15 Mart 1888 yılında İstanbul’un Beylerbeyi Semti’nde dünyaya gelen Refik Halit Karay, 18 Temmuz 1965’te İstanbul’da yaşamını yitirdi. Refik Halit, kışları Vezneciler’de Şemsü’l-Maarif Mektebi’ne; yazları da Göztepe’deki Taş Mekteb’e devam etti. On iki yaşında Galatasaray Lisesi yatılı kısmına verildi. Okulun son sınıfındayken verilen disiplin cezasına kızarak okuldan ayrıldı.
Dışarıdan lise olgunluk sınavına girerek 1907’de mezun odu ve aynı yıl içinde Hukuk Mektebi sınavını kazanarak buraya kaydoldu. 1908’de İkinci Meşrutiyet ilan edilince bu okulu ikinci sınıftan terk etti ve gazeteciliğe başladı. Ailesinin ticaretle uğraşmasını istediği Refik Halit, Servet-i Fünûn gazetesinde geçici olarak işe başladı. Para almadan tercümeler yaptığı bu gazetede Fransızcadan yaptığı kısa çeviriler yayınlandı. Oradan Tercüman-ı Hakikat gazetesine geçen Refik Halit henüz yirmili yaşların başında iken bu gazetede makaleler yazmaya başladı.
Bunu, Muhit, Resimli Kitap, Kalem, Alem gibi mecmualarda kaleme aldığı yazıları ve hikâyeleri takip etti. Bu yazıları içinde en çok mizahi yazıları ilgi gördü. Bu yazılarında Refik Halit isminin yanında “R.H, Rehak, Aydede, Kirpi, Kirpi-i Nâtüvan, Mübeccel Halid, Vak’anüvis” gibi imzalar da kullandı. Bu arada özellikle Tercüman-ı Hakikat gazetesindeki yazılarının gördüğü ilgiden aldığı cesaretle Son Havadis ismiyle bir de gazete çıkaran Refik Halit, bu teşebbüsünde başarısız oldu ve on beş sayı sonunda gazeteyi kapatmak zorunda kaldı.
Avrupa’daki edebî topluluklara özenen, edebiyata meraklı gençlerin oluşturduğu Fecr-i Âti topluluğuna katıldı. Refik Halit, birçoğu Galatasaray Lisesi’nden arkadaşı olan bu topluluğun hazırladığı beyannameye imza attıysa da daha sonra Servet-i Fünûn’un devamı ve Fransız edebiyatının sahte ve noksan bir taklidi olarak gördüğü; bu hareketten ayrıldı. “Beni onlardan ayıran esas sebep lisan farklılığıdır” diyeceği Fecr-i Âti toplantılarından tek kazancı, sonraki yıllarda sanatı üzerinde etkili olan Yakup Kadri’yi tanıması oldu.
Refik Halit’in genç yaşta tanınması, Kalem, Cem ve Şehrah isimli mizah dergilerinde “Kirpi” mahlasıyla yazdığı siyasi mizah yazıları sayesinde oldu. Bu yazılarında zaman zaman hükümetin doğru bulmadığı uygulamalarını eleştirdiği için İttihat ve Terakki tarafından muhalif olarak görüldü. Bu durum 1911’de kurulan Hürriyet ve İtilâf Fırkası mensuplarının hükümetin muhalifi olarak gördükleri Refik Halid’e sempati ile bakmalarına sebep oldu. Sadrazam Şevket Paşa’nın vurulması olayı bahane edilerek 1913’de Sinop’a sürgün edildi.
Burada oldukça rahat olan Refik Halit, tavır ve davranışlarının beğenilmesinden dolayı Sinop Mutasarrıfı Müştak Bey’in takdirini kazandı. Müştak Bey, Refik Halit’in affedilmesi için Cemal Paşa’dan istekte bulunsa da bu istek kabul edilmedi ve 1916’da bu sefer Çorum’a gönderildi. Kendini ziyarete gelen annesi burada salgın olan bir hastalığa yakalanıp ölünce naklini Ankara’ya istedi. Sinop’ta kendisi gibi sürgün bulunan Celal Paşa’nın kızı Nazıma Hanım’la nikâhlanan yazar, evlenme fırsatını Ankara’da buldu.
Ankara’nın suyu ve havası kendisine iyi gelmeyince o yıl Ankara’da yaşanan büyük yangını bahane ederek Bilecik’e gönderilmesini talep etti. Bu isteği kabul edildi. Buradan İstanbul’a dostu Celal Sahir’in isteği üzerine gönderdiği hikâye Türk Yurdu’nda R.H imzasıyla yayınlandı. Bu hikâyede kullandığı dili çok beğenen Ömer Seyfettin ondan Yeni Mecmua’da yayımlanmak üzere başka hikâyeler istedi. Ziya Gökalp’in de araya girmesiyle ilk sürgünü sona eren ve İstanbul’a dönen yazar, Yeni Mecmua’nın yazarları arasına katıldı.
