Seçimler sonrası ortaya çıkan tabloyu değerlendiren CHP’li İlhan Cihaner, “Bugünkü parlamento, Türkiye tarihinin gördüğü belki de en gerici, en sağcı parlamento olarak ortaya çıktı” dedi ve ekledi:
“Orada yeni ittifaklar, yeni dinamikler nasıl oluşacak? Deneyimledik ki en büyük muhalif olarak görünen aktörler bile bir anda olgusal hiçbir karşılığı ya da bir gerekçesi olmadığı halde taraf değiştirebiliyor ya da işte kendi politik örgütlerinin çıkarları çerçevesinde -ki haklıdır da- farklı pozisyon alabiliyor.”
Cihaner, açıklamasının devamında, “2019’da kazanılan büyükşehirlerin ne şekilde kazanıldığının dinamiklerinin çok iyi ölçülmesi lazım. “X yerde bir başarı elde edildi, bu başarının mimarı şudur” gibi bir tutum içine girilmemeli. Baktığımız zaman 2019 yerel seçimlerin öncesindeki referandumda “Hayır” blokunun oyu neyse yerel seçimlerde elde edilen oy da o oldu.
Dolayısıyla burada kişiye indirgenmiş yaklaşımın da terk edilmesi lazım diye düşünüyorum. Ve elbette her şeyin şeffaf bir şekilde yürütülmesi lazım. Siyaset mühendisliğinin, işte partinin özellikle seçim kampanyalarına indirgenmiş bir siyaset anlayışının terk edilmesi lazım.” ifadelerini kullandı.
CHP’nin sol kanadında yer alan ve partinin ana hattının da bu doğrultuda olması gerektiğini savunan “Gelecek İçin Biz” grubu, seçimlerin ardından ortaya çıkan tabloyu “net bir yenilgi” olarak nitelendirerek parti içi değişim çağrısında bulundu.
Grubun kurucusu, aynı zamanda üç dönem CHP milletvekili ve Parti Meclisi üyesi olarak görev yapan, eski cumhuriyet başsavcısı İlhan Cihaner’le seçim sonuçlarını ve önümüzdeki süreçte nasıl bir sorumluluk alacaklarını bianet’ten Vecih Cuzdan’a değerlendirdi
14 ve 28 Mayıs seçimlerine iki büyük krizin gölgesinde gidildi: Ekonomik kriz ve 6 Şubat depremleri. Deprem sonrası CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “İktidarla hizalanmayı reddediyorum” çıkışı önemliydi. Ancak seçim sürecinde bu gündem öne çıkarılmadığı gibi, Kılıçdaroğlu’nun bu çıkışının da özellikle ittifak içerisinde sahiplenilmediği görüldü. Hatta seçim sonuçlarından doğru tersine hareket edildiğini bile söyleyebiliriz. Siz bu konuda nasıl düşünüyorsunuz?
Deprem bölgesindeki özellikle ikinci tur sonuçlarına bakıldığı zaman tabii ki bu yenilginin depremzedelere kesilmesi kabul edilebilir bir şey değil. Sizin söylediğiniz yaklaşımın belki en uç noktası bu oluyor. Ama deprem sonrası “İktidarla hizalanmayacağız” denilmesine rağmen bu sürecin politikleştirilmediğini de görüyoruz.
Bu belki çok insancıl bir gerekçeyle, insanların acıları çok sıcakken anlaşılabilir bir şey. Ancak nihayetinde bir siyasi partiden söz ediyoruz ve siyasi partilerin attığı adımların, aynı zamanda kendilerini siyaseten güçlendirecek şekilde formüle edilmesi lazım. Bu ikisi birbirini dışlayan şeyler değil.
Hem yurttaşın ihtiyaçlarını karşılayıp, acılarını dindirmeye çalışıp dayanışmayı yükseltebilirsiniz hem de bu süreci politikleştirebilirdiniz. Bence bu süreçte de çok doğru bir hat izlenmedi.
Bakın deprem bölgesinde ikinci günden itibaren vardık. Dayanışma mekanizmalarına katkı vermeye çalıştık ve o sahada özellikle büyükşehir belediyelerinin insanüstü gayretleri vardı. Şimdi herkesin şapkayı önüne koyup niçin buradan bir politik sonuç, bir politik kitle elde edilmediğini düşünmeleri lazım.
İktidar uydurma temel atmalarla, gerçekleştirilmesi imkânsız vaatlerle oraya gitti ama hatırlayacak olursanız bakanların da arabaları tekmeleniyordu, yuhalanıyorlardı. Deprem, özellikle ortaya koyduğu sonuçlar itibariyle tabii ki politikti.
Nihayetinde depremin bir doğal afet olduğu kuşkusuz ama ortaya çıkardığı sonuçlar da bir o kadar politiktir. Dolayısıyla deprem gündeminin, seçim sürecine politikleştirerek taşınamadığını düşünüyorum.
Nitekim iktidar deprem bölgesinin önemini düşünerek ağırlıklı olarak o bölgede propagandasını yaptı, o bölgeye dair projeler üretti. Bunların gerçekçi olup olmaması önemli değil. Özellikle ikinci turda doğrudan doğruya oraya çalıştı AKP.
Ama ne olursa olsun burada temel mesele CHP’nin ideolojisizleştiği, siyasetsizleştiği gerçeğidir. Sonuçta attığınız tüm adımların büyük bir politik tutumun parçası, onu güçlendiren, onu taşıyan şeyler olması lazım. Birbirinden kopuk işler yapıldı. Sadece depreme özgü de değil bu.
