Gebelik Nedir? Belirtileri, Riskleri, Yaşam Stili Önerileri

Gebelik, kadın ve erkeğin üreme hücrelerinin birleşip ana rahmine yerleşmesiyle doğuma kadar geçen 40 haftalık (280 gün) döneme verilen isimdir. Gebelik bir hastalık olmayıp normal bir durum olmasına rağmen, beraberinde getirebileceği değişik durumlar ve tehlikeli neticeler dolayısıyla hamileliğin bir an önce teşhis edilmesi gerekir.

Bunun başlıca iki sebebi vardır:

Birincisi düşüklerin büyük bir kısmının hamileliğin başında olmasıdır. Eğer bir kadın hamile olduğunu bilir, hamileliğin başında gerekli tedbirleri alır ve devamlı tıbbi kontrol altında bulundurulursa, düşüklerin büyük bir kısmı önlenebilir.

İkincisi hamilelikte kullanılması zararlı ilaçların farkında olmadan kullanılma ihtimalinin mevcut olmasıdır. Bebeğin organ taslaklarının büyük kısmı ilk ayda teşekkül eder. Bu sırada alınan ilaçlar veya tedbirsizlik yüzünden hasıl olan hastalıklar, sakat bebeklerin doğmasına sebeb olabilirler. Bu yüzden beklenen veya beklenmeyen adet gecikmesi olan her kadın, hamilelik açısından tedkik yaptırmalıdır.

Gelişmiş gebelik testleriyle hamilelik, son adet tarihinin ilk gününden itibaren 40 gün geçtikten sonra teşhis edilebilir. Kandaki gebelik hormonunun tesbiti ile daha önce de teşhis etmek mümkündür. Fakat, bu zor ve her yerde yapılma imkanı bulunmayan bir testtir.

Gebeliğin belirtileri nelerdir:

En önemli bulgu kadındaki adet gecikmesidir. Ancak her adet gecikmesi kadının gebe olduğu anlamına gelmez. Kadının yaşamındaki değişiklikler, bazı rahatsızlıklar, psikolojik durumu ve stres gibi bir çok etken kadının adet düzeninin bozulmasına ve gecikmelere neden olabilir. Gebelik belirtileri aşağıda listelendiği gibidir:

Adet kanamasının gelmemesi (amenore)
Mide bulantısı ve kusma
İdrar ile ilgili şikayetleri
Yorgunluk ve bitkinlik hali
Fetal hareketlerin hissedilmesi
Göğüslerde beliren değişiklikler
Vajinal mukoza renk değişikliği
Artmış deri pigmentasyonu ve abdominal striaların görülmesi.

Gebeliğin nedenleri nedir?

Erkek ve kadının cinsel olarak birleşmesin sonucunda spermin, yumurtalıklar tarafından atılan yumurtaya yerleşmesi ve bunun rahimin iç kısmındaki endometriuma tutunması sonucunda gebelik meydana gelmektedir. İnsan doğası gereği, diğer canlılarda olduğu gibi üreme ihtiyacı duymaktadır. Bu ihtiyaç doğrultusunda da planlı veya plansız şekilde gebelik meydana gelmektedir.

Gebeliğin risk faktörleri nedir?

Gebelikte öncelikle anne adayının yaşı önem taşımaktadır. İdeal yaş 18-25 yaş arasıdır.
Kilolu ve aşırı kiloluların gebeliği risk taşımaktadır.
Daha önce geçirilen jinekolojik operasyonlar,
Daha önce yaşanan doğum ve düşük durumları,
Kan grubu uyuşmazlığı,
Çoğul hamilelik,
Hipertansiyon,
Şeker hastalığı,
Hamilelik ve anemi (kansızlık durumu),
Hamilelikte enfeksiyonlar,
Hamilelik sırasında görülen kanamalar,
Suların erken gelmesi,
Erken doğum tehdidi,
Kalıtsal faktörler,
Hamilelik ve çeşitli sistemlere ait hastalıklar gebelikte risk faktörü oluşturmaktadır.

Gebeliğin komplikasyonları nedir?

Gebelikte en sık rastlanan komplikasyonlar arasında; düşük, dış gebelik, rahim ağzında yaşanan problemler, şeker hastalığı, kan grubu uyuşmazlığı, üzüm gebeliği, gebelik toksemisi, son üç ayda yaşanan kanamalar, bel ağrısı, karın ağrısı, kabızlık, kramp, gaz, sık idrara çıkma, idrar kaçırma, uykusuzluk, mide bulantısı ve kusma, varis ve çatlaklar meydana gelen hafif ve ağır komplikasyonlar arasında gelmektedir.

Gebelik için doktor randevusu öncesi neler yapılmalıdır?

Gebelik süresi boyunca ayda en az 1 kez doktor kontrolünün yapılması gerekmektedir. Doktor muayenesi öncesinde ise hafta hafta ortaya çıkan belirtiler doktor ile paylaşılmalıdır. Bunun yanında yaşanan problemler de aktarılmalıdır.

Gebeliğin tetkik yöntemleri nelerdir?

Gebelik tanısı koymada pek çok yol bulunmaktadır. İlk başvurulan yöntem anne adayının eczaneden edindiği hamilelik testleridir. Anne adayı bu testi evde kendi kendine yapmaktadır. Ancak bu testler her zaman doğru sonuç vermeyebilir.

Bu yüzden hastane ortamında idrar ve kan tahlili yapılması gerekmektedir. Sperm yumurtalığa yerleştikten sonra yani döllenmeden 5-6 gün sonra rahme yerleşir. HCG (human chorionic gonadotropin) adı verilen gebelik hormonu salgılanmaya başlar.

Kanda ve idrarda bu hormonların (HCG hormonu) tayini ile hamilelik teşhisi kesin olarak konulabilir. Kanda bakılan hormon testi, henüz bir adet gecikmesi olmadan önce bile hamileliği gösterebilir. İdrarda ise sıklıkla 3-4 günlük bir gecikmeden sonra hamilelik teşhis edilebilir

Gebeliğin tedavi yöntemleri nelerdir?

Gebelikte gelişebilecek problemlere karşı gebelik süresinde birtakım takviyelerin yapılması gerekmektedir. Bebekte oluşabilecek sinir sitemi bozuklukları riskini azaltmak için hamile kalmadan en az 1 ay öncesinden folik asit desteği alınmalı ve gebeliğin ilk 3 ayında devam etmelidir.

Bebeğin nörosensöriyal gelişimi için omega-3’den zengin deniz ürünlerinin tüketilmesi gerekmektedir. Bunun yanında kemik gelişimi için dengeli şekilde kalsiyum tüketilmelidir. Bunların dışında gebelik sürecinde;

Tam kan sayımı (Hemogram): Annede kansızlık (anemi) var mı araştırılmalı.
Eşlerin kan grupları: Kan uyuşmazlığı saptanırsa önlem alınması.
Kan uyuşmazlığı varsa IDCT (İndirekt Coombs testi)
Tam idrar tetkiki (Gerekirse idrar kültürü)
TSH: Annede guatr ve troid hormon bozukluğu varsa bebeği etkileyebilir, bozukluk saptanırsa dahiliye uzmanı tarafından tedavi gerektirir.
Hepatit B için HBsAg ve AntiHBs testleri yapılır: Annede Hepatit B saptanırsa bebeğe bulaşmayı engellemek için doğumdan sonra bebeğe antikor iğnesi yapılır.
HCV testi
HIV (AIDS) testi
Sfiliz (frengi) için VDRL testi düzenli olarak yapılabilir ancak şart değildir.
Diyabet açısından riskli hastalarda açlık kan şekeri
Biyokimya (kolesterol, böbrek ve karaciğer testleri v.b) hamilelikte rutin önerilen bir test değildir. Anne yaşı ileri ise veya sistemik bazı hastalıkları varsa yapılmalıdır.

Gebeler için yaşam stili önerileri

Gebelik öncesinde ve sonrasında doktor kontrolünde beslenme, ilaç kullanımı, egzersiz, uyku düzeni kısacası hayatın her anında birtakım noktalara dikkat edilerek bu süreç atlatılmalıdır. Öncelikle gebelikte beslenmeye özen gösterilmeli, vitamini kalsiyum ve omega-3 bakımından zengin bir beslenme programı uygulanmalıdır.

Doğumun ve gebeliğin rahat geçebilmesi için düzenli olarak fiziksel aktivitelere zaman ayırılmalıdır. Ancak bu aktiviteler gebeliği riske sokacak aktiviteler olmamalıdır. Gebelikte önerilen yüzme ve yürüyüş aktiviteleridir. Bunların yanında gebeliği ve anne adayının hayatını riske sokacak olan enfeksiyon ve bulaşıcı hastalıklar gibi olası durumlara karşı önlem alınmalı ve uzak durulmalıdır.

