Samanyolu Galaksisi’nin Artık Bir İkizi Var!

NASA’nın James Webb Uzay Teleskobu (JWST), Samanyolu Galaksisi’ne şaşırtıcı derecede benzeyen Ceers-2112 galaksisini keşfetti. Araştırmacılar, Samanyolu ikizinin keşfinin galaksilerin zaman içinde nasıl oluştuğuna ve değiştiğine dair yeni soruları gündeme getirdiğini belirtiyor.

Araştırmacılar ayrıca, bu galaksinin karanlık maddenin Evrendeki rolünü yeniden düşünmeye zorlayabileceğini de belirtiyorlar.

Karanlık madde görünmez olsa da, kütleçekimsel etkisini galaksilerin şekli ve davranışı üzerinde görebiliriz. Karanlık maddenin erken evrendeki galaksilerin oluşumundan ve evriminden sorumlu olduğu düşünülüyor.

NASA’nın öncülüğünde işletilen James Webb Uzay Teleskobu’nun verileri, Güneş Sistemi ve dolayısıyla Dünya’ya ev sahipliği yapan Samanyolu Galaksisi’nin “uzaklardaki ikizini” ortaya çıkardı.

Teleskobun Yakın Kızılötesi Kamerası’yla çekilen görüntüleri analiz eden bir araştırma ekibi, Samanyolu’na tıpatıp benzeyen Ceers-2112 adlı bu galaksinin evren daha birkaç yıl milyar yaşındayken oluştuğunu gözlemledi. Ceers-2112, tıpkı Samanyolu gibi karmaşık ve çubuklu sarmal bir yapıya sahip. Ama ondan biraz daha küçük.

Galaksilerin şekillerini uzaydaki büyük çarpışmalardan kozmik çevresindeki “kalabalığa” kadar bir dizi faktör belirliyor. Yine de bilim insanları, Samanyolu gibi karmaşık şekillerin oluşmasının epey zaman alacağını düşünüyordu.

Samanyolu’nun doğumunun ortalama 12,5 milyar yıl önce gerçekleştiği düşünülüyor. Evreni var ettiği varsayılan Büyük Patlama ise 13,7 milyar yıl önce meydana geldi.

Yeni veriler, Ceers-2112’nin Büyük Patlama’dan sadece iki milyar yıl sonra bile epey gösterişli göründüğünü ortaya koyuyor. Galaksi, sarmal kollarının ayrıntılarını gözlemleyemeyeceğimiz kadar uzakta. Ancak merkezindeki kalın çubuğun tespiti Ceers-2112’nin evrenin erken zamanlarında bile yeterince gelişmiş olduğunu gözler önüne seriyor.

Kaliforniya Üniversitesi Riverside kampüsünden gökbilimci Alexander de la Vega, “Ceers-2112’deki çubuk, galaksilerin daha önce düşündüğümüzden çok daha hızlı olgunlaştığını ve düzenli hale geldiğini gösteriyor” ifadelerini kullandı: Bu da galaksi oluşumu ve evrimine dair teorilerimizin bazı yönlerinin revizyona ihtiyacı olduğu anlamına geliyor.

Saygın bilimsel dergi Nature’da yayımlanan makalenin de yazarlarından biri olan bilim insanı, sözlerini şöyle sürdürdü: Geçmişte, evren çok gençken, galaksiler kararsız ve kaotikti. Evrenin erken dönemlerinde galaksilerde bu çubukların oluşamayacağı veya uzun süre dayanamayacağı düşünülüyordu.

James Webb Uzay Teleskobu’ndan daha önce gelen veriler, benzer bir durumun kara delikler için de geçerli olduğunu göstermişti. Evrenin erken döneminde beklenmedik derecede gelişmiş kara delikler bulunmuştu.

10 milyar dolarlık uzay teleskobu, 25 Aralık 2021’de Ariane 5 adlı kargo roketiyle fırlatılmıştı. İlk verilerini 12 Temmuz 2022’de yayımlayan teleskop, şimdiye kadar kullanılmış en büyük ve en karmaşık gözlemevi diye niteleniyor.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Çöken İki Yıldız Çarpışması, Dünya’da Kitlesel Yok Oluşa Yol Açabilir

Yeni bir çalışma, Samanyolu Galaksisi’nde çöken iki yıldız arasında yaşanabilecek bir çarpışmanın, Dünya’nın koruyucu ozon tabakasını sıyırabileceğini ve gezegendeki tüm yaşam formlarının kitlesel yok oluşuna neden olabileceğini ileri sürdü.

Aralarında ABD’deki Illinois Urbana-Champaign Üniversitesi’nden isimlerin de bulunduğu bilim insanları, böyle bir patlamanın Dünya’ya yakın bir yerde meydana gelmesi halinde gezegendeki yaşam için tehlike oluşturabileceğini söylüyor.

