Preimplantasyon genetik tanı (PGT) nedir? Detaylar

Preimplantasyon genetik tanı (PGT), embriyolardaki genetik kusurları tanımlamaya yardımcı olmak için implantasyondan önce kullanılan bir yöntemdir. Bu, belirli genetik hastalıkların veya bozuklukların çocuğa geçmesini önlemeye yarar. Ayrıca bu yöntemler, hem  embrionun tutunma şansı artmakta,  erken kayıp riski azalmakta  hemde  sağlıksız gebelik riski düşmektedir.

Çiftler için çocuk sahibi olmaktan çok daha önemlisi sağlıklı çocuk sahibi olabilmektir. Bu anlamda son yıllarda genetik hastalıkların tanı ve tedavisinde yaşanan gelişmeler son derece önem taşımaktadır.  Genetik hastalık taşıyıcısı olan çiftlerin sağlıklı bebek elde edebilmeleri için tüp bebek veya mikroenjeksiyon yöntemi ile elde edilen embriyolar genetik inceleme ile değerlendirilir ve sağlıklı olan embriyolar seçilerek ana rahmine transfer edilir.

Buradaki amaç; kromozom anomalilerinin geçişini önlemek, düşük riskini azaltmak ve genetik olarak sağlıklı embriyoları seçmektir. Son yıllarda genetik inceleme yapıldıktan sonra ana rahmine transfer edilen embriyolar ile gebelikler elde edilmektedir. Preimplantasyon genetik tanı ile bebeğin doğumdan itibaren veya ileride çıkabilecek hastalıklar nedeniyle kaybedilmesi önlenebilmekte ve genetik hastalık taşıyan ailelerin de sağlıklı çocuk sahibi olabilmeleri sağlanmaktadır.

Hangi durumlarda uygulanmaktadır?

Aşağıdaki hastalıklara ait gen bozukluğunu taşıyan anne ve baba adaylarında;

  • Talasemi (Akdeniz anemisi)
  • Orak hücreli anemi
  • Kistik fibrozis
  • Tay-Sachs hastalığı
  • Hemofili A ve B
  • Retinitis pigmentoza
  • Alport hastalığı
  • a1 antitripsin eksikliği
  • Frajil X sendromu
  • Fenilketonuri
  • Epidermolizis bülloza
  • Duchenne musküler distrofi
  • Myotonik distrofi
  • Fanconi anemisi
  • X’e bağlı hidrosefalus
  • Akondroplazi
  • Nörofibramotozis
  • Kan uyuşmazlığı (Rh D) hastalığı
  • Marfan sendromu
  • Hunthington hastalığı

Cinsiyet belirlenmesinde;

Embriyoların cinsiyetinin tayini ve istenilen cinsiyetteki embriyoların anne rahmine yerleştirilmesi yalnızca tıbbi gerekçeler var ise yapılmaktadır. X kromozomuna bağlı geçiş gösteren kalıtsal hastalıkların önlenmesi amacıyla bu yöntem uygulanmaktadır. Çünkü bazı hastalıklar yalnızca bir cinsiyette ortaya çıkma riski taşımaktadırlar.

Kardeşi ile doku uygunluğu gösteren bebek isteniyorsa;

Kök hücre nakli (göbek kordon kanı veya kemik iliği nakli) yapılması gereken, talasemi, orak hücreli anemi, hemoglobinopati, lösemi ve bağışıklık sistemi yetmezliği gibi problemli çocukları olan ailelerde, hasta kardeşi ile doku uygunluğu olan bir bebek yaşama getirmek için de preimplantasyon genetik tanı teknolojisi uygulanmaktadır.

Tüp bebek uygulamalarında başarıyı artırmak için;

Başlangıçta yalnızca genetik hastalığa sahip embriyoları anne rahmine yerleştirmeden önce tespit edip, sağlıklı olmayan bir gebeliğin oluşumunu önlemeyi ve böylece, ilerleyen bir gebeliğin sonlandırılmasını ortadan kaldırmayı hedefleyen preimplantasyon genetik tanı uygulamaları, zaman içerisinde tüm tüp bebek uygulamalarında başarıyı artırmak için kullanılan bir yöntem halini aldı. Bu nedenle;

  • Tekrarlayan tüp bebek denemelerinde gebelik elde edemeyen çiftlerde
  • Ciddi sperm bozukluklarına ve erkek infertilitesine sahip çiftlerde
  • İleri anne yaşına sahip çiftlerde preimplantasyon genetik tanı uygulaması yapılarak tüp bebek tedavisinin başarısı arttırılmaya çalışılmaktadır. Bu durumlarda preimplantasyon genetik tanı, embriyoların sayısal ve yapısal kromozom bozuklukları içerip içermediği belirleyerek sağlıklı embriyoların transferi ile gebelik şansını artırmaktadır

Tekrarlayan düşük yapan çiftlerde;

Tekrarlayan düşük yapan çiftlerde, eğer bu düşüklerin nedeni olarak herhangi bir problem tespit edilememiş ise preimplantasyon genetik tanı uygulaması ile ailenin sağlıklı bir bebeğinin olması sağlanabilir. Bilimsel veriler bu tür problemi olan çiftlerin tüm tetkikleri normal sonuç vermiş olsa bile, oluşturdukları embriyolarda beklenenden daha yüksek oranda sayısal kromozom bozukluğunun olduğunu göstermektedir. Bu nedenle tüp bebek tedavisi ile bir defada çok sayıda embriyo oluşumunu sağlayıp, preimplantasyon genetik tanı ile de aralarından en sağlıklısını seçip anneye vermek sonuç verici bir yaklaşım olacaktır.

Nasıl uygulanır?

PGT işlemi, anne adayından elde edilen yumurta ve baba adayından elde edilen spermin vücut dışında birleştirilmesi (ICSI) ile başlar. Oluşan embriyolardan gelişiminin 5.-6. gününde blastosist aşamasında iken embriyoya zarar vermeden birkaç hücre biyopsi yapılarak alınır ve alınan hücreler 24 kromozom taraması için genetik laboratuvara gönderilirken embriyolar dondurulur. Bu işlem tecrübeli bir embriyolog tarafından uygulandığında embriyonun zarar görme olasılığı çok düşüktür. Bu inceleme sonunda genetik yapısı sağlıklı tespit edilen embriyo veya embriyolar rahim içi hazırlığının ardından transfer edilerek özellikle daha yüksek oranlara ulaşan gebelik sonuçları elde edilmektedir.

Avantajları nelerdir?

  • Transfer edilecek olan en iyi sağlıklı embriyonun seçilmesi ile gebelikte başarı oranının artmasına katkı sağlanır
  • Düşük riskini azaltmak hedeflenir
  • Dondurulacak ya da elenecek olan embriyoya karar verilmesi sağlanır
  • Kromozomal olarak normal olan embriyoları olan ama gebe kalamamış hastaları cesaretlendirmek amaçlanır

Yöntemin yanılma payı nedir?

Bu yöntemin hatalı sonuç verme şansı yöntemi uygulayan merkezin deneyimine bağlı olarak değişmekle birlikte gen defektlerinde ve kromozomal sayı bozukluklarının tanısında % 97 güvenilirlikte sonuç vermektedir.

Yöntemin başarı şansı nedir?

Yöntemin başarı şansı yüksektir. Bir veya iki hücre alınan embriyolar gelişimlerini normal olarak sürdürebilmekte ve tüp bebek tedavilerinde elde edilen başarı oranlarına eş değerde gebelik oranları sağlanabilmektedir. Hatta yukarıda bahsedilen tekrarlayan tüp bebek denemelerinde gebelik elde edemeyen çiftlerde, ciddi sperm bozukluklarına ve erkek infertilitesine sahip çiftlerde, ileri anne yaşına sahip çiftlerde ve tekrarlayan düşük yapan çiftlerde normal tüp bebek başarı oranlarının üzerine çıkan gebelik oranlarının da elde edileceği konusunda görüşler ağırlık kazanmaya başlamıştır.

Yöntemi ile ilgi hazırlıklı olmanız gereken bazı noktalar;

  • Hazırlık ya da biyopsi aşamasında bazı teknik problemler yaşanabilir
  • Başarılı bir tüp bebek ve PGD işlemi yapılsa bile transfer sonrası gebelik oluşmayabilir
  • Sadece belirli sayıda kromozom kontrol edilebildiğinden tüm kromozomal ve genetik anormallikler PGD ile teşhis edilemez
  • Sonuç olarak biyopsisi yapılmış hücrede sadece belirli bir test yapılabilmektedir. Test için alınmış tek bir hücre ile de genetik sorunların tümünün taranması mümkün olmamaktadır

Nasıl ve ne zaman yapılmalıdır?

  • Döllenmenin (fertilizasyonun) ardından embriyo laboratuvar ortamında kültür sisteminde 8-10 hücreli evreye gelinceye kadar 3 gün takip edilir. Bu 3 günlük embriyolardan bir ya da iki hücre biyopsi ile alınır ve belirli kromozomal testler yapılır. PGS/PGD işlemi kromozomal anomalinin en sık görüldüğü kromozomlara (13, 16, 18, 21, 22, X ve Y) uygulanır
  • Biyopsi yapılmış olan embriyolar blastokist aşamasına gelinceye kadar 5 ya da 6. güne kadar takip edilir ve sadece anomali görülmeyen embriyolar anne adayının rahmine (uterusa) transfer edilir

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

Polip nedir? Nedenleri, Belirtileri, Tedavisi

Polipler, çoğunlukla küçük, düz yumrular veya küçük mantar benzeri saplı gibi görünen anormal doku büyümeleridir. Poliplerin çoğu iyi huyludur, yani kanser değildirler. Ancak anormal hücre büyümesine bağlı olduklarından, sonunda habis veya kanserli hale gelebilirler. Doktorunuz biyopsi yaparak büyümenin polip olup olmadığını belirlemeye yardımcı olabilir.

Bu, küçük bir doku örneği almayı ve kanserli hücrelerin varlığı açısından test etmeyi içerir. Polip tedavisi, bulundukları yere, boyutlarına ve iyi huylu veya kötü huylu olup olmadıklarına bağlıdır.

Poliplere ne sebep olur?

Poliplerin nedenleri bulundukları yere göre değişebilir. Örneğin, boğaz polipleri genellikle yüksek sesle bağırmaktan kaynaklanan bir yaralanmanın veya solunum tüpünden kaynaklanan hasarın bir sonucudur.

  • İltihap
  • Yabancı bir nesne
  • Bir kist
  • Bir tümör
  • Kolon hücrelerinin genlerinde mutasyonu
  • Kronik mide iltihabı
  • Aşırı östrojen

Polipler, kanser hücrelerinin nasıl büyüdüğüne benzer şekilde hızla bölünen hücreler yoluyla büyür. Poliplerin çoğu iyi huylu olsa da kansere dönüşebilmelerinin nedeni budur.

Polip belirtileri nelerdir?

