Saç Derisi Enfeksiyonları: Nedenleri, Belirtileri Ve Tedavileri

Saç derisi enfeksiyonları, günlük hayatınızı ve öz saygınızı ciddi şekilde etkileyebilir. Bu enfeksiyonların tedavisi, yalnızca türlerini bilmeye değil, aynı zamanda tekrarlamalarını önlemeye de bağlı olabilir.

Haber Merkezi / Yağ bezleri ve saç kökleri açısından zengin olan saç derisi, bakımsız durumda olduğunda bakteriyel, fungal veya viral enfeksiyonları destekleyebilen özel bir yaşam alanı sunar. Zayıf bir bağışıklık sistemi, çevresel tahriş ediciler veya kötü hijyen, bu hoş olmayan enfeksiyonları edinme olasılığını daha da artırabilir.

Saç derisi enfeksiyonlarının nedenleri:

Mantar enfeksiyonları: Tinea capitise (saçlı deri mantarı) neden olan dermatofit mantarlar sıcak ve nemli ortamlarda gelişir. Mantar enfeksiyonları, enfekte kişilerle veya havlu, şapka, saç fırçası gibi kirli nesnelerle doğrudan temas yoluyla yayılır. Saçtaki keratini yiyen mantarlar nedeniyle saç dökülmesi, kaşıntı ve pullu lekeler gibi belirtiler ortaya çıkar.

Bakteriyel enfeksiyonlar: Yaygın bakteriler arasında Staphylococcus ve Streptococcus bulunur. Kötü hijyen veya önceden var olan cilt rahatsızlıkları, küçük kesikleri veya sıyrıkları daha da kötüleştirerek bakterilerin kafa derisine girmesine olanak tanıyabilir. Bu durum, tedavi edilmediği takdirde ciddi sonuçlara yol açabilen, ağrılı, irin dolu sivilcelere veya çıbanlara neden olabilir.

Viral enfeksiyonlar: Zona hastalığı ağrılı kabarcıklara ve geri dönüşü olmayan saç dökülmesine neden olabilir.

Çevresel ve kişisel faktörler: Saç bakım ürünlerinin aşırı kullanımı, düzensiz yıkama ve kirli suya maruz kalma enfeksiyon riskini artırır. Seboreik dermatit gibi cilt rahatsızlıkları olan kişiler, tahriş ve cilt bozulması nedeniyle ikincil enfeksiyonlara karşı daha hassastır.

Saç derisi enfeksiyonlarının türleri:

Mantar enfeksiyonları: Saçlı deride mantar hastalığı olarak da bilinen tinea capitis gibi rahatsızlıklar, sıcak ve nemli ortamlarda çoğalarak kaşıntılı, pullu bölgelere neden olur.

Bakteriyel enfeksiyonlar: Bunlar kafa derisinde ağrılı, şişkin, sızıntılı veya kabuklu noktalara yol açabilir.

Viral enfeksiyonlar: Zona (herpes zoster) gibi rahatsızlıklar, saç derisini etkileyerek ağrılı kabarcıklara ve geçici saç dökülmesine neden olabilir.

Saç derisi enfeksiyonlarının belirtileri:

Kafa derisinde kaşıntı
Kepekli veya pullu kafa derisi
Kırmızı lekeler
Ağrılı yaralar veya kabarcıklar
Saç dökülmesi veya incelmesi

Saç derisi enfeksiyonları nasıl tedavi edilir?

Tıbbi şampuanlar ve kremler: Bunlar genellikle mantar ve bakteri enfeksiyonlarını tedavi etmek için kullanılır. Kepek şampuanı ayrıca mantar enfeksiyonlarının daha hafif semptomlarını yönetmeye yardımcı olabilir.

Antibiyotikler veya antifungal ilaçlar: Bunlar daha ciddi vakalarda enfeksiyonun ortadan kaldırılmasına yardımcı olmak için gereklidir.

Işık tedavisi: Topikal tedavilere cevap vermeyen bazı cilt rahatsızlıkları için kullanılır.

Saç derisi enfeksiyonları hakkında sıkça sorulan sorular:

Saç derisinde mantar enfeksiyonundan sonra saç nasıl tekrar uzar?

Enfeksiyon sonrası saçların yeniden uzaması, saç derisini beslemeye ve saç köklerini canlandırmaya odaklanan tedavilerle desteklenebilir.

Saç derisi enfeksiyonları ne kadar sürer?

Saç derisi enfeksiyonunun kaynağı, tedavinin süresini belirler. Çoğu enfeksiyon, uygun tedaviye birkaç hafta içinde cevap verir.

Saç derimi nasıl normale döndürebilirim?

Saç derinizi normale döndürmek, ilaçlı ürünler ve saç derisi masajı gibi uzman terapileri içeren bir tedavi programını takip etmeyi gerektirir.

Saç derime her gün masaj yapabilir miyim?

Saç derisine düzenli masajlar kan akışını artırmaya ve kafa derisi durumunu desteklemeye yardımcı olabilir. Özellikle saç derisi sorunlarınız varsa, nazik saç derisi masajları oldukça faydalı olabilir.

Paylaşın

Göz Altı Torbaları Kalıcı Olarak Nasıl Giderilir?

