Cilt Sorunları Böbrek Hastalıklarının Habercisi Olabilir

Böbrek hastalıkları düşünüldüğünde, genellikle vücut için hayati öneme sahip kanı filtreleme, sıvı seviyelerini yönetme ve mineralleri dengelemedeki rolüne odaklanılır.

Haber Merkezi / Ancak pek çok kişinin farkında olmadığı şey, kaşıntı ve döküntü gibi cilt problemlerinin, özellikle ileri evrelerde Kronik Böbrek Hastalığı (KBH) olanlarda veya diyaliz hastalarında da yaygın olduğudur.

Tıbbi olarak pruritus (cilt kaşıntısı) olarak adlandırılan cilt sorunu genellikle Kronik Böbrek Hastalığından muzdarip bireyleri etkiler. Bu durumun birincil nedeni kanda toksinlerin birikmesidir.

Normal şartlarda böbrekler bu toksinleri filtreler, ancak böbrekler etkili bir şekilde çalışmadığında bu maddeler kanda birikerek cildi tahriş edebilir ve kalıcı kaşıntıya yol açabilir.

Toksik birikiminin yanı sıra kalsiyum ve fosfor gibi temel minerallerdeki dengesizlikler de cildi kurutabilir ve cilt kaşıntısı sorununa neden olabilir.

Nefroloji dergilerinde yayınlanan araştırmalar, birçok diyaliz hastasının belirli bir oranda cilt kaşıntısı sorununu yaşadığını gösteriyor. Cilt kaşıntısı, uyku dengesini bozabilir, günlük aktiviteleri yapmayı engelleyebilir ve hatta depresyona katkıda bulunabilir.

KBH kaynaklı cilt kaşıntısı sorunu ile başa çıkmak çok önemlidir ancak oldukça zordur. Nemlendiriciler ve topikal steroidler bu sorun için geçici rahatlama sağlayabilir. Ancak asıl nedene, yani kanda fosfor gibi toksinlerin ve minerallerin birikmesine müdahale fayda etmezler.

Bu nedenle fosfor düzeyinin beslenme ile yönetilmesi, fosfor bağlayıcıların kullanılması ve etkili diyaliz tedavilerinin sağlanması cilt kaşıntısını azaltmaya yardımcı olabilir.

Tıbbi tedavilerin yanı sıra cilt bakımı konusunda bilgi sahibi olmakta önemlidir. KBH kaynaklı cilt kaşıntısı sorunu için önerilenler arasında nazik, kokusuz sabun kullanmak, sıcak duş yerine ılık duş almak, nemlendiricileri düzenli olarak uygulamak ve daha fazla cilt hasarını önlemek için kaşımaktan kaçınmak yer alır.

Paylaşın

“Rebecca Sendromu” Nedir, İlişkinizi Mahvedebilir Mi?

“Rebecca Sendromu” veya diğer adıyla “Geriye Dönük Kıskançlık”, ilişkide olan birinin, sevgilisinin eski sevgilisine karşı kıskançlık veya takıntılı olması durumudur. “Geriye dönük” kısmı, sabit ve değiştirilemeyen geçmişi ifade eder.

Haber Merkezi / Terim adını, yazar Daphne du Maurier’in 1938 tarihli Rebecca adlı romanından almıştır. Bu romanda, dul bir adamın ikinci eşinin, kocasının herkesin çok güzel olduğunu iddia ettiği eski karısı Rebecca ile asla rekabet edemeyeceği düşüncesiyle boğuşmasının hikayesi anlatılmaktadır.

Roman, 2020 yılında Rebecca adıyla filme uyarlandı. Filmde başrollerde Lily James ve Armie Hammer yer aldı.

2017 yılında yapılan bir araştırmaya göre “Rebecca Sendromu” birçok kişinin deneyimlediği bir şey. Araştırmaya katılan bin bekar ABD’linin yüzde 56,5’i eski sevgililerinin sosyal medya platformlarındaki profillerine ayda en az  bir kez baktıklarını ifade ettiler.

Bu oran evli çiftlerde yüzde 65,8 ile daha da yüksek olurken, en büyük yüzde ise yüzde 66,7 ile ilişkisi olanlarda görüldü.

Dr. Kate Balestrieri, bir kişinin partnerinin geçmiş ilişkileri üzerine kadar zaman geçmiş olursa olsun partnerine karşı güvensizlik duyguları yaşayabileceğini söylüyor.

Kate Balestrieri, “Bu durum çiftler için gerçekten çok fazla acıya yol açabilir, kişi partnerlerinin geçmiş ilişkilerinin ayrıntılarını anlamaya odaklanır, partnerlerinin eski sevgilileri hakkında düşünüp düşünmediğini veya fanteziler kurup kurmadığını merak eder veya hatta mevcut ilişkilerini geçmiş deneyimleriyle karşılaştırırlar” diyor ve ekliyor:

“Bu, birinin geçmişte yaşadığı ilişkisel travmalar nedeniyle terk edilme korkularını ve bir ilişki için asla yeterince iyi olamayacağına dair düşüncelerini telafi etme yolu olabilir.”