  • İşitsel; Kulak kanalında görülür ve işitme kaybı ile kulaktan kan gelmesi gibi belirtilere neden olur
  • Servikal; Rahmin vajinaya bağlandığı bölge olan serviksteki polip tipik olarak belirti vermez, ancak şiddetli menstrüasyonda veya cinsel ilişki sırasında kanama veya olağan dışı bir akıntı oluşturabilir
  • Kolorektal; Dışkıda kan, karın ağrısı, kabızlık ve ishal belirtileri gözlenebilir
  • Burun; Baş ağrısı, burun ağrısı, koku kaybı gibi soğuk algınlığına benzer belirtiler gösterebilir
  • Mide; Mide ve mide zarında oluşabilen polipler, ağrı, hassasiyet, kusma, kanamaya sebep olabilir
  • Safra kesesi polipleri; Genellikle safra kesesi taşları ve çamuru ile karıştırılır. Polip boyu büyükse ve/veya birden fazla ise ve/veya safra akışında tıkanıklığa yol açıyorsa safra kesesinin alınması gerekir. Safra kesesi polipleri ile ilgili ayrıntılı bilgiye Safra Kesesi Polipleri adresinden ulaşabilirsiniz
  • Endometrial; Uterusta oluşan polipler, genellikle endometriyum (rahimin içini döşeyen tabaka) kısırlığına, düzensiz adet kanaması ve vajinal kanamaya sebebiyet verebilir
  • Vokal kord (boğaz); Birkaç günden birkaç haftaya kadar sürebilen ses kısıklığına neden olabilir
  • Mesane; Mesane iç yüzey epitelinde gelişen bu polipler, idrarda kan, ağrılı idrara çıkma, sık idrara çıkma gibi belirtiler gösterebilir.

Çoğu zaman kolondaki polip kansere yol açmaz ve sıklıkla ileri aşamalara gelene kadar belirti göstermez. Ancak bazı durumlarda mide poliplerinde olduğu gibi kansere dönüşebilirler.

Polip oluşumunda risk faktörleri; 

Sigara içen insanlar mesane polipleri için daha yüksek risk taşır. 40 yaşın üzerinde olan veya çocuk sahibi olan kadınların rahimde polip geliştirme olasılığı daha yüksektir. Servikal polipler için risk, 20 yaşın üzerindeki kadınlarda ve premenopozal olanlarda artar. Asit reflüsü olan kişiler, boğaz polipleri için daha yüksek risk taşır. Ancak işitsel polipler için bilinen hiçbir risk faktörü yoktur. Belirli bir tür polip hakkında endişeleriniz varsa, bireysel riskleriniz hakkında doktorunuza danışabilirsiniz.

Teşhisi;

Poliplerde teşhis, her zaman için polip şüphesi uyandıran belirtiler sonucunda yapılacak tetkiklere bağlı olarak koyulmaz. Çok büyük bir kısmı belirti vermeyen polipler, yaygın olarak farklı hastalıklara yönelik yapılan araştırmalar esnasında, rutin görüntüleme işlemlerinde ve muayeneler esnasında tesadüfen saptanır. Bazı polipler çok küçük yapıya sahip olmaları durumunda ultrasonik incelemeler esnasında kendini belli etmez.

Belirti vermeye başlamaları durumunda, dokudan örnek alınması ile yapılacak laboratuvar incelemeleri sonucunda saptanabilirler. Endometrial polip şüphesi, genellikle adet kanamalarının aşırı miktarda olmasına bağlı olarak ortaya çıkar ve polipler yapılacak olan ultrasonik incelemeler ve histeroskopi yardımıyla görülebilir.

Milimetrik boyutlara sahip olan polipler, bu görüntüleme işlemleri esnasında polip belirteçlerine rastlanması sonucunda yapılan patolojik inceleme ile teşhis edilebilir. Bağırsak polipleri ise kolonoskopi incelemelerinde tespit edilir ve gerekli görülmesi durumunda şüpheli bölgeden biyopsi alınarak patolojik incelemeye gönderilir. Ses tellerinde oluşan polipler ise endoskopik yöntemlerle teşhis edilebilir.

Tedavisi;

Polip tedavisi; poliplerin türüne, oluşum gösterdikleri organ ve dokunun tipine, sayılarına ve boyutlarına, iyi huylu veya kötü huylu olduklarına göre değerlendirilerek uzman hekimler tarafından belirlenir. Büyük bir kısmı iyi huylu olan ve kansere dönüşme ihtimali olmayan polipler herhangi bir olumsuzluğa neden olmuyorlarsa alınmaları gerekmez.

Halk arasında polip kürü olarak bilinen bazı doğal yöntemler bilinse de bu gibi uygulamalar tam bir tedavi değil, bir destekleyici olarak tercih edilmeli ve uygulanmadan önce mutlaka hekime danışılmalıdır. Takibe rağmen iyileşmeyen, kanserleşme ihtimalinden şüphelenilen, inceleme sonucunda kötü huylu olduğu tespit edilen, gebeliğe engel teşkil eden veya bağırsakta ise sürekli olarak bağırsak problemlerine yol açan poliplerin alınması gerekir.

Poliplerin cerrahi operasyon yardımıyla çıkarılması, polipektomi olarak da adlandırılan basit bir operasyon yardımıyla gerçekleştirilir. Bulundukları bölgeye uygun görüntüleme tekniği eşliğinde, gerekli cerrahi ekipman yardımıyla poliplerin yeri tam olarak tespit edilir ve polipler çıkartılır. Bu işlem hekimin tercihine ve çalışılan bölgeye bağlı olarak genel veya lokal anestezi altında yapılır. Yaklaşık 20-30 dakika süren kısa bir operasyondur. Genellikle hastanede kalmayı gerektirmez ve hastalar aynı gün içerisinde taburcu olup ertesi gün işlerine ve günlük yaşamlarına dönebilir.

Özetle, oluştuğu bölge neresi olursa olsun polip tedavisinde en önemli nokta poliplerin kötü huylu olup olmadıklarının araştırılması ve riskli bulundukları takdirde derhal alınmalarıdır. Eğer polipin sebep olabileceği belirtiler arasından bir veya birkaçını yaşıyorsanız hemen bir sağlık kuruluşuna başvurarak muayene olmalı ve gerekli testleri yaptırmalısınız. Eğer polip teşhisi konulduysa mutlaka düzenli kontroller ile vücudunuzdaki polip veya poliplerin detaylı takibini yaptırmayı ihmal etmemelisiniz. Aksi takdirde, hastalık seviyeniz kötüleşecek ve tedavi süreciniz uzayacaktır.

Polipler nasıl önlenir?

Polipler her zaman önlenemez. Nazal ve rahim polipleri gibi bazı polip türleri için durum böyledir. Ancak sağlıklı bir yaşam tarzı, kolon polipleri geliştirme riskini azaltabilir ve kolorektal kanser riskinizi en aza indirebilir .

  • Meyve, sebze ve tam tahıllı gevreklerle dolu sağlıklı bir beslenme
  • Alkol tüketiminizi sınırlamak
  • Tütün kullanmaktan kaçınmak
  • Sağlıklı bir vücut ağırlığını korumak için düzenli egzersiz yapmak

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

Polikistik over sendromu nedir? Belirtileri, Nedenleri, Tedavisi

Polikistik over sendromu, kadınların hormon seviyelerini etkileyen bir durumdur. Polikistik over sendromlu kadınlar normalden daha yüksek miktarda erkek hormonu üretir. Bu hormon dengesizliği, adet dönemlerini atlamalarına ve hamile kalmalarını zorlaştırmasına neden olur. Polikistik over sendromu ayrıca yüz ve vücutta kılların uzamasına ve kelliğe neden olur. Diyabet ve kalp hastalığı gibi uzun vadeli sağlık sorunları da oluşturabilir.

Doğum kontrol hapları ve diyabet ilaçları, hormon dengesizliğini gidermeye ve semptomları iyileştirmeye yardımcı olabilir.

Polikistik over sendromu nedir?

PCOS, kadınları doğurganlık yıllarında (15-44 yaş arası) etkileyen hormonlarla ilgili bir sorundur. Bu yaş grubundaki kadınların yüzde 2,2 ila 26,7’si polikistik over sendromuna sahiptir. Birçok kadının polikistik over sendromu var ama bunu bilmiyorlar.

Polikistik over sendromu, bir kadının yumurtalıklarını, östrojen ve progesteron üreten üreme organlarını ve adet döngüsünü düzenleyen hormonları etkiler. Yumurtalıklar ayrıca androjen adı verilen az miktarda erkeklik hormonu üretir. Yumurtalıklar, bir erkeğin spermi tarafından döllenecek yumurtaları serbest bırakır. Her ay bir yumurtanın salınmasına yumurtlama denir.

Folikül uyarıcı hormon (FSH) ve luteinize edici hormon (LH) yumurtlamayı kontrol eder. FSH, yumurtalıkları bir folikül (yumurta içeren bir kese) üretmesi için uyarır ve ardından LH, olgun bir yumurtayı serbest bırakmak için yumurtalığı tetikler.

Polikistik over sendromu, yumurtalıkları ve yumurtlamayı etkileyen bir “sendrom” veya semptomlar grubudur. Üç ana özelliği;

  • Yumurtalıklarda kistler
  • Yüksek erkek hormon seviyeleri
  • Düzensiz veya atlanan dönemler

Polikistik over sendromunda yumurtalıkların içinde çok sayıda küçük, sıvı dolu kese büyür. “Polikistik” kelimesi “birçok kist” anlamına gelir. Bu keseler aslında her biri olgunlaşmamış bir yumurta içeren foliküllerdir. Yumurtalar asla yumurtlamayı tetikleyecek kadar olgunlaşmazlar.

Yumurtlama eksikliği östrojen, progesteron, FSH ve LH seviyelerini değiştirir. Östrojen ve progesteron seviyeleri normalden daha düşükken, androjen seviyeleri normalden daha yüksektir. Fazladan erkek hormonları adet döngüsünü bozar, bu nedenle Polikistik over sendromlu kadınlar normalden daha az adet görürler.

Bunun nedeni nedir?

Doktorlar Polikistik over sendromuna neyin sebep olduğunu tam olarak bilmiyorlar. Yüksek erkeklik hormonlarının yumurtalıkların hormon üretmesini ve normal yumurta yapmasını engellediğine inanıyorlar. Genler, insülin direnci ve iltihaplanma, aşırı androjen üretimiyle ilişkilendirilmiştir. Polikistik over sendromlu kadınların vücutlarında sıklıkla artan inflamasyon seviyeleri vardır. Fazla kilolu olmak da iltihaplanmaya katkıda bulunabilir.

Semptomları;

Bazı kadınlar ilk adet dönemlerinde semptomlar görmeye başlar. Diğerleri sadece çok fazla kilo aldıktan sonra veya hamile kalmakta zorlandıklarında polikistik over sendromlu olduklarını keşfederler.

  • Düzensiz dönemler
  • Ağır kanama
  • Kıl uzaması
  • Akne
  • Kilo
  • Erkek tipi kellik
  • Derinin koyulaşması
  • Baş ağrısı

Polikistik over sendromu vücudunuzu nasıl etkiler?

Normalden daha yüksek androjen seviyelerine sahip olmak, doğurganlığınızı ve sağlığınızın diğer yönlerini etkileyebilir.

Kısırlık; Hamile kalmak için yumurtlamalısınız. Düzenli olarak yumurtlamayan kadınlar döllenecek kadar yumurta oluşturamazlar. Polikistik over sendromu, kadınlarda infertilitenin önde gelen nedenlerinden biridir.

Metabolik sendrom; Polikistik over sendromlu kadınların yüzde 80 kadarı aşırı kilolu veya obezdir. Hem obezite hem de polikistik over sendromu, yüksek kan şekeri, yüksek tansiyon , düşük HDL (iyi) kolesterol ve yüksek LDL (kötü) kolesterol riskinizi artırır . Bu faktörlere birlikte metabolik sendrom denir ve kalp hastalığı, diyabet ve felç riskini artırır .

