Düzenlediği basın toplantısında hayat pahalılığına dikkat çeken Saadet Partili Sabri Tekir, “İktidar ve muhalefet partilerinin tamamına bir çağrımız vardır. Yaşanan bu ekonomik kriz ortamında bu sorunlar nasıl çözülecek, gelin bunlara yoğunlaşalım, bunları müzakere edelim” dedi ve ekledi:
“Sözgelimi, geleceğimizin teminatı olan gençlerimizi en iyi, en insancıl, en üretken ve sorumluluk bilinci yüksek gençler olarak nasıl yetiştirebiliriz, ona bakalım. Bu geçim şartlarında, kendilerini geleceğe hazırlamak bir yana, kendi ders kitaplarını bile temin edebilecekler midir, ona bakalım.”
Sabri Tekir, açıklamasının devamında, “Bu konuda örnekleri fazla çoğaltmak istemem. Ancak, vatandaşımızın siyaset kurumundan ne beklediğinin farkında olalım. Bilelim ki, “kaynağı çaresizlik olan oylarla iktidar olmak, ne ülkeye ne de iktidara hayır getirmez.” ifadelerini kullandı.
Saadet Partisi Genel Başkan Vekili Prof. Dr. Sabri Tekir, basın toplantısı düzenledi. Gazete Pencere’nin aktardığına göre Sabri Tekir, basın açıklamasında şunları kaydetti:
“Çarşı pazarda her şey el yakıyor. Yüksek ateşli geçim şartlarından nasıl ve ne zaman kurtulabileceğiz, onu da yaşayarak göreceğiz. Gerçek şu ki, hayat pahalılığı her geçen gün daha çok can yakmaya, Sn. Erdoğan’ın da ifadesiyle “milletimizi bunaltmaya” devam ediyor, görünen o ki bu devam edip gidecek.
Değerli arkadaşlar; iktidar olmak, olanı biteni sadece yorumlamak değildir, toplumu derinden sarsan krizleri ise seyretmek hiç değildir. Krizlerin üstesinden gelmek, çareler üretmek demokrasilerde iktidar olma sorumluluğunun gereğidir. Yoksa iktidar olmak anlamını yitirir, mütegallibe bir sınıfın tatmin aracı haline dönüşür.
Yaşadığımız ekonomik kriz, yıllardır uygulanan yanlış politikalar, yanlış kaynak kullanımı sonucu göz göre göre geldi. İktidar krizi önce inkar ediyor; krizi daha da derinleştirecek adımlar atıyor; ardından “ biz krizin farkındayız” diyor. Bu hal, 22 yıllık bir iktidarın başarısızlığının, acziyyetinin, iş bilmezliğinin itirafı, ifadesi değil de nedir? Sonra, bir şeyin inkarı onun varlığını ortadan kaldırmaz.
Sadece bugünden bahsetmiyoruz ki. Merhum Genel Başkanımız Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamız başta olmak üzere, aklı başında herkes, her tecrübeli devlet adamı uygulanan politikaların yanlışlığı konusunda uyarılarda bulundu. Seçimden önce başta Saadet Partisi olmak üzere muhalefet partileri bu gelen “ekonomik tufan” konusunda uyarılarda bulundular?
Bunlara karşı iktidarın tavrı ise, uyarıları dikkate alıp hataları düzelteceğine, daha verimli ve üretime yönelik politikalar geliştireceğine, sorumluluklarının gereği demokratik uyarılarda bulunanları “hain, terörist, bilmem ne iş birlikçisi” parantezine almak tarzında oldu!
“Daha neler yaşayacağız, birlikte göreceğiz”
Bu tutum ve davranışlarıyla iktidar yaşananlara “Ekonomik krizin, hayat pahalılığının farkındayız.” demekten başka bir tepki gösteremedi, bir şey yapamadı. Bunca yaşanan, bunca gelişen olaylar karşısında yirmi yıllık iktidarın cevabı sadece bu cümleden ibaret olacak, öyle mi? Daha neler yaşayacağız, birlikte göreceğiz.
Hayat pahalılığını azaltacak somut ve kalıcı adımlar atmak yerine; sözüm ona önce vatandaşın alım gücünü yok edip fakirleştirecekler, sonra da talep yetersizliğinden raflardaki fiyatlar kendiliğinden düşecek. Bunu bekliyorlar. Ekonomiye ultra-modern bir bakış açısı.
Evet, durum aynen budur! İktidar doğru analizler yapamıyor, aslında yapmak istemiyor; sağlıklı adımlar atamıyor, aslında böyle bir zahmete girmek istemiyor, işin kolayına kaçıyor; vatandaşın alım gücünü yok ederek enflasyonu düşürme stratejisi(!) uyguluyor. Bu nasıl ve hangi amaca yönelik strateji ise, her şeye zam üstüne zam yapılıyor. Ultra-modern ekonomik anlayışa göre talep gücü kalmamış zavallı halk geçim şartlarının zorluğu altında daha da ezilmiş olacak, dolaylı olarak da ürün fiyatları düşmüş olacak.
Ne kadar ilginç değil mi, hiç kimsenin aklına bir taraftan halkın alım gücünü yükseltirken diğer taraftan bu alım gücünün tetiklediği üretimi artıracak politikalar uygulamak, yani “ arz yönlü politikalar” uygulamak gelmiyor. Gelemez. Bu kadar borç yükü altına girmiş olan bir ülke bu tür bağımsız politikalar geliştiremez de ondan. Amaç, enflasyonla mücadele ediliyormuş gibi bir görüntü sergilemek. Dahiyane(!) düşündükleri planları bu!
Şurası açıktır ki, enflasyonla mücadele, maliyet artışına yol açan nedenleri ortadan kaldırarak yapılabilir. Finansman imkanlarını zorlaştırarak, yüksek faiz politikası uygulayarak, çiftçinin kullandığı akaryakıt, gübre, zirai ilaç, yem gibi girdi maliyetlerini artırarak gıda fiyatlarının artmasını önleyemezsiniz. Bu yolla da gıda enflasyonunun önüne geçemezsiniz. Üzüntü ile ifade etmek gerekirse, bu ağır iç ve dış borç yükü ile bu tür politikalar da geliştiremezsiniz.
Bu “ekonomik tufan”ın önünü marketlerde zabıta denetimleriyle, polisiye tedbirlerle kesemezsiniz. Kağıt üstünde göstermelik tasarruf tedbirleriyle bu fiyat artışlarını durduramazsınız. Nitekim, fiyatlar güya bunca tedbire rağmen, gemi azıya almış ve hızla yükselmektedir.
İktidar ve muhalefet partilerinin tamamına bir çağrımız vardır. Yaşanan bu ekonomik kriz ortamında bu sorunlar nasıl çözülecek, gelin bunlara yoğunlaşalım, bunları müzakere edelim. Sözgelimi, geleceğimizin teminatı olan gençlerimizi en iyi, en insancıl, en üretken ve sorumluluk bilinci yüksek gençler olarak nasıl yetiştirebiliriz, ona bakalım. Bu geçim şartlarında, kendilerini geleceğe hazırlamak bir yana, kendi ders kitaplarını bile temin edebilecekler midir, ona bakalım.
Bu konuda örnekleri fazla çoğaltmak istemem. Ancak, vatandaşımızın siyaset kurumundan ne beklediğinin farkında olalım. Bilelim ki, “kaynağı çaresizlik olan oylarla iktidar olmak, ne ülkeye ne de iktidara hayır getirmez.”