Not: Sunulan bilgilerin amacı herhangi bir hastalığı teşhis veya tedavi etmek, iyileştirmek veya önlemek değildir. Tüm bilgiler yalnızca genel bilginize yöneliktir, tıbbi tavsiye veya belirli tıbbi durumların tedavisinin yerine geçmez. Uygulamadan önce bu bilgileri doktorunuzla görüşün.

Paylaşın

Frengi Nedir, Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Treponema pallidum subspecies pallidum isimli bakteriinn neden olduğu Frengi (Sifiliz), cinsel yolla bulaşan tehlikeli bir hastalıktır. En önemli bulaşma yolu bu hastalığı taşıyan birisi ile cinsel temastır; tokalaşmak veya elbiselerden hastalık bulaşmaz.

Geçmişte, yaygın bir hastalık olan frengi günümüzde etkili tedaviler sayesinde hızla azalmaktadır.

Frenginin belirtileri nedir?

Frengide bakteri vücuda girdikten sonra belirtiler evre evre ortaya çıkmaktadır.

1.evrede; bakteri kan yolu ile vücuda yayılır. 20-25 gün sonra bakterinin vücuda girdiği bölgede ıslak, etrafı kırmızı ancak ağrı yapmayan sivilce şeklinde yaralar meydana gelmektedir. Bu yaralar genellikle vajinada, genital bölgede, ağız ve dudak kısmında oluşmakta ve 2-3 hafta sonra geçmektedir.

2.evrede; tedavi edilmeyen hastalık bu evrede tüm vücuda yayılmaktadır. Yorgunluk, baş ve eklem ağrıları, el, ayak ve vücudun bazı bölgelerinde döküntüler yaşanmaktadır. İştahsızlık ve kilo kaybı görülür. Kaşlar ve saçlar dökülmeye başlar. Hastalığın bu evresi 1 yıldan fazla sürebilir.

Latent evre: Bu evrede yapılan testlerle hastalığın pozitif ve bulaşıcı olduğu görülür. Pek çok organı etkileyen bakteri vücutta olduğu için bu evre 5-10 yıl sürebilir.

Frenginin nedenleri nedir?

Cinsel yolla bulaşan treponema pallidum adlı bakterinin neden olduğu frengi, yıllarca sinsi şekilde kendini gizleyebilen bir hastalıktır. Tedavi yöntemleri gelişmiş olmasına rağmen son yıllarda cinsel ilişki serbestliğinin artması nedeniyle bu hastalıkta artış gözlemlenmektedir.

Frenginin risk faktörleri nedir?

Erken yaşta cinsel ilişki
Korunmasız şekilde cinsel ilişki
Çok eşli cinsel yaşam
Eşcinsel ilişki
AIDS’e yol açan HIV virüsü ile enfekte olmuş olma gibi faktörler frengiye yakalanma riskini arttırır.

Frenginin komplikasyonları nedir?

Tedavi edilmeyen frengi, vücudun pek çok bölümünü etkilemekte ve hasara yol açmaktadır. HIV enfeksiyonu riskini artırmaktadır. İnme, menenjit, sağırlık, görsel sorunlar, demans gibi bir dizi sorunlara yol açmaktadır.

Bunun yanında kalp-damar hastalıklarına ve kalp kapakçığında iltihaplanmalara neden olmaktadır. Son olarak gebelik durumunda doğmamış bebeğe hastalığın taşınma durumu söz konusudur. Düşük ve ölü doğum yapma gibi komplikasyonları da bulunmaktadır.

Frengi için doktor randevusu öncesi neler yapılmalıdır?

Doktor randevusu öncesinde kesin tanı konulabilmesi için her belirtinin iyi şekilde gözlemlenmesi ve doktora doğru şekilde aktarılması gerekmektedir.

Frenginin tetkik yöntemleri nelerdir?

Hasta şikayetlerinin yanında yapılan kan testi ve klinik belirtilerle tanı konulmaktadır. Bunun yanında genital bölgede veya vücudun diğer bölgelerinde meydana gelen akne şeklindeki yaralardan örnek alınarak mikroskobik incelemesi yapılmaktadır. Bakterinin karanlık saha mikroskobik varlığıyla tanı konulmaktadır.

Frenginin tedavi yöntemleri nelerdir?

Pek çok hastalık çeşidinde olduğu gibi frengide de erken teşhis çok önemlidir. Kendini çok iyi gizleyen bir hastalık olduğu için tedavide geç kalmamak önem taşımaktadır. Doktorun hastaya özel uygulayacağı penisilin, doksisiklin, tetrasiklin türü antibiyotiklerle frengi tedavi edilmektedir.

Hastalık sırasında tedavinin işe yarayıp yaramadığını anlamak için testlere devam edilmektedir. Tedaviden 2 gün sonra bulaşıcı olma durumu ortadan kaybolur. Tedavi edilen kişinin ve partnerinin de mutlaka muayene olması gerekmektedir.

Düz Taban nedir, belirtileri ve tedavi yöntemleri nelerdir?

Bariyer yöntemlerin (prezervatif) kullanımı frengi gibi cinsel yolla bulaşan pek çok hastalığın önüne geçmede etkili olacaktır. Bunun yanında tek eşlilik de hastalığa yakalanma riskini azaltacaktır. Kan nakli yapılacak durumlarda kanın uygun testlerden geçtiği mutlaka kontrol edilmelidir.

Not: Sunulan bilgilerin amacı herhangi bir hastalığı teşhis veya tedavi etmek, iyileştirmek veya önlemek değildir. Tüm bilgiler yalnızca genel bilginize yöneliktir, tıbbi tavsiye veya belirli tıbbi durumların tedavisinin yerine geçmez. Uygulamadan önce bu bilgileri doktorunuzla görüşün.

Paylaşın

Düz Taban Nedir, Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Düz Taban (Pes Planus), ayağın içteki ve ön ayak tabanındaki kavislerin azalması veya çökmesidir. Düz Taban olmanın iki türü vardır. Esnek olanı sıklıkla görülenidir ve özel bir tedavi gerektirmez.

Seyrek görülen rijit tipinde kemik, yumuşak doku bozuklukları görülür ve cerrahi tedavi gerektirebilir.

Düz tabanın belirtileri nedir?

Düz tabanlı olan kişilerde çabuk yorulma, uzun süre ayakta kalamama, uzun süre yürüyememe, ayaklarda ağrılar, içe basma, topuğun dışa dönmesi, dizlerinin birbirine çarpması ve bacak ve bel ağrıları en açık belirtiler arasında gelmektedir.

Tedavi edilmeyen ileriki evrelerde ise başparmakta şekil bozuklukları ve kireçlenme gelmektedir. Kişinin kullandığı ayakkabılar da düz tabanlık hakkında belirti vermektedir. Ayakkabıda belli bölgelere yapılan baskılar ve şekil bozuklukları da düz tabanlık belirtisi olarak görülmektedir.

Düz tabanın nedenleri nedir?

Düz taban, özellikle kadınlarda görülen hastalıklar arasında gelmektedir. Düz tabanlık gelişmesine genetik faktörler önemli rol oynamaktadır. Bunun yanında bebeklerde ve çocuklarda düz tabanlık fazla görülmekle birlikte, bu durum çoğunlukla normal olarak değerlendirilmekte ve zamanla düzelmektedir.

Düz tabanın risk faktörleri nedir?

Düz taban hastalığında özellikle bebekler, çocuklar ve 40 yaş üstü yetişkinler risk grubu içinde yer almaktadır. Bunun yanında diyabet hastaları, obezite hastaları da risk grubu içinde yer almaktadır. Kemik kırıkları, sigara ve alkol kullanımı ise düz tabanlıkta riski artırmaktadır.

Düz tabanın komplikasyonları nedir?

Ayakta şekil bozuklukları, yürüme bozuklukları, geçmeyen kronik ağrıları.

Hangi durumlarda doktora başvurulmalıdır?

Ayaklarınız çabuk yoruluyorsa ve uzun süreli ayakta kalmakla giderek artan oranda bacağınıza yayılan ağrılarınız oluyorsa,
Topuk etrafında ağrı gelişiyor ve baldır kaslarında sertlikler ve kasılma oluşuyorsa,
Ayaklarınızdaki ağrı sportif faaliyetlerinize engel olmaya başladıysa,
Ayakkabı iç pençeleri zamanından önce eskiyorsa ve ayaklarınızda güçsüzlük varsa düz tabanlığın değerlendirilmesi açısından hekiminize başvurmanızda fayda olacaktır.

