Abdullah Öcalan Nasıl Bir Çağrı Yapacak? DEM Partili Sırrı Süreyya Önder Anlattı

PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan gelmesi beklenen çağrısına dair konuşan DEM Parti Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, “Çağrının tek bir anlamı değil, birçok boyutunun olacağı kanısındayım” dedi ve ekledi:

“Demokratik siyaset vurgusu ve çağrısı elbette çarpıcı olabilir. Fakat bunun kadar Kürt sorununun demokratik çözümünün yasal, kültürel ve sosyal boyutlarına dair de vurgular bekleyebiliriz ve her şeyden önce de iletişim kanallarının açılması önemlidir. Toplum tıkanmıştır. Yüz yüze gelmeyen, konuşamayan, tartışmayan, kendisiyle çatışan ama bunu başkasına fatura eden hatırı sayılır bir yığın var karşımızda. Biri diğerine alerji besliyor ve Öcalan bu alerjiyi kıracaktır diye düşünüyorum.”

İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde tecrit altında tutulan PKK lideri Abdullah Öcalan ile 28 Aralık 2024 ve 22 Ocak’ta görüşen Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) heyetinin çalışmaları devam ediyor. DEM Parti İmralı Heyeti, önümüzdeki hafta sonu da Federe Kürdistan Bölgesi’ni ziyaret edecek. İmralı Heyeti üyeleri Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder ile DBP Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır’ın da aralarında olduğu heyet, 16 Şubat’ta Hewler’de KDP Başkanı Mesut Barzani ve Neçirvan Barzani ile bir araya gelecek. Heyet, 17 Şubat’ta ise Süleymani’de YNK Lideri Bafil Talabani, Kubat Talabani ve YNK yetkilileri ile görüşecek.

Yapılacak ziyaretlerde, İmralı’da yapılan görüşmelerin detayları paylaşılacak ve ilgililerin sürece ilişkin görüş, öneri ve düşünceleri alınacak. Hemen sonrasında görüşmelerin içeriği Abdullah Öcalan’a iletilecek. Öcalan’ın sonrasında Kürt sorununun çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesine dair tarihi bir çağrı yapması bekleniyor.

İmralı Heyeti’nde yer alan Meclis Başkanvekili ve DEM Parti Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, kayyım, gözaltı, tutuklama ve askeri operasyonlar gölgesinde devam eden sürece dair Mezopotamya Ajansı’nın (MA) sorularını yanıtladı.

Son dönemlerde artan operasyon ve yönelimler ile iktidar çevrelerindeki karşıt dile rağmen bu sürecin nasıl ilerleyeceğini düşünüyorsunuz? Bu sürecin gelişebileceğinden Abdullah Öcalan ne kadar umutlu?

Meşhur hikayedir, Tomris Uyar’ın günlüklerinde geçer: İki arkadaş Parma Manastırı’yla ilgili olarak kendi aralarında konuşurlar. Biri manastırın tıpkı romandaki gibi olduğunu, diğeri böyle bir manastırın olmadığını söyler. Sonunda Parma’ya giderler. Böyle bir manastır yok diyen afallar. Olmadığından emindir ama orada bir manastır durmaktadır. Papaz durumu şöyle açıklar; romandan sonra aynı şekilde bir manastır belediye tarafından yapılmıştır.

Evet, bir yandan kardeşlik çağrıları, diğer bir yandan kayyım politikaları ve operasyonlar var. Bunlar bu sürecin geliştirilmesi adına ciddi kuşkulara yol açıyor. Özellikle devlet ve yönetim katında belirginleşmiş ya da ortaklaşmış bir irade var mıdır, yok mudur sorusunu sorduruyor haliyle. Bununla birlikte ve bu yaşanan olumsuzlukları asla meşrulaştırmaksızın, çatışma çözümlerinde son evreye dek olumsuzlukların yaşanabileceği bilgisini aklımızda tutmak zorundayız. Şunu da belirtmeliyim; olumsuzlukları kesin bilgiye ve bilgiyi de hazza dönüştürmemek gerekli. Bunu yaparsak, var olan acıları biraz daha katlamış oluruz. Burada siyaset yine konuşma biçimini alır ve bir şey elde edemeyiz.

Parma örneğini tekrar etmem gerekiyor. Şimdi, biz heyet olarak iki defa Sayın Öcalan ile bir araya geldik. Bu şu demektir; Bir eserin yazım aşamasındayız. Sayın Öcalan’ın sergilediği tutumu doğru anlamak gerektiğini düşünüyorum. Çok sancılı, zamana yayılmış, toplum ve dinamikleri açısından yıpratıcı bir sorunun çözüm ihtimalinden bahsediyoruz. Bir günden diğerine herkesin ve her şeyin değişmesi beklenemez. Tamamen tozpembe bir tablo asla çizilmedi. Aşırı beklentilere de aşırı bir karamsarlığa da yer yok bu dönemde. Sayın Öcalan’ı son derece umutlu ve coşkulu gördük. Çünkü hedeflenen barış ihtimalinin gerçekleşmesi için çabalıyor, olumsuzluklara son vermeyi amaçlıyor ve bu sürecin herkesi, hepimizi yaşatacağı fikrini benimsiyor. Asıl umut verici olan bu.

Kendi adıma da can çekişen bu hal için şunu söyleyebilirim: Her iyi temenninin karşısına bir keşiş ve bir de kasap çıkar. Ama en küçük bir ihtimali bile ne bir keşişin vaazlarına ne de kasabın bıçağına teslim edecek durumdayız. Barışa giden yol düz değildir hiçbir zaman, hatta bazen doruklar ve dipsiz çukurlar bile olur. Hem topluma hem de biz barış emekçilerine düşen görev, tasavvur edilen yere barışın bahçesini inşa etmektir.

Bütün değerlendirmeler Abdullah Öcalan’ın bir çağrı yapacağına işaret ediyor, peki bu çağrı ne anlama gelecek ve neyi hedefleyecek?

Bugün gerçekleşen görüşme trafiği, yapılan açıklamalar, Sayın Öcalan’ın söyledikleri ve hazırlandıkları kuşkusuz yeni bir duruma ve sürece işaret ediyor. Fakat bu yeni dönemi 2013-2015 arası yaşananlarla kıyaslayarak değerlendirmemeliyiz. O dönemde taraflar arasında bir ateşkes hali vardı ve sürecin yasal çerçevesi oluşturuluyordu. Fakat nihayetinde belirleyici olanın tarafların barış iradesinin gücü olduğunu, o sürecin bozulma biçiminden biliyoruz. Dolayısıyla bugünkü girişim ve belirlemeleri bu yeni duruma göre okumalıyız.

Sayın Öcalan’ın çağrısını bizler de sizin gibi heyecanla bekliyoruz. Çok şey konuşabilir, çok şey öngörebiliriz fakat esas olan onun neler diyeceğidir. Ben olası bir çağrının tek bir anlamı değil, birçok boyutunun olacağı kanısındayım. Demokratik siyaset vurgusu ve çağrısı elbette çarpıcı olabilir. Fakat bunun kadar Kürt sorununun demokratik çözümünün yasal, kültürel ve sosyal boyutlarına dair de vurgular bekleyebiliriz ve her şeyden önce de iletişim kanallarının açılması önemlidir. Toplum tıkanmıştır. Yüz yüze gelmeyen, konuşamayan, tartışmayan, kendisiyle çatışan ama bunu başkasına fatura eden hatırı sayılır bir yığın var karşımızda. Biri diğerine alerji besliyor ve Öcalan bu alerjiyi kıracaktır diye düşünüyorum.

Geliştirilmeye çalışılan çözüm perspektifi içerisinde Kuzey ve Doğu Suriye için düşünülen pozisyon nedir?

Bu çözüm perspektifinde Ortadoğu’da yaşanan son gelişmelerin yeri ve değerlendirme boyutu büyük elbette. Artık eskisi gibi bir Ortadoğu olamayacağı ortaya çıktı. Sayın Öcalan, Suriye’nin çözülüşünü, Sykes-Picot Anlaşmasının çözülüşü olarak değerlendirdi. Bu anlaşma İngiltere, Fransa ve Rusya’nın çıkarlarını esas alıyordu; Kürtler, doğuda Rus, güneydoğuda Fransız hâkimiyetine veriliyorlardı. Sayın Öcalan’ın barış odaklı çıkışının ise bu karmaşa haline yanıt olarak halkların, toplulukların bir arada yaşama arzusu tarafında geliştirilmiş gerçek bir toplumcu proje önerdiğini söyleyebiliriz.

