Ağız Kokusu Nedir, Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Ağız kokusu (Halitosis) ağızdan veya burundan gelen, hem kişiyi hem de çevresindekileri rahatsız eden nefesteki çirkin kokudur. Kötü ağız kokusu kişiler arası iletişimi olumsuz etkilediği gibi, kişide sosyal baskı, psikososyal stres ve özgüven problemleri olusmasına yol açmaktadır. Hatta Ağız Kokusu (Halitosis) bu problemden ötürü sosyal ve bireysel izolasyonlar da görülebilmektedir.

Ağız kokusu bir hastalık değildir, ancak pek çok hastalığın habercisi de olabilir. Bu yüzden patolojik ve fizyolojik olarak ikiye ayrılmaktadır.

Fizyolojik ağız kokusu; diş aralarında, diş ve dil yüzeylerinde birikmiş ancak temizlenmemiş bakteri plağı ile sindirim kanalındaki gazların, ağzımızın gece boyu kapalı kalmasına bağlı olarak sabah hissedilen kokularıdır. Bazı yiyeceklere bağlı oluşan oluşan kokular da fizyolojiktir. 

Ağız kokusu herkeste görülür mü?

Kötü ağız kokusu toplumda sıkça ve her yaşta görülmektedir. Yetişkinlerin en az %50’sinde hayatlarının bir döneminde, özellikle sabah kalktıktan sonra sosyal olarak kabul edilemeyecek derecede ağız kokusu vardır.

Yapılan araştırmalar, erkeklerde kadınlara oranla 3 kat daha fazla ağız kokusu olduğunu ortaya koymaktadır. Ayrıca, 20 yaş üzeri bireylerde de gençlere oranla 3 kat fazla gözlemlenmektedir.

Ağız kokusunun nedenleri nedir?

Ağız, vücudumuzda en yoğun şekilde bakteri bulunduran yerdir. Gıda artıklarının gün be gün diş aralarında, diş ve dil yüzeylerinde birikmelerine rağmen doğru şekilde temizlenememesi sonucu oluşan bakteri plağında yer alan bu bakterilerin oluşturduğu kükürt salınımı ve bazen de tükrük akış hızının ve temizleme kapasitesinin azalması sonucu ağız kokusu ortaya çıkmaktadır. Bunun yanında sigara kullanımı, mide problemleri, bademcik iltihabı, şeker hastalığı ve sinüzit gibi pek çok hastalık da ağız kokusuna sebep olmaktadır.

Ağız kokusunun risk faktörleri nedir?

Ağız kokusu, esasen ve çok büyük oranda, doğru teknikle diş fırçalamadıkları ve diş ipi veya diş arası fırçasıyla diş arası temizliği yapmadıkları için ağız hijyeni bozuk olan pek çok kişinin yaşadığı bir problemdir. Şeker hastalığı, sigara kullanımı, ağız kuruluğu, ağızdaki enfeksiyonlar, reflü gibi mide rahatsızlıkları, bademcik iltihabı, sinüzit ve öz bakımın bozulduğu ciddi nörolojik veya psikiyatrik hastalıklar ağız kokusu için risk faktörleridir.

Ağız kokusunun komplikasyonları nedir?

Ağız kokusunun özellikle psikolojik komplikasyonları bulunmaktadır. Evli bireylerde sorun büyüktür, mutlaka tedavisi gerekir. Yine kişinin iş ve sosyal hayatına etkisi de yüksek düzeydedir. Ağız kokusu varlığında, sosyal ortamlardan kaçınma, beraberinde sosyal dışlanma, özgüven kaybı ve içe kapanıklık gibi sosyal fobi bulguları görülebilir.

Ağız kokusu için doktor randevusu öncesi neler yapılmalıdır?

Ağız kokusu için pek çok kişi doktora gitmeye gerek duymaz, zira durumun farkında değillerdir veya bu sorunu iyice yadsımışlardır. Ancak ağız kokusunun sebebi ciddi hastalıklar da olabilir veya zaten kişinin sosyal hayatını bozmaktadır. Bu yüzden vakit kaybedilmeden doktor randevusunun alınması ve doktora şikâyetlerin doğru aktarılması gerekmektedir.

Ağız kokusunun tetkik yöntemleri nelerdir?