Balestrieri ayrıca, Rebecca Sendromunun bir psikolojik bozukluk olmadığını, ancak başka psikolojik sorunlar da rol oynayabileceğini belirtiyor.

Partnerin geçmiş ilişkileri ve/veya cinsel geçmişi konusunda takıntılı olmak ve partnerinizin eski sevgilisini takip etmek Rebecca Sendromunun en önemli belirtileridir.

Paylaşın

Tinnitus: Kulak Çınlamasına Ne Sebep Olur?

Genellikle kulak çınlaması (vızıltı, tıslama veya ıslık) olarak tanımlanan tinnitus, dünya genelinde milyonlarca insanı etkiliyor. Bu sorun özellikle yaşlı yetişkinlerde oldukça yaygındır.

Haber Merkezi / Peki buna tam olarak ne sebep olur?

Tinnitusun önde gelen nedenlerinden biri yüksek sese maruz kalmaktır. Yüksek sesler, beyninize ses sinyalleri göndermeye yardımcı olan iç kulaktaki küçük tüy hücrelerine zarar verebilir. Bu hücreler hasar gördüğünde, beyninizin çınlama veya uğultu olarak yorumlayabileceği hatalı sinyaller gönderebilir.

Yaşlanma da tinnitusun bir diğer önemli etkendir. Yaşlandıkça, koklea adı verilen iç kulağın bir kısmı yıpranmaya başlar. Bu yaşlanma süreci, yüksek sesten etkilenen aynı tüy hücrelerine zarar verebilir.

Bazı sağlık sorunları da tinnitusa neden olabilir. Yüksek tansiyon ve tıkalı atardamarlar gibi kan dolaşımı sorunları kulağın kan akışını etkileyebilir. Kulağın iyi çalışması için sabit bir kan akışına ihtiyacı vardır ve bu bozulduğunda tinnitusa da dahil olmak üzere işitme sorunlarına yol açabilir.

Tinnitus ile bağlantılı diğer sağlık sorunları arasında diyabet, tiroid sorunları ve multipl skleroz gibi nörolojik bozukluklar bulunur.

Bazen ilaçlar tinnitusa katkıda bulunabilir. Yüksek dozda aspirin, bazı antibiyotik türleri, iltihap giderici ilaçlar ve bazı antidepresanların yan etki olarak tinnitusa neden olduğu bilinmektedir.

Yaygın ancak sıklıkla göz ardı edilen bir tinnitus nedeni de kulak kiri birikmesidir. Çok fazla kulak kiri kulak kanalını tıkayabilir, bu da işitme kaybına veya kulak zarının tahriş olmasına yol açabilir ve bu da çınlama veya vızıltı seslerine neden olabilir. Aşırı kir birikmesini önlemek için kulaklarınızı düzenli olarak temizlemek tinnitusu azaltmaya veya önlemeye yardımcı olabilir.

Stres ve kaygı giderek daha fazla tetikleyici olarak kabul ediliyor. Stres doğrudan tinnitusa neden olmasa da durumu daha da kötüleştirebilir.

Tinnitusu yönetmek ve azaltmak

Tinnitus rahatsız edici olsa da, yaygın nedenleri anlamak, bunu önlemek veya yönetmek için adımlar atmanıza yardımcı olabilir. İşte dikkate alınması gereken bazı önemli noktalar:

Yüksek seslere maruz kalmayı sınırlayın ve gerektiğinde kulak koruması kullanın.
Yüksek tansiyon ve diyabet gibi sağlık sorunlarınızı uygun tıbbi bakımla yönetin.
İlaçlarınızı kontrol edin ve herhangi bir sorun fark ederseniz doktorunuza danışın.
Kulaklarınızı temiz tutun ve aşırı kulak kiri birikmesini önleyin.
Stresinizi azaltın.

Paylaşın

Kimyasal Peelingler Yaşlanma Etkilerini Yavaşlatabilir Mi?

Yaşlanma vücudun doğal bir sürecidir ve bunu durdurmanın da bilinen bir yolu yok. Ancak kimyasal peeling gibi bazı yöntemler yaşlanma belirtileri sürecini yavaşlatabilir.

Haber Merkezi / Cilt yaşlanması, genetik, genler ve metabolik bozukluklar gibi endojen faktörler veya güneş ışığı, yaşam alışkanlıkları ve hava kirliliği gibi ekzojen faktörler gibi birçok faktörden kaynaklanır.