Samanyolu Galaksisi’nde çöken iki yıldız arasında meydana gelebilecek çok nadir bir çarpışmanın, Dünya’nın koruyucu ozon tabakasını kaldırarak gezegendeki tüm yaşam formlarının kitlesel yok oluşuna yol açabileceği yeni bir araştırmada öne sürüldü.

Bu zamana kadar gökbilimciler, kilonova diye bilinen bu tür nötron yıldızı çarpışma olaylarından sadece birkaçını gözlemleyebildi. Aralarında ABD’deki Illinois Urbana-Champaign Üniversitesi’nden isimlerin de bulunduğu bilim insanları, böyle bir patlamanın Dünya’ya yakın bir yerde meydana gelmesi halinde gezegendeki yaşam için tehlike oluşturabileceğini söylüyor.

Henüz hakem denetiminden geçmeyen ve ArXiv ön baskı sunucusunda yayımlanan araştırma, bu yıldız çarpışma olaylarının yakınındaki başka dünyalarda yaşamın devam etme ihtimalini belirlemeye katkı sunabilir.

Bilim insanlarına göre, bu tür yıldız çarpışmalarından kaynaklanan en büyük tehdit, gama ışınları ve ürettikleri X ışını artçı ışımasının da aralarında yer aldığı radyasyon patlaması. Araştırmacılar çalışmada şöyle yazdı: Bu kaynaklardan gelen iyonlaştırıcı radyasyon, çok yakın olduğunda Dünya benzeri gezegenlerdeki yaşam için tehlike yaratabilir.

Bilim insanları, tespit edilen ilk nötron yıldızı çarpışmasından (GW170817 adlı yıldız olayı) bildiklerimizin analizine dayanarak bu olayların Dünya’yı etkileme olasılıklarını inceledi. Araştırmacılar böyle bir patlamanın yaklaşık 297 ışık yılı (97 parsek) gibi dar bir aralığında yer alan bütün canlıların güçlü gama radyasyonuyla yanabileceğini söylüyor.

Bilim insanları, eğer Dünya böyle bir bölgede olsaydı radyasyonun Dünya’nın stratosferik ozonunu kaldırabileceğini ve bunun düzelmesinin de birkaç yıl alabileceğini belirtiyor.

Araştırmacılar kilonovanın artçı ışımasından kaynaklanan X ışınları, gama ışını salımlarına kıyasla daha uzun süre dayanma eğiliminde olduğundan daha ölümcül olabileceğini söylerken, bunların yaşamı yok edici etkilerinin yaklaşık 16 ışık yılı içinde gerçekleşeceğini de ekliyor.

Bilim insanları, “Temel kilonova parametreleri için artçı ışımadan kaynaklanan X ışını salımının ~5 pc’ye kadar ölümcül olabileceğini ve eksen dışı gama ışını salımının ~4 pc’ye kadar bir aralığı tehdit edebileceğini görüyoruz” diye belirtiyor: En büyük tehdit, patlamadan yıllar sonra, kilonova patlamasıyla hızlanan ve ~11 pc’ye kadarki mesafelerde ölümcül olabilen kozmik ışınlardan geliyor.

Öte yandan çalışmada, bulguların “kayda değer belirsizlikler” taşıdığı belirtilerek “görüş açısı, fırlatılan kütle ve patlamanın enerjisine” bağlı olduğuna dair uyarıda bulunuluyor. Ayrıca araştırmacılar, kilonova olaylarının nadirliği nedeniyle bu tür yıldız çarpışmalarının “Dünya’daki yaşama önemli tehditler yaratmadığını” söylüyor.

Araştırmacılar şöyle belirtiyor: İkili nötron yıldızı birleşmelerinin nadirliğinin küçük bir öldürücülük aralığıyla birleşmesi, muhtemelen Dünya’daki yaşam için önemli bir tehdit yaratmadığı anlamına geliyor… Güneş’in bulunduğu yerdeki ölümcül birleşmelerin ortalama tekrarlanma süresinin Evren’in yaşından çok daha büyük olduğunu bulduk.

Bilim insanları, “Öte yandan hiçbir zaman kitlesel yok oluşa yol açmasa bile, yakınlardaki bir kilonova olayı Dünya’dan görülebilir. Muhtemelen birleşmeden kısa süre sonra teknolojide bozulma yaratacak ve gökyüzünde bir aydan fazla parlak kalacaktır” diyor.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Bilim İnsanları, Dünya’nın Ürkütücü Sonunu Canlandırdı

Güneş ömrünü tamamladığında şimdiki boyutunun çok ötesine geçerek şişecek. Dünya’daki okyanuslar kaynarken, nihayetinde yıldız, gezegeni ve kalabilecek son yaşam kırıntılarını da yutacak.

Üstelik Dünya yutulduktan sonra da Güneş şişmeye devam edecek. Yıldız yaklaşık 7,59 milyar yıl içinde tam gelişmiş bir kırmızı dev haline geldiğinde yarıçapı, şimdikinin 256 katına ulaşmış olacak.