Ağız kokusunda tanı koymak için doktor muayenesini yeterlidir.

Ağız kokusunun tedavi yöntemleri nelerdir?

Ağız kokusu toplumun çok büyük bölümünde görülen bir problemdir. Ağız kokularında dişlerin, diş aralarının ve dilin doğru teknikle temizlenmesi ağız kokusunun önüne geçmede oldukça etkili olmaktadır. Özellikle dil yüzeylerinde oluşan , “dil pası” diye adlandırılan ve elbette bakteri içeren tabaka da ağız kokusuna neden olmaktadır. Bu yüzden dişler fırçalandıktan sonra dil yüzeylerinin de ara taraftan öne doğru süpürme hareketiyle, macunla veya macunsuz, 6-7 defa fırçalanması gerekmektedir. Gargara kullanımıyla da temizlik desteklenebilir. Patalojik ağız kokusunda ise öncelikle çürükler tedavi edilmeli, diş taşları temizlenerek ağız kokusuna sebep olan durumlar ortadan kaldırılmalıdır.

Ağız kokusu olan hastalar için yaşam stili önerileri

Ağız kokusu olan kişiler öncelikle mutlaka diş hekimine muayene olup diş eti hastalığı olup olmadığını öğrenmeli ve gerekiyorsa diş taşı temizliği de denen başlangıç düzey diş eti tedavisini yaptırmalıdır. Bu tedavi sırasında, ağız hijyenini tam olarak nasıl temin edeceğini öğrenmesi şarttır. Aldığı ağız hijyen eğitimini de uygulamalıdır. Kısacası, dişler doğru teknikle özenle fırçalanmalı, dişlerle beraber dil de fırçalanmalı, diş ipi mutlaka kullanılmalı ve bazen de ağız çalkalama sularıyla temizlik tamamlanmalıdır. Ağız kokusuna neden olan sigara gibi etkenlerden elbette uzak durulmalıdır.

Paylaşın

Ağız Kanseri Nedir, Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Kanser vücuttaki anormal yapılı hücrelerin kontrolsüz bölünmesi sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Bu hücreler kanserojen veya kötü huylu hücreler olarak tanımlanır.

Ağız kanseri dudaklarda (genelde alt dudakta), ağız içinde, tükürük bezlerinde, gırtlağın arkasında, yemek borusunda, dilde veya ağızdaki yumuşak dokularda görülebilir.

Kadınlardan ziyade erkeklerde daha sık görülmekle birlikte 40 yaşın üzerindeki bireylerde daha çok karşılaşılabilen bir durumdur. Yoğun alkol kullanımı ile birlikte sigara, en önemli risk faktörüdür.

Erken teşhis edilmezse, ağız kanseri ameliyat, radyasyon terapisi ve/veya kemoterapiyi gerektirebilir. Toplam beş yıl boyunca hayatta kalma oranı yüzde 50 olmakla birlikte, ölümcül de olabilir. Bu zayıf tahminin sebebi, erken belirtilerin fark edilememesidir. Bu yüzden ağız kanserinin erken teşhis edilmesi başarılı bir tedavi için çok önemlidir.

Ağız Kanserinin Belirtileri Nelerdir?

Dudaklarda, diş etlerinde veya ağzınızın içinde kolaylıkla kanayan ve iyileşmeyen bir yara
Yanakta dilinizle hissedebileceğiniz bir şişkinlik veya kalınlaşma
Ağzınızın herhangi bir bölümünde his kaybı veya uyuşukluk
Diş etlerinde, dilde veya ağız içindeki beyaz veya kırmızı benekler
Çiğneme veya yutma güçlüğü
Ağzınızda acı veya tarifsiz bir ağrı veya bilinen bir sebep olmaksızın boğazınıza bir şey takılma hissi
Takma dişlerin kötü bir şekilde yerleşmesine neden olan çene şişkinliği
Ses değişikliği

Her zaman ağız kanserinin en erken uyarı işaretlerini fark edemeyebilirsiniz, bu yüzden hem diş hekiminiz hem de doktorunuzun yaptığı düzenli muayeneler çok önemlidir. Diş hekiminiz, ağız kanserin erken uyarı işaretlerini teşhis edecek şekilde eğitilmiştir. Ancak diş muayenesine ek olarak aşağıdakilerden herhangi birini fark ederseniz, diş hekiminize başvurmalısınız:

Ağız kanserinin risk faktörleri nedir?

