HRW Ve ARTICLE 19 Raporu: Hükümetin İnternet Kontrolü Seçimleri Tehdit Ediyor

14 Mayıs’ta yapılacak cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerine günler kala, İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) ve ARTICLE 19,  hükümetin internet üzerindeki kontrolünün seçimleri tehdit ettiğini ifade eden bir rapor yayınladı.

Popüler sosyal medya şirketlerinin politikalarının da mercek altına alınan raporda, Türkiye’de geçmiş seçimlerde sosyal medyanın, geleneksel medyanın ve ulusal seçim makamlarının bağımsız olmadığı bir ortamda oy kullanımına ilişkin usulsüzlük iddialarının dile getirilmesinde önemli bir rol oynadığına dikkat çekildi.

Buna karşılık hükümetin, Ekim 2022’de kabul edilen bir dizi yasal değişiklikle internet sansürüne yönelik araçlarını seçim öncesinde önemli ölçüde artırdığı belirtildi.

“Hükümet, seçim sırasında muhalif görüşlerin yayılmasını engellemek için sosyal medya platformlarını tehdit etmekten veya kısıtlamaktan kaçınmalıdır” denilen raporda “Sosyal medya platformları ve mesajlaşma servisleri, Türkiye’deki seçmenlerin demokratik bir seçime katılım hakkına saygı göstererek hükümet baskısına direnmeli ve kısıtlamalara karşı acil durum planlarını uygulamaya koyarak kâr etmek yerine insan haklarına öncelik vermelidirler” ifadelerine yer verildi.

Sosyal medya şirketlerinin tutumu

Raporda sosyal medya şirketlerinin “Birleşmiş Milletler İş Dünyası ve İnsan Hakları Rehber İlkeleri uyarınca faaliyetlerini demokratik seçimlere katılma hakkını zedelemeye katkıda bulunan yönlerini ele almak da dahil olmak üzere, insan haklarına saygı gösterme ve ihlalleri giderme yükümlülüklerine” sahip olduğuna dikkat çekildi.

Sosyal medya şirketlerinden sadee Meta ve TikTok Türkiye’deki seçimlerle ilgili yaklaşımlarını açıkladığı, Twitter ve YouTube’un seçimlerle ilgili genel politikalarının bulunmadığı, Telegram’ın dezenformasyon veya seçimle ilgili erişime açık bir politikası olmadığı kaydedildi.

ARTICLE 19 ve İnsan Hakları İzleme Örgütü, 1 Mayıs’ta Meta, Telegram, TikTok, Twitter ve YouTube’a mektup yazarak Türkiye’deki seçimler bağlamında insan haklarını korumak için ayırdıkları kaynakları sordu.  Meta ve TikTok, Türkiye’nin seçimlerine yönelik özel çabalarıyla ilgili haber duyurularına ilişkin bağlantıları iletti.

TikTok, haber duyurusuna ilişkin daha ayrıntılı açıklama yaparak Türkiye’deki seçimlerle ilgili hazırlıklarının Ağustos 2022’de başladığını, içerikleri denetlemek ve politikalarını ihlal eden yerel söylemleri tespit etmek için anadili Türkçe, Kürtçe ve Arapça olan kişilerle çalıştığını belirtti. İnsan Hakları İzleme Örgütü ve ARTICLE 19, diğer şirketlerin hiçbirinden ayrıntılı sorularına dair yanıt alamadı.

Şirketlerin hiçbirinin Türkiye’deki seçimler için ayırdıkları kaynaklar konusunda tam anlamıyla şeffaf olamadığını ifade eden İnsan Hakları İzleme Örgütü “Şirketlerin çoğu, platformlarının ve hizmetlerinin seçim sonuçlarıyla ilgili hatalı bilgilerin yayılmasına katkıda bulunmamalarını ve sürecin bütünlüğüne zarar vermemelerini sağlamak için birbiriyle çelişecek seçim zaferi ve seçim hilesi iddialarıyla nasıl başa çıkmayı planladıklarını açıklayamadı” dedi.

Twitter’ın devlete bağlı olduğunu değerlendirdiği hesapları etiketleme politikası olmasına rağmen Anadolu Ajansı’nı “devlete bağlı” olarak etiketlememesinin endişe verici olduğu kaydedildi.