Düz Taban İçin Doktor Randevusu Öncesi Neler Yapılmalıdır?

Ayak şeklindeki ve tabanındaki değişiklikler gözlemlenmeli ve doktora başvurulmalıdır. Doktor randevusu öncesinde ayakların gerekli temizliği yapılmış şekilde randevuya gidilmelidir.

Düz tabanın tetkik yöntemleri nelerdir?

Düz tabanlıkta yapılan fiziksel muayenenin yanında birtakım testler ve tetkiklerle tanı konulmaktadır.

Çocuk ayakucunda ve topukta yürütülür.
Islak ayak testi
Birkaç açıdan çekilmiş ayak röntgeni
Özel fotoğraf
Bilgisayarlı metot
Doktora götürdüğünüz zaman taban düzlüğünün kalıcı (rijit) olduğu veya topukta sertliğe bağlı olarak mı geliştiği araştırılır. Bazı düztabanlıklar çeşitli kas ve sinir hastalıklarına bağlı gelişebilir (bunlar daha ciddi problemlerdir). Bazı nörolojik hastalıklarda düztabanlık vardır veya ailede başka düztaban olup olmadığı araştırılır.

Düz tabanın tedavi yöntemleri nelerdir?

Düz tabanlıkta hastanın şikâyetlerine ve yaşına göre tedavi seçenekleri değişmektedir. Uygulanan tedaviler genellikle hastaların şikâyetlerini ortadan kaldırmaya yöneliktir. Çocuklarda görülen ağrılı düz tabanlıkta ayakkabı değişikliği ve kişiye özel tabanlıklar önerilmektedir. Sonuç alınamadığı durumlarda cerrahi tedaviye başvurulmaktadır. Yetişkinlerde görülen düz tabanlıkta da ise öncelikle düz tabanlığa neden olan hastalık tedavi edilmelidir.

Düz taban hastaları için yaşam stili önerileri

Düz taban olan kişilerin öncelikle ayakkabı seçiminde dikkatli davranmaları gerekmektedir. Ayak çukurunu korumaya alan ortopedik ayakkabılar tercih edilmelidir. Bunun yanında ağrıları engellemek için tabanlıklar düzenli olarak kullanılmalıdır. Doktor tarafından önerilen egzersizlerin doğru ve sürekli yapılmasına özen gösterilmelidir.

Not: Sunulan bilgilerin amacı herhangi bir hastalığı teşhis veya tedavi etmek, iyileştirmek veya önlemek değildir. Tüm bilgiler yalnızca genel bilginize yöneliktir, tıbbi tavsiye veya belirli tıbbi durumların tedavisinin yerine geçmez. Uygulamadan önce bu bilgileri doktorunuzla görüşün.

Paylaşın

Diyabet Nedir, Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Halk arasında şeker hastalığı adıyla bilinen Diyabet, insülin hormonunun eksikliği veya etkisizliği sonucu ortaya çıkan ve kan şekeri yüksekliği ile seyreden, kronik ve ilerleyen bir hastalıktır.

İnsülin, vücudumuzda pankreas tarafından salgılanır, yemeklerle alınan besinlerdeki şekerin hücre içine girerek enerji olarak kullanılabilmesi için anahtar görevi görür. İnsülinin yokluğu veya etkisizliği sonucu hücre içine giremeyen şeker kanda yükselmeye başlar.

Tip 1 diyabet, otoimmün bir hastalıktır yani vücut, pankreasın beta hücrelerine nedeni bilinmeyen bir şekilde sanki yabancı bir dokuymuşcasına onları hedef alarak saldırır ve beta hücrelerini yok eder. Sonuç olarak vücutta insülin eksikliği ortaya çıkar ve kan şekeri yükselir.

Tip1 diyabette insülin salgısı hiç yoktur veya yok denecek kadar az olduğundan tedavisinde mutlaka insülin kullanılır. Tip 1 diyabetin belirtileri hızla ortaya çıkar ve hemen insülin başlanmazsa ciddi sonuçlara yol açabilir.

Tip 2 diyabette ise vücutta insülin salgısı yetersizdir, salgı bozukluğunun yanısıra insülin direnci vardır. Bu nedenle de tedavisinde her zaman insülin gerekmeyebilir. Bazen beslenme tedavisi ve egzersizin yanısıra ağızdan şeker düşürücü ilaçlarla tedavi edilebilirken, ilerleyen dönemde insülin kullanılması gerekmektedir. Tip 2 diyabet en sık görülen tip olup tüm diyabetlilerin %90-95’ini oluşturur.

Diyabetin belirtileri nedir?

Diyabet pek çok belirtiyle kendini göstermektedir. Bu belirtiler arasında:

Çok su içme
Sık idrara çıkma
Çok yemek yeme
Ani kilo kaybı veya kilo problemi
Kadınlarda vajinal kaşıntı
Bulanık görme
Halsizlik, yorgunluko
Yaraların geç iyileşmesi
Sık sık enfeksiyon gelişmesi gibi belirtiler gelmektedir.

Diyabetin Nedenleri Nedir?

Diyabet, şeker hastalığı ömür boyu süren kronik bir hastalıktır. Aile yakınlarında diyabet öyküsünün olması, pankreasın yeterli miktarda insülin üretememesi veya hiç üretmemesi diyabete neden olmaktadır. Tip 2 diyabet, here yaşta ortaya çıkabileceği gibi genellikle yaşlılarda ve çocuklarda ortaya çıkmaktadır. Bu diyabet türünde pankreas çok az insülin üretir ya da hiç üretmez. Tip 1 diyabetin nedeni ise tam olarak bilinememektedir. Aile geçmişi tip 1 diyabette önemli bir faktördür.

Diyabetin risk faktörleri nedir?

45 yaş üstü kişiler
Ailesinde şeker hastalığı olanlar
Kilolu ve obez kişiler
Sağlıksız beslenenler
Gebelik şekeri geçirenler
4 kg’dan büyük bebek doğuran kadınlar
Spor yapmayan ve hareketsiz bir yaşama sahip olanlar

Diyabetin Komplikasyonları Nedir?

Diyabet zamanla kalp, damar, böbrek göz ve sinir sisteminde pek çok komplikasyona neden olmaktadır. Diyabetik ayak ülserlerinde geçmeyen yaralar meydana gelir ve düzenli bakımı yapılmadığında amputasyon işlemi uygulanmaktadır. Diyabetik retinopatide yüksek şekere bağlı olarak retina damarlarındaki tahribat körlüğü kadar yol açmaktadır.

Diyabetik nefropati olarak adlandırılan komplikasyonlarda böbrek yetmezliği ve böbrek kaybı gibi problemler yaşanmaktadır. Diyabetik nöropatide ise sinirlerde meydana gelen komplikasyonlar söz konusudur. Sinirlerde meydana gelen tahribatla özellikle ayaklarda karıncalanma ve his kaybı yaşanmaktadır.

Diyabetin için doktor randevusu öncesi neler yapılmalıdır?

Diyabet için doktor randevusu öncesinde ölçülen kan şekeri verilerinin düzenli olarak kaydedilmiş olması gerekmektedir. Bunun yanında beslenme programının ve tüketilen gıdaların kaydedilmesi de faydalı olacaktır.

Diyabetin tetkik yöntemleri nelerdir?

Diyabet teşhisi koymak için ortaya çıkan belirtilerle birlikte açlık kan şekeri ölçümü (AKŞ) ve Oral Glikoz Tolerans Testi (OGTT) yapılmaktadır. AKŞ ölçümü 100-125 mg/dl olması gizli şeker şüphesi uyandırmaktadır.

Bunun yanında AKŞ ölçüm sonucunun 126 mg/dl veya daha fazla olduğunda diyabet tanısını koymak kolaylaşmaktadır. Şeker yükleme testinden 2 saat sonraki kan şekeri değeri önem taşımaktadır. Ölçüm sonucunda 140-199 mg/dl ise gizli şeker, 200 mg/dl veya daha yüksek ise şeker hastalığı tanısı konulur.

Diyabetin tedavi yöntemleri nelerdir?

Şeker hastalığı tedavisinde ilaç tedavisi, insülin tedavisi, beslenme ve fiziksel aktivite önemli bir rol oynamaktadır. İnsülin üretimin yetersiz olduğu tip 2 diyabette genellikle ilaç tedavisiyle birlikte tıbbi beslenme tedavisi uygulanmaktadır.

Tip 2 diyabetli kişiler genellikle kilolu kişilerdir. Bu yüzden tedavide kilo kaybı önemlidir. Kilo kaybıyla diyabette de önemli bir yol kat edilmektedir. Tip 1 diyabette ise insülin üretimi hiç olmadığı için ömür boyu insülin kullanımı söz konusudur. Hastanın durumuna göre insülin miktarı ve sıklığı ayarlanmaktadır.