Sigara, tütün ve alkol kullananlar, ailesinde ağız kanseri hikayesi olanlar, güneş ışınlarına korumasız maruz kalanlar, sağlıklız beslenme ve sağlık problemleri ağız kanserinde risk faktörü oluşturmaktadır.

Ağız kanserinin komplikasyonları nedir?

Ağız kanserinde tedavi sırasında birtakım komplikasyonlar meydana gelmektedir. Baş ve boyun bölgesine uygulanan radyasyon ağızda tahrişe sebep olmaktadır. Bunun yanında ağız kuruluğu, yutmada problemler, tat alma duyusunda problemler, diş çürükleri ve dişeti problemleri gibi komplikasyonlara neden olmaktadır.

Ağız kanseri için doktor randevusu öncesi neler yapılmalıdır?

Ağızda ortaya çıkan ve bir ay boyunca iyileşmeyen yaralarda vakit kaybetmeden doktor randevunuzu oluşturmalısınız. Bunun yanında şikayetlerinizi detaylı şekilde not alabilir ve doktorunuz ile paylaşabilirsiniz.

Ağız kanserinin tetkik yöntemleri nelerdir?

Yapılan detaylı ağız ve diş muayenesi kanser teşhisinde önem taşımaktadır. İlk şüpheler yapılan fizik muayene ile oluşmaktadır. Kesin tanı koymak için ağızda meydana gelen yara veya hasarlı dokulardan örnek alınarak incelemeye gönderilir. Sonucun pozitif çıkması ile kesin olarak tanı konulmaktadır.

Ağız kanserinin tedavi yöntemleri nelerdir?

Ağız kanseri tedavisinde kemoterapi, radyoterapi ve cerrahi tedavi olmak üzere 3 yöntem yer almaktadır. cerrahi tedavide kanserli dokular cerrahi operasyon ile tamamen çıkarılmaktadır. Bunun yanında kanserli hücreleri yok etmek için ışın tedavisi, ilaç tedavi ve her iki yöntemin bir arada kullanıldığı kompleks tedaviler de uygulanmaktadır.

Ağız kanseri hastaları için yaşam stili önerileri

Ağız kanseri hastalarının tedaviyle birlikte hayatlarında birtakım değişikliklere gitmeleri gerekmektedir. Diş fırçası olarak yumuşak fırçalar tercih edilmeli; baharatlı, kuru ve çiğ yiyeceklerden uzak durulmalıdır. Ağız kuruluğuna karşı doktorun önerdiği ilaçlar ya da sakız kullanılabilir.

Paylaşın

Aft Nedir, Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Kişinin hayatını oldukça fazla etkileyen hastalıklar arasında bulunan Aft, ağız içinde pek çok nedenden dolayı ortaya çıkan yaralardır; aftöz ülser olarak ta adlandırılan bu durum çok yaygın görülen bir sağlık sorunudur.

Aft, genel olarak kişinin yanaklarını ısırması, ağzına darbe alması sonrasında ağız içinde yara oluşması şeklinde gelişir ama bulaşıcı bir hastalık değildir.

Aftın Nedenleri Nedir?

Dudak ısırma
Yanak kemirme
Bazı gıdaları karşı hassasiyet (acı, baharatlı yiyecekler, çikolata vb.)
Vitamin ve mineral eksikliği
Darbe sonucu oluşan yaralar
Hormonal dengesizlikler
Bazı diş macunu ve gargaralar
Bazı ilaçlar
Kaygı ve stres

Aft’ın belirtileri:

Dilde ve ağzın arkası ile yumuşak damakta görülen ağrı ve yaralar
Yara öncesinde karıncalanma ve ağrı hissi
Kenarları kırmızı renkli olan, beyaz, gri ve sarı renkli yuvarlak şekilli yaralar
Konuşurken hissedilen ve daha da artan ağız içinde ağrı
Ağzın dış kısmına da yayılan yaralar

İlerleyen şiddetli Aft ve ağzı yaralarının belirtileri:

Şişmiş lenf düğümleri
Ateş ve yorgunluk
Fiziksel halsizlik görülebilir

Aftın risk faktörleri nedir?