Uyku apnesi; Bu durum gece boyunca nefes almada uykuyu kesintiye uğratan tekrarlayan duraklamalara neden olur. Aşırı kilolu kadınlarda uyku apnesi daha yaygındır – özellikle polikistik over sendromu da varsa. Uyku apnesi riski, polikistik over sendromu obez kadınlarda polikistik over sendromu olmayanlara göre 5-10 kat daha yüksektir.

Endometriyal kanser; Yumurtlama sırasında rahim duvarı dökülür. Her ay yumurtlamazsanız, astar oluşabilir. Kalınlaşmış bir uterin astar, endometriyal kanser riskinizi artırabilir.

Depresyon; Hem hormonal değişiklikler hem de istenmeyen tüy uzaması gibi semptomlar duygularınızı olumsuz yönde etkileyebilir. PCOS’lu çoğu kişi depresyon ve anksiyete yaşar.

Teşhisi;

Doktorlar tipik olarak bu üç semptomdan en az ikisine sahip kadınlarda polikistik over sendromu teşhis eder.

  • Yüksek androjen seviyeleri
  • Düzensiz adet döngüleri
  • Yumurtalıklarda kistler

Doktorunuz ayrıca akne, yüz ve vücutta kıllanma ve kilo alma gibi belirtileriniz olup olmadığını sormalıdır.

Bir pelvik sınav yumurtalıkların veya üreme sisteminde diğer bölümleriyle herhangi bir sorun arayabilirsiniz. Bu test sırasında, doktorunuz eldivenli parmaklarınızı vajinanıza sokar ve yumurtalıklarınızda veya uterusta herhangi bir büyüme olup olmadığını kontrol eder.

Kan testleri normalden daha yüksek erkeklik hormonu seviyelerini kontrol eder. Kalp hastalığı ve diyabet gibi ilgili durumlar için riskinizi değerlendirmek için kolesterol , insülin ve trigliserit düzeylerinizi kontrol etmek için kan testleriniz de olabilir. Bir ultrason kullanımları anormal folikülleri ve yumurtalıklar ve rahim olan diğer sorunlar için görünüm ses dalgaları.

Hamilelik ve polikistik over sendromu;

Polikistik over sendromu, normal adet döngüsünü kesintiye uğratır ve hamile kalmayı zorlaştırır. Polikistik over sendromlu kadınların yüzde 70 ila 80’inde doğurganlık sorunları yaşar. Bu durum aynı zamanda gebelik komplikasyonları riskini de artırabilir .

Polikistik over sendromlu kadınların, bebeklerini erken doğurma koşulu olmayan kadınlara göre iki kat daha olasıdır. Ayrıca düşük, yüksek tansiyon ve gebelik diyabeti için daha büyük risk altındadırlar.

Bununla birlikte, polikistik over sendromlu kadınlar yumurtlamayı iyileştiren doğurganlık tedavileri kullanarak hamile kalabilir. Kilo vermek ve kan şekeri seviyelerini düşürmek, sağlıklı bir hamilelik geçirme şansınızı artırabilir.

Polikistik over sendromunu tedavi etmek için diyet ve yaşam tarzı ipuçları;

Polikistik over sendromu tedavisi genellikle kilo kaybı, diyet ve egzersiz gibi yaşam tarzı değişiklikleriyle başlar. Vücut ağırlığınızın sadece yüzde 5 ila 10’unu kaybetmek, adet döngünüzü düzenlemenize ve polikistik over sendromu semptomlarını iyileştirmenize yardımcı olabilir. Kilo kaybı ayrıca kolesterol seviyelerini iyileştirebilir, insülini düşürebilir ve kalp hastalığı ve diyabet risklerini azaltabilir.

Kilo vermenize yardımcı olan herhangi bir diyet, durumunuza yardımcı olabilir. Bununla birlikte, bazı diyetlerin diğerlerine göre avantajları olabilir. Polikistik over sendromu için diyetleri karşılaştıran çalışmalar, düşük karbonhidratlı diyetlerin hem kilo kaybı hem de insülin seviyelerini düşürmede etkili olduğunu bulmuştur . Çoğu karbonhidratı meyvelerden, sebzelerden ve tam tahıllardan alan düşük glisemik indeksli (düşük GI) bir diyet, adet döngüsünü düzenli bir kilo verme diyetinden daha iyi düzenlemeye yardımcı olur.

Birkaç çalışma, haftada en az üç gün 30 dakikalık orta yoğunlukta egzersizin polikistik over sendromlu kadınların kilo vermesine yardımcı olabileceğini bulmuştur. Egzersizle kilo vermek de yumurtlamayı ve insülin seviyelerini iyileştirir.

Egzersiz, sağlıklı bir diyetle birleştirildiğinde daha da faydalıdır. Diyet artı egzersiz, her iki müdahaleden daha fazla kilo vermenize yardımcı olur ve diyabet ve kalp hastalığı risklerinizi azaltır.

Yaygın tıbbi tedaviler;

Doğum kontrol hapları ve diğer ilaçlar adet döngüsünü düzenlemeye yardımcı olabilir ve saç büyümesi ve akne gibi polikistik over sendromu semptomlarını tedavi edebilir.

Doğum kontrolü; Her gün östrojen ve progestin almak normal bir hormon dengesini yeniden sağlayabilir, yumurtlamayı düzenleyebilir, aşırı kıllanma gibi semptomları hafifletebilir ve endometriyal kansere karşı koruma sağlayabilir. Bu hormonlar bir hap, yama veya vajinal halka şeklindedir.

Metformin; Metformin (Glucophage, Fortamet), tip 2 diyabeti tedavi etmek için kullanılan bir ilaçtır. Ayrıca insülin seviyelerini iyileştirerek polikistik over sendromunu tedavi eder.

Klomifen; Clomiphene (Clomid), polikistik over sendromlu kadınların hamile kalmasına yardımcı olabilecek bir doğurganlık ilacıdır . Ancak ikizler ve diğer çoklu doğum riskini artırır.

Epilasyon ilaçları; Birkaç tedavi, istenmeyen tüylerden kurtulmanıza veya uzamasını engellemeye yardımcı olabilir. Eflornitin (Vaniqa) krem, saç büyümesini yavaşlatan reçeteli bir ilaçtır. Lazer epilasyon ve elektroliz , yüzünüzdeki ve vücudunuzdaki istenmeyen tüylerden kurtulabilir.

Ameliyat; Diğer tedaviler işe yaramazsa cerrahi, doğurganlığı artırmak için bir seçenek olabilir. Yumurtalık delme işlemi, normal yumurtlamayı yeniden sağlamak için lazer veya ince ısıtılmış iğne ile yumurtalıkta küçük delikler açan bir prosedürdür.

Ne zaman bir doktora görünmeli?

  • Adet görmediniz ve hamile değilsiniz
  • Yüzünüzde ve vücudunuzda kıllanma gibi polikistik over sendromu semptomlarınız var
  • 12 aydan fazla bir süredir hamile kalmaya çalışıyorsunuz ancak başarılı olamadınız
  • Aşırı susama veya açlık, bulanık görme veya açıklanamayan kilo kaybı gibi diyabet semptomlarınız var

Polikistik over sendromunuz varsa, birinci basamak doktorunuzla düzenli ziyaretler planlayın. Diyabet, yüksek tansiyon ve diğer olası komplikasyonları kontrol etmek için düzenli testlere ihtiyacınız olacak.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

Polifaji nedir? Nedenleri, Tedavisi

Polifaji, aşırı açlığı veya artan iştahı tanımlamak için kullanılan tıbbi bir terimdir ve diyabetin 3 ana belirtisinden biridir. Açlıktaki artış genellikle yoğun egzersiz veya diğer yorucu aktiviteler gibi normal şeylere verilen bir tepkidir, ancak polifaji ayrıca depresyon veya stres gibi daha ciddi sorunların sonucu da olabilir.

Hiperfaji olarak da bilinin polifajinin altında yatan neden mutlaka ele alınmalıdır. Polifajiye neden olabilecek birkaç durum vardır.

Hipoglisemi;

Hipoglisemi, düşük kan şekeridir. Çoğu zaman diyabetli kişilerde görülse de herkesin başına gelebilir. Diğer hipoglisemi semptomları;

  • Baş dönmesi
  • Baş ağrısı
  • Konsantre olamama
  • Titreyen
  • Terlemek
  • Kişilik değişiklikleri

Hipertiroidizm;

Hipertiroidizm, tiroidinizin çok hızlı çalıştığı bir durumdur. Tiroid, birçok vücut fonksiyonunu kontrol eden hormonları üreten bir bezdir. Tiroid hormonlarının işlevlerinden biri metabolizmayı kontrol etmektir, bu nedenle çok fazla tiroid hormonunuz varsa iştahınız artabilir. Diğer semptomları;

  • Terleme
  • Kilo kaybı
  • Sinirlilik
  • Saç kaybı
  • Uyumakta zorluk

Premenstrüel sendrom (PMS);

Bir kadının aylık döngüsüyle ilişkili hormonlardaki değişiklikler, adet görmeden hemen önce sizi aşırı derecede acıktırabilir. Östrojen ve progesterondaki ani artışlar ve azalan serotonin, karbonhidrat ve yağlar için yoğun istek uyandırabilir. PMS’nin diğer semptomları;

  • Sinirlilik ve ruh hali değişimleri
  • Şişkinlik
  • Gazlılık
  • Yorgunluk
  • İshal

Uykusuzluk;

Yeterince uyumamak, vücudunuzun açlığı düzenleyen hormon seviyelerini kontrol etmesini zorlaştırabilir. Çok aç olmanın yanı sıra, normalde olduğundan daha fazla kalorili yiyecekler yiyebilirsin. Uyku kalitesi de önemlidir. Uyku apnesi ve diğer uyku bozuklukları da daha fazla yemenize neden olabilir. Uykusuzsanız, şunları da fark edebilirsiniz:

  • Gündüz uykusuzluk
  • Ruh hali değişiklikleri
  • Hafıza problemleri
  • Konsantrasyon zorluğu

Stres;

Stresli olduğunuzda vücudunuz kortizol adı verilen büyük miktarda hormon salgılar. Kortizol sizi acıktırabilir. Stresli veya endişeli olduğunuzda aşırı açlık da duygusal bir tepki olabilir. Olumsuz duygularla bilinçli veya bilinçsiz olarak baş etmeye çalışmak için yiyecek kullanıyor olabilirsiniz. Stresin başka fiziksel semptomları da olabilir, örneğin;

  • Enerji eksikliği
  • Açıklanamayan ağrılar ve acılar
  • Uykusuzluk hastalığı
  • Sık soğuk algınlığı
  • Mide bulantısı

Beslenme;

Beyaz ekmek veya fast food gibi sağlıksız karbonhidrat ve yağ içeren çok fazla yemek yerseniz, yemekten hemen sonra tekrar aç hissedebilirsiniz. Bunun nedeni, bu yiyeceklerin lif ve protein gibi sizi doyuracak besinlerden yoksun olmasıdır. Daha fazla bunları yemeyi deneyin;

  • Meyve ve sebzeler
  • Tam tahıllar
  • Fasulyeler
  • Yağsız et ve balık

Yeterince besleyici olmayan beslenmenin diğer semptomları;

  • Kilo alımı veya kaybı
  • Yorgunluk
  • Saç dökülmesi veya incelmesi
  • İltihaplı veya kanayan diş etleri
  • Bir şeyleri konsantre etme veya hatırlama zorluğ

Diyabet;

Polifaji bir diyabet belirtisi olabilir. Yemek yediğinizde vücudunuz yiyecekleri glikoza çevirir. Ardından, kan dolaşımınızdan hücrelerinize glikoz almak için insülin adı verilen bir hormon kullanır. Hücreleriniz daha sonra bu glikozu enerji ve normal vücut fonksiyonları için kullanır.