Bunun yanında beslenmede de birtakım noktalara dikkat edilmesi gerekmektedir. Diyabette pankreas adacık hücre nakli gibi cerrahi tedaviler de yer almaktadır. Bu ameliyat soncunda hastaların %80’inde ilk bir yıl içinde insüline bağlı kalmadan yaşama söz konusudur. Ancak ilerleyen yıllarda şeker hatalığı tekrar gün yüzüne çıkacaktır.

Diyabet hastaları için yaşam stili önerileri:

Şeker hastalarının özellikle beslenmelerine dikkat etmeleri gerekmektedir. Alınan gıdalar kan şekerini doğrudan etkilemektedir. Bu yüzden glisemik indeks tablosuna göre kan şekerini yavaş etkileyen gıdalar tüketilmelidir. Uzun süre aç kalınmamalı, sık sık ama az az gıdalar tüketilmeli ve ara öğüne mutlaka yer verilmelidir.

Bunun yanında egzersizler ve fiziksel aktiviteler önem taşımaktadır. Diyabette gelişebilecek ayak yaralarına karşı ayaklar sık sık kontrol edilmeli, pamuklu çoraplar tercih edilmeli ve diyabet ayakkabıları kullanılmalıdır.

Not: Sunulan bilgilerin amacı herhangi bir hastalığı teşhis veya tedavi etmek, iyileştirmek veya önlemek değildir. Tüm bilgiler yalnızca genel bilginize yöneliktir, tıbbi tavsiye veya belirli tıbbi durumların tedavisinin yerine geçmez. Uygulamadan önce bu bilgileri doktorunuzla görüşün.

Paylaşın

Difteri Nedir, Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Difteri (Kuşpalazı), Corynebacterium diphtheriae adlı mikroorganizmanın boğaz, burun, göz ve deriye yerleşmesiyle ortaya çıkan ciddi sonuçlara, ölümlere yol açabilen bir hastalıktır.

Yaklaşık 3 ay kadar devam eden bu hastalık genellikle 2 ile 5 yaş aralığındaki çocuklarda görülmektedir. Bulaşıcı bir hastalık olan difteri, solunum yoluyla kişiden kişiye kolayca bulaşabilmektedir.

Difterinin belirtileri nedir?

Difteri, mutlaka tedavi edilmesi gereken ciddi bir hastalıktır. Bulaşıcı olmasının da etkisiyle tedavi edilmediği takdirde salgın riski daha fazla artarak çeşitli tehlikeleri de beraberinde getirebilir. Tedavi edilmeyen difteri kana karışmanın yanı sıra kalp sağlığı ve sinir sistemi bakımından da oldukça önemlidir. Yapılan araştırmalarda 5 yaşın üzerindeki çocuklarda ve 40 yaşının altındaki yetişkinlerde ölüm riski %20’dir.

Boyunun iki tarafında şişlik
Cilt rengindeki solukluk ve dudaklarda morluk
Kusma
Karın ağrısı
Yutkunmada zorluk
Solunum zorluğu
Damak şişmesi
Boğuk ses veya kısık ses
Kalp ritminde artışı

Difterinin nedeni nedir?

Difterinin etkeni Corynobacterium difteri adlı bir bakteridir. Kişiden kişiye bulaşan bu bakteri bulaştığı kişide solunum yolunda üremeye başlar, kana geçmez, ancak toksinleri kana karışır. Hastalık bakterinin salgıladığı toksinlerle meydana gelmektedir. Bu toksinler sinir, kalp kası ve böbrek dokusunu hedef alır ve bu dokularda tahribata sebep olur. Dolayısıyla sinirlerde felç, böbrek ve kalp tutulumu olabilmektedir.

Difterinin risk faktörleri nedir?

Aşısız bir topluluğun olması, bu hastalığa yakalanmış kişilerle temas, 2-5 yaş arasındaki çocuklar ve hijyenin kötü olması difteride risk faktörlerini oluşturmaktadır.

Difterinin komplikasyonları nedir?

Difteri toksinin kana karışması klinik olarak hastalığı ortaya çıkarır. Toksinler ilave olarak birçok komplikasyona yol açabilir. En sık görülen komplikasyonlar bölgesel felçler (özellikle yumuşak damak felci gibi), kalbin sinir sisteminde arızalarla aritmi, kalp kası yıkımı (myokardit), zatürre ve solunum yetmezliği olarak sıralanabilir.

Difteri için doktor randevusu öncesi neler yapılmalıdır?

Özellikle küçük çocuklarda boğulma riskine karşı dikkatli olunmalı ve hekime başvurmakta acele edilmelidir. Akut tonsilit ile karıştırılabildiği için belirtiler iyi tarif edilmelidir. Doktorun doğru tanı koyması için bu önemli olabilir. Evde başka hassas kişi varsa bulaştırmamak için hijyene önem verilmelidir.

Difterinin tetkik yöntemleri nelerdir?

Difteri, tedavisine acil başlanan bir hastalıktır. Tanı; hikâye, fizik muayene ve gerekirse ek laboratuvar testleri ile konulmaktadır. Boğazda asimetrik, gri, yapışkan bir membranın varlığı, büyümüş lenf nodları ve yumuşak doku şişliği ile birlikte hastanın toksik görünümlü oluşu kolayca difteriyi teşhis ettirebilir. Ses kısıklığı ve hırıltılı solunumun varlığı laringeal hastalığı düşündürür. Bu tablo tek taraflı yumuşak damak paralizi ve eksudayla birlikteyse difteri kuvvetle muhtemeldir.

Laboratuvar teyidi özellikle karar verilemeyen hafif olgularda yapılmalıdır. Gram boyama fazla yardımcı olmasa da boğaz ve cilt lezyonlarından yapılan metilen mavisi boyamalar iyi incelenirse yardımcı olabilir. Boğaz kültürü de tanıya yardımcı olur.

Difterinin tedavi yöntemleri nelerdir?

Tanı konulduktan sonra acilen tedaviye başlanmalıdır. Tedavide antibiyotik verilmesi esastır. Böylece bakterilerin daha fazla toksin salgılaması önlenir. Ayrıca kan dolaşımına karışmış olan toksinleri bertaraf etmek için difteri serumu uygulanmalıdır.

Antibiyotik tedavisinde penisilin iyi bir seçenektir ancak direnç olduğu biliniyorsa etkili başka bir antibiyotik seçilmelidir. Özellikle çocuklarda boğazda oluşan ve nefes yolunu tıkayabilen gri renkli zar uygun şekilde doktor tarafından alınır.

Difteri hastaları için yaşam stili önerileri

Difteri olan hasta ilaçlarını tarif edildiği şekilde kullanmalı ve dinlenmelidir. Tedavinin ilk üç gününde bulaşma riskine karşı dikkatli olmalıdır. Özellikle gelişebilecek komplikasyonlara karşı dikkatli olmalıdır. Çevrede aşısız kişiler varsa onlar da aşılanmalıdır.

Not: Sunulan bilgilerin amacı herhangi bir hastalığı teşhis veya tedavi etmek, iyileştirmek veya önlemek değildir. Tüm bilgiler yalnızca genel bilginize yöneliktir, tıbbi tavsiye veya belirli tıbbi durumların tedavisinin yerine geçmez. Uygulamadan önce bu bilgileri doktorunuzla görüşün.

Paylaşın

Deri Kanseri Nedir, Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Cilt kanseri veya deri kanseri, birçok nedenden dolayı ciltte oluşan kötücül (malignant) büyümedir. Deri; epidermis, dermiş ve subkutis olmak üzere 3 katmandan oluşmaktadır.

Epidermis: Derinin en üst katmanı epidermistir. Epidermis çok incedir ve yaklaşık 0,05-0,1 mm kalınlığındadır. Derinin alt katmanlarını ve organları dış etkenlere karşı korur. Keratinositler, epidermisin asıl hücre türleridir. Bu hücreler, vücudu koruyan deriye yardım eden keratin adlı önemli bir proteini üretirler.

Epidermisin en dışta kalan kısmına korun (stratum korneum) adı verilir. Bu kısımda ölü keratinositler yenileri ile değiştirilir. Bu katmandaki hücreler, düz şekilleri nedeniyle skuamöz hücreler olarak adlandırılır. Yaşayan skuamöz hücreler, korunun (stratum korneum) altında bulunur.