Kadınlarda aft görülme sıklığı erkeklere göre daha fazladır. Özellikle ergenlik döneminde sıklıkla meydana gelmektedir. Bunun yanında sigara, protez, bazı hastalıklar, gıda alerjisi, sağlıksız beslenme aftın ortaya çıkmasında risk faktörü oluşturmaktadır.

Aftın komplikasyonları nedir?

Aft; Çölyak, Ülseratif Kolit, Behçet hastalığı gibi bazı hastalıkların belirtisi olabilir. Bu yüzden çok dikkat edilmelidir. Bunun yanında aft konuşma, yeme ve içmede oldukça sorun yaşanmasına neden olmaktadır.

Aft için ne zaman doktora gitmek gerekir?

Afta neden olan bakteriyel enfeksiyonlar kimi zaman ciddi şekilde ilerleyerek komplikasyonlara neden olabilir. Bu tür durumlarda yada tekrar eden ve kolay geçmeyen ağız içi aft yaralarında mutlaka doktora gitmek gerekir. Hastalığınız birkaç haftayı aşmadan doktora görünmeli, doktorunuzun belirlediği tedavi kesinlikle uygulamalısınız.

Aftın tetkik yöntemleri nelerdir?

Yapılan ağız muayenesi ile aft teşhisi rahatlıkla konulmaktadır. Ortaya çıkan belirtiler, şikayetler, aftın çıktığı bölge ve yapısı incelenerek tanı konulmaktadır.

Aftın tedavi yöntemleri nelerdir?

Aftın tedavisinde günlük hayatta yapılacak birtakım değişiklikler önemli bir rol oynamaktadır. Kullanılan ağız bakım ürünleri değiştirilmeli, beslenmeye dikkat edilmelidir. Eczanelerde aft için birtakım merhemler bulunmaktadır. Ancak evde yapacağınız birtakım yöntemler de aftın iyileşmesine yardımcı olmaktadır. Bir çay bardağı su ile yarım çay kaşığı tuzu karıştırarak ağzınızda çalkalayabilirsiniz.

Aft hastaları için yaşam stili önerileri

Aft hastaları sert diş fırçalarından kaçınmalı, diş macunu ve gargara seçiminde sodyum lauril sülfat içermemesine dikkat edilmelidir. Yemek yerken ve sakız çiğnerken konuşulmamalı, sağlıklı beslenmeli, vitamin ve mineral bakımından zengin besinler tüketilmelidir.

Paylaşın

Addison Hastalığı Nedir, Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri nelerdir?

1855 yılında Thomas Addison tarafından tanımlanan Addison Hastalığı, böbrek üstü kabuğunun zarar görmesi ve böbrek üstü bezlerinin steroid hormonlarını yeteri kadar üretememesi sonucunda ortaya çıkan bir hastalıktır.

Her 100.000 kişide 1 görülen ve nadir bir hastalık olan Adrenal yetmezliğinin iki çeşiti bulunmaktadır. Bunlar:

Birincil böbrek üstü bezi yetmezliği
İkincil böbrek üstü bezi yetmezliğidir.

Birincil böbrek üstü bezi yetmezliğinin nedenleri:

Glukortikoidlerin uzun süreler boyunca vücuda alınımı
Vücuttaki enfeksiyonlar Addison hastalığına neden olabilir. Mantar enfeksiyonları da hastalığa katkıda bulunabilir.
Kanser ve tümörlerin kontrolsüz büyümesi
Pıhtılaşmayı kontrol etmek için kullanılan kan sulandırıcılar zamanla böbrek üstü bezlerini etkileyebilir.

İkincil böbrek üstü bezi yetmezliğinin nedenleri:

İkincil böbrek üstü bezi yetmezliği doktor tavsiyesiyle kullanılması gereken kortikosteroid ilaçların kullanılmaması durumunda da görülebilir.
İkincil böbrek üstü bezi yetmezliği doktor tavsiyesiyle kullanılması gereken kortikosteroid ilaçların kullanılmaması durumunda da görülebilir.
Ayrıca kanser hastaları ve tüberküloz hastalarının da Addison hastalığına yakalanma riski vardır.