Cilt gençleştirme için genellikle yüz, boyun veya ellere uygulanan kimyasal peeling, uzun süredir uygulanan bir kozmetik tedavi yöntemidir. Peeling sonrası cilt bakımı da, tedavi sürecinin başarıya ulaşmada önemli bir rol oynar.

Cilt durumuna bağlı birçok farklı kimyasal peeling yöntemi bulunmaktadır. Kimyasal peeling seviyeleri şunlardır:

Sığ ve çok sığ peelingler: 0,06 -0,45 mm derinlikte stratum corneumun çıkarılması. Sığ ve çok sığ peelingler, ince çizgileri, kuruluğu, düzensiz renklenmeyi ve akneyi tedavi etmek için kullanılır. Sığ ve çok sığ peelingler için kullanılan solüsyonlar genellikle glikolik asit, laktik asit, salisilik asit vb. gibi alfa hidroksi asitleri içerir.

Sığ ve çok sığ peelingler, cilt durumunu iyileştirmek isteyen ancak cildin daha derin peelinglerden iyileşmesi için gerekli zamana sahip olmayanlar için çok uygundur.

Orta peeling: 0,6 mm derinlikte papiller epidermise erişim. Güneşten zarar görmüş ciltler için ürünün daha derine nüfuz etmesini sağlamak için orta peeling prosedürlerinin kullanılması önerilir. Ancak orta dereceli peeling, tedavi edilen bölgelere bağlı olarak kızarıklığa neden olabilir ve cilt 6-7 günlük tedaviden sonra normale döner.

Derin peeling: Yaklaşık 0,8 mm derinliğe sahip orta dermise ulaşan derinin çıkarılmasıdır. Bu işlem, derin yüz kırışıklıklarını ve akne izlerini gidermek için yapılır. Bu güçlü bir işlemdir ve deneyimli doktorlar tarafından yapılır. Derin peelingler pigmentasyonu azaltabileceği veya cildi beyazlatıp değiştirebileceği için genellikle derin ve orta peelinglerin bir kombinasyonu olarak önerilir.

Kimyasal peelingin ilk adımı cildi temizlemek ve gerekirse uyuşturmaktır. Peeling jeli cilde uygulanır ve peelingin türüne ve etkinliğine ve cildin ne kadar hassas olduğuna bağlı olarak birkaç dakikadan bir saate kadar bırakılır. Bu aşamada genellikle hafif ila orta düzeyde kaşıntı, yanma ve batma hissi yaşanır.

Peeling jeli uygulandıktan sonra, asidi nötralize etmek için cilde soğuk kompres uygulanır. Ardından sırasıyla cilt temizlenir, soğuk su, nemlendirici ve güneş kremi uygulanır. Hafif ila orta düzeyde peelinglerde, işlemi daha konforlu hale getirmek için lokal anestezi verilebilir. Çok derin peeling prosedürlerinde, lokal anestezi sedasyonla birleştirilebilir.

Hafif kimyasal peelingler, istenilen sonuçlar elde edilene kadar birkaç haftada bir tekrarlanabilir. Orta dereceli kimyasal peelingler, tedaviler arasında daha fazla iyileşme süresi gerektirir, ancak tekrarlanan tedaviler sonuçları iyileştirir ve uzatır.

Özetlemek gerekirse, cilt yaşlanması, yaş ve vücudun genel yaşlanma durumunu takip eden doğal bir süreçtir. Kimyasal peelingler, bu süreci yavaşlatırken aynı zamanda çilleri, kırışıklıkları ve yaşlanan cildi gidermeye yardımcı olan dermatolojik bir tedavidir.

Paylaşın

Göz Altı Milialardan Nasıl Kurtulunur?

Milia, genellikle yüzde görülen küçük, sivilceye benzeyen kistlerdir. Milialar genel sağlık açısından zararsız olsalar da, birçok kişi göz altındaki milialardan nasıl kurtulacaklarına dair ipuçları ararlar.

Haber Merkezi / Tıbbi müdahaleler yerine doğal yöntemleri tercih ediyorsanız, birkaç faydalı ev ilacı göz altındaki milialarla başa çıkmanıza yardımcı olabilir.

Peeling: Hafif bir peeling ürünü veya yumuşak bir bez kullanarak, milia çevresindeki ölü deri hücrelerini nazikçe temizleyin. Bu, zamanla milia dökülmesini teşvik etmeye yardımcı olabilir. Peeling yaparken dikkatli olun, cildinizi tahriş edebileceğinden aşırı baskı uygulamaktan veya sertçe ovalamaktan kaçının.

Sıcak kompres veya buhar: Sıcak kompres uygulamak veya bölgeyi buhara maruz bırakmak cildi yumuşatmaya ve gözenekleri açmaya yardımcı olabilir. Ilık suyla ıslatılmış bezi göz altı milialara uygulayın ve birkaç dakika tutun, bunu günde birkaç kez tekrarlayın.