Aralarında Avrupa Güney Gözlemevi’nin (ESO) de yer aldığı birçok kurumdan bilim insanları ve tasarımcılar, Güneş’in son günlerinde nasıl görüneceğine dair önemli ipuçları veren videolar servis ediyor.

Şimdiye dek yapılan araştırmalar ve ömrünün sonlarına gelmiş Güneş benzeri yıldızlardan toplanan veriler doğrultusunda hazırlanan bu canlandırmalar, aynı zamanda Dünya’nın nasıl yok olacağını da dehşetengiz biçimde gözler önüne seriyor.

Buna göre birkaç milyar yıl içinde Dünya yok olmaya başlayacak. Güneş ömrünü tamamladığında şimdiki boyutunun çok ötesine geçerek şişecek. Yıldızlar bu aşamada “kırmızı dev” adını alıyor.

Dünya’daki okyanuslar kaynarken, nihayetinde yıldız, gezegeni ve kalabilecek son yaşam kırıntılarını da yutacak. Üstelik Dünya yutulduktan sonra da Güneş şişmeye devam edecek.

Yıldız yaklaşık 7,59 milyar yıl içinde tam gelişmiş bir kırmızı dev haline geldiğinde yarıçapı, şimdikinin 256 katına ulaşmış olacak.

ESO’nun YouTube kanalında yayımlanan bir videoda, Güneş’in bu devasa boyutlara nasıl ulaşacağı ayrıntılı biçimde gösteriliyor. Videoda Dünya’nın konumu değişmezken, Güneş’in giderek büyüdüğü ve gezegene hızla yaklaştığı, sonunda da onu içine yuttuğu görülüyor.

Bu gerçekleştiğinde Güneş Sistemi’nin halihazırda Dünya’yı kapsayan yaşanabilir bölgesi de çok daha uzağa kaymış olacak.

Bilim insanları o gün geldiğinde sistemin yaşanabilir bölgesinin Kuiper Kuşağı olabileceğini düşünüyor. Güneş Sistemi’nin uzak kenarında yer alan bu kuşak, uzay kayaları ve cüce gezegenlerden oluşuyor. Bu da Dünya’nın yok olmasının ardından bu kayalık cisimlerde hayatın var olabileceği anlamına geliyor.

Coconut ScienceLab adlı YouTube kanalında yayımlanan bir diğer videodaysa Güneş’in genişlemesi, yörüngesinde dönen diğer gezegenlerle birlikte resmediliyor.

Öte yandan Güneş, bir gün kırmızı dev evresini aşıp çok daha kararlı olan ve hiç rüzgar yaymayan beyaz bir cüceye dönüşecek. İşte bu noktada sistemdeki bir gezegenin hayatta kalmasının mümkün olabileceği düşünülüyor.

Zira bilim insanları, beyaz cüce yıldızların, yörüngelerinde yaşanabilir gezegenlere ev sahipliği yapabileceğini düşünüyor. Ancak bu gezegenlerin, kırmızı dev evresinden sonra ortaya çıkması gerekiyor. Diğer bir deyişle Dünya’nın beyaz cüceye dönüşen Güneş’in etrafında dönmeye devam etmesi mümkün görünmüyor.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Samanyolu Galaksisi’nde Trilyonlarca Haydut Gezegen Dolaşıyor

Samanyolu Galaksisi’nde, kendi yıldızının yörüngesinden çeşitli sebeplerle ayrılmış olan ve uzayda serbest dolaşan gezegenler olarak tanımlanan haydut gezegenlerden trilyonlarca olduğu açıklandı.

Haydut gezegenlerin, halihazırda kendi yıldızlarının etrafında dönen gezegenlerden daha küçük olma eğilimi gösterdiği de tespit ediildi.

Yeni bir araştırmaya göre haydut gezegenlerin sayısı, Samanyolu Galaksisi’ndeki diğer gezegenlerden çok daha fazla olabilir.

Bilim insanları, kendi yıldızının yörüngesinden çeşitli sebeplerle ayrılmış olan ve uzayda serbest dolaşan gezegenlere haydut gezegen adını veriyor.

Bu gezegenler evrende sonsuz bir yolculuğa çıkmış durumda. Gökbilimcilere göre sadece Samanyolu içindekilerin sayısı trilyonları bulabilir.

NASA’nın Goddard Uzay Uçuş Merkezi’nden David Bannett, “Galaksimizin yıldızlardan 20 kat fazla haydut gezegene ev sahipliği yaptığını tahmin ediyoruz. Trilyonlarcası tek başına dolaşıyor” diye konuştu.

Bannett’a göre son çalışma, galaksideki haydut gezegenlerin sayısının ilk ölçümü.

Araştırmacılar ayrıca bu haydut gezegenlerin, halihazırda kendi yıldızlarının etrafında dönen gezegenlerden daha küçük olma eğilimi gösterdiğini tespit etti.

Sumi, “Ancak Dünya büyüklüğündeki haydutların daha büyük olanlara kıyasla daha yaygın olduğunu bulduk” diye ekledi:

Yıldızlarına bağlı olanlar ve serbest gezegen haydut gezegenlerin ortalama kütleleri arasındaki fark, gezegen oluşum mekanizmalarını anlamanın anahtarı.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Samanyolu Galaksisi’nin Kalbindeki Kara Delik Uykudan Uyandı

Samanyolu Galaksisi’nin merkezindeki kara deliğin uykudan çıktığı keşfedildi. Kara delikler çekim alanı her türlü maddesel oluşumun ve ışınımın kendisinden kaçmasına izin vermeyecek derecede güçlü olan, büyük kütleli gök cisimleri şeklinde tanımlanmakta.

Uzayda belirli nicelikteki maddenin bir noktaya toplanması ile meydana gelen ‘Kara Delik’lere ilişkin her gün yeni bir gelişme yaşanıyor. Son olarak, Samanyolu Galaksisi’nin kalbindeki süper kütleli kara deliğin daha önce düşünüldüğü kadar uykuda olmadığı yeni bir araştırmada belirtildi.

Aralarında Fransa’daki Ulusal Bilimsel Araştırma Merkezi’den isimlerin de yer aldığı gökbilimciler, Samanyolu’nun merkezindeki süper kütleli karadelik Sagittarius A*’ın yaklaşık 200 yıl önce uzun bir uyku döneminden çıktığını keşfetti.

Geçen hafta Nature adlı bilimsel dergide yayımlanan yeni araştırma, Güneş’ten yaklaşık 4 milyon kat daha büyük bu devasa kozmik cismin geçmişteki uyanışını ortaya çıkardı.

Daha önceki çalışmalar, galaksilerin ortasındaki ultra kütleli karadeliklerin civarlarındaki maddeyi yuttuktan sonra uykuya daldığını göstermişti.

Fransa’daki Strasbourg Astronomi Gözlemevi’nden, çalışmanın baş yazarı Frederic Marin, AFP’ye şöyle dedi: Etrafındaki her şeyi yedikten sonra kış uykusuna yatan bir ayıyı düşünün.

Araştırmacılar artık, 19. yüzyılın başlarında bir yıllık bir süre boyunca kendisine yaklaşan kozmik cisimleri yutan karadeliğin, daha sonra tekrar durgunluk haline geçtiğine inanıyor.

Yine de bu müthiş devasa varlıkla gezegenimiz arasındaki mesafe, Dünya’yla Güneş arasındaki mesafenin yaklaşık iki milyar katı olduğundan, karadeliğin aktif hale gelmesi Dünya üzerinde bir etki yaratmadı.

Öte yandan yaklaşık 200 yıl önce yayılan X-ışını yankısını tespit eden araştırmacılar buna dayanarak, radyasyonun ilk baştaki yoğunluğunun süper kütleli karadeliğin halihazırda yaydığından en az 1 milyon kat daha fazla olduğunu söylüyor.

Bilim insanları, X-ışınlarındaki ani yükselişin “ormanda gizlenmiş tek bir ateşböceğinin aniden Güneş kadar parlak hale gelmesine” benzediğini belirtiyor.

Araştırmacılara göre yeni bulgular Sagittarius A* yakınındaki moleküler bulutların normalden daha güçlü parlamasının nedenini de açıklıyor. Bilim insanları galaktik bulutların Sagittarius A*’ın 200 yıl önce yaydığı X-ışınlarını yansıtmasının buna yol açtığını ifade ediyor.

Çalışmada bilim insanları, X-ışınını yüksek hassasiyetle tespit edip ışının yerini belirlemek için ilk kez kullanıma açılan NASA’nın IXPE uydusundan yararlandı. Araştırmacılar halihazırda Sagittarius A* gibi bir karadeliğin uyku durumundan aktif hale geçmesi için ihtiyaç duyulan fiziki mekanizmaları saptamaya çalışıyor.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Samanyolu Galaksisi Düşünülenden Farklı Şekilde Olabilir!

Bilim insanları tarafından yapılan yeni ölçümler, Samanyolu Galaksisi’nin dört ana sarmal kolu olan bir gökada olduğu şeklindeki geleneksel görüşün yanlış olabileceğini gösteriyor.

Bilim insanları, aslında Samanyolu’nun şeklinin tıpkı iki ana kola sahip diğer sarmal galaksilere benzediğini öne süren yeni bir araştırma yayımladı.

Yeni ölçümler, Güneş Sistemi’ne ve doğal olarak Dünya’ya ev sahipliği yapan Samanyolu Galaksisi’nin düşünüldüğünden farklı bir şekle sahip olabileceğini gösteriyor.

Son birkaç yılda gökbilimciler, galaksilerin üç ana şekilde göründüğünü tespit etti: Eliptik, düzensiz ve sarmal.

Son kategoriye uyan galaksilerin çoğunda, daha küçük kollara ayrılan iki önemli “kol” var gibi görünüyor.

Samanyolu da bu kategoride yer alıyor.

Öte yandan Samanyolu’nun geleneksel tasviri, kalın bir merkezi yıldız çıkıntısından uzanan 4 ana sarmal kol şeklinde. Bu da diğer sarmal galaksiler arasında Samanyolu’nu aykırı ve benzersiz kılan bir özellik olarak görülüyor.

Ancak galaksinin bu geleneksel tasviri de yanlış olabilir.

Çin Bilimler Akademisi ve Çin Ulusal Astronomi Gözlemevleri’ndeki bilim insanları, aslında Samanyolu’nun şeklinin tıpkı iki ana kola sahip diğer sarmal galaksilere benzediğini öne süren yeni bir araştırma yayımladı.

Hakemli bilimsel dergi Astrophysical Journal’da yayımlanan araştırmada, Samanyolu’nun da iki ana kola sahip olduğu ifade edildi.

Bulgular, gökbilimcilerinin Samanyolu’nun gerçek şeklini daha iyi anlamak için birden fazla astronomik veri kaynağını analiz etmesiyle ortaya çıktı.

Makalede, “Çok sayıda araştırmaya rağmen, Samanyolu’nun genel sarmal yapı morfolojisi belirsizliğini koruyor. Son 20 yılda, doğru mesafe ölçümleri bize bu sorunu çözme fırsatı sağladı” ifadeleri yer aldı.

Ekip, yıldızlara olan mesafeyi daha iyi ölçebilen yeni nesil uzay araçlarından gelen verileri değerlendirdi. Bu sayede yaklaşık 200 yıldız arasındaki mesafeleri ölçüp, Samanyolu’nun yeni bir haritasını oluşturmaya başladı.

Bu haritaya Avrupa Uzay Ajansı’nın (ESA) yıldızların hareketlerini ve Dünya’ya göre konumlarını gözlemleyen Gaia uzay teleskobundan gelen veriler de eklendi.

Böylece ekip, Samanyolu’nun yoğun bir merkez çubuktan uzanan sadece iki ana kola sahip bir çubuklu sarmal galaksi olduğu sonucuna vardı:

Norma ve Perseus kolları muhtemelen Samanyolu’nun iç kısmındaki iki simetrik koldur. Galaksinin iç kısmından dış kısımlara doğru uzanırken çatallanırlar ve sırasıyla Erboğa ve Yay kollarına bağlanırlar.

(Kaynak:Independent Türkçe)

Paylaşın

Dünya’nın 10 Katı Büyüklüğündeki Gizemli Cisim Samanyolu’nun İçine Çekiliyor

Dünya’nın 10 katı büyüklüğünde gizemli uzun bir nesne, Samanyolu Galaksisi’nin merkezindeki süper kütleli kara deliğe doğru sürükleniyor. Bilim insanları, gizemli nesnenin iki yıldız çarpıştığında ortaya çıkan bir gaz ve toz bulutu olabileceği düşünüyor.

Independent Türkçe’de yer alan habere göre bilim insanları onlarca yıldır Samanyolu Galaksisi’nin merkezindeki tuhaf bir olayı gözlemliyor.

Galaksinin kalbindeki Sagittarius A* adlı kara deliğin etrafında bir gaz bulutunun sürüklendiği biliniyor.

X7 adı verilen, leke şeklindeki bu gaz bulutunun nereden geldiği ise bir sır.

ABD’deki Kaliforniya Üniversitesi Los Angeles’tan astrofizikçiler, 20 yıllık gözlemleri analiz ederek gaz bulutunun uzunluğunun, başlangıçtakinin neredeyse iki katına çıktığını tespit etti.

X7’ye yönelik ilk gözlemler 2002’de başlamıştı.

Gözlemler, gaz bulutunun kara deliğin etrafını sararken yavaş yavaş esnediğini ortaya koydu.

Son ölçümler, X7’nin Güneş ve Dünya arasındaki mesafenin 3 bin katına ulaştığını gösterdi. Cismin kütlesinin de Dünya’nın 10 katı olduğu ifade edildi.

Astrofizikçi Anna Ciurlo’nun liderliğindeki araştırma ekibi, kızılötesi ışıkta gözlem yapan NIRC2 adlı cihazı kullanarak Hawaii’deki Keck Gözlemevi’nde ölçümler yaptı.

Ciurlo, “Bu, kara deliğin kuvvetlerinin etkilerini yüksek çözünürlükte gözlemlemek için eşsiz bir şans” diye konuştu:

Bize galaktik merkezin çevresindeki aşırı koşulların fiziğine dair fikir veriyor.

Ölçümler, gaz bulutu kara deliğin etrafındaki dönüşünü 170 yılda tamamlayabileceği yönünde.

Öte yandan araştırma ekibi bulutun kara deliğe en yakın geçişini 2036’da yapacağını tahmin ediyor.

Bundan kısa bir süre sonra da bulutun tamamen dağılması bekleniyor.

Bulutun dağılmasının ardından geride kalan malzeme kara delik tarafından yutulacak.

Araştırmacılar, X7’nin geleceğini çok daha net biçimde tahmin edebilirken, geçmişine dair epey az bilgi var.

Gökbilimciler bunu ilk tespit ettiklerinde, yakındaki bir yıldız olan S0-73’ten çıkan bir jet veya rüzgarın sonucu olabileceğini düşünmüştü.

Ancak son 20 yılın verilerini inceleyen ekip, ikisinin aynı yönde hareket etmediğini ve aynı üç boyutlu hacmi paylaşmadıklarını gördü.

Son veriler ışığında bulutun iki yıldızın birleşip etraflarında oluşan toz ve gaz kabuğunu dışarı atmasıyla oluşmuş olabileceği düşünülüyor.

Paylaşın

Yeni Keşfedilen Bir Çift Yıldızlı Sistem Çok Tuhaf Davranışlar Sergiliyor

Gökbilimci André-Nicolas Chené, “Samanyolu’nun en az 100 milyar yıldız ve muhtemelen 100 milyarlarca yıldız daha içerdiğini biliyoruz. Bu olağanüstü çift yıldızlı sistem esasen 10 milyarda bir görülür” diyor ve ekliyor:

“Çalışmamızdan önce, Samanyolu gibi sarmal bir galakside bu türden sadece bir veya iki sistemin bulunabileceği tahmin ediliyordu.”

Yeni keşfedilen ve çok nadir olan bir çift yıldızlı sistem, onu bulan araştırmacılara göre çok tuhaf davranışlar sergiliyor.

Sistem o kadar alışılmadık ki muazzam büyüklükteki Samanyolu galaksimizde ondan sadece yaklaşık 10 tane bulunduğu düşünülüyor.

Bu sistem bir kilonovayı, yani nötron yıldızları çarpıştığında meydana gelen patlamayı tetikleyerek evren boyunca tespit edilebilecek ultra güçlü bir patlamayı harekete geçirmek için tüm koşullara sahip.

NOIRLab’de gökbilimci olan, yeni çalışmanın ortak yazarı André-Nicolas Chené, “Samanyolu’nun en az 100 milyar yıldız ve muhtemelen 100 milyarlarca yıldız daha içerdiğini biliyoruz. Bu olağanüstü çift yıldızlı sistem esasen 10 milyarda bir görülür” diyor:

“Çalışmamızdan önce, Samanyolu gibi sarmal bir galakside bu tüden sadece bir veya iki sistemin bulunabileceği tahmin ediliyordu.”

Bu ikiz yıldızları bulan gökbilimciler, sistemin X-ışınlarıyla parladığını ve kütlesinin büyük olduğunu söylüyor. Fakat bu özellikle olağandışı çünkü gökbilimciler, iki yıldızın birbirlerinin etrafındaki yörüngede “tuhaf bir dairesel” rotada döndüğünü söylüyor.

Sözkonusu sistem olağan ve etkileyici bir patlamadan ziyade, bir yıldız patlamasının yani süpernovanın sönmesiyle oluşmuş gibi görünüyor.

Yıdızların tuhaf yörüngesi sayesinde araştırmacılar, iki yıldızdan birinin “tükenmiş” bir süpernova olduğunu buldu. Bu, yakıtı tükenip çekirdeği çöktüğünde yıldızın nispeten zayıf bir patlama geçirdiği anlamına geliyor.

Bu patlama yıldızları genellikle uzun bir eliptik yörüngeye sokar. Ancak bu yıldızda böyle bir patlama meydana getirmek için bile yeterli enerji kalmadığından iki yıldız bunun yerine dairesel bir yörüngede yakınca hizalanmış.

Zamanla bu iki yıldız, kozmos boyunca güçlü kütleçekimsel dalgalar gönderip gümüş ve altın gibi ağır elementleri arkasında bırakarak birleşecek.

Bu yıldız çifti kendi başına bile yeterince tuhaf. Ancak bilim insanları bunun gibi sistemleri bulmanın kilonovaları daha iyi anlamaya yardımcı olabileceğini umuyor. Bu etkileyici patlamaların evrendeki altının kaynağı olduğu da düşünülüyor.

Chené, “Uzunca bir süre, gökbilimciler nihayetinde bir kilonovaya yol açabilecek kesin koşullar hakkında tahminler yürüttü” diyor:

“Bu yeni sonuçlar en azından bazı durumlarda iki kardeş nötron yıldızının, biri klasik bir süpernova patlaması olmadan meydana gelse bile birleşebileceğini gösteriyor.”

CPD-29 2176 diye bilinen bu çift yıldızlı sistem, Dünya’dan yaklaşık 11 bin 400 ışık yılı uzaklıkta bulunuyor. İlk olarak NASA’nın Neil Gehrels Swift Gözlemevi’nin tespit ettiği sistemin olağandışı doğası, daha sonra Şili’deki 1,5 metre çaplı SMARTS teleskobu kullanılarak yapılan gözlemlerle doğrulandı.

Bulgular, Nature adlı bilimsel dergide dün yayımlanan “A high-mass X-ray binary descended from an ultra-stripped supernova” (Çok düşük maddeli bir süpernovadan türeyen yüksek kütleli bir X-ışını ikilisi) başlıklı yeni bir makalede açıklanıyor.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

İki Düzine Yıldız Kalıntısı İçeren Galaksi “Mezarlığı” Görüntülendi

Samanyolu Galaksisi’nde yer alan 20 yeni olası yıldız kalıntısı (süpernova patlamasından sonra bir yıldızın yaşamının son evresi) görüntülendi. Galakside gökbilimcilerin henüz keşfetmediği yaklaşık 1500 süpernova kalıntısı daha olabileceği tahmin ediliyor.

Kayıp kalıntıları bulmak galaksimizi ve tarihini daha iyi anlamamıza katkı sağlayacak.

Samanyolu’nun yeni ve net bir görüntüsü, yaklaşık iki düzine patlayan yıldızın kalıntılarını içeren bir galaksi “mezarlığını” ortaya çıkardı.

Genişleyen bir gaz ve toz bulutu olan bu kalıntılar, süpernova patlamasından sonra bir yıldızın yaşamının son evresine işaret ediyor.

Önceki çalışmalarda bu tür yıldız kalıntılarının muhtemelen halihazırda gözlemlenenden 5 kat daha fazla olduğu hesaplansa da Avustralya’daki Macquarie Üniversitesi’nden Andrew Hopkins’in de aralarında bulunduğu araştırmacılar radyo teleskoplar kullanılarak gözlemlenen sayının “çok düşük” olduğunu söylüyor.

Henüz yayımlanmayan yeni araştırmada, ölü yıldızlara daha fazla ışık tutma amacıyla Avustralya’nın ASKAP radyo teleskobuyla Parkes radyo teleskobu Murriyang tarafından yapılan gözlemler birleştirildi.

Araştırmacıların Samanyolu’ndaki bazı yıldızlar arasındaki boşlukta bulduğu “ince saplar ve topak bulutlar”, gerçekten daha fazla süpernova kalıntısı olduğuna işaret ediyor.

Bilim insanlarına göre yıldızların doğum ve ölüm yerlerini gösteren yeni görsel, galaksimizin şimdiye kadarki en ayrıntılı radyo görüntüsü.

Daha önce sadece 7 tanesi bilinirken, bu görüntü yaklaşık 20 yeni olası yıldız kalıntısını ortaya çıkardı.

Avustralya’daki Macquarie Üniversitesi’nden, projenin baş bilim insanlarından Profesör Andrew Hopkins bu görüntünün, galaktik düzlemi “şimdiye kadarki en ince ayrıntısıyla” gösterdiğini söylüyor.

Hopkins bu görselin, “ölen yıldızlar arasındaki boşluğu dolduran hidrojen gazıyla ilişkili ve yeni yıldızların doğuşuyla bağlantılı geniş çaplı salımın ve süpernova kalıntıları olarak adlandırılan sıcak gaz kabarcıklarının” bulunduğu, Samanyolu’nda bir bölgeyi gösterdiğini belirtiyor.

The Conversation’a konuşan Dr. Hopkins, “Bütün Samanyolu’nun sadece yüzde 1’i kadar olan bu küçük alanda, daha önce sadece 7’si bilinen 20’den fazla yeni olası süpernova kalıntısı keşfettik” dedi.

Çalışmada yapılan daha önce hiç görülmemiş detaylı gözlemler, farklı teleskoplardan elde edilen verilerin bir araya getirilmesi sayesinde mümkün oldu.

Avustralya’nın ASKAP radyo teleskobu, 6 kilometre genişliğinde tek bir büyük teleskobu taklit eden, her biri 12 metre genişliğinde 36 tane nispeten küçük çanaktan oluşuyor.

ASKAP iyi bir çözünürlüğe sahip olsa da araştırmacılar en büyük ölçeklerdeki yıldız bölgelerinden gelen radyo dalgasını kaçırdığını söylüyor.

Bu nedenle bilim insanları, İtalya Ulusal Astrofizik Enstitüsü’nden Ettore Carretti liderliğindeki Pegasus adlı başka bir projeyle güçlerini birleştirdi.

Pegasus projesinde dünyanın en büyük tek çanaklı radyo teleskoplarından biri olan Parkes/Murriyang teleskobu kullanılıyor.

Kanada’nın Alberta Üniversitesi’nden doktora öğrencisi Brianna Ball, danışmanı Roland Kothes’la birlikte çalışmayı yürüttü.

Araştırmacılar, Pegasus haritasını Avustralyalı ekiplerin haritasıyla birleştirerek Samanyolu’ndaki yıldız kalıntılarını “son derece yüksek hassasiyet ve doğrulukla” ortaya çıkardı.

Bilim insanları, gökyüzünün yüksek kaliteli görüntülerini oluşturmak için bu yaklaşımı kullanarak gökbilimcilerin, gelecekteki gözlemlerle Galaksi ve ötesi hakkındaki anlayışlarını sağlamlaştırabileceğine inanıyor.

Dr. Hopkins, “Nihai sonuçlar bu ilk görüntüden yaklaşık 100 kat daha büyük şekilde, neredeyse tüm Samanyolu’nun benzeri görülmemiş bir görüntüsü olacak ve aynı ayrıntı ve hassasiyet düzeyine ulaşacak” dedi.

Galakside gökbilimcilerin henüz keşfetmediği yaklaşık 1500 süpernova kalıntısı daha olabileceği tahmin ediliyor. Kayıp kalıntıları bulmak galaksimizi ve tarihini daha iyi anlamamıza katkı sağlayacak.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Bilim İnsanları Şaşkına Döndü: Güneş Sistemi’ni Bir Parıltı Sardı

Güneş Sistemi’nin etrafını belli belirsiz bir parıltının sarması karşısında şaşkına dönen bilim insanları ışığın tam olarak nereden geldiğini henüz bulabilmiş değil. Bilim insanları, parıltının güneş sistemimizdeki bilinmeyen bir yapıdan kaynaklanabileceğini tahmin ediyor. 

Bu yapı, güneş sistemine düşen kuyruklu yıldızlardan oluşan ve güneş ışığını yansıtan bir toz küresi olabilir. Ancak bu toz kabuğu varsayımsal kalmaya devam ediyor ve eğer gerçekse, o zaman güneş sisteminin mimarisine ilişkin anlayışımızı değiştirecek.

Güneş sistemimizi “belli belirsiz bir parıltının” sardığını söyleyen bilim insanları bunun nereden geldiğinden emin değil.

Independent Türkçe‘nin aktardığına göre, bilim insanları, beklenen ışık kaynakları çıkarıldığında bile loş parıltının devam ettiğini söylüyor. Yeni bir çalışmada yıldızlar ve galaksiler gibi bilinen kaynaklardan gelen ışığı çıkaran araştırmacılar, bir şeyin kaldığını buldu.

Işık miktarı çok az: tüm gökyüzüne yayılmış 10 ateşböceğine eşdeğer. Fakat yine de bu parıltı karşısında şaşkına dönen bilim insanları ışığın tam olarak nereden geldiğini henüz bulabilmiş değil.

Bu keşif, bilim insanlarının NASA’nın Hubble Uzay Teleskobu’ndan alınan 200 bin görüntüyü kullanmasıyla yapıldı. Araştırmacılar daha sonra beklenen tüm ışığı kaldırarak herhangi bir arka plan parıltısı olup olmadığına baktı.

Bilim insanları, parıltının güneş sistemimizdeki bilinmeyen bir yapıdan kaynaklanabileceğini tahmin ediyor. Bu yapı, güneş sistemine düşen kuyruklu yıldızlardan oluşan ve güneş ışığını yansıtan bir toz küresi olabilir.

Ancak bu toz kabuğu varsayımsal kalmaya devam ediyor ve eğer gerçekse, o zaman güneş sisteminin mimarisine ilişkin anlayışımızı değiştirecek.

2021’de New Horizons (Yeni Ufuklar) uzay aracı da güneş sisteminde az miktarda arka plan ışığı olduğunu bulmuştu. Bu ışık da hâlâ açıklanabilmiş değil ve önerilen olası açıklamalar arasında bir dizi gizli uzak galaksiden, çürüyen karanlık maddeye kadar her şey yer alıyor.

Ancak New Horizons’ın tespit ettiği ışık, Hubble görüntülerinde bulunandan daha az yoğundu. Bunun nedeni New Horizons’ın daha uzakta, Güneş’ten yaklaşık 6,5 ila 8 milyar kilometre uzakta olması olabilir.

Bu da araştırmacıları ışığın yakınımızdan, güneş sistemimizin içinden geldiğine inanmaya itiyor. Bu iki bulgu birlikte ele alındığında, güneş sisteminin daha önce ölçülmemiş bazı elementler içerebileceğini düşündürüyor.

Bulgular, The Astronomical Journal ve The Astrophysical Journal Letters adlı bilimsel dergilerde yayımlanan yeni makalelerde rapor edildi.

Paylaşın