Şeker hastalığınız varsa, vücudunuz ya insülin üretemez (tip 1) ya da insülini doğru kullanmaz (tip 2). Bu nedenle, glikoz kan dolaşımınızda daha uzun süre kalır ve hücrelere gitmek yerine idrarla dışarı atılır. Bu, hücrelerin düzgün çalışması için ihtiyaç duydukları enerjiye sahip olmadığı anlamına gelir. Bu olduğunda hücreleriniz, ihtiyaç duydukları glikozu alabilmeleri için yemeye devam etmeniz gerektiğini bildirir. Kendini çok aç hissedebilirsin. Diğer diyabet semptomları;

  • Sık idrara çıkma
  • Aşırı susuzluk
  • Açıklanamayan kilo kaybı
  • Bulanık görüş
  • Yavaş yara iyileşmesi

Yüksek kan şekerini kontrol altına almak için kullanılan ilaçlar nedeniyle diyabetli kişilerde hiperglisemi gelişme riski daha yüksektir. Hiperglisemi ayrıca diyabetli kişilerde polifajiye neden olabilir.

Teşhisi;

Doktorunuz önce aşağıdakileri içeren ayrıntılı bir tıbbi geçmiş alacaktır:

  • Başka hangi semptomların var
  • Polifajin ne zamandır oluyor
  • Beslenmen
  • Aile tıbbi geçmişi

Bu bilgilere dayanarak, doktor, polifajiye neyin sebep olduğunu bulabilir. Aksi takdirde, şüpheli nedenleri ekarte etmek için büyük olasılıkla kan testleri yapacaklardır. Örneğin, diyabet teşhisi için bir kan şekeri testi kullanılabilirken , hipertiroidiniz olup olmadığını belirlemek için tiroid fonksiyon testleri kullanılabilir.

Tedavisi;

Tedavi, polifajinin altta yatan nedeninin tedavisine odaklanacaktır. Diyabet, hipertiroidizm ve adet öncesi sendrom gibi polifajiye neden olabilecek birçok durum ilaçla tedavi edilebilir. Sağlıklı bir diyet ve egzersiz planı da yardımcı olabilir. Bu sadece açlığı kontrol etmekle kalmaz, aynı zamanda altta yatan koşullar için de faydalı olabilir.

Polifajiniz anksiyete veya depresyon gibi zihinsel bir nedenden kaynaklanıyorsa, doktorunuz sizi uygun tedaviyi bulmanıza yardımcı olması için bir akıl sağlığı uzmanına yönlendirebilir. Bu durumlarda bilişsel davranışçı terapi, diğer konuşma terapileri, antidepresanlar veya antianksiyete ilaçları önerilebilir.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

Plevral efüzyon (plörezi) nedir? Nedenleri, Belirtileri, Tedavisi

Plevra, tahriş olduğunda, iltihaplandığında veya enfekte olduğunda çok fazla sıvı oluşturur. Bu sıvı, akciğer dışındaki göğüs boşluğunda birikerek plevral efüzyon olarak bilinen duruma neden olur. Plevra, göğüs boşluğunu içten kaplayan ve akciğerleri çevreleyen, iki katlı, ince bir zar tabakasıdır.

Halk arasında zatülcenp olarak da bilinen bu rahatsızlık tedavi edilmediğinde kalıcı sağlık problemlerine yol açabilir.

Nedenleri;

Plevra zarları arasındaki boşlukta sıvı artışı olarak tanımlanabilecek plevral efüzyonun nedenleri aşağıdaki gibidir:

  • Enfeksiyonlar
  • Viral enfeksiyon
  • Bakteriyel enfeksiyon
  • Mantar enfeksiyonu
  • Akciğer kanseri
  • Bazı ilaçlar
  • Pulmoner embolizm (akciğerlerdeki damarların pıhtı nedeniyle tıkanması)
  • Kaburga kırığı
  • Kalp yetmezlikleri
  • Zatürree
  • Kalp cerrahisinden kaynaklanan komplikasyonlar
  • Böbrek veya karaciğer hastalığı
  • Yaygın atelektazi (fonksiyonunu yitiren akciğerin büzülmesi)
  • Pulmoner hipertansiyon
  • Akciğer ödemi

Belirtileri;

Plevral efüzyonun, nedeni olan hastalığın kendi belirtileri dışında aşağıdaki gibi belirtileri olabilir:

  • Nefes darlığı
  • Nefes alırken batma hissi
  • Öksürük
  • Göğüs ağrısı

Teşhisi;

Göğüs hastalıkları uzmanı, hastanın öyküsünü dinledikten sonra fizik muayene yapar. Bu sırada hekim, hastanın normal ve ritmik bir şekilde nefes alıp vermesini isteyebilir. Çoğunlukla plörezi varlığında solunum sesi duyulmaz. Ancak hekim gerekli gördüğünde tanının netleşmesi için bazı radyolojik tetkikler isteyebilir. Genellikle akciğer grafisi, tanının netleştirilmesi için yeterli olsa da bazı vakalarda bilgisayarlı tomografi gerekebilir.

Her iki görüntüleme yönteminde de plörezi tanısına ek olarak, hastalığa sebep olan odak hastalık da saptanabilir. Ayrıca hekim, tanı için ultrasonografi de isteyebilir. Bu işlem sıvının anlık olarak yeri ve miktarı hakkında da bilgi sağlar. Tüm muayene ve radyolojik görüntülemelerin yanı sıra hekim tanı için şu yöntemleri de kullanabilir:

  • Torasentez; Enjektör yardımıyla sıvı alınması olarak tanımlanabilen bu yöntemde hekim, göğüs bölgesinden enjektör yardımıyla göğüs duvarı ile akciğer zarı arasında yer alan sıvıdan örnek alır. Bu işlem plörezi tanısının netleştirilmesi için yapılabileceği gibi az miktarda sıvı artışına bağlı olarak görülen nefes darlığı şikayetinin giderilmesi için de uygulanabilir. Bazı vakalarda torasentez işlemi sırasında enjektöre çekilen sıvının görünümü bile tanı koyulması için yeterli olabilir. Alınan sıvı bakteriyoloji laboratuvarında incelenir
  • Biyopsi; Diğer tüm yöntemlerle plöreziye neden olan hastalığın tanısı konamamışsa hekim kapalı ya da açık plevra biyopsisi yapılmasını önerebilir. Kapalı plevra biyopsisi için hekim özel bir iğne yardımıyla plevra boşluğuna girer ve akciğer zarından biyopsi için doku örneği alır. Çok ender olarak uygulanan açık plevra biyopsisinde ise hasta genel anestezi altında iken göğüs duvarı üzerinden küçük bir kesi açılarak endoskopik yöntemlerle doku alınır. Her iki yöntemde de alınan doku patoloji laboratuvarında incelenir ve raporlanır

Tedavisi;

Plörezi tedavisi hususunda akciğerin neden su topladığını öğrenmek, doğru tedavi yöntemi belirleme konusunda çok önemlidir. Plörezinin oluşmasına sebep olan durumun enfeksiyon kaynaklı oluşması durumunda antibiyotik takviyeli ilaç tedavisi ile hastalık kolay bir şekilde atlatılmaktadır. Verem hastalarında ise plöreziyi giderecek ilaç tedavisi, uzman doktorun da görüşü alınarak ana tedaviyi destekleyecek şekilde uygulanır. Kalp yetmezliği görülen hastalarda da idrar sökücü ilaçlar tedavi için kullanılmaktadır.

Akciğer kanseri gibi daha ağır hastalıklarda görülen plörezinin tedavisi ise onkoloji biriminin tavsiyesi neticesinde gerçekleşir. Hastalığın ileri safhalarında gerçekleşen drenaj, plöridez ve dekortikasyon gibi cerrahi müdahaleler ile akciğer duvarında biriken fazla suyun tahliyesi sağlanır. Bunun yanında kanserli hücrenin plevra duvarına yerleşmesi durumunda ise cerrahi operasyon ile plevradaki kalınlaşma temizlenerek, her iki plevral yaprağın yapışarak tekrar sıvı birikmesine engel olmaya çalışılabilir.

Plörezi konusunda en çok merak edilen soruların başında “Plörezi tedavisi ne kadar sürer?” gelmektedir. Tedavi süreci, plöreziyi tetikleyen hastalığın tehlike durumuna göre değişmektedir. Plörezi tedavisinde kullanılan ilaçlar yardımıyla bu süreç günlerle ifade edilebilirken, cerrahi müdahale gerektiren tedavi ise daha uzun sürebilir.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

Porfiri nedir? Nedenleri, Belirtileri, Tedavisi

Porfiriler, nadir görülen kalıtsal kan hastalıkları grubudur. Bu rahatsızlıkları olan kişiler vücutlarında heme denen bir madde yapmada sorun yaşarlar. Heme, demire bağlı olan porfirin adı verilen vücut kimyasallarından oluşur. Heme, kırmızı kan hücrelerinde oksijen taşıyan bir protein olan hemoglobinin bir bileşenidir.

Kırmızı kan hücrelerinin oksijen taşımasına yardımcı olur ve onlara kırmızı rengini veren Heme ayrıca kalp ve iskelet kaslarında bir protein olan miyoglobinde bulunur. Vücut, heme yapmak için birkaç adımdan geçer. Porfirisi olan kişilerde vücut, bu işlemi tamamlamak için gereken bazı enzimlerden yoksundur. Bu, porfirinin dokularda ve kanda birikmesine neden olur ve bu da hafif ila şiddetli arasında değişen çeşitli semptomlara neden olabilir.

Porfirinin en yaygın semptomları;

  • Karın ağrısı
  • Işık hassaslığı
  • Kaslar ve sinir sistemi ile ilgili sorunlar

Porfiri semptomları değişir ve hangi enzimin eksik olduğuna bağlıdır.

Porfiri türleri;

İki kategoriye ayrılan birkaç porfiri türü vardır;

  • Hepatik
  • Eritropoietik

Hastalığın hepatik formları, karaciğerdeki problemlerden kaynaklanır. Karın ağrısı ve merkezi sinir sistemi ile ilgili problemler gibi semptomlarla ilişkilidirler. Eritropoietik formlara kırmızı kan hücrelerindeki problemler neden olur. Işık duyarlılığı ile ilişkilendirilirler.

Delta-aminolevulinat-dehidrataz eksikliği porfiri; ALAD porfiri (ADP), delta-aminolevulinik asit (ALA) enziminin bir eksikliğidir ve daha şiddetli ve nadir görülen porfiri formlarından biridir. Dünya çapında sadece yaklaşık 10 vaka bildirilmiştir ve hepsi erkektir. Semptomlar, genellikle kusma ve kabızlık ile birlikte şiddetli karın krampları şeklinde akut atak şeklinde kendini gösterir.