Birçok kişi için yorgun gözler ve göz altındaki şişkin torbalar sinir bozucu olabilir. Göz altı torbaları ister uykusuz gecelerin, ister stresin veya yaşlanmanın sonucu olsun, hem görünümü hem de özgüveni etkileyebilir.

Haber Merkezi / Göz altı torbalarından nasıl kurtulacağınızı, hatta göz altı torbalarını kalıcı olarak nasıl gidereceğinizi merak ediyorsanız, sorunun temel nedenlerini anlamak önemlidir.

Göz altı torbaları genellikle birden fazla faktörün birleşiminden kaynaklanır. İşte göz altı torbalarının birkaç nedeni:

Yaşlanma: Yaşlandıkça cildiniz doğal elastikiyetini ve kolajenini, yani cildi sıkı tutmaktan sorumlu proteinleri yavaş yavaş kaybeder. Bu süreç cildin incelmesine, sarkmaya ve göz altlarınızda torba oluşumuna daha yatkın hale gelmesine yol açar. Bir zamanlar destekleyici olan yağ, alt göz kapaklarında toplanmaya başlar ve şişkin bir görünüm oluşturur.

Genetik: Ebeveynlerinizde veya diğer aile üyelerinizde göz altı torbaları varsa, genetik olarak bunlara yatkınlığınız da olabilir. Genetik faktörler cildinizin nasıl yaşlandığını, vücudunuzun belirli bölgelerde ne kadar yağ depoladığını ve kan damarlarınızın strese ve iltihaplanmaya nasıl tepki verdiğini etkiler.

Bazı kişilerin genetik yapıları nedeniyle doğal olarak daha ince bir cildi veya göz altlarında daha belirgin yağ birikintileri olabilir ve bu da onları daha genç yaşta bile fark edilir göz altı torbaları geliştirmeye daha yatkın hale getirir.

Yaşam tarzı faktörleri: Günlük alışkanlıklardan birkaçı göz altı torbalarının görünümünü hızlandırabilir veya kötüleştirebilir. Kalitesiz uyku en büyük nedenlerden biridir, çünkü sıvı tutulmasına ve şişkinliğe yol açar. Stres, cildi inceltebilen ve sıvı tutulmasını teşvik edebilen kortizolün aşırı üretilmesine katkıda bulunur.

Susuz kalma, cildin donuk ve daha az dolgun görünmesine neden olur, gözlerinizin altındaki çukurları ve gölgeleri vurgular. Bu arada, aşırı alkol tüketimi susuz kalmaya ve genişlemiş kan damarlarına yol açabilir, bu da göz altı bölgesinde sıvı birikmesine neden olarak şişkinliğe ve koyu halkalara yol açabilir.

Alerjiler: Alerjiler gözlerinizin etrafındaki hassas ciltte önemli iltihaplanma ve tahrişe neden olabilir. Polen, evcil hayvan tüyü veya toz gibi alerjenlere maruz kaldığınızda, vücudunuzun bağışıklık sistemi şişlik, kızarıklık ve kaşıntıya neden olabilen histaminler salgılayarak tepki verir.

Sonuç olarak, göz altı bölgesinde sıvı birikerek göz torbaları daha belirgin hale gelebilir. Tahriş nedeniyle ovuşturma veya kaşıma bu durumu daha da kötüleştirerek koyulaşmaya veya daha fazla şişkinliğe yol açar.

Tıbbi durumlar: Bazı altta yatan sağlık sorunları gözlerin altında sıvı tutulmasına ve şişkinliğe neden olabilir. Örneğin tiroid bozuklukları vücudun metabolizmayı ve sıvı dengesini düzenleme yeteneğini etkileyerek göz çevresinde şişkinliğe yol açabilir.

Böbrek hastalığı da özellikle göz çevresinde su tutulmasına neden olabilir çünkü böbrekler vücuttaki sıvı dengesini korumaktan sorumludur. Sinüs enfeksiyonları veya dolaşımla ilgili sorunlar gibi diğer tıbbi durumlar da göz altı şişmesine katkıda bulunabilir.

Peki göz altı torbaları kalıcı olarak nasıl giderilir?

Göz altı torbalarını tamamen ortadan kaldırmanın kesin bir yolu olmasa da, birkaç yöntem bunların görünümünü azaltmaya ve gözlerinizin genel görünümünü iyileştirmeye yardımcı olabilir. İşte göz altındaki torbaları azaltmanın bazı yolları:

Yeterli uyku: Şişkinliği ve koyu halkaları azaltmak için her gece 7 – 9 saat kaliteli uykuyu hedefleyin.

Bol su: Cildinizin nemli ve sağlıklı kalması için gün boyunca bol su için.

Tuz: Aşırı tuz tüketimi sıvı tutulumuna neden olarak göz altı torbalarının daha belirgin görünmesine yol açabilir.

Soğuk kompres: Gözünüze birkaç dakika soğuk kompres uygulamak şişlik ve iltihabı azaltmaya yardımcı olabilir.

Göz kremleri: Kaliteli bir göz kremi kullanmak, cildin elastikiyetini artırmaya ve ince çizgilerin ve kırışıklıkların görünümünü azaltmaya yardımcı olabilir.

Yaşam tarzı değişiklikleri: Stres, alerji veya tıbbi durumlar gibi altta yatan nedenleri ele almak için yaşam tarzınızda değişiklikler yapmayı düşünün.