Ben çok sık şu örneği veriyorum: Türkiye siyasi tarihinin bence en önemli iki olayı, Gezi Direnişi -ki işte tam da 10. yıl dönümündeyiz- ve bir diğeri de Adalet Yürüyüşü’dür. Bu iki olgu da ıskalandı. Oradaki dinamikler iyi okunarak politikleştirilemedi. Bu belki genel olarak sosyalist solu da ilgilendiren bir durum olabilir. Ama özellikle Cumhuriyet Halk Partisi gibi değişimin öncülüğünü yapmış, işte Adalet Yürüyüşü’nün ne kadar heyecan yarattığını düşünün, o orada kaldı.
Özet olarak tüm bu süreçler, sahip olduğumuz siyasi bakış açısına mal edilmedi. Rumuzsuz, sembolsüz bir siyaset tarzı izlendi. Bunların da büyük bir hata olduğunu düşünüyorum.
CHP MYK üyelerinin istifasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bir değişim, dönüşüm şart derken bu sadece birkaç istifa ya da MYK’nin bu şekilde değiştirilmesinden ziyade bunun bir özeleştiri sonrasında ve sorumluluk tarifiyle olması gerekiyor.
Dünkü istifalar aslında rutin, her seçim sonrası ya da parlamentonun yenilendiği zaman MYK üyelerinin Genel Başkan’ın elini rahatlatmak için verdikleri istifa olarak görülüyor. Mesela burada, “x” MYK üyesinin özeleştiri yaptığı, yenilenmenin ve dönüşümün önünü açarak attığı bir adım yok.
Öyle olsa bile burada yeni MYK üyeleri yine Parti Meclisi (PM) içerisinden seçilecek ve PM de aslından bu süreçte yaşanan hatalardan sorumludur. Birçok taktik ve stratejik hata yapılırken bir eleştiri yaptıklarını duymadık. Buna dair bir tartışma olmadı.
Çünkü nereden biliyoruz? PM toplantısı olmadığı halde söylemde ya da politikada radikal değişiklikler oldu. Anlaşılıyor ki bunların hiçbiri PM içerisinde tartışılarak alınmış kararlar değil.
Dolayısıyla partinin kurultaydan sonra en üst organı olan PM’nin de bypass edildiğini görüyoruz. Buna göz yuman, buna izin veren PM’den oluşturulacak yeni MYK’nin de bizim kastettiğimiz hem ideolojik ve siyaset anlamında hem de kadro anlamında bir yenilenmeye işaret edeceğini çok düşünmüyorum.
Son olarak, önümüzdeki süreçte “Gelecek İçin Biz” olarak nasıl bir sorumluluk alacaksınız?
Biz, CHP içerisinde büyümeye çalışıyoruz ve parti içerisinde siyaset yapıyoruz. Bu eleştirilerimizi dönem dönem dile getirdiğimizde “her şeyden memnuniyetsiz insanlar” ya da aday olup olmama üzerinden hedef alındık. Bunu kabul etmiyoruz. Parti Meclisi’ndeyken de milletvekiliyken de bu eleştirileri dillendiriyorduk.
Geldiğimiz noktada, parti tabanının ‘şimdi yeri ve zamanı değildir’ bakış açısının hâkim olmasına izin vermemesi gerekiyor. Bu tartışmaların tüketilmesi lazım ki yerel seçimlere güçlü bir şekilde gidilebilsin.
Ve yerel seçimler konusunu tekrar vurgulamak istiyorum: Yerel seçimlerin kazanılmasının dinamiği çok ama çok yanlış okunuyor. Biraz önce detaylandırdığım gibi, ana dinamik destekler ve ittifaklardır, isimler değildir. Orada izlenen, ortaya konulan çiçek, böcek politikaları değildir. Bu destek mekanizmaları ve dinamikleri aynı şekilde işleyecek mi? Bundan çok emin değilim. Çünkü artık başka bir siyasi tablo var önümüzde.
“Kişiye indirgenmiş yaklaşım terk edilmeli”
Bugünkü parlamento, Türkiye tarihinin gördüğü belki de en gerici, en sağcı parlamento olarak ortaya çıktı. Orada yeni ittifaklar, yeni dinamikler nasıl oluşacak? Deneyimledik ki en büyük muhalif olarak görünen aktörler bile bir anda olgusal hiçbir karşılığı ya da bir gerekçesi olmadığı halde taraf değiştirebiliyor ya da işte kendi politik örgütlerinin çıkarları çerçevesinde -ki haklıdır da- farklı pozisyon alabiliyor.
2019’da kazanılan büyükşehirlerin ne şekilde kazanıldığının dinamiklerinin çok iyi ölçülmesi lazım. “X yerde bir başarı elde edildi, bu başarının mimarı şudur” gibi bir tutum içine girilmemeli. Baktığımız zaman 2019 yerel seçimlerin öncesindeki referandumda “Hayır” blokunun oyu neyse yerel seçimlerde elde edilen oy da o oldu.
Dolayısıyla burada kişiye indirgenmiş yaklaşımın da terk edilmesi lazım diye düşünüyorum. Ve elbette her şeyin şeffaf bir şekilde yürütülmesi lazım. Siyaset mühendisliğinin, işte partinin özellikle seçim kampanyalarına indirgenmiş bir siyaset anlayışının terk edilmesi lazım.