Akut aralıklı porfiri; Akut aralıklı porfiri (AIP), hidroksimetilbilan sentaz enziminin (HMBS) bir eksikliğidir. HMBS gen mutasyonu olan çoğu, aşağıdakilerden biri veya birkaçı tarafından tetiklenmedikçe semptom göstermez:

  • Hormonal değişiklikler
  • Belirli ilaç kullanımı
  • Alkol tüketimi
  • Beslenme değişiklikleri
  • enfeksiyonlar

Ergenliğe giren kadınların özellikle semptomları olma olasılığı yüksektir. Bunlar;

  • Kusma
  • Uykusuzluk hastalığı
  • Kabızlık
  • Kollarda ve bacaklarda ağrı
  • Kas Güçsüzlüğü
  • Kafa karışıklığı, halüsinasyonlar ve nöbetler
  • Kalp çarpıntısı

Kalıtsal koproporfiri; Kalıtsal koproporfiri (HCP) , enzim koproporfirinojen oksidaz (CPOX) eksikliğiyle karakterizedir. AIP’ye benzer şekilde, davranışsal, çevresel veya hormonal değişikliklerle tetiklenmedikçe semptomlar ortaya çıkmayabilir. Hem erkekler hem de kadınlar eşit şekilde etkilenir, ancak kadınların semptomları yaşama olasılığı daha yüksektir. Semptomları;

  • Akut karın ağrısı
  • Kollarda ve bacaklarda ağrı veya uyuşma
  • Kusma
  • Yüksek tansiyon
  • Nöbetler

Alacalı porfiri; Semptomlar, cilt semptomları, nörolojik semptomlar veya her ikisi de dahil olmak üzere büyük ölçüde değişebilir. Kabarcıklı cilt dahil güneş hassasiyeti, Variegate porfirinin (VP) en yaygın cilt semptomudur. VP’nin akut atakları genellikle karın ağrısı ile başlar.

Konjenital eritropoietik porfiri; Konjenital eritropoietik porfiri (CEP) , üroporfirinojen III kosentaz enziminin (UROS) yetersiz işlevinden kaynaklanır. En yaygın semptom, cildin güneş ışığına ve bazı yapay ışık türlerine aşırı duyarlılığıdır. Kabarma ve lezyonlar genellikle maruziyetten kaynaklanabilir. YSÖP, dünya çapında bildirilmiş 200’den fazla vakayla çok nadir görülen bir hastalıktır.

Porphyria cutanea tarda; Güneş ışığına aşırı hassasiyet ve ciltte ağrılı, kabarcıklı lezyonlarla ilişkilidir. PCT çoğunlukla edinilmiş bir hastalıktır, ancak bazı kişilerde PCT’nin gelişimine katkıda bulunan üroporfirinojen dekarboksilaz (UROD) enziminde genetik bir eksiklik vardır. Hem erkekler hem de kadınlar etkilenebilir, ancak PCT en çok 30 yaşın üzerindeki kadınlarda görülür.

Hepatoerythropoietic porfiri; Hepatoerythropoietic porfiri (HEP), ailesel porfiri vutanea tardanın (f-PCT) otozomal resesif formudur ve benzer semptomlarla kendini gösterir. Cildin ışığa duyarlılığı sıklıkla, bazen sakatlanma veya parmakların veya yüz özelliklerinin kaybolmasıyla birlikte şiddetli kabarcıklara neden olur.

Deri semptomları genellikle bebeklik döneminde başlar. İnsanlar ayrıca saç büyümesi (hipertrikoz), kahverengi veya kırmızı renkli dişler (eritrodonti) ve kırmızı veya mor renkli idrar yaşayabilir. HEP çok nadirdir ve dünya çapında sadece yaklaşık 40 vaka bildirilmiştir.

Eritropoietik protoporfiri; Eritropoietik protoporfiri (EPP), cildin ışığa aşırı duyarlılığına neden olan kalıtsal bir metabolik bozukluktur. Maruz kaldıktan sonra cilt genellikle kaşıntılı ve kırmızı hale gelir ve yanma hissi oluşabilir. Başlangıç ​​genellikle bebeklik döneminde başlar ve çocuklarda en sık görülen porfiridir. Hem erkekler hem de kadınlar EPP semptomları yaşayabilse de, genellikle erkeklerde daha yaygındır.

Semptomları;

Belirtiler porfirinin türüne bağlıdır. Tüm tiplerde şiddetli karın ağrısı ve ayrıca kırmızımsı kahverengi renkli idrar vardır. Bu, porfirinlerin birikmesinden kaynaklanır.

Karaciğer hastalığı ile ilişkili semptomlar;

  • Uzuv ağrısı
  • Nöropati
  • Hipertansiyon
  • Taşikardi (hızlı kalp atış hızı)
  • Elektrolit dengesizliği

Eritropoietik hastalıkla ilişkili semptomlar şunları içerir:

  • Işığa aşırı cilt hassasiyeti
  • Anemi (vücut yeterince yeni kırmızı kan hücresi üretmediğinde)
  • Cilt pigmentasyonundaki değişiklikler
  • Güneşe maruz kalmayla ilgili düzensiz davranış

Teşhisi;

Birçok test bu durumu teşhis etmeye yardımcı olabilir. Fiziksel sorunları arayan testler şunlardır;

  • Bilgisayarlı tomografi (CT) taraması
  • Göğüs röntgeni
  • Ekokardiyogram (EKG)

Kan problemleri için yapılan testler şunlardır;

  • Floresan için idrar testi
  • Porfobilinojen (PBG) idrar testi
  • Tam kan sayımı (CBC)

Komplikasyonları;

  • Koma
  • Safra taşları
  • Felç
  • Solunum yetmezliği
  • Karaciğer hastalığı ve yetmezliği
  • Cilt izi

Tedavisi;

Porfirinin tedavisi yok. Tedavi semptomları yönetmeye odaklanır.  Karaciğer hastalığına yönelik tedaviler;

  • Kan basıncını yönetmek için atenolol gibi beta blokerleri
  • İyileşmeye yardımcı olmak için yüksek karbonhidratlı beslenme
  • Ağrı tedavisi için opioidler
  • Atakları kısaltmak için hematin
  • Givosiran gibi gen terapileri

Eritropoietik hastalık tedavileri;

  • Anemi için demir takviyeleri
  • Kan nakilleri
  • Kemik iliği nakli

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

Paronişi (Dolama) nedir? Nedenleri, Belirtileri, Tedavisi

Paronişi (Dolama), el ve ayak tırnaklarınızın etrafındaki deri enfeksiyonudur. Bakteriler veya Candida adı verilen bir tür maya bu enfeksiyona neden olur. Bakteriler ve maya tek bir enfeksiyonda da birleşebilirler. Enfeksiyonun nedenine bağlı olarak, Paronişi (Dolama) yavaşça ortaya çıkabilir ve haftalarca sürebilir veya aniden ortaya çıkabilir ve yalnızca bir veya iki gün sürebilir.

Paronişi (Dolama) semptomlarının fark edilmesi kolaydır ve genellikle cildinize ve tırnaklarınıza çok az zarar vererek veya hiç zarar vermeden kolayca ve başarılı bir şekilde tedavi edilebilir. Enfeksiyonunuz şiddetli hale gelebilir ve hatta tedavi edilmezse tırnağınızın kısmen veya tamamen kaybetmenize neden olabilir.

Türleri;

Dolamanın, akut, kronik ve herpetik olmak üzere üç farklı çeşidi bulunur. Hastalığın tedavisi, hastalığın türüne göre uygulanır. Bu yüzden kişide hangi dolama türünün bulunduğunun iyi anlaşılması son derece önemlidir.

  • Akut dolama; Akut paronişi olarak da bilinen akut dolamaya nadiren bazı mantar ve virüsler sebep olsa da en sık görülen neden staphylococcus aureus bakterisidir. Akut dolamanın sebepleri arasında tırnak yeme, parmak emme ve tırnak kenarları ile oynama yaygındır. Özellikle çocuklarda ağız florasından ya da farklı bir deyişle ağız salgısından kaynaklanan akut dolama, tırnak çevresinde hızlı bir şekilde gelişir. Genellikle tek bir tırnakta görülen akut paronişi ağrı, şişlik ve parmakta gerginlik hissi ile başlar. Tedavi edilmediğinde apse oluşur ve apse, tırnak yatağında birikebilir. Akut dolamanın erken dönemde fark edilmesi, tedavinin kısa sürmesinde oldukça etkilidir. Erken dönemde fark edildiğinde günde birkaç kez ılık su ile yapılan kompres ve uygun antibiyotikli krem kullanımı, dolamanın hızla iyileşmesini sağlar. Ancak apse gelişimi varsa içinin boşaltılması gerekebilir. Bu durumda lokal anestezi altında cilt yüzeyi kesilerek apse boşaltılır.

  • Kronik dolama; Apse gelişimi akut dolamaya göre daha nadir olsa da kronik dolamada da tırnak çevresindeki dokunun şiş, kızarık ve gergin olması, son derece yaygın olarak görülür. Atak zamanlarında, nemli ortamlarda ve su ile temas edildiğinde belirtilerde artış gözlenir. Tedavi edilmediğinde, zaman içinde tırnakların şekli ve rengi bozulur. Tırnak kalınlaşır, rengi koyulaşır ve tırnak yüzeyinde enine çizgiler oluşur. Genellikle alkali kimyasallarla uzun süre temas eden kişilerde görülen kronik dolama, bağışıklık sistemi zayıf kişilerde de sıkça görülür. Sistemik antibiyotiklerin yanı sıra cerrahi girişim ile kronik paronişi dokusu alınabilir.
  • Herpetik dolama; Herpes simpleks virüsü (HSV) tip 1 ve tip 2 türlerinin neden olduğu herpetik dolama, çocukluk çağında görülen, nadir bir cilt hastalığıdır. Deri yüzeyinde yer alan yara ya da çatlaktan içeri giren virüs, herpetik dolamaya yol açar. Sıklıkla el ve nadiren ayak parmaklarının etkilendiği hastalıkta, parmakların uç bölgelerinde ağrı, kaşıntı ve pürüzlü cilt görüntüsü vardır. İlerleyen zamanlarda şişlik oluşumu ve kızarıklığın artması gözlenebilir. Tedavisinde genellikle antiviral ilaçlar kullanılır. Bulaşıcılık riski çok yüksek olduğundan herpetik dolama hastaları ile tensel temastan kaçınılmalı ve koruyucu önlem alınmalıdır. Bağışıklık sistemi zayıf kişilerin ve özellikle çocukların bu hastalarla temas etmemesi son derece önemlidir.