Belirtileri nelerdir:

Halsizlik, yorgunluk, iştahsızlık, bulantı, kusma, karın ağrısı, ishal
Kilo kaybı
Açlık hipoglisemisi
Ağız mukozasında ve deride özellikle ameliyat ve yara izlerinde, meme başla+rında ve genital bölgelerin renginde koyulaşma (pigmentasyon artışı)
Kan basıncında düşme
Terlemede azalma
Koltukaltı ve genital kıllanmada azalma Nedenleri nelerdir?
Otoimmünite
Tüberküloz
Kanser metastazları
Amiloidoz

Adrenal yetmezliğin teşhisi nasıl yapılır?

Adrenal yetmezliği olan kişiler, belirtilerinden hastalığı anlamayabilir. Bu nedenle rahatsızlık ilerleyebilmektedir. Adrenal yetmezliğini diğer hastalıklardan ayıran belirgin semptomlar şunlar:

Belde, karın bölgesinde veya bacaklarda ani gelişen şiddetli ağrılar
Şiddetli kusma ve ishali takiben aşırı sıvı kaybı
Hızla düşen kan basıncı
Bilincin kaybolması
Böbreklerin görevini yapamaz hale gelmesi

Addison hastalığı nasıl tedavi edilir?

Adrenal yetmezlik, böbrek üstü bezlerinde üretilen hormonların eksikliğinden kaynaklandığı için, hastalığın tedaviside bu eksik hormonlara takviye yapılması şeklinde gerçekleşir. Bu nedenle hidrokortizon steroid hormon tabletleri alınmaktadır. Bu tabletler hastalığın durumuna göre günde 1 ya da 2 tane alınmaktadır. Bazı durumlarda aldosteron fludrokortizon asetat isimli sentetik steroidle değiştirilebilmektedir. Bu ilaçlar bazen doktor müdahalesiyle stres, ameliyat, enfeksiyon ya da sakatlık gibi durumlardan dolayı dozları arttırılabilmektedir.

Adrenal yetmezliğin tedavisi için ilaçlar her zaman başarılı sonuçlar alınmaktadır. Tedavilerin düzenli olarak devam etmesi gerekmektedir. Ancak ilaçların tek bir dozunu bile kaçırmak tehlikeli durumlara yol açabilir. Bu nedenle hastalar hayat boyu hiçbir şekilde aksatmaksızın ilaçlarını kullanmalıdır. Adrenal yetmezliği olan kişiler, kriz geçirdikleri sırada doktor tarafından reçeteli olarak yazılmış tuz, sıvı ve glukokortikoid hormonları hızlı bir şekilde enjeksiyon yöntemi ile hastaya verilmelidir.

Paylaşın

Abdominal Aort Anevrizması Nedir, Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Abdominal aort anevrizması, vücuda kan pompalayan en büyük damar olan aort damarının zayıf olduğu alanlarda gelişen bir balonlaşmadır. Aort Anevrizması, aortun herhangi bir kısmında gelişebilir.

Hayati risk taşıyan bir hastalıktır ve en kısa sürede acil tedavisi gerçekleştirilmelidir. Anevrizmanın türünü, bulunduğu yer belirler:

Abdominal aort anevrizmaları aortun abdomenden geçen kısmında meydana gelir. Aort anevrizmalarının en yaygın görülen türüdür.

Torasik aort anevrizmaları aortun göğüs içindeki kısmında meydana gelir. Torasik bir aort anevrizması aort kökünde, çıkan aortta, arkus aortada (göğüs içinde aortun büküldüğü kısım) veya inen aortta gelişebilir.

Abdominal aort anevrizması nedenleri nedir?

Ateroskleroz denilen damarın kalınlaşması, kireçlenmesi en sık görülen nedenlerdir. Ayrıca bazı enfeksiyonlar, bağ dokusu hastalıkları, doğumsal bazı hastalıklarda anevrizma oluşumuna yol açabilir.

Abdominal aort anevrizması belirtileri nedir?

Aort anevrizması, semptomlara neden olacak büyüklüğe gelmeden önce, yıllar boyunca yavaşça büyüyebilir ve hiçbir semptom vermeyebilir.