Tıbbi tedaviler: Göz altı torbalarının daha şiddetli vakalarında lazer tedavisi, dermal dolgular veya blefaroplasti (göz kapağı ameliyatı) gibi tıbbi tedaviler önerilebilir.

Özellikle dermal dolgular , göz altı torbalarının görünümünü önemli ölçüde azaltarak ve daha pürüzsüz ve daha tazelenmiş bir görünüm kazandırarak etkili bir çözüm sunar.

Sıkça sorulan sorular:

Göz altlarımda neden çizgiler var?

Göz altı çizgileri yaşlandıkça yaygın bir endişe kaynağıdır. Yaşlanma, uyku eksikliği, susuzluk, genetik ve güneş hasarı gibi faktörlerin birleşiminden kaynaklanabilirler. Cilt elastikiyetini kaybedip incelirken kırışıklıklar oluşabilir.

Yetersiz uyku cilt sarkmasına katkıda bulunabilirken, susuzluk çizgilerin görünümünü kötüleştirebilir. Genetik yatkınlık ve güneşe maruz kalma da bunların gelişiminde rol oynayabilir.

Göz şişkinliğine ne sebep olur?

Şiş gözler genellikle sıvı tutulumu, alerjiler, uyku eksikliği, yüksek tuz alımı, altta yatan sağlık sorunları ve yaşlanma gibi faktörlerin bir kombinasyonundan kaynaklanır. Aşırı sıvı gözlerin altında birikebilirken, alerjik reaksiyonlar iltihaplanmayı tetikleyebilir.

Yetersiz uyku ve yüksek sodyumlu beslenme, sıvı tutulumuna katkıda bulunabilir. Ek olarak, böbrek veya tiroid sorunları gibi altta yatan sağlık sorunları bazen şişkinliğe neden olabilir. Yaşlandıkça cildimizin elastikiyeti azalır ve bu da şiş gözlerin görünümüne katkıda bulunabilir.

Göz altı torbalarını tedavi etmek için genellikle kaç seans dermal dolgu uygulaması gerekir?

Göz altı torbalarını tedavi etmek için gereken dermal dolgu seansı sayısı sorunun ciddiyetine bağlıdır. Genellikle hafif vakalar için bir seans yeterli olurken, daha şiddetli vakalar için iki veya üç seans gerekebilir.

Göz altı torbalarının tedavisinde dermal dolgu maliyeti ne kadardır?

Göz altı torbaları için dermal dolguların maliyeti, kullanılan dolgu markasına ve gereken dolgu miktarına bağlı olarak değişir.

Paylaşın

Mantar Aknesi Nedir? Nedenleri, Belirtileri Ve Tedavisi

Mantar aknesi, kıl köklerinin malassezia mayası adı verilen bir mantarla enfekte olmasıyla oluşan yaygın bir cilt rahatsızlığıdır. Bu rahatsızlığa malassezia foliküliti veya pityrosporum foliküliti de denir.

Haber Merkezi / Mantar aknesi, cildinizde küçük, kaşıntılı, kırmızı şişliklerin (papüller) kümelenmesine neden olur. Bazen şişlikler biraz daha büyür ve beyaz noktalara, küçük beyaz veya sarı irin ceplerine (püstüller) dönüşür.

Mantar aknesinin nasıl tedavi edileceğini öğrenerek temiz, parlak ve genç bir cilde kavuşabilirsiniz.

Mantar aknesi ile normal akne arasındaki fark nedir?

Mantar ve normal akne, küçük, kırmızı, kaşıntılı şişlikleriyle benzer görünse de, farklı nedenleri ve belirtileri vardır.

Nedenleri: Normal akne, öncelikle aşırı sebum üretimi, tıkalı gözenekler ve bakterilerden kaynaklanır. Buna karşılık, mantar aknesi, genellikle nem, ter ve bazı ilaçlarla daha da kötüleşen cildin doğal florasındaki dengesizlikten kaynaklanır.

Görünüş: Mantar kaynaklı akne, genellikle akneye benzeyen, ancak normal aknede görülen siyah noktalar veya beyaz noktalardan yoksun, tek tip, kaşıntılı püstüller şeklinde görünür.

Tedavi: Mantar kaynaklı akne, antifungal ilaçlarla tedavi edilirken, normal akne genellikle topikal retinoidler, benzoil peroksit veya antibiyotiklerle tedavi edilir.

Mantar aknesinin nedenleri: Mantar aknesi birçok nedenden dolayı oluşur. Bunlardan bazıları:

Nem ve ter: Sıcak ve nemli ortamlar maya oluşumunu teşvik ederek aşırı terleyen kişileri daha duyarlı hale getirir.

Antibiyotikler: Ciltteki bakteri dengesini ve mayaları etkileyerek aşırı üremelerine neden olurlar.

Yağlı cilt ürünleri: Ağır kremler ve yağlar mantar oluşumuna elverişli ortam yaratabilir.

Mantar aknesi belirtileri: Mantar aknesinin çeşitli görünür belirtileri vardır, bunlar:

Kaşıntılı kırmızı kabarcıklar: Küçük, kırmızı, kaşıntılı püstüller genellikle göğüste, sırtta, omuzlarda ve bazen de yüzde görülür.

Aknelerin homojenliği: Bakteriyel aknede görülen boyut çeşitliliğinin aksine, şişlikler genellikle boyut ve şekil olarak benzer olma eğilimindedir.