Bal: Bal, nemlendirici ve antibakteriyel özellikleriyle bilinir. Az miktarda balı doğrudan milialara uygulamak ve ılık suyla durulamadan önce yaklaşık 10 – 15 dakika bekletmek yardımcı olabilir. Ancak önce, bala alerjiniz olmadığından emin olun ve daha geniş bir alana uygulamadan önce bir yama testi yaptırın.

Retinol veya alfa hidroksi asit (AHA) ürünleri: Retinol veya glikolik asit veya laktik asit gibi AHA’lar içeren reçetesiz kremler veya serumlar cilt hücrelerinin yenilenmesini ve eksfoliasyonunu desteklemeye yardımcı olabilir.

Bu içerikler zamanla miliaların görünümünü azaltmaya yardımcı olabilir. Ancak dikkatli olun ve ürün üzerindeki talimatları izleyin, çünkü bu ürünlerin içerisinde yer alan bazı bileşenler hassas göz bölgesini tahriş edebilirler.

Miliaların hemen ortadan kalkmayabileceğini unutmamak önemlidir. Milia sorununuz devam ederse veya rahatsız edici hale gelirse, bir dermatolog veya cilt bakım uzmanından profesyonel tavsiye almanızı öneririz.

Paylaşın

Osteoartrit Birçok Kronik Hastalığa Yol Açabilir

Osteoartrit, eklemleri etkileyen ve kemiklerin uçlarındaki koruyucu kıkırdakların aşınmasına neden olan bir rahatsızlıktır. Osteoartrit, ağrı, sertlik ve hareket kaybına neden olabilir.

Haber Merkezi / Yaş, yaralanmalar, genetik ve kadın olmak gibi faktörlerin osteoartrit geliştirme riskini artırdığı bilinmektedir.

Yeni bir araştırma, osteoartritin yalnızca eklemleri etkilemediğini, aynı zamanda diğer birçok uzun vadeli sağlık sorununun kısa sürede gelişme riskini de iki katına çıkarabileceğini ortaya koydu.

Araştırmacılar, bunu “multimorbidite”ye doğru bir ilerleme olarak tanımlıyorlar; bu durum birden fazla kronik sağlık sorununa sahip olmak anlamına geliyor.

Araştırmacılar, yaklaşık 1,4 milyon kişinin sağlık verilerini incelediler ve 2008 – 2009 yılları arasında osteoartrit teşhisi yeni konmuş 40 yaş üstü kişilere odaklandılar.

Bu grupta ortalama yaşı 66 olan 9 bin 846 kişi vardı ve bunların yüzde 58’i kadındı. Grup, osteoartriti olmayan aynı yaş ve cinsiyetteki 19 bin 692 kişiden oluşan başka bir grupla karşılaştırıldı.

Araştırmacılar bu kişileri 1998’den 2019’a kadar takip ederek, zaman içinde geliştirdikleri ek sağlık sorunlarının sayısını izlediler.

Çalışmada osteoartritin multimorbiditeye doğru ilerlemeyi hızlandırabileceği, kişilerde birden fazla sağlık sorununun dört farklı oranda geliştiği bulundu:

Hafif çoklu hastalık geç ilerleme (1. Sınıf): Bu bireyler çalışma süresi boyunca daha az ek sağlık sorunu geliştirdiler.

Hafif çoklu hastalık erken ilerleme (2. Sınıf): Bu grupta, 1. Sınıf’a göre daha hızlı bir şekilde birden fazla hastalık gelişti ancak genel olarak daha az ciddi sağlık sorunu yaşandı.

Orta derecede çoklu hastalık (3. Sınıf): Bu gruptaki katılımcılar rahatsızlıklarında orta düzeyde ilerleme yaşadılar.

Şiddetli çoklu hastalık (4. Sınıf) : Bu grup en hızlı ilerlemeyi gösterdi ve çalışmanın sonunda ortalama on civarında hastalıkla sonuçlandı.

Yaşlanma doğal olarak uzun vadeli rahatsızlıklara yol açarken, osteoartrit bu riski yaşın tek başına açıklayabileceğinden daha fazla artırıyor gibi görünmektedir.

Osteoartrit, düşük fiziksel aktivite seviyesi, yüksek kalorili beslenme ve kronik düşük dereceli inflamasyon gibi çeşitli faktörler yoluyla başka sağlık sorunlarına da yol açabilir.

Araştırma, bu faktörlerin osteoartritli kişilerde birden fazla ciddi hastalığın gelişme riskinin artmasına katkıda bulunabileceğini öne sürüyor.

Bunun gözlemsel bir çalışma olduğunu ve osteoartritin doğrudan diğer sağlık sorunlarına neden olduğunu kanıtlayamayacağını belirtmek önemlidir.