Öcalan’ın eşitlik ve özgürlüğün yanına güvenliği de yerleştirdiğini gözlemliyoruz. Bu yüzden ilk hedefin çatışma halini sona erdirmek olacağını düşünüyorum. Sayın Öcalan, Suriye’nin toprak ve devlet yapısı olarak bütünlüğü ile Kürtlerin demokrasi temelinde bu bütünlük içinde yer almasını önemli buluyor. Devlet içinde devlet olamayacağı gibi tersinden oradaki Kürtlerin Arap milliyetçiliği içinde erimeleri de elbette beklenemez. Yine en doğrusunu bizzat kendisi ifade edecektir ki çatışma tutumundan kesin uzak durmayı, Türkiye’nin hassasiyetlerine özen göstermeyi, demokrasiye dayalı ve demokrasi kurumlarının gelişmesini önceleyen bir yaklaşıma sahip olduğunu söyleyebiliriz.

Abdullah Öcalan üzerine düşeni yaptı ve beklenen çağrı gerçekleşti; sonra neyin değişmesini bekliyorsunuz?

Sayın Erdoğan’ın ve yakın zamanda Sayın Bahçeli’nin çıkışlarıyla diğer siyasi partilerimizin soruna yaklaşımlarındaki retçilikten uzak tutumlarını göz ardı edemeyiz. Eğer bu coğrafyada bir bin yıl daha kardeşçe yaşayacaksak -ki herkese kazandıracak olan budur- zihinsel değişim ve dönüşümü hepimizin gerçekleştirmesi gerekiyor. Her şeyden önce bu süreci sahiplenen ve çözüm iradesini ifade eden siyasi bir iradenin ete kemiğe kavuşması gerekir.

Demokratik yönetimin, demokratik uzlaşı dilinin, kültürel özgürlüklerin, bir bütün olarak demokratik bir hukuk uygulamasının geliştirilme gereği var. Elbette bu değişimlerin tümünü devletten beklemek gerçekçi bir tutum olmaz. Ancak devletin ve iktidarın, bu sorunların çözüm arayış ve tartışmalarına dönük demokratik siyaset zeminini sınırlandırmaması, aksine teşvik etmesi beklenir. Süreç başarılı bir biçimde ilerlerse bütün bunlar için hep birlikte çaba sarf etmemiz gereken uzun bir yol olacak önümüzde. Ancak en önemlisi, bu yeni yolun demokratik siyasetin aygıt ve yöntemleriyle yürüneceği fikridir.

Tecridin bitirilmesine dair bir hazırlık var mı?

Bir kez daha açığa çıktı ki üzerinde tecrit uygulanan Öcalan gerçekliği, Kürt meselesinin gerçek siyasi çözüm odağı olma konumunu ortaya çıkarmıştır. Bu gerçeklik kendisine dönük sağlıklı yaklaşımın yolunu da gösteriyor; hayatın gerçekleri de bunu ifade ediyor. Tecridin ana hedefi bu odağı ve ihtimali dile getirilemez kılmaktı. Şimdi doğrudan Cumhur İttifakı liderlerince çağrılar yapıldığına göre artık tecrit sistemi anlamsızlaşmıştır. Bunu sürdürmeye çalışmak, süreci tam tersi bir yöne çevirmek anlamına gelir. Dolayısıyla bu süreçle İmralı Hapishane sisteminin lağvedilmesi gerekir.

Bu konuda ciddi bir hazırlık var mıdır, düzeyi nedir gibi detayları bilemiyoruz ama en azından ilk aşamada çağrıyla birlikte özgür ve güvenli çalışma olanaklarının sağlanması gerekiyor. Onun özgür ve eşit muhataplığı sürecin selameti açısından çok önemlidir. Hızlı ve sağlıklı koşullarda devreye girmesi gerek. Sayın Öcalan, bunun bir temelinin olduğunu da biliyor.

Geçmişte Özal, görüşmelere başlamak istediğinde Şartlı İndirim Yasasını çıkarmıştı. Erbakan görüşme amaçlı mektup teması kurduğunda da beş yıl siyaset yasağı önermişti. Sayın Bahçeli bu gerekliliği “umut hakkının uygulanması” olarak ifade etmişti, hatta Sayın Öcalan’ın gelip TBMM’de çağrı yapmasını önermişti. Elbette bu istemin somut nedenleri var. Bu kadar çetrefilli bir meselenin tek bir çağrıyla sonuçlanacağı düşünülebilir mi?

Eğer gerçekten Öcalan’ın rolünü oynaması bekleniyorsa, onun gereken görüşmeleri ve tartışmaları yapabileceği özgür çalışma, iletişim ve bilgiye erişim koşullarının oluşması gerekir. Dünyadaki benzer çatışma çözümlerinde de mahpusluk koşulları değişmeksizin özgür çalışmalar ve çağrılar yapılması beklenmemiştir. Ancak şöyle bir durum da var; tecrit yalnızca bir hapishane uygulaması değildir. Öcalan’ın çağrısının karşılık bulması da en az tecrit kadar önemlidir.

Paylaşın

“Abdullah Öcalan’ın Çağrısı 15 Şubat’a Yetişmeyebilir” İddiası

MAK Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Ali Kulat, İmralı’da tutuklu bulunan PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın çağrısının 15 Şubat’a yetişmeyebileceğini öne sürdü.

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, partisinin meclis toplantısında Abdullah Öcalan’ın önümüzdeki günlerde ‘tarihi bir çağrı yapmaya hazırlandığını’ açıklamıştı.

TGRT televizyonunda katıldığı programda açıklamalarda bulunan Kulat; “Aldığım kulis bilgilerine göre İmralı’dan gelecek çağrı 23 Şubat’tan sonra yapılacak. Çünkü ayın 23’ünde AK Parti’nin Genel Kongresi var” dedi.

Kulat şunları söyledi: “İmralı’dan yapılacak açıklama AK Parti’nin kongresinden sonra yapılacak. Kongrenin bu açıklamayla gölgelenmesini istemiyorlar. Ankara’dan aldığım kulis bilgilerine göre Abdullah Öcalan çok net ve kesin bir dille, PKK’yı lağvetme ve silah bırakma çağrısı yapacak.

Terör örgütü PKK’nın 4 ya da 5 ayağından bahsediliyor. Zamanlama olarak 25 yıl meselesi önemli, bunun kadar önemli olan kısım da Suriye’de yaşanan değişim de çok önemli. PKK’nın İran, Irak, Suriye, Avrupa ve siyasi ayağı DEM Parti ve uzantıları var. Türkiye’de olası bir Cumhurbaşkanlığı seçiminde DEM Parti seçmeninin de kilit bir noktada olduğunu da unutmamak gerekir.

Şu anda endişeli iyimserler ile endişeli kötümserlerin arasında bir durumundayız. Türkiye’nin çoğunun ruh hali şu anda böyle. Bu ülkede azıcık vatanını seven terörün bitmesini ister. Endişelerimiz var. Daha önce çözüm sürecini atlattık ve aynı handikapa düşmek istemiyoruz.”

Abdulkadir Selvi de doğruladı

Öte yandan gazeteci Abdulkadir Selvi de bugünkü köşe yazısında çağrının 15 Şubat’a yetişmesi ihtimalinin oldukça zayıf olduğunu hatta Şubat ayının dahi net olmadığını ifade etti. Yorumunun kaynağı olarak ise net bir tarih belirlenmemesine bağlayan Selvi şu ifadeleri kullandı:

“Suriye’deki teröristbaşı Mazlum Abdi, Öcalan’ın 15 Şubat’ta çağrı yapacağını açıklayınca, 15 Şubat tarihine yönelik bir beklenti oluştu. Neden 15 Şubat? Biliyorsunuz, Öcalan 15 Şubat 1999 tarihinde Kenya’da yakalanarak Türkiye’ye getirilmişti. Ama 15 Şubat tarihi net değil. Hatta 15 Şubat tarihinde çağrı yapılması ihtimali zayıf. Şubat ayının sonuna doğru bir beklenti var ama şubat ayı da net değil. Çünkü bir tarih belirlenmedi. Önemli olan tarih değil sonuç almak.”

Ne olmuştu?

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, partisinin meclis toplantısında PKK lideri Öcalan’ın önümüzdeki günlerde ‘tarihi bir çağrı yapmaya hazırlandığını’ açıklamıştı. Bakırhan; Öcalan’ın Kürt sorununun köklü kalıcı çözümü için demokratik bir Türkiye’nin inşası için önümüzdeki günlerde tarihi bir çağrı yapmaya hazırlandığını” belirterek “iktidarı da tarihi çözümde rolünü oynamaya çağırıyoruz, artık top Erdoğan’da” ifadelerini kullanmıştı.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Öcalan Çağrıyı Ne Zaman Yapacak? DEM Parti’den Açıklama

PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın, MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin açıklamalarıyla başlayan yeni sürece ilişkin ne zaman çağrı yapacağı tartışılırken, DEM Parti Grup Başkanvekili Sezai Temelli, Öcalan’ın yapması beklenen çağrının tarihinin belli olmadığını ancak en kısa zamanda yapılacağını belirtti.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Grup Başkanvekili Sezai Temelli, DW Türkçe’den Gülsen Solaker‘in konuya ilişkin sorularını yanıtladı.

Temelli, İmralı heyetinin birinci ziyaretinin ardından kamuoyuna 7 maddelik bir çerçeve açıklandığını hatırlatarak, heyetin bu çerçeve kapsamında TBMM’deki partiler, cezaevindekiler ve parti bileşenleri ile farklı görüşmeler yaptığını ve bunların sonuçlarını ikinci ziyarette Öcalan’a götürdüklerini aktardı.

Temelli sözlerini şöyle sürdürdü: “Öcalan çalışmalarını sürdürmeye devam ediyordu. Şimdi bu çalışmaların tamamlanması bekleniyor. Bir yandan da en kısa sürede bir İmralı ziyareti ve sonrasında da Öcalan’ın beklenen tarihi açıklaması söz konusu olacak.”

DEM Parti Eş Başkanı Tuncer Bakırhan son grup toplantısının ardından “Öcalan’ın çağrıyı Kenya’da yakalanıp Türkiye’ye getirildiği 15 Şubat’ta mı yapacak” sorusuna “15 Şubat mı bilmiyorum ama önümüzdeki günlerde çağrısı olacak” yanıtını vermişti.

Temelli de çağrının tarihinin netleşmediğini tekrarlayarak, bu tarihi DEM Parti olarak kendilerinin de bilmediğini, 15 Şubat tarihinin yapılan bir yorumdan çıktığını, bu tarihi ne Öcalan ne de kendilerinin hiçbir zaman açıklamadığını ifade etti.

Çağrının yönteminin de henüz belli olmadığını söyleyen Temelli, olası içeriğine dair ise şunları kaydetti: “Bugüne kadar barış ve demokrasi mücadelesi ve Türkiye ile Kürt meselesinin çözümü konusunda açıklamaları olmuştu biliyorsunuz. İlk İmralı görüşmesinden sonra da yine altını çizmişti; demokratik ve siyasi zeminde Kürt meselesinin çözümü için bir çabanın içinde olduğunu. Yani meselenin demokratik siyasi zeminde çözümüne dair bir açıklama olması beklentisi hakim.”

Öcalan’ın beklenen çağrısı ile ilgili tartışılan bir başka husus da Cumhur İttifakı’nın yasal veya hukuki zeminde herhangi bir adım atmayacağı ve Öcalan ile DEM Parti’nin beklentilerinin ne olduğu.

Temelli bu soru üzerine şu yanıtı verdi: “Öcalan tarihi bir kişilik ve bu kişiliğine uygun olarak açıklamasını yapacak. Siyasetin hiçbir hesabına sıkışmadan, hiçbir çıkar hesabına girmeden Kürt meselesinin demokratik çözümüne dair çağrıları olmuştu zaten. Dolayısıyla şimdi de bu tarihi kişiliğiyle tarihi bir açıklama yapacak. Ama o açıklamanın karşılığında yapılması gerekenler ya da üstlenilmesi gereken sorumluluklar onlar ayrı bir tartışma konusu. Çünkü bu yapılan açıklama ile değil de açıklamaya karşı siyasetin alacağı sorumlulukla ilgili.”

Öcalan’ın çağrısı karşılığında iktidarın ve herkesin yapacaklarının ayrı bir yere karşılık geldiğini belirten Temelli, “Bir hesabın içinden değil, gerçek anlamda bu krizin, bu sorunun, bu çatışmanın sonlanmasına yönelik bir yaklaşımı var” dedi.

Son süreç ile ilgili tartışmaya açılan bir başka nokta ise bu gelişmelerin ve atılan adımların şu anda yargı eliyle çeşitli kesimlere baskının söz konusu olduğu Türkiye’ye topyekun bir demokrasi getirip getirmeyeceği.

Temelli, bütün siyasetin ajandasında Kürt meselesinin çözümü olması gerektiğini söyleyerek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bunun için herkes çaba göstermeli. İktidarın da yapacağı işler var, muhalefetin de. Neler yapılması gerektiği aslında belli. Her şeyden önce Türkiye’nin demokratikleşmesi ve hukuk devleti zeminine oturması için atılması gereken adımlar var.

Çünkü Kürt meselesinin demokratik çözümü aslında Türkiye’nin demokratikleşmesiyle hukuk devleti olmasıyla aynı denklem içinde okunacak bir mesele. Dolayısıyla gerçekten bu denklemi çözmek istiyorsanız, demokrasi, hukuk devleti, barış adına herkes sorumluluk almalı, adım atmalı.”

Ortada bir “pazarlık masası” bulunmadığını, amaçlarının demokratik mücadele zeminini hep birlikte örmek olduğunu söyleyen Temelli, “Yoksa bir pazarlığa indirgediğinizde zaten herkes böyle bir durumda kendi hesabına göre hareket edecekse nasıl bir müzakere zemini olabilir ki?” diye konuştu.

Temelli, Öcalan’ın TBMM’den başlamayı işaret ederek ilk ağızdan bir “müzakere zeminine” işaret ettiğini belirterek, herkesin iyi niyetle, samimi olarak bu zemini inşa etmesi gerektiğini kaydetti. Bu süreçte Öcalan’ın ilk Bahçeli’nin sözünü ettiği “umut hakkı” ile serbest kalıp kalmayacağı ya da şartlarının hafifletilmesi ve tecridinin kaldırılıp kaldırılmayacağı da merak konusu.

Temelli bu konularda çok fazla şeyin yazılıp çizildiğini söyleyerek kendi bakışlarını şöyle anlattı: “Biz şuna işaret ettik. Geride bıraktığımız 26 yıl boyunca bir tecrit anlayışı vardı, bir istisnai hukuk anlayışı vardı. Bu istisnai hukuk anlayışı içinde ülkeyi demokratikleştirmeniz ve herhangi bir meseleyi demokratik zeminde çözmeniz zaten mümkün değil. Hele hele Kürt meselesini bu anlayışla çözmeniz mümkün değil. O yüzden gerçekten tecride son vermek gerekiyor. Bunu bir pazarlık meselesi bir talep olarak değil bir anlayış olarak ele alıyoruz.”

Temelli sözlerini şöyle sürdürdü: “İkincisi; bir müzakereden bahsedeceksek eğer önümüzdeki süreçte Kürt meselesinin demokratik bir çözümünün müzakere koşulları yaratılacaksa, Kürt Özgürlük Hareketi olsun, biz olalım, birçok kesim tarafından hatta küresel siyasette bile bu konunun baş müzakerecisi olarak gösterilen Öcalan’ın siyasi çalışmalarını yapabileceği koşullara kavuşmadan bunu sürdürmesi ne kadar mümkün olabilir?”

Temelli, bu meseleye samimi yaklaşılıyorsa herkesin bu diyalog zeminini müzakereye ve bir sürece evirmek için çaba göstermesi gerektiğini söylerken, çağrı sonrasında nasıl bir zemin arzu ettikleri sorusuna şu yanıtı verdi:

“Bir çatışmasızlık hali diyelim ki başladı. Bir çatışmasızlık halinin olduğu an artık demek ki demokratik siyaset içinde gelişmelerin ön plana çıkacağı bir andır. Bu meselenin demokratik siyaset zemininde çözülmesini istiyorsak bunun istişareleri, görüşmeleri, diyalog zeminleri, müzakere zeminleri bu işin doğasında olan bir şey. Aksi halde o zaman meseleleri nasıl konuşacaksınız? Bu meseleleri çözmek için bu zeminlere de ihtiyacınız vardır. Eğer bu zemin yoksa zaten çatışma vardır. Biz bu çatışmalar, savaş dursun; barış siyasete hakim olsun diye bunca yıldır mücadele veriyoruz.”

Abdullah Öcalan’ın çağrısı Suriye’nin kuzeydoğusuna da olur mu?

Beşşar Esad’ın devrilmesinin ardından Suriye’deki geçici yönetim ile Kürtlerin çoğunluğundaki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasında müzakereler devam ederken, Öcalan’ın yapacağı çağrının Suriye’nin kuzeydoğusunda da yönelip olup olmayacağı da takip ediliyor.

Temelli, bu sorunun yanıtını bilmediklerini çünkü Öcalan’ın çağrısının kapsamı ve içeriği ile ilgili İmralı heyetine ipucu vermediğini söyleyerek, “Biz bu süreç şeffaf yürüsün istiyoruz. Gelen bilgileri de paylaşıyoruz. Dolayısıyla gizemli bir tarafı yok” diye konuştu.

Bu son süreci Suriye bağlamında nasıl bir yere oturttukları sorusuna ise Temelli şu yanıtı verdi: “Türkiye’nin dış politikası özellikle Suriye politikası uzun yıllardır yanlış bir zeminde gelişti. Türkiye’nin dış politikasının doğru bir zemine oturma ihtiyacı var hem Ortadoğu hem Suriye açısından.

Burada en önemli mesele bu dış politikanın yeni dönem koşullarına göre yeniden oluşturulma meselesidir ki burada muhalefetiyle, iktidarıyla dış politika konusunda Suriye gerçekliğini bütün boyutlarıyla gerçekliğini dikkate alan bir yerden bir yeni politika üretim sürecine ihtiyaç var. Umarım Öcalan’ın açıklaması sonrası da bu konuda önemli katkılar ortaya çıkar.”

Paylaşın

Abdullah Öcalan’dan “Barış” Mesajı

DEM Parti tarafından paylaşılan Abdullah Öcalan’ın açıklamasında, “Türk-Kürt kardeşliğini yeniden güçlendirmek tarihi bir sorumluluk olduğu kadar tüm halklar için de kader belirleyici bir önem ve aciliyet kazanmıştır” ifadelerine yer verildi.

Haber Merkezi / Açıklamada, “Sürecin başarısı için Türkiye’deki tüm siyasi çevrelerin dar ve dönemsel hesaplara takılmadan inisiyatif alması, yapıcı davranması ve pozitif katkı sunması elzemdir. Bu katkıların en önemli zeminlerinden biri de şüphesiz TBMM olacaktır” denildi.

“Sayın Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya, ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim” ifadeleri kullanılan açıklamada, “Heyet bu yaklaşımımı gerek devletle gerekse siyasi çevrelerle paylaşacaktır. Bunlar ışığında gereken pozitif adımı atmaya ve çağrıyı yapmaya hazırım” denildi.

İmralı Adası’nda tutuklu bulunan Kürdistan İşçi Partisi (PKK) lideri Abdullah Öcalan ile görüşmek üzere Cumartesi günü adaya giden Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) vekilleri Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder’den oluşan iki kişilik heyet Pazar sabah saatlerinde bir açıklama yayınladı.

Açıklamada şu ifadelere yer verildi: “İmralı’da Sayın Abdullah Öcalan ile 28 Aralık 2024 tarihinde kapsamlı bir görüşme gerçekleştirdik. Kendisinin sağlığı iyi, morali oldukça yüksekti. Kürt sorununa kalıcı çözüm bulmaya yönelik yaptığı değerlendirmeler hayati önemdeydi.

Ortadoğu ve Türkiye’de yaşanan son gelişmelerin değerlendirildiği görüşmede Sayın Öcalan, dayatılan karanlık gelecek senaryolarına karşı pozitif çözüm önerilerini sunmuştur.

Düşünceleri ve yaklaşımının genel çerçevesi aşağıdaki gibidir: Türk-Kürt kardeşliğini yeniden güçlendirmek tarihi bir sorumluluk olduğu kadar tüm halklar için de kader belirleyici bir önem ve aciliyet kazanmıştır.

Sürecin başarısı için Türkiye’deki tüm siyasi çevrelerin dar ve dönemsel hesaplara takılmadan inisiyatif alması, yapıcı davranması ve pozitif katkı sunması elzemdir. Bu katkıların en önemli zeminlerinden biri de şüphesiz TBMM olacaktır.

Gazze ve Suriye’de yaşanan hadiseler göstermiştir ki, dışarıdan müdahalelerle kangrenleştirilmeye çalışılan bu sorunun çözümü artık ertelenemez bir hal almıştır. Bunun ciddiyetiyle doğru orantılı bir çalışmayı başarıya ulaştırmak için muhalefetin de katkı ve önerileri değerlidir.

Sayın Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya, ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim. Heyet bu yaklaşımımı gerek devletle gerekse siyasi çevrelerle paylaşacaktır. Bunlar ışığında gereken pozitif adımı atmaya ve çağrıyı yapmaya hazırım.

Bütün bu çabalarımız, ülkeyi hak ettiği düzeye taşıyacak ve aynı zamanda demokratik bir dönüşüm için de çok kıymetli bir kılavuz olacaktır. Devir Türkiye ve bölge için barış, demokrasi ve kardeşlik devridir.”

Paylaşın

PKK Lideri Öcalan’a Altı Aylık Avukat Görüş Yasağı

PKK (Kürdistan İşçi Partisi) Lideri Abdullah Öcalan ile İmralı’da bulunan Ömer Hayri Konar, Veysi Aktaş ve Hamili Yıldırım’a 6 aylık yeni bir avukat görüş yasağı verildi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, TBMM Genel Kurulu’nda; Abdullah Öcalan’a 6 aylık yeni bir avukat görüş yasağı verildiğini belirterek şu ifadeleri kullandı:

“Bu cezalarla ne yapılmak isteniyor? Bir taraftan iç cephe, barış, kardeşlik mesajları verilirken bir taraftan İmralı’da ceza üzerine ceza verilerek aslında çözümsüzlükte ısrar edildiğini görüyoruz. Çözüm için başlayan olumlu tartışmaların da bu cezaların, kayyum uygulamalarının zehirlediğini belirtmek istiyorum. Söz ile eylemin tutarlılığının çok önemli olduğunu ifade etmek gerekiyor.”

İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde 26 yıldır ağır tecrit koşulları altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan ile İmralı’da bulunan Ömer Hayri Konar, Veysi Aktaş ve Hamili Yıldırım’a 6 aylık yeni bir avukat görüş yasağı verildi.

Abdullah Öcalan’la görüşmenin sağlanması talebiyle Bursa 2’nci İnfaz Hakimliği’ne başvuruda bulunan Asrın Hukuk Bürosu avukatları, müvekkilleri hakkında 6 Kasım’da yeni bir 6 aylık avukat görüş yasak kararı verildiğini öğrendi. Yasağın gerekçesi hakkında avukatlara herhangi bir bilgi verilmedi.

Karara dair yapılan itirazlar Bursa Ağır Ceza Mahkemesi tarafından reddedildi. Avukatlar, verilen yasak kararına karşı Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvuruda bulunacak.

Abdullah Öcalan’a son olarak 3 Mayıs 2024 tarihinde 6 aylık avukat görüş yasağı kararı verilmişti. Söz konusu yasak kararının gerekçesi ve dosya örneğinin verilmesi talebi ile yasak kararına karşı bir üst mahkemeye yaptıkları itiraz da benzer şekilde reddedilmişti.

2016 Temmuz ayında OHAL boyunca verilen yasak, Şubat 2018 tarihine kadar sürdürüldü. Bu tarihten sonra avukat görüşü 6 aylık sürelerle yasaklanmaya başladı. Son yasak kararı ile birlikte Abdullah Öcalan’a son 8 yılda en az 14 kez avukat görüş yasağı kararı verilmiş oldu. Benzer yasak kararlarıyla aile görüşmeleri de engelleniyor.

(Kaynak: Mezopotamya Ajansı)

Paylaşın

Bahçeli’nin “Abdullah Öcalan” Çağrısına Destek Yüzde 10

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın gelip TBMM’de, DEM Parti grubunda konuşması önerisine destek Türkiye genelinde yüzde 10 civarında.

Gazeteci-yazar Murat Yetkin, bugün Yetkinpeport’taki köşesinde; İstanbul Ekonomi’nin 15 Kasım’daki “Türkiye Raporu” çalışmasından hareketle; “2024’te Türkiye’de yaşayan yaklaşık 86 milyon Türk vatandaşının 66 milyonu kendisini Türk, 13 milyonu Kürt, 1,5 milyonu Zaza, 450 bini Çerkes, 350 bini Arap olarak tanımlıyor. Diğer beyanlar daha az çıkmış” diye yazdı.

Araştırmada “Kürt sorunu olduğunu düşünüyorum” diyenlerin sayısının yüzde 68 olduğunu söyleyen Yetkin, birden fazla yanıtın bir arada verilebildiği Kürt sorununun çözümünde PKK’nın faaliyetlerine son vermesini isteyenlerin yüzde 91’le ilk sırada olduğuna yer verdi.

MHP lideri Devlet Bahçeli’nin PKK lideri Abdullah Öcalan’ın DEM grubunda konuşma önerisinin Türkiye genelinde yüzde 10 destek bulduğunu da paylaşarak, “MHP’lilerin yüzde 35’i Bahçeli’nin açıklamalarını açıkça desteklemediğini söylemiş. Bir yüzde 9 da görüş bildirmek istememiş; toplamı yüzde 44. DEM’de desteklemeyenlerin oranı ise yüzde 49; buna karşın yüzde 41 desteklemiş.

Etnik yönden, Kürt ve Zazaların yüzde 37’si Bahçeli’ye destek verirken, Türklerde destek onanı yüzde 19’a düşüyor. Kürt ve Zazaların yüzde 90’ı Bahçeli’nin açıklamalarından haberdar iken, DEM Partililerin yüzde 40’ı DEM eş-başkanı Tülay Hatimoğulları’nın söylediklerinden habersiz” ifadelerini kullandı.

Yazının tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

“Abdullah Öcalan İle İkinci Görüşme Planlanıyor” İddiası

“Yeni Çözüm Süreci” tartışmaları gündemdeki yerini korurken, İmralı Adası’nda bulunan PKK Lideri Abdullah Öcalan’la ikinci bir görüşme yapılması için çeşitli temaslar gerçekleştiği öne sürüldü.

Bu kapsamda önümüzdeki hafta Öcalan’la ikinci bir görüşmenin gerçekleşmesinin beklendiği ifade edildi. İkinci görüşmenin Öcalan’ın avukatlarıyla olabileceği ancak bu konuda henüz bir netleşme olmadığı belirtildi.

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim’de yaptığı ‘Öcalan çıkışı’nın üzerinden neredeyse bir ay geçti.

Geçen sürede DEM Parti Milletvekili Ömer Öcalan, PKK Lideri Abdullah Öcalan’la bir görüşme gerçekleştirdi. 43 ay sonra gerçekleşen bu görüşme sonrasında Öcalan, “Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim” mesajını iletti.

DEM Parti, bu mesajın geldiği günden bu yana koşulların oluşması, iletişim olanaklarının sağlanması için çağrılar yaptı.

Gazete Duvar’dan Ceren Bayar’ın haberine göre; Taraflardan edindiğimiz bilgilere göre kamuoyundaki bu tartışmalar sürerken İmralı Adası’nda bulunan PKK lideri Abdullah Öcalan’la ikinci bir görüşme yapılması için çeşitli temaslar gerçekleşti. Bu kapsamda önümüzdeki hafta Öcalan’la ikinci bir görüşmenin gerçekleşmesinin beklendiği ifade edildi. İkinci görüşmenin Öcalan’ın avukatlarıyla olabileceği ancak bu konuda henüz bir netleşme olmadığı belirtildi.

Öte yandan Bahçeli’nin Öcalan çıkışı ve sözlerinin arkasında durduğuna dair açıklamaları sonrasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan kamuoyunu tatmin edecek netlikte bir açıklama gelmedi. Üstelik geçen sürede biri CHP’li, üçü DEM Partili dört belediyeye kayyım atandı. Tüm bunlar ‘Cumhur İttifakı’nın iki ortağı arasında bu konu özelinde bir anlaşmazlık var’ yorumunu güçlendirdi.

İktidar kanadından yapılan değerlendirmelere göre iki lider arasında bir kriz yok. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Bahçeli’nin çağrısına dair devletin farklı organları ile istişare yaptığı, ayrıca partisince yaptırılan geniş kamuoyu araştırmasını beklediği ifade ediliyor. Bu sonuçların ardından bugün Erdoğan ile Bahçeli bir araya gelecek. İki liderin son gelişmeleri detaylıca değerlendirmesi bekleniyor.

“İki lider uzlaşmazsa süreç olmaz”

DEM Parti kaynaklarına göre iki lider arasında ‘birbirini ikna edememe, ortak bir noktada buluşamama’ durumu yaşanıyor. Erdoğan’ın, iktidarın güncel ihtiyaçlarını öncelediğini Bahçeli’nin ise devletin içinde bulunduğu koşulları ve Orta Doğu’daki gelişmeleri göz önünde bulundurduğunu düşünen DEM Partililer, Erdoğan ve Bahçeli arasındaki bu anlayış farkının sürecinin ilerleyip ilerlemeyeceğini belirleyeceği görüşünde.

Paylaşın

PKK, Abdullah Öcalan’ın Çağrısıyla Silah Bırakır Mı?

PKK yöneticilerinin son yıllarda Abdulah Öcalan’ın açıklamalarına doğrudan karşı çıkmadan onu tevil ederek karşı pozisyon oluşturduğuna dikkat çeken Rawest Araştırma Direktörü Roj Girasun, “Kimi zaman (Öcalan’ı) boşa düşürdükleri görüntüsü verdiler ancak örgüt kadroları ve militanları için en güçlü motivasyon halen Öcalan. Öcalan’ın militanlar üzerindeki etkisi yadsınamaz” yorumu yapıyor.

Öcalan’ın 1999’da yaptığı geri çekilme çağrısına o dönem bütün güçlerin uyduğunu hatırlatan Girasun, 2013-2015”teki çözüm sürecine dair ise şunları kaydediyor: “Öcalan’ın 2013’teki çağrısına önce bir olumlu cevap alındı. Ancak devamında Türkiye’de yaşanan olaylar hem AKP-Gülen Cemaati çatışması, hem o dönem başlayan Gezi olayları, sonrasındaki Kobani meselesi, Rojava denklemi Öcalan’ın örgütüne yönelik çağrısının etkisini azaltmıştı.”

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin DEM Partili milletvekilleri ile TBMM’de el sıkışması ve ardından cezaevindeki PKK lideri Abdullah Öcalan’a yaptığı çağrının tartışılmaya başlandığı günlerde TUSAŞ’a düzenlenen terör saldırısı PKK’nın silah bırakmaya istekli olup olmadığı sorusunu da beraberinde getirdi.

Bahçeli’nin TBMM’deki grup toplantısında yaptığı “Terörist başı işin içinde olmazsa bir şey olmaz diyenlere de sesleniyorum. Şayet terörist başının tecridi kaldırılırsa gelsin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde DEM Parti grup toplantısında konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın. Bu dirayeti gösterirse umut hakkının kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılmasının önü de ardına kadar açılsın” açıklaması Kürt sorununun çözümü için yeni bir sürecin başlayacağı beklentilerine yol açmıştı.

DEM Parti’den ve Edirne Cezaevindeki HDP eski Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’tan da gelen ılımlı açıklamalar bu beklentileri yükseltti. Ancak TUSAŞ’a yapılan ve İçişleri Bakanlığı tarafından PKK militanlarınca gerçekleştirildiği belirtilen saldırı henüz netliğe kavuşmamış bu sürece ilişkin soru işaretlerini artırdı.

TUSAŞ saldırısının olduğu 23 Ekim’de bu süreç için önemli bir başka gelişme Öcalan için uygulanan tecridin kaldırılması ve 43 ayın ardından aile görüşmesine izin verilmesi oldu.

İmralı Cezaevi’nde tutuklu bulunan Abdullah Öcalan, yeğeni ve Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (Dem Parti) Şanlıurfa Milletvekili Ömer Öcalan ile görüştü. Ömer Öcalan 24 Ekim’de sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda Abdullah Öcalan’ın “Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim” dediğini aktardı.

KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanlığı tarafından Öcalan ile yapılan görüşmeye dair yapılan açıklamada Kürt halkının bütün yapıları ve bileşenleriyle Öcalan’ın geliştireceği süreci esas alacağı belirtilerek “Önder Apo hareketimizin ve halkımızın iradesi ve Kürt sorununun demokratik çözümünün muhatabı ve müzakerecisidir. Bu konuda herhangi bir farklı yaklaşım ve duruş söz konusu değildir. Hareketimiz bütün bileşenleriyle Önder Apo’nun geliştireceği sürece göre hareket edecektir” denildi.

Peki 1999’dan beri tutuklu bulunan Abdullah Öcalan örgüt üstünde hâlâ güçlü mü? Öcalan’ın çağrı yapması durumunda PKK’nın silahları bırakıp bırakır mı? Öcalan, örgütün yönetici elitleri tarafından ne kadar dinlenir?

DW Türkçe’den Gülsen Solaker‘e konuşan Rawest Araştırma Direktörü Roj Girasun, PKK yöneticilerinin son yıllarda Abdulah Öcalan’ın açıklamalarına doğrudan karşı çıkmadan onu tevil ederek karşı pozisyon oluşturduğuna dikkat çekip “Kimi zaman (Öcalan’ı) boşa düşürdükleri görüntüsü verdiler ancak örgüt kadroları ve militanları için en güçlü motivasyon halen Öcalan. Öcalan’ın militanlar üzerindeki etkisi yadsınamaz” yorumu yapıyor.

Öcalan’ın 1999’da yaptığı geri çekilme çağrısına o dönem bütün güçlerin uyduğunu hatırlatan Girasun, 2013-2015”teki çözüm sürecine dair ise şunları kaydediyor: “Öcalan’ın 2013’teki çağrısına önce bir olumlu cevap alındı. Ancak devamında Türkiye’de yaşanan olaylar hem AKP-Gülen Cemaati çatışması, hem o dönem başlayan Gezi olayları, sonrasındaki Kobani meselesi, Rojava denklemi Öcalan’ın örgütüne yönelik çağrısının etkisini azaltmıştı.”

Diyarbakır’da 21 Mart 2013’te düzenlenen Nevruz kutlamalarında Abdullah Öcalan’ın mektubu okunmuştu. Öcalan mektubunda silahları susturma çağrısı yaparak “silahlı unsurların sınır ötesine çekilmesi aşamasının geldiğini” belirtmişti.

Bu gelişmenin ardından PKK’lı Murat Karayılan 25 Nisan 2013’te Kandil’de kalabalık bir gazeteci topluluğunun katıldığı basın toplantısıyla örgütün 8 Mayıs’ta geri çekilmeye başlayacağını duyurdu. Ancak yaz aylarına gelindiğinde bu çekilmenin Türk yetkililerin istediği boyutta olmadığı basına yansımaya başladı.

Erdoğan, 26 Haziran 2013’te Akil İnsanlar Heyeti üyeleri ile Dolmabahçe’deki başbakanlık yerleşkesinde görüşmesinde örgütün sadece yüzde 15’inin çekildiğini söyledi. Bölgesel dinamiklerin, Suriye’deki gelişmelerin ve Gezi olaylarının etkisiyle de büyüyen gerilimle PKK 9 Eylül 2013’te ise geri çekilmeyi durdurduğunu açıkladı.

PKK’da Abdullah Öcalan’a karşı direnç gelişir mi?

Girasun’a göre bugün itibariyle kamuoyuna yansıyan bazı ifadelerden görünen örgütte Öcalan’a karşı yeni bir direnç gelişebileceği yönünde. PKK’nın Öcalan’a çağrısına karşılık vermeyebileceği düşünenler, sosyal medyada KCK Eş Başkanı Cemil Bayık’ın 2015’teki bir röportajındaki sözlerini paylaşıyor.

Bayık bu röportajında İmralı’daki Öcalan için “Önder Apo orada çarmıhta gerilmiş durumdadır. Sürekli kameralarla izleniyor, sürekli baskı altında, ellerinde rehinedir” diyerek şöyle devam ediyor: “Pratiği yürüten biziz. Pratikten biz sorumluyuz. Apo sorumlu değil. Apo oradan ne hareketi ne de pratiği yürütebilir. Bu konularda bir karar da veremez. Silahlı güçlerin yurt dışına çekilmesi kararını ancak biz veririz. Ne HDP ne de Apo verebilir. Böyle bir çağrı olursa bunun kararını biz veririz.”

Ancak PKK yöneticilerinin zaman zaman ters düştüğü Öcalan’ın alt kadrolar ve militanlar üstündeki etkisinin daha güçlü olabileceği yorumları da yapılıyor. Girasun, TUSAŞ’a yapılan saldırının örgütün Öcalan’a karşı oluşturduğu direncin bir parçası olabileceğini söylerken şunları kaydediyor:

“Öcalan’ın kadrolar üzerindeki etkisini unutmamak lazım. Örgütün militanları ve kadroları için Öcalan büyük bir savaş motivasyonu. O yüzden kurucu kadroda bir direnç gelişse dahi Öcalan’ı dinleyecek militanları ve kadroları düşündüğümüz zaman yönetici elitinin de eli oldukça zayıf olur.”

Öcalan’ın 2019’daki yerel seçiminin hemen öncesinde yaptığı “sandıkta tarafsız kalınması” çağrısı HDP, Kandil ve Kürt seçmenlerde karşılık bulmamıştı. Girasun, şu andaki durumun daha farklı olduğunu ve Demirtaş’ın yaptığı “Öcalan bir inisiyatif alırsa tüm gücümüzle arkasında olacağız; barış sesinin bu defa bastırılmasına izin vermeyeceğiz” açıklamasına işaret ederek şöyle konuşuyor:

“Demirtaş toplumsal liderliğini ve gücünü Öcalan’ın silahsızlanma çağrısıyla beraber devreye sokabileceğini ilan ediyor. Öcalan, Kürt toplumu için tarihsel bir lider. Demirtaş ise güçlü bir toplumsal lider. Tarihsel liderle sosyolojik liderin yan yana geldiği durumda çağrının hem örgüt militanları üzerindeki etkisinin kuvveti artar hem de geniş toplumsal kesimlerde bunun kabulü kolaylaşabilir.”

Bu arada TUSAŞ’a yönelik saldırı öncesinde Bahçeli’nin Öcalan’a çağrısını değerlendiren PKK yöneticilerinden Murat Karayılan, örgütün Türkiye’de zayıflamadığını savunarak “Kimse yanlış hesap yapmamalı, (yanlış hesap yapanlar) yarın ne kadar büyük yanıldıklarını görecektir” ifadelerini kullandı. Karayılan ayrıca “Eğer Türkiye’nin çıkarını düşünen, gerçek yurtseverliğin ağır bastığı bir durum gelişiyorsa ve bu temelde bazı yeni adımları atacaklarsa Kürt tarafı buna yok demez ama asla yaş tahtaya da basmaz” diye konuştu.

Öcalan’ın olası bir çağrısı durumunda PKK’nın bir bölünmeye gidip gitmeyeceği ve Suriye’de ABD’nin desteğiyle giderek güçlenen PYD/YPG güçlerinin durumu da akıllardaki bir başka soru işareti.

Ankara, PKK’nın Suriye kolu olarak nitelendirdiği Suriye Demokratik Güçleri (SDG) çatısı altındaki YPG-PYD’nin Kuzey Suriye’de oluşturduğu otonom bölgenin ABD’nin de katkısıyla devletleşmeye gittiğini düşünerek uzun bir süredir bunu engellemeye çalışıyor. Bu kapsamda “Suriye’den gelen tehditleri önlemek” için Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) Ağustos 2016’da Fırat Kalkanı Harekatı’nı başlatmış, ardından Zeytin Dalı, Barış Pınarı ve Barış Kalkanı operasyonlarını gerçekleştirmişti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında son düzenlenen güvenlik toplantısının ardından yapılan açıklamada da “terörle mücadelenin ve terörsüz bir Türkiye için cansiparane çalışmaların süreceği, sınır ötesinde bir ‘teröristan’ kurulmasına asla müsaade edilmeyeceği” vurgulandı.

Girasun, örgütün silahsızlanmasıyla PYD’nin ve Rojava’nın durumlarının farklı meseleler olduğunu ifade ederek şu anda bahsi geçen sürecin daha çok “örgütün Türkiye’ye ve Türkiye’nin menfaatlerine karşı silah kullanmayı bırakması” olduğunu belirtiyor. Girasun, “Yani örgütle ilişkili bütün silahlı unsurların silah bırakacağı ve bugüne kadar bu yapıların elde ettiği bütün kazanımlarını bir çırpıda geriye bırakacakları anlamına gelmez” diyor.

Örgütte geçmişte de yaşandığı gibi bir bölünmenin de gündeme gelebileceği ancak silah bırakmayan ekibin muhtemelen marjinalleşeceği öngörüsünde bulunan Girasun, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bu tür çözüm süreçleri içinde bölünmeler, ayrılıklar vb elbette yaşanır. Çatışmaların çözüme kavuşturulduğu IRA, FARC gibi yakın örnekler de bunu bize gösteriyor. Ama mutlak yaşanır ya da yaşanacaktır demek değildir bu.”

Girasun, Kürt toplumunun çok net bir şekilde sorunların barışçıl yollarla, silah dışı yöntemlerle çözüm arayışını desteklediğini de belirtiyor. DEM Parti Diyarbakır Milletvekili Cengiz Çandar, TBMM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada “yepyeni bir dönemin” ve “toplumsal barış, iç cephenin güçlendirilmesi ve ulusal birliğin tahkimi” için başlangıç noktasında olunduğunu söyledi. Çandar, Öcalan’ın “ben varım” dediğini söylerken şunları kaydetti:

“Şimdi iş sözü edilen koşulların oluşturulmasında. Bu, kolay bir iş değil; sabır, dikkat, titizlik, esneklik, özveri ve en önemlisi irade gerektiriyor. Dünkü terör saldırısı iç barışı, toplumsal barışı, iç cepheyi güçlendirmenin çok da kolay olmadığını, durumun birçok toplumsal provokasyona açık olduğunu gösterdi.”

Paylaşın

TUSAŞ Saldırısını PKK Üstlendi: Siyasal Gündemle İlgisi Yok

5 kişinin öldüğü, 22 kişinin yaralandığı TUSAŞ saldırısını PKK’nın askeri kanadı HPG üstlendi. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, saldırganların PKK’lı olduğunu açıklamıştı. 

Haber Merkezi / Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler de, saldırının arkasında PKK (Kürdistan İşçi Partisi) olduğunu belirtmişti.

Örgütten yapılan açıklamada, “Uzun bir süre önce planlanıp başarıyla uygulanan bu eylemin Türkiye’de son ayda tartışılan siyasal gündemle asla bir ilişkisi yoktur” denildi. Açıklamada, saldırıda ölen iki kişinin kimliklerine de yer verildi.

Açıklamada, eylemi örgüt içerisindeki “Ölümsüzler Taburu” adlı birlik üyelerinin düzenlediği, Türkiye’nin Suriye ve Irak’ta gerçekleştirdiği hava harekâtlarına yanıt olarak TUSAŞ’ın özellikle hedef seçildiği vurgulandı.

Rusya’daki BRICS Zirvesi’nden dönerken uçakta gazetecilerin sorularını yanıtlayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “Dün geceden itibaren saldırının cevabı kat kat fazlasıyla verilmeye başlanmıştır” dedi ve saldırıya yönelik adli soruşturmanın yanı sıra, istihbarat ve güvenlik birimlerinin de kapsamlı çalışmalar yürüttüğünü” ifade etti.

Erdoğan ayrıca “Bu terör saldırısında TUSAŞ gibi güzide bir kuruluşumuzun seçilmiş olması manidardır” diye konuştu.

Erdoğan “Bu terör saldırısının Suriye’den bir sızma hareketi şeklinde gelişmiş olduğunu özellikle öğrenmiş bulunuyoruz. Buna yönelik de tüm gece boyunca 40 ayrı noktaya operasyonlar yapıldı. Bu operasyonlarla da teröristlere çok çok ağır bedeller ödetildiği de ortada” diye konuştu.

TUSAŞ’a Yönelik Terör Saldırısına ilişkin Meclis Başkanlığı tezkeresi TBMM Genel Kurulu’nda kabul edildi.

Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş tarafından sunulan tezkerede, “Hiçbir güç ülkemizin ve milletimizin birlik ve beraberliğini bozamayacaktır. Arkasında emperyalist güçlerin ve karanlık odakların olduğu terör saldırıları ülkemizin huzur ve istikrar ortamına zarar veremeyecektir” ifadelerine yer verildi.

Ankara’daki saldırının ardından, Irak ve Suriye’nin kuzeyindeki hedeflere hava harekatı başlatıldığı ve iki günde toplam 81 hedefin vurulduğu duyuruldu. Milli Savunma Bakanlığı’ndan (MSB) yapılan açıklamalarda “2’si üst düzey olmak üzere 59 terörist etkisiz hale getirilmiştir” ifadesi yer aldı.

PKK, Perşembe günü yaptığı bir açıklamada bir süredir gündemi meşgul eden “yeni çözüm süreci”ne dair bir açıklamada bulunmuştu. Bu açıklamada saldırı direkt olarak üstlenilmemiş, ve “Kürt halkı bütün yapılarıyla ve bileşenleriyle Önder Apo’nun geliştireceği süreci esas alacaktır” ifadeleri kullanılmıştı.

Saldırının zamanlaması, özellikle Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) lideri Devlet Bahçeli’nin 1999’dan beri İmralı Cezaevi’nde bulunan PKK lideri Abdullah Öcalan’ı Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) konuşma yapmaya davet etmesinin ardından gerçekleşmesi sebebiyle tartışmalara konu olmuştu.

TUSAŞ’a yapılan saldırı, Bahçeli’nin çağrısından sadece bir gün sonra gerçekleşti. Zamanlama sosyal medyada çokça tartışılırken, CHP Genel Başkanı Özel de konuyla alakalı açıklamalarda bulundu.

Basın mensuplarına konuşan Özel, “Terörü kimden ve ne gerekçeyle gelirse gelsin lanetliyoruz. Zamanlamanın ne kadar dikkat çekici olduğunu düşünmeden edemiyor insan” ifadelerini kullandı.

“2015 yılında 7 Haziran’dan 1 Kasım’a kadar olan süreci hatırlamadan geçemiyor insan. Bütün terör örgütlerinin bir anda aktif olduğu sürecin kamuoyunu nasıl yönlendirmeye çalıştığını hatırlamak gerekiyor. Kim terörden medet umuyorsa yanlış yapıyor” diyen Özel, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK Parti) kurulduğu günden beri ilk kez tek başına iktidar olamadığı 7 Haziran seçimlerine ve seçimlerin tekrarlandığı 1 Kasım’a atıfta bulundu. Bu ikitarih arasında Türkiye’de çok sayıda saldırı gerçekleştirilmişti.

Saldırı hakkında çarşamba günü Meclis’te konuşan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Grup Başkanvekili Sezai Temelli de “Zamanlaması manidardır. Provokasyon her tarafından belli olmaktadır,” ifadelerini kullandı.

Saldırıyı kınayan Temelli, “Çok üzgünüz, yine insanlarımız öldü. Son birkaç haftadır ülkede çok önemli bir tartışma sürdürülüyor. Bu tartışmaların çok büyük bir kısmı Türkiye toplumunun beklentilerine yanıt veriyor. Çünkü uzun süredir Türkiye toplumu savaş, şiddet ve bu ölümlerden kurtulmak isterken böyle bir olayla karşılaşıyoruz,” dedi.

Sezai Temelli, “Toplumun beklentisi olan, barış içinde bir arada yaşama beklentisine ısrarla yanıt vermek zorundayız. Geç kaldığımız her adım işte bu yitip giden canlara mal olmaktadır” ifadelerini kullandı.

TBMM’de söz alan isimlerden biri olan iktidar Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Grup Başkanvekili Özlem Zengin de saldıraya ilişkin olarak “Ben de zamanlamasını çok manidar buluyorum,” diyerek “Neden bugün? Neden TUSAŞ?” diye sordu.

“Bütün bu soruların cevaplanması Türkiye’nin geleceğine dair çok önemli diye düşünüyorum. Bütün siyasi partilerin aynı anda aynı hissiyatla terörü kınamasını, lanetlemesini ve TBMM olarak Türkiye’nin barışına dair bütün sorumluluğu ve yapması gerekene dair bir anlamda taahhüt olarak bu birlikteliğin altını çizmesini şu anda Türkiye için çok anlamlı buluyorum.”

Paylaşın

Çözüm Süreci Tartışmaları: Ankara Kulislerinde Neler Konuşuluyor?

“Yeni Çözüm Süreci” tartışmaları devam ederken, Devlet Bahçeli’nin “Abdullah Öcalan” çağrı sonrası, Bahçeli’nin “Öcalan ile yapılan görüşmelerde belli bir noktaya gelindikten sonra mı bu açıklamaları yaptığı” sorusuna yanıt aranıyor.

BBC Türkçe’den Ayşe Sayın’ın haberine göre; Ankara’da siyasi kulislerde, kısa süre içinde Öcalan’ın bir çağrı metninin kamuoyuna açıklanabileceği yönündeki beklentiler dile getiriliyor, “Önümüzdeki süreç çok önemli gelişmelere gebe” yorumu yapılıyor.

AKP içinde, Bahçeli’nin açıklamalarını temkinli karşılayanlar olsa da, “tarihi” olarak nitelendirenler çoğunlukta. Bazı AKP’liler, Bahçeli’nin bu açıklamaları, “devlet ile İmralı arasında yürütülen görüşmelerin belli bir noktaya gelmesinden sonra yapmış olabileceği” görüşünde.

Ancak bu iddialar tahminlerden öteye geçmiyor. Öcalan ile bir görüşme yürütülüyorsa da, bunun “dar bir kadro ve çok üst düzey”, yani Erdoğan ve Bahçeli tarafından biliniyor olabileceği dile getiriliyor.

AKP’de, Bahçeli’nin çıkışının olası sonuçlarına ilişkin şu değerlendirmeler öne çıkıyor: “Aslında Devlet Bey, bu meseleyle ilgili bir tabuyu ortadan kaldırdı, yorganı kaldırdı attı. Altındakiler açığa çıktı. Şimdi kimin gerçek milliyetçi, kimin küreselci olduğu ortaya çıkacak.

“Devlet Bahçeli, taşı getirdi en dibe koydu. ‘Tecrit, umut hakkı’ dedi. Yani her türlü manipülasyonun da önüne geçti. Bundan sonra Türkiye’nin terörle mücadele konusunda atacağı adım, çok çok meşru hale gelmiştir.

“Bahçeli’nin açıklamaları, tesadüfi değil, hesaplanmış ve sonuçları düşünülmüş açıklamalardır. Geçmişteki Çözüm Süreci’nin sahibi AK Parti’ydi. Şimdi bu çağrıyı yine AK Parti, Cumhurbaşkanımız yapsa, “AK Parti söyler ama nasılsa MHP engeller” diye bakılacaktı. Şimdi insanlar, ‘Bahçeli bile böyle söylüyorsa, bu sefer bir çözüm olabilir’ diye bakar.

“Bahçeli bu çıkışıyla aslında, DEM ve Öcalan’a ‘Başkalarının kuracağı denklemin parçası olma, ‘Denklemi biz kurarız’ diyor. Bunun altında da ilk baştan itibaren Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da dile getirdiği, “iç tehdidi bertaraf etme” hedefi yatıyor.

AKP’liler, Bahçeli’nin çıkışının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile koordineli olduğunu, Cumhurbaşkanı’nın Bahçeli’nin açıklamasının etkisini düşürmemek için, aynı gün kısa bir açıklama yaptığını söylüyor. Partililere göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan, BRICS Zirvesi için gittiği Rusya’dan dönüşünde bu konuda tutumunu açıklayacak.

AKP kulislerinde ayrıca Bahçeli’nin çağrısı için “Her halükarda Türkiye’ye katkısı olacaktır” yorumu yapılıyor ve olası sonuçlar şöyle anlatılıyor:

“Bu sürecin her an bozulma potansiyeli de var ama en azından Kürt halkına Cumhur İttifakı’nın durduğu yeri göstermesi bakımından önemli. İkincisi, ‘el sıkışma’ Kürt halkı tarafından da bizim tabanlarımız tarafından da olumlu karşılanıyor, halkta bir umut oluştu. Üçüncüsü, en milliyetçi partinin genel başkanı Bahçeli’nin bu çağrısı olumsuz karşılık bulursa, kimse Türkiye’nin terörle mücadelesinin haksız olduğunu iddia edemez.”

MHP liderinin, adı tam olarak konulamayan bu süreçle ilgili muhatap olarak Öcalan’ı ve Meclis’te DEM Parti’yi adres göstermesi de olumlu bulunuyor. Başta “umut hakkı” olmak üzere Öcalan ve süreçle ilgili yapılacak düzenlemelerin Meclis olacağına işaret edilirken, siyasi müzakerelerin ve Öcalan’ın mesajlarının da DEM Parti üzerinden paylaşılabileceğine dikkat çekiliyor.

Olumlu bir iklim oluşması halinde, Öcalan’ın fiziki olarak gelmese bile görüntülü olarak DEM Parti grubunda konuşmasının sağlanabileceği ifade ediliyor. MHP liderinin Öcalan üzerinden PKK’ya silah bırakması ve örgütün lağvedilmesi çağrısına ilişkin, “Öcalan’ın örgüt üzerindeki etkisi, gücünü mü test etmek istiyor?” sorusunu da gündeme getirdi.

Gerek AKP, gerekse DEM Parti kulislerinde bunu ihtimal dahilinde görenler olduğu gibi “En kötü senaryo” yorumu yapanlar da var. Bazı DEM Parti milletvekilleri, böyle bir yaklaşımın kimseye yararının olmayacağı görüşünde:

“Öcalan zaten yıllardan beri cezaevinde, kendisinden haber alınamıyor. DEM Parti dışında ‘Tecrit kaldırılsın’ diyen yok. Yani Öcalan’ı boşa çıkarmanın ne Bahçeli’ye, ne de AKP’ye faydası var. O yüzden bu gerekçeyle bir çağrı olma olasılığı düşük.”

Abdullah Öcalan’ın çağrısı, karşılık bulur mu?

DEM Partililer, Öcalan’ın örgüte “silah bırakma” çağrısı yapmasının mümkün olduğunu, çözüm sürecinde ve 2013 Nevruz’unda da bu çağrıyı yapan mektubunun Diyarbakır’da okunduğunu anımsatıyor. Ancak PKK’ya üst düzey yöneticileri dahil, “Türk adaletine teslim olması” koşulu getirilmesi ve Öcalan’ın da bu yönde bir çağrı yapması ihtimal dahilinde görülmüyor.

Ancak PKK’nın üst düzey yöneticileri dahil, örgüt üyelerinin teslimi için “genel af” dahil bir dizi düzenleme olması halinde, bu ihtimal yaşama geçirilebilir bulunuyor. Öcalan’ın Kürt halkı üzerinde de, örgüt üzerinde de otoritesinin olduğuna ve bu anlamda Bahçeli’nin çağrıyı Öcalan’a yapmasının doğru olduğuna işaret ediliyor:

“Kürtlerin büyük çoğunluğu silahlı mücadele istemiyor. Başka yöntemlerle hak aranabileceği kanısı, bölgede de yaygın. Artık halkın 10-15 sene önceki algı ve talepleri ile bugünkü aynı değil. Halkta, silahlı mücadele dışında da hak aranabileceği kaygısı yaygın. Şiddet sona ersin. Barış kelimesi artık çözüm ile eş anlamlı kullanılıyor.”

MHP lideri Bahçeli’nin çağrısına iktidardaki AKP destek verirken, muhalefet partilerinden farklı değerlendirmeler ve tepkiler geldi. CHP Genel Başkanı Özgür Özel “Terörün bitmesine, annelerin gözyaşının silinmesine tam destek vereceklerini” söyledi. Özel, “Kürtlere tam olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sahibi olmayı teklif ediyorum” dedi.

Özel, bu açıklaması öncesi partisinin Merkez Yönetim Kurulu (MYK) üyeleri ve grup başkanvekilleri ile Bahçeli’nin açıklamasını değerlendirdi.

Bahçeli’nin “el sıkma” ile başlattığı süreci, Öcalan’a “Meclis’e gel” çağrısı yapma noktasına taşıması, CHP’liler için de beklenen bir durum değldi. Ancak CHP’de yaygın görüş, Bahçeli’nin bu konuda samimi olmadığı ve bir süre sonra bu tutumundan vazgeçebileceği yönünde.

CHP’lilere göre bu hamlelerin altında, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyasi ömrünü uzatmak ve bunu sağlayacak yeni anayasayı yapmak” yatıyor.

Bahçeli’nin Edirne Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski HDP Selahattin Demirtaş’ı dışarıda bırakarak bir çözüm arayışına yönelmesinin iyi niyetli olmadığına dikkat çekilerek, “Bu silah kullanan dışarıda, siyaset yapan içeride tablosu yaratır ki, kamuoyunda da kabul görmez” yorumu yapılıyor.

Bahçeli’nin tokalaşma ile başlattığı süreç, CHP tarafından da ölçülüyor. CHP’nin yaptırdığı kamuoyu araştırmalarında MHP ve AKP tabanında “tokalaşmaya desteğin yüzde 70’lerin üstünde olduğu” vurgulanırken, CHP tabanı son gelişmelere kuşkuyla bakıyor. CHP bu sürece destek konusunda bölünmüş bir görüntü sergiliyor ve partililer arasında sürece destek yüzde 50’ler oranında seyrediyor.

Bahçeli’nin çıkışına en büyük tepki ise MHP’den ayrılanların kurduğu İYİ Parti’nin genel başkanı Müsavat Dervişoğlu ile Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’dan geldi. Dervişoğlu partisinin bugünkü Meclis Grup Toplantısı’nda, geçmişte Bahçeli’nin Erdoğan’a ip atarak “Ben asamadım, sen as” dediğini hatırlattı ve kürsüye getirdiği ipini yere fırlattı.

Özdağ da dün yaptığı açıklamada, “Artık Türkiye’de Cumhur İttifakı ve CHP’den oluşan yeni adıyla Cumhur Halk Partisi vardır. Cumhur Halk Partisi, DEM’le koalisyon içerisindedir. Artık Erdoğan, Özel, Bahçeli ve Öcalan’ın el ele yürüdüklerini görüyoruz” dedi.

Yeniden Refah Partisi Genel Başkan Yardımcısı Suat Kılıç ise Bahçeli’nin gündem olan çağrısına yönelik olarak “Tahayyül bile edilemez” diye konuştu. DEVA ve Gelecek Partisi ise Bahçeli’nin açıklamalarını önemsiyor ve destekleme eğiliminde.

Paylaşın