Püstüller: Sivilceye benzeyebilirler ancak genellikle tipik komedonları içermezler.

Mantar aknesi nasıl tedavi edilir?

Mantar aknesi, oral ve topikal ilaçlar dahil olmak üzere profesyonel konsültasyon ve özel tedaviler gerektirir. Dermatologlar, komedojenik olmayan ve antifungal seçeneklere odaklanarak bireysel ihtiyaçlara göre uyarlanmış belirli cilt bakım ürünleri önerebilirler.

Mantar aknesi hakkında sık sorulan sorular:

Mantar aknesi kimlerde görülür?

Aşırı terleyen, bağışıklık sistemi zayıf olan kişilerde mantar aknesi görülme olasılığı daha yüksektir, hatta nemli iklimlerde yaşayanlarda bile mantar aknesi görülebilir, ancak sadece bununla sınırlı değildir, herkeste görülebilir.

Mantar aknesi nasıl önlenir?

Mantar aknesini önlemek için kişisel hijyene dikkat edilmeli ve şu koruyucu önlemler alınmalıdır:

Cilt hijyenini sağlayın: Özellikle terleme sonrasında cildinizi düzenli olarak temizleyin.

Doğru ürünleri seçmek: Komedojenik olmayan ve yağsız cilt bakım ürünlerini tercih edin.

Nefes alabilen kumaşlar giyinmek: Ter birikimini azaltmak için nefes alabilen malzemelerden yapılmış, bol giysiler seçin.

Mantar aknesinde nelere dikkat edilmelidir?

Mantar aknesi riskini en aza indirmek için yüksek yağ içerikli ağır kremler kullanmaktan kaçının. Nem ve ısının hapsolmamasını sağlamak için dar giysilerden kaçınılmalıdır.

Paylaşın

Yüzdeki Çiller: Türleri, Nedenleri Ve Tedavisi

Çiller, artan melanin üretimi nedeniyle yüzde görülen kahverengi, küçük, düz lekelerdir. Çiller, benler gibi değildirler, benler büyüyüp koyulaşabilirken, çiller genellikle düz ve aynı boyutadırlar.

Haber Merkezi / Güneşli günlerde daha belirgin olan ve kışın solmuş gibi görünen çillerin, tamamen yok olması mümkündür, ancak sürekli bakım gerektirir.

Çillerin nedenleri:

Genetik: Genetik, çillerin oluşumunda önemli bir rol oynar. Ebeveynleriniz veya büyükanne ve büyükbabanızda çil varsa, sizin de çil geliştirme olasılığınız daha yüksektir. MC1R geninin bir varyantına sahip kişiler çillere karşı daha hassastırlar.

Güneş maruziyeti: Çillerin başlıca nedeni güneşin ultraviyole (UV) ışınlarına maruz kalmaktır. Cildiniz güneş ışığına maruz kaldığında, kendini UV hasarından korumak için daha fazla melanin üretir ve çil oluşturur. UV ışınlarına düzenli ve korumasız maruz kalma, çillerin koyulaşmasına ve daha belirgin hale gelmesine neden olabilir.

Cilt tipi: Ciltlerinde daha az melanin bulunduran açık tenli kişiler, çillere daha yatkındırlar. Ancak, daha koyu tenli kişilerde de çiller oluşabilir, ancak bunlar daha az fark edilebilir olabilir.

Hormonal değişiklikler: Hamilelik, ergenlik dönemi ve doğum kontrol hapı kullanımı gibi hormonal dalgalanmalar, melanin üretimini artırarak çil oluşumunu tetikler.

Çil türleri: Çillerin iki ana türü vardır:

Ephelitler: Güneşe maruz kalma nedeniyle ortaya çıkan küçük, klasik, açık kahverengi düz çillere ephelides denir. Yazın daha belirgindirler ve kışın kaybolurlar.

Lentijinler: Yaşlılık lekeleri veya karaciğer lekeleri olarak da bilinen lentigolar daha büyük ve koyu renklidir ve uzun süre güneşe maruz kalan bölgelerde yaşla birlikte ortaya çıkar.

Çiller nasıl giderilir?

Daha eşit bir cilt tonu tercih ediyorsanız, çilleri azaltmak veya yok etmek için çeşitli tedavi seçenekleri mevcuttur:

Kimyasal peeling: Kimyasal peelingler, cilde bir solüsyon uygulanmasını içerir ve üst tabakanın soyulmasını ve yeni derinin ortaya çıkmasını sağlar. Yüzeysel peelingler çilleri açmak için uygundur, orta ve derin peelingler ise kalıcı çiller veya lentigolar için daha iyi sonuçlar sağlar.

Q Switch Lazer: Q Switch Lazer, çilleri yok etmek için kullanılan popüler bir yöntemdir. Çillerdeki fazla melanini hedef alıp parçalamak için yoğunlaştırılmış ışık demetleri kullanılır ve çillerin kademeli olarak kaybolması sağlanır.

Yüzdeki çiller hakkında sık sorulan sorular:

Çiller kalıcı olarak yok edilebilir mi?

Çilleri kalıcı olarak yok edemeyebilirsiniz. Çiller güneşe maruz kalmayla geri dönebilir, bu nedenle sürekli güneş koruması ve bakım tedavileri gerekebilir.

Yüzünüzdeki çilleri nasıl önlersiniz?