Ayrıca araştırma kronik rahatsızlıkların gelişimini etkilediği bilinen beslenme, egzersiz veya vücut ağırlığı gibi unsurlar da hesaba katılmadı.

Yine, osteoartritin diğer sağlık sorunlarına yol açabilecek bir zincirleme reaksiyonu nasıl tetikleyebileceği konusunda daha fazla araştırmaya ihtiyaç olduğunu vurguluyor.

Sonuç olarak, osteoartritin birden fazla uzun vadeli sağlık sorununun gelişiminde önemli bir rol oynadığı görülmektedir. Bu durumu yönetmek için adımlar atmak ve daha sağlıklı alışkanlıklar edinmek, gelecekte daha ciddi sağlık sorunlarıyla karşılaşma riskini azaltmaya yardımcı olabilir.

Paylaşın

Yüksek Sistolik Kan Basıncına Ne Sebep Olur?

Yüksek sistolik kan basıncı, genellikle yüksek tansiyon veya hipertansiyon olarak adlandırılır. Yüksek sistolik kan basıncı, kalp hastalığı ve felç gibi ciddi sağlık sorunlarına yol açabilen yaygın bir durumdur.

Haber Merkezi / Sistolik kan basıncı, kan basıncı okumasındaki en üst sayıdır ve kalbin atardamarlara kan pompalamak için kullandığı gücü gösterir. 130 mmHg veya daha yüksek bir sistolik okuma yüksek olarak kabul edilir.

Yüksek sistolik kan basıncının nedenleri nelerdir?

Yaşlanma: Yaşlandıkça, atardamarlar arterioskleroz adı verilen ve atardamarlarda plak birikmesini içeren bir rahatsızlık nedeniyle sertleşir ve daralır. Bu, yüksek sistolik kan basıncını yaşlılarda daha yaygın hale getirir.

Beslenme: Çok fazla tuz tüketmek yüksek tansiyonun başlıca nedenlerinden biridir. Tuz, vücuttaki sodyum ve potasyum dengesini bozarak su tutulmasına ve tansiyonun yükselmesine neden olur.

Aşırı kilo ve obezite: Fazla vücut ağırlığı taşımak kalbe daha fazla yük bindirir ve kan dolaşımını zorlaştırır. Bu ek yük kan damarlarına zarar vererek daha yüksek kan basıncına yol açabilir. Zamanla kalp kasları kalınlaşabilir ve atardamarlar daralarak yüksek sistolik basınca katkıda bulunabilir.

Fiziksel aktivite eksikliği: Düzenli egzersiz, kalp ve kan damarlarının sağlıklı kalmasına yardımcı olur. Yeterli fiziksel aktivite yapılmadığında, kilo alma ve zayıf kardiyovasküler koşulların oluşma olasılığı daha yüksektir, bunların ikisi de yüksek tansiyon riskini artırır.

Alkol ve sigara: Alkol alımı kan basıncını geçici olarak yükseltebilir ve uzun süreli ve yoğun alkol tüketimi kalıcı hipertansiyona yol açabilir. Öte yandan sigara tüketmekte, atardamarlarda plak oluşumunu teşvik ederek atardamarları daraltır ve kan basıncını artırır.

Genetik: Ebeveynlerde veya yakın akrabalarda hipertansiyon varsa, hipertansiyon gelişme olasılığı daha yüksektir.

Stres: Kronik stres, stres hormonlarının salınımı nedeniyle kan damarlarının daralmasına ve uzun vadede yüksek tansiyona yol açabilir.

Tıbbi durumlar: Böbrek hastalığı, diyabet, tiroid sorunları ve tümörler gibi bazı sağlık sorunları da yüksek tansiyona yol açabilir.

Yüksek sistolik kan basıncı nasıl yönetilir?

Beslenme: Tuz oranı düşük, dengeli bir beslenme esastır. Taze meyvelere, sebzelere, tam tahıllara ve yağsız proteinlere odaklanılmalı.

Kilo yönetimi: Az miktarda kilo vermek bile kan basıncını düşürmeye yardımcı olabilir. Beslenme ve düzenli egzersizle sağlıklı bir kiloyu korumak önemlidir.

Fiziksel aktivite: Haftanın çoğu günü en az 30 dakika orta düzeyde egzersiz yapmayı hedefleyin. Yürüme, bisiklete binme ve yüzme gibi aktiviteler kalp sağlığını iyileştirebilir ve kan basıncını düşürebilir.

Alkol tüketiminin azaltılması: Ölçülü içmek önemlidir. Erkekler için bu genellikle günde iki birim alkole kadar, kadınlar için ise günde bir bir birim anlamına gelir.

Sigaranın bırakılması: Sigarayı bırakmak kalp sağlığını iyileştirebilir ve yüksek tansiyon ve kalp hastalığı riskini önemli ölçüde azaltabilir.