Bu hücreler bulundukları dış kısımdan epidermisin en alt kısmına yani taban katmanına hareket ederler. Taban katmanındaki hücreler, taban hücreleri olarak adlandırılmaktadır. Görevleri yeni keratinler oluşturmak için bölünmektir. Böylece, deri yüzeyinde zamanla azalan daha eski keratinositlerin yerini alır.

Melanositler, epidermiste bulunan melanoma (cilt kanseri) dönüşebilen hücrelerdir. Bu deri hücreleri, cilde bronz veya esmer rengi veren melanin adı verilen kahverengi pigmentleri üretir. Melanin, derinin daha alt katmanlarını güneşin bazı zararlı etkilerinden korur.

Birçok kişide cilt güneşe maruz kaldığında melanositler bu pigmentlerden daha fazla üreterek cildin bronzlaşmasına neden olur. Epidermis, cildin daha alt katmanlarından bazal bir zar ile ayrılır. Bu önemli bir yapıdır. Çünkü cilt kanseri ilerlediğinde bu bariyere ve daha alt katmanlara doğru gelişir.

Dermiş: Derinin orta katmanına verilen addır ve epidermise göre çok daha kalın bir katmandır. Deriye dayanıklılık ve elastikiyet veren kollajen adlı protein tarafından tutulan kıl folikülleri, ter bezleri, damarlar ve sinirler bulundurur.

Subkutis: Derinin en alt katmanına subkutis adı verilir. Subkutis ve dermişin en alt kısmı, kollajen ve yağ hücre ağını oluşturur. Subkutis, vücut ısısının korunmasına yardımcı olur. Ayrıca bu katman, vücut organlarını yaralanmalara karşı korumaya yardımcı olan şok emici etkiye sahiptir.

Cilt kanseri türleri:

Melonom Cilt Kanseri

Melanom, deriye rengini veren melanosit adı verilen hücrelerde başlayan bir cilt kanseridir. Malign melanom veya kutanöz (cilt kaynaklı) melanom olarak adlandırılır. Melanom cilt kanseri hücrelerinin çoğu melanin üretmeye devam ettiği için tümör genellikle kahverengi veya siyah renktedir. Ancak, bazı melanomlar melanin üretmez.

Bu durumda kanser pembe, sarımsı kahverengi hatta beyaz olarak görülebilir. Melanom cilt kanseri, deride doğuştan var olan veya sonradan ortaya çıkan benler üzerinde kanser oluşabilir ve saçlı deri, ayak tabanı dahil vücudu kaplayan derinin herhangi bir yerinde görülebilir.

Melanom cilt kanseri, erkeklerde boyun ve sırt bölgelerinde; kadınlarda bacaklar, boyun ve yüzde sık görülmektedir. Ancak kanser avuç içi, ayak tabanı, tırnak içinde de gelişebilir. Tüm bunların yanında nadir de olsa göz, ağız, genital veya anal bölgede de oluşabilir. Erken evrede teşhis edildiğinde tedavi edilebilir bir kanser türü olan melanom hızlı yayılım gösterdiğinde tedavi şansını azaltan bir kanser türüne dönüşebilir.

Diğer cilt kanseri türleri:

Bazal hücreli ve skuamöz hücreli kanserler çoğunlukla baş, boyun ve kollar gibi güneşe fazla maruz kalan bölgelerde görülür. Ancak, bunun yanında vücudun başka bölgelerinde de rastlanmaktadır.

Bazal Hücreli Karsinom: En sık görülen cilt kanseridir. Çoğunlukla düz, sert, bulunduğu bölge soluk renkli veya ufak bir kazada bile kolay kanayabilen küçük, tümsekli, pembe veya kırmızı, şeffaf, parlak, inci büyüklüğünde şişlikler bulunan bir kanserdir. Ortası çökük ve alanı mavi, kahverengi veya siyah renktedir. Büyük bazal hücreli karsinomlar, kabuklu veya yayılan bir alana sahiptir.

Skuamöz Hücreli Karsinom: Sıklık olarak ikinci sırada görülen cilt kanseridir. Büyüyen bir yumru gibi gözükebilir. Çoğunlukla sert, pul pul veya kabuklu bir yüzeyi vardır. Bunun yanında yavaş gelişen düz, kırmızı lekeli bir görünüme de sahip olabilir. Bu cilt kanserlerinin her ikisi de, normal deriden çok az bir değişiklik göstererek düz bir alanda gelişebilir.

Aknitik keratoz aynı zamanda solar keratoz olarak da bilinir. Bazen deride kanser öncesi oluşan bir durum olabilir ve güneşe fazla maruz kalınması sonucu ortaya çıkar. Aknitik keratoz, genellikle pembe-kırmızı veya deri renginde küçük, sert veya pul pul noktalardır. Genellikle yüzde, kulaklarda ellerin üstünde ve kollarda başlar. Ancak, vücudun güneşe maruz kalan diğer bölgelerinde de görülebilir. Aknitik keratoz genellikle çok sayıdadır. Bazıları skuamöz hücreli kanserlerin içinde gelişebilir. Bazıları ise aynı kalır veya tek başına ilerler.

Deri kanserinin belirtileri nedir?

Deri kanseri diğer kanser türlerine göre kendini daha kolay belli etmektedir. Ciltte oluşan 1 aydan daha uzun süredir geçmeyen yaralar, sonradan oluşan ve geçmeyen lekeler, yarım santimetreden daha geniş koyu renk benler, uzun süre sebat eden ve geçmeyen kızarıklar deri kanserinde önemli belirtiler olabilir. Bu belirtiler gözlemlendiğinde vakit kaybetmeden doktora başvurulmalıdır.   Özellikle ailesinde çok sayıda beni olan, açık tenli kişiler; vücutlarında yarım santimetreden büyük kahverengi-siyah benlerini olası kanser riskine karşı düzenli olarak kontrol ettirmelidirler.

Deri kanserinin nedenleri nedir?

Deri kanserinin ana nedenleri arasında güneşe korumasız şekilde çıkılması gelmektedir. Güneş ışınlarına direkt maruz kalmak, zararlı ışıkların emilmesine neden olmaktadır. Bu da cilt üzerinde lekelere neden olur. Bu lekelerin çok olması kişinin yoğun güneş hasarına maruz kaldığını ve deri kanseri açısından riskli olduğunu gösterir. Her güneş lekesi deri kanserine döner diyemeyiz ama melanoma cinsi kanserlerin bazı türleri bu şekilde başlayabilir. Bunun yanında tıbbi ve endüstriyel X ışınlarına maruz kalma da deri kanserine sebep olmaktadır. Son yıllarda solaryum kullanımının artması da deri kanserlerinin artmasında rol oynamaktadır.

Deri kanserinin risk faktörleri nedir?

Bronzlaşma amacı ile korumasız şekilde uzun süre güneş ışınlarına maruz kalanlar, sarışın-mavi gözlü-çilli olanlar, ailesinde deri kanseri öyküsü olanlar, radyoterapi alan kişiler, arseniğe maruz kalanlar deri kanserine yakalanma açısından daha risklidirler. Bunun yanında kabarcıklı güneş yanığı olması kişide deri kanserine yakalanma riskini 2-3 kat arttırabilmektedir.

Deri kanserinin komplikasyonları nedir?

Tedavi edilmeyen deri kanseri; yerleştiği kısımda deformitelere neden olduğu gibi, beyin, sinir ve kemiklerde hasarlara neden olmaktadır. Melanoma tipi özellikle ölümcül olabilmektedir.

Deri kanseri için doktor randevusu öncesi neler yapılmalıdır?

Deri kanserinde doktor randevusu öncesinde vücudun iyi incelenmesi gerekmektedir. Var olan benler, cilt lekeleri ile sonradan ortaya çıkan ve geçmeyen lekeler belirlenmeli ve doktora bunun hakkında detaylı bilgi verilmelidir.

Deri kanserinin tetkik yöntemleri nelerdir?

Deri kanserinde kişinin kendi kendini muayenesi önem taşımaktadır. Var olan lekeler, benler, yanık izleri ve son dönemde bunlarda oluşan değişiklikler tanıda önem taşımaktadır. Doktor tarafından ciltteki renk, biçim ve yapı değişiklikleri detaylı olarak incelenmektedir. Fizik muayenenin yanında şüpheli görülen bölgelerden örnek alınarak biyopsi yapılmaktadır.

Deri kanserinin tedavi yöntemleri nelerdir?

Deri kanserinde dört farklı tedavi seçeneği yer almaktadır. Radyoterapi, kemoterapi, lazer cerrahisi ve cerrahi tedavi uygulanmaktadır. Lazer cerrahisinde kanserli hücreleri yok etmek için lazer ışınları kullanılmaktadır. Radyoterapide kanserli bölge küçültülmeye çalışılmaktadır. Kemoterapide ilaçlar ile kanserli hücrelerle baş edilmektedir. Cerrahi tedavide ise kanserli bölgelerin çıkarılması tedavi edilmektedir.

Deri kanseri hastaları için yaşam stili önerileri

Deri kanseriyle yaşamamak için öncelikle bu kansere karşı önlem alınmalıdır. Güneş ışınlarına direk maruz kalınmamalı ve mutlaka koruyucu kremler kullanılmalıdır. Solaryum gibi yapay ışık kaynaklarından uzak durulmalı. Bunun yanında X ışınlarına maruz kalmamak için özellikle bu alanda görevli sağlık çalışanlarının gerekli önlemleri alıp uygun aralarla kontrol muayenelerini yaptırmaları gerekmektedir.

Not: Sunulan bilgilerin amacı herhangi bir hastalığı teşhis veya tedavi etmek, iyileştirmek veya önlemek değildir. Tüm bilgiler yalnızca genel bilginize yöneliktir, tıbbi tavsiye veya belirli tıbbi durumların tedavisinin yerine geçmez. Uygulamadan önce bu bilgileri doktorunuzla görüşün.

Paylaşın

Depresyon Nedir, Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Dünyada en sık görülen; en çok engellik yaratan hastalılardan birisi olan Depresyon, yaşanan sıkıntıların üzüntülerin sürekli olması, hayattan alınan keyfin yok olması, sürekli bıkkınlık ve çökkünlük halidir. 

Depresyonun kalp hastalıklarını 14 kat arttırırken inme (felç) riskini 3 kat arttırıyor. Uzmanlar depresyonun, alzheimera neden olan önemli bir faktör olduğunu belirtiyor! Yine depresyon, obezite ve kanser arasında sıkı ilişki olduğu kanıtlanmıştır!

Depresyonun belirtileri nedir?

Kişi çoğu zaman depresyonda olduğunu fark etmemektedir. Depresyonla birlikte görülen bunalım, enerji azlığı, halsizlik, aşırı ya da az uyku durumunu günlük hayatın parçası mı yoksa depresyon mu olduğunu ayırt edilememektedir. Depresyon belirtileri belli aşamalarda gerçekleşmektedir.

Konsantrasyon problemi, detayları hatırlamakta zorlanma, zor karar verme, kendini suçlu – değersiz – beceriksiz hissetme, iştah azlığı ya da aşırı iştah, agresif davranışlar, aşırı alkol tüketimi, hayatın yaşamaya değer bir yer olmadığı düşüncesi gibi belirtiler depresyon durumunda sıklıkla gözlenmektedir.

Depresyonun nedenleri nedir?

Ayrılık, çok sevilen bir yakının vefatı, evlilikte yaşanan sorunlar, problemli geçen çocukluk, maddi sıkıntılar, işsizlik ve daha pek çok etken depresyonun ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Ancak tüm bunlar depresyon geçirmek için yeterli olmamaktadır.

Çünkü bu durumları yaşayan pek çok kişide depresyon görülmemektedir. Depresyona yatkın olan kişilerde bu gibi sebeplerler etkili olmaktadır. Bunun yanında daha önce ailesinde depresyon geçiren kişilerde görülme olasılığı da vardır.

Depresyonun risk faktörleri nedir?

Depresyon görülmesinde pek çok etken risk faktörü oluşturmaktadır. Önemli bir yakının vefatı, madde ve alkol kullanımı, kaygı bozuklukları, erken ebeveny kaybı, maddi sıkıntılar, evlilik problemleri, işsizlik, sıkıntılı çocukluk, daha önce depresyon geçirme, kişilik yapısı, kullanılan bazı ilaçlar, hastalıklar, hormonal değişiklikler depresyon için risk faktörü taşımaktadır.

Depresyonun komplikasyonları nedir?

Depresyon kişinin ailesini ve kendisini oldukça olumsuz etkileyen bir hastalıktır. Tedavi edilmediğinde pek çok komplikasyonun ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Madde ve alkol bağımlılığı, kaygı bozukluğu, iş, okul ve sosyal hayatta yaşanan sorunlar, aile içi çatışmalar, ilişki kurmada güçlük, sosyal soyutlanma ve intihar depresyonda görülen komplikasyonlar arasında gelmektedir. İntihar depresyonun en üst seviyedeki komplikasyonudur. Bu yüzden depresyon geçiren kişilerin mutlaka tedavi edilmesi gerekir.

Depresyon için doktor randevusu öncesi neler yapılmalıdır?

Depresyon geçiren hastaların öncelikle tedavi olmaları gerektiği anlamaları ve tedaviyi kabul etmeleri gerekmektedir. Doktor randevusuna verilecek olan tedaviye ve yeniliklere uyum sağlayacak şekilde gidilmelidir.

Depresyonun tetkik yöntemleri nelerdir?

Depresyonda tanı koymada genellikle belirtiler ve hastanın davranışları önemli bir rol oynamaktadır. Belirtilerin şiddeti ve ne kadar zamandır devam ettiği de tanı koymada önemlidir. Ortaya çıkan belirtilerin hastayı nasıl etkilediğine de bakılmaktadır.

Depresyonun tedavi yöntemleri nelerdir?

Depresyon, tedavisi uzun süren bir hastalıktır. İlaç tedavisi en sık kullanılan yöntemler arasında gelmektedir. Uygulanan ilaç tedavisi hastaların önemli bir kısmında etkili olmaktadır. Burada süreklilik önemlidir. Pek çok hasta ilaçları kullandıktan kısa bir süre sonra etki etmediğini düşünerek ilaç kullanımını bırakmaktadır.

Ancak depresyon ilaçlarının pek çoğu zamanla etki etmektedir. Bu yüzden ilaçlar doktor kontrolünde bırakılmalıdır. İlaç tedavisinin yanında psikoterapi yöntemleri, grup tedavileri, elektro konvülsif tedavi (şok tedavisi), fototerapi (özel bir ışık tedavisi) ve başka yöntemler de kullanılmaktadır.

Depresyon hastaları için yaşam stili önerileri

Depresyon hastalarının düşünce açısından birtakım değişikliklere gitmesi gerekmektedir. Öncelikle depresyonun bir zayıflık ve güçsüzlük belirtisi olmadığı bilinmelidir. Bu durum herkesin başına gelebilir. Çok önemli kararlarda hızlı davranmayın. Kendinizi diğer insanlardan soyutlamayın. İsteksizlik durumuna karşın kendinizi biraz zorlayarak yeni uğraşlar edinmeye çalışın.

Not: Sunulan bilgilerin amacı herhangi bir hastalığı teşhis veya tedavi etmek, iyileştirmek veya önlemek değildir. Tüm bilgiler yalnızca genel bilginize yöneliktir, tıbbi tavsiye veya belirli tıbbi durumların tedavisinin yerine geçmez. Uygulamadan önce bu bilgileri doktorunuzla görüşün.

Paylaşın

Bronşit Nedir, Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Akciğer bronşlarının yani akciğere giden hava yollarının iltihaplanması sonucunda ortaya çıkan rahatsızlıktır. Bronş, soluk borusunun akciğerlere giden iki koluna verilen isimdir. Üşütme, grip, rutubetli yerlerde yaşama, boğmaca ve tifo gibi rahatsızlıklar bronşların iltihaplanmasına neden olmaktadır.

Çocuklar ve yetişkinler arasında oldukça yaygın olan bronşit, grip ve soğuk algınlığı sonrasında oluşmakla birlikte çok ciddi bir rahatsızlık değildir. Bronşların çeşitli nedenlerden dolayı iltihaplanması söz konusudur.

Bronşit Çeşitleri

Bronşit çeşitleri akut bronşit ve kronik bronşit olarak ikiye ayrılmaktadır.

Akut Bronşit

Akut bronşit, bronşların iltihap dolmasıyla ortaya çıkar. Soğuk algınlığı ve kuru hava vücut direncini düşürerek bronşite neden olur. Akut bronşitte öksürük ilk başlarda kuru olarak başlasa da iltihabın ilerlemesi durumunda balgam ortaya çıkmaktadır. Akut bronşitte, ateş, halsizlik, öksürük, baş ağrısı ve hırıltı görülmektedir.

Bazı virüslerin neden olduğu bronşit tiplerinde ishal ve bel ağrısı da görülmektedir. Akut bronşit belirtileri görüldüğünde kişi mutlaka bir doktora başvurmalıdır. Rastgele antibiyotik ve ilaç kullanımı çeşitli olumsuzlukları beraberinde getirmektedir. C vitamini bakımından zengin gıdalar tüketmek bağışıklığa yararlı olabileceği gibi ballı ve ılık süt içmek de öksürüğe iyi gelecektir.