ARTICLE 19 Avrupa Direktörü Sarah Clarke, “Sosyal medya şirketleri, bağımsız gözlemcilerin değerlendirmeleri de dahil olmak üzere, hükümetin olumsuz gördüğü içerikleri çıkarmaları konusunda yoğun bir baskıyla karşılaşabilir. Şirketlerin bu baskılara direnmeleri ve bu kritik seçim döneminde kendilerini hak ihlallerinin ortağı haline getirecek tedbirlere karşı koymak için ellerinden geleni yapmaları çok önemlidir” dedi.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Kılıçdaroğlu’ndan 14 Mayıs Yorumu: Tarihi Bir Dönemeç

14 Mayıs seçimlerinin “tarihi bir dönemeç” olabileceğini kaydeden Kılıçdaroğlu, “İlk kez sandık başına gidecek 5 milyon 300 bin genç seçmen özgürlük ve demokrasi istiyor. Bu bizim için, Türkiye için, üyesi olmaya çalıştığımız AB için ve ayrıca Batı medeniyeti için çok önemli” dedi.

Kemal Kılıçdaroğlu, Erdoğan karşısında az farkla önde olduğunu; darboğazdaki ekonomi, yolsuzluk ve görevi kötüye kullanma suçlamalarıyla Şubat’daki deprem felaketinden sonra hükümetin verdiği yanıtın seçmen memnuniyetsizliğini arttırdığını kaydetti.

Kılıçdaroğlu, seçmen memnuniyetsizliğini seçim zaferine dönüştürme yolunun zorluklarla dolu olduğunu da belirtti.

Wall Street Journal (WSJ, CHP Genel Başkanı ve Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’yla yaptığı özel röportajı yayınladı.

Jared Malsin ve Elvan Kıvılcım imzasını taşıyan haber, “Türkiye’nin Seçimlerde Önde Gelen Rakip İsminden NATO ve AB’yle Daha Yakın Bağ Sözü” başlığıyla yayımlandı.

WSJ’ye verdiği söyleşide Kılıçdaroğlu, seçimin galibi olması durumunda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “siyasi muhalifleri hapsettiği ve yüz yılın en güçlü Türk lideri olmak için devleti yeniden şekillendirdiği Türkiye’de demokratik kontrol ve denge mekanizmalarına yeniden hayat vereceğini” kaydetti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin’le daha yakın ilişki kurma arayışına girmesi sonrasında, Türkiye’nin NATO’nun temel yapı taşlarından biri olarak rolünü güçlendireceğini söyleyen Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin AB’ye katılma sürecini de yeniden canlandırma taahhüdünde bulundu.

“Seçmen özgürlük ve demokrasi istiyor”

14 Mayıs seçimlerinin “tarihi bir dönemeç” olabileceğini kaydeden Kılıçdaroğlu WSJ’ye Cumartesi günü düzenlenen Millet İttifakı mitinginden bir saat sonra verdiği söyleşide, “İlk kez sandık başına gidecek 5 milyon 300 bin genç seçmen özgürlük ve demokrasi istiyor. Bu bizim için, Türkiye için, üyesi olmaya çalıştığımız AB için ve ayrıca Batı medeniyeti için çok önemli” şeklinde konuştu.

WSJ, Türkiye’yi 2003’ten beri yöneten Erdoğan’ın Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrasında tüm taraflara oynadığını, Putin’le yakın ilişkileri korumaya çalışırken Türkiye’yi “bölgesel bir güç odağına dönüştürme amacına hizmet etmek” için Ukrayna’ya silah sattığını da hatırlatıyor.

“Putin de bunu çok iyi bilir”

Gazete, Amerika’nın itirazlarına rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rus S-400 savunma sistemini satın aldığını, Washington’un da Batı yaptırımlarını ihlal etmeye çalışan Rusya’ya yardım eden Türk şirket ve kurumlarına yaptırım uygulama tehdidinde bulunduğunu vurguluyor.

Kılıçdaroğlu ise WSJ röportajında Türkiye’nin Rusya’daki yatırımlarını koruyacağını; ancak Rusya’ya yaptırım uygulama konusunda Batılı ülkelerin aldıkları kararlara uyacağını kaydederek, “Türkiye, Batı ittifakının ve NATO’nun bir üyesidir ve Putin de bunu çok iyi bilir. Türkiye, NATO tarafından alınan kararlara uymak zorundadır” dedi.

WSJ, son kamuoyu yoklamalarına göre Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan karşısında az farkla önde olduğunu; darboğazdaki ekonomi, yolsuzluk ve görevi kötüye kullanma suçlamalarıyla Şubat’daki deprem felaketinden sonra hükümetin verdiği yanıtın seçmen memnuniyetsizliğini arttırdığını kaydetti.

Gazete, Kılıçdaroğlu’nun seçmen memnuniyetsizliğini seçim zaferine dönüştürme yolunun zorluklarla dolu olduğunu da savundu. WSJ’ye göre bunun bir nedeni, Erdoğan’ın zorlu Türk siyasetinde “Rasputin tarzı ayakta kalma becerileri” sergileyebilmesi.