Stres yönetimi: Meditasyon, derin nefes egzersizleri ve yoga gibi tekniklerle stresi yönetmek kan basıncını düşürmeye yardımcı olabilir.

Yüksek sistolik kan basıncı, yaş, yaşam tarzı seçimleri ve genetik gibi faktörlerin birleşiminden etkilenir. Daha iyi bir beslenme, düzenli egzersiz, alkol alımının azaltılması, sigaranın bırakılması ve stresi yönetmek gibi değişiklikler, yüksek kan basıncını önlemeye veya kontrol etmeye yardımcı olabilir.

Paylaşın

Parkinson’un Bilmeniz Gereken Erken Belirtileri

Parkinson hastalığı, temel olarak hareketi etkileyen bir sinir sistemi bozukluğudur. Parkinson hastalığının erken belirtilerini fark etmek oldukça zor olabilir ki, bu belirtiler kişiden kişiye de büyük farklılıklar gösterebilir.

Haber Merkezi / Belirtileri erken fark etmek, doğru bir tanı almak ve mümkün olan en kısa sürede tedaviye başlamak için önemlidir. İşte parkinson hastalığının bazı yaygın erken belirtiler:

Titreme: Parkinson hastalığının ilk ve en sık görülen belirtilerinden biri, vücudun bir bölümünde, özellikle ellerde veya parmaklarda görülen hafif titreme veya sarsılmadır.

Titreme, genellikle el hareketsizken meydana gelir ve başparmak ile işaret parmağı arasında hafif bir harekete benzeyebilir, buna “hap yuvarlama titremesi” denir.

Hareketlerde yavaşlık (bradikinezi): Bir diğer erken belirti, bradikinezi adı verilen fiziksel hareketlerin yavaşlamasıdır.

Kas sertliği: Parkinson hastalığının erken evrelerinde uzuvlarda veya gövdede sert kaslar yaygındır. Bu sertlik veya katılık hareketi sınırlayabilir ve hatta kaslarda ağrıya neden olabilir.

Parkinson hastalığı olan birçok kişi, başka birinin kolunu hareket ettirmeye çalıştığında hissedilebilen bu sertliği yaşar; kol sert bir şekilde hareket eder ve doğal olarak sallanmaz.

Duruş ve denge sorunları: Parkinson hastalığı olan kişilerde denge ve duruş sorunları da görülebilir; ancak bu sorunlar daha belirgin hale gelene kadar göz ardı edilebilir.

Hastalığın başlangıcında kişide hafif kambur bir duruş gelişebilir veya denge sorunları yaşanabilir, bu da hastalığın ilerlemesiyle düşme riskini artırır.

Otomatik hareketlerin kaybı: Parkinson, göz kırpma, gülümseme veya yürürken kolları doğal olarak sallama gibi otomatik hareketlerde azalmaya yol açabilir.

Konuşma ve el yazısında değişiklikler: Konuşma ve el yazısındaki değişiklikler de yaygın erken belirtilerdir.

Uyku sorunları ve diğer motor olmayan semptomlar: Uyku sorunları, daha belirgin motor semptomları ortaya çıkmadan yıllar önce ortaya çıkabilir. Bu sorunlar arasında huzursuz bacak sendromu veya bir kişinin uyurken rüyalarını canlandırdığı REM uyku davranış bozukluğu yer alabilir.

Koku alma duyusunu kaybetme, kabızlık veya depresyon veya anksiyete gibi ruh halindeki değişiklikler gibi motor olmayan semptomlar da parkinsonun erken belirtileri olabilir. Bu motor olmayan semptomlar, daha görünür belirtiler gelişmeden çok önce ortaya çıkabilir.

Erken tespit neden önemlidir?

Bu erken belirtileri tanımak önemlidir çünkü zamanında tanı almak hastalığın daha iyi yönetilmesini sağlar. Bir nörolog, semptomların parkinsondan kaynaklanıp kaynaklanmadığını doğrulamaya ve bir tedavi planı başlatmaya yardımcı olabilir.

Erken tedavi yalnızca semptomların yönetilmesine yardımcı olmakla kalmaz; aynı zamanda hastalığın ilerlemesini de yavaşlatabilir.

Paylaşın

Mide Yanmasına Neden Olabilecek Yedi Yiyecek

Sindirim sisteminde sık görülen rahatsızlıklarından biri olan “mide yanması”, ilaç almanın yanı sıra belirli yiyeceklerden uzak durulması ile kolaylıkla tedavi edilebilir.

Haber Merkezi / Mide yanması, göğüste yanma hissine neden olan sindirim sistemiyle ilgili bir sorundur.

Çoğunlukla göğüs kemiğinin arkasında hissedilen bu sorunun neden olduğu yanma hissine, boğazın arka kısmında ekşi tat, boğaza yemek yapışıyormuş hissi, öksürük, hıçkırık ve ses kısıklığı gibi başka belirtiler de eşlik edebilir.