Kronik Bronşit

Kronik bronşit, akut bronşitin aksine uzun süreli öksürük ile birlikte yoğun balgam ile ortaya çıkmaktadır. Bronşitin kronik olarak nitelendirilmesi için en az 2 seneden beri devam ediyor olması ve her sene 2-3 ay kadar sürüyor olmalıdır.

Kronik bronşitte nefes darlığı sıklıkla görülmektedir fakat bununla birlikte yüksek ateşe pek rastlanmaz. Kronik bronşitin, akut bronşitte olduğu gibi en önemli sebeplerinden biri de sigara kullanımıdır. Kronik bronşit ciğer hastalıkları ve KOAH gibi hastalıkların arasındadır. Bunun yanında rutubetli hava, aşırı soğuklar ve ani hava değişimi bronşiti tetiklemektedir.

Bronşitin belirtileri nedir?

Yoğun balgam ve öksürük bronşitin en açık belirtileri arasında gelmektedir. Yorgunluk, hafif ateş, titreme, göğüs bölgesinde ve karında öksürmeye bağlı olarak gelişen ağrı ve hırıltılı solunum diğer belirtiler arasında gelmektedir.

Bronşitin nedenleri nedir?

Bronşit özellikle çocuklarda çok fazla görülmektedir. Vücut direncinin düşmesi ile bulaşan virüsler bronşları etkilemekte ve iltihaplanmaya sebep olmaktadır. Akciğerin uzun süre tahriş olması da bronşite neden olmaktadır. Bunda sigara kullanımı, kimyasal maddelerle uzun süre temasta bulunma, çevre kirliliği gibi faktörler de etkili olmaktadır.

Bronşitin risk faktörleri nedir?

Bronşitte çocuklar öncelikli risk grupları arasında gelmektedir. Sigara içenler, sigara kullanılan ortamlarda bulunanlar, gribal enfeksiyonlar, ileri yaş, düşük vücut direnci ve reflü bronşitte diğer risk faktörleri arasında gelmektedir.

Bronşitin komplikasyonları nedir?

Tedavinin yapılmadığı veya tedavinin yetersiz kaldığı durumlarda amfizem, bronşektazi, kronik bronşit, zatürre gibi komplikasyonlar gelişmektedir.

Bronşit için doktor randevusu öncesi neler yapılmalıdır?

Bronşit belirtileri nedeniyle diğer solunum yolu enfeksiyonları ile karıştırılmaktadır. Bu yüzden doktorun doğru teşhis koyabilmesi ve doğru tedavi uygulayabilmesi için belirtilerin doğru gözlemlenmesi ve doğru aktarılması gerekmektedir.

Bronşitin tetkik yöntemleri nelerdir?

Başlarda soğuk algınlığına benzeyen bronşitte tanı konması güçleşmektedir. Fizik muayenede doktor akciğerleri detaylı şekilde dinleyerek muayeneyi gerçekleştirir. Kesin teşhis koymak için akciğer grafisi, balgam kültürü ve solunum fonksiyon testi gibi birtakım test ve tahliller uygulanır. Alınan sonuçlarla kesin tanı konulur.

Bronşitin tedavi yöntemleri nelerdir?

Doktorun gerekli gördüğü durumlarda kişiye özel antibiyotik tedavisi uygulanmaktadır. Bunun yanında şiddetli öksürüğün neden olduğu kas ağrıları için ağrı kesici verilmektedir. Balgamın atılması için balgam söktürücü ilaçlar ve bol bol su tüketilmesi gerekmektedir.

Bronşit hastaları için yaşam stili önerileri

Bronşit olan hastanın öksürüğünün şiddetini azaltmak için odanın havasının nemli olması faydalı olacaktır. Bunun için hava nemlendirici cihazlar kullanabilirsiniz. Bol bol sıvı tüketilmesine özen gösterilmelidir. Kola, kahve, alkol gibi vücut sıvısını etkileyen içeceklerden uzak durulmalıdır. Bronşiti tetikleyecek parfüm, boya kokusu gibi ağır kokulardan ve sigaradan uzak durulmalı ve en az 8 saat uyuyarak istirahat edilmelidir.

Not: Sunulan bilgilerin amacı herhangi bir hastalığı teşhis veya tedavi etmek, iyileştirmek veya önlemek değildir. Tüm bilgiler yalnızca genel bilginize yöneliktir, tıbbi tavsiye veya belirli tıbbi durumların tedavisinin yerine geçmez. Uygulamadan önce bu bilgileri doktorunuzla görüşün.

Paylaşın

Aşılama Nedir, Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Aşılama, erkeğin sperm hücrelerinin alınarak kadının rahminin içine bırakılmasıdır. Aşılama işlemi esnasında, erkekten alınan spermler özel laboratuvar koşullarında hazırlanır ve gelişmiş bir plastik kanul yardımı ile rahim içine bırakılır.

Doğal yollarla hamile kalamayan kadınlar için geliştirilmiş bir yöntemdir. Tıp literatüründe artifisiyel inseminasyon olarak adlandırılan aşılama yöntemi, yumurtlama öncesinde erkeğin spermleri doğrudan rahmin içine enjekte edilmesidir. 1990 yılından bu yana modern anlamda uygulanmaya devam eden aşılama yöntemi en çok tercih edilen tedavi yöntemlerinden biridir.

%30-40 oranında olumlu sonuç veren aşılama yöntemi 1-2 yıl arasında doğal yollarla denenmesi ve herhangi bir sonuç alınamaması durumunda uygulanır. Aşılama tedavisi oldukça kısa bir sürede uygulanabileceği gibi ağrısız ve acısız bir tedavidir. Ancak aşılama yöntemi herkeste aynı oranda başarıyla tamamlanmamaktadır. 2-3 kez aşılama yönteminin denenmesine rağmen olumlu sonuç alınamamışsa tüp bebek tedavisi uygulanabilir.

Aşılama tedavisinde öncelikle gerekli hormon takviyeleri yapıldıktan sonra takip altında tutularak gebelik oluşturabilecek yumurtanın gelişmesini sağlanır. Daha sonra ise erkeğin spermlerinin alınıp yumurtanın döllenmesini kolaylaştıracak işlemlerden geçirildikten sonra kadının rahim ağzından içeri verilmesi ile işlem tamamlanır. ”Tüp bebek nedir, nasıl yapılır?” içeriği için bağlantıya tıklayınız…

Aşılama tedavisinde erkeğin spermleri alınırken hızlı hareket eden sağlıklı spermler seçilir. Alınan spermler yumurtaya yakın bir yere bırakılarak tüplere daha rahat ulaşmaları sağlanır. Ancak tüm bu işlemler öncesinde alınan spermler laboratuvar ortamında bazı işlemlerde geçirilir. Yapılan bu işlemler ile spermlerin hareketlilik ve kalite kazanması sağlanırken rahime enjekte edilmesi durumunda anne adayı herhangi bir acı veya sızı hissetmez.

Aşılama yöntemi nasıl yapılır?

Aşılama tedavisi iki yöntem ile uygulanmaktadır. Birinci yöntem İntraservikal (ICI) olarak adlandırılırken ikinci yöntem ise İntrauterin (IUI) olarak adlandırılmaktadır. Her iki yöntemin ortak noktası erkekten alınan spermlerin anne adayının rahmine yerleştirilmesidir. Ancak bu uygulamanın öncesinde ve sonrasında gerçekleştirilen farklı işlemler ile bu iki uygulama birbirinden ayrılmaktadır.

Birinci uygulama olan İntraservikal (ICI) tekniğinde erkekten alınan spermler anne adayının rahmine uygun açı ve tekniklerle yerleştirilir. Enjektör veya özel kanül yardımıyla ejekulat adı verilen madde anne adayının rahmine veya vajinal bölgeye yerleştirilir.

İkinci uygulama olan intrauterin (IUI) tekniğinde ise erkekten alınan sperm hücreleri anne adayının rahimine yerleştirilmeden önce yıkama işleminden geçirilir. Kimyasal maddeler ile yıkanan spermler böylelikle hareketlilik ve kalite kazanmaktadır.

Aşılama belirtileri nedir?

Aşılama, ancak kadın ve erkek üreme hücrelerini üretebiliyorsa gerçekleştirilebilecek bir işlemdir. Aşılama işlemi birkaç dakikalık bir sürede gerçekleşir. Kadın jinekolojik muayene pozisyonundayken, içinde birtakım işlemlerden geçirilmiş sperm bulunduran bir mikroenjeksiyon ile vajinadan içeri girilir. Bu spermler rahimde uygun bir ortama bırakılır ve yumurta ile birleşmesi sağlanır.