Gazete Kılıçdaroğlu’nun adaylığının en zayıf noktalarından biri olarak görülen “karizma ve siyasi kurnazlık yoksunluğu” algısının üstesinden gelmek için çabaladığını, mitinglere çok sayıda seçmenin katılmasını sağladığını ve coşkulu kampanyasıyla kimilerini şaşırttığını yazdı.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun hayat pahalılığını azaltma, Türkiye’yi parlamenter sisteme döndürme, Merkez Bankası gibi kurumların bağımsızlığını yeniden inşa etme ve siyasi tutukluları özgürlüklerine kavuşturma vaatleriyle kampanya yaptığını kaydeden WSJ, CHP liderinin Suriyeli ve Afgan mültecileri ülkelerine gönderme sözününse insan hakları savunucularını kaygılandırdığını belirtiyor.

“Erdoğan kazanırsa Türkiye bir tür diktatörlüğe geçmiş olur”

Kılıçdaroğlu bu konuda, “Biz ırkçı değiliz. Ancak bu insanların kendi ülkelerinde daha iyi şartlar altında yaşamlarına devam etmelerini istiyoruz” ifadelerini kullandı.

WSJ haberin sonunda, HDP’nin Millet İttifakı’nın bir parçası olmamasına rağmen, “Türkiye’nin en önemli Kürt lideri” olarak tanımladığı Selahattin Demirtaş’ın Kılıçdaroğlu’na destek açıklamasında bulunmasının seçimlerin yönünü değiştirebilecek bir hamle olduğunu yazdı.

Demirtaş WSJ’ye verdiği yazılı söyleşide, Kılıçdaroğlu’nun zafer kazanmasının kendisi ve diğer siyasi tutukluların serbest bırakılmasının önünü açacağını kaydetti; “Eğer Erdoğan kazanırsa Türkiye bir tür diktatörlüğe geçmiş olur” ifadelerini kullandı.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

Yurt Dışındaki Seçmenlerin Yüzde 53,18’i Oy Kullandı

Dış temsilciliklerde ve gümrük kapılarında kullanılan toplam oy sayısı 1 milyon 817 bin 10 oldu. Bu sayı, yurt dışında bulunan tüm seçmen sayısının (3 milyon 416 bin 150) yüzde 53,18’ine tekabül ediyor.

Yurt dışında yaşayan seçmenler ilk kez 2014 yılındaki Cumhurbaşkanı Seçiminde, ardından 2015’teki 25. ve 26. Dönem Milletvekilli Genel Seçimlerinde, 2017’deki Anayasa Değişikliği Halkoylamasında ve 2018’deki Cumhurbaşkanı Seçimi ve 27. Dönem Milletvekili Genel Seçiminde oy kullandı.

Cumhurbaşkanı Seçimi ve 28. Dönem Milletvekili Genel Seçiminde, yurt dışı kütüğüne kayıtlı seçmenler, 27 Nisan’da başlayan oy verme işlemi kapsamında, 73 ülkedeki 151 temsilcilikte ve 16 merkezde oy kullandı.

Dış temsilciliklerde kullanılan oy sayısı 9 Mayıs saat 23.00 itibarıyla 1 milyon 691 bin 531, gümrük kapılarında kullanılan oy sayısı 125 bin 479.

Dış temsilciliklerde ve gümrük kapılarında kullanılan toplam oy sayısı 1 milyon 817 bin 10 oldu. Bu sayı, yurt dışında bulunan tüm seçmen sayısının (3 milyon 416 bin 150) yüzde 53,18’ine tekabül ediyor.

Yurt dışında yaşayan seçmenler ilk kez 2014 yılındaki Cumhurbaşkanı Seçiminde, ardından 2015’teki 25. ve 26. Dönem Milletvekilli Genel Seçimlerinde, 2017’deki Anayasa Değişikliği Halkoylamasında ve 2018’deki Cumhurbaşkanı Seçimi ve 27. Dönem Milletvekili Genel Seçiminde oy kullandı.

2014 seçimlerinde yüzde 18,94 olan seçimlere katılım oranı, 2018 seçimlerinde yüzde 50,9’a yükseldi.

2018 seçimlerinde 3 milyon 44 bin 837 olan Yurt Dışı Seçmen Kütüğü’ne kayıtlı seçmen sayısı, 2023 seçimlerinde 3 milyon 416 bin 150’ye yükseldi.

AA’nın haberine göre, 2014 seçimlerinde 55 ülkedeki 105 temsilcilikte toplam 1186 sandık kurulmuşken, 2018 yılındaki Cumhurbaşkanı Seçimi ve 27. Dönem Milletvekili Genel Seçiminde bu sayılar 60 ülkede 123 temsilcilikte 3 bin 386 sandığa çıktı. 2023 seçimlerinde ise 73 ülkedeki 151 temsilcilikte 16 merkezde 5 bin 114 sandık kuruldu.