Semptomlar meydana geldiğinde, anevrizmanın yerine bağlı olarak en yaygın görülenleri göğüste veya karında ağrıdır.

Aort anevrizması yırtıldığında; sırtta ve karında şiddetli ağrı, mide bulantısı, kusma, baş dönmesi, terleme ve ayaktayken kalp hızının artması belirtileri arasında gelmektedir.

Abdominal aort anevrizması risk faktörleri nedir?

Kalp krizi içinde geçerli olan risk faktörlerinden bazıları aort anevrizması riskini de artırır:

  • Ateroskleroz (arter duvarlarında sertleşme)
  • Yüksek tansiyon
  • Diyabet
  • Yüksek kolesterol
  • Sigara içme
  • Kalıtsal
  • Biküspit aort kapağı

Yaralanma veya enfeksiyon da, aort duvarları zayıflamışsa anevrizmanın gelişmesine yol açabilir.

Abdominal aort anevrizması tedavi yöntemleri nelerdir?

Aort anevrizmalarının tedavisi, açık ameliyat veya endovasküler onarım teknikleridir.

Eğer aortun uzun bir kısmı boyunca anevrizmanız veya çok sayıda anevrizmanız varsa, en iyi yaklaşım açık ameliyat ile endovasküler onarımın bir kombinasyonu olabilir.

Açık cerrahi onarım: Açık cerrahi onarım sırasında, anevrizmanın yerine bağlı olarak göğüste veya batında bir kesi yapılır. Prosedür sırasında, aortun balonlaşmış olan hastalıklı alanına astarlanan bir sentetik greft dikilerek yerine tutturulur ve böylece kusurlu bölgenin her iki taraftan normal aort ile bağlanması sağlanır. Prosedür tamamlanınca kan damarının yeni ve sentetik kısmı normal ve sağlıklı bir aort gibi görev yapar.

Açık cerrahi onarım, uzun vadeli sonuçları çok iyi olan, kanıtlanmış bir tedavidir.

Endovasküler onarım: Abdominal aort anevrizmasında hızla tercih edilen tedavi olma yönünde ilerlemektedir ve torasik aort anevrizması tedavisinde de gitgide daha fazla kullanılmaktadır. Endovasküler onarım prosedürü sırasında, cerrah kasık alanında küçük kesiler yaparak, aorta bağlanan arterlere erişir. Arterlerin içinden geçirilen bir kılavuz tel aortun hastalıklı bölümüne doğru ilerletilir.

Cerrah, röntgen ışını kılavuzluğunda, stent-grefti kılavuz tel üzerinden bir kateterin (uzun ince bir boru) içine yerleştirir. Stent-greft, aortun zayıflamış alanını kuvvetlendirmek için kullanılan kumaş benzeri bir borudur ve metal tel stentlerle (çerçeve de denir) desteklenir. Cerrah daha sonra stent-grefti kateterin içinde kılavuz tel boyunca hareket ettirerek, anevrizma alanına ilerletir. Burada kateter geri çekilir ve stent-greft anevrizmanın iki yanında bir yay gibi genişler. Sağlam bir şekilde yerine yerleştikten sonra, stent-greft, kanın anevrizmayı itmeden akabileceği yeni bir geçiş yolu görevi görür. Anevrizmanın üzerine uygulanan basınç olmadığından, zamanla anevrizma küçülür.

Endovasküler onarım şu avantajları sunar:

  • Prosedür tipik olarak 1 ila 3 saat sürer
  • Hastalar prosedürden birkaç gün sonra eve gidebilir
  • Açık cerrahi tekniklere oranla, kesiler daha küçüktür ve daha az travma vardır
  • Çoğu insan normal yaşantısına 2 ila 6 hafta içinde döner.

Abdominal aort anevrizması yaşam stili önerileri

Abdominal aort anevrizması, sinsi bir hastalık olduğu için 60 yaş üzerindeki herkesin en az bir kere kardiyoloji veya kalp damar cerrahisi biriminde muayene olması gerekmektedir. Abdominal aort anevrizması hastalarının doktorlarının verdiği tedavi planına uymaları, anevrizma oluşturan sigara, tansiyon ve kolesterol gibi risk faktörlerinden uzak durmalarını gerekmektedir.

Paylaşın