Aşılama nedenleri nedir?

Aşılama işlemi, birtakım sorunlardan dolayı doğal yollarla çocuk sahibi olamayan çiftlere çocuk sahibi olma imkanı tanır. Bu sorunlardan bazıları;
Kısırlık
Rahim ağzı şekil bozuklukları
Salgılama sistemindeki sıkıntılar
Spermin şekil, sayı veya işlev bakımından yetersiz olması
Yumurtlamanın uygun şartlarda gerçekleşmemesi
Cinsel ilişki problemleri
Kadının sperme karşı savunma sisteminin güçlü olması

Aşılama risk faktörleri nedir?

Doğal yöntemlerle çocuk sahibi olamamanın sebebinin kadın veya erkekte olması ihtimali eşittir. Üreme sistemindeki herhangi bir işlev bozukluğu, çocuk sahibi olma konusunda büyük bir engel olabilir. Bu engel, aşılama tedavisi ile aşılabilir.

Aşılama komplikasyonları nedir?

Aşılamanın olası komplikasyonu aşının tutmamasıdır. Yani, aşılama uygun şartlarda gerçekleşse bile tutma ihtimali %20 civarında olduğundan ilk aşıda çocuk sahibi olma şansı düşüktür. Bunun dışında, aşılama sebebiyle, 3’ten fazla yumurta aynı anda döllenebilir -ki bu sağlıklı olmadığı için istenmeyen bir durumdur- veya yumurtalar çok fazla gelişebilir. Ayrıca, enfeksiyon riskini en aza indirgemek için hijyen konusunda titiz davranılmalıdır.

Doktor randevusu öncesi neler yapılmalıdır?

Çocuk sahibi olmak isteyen çiftler, ortalama bir sene boyunca, özellikle yumurtlama dönemlerinde cinsel birlikteliklerini sıklaştırmalıdır. Tüm bu çabalara rağmen istenilen sonuç alınamıyorsa, gerekli tedavi için bir alanında uzman kimseye görünülmelidir.

Aşılama tetkik yöntemleri nelerdir?

Aşılama işlemi için, kadın ve erkekten farklı tetkikler istenir.
Erkekten istenen bazı tetkikler: sperm analizi, fiziksel muayene, morfolojik değerlendirme, MAR testi, hormon ve serolojik testler.
Kadından istenen bazı tetkikler: fiziksel muayene, regl sürecinin belirli evrelerinde yapılacak olan hormon analizleri, genel hormon profili.

Aşılama tedavi yöntemleri nelerdir?

Aşılama işleminin kendisi bir tedavidir. Bazı nedenlerden ötürü, uzun süre çocuk sahibi olamayan erkek ve kadınlara yönelik bebek yapma tedavisidir. Genelde ilk aşının tutma ihtimali düşüktür. Gerekli şartlar sağlandığında, ikinci ve daha sonrasında uygulanacak aşılar da söz konusu olabilir.

Aşılama yaşam stili önerileri

Aşılama sürecinin tümünde, çiftlerin kendini her duruma hazırlamaları ciddi derecede önem arz etmektedir. Bu yüzden, uzman kişilerden her türlü bilgiyi edinmeli ve psikolojik olarak her duruma hazırlanmalıdır.

Not: Sunulan bilgilerin amacı herhangi bir hastalığı teşhis veya tedavi etmek, iyileştirmek veya önlemek değildir. Tüm bilgiler yalnızca genel bilginize yöneliktir, tıbbi tavsiye veya belirli tıbbi durumların tedavisinin yerine geçmez. Uygulamadan önce bu bilgileri doktorunuzla görüşün.

Paylaşın

Asit Reflüsü Nedir, Belirtileri Ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Mide içeriğinin (asidinin) patolojik şekilde mideden yemek borusuna (özefagusa) doğru geri kaçışı gastroözefageal reflü’dür. Hastalar göğüs kafesinin arkasında yanma (heartburn) şikayeti ile başvurabilirler.

Reflü bazen yemek borusunun arkasındaki yanmanın yanı sıra ağza gıdaların ve acı suyun gelmesidir. Reflü, sıklıkla yemeklerden sonra olur. Gastroözefageal reflü hastalığı tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de sıkça rastlanan bir hastalıktır. Ülkemizde yapılan bir çalışmada toplumun %20’sinde reflü hastalığı bulunmuştur.

Asit Reflüsü belirtileri nedir?

Reflü belirtileri deyince ilk akla gelenler baharatlı, yağlı gıdalar, çikolata, alkol veya taze sıkılmış meyve suları tüketildiğinde artan şikayetlerdir. Mideden boğaza doğru yayılan ve daha ziyade yemekten sonra oluşan yanma, en sık görülen reflü belirtisidir.

Mide içeriğinin ağza gelmesi, yutma güçlüğü, görülen diğer önemli reflü belirtileri sayılır. Ağrılı yutkunma, geğirti, hıçkırık, bulantı ve kusma ise daha ender ortaya çıkar. Reflü; yemek borusu, mide ve bağırsak sistemi dışındaki sistemlerde de belirtilere yol açabilir.  Reflü öksürüğe, ses kısıklığına, diş çürüklerine ve boğaz arısına neden olabilir.

Asit Reflüsü nedenleri nedir?

Alt yemek borusu kası mideden yemek borusuna kadar yiyeceklerin ve asitlerin geri gelmesini engellemektedir. Üst yemek borusu kasıysa yiyeceklerin ve asitlerin gırtlağa akmasını engeller. Alt yemek borusu kası zayıf olduğunda ve sıkı kapanmadığı taktirde asit reflüye neden olmaktadır.

Asit Reflüsü risk faktörleri nedir?

Uzmanlar asit reflünün stresin tetikleyici bir unsur olduğunu vurgulamaktadır. Sigara, alkol, ve asitli yiyecekler, bir defada çok fazla yemek yemek yani yanlış beslenme alışkanlıkları da asit reflü oluşumu riskini artırmaktadır.

Asit Reflüsü komplikasyonları nedir?

Asit reflü ile yutma borusunun altında tahriş ve yaralanma sürdükçe burada darlık oluşumu riski çoğalır. Bu durum çok uzun süre devam ederse bu bölgede kanser gelişimi riskine sebebiyet verir.

Doktor randevusu öncesi neler yapılmalıdır?

Asit reflüsünde doktor randevusu öncesi kullanılan ilaçları, şikayetleri ve beslenme stili hakkında detaylı bilgilerin not edilip doktor ile paylaşmanız faydalı olacaktır.

Asit Reflüsü tetkik yöntemleri nelerdir?

Hasta hemen bir Gastroenteroloji uzmanına gitmelidir. Asit reflünün tanısı ancak endoskopi yoluyla konulur. Yutma borusunu, mideyi ve on iki parmak bağırsağı ayrıntılı şekilde incelenmektedir. Bunun yanında sıkıntının nerede olduğu endoskopi ile kolayca anlaşılmaktadır.

Asit Reflüsü tedavi yöntemleri nelerdir?

Asit reflüsü tanısı konmuş bir hastanın ilk tedavi seçeneği ilaç tedavisidir. Verilen ilaçlar ile midedeki asit üretimi azaltılarak şikayetleri ortadan kaldırmaya çalışılmaktadır. Bununla birlikte doktorunuzun size vereceği beslenme terapileri bu şikayetlerinizin kontrol altına alınmasına yardımcı olacaktır.

Asit Reflüsü yaşam stili önerileri

Asit reflüsünden kurtulmak için öncelikle öğünlerde çok fazla yemekten kaçınılmalıdır. Özellikle akşam yemeklerine dikkat edilmelidir. Çünkü yemekten hemen sonra uzanmak asidin mideden kaçmasını kolaylaştırmaktadır. Akşam yemeği yatmadan iki saat önce yenilmelidir.

Hastalar yatarken vücudun üst kısmı ile başlarının yüksekte olmasını sağlayacak yastıklar kullanmak zorundadır. Sigara, alkol ve asitli yiyeceklerden uzak durmalı, çok fazla yemek yerine sık öğünlerde az az besin alınmalıdır. Bol bol su tüketilmeli, karın bölgesini sıkan kıyafetlerden kaçınılmalıdır.

Not: Sunulan bilgilerin amacı herhangi bir hastalığı teşhis veya tedavi etmek, iyileştirmek veya önlemek değildir. Tüm bilgiler yalnızca genel bilginize yöneliktir, tıbbi tavsiye veya belirli tıbbi durumların tedavisinin yerine geçmez. Uygulamadan önce bu bilgileri doktorunuzla görüşün.

Paylaşın