Yurt dışı sandıklarında 2023 seçimlerinde görev almak üzere yaklaşık 4 bin 500 kamu personeline ihtiyaç duyulurken, 302 Dışişleri Bakanlığı personeli de Sandık Saklama ve Ulaştırma Komisyonlarında görev aldı.

Oy pusulalarının dış temsilciliklere gönderilmesi ve kullanılan oyların ülkemize getirilmesi için 286 kişi diplomatik kurye olarak görev aldı.

Dışişlerinden açıklama

Dışişleri Bakan Yardımcısı Yasin Ekrem Serim, sosyal medya hesabından “Teşekkürler…” mesajıyla yaptığı paylaşımda, Türkiye’nin dış temsilciliklerinde açılan sandıklarda oy verme işleminin tamamlandığını duyurdu.

Serim, “Geçmiş seçimlere göre yurt dışında rekor bir katılım sayısına ulaştık. Demokrasi şöleni havasında cereyan eden oy verme işlemine aktif katılımınız ve en temel demokratik hakkınızı sandığa yansıttığınız için şükranlarımızı sunuyoruz” diye yazdı.

Serim, gümrük kapılarındaki oy verme işlemlerinin 14 Mayıs saat 17.00’ye kadar devam edeceğini ekledi.

Paylaşın

BBC’den Dikkat Çeken Yazı: Erdoğan Hiç Olmadığı Kadar ‘Savunmasız’

14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerine günler kala, uluslararası basın da, seçimlere ve olası sonuçlarına ilişkin değerlendirmelere yer vermeye devam ediyor.

Birleşik Krallık merkezli yayın kuruluşu BBC, “Türkiye seçimleri: Depremin vurduğu ülkede öfke ve kederin artçı şokları” başlıklı bir haberle seçimleri yazdı.

Erdoğan’ın daha önce hiç olmadığı kadar “savunmasız” göründüğünü belirten BBC’ın değerlendirmesi şöyle:

“Otoriter Erdoğan döneminin sonu -eğer gelirse- daha özgür, daha demokratik bir Türkiye anlamına gelmelidir. Hapishaneler daha az kalabalık olabilir ve Batı ile ilişkiler daha az gergin olabilir.

Seçimler yaklaşırken, Türklerin, devletin Şubat ayındaki depremlere yavaş tepki vermesinden harabeye dönmüş bir ekonomiye kadar şikayet edecek ve üzülecek çok şeyi oldu. Resmi enflasyon oranı %50’dir. Gerçek rakam bunun iki katı olabilir.”

Dış politikada u dönüşü kesin değil

CNN ise “Türk liderliğindeki bir değişiklik, Rusya ile bağların sonu anlamına gelmeyebilir” başlıklı bir analiz yayınladı. Seçimlerin baş başa geçmesinin beklendiğini yazan CNN, “Ancak analistler, Erdoğan anketlerde devrilse bile, Türkiye’nin dış politikada u dönüşünün kesin olmadığını söylüyor.

Muhalefete yakın figürler, galip gelmesi halinde Türkiye’nin yönünü yeniden Batı’ya çevireceğini belirtirken, diğerleri temel dış politika konularının muhtemelen değişmeyeceğini söylüyor” diye yazdı.

Erdoğan’ın rakibi demokrasi için mücadeleyi hızlandırdı

İngiltere merkezli The Guardian gazetesi, Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu hakkında bir makale yayınladı. Kılıçdaroğlu’nun Kürtler tarafından “kahraman gibi” karşılandığını yazan gazete, CHP lideri için “Türk demokrasisinin geleceği olarak lanse edilen siyasetçi” yorumunu yaptı.

Gazeteye konuşan Kılıçdaroğlu, “Seçimler uygun koşullarda gerçekleşmiyor ama her şeye rağmen kazanacağız” dedi.

Paylaşın

Ekonomik Kriz, Erdoğan İçin Zafere Mal Olabilir Mi?

Uluslararası basın, 14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerine günler kala, seçimlere ve olası sonuçlarına ilişkin değerlendirmelere yer vermeye devam ediyor.

Son olarak, Şebnem Arsu ve Maximillian Popp, Der Spiegel için kaleme aldıkları makalenin başlığında, “Ekonomik kriz, Erdoğan için neden zafere mâl olabilir?” diye sorarak bu sorunun yanıtını aradı.

Arsu ve Popp, haberlerini okurlara, “Enflasyon, sermayenin kaçışı, iş insanlarına baskılar… Türkiye, zorlu bir ekonomik kriz ile karşı karşıya. Peki, halk Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı 14 Mayıs seçimlerinde bunun için cezalandıracak mı?” sözleriyle tanıttı.