Belirtileri;

  • Enfekte olan parmak sonunda zonklama ağrısı
  • Başparmak veya işaret parmak dolamadan en çok etkilenen parmaklardır
  • Enflamasyon
  • Kızarıklık görünümü
  • Şişkinlik gelişimi
  • Etkilenen bölgede ağrı ve hassasiyet yaşanabilir
  • Enfeksiyon yaygınlaştıkça ciltte kızarıklık gelişir ve genellikle ısınır
  • Yorgunluk
  • Ağrılar ve kas ağrıları
  • Enfekte bölgede cildin parlak, gergin ve sıkı görünümü
  • Genel hastalık hissi
  • Titreme
  • Anormal terleme

Tedavisi;

Dolama tedavisi, dolama hastalığının türüne göre farklı şekillerde yapılır. Farklı bir deyişle, mantar, bakteri ve virüslerin yol açtığı hastalığın tedavisi, enfeksiyona yol açan etkene göre şekillenir. Ancak etkenden bağımsız olarak başlangıç dönemindeki tüm dolama türlerinde;

  • Bölgeye ılık kompres yapılması önerilir
  • Dolama hastalığından etkilenen parmağın, kalp seviyesinin üstünde tutulması da tüm dolama türlerinin tedavisinde etkilidir. Bu hareket ile parmağa giden kan akışının yavaşlatılması hedeflenir. Böylece dolamaya bağlı olarak gelişen şişlik azalır ve tedavi hızlanır
  • Dolama hastalığının tedavisini destekleyen bu eylemler tek başına hastalığın iyileşmesini sağlamaz. Dolayısıyla hekimin reçete ettiği ilaçları doğru şekilde kullanmak son derece önemlidir
  • Apse oluşumu görülen vakalarda drenaj yapılması gerekebilir. Drenaj işlemi, lokal anestezi altında cilt yüzeyine kesi yapılarak, içerideki sıvının boşaltılması olarak açıklanabilir
  • Tedavi sırasında alkol ve sigara gibi ürünlerin tüketilmesi, tedavi sürecinin uzamasına neden olabilir

Nasıl önlenebilir?

Paronişi önlemek için iyi hijyen önemlidir. Bakterilerin tırnaklarınız ve cildiniz arasına girmesini önlemek için ellerinizi ve ayaklarınızı temiz tutun. Isırma, yolma, manikür veya pedikürlerin neden olduğu travmadan kaçınmak da akut enfeksiyonları önlemenize yardımcı olabilir. Kronik bir enfeksiyonu önlemek için suya ve ıslak ortamlara aşırı maruz kalmaktan kaçınmalı, ellerinizi ve ayaklarınızı olabildiğince kuru tutmalısınız.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

Parkinson nedir? Nedenleri, Belirtileri, Tedavisi

İlerleyici nörolojik bir hastalık olan Parkinson, hareketlerde yavaşlama, istirahat halinde ellerde ve daha nadiren ayaklarda titreme, kaslarda sertlik ve denge bozukluğuyla ile gelişen bir hastalıktır. Hastalık, genelde 50 yaşın üzerinde başlar ve görülme sıklığı yaşa paralel olarak atar.

Vücudun düzgün ve koordineli kas hareketleri, beyindeki dopamin adı verilen bir madde ile mümkündür. Dopamin , beynin “substantia nigra” adı verilen bölümünde üretilir. Parkinson’da, substantia nigra’nın hücreleri ölmeye başlar. Bu olduğunda, dopamin seviyeleri azalır. Yüzde 60 ila 80 oranında düştüklerinde, Parkinson semptomları ortaya çıkmaya başlar.

Belirtileri;

İlk belirtileri;

  • Koku alma yeteneğinde azalma (anosmi)
  • Kabızlık
  • Küçük, sıkışık el yazısı
  • Ses değişiklikleri
  • Eğik duruş

Ana belirtiler;

  • Titreme (istirahatte meydana gelen titreme)
  • Yavaş hareketler
  • Kolların, bacakların ve gövdenin sertliği
  • Denge sorunu

İkincil belirtiler:

  • Boş yüz ifadesi
  • Yürürken takılma eğilimi
  • Boğuk, düşük hacimli konuşma
  • Göz kırpma ve yutma azaldısorunu
  • Yürürken kol sallanmasının azalması

Diğer belirtiler;

  • Seboreik dermatit olarak bilinen cildin yağlı kısımlarında pul pul beyaz veya sarı pullar
  • Ciddi bir cilt kanseri türü olan melanom riskinde artış
  • Uyku sırasında canlı rüyalar, konuşma ve hareket dahil uyku bozuklukları
  • Depresyon
  • Kaygı
  • Halüsinasyonlar
  • Psikoz
  • Dikkat ve hafıza ile ilgili sorunlar
  • Görsel-mekansal ilişkilerde zorluk

Nedenleri;

Parkinson hastalığının kesin nedeni bilinmemektedir. Hem genetik hem de çevresel bileşenlere sahip olabilir. Bazı bilim adamları, virüslerin Parkinson’u da tetikleyebileceğini düşünüyor. Dopamini düzenleyen bir madde olan düşük dopamin ve norepinefrin seviyeleri, Parkinson ile ilişkilendirilmiştir.

Lewy cisimcikleri adı verilen anormal proteinler, Parkinson hastalarının beyinlerinde de bulundu. Bilim adamları, Lewy cisimlerinin Parkinson’un gelişiminde oynadığı rolü bilmiyorlar. Bilinen bir neden olmasa da, araştırmalar durumu geliştirme olasılığı daha yüksek olan insan gruplarını belirledi. Bunlar;

  • Cinsiyet; Erkeklerin Parkinson’a yakalanma olasılığı kadınlardan bir buçuk kat daha fazladır
  • Irk; Beyazların Parkinson’a yakalanma olasılığı Afrikalı Amerikalılardan veya Asyalılardan daha yüksektir
  • Yaş; Parkinson genellikle 50 ile 60 yaşları arasında görülür. Vakaların yüzde 5-10’unda yalnızca 40 yaşından önce ortaya çıkar
  • Aile öyküsü; Parkinson hastalığı olan yakın aile üyeleri olan kişilerin de Parkinson hastalığına yakalanma olasılığı daha yüksektir
  • Toksinler; Belirli toksinlere maruz kalma Parkinson hastalığı riskini artırabilir
  • Kafa travması; Kafa travması yaşayan kişilerin Parkinson hastalığına yakalanma olasılığı daha yüksektir

Parkinson hastalığı aşamaları;

Parkinson hastalığı ilerleyici bir hastalıktır. Bu, durumun semptomlarının tipik olarak zamanla kötüleştiği anlamına gelir. Birçok doktor, aşamalarını sınıflandırmak için Hoehn ve Yahr ölçeğini kullanır. Bu ölçek, semptomları beş aşamaya ayırır ve sağlık hizmeti sağlayıcılarının hastalık belirti ve semptomlarının ne kadar ilerlemiş olduğunu bilmelerine yardımcı olur.

1. aşama; Parkinson en hafif formdur. O kadar hafif ki, aslında farkedilebilir semptomlar yaşamayabilirsiniz. Henüz günlük yaşamınıza ve görevlerinize müdahale etmeyebilirler. Belirtileriniz varsa, vücudunuzun bir tarafına izole edilmiş olabilirler.

2. aşama; 1. aşamadan 2. aşamaya ilerleme aylar hatta yıllar alabilir. Her kişinin deneyimi farklı olacaktır. Bu orta aşamada, aşağıdaki gibi belirtilerle karşılaşabilirsiniz;

  • Kas sertliği
  • Titreme
  • Yüz ifadelerindeki değişiklikler

Kas sertliği, günlük görevleri karmaşık hale getirebilir ve bunları tamamlamanızın ne kadar sürdüğünü uzatabilir. Ancak, bu aşamada denge problemleri yaşama ihtimaliniz düşüktür. Belirtiler vücudun her iki tarafında da görünebilir. Duruş, yürüyüş ve yüz ifadelerindeki değişiklikler daha belirgin olabilir.

3. aşama; Bu orta aşamada semptomlar bir dönüm noktasına ulaşır. Yeni belirtiler yaşama olasılığınız düşük olsa da, belirtiler daha belirgin olabilirler. Ayrıca günlük yaşamınızın tümünde hissetmeye başlarsınız. Hareketler gözle görülür şekilde yavaşlar ve bu da faaliyetleri yavaşlatır. Denge sorunları da daha önemli hale geldiğinden düşmeler daha yaygındır. Ancak 3. aşama Parkinson hastaları genellikle bağımsızlıklarını koruyabilir ve fazla yardım almadan faaliyetlerini tamamlayabilirler.

4. aşama; 3. aşamadan 4. aşamaya ilerleme, önemli değişiklikleri beraberinde getirir. Bu noktada, yürüteç veya yardımcı cihaz olmadan ayakta durmada büyük zorluk yaşayacaksınız. Reaksiyonlar ve kas hareketleri de önemli ölçüde yavaşlar. Yalnız yaşamak güvensiz, muhtemelen tehlikeli olabilir.

5. aşama; Bu en ileri aşamada, şiddetli semptomlar günün her saati yardımı bir gereklilik haline getirir. İmkansız değilse ayakta durmak zor olacak. Bir tekerlekli sandalye muhtemelen gerekli olacaktır. Ayrıca, bu aşamada Parkinson hastaları kafa karışıklığı, sanrılar ve halüsinasyonlar yaşayabilir. Hastalığın bu komplikasyonları daha sonraki aşamalarda başlayabilir.

Bu, en yaygın Parkinson hastalığı evreleme sistemidir, ancak bazen Parkinson için alternatif evreleme sistemleri kullanılmaktadır .

Teşhisi;

Parkinson’u teşhis etmek için özel bir test yok. Teşhis sağlık geçmişine, fiziksel ve nörolojik muayeneye ve ayrıca belirti ve semptomların gözden geçirilmesine dayanılarak yapılır. CAT taraması veya MR gibi görüntüleme testleri, diğer koşulları dışlamak için kullanılabilir. Bir dopamin taşıyıcı (DAT) taraması da kullanılabilir. Bu testler Parkinson’u doğrulamasa da, diğer durumların dışlanmasına yardımcı olabilir ve doktorun teşhisini destekleyebilir.

Tedavisi;

Parkinson tedavisi, yaşam tarzı değişiklikleri, ilaçlar ve terapilerin bir kombinasyonuna dayanır. Yeterli dinlenme, egzersiz ve dengeli beslenme önemlidir. Konuşma terapisi, mesleki terapi ve fizik tedavi de iletişimi ve kişisel bakımı iyileştirmeye yardımcı olabilir.

Hemen hemen tüm durumlarda, hastalıkla ilişkili çeşitli fiziksel ve zihinsel sağlık semptomlarının kontrolüne yardımcı olmak için ilaç kullanımı gerekecektir. Parkinson’u tedavi etmek için bir dizi farklı ilaç kullanılabilir.

Levodopa; Levodopa, Parkinson için en yaygın tedavi yöntemidir. Dopaminin yenilenmesine yardımcı olur. Vakaların yaklaşık yüzde 75’i levodopaya yanıt verir, ancak tüm semptomlar düzelmez. Levodopa genellikle karbidopa ile birlikte verilir. Carbidopa levodopanın parçalanmasını geciktirir ve bu da levodopanın kan-beyin bariyerinde varlığını artırır.

Dopamin agonistleri; Dopamin agonistleri, beyindeki dopaminin etkisini taklit edebilir. Levodopadan daha az etkilidirler, ancak levodopa daha az etkili olduğunda köprü ilaçları olarak yararlı olabilirler. Bu sınıftaki ilaçlar arasında bromokriptin, pramipeksol ve ropinirol bulunur.

Antikolinerjikler; Antikolinerjikler, parasempatik sinir sistemini bloke etmek için kullanılır. Sertlik konusunda yardımcı olabilirler.

Benztropin (Cogentin) ve trihexyphenidyl; Parkinson’u tedavi etmek için kullanılan antikolinerjiklerdir.