Çilleri önlemek, güçlü güneş koruması gerektirir. Yüksek SPF’li geniş spektrumlu bir güneş kremi kullanın ve aşırı güneşe maruz kalmaktan kaçının. Bu, çil oluşumunu önlemenize yardımcı olacaktır.

Çil aldırma işlemi acıtır mı?

Çil aldırma ile ilişkili rahatsızlık, tedaviye göre değişir. Topikal tedaviler hafif tahrişe neden olabilirken, lazer tedavisi, IPL veya kriyoterapi gibi işlemler biraz rahatsızlık verebilir ancak genellikle uyuşturucu maddelerle yönetilebilir.

Paylaşın

Göz Ardı Etmemeniz Gereken Sekiz Depresyon Belirtisi

Depresyonun tek bir gelişme çizgisi yoktur ve durum kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Belirtiler, bir arkadaşla yürüyüşe çıkmak yerine evde kalıp televizyon izlemeyi seçmek gibi hafiften, duş almak için yataktan bile çıkmamak veya sürekli intihar düşünceleri gibi daha şiddetliye doğru kademeli olarak ilerleyebilir.

Haber Merkezi / Kendinizde veya sevdiğiniz birinde depresyon olup olmadığını anlamanıza yardımcı olacak, bazılarını şaşırtıcı bile bulabileceğiniz, görmezden gelmemeniz gereken sekiz depresyon belirtisini aşağıda bulabilirsiniz.

Uyuma Sorunu: Depresyon gün içinde enerjiyi tüketse de, kişi geceleri uyuyamayabilir, Öte yandan, depresyonu olan bazı kişiler ise yataktan çıkmakta zorluk çekebilir ve gün içinde uzun süre uyuyabilir.

Favori aktivitelere ilgi kaybı: Bazı kişiler kendilerini kötü hissettiklerinde keyif aldıkları hobilere yönelir, ancak majör depresyonu olan kişiler bunlardan kaçınma eğilimindedir.

Enerji artışı: İronik olarak, depresyondaki kişiler kendilerine zarar vermek gibi sert bir karar aldıklarında çok daha enerjik olabilirler. Bunun nedeni, bir karara varmış olmanın verdiği rahatlama hissidir.

İştahta değişiklik: Bazı kişiler depresif veya kaygılı olduklarında aşırı yemek yerler, ancak şiddetli depresyonu olan kişilerde genellikle bunun tersi geçerlidir.

Sinirli hissetmek veya sinirli görünmek: Birçok kişide depresyon sinirlilik, sabırsızlık veya kaygı ve endişe ile kendini gösterebilir. Kadınlar özellikle depresyonla birlikte kaygı belirtilerine eğilimlidir. Konsantrasyon güçlüğü de bununla ilişkili bir diğer belirtidir.

Suçluluk duygusu: Aşırı suçluluk veya değersizlik hissetmek de depresyonun bir belirtisi olabilir.

Açıklanamayan fiziksel belirtiler veya değişimler: Beden ve zihin birbirine bağlı olduğundan depresyon, fiziksel yollarla da kendini göstermeye başlayabilir. Örneğin, sürekli baş ağrıları, sindirim sorunları veya açıklanamayan ağrılar.

Kasvetli konularla meşgul olmak: Ciddi şekilde depresyonda olan bir kişinin ölüm ve diğer kasvetli konularla meşgul olabilir.

Paylaşın

Stres Vücudunuzu Nasıl Etkiler?

Eğer kendinizi stresli hissettiyseniz (kim hissetmemiştir ki?), stresin vücudunuzu olumsuz yönde etkileyebileceğini de biliyorsunuzdur: Baş ağrısı, kaslarda gerginlik, çarpıntı, iştah kapanması gibi…

Haber Merkezi / Stresin bu belirtileri, kronik stresin sinir ve dolaşım sisteminizden sindirim ve bağışıklık sisteminize kadar vücudunuzdaki her organ ve sistem üzerinde yaratabileceği daha derin etkilerin yalnızca sinyalleridir.

Stres iltihaplanmaya neden olur: Araştırmalar, kronik stresin vücutta artan iltihaplanma ile bağlantılı olduğunu göstermiştir. Stresin etkilerinden biri, kalp hastalığı, diyabet, multipl skleroz gibi otoimmün bozukluklar ve hatta ağrı dahil olmak üzere birçok hastalığın altında yatan iltihaplanmayı tetiklemesidir.

Kalbe zarar verebilir: Kronik stres, enfeksiyon geçirdiğinizde vücudun savunma sisteminin bir parçası olan proinflamatuar sitokinlerdeki artışıyla bağlantılı görünüyor. Bir araştırmaya göre, bu sitokinler streste olduğu gibi kronik olarak aktive olduğunda kalbe zarar verebilirler.

Stres sindirim sisteminizi etkiler: Gastrointestinal sistem sinir uçları ve bağışıklık hücreleriyle doludur ve bunların hepsi stres hormonlarından etkilenir. Sonuç olarak, stres asit reflüsüne neden olabilir ve ayrıca irritabl bağırsak sendromu ve inflamatuar bağırsak hastalığı semptomlarını şiddetlendirebilir.

Stres bağışıklık sisteminizle dalga geçer: Birçok araştırma, stresin bağışıklığı düşürdüğünü göstermiştir. Otoimmün bozuklukları olan hastalar, genellikle stresli olaylar sırasında veya sonrasında alevlenmeler yaşadıklarını veya durumlarının özellikle stresli bir olaydan sonra başladığını söylüyorlar.

Stres beyninizi bulandırabilir: Kronik stres altında olan kişilerde gerçek yapısal, işlevsel ve bağlantıyla ilgili beyin değişiklikleri görülür. Bunların hepsi bilişi ve dikkati etkileyebilir, bu yüzden stresli olduğunuzda odaklanmayı veya yeni şeyler öğrenmeyi zor bulabilirsiniz.

Stres, tüm vücudunuzun berbat hissetmesine neden olabilir: Stres, bizi ağrıya karşı daha hassas hale getirir ve ayrıca kas gerginliğinden dolayı ağrıya neden olabilir.

Ayrıca stres altındakiler daha az uyumaya yatkındırlar, bu da durumu daha da kötüleştirir. Uyku, her hastalığı önlemeye yardımcı olmak açısından çok önemlidir. Uyku, bağışıklık sistemini yeniden başlatmaya yardımcı olur ve depresyonu, sinirliliği ve bitkinliği önler.

Stresten kanser olmak veya stresten ölmek mümkün mü?

Stresi doğrudan belirli bir hastalığa bağlamak zor olsa da, stresin ciddi hastalıklara katkıda bulunduğunu biliyoruz.

Kanserlerin yüzde kırkı yaşam tarzındaki değişikliklerle önlenebilir. Stres sigara ve alkol içmenizi, obeziteye yol açacak şekilde yemek yemenizi daha olası hale getirdiğinden, stres ile hastalık arasında bir bağlantı olduğunu söylemek doğru olur.

Belki de kalp krizlerinin çoğunun haftanın en stresli günü olan pazartesi günü gerçekleşmesi tesadüf değildir.

Paylaşın

Bu 8 Gıda İle Kırışıklıklara Veda Edin

Kırışıklıklar birçok kadını endişelendiren kaçınılmaz bir yaşlanma sürecidir. Ancak gençliğin sırrı sadece pahalı kozmetiklerde değil aynı zamanda doğru beslenmede de gizlidir.

Haber Merkezi / Uzmanlara göre, 40 yaşına gelindiğinde insan vücudundaki bağ dokusundaki kolajenin yaklaşık dörtte biri kayboluyor.

Uzmanlar, “Vücut, amino asitlerden kolajen üretiyor ancak bu özellik 20 yaşından sonra giderek azalıyor. Bu nedenle belirli bir beslenme rejimini takip etmek önemlidir” diyor.

Genelde, cildin güzelliğini korumaya yardımcı olan gıdaların bir listesini sunan uzmanlar, özellikle kolajen oluşumunda “C” vitamininin önemini vurguluyorlar. Uzmanlar, bunun için vitamin zenginliği nedeniyle lahana turşusunu en uygun besin olarak kabul ediyorlar.

Karaciğer, yumurta sarısı ve tereyağı, kollajen üretimi ve kıkırdak, bağ ve tendonların sağlığının korunması için önemli olan K2 vitamininin ana kaynaklarıdır.

Çinko ve bakır, cildin elastikiyetini korumaya ve cildin iyileşmesini hızlandırmaya yardımcı olan minerallerdir. Çinko içeriği açısından deniz salyangozları, kırmızı et ve karaciğer önde geliyor.

Uzmanlar, “Cilt güzelliğinin ve sağlığının anahtarı proteindir. Bu bağlamda sığır eti özellikle tavsiye edilir” diye ekliyorlar.

Paylaşın

Cildin Susuz Kaldığını Gösteren Dört İşaret

Sağlıklı ve parlak bir cilt için optimum nemlendirmeyi sürdürmek esastır. Ancak su kaybı, kuru cilt tipi ve belirli cilt rahatsızlıkları gibi faktörler dehidrasyona yol açarak çeşitli cilt sorunlarına neden olabilir.

Haber Merkezi / Cilt susuzluğu, aşırı sıcak hava, yeterli su içmeme ve alkol tüketimi gibi yaşam tarzı tercihleri ​​nedeniyle epidermiste su kaybı olduğunda ortaya çıkar. Bu durum, ince çizgiler ve kırışıklıklar gibi yaşlanma belirtilerini daha da belirgin hale getirebilir.

Egzama veya sedef hastalığı gibi bazı cilt rahatsızlıkları cildin bariyer fonksiyonunu bozarak su kaybının artmasına ve susuzluğa yol açabilir.

Cilt susuzluğunun en önemli belirtilerinden biri sürekli kuruluk ve gerginliktir. Cilt kurumuş, esnekliğini kaybetmiş ve donuk görünüyorsa, bu cildin yeterli nemli olmadığının açık bir belirtisidir. Nemlendiriciler gibi besleyici cilt ürünleri, cildin su içeriğini yenilemeye yardımcı olur.

Cilt susuzluğunun diğer önemli belirtilerinden biri de, kızarıklık, kaşıntı veya batma hissidir. Bu durum, cildin koruyucu bariyerinin tehlikeye girmesi ve dış tahriş edicilerin daha kolay nüfuz etmesine izin vermesi nedeniyle oluşur. Bu belirtileri hafifletmek için cildi yatıştıran ve besleyen nazik cilt bakım ürünlerini tercih edilmeli.