Makalelerine bundan beş yıl önce babasının Kayseri’deki marangoz dükkanını devralan Muhammed Yılmaz’ın aktarımlarıyla başlayan Arsu ve Popp, Yılmaz’ın o dönemde marangoz dükkanını modernize etmeyi ve ürettiklerini Avrupa’ya satmayı amaçladığını, fakat şimdi tasarruf etmek durumunda oldukları için marangozdaki makinelerin çalışmadığını yazdı. Yılmaz, “İşletmeyi daha ne kadar devam ettirebilirim bilmiyorum” dedi.

Yılmaz’ın durumunun Türkiye’deki pek çok kişi ile benzer olduğunu belirten Der Spiegel, Türk Lirası’nın 2021’den bu yana euro karşısında yarı yarıya değer kaybettiğini ve enflasyonun hiçbir G20 ülkesinde olmadığı kadar yükseldiğini hatırlatarak, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi yapılan anketlerde rakibi Kemal Kılıçdaroğlu’nun gerisinde olmasının her şeyden önce ekonomik durumdan kaynaklandığını yazdı.

“Türkiye’nin en önemli sorunu ekonomi…”

Nisanda yapılan bir ankette halkın yüzde 56’sının Türkiye’nin en önemli sorunu olarak ekonomiye işaret ettiğini aktaran Der Spiegel, Erdoğan’ın iktidara geldiğinde ekonomi alanında reformlar yaptığını, altyapı ve sağlık sistemine yatırımda bulunduğunu, Kayseri’nin de bu süreçte ‘Anadolu Kaplanları’nın doğduğu yer olduğunu’ hatırlattı.

Söz konusu ekonomik kalkınma döneminde Kayseri’nin de bundan payını aldığını aktaran Der Spiegel, 2016’daki darbe girişiminden bu yana kalkınma ve büyümenin durma noktasına geldiğini, bu süreçte darbe girişimi ile bağlantılı olduğu ifade edilen on binlerce kişinin tutuklandığını, 140’tan fazla ülke ile iş yapan, 12 bin çalışanı olan Kayserili iş insanı Hacı Boydak’ın da bu kişilerden olduğunu yazdı.

“İş sahipleri için bu pahalanma bir felaket”

Türkiye’den kaçan sermayenin ülkenin büyüme modelini de sınırlarına getirdiğini kaydeden Der Spiegel, inşaat sektörüne işaret ederek yurtdışından gelen para durduğunda bunun resesyon riskini beraberinde getirdiğini kaydetti. Erdoğan’ın düşüş eğilimini durdurmak için sürekli yeni borçlar biriktirdiğini belirten dergi, Merkez Bankası’nın faiz indirmesinin enflasyonu arttırdığı değerlendirmesinde bulunarak, “Yılmaz gibi yurtdışından ham madde alan iş sahipleri için bu pahalanma bir felaket” diye yazdı.

Demokrasi alanındaki gerilemeye de dikkat çeken Der Spiegel, “Erdoğan ve vatandaşlar arasında ‘Sen hükümet işlerine karışma, ben de seni zengin edeyim’ şeklindeki anlaşma işliyor gibi görünüyordu. Erdoğan’ın yönetim tarzı ekonomi, dolayısıyla da halkın günlük hayatı üzerinde de olumsuz bir etki yaratınca bu hesap değişti” dedi.

Erdoğan’ın seçim öncesi açıkladığı enerji yardımları ve asgari ücret artışı gibi sözleri de hatırlatan dergi, tüm bunların ülke ekonomisini en iyi ihtimalle geçici bir süreyle istikrara kavuşturacağını yazdı. Der Spiegel, “Türkiye’nin yatırımcıyı yeniden ülkeye çekmek için gerçekte ihtiyacı olan şey, düşük faiz politikasının düzeltilmesi ve hukuk devletinin güçlendirilmesi” dedi.

Paylaşın

Guardian: Erdoğan’ın Rakibi Demokrasi İçin Mücadeleyi Hızlandırdı

Uluslararası basın, 14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerine günler kala, seçimlere ve olası sonuçlarına ilişkin değerlendirmelere yer vermeye devam ediyor.

Birleşik Krallık merkezli The Guardian gazetesi, Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu hakkında bir makale yayınladı.

Kılıçdaroğlu’nun Kürtler tarafından “kahraman gibi” karşılandığını yazan gazete, CHP lideri için “Türk demokrasisinin geleceği olarak lanse edilen siyasetçi” yorumunu yaptı.

Gazeteye konuşan Kılıçdaroğlu, “Seçimler uygun koşullarda gerçekleşmiyor ama her şeye rağmen kazanacağız” dedi.

