Uluslararası basın, 14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerine saatler kala, seçimlere ve olası sonuçlarına ilişkin değerlendirmelere yer vermeye devam ediyor.
Birleşik Krallık merkezli haber ajansı Reuters, Türkiye’de yapılacak kritik seçimler öncesinde en deneyimli yatırımcıların bile piyasaların seçimlere nasıl tepki vereceğine göre pozisyon aldığını kaydetti.
Haberde cumhurbaşkanlığı seçimlerinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın aşırı kontrollü yönetilen ve bunun getirdiği kriz nöbetleriyle şekillenen ekonomi vizyonuyla, Millet İttifakı adayı Kemal Kılıçdaroğlu liderliğinde liberal ortodoks ekonomi politikalarına dönüş planını karşı karşıya olduğu belirtildi.
Cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimlerine ilişkin kamuoyu yoklamaları, Millet İttifakı ya da AK Parti’nin çoğunluğu alabileceği yönünde değişkenlik gösteriyor.
Cumhurbaşkanlığı ve TBMM’nin Kılıçdaroğlu ya da Erdoğan arasında bölünmesi, partilerin parlamentoda koalisyon oluşturma çabalarını ya da en karmaşık seçenek olan sonuçların kabul edilmemesi senaryosunu da gündeme getiriyor.
İki adaydan birinin ilk turda oyların yüzde 50’sinden fazlasını alamaması halinde 28 Mayıs’ta ikinci tura gidilecek.
Gelişmekte olan piyasalar fonu Gramercy’den uzman Petar Atanasov özellikle son derece sıkı yönetilen bir ekonomi açısından, “14 Mayıs’taki ilk turla 28 Mayıs’ta yapılması öngörülen ikinci tur arasındaki süreç piyasalar için çok çalkantılı olabilir” dedi.
Atanasov, “Gelişmekte olan piyasalara odaklanan bazı yatırımcılar bu seçimlerin yüzyılın seçimi olabileceğini söylüyor” şeklinde konuştu.
Erdoğan’ın düşük faiz oranlarındaki ısrarı, bol kredi ve geleneksel olmayan bir piyasa yönetimi, yabancı yatırımcıların ülkeden uzaklaşmasına neden oldu. Ancak birçok yatırımcı, Erdoğan’ın seçimleri kaybetmesi durumunda Türkiye piyasasına dönebileceklerinin sinyalini verdi.
Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce’nin cumhurbaşkanlığı yarışından çekildiğini açıklaması, Kılıçdaroğlu’nun seçimi kazanma şansını yükselten bir etken olarak görüldü ve bunun üzerine borsa ve tahvil piyasaları canlandı.
Citibank, daha yüksek faiz oranları gibi ekonomide genel kabul gören politikaların kararlı şekilde uygulanmasının 900 milyar dolarlık Türkiye ekonomisine bir yıl içinde 45 ila 50 milyar dolarlık yabancı sermaye çekebileceğini kaydetti. Ancak daha karamsar öngörüler de yok değil.
Örneğin JPMorgan, ekonomi politikalarında sadece ılımlı değişiklikler yapılması halinde bir doların 30 liraya çıkabileceği tahmininde bulundu.
“İskambil kağıtlarından ev” benzetmesi
Varlık yönetimi firması Ninety One’dan Werner Gey van Pittius, seçimlerin sonucuyla lira ve faiz oranlarındaki hareketleri tahmin etmenin “gelişmekte olan yerel piyasalarda bu yıl doğru yapılması gereken en önemli şey” olduğunu belirtti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti’nin iktidarda kalmaya devam etmesi ve olağandışı ekonomi politikalarını sürdürmesi ise piyasaların sendelemesine yol açabilir.
Fon yönetimi firması GMO’dan Carl Ross, döviz rezervlerin tükendiği, bankalar ve tasarruf mevduatı sahipleri üzerindeki baskının sürdüğü bir ortamda tam bir kriz riskinin ortaya çıkabileceği uyarısında bulundu.
Ekonominin yapay olarak ayakta tutulması, enflasyon ve döviz sorunları, sermaye kontrolu denemeleriyle ekonominin pamuk ipliğine bağlı olduğu görüşünü dile getiren uzman Arjantin örneğini hatırlatarak, “Bu durum biraz iskambil kağıdından eve benziyor” ifadelerini kullandı.
Hükümet, faiz oranlarını düşürmenin ihracatı ve yatırımları canlandırdığını savunuyor.
Türkiye’nin hala görece istikrarlı olan makroekonomik tabanı ve özel sektörü, “iskambil evin” şimdilik yerle bir olmadığı anlamına geliyor.
Ancak Carl Ross, “Mevcut düzenin bir dört yıl daha devam etmesi, bir Arjantin vakası yaşanmasına çok yaklaşılması anlamına gelebilir” şeklinde konuştu.
Faiz oranı beklentileri
Türkiye, hala birçok ülkeye kıyasla çok daha düşük borç seviyesinde. Ancak bu durum bir kriz ortamında hızla değişebilir. Yıllar içinde döviz rezervlerinin tüketilmesi ve merkez bankası bağımsızlığının erozyona uğratılması ekonomiyi yaraladı.
Kredi derecelendirme kuruluşları Moody’s ve Fitch’in verdiği kredi notları, 2016’da “yatırım yapılabilir” seviyesinden bugün Bolivya ve Kamerun ile aynı seviyeye indirdi. Hem tahvil hem de hisse senedi piyasalarında uluslararası yatırımcıların payı azaldı.
Muhalefetin seçimi kazanması durumunda liranın hızla değer yitirmesi ve faiz oranlarının yüzde 30, 40 hatta 50’ye çıkması, kredi almak zorunda olan firmaların başının derde gireceği anlamına gelebilir.
Hisse fiyatlarıysa düşük seyrediyor. Sermaye piyasası şirketi MSCI’ın dolar cinsinden Türkiye endeksindeki fiyat kazanç oranı, gelişmekte olan piyasalar genelindeki ortalama olan 12,41’e kıyasla 3,7’nin biraz üzerinde.
(Kaynak: VOA Türkçe)