Cilt susuz kaldığında, donuk görünebilir ve ince çizgilerin, kırışıklıkların görünümü daha belirgin olur. Susuzluk, ciltte dolgunluk ve elastikiyet kaybına yol açarak bu belirtileri daha belirgin hale getirir. Kırışıklıkların görünümünü azaltmak için cilt bakım rutinine besleyici serumlar veya yüz yağları eklenmeli.

Sağlıklı bir cilde sahip olmak için susuz kalmış cildin belirtilerini bilmek çok önemlidir. Cildi bütünsel formüllerle nemlendirerek nemi geri kazandırabilir, kuruluğu ve gerginliği giderebilir ve ince çizgilerin ve kırışıklıkların görünümü azaltılabilir.

Nemlendirme rutinine, hassas göz çevresini yatıştırmak ve nemlendirmek, şişkinliği ve koyu halkaları azaltmak için özel olarak formüle edilmiş kremler ile başlanmalı. Nemlendirmeyi yenilemek ve doğal ışıltıyı kazandırmak için bitkisel özler ve esansiyel yağlarla zenginleştirilmiş kremler ile devam edilmeli.

Yoğun nemlendirme için derinlemesine beslenme sağlayan kremler susuz kalmış cildi onarmaya ve canlandırmaya yardımcı olur. Nemlendirme seviyesi, nemi hapsetmek ve cildin elastikiyetini artırmak için güçlü bir antioksidan ve hyaluronik asit karışımı olan serumlar ile daha da artırılmalı.

Paylaşın

Kalp Hastalığı Ani Ölümlere Neden Olabilir Mi?

Kalp hastalığı, kalbin kan damarlarını, kaslarını ve ritmini etkileyen durumları içeren geniş bir terimdir ve dünya genelinde önde gelen ölüm nedenlerinden biridir.

Haber Merkezi / Kalp hastalığının en korkutucu yönlerinden biri, ani ölümlere neden olabilmesidir. Ani ölüm, bir kişinin beklenmedik bir şekilde, çoğu zaman bir belirti olmadan hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan olaydır.

Kalp hastalığına bağlı ani ölümler ise kalbin aniden durması sonucu meydana gelir. Kalp durduğunda beyne ve diğer organlara kan akışı durur, bu da acil tıbbi yardım sağlanmazsa dakikalar içinde bilinç kaybına ve ölüme yol açar.

Ani kalp durmasının en sık görülen altta yatan nedeni, kalbe kan sağlayan atardamarlarda plak birikmesiyle oluşan Koroner Arter Hastalığıdır (KAH).

Plak birikimi, tıkanıklıklara yol açabilir veya kalbe giden kan akışını azaltabilir, bu da kalbin düzensiz atmasına neden olabilir, bu duruma aritmi denir. Ventriküler fibrilasyon gibi belirli aritmi türleri tehlikelidir ve ani kalp durmasını tetikleyebilir.

Araştırmalar, genellikle KAH’dan kaynaklanan kalp krizlerinin ani ölüm için önemli bir tetikleyici olduğunu ortaya koymuştur. Kalp krizi, kalp kasının bir kısmına giden kan akışının engellenmesi ve doku hasarına neden olmasıyla meydana gelir.

Yeni yayınlanan bir araştırmaya göre, her yıl yaşanan ani kalp ölümlerinin yaklaşık yarısının daha önce geçirilen kalp kriziyle bağlantılı olduğunu ortaya koydu.

Bu nedenle kalp krizi geçiren kişilerde, özellikle altta yatan kalp hasarı veya zayıflamış kalp kasları varsa, ani ölüm riski daha yüksektir.

KAH’ın yanı sıra diğer kalp rahatsızlıkları da ani ölüme yol açabilir. Örneğin, kalbin kanı gerektiği gibi pompalayamaması olan kalp yetmezliği, aritmi olasılığını artırabilir.

Ani ölümün bir diğer nedeni de kalp kasının anormal derecede kalınlaşması ve kalbin kanı etkili bir şekilde pompalamasını zorlaştırmasıyla oluşan genetik bir rahatsızlık olan Hipertrofik Kardiyomiyopatidir (HK). HK, özellikle genç sporcularda ani ölümlerin en sık görülen nedenlerinden biridir.

Yaşam tarzı faktörleri de kalp hastalığına bağlı ani ölümlerin nedeninde rol oynarlar. Sigara, alkol, yüksek tansiyon, diyabet ve hareketsiz yaşam tarzı kalp hastalığının gelişimine katkıda bulunur ve ani kardiyak olayları olasılığını artırır.

Araştırmalar, düzenli egzersizin, dengeli beslenmenin ve sigaradan uzak durmanın kalp hastalığı ve buna bağlı olarak ani ölüm riskini önemli ölçüde azaltabileceğini ortaya koyuyor.

Kalp hastalığından kaynaklanan ani ölüm riskini azaltmada önleme ve erken müdahale de çok önemlidir. Göğüs ağrısı, nefes darlığı, yorgunluk veya çarpıntı gibi uyarı işaretlerini tanımak daha erken teşhis ve tedaviye yol açabilir.

Ne yazık ki kalp hastalıklarının hepsi belirti vermiyor, bu nedenle düzenli kontroller ve tarama testleri çok önemlidir.