Mide yanması genellikle mide asidi reflüsünden kaynaklanır. Reflü, midenin üst kısmındaki sfinkter (LES) adı verilen dairesel kasın gevşemesi ve tamamen kapanmaması sonucu ortaya çıkar.

Bu sorunun ortaya çıkmasıyla birlikte asit ve sindirim enzimleri, safra tuzları ve sindirilmeyen besinlerin de dahil olduğu mide içeriği yemek borusuna dönebilir ve göğüste yanma hissine neden olabilir.

Yemek borusunun mide asidine karşı koruma özelliği bulunmadığından, mide içeriği yemek borusuna girdiğinde iltihaplanma ve yanma hissi meydana gelir. Bazen mide yanması aynı şekilde yemek borusu iltihabına neden olan maddelerin tüketiminden de kaynaklanır.

7 yiyecek faktörü mide yanmasına neden olabilir:

Yüksek yağlı gıdalar, özellikle kızartılmış gıdalar, alt yemek borusu sfinkterindeki (LES) basıncı azaltarak asidin mideden yemek borusuna geri dönmesine neden olabilir. Yüksek yağlı gıdalar ayrıca mide boşalma hızını azaltarak ve LES üzerindeki baskıyı artırarak mide yanmasına neden olur.

Baharatlı yiyecekler genellikle mide yanmasına neden olur; Özellikle bu besinleri sık kullanmayan kişilerde. Baharatlı yiyecekler yemek borusunun iç yüzeyini doğrudan uyararak tahrişe neden olur. Mide ekşimesi semptomlarını kötüleştirebilen kapsais baharatlı yiyeceklerin önemli bir bileşenidir.

Alkol alt özofagus sfinkterini (LES) gevşetir, mide asidini arttırır, özofagus hareketlerini azaltır ve gıdanın mideye transferini yavaşlatır ve mide boşalma hızını azaltır.

Soda ve diğer gazlı içecekler mide yanmasına neden olabilir. Alkol gibi, bu içecekler de alt özofagus sfinkteri (LES) basıncını azaltabilir. Ayrıca bu içecekler mide genişlemesine neden olabilir.

Asitli meyve ve sebzeler mide ekşimesi semptomlarını şiddetlendirebilir. Bu gıdaların asitliği yemek borusunu tahriş eder ve daha hassas hale getirir.

Kahve ve çay gibi kafeinli içeceklerin tüketilmesi de mide yanmasına neden olabilir. Çok fazla kafein, alt özofagus sfinkteri (LES) basıncının azalmasına neden olabilir.

Çikolata kakao ve kafein içerir ve mide yanmasına neden olabilir. Çikolata aynı zamanda alt yemek borusu sfinkterindeki (LES) basıncı da azaltarak yemek borusunun midenin asidik içeriğiyle temasına neden olabilir.

Mide ekşimesi sıklıkla yemekten sonra veya geceleri ortaya çıkar. Beslenme değişiklikleri mide yanmasını önlemeye yardımcı olabilir.

Haftada ikiden fazla mide yanması semptomlarınız varsa, göğüs ağrınız kötüleşirse ve buna kol ağrısı, nefes darlığı veya soğuk terleme gibi diğer semptomlar da eşlik ediyorsa derhal doktora görünün.

Paylaşın

Yüzdeki Lekeler Neden Oluşur Nasıl Giderilir?

Cilt lekeleri, başkalarıyla etkileşim kurarken kendinizi güvensiz veya utangaç hissetmenize mi neden oluyor? Evet, cilt lekeleri bunu yapabilir, sizi daha az özgüvenli ve özbilinçli hale getirebilir.

Haber Merkezi / Ancak, yalnız değilsiniz, milyonlarca insan cilt lekeleriyle uğraşırken bu tür duygular yaşıyor.

Papüller, akne ve yaşlılık lekeleri dahil olmak üzere çeşitli cilt lekeleri türleri vardır. Vücudunuzun herhangi bir yerinde ortaya çıkabilseler de, yüzdeki lekeler daha belirgin ve fark edilebilir.

Akne: Ciltte çok fazla yağ salgılanmasından kaynaklanan tipik bir cilt rahatsızlığıdır. Aknenin diğer nedenleri arasında ergenlik, aylık adet döngüleri ve menopoz gibi hormonal değişiklikler bulunur. Akne ayrıca anksiyete ve depresyon nedeniyle de ortaya çıkabilir.

Hiperpigmentasyon: Diğer cilt bölgelerinden daha koyu veya renksiz görünen bir lekeye hiperpigmentasyon denir. Yaşla ilgili, genetik, güneş hasarı veya yara izi nedeniyle olabilir.