“Dış politikada u dönüşü kesin değil”

CNN ise “Türk liderliğindeki bir değişiklik, Rusya ile bağların sonu anlamına gelmeyebilir” başlıklı bir analiz yayınladı. Seçimlerin baş başa geçmesinin beklendiğini yazan CNN, “Ancak analistler, Erdoğan anketlerde devrilse bile, Türkiye’nin dış politikada u dönüşünün kesin olmadığını söylüyor.

Muhalefete yakın figürler, galip gelmesi halinde Türkiye’nin yönünü yeniden Batı’ya çevireceğini belirtirken, diğerleri temel dış politika konularının muhtemelen değişmeyeceğini söylüyor” diye yazdı.

“Erdoğan’ın daha önce hiç olmadığı kadar ‘savunmasız'”

BBC, “Türkiye seçimleri: Depremin vurduğu ülkede öfke ve kederin artçı şokları” başlıklı bir haberle seçimleri yazdı.

Erdoğan’ın daha önce hiç olmadığı kadar “savunmasız” göründüğünü belirten BBC’ın değerlendirmesi şöyle:

“Otoriter Erdoğan döneminin sonu -eğer gelirse- daha özgür, daha demokratik bir Türkiye anlamına gelmelidir. Hapishaneler daha az kalabalık olabilir ve Batı ile ilişkiler daha az gergin olabilir.

Seçimler yaklaşırken, Türklerin, devletin Şubat ayındaki depremlere yavaş tepki vermesinden harabeye dönmüş bir ekonomiye kadar şikayet edecek ve üzülecek çok şeyi oldu. Resmi enflasyon oranı %50’dir. Gerçek rakam bunun iki katı olabilir.”

“Az bir farkla kaybetmesi yargı ve orduyla bağlılığını sınayacak”

Financial Times (FT) gazetesi “Erdoğan şimdiye kadarki en büyük sınavıyla karşı karşıya” başlıklı bir analiz yayınladı.

Analizde, “21 yıllık iktidarından sonra Cumhurbaşkanı, ülkenin rotasını değiştirmeye kararlı olan birleşik bir muhalefetle başa baş bir yarışta” denildi. Analizin devamında şöyle denildi:

“Muhalefetin, özellikle az farkla kazanacağı bir zafer, Erdoğan’ın demokrasiye olan bağlılığının yanı sıra, kontrolü altına almak için yirmi yıldır çabaladığı yargı, polis ve ordunun bağlılıklarını da sınayacaktır. Muhalefete karşı artan bir hoşgörüsüzlük sergileyen Erdoğan, bir dönemi daha garantiye alınırsa, onu eleştirenler, Türkiye’yi daha da otoriterleşmeye sürükleyeceğinden korkuyor.”

Gazete, “Erdoğan’ın seçim kampanyası hakkında bilgi sahibi olan bir kişi ‘Panik yok ama rahat değiller’ dedi” diye yazdı

Paylaşın

Suriye İle Normalleşme: Şam, Seçimin Sonuçlanmasını Bekliyor

Suriyeli gazeteci Sarkis Kassargian, “Suriye yönetimi, Türkiye’deki seçimlerin sonuçlarını görüp ona göre karar vermek istiyor. Dolayısıyla bu dönemde Erdoğan’la bir normalleşme adımı atmak siyaseten bir risk olarak görülüyor dedi ve ekledi:

“Ayrıca ilkesel olarak da seçim sürecinde bir tavır alma hali oluyor Suriye’de. Çünkü malum, bu görüşmeler olduğunda içeride seçimlerde bir kart olarak Erdoğan’ın bunu kullanacağını artık herkes biliyor.”

Türkiye siyasetini yakından takip eden Suriyeli gazeteci Sarkis Kassargian, Türkiye’deki seçimlerin Şam’dan nasıl göründüğü, Şam yönetiminin diğer Arap başkentleri ve Ankara’yla “normalleşme” sürecini ve Şam ile Kürtler arasındaki ilişkilerin seyrini bianet’ten Vecih Cuzdan’a değerlendirdi.

“Şam, Arap ülkeleriyle normalleşmeye odaklandı”

Geçtiğimiz haftalarda Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı, Suriye’deki savaşın başından bu yana ilk defa Şam’a geldi. Nitekim bundan önce de başta Körfez’dekiler olmak üzere Arap ülkeleri Şam’la ilişkilerini “normalleştirmeye” başlamıştı. Yine bu “normalleşme” bağlamında, Erdoğan yönetiminin çağrıları ve bu kapsamda Ankara’nın attığı adımlar Şam’dan nasıl görünüyor?