Robert Kolej’de Türkçe öğretmenliği yaptı. Vakit, Tasvir-i Efkar ve Zaman gazetelerinde makaleler yayımladı. Damat Ferit Paşa’nın dostluğu sayesinde, mütarekeden hemen sonra Hürriyet ve İtilaf Fırkası’na katıldı. Ali Kemal’in Maarif Nazırlığına getirilmesiyle birlikte 1918’de Sabah gazetesinin başmuharriri oldu. Bu gazeteden Damat Ferit Paşa Hükümetini açıkça destekleyen yazılar yazdı. 1919’da Posta ve Telgraf Umum Müdürü oldu. Aynı yıl Ali Rıza Paşa’nın vekiller heyeti başkanı olduğu ilk hükümetin kurulmasıyla bu görevinden istifa etti. Bir süre Alemdar Gazetesi’nde “Aydede” takma adıyla yazılar yazdı.
1920’de IV. Damat Ferit Paşa Hükumeti kurulunca tekrar Posta Telgraf Umum Müdürü oldu. Damat Ferit Paşa aleyhinde konuştuğu gerekçesiyle azledildi. Bir Süre Peyam-ı Sabah’ta yazılar gönderdi. 1922’de yayınına başladığı Aydede isimli mizah dergisini doksan sayı çıkardı. İstanbul’un düşman işgalinden kurtarılmasından sonra Ali Kemal’in linç edilerek öldürülmesi üzerine aynı durumun bir daha yaşanmaması için hazırlanan “Yüz Ellilikler Listesi”ne Refik Halit’in de ismi dahil edildi. Bu listeye alınması, Posta Telgraf Umum Müdürlüğü sırasında Anadolu Hareketiyle İstanbul Hükümeti arasında yaşanan telgraf krizinde İstanbul Hükümetinin tarafını tuttuğu gerekçesine dayandırıldı.
1922’de gizli yolla Beyrut’a kaçtı. Yanına eşi ve oğlunu da aldı. Burada yaşadığı maddî sıkıntılardan dolayı bir süre sonra eşini ve oğlunu İstanbul’a göndermek zorunda kaldı. Kalemiyle geçinmekten başka çaresi olmayan yazar, yayın politikasını beğenmediği halde Halep’te yayımlanan Doğru Yol gazetesine para karşılığı yazılar gönderdi. Hatta kirası ucuz olduğu için Lübnan’da bir köyde yaşamak zorunda kaldı. 1922-1938 yıllarında yaşadığı bu ikinci sürgün hayatının ikinci devresi Suriye’de geçti.
Halep’te sermayesini Nuri Genç’in verdiği ve milliyetçi bir çizgide yayın yapan Vahdet dergisinin edebî kısım sorumluluğunu üstlendi. Bu sayede maddi durumu düzelen Refik Halit, Beyrut’ta Abdülhamit döneminde Trablus’a sürgüne gönderilen Mahir Said Bey’in kızı Nihal Hanım’la ikinci evliliğini yaptı. İlk evliliği gibi bu evliliğinden de bir oğlu oldu. Vahdet’te yazdığı dönemde sık sık Hatay’a gelen Refik Halit, halkın çoğunluğunun Türk olduğu gerçeğinden hareket ederek bu toprakların Türkiye’ye katılması yönünde çalışmalarda bulundu.
Onun sürgünde olmasına rağmen yaptığı bu çalışmalar, Türk hükûmeti tarafından takdirle karşılandı. 17 Temmuz 1938’de Atatürk’ün emriyle çıkarılan af kanunu ile ikinci sürgün hayatı bitti ve yurda döndü. Türkiye’ye geldikten sonra bir süre Tan gazetesinde yazılar yazdı. 1948’de Aydede dergisini yeniden çıkardı. Siyasetten uzak durmaya çalışan yazar hayatının geri kalan bölümünü İstanbul’da geçirdi.
Refik Halit Karay’ın eserleri: Roman: İstanbul’un Bir Yüzü (1920), Ay Peşinde (1922), Yezidin Kızı (1939), Çete (1940), Sürgün (1941), Anahtar (1949), Bu Bizim Hayatımız (1950), Nilgün (3 cilt, 1950-1961), Yeraltında Dünya Var (1953), Dişi Örümcek (1953), Bugünün Saraylısı (1954), İki Bin Yılın Sevgilisi (1954), İki Cisimli Kadın (1955), Kadınlar Tekkesi (1956), Karlı Dağdaki Ateş (1956), Dört Yapraklı Yonca (1957), Sonuncu Kadeh (1965), Yerini Seven Fidan (1977), Ekmek Elden Su Gölden (1980), Ayın On Dördü (1980), Yüzen Bahçe (1981).
Oyunlar: Kanije Müdafaası (1909), Deli (1939).
Hikaye: Memleket Hikâyeleri (1919), Gurbet Hikâyeleri (1940).
Mizah: Sakın Aldanma, İnanma, Kanma (1915), Kirpinin Dedikleri (1916), Ago Paşa’nın Hatırı (1918), Ay Peşinde (1918), Tanıdıklarım, Guguklu Saat (1922), Deli (1939).
Günlük: Bir İçim Su (1939), Bir Avuç Saçma (1940), İlk Adım, Üç Nesil Üç Hayat (1943), Makyajlı Kadın, Tanrı’ya Şikâyet.
Anı: Minelbab İlelmihrab (1965), Bir Ömür Boyunca (1990, 1996, 2011).