Elektrokardiyogram (EKG), ekokardiyogram ve stres testleri gibi testler, belirgin semptomları olmayan kişilerde kalp hastalığını tespit etmeye yardımcı olabilir.

Ailesinde kalp hastalığı öyküsü veya daha önce kalp krizi geçirmiş kişiler gibi daha yüksek risk altında olan kişilere doktorlar, kan basıncını ve kolesterolü kontrol altına almaya yönelik ilaçlar gibi ek önlemler önerebilirler.

Paylaşın

Yüksek Tansiyonu Yönetirken Nelerden Kaçınılmalı?

Yüksek tansiyon veya hipertansiyon, kalp hastalığı ve felç gibi ciddi sağlık sorunları riskini artıran, dünya genelinde oldukça yaygın bir durumdur. Hipertansiyon, kan basıncının olması gerekenden daha yüksek olması durumudur.

Haber Merkezi / Tüketilen gıdalar, özellikle yağlar, kan basıncı üzerinde büyük bir etkiye sahip olabilirler. Bazı yağlar hipertansiyonu kötüleştirebilir, bu yüzden hangi yağların tüketilmesinden kaçınılması gerektiğini bilmek önemlidir.

Dikkat edilmesi gereken en zararlı yağ türlerinden biri trans yağlardır. Bu yağlar, ürünün raf ömrünü uzatmak ve dokusunu iyileştirmek için işlem sırasında oluşturulan yapay yağlardır. Trans yağlar genellikle fırınlanmış ürünler, atıştırmalıklar, margarin ve kızarmış yiyecekler gibi yiyeceklerde bulunur.

Araştırmalar trans yağların kötü kolesterol (LDL) seviyesini yükseltirken iyi kolesterolü (HDL) düşürdüğünü gösteriyor. Bu kombinasyon atardamarları tıkayabilir ve daha yüksek kan basıncına yol açabilir.

New England Journal of Medicine dergisinde yayınlanan yakın tarihli bir araştırma, trans yağların kesilmesinin kalp hastalığı riskini önemli ölçüde azaltabileceğini ve kan basıncını düşürebileceğini ortaya koydu.

Trans yağlardan kaçınmak için gıda etiketlerini dikkatlice okumak ve trans yağların bir diğer adı olan “kısmen hidrojen yağlar” içeren ürünlerden uzak durmak çok önemlidir.

Doymuş yağlar, kan basıncını olumsuz etkileyebilecek bir diğer yağ grubudur. Bu yağlar çoğunlukla yağlı etler, tereyağı, peynir ve tam yağlı süt ürünleri gibi hayvansal ürünlerde bulunur. Hindistan cevizi yağı ve palmiye yağı gibi bazı tropikal yağlar da yüksek oranda doymuş yağ içerir.

Çok fazla doymuş yağ tüketmek kötü kolesterol seviyesini yükselterek kan basıncını ve kalp hastalığı riskini artırabilir.

American College of Cardiology Dergisi’nde yayınlanan yakın tarihli bir araştırma, doymuş yağları azaltmanın kan basıncını düşürmeye yardımcı olduğunu gösteren bulguları ortaya koydu.

Peki, trans yağlar ve doymuş yağlar zararlıysa, bunun yerine hangi yağları yemelisiniz? Cevap, kalp sağlığını iyileştirebilen ve kan basıncını düşürmeye yardımcı olabilen doymamış yağlarda yatmaktadır.

Doymamış yağlar zeytinyağı, avokado, fındık ve yağlı balık gibi yiyeceklerde bulunur. Bu daha sağlıklı yağlar, kötü kolesterolü düşürmeye yardımcı olur ve kan basıncı üzerinde olumlu bir etkiye sahiptir.

American Journal of Clinical Nutrition dergisinde yayınlanan bir araştırma, doymuş yağların doymamış yağlarla değiştirilmesinin kan basıncında önemli düşüşlere yol açtığını gösterdi.

Dikkate alınması gereken bir diğer yağ türü ise omega-6 yağ asitleridir. Bu yağlar sağlık için önemlidir ancak çok fazla tüketmek sorunlara yol açabilir, özellikle de beslenmenizde yeterli omega-3 yağ asidi yoksa. Omega-6 yağları mısır, soya fasulyesi ve ayçiçeği yağı gibi işlenmiş ve kızartılmış gıdalarda sıklıkla kullanılan bitkisel yağlarda bulunur.

Omega-6 ve omega-3 yağ asitleri arasındaki denge bozulduğunda, iltihaplanmaya ve potansiyel olarak kan basıncının yükselmesine yol açabilir. Omega-3’ler balık, keten tohumu ve ceviz gibi yiyeceklerde bulunur.

Journal of Hypertension dergisinde yayınlanan yakın tarihli bir araştırma, bu yağlar arasındaki sağlıklı oranın korunmasının kan basıncının kontrolüne yardımcı olabileceğini öne sürüyor.

Özetle, yüksek tansiyonunuz varsa, trans yağlar gibi zararlı yağlardan kaçınmanız ve doymuş yağları sınırlamanız çok önemlidir. Bunun yerine, zeytinyağı, avokado, kuruyemiş ve yağlı balıklarda bulunanlar gibi sağlıklı yağları yemeye odaklanın. Ayrıca, omega-6 yağ asitleri alımınıza dikkat edin ve bunları omega-3’lerle dengelemeyi hedefleyin.

Paylaşın