Şam’dan bakıldığında durum şöyle: Suriye yönetimi, Türkiye’deki seçimlerin sonuçlarını görüp ona göre karar vermek istiyor. Dolayısıyla bu dönemde Erdoğan’la bir normalleşme adımı atmak siyaseten bir risk olarak görülüyor. Ayrıca ilkesel olarak da seçim sürecinde bir tavır alma hali oluyor Suriye’de. Çünkü malum, bu görüşmeler olduğunda içeride seçimlerde bir kart olarak Erdoğan’ın bunu kullanacağını artık herkes biliyor.

Bu yüzden Şam yönetimi şimdilerde Arap ülkeleriyle normalleşmeye odaklanmış durumda. Burada Arap Birliği’ne dönmekten daha çok Arap ülkeleriyle ikili ilişkiler önemseniyor. Çünkü Suriye, Arap Birliği’ne dönse bile bu defa içeride bir çatlak yaşanacaktır. Katar ve Fas gibi ülkelerin Suriye’nin dönmesine sıcak bakmıyor. Yani tabiri caizse Arap Birliği Suriye’yi kazanıp Katar’ı ve Fas’ı kaybedebilir.

Dolayısıyla Şam açısından öncelik, gerek Suudi Arabistan’la gerek Mısır’la olsun ikili ilişkilerin gelişmesi. Bence Şam’ın en çok önemsediği de bu iki devletle olan ilişkiler. Üstelik bu iki ülkeyle olan ilişkilerin normale dönmesi Şam’ın Ankara’ya karşı elini daha da güçlendirecek. Zaten Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün, Irak gibi ülkeler Şam’la normalleşme sürecine girmeden önce de Suriye’de bulunan yabancı askerlerin çekilmesini talep ediyorlardı. Burada Türkiye ve Amerika işaret ediliyor. Çünkü Suriye’deki Rusya ve İran güçleri Şam yönetimiyle yaptıkları protokollere dayanarak ülkede bulunuyor.

Dolayısıyla Şam, diğer Arap ülkeleriyle olan ilişkilerin daha da güçlenmesini ve akabinde Ankara’yı baskı altında tutabilmeyi umuyor. Ancak bu noktada Şam’ın bir sorunu daha var aslında. En yakın müttefikleri olan Moskova ve Tahran, Türkiye’deki seçimlerde Erdoğan’dan yana bir pozisyonda. Diğer taraftan Körfez ülkeleri Erdoğan’ı önceki dönemlerde olduğu gibi desteklemiyor ama Şam’la normalleşme süreçleri de Batı etkisiyle yavaş adımlarla sürüyor. Yani bugünlerde tabiri caizse siyasi bir çıkmaz içinde Şam yönetimi.

Müslüman Kardeşler’in “Erdoğan’a oy verin” çağrısı

Türkiye, gergin bir atmosferde 14 Mayıs seçimlerine gidiyor. AKP iktidarının müttefiki Müslüman Kardeşler’in Suriye müftüsünün, Türki Cumhuriyeti vatandaşlığı olan Suriyelilere Erdoğan’a ve AKP’ye oy verme çağrısında bulunmasını nasıl değerlendiriyorsun?

Recep Tayyip Erdoğan, 22 yıl önce iktidara geldiğinde “muhafazakâr demokrat” sloganıyla Batı’nın desteğini aldı. Kutuplaştırıcı dini söylemlerden uzak, ılımlı İslamcı bir parti kurdu ve aldığı destekle iktidara geldi. Şimdi son dönemde baktığımızda artık tam tersine İslamcılık üzerinden ve İslamcılık söylemleriyle iktidarda kalmaya çalışıyor. Çünkü bence artık eskisi gibi o ılımlılık ya da Avrupa Birliği, Batı ilkeleriyle örtüşen siyasetlerin kendisini desteklemediği kanaatine ulaşmış gibi görünüyor. Müslüman Kardeşler’in müftüsü olarak da bilinen Şeyh Muhammed Kerim Racih’in Erdoğan’ı desteklemesi sürpriz değil. Erdoğan zaten her zaman, özellikle Arap Baharı başladıktan sonra Müslüman Kardeşler’le birlikte yürüdü. Bu yüzden Türkiye’nin Suudi Arabistan’la, Birleşik Arap Emirlikleri’yle ve en önemlisi Mısır’la Müslüman Kardeşler konusundan başka bir sorunu yok.

Müslüman Kardeşler’in tanıdık figürleri bugüne kadar Erdoğan’ı içeride yıpratmamak bu tip çıkışlarda bulunmamışlardı. Ama bugün gelinen noktada seçimlerin riske girdiğini ve her bir oyun fark yaratacağını bildikleri için -artık o yıpranma hesaplarını da bir kenara bırakıp- kendilerini göstermeye başladılar ve buna devam edecekler. Yani Şeyh Muhammed Kerim Racih’ten sonra da Müslüman Kardeşler’in diğer figürlerinden benzer açıklamaların gelebileceğini düşünüyorum. Katar’daki Müslüman Kardeşler müftüleri, şeyhleri, işte Dünya Müslüman Âlimler Birliği Başkanı vs. onlar da önümüzdeki günlerde benzer bir tavır gösterebilir.