Melazma: Melazma, genellikle bir kadın doğum kontrol hapı aldığında veya hamilelik sırasında gelişen bir pigmentasyon türüdür. Vücuttaki hormonal değişiklikler ve melanin üretiminin artması nedeniyle oluşur. Melanin, cildin bazı bölgelerinin diğerlerinden daha koyu olmasından sorumlu pigmenttir.

Kıl dönmesi: Kendiliğinden kıvrılan veya cilde doğru kıvrılan kıllara kıl dönmesi denir. Tıraş, ağda ve yolma gibi tüy alma aletleri ve teknikleri batık kılların oluşmasına neden olabilir.

Doğum lekeleri: Yeni doğmuş bir bebeğin cildinde beliren lekelere doğum lekeleri denir. Doğum lekeleri, doğumda mevcut olabilir veya daha sonra da ortaya çıkabilir. Bazı doğum lekeleri belirli bir süre sonra kaybolurken, diğerleri ciltte uzun süre kalabilir.

Doğum lekeleri gibi lekelerin nedenleri, pigment hücrelerinin bir araya gelerek ben oluşturması veya kan damarlarının anormal şekilde gelişmesi nedeniyle oluşabilir. Bir doğum lekesi düz, kabarık, lekeli veya renkli olabilir.

Döküntü: Cilt döküntüsü, cildinizin belirli bir bölgesindeki renk değişikliği ve sert dokusuyla tanımlanabilir. Cilt döküntüleri yaygındır ve sıcak hava koşulları, çok fazla güneşe maruz kalma, alerjiler, kuru cilt, böcek ısırığı alerjisi, bakteriyel enfeksiyon ve belirli ilaçların yan etkileri nedeniyle gelişebilir.

Melanom: Bazı lekeler, cilt kanserinin belirtileri olabilir. Kanserli lekeler, hızla büyüyen yeni bir ben, kanayan ve kaşınan bir ben, şekli veya rengi değişen bir ben ve oldukça büyük görünen (6 mm’den fazla) ve pürüzlü kenarları olan bir ben gibi görünebilir.

Lekeler nasıl giderilir?

Akne ve hiperpigmentasyon tedavisi: Sivilce lekeleri ve cilt pigmentasyonu, yüzünüzü düzenli olarak üstün kaliteli bir temizleyiciyle yıkayarak ve çok uzun süre doğrudan güneş ışığına maruz kalmaktan kaçınarak tedavi edilebilir. Topikal kremler, dermatologların önerdiği oral reçeteli ilaçlar ve reçetesiz ilaçlar da sivilce ve pigmentasyonu azaltabilir.

Kıl dönmesi ve doğum lekesi tedavisi: Kıl dönmesi, düzgün tıraş, birinci sınıf tıraş jeli ve temiz ve kaliteli tıraş bıçakları kullanılarak önlenebilir. Doğum lekesinin çıkarılması lazer tedavisi, doğum lekelerini küçültmek için reçeteli ilaçlar kullanılması ve cerrahi çıkarma prosedürleri yoluyla yapılabilir.

Lekeler hakkında sık sorulan sorular:

Yüzdeki lekeler nasıl giderilir?

Yüzünüzü temiz tutarak lekeleri azaltabilirsiniz. Reçetesiz satılan bir akne ürünü tercih edebilir, daha az makyaj kullanabilir, uygun saç bakımı uygulayabilir, yüzünüze dokunmaktan veya uzun saatler güneşte kalmaktan kaçınabilirsiniz. Vitaminler, omega-3 yağ asitleri ve antioksidanlar açısından zengin yiyecekler lekeleri durdurabilir veya ortadan kaldırabilir.

Hamilelik sonrası yüzdeki lekelerden nasıl kurtulunur?

Gözeneklerinizi tıkamayan yağsız güzellik ürünleri kullanabilirsiniz. Yüzünüzü yumuşak bir sabun veya yüz yıkama jeli ile yıkamak da yardımcı olabilir.

Pigmentasyon ile leke arasındaki fark nedir

Pigmentasyon, koyu lekeler olarak da adlandırılır, melanin üretiminin artması nedeniyle ciltte bulunan bir tür renk bozulmasıdır. Lekeler, akne, tıkalı gözenekler veya siyah noktalar gibi diğer cilt rahatsızlıklarının neden olduğu belirli koyu lekelerdir.

4. Lekelerin kaybolması ne kadar zaman alır?

Lekelerin kaybolması, uğraştığınız leke türüne bağlı olabilir. İyi bir cilt bakımı ve bir cilt uzmanından tedavi, akne gibi lekelerin tamamen kaybolması haftalar ila birkaç ay sürebilir. Hiperpigmentasyon izlerinin tıbbi tedaviden sonra kaybolması 6 ay veya daha fazla sürebilir.

Paylaşın