Amantadin (Simetrel); Amantadin (Symmetrel), karbidopa-levodopa ile birlikte kullanılabilir. Glutamat bloke eden bir ilaçtır (NMDA). Levodopanın bir yan etkisi olabilecek istemsiz hareketler (diskinezi) için kısa süreli rahatlama sağlar.

COMT inhibitörleri; Katekol O-metiltransferaz (COMT) inhibitörleri, levodopanın etkisini uzatır. Entacapone (Comtan) ve tolcapone (Tasmar) COMT inhibitörlerinin örnekleridir.

MAO B inhibitörleri; MAO B inhibitörleri, monoamin oksidaz B enzimini inhibe eder. Bu enzim beyindeki dopamini parçalar. Selegilin (Eldepryl) ve rasagilin (Azilect), MAO B inhibitörlerinin örnekleridir. MAO B inhibitörleri ile başka herhangi bir ilaç almadan önce doktorunuzla konuşun. Aşağıdakiler dahil birçok ilaçla etkileşime girebilirler:

  • Antidepresanlar
  • Siprofloksasin
  • Sarı kantaron
  • Bazı narkotikler

Zamanla Parkinson ilaçlarının etkinliği azalabilir. Parkinson hastalığının son evresinde, bazı ilaçların yan etkileri faydalarından daha ağır basabilir. Bununla birlikte, yine de semptomların yeterli kontrolünü sağlayabilirler.

Parkinson ameliyatı;

Cerrahi müdahaleler ilaç, tedavi ve yaşam tarzı değişikliklerine yanıt vermeyen kişiler için ayrılmıştır. Parkinson’u tedavi etmek için iki ana ameliyat kullanılır:

Derin beyin uyarımı; Derin beyin stimülasyonu (DBS) sırasında, cerrahlar elektrotları beynin belirli bölgelerine yerleştirir. Elektrotlara bağlı bir jeneratör, semptomları azaltmaya yardımcı olmak için darbeler gönderir.

Pompa ile verilen tedavi; Pompa, levodopa ve karbidopa kombinasyonunu sağlar. Pompayı kullanmak için doktorunuzun, pompayı ince bağırsağa yakın bir yere yerleştirmek için cerrahi bir prosedür gerçekleştirmesi gerekecektir.

Parkinson prognozu;

Parkinson hastalığından kaynaklanan komplikasyonlar, yaşam kalitesini ve prognozu büyük ölçüde azaltabilir. Örneğin, Parkinson hastaları tehlikeli düşmelerin yanı sıra akciğerlerde ve bacaklarda kan pıhtıları yaşayabilir. Bu komplikasyonlar ölümcül olabilir. Doğru tedavi, prognozunuzu iyileştirir.

Parkinson hastalığının ilerlemesini yavaşlatmak mümkün olmayabilir, ancak mümkün olduğunca uzun süre daha iyi bir yaşam kalitesine sahip olmak için engellerin ve komplikasyonların üstesinden gelmeye çalışabilirsiniz.

Parkinson önleme;

Doktorlar ve araştırmacılar Parkinson’a neyin sebep olduğunu anlamıyor. Ayrıca neden her kişide farklı ilerlediğinden emin değiller. Bu yüzden hastalığı nasıl önleyebileceğiniz belli değil. Araştırmacılar her yıl Parkinson’un neden ortaya çıktığını ve bunu önlemek için neler yapılabileceğini araştırıyor.

Ailenizde Parkinson hastalığı varsa, genetik test yapmayı düşünebilirsiniz. Ancak, bu gen mutasyonlarına sahip olmanın, hastalığı kesinlikle geliştireceğiniz anlamına gelmediğini bilmek önemlidir.

Parkinson kalıtımı;

Araştırmacılar, Parkinson hastası olup olmamanızda hem genlerinizin hem de çevrenin rol oynayabileceğine inanıyor. Ancak etkilerinin ne kadar büyük olabileceği bilinmemektedir. Çoğu vaka, belirgin bir aile öyküsü olmayan kişilerde ortaya çıkar.

Kalıtsal Parkinson vakaları nadirdir. Ebeveynlerin bir çocuğa Parkinson bulaştırması nadirdir.

Ulusal Sağlık Enstitüleri’ne göre, Parkinson hastalarının yalnızca yüzde 15’inin aile öyküsü var. Parkinson geliştirme riskinizi başka hangi genetik faktörlerin etkileyebileceğini görün.

Parkinson demansı;

Parkinson demansı, Parkinson hastalığının bir komplikasyonudur. İnsanların muhakeme, düşünme ve problem çözmede zorluklar geliştirmesine neden olur. Parkinson hastalarının yüzde 50 ila 80’i bir dereceye kadar bunama yaşar. Parkinson demansının belirtileri;

  • Depresyon
  • Uyku bozuklukları
  • Sanrılar
  • Bilinç bulanıklığı, konfüzyon
  • Halüsinasyonlar
  • Ruh hali
  • Konuşma bozukluğu
  • İştahta değişiklikler
  • Enerji seviyesindeki değişiklikler

Bazı kişilerin Parkinson hastalığı demansı geliştirme olasılığı daha yüksektir.

  • Cinsiyet; Erkeklerin geliştirme olasılığı daha yüksektir
  • Yaş; Yaşlandıkça risk artar
  • Mevcut bilişsel bozukluk; Parkinson tanısından önce hafıza ve ruh hali sorunları yaşadıysanız, bunama riskiniz daha yüksek olabilir
  • Şiddetli Parkinson semptomları; Sert kaslar ve yürüme güçlüğü gibi şiddetli motor bozukluklarınız varsa, Parkinson hastalığı demansı için daha fazla risk altında olabilirsiniz

Şu anda Parkinson hastalığı demansının tedavisi yoktur. Bunun yerine, doktor diğer semptomları tedavi etmeye odaklanacaktır.

Parkinson egzersizleri;

Parkinson genellikle günlük aktivitelerde sorunlara neden olur. Ancak çok basit egzersizler ve esnemeler hareket etmenize ve daha güvenli yürümenize yardımcı olabilir.

Yürümeyi geliştirmek için;

  • Dikkatli yürüyün
  • Kendinize hız verin – çok hızlı hareket etmemeye çalışın
  • Önce topuğunun yere değmesine izin verin
  • Duruşunuzu kontrol edin ve dik durun

Düşmemek için;

  • Geriye doğru yürümeyin
  • Yürürken bir şeyler taşımamaya çalışın
  • Eğilmekten ve uzanmaktan kaçınmaya çalışın
  • Geri dönmek için bir U dönüşü yapın. Ayağınızın üzerinde dönmeyin
  • Evinizdeki takılma tehlikelerini ortadan kaldırın

Giyinirken;

  • Hazırlanmak için kendinize bolca zaman tanıyın. Acele etmekten kaçının
  • Giymesi ve çıkarması kolay giysiler seçin
  • Düğmeler yerine Velcro’lu öğeleri kullanmayı deneyin
  • Elastik belli pantolon ve etek giymeyi deneyin. Bunlar düğme ve fermuarlardan daha kolay olabilir

Parkinson beslenmesi;

Parkinson teşhisi konan kişiler için beslenme, günlük yaşamda önemli bir rol oynayabilir. İlerlemeyi tedavi etmeyecek veya engellemeyecek olsa da, sağlıklı bir beslenmenin bazı önemli etkileri olabilir.

Parkinson, beyindeki dopamin seviyelerinin azalmasının bir sonucudur. Hormon düzeylerini yiyeceklerle doğal olarak artırabilirsiniz. Aynı şekilde, belirli besin maddelerine odaklanan sağlıklı bir diyet, bazı semptomları azaltabilir ve hastalığın ilerlemesini önleyebilir.

  • Antioksidanlar; Bu maddelerden yüksek gıdalar, oksidatif stresi ve beyne verilen zararı önlemeye yardımcı olabilir. Antioksidan açısından zengin yiyecekler arasında fındık, çilek ve patlıcangiller bulunur
  • Bakla; Bazı Parkinson ilaçlarında kullanılanla aynı içerik olan levodopa içerir
  • Omega-3’ler; Somon, istiridye, keten tohumu ve bazı fasulyelerde bulunan bu kalp ve beyin sağlığı açısından sağlıklı yağlar beyninizi hasardan korumaya yardımcı olabilir

Bu yararlı yiyeceklerden daha fazlasını yemenin yanı sıra, süt ürünleri ve doymuş yağlardan da kaçınmak isteyebilirsiniz. Bu yiyecek grupları Parkinson riskinizi artırabilir veya ilerlemenizi hızlandırabilir.

Parkinson ve dopamin;

Parkinson hastalığı, nörodejeneratif bir hastalıktır. Beyindeki dopamin üreten nöronları (dopaminerjik) etkiler. Dopamin, beyin kimyasalı ve nörotransmiterdir. Beynin etrafına ve vücuda elektrik sinyalleri göndermeye yardımcı olur.

Hastalık, bu hücrelerin dopamin yapmasını engeller ve beynin dopamini ne kadar iyi kullanabileceğini bozabilir. Zamanla hücreler tamamen ölecek. Dopamin düşüş sıklıkla yavaş yavaş. Bu nedenle semptomlar ilerler veya yavaş yavaş kötüleşir. Parkinson ilaçlarının çoğu dopaminerjik ilaçlardır. Dopamin seviyesini artırmayı veya beyinde daha etkili hale getirmeyi amaçlarlar.

Parkinson’s vs MS;

İlk bakışta, Parkinson hastalığı ve multipl skleroz (MS) çok benzer görünebilir. Her ikisi de merkezi sinir sistemini etkiler ve birçok benzer semptom üretebilirler. Bunlar;

  • Titreme
  • Konuşma bozukluğu
  • Zayıf denge ve istikrarsızlık
  • Hareket ve yürüyüşte değişiklikler
  • Kas zayıflığı veya kas koordinasyonu kaybı

Temel farklılıklar;

  • Sebep olmak; MS bir otoimmün bozukluktur. Parkinson, beyindeki dopamin seviyelerinin azalmasının bir sonucudur
  • Yaş; MS öncelikle genç bireyleri etkiler. Ortalama tanı yaşı 20 ile 50 arasındadır. Parkinson, 60 yaşın üzerindeki kişilerde daha yaygındır

Belirtileri;

MS hastaları baş ağrısı, işitme kaybı, ağrı ve çift görme gibi sorunlar yaşarlar. Parkinson, sonuçta kas sertliğine ve yürüme zorluğuna, zayıf duruşa, kas kontrolünün kaybına, halüsinasyonlara ve demansa neden olabilir.

Olağandışı semptomlar gösteriyorsanız, doktorunuz tanı koyarken bu iki durumu da dikkate alabilir. Görüntüleme testleri ve kan testleri iki durumu ayırt etmeye yardımcı olabilir.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

Parestezi nedir? Nedenleri, Belirtileri, Tedavisi

Görünürde bir neden olmadan uyuşma veya kaşıntı yaşadıysanız, parestezi yaşamış olabilirsiniz. Hemen hemen herkes ara sıra parestezi yaşar. İnsanların bu tanıdık karıncalanma hissine kapıldıkları en yaygın zamanlardan biri uykudur. Bu his genellikle, yanlışlıkla bir sinire baskı uyguladığınız için oluşur.

Etkilenen sinirdeki baskıyı kaldırmak için pozisyonunuzu değiştirdiğinizde çözülür. Bu tip parestezi geçicidir ve genellikle tedavi olmaksızın düzelir. Parestezi devam ederse, tedavi gerektiren altta yatan bir tıbbi bozukluğunuz olabilir.