“Erdoğan seçim propagandası olarak kullanıyor”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 30 Nisan’da IŞİD lideri Ebu Hüseyin el-Kureyşi’nin Suriye’de öldürüldüğünü açıkladı. Daha sonra operasyonun Afrin’de, yani Türkiye’nin kontrolündeki bir bölgede gerçekleştiği ortaya çıktı. Bu operasyon ve devamındaki gelişmeler Şam’da da gündeme geldi mi?

Şam’da bu konuya çok ilgi yok. Suriye’de haber bile olmadı bu olay. Çünkü Şam yönetimi doğrudan Türkiye’yi IŞİD ve El-Kaide’yle işbirliği yapmakla suçluyor. Gerek bu son operasyon gerekse bundan önce Amerika’nın öldürdüğü radikal İslamcı örgütlerin liderleri olsun tümüyle Türkiye’nin kontrolündeki bölgelerde öldürüldü. Öyle görünüyor ki bu kişiler söz konusu bölgelerde kendilerini rahat hissediyor. Ayrıca bu tip konuların Erdoğan tarafından bir seçim propagandası olarak kullanıldığı düşünülüyor. Diğer yandan bu konunun dünya çapında da çok ciddiye alınmadığını gördüm. Çünkü bu konularda daha çok ABD’nin öncülüğünde yapılanlar dikkate alınıyor. Ama günün sonunda Türkiye, bu konuda çok şeffaf ve ciddi bulunmadığı için olsa gerek hani gerçekten operasyon yapılıp öldürülmüş olsa bile arkasında bahsettiğim diğer motivasyonlar [seçim propagandası vs.] aranıyor.

Şam ve Kürtler arasındaki ilişkiler

Geçtiğimiz günlerde Demokratik Suriye Güçleri Genel Komutanı Mazlum Abdi’nin Birleşik Arap Emirlikleri’ne gittiği ve Şam’la müzakerelerde rol oynamaları için buradaki yetkililerle görüştüğü öne sürüldü. Daha önce de Mısır basınına konuşan Abdi, Şam yönetimine çağrıda bulunmuştu. Bu noktada Şam ve Suriyeli Kürtler arasındaki ilişkileri nasıl değerlendiriyorsun?

Geçtiğimiz haftalarda özerk yönetimin bir çağrısı olmuştu, ardından Birleşik Arap Emirlikleri ziyareti haberi geldi. Aslında bu konuda yeni bir gelişmeden bahsetmiyoruz. Her zaman Şam’la anlaşarak sorunları çözmek isteyen bir Kürt tarafından söz ediyoruz. Ama bence taraflar arasındaki ilişkiler, Şam-Ankara ve dolayısıyla Şam-Moskova ve Şam-Tahran ilişkilerinin gölgesinde kalıyor. Bu birincisi. İkincisi de Kürtlerin en yakın müttefiki Amerika olduğu için Şam her zaman bu konunun çözümünün aslında Amerika’yla uzlaşmayla çözülebileceğini düşünüyor. Çünkü oradaki özerk yönetimin varlığını Amerika’nın oradaki varlığına bağlıyor. Dolayısıyla hem Amerika’yla hem de Şam’la iyi ilişkilere sahip bir Arap ülkesi olan Birleşik Arap Emirlikleri’nin arabuluculuğu onlar için bu konuda biraz motivasyon sağlayabilir. Yani Kürtler açısından iyi neticelere ulaşılması yönünde bir katkısı olabilir. Her ne kadar bu konu Suriye’nin iç sorunu olarak görülse de diğer ülkelerle olan ilişkiler ve dış faktörlerden çok etkilenen bir konu olduğu için de yakın süreçte ciddi bir gelişme olacağını düşünmüyorum.

“Yakın zamanda İdlip’e operasyon zor”

Peki, yakın zamanda Heyet-i Tahrir’uş Şam kontrolündeki İdlip’e yönelik bir askeri operasyon öngörüyor musun?

Hayır. İdlip, Türkiye’nin doğrudan etkisi altında olan bir bölge ve dolayısıyla Ankara’nın operasyona yeşil ışık yakması gerekiyor. Diğer yandan olası operasyona Batı’nın da göz yumması gerekiyor -ki yeniden mülteci sorunu gündeme geleceği için buna karşı çıkarlar. Dolayısıyla Suriye çok zor bir durumda kalabilir. Belki de Türkiye’deki seçimlerden sonra, hatta seçim sonuçları doğrultusunda artık İdlip’i yeniden konuşmaya başlayabiliriz.

Paylaşın