Belirtileri;

Parestezi vücudun herhangi bir bölümünü etkileyebilir, ancak genellikle şunları etkiler:

  • Eller
  • Bacaklar
  • Ayak

Geçici veya kronik olabilir.

  • Uyuşma
  • Zayıflık
  • Karıncalanma
  • Soğuk hissi

Kronik parestezi, bıçak gibi bir ağrıya neden olabilir. Bu, etkilenen uzuvda sakarlığa yol açabilir. Bacaklarınızda ve ayaklarınızda parestezi meydana geldiğinde yürümeyi zorlaştırabilir.

Yaşam kalitenizi devam ettiren veya etkileyen parestezi semptomlarınız varsa doktorunuza görünün. Tedaviye ihtiyaç duyan altta yatan bir tıbbi rahatsızlığınız olduğuna dair bir işaret olabilir.

Nedenleri;

Parestezinin nedenini belirlemek her zaman mümkün değildir. Geçici parestezi genellikle bir sinir üzerindeki baskı veya kısa süreli zayıf dolaşımdan kaynaklanır. Bu, elinizde uyuduğunuzda veya bacak bacak üstüne atarak çok uzun süre oturduğunuzda olabilir. Kronik parestezi, sinir hasarının bir işareti olabilir. İki tür sinir hasarı, radikülopati ve nöropatidir.

Radikülopati; Radikülopati, sinir köklerinin sıkıştığı, tahriş olduğu veya iltihaplandığı bir durumdur. Bu, aşağıdakilere sahip olduğunuzda meydana gelebilir:

  • Sinire baskı yapan fıtıklaşmış bir disk
  • Siniri omuriliğinizden ekstremitenize ileten kanalın daralması
  • Omurilikten çıkarken siniri sıkıştıran herhangi bir kitle

Belinizi etkileyen radikülopatiye lomber radikülopati denir. Lomber radikülopati bacağınızda veya ayağınızda paresteziye neden olabilir. Daha şiddetli vakalarda siyatik sinirin sıkışması meydana gelebilir ve bacaklarınızda güçsüzlüğe neden olabilir. Siyatik sinir, omuriliğinizin alt kısmında başlayan büyük bir sinirdir.

Servikal radikülopati, kollarınıza his ve güç sağlayan sinirleri içerir. Servikal radikülopatiniz varsa, yaşayabilirsiniz:

  • Kronik boyun ağrısı
  • Üst ekstremite parestezi
  • Kol zayıflığı
  • El zayıflığı

Nöropati; Nöropati, kronik sinir hasarına bağlı olarak ortaya çıkar. Nöropatinin en yaygın nedeni hiperglisemi veya yüksek kan şekeridir. Diğer olası nöropati nedenleri;

  • Travma
  • Tekrarlayan hareket yaralanmaları
  • Romatoid artrit gibi otoimmün hastalıklar
  • MS gibi nörolojik hastalıklar
  • Böbrek hastalıkları
  • Karaciğer hastalıkları
  • İnme
  • Beyindeki veya sinirlere yakın tümörler
  • Kemik iliği veya bağ dokusu bozuklukları
  • Hipotiroidizm
  • B-1, B-6, B-12, E vitamini veya niasin eksiklikleri
  • Çok fazla D vitamini almak
  • Lyme hastalığı, zona veya HIV gibi enfeksiyonlar
  • Lemoterapi ilaçları gibi belirli ilaçlar
  • Kimyasallar veya ağır metaller gibi toksik maddelere maruz kalma

Sinir hasarı sonunda kalıcı uyuşukluğa veya felce neden olabilir.

Parestezi için kimler risk altındadır?

Herkes geçici parestezi yaşayabilir. Radikülopati riskiniz yaşla birlikte artar. Aşağıdaki durumlarda da buna daha yatkın olabilirsiniz;

  • Yazma, enstrüman çalma veya tenis gibi bir spor yapma gibi sinirlerinizi tekrar tekrar sıkıştıran tekrarlayan hareketler
  • Zayıf beslenenler
  • Tip 1 veya 2 diyabeti olanlar
  • Otoimmün bir rahatsızlığa sahip olanlar
  • MS gibi nörolojik bir rahatsızlığı olanlar

Teşhisi;

Belirgin bir nedeni olmayan kalıcı paresteziniz varsa doktorunuza görünün. Tıbbi geçmişinizi vermeye hazır olun. Tekrarlayan hareketleri içeren katıldığınız tüm faaliyetlerden bahsedin. Ayrıca aldığınız reçetesiz veya reçeteli ilaçları da listelemelisiniz.

Doktorunuz, tanı koymalarına yardımcı olmak için bilinen sağlık koşullarınızı değerlendirecektir. Örneğin şeker hastalığınız varsa, doktorunuz sinir hasarı veya nöropatiniz olup olmadığını belirlemek isteyecektir.

Doktorunuz muhtemelen tam bir fizik muayene yapacaktır. Bu muhtemelen bir nörolojik muayeneyi de içerecektir. Kan testi ve spinal musluk gibi diğer laboratuar testleri, bazı hastalıkları ekarte etmelerine yardımcı olabilir.

Doktorunuz boynunuzda veya omurganızda bir sorun olduğundan şüphelenirse, X ışınları, BT taramaları veya MRI taramaları gibi görüntüleme testleri önerebilir. Sonuçlara bağlı olarak, sizi bir nörolog, ortopedist veya endokrinolog gibi bir uzmana yönlendirebilirler.

Tedavisi;

Tedavi, parestezinizin nedenine bağlıdır. Bazı durumlarda sebebi ortadan kaldırarak durumunuzu tedavi etmek mümkün olabilir. Örneğin, tekrarlayan bir hareket yaralanmanız varsa, birkaç yaşam tarzı ayarlaması veya fizik tedavi sorunu çözebilir.

Paresteziniz altta yatan bir hastalıktan kaynaklanıyorsa, bu hastalık için tedavi almak potansiyel olarak parestezi semptomlarını hafifletebilir. Kişisel koşullarınız semptomlarınızın iyileşip iyileşmeyeceğini belirleyecektir.

Paresteziyi nasıl önleyebilirsiniz?

Parestezi her zaman önlenemez. Örneğin, kollarınızda uykuya dalma eğilimindeyseniz, muhtemelen yardım edemezsiniz. Yine de parestezinin oluşumunu veya şiddetini azaltmak için adımlar atabilirsiniz. Örneğin, gece bilek ateli kullanmak, elinizin sinirlerinin sıkışmasını hafifletebilir ve gece yaşadığınız parestezi semptomlarının giderilmesine yardımcı olabilir.

Kronik paresteziyi önlemek için şu ipuçlarını izleyin:

  • Mümkünse tekrarlayan hareketlerden kaçının
  • Tekrarlayan hareketler yapmanız gerekiyorsa sık sık dinlenin
  • Uzun süre oturmanız gerekiyorsa, mümkün olduğunca sık kalkın ve hareket edin
  • Şeker hastalığınız veya başka bir kronik hastalığınız varsa, dikkatli izleme ve hastalık yönetimi, parestezi olma şansınızı azaltmaya yardımcı olacaktır

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

Parenteral beslenme nedir, nasıl uygulanır?

Parenteral beslenme (PN), iyi beslenme durumunu korumak için tüple beslenme formülü veya ağız yoluyla yeterince beslenemeyen hastalar için protein, karbonhidrat, yağ, mineraller ve elektrolitler, vitaminler ve diğer elementleri içeren intravenöz beslenme uygulamasıdır. 

Doğru beslenme hastanın iyileşmesinin önemli bir parçasıdır. Parenteral beslenme bazen Total Parenteral Nutrition (TPN) olarak adlandırılır. Genellikle aşağıdaki hastalıklara sahip kişilerde uygulanan bir beslenme şeklidir;

  • Crohn hastalığı
  • Kanser
  • Kısa bağırsak sendromu
  • İskemik bağırsak hastalığı

Bağırsaklarına düşük kan akışından kaynaklanan rahatsızlıklara sahip insanlara da yardımcı olabilir.

Parenteral beslenmenin yan etkileri nelerdir?

Parenteral beslenmenin en yaygın yan etkileri ağız yaraları, zayıf gece görüşü ve cilt değişiklikleridir. Bu koşullar ortadan kalkmazsa doktorunuzla konuşmalısınız.

Diğer daha az yaygın yan etkiler;

  • Kalp atışındaki değişiklikler
  • Bilinç bulanıklığı, konfüzyon
  • Konvülsiyonlar veya nöbetler
  • Nefes almada zorluk
  • Hızlı kilo alımı veya kilo kaybı
  • Yorgunluk
  • Ateş veya titreme
  • Artan idrara çıkma
  • Ürkek refleksler
  • Hafıza kaybı
  • Kas seğirmesi, halsizlik veya kramplar
  • Karın ağrısı
  • Ellerinizin, ayaklarınızın veya bacaklarınızın şişmesi
  • Susuzluk
  • Ellerinizde veya ayaklarınızda karıncalanm
  • Kusma

Bu belirtilerden herhangi birini yaşarsanız doktorunuzla konuşmalısınız…

Parenteral beslenmeye hazırlanma;

Vücudun ihtiyaçlarını karşılayacak tam beslenme için sağlık uzmanınızla konuşmanız gerekir. Sağlık uzmanınız bu ihtiyaçların karşılanması için uygun önerilerde bulunacak ve size ne yapmanız gerektiğini tarif edecektir.

Parenteral beslenme nasıl uygulanır?

Parenteral beslenme, ihtiyacınız olan besinleri içeren bir torbadan, bir iğne veya katetere takılı bir tüp aracılığıyla verilir.

TPN ile sağlık uzmanınız kateteri, kalbinize giden superior vena cava adı verilen büyük bir damara yerleştirir. Sağlık uzmanınız, intravenöz beslemeyi kolaylaştıran iğnesiz erişim portu gibi bir port da yerleştirebilir.

Geçici beslenme ihtiyaçları için doktorunuz PPN önerebilir. Bu tip intravenöz besleme, superior vena cava’nıza bağlanan bir merkezi hat yerine düzenli bir periferik intravenöz hat kullanır.

İntravenöz beslemeleri büyük olasılıkla evde kendiniz tamamlayacaksınız. Genellikle 10 ila 12 saat sürer ve bu prosedürü haftada beş ila yedi kez tekrar edeceksiniz.

Sağlık uzmanınız bu prosedür için ayrıntılı talimatlar sağlayacaktır. Genel olarak, besin torbalarınızda yüzen parçacıklar ve renk bozulması olup olmadığını kontrol etmeniz gerekir. Ardından tüpü torbaya yerleştirin ve tüpü, sağlık uzmanınız tarafından belirlenen şekilde intravenöz kateterinize veya portunuza takın.

Torbayı ve hortumu günün çoğunda veya tamamında yerinde bırakmanız gerekir. Daha sonra besin torbasını ve tüpü çıkarırsınız.

Parenteral beslenmenin riskleri nelerdir?

Parenteral beslenmenin en yaygın riski kateter enfeksiyonu geliştirmektir. Diğer riskler;

  • Kan pıhtıları
  • Karaciğer hastalığ
  • Kemik hastalığı

Bu riskleri en aza indirmek için temiz tüpler, iğnesiz erişim portları, kateterler ve diğer ekipmanların bakımı çok önemlidir.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın