HDP’li Buldan: İktidarın Gitme Zamanı Gelmiştir

Van’da partisinin düzenlediği 8 Mart mitinginde konuşan HDP Eş Genel Başkanı Buldan, “Buradaki kadınlara sormak istiyorum. Marketlere gidebiliyor musunuz, pazara gidebiliyor musunuz, alışveriş yapabilir musunuz, hayır. Zamlar bu ülkeyi bugün en fazla kadınlar üzerinden vurmuştur. Bugün bu ülkede en büyük mağduriyeti biz kadınlar yaşıyoruz, çünkü bu ülkeyi yönetenler zamlarıyla, yalanlarıyla, talanlarıyla, hırsızlıklarıyla bu ülkeyi yönetiyorlar. Bizim itirazımız bunadır. ” dedi.

Haber Merkezi / Buldan, konuşmasının devamında, “Ülkeyi yoksullukla baş başa bıraktılar. Aslında bunun adı bir yoksulluk değil derin bir yoksulluktur. Yani açlıktır, sefalettir ama kendileri şatafat içinde yaşarken, saraylarda yaşarken, yandaşları 5’li maaşlar alırken ülkeyi sarayların penceresinden toz pembe gören bir iktidarla karşı karşıyayız. Peki bu iktidara artık “zamanın doldu, gitme zamanın geldi” demek için sandıkları 4 gözle beklediğimizi buradan ilan edebilir miyiz. Evet, Van’dan bir kez daha diyoruz ki bu iktidarın gitme zamanı gelmiştir, bu iktidarı gönderecek olan biz kadınlarız.” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan Van’da 8 Mart mitinginde konuştu. Buldan’ın açıklamaları şöyle:

“Sevgili kadınlar, sevgili anneler, sevgili yoldaşlarım, bugün 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü. Hepinizin kadınlar gününü yürekten kutluyorum. Sadece bugün değil, her gün, her saat, her dakika kadınlar günü olmak zorundadır. Çünkü bizler bugünlere kolay gelmedik. Kadınlar olarak bir araya gelip ellerimizi birleştirdiğimiz gündür bu gün. Haklarımızı haykırdığımız gündür bugün, kadınlar olarak eşitlik, adalet temsiliyetini haykırdığımız ve adaleti istediğimiz gündür bu gün. Kadınlara yönelik her türlü şiddeti, her türlü baskıyı, sömürüyü lanetlediğimiz ve kınadığımız gündür bu gün. Erkek yargıya, haklarımızı gasp edenlere, ülkeyi bu duruma getirenlere, zamlara, yoksulluğa, enflasyona, hayır dediğimiz, karşı çıktığımız, itiraz ettiğimiz gündür bu gün sevgili kadınlar.

“8 Mart’ı Deniz Poyraz ve Garibe Gezer’e adadık, mücadelesini sürdüreceğiz”

Aynı zamanda haklarımızı elde ettiğimiz için zılgıtlarımızla, halaylarımızla, horonlarımızla bir araya geldiğimiz gündür bu gün sevgili kadınlar. Bir kez daha hepinizin 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü kutluyorum. Yüreği burada olan, buraya gelemeyen, iş yerinde çalışmak zorunda kalan, fabrikalarda, tarlalarda işlerinin başında emek veren, bedel ödeyen milyonlarca kadını buradan bir kez daha sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Cezaevlerinde rehine olarak tutulan sevgili Figen Yüksekdağ’a, sevgili Gültan Kışanak’a Aysel Tuğluk’a, Ayla Akat Ata’ya, ismini sayamadığımız yüzlerce kadın arkadaşımıza, sizin Van’ın il eş başkanlığını yapan bugün haksız ve hukuksuz şekilde cezaevinde olan Yadigar Karabulat’a buradan sevgilerimi, saygılarımı gönderiyorum, Bedia Özgökçe’ye sevgilerimi, saygılarımı gönderiyorum. Sevgili kadınlar, hak arayan annelerimize, Cumartesi Anneleri’ne, Barış Anneleri’ne, Emine Şenyaşar’a, Gülistan Doku’nun annesine, hak arayan, adalet arayan her gün çocukları için meydanlarda olan annelerimize buradan sevgilerimi saygılarımı gönderiyorum. Biliyorsunuz, bu seneki 8 Mart’ımızı Deniz Poyraz’a ve Garibe Gezer’e adadık. Bir kez daha her ikisini de rahmetle, minnetle, sevgiyle anıyorum, onların mücadelesini yaşatacağımıza bir kez daha söz veriyorum.

“Kadın mücadelesini sonuna kadar götürmeye kararlıyız”

Sevgili kadınlar 30 yıl önce bugünleri hayal edebilir miydik, hayır. 30 yıl önce deselerdi ki kadınlar kendi örgütlülüğünü sağlayacak, kendi meclislerini kuracak kimse inanmazdı. Deselerdi ki kadınlar parlamento gruplarını kuracaklar, buna kimse inanmazdı. Eşitlik temsiliyetini hayata geçireceklerdi deselerdi, kimse inanmazdı. Ama biz bunların hepsini başardık. Bugün Kürt kadınları, Türk kadınları, Alevi, Ermeni, Süryani kadınlar, ezilen yok sayılan milyonlarca kadın bir araya geldik ve kendi örgütlülüğümüzü kurduk, kendi haklarımız için mücadele ediyoruz. Bu mücadeleyi sonuna kadar götürmeye kararlıyız. Peki bunlar yeterli mi? Elbetteki yeterli değil, yolumuz uzun, mücadelemiz uzun, yapacak çok işimiz var. Çünkü bu ülkede hala kadınlar inkar ediliyor, kadınlar haksız yere cezaevinde tutuluyor. Bu ülkede kadınların emeği sömürülüyor ve bu ülkede hala kadınlar şiddet görüyor, baskıya maruz kalıyor, katlediliyor, öldürülüyor. İşte bunun için sevgili kadınlar daha yapacağımız çok iş var. Yolumuz uzun, bu uzun yolda elbette bu mücadeleyi daha da büyütmek, daha fazla örgütlenmek ve bir araya gelmek için kadınların bilinçli bir şekilde bu mücadeleyi sürdürmesi lazım.

“Kadınların haklarını güvence altına alacak yeni bir anayasaya ihtiyaç var”

Taleplerimiz çok, isteklerimiz çok. Kadınlar olarak bu ülkede Kürt Sorununun demokratik yöntemlerle çözülmesini talep ediyoruz. Çünkü bu ülkede bir sorun var ve bunun sorunun adı Kürt Sorunudur. Çözülmeyen devasa bir sorundur. Kadınların haklarını güvence altına alacak yeni bir anayasaya ihtiyaç var. Bu yeni anayasada kadınların sözünün, renginin, kimliğinin, kültürünün güvence altına alınması için bu mücadeleye devam edeceğiz. Ancak şunu ifade etmek isterim ki; bu ülkeyi yönetenler bırakın kadını, bugün bu ülkede herkesi, toplumu yok sayan bir anlayışa, zihniyete sahipler. Ülkeyi nasıl yönettiklerini biliyoruz. Bu yönetimden en fazla biz kadınlar zarar görüyoruz, mağdur oluyoruz.

“Bu iktidarın gitme zamanı gelmiştir, gönderecek olan kadınlardır”

Buradaki kadınlara sormak istiyorum. Marketlere gidebiliyor musunuz, pazara gidebiliyor musunuz, alışveriş yapabilir musunuz, hayır. Zamlar bu ülkeyi bugün en fazla kadınlar üzerinden vurmuştur. Bugün bu ülkede en büyük mağduriyeti biz kadınlar yaşıyoruz, çünkü bu ülkeyi yönetenler zamlarıyla, yalanlarıyla, talanlarıyla, hırsızlıklarıyla bu ülkeyi yönetiyorlar. Bizim itirazımız bunadır. Ülkeyi yoksullukla baş başa bıraktılar. Aslında bunun adı bir yoksulluk değil derin bir yoksulluktur. Yani açlıktır, sefalettir ama kendileri şatafat içinde yaşarken, saraylarda yaşarken, yandaşları 5’li maaşlar alırken ülkeyi sarayların penceresinden toz pembe gören bir iktidarla karşı karşıyayız. Peki bu iktidara artık “zamanın doldu, gitme zamanın geldi” demek için sandıkları 4 gözle beklediğimizi buradan ilan edebilir miyiz. Evet, Van’dan bir kez daha diyoruz ki bu iktidarın gitme zamanı gelmiştir, bu iktidarı gönderecek olan biz kadınlarız.

“Ukrayna’da da Ortadoğu’da da Türkiye’de de barış”

Bu gün sadece elbette ülkemizde değil dünyada yaşananlar da bizleri yakından ilgilendiriyor. Ukrayna’daki savaş, karşı çıktığımız bir savaştır. Biz biliyoruz ki savaşlar önce kadınları, önce çocukları vurur. Her türlü savaşa ve çatışmaya karşı biz kadınlar itirazlarımızı yükseltmeye devam edeceğiz. Hiçbir sorunun savaşla çözüleceğine inanmıyoruz. Bu savaşları çıkaran erkek egemen güçler, kadınları ve çocukları düşünmeden bu savaşların kararlarını veriyorlar. Biz kadınlar her zaman her yerde barışta ısrar ediyor ve bu talebi dile getireceğiz. Sadece Ukrayna’da değil dünyanın neresinde olursa olsun her türlü savaşa ve çatışmalı ortama kadınlar karşıdır. Ukrayna’da da Ortadoğu’da da barış, Suriye’de de Türkiye’de de barış. Çünkü dünyanın toplumsal barışa ihtiyacı var. Kürtlerin, Türkiye’nin barışa ihtiyacı var. Gittiğimiz her yerde barış diyeceğiz, barış diyeceğiz, barış diyeceğiz.

“Kadın katilleri ellerini kollarını sallayarak dolaşıyor”

Sevgili kadınlar gün geçmiyor ki bu ülkede bu coğrafyada kadınlar şiddete uğramasın, kadınlar katledilmesin, baskıya uğramasın, öldürülmesin. Son bir ayda Türkiye’de tam 26 kadın katledildi. Bunların katilleri cezasızlık politikasından kaynaklı olarak ceza almadılar. Erkekler bu şiddet politikasından beslenerek kadınları katletmeye devam ettiler. Van’da son bir ay içinde tam 4 kadın, erkekler tarafından katledildi. İşte erkek zihniyetin erkek yargısı, erkek iktidar bu ülkede kadınların katledilmesine sebep olan politikalar izliyorlar. Kadın katilleri bu ülkede, kadınların katledilmesine neden olan politikalara devam ediyorlar. Hiçbir kadının katili ceza almıyor, ellerini, kollarını sallayarak buralarda dolaşmaya devam ediyorlar. Biz hukuk önünde her bir kadının, katledilen her bir kadının katilinin cezalandırılması için hukuki ve siyasi mücadelemizi sürdüreceğimize buradan söz veriyoruz.

“Bu iktidar hasta tutsakları cezaevinde tutmaya devam ediyor”

Sevgili kadın arkadaşlarım, ben eminim ki bu alana gelen her bir kadın arkadaşımın mutlaka ya bir yakını, ya bir evladı, ya bir kardeşi, ya bir akrabası cezaevindedir. Bugün cezaevinde yaşanan hak ihlalleri artık Türkiye’nin demokrasisine, geleceğine vurulan kara bir tablodur. Bu kara tablo içinde hasta tutsaklar başta olmak üzere cezaevlerinde binlerce insan hak ihlalleriyle karşı karşıyadır. Sebepsiz, haksız yere binlerce insanın cezaevlerinde tutulduğunu çok iyi biliyoruz. Hasta tutsakların bugün ölümle pençeleşen artık kendi yaşamlarını tek başına idame ettiremeyen binlerce hasta tutuklunun tahliye edilmesine karşı bu iktidar ne yazık ki onları cezaevinde tutmaya devam ediyor. Biz HDP olarak, HDP’li kadınlar olarak annelerimizin bu sorununu sonuna kadar takip edeceğimizi, Aysel Tuğluk ve diğer hasta tutsakların tahliyesinin gerçekleşmesi için her türlü mücadeleyi sürdüreceğimize söz veriyoruz. Çünkü biliyoruz ki cezaevleri kanayan bir yaradır. Bu yaranın üzerinin kabuk bağlamasını önleyeceğiz ve arkadaşlarımızın tahliyesi için mücadele edeceğiz.

“Bu zihniyeti değiştirecek olan kadınların ortak mücadelesidir, ittifakıdır”

Biz aynı zamanda bir kadın ittifakı kurduk. Kadın ittifakı kapalı kapılar ardında, dar odalarda kurulmadı, kadın ittifaklarımız bu meydanlarda kuruldu. Bu mücadele ile birlikte büyümeye devam edecek. Bu ülkeyi kurtaracak olan, bu ülkenin zihniyetini değiştirecek olan kadınların ortak mücadelesidir, kadınların ittifakıdır. Bu ittifakın meydanlarda kurulmasını önlemeye karşı, bu meydanları bizlere yasaklayanlara karşı, bugün buraya Van Büyükşehir Belediyesine atanan kayyıma, her gün bir meydanı yasaklayanlara karşı diyoruz ki “bu meydanlar, bu topraklar, bu ülke bizimdir, hiç kimse bizden bunları alamaz” diyoruz. Sizin gasp ettiğiniz belediyelerimiz bir gün mutlaka yine kadınların, HDP’nin eline geçecek, halkın iradesi kimi isterse onun eline geçecek. Öyle bedavadan gelip halkın iradesini hiçe sayarak belediyelerimizi gasp etmek hiçbir zaman kabul etmediğimiz bir şeydir.

“Kayyımlara: Bu devran dönecek, siz gideceksiniz, kadınlar gelecek”

Dolayısıyla buradaki bütün kayyımlara şunu ifade etmek istiyorum, bu devran dönecek siz gideceksiniz, biz geleceğiz, kadınlar gelecek. Bizler kalıcı, onurlu bir barışı bu ülkeye mutlaka armağan edeceğiz. Yaşanan bütün haksızlıkları ve hukuksuzları sona erdirmek için mücadelemize devam edeceğiz. Yaşanan bütün haksızlıkları ve hukuksuzlukları sona erdirmek için mücadelemizi sürdüreceğiz. Bu mücadelede kadınların önemli yeri vardır.

“Gelecek yüzyıl mutlaka kadınların yüzyılı olacaktır”

Bu yüzyıl, çok zorlu bir yüzyıl olarak tarihe geçti. Ama onurlu bir mücadelenin de yüzyılını geride bıraktığımızı ifade etmek istiyorum. Gelecek yüzyıl mutlaka kadınların yüzyılı olacaktır. Bunu buradan bir kez daha ilan ediyorum. Ben konuşmamı çok uzatmayacağım. Hepinizin bir kez daha 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü kutluyorum. Bugün burada, Van’da bu kadar büyük bir ilginin, bu kadar coşkulu ve kararlı büyük bir kitlenin 8 Mart’ı kutlaması bizleri mutlu etti, gururlandırdı. Şimdi sırada Newroz var. Milyonlarla birlikte Kürtlerin, Türklerin, Alevilerin, Süryanilerin, kadınların ve gençlerin herkesin el ele omuz omuza Newroz halaylarında buluşacağı, böylesine coşkulu ve kararlı geçeceğini biliyoruz ama yine de bu çağrıyı bir kez daha yapıyoruz. Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum, hepinizi yürekten kucaklıyorum.”

Paylaşın

Buldan: Karanlık Zihniyet Halkın Yakasından Mutlaka Düşecektir

Partisinin Gaziantep kongresinde konuşan HDP Eş Genel Başkanı Buldan “En büyük umut haline geldi bunu herkes biliyor. HDP düşmedi, HDP düşmeyecek, bunu da herkes böyle bilsin. Barış umutları düşmedi, asla düşmeyecek. Ne yargı kumpasları ne siyasi operasyonları ne çökertme politikaları halklarımızın umudunu çökertemedi, çökertemeyecek. Karanlık zihniyet halkın yakasından mutlaka düşecektir. AKP düşecektir, MHP düşecektir.” dedi. Buldan, “HDP’nin yarattığı umudu ve cesareti kırabileceklerini sandılar ve bir hayal kurdular, yine yanıldılar. Biz onları yanıltmaya devam edeceğiz” dedi. 

Haber Merkezi / Rusya-Ukrayna krizine değinen Buldan, “Her gün insanların yaşamını yitirdiği, gencecik insanların toprağın altına girdiği Ukrayna halkının yaşadığı acıyı ve zulmü en iyi anlayan bizleriz. Bu savaş halkların tercihi olan bir savaş asla değildir. Savaşın kaybedeni her zaman mazlum halklar olmuştur. Dolayısıyla arkadaşlarım insanlığın başına bela olan bu savaş siyasetinin karşısında halklar olarak barış siyasetini en fazla dillendirmek için en iyi zemin, en iyi süreç bu süreçtir.” ifadelerini kullandı.

Buldan, konuya ilişkin açıklamasının devamında, “Savaşları görüyoruz, barışın ne kadar acil ne kadar elzem olduğunu hep beraber anlıyoruz. Savaş karşıtı milyonlarca insan olduğunu biliyoruz. Savaş karşıtı büyük bir koalisyona bugün Türkiye’de ihtiyaç olduğunu özellikle ifade etmek istiyorum. Bunu başarabilirsek savaş politikalarını uygulayanlar değil, barışı umut edenler kazanır, biz kazanırız, halklar kazanır” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Gaziantep İl Örgütü’nün 4’üncü Olağan Kongresi, bir düğün salonunda yapıldı. HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, kongrede bir konuşma yaptı. Buldan’ın konuşmasından öne çıkan bölümler şöyle;

“Kobani kumpas davası AKP-MHP ittifakının HDP’nin önünde çıkardığı bir kumpas davasıdır. Bu dava hukuki bir dava değil, siyasi bir davadır. Tam 8 yıl önce burada Antep’te ‘Kobani düştü düşecek’ dediği için bir kaos yaratmaya çalıştılar.

Bekledikleri sonucu alamadılar. Bizim önümüze çıkardıkları tam da budur. Bu bir intikam davasıdır. Bu dava sadece Kobani kumpas değil, HDP’yi kapatma davası olarak önümüze çıkmaktadır.

Tam anlamıyla siyasi bir davadır. Başaramadılar, ama başaramayacaklar. Bizi siyasetten koparamadılar, koparamayacaklar. Mahkemelerinde boyun eğeceğimizi sandılar ama onları boşa çıkarttık. Kobani gerçeğini bütün arkadaşlarımız tek tek anlatarak yüzlerine vurmaya devam edecekler.

Çünkü bu davanın hakikatle sonuçlanacağını çok iyi biliyoruz. HDP’nin mücadelesini, Türkiye siyasetindeki yerini, önemini anlatmaya devam edeceğiz. Onların işleri engel çıkarmak olabilir ama bizim işimiz önümüze bakmak, yolumuza devam etmektir. Onlar sandıktan korktukları için karşımıza sandıkla çıkmıyorlar. Sandıktan, siyasettin korktukları için karşımıza kumpas davalarla çıkıyorlar. Onların dertleri, tasaları halkın sorunu, ülke toplumunun sorunu değil tek dertleri HDP’idr, muhalefet güçleridir, Kürtlerdir. Ama bu hesapları bir bir bozuluyor.

HDP’nin yarattığı umudu ve cesareti kırabileceklerini sandılar ve bir hayal kurdular, yine yanıldılar. Biz onları yanıltmaya devam edeceğiz. HDP’nin mücadelesinin başladığı yer, AKP’nin siyasetinin bittiği yerdir Her türlü engel, kumpas, baskıya rağmen HDP’yi korkutamadılar, HDP’ye geri adım attıramadılar. Halklarımızın iradesini kıramadılar. Kongrelerimiz buna en güzel cevaptır. Mecali kalmadı diyenlere en güzel cevaptır.

‘Halkın yakasından düşecekler’

En büyük umut haline geldi bunu herkes biliyor. HDP düşmedi, HDP düşmeyecek, bunu da herkes böyle bilsin. Barış umutları düşmedi, asla düşmeyecek. Ne yargı kumpasları ne siyasi operasyonları ne çökertme politikaları halklarımızın umudunu çökertemedi, çökertemeyecek. Karanlık zihniyet halkın yakasından mutlaka düşecektir. AKP düşecektir, MHP düşecektir.

Bugün bakıyoruz özellikle Ukrayna’da bir güç savaşı var. Gittikçe de büyüyen, insanların ölümüne, topraklarından göç etmek zorunda olan bir savaştan bahsediyoruz. Her gün insanların yaşamını yitirdiği, gencecik insanların toprağın altına girdiği Ukrayna halkının yaşadığı acıyı ve zulmü en iyi anlayan bizleriz. Bu savaş halkların tercihi olan bir savaş asla değildir. Savaşın kaybedeni her zaman mazlum halklar olmuştur. Dolayısıyla arkadaşlarım insanlığın başına bela olan bu savaş siyasetinin karşısında halklar olarak barış siyasetini en fazla dillendirmek için en iyi zemin, en iyi süreç bu süreçtir. Savaşları görüyoruz, barışın ne kadar acil ne kadar elzem olduğunu hep beraber anlıyoruz. Savaş karşıtı milyonlarca insan olduğunu biliyoruz.

Savaş karşıtı büyük bir koalisyona bugün Türkiye’de ihtiyaç olduğunu özellikle ifade etmek istiyorum. Bunu başarabilirsek savaş politikalarını uygulayanlar değil, barışı umut edenler kazanır, biz kazanırız, halklar kazanır. Barışarak kazanacağımıza, büyüyeceğimize, güçleneceğimize yürekten inanıyoruz. HDP bunun için var, bunun için mücadele ediyor. Suriye’de, Ukrayna’da Türkiye’de de dünyada da barış diyoruz. Barış dışında hiçbir seçenek yoktur. Dünyanın neresinde olursa olsun yaşanan bir savaş tüm insanlığın ortak sorunudur. HDP olarak bir kez daha diyoruz ki bütün sorunların çözümü diyalogdur, müzakeredir.

Tek geçerli çözüm yolunun demokratik sivil yollardan geçtiğini ve bu yöntemle çözümlerin kolay olduğunu söylemeye devam edeceğiz. İşte HDP bunun mücadelesini vermektedir. Vermeye de devam edecektir. Türkiye’de öyle bir iktidar var ki Kürt sorununu inkar ediyor. Barış imkanlarına büyük zararlar veren bir iktidar var. Tecrit politikası, tüm Türkiye’ye yayılan, sadece İmralı ile sınırlı kalmayan, ülkenin her tarafına sirayet eden politikanın kaybedeni sadece Kürtler değil herkestir. Barışa kapatılan kapılar ortak geleceğe kapatılmıştı, bunun kaybedeni herkestir. Diyalog ve müzakereye kapatılan yolların kaybedeni de herkestir. Şimdi en büyük barış ittifakını kurma zamanıdır. Barış hemen şimdi deme zamanıdır. Barışı bu ülkeye biz getireceğiz önce Erdoğan’ı göndereceğiz, AKP’yi göndereceğiz. Barışı getireceğiz. Çünkü biliyoruz ki barış samimiyet ister, biliyoruz ki barış ilkeli bir duruş ister.

Muhalefete tepki

Bugün bütün hukuksuzluklara şikayet eden ama bunu uygulamaya gelirken yerine koymayan muhalefet ile karşı karşıyayız. HDP’nin belediyelerine kayyım atanırken sesini çıkarmayan bir muhalefet var. Muhalefetin bu tavrını bu tutumunu bir kez daha gözden geçirmesi gerektiğini belirtmek ve ifade etmek istiyorum. Türkiye’de sanki ortada bir hukuk varmış gibi duran muhalefeti bu anlattıklarım üzerinden ilkeli bir duruş sahibi olmaya davet etmek istediğimizi belirtmek istiyorum. Bu hukuksuzluklar sadece HDP’ye değil, ülkenin geleceğine yapılan saldırılardır.

Bugün ekonomi ne halde görüyoruz. İşçiyi, esnafı, kadınları zamlarla ne hale getirdiklerini hepimiz biliyoruz. Yoksulluğu, açlığı, sefaleti Türkiye’ye yaşatan AKP iktidarı ile karşı karşıyayız. Yapılan bu zamlardan dolayı Antep’te yaşayan işçiler, esnaf, emekçi, kadın da bir bütün yaşıyor.

Size reva görülen bu yaşamı asla kabul etmiyoruz. Bugün Antep’te direnen işçiler var. Onlara binlerce selam olsun. Sizin direnişiniz bizim direnişimizdir diyoruz. Biz bu zoru mutlaka başaracağız. En güçlü seçeneği mutlaka yaratacağız. Ortak mücadele ile ortak geleceğe hep birlikte yürüyeceğiz.

Paylaşın

HDP’li Buldan’dan Dikkat Çeken ‘İttifak’ Açıklaması

TBMM’de Parlamento Kadın Grubunda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, “Hep söyledik, bir kez daha altını çiziyorum. Kürt sorununda çözümsüzlüğü dayatan, başta cinsiyet eşitsizliği olmak üzere her türlü eşitsizliği onaylayan, işçinin, emekçinin, gençlerin sorunlarını görmeyen kadınların sözünün içerisinde olmadığı hiçbir ittifakı asla kabul etmiyoruz” dedi.

Haber Merkezi / Pervin Buldan, konuya ilişkin değerlendirmesinin devamında, “Toplumu kutuplaştıran iki seçenek varmış gibi dayatan anlayışlara karşı üçüncü yolda ‘demokrasi ittifakı’ dedik. Partimizin 27 Eylül’de yayınladığı deklarasyonla da tutumumuzu net bir şekilde bir kez daha ortaya koyduk.” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Parlamento Kadın Grubunda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü kapsamında Parlamento Kadın Grup toplantısında konuşan Pervin Buldan, “Kadın mücadelesine omuz vermiş, ömür vermiş bütün dünya kadınlarını bir kez daha selamlamak istiyorum” dedi.

Birçok, siyasi parti, sivil toplum örgütü ve meslek örgütünün kadın temsilcilerinin katıldığı toplantıda HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ın konuşmasının ardından Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Eşbaşkanı Şükran Kablan ve Kadınlar Birlikte Güçlü’den Özgül Saki konuşma yaptı.

HDP sıralarında İzmir İl Örgütü’nde öldürülen Deniz Poyraz ve hasta tutuklu Aysel Tuğluk’un fotoğraflarının yanı sıra Kürtçe ve Türkçe “Eşbaşkanlık mor çizgimizdir”, “Birlikte değiştireceğiz, emek sömürüsüne son vereceğiz”, “Birlikte değiştireceğiz kadın yoksulluğuna hayır” yazılı dövizler konuldu.

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, konuşmasında şunları söyledi:

“8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla bugün kadın grubumuzu toplamış bulunmaktayız. Konuşmama başlamadan evvel hepinizi sevgi, saygı ve dayanışma duygularımla selamlıyorum. Hepiniz hoş geldiniz, güç verdiniz. Jinen delal, mehwanen hêja, dayiken bi rumet û gelême yê ezîz; Ez we hemîyan bi rezdarî û heskirin slav dîkım. Hun hemû xwêr hatin, ser seran û ser çawan hatin. Bizler, HDP olarak bu yılki 8 Mart’ı Deniz Poyraz’a ve Garibe Gezer’e adadık. Ben Deniz’in bağlılığını, Garibe’nin direnişini ve onların bu yolda mücadele yürütürken ölümsüzleşen bütün yoldaşlarını, onurlu mücadelesini bağlılık sözümle selamlıyorum. Her birini minnetle, özlemle anıyorum. Anıları mücadelemize her daim güç katacak, ışık tutacaktır. Yine 8 Mart Dünya Kadınlar Günü meşalesini yakan, 1857 yılında ABD’nin New York kentinde bir tekstil fabrikasında haklarını aradıkları için yakılarak katledilen 127 kadını da saygıyla anıyorum.

“Kadın mücadelesini sürdüren kadınları selamlıyorum”

Çalışma koşullarının düzeltilmesi için başlattıkları direniş o güne kadar ortaya konulmuş en büyük eylemlerden biriydi. İşte o gün o alevler arasından yükselen çığlık bugüne kadar hiç susmadı. Mücadele çığlığı olarak daha da büyüdü, daha da yayıldı. Kadınların hak ve özgürlük mücadelesinin evrensel ortaklığına dönüşen bir güne ismini verdi. Ben bu vesileyle kadın mücadelesine omuz vermiş, ömür vermiş bütün dünya kadınlarını bu kürsüden bir kez daha selamlıyorum. Yine ülkemizde yarım asırdır kadın mücadelesini yeşerten, büyüten, en etkili muhalefet gücünü bugüne kadar ulaştıran cezaevlerindeki bütün kadın yoldaşlarımı, kadın örgütlerinin değerli temsilcilerini ve emektarlarını, evde, ofiste, fabrikada, tarlada durmadan üreten kadınları, hiç usanmadan bütün kararlılığıyla adalet arayışında olan kadınları, her türlü talana karşı ekolojiyi, köyünü, suyunu savunan cesur kadınları en derin duygularımla selamlıyorum.

“Erkek iktidara karşı itirazlarımızı hep birlikte haykırıyoruz”

Bu hafta eşitlik taleplerimizi, her gün emek verdiğimiz hak ve adalet mücadelemizi bütün dünya kadınları olarak hep bir ağızdan haykırıyoruz. Azimli mücadelemizle elde ettiğimiz kazanımlarımızı hep birlikte kutluyoruz. Kazanımlarımıza saldıranlara karşı; biz kadınlara eşitsiz bir yaşamı, sömürüyü, şiddeti, baskıyı, ölümü, yoksulluğu dayatan erkek iktidara karşı itirazlarımızı hep birlikte haykırıyoruz. 8 Mart, bütün dünya kadınları olarak ortak taleplerimiz için buluştuğumuz, bu güçlü buluşmayı zılgıtlarımızla, halaylarımızla, danslarımızla ve mücadele kararlılığımızla kutladığımız bir gündür. Sizlere ve bütün dünya kadınlarına kutlu olsun diyorum.

“Ukrayna halkının acısını paylaşıyor, dayanışma duygularımızı iletiyorum”

8 Mart aynı zamanda bütün dünya kadınları olarak emperyalist savaşlara hayır dediğimiz de bir gündür. İşte ne yazık ki tam da bugünlerde Rusya’nın başlattığı işgal hareketiyle gelişen bir savaşa üzüntüyle tanıklık etmekteyiz. Ben öncelikle bu savaşta şimdiye kadar yaşamlarını yitirenlerin yakınlarına başsağlığı diliyor, tüm Ukrayna halkının acısını paylaşıyor, dayanışma duygularımızı iletiyorum. Bu savaş halklara ölüm ve yıkım dışında başka bir şey getirmeyecektir. HDP olarak daha önce de söyledik; Ukrayna’da yaşananlar sadece iki ülke arasındaki bir gerilim-çatışma değildir; esas olarak NATO ve Rusya arasındaki egemenlik mücadelesidir, güç savaşıdır.

“İşgal kabul edilemez, diyalog ve müzakere yolları açılmalıdır”

Ne NATO’nun ne de Rusya’nın askeri yayılmacılığı bu soruna asla çözüm değildir. Ancak şu nettir; Rusya’nın uluslararası hukuku ihlal ederek başlattığı askeri müdahale kesinlikle kabul edilemezdir. Taraflar müzakere ve diyalog yollarını tekrar açmalıdır. Acil olarak bir ateşkesin ilan edilmesi için Birleşmiş Milletler ve uluslararası toplum devreye girmelidir. Uluslararası kurumlar da insani trajedilerin önlenmesi için sorumluluk almalıdır.

“Hükümeti uyarıyoruz: Halkımızı savaşın mağduru haline getirmeyin”

AKP hükümetinin içerideki ve dışarıdaki savaş politikalarını nasıl bugüne kadar reddettiysek dünyanın herhangi bir yerindeki savaşı da aynı şekilde reddediyoruz, kabul etmiyoruz ve kınıyoruz. HDP olarak, kadınlar olarak halkların bir arada özgür ve barış içerisinde yaşayabileceği koşulların sağlanması yönündeki her türlü barışçıl adımı desteklemeye devam edeceğiz. Sürekli krizlerden beslenen AKP hükümeti şayet bu savaşta da barışın ve uzlaşının tarafında saf tutmazsa, hali hazırda büyük bir ekonomik krizin altında ezilen halkımız çok daha ağır bedeller ödeyecektir. Halkımızın daha da zor durumlara düşürülmemesini önemsiyor ve hükümeti de bu konuda önemle uyarıyoruz. İçeride sizin zamlarınıza, sömürünüze, baskılarınıza karşı zaten mücadele vermekte olan halkımızı dışarıdaki savaşın da mağduru haline getirmeyin diye bir kez daha uyarıyoruz.

“Krizin ağırlığını kadınlar her gün daha da dayanılmaz bir şekilde hissediyor”

Ülkedeki ekonomik krizin ağırlığını özellikle biz kadınlar her geçen gün daha da dayanılmaz bir şekilde hissediyoruz. Bir yandan işsizlik, bir yandan eşit işe eşit ücret alamamak, bir yandan can yakan zamlar ve faturalar, ağır vergiler… Bunun adı artık yoksulluk değildir. Derin yoksulluktur, yani açlıktır. Kadınlar çoğu kez aynı işi yaptıkları halde erkeklerin aldığı ücretin neredeyse yarısını almaktadır. Türkiye’de 30 milyon kadının yalnızca 10 milyonu kayıtlı çalışmaktadır. Kayıtsız çalışanların sayısına dair bir tahminimiz bile yoktur. Sonuç olarak ülkedeki kadınların yüzde 70’i ekonomik olarak bir başkasına bağımlı olarak yaşamaktadır. Sadece son iki yıl içerisinde sosyal yardıma muhtaç insanların sayısı iki katına çıkmıştır. Yani nüfusun üçte biri sosyal yardımlarla yaşayabilmektedir. Peki, bu sosyal yardımlardan kadınlara ne veriyorlar? 300 lira, taş çatlasa 500 lira. Bu ekonomik şartlarda 500 lira kimin neyine yetecektir? Kadınlar bununla kişisel ihtiyaçlarını mı karşılayacak, kirasını mı ödeyecek, faturasını mı ödeyecek, eczaneden ilacını mı alacak, gıdasını mı yoksa ihtiyacı olan ilacını mı alacaktır?

“Ülkeyi ekonomik olarak Ruanda’nın gerisine çekmeyi başardılar”

Bugün için 4 kişilik bir ailenin yeterli beslenebilmesi için aylık gıda harcaması olarak gerekli tutar 4 bin 250 TL’dir. Diğer yaşamsal ihtiyaçlar ile birlikte toplam tutar 13 bin 843 TL’dir. Yani yoksulluk sınırı. Yani bir eve iki tane asgari ücret girse dahi yoksulluk sınırına bile ulaşamamaktadırlar. Yetmez sevgili kadınlar; giderlerimizi minimuma indirsek de yine yetmez. Yemesek, içmesek yine yetmez. Milyonerlerin vergi borçlarını silenler, halklara gelince yastık altındakileri ekonomiye kazandırın diyor. Hangi ekonomi? Hangi yastığın altı? Ekonomi mi bıraktınız. Bu ülkede artık ekonomi diye bir şey kalmadı. Zamanında kadınlara, “beğenmiyorsanız Ruanda’ya gidin” diyenler bugün ekonomik olarak ülkeyi Ruanda’nın gerisine çekmeyi başardılar. Cumhurbaşkanı çıkıyor, dalga geçer gibi “Her gün bir öncekinden daha iyi olacak.” diyor. Millet sokaklara döküldü, dükkânlarının camlarında ödeyemeyecekleri faturalar var. Esnaf iflasın eşiğinde. En son bu karşılaştırmayı yapanları hatırlarsınız, daha o zamanlardan beri ekonomi bayır aşağı gidiyor.

“Saray’a günde 10 milyondan fazla harcanırken milyonlarca yurttaş geçim derdiyle boğuşmaktadır”

Bunlar vergisi, bakımı, yakıtı halkın cebinden karşılanan 125 bin makam aracını yandaşlarının hizmetine sunarken, uçan saraylarla seyahat ederken, Diyanet İşleri Başkanı bile özel jetle geziye giderken hemen her gece yakıta yapılan zamlarla insanlar araçlarına yakıt koyamaz oldu, seyahat bileti alamaz oldu. Çiftçi tarlasını süremez oldu. Yandaşları ile 5’li çetesi ile hazineyi boşaltanlar, başka başka ülkelerde para aklayanlar şatafat içerisinde yaşarken, tek adamın sarayına halkın cebinden günde 10 milyondan fazla para harcanırken, milyonlarca yurttaş geçim derdiyle boğuşmaktadır. En basiti SMA’lı çocuklar hayata bağlanabilecekleri ilaçlara, olanaklara erişememektedirler. Aileler artık kilit altına alınmış bebek mamasını, bebek bezini, yine engelli bireyler ve yatalak hastalar temel ihtiyaçlarını karşılayamaz durumdadır. Ataması yapılmayan öğretmenlerin her gün yaşamları solarken, umutları tükenirken, kadınların ve gençlerin yarısı işsizlikle boğuşurken tek adam iktidarının evlatları, yandaşları üçlü, beşli, on beşli maaşlarla çalışmaktadır. Halkın çocukları üniversitelerde barınacak yer bulamazken, öğrenim kredilerini ödeyemezken bir de bakıyoruz ki tek adam iktidarının biricikleri milyonluk burslarla üstelik de yine halkın kesesinden yurt dışında okutulmaktadır. Bu saydıklarım en göz önünde olanları. Daha sayamadığım milyar dolarlık vurgunlar da bir yana dursun.

“Yakındır ya gideceksiniz ya gideceksiniz ve biz kadınlar hep birlikte geleceğiz”

Şimdi soruyorum iktidara biz aynı gemide miyiz? Doğrudur aynı gemideyiz fakat siz saltanat katındasınız; halk ise sefalet katında, kadınlar sefalet katında. Bunun altını önemle çizmek istiyorum. Ve bu gemiyi batırmaya kararlı bir kaptan olduğundan bu kaptanın bir an önce değişmesi lazım. Sefalete de saltanata da bir an önce son verilmesi lazım. Buna biz kadınlar öncülük edeceğiz. Yakındır, ya gideceksiniz ya gideceksiniz. Biz kadınlar hep birlikte geleceğiz, birlikte değiştireceğiz. Kadınlar kabul etmiyor, kadınlar bu sömürüye asla sessiz kalmıyor, kalmayacaktır. Biliyorsunuz birçok yerde işçi direnişleri var. Yakın zamanda başarıya ulaşmış Migros işçileri, haklarını kazanmış Xiaomi’de yüzlerce kadın, hakları için sermayeye karşı direndi ve kazandı. Farplas’ta ve daha birçok yerde direniş devam ediyor. Selam olsun direnen işçi kadınlara! Direnişiniz direnişimizdir. Buluştuğumuz, konuştuğumuz, dertleştiğimiz ve mücadelemizi birleştirerek büyüttüğümüz her kadını buradan bir kez daha selamlıyorum. Biz HDP olarak, kadınların bu mücadele kararlılığından güç alıyoruz. Kamusal kaynakların toplumda adil ve eşit paylaşımını sağlamak için, vergide adalet için var gücümüzle mücadele edeceğimizin buradan bir kez daha sözünü veriyoruz.

“Şiddetin en büyük mağduru kadınlardır”

Değerli Kadınlar,

Eşitsizlik ve adaletsizlik en büyük şiddettir, bütün şiddet türlerine kaynaklık eder. Şiddeti besler, büyütür. AKP-MHP erkek iktidarı tarafından mevcut eşitsizliğin daha da çok derinleştirilmesi, adalet sisteminin çökertildiği şu ortamda toplumu bir bütün olarak şiddet sarmalının içerisine itmiştir. Bu şiddettin en büyük mağduru ise malumunuz kadınlardır. Çünkü bu ülke, kadınları yok sayan her fırsatta kadınlara saldırmayı kendine misyon edinmiş erkek bir iktidar tarafından yönetilmektedir. Kadın katillerini salıveren, cezasızlık politikasıyla koruyan, kadın kurumlarına her gün baskın düzenleyen, kadın mücadelesini engellemeye çalışan bir iktidarla karşı karşıyayız. Bakınız sadece geçtiğimiz Ocak ayı içerisinde 26 kadın katledildi ve 28 kadın ise şüpheli bir şekilde ölü bulundu. Sayılarla ifade etmek kolay ama her ay istikrarlı bir şekilde ve daha da artarak kadınlar katlediliyor, yok ediliyor, sömürüye ve şiddete maruz bırakılıyor. İktidarın başı, tek adam ve şürekâsı her seferinde muhalefet olan her kadına şiddet diliyle saldırmaya ve cesur kadınları hedef haline getirmeye devam ediyor.

“Size ve tehditlerinize meydan okuyan kadınlarız ve sizi korkutacak kadar çoğuz”

İnsan hakları savunucusu Eren Keskin, TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı, sanatçılar Ezgi Mola, Sezen Aksu… Onlar ve benzer saldırılara uğrayan her bir kadın arkadaşıma buradan özel olarak selamlarımı gönderiyor, dayanışma duygularımı iletiyorum. Bunların hepsi aslında kadınlara gözdağı vermek amaçlıdır. Kadınlara karşı işledikleri ne kadar suç varsa eleştirilmesin, dile getirilmesin, herkes sussun mesajıdır. Ancak şunu iyi bilsinler ki hakikatleri ve hakikatleri savunma cesaretini terk edecek kadınlar değiliz biz. Size ve tehditlerinize meydan okuyan kadınlarız biz ve bizler oldukça çoğuz. Sizi korkutacak kadar çoğuz. Durmadan bizimle uğraştıracak kadar da güçlüyüz. Bu gücümüzü de alanlardaki kadınlardan alıyoruz.

“İktidar nafakayı tamamen ortadan kaldırmaya çalışmaktadır”

Yeni Adalet Bakanı kadın cinayetlerini seferberlikle çözeceklerini iddia ediyor. Ya biz kadınlar çok uzun yıllardır sözümüzle, taleplerimizle, siyasetimizle, eylemlerimizle bir seferberlik ilan etmişiz zaten! Bunun karşısında o bakanın iktidarı ne yapmış? Bu seferberlikte kadınlarla ortaklaşacağı ve çözümün bir parçası olacağına bu iktidar, kadın mücadelesine karşı baskı savaşı açmış, eşbaşkanlıkla yönetilen kadın belediyelerimize kayyum atamış, kadınların haklarını korumak ve geliştirmek üzere açtığımız bütün kurumlarımızı kapatmış, kadın siyasetçileri tutuklamış, İstanbul Sözleşmesini fesih etmiştir. Eşit temsiliyete dayalı siyaseti, yani eşbaşkanlık kazanımımızı suç ilan etmiştir. Şimdi de gözlerini başka kazanımlarımıza dikmiş durumdalar. Kadınların bir kazanımı olan nafaka hakkını yine gündemlerine aldılar. Nedir peki buradaki meramları? En açık haliyle kadınların nafaka hakkını gasp etmektir. İktidarınız nafaka hakkını adil bir şekilde hesaplayıp ödenmesini sağlamaya çalışmalıydı ama nafakayı neredeyse tamamen ortadan kaldırmaya çalışıyor. Biz kadınlar bunun farkındayız. Kadınların güçlü mücadelesiyle şimdiye kadar buna geçit vermedik ama her seferinde farklı bir bahane, farklı bir ‘yasal düzenleme’ adı altında gündeme getirmektesiniz.

Adalet Bakanı’na buradan sesleniyorum, seferberlik ilanınızda gerçekten kararlıysanız buyurun ilk olarak şuradan başlayın:

-Toplumsal cinsiyet eşitliğine, eşit temsiliyete tam destek verin ve eşbaşkanlığı suç ilan etmekten vazgeçin.

-Kadın hak mücadelesine karşı verilen hukuk mücadelesini durdurun.

-İstanbul Sözleşmesinin fesih kararını geri çekerek İstanbul Sözleşmesini fiilen işletin. 6284 sayılı koruma kanununu etkin bir şekilde uygulamaya geçirin.

-Kadına ve çocuklara yönelik suçlarda etkin soruşturma yürütün ve “kesin bir şekilde bu suçlarda indirime gidilmez ve de bu suçları işleyenler hiçbir şekilde aftan yararlanamaz” ibaresini yasalaştırın. Biz de tam destek verelim.

-Kadın siyasetçiler, düşünürler ve gazeteciler cezaevlerinde, öncelikle onları serbest bırakın. Hür düşünce nasıl tutuklanır bir kez olsun kendinize sorun.

-İktidarın gücüne dayanarak kadınlara karşı suç işleyen yandaşların, siyasetçilerin ve özellikle de kolluk kuvvetlerinin hukuki dokunulmazlığını kaldırın, adalet önünde hesap vermelerini ve hak ettikleri cezayı almalarını sağlayın.

-“Çocuklarımı katledenler bugün ellerini kollarını sallayarak dışarıdalar. Ben dört mevsimdir, yani bir yıldır Urfa Adliyesinin önündeyim. Artık bu zulmü kaldıramıyorum.” diyen Emine Şenyaşar’ın çığlığını artık duyun. İktidarınızın katillere tanıdığı hukuksuz, vicdansız imtiyazı kaldırın. Adaletin gereğini yerine getirin. Emine annenin dediği gibi onu susturamazsınız, yok sayamazsınız çünkü bütün dünya biliyor Emine Şenyaşar haklıdır.

-Yine Dersim’de iki yılı aşkın süredir kaybedilen Gülistan Doku’nun bulunması için faillerin koruma zırhını kaldırın, etkin bir soruşturma yürütün ve bu konuda kamuoyunu bilgilendirin.

“Semra Güzel’e düzenlenen kumpas kadının siyasetteki yerine, kimliğine yapılan bir saldırıdır”

Kadının varlığını ve haklarını tanımayan erkek iktidar, kadının siyasette yükselen gücü olan bizlere saldırıyor ve saldırmaya devam edecek. Sevgili Deniz Poyraz’a bu amaçla suikast düzenlendiğini çok iyi biliyoruz. Deniz’in şahsında kadının demokratik siyasetteki konumu ve rolü hedef alınmıştır. Ancak bu katliam bırakın bizi sindirmeyi demokratik siyasetin etrafında daha fazla kenetlenmemize bir başka gerekçe daha yaratmıştır. Biz kadınlar, kadına şiddet yönetimleriyle ve katliamcılıkla yönelen her anlayıştan alacaklıyız. Deniz’in ve yoldaşlarının hesabını hem hukuk karşısında hem de tarih önünde mutlaka ama mutlaka soracağız. Yine en son Semra Güzel vekilimize düzenlenen kumpas da kadının siyasetteki yerine, kimliğine yapılan bir saldırıdır. Semra vekilimizin dokunulmazlığının kaldırılması meselesi, Kürtlerin ve kadınların siyaset dışı bırakılması politikasının bir parçasıdır. Kürt kadınlarının ortak hakikatini yok saymadır.

Semra Güzel’in dokunulmazlığını kaldırmaya sizin parmaklarınızın gücü yetmez. Çünkü Semra Güzel halkın ve kadınların vekilidir, iradesidir. Biz gücümüzü haklılığımızdan alıyoruz. Biz gücümüzü kadınlardan, gençlerden, ezilen milyonlardan alıyoruz. O nedenle dokunulmazlıkları kaldırsanız dahi mücadelemizle hiçbir zaman baş edemeyeceksiniz. Tıpkı partimize açılan kapatma davasında olduğu gibi, Kobanî Kumpas Davasında olduğu gibi yargılayan sizler değil bizler olacağız.

“Kadınlar AKP’nin iktidarda kalmak için son biletini yırtıp attı”

Partimizle siyaseten yarışamayan, bu topraklarda çözüm ve demokrasi umudunu yeşerten mücadelemizle baş edemeyen AKP-MHP iktidarının yargı sopasını ve Meclis çoğunluğu sopasını kullanması beyhude bir çabadır. Bu beyhude çaba, kapatma davasında da Kobanî Kumpas Davasında da çok net görülmüştür. Kobani Kumpas Davası aslında çoktan çökmüş ve çökertilmiştir. Yalanları ifşa edilmiş bir dosyadır. Hem dosyadaki hem de yargılama aşamasındaki hukuksuzlukları defaatle dile getirdik. Kumpas yargılamasının AKP’nin iktidarda kalmak için son bileti olduğunu da söylüyoruz ve söylemeye devam edeceğiz. Ama o bileti biz kadınlar çoktan yaktık, haberleri yok! Kobani Kumpas Davasında bir kısmı tutuklu olmak üzere tam 55 kadın siyasetçi yargılanıyor. Kapatma davasında da kadını demokratik siyasetten silmeye yemin etmişçesine 168 kadına yönelik hukuki saldırı vardır. Zira 168 kadın siyasetçiye siyaset yasağı talep edilmektedir.

“DEP milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırıldığı günden daha kalabalık ve güçlüyüz”

Kadınlara siyaset yasağını getirmeyi amaçlayan erkek iktidar şunu çok iyi bilsin ki onca zulüm ve ölüm kadınları siyasetten silemedi, hukuk dışı bir iddianame de asla silemeyecektir. Yarın, 2 Mart. 1994’te DEP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasının yıl dönümü. O günkü iktidar siyasetçilerinin bugünkü mirasçılarına hatırlatmak isterim; bugün o günden çok daha kalabalığız, çok daha büyüğüz, çok daha güçlüyüz. O gün bu parlamentodan atılan 1 kadın milletvekilimiz vardı şimdi her alanda her yerde örgütlenen kadın meclislerimiz var. İyi ki var diyoruz. Siyaset üreten parlamento grubumuz var. Cezaevinde ve parlamentoda onlarca kadın milletvekilimiz var. Belediye eşbaşkanlarımız var. Sizi temin ederim ki tarihin tanık olduğu üzere yarınımız da bugünümüzden güçlü olacak. Daha kararlı olacak ve bu mücadele hiç bitmeyecek. Hedeflediğimiz o eşitlik, barış ve adalet düzenini kuracak güç biz kadınlarda her zaman olacak.

“Bu karanlığı asla kabul etmiyoruz, mücadelede kararlıyız”

Bu ülke yalanıyla ve zorbalığıyla meşhur nice iktidarlar gördü. Ancak yalan ve talan siyasetinde bu denli kariyer yapanı hiç görmedi. Söylemleri, siyasetleri, icraatları tamamen hakikati yok etme üzerine kurulu bir iktidarla karşı karşıyayız. Yine iktidarın kurumları da aynı şekilde gerçek dışı bilgi ve rakamlarla kamuoyunu yanıltma yöntemine başvurmaktadır. Merkez Bankasından tutalım üniversitelere, belediyelerden tutalım bakanlıklara kadar… Örneğin TÜİK gerçek enflasyon oranlarını, işsizlik verilerini hesap oyunlarıyla gerçeğin kat be kat altında gösteren bir çarpıtma kurumu olarak faaliyet yürütmektedir. Uluslararası hukukun ve sözleşmelerin gereğini yerine getirmeyen ve mahpusların infazlarını türlü oyunlarla yakan mahkemeler, gizli tanıklar ve Saray’dan verilen kararlarla hüküm vererek hukuk sistemini tam bir adaletsizlik mekanizmasına dönüştürmüştür. Yine ağır demans hastası olan yoldaşımız, arkadaşımız Aysel Tuğluk ve bugün için yaşamını cezaevinde sürdüremeyecek durumda olan bütün ağır hasta mahpuslar için “cezaevinde kalabilir” raporu veren Adli Tıp Kurumu ölümcül hastalıkları yok saymaya devam etmektedir. İktidarı ve kurumlarıyla hukukun üstünlüğünü ve temel insan haklarını hiçe sayan, muhalif tüm kesimlere karşı düşman hukukunu işleten bu anlayış ülkeyi karanlık bir döneme götürmektedir. Bu hukuksuzlukları, bu karanlığı asla kabul etmiyoruz ve sonuna kadar da mücadelemizi sürdürmeye kararlıyız.

“Kötülükte de yavuzdurlar bunlar; kılık değişmiştir ama zulüm değişmemiştir”

Nasıl ki her gün en az bir kadın öldürülüyorsa, hapishanelerden de neredeyse her gün bir cenaze çıkmaktadır. Amaçları cezaevlerini ölüm evlerine dönüştürmektir. Kötülükte de yavuzdurlar bunlar. İlk eş genel başkanımız Aysel Tuğluk arkadaşımız bu ağır hastalığa cezaevi koşullarında yakalanmıştır. Hastalığının eriştiği şu aşamada bir an evvel tahliye edilmesi gerekirken Adli Tıp utanç verici kararlarından birini daha Aysel Tuğluk için vermiştir. Ve bir hasta mahpusu daha ölüme yakınlaştırma uygulamasını ortaya koymuştur. Ki Adli Tıp’ın daha önce bu şekilde verdiği onlarca kararın sonucu ölüm olmuştur. Onların bu özel işkence yöntemi, kadının özgür iradesini kırmayı ve arkadaşlarımız şahsında kadın mücadelesini yıldırmayı amaçlamaktadır. Bunu farkındayız, biliyoruz. Fakat buradan iktidara şunu net bir şekilde söylüyorum: 38 katliamında Dersim’in kadınlarını uçurumlardan atlamaya zorlayan, Dersimin kızlarını kaybeden cuntacı zihniyet ile bugün yine Dersimin onurlu kızı Aysel’i cezaevinde yok etmek isteyen zihniyet aynıdır. Kılık değişmiş fakat zulüm değişmemiştir. Aynı yöntemlerle de devam etmektedir. Biz ne Aysel’in ne de başka hasta tutsağın göz göre göre ölüme terk edilmesine asla izin vermeyeceğiz. Biz açık görüşte ailelerine uzaktan selam verdikleri için haklarında disiplin soruşturması açılan Rozerin Kurt ve Alev Yaşar’ın selamını da ailesine ve herkese ulaştıracağız.

“Cezaevlerindeki hak ihlalleri sona erene kadar mücadele edeceğiz”

Biz Leyla Güven’e kendisini tehdit eden gardiyanla tartıştığı için verilen 11 günlük hücre cezasını asla kabul etmeyeceğiz. Kadınları bu cezalarla yıldıramadığınızın altını bir kez daha çiziyoruz. Bu hukuksuzlukları yapanların gerçek hukuk ve adalet önüne mutlaka çıkacağı günlerin yakın olduğunu da özellikle belirtiyoruz. Biz 80 darbesi döneminde hapishanedeki oğlu Kamber’e anadili Kürtçe yasaklı olduğu için dakikalarca “Kamber Ateş nasılsın?” diye Türkçe seslenmek zorunda bırakılan İpek Ateş’i hep sevgiyle anacağız. Biz HDP olarak cezaevlerindeki hak ihlalleri sona erene kadar adalet ve hakikat mücadelemizi sürdürmeye, hukuksuzlukları teşhir etmeye, mahpusların ve ailelerinin yanında olmaya devam edeceğiz. Biz kadınlar; işkenceye karşı insanlık onurunu, karanlığa karşı hakikati, hukuksuzluğa karşı adaleti, tecride karşı barışı her zaman ve her yerde savunmaya devam edeceğiz!

“Kadınların sözünün içinde yer bulmadığı hiçbir ittifakı asla kabul etmiyoruz”

Üzerinde önemle durduğumuz konulardan biri de elbette ki ittifaklar meselesidir. Bizler tekçi erkek rejimine karşı çoğulculuğu, demokrasiyi, eşitliği, gerçek bir adalet sistemini, bir arada ortak yaşamı esas aldığımızı hep söyledik. Bir kez daha altını çiziyorum. Kürt sorununda çözümsüzlüğü dayatan, başta cinsiyet eşitsizliği olmak üzere her türlü eşitsizliği onaylayan, işçinin, emekçinin, gençlerin sorunlarını görmeyen, kadınların sözünün içerisinde olmadığı hiçbir ittifakı asla kabul etmiyoruz. Toplumu kutuplaştıran iki seçenek varmış gibi dayatan anlayışlara karşı Üçüncü Yolda demokrasi ittifakı dedik. Partimizin 27 Eylül’de yayınladığı deklarasyonla da tutumumuzu net bir şekilde bir kez daha ortaya koyduk.

Kadınlara dayatılan yoksulluk, işsizlik ve her türlü emek sömürüsüne karşı örgütlülüğümüzü, dayanışmamızı büyütme zamanıdır. Haklarımıza ve kazanımlarımıza yönelik saldırılar karşısında mücadeleyi daha da fazla büyütmenin zamanıdır. Üçüncü Yolda buluşmanın, yeni yaşamı kadın öncülüğünde inşa etmenin zamanıdır. Üçüncü Yol kadın özgürlük mücadelesinin yoludur. Üçüncü Yol farklılıkları yok sayanlara karşı bir arada ortak yaşamın yoludur. Kürt sorununu diyalog ve müzakere yoluyla çözmekten yana olanların yoludur. Kirli savaş siyasetine karşı barışı en güçlü şekilde savunanların yoludur. Kadın ittifakıyla, kadın dayanışmasıyla Üçüncü Yolda demokrasi ittifakında buluşacağız. Kadın sözü ve kararıyla bu ittifaka yön verecek, öncülük edecek olan da yine bizleriz.

“Çoklu saldırılara karşı kadın mücadelesini çok boyutlu yürüteceğiz”

Elbette ki biz kadınların ittifakı kısa vadeli ve seçim odaklı değildir. Bizler zaten kadın örgütlülüğümüzü ve mücadelemizi tüm kadın yapılarıyla ortaklaşarak büyüttük, buna da devam edeceğiz. Gün bu kararlı mücadeleyi daha fazla büyütme ve sözümüzü birleştirme günüdür. Bu ittifakı, bu dayanışmayı büyütmek için çok fazla gerekçemiz var. Kadın özgürlük mücadelesinde yaşamını yitiren kadınlara sözümüz var. Erkek devlet şiddeti ile katledilen arkadaşlarımıza sözümüz var. Susmadığı için, biat etmediği için cezaevlerinde rehin tutulan arkadaşlarımıza, yoldaşlarımıza sözümüz var. Aysel’e, Garibe ’ye, Deniz’e, Pınar’a, İpek Ateş’e ve daha nice yoldaşımıza sözümüzü buradan bir kez daha yineliyoruz: Erkek egemen iktidarın kadınlara ve kazanımlarına yönelik çoklu saldırısı karşısında mücadelemizi çok boyutlu büyüteceğiz, yürüteceğiz. Kadın ittifakı ve dayanışmasıyla biz kadınlar kazanacağız, başaracağız. Amelia Earhart’ın dediği gibi; “En zoru harekete geçmektir, gerisi kararlılıktır.”

En zoru geçeli çok oldu. Şimdi kararlılıkla yolumuza devam etme zamanı. Ve biz kadınlar bu yolda asla durmayacağız, pes etmeyeceğiz, geri adım atmayacağız. Ben bu vesileyle buradan bütün kadınlara bir çağrıda bulunmak istiyorum. Bu hafta boyunca 8 Mart etkinliklerimiz devam edecek. Hepinizi kadınların bu değerli buluşmasına davet ediyorum. Gelin hep birlikte taleplerimizi hep bir ağızdan bir kez daha haykıralım, ellerimizi birleştirelim, günümüzü kutlayalım. Birlikte değiştireceğiz, şimdi kadın zamanı! Jin, jiyan,azadî!”

KESK Eş Genel Başkanı Şükran Kablan Yeşil: Meclis’i ve sokakları mora boyayacağız

“Çok sevgili kadın yoldaşlarım, sizlerle burada olmaktan, bu güzel yürüyüşte siz kadınlarla bir arada olmaktan dolayı çok heyecanlanıyor ve çok coşku duyuyorum. Sizleri bu coşkuyla selamlıyorum. Erkek-devlet şiddeti ile faşizmin katlettiği Garibe Gezer ve Deniz Poyraz şahsında bütün dünyada ve coğrafyamızda halkların geleceği ve yaşamı için, bedeni ve kimliği için mücadele eden bütün kadınları selamlamak istiyorum. Bu kadar acıyı, baskıyı biz kadınlara yönelik zorlamayı, yok sayılmayı, ötekileştirmeyi nasıl ifade edebilirim diye heyecanlandım, kaygılandım. Bu coğrafya başta olmak üzere yeryüzünde yaşadığımız tüm acılara rağmen inandığımız ve büyüttüğümüz umutla, isyanımızla ve direnişimizle güçlendirdiğimiz bu meclisi mora, bütün sokakları, işyerlerini, evleri kısacası yaşamın her alanını mora boyayacağımızı bir kez daha görüyorum. Yine aynı heyecanla hepinizi tekrar selamlıyorum.

“8 Mart’ta en güçlü sesi yükselteceğiz”

Bizler KESK olarak bu yıl 8 Mart şiarımızı “isyandan direnişe, direnişten özgürlüğe” olarak belirledik. Öyle bir korku salıyor ki isyan ve direniş sözlerinin yan yana oluşu. Bizlere ilk olarak Diyarbakır’da Amed’de müdahale ettiler, ifadeye çağırdılar. O kadar çok korkuyorlar ki, İzmir’deki kadın arkadaşlarımızı taciz etmeye, bu şiarı kullanmayın baskısı yapmaya başladılar. Biz isyanı ve direnişi bir arada kullanacak, bize yönetilen tüm saldırılara karşı bu direnişi büyüteceğiz. Söylenecek çok şey var ama bütün dünyada dayanışma ve birlik günü olarak kutladığımız 8 Mart’ta savaşa, yoksulluğu, homofobiye, kapitalizmin krizini kadınların sırtına yüklemesine karşı en güçlü sesi yükselteceğiz. Mücadeleyi büyüten bütün kadın arkadaşlarımı selamlıyorum. Unutmasınlar ki hem faşizme karşı savaşta hem sokakta en başta biz kadınlar yer almışızdır, hem de işçi emekçi direnişlerinde makineleri ilk kapatan biz kadınlar olmuşuzdur. Yeni bir yaşamı ve direnişi inşa etme inancıyla hepinizi saygı, sevgi ve inançla selamlıyorum. ”

Kadınlar Birlikte Güçlü ve Sosyalist Feminist Kollektif’ten Özgül Saki: Kadınların birlikte güçlü olduğunu burada hissediyorum

“Evet, Kadınlar Birlikte Güçlü’denim, feminist bir takım kolektifler içindeyim ama aramızda bir temsiliyet ilişkisi yok. Burada bağımsız, feminist bir kadın olarak konuşuyorum. Birlikte olmasak bile mücadelemizin birlikte olduğunu hissediyorum. Kadınların birlikte güçlü olduğunu hissediyorum. Feminist hareketin, kadın hareketin gündeminde şu anda ne var? Güncel olmayan gündemde baki; ‘‘patriyarka ve ona karşı isyan, direniş ve mücadele.” Bu da feminist bir dünya kuruncaya kadar bitmeyecek. Güncel olmayan, patriyarkal kapitalizmi yıkıncaya kadar sürecek olan emeğimizim, bedenimiz, cinsel kimliğimiz, kimliğimiz bizimdir. Ne devlet ne erkek ne de Diyanet onun üzerinde söz hakkına sahiptir. Son zamanlarda medeni yasa tartışmalarında, boşanmada, nafakada ısrarla Diyanet’i de bir çözüm odağıymış gibi iktidarın önümüze sürmesine karşı da yapabileceklerimizi birlikte konuşuyoruz.

“Ritmik şekilde zıplayarak devleti tehdit etmekten yargılanıyor kadınlar”

Güncele gelirsek, güncelde ne var gündemimizde tabii ki 8 Mart var. 8 Mart’ta birçok ilde artık feminist gece yürüyüşlerinde bütün coşku heyecanımızla, tüm farklılık ve çeşitliliğimizle alanlardayız. Bugün İstanbul’da geçen yıl yürüyüşü örgütleyen arkadaşlarımız yargılanıyor. Yargılanma sebepleri ise ritmik şekilde zıplayarak devleti tehdit etmek, devlete hakaret etmek. Bu eğer suç ise bu yıl da ritmik bir şekilde zıplayarak patriyarkaya baş kaldıracağız, üzgünüz. Her sene 8 Mart gece yürüyüşleri gerçekleştiriyoruz. Aynı zamanda 6 Mart’ta birçok ilde kadın buluşmaları ve mitingler yapıyoruz. Tabii ki baskılar var ama şimdiye kadar “susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz” dedik ve yine bütün coşkumuzla alanlarda olacağız.

“Kadınlar her yerde direnişte ve yalnız değil”

Başka hangi gündemlerimiz var. Sürekli olarak hapishanelerde baskı ve şiddet hiç bitmedi. Ama bir bütün olarak kadın mücadelesindeki hapishanedeki kadın arkadaşlarımıza, LGBTİ arkadaşlarımıza yürütülen şiddet gün geçtikçe artıyor. Sürekli mücadele arkadaşlarımızla nasıl ortak dayanışma örgütleyip, onların sesine bütün zeminlerimizde ses olabiliriz, onların hapishanedeki yaşamlarına biraz alan açabiliriz diye gündemlerimiz devam ediyor. Erkek devlet şiddeti var tabii ki. Ev içindeki karşılıksız el konulan emeğimize ve kamusal alanda iş yaşamında, ucuz işgücü olarak görülmemize, kriz anında ilk gözden çıkarılacak olarak görülmemize karşı mücadelemiz var. Cinsiyetçi iş bölümünün her türlüsüne, hem kendi örgütlerimizde hem kamusal alanda hem ev içinde baş kaldırımız var. Ve Fatma Altınmakas var. Biliyorsunuz 2 gün önce mahkemesi oldu ve bizler davayı takip etmeye karar verdik. Daha geniş bir dayanışmayı örgütlenmenin vesilesi olabilir diye düşünüyoruz. Bir sürü gündemimiz var ama genel olarak kadınlar her yerde direnişte, mücadelede ve yalnız değil. Birlikte güçlüyüz. Latin Amerika’da, Şili’de, Arjantin’de, Meksika’da, Kolombiya’da daha yeni birçok kazanım elde ediyor kadınlar. Bunlar kadınların mücadelesiyle oluyor. Bu yıl İstanbul’daki 8 Mart pankartında feminist bir dünya kuruluncaya kadar bu isyan bitmeyecek” dedik. Bu isyanımızla ve coşkuyla birlikte enerjimizi güçlendirerek meydanlarda olacağız.”

Paylaşın

HDP’li Buldan: Güçlü Parlamento Üçüncü Yol İle Mümkün

Üçüncü Yol siyasetini benimseyen Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) çağrısıyla 18 Ocak’ta ilki gerçekleştirilen “ortak mücadele” toplantısının ikincisi, 26 Şubat’ta gerçekleştirildi. Ankara’da yapılan ikinci toplantıda, 7 siyasi parti ve örgüt temsilcilerinden oluşan bir koordinasyon kurulması yönünde kararlaşmaya gidildi.

Demokrasi kitle örgütleri ve siyasi partilerin katılımıyla genişlemesi ve büyütülmesi planlanan ittifak görüşmelerinin nereye evrileceğini HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan ile konuştuk. Buldan, yeni oluşturulan koordinasyonun ilk olarak savaşa karşı duracak bir çalışma önüne koyduğunu belirtti. Buldan, gerçekleştirdikleri ittifak görüşmelerine dair Nisan ya da Mayıs ayında kamuoyuna bir deklarasyon açıklayacaklarını söyledi.

Buldan, Cumhurbaşkanlığı seçimleri için kapıları çalacak parti ya da ittifaklarla yapılacak olası bir müzakere koşullarının 27 Eylül’de açıkladıkları “Demokrasiye, Adalete, Barışa Çağrı Deklarasyonu” olduğunun altını çizdi.

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, ittifak görüşmeleri, 6 muhalif partinin açıkladığı ve imzaladığı metin, Ukrayna savaşı ve güncel gelişmelere dair Mezopotamya Ajansı’nın (MA) sorularını yanıtladı.

Demokrasi İttifakı çalışmalarınız siyasetin de halkın da gündeminde. Bu ittifak kapsamında bir koordinasyon kurulduğunu deklare ettiniz. Bu koordinasyon nasıl bir çalışma önüne koydu, neler yapacak?

Mücadele ortaklığıyla yapılan ilk toplantının önemli bir sinerji yarattığını hep birlikte gördük. Özellikle Türkiye demokrasi güçleri tarafından önemsenen bir buluşma olduğunu yazanlar, çizenler oldu. Yaratılan sinerjiyi daha da büyütmek, Türkiye toplumuna sirayet etmesini sağlamak amacıyla ikinci toplantıyı yaptık ve amacımıza ulaştık. İkinci toplantıda koordinasyon kuruldu. Koordinasyon, 7 parti ve kuruluşun birer temsilcisinden oluşacak. Koordinasyon belli periyotlarla bir araya gelecek, gündemler oluşturacak. Koordinasyonda yer alan temsilcilerde bunları kendi yapılarıyla paylaşacak.

İlk etapta koordinasyonun önüne koyduğu gündem, Ukrayna savaşı başta olmak üzere savaşlara karşı barış çağrılarının yapılacağı bir çalışma başlatılması. Birkaç gün içerisinde hepimizin ortak imzasıyla bu savaşa karşı çıktığımızı, -daha doğrusu bütün savaşlara karşı olduğumuzu- barışın ne kadar önemli olduğunu ifade eden bir metinle ilk çalışmamızı başlatmış olacağız. Türkiye toplumunu yakından ilgilendiren zamlar, enflasyonla birlikte yaşanan derin yoksulluğa karşı da özellikle ortak bir metin ve çalışmayla tavrımızı, tutumuzu kamuoyu ile paylaşacağız. 8 Mart, Newroz ve akabinde de 1 Mayıs’ta, tüm bu etkinliklerde ortak görüntülerle sesimizi, mesajlarımızı vereceğiz. Mart ayından sonra, 1 Mayıs’tan önce de olabilir, bir lansmanla ittifakın adını koyarak, Türkiye toplumuna deklare edilmesini planlıyoruz. Şu an itibariyle ağırlıklı olarak ortak mücadele yapıldığı ve yapılacağı bir çalışma sistematiği olacak.

Yeni parti ve örgütlerin de ittifaka katılması için bir çabanız olduğu biliniyor. Yeni katılımlara dair nasıl bir yol izlenecek?

Bunu değerlendirdik. Şu an bir beklenti içerisinde olan ve bu ittifakın içerisinde yer almak isteyen birçok kesim var. Oluşturulan koordinasyon bunun da bir taslağını çıkaracak. Hangi kurum, kuruluşlarla, meslek örgütleriyle ya da siyasi partilerle görüşmeler yapılacağına dair bir hazırlık yapacaklar. Bundan sonraki toplantı da o da değerlendirilecek. Kurulacak olan komisyonlarla da bu görüşmeler bir ete kemiğe bürünecek. Daha sonra bunlarda bir şekilde bu ittifakın içerisine almak için çalışmalar sürecek. Biz başından beri sadece şu an bir araya gelen partilerle sınırlı olmayan çok daha büyük ve geniş bir kesimle bir ittifak kurulması gerektiğini söyledik. Bu ittifak çok daha büyütülmeli, bu ittifaka girmek isteyen çok sayıda kurum ve kuruluş var. Bize iletilen talepler de var. Newroz öncesi Kürdistani partilerle de bir araya gelip, onlarla da ittifakımızın ne aşamada olduğunu değerlendiren bir toplantı yapmayı planlıyoruz. Biz, 2019 yılında Kürdistani partilerle stratejik olarak ittifak gerçekleştirmiştik ancak buna dair de ortak bir görüntüye ihtiyaç var. Bunun da hazırlıkları yapılacak.

Koordinasyon mu yeni katılımları belirleyecek?

Yeni partilerin ittifaka dahil edilmesine ilişkin koordinasyon bir hazırlık yapacak, yapacağımız ortak toplantılarla ortak kararla bunlar dahil edilecek.

Türkiye’nin demokrasisi için Üçüncü Yol siyasetine vurgu yapıyorsunuz. Üçüncü Yol’un Türkiye için önemi nedir, bunun için neye ihtiyaç var?

Türkiye’nin demokratik yapıya ve demokrasi güçlerinin meydanlarda ve alanlarda ortak duruşuna ihtiyacı var. Mücadele ortaklığında bir engel yok. Fakat sadece mücadele ortaklığıyla sınırlı tutmak yerine, bunu yeri ve zamanı geldiğinde farklı ortaklıklarla da beslemek, hayata geçirmek gerekiyor. Önümüzde bir seçim var. Erken seçim olmazsa bile, bir sene sonra seçimle karşı karşıyayız. Biz, ezilenlerin, ötekileştirilenlerin, mağduriyet yaşayanların, mazlumların, direnenlerin bu üçüncü yol içerisinde yer almalarının önemli olduğunu düşünüyoruz. Seçimlere de özellikle Üçüncü Yol ile girmeyi düşünüyoruz. Parlamento seçimleri aslında Cumhurbaşkanlığı seçiminden çok daha önem arz ediyor. Çıkarılan yasaların, kanun tekliflerinin parlamentodan geçebilmesi için HDP’nin gücünün, ağırlığının önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu anlamda kaybettirmek üzere, yani AKP’nin koltuk sayısını daha aza indirerek, HDP’nin güçlü bir biçimde parlamentoya girmesi ve etkin bir rol üstlenmesinin Üçüncü Yol’un genişlemesi ve parlamentoya girmesiyle mümkün olacağını biliyoruz. O yüzden çalışmalarımızı ağırlıklı olarak parlamento seçimlerini ‘Nasıl daha güçlü kazanabiliriz?’, ‘Nasıl farklı kesimleri daha güçlü parlamentoya taşıyabiliriz?’ üzerine yürütüyoruz. AKP’ye daha az sandalye kazandırma, HDP’nin ittifaklarıyla, demokrasi güçleriyle birlikte güçlü bir şekilde parlamento da temsiliyetinin sağlanmasının öneminin bilinmesi gerekir.

Toplantınızdan iki gün sonra, 6 muhalefet partisi de “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” metnini açıkladı ve genel başkanlar imzaladı. Metini okudunuz mu, nasıl değerlendirdiniz?

İYİ Parti hariç mutabakat metnine imza atan diğer partilerle daha önce görüşmeler gerçekleştirdik. Bu görüşmelerimizde Türkiye’nin bir geçiş sürecine ihtiyacı olduğunu ve bu geçiş sürecinde nelerin yapılmasına dair görüşlerimizi partilerle paylaşmıştık. Bugün 6 siyasi parti tarafından yapılan açıklamanın genel hatlarıyla olumlu olduğunu düşünüyorum. Yargının bağımsızlığı, kayyım, kadın-erkek fırsat eşitliği meseleleri bizimde savunduğumuz konular. Her partinin böylesi durumlarda kendi mutabakatlarını ve deklarasyonlarını açıklaması Türkiye’nin demokratikleşmesi açısından önemlidir. Bizim de bir mutabakat metnimiz var. Bu mutabakat metnimizin müzakere ve diyaloga açık olduğunu söylemiştik. Belki zamanı gelince bizimle görüşmek isterseler. Her iki mutabakat metni de ortaklaştırılabilir. Bunun için şu an için fazla bir şey söylemeyi doğru bulmuyorum.

6 muhalefet partisinden mutabakat metni ya da Cumhurbaşkanlığı seçimleri üzerine bir görüşme talebi olursa, nasıl bir tutum izleyeceksiniz?

Bir kere kesinlikle açık ve şeffaf bir müzakere olacak. Hiçbir konuda ve hiçbir mesele üzerinde kapalı kapılar ardından anlaşmaların yapılacağı bir parti değiliz. Kamuoyuna ne söylüyorsak, hep açıkça anlatıyoruz. Kesinlikle tabanımızın istemediği ve reddettiği konular üzerinden kimse ile görüşme yapmayız. Böyle bir mutabakatı destekleme ya da mutabakat üzerinde görüşme için bizimle bir randevu talep edilirse, bunu kamuoyu ile paylaşarak, açık şeffaf yürütmeyi esas alırız.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde müzakereye açık olduğunuzu birçok kez dile getirdiniz. HDP’nin müzakere koşulları nelerdir?

Cumhurbaşkanlığı seçimi için tavrımız net. Ankara’da Eylül ayında bir deklarasyon yayınladık. Deklarasyon da müzakereye açık bir metin var. Dolayısıyla bu metni müzakere edecek kesimlere kapımız açıktır. Cumhurbaşkanlığı adayının, özellikle Millet İttifakı’nın adayı henüz belli değil ama müzakere yapılır ve deklarasyon üzerinde ortaklaşma sağlanırsa, elbette ki tavrımızı o zamanki koşullara göre belirleriz. Ama şu an itibariyle herhangi bir parti ve ittifakın adayının destekleme tavrımız yok. Elimizde güçlü bir mutabakat metnimiz var. Bu mutabakat metni kim, hangi aday tarafından dikkate alınırsa ve gerçekten “bu mutabakatı kabul ediyoruz”, “metinde yer alan 11 maddeyi hayata geçirme konusunda onaylıyoruz” derlerse, o zaman tüm mekanizmalarımızda bunu tartışarak, bir karar veririz. Şu an böyle bir şey yok.

Röportajın tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

Pervin Buldan, İktidara Seslendi: Bizi Yıldıramayacaksınız

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan HDP Eş Genl Başkanı Buldan, “Buradan bir kez daha net bir biçimde tane tane söylüyorum. Partimize karşı saldırılarınızla asla bizi yıldıramayacaksınız biz bu saldırılara asla alışmayacağız. Her gün yapılan siyasi soykırım operasyonlarınıza, il-ilçe binalarımıza düzenlenen saldırılar karşısında asla boyun eğmeyeceğiz, geri adım atmayacağız! Ne yaparsanız yapın! Başaramayacaksınız!” dedi.

Haber Merkezi / Partisinin Yüreğin ilçesine yönelik saldırıya ilişkin değerlendirmede bulunan Pervin Buldan, “Geçen hafta biliyorsunuz Adana-Yüreğir ilçe binamıza saldırı gerçekleşti. Bu saldırı da tıpkı İzmir il binamızda Deniz Poyraz yoldaşımızın katledildiği İzmir saldırısının bir devamıdır. İstanbul-Bahçelievler’deki silahlı ve bıçaklı saldırı gibi, özellikle 2015’ten bu yana belli odaklar tarafından yürürlüğe konulan planlı-sistematik saldırıların bir parçasıdır” ifadelerini kullandı.

‘Demokrasi İttifakı’ hakkında da konuşan Buldan, “Hep birlikte ezildiğimize, hep birlikte zulme uğradığımıza göre, kurtuluşu da ancak hep birlikte, yan yana durarak, omuz omuza gelerek başarabiliriz. Demokrasi İttifakı, mücadele ittifakı karanlıktan aydınlığa giden yolun birleşmesidir. Yeni bir yaşam kurmak isteyenlerin ittifakıdır. Bu ittifakın en güçlü sahibi elbette ki halkımızdır, halklarımızdır” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Meclis’te partisinin grup toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. HDP grubuna Dersim’de 5 Ocak 2020’den bu yana kaybolan Munzur Üniversitesi öğrencisi Gülistan Doku’nun annesi Bedriye, babası Halit ve ablası Aygül Doku da katıldı.

Buldan, 21 Şubat Dünya Anadil Günü’nü Kürtçe konuşarak, kutladı. Buldan, “Dilimiz yaşamımızdır. Dilimiz özgürlüğümüzdür. Bütün diller özgür olmalıdır” dedi.

“HDP toplumsal cesarettir”

Dillere yönelik her türlü saldırı ve asimilasyon girişimi insanlığın varlığına yönelik bir saldırı olduğunu ifade eden Buldan’ın konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

HDP’ye baskılar: Mahkeme salonlarından alanlara kadar her alanda mücadeleyi yükseltmeye devam ediyoruz. Durmuyoruz. Yaşamın her alanında haksızlığa uğrayan, hak talep eden insanların yanında olmaya, seslerine ses, itirazlarına itiraz olmaya çalışıyoruz.

Tüm bunlarla birlikte, tabi ki çalışmalarımızın önemli bir aşaması olan kongreler sürecimizi de tüm hızıyla sürdürüyoruz. İki gün önce Mersin kongremizi gerçekleştirdik, çok büyük bir coşkuyla gerçekleştirdik büyük bir kalabalıkla gerçekleştirdik. Bir önceki hafta da İzmir kongremizi yaptık.

Demokrasi ve halk şölenine dönüşen kongrelerimiz de göstermektedir ki; HDP Türkiye’nin dört bir yanında büyüyen bir umuttur! HDP, korku duvarlarını yıkan toplumsal cesarettir. HDP, Türkiye’yi içine sürüklendiği çöküşten kurtaracak en güçlü demokratik alternatiftir. Onurlu bir barışın da, demokratik çözümün de, adaletin ve demokrasinin de teminatı HDP’dir!

“Adalet umudunu karartmak istiyorlar”

AKP -MHP: Bir toplumu ve ülkeyi çökertmenin ilk yolu önce umudu çökertmektir. Dikkat ederseniz, AKP-MHP iktidarının tüm politikaları halkın umudunu hedef almaktadır.

Cezaevlerinde ölüme terk etme politikasıyla insanların umut hakkını yok etmeye çalışıyorlar! Tahliye edilmesi gerekirken cezaevinde tutulan hasta tutsakların ölüm haberleri gelmeye devam ediyor. İçeriden sağ çıkma umudu ağır saldırı altındadır. Açlıkla, yoksullukla, işsizlikle insanların refah içindeki bir gelecek umudunu hedef alıyorlar.

Tecritle, çözümsüzlük ve çatışma siyasetiyle barış umudunu saldırı altında tuttuklarını görüyoruz! Hak ve özgürlükleri hedef alarak demokrasi umudunu söndürmek istiyorlar. Bunun farkındayız. Hukuksuzluğa yayarak, adalet umudunu karartmak istiyorlar.

“Doku ailesini duyun”

Gülistan Doku’ya adalet: 780 gündür kayıp olan Gülistan Doku’nun ailesi bugün Meclis’te, burada bizimle, aramızdalar. Karanlıkta bırakılan Gülistan’ın bulunması için Meclis’i göreve çağırmak üzere ailemiz burada. Feryatlarının duyulmasını istiyorlar. Bu feryat hepimizin ortak çığlığıdır.

Buradan ben de bir kez daha soruyorum: Gülistan Doku 780 gündür nerededir? Buradan parlamentoyu göreve çağırıyorum, göreve davet ediyorum. Bu ailenin çığlığına kayıtsız kalmayın. Karartmaya ortak olmayın diyorum! Arkadaşlarımız yarın bir araştırma önergesi vererek Doku’nun kaybolmasının araştırılması yönünde bir teklifte bulunacak. Burada bütün partilere sesleniyorum, bu araştırma önergesini destekleyin ve araştırma komisyonu kurulsun.

“AKP adına seçim kampanyası yürütüyorlar”

Yüreğin ilçesine saldırı: Geçen hafta biliyorsunuz Adana-Yüreğir ilçe binamıza saldırı gerçekleşti. Bu saldırı da tıpkı İzmir il binamızda Deniz Poyraz yoldaşımızın katledildiği İzmir saldırısının bir devamıdır. İstanbul-Bahçelievler’deki silahlı ve bıçaklı saldırı gibi, özellikle 2015’ten bu yana belli odaklar tarafından yürürlüğe konulan planlı-sistematik saldırıların bir parçasıdır.

Yine Bingöl Karlıova’da ve daha birçok yerde sabahın köründe evlere baskın yaparak insanlarımızı darp ettiler. Arkadaşlarımızı hukuksuz bir şekilde tutukladılar. Bu saldırıların amacını gayet iyi biliyoruz. Korkutma, sindirme, toplumu susturma ve iktidarın politikalarına boyun eğdirmedir.

Parti binalarımıza yapılan baskınlar, düzenlenen saldırılar, açılan kumpas davaları ve hukuksuz tutuklamalar aynı zamanda iktidarın bir seçim çalışmasıdır. Yürüttüğü bir seçim kampanyasıdır. İktidarın talimatıyla hukuku çiğneyerek o baskınları düzenleyenler, iktidarın siyasi militanlarıdır ve AKP adına seçim çalışması yürütmektedirler.

“Bizi yıldıramayacaksınız” 

Seçimler: Siyasetin bir çözüm aracı olduğuna inanıyorsanız, rekabet ettiğiniz siyasetin karşısına siyasetle çıkarsınız. Öyle yargı gücüyle, devlet gücüyle, hedef göstererek, tehdit ederek, saldırtarak, seçilmiş iradeye kayyım atayarak siyaset yapılmaz. Bunun adı siyaset olmaz, olamaz.

Varsa bir siyasetiniz, varsa siyasi cesaretiniz HDP’nin karşısına siyasetle çıkarsınız! Kabiliyetiniz varsa, bizim söylediklerimizi siyaseten çürütürsünüz.

Bunlar, HDP’ye siyasi cevap veremiyorlar, veremezler. Çünkü siyasetleri yoktur. HDP’yi tasfiye edersek iktidarın ömrünü uzatırız diye düşünüyorlar. Avucunuzu yalarsanız. Siz kendinizi darı ambarında görmeye devam edin. HDP gümbür gümbür geliyor. Halkımız gümbür gümbür geliyor. HDP’yle değişecek diyen, demokrasi ve adalet isteyen milyonlar gümbür gümbür geliyor.

Buradan bir kez daha net bir biçimde tane tane söylüyorum. Partimize karşı saldırılarınızla asla bizi yıldıramayacaksınız biz bu saldırılara asla alışmayacağız. Her gün yapılan siyasi soykırım operasyonlarınıza, il-ilçe binalarımıza düzenlenen saldırılar karşısında asla boyun eğmeyeceğiz, geri adım atmayacağız! Ne yaparsanız yapın! Başaramayacaksınız! Mersin kongremizde söyledim buradan tekrarlıyorum.

HDP’siz bir Türkiye, HDP’siz bir siyaset, HDP’siz bir parlamento, HDP’siz yerel yönetimler, HDP’siz bir yaşam hayalleriniz çöp olmaya devam edecektir! HDP’nin yürüttüğü demokratik siyaset, Türkiye halklarının orak demokratik çıkış yoludur. Bu yolu kapatmanıza asla izin vermeyeceğiz! Halkımız da demokrasi güçleri de buna izin vermeyecektir!

“Bu ittifakın en güçlü sahibi halklarımızdır”

Demokrasi ittifakı: Kürt sorunundan demokrasi sorununa, Alevi toplumunun sorunlarından emek sömürüsüne, kadınlardan gençlere varıncaya kadar tüm toplumsal sorunlar ortak sorunlarımızdır. Çözüm de ortaktır.

Yolumuz da ortaktır. Kendisi de bir ittifak partisi olan partimiz demokrasi ittifakını büyütmek için hayata emekten ve demokrasiden bakan güçlerle, toplumsal muhalefetle bir araya gelmekte ve ittifakı büyütme yollarını aramaktadır.

Hep birlikte ezildiğimize, hep birlikte zulme uğradığımıza göre, kurtuluşu da ancak hep birlikte, yan yana durarak, omuz omuza gelerek başarabiliriz. Demokrasi İttifakı, mücadele ittifakı karanlıktan aydınlığa giden yolun birleşmesidir. Yeni bir yaşam kurmak isteyenlerin ittifakıdır. Bu ittifakın en güçlü sahibi elbette ki halkımızdır, halklarımızdır.

Evet. Kadınların eşitliğe ve özgürlüğüne kavuştuğu, sokaklarda katledilmediği, emekçilerin, emeklilerin, işçilerin insanlık onuruna uygun, alınteri ve emeğinin karşılığını aldığı, kimsenin yoksul kalmadığı, açlık yaşamadığı, ülke kaynaklarının eşitçe paylaşıldığı, herkesin doyduğu, işçilerin özgürce örgütlenebildiği, sendikalaşabildiği, gençlerin kendi gelecekleri hakkında söz, yetki ve karar sahibi olduğu, Kürt sorununun diyalog ve müzakereyle çözüldüğü, onurlu bir barışın sağlandığı, Alevilerin, tüm inançların inanç özgürlüğünü yaşadığı, doğanın, suyun, ağaçların hakları olacak, derelerimizin özgürce aktığı, kutuplaşmanın değil, kucaklaşmanın, nefretin değil sevginin kazanacağı, başka bir Türkiye mümkündür ve bunu hep birlikte başaracağız diyoruz.

Kazanacağımız günler yakındır. Bu yolun sonunda, halklarımızın özlediği bir demokrasi ülkesini hep birlikte yaratacağız. Yeter ki umutlu olalım! İnanın ki bu günler geççek. Ev roj jî wê derbas bibin.”

Aygül Doku: Herkes Gülistan’ın karanlığına sahip çıkmalı

Buldan’ın konuşması ardından kaybedilen Gülistan Doku’nun ablası Aygül Doku da şöyle dedi:

Tuncay Sonel dönemin valisi. İlla kızınız intihar etti dedi. Hadi öyle diyelim. Gülistan Doku intihar ettiyse savcılığın bizzat gönderdiği kriminal belgesi sonucunda suya atılan bir nesnenin olmadığı belirtiliyor.

İkincisi bu çocuk, baş şüpheli Zainal Abarakov gözaltına alınmadı. Defalarca dile getirdik korunuyor dedik sesimizi duyuramadık. Baş şüphelinin annesi CİMER’e dilekçe yazmış ve ‘Benim oğlum bizzat valinin eliyle Rusya’ya gönderildi’ demiş. Bütün savcılara çağrımdır, vicdani olarak düşünsünler, bir düşünsünler mülki amirinin görevi baş şüphelinin kentten çıkışını engellemek mi yoksa kendi eliyle çıkarmak mıdır?

Kürt kimliği, Türk kimliği taşıyan bütün kardeşlerime çağrı yapıyorum” diyen Doku, “Sevgili kardeşlerim ben bu süreçte o kadar acı çektim ki. 5 Ocak’tan önce böyle olayları bilmezdim. Siz olsaydınız, siz de bunlara maruz kalırdınız.

Yarın öbür gün Gülistan’ınızı karanlıkta aramayın diye benim yaşadıklarımdan dolayı sesleniyorum. Kimliğiniz, ırkınız ne olursa olsun yarın siz de bu acıyı yaşayacaksınız belki. Bunu üzülerek söylüyorum.

Devlet yetkililerine de çağrıda bulunmak istiyorum. Evet Gülistan sizin kızınız değil, hangi cümleyi kurarsam kurayım, sizin yüreğinize dokunamayacağım. Benim tek istediğim, 21 yaşında gencecik bir kadını karanlıkta bırakmamanızdır.

Herkes Gülistan’ın karanlığına sahip çıkmalı, Gülistan’ı karanlıkta bırakırsak umudumuzu tüketeceğiz. Ben bu acıya teslim olduğum gün öleceğim. Ama şunu bilin ben size bunun hesabını sormadan antolsun ki ölmeyeceğim.

Paylaşın

HDP’li Buldan İktidara Seslendi: Gidicisiniz, Gideceksiniz

Partisinin Mersin İl Kongresi’nde konuşan HDP Eş Genel Başkanı Buldan, iktidarı ekonomi üzerinden eleştirerek, “Onlar bu ekonomik krize gelip geçici deseler de asıl gelip geçici olanın onların iktidarı olduğunu biliyoruz. Asıl gelip geçici olan sizsiniz, sizin iktidarınızdır, gidicisiniz, gideceksiniz başka alternatifimiz yok” dedi.

Haber Merkezi / Konuşmasında “Biz biliyoruz ki bu iktidarın hedefi karanlıktır, zulümdür, zalimliktir” diyen Buldan, “Türkiye’nin geleceğini savunan bir parti olarak bu gücümüzle irademizle, mücadelemizle Türkiye’yi daha iyi bir noktaya getireceğimize buradan bir kez daha söz veriyoruz. Onlar Türkiye toplumunun önüne inkarcı ve imhacı bir karanlık sistem koydular. Onların önünde en büyük engellin HDP olduğunu çok iyi biliyoruz. Onların bize saldırmalarının tek nedeninin bu olduğunu çok iyi biliyoruz” ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yanıt veren Buldan, ““Hani bir cumhurbaşkanı var ya, diyor artık mecalleri kalmadı ve salonları dolduramıyorlar.  O, hayal görmeye devam etsin ama gerçek buradadır, gerçek Mersin’dedir, Adana’dadır, Diyarbakır’dadır, gerçek Dersim’dedir, Serhat’tadır, Botan’dadır. ‘Miting yapacak mecalleri kalmadı’ diyenler, gelsinler bu salonları görsünler. Sadece kongrelerimize değil, ebetteki şimdi Mart ayına girdik. 8 Mart’ta, 21 Mart Newroz’unda alanlara, meydanlara baksınlar. 8 Mart’ta kadın buluşmalarına baksınlar. HDP’nin mecali kaldı mı kalmadı mı? Onlar bu rüyaları görmeye devam etsinler, HDP’yi çabuk pes edecek, çabuk sinecek, partilerinin kapısını kapatacak bir parti zannettiler. Yanılacaklar” dedi.

HDP’ye dair yanlış hesap yapanları şaşırtmaya devam edeceklerini vurgulayan Buldan, şöyle devam etti: “Onların yanlış hesapları tutmadı, tutmayacak. Biz birlerin bin olacağını, yüzbinlerin milyonlar olacağını onlara gösterdik ve göstermeye devam edeceğiz. Tüm hesapları şaştı, şaşmaya da devam edecek. HDP onları şaşırtmaya devam edecek. Buradan onlara sesleniyoruz: Bizi izlemeye devam edin. Çünkü biz gücümüzü; mazlum halkımızdan ezilenlerden kadınlardan ve gençlerden, aynı zamanda işçilerden emekçilerden mücadele eden direnen halkımızdan alıyoruz. HDP gerçekliği budur ve bu gerçekliğin artık herkes farkında olmalı.”

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin Mersin 4’üncü Olağan İl Kongresi’nde gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu: Buldan’ın açıklamaları şöyle:

“Gelê me yê hêja, dayikên bi rûmet, mêvanên delal, ciwanen hêja, hûn hemû bi xêr hatine, ser seran û ser çavan re hatine.

Çok kıymetli konuklar, hepiniz HDP Mersin İl Örgütümüzün 4. Olağan Kongresine hoş geldiniz, bizlere onur verdiniz, güç verdiniz. Baharın coşkusu ile HDP’nin gerçekleştirmiş olduğu kongremizin hayırlara vesile olmasını yürekten temenni ediyorum. Bugün burada olmaktan, sizlerle bir arada olmaktan Mersin halkımızla buluşmaktan büyük bir onur ve gurur duyuyorum. Kongrelerimizde salonu dolduran halkımızın gözündeki ışıltıya, coşkuya baktıkça gerçekleştirdiğimiz şeyin sadece bir kongre olmadığını söylemek isterim.

“Bizleri demokrasi ve büyük barışa götürecek kongrelerimizden birini yapıyoruz”

Her kongremizde olduğu gibi burada Mersin’de umut, cesaret ve kararlılık var. Bizler her kongremizi bu amaçla gerçekleştiriyoruz. Bizleri güçlü kılan, demokrasi ve büyük barışa götürecek hakikate yolculuğun kongrelerinden birini gerçekleştiriyoruz. Emeği geçen bütün arkadaşlarıma, halkımıza, sevgili kadın yoldaşlarıma, gençlere, il yönetimimize, emeği geçen bütün arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. İki yıl boyunca büyük bir fedakarlıkla emek veren, mücadele yürüten ve bu zorlu süreçte bizimle yürüyen il eş başkanlarımız başta olmak üzere il yönetimine buradan teşekkürlerimi sunuyorum. Hepinizin emeğine, yüreğine sağlık. Bugün bu kongre ile birlikte seçilecek olan başta il eşbaşkanlarımız olmak üzere yönetime seçilecek olan arkadaşlarıma da bir kez daha başarılar diliyor, hepimizin yolu açık olsun diyorum.

“Türkiye’yi daha iyi bir noktaya getireceğimizin sözünü veriyoruz”

Bu ülke siyasetinde iyi ki HDP var. HDP’nin eşitlik ve özgürlük fikriyatı var. Çünkü tutunulacak bir daldır ama aynı zamanda yıkılmayacak sağlam bir köktür. Bir çözüm adresidir Türkiye siyaseti içerisinde. Toplumu ve ülkeyi karanlıkla kuşatmak isteyen ve kendi çıkarları için her türlü kötülüğü yapan bu zihniyete karşı özellikle HDP’nin hedef alındığı bu son dönemlerde bizim bütün bu zorluklara, karanlık dönemlere ve halkımıza karşı uygulanan bütün zalimliklere karşı bir umut yarattık. Bu umudu büyütmenin peşindeyiz. Bir cesaret yarattık, bu cesareti büyütmenin peşindeyiz. Biz biliyoruz ki bu iktidarın hedefi karanlıktır, zulümdür, zalimliktir. Çünkü onlar bu karanlıktan, zulümden beslenen, adaletsizlikten beslenen bir iktidardır. Onların karşısında aydınlığı, umudu savunan, hakikati, Türkiye’nin geleceğini savunan bir parti olarak bu gücümüzle, irademizle, mücadelemizle Türkiye’yi daha iyi bir noktaya getireceğimize buradan bir kez daha söz veriyoruz.

“Önlerindeki tek engel HDP’dir, bu yüzden bize saldırıyorlar”

Onların inkarcı bir sistemi imhacı bir sistemi karanlık bir sistemi önümüze, Türkiye toplumunun önüne koydular ve kendi siyasetlerini ayakta tutmak için de bunu her güne yayarak Türkiye’nin tüm toplumuna sirayet ettirerek uygulamaya çalıştıklarını biliyoruz. Onların önünde en büyük engelin HDP olduğunu çok iyi biliyoruz. Onların bize saldırmalarının tek nedeni budur. Hani hayal dünyasında dolaşan bir Cumhurbaşkanı var ya, “mecalleri kalmadı, artık salonları dolduramıyorlar” dedi ya, o hayali görmeye devam etsin ama gerçek buradadır, gerçek Mersin’dedir, Adana’dadır, Diyarbakır’dadır, Dersim’dedir, Serhat’tadır, Botan’dadır.

“Yanlış hesap Amed’den geri döndü”

Bunların artık miting yapacak mecalleri kalmadı diyenler gelsinler bu salonları görsünler; Mersin’e baksınlar, İstanbul’a, İzmir’e, Amed’e, Serhat’a, Botan’a, tüm Türkiye’ye baksınlar. Sadece kongrelerimize değil elbette ki, şimdi Mart ayına girdik, 8 Mart’ta, 21 Mart Newroz’unda alanlara meydanlara baksınlar. 8 Mart’ta kadın buluşmalarına baksınlar, 21 Mart Newroz’unda Türkiye halklarının bir araya geleceği meydanlara baksınlar ve o zaman söylesinler HDP’nin mecali kaldı mı kalmadı mı? Onlar bu rüyaları görmeye devam etsinler, HDP’yi çabuk pes edecek, çabuk sinecek, partilerinin kapısını kapatacak bir parti zannettiler ama yanılıyorlar. Yanılacaklar. HDP baskılarla, tehditlerle saldırılarla, siyaset yapmaz, güç olmaz, olamaz. Yanlış hesap yaptılar, yanlış hesap yapmaya devam ediyorlar. Yanlış hesabın Bağdat’tan değil Mersin’den Amed’ten, Batman’dan Dersim’den Botan’dan geri döndüğünü hep birlikte görüyoruz.

“HDP onları şaşırtmaya devam edecek”

Onların yanlış hesapları tutmadı, tutmayacak. Biz birlerin bin olacağını, yüzbinlerin milyonlar olacağını onlara gösterdik, göstermeye devam edeceğiz. Tüm hesapları şaştı, şaşmaya da devam edecek. HDP onları şaşırtmaya devam edecek, buradan onlara sesleniyoruz: bizi izlemeye devam edin. Çünkü biz gücümüzü mazlum halkımızdan, ezilenlerden, kadınlardan ve gençlerden, aynı zamanda işçilerden, emekçilerden, mücadele eden, direnen halkımızdan alıyoruz. HDP gerçekliği budur ve bu gerçekliğin artık herkes farkında olmalıdır.

“Onlar saldırdıkça biz daha da büyüyor, güçleniyoruz”

HDP’ye saldırmayı bir görev haline getirdiler. Her gün saldırmaya, hedef göstermeye, müdahale etmeye devam eden bir zihniyet ile karşı karşıyayız. Tüm halkımızı bir kez daha temin ederim ki onlar saldırdıkça biz daha da büyüyor, güçleniyoruz, daha da büyüyeceğiz, daha güçleneceğiz. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Onlar saldırdıkça biz büyüyoruz, güçleniyoruz ya işte bunun için aslında bize iki tane kumpas davası açtılar. Çünkü siyasetten karşımıza çıkmalarına, bizi yenmelerine asla müsaade etmiyoruz. Sandıkta bizi yenemediklerini onlar da gördüler ve anladılar. Bütün bu sebeplerden dolayı iki tane kumpas davası açtılar. Bunlardan bir tanesi Kobanî Kumpas Davası diğeri de HDP Kapatma Davası. Bu davalardan özellikle Kobanî Kumpas Davasının AKP-MHP kumpas davası olduğunu çok iyi biliyoruz. Bu davanın kesinlikle bir siyasi dava olduğunu, hukuki dava olmadığını çok iyi biliyoruz. Yapılan duruşmalarda arkadaşlarımızın ortaya koyduğu gerçekler bir kez daha bunu ortaya koydu ve ispatladı.

“Kapatma ve Kobanî Kumpas Davalarının da savcısı ve hakimi AKP-MHP’dir”

Sandıkta yenemedikleri HDP’ye dava açarak kapatma davasını bir kez daha gündeme getirdiler. Hani Türkiye’de kapatmalar yasaklanmıştı ya, ama yasak deyince HDP’yi bunun dışında tutan bir anlayışla karşı karşıyayız. Yine AKP ve MHP’nin ortaklığında ortak kumpas davasıyla karşı karşıya olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Büyük ortak ekonominin kitabını yazıyor, diğer küçük ortak da HDP’nin kitabını yazıyor. AKP ekonomi kitabını yazarken MHP yazacak başka bir şey bulamadığı için, sadece HDP ile uğraştığı için HDP’nin kitabını yazmaya başladılar. HDP’den bir şey anlasalar aslında mesele yok ama HDP’yi zerre kadar anlamadıklarını çok iyi biliyoruz. Fakat yazdıkları kitaplar, oluşturdukları iddianameler, sahte deliller sahte tanıklarla karşımıza çıkmışlar hem siyasi kumpas davalarını karşımıza koymuşlar hem de HDP’nin kapatılması için ortak bir tavır almışlar. Bu her iki davanın savcısı da hakimi de AKP ve MHP’dir. Halkımız bunu çok iyi bilmelidir. Bu davaların hem hakimi hem savcısı, karar vereni, onaylayanı AKP ve MHP’dir.

“Varsa cesaretiniz karşımıza kumpas davalarıyla değil siyaseten çıkın”

Bunlar ikisi de bugün Türkiye’de yazar olarak geçiniyor. Biraz önce dedim ya biri ekonominin biri de HDP’nin kitabını yazıyor. Bu iki yazar kafa kafaya vermiş acaba Türkiye’de HDP, Kürtler, muhalifler, demokratlar olmazsa neyi konuşacaklarını, neyi hedef alacaklarını, neye saldıracaklarını bilmeyecek bir düzeye gelmişler. Şunu ifade etmek isterim ki her iki insan da vallahi billahi tallahi de bu ülkeye züldür, zulümdür. Madem yargıç, savcı olmaya niyetiniz vardı niye siyaset yapıyorsunuz? Öte yandan madem siyaset yapmak istiyorsunuz o zaman savcı olmayacaksınız, hakim olmayacaksınız. Savcı olmayı da hakim olmayı da halkımız sandık kurulduğunda, seçim yapıldığında size öyle bir ders verecek ki sizleri tarihin çöp sepetine göndermeyi görev olarak görüyor ve bunu gerçekleştirecek. Biz de onlara diyoruz ki varsa eğer cesaretiniz bizim karşımıza kumpas davalarıyla değil kendi gücünüzle, siyaseten çıkın ve o zaman kimin daha güçlü olduğunu hep birlikte görürüz.

“HDP’ye yönelik saldırıların kaynağını biliyoruz”

Bütün devlet aygıtlarını, medyayı, yargıyı, kolluğu, bütün bu güçleri arkanıza alarak Türkiye siyasetinin önemli bir partisi olan ve Türkiye siyasetine yön veren bir partiyi hedef almanıza asla izin vermeyeceğiz. Halkımız da bütün bunların hesabını size sandıkta soracak. Bunun sözünü de bütün halkımıza vermek istiyoruz. Hepiniz görüyorsunuz ve takip ediyorsunuz. Neredeyse her gün bir il örgütümüze, bir ilçe örgütümüze ya da belde örgütümüze saldırılar yapılıyor, insanlar gözaltına alınıyor, tutuklanıyor. Bu saldırıların da nereden kaynaklandığını, nereden yapıldığını hepimiz biliyoruz. Bu ülkede çeteler ortalıkta dolaşırken, mafya ortada dolaşırken, IŞİD’liler ve suç örgütleri ortada dolaşırken partimizin il örgütlerine yapılan saldırıların nereden kaynaklandığını hepimiz görüyor ve biliyoruz.

“HDP’ye saldırılar olurken iktidar ve küçük ortağı hedef göstermeye devam ediyor”

İzmir İl Örgütümüzde sevgili Deniz Poyraz’ın katledilmesi, hemen arkasında Bahçelievler İlçe Örgütümüze yine bir saldırganın girmesiyle bir katliamın eşiğinden dönülmesi, iki gün önce Adana Yüreğir’de İlçe Örgütümüze molotoflu saldırı yapılırken bütün bunların müsebbibinin bu ülkeyi yönetenler olduğunu hep söyledik bir kez daha söylüyoruz. Bu saldırıları yapanları Roboskî’den tanıyoruz, Çorum’dan, Maraş’tan, Gazi’den, Gezi’den, Ankara Garı’ndan, Suruç’tan çok iyi tanıyoruz. Eğer Roboskî Katliamı aydınlatılmış olsaydı, sorumlular yargılanmış olsaydı, Deniz Poyraz arkadaşımız katledilmeyecekti. Bu saldırıları gerçekleştirenlerin sadece bir katilden ibaret olmadığını hepimiz biliyoruz. Bu katillerin arkasındaki gücün, organizasyonun kim ve kimler olduğunu çok iyi biliyoruz. Ama yargılanması ve ortaya çıkması için de herhangi bir yaptırımın, müdahalenin olmadığını biliyoruz. Suç örgütleri ortada cirit atıyor, bunlar HDP’ye saldırıyor ama iktidar partisi ve onun küçük ortağı bütün bunların karşısında HDP’yi suçlayan HDP’yi hedef gösteren bir yerden siyaset yapmaya devam ediyorlar.

“Bütün baskılar ve hukuksuzluklar AKP ve MHP’nin seçim kampanyası”

Söyledim bir daha tekrarlıyorum. Bu ülkede kadın katliamlarını gerçekleştirenler, toplu katliamları gerçekleştirenler ortada dururken cezaevlerinde hiçbir suç işlemeyen, 5 yılı aşkın bir süre haksız ve hukuksuz bir şekilde tutulan sevgili Selahattin Demirtaş’ın, sevgili Figen Yüksekdağ’ın, İdris Baluken’in, Gültan Kışanak’ın Sebahat Tuncel’in ve Aysel Tuğluk ile adını sayamadığım bütün arkadaşlarımızın hukuksuz haksız yere 5 yılı aşkındır cezaevinde kaldığını herkes biliyor. Ortada suç işleyenler, katliam gerçekleştirenlere dokunmuyorlar ama barış isteyeni, demokrasiyi savunanı, özgürlük diyeni, siyaset yapanı belediye eşbaşkanı olarak seçileni cezaevinde tutan bir anlayış var. Bütün bu saldırı, baskı, haksızlık ve hukuksuzlukların AKP ve MHP’nin seçim kampanyası olduğunu çok iyi biliyoruz. Çünkü onları ayakta tutacak başka bir güç yok. Onların bütün siyasetlerini Kürtler, muhalifler, demokratlar üzerinden, cezaevindeki baskılar üzerinden, hasta tutukluların ölümüne sebebiyet vermekten başka yaptıkları hiçbir şey yok. Bütün bunlar AKP ve MHP’nin seçim kampanyasıdır. Bu seçim kampanyasını da seçimlere kadar devam ettirecekler öyle gözüküyor.

“İktidar ne yaparsa yapsın asla başaramayacak, kazanamayacak”

Ne yapmak istediğimizi ne yapacağımızı da kısaca anlatmak istiyorum. Bu iktidara buradan şunu söylemek istiyorum. Ne yaparsanız yapın asla başaramayacaksınız, asla kazanamayacaksınız. Kenan Evrenleriniz, Tansu Çillerleriniz ağa babalarınız başaramadı, siz de başaramayacaksınız, kazanamayacaksınız. Sizin yaratmak istediğiniz HDP’siz bir Türkiye, HD’siz bir parlamento, HDP’siz bir siyaset rüyanız asla gerçekleşmeyecek.

Tek bir HDP’li bile kalsa ant olsun ki HDP’nin kapıları kapanmayacak, bu kapılara asla kilit vurulmayacak. HDP bayrağı asla yere düşmeyecek. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Onların bize olan öfkesini çok iyi biliyoruz, Kürt düşmanlığı yürüttüklerini çok iyi biliyoruz. Bu ülkede kadın düşmanlığı yarattıklarını çok iyi biliyoruz. Bugüne değin Kürt düşmanlığı yaparak zafer kazanan hiçbir iktidarı görmedik bunu siz de asla başaramayacaksınız, asla kazanamayacaksınız. Bunun böyle bilinmesi lazım.

“Zam ve zulüm iktidarı ülkeyi felakete sürüklüyor”

Onlar bizimle uğraşmaya devam etsinler ama bizim gündemimiz halkımızın sorunları ve gündemidir. Ülkeyi ne hale getirdiklerini hep birlikte görüyoruz. Bu iktidarın bir zam ve zulüm iktidarı olduğunu biliyoruz. Hayatı yaşanmaz hale getirdiler ve insanları beslenme ile ısınma arasında bir tercihe sürükleyen iktidar ülkeyi felakete sürüklüyor. İnsanlarda yaşama sevinci bırakmayan bir iktidar var. Türkiye toplumunun, insanların yüzünde umut bırakmadılar, yaşama sevinci bırakmadılar, gözlerindeki ışıltıyı söndürmeye sebep oldular. Bugün Türkiye tarihinin en yüksek zamları ve faturalarıyla yüksek vergilerle karşı karşıya kaldı. Belki de tarihte ilk kez böyle bir şey yaşandı, bu da AKP ve MHP iktidarının dönemine denk geldi. Bu utanç size yeter, bu utançla yaşamaya devam edin.

“Gidicisiniz, gideceksiniz başka alternatifimiz yok”

Elbette bu durum Türkiye tarihi açısından korkunç bir zalimliktir. Bunu çok iyi biliyoruz çünkü onların derdi halk değil, toplum değil, Kürtler değil, kadınlar, demokratlar değil. Onların sadece ve sadece düşündükleri 5’li çeteleri, yandaşları, müteahhitleri ve kendi saraylarıdır. Ayakta tutmaya çalıştıkları sadece budur. Bu fiyatlar gelip geçici diyerek hayal satmanın peşinde olduklarını biliyoruz. Krizi yaratan kendileri hayal satma peşinde olan yine kendileri, enflasyonu yükselten kendileri ama çarşıyı, pazarı marketi yangın yerine çevirdiklerinin farkında değiller. Çünkü halkın karşısına çıkacak ne yüzleri ne cesaretleri var. İnsanlar yüksek fatura ve vergi ödemekten, bu faturaların, krizlerin sona ermesi için seslerini yükseltmekten başka bir çarelerinin olmadığını biliyorlar. Onlar bu ekonomik krize gelip geçici deseler de asıl gelip geçici olanın onların iktidarı olduğunu biliyoruz. Asıl gelip geçici olan sizsiniz, sizin iktidarınızdır, gidicisiniz, gideceksiniz başka alternatifimiz yok.

“Halkın sesi Saray’ın sesinden daha güçlüdür”

İşçilerin, emekçilerin bugün en fazla meydanda olduğu, sesini yükselttiği mücadele yürüttüğü bir dönemi yaşıyoruz. Elbette milyonların birlikte haykırdığı, “geçinemiyoruz” sloganı önemli bir sloganıdır. Milyonların soygun var dediği bir dönemde büyük bir değişimin gelmekte olduğunu, büyük bir değişim ve dönüşümün yaşanacağının ve bunun ayak seslerinin geldiğinin farkındayız. Bu ses önemli bir sestir, bu güç halkın gücüdür, bu ses halkın sesidir, elbette bu ses Saray’ın sesinden Saray’ın gücünden daha güçlüdür. Bu sloganları atmaya devam edeceğiz. Önemli olan direnmekte olan, mücadele eden işçinin de emekçinin de yanında olmaktır. Yani şimdi birlikte yürümenin birlikte yol almanın omuz omuza yol almanın tam zamanıdır. Bu iktidarın Türkiye’nin sorunlarını ve krizlerini çözme gibi bir derdi yoktur.

Bakıyoruz sorunlar orta yerde duruyor. Bu ülkenin en büyük sorunlarından biri olan Kürt Sorununu tecrit ve inkarla çözmeye çalışan bir iktidara Kürt Sorununun hala sürdüğünü buradan vurgulamak istiyorum. Kürt Sorunu tecritle çözülecek bir sorun asla değildir. Bugün başta İmralı Cezaevi olmak üzere birçok cezaevinde tecrit ve hukuksuzlukların olduğunu biliyoruz. Ama bu sorunun çözümü için de Kürt Sorununun çözümü için de Kürtlerin de HDP’nin de özellikle muhatap alınması gerekiyor. Kürtler ve HDP olmadan, İmralı olmadan bu sorunun çözülemeyeceğini herkesin çok iyi bilmesini buradan hatırlatmak istiyorum.

“Kadınlar ortak görüntü vermek zorundadır”

Bu ülkenin demokrasi sorunu var ama bu demokrasi sorununu darbe yöntemleriyle, kayyım yöntemleriyle çözmeye çalışan bir iktidar var. Bu ülkenin hukuk ve adalet sorunu var, bu sorunu adaletsizlikle çözmeye çalışan bir iktidar var. Bu ülkenin hak taleplerini ve Türkiye’de muhalif kesimlerin, Alevilerin, kadınların, işçilerin, direnenlerin, bütün kesimlerin hak taleplerini bastırmaya çalışan iktidara diyoruz ki bu baskılarla, zulümlere artık bu ülkenin başında durmaktan, bu ülkeyi yönetmekten vazgeçin, halk sizi göndermek için sandığı bekliyor. Bunun özellikle görülmesi gerekiyor, kadınlar ve gençlerin özellikle büyük talepleri olduğunu, Türkiye’deki en büyük zulmü, haksızlığı kadınlar ve gençler yaşıyor. Kadın katliamlarının, ölümlerinin her gün yaşandığı, kadınların eşitlik talebi üzerine verdiği mücadelenin baskılarla, müdahalelerle engellendiğini biliyoruz ama kadın örgütleri dayanışarak, mücadele ortaklığı yaparak, omuz omuza yürüyerek, bu baskılar karşısında 8 Mart başta olmak üzere her gün alanlarda ve meydanlarda bir araya gelip bu iktidara karşı ortak bir görüntü vermek durumundadır.

“HDP’yi Türkiye’yi yönetmeye aday bir parti haline getirmeye var gücümüzle çalışacağız”

Sevgili arkadaşlar, elbette bu böyle gitmeyecek, bu devran mutlaka değişecektir. Bu devranın değişmesiyle birlikte bu ülkede adaletin de huzurun da barışın da özgürlüklerin de olacağı bir ortamı hep birlikte yaratacağımıza hiç kimsenin kuşkusu olmasın. HDP işte bunun için var, bunun için siyaset yapıyor, herkes bunu böyle bilsin ve olaya böyle baksın. İşte en güzel örnek Mersin’de yaşanılandır. Türkiye Mersin’i örnek almak durumundadır. Bütün ülkeyi Mersin yapmak için HDP elinden geleni yapacaktır. Bütün kurumlarıyla, demokrat kesimleriyle Kürt’üyle, Alevi’siyle Roman’ıyla Arap’ıyla Çerkez’iyle Laz’ıyla Ermeni’si Süryani’siyle birlikte bir arada, barış içerisinde Türkiye’ye örnek olacak bir kent olan Mersin’in bu durumunu bütün Türkiye örnek almak durumundadır. Bir kez daha bu anlamda Mersin’e teşekkür etmek istiyorum. Tam da HDP’nin ifade ettiği Demokrasi İttifakı işte bu kentte bu kadar güzel yaşanıyorsa bütün Türkiye’de de bu Demokrasi İttifakının hayata geçmesi için hepimizin büyük çabası olması gerekiyor. Bunun için HDP’yi daha da büyütme zamanıdır. HDP’yi daha da güçlendirme zamanıdır. Her şeye inat bütün zalimliklere, zulümlere ve baskılara inat HDP’li olmaya, HDP’de kalmaya devam edeceğiz. Korkmayacağız, yılmayacağız asla direnmekten vazgeçmeyeceğiz.

Büyük bir cesaret, kararlılık ve irade ile HDP’yi Türkiye’de siyasetin ana merkezine getirmeye ve Türkiye’yi yönetmeye aday bir parti haline getirmeye var gücümüzle çalışacağız ve bunu başaracağız. Mutlaka kazanacağız. Bir kez daha Mersin İl Örgütümüze bu güzel coşkulu ve anlamlı kongreyi gerçekleştirdiği için halkımıza ve emeği geçen bütünü arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. Bu uzun yolda, bu sancılı yolda bizimle birlikte mücadele edecek yeni arkadaşlara da başarılar diliyorum. Hepimizin yolu açık olsun.”

Paylaşın

Buldan: Demokrasi İttifakını Her Gün Daha Da Büyütüyoruz

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Buldan, Demokrasi İttifakına vurgu yaparak, “Bu iktidarın bütün gayesi toplumsal kazanımları, demokratik kazanımları ve kadın kazanımlarını bir bir yok etmektir. İşte bizim de yapmamız gereken tüm bu kazanımlarımıza birlikte sahip çıkmak, korumak, güçlendirmek, daha da büyütmek ve gasp edilen tüm haklarımızı bir bir geri almak için örgütlü gücümüzü, örgütlü mücadelemizi daha da yükseltmektir.” dedi.

Haber Merkezi / Buldan, konuya ilişkin yaptığı açıklamanın devamında, “Türkiye toplumu içinde yer alan bütün farklılıkların sesi ve partisi olan partimiz, toplumun her kesimini kapsamayı hedefleyen demokrasi ittifakını büyütme amacındadır. Hayata emekten ve demokrasiden bakan güçlerle ve partilerle bir araya geliyor ve demokrasi ittifakını büyütüyoruz. Bu ittifak Türkiye için umudun, özgürlüğün ve karanlığı yırtıp atmanın ittifakı olacaktır. Türkiye için en acil ve gerekli ittifakın, demokrasi ittifakı olduğunu biliyoruz, bunun bilinciyle hareket ediyoruz. Bu ittifak çalışmaları devam edecektir. Bu bilinçle hareket ediyoruz, bütün halkı da yanımızda görmek istiyoruz” ifadelerini kullandı.

HDP Eş Genel Başkanı Buldan, Demokrasi İttifakına ilişkin açıklamasını, “İstiyoruz ki bu ülke daha fazla zarar görmesin, halk artık tek adam sistemi karşısında daha fazla ezilmesin. Demokrasi ittifakını bu yüzden çok önemli görüyoruz. Demokrasi ittifakı bir mücadele ortaklığıdır. Ortak geleceği birlikte inşa etme ortaklığıdır, irade ortaklığıdır. Bu güç birliği hem tarihsel hem de toplumsal bir ihtiyaçtır. Biz yolumuza kararlı bir biçimde devam ediyoruz. Bu amaçla tüm toplumsal kesimlerle; ezilenlerle, emek, barış ve demokrasi güçleriyle, aydınlarla, sanatçılarla, demokrat ve vicdan sahibi herkesle beraber yürüyor, beraber üretiyor, birlikte direniyor ve kararlılığımızı birlikte ortaya koyuyoruz. Birlikte yürümeye, en güçlü seçeneği yaratmaya devam edeceğiz. Umudu yeniden inşa ediyoruz. Aydınlık bir geleceğe giden yolu hep birlikte yeniden inşa ediyoruz. Ortak yaşam iradesini ve demokrasiyle örülen ortak ufkumuzu yeniden inşa ediyoruz” cümleleriyle bitirdi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin Meclis’teki grup toplantısında gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. Ekonomik kriz, muhalefet partilerinin buluşması başta olmak üzere pek çok konuyu değerlendiren Buldan, şunları söyledi:

“Türkiye’nin bugün karşı karşıya olduğu büyük çöküşün nedenlerini anlamak için yakın tarihte yaşananları bir kez daha irdelemek gerekir. Ülkeyi kuşatan açlık, yoksulluk, yolsuzluk; demokratik hak ve özgürlüklerin ortadan kaldırılması, kayyım rejiminin her yere yayılması, siyasi kumpaslar, hukuksuzluklar, darbeler, mafya ve çeteler, bütün bu kirlenme ve çürümeler Kürt sorunu ve demokrasi sorunlarının çözümsüzlüğünün bir sonucu olarak karşımızdadır.

Bugün 15 Şubat. Ortadoğu’nun, Kürt sorununun ve Türkiye’nin gidişatını belirleyen, aslında krizlerin de temellerinin atıldığı bir sürecin siyasal hafızalardaki dönüm noktası bir tarihtir. Sayın Öcalan’ın Türkiye’ye getirilişiyle başlayan ve İmralı tecrit ve çözümsüzlük sisteminin kurulmasıyla devam eden sürecin üzerinden tam 23 yıl geçti. 23 yılda yaşanan gelişmeler, uluslararası komplonun Türkiye’yi ve Ortadoğu’yu kriz ve çatışma sarmalının içerisine sokma, Kürt sorununu kullanarak Türkiye’yi ekonomik ve siyasi olarak uluslararası sistemin ipoteği altına alma hedefleri açısından amacına ulaştığı sonucunu ortaya koymaktadır. Sonuç büyük çöküş oldu. Kürtler yeter ki söz ve kazanım sahibi olmasın diye uluslararası operasyonların bir parçası olmaktan geri durmayan yetersiz ve yerleşik çözümsüzlük aklı, tüm ülkeye ve halklara kaybettirdi.

“Demokratik çözümü ellerinin tersiyle itip ülkeyi karanlık yapıların çıkar ortağı haline getirdiler”

Türkiye’yi ekonomik olarak uluslararası güçlere bağımlı hale getirdiklerinin en güncel örneği, iktidarın sıcak para için bir gün Katar’ın bir gün Birleşik Arap Emirlikleri’nin kapısını çalıyor olmasıdır. Oysa Türkiye’nin, Kürt-Türk barışıyla, demokratik çözüm ve barışla tüm Ortadoğu’ya öncülük yapabilme imkânları fazlasıyla vardı, fazlasıyla mevcuttu. Bu fırsatları elinin tersiyle iten savaş siyaseti, ülkeyi çatışmadan beslenen çetelerin, mafyanın, Suriye’de IŞİD’in, El Nusra ve diğer karanlık yapıların çıkar ortağı haline getirdi. IŞİD’in lideri sınırın 4 km ötesinde Türkiye’nin kontrolündeki noktada öldürülmüştü. Bunu hepimiz hatırlıyoruz. Yeni emiri olarak açıklanan kişi ise daha geçenlerde sınıra 1,5 km mesafede öldürüldü. Bir sonraki de sınırın bu tarafında ortaya çıkarsa hiç kimse şaşırmasın. Türkiye sınırlarını kendilerine güvenli alan olarak gören bu karanlık yapı, cesaretini geleneksel Kürt düşmanlığı politikasından almaya devam ediyor.

İşte bu zihniyet ve çözümsüzlük mekanizması aynı zamanda darbe mekanizmasına da zemin sundu. Dolayısıyla uluslararası oyunda asıl büyük kaybeden her yönüyle Türkiye oldu, demokrasi oldu, Türkiye halkları oldu. Uluslararası oyunların sonuçları Kürt halkı ve ittifak halinde oldukları halklar açısından ise çok farklı oldu. Amacına ulaşamadı! Kürt halkının birlikte yaşadığı halklarla bir demokratik çözüm, barış ve eşit-ortak gelecek oluşturma iradesini engelleyemediler. Bundan sonra da asla engelleyemeyecekler. Güvenlikçi politikaya sıkıştırdıkları Kürt sorununun siyasal bir sorun olma niteliğini ortadan kaldıramadılar. Halen komplo ve kumpaslarla, tecrit politikasıyla demokratik çözümün yollarını tıkama ve demokratik siyaseti boğma çabalarından sonuç alacaklarını sanıyorlar. Fakat tarihi bir yanılgı içerisinde olduklarını unutmasınlar!

“Uluslararası güçler sonuç alamadı, Kobanî kumpasçıları da sonuç alamayacaklar”

İşte Kobanî Kumpas Davası da aynı komplocu zihniyetin bir sonucu olarak karşımızdadır. Dava ellerinde kaldı. Dosyaları dava açıldığı gün çökmüştü. Onu çökerten de sevgili arkadaşlarımızdı. Tek çökmeyen ise demokratik siyasetti, arkadaşlarımızın dik duruşuydu. Hepsini saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Arkadaşlarımız bu davanın, Kürt sorununun çözümü önünde nasıl bir engel olduğunu tane tane anlatmaya ve HDP’nin müzakere ve barış çabasının ne kadar hayati olduğunu kararlılıkla dile getirmeye devam edecekler. Kobanî kumpasçılarına diyorum ki; uluslararası güçler, büyük komplolarıyla sonuç alamadılar, siz de bu kumpaslarınızla sonuç alamayacaksınız! Açtığınız bu tür davalar elinizde kalmaya devam edecek. Bir kez daha altını çiziyorum: Devlet ve siyaset aklı tecridi derinleştirdikçe, barış zeminini ve demokratik siyaseti engelledikçe Türkiye kaybediyor, Türkiye halkları zarar görüyor.

“Gelin bu sorunu bir haftada çözelim” diyen İmralı’ya kulak vermek, diyalog kanallarını açmak bütün düğümleri ve kilitlenmeleri çözecek önemli bir yoldur. Bu yolu bir kez daha hatırlatmak istiyoruz. İşte 2013’teki Newroz mektubu, 28 Şubat 2015’teki Dolmabahçe Mutabakatı önemli bir fırsattı. Bu fırsatın tepilmesiyle Türkiye’nin neler kaybettiğini hepimiz gördük. Bu gerçeği artık görün! Bu gerçeğin görülmesiyle bütün gerçekler ortaya çıkacak. Demokratik çözüm ve barış Türkiye’yi büyütür, güçlendirir. Halklar arası diyalogu, barışı ve birlikte eşit yaşam iradesini güçlendirir. Demokrasinin önünü açar. Zihniyetin artık değişmesi gerekiyor. Tarihsel tecrübeler de bunu söylüyor, zamanın ruhu da bu hakikati tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Önümüzdeki yüzyıl böyle geçmeyecektir. Tarih tekerrür etmeyecektir. Çözmeyenler, çözemeyenler, çözümden kaçanlar; tekçilikle, yasaklarla, inkârla, imhayla, Kürt düşmanlığıyla hareket edenler bu yüzyılda kalacaktır, gelecek yüzyılda olmayacaklar ve birer birer tasfiye olacaklardır! Halklarımız onları gönderecektir.

“Çözümsüzlüğün sonucu büyük ekonomik çöküştür”

Tüm bu anlattığım çözümsüzlük siyasetinin sonuçlarını büyük bir ekonom”ik çöküş olarak da yaşıyoruz. AKP iktidarı ve küçük ortağı Türkiye’yi bir buhran dönemine soktu.Türkiye’yi bir felakete doğru götürüyorlar, hepimiz bunun farkındayız. Açık söylüyorum: AKP-MHP ittifakı, halkı her gün gadre uğratan bir iktidardır. Bu iktidar bir felaket iktidarıdır! Bakın bugün milyonlarca emekçi 2022 yılının ilk tam zamlı maaşını aldılar. Bu zam emekliler için yüzde 25, çalışanlar için yüzde 30’du. Bu ülkenin emekçileri ve emeklileri bugün aldıkları maaşın tamamını yüzde 127 arttırılan elektrik, yüzde 100’ün üzerinde zamlanan doğalgaz ve gıda faturalarına, yüzde 200’ün üzerinde zamlanan akaryakıta, yüzde 100’ün üzerinde artan kiralarına harcadı.

“Zammın keyfini yaşayan tek bir yer var o da tabii ki Saray’dır”

Emekçilerin, emeklilerin elinde maaş adına tek bir kuruş dahi kalmadı. Cüzdanlar bugün boşaldı. Zammın keyfini yaşayan tek bir yer var o da tabii ki Saray’dır. Saray ve yandaşları, müteahhitleri bunun keyfini sürüyor. Saray fatura ödemiyor. Saray’ın faturalarını halk ödüyor. Elektrik faturası kirasını geçen esnafın, faturası üç katına çıkmış hanelerin kendi dertleri yetmiyor bir de Saray’ın faturalarını ödüyorlar. Yurttaşlarımız hiç merak etmesin, en büyük siyasi faturayı da ilk seçimlerde bu saray iktidarı ödeyecektir! Enerjiyi özelleştirerek 5’li çeteye peşkeş çektiler. Türkiye’nin kaynaklarını yutan bir çete var biliyorsunuz. Adı 5’li çetedir. Önce Türkiye’nin kurumlarını, yollarını, havalimanlarını, limanlarını, fabrikalarını, derelerini, ovalarını bu çetelere hibe ettiler. Yetmedi bunlara bir de enerjiyi verdiler. Şimdi onlar kâr etsin diye 84 milyonun cebine, vergisine, alın terine göz diktiler.

“Gelen yüksek faturalar Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin soygun ve haraç faturasıdır”

Bunların anlayışına göre 84 milyonun kaybetmesinin hiçbir önemi yoktur. Yeter ki 5’li çeteleri hep kâr etsin, hep kazansın. Hanelere, işyerlerine, esnafa gelen yüksek elektrik faturaları Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin soygun ve haraç faturasıdır. 24 Haziran seçimlerinde “şu kardeşinize verin yetkiyi” diyen anlayış, şimdi de halkın cebindeki son kuruşu istiyor. AKP Genel Başkanı, belediye başkanı olduğu dönemde parmağındaki yüzüğü göstererek “İşte bütün servetim budur. Eğer bir gün zengin olursam bilin ki bu kardeşiniz haram yemiştir” demişti. Şimdi ülkenin tüm kaynaklarını yüzük yaptılar ve parmaklarına taktılar. İnsanlar bugün borçları nedeniyle parmağındaki yüzüğü satar duruma getirildi. “Bir tek yüzüğüm var diyordu Erdoğan. Bak bende yüzük de kalmadı. Elektrik faturam için satmak zorunda kaldım.” diyen bir kadın var.  Son bir aydır onlarca örneğini gördük. Bir başka insanımız “25 yıllık yüzüğümü sattım” diyor. Bu utanç tablosu AKP iktidarının eseridir!

“İnsanlar artık çarşıya, pazara, markete gidemiyor”

Durmadan yastık altındakileri getirin diyorlar. Soymadıkları bir tek yer kalmıştı o da yastık altıydı, oraya da göz diktiler. Yastık altında para yok, altın yok, ne var biliyor musunuz? Ödenemeyen faturalar var, borç listeleri var, haciz tebligatları var. İnsanlar yastıklarının altına bu faturaları koymuşlar. İlla istiyorsanız, insanlar yastık altındaki faturalarını size göndersin. Bu faturaları siz ödeyin. AKP Genel Başkanı: “Her yeni ay, geride bıraktığımız aydan daha iyi durumdayız” demişti. Tam tersi oldu. Yetmedi, “Ekonominin kitabını yazıyoruz” dediler. Meğerse vatandaşın cebi zamlarla nasıl soyulur, bunun kitabını yazıyorlarmış. Şimdi yazdıklarını bir bir hayata geçiriyorlar. Bunlar yüzünden, domatesin, biberin, patlıcanın kilosu 30 liranın altına düşmedi, düşmüyor. Patlıcan, salatalık, kabak gibi insanların her gün aldığı bu gıdaların hiçbiri 5-6 liranın altına düşmüyor. İnsanlar artık çarşıya, pazara, markete gidemiyor. Hatırlarsınız, AKP Genel Başkanı birkaç ay önce bir market alışverişinde görüntü veriyordu. Yapılan zamlardan sonra markete gittiğini hiç gören, duyan var mı? Biz görmedik. Gidemiyorlar, gidemezler. Çünkü yarattıkları tablo ile yüzleşmek cesaret ister bu cesaret de onlar da yok.

“Yarattıkları krizleri biz çözeriz deyip insanların aklıyla alay ediyorlar”

Ne yapıyorlar, bol bol yalana sarılıyorlar. Beklenti satmaya çalışıyorlar. Utanmadan bir de “ekonomik sorunların farkındayız, biz çözeceğiz” diyorlar. Biz de Rojbaş diyoruz, Rojbaş! İnsanların aklıyla açıkça alay ediyorlar. Sorunları, krizleri yaratan siz değil misiniz, nasıl çözeceksiniz? Tam 20 yıldır iktidarda olan parti değil misiniz?. Gören de sanacak ki muhalefetteler. Oysa ülkeyi 20 yıldır onlar yönetiyor. Ne olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Pandemide, yangınlarda, sellerde, depremlerde halkı kara kışla nasıl baş başa bıraktığınızı hepimiz çok iyi biliyoruz. Halkı kendi kaderiyle ve çaresizliğiyle baş başa bıraktınız. Halk bunu asla unutmayacak. Isparta halkını 5 gün boyunca elektriksiz bırakan, Isparta başta olmak üzere birçok kentte insanları elektriksiz soğukta donduran sizin iktidarınızdır. Sizin derdiniz elektriği kesilen, yolları kapanan, çaresiz kalan insanlara çare olmak değildir; iktidarınızı eleştiren insanların kapısına kolluk gücünü dayamak, gözaltına aldırıp tutuklattırmaktır. Tek anladığınız budur, tek başvurduğunuz da budur.

Madem çözmekten bahsettiniz, ben de buradan çağrı yapıyorum ve somut önerilerle bu işin nasıl çözüleceğini anlatmak istiyorum. Çözüm için somut önerilerimiz şunlar:

  • Hukuksuz bir şekilde hibe ettiğiniz elektrik üretim ve dağıtımını derhal geri kamulaştırın. Grubumuz geçen hafta bu konuda önemli bir kanun teklifi verdi, gelin hemen bugün Genel Kurul’da görüşelim ve yasalaştıralım. Buna var mısınız?
  • Her hane için 250 KW’a kadar elektriği ücretsiz sağlayın. Buna var mısınız?
  • Doğalgaz, akaryakıt, ulaşım, iletişim gibi kalemlerde ÖTV’yi kaldırın. Var mısınız?
  • Yapılan tüm zamları geri alın. Var mısınız?

Alın size çözüm!

“5’li çeteye sayısız vergi indirimi yaparken yurttaşa sadece %7’lik KDV indirimi yaptılar”

Biliyorsunuz, temel gıdalarda KDV’yi yüzde 1’e indirdiler. Ortada büyük bir yangın var. Bunlar bardakla su dökmekten başka işe yaramıyorlar. Akaryakıt her gün zamlanırken, fiyatlar bundan etkilenirken KDV indirimi tüketiciye yansımaz. 5’li çeteye şimdiye kadar sayısız vergi indirimi yaptılar ama yurttaşa gelince sadece yüzde 7’lik KDV indirimi var. TÜİK’in enflasyon yalanına kılıf olacak bu yüzde 7’lik indirim bir hiç değerindedir. Kullanımı lüks olmayan doğalgaz, akaryakıt, ulaşım, iletişim gibi kalemlerde ÖTV kaldırılmadan, elektrik ve su faturalarındaki KDV indirilmeden sadece temel gıdalardaki indirimle halkın yükü hafifletilemez. Torba yasalarla getirilen vergi kanunları için HDP’nin yazdığı muhalefet şerhlerini okumuş olsaydınız, bugün böyle bir acizlikle hiçbir şekilde gıda fiyatlarında indirime dönüşmeyecek olan bu vergi indirimini açıklamazdınız. Her yerinden su alan ve batmakta olan gemiyi yürütmeye çalıştıklarının farkındayız. Bu gemi yürümez. Yürümeyecek ve bu gemi batacaktır. Bizim derdimiz bu gemi batarken halkı batmaktan kurtarmaktır!

“Ülkenin dört bir yanında yurttaşlar sesini ve direnişini yükseltiyor”

Ne yaparlarsa yapsınlar halkın bu iktidara bakışını, öfkesini ve itirazını değiştiremeyecekler. “Soygun var” seslerini asla kesemeyecekler. İşte İstanbul’dan Şırnak’a, Artvin’den Antep’e ülkenin dört bir yanında işçiler, emekçiler, yurttaşlar itirazını da sesini de sözünü de direnişini de her geçen gün yükseltmeye devam ediyor. Farklı işyerlerinde ve farklı iş kollarında halen sürmekte olan 50’den fazla grev ve direniş var. Çarşıda, pazarda, markette el yakan fiyatlara karşı insanca yaşayacak ücret talebiyle seslerini yükselterek bu soğukta fabrikalarının, işyerlerinin önünde nöbet tutan işçiler, emekçiler birleştikçe kazanıyor, kazandıkça birleşiyorlar. İşten atılma, kara listeye alınma, tehdit edilme, darp edilme pahasına yine de direnmeye devam ediyorlar, geri adım atmıyorlar. HDP olarak tüm bu direnişlerin ve itirazların yanındayız, yan yanayız, omuz omuzayız. Onların talepleri bizim taleplerimizdir. Bütün emekçiler, işçiler kazanana kadar da yanlarında olmaya devam edeceğiz.

“Selam olsun direnen tüm işçi ve emekçilere!”

Her yeni kazanımda bu ülkenin geleceğine dair umutlar yeşeriyor. Buradan selam olsun Darinda Çorap işçilerine! Selam olsun İstanbul’a –Migros Depo Emekçilerine! Selam olsun Çorlu’ya-Şenoba Tekstil işçilerine! Selam olsun-Eskişehir’e-Osmangazi Elektrik Dağıtım işçilerine! Selam olsun Antep’e-Artemis Halı işçilerine! Selam olsun Yemek Sepeti emekçilerine! Selam olsun fabrikanın, işyerinin önünde hakkını almak için direnen tüm işçi ve emekçilere! Halkın coşkun akan selini asla durduramayacaklar. İşte umut buradadır, cesaret buradadır. Bu düzeni değiştirecek güç buradadır. Bu mücadele, iktidarın yaşattığı kara kışı bahara, yaza dönüştürme mücadelesidir. Büyüyen bu itirazlar, yükselen sesler aynı zamanda büyük değişimin de işaretidir. Halkı muma mahkûm edenlerin mum gibi eriyeceği günlerin yakın olduğunun müjdesidir!

“Ülkeyi sadece ekonomide değil, demokrasi ve adalette de çökerttiler”

Bu örgütlü kötülük düzeni değişmeden ekonomi asla düzelmez. Soygunlar, hırsızlıklar bitmeden halk gün yüzü görmez, refaha ulaşmaz. Bu adaletsizlik düzeni değişmeden adalet de demokrasi de bu ülkeye gelmez. Bakın, ülkeyi sadece ekonomide değil demokrasi ve adalette de çökerttiler. Her alanı yıkıma uğrattılar. Cezaevlerini birer işkence merkezlerine dönüştürdüler. Hasta tutsakları ölüme terk ederek yaşam umudunu yok etmeye çalışıyorlar. Kürt düşmanlığı öyle boyutlara vardı ki, Sevgili Leyla Güven arkadaşımıza kendisini tehdit eden gardiyanla tartıştığı için 11 gün hücre cezası verildi. Bunun adı düşmanlık hukukudur. Bunun adı Kürt düşmanlığı, kadın düşmanlığıdır. İnsanlar adaleti, adalet saraylarında değil sokaklarda adalet nöbeti tutarak aramaya başladılar.

“Tüm dünyaya hukuk tanımaz olduklarını ilan ettiler”

Emine Şenyaşar 344 gündür Urfa’da adalet diye haykırıyor. Sesi tüm dünyaya ulaştı ama iktidara ve Urfa Adliyesine bir türlü ulaşmadı. Kulaklarını kapattılar. Yetmedi, dün anneye adaletsizliği haykırdığı için 265 gün adli para cezası verdiler. Zulmünüz kurusun! Sizin zulmünüz kurusun. Zalimlikte sınır tanımayanlar şunu iyi bilsin ki adalet bir gün size de lazım olacak. Bir annenin adalet talebini görmezden gelen bu zihniyet, Türkiye için bağlayıcı olan AHİM kararlarını tanımadığını söylüyor. Tüm dünyaya hukuk tanımaz olduklarını ilan ettiler. Rezaletin dik alasıdır bu! Yine Gülistan Doku, 775 gündür kayıptır. Nerede olduğunu ortaya çıkarmayan, olayı karartmaya çalışan bu iktidar düzeni en büyük kötülük düzenidir. AKP-MHP iktidarı aynı zamanda kayıplar düzenidir. Kadınların kazanımlarına yönelik saldırı giderek boyutlanmaktadır, bunun farkındayız. İstanbul Sözleşmesinden geri çekilen ve erkek şiddetine yol veren bu iktidar şimdi de kadınların nafaka hakkını gasp etmenin yollarını aramaktadır.

“Demokrasi ittifakını her gün daha da büyütüyoruz”

Bu iktidarın bütün gayesi toplumsal kazanımları, demokratik kazanımları ve kadın kazanımlarını bir bir yok etmektir. İşte bizim de yapmamız gereken tüm bu kazanımlarımıza birlikte sahip çıkmak, korumak, güçlendirmek, daha da büyütmek ve gasp edilen tüm haklarımızı bir bir geri almak için örgütlü gücümüzü, örgütlü mücadelemizi daha da yükseltmektir. Türkiye toplumu içinde yer alan bütün farklılıkların sesi ve partisi olan partimiz, toplumun her kesimini kapsamayı hedefleyen demokrasi ittifakını büyütme amacındadır. Hayata emekten ve demokrasiden bakan güçlerle ve partilerle bir araya geliyor ve demokrasi ittifakını büyütüyoruz. Bu ittifak Türkiye için umudun, özgürlüğün ve karanlığı yırtıp atmanın ittifakı olacaktır. Türkiye için en acil ve gerekli ittifakın, demokrasi ittifakı olduğunu biliyoruz, bunun bilinciyle hareket ediyoruz. Bu ittifak çalışmaları devam edecektir. Bu bilinçle hareket ediyoruz, bütün halkı da yanımızda görmek istiyoruz.

“HDP’nin olmadığı bir gelecek arayışı yeni bir gelecek sunmaz!”

HDP, bu ülkenin geleceğinin adıdır. HDP olmadan demokrasiyi konuşmak çözüm değildir. HDP’nin içinde olmadığı bir gelecek arayışı yeni bir gelecek sunmaz, sunamaz! HDP’nin ortak geleceğe, demokratik çözüme, adalete, barışa, eşitliğe, kadınların ve gençlerin özgürlüğüne, emeğin hakkına dair ortaya koymuş olduğu çözüm ilkeleri Türkiye’nin ortak yaşam ilkeleridir. Güçlü demokrasiye geçişin ilkeleridir. Çok net söylüyorum; Türkiye’nin gerçek anlamda demokrasi ile buluşması ancak HDP’yle mümkündür. Herkesin bunu böyle bilmesi, görmesi ve kavraması gerekir. Bizim amacımız asgari demokratik müştereklerde buluşmaktır.

“Demokrasi ittifakı ortak geleceği birlikte inşa etme ortaklığıdır”

İstiyoruz ki bu ülke daha fazla zarar görmesin, halk artık tek adam sistemi karşısında daha fazla ezilmesin. Demokrasi ittifakını bu yüzden çok önemli görüyoruz. Demokrasi ittifakı bir mücadele ortaklığıdır. Ortak geleceği birlikte inşa etme ortaklığıdır, irade ortaklığıdır. Bu güç birliği hem tarihsel hem de toplumsal bir ihtiyaçtır. Biz yolumuza kararlı bir biçimde devam ediyoruz. Bu amaçla tüm toplumsal kesimlerle; ezilenlerle, emek, barış ve demokrasi güçleriyle, aydınlarla, sanatçılarla, demokrat ve vicdan sahibi herkesle beraber yürüyor, beraber üretiyor, birlikte direniyor ve kararlılığımızı birlikte ortaya koyuyoruz. Birlikte yürümeye, en güçlü seçeneği yaratmaya devam edeceğiz. Umudu yeniden inşa ediyoruz. Aydınlık bir geleceğe giden yolu hep birlikte yeniden inşa ediyoruz. Ortak yaşam iradesini ve demokrasiyle örülen ortak ufkumuzu yeniden inşa ediyoruz.

“Bu birliktelik yeni yaşamı kurmak içindir”

Bu birliktelik herkes içindir, tüm Türkiye halkları içindir. Yaşanabilir bir ülke içindir. Özlemini duyduğumuz barış içindir. Gerçek bir adalet düzeni içindir. Herkesin hakkını koruyan hukuk içindir. Demokratik yeni bir anayasa içindir. Özgürlük içindir. Alın teri ve emeğin hakkı içindir. Kadınların özgürlüğü içindir. Yoksulluğu ve yolsuzluğu bitirmek içindir. İnsan onuruna yaraşır bir yaşam içindir. Demokratik bir cumhuriyette yeni bir yaşamı kurmak içindir. İnanın ki bu mücadele ortaklığı kazandığında tüm Türkiye kazanacaktır. Demokrasi büyük kazanacaktır. Barış kazanacaktır. Hakikat ve adalet kazanacaktır. Herkes kazanacaktır. Hepimiz kazanacağız, şimdiden yolumuz açık olsun!”

Paylaşın

Pervin Buldan: AKP Ve MHP İktidarını Biz İndireceğiz

Partisinin İzmir 4’üncü Olağan İl Kongresi’nde konuşan HDP Eş Genel Başkanı Buldan, “Bu ülkeyi bu hale getiren AKP-MHP iktidarının tam da bu dönemde bunları yapması kendi koltukların sağlama alması içindir. Biz bu yola asla izin vermeyeceğiz, onları iktidardan biz indireceğiz, biz düşüreceğiz” dedi.

Haber Merkezi / Yapılan fahiş zamlara da değinen Buldan, “Halkın çarşısını pazarını yangın yerine çeviren bir iktidarla karşı karşıyayız. AKP-MHP iktidarını bu ülkeden göndermek bizim boynumuzun borcudur. Tarihin en büyük elektrik zamlarıyla Türkiye’yi karanlığa sürüklediler. Yapılan zamlar açıkça soygundur.” ifadelerini kullandı.

Pervin Buldan, konuşmasında, 6 muhalefet partisinin görüşmesine partisinin davet edilmemesini de değinerek, “İnsanların emeğini, alınterini sömüren bir iktidar var. Bunların karşısında da güçlü bir muhalefete ihtiyaç var. Dün 6 parti genel başkanı bir toplantı yaptı. Sosyal medyada 2Toplantıda neden HDP yok?2 denildi. Bizi tanımayanları biz hiç tanımıyoruz. Bizi yok sayanları yeri geldiğinde biz de yok saymayanları iyi biliriz.” dedi.

Buldan, konuya ilişkin yaptığı açıklamanın devamında, “6 partiden birini ayırın diğerlerinin oy toplamı HDP’nin yarısı etmez. O yüzden biz kendi yolumuzda yürümeye devam edeceğiz. Yolumuz üçüncü yoldur. Bu yola bir gün herkes muhtaç olacak. Biz öyle kolay lokma değiliz. Demirtaş’ın dediği gibi: Biz demirden leblebiyiz ağzınıza alırsanız dişleriniz kırılır.” ifadelerini kullandı.

“Demokrasi ittifakı bir mücadele ortaklığıdır. Bizler umudu yeniden inşa ediyoruz. Türkiye’nin krizden çıkışı da bu ittifaka bağlıdır.” ifadelerini kullanan Buldan’ın partisinin İzmir 4’üncü Olağan İl Kongresi’nde yaptığı konuşma şöyle;

“Merhaba, halklar bahçesi İzmir’in güzel insanları, hakikat ve barışın, barış mücadelesinin onurlu yoldaşları, Deniz Poyraz’ın güzel arkadaşları. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. İzmir’den Türkiye’nin dört bir yanına ışıklar saçan güzel kadınlar, geleceğimizin umudu sevgili gençler, hepinizi partim adına sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Sevgili halkımız kıymetli misafirler, kongremize gelen değerli konuklar, sevgili kadınlar, sevgili gençler, İzmir 4. Olağan Kongremizi bugün gerçekleştiriyoruz. İki yıllık dönemde bu zorlu görevi üstlenen ve başarı ile bu görevi tamamlayan yönetime, il eş başkanlarına ve bütün arkadaşlarıma emeklerinden dolayı teşekkür ediyorum. Yeni göreve seçilecek arkadaşlarıma yine bu zorlu süreçte, bizimle beraber yol yürüyecekleri için şimdiden teşekkür ediyor, yolları açık olsun diyorum.

“Sizlerle her gün büyüyor, güçleniyoruz”

İzmir’e her geldiğimde sizlerin büyük umuduyla karşılaşıyorum, sizlerin yüreğindeki cesaret, gözlerinizdeki parıltıyı görüyorum. İzmir halklar bahçesi bir kent. Türk’ü, Kürt’ü, Alevi’si, Çerkez’i, Laz’ıyla, Pomak’ıyla tüm inanç ve kimlikleriyle Türkiye mücadele tarihinin en önemli kentlerinden biridir. Onun için burada olmaktan büyük bir onur duyuyorum, mutluluk duyuyorum. İyi ki varsınız, iyi ki buradasınız. Biz sizlerle güçlüyüz, gün geçtikçe daha da büyüyor ve güçleniyoruz. HDP’nin gerçek sahipleri sizlersiniz. Bugün HDP’yi HDP yapan, HDP’yi var eden, HDP’yi büyüten ve güçlendiren siz değerli halkımıza, hepinize tekrardan selam olsun.

“HDP, meydanlarda, sokaklarda, işçilerin, kadınların, gençlerin yanındadır”

HDP için “mecalleri kalmadı” diyenler, “HDP artık bir kongre bile yapamayacak duruma gelmiştir” diyenler, “HDP’yi artık sokaklarda, meydanlarda göremeyeceksiniz” diyenler gelin bu bu salona bakın. Mecalimiz var mı yok mu görsünler. Bu salona baksın HDP’nin mecali var mı yok mu görsünler. Sadece kongrelerimiz değil elbette, meydanlarda, sokaklarda, işçilerin, kadınların, gençlerin yanında duran bir HDP gerçekliği var. Sadece kongrelerde değil, 8 Mart’larda, 21 Mart’larda, Newroz’larda alanlara baksınlar. HDP var mı yok mu işte orada görecekler.

“HDP her gün büyümeye devam ediyor, onlar siyaseten tükeniyorlar”

Gümbür gümbür geliyoruz, demokrasiyi isteyenler, barışı haykıranlar, özgürlüğü isteyenler, Türkiye’nin demokratikleşmesini isteyenler yani HDP’liler geliyor. Asıl onların mecalleri kalmadı, tükendiler, çöplüğe gidecekler haberleri olsun. Onlar siyaseten çökerken, HDP her gün büyümeye devam ediyor, onlar siyaseten tükeniyorlar.  HDP her gün güçlenmeye ve büyümeye devam ediyor. HDP’ye karşı kumpas peşinde olanlar bilsin ki kumpasları asla tutmayacak. İki tane kumpas davası açtılar. Biri Kobanî Kumpas Davası, bir diğeri HDP Kapatma Davası. İkisi de ellerinde patladı, çöktü. Her ikisinde de ortaya koyacak bir delil bulamadılar, bulamıyorlar. Bu kumpas davalarını kurarlarken demokratik siyaseti engelleyebileceklerini sandılar. Bu kumpas davalarını ortaya koyarken HDP’yi bitireceklerini zannettiler.

“Demokratik siyaseti ortadan kaldırmaya gücünüz yetmeyecek”

İntikam amaçlı olan her iki davada ortaya koyacak gerçek deliller olmadığı için onlar bitti ve tükendi. Onlara bir kez daha başaramayacaksınız, başaramayacaksınız, başaramayacaksınız diyoruz. Demokratik siyaseti ortadan kaldırmaya gücünüz yetmeyecek. Bizlerin siyaset yapmasını, HDP’nin Türkiye siyaseti ve tarihinde var olmasını asla engelleyemeyeceksiniz. HDP’siz bir Türkiye siyaset ve parlamentoyu amaçladığınızı iyi biliyoruz ama bunu başaramayacaksınız, çünkü halklarımız asla buna izin vermeyecek. Biz barış ve demokrasi dedikçe bizi kumpaslarla oyalamanın tek bir amacı var. Bu bizimle baş edemediklerinden dolayıdır. Biz her saldırı ve hukuksuzluk, haksızlık karşısında daha da büyüdük, güçlendik. Büyümeye ve güçlenmeye devam edeceğiz. HDP’siz Türkiye ve siyaset tutmadı, tutmayacak. Bunu bir kez daha onlara gösterdik ve göstermeye devam edeceğiz.

“Özgürce bir arada yaşama fikriyatını ortaya koyan tek parti HDP’dir”

Akıllarında sadece HDP var, çarpıyorlar, bölüyorlar, topluyorlar sonuç sürekli fiyasko çıkıyor. İstedikleri kadar toplasınlar, çarpsınlar, bölsünler HDP’yi asla kapatamayacaklar. HDP aynı zamanda bu ülkenin geleceğine yön verme gücüne sahip olmak, söz ve karar sahibi olmak demektir. Değişimin temel anahtarı sizlersiniz. Sizin örgütlü gücünüz, mücadelemiz, dik duruşunuz, direnişimizdir. Kürt’üyle, Alevi’siyle, Êzidî’siyle, Laz’ıyla Çerkez’iyle bu ülkede tüm dillerin, kimliklerin, inançların, hakların özgürce bir arada yaşama fikriyatını ortaya koyan tek parti HDP’dir. Bu böyle olmaya da devam edecektir. Bunu yaptığımız için bu kadar saldırı altındayız.

“Deniz Poyraz Kürt halkının ve bütün Türkiye halklarının yüreğinde yaşıyor”

Deniz Poyraz arkadaşımızı katlettiler. İzmir’de Türkiye’nin üçüncü büyük ilinde Türkiye’nin üçüncü büyük partisinin il başkanlığında yoldaşımızı Deniz Poyraz’ı katlettiler. Katlettikten sonra özellikle bu cinayeti örtbas etmeye çalışan bir anlayışın olduğunu çok iyi biliyoruz. Deniz Poyraz’ı kimin katlettiğini, arkasında örgütlü gücü çok iyi biliyoruz. Bir katil tek başına bir katil değildir, arkasında organize bir güç vardır. Biz bu planın, örgütlerin, gücün kimler olduğunu biliyoruz. Biz bunu Çorum’dan Maraş’tan Sivas’tan Roboskî’den Gazi’den Ankara Garı’ndan Suruç’tan ve buralarda işlenen katliamlardan çok iyi biliyoruz. Bu salondaki bu coşku ve birliktelik Deniz Poyraz’ın katledilmesine verilen en büyük yanıttır. Deniz Poyraz ölmedi, milyonlar oldu, sel oldu. İzmir’in bütün sokaklarına yayıldı. Buradan bütün Türkiye’ye bütün dünyaya yayıldı. Deniz Poyraz’ı öldürdüğünüz sanıyorsunuz ama Deniz Poyraz Kürt halkının ve bütün Türkiye halklarının yüreğinde yaşamaya devam edecek.

“Duruşmayı il il kaçırabilirsiniz ama hakikatin açığa çıkmasını engelleyemeyeceksiniz”

Deniz Poyraz cinayetini örtbas etmeye ve yargılamayı Kayseri’ye taşıma isteklerinin olduğunu biliyoruz. Bu duruşmayı il il kaçırabilirsiniz ama hakikatin açığa çıkmasını asla engelleyemeyeceksiniz. Türkiye halkları başta kadınlar olmak üzere bu katliamı yapanların peşini bırakmayacak, hakikatin ortaya çıkmaması için bu mücadele devam edecek ve hakikat mutlaka ortaya çıkacaktır. Sevgili Deniz’e sözümüzdür, sana verdiğimiz söz mutlaka yerine gelecek. Senin umut ettiğin, arzuladığın, yarım kalan barış umudun bu ülkede mutlaka hayata geçecek. 84 milyon insanın özellikle AKP-MHP iktidarının yarattığı kara bir kışı geçirdiğini biliyoruz. Ülkenin kaynaklarına çöken talan düzeni, yaşamı her gün daha da zorlaştırıyor. Halkın cebini, sofrasını, çarşısını, pazarını, marketini yangın yerine çeviren bir iktidarla karşı karşıyayız. Bu iktidar toplumun üzerine çöken siyasi bir afet, felakettir. AKP-MHP iktidarını bu ülkeden göndermek bizim boynumuzun borcudur.

“AKP ve MHP iktidarını biz indireceğiz, biz düşüreceğiz”

Bugün tarihin en yüksek elektrik zamları ile Türkiye’yi Edirne’den Hakkari’ye kadar karanlığın içine sürüklediler. Türkiye bütün tarihi boyunca en büyük zam, yoksulluk ve yolsuzluklarla karşı karşıya kaldığı bir dönemi yaşıyor. Bunların zihniyetleri karanlık olduğu için bu karanlık ortamları yaratmaya devam ediyorlar. Yapılan zamlar açıkça bir soygundur. Evlere gelen yüksek faturalar haraç ve soygun faturasıdır. Bunlar için halkın hiçbir önemi yoktur, varsa yoksa Saray’dır, 5’li çetedir, yandaşlarıdır. Halk açıkta mı karanlıkta mı, yoksullukla mı uğraşıyor, zamlarla mı pençeleşiyor umurlarında değil. Bütün bunlar için milyonlarca genç işsiz. Artık Türkiye’de yaşamak istemiyorlar, başka ülkelerde yaşamak için Türkiye’yi terk ediyorlar. Bu ülkeyi bu hale getiren AKP-MHP iktidarının tam da bu dönemde bunları yapması kendi koltukların sağlama alması içindir. Biz bu yola asla izin vermeyeceğiz, onları iktidardan biz indireceğiz, biz düşüreceğiz.

“Türkiye halkları ne AKP’ye ne MHP’ye mecbur da değil mahkum da değil”

Utanmadan, sıkılmadan bu yaşanan ekonomik krizi düzelteceklerini söylüyorlar. Zannedersiniz ki muhalefette onlar, iktidarda olan başkaları. Bütün bu çoklu krizlerin müsebbibi sizsiniz, ülkeyi talan ettiniz, çalıp çırptınız, ülkenin bütün kaynaklarını çıkarlarınız için harcadınız. Ülkenin bütün kaynaklarını savaşlara harcadınız. İşte bütün bunların faturası zamlar ile birlikte Türkiye halklarına geri dönüyor ama Türkiye halkları ne AKP’ye ne MHP’ye mecbur da değil mahkum da değil.

“İktidar ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışıyor”

Önce zam yapıyorlar, arkasından yaptıkları zamları bir iki puan düşürüp sanki yeni bir şey yapıyormuş, ucuzluk yapıyormuş gibi halka yalan söylemeye devam ediyorlar. Ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışıyorlar. Biz sizin bu yalanlarınızın farkındayız, halkımızın karnı bu yalanlarınıza tok. Artık aldatılacak bir Türkiye halkı karşınızda yok. Bugüne kadar hiçbir sorun çözemeyen bir iktidarla karşı karşıyayız. Bu ülkede Kürt sorunu var, Alevi sorunu, kadınların sorunu var, yoksulluk sorunu var, açlık sorunu var. İşte bu sorunlar orta yerde duruyorken “çözdük” diyen bir zihniyetin yalanlarını dinleyecek tek bir insan yok. Bu sorunlar çözülmeden Türkiye krizlerden asla çıkamaz. Bu sorunları yok sayan iktidarın ekonomik sorunları çözeceğiz demesinin hiçbir anlamı, kıymeti yok. Bu ülkede seller, depremler, felaketler, Pandemi oldu ve onlar halkı bu sorunlarla baş başa bıraktılar. Sel olan Karadeniz’e gidip halkın kafasına çay paketi attılar, yangın olan yere çıkıp yangını HDP’nin çıkardığın iddia ettiler. Deprem oluyor, depremden bile HDP’yi sorumlu tutan bir anlayış ile karşı karşıyayız. Biz mücadelemizi ve direnişimizi asla ve asla onların siyasetine göre belirlemiyoruz, bir yerde sel, yangın, deprem olsa HDP oradadır, orada olmaya devam edecektir.

“İnsanları mağdur ediyorlar, karda kışta elektriksiz bırakmaya devam ediyorlar”

Şimdi kara bir kış var. Türkiye’nin birçok yerinde yağan kardan dolayı büyük mağduriyetler yaşadılar. Isparta’da insanlar 4 gün elektriksiz kaldı, insanlar soğuktan donmaya mecbur bırakıldılar. Başka bir yerde tweet atan bir öğrencinin, halktan birinin kapısına onlarca polisi göndermeyi bilenler, kardan kapalı olan yolları, Isparta başta olmak üzere birçok yerde insanları mağdur etmeye, elektriksiz bırakmaya devam ediyorlar. Güçlerini sadece yargıdan ve medyadan alan AKP iktidarının gücünün yettiği tek bir yer olarak gördüğü HDP ve Kürtler, size öyle bir ders verecek ki bir daha başınızı bile kaldıramayacaksınız.

“AİHM kararlarını tanımak zorundasınız”

AİHM kararlarını tanımayan, demokrasiyi, hukuku ayaklar altına alan bir iktidar var karşımızda. Adaletsizliklerin her gün çoğaldığı ve buna hizmet eden bir iktidar var karşımızda. Cezaevlerinde rehin olarak tutulan Selahattin Demirtaş’ın, Figen Yüksekdağ’ın, İdris Baluken’in Gültan Kışanak’ın, Sebahat Tuncel’in, Ayla Akat Ata’nın 5 yıldır suçsuz bir şekilde cezaevlerinde tutulduğunu herkes biliyor. Bu insanların hiçbir suçunun olmadığını dünya alem biliyor. AİHM işinize gelince başvurduğunuz ama işinize gelmeyince tanımadığınız bir mekanizma değildir. AİHM’nin dokunulmazlıklar konusunda ihlal kararı verdiği karar önemli bir karardır. Bunu dikkate alınıp uygulanması gereken bir karar olarak görüyoruz. Sizin keyfinize göre uygulanmayacak bir karar değildir. AİHM kararını tanımak zorundasınız, Selahattin Demirtaş’ı da Figen Yüksekdağ’ı da İdris Baluken’i de Aysel Tuğluk’u da serbest bırakmak zorundasınız. Bunun lamı cimi yok, bu ciddi bir iştir. Türkiye bu kararları uygulamadığı için kaybeden bir ülke durumuna geldi. Buna da AKP-MHP iktidarı öncülük yapıyor.

“Ülkeyi bir tecrit ülkesi haline getirdiler”

Sadece bununla sınırlı kalmıyorlar. Halkın iradesini tanımayan, belediyelerimize kayyım atayan, Kürtlerin iradesini tanımayan, seçimlerde demokratik siyaset kanallarını ve insanların özgürce oy kullanmalarını engelleyen, seçeni cezalandıran ve cezaevine atan bir iktidar var. Yarın sandıklar kurulsun o belediyelerin hepsini tek tek sizden almazsak namerdiz. Ülkeyi İmralı’da Sayın Öcalan şahsında uygulanan tecritle ile bir tecrit ülkesi haline getirdiler. Tecrit artık Türkiye’nin her yerinde yaygınlaştı, yaygınlaşmaya devam ediyor.

“Bizi yok sayanları zamanı geldiğinde biz de yok saymasını iyi biliriz”

İnsanları evlerine hapsetmeye çalışan, insanların alın terini, emeğini sömüren, işçinin, emekçinin, üreticinin emeğini yok sayan bir iktidar var karşımızda. Bunların karşısında onları yenebilecek güçlü bir muhalefete de ihtiyaç var. Dün 6 siyasi partinin genel başkanları bir araya geldiler. Bu toplantıdan sonra sosyal medyada kıyamet koptu. Niye bu 6’lının içinde HDP yok diye soranlar oldu. Sevgili halkımız sizi tanımayanları biz hiç tanımıyoruz, bu da böyle bilinsin. Bizi yok sayanları zamanı geldiğinde biz de yok saymasını iyi biliriz. O 6 siyasi partinin birini ayırın, diğerlerinin oy toplamı HDP’nin yarısı bile etmez.

“Bizim yolumuz 3’üncü yoldur”

Bunun için hiç oralı olmamıza gerek yok. Bunun için biz kendi yolumuzda yürümeye devam edeceğiz. Yolumuz 3’üncü yoldur, 3’üncü yol. Bu 3’üncü yola bir gün herkes muhtaç olacak, bir gün herkes mecbur olacak. Bir gün herkes bizimle görüşmek için yanımıza gelecek, randevu isteyecek. Bundan hiç kimsenin kuşkusu ve şüphesi olmasın. Biz öyle kolay lokma değiliz. Biz sevgili Selahattin Demirtaş’ın dediği gibi “demirden leblebiyiz, ağzınıza alırsanız dişleriniz kırılır.” Elbette ki biz demokratik bir muhalefeti, bir mücadele ortaklığını büyütmeye kararlıyız. Bu kararlığımız, cesaretimiz, irademiz her daim olacaktır. Demokrasi ittifakı dediğimiz bu yol mücadele ortaklığıdır. Bu güç birliği hem tarihsel hem de toplumsal bir ihtiyaçtır. Bu umudu yeniden inşa ediyoruz. Hepimize hayırlı olsun.

“Çıkış yolu demokrasi ittifakında buluşmaktır”

Türkiye’nin bu çoklu krizlerden çıkış yolu demokrasi ittifakında buluşmaktır. Bu birliktelik tüm Türkiye halkları, Türk’ün, Kürt’ün, Alevi’nin, Laz’ın, Çerkez’in bir arada yaşaması için elzemdir. Bütün bu birlikteliklerin sonunda Türkiye’nin bir barış ve huzur ortamına, özgürlüklere, adalete ve hakikate ulaşabileceği yarınları hep birlikte kuracağımıza bir kez daha söz veriyoruz. Yeter ki cesaretli, kararlı olalım ama aynı zamanda HDP’li olalım, HDP’de kalalım. Ahmet Kaya’nın dediği gibi umut sizdedir, yarınlar sizdedir. Umut HDP’dedir, kadınlardadır, gençlerdedir, tüm haklarımızdadır. Türkiye haklarındandır. Hepinizi sevgiyle selamlıyor, yolumuz açık olsun diyorum.”

Paylaşın

HDP’li Buldan: Seçimlerde Dengeleri Değiştireceğiz

HDP PM toplantısında konuşan Pervin Buldan, “Bir seçim sürecine girdik sayılır. Zamanında dahi yapılsa bir yıla yakın bir süre var önümüzde. Seçime HDP olarak çok güçlü hazırlanıyoruz, dengeleri değiştirme gücümüzü bir kez daha göstereceğiz” dedi.

Haber Merkezi / Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Meclisi (PM) yaygınlaşan pandemi ve olumsuz hava koşulları nedeniyle online olarak Pervin Buldan ve Mithat Sancar başkanlığında toplandı. Buldan ve Sancar, gündemin öne çıkan başlıkları hakkında değerlendirmelerde bulundu.

“2022 yılının ilk Parti Meclisi toplantısını gerçekleştiriyoruz. 2021 yıkımlarla dolu bir yıl oldu. 2022 dönüşüm ve umut yılı olmalı, bunu gerçekleştirecek olan da mücadelemizdir. Demokrasi ittifakını yarattığımızda ve mücadeleyi yükselttiğimizde bu mümkün olacak” ifadeleriyle konuşmasına başlayan HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, açıklamalarının devamında şu ifadeleri kullandı:

“Kış şartları dolayısıyla büyük sıkıntılar yaşandı, yaşanıyor. Her olayda ve sorunda olduğu gibi felaketler karşısında da iktidar, sorumluluğundan kurtulmak için çeşitli yalanlara sığınıyor. 2021 yılında aynı zamanda büyük orman yangınları ve sel felaketleri yaşamıştık. Doğanın tahribatı ve talanı bu iktidarın temel politikalarından biridir. Rant uğruna bir avuç sermayeye kaynak sağlamak amacıyla yürüttüğü politikalar sadece insanların hayatını değil doğayı da çok büyük yıkımlara yol açarak tahrip ediyor. Bütün bunlar bu iktidarın temel anlayışlarının sonucudur.

“Bu düzen büyük yıkımlara yol açıyor”

Bu iktidar 3 temel sütun üstüne oturmuştur. Bunlar savaş politikaları, rant politikaları, yandaşlara ve Saray’a kaynak yaratma politikalarıdır. Bütçe görüşmelerinde de söylediğimiz gibi bu ekonomik düzen savaşa, Saray’a, yandaşa ve israfa dayanmaktadır. İnsan hayatını hiçe sayan, yoksulların daha da ezilmesine yol açan, bir avuç zenginin daha fazla semirmesini sağlayan bu düzen büyük yıkımlara yol açıyor.

Bu düzeni değiştirmek için gerçek alternatiflere ihtiyacımız var. Bunun ne olduğunu bizler her toplantı ve açıklamamızda dile getiriyoruz. Görüş ve önerilerimizi Türkiye kamuoyuyla bütünüyle paylaştığımız deklarasyonumuzu 27 Eylül’de açıklamıştık. Bu deklarasyon barış ve demokrasiye giden yolun bir çerçevesi olarak anlaşılmalıdır. Bizler bu amaçla müzakere ve diyalog zemininin başlamasını hedeflemiştik. Yani deklarasyonumuz barışa, demokrasiye ve adalete giden yolda hangi çerçeveyi esas almamız gerektiğini belirten güçlü bir öneridir. Bunun sahiplenildiğini ve ciddiyetle ele anıldığını görmekten büyük memnuniyet duyuyoruz.

“Üçüncü Yolu pratikleştirmek ve halka mal etmek için çalışıyoruz”

Ama bunun hayata geçmesi için HDP’nin çalışmalar yürütmesi yetmiyor tek başına, daha fazlasına ihtiyaç var. 2022 yılı bu daha fazlayı gerçekleştireceğimiz bir yıldır. Daha fazla derken kastettiğimiz şudur; toplumun tümüne, bütün ezilenlere gerçekten umut veren bir siyasal çizgiye ihtiyaç var. Bu siyasal çizgiyi yaratmak için Üçüncü Yolun daha da pekiştirilmesi gerekiyor. Bunun içini doldurmak ve halka mal etmek gerekiyor. Bu yolun temel hedefi güçlü demokrasi, kalıcı barış, eşit ortak yaşam ve herkes için adalettir. Bunu sağlamak için de en geniş çerçevede demokrasi ittifakı kurmamız gerektiğini söylüyoruz.

Demokrasi ittifakının ne anlama geldiğini her fırsatta açıklıyoruz. Bazı yanlış yorumlar ve eksik değerlendirmeler yapılıyor ama bunlar asıl vurgumuzun gölgelenmesine neden olmamalıdır. Biz demokrasi ittifakını ortak mücadele temelinde oluşturmak istiyoruz. Yani Türkiye’de bütün ezilenlerin, ötekileştirilenlerin, baskı altında tutulanların, sömürülenlerin, adaletsizlik yaşayanların buluşacağı geniş bir mücadele hattını oluşturmak istiyoruz.

“Seçimlerin önemini göz ardı etmiyoruz: Halkların ortak iradesini Meclis’e taşımak istiyoruz”

Bu ittifak arayışımız seçimlerden ibaret, sadece seçimlere odaklanmış bir hedef değildir. Demokrasi ittifakı bunun ötesine işaret ediyor. Şüphesiz seçimler, zamanında olsun ya da erken olsun, Türkiye tarihinin en önemli seçimlerinden biri olacaktır. HDP olarak bizlerin, seçimlerin önemini göz ardı etmemiz zaten söz konusu olamaz. Ancak demokrasi ittifakını sadece seçimlere oturtmak da sorunlara çözüm bulmak ya da çözüm yollarını açmak için yeterli değildir. Hatta çoğu zaman seçimlerle sınırlanmış, seçimlere dönük çalışmalara hapsolmuş programların sorunlara çözüm olmak yerine bizi yanlışlara sürükleyebileceğini hatırlatmalıyız.

Demokrasi ittifakı ve en geniş birlikteliği sağlamak temel amacımızdır. Bunun seçimlere dönük bir çalışmayı da içerdiğini tekrar hatırlatayım. Ama demokrasi ittifakının seçimlerle bağlantısını esas olarak Meclis seçimlerine göre değerlendirmekte fayda var. Biz bütün ezilenleri, dışlananları Meclis’te temsil ettirecek bir çalışmayı da demokrasi ittifakının bir parçası olarak görüyoruz. Halkların ortak iradesini Meclis’e taşımak, demokrasi ittifakının bir parçasıdır ama demokrasi ittifakı bundan ibaret değildir.

Demokrasi ittifakını, hayata geçirmek için çalışmalar yapıyoruz. Sol sosyalist yapılarla toplantı gerçekleştirdik, samimi ve verimli bir toplantıydı. Birkaç noktada mutabakat sağlanmasını olumlu karşılıyoruz. Bunların başında birlikte yürüme konusundaki görüşmeleri sürdürme kararı geliyor. Bunun yanında genişleme perspektifi geliyor. Bütün sol ve sosyalist çerçeveleri kapsayacak genişliğe ulaşması da mutabakata varılan konulardan biriydi.

“İttifak arayışımız bütün dışlananları ve ezilenleri kapsıyor”

Bu konudaki çalışmaları dostluk ve yoldaşlık hukuku çerçevesinde sürdürme kararımız var. Bütün paydaşların da bu konuda ortaklaşması umut vericidir. Demokrasi ittifakını, sadece sol ve sosyalist kesimlerle sınırlı tutmadığımızı belirtmemiz gerekiyor. Bütün ezilen kesimleri kapsamak temel amacımızdır. Burada da olumlu mesajlar ve işaretler gelmesi umudumuzu büyütüyor. Bizim gerçek bir alternatife ihtiyacımız var. Bu iktidar savaş politikalarını, sömürüyü, rantı ve talanı temel bir özellik olarak hayatın her alanında yansıtıyor. Buna karşı gerçek alternatif, ancak yeni başlangıç ile olabilir. Bu da geçmişten kopuş iradesini içermek zorundadır. Eski dönemin zihniyetinden kopma iradesini içermek zorundadır. Eğer eskiyi tekrar eden bir anlayış karşımıza çıkarsa bilin ki bunun Türkiye halklarının beklentilerine cevap oluşturması mümkün değildir. Bu nedenle HDP olarak bizler halklara güçlü bir gelecek umudu yaratmak için çalışmalarımızı aksatmadan bütün baskılara rağmen sürdürmeye kararlıyız.

“Kapatma davasında intikam saiki vardır”

2021 yılında çeşitli alanlarda baskılarla karşılaştığımızı anlatmama gerek yok. Kapatma davası 2021 yılında açıldı, 2021 yılının 17 Mart’ında iddianame AYM’ye gönderildi. 18 Mart’ta ise MHP kongresi toplandı. O zaman da söylemiştik. Kapatma davası siyasi amaçlı bir davadır. Siyasi tasfiyeye yöneliktir, intikam amaçlıdır. Bu kampanyanın öncülüğünü yapan iktidarın küçük ortağının kongresinden bir gün önce açılmış olması güçlü bir mesajdır. Anayasa Mahkemesi iddianameyi geri çevirdi, savcılık iddianameyi yeniden hazırladı. Ne tesadüftür ki 7 Haziran’da bu iddianameyi yeniden sundu. Bu da intikam saikiyle sunulduğunu gösteriyor. Aynı şey Kobanî Kumpas Davasında da geçerlidir. Bu davanın da dayanağı yoktur. Kapatma davası gibi baştan aşağı çöp iddialara dayanmaktadır.

“Mücadeleyi büyütmekte bir an tereddüt yaşamadık”

Bunun yanında HDP’ye yönelik operasyonlar ve baskılar hız kesmeden devam etti. Ama HDP olarak mücadelemizi her alanda geliştirmek konusunda bir an tereddüt yaşamadık, halklarla birlikteydik. Türkiye’nin her yerindeydik; halklarla, emekçilerle, ezilenlerle buluşma çalışmalarımızı yürüttük. Kadın Meclisimizin bu konuda özellikle çok kapsamlı çalışmalar yaptığını belirtmem gerekiyor. Emek Komisyonumuz, İş ve Aş Buluşmaları çerçevesinde sömürüye ve talana karşı mücadeleyi sahada sürdürdü. Ekoloji Komisyonumuz bütün ekoloji çevreleriyle bir araya gelme hedefini her zaman canlı tutarak çalışmalarını yürüttü, doğanın talanına ve çevrenin ranta kurban edilmesine karşı etkili mücadele yürüttü.

En önemli mücadele alanımız savaşa karşı çıkmak ve savaş politikalarını bitirmektir. Bunun için önümüze büyük barış hedefini koyuyoruz. Türkiye’nin büyük barış ihtiyacı olduğunu söylüyoruz. Büyük barış, hiç kuşkusuz öncelikle Kürt sorununda demokratik çözümden geçiyor. Demokratik çözüm olmadan Türkiye’de büyük barışı sağlamak mümkün değil. Ama biz büyük barışı sadece Kürt sorununda savaşı sona erdirmekten ibaret görmüyoruz. Türkiye halklarına dayatılan çeşitli kutuplaştırma ve düşmanlaştırma anlayışını ortadan kaldıracak bir eşit yaşam hedefi olarak bakıyoruz. Büyük barış, eşit ortak yaşam demektir. Eşit ortak yaşam da ancak demokrasi ve adalet üzerinden kurulur. Bu nedenle iktidarın her alandaki kutuplaştırma, düşmanlaştırma politikalarına karşı mücadelemizi en geniş çevrelerle sürdürme kararlılığından vazgeçmeden yolumuza devam ettik.

“Adaletsizliğe karşı sessiz kalmak adaletsizliği büyütüyor”

“Büyük demokrasi ittifakı çağrıları yapıyorsunuz ama kimsenin buna kulak astığı yok” gibi eleştiriler alıyorduk. Oysa son aylarda yaşadığımız bazı olaylar ne kadar öngörülü olduğumuzu gösteriyor. Türkiye’de çıkış, gerçek bir demokratik ortak mücadeleden geçmektedir. Adaletsizliğe karşı sessiz kalmak, adaletsizlik bir kesime karşı yapıldığında görmezden gelmek adaletsizliği engellemiyor; aksine bütün ülkeye egemen olmasını sağlıyor. Son dönemde adaletsizliğe uğrayan kesimlerin daha fazla ses çıkarması da ne kadar haklı olduğumuzu gösteriyor.

“Zulme maruz kalanlarla birlikte yürüme kararlığımız var”

Adalet ya herkes için vardır ya hiç kimse için yoktur. Gerçek adalet herkes için istendiğinde sağlanabilir. Gerçek adalet herkes için savunulduğunda işlevli olabilir. Sadece bizlere yönelik haksızlıklara karşı değil zulme maruz kalan herkesle birlikte yürüme kararlılığımızı ortaya koyuyoruz. Deniz Poyraz Davasında söylediğimiz gibi adaleti sağlamak için en geniş dayanışmaya ihtiyaç vardır. Adalet mahkeme salonlarında sağlanamayacaktır. Adalet, yargının iktidarın aracı haline geldiği bir ülkede ancak halkla birlikte meydanlarda ve mümkün olan her yerde dayanışmayla sağlanabilir; ayrımsız birlikte yürümekle sağlanabilir. Deniz Poyraz katliamının son davasında bu dayanışmaya tanıklık etmek memnuniyet vericidir. Çeşitli kesimlerin mücadeleyi ortaklaştırması konusundaki çabalarımızın sonuç verdiğini göstermesi bakımından umut vericidir.

“Örgütlü kötülüğe karşı örgütlü iyilik mücadelesi mutlaka yaratılmalıdır”

Karşımızda adaletsizliği kalıcı bir sistem haline getirmek için her yolu denemeye hazır kötücül bir yönetim var, örgütlü bir kötülük iktidarı var. Buna karşı örgütlü iyilik yaratılmalıdır. Sistematik kötülüğe karşı sistematik iyilik mücadelesini gerçekleştirmeliyiz. Bu ülke, bu kötülük sistemine mahkum değildir. Bunu değiştirecek olan şey de HDP’de cisimleşen ortak mücadele azmi ve halkların ortak iradesidir. Kürt halkının bugüne kadar ortaya koyduğu pratik bütün ezilenlere ilham olacak kadar güçlüdür. Hiçbir tutum Kürt halkına onurlu adalet mücadelesinde geri adım attıramadı. Bu konuda en ufak bir etki yaratmadı. Bu iradeyi, kararlılığı bütün ezilenlerle buluşturmak HDP’nin varlık gerekçesidir. HDP bunu gerçekleştirmek için her alanda mücadelesini sürdürüyor. Gerçek alternatifi yaratmak için önemli mesafeler kat ettik. Biz yasakları farklı yollarla devam ettirme anlayışını, bu iktidara alternatif olarak görmüyoruz.

“Söz konusu Kürtler ve HDP olduğunda iktidarın zihniyetini paylaşanlar ülkeye demokrasi vaat edemez”

Bu iktidarın zihniyetini ve politikalarını Kürtler ve HDP söz konusu olduğunda paylaşan anlayışlar, ülkeye demokrasi ve barış vaat edemez. Bizim esas almamız gereken şey halkların ortak gücüdür. Gerçek alternatifi ancak bunlar üzerine kurabiliriz. Bu nedenle deklarasyonlarımızda çeşitli önerilerde bulunduk. Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin önerilerimizi de içeriyor. Cumhurbaşkanlığı seçiminin de yeni sistemde özgün bir yeri vardır, özgün bir seçim metodu vardır. O nedenle çağrılarımızı sürdürüyoruz.

“HDP’yi yok sayarak sonuç alınamaz”

Eğer muhalefet gerçekten bir dönüşüm istiyorsa, bu iktidarın yerine başka bir anlayışı getirmek istiyorsa bunun yolu HDP’yle ve HDP’nin kuracağı demokrasi ittifakıyla açık şeffaf müzakere ve diyalogdan geçiyor. Eğer HDP’yi yok sayar, bu kadar büyük bir gücü ve bu gücün Türkiye’de belirleyici olduğunu görmezden gelirlerse korkarız ki Türkiye’de yaşanacaklar hepimiz için hiç de olumlu olmayacaktır. Eğer bütün muhalefet partileri bu konudaki çağrılarımızı görmezden gelirse, HDP’de temsil edilen büyük demokratik dönüşüme sahip sosyolojik potansiyeli göz ardı ederse, HDP’de temsil edilen ortak mücadele iradesini yok sayarsa yeni bir başlangıcın mümkün olmayacağını, eski sistemin bazı makyajlarla devamından başka bir sonuç olmayacağını görmek gerekiyor.

“Biz bu tuzakları görüyoruz”

Türkiye halkları buna mahkum değildir. Türkiye ezilenleri ve mağdurları gerçek adaleti ve güçlü barışı arzuluyor. Bunu sağlamak için HDP ve dayandığı güçlü halk tabanı mutlaka kurucu rol oynamalıdır. Bunu yapmak için üzerimize düşen her görevi yapmaya hazırız. Burada ortaya çıkacak çeşitli tuzakları ve engelleri görüyoruz. İktidar HDP içine de oynayacaktır. HDP’de kafa bulanıklığı yaratmak için hamleler de yapacaktır. HDP’yle demokrasi güçleri arasına ayrılıklar sokmak için çeşitli tezgahlar da kurgulayacaktır. Ama bunların hiçbirinin başarılı olma şansı yoktur. HDP’nin içinde kafa karışıklığı, tabanında fikir bulanıklığı yaratma kurnazlığına yönelik son hamle İmralı ile Edirne’yi aynı cümle içine alarak Cumhurbaşkanının yaptığı değerlendirmelerdir.

“Yapılması gereken İmralı’nın kapılarını açmaktır”

Cumhurbaşkanının bu konudaki açıklamasının anlamının farkındayız. Yapılan çeşitli yorumların hepsinin de gerçeklik payı vardır. Kafa karışıklığı yaratma hedefi vardır. HDP’yi demokrasi güçlerinden ayrıştırma gibi bir niyeti vardır, HDP içinde çelişkiler yaratma gibi bir saik vardır. Bu planının tutmayacağını defalarca söyledik. Yapılması gereken basittir; İmralı’nın kapılarını açmaktır. İmralı’nın kapıları açılırsa avukatlar veya heyetlerle görüşmesi sağlanırsa, görüşlerini kendisinden duymak bütün Türkiye halklarının hakkı olarak yerine gelecektir. Bu kamuoyunun hakkıdır. Mutlak tecrit hukuksuzdur, siyaseten kabul edilemezdir, üstelik etik de değildir.

“Açın İmralı’nın kapılarını Öcalan fikirlerini kendisi söylesin”

Cumhurbaşkanı, Öcalan’a atfettiği sözler üzerinden manevralar yapmaktadır. Sesini çıkarma şansı olmayan bir siyasi aktörün sözlerini propaganda aracı haline getirmek hukuki değildir, kabul edilemezdir. Daha önce de söyledik; açın İmralı’nın kapılarını Öcalan’ın fikirleri neyse kamuoyu doğrudan duysun. Bunun dışında yapılan her türlü spekülasyon boştur, anlamsızdır. Bunun üzerinden HDP içinde karışıklık yaratma çabaları temelsizdir ve amacına da ulaşamayacaktır.

Bizler gerçek barışı istiyoruz. Savaşın yarattığı yaraların sarılmasını istiyoruz. Geçmişe bakarak geleceğe bir yol kuruyoruz. Geçmişten ders çıkararak geleceğin, adalet ve barış üzerinden yaratılmasını istiyoruz. Bu konuda herkesin üzerine düşen rolü oynamasını sağlayacak şartların yaratılmasını talep ediyoruz.

“Kürt sorunu ve barış meselesi seçim hesaplarına alet edilemez”

Kürt sorununda demokratik çözüm ve barışı seçim için malzeme olarak kullanmak, bu derin soruna ve bu sorunla beraber yaşanan acılara saygısızlıktır. Kürt sorunu ve barış meselesi hiçbir şekilde seçim malzemesi yapılamaz. Seçim malzemesi yapılmasına bizler izin vermeyeceğiz. Kürt sorununda demokratik çözüm için bütün toplum kesimleriyle müzakeremizi sürdüreceğiz. En geniş katılımla, şeffaf ve güvenceli bir sürecin takipçisi olmaya devam edeceğiz. İster seçim öncesi ister seçim sonrası olsun Kürt sorununda barış ve çözüm yolunun başka bir yerde aranmaması gerektiğini ısrarla söylüyoruz. Meclis’i temel adres olarak göstermeye devam ediyoruz.

“Zırhlı araçlarla işlenen cinayetler Kürde dayatılan zulmün örnekleridir”

Savaş politikalarının yarattığı yıkımlar devam ediyor. Bunların son örneği, zırhlı araçların şehir içinde dolaşmasının yol açtığı cinayetlerdir. Bunlara kaza diyemeyiz. Son 14 yılda 41 insan zırhlı araçların çarpması sonucu hayatını kaybetti. Son 4 yılda en az 14 kişi sadece zırhlı araçlar dolayısıyla hayatını kaybetti. Bu belki de savaş politikalarının üzerinde durulmayan ama en çarpıcı sembollerinden birisidir. Kürt şehirlerinde zırhlı araçlar caddelerde, sokaklarda kontrolsüz şekilde dolaşmaktadır. Güç gösterisi olarak bu faaliyetlerini yürütmektedir. En son Abdulgafar Dayan isimli genç hayatını kaybetmiştir. Bunlar savaş politikalarıdır. Bu Kürtlere dayatılan zulmün örnekleridir. Biz bu politikaları toptan reddediyoruz. Kürt sorununda demokratik çözümün her yönüyle sağlanmasını talep ediyoruz.

“Sezen Aksu şahsında barış umudu ve demokrasi hedef alındı”

İktidarın çeşitli fay hatlarını kaşıma amacıyla yaptığı hamlelere yenileri eklendi. Sezen Aksu üzerinden bunu yapmayı denediler. Bu hamlede hedef alınan Sezan Aksu şahsında dik duruş, barış umudu ve demokrasi inancıdır. Sezen Aksu yıllardır bunları tavizsiz bir şekilde savunmaktadır. Bu saldırıyı püskürtmekte en önemli araç da dayanışmanın en geniş şekilde sağlanması oldu. Gördük ki çok geniş dayanışmayla, bu tür manevraları iktidarın sürdürme politikaları boşa çıkarıyor. Bunlar bize ilham kaynağıdır. Tuttuğumuz yolun doğru olduğu inancını pekiştirmektedir.

“Kendi eksiklerimizi de toplumun her kesimiyle tartışmaya açığız”

Kendimiz de yaptıklarımızla elbette yüzleşeceğiz. Eksiklerimiz varsa bunları düzelteceğiz. Eleştirilere açığız, özeleştiri vereceğiz. Bütün kesimlerle diyaloga açığız. “Yaptığımız her şey doğrudur” gibi bir yaklaşımın demokrasi anlayışımızla bağdaşmadığını biliyoruz. HDP kendi eksiklerini ve hatalarını da toplumun en geniş kesimleriyle tartışmaya açıktır. Diyalog birbirimizin eksiklerini göstermenin en etkili yoludur. Sadece bizler için değil toplumun tamamı için bu geçerlidir. Gerçek yüzleşme samimi bir diyalogdan ve sürekli bir müzakereden geçer. Demokrasi güçlerine çağrımızı yineliyoruz. Sol sosyalist örgütlerden yöre derneklerine, kadın hareketinden gençlik hareketine mücadele ortaklığını eşdeğerlik ve diyalog içinde yürüme temelinde birliktelik diyoruz. 2022 yılı bizlerin sorumluluğunun daha da büyüdüğü bir yıl olacaktır. Bizler de bu görevleri yerine getirmeye hazırız, kararlıyız. Değerli bir düşünürün de dediği “Ezilenler ancak ezildiklerinin ve kendi güçlerinin farkına vardıklarında özgürleşme sürecine girer ve kendilerine inanmaya başlar” sözüne inanıyoruz.

İçeride rehin tutulan bütün arkadaşlarımızı, sürgüne mahkum edilen bütün yoldaşlarımızı özgür günlerde bir araya getirecek bir mücadele mutlaka başarıya ulaşacaktır. Halkların yürüttüğü mücadele mutlaka başarıya ulaşacaktır. Türkiye halklarına ve bölgeye barış, adalet ve mücadele getirecek bir yıl diliyoruz.”

Buldan: Kadınlara, HDP’ye ve demokrasi güçlerine saldırıyor, saldırmaya devam edecektir

“Parti Meclisimizin 2022 yılı ilk toplantısını gerçekleştiriyoruz. Biz Kadın Meclisi toplantısını dün yaptık, onun da sonuçları önemli. Tabii 2021 yılı oldukça zahmetli ve zor geçti her anlamıyla. Savaş konseptinin ve düşmanlık hukukunun devrede olması açısından. Sadece Kürtlere değil Türkiye toplumunun tamamına yapılan saldırılar 2022’de de devam ediyor.” cümleleriyle açıklamalarına başlayan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan ise konuşmasının devamında şu ifadeleri kullandı;

“AKP hükümetinin savaşla ayakta kaldığını, kendisini güçlü hissettiği tek dayanağın savaş politikaları olduğunu biliyoruz. Rojava’ya ve Kürtlerin olduğu her alana saldırılarını sürdürüyor. Dışarıda istediğini elde edemediği için içeride saldırmaya devam ediyor. Kadınlara, HDP’ye ve demokrasi güçlerine saldırıyor, saldırmaya devam edecektir. Muhalefete dönük saldırılar olacağı kanaatini taşıyorum.

İktidarın 2021 yılında en fazla üzerinde durduğu ve Kürtlere ve HDP’ye saldırdığı birkaç nokta var. Kapatma Davası, Kobanî Kumpas Davası ve Deniz Poyraz arkadaşımızın katledilmesi davası. Her üçü de Kürtlere ve kadınlara, AKP ve MHP’nin hem düşman hukuku hem de kadın düşmanlığı üzerinden çok acımasızca saldırdığı alanlar.

“İktidar talimatlarla yargı sürecini hızlandırabilir”

Önümüzdeki günlerde kapatma davasının seyrinin ne olacağını söylemek için erken. Dava kendi rutinde devam ediyor gibi görünüyor ama bu AKP’nin bir talimatla süreci hızlandırmayacağı anlamına gelmiyor. Her an her şeye hazırlıklı olmak gerekir. Bu duyarlılıkla kapatma ve Kobanî davalarında yaşananları izlemekte fayda var. Hukuk Komisyonumuz ve hukukçuların katkısıyla savunmalar yapılıyor ama önümüzdeki dönemde bunlara hazırlıklı olmakta fayda var. Deniz Poyraz’ın katledilmesinin sadece Deniz Poyraz değil aynı zamanda kadınlara, HDP’ye ve Kürtlere de bir mesaj olduğunu biliyoruz. Deniz Poyraz’ın duruşmasına bir gün kala, Roboski Katliamının yıl dönümünde Bahçelievler İlçemize yapılan saldırıyla ve diğer düşmanca saldırılarla bu mesaj iletilmeye devam ediyor.

Cezaevlerindeki sorunlar ağırlaşıyor, cezaevleri artık düşman hukukunun çıplak bir şekilde görüldüğü merkezler haline geldi. 7 insanımızın hayatını kaybetmesi cezaevlerindeki sağlıksız, hukuksuz koşulların nasıl devam ettiğini bizlere gösteriyor. Hasta tutsakların tahliye edilmiyor olması, Kürtlere ve HDP’ye dönük düşmanlığın göstergesidir. Garibe Gezer’in ölümüyle cezaevlerindeki durum gündem oldu ama hasta tutsakların durumu aciliyetini koruyor. Yine Aysel Tuğluk ve hasta tutsakların yaşadıkları bu durumun aciliyetini gösteriyor. Kadınların Aysel ile ilgili başlatmış olduğu kampanya oldukça önemlidir, değerlidir. Sonuç almaya odaklı bu tür girişimlerin devam etmesini önemsiyoruz.

“İmralı’ya ilişkin açıklamalar konusunda herkes hassas davranmalıdır”

Erdoğan’ın İmralı-Edirne açıklamaları konusunda, herkesi hassas davranmaya çağırıyoruz. Sayın Öcalan’ın görüşlerini merak ediyorsanız açın İmralı’nın kapılarını kendi fikrini kendisi söylesin. Bu konuda Mithat Hoca geniş bir değerlendirme yaptı ama bu hassasiyeti vurgulamak isterim.

İttifaklar meselesi bu dönemde önemli. Muhalefet partileriyle ve farklı kesimlerle önemli görüşmeler ve ziyaretler gerçekleştirdik. CHP, Saadet Partisi, Deva ve Gelecek Partilerini ziyaret ettik. Bu ziyaretlerin ve görüşmelerin devamını önemsiyoruz, bu konuda girişimlerimiz sürüyor. Sol, sosyalist partilerle yapılan görüşmeler de önemliydi. Elbette bütün bunlar seçimleri aşan, mücadele ortaklığını hedefleyen arayışlardır. Bütün bu görüşmelere kadın cephesindeki güçlü buluşmaları da ekleyeceğiz.

“HDP olarak seçimlerde dengeleri değiştireceğiz”

Biz halk hareketiyiz; halkın içindeyiz, halkla birlikteyiz. Çalışmalarımızı hiç kimse ve hiçbir güç sekteye uğratamayacak, halkla bağımızı koparamayacaktır. Son dönem kongrelerimizin çok coşkulu ve güçlü geçmesi Türkiye toplumunun partimize gösterdiği teveccühtür, ilgidir. İstanbul kongremiz büyük moralle gerçekleşmişti. Diğer kongrelerimiz de aynı moralle ve güçle geçti. Önümüzdeki günlerde Dersim, Adıyaman ve diğer illerde de kongrelerimizi gerçekleştireceğiz. Mart ayı geliyor. 8 Mart ve Newroz’u çok güçlü gerçekleştirmek için şimdiden çalışmalarımıza başladık. 8 Mart’ta kadınların birlikte hareket etmesini, Newroz’da da Türkiye halklarının bu saldırılara karşı birlikte duruşunu sağlamak herkese moral verecektir. Bir seçim sürecine girdik sayılır. Zamanında dahi yapılsa bir yıla yakın bir süre var önümüzde. Seçime HDP olarak çok güçlü hazırlanıyoruz, dengeleri değiştirme gücümüzü bir kez daha göstereceğiz.”

Paylaşın

Buldan: 2023’te Önce İktidarınız, Arkasından Enflasyon Düşecek

Partisinin Meclis’teki grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Buldan, “Maliye Bakanları çıkmış ‘Bekleyin enflasyon 2023 Haziran’ında tek haneye inecek’ diyor.  Vallahi bu bakan, olacakları şimdiden çok iyi görüyor. Aslında iyi bir bakan doğruyu söylüyor. Evet, olur da seçimler o tarihe kalırsa 2023 Haziran’ından önce sizin iktidarınız düşecek, arkasından enflasyon düşecek. Sizin gördüğünüz budur. Önce AKP, sandıkta tek haneye inecek! Ardından da enflasyon tek haneye düşecek.” dedi.

Haber Merkezi / Ekonomideki gidişatı değerlendiren ve iktidarın politikalarını eleştiren Buldan, tüketici kredilerinde yaşanan faiz artışlarına dikkat çekerek,AKP temsilcilerinden gelen “Doların köpüğünü aldık” sözlerine tepki gösterdi. Buldan, “Gelmiş geçmiş en büyük faizci iktidar AKP-MHP iktidarıdır, yalanları bile yüksek faizli” ifadelerini kullandı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘İmralı’ açıklamalarını değerlendiren Buldan, “Mutlak tecriti uygulamaya devam edenlerin diğer taraftan İmralı’dan söz etmelerini samimi bulmadığımızı ifade etmek isteriz” dedi. Erdoğan, Edirne Cezaevi’ndeki HDP’nin eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş’ın İmralı Cezaevi’ndeki PKK lideri Abdullah Öcalan’a ‘hesap vereceğini’ söylemişti.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin haftalık Meclis grup toplansında yaptığı konuşmada gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. Buldan, şunları söyledi:

Yarın 19 Ocak, yani Sevgili Hrant Dink’in katledilişinin 15’inci yıl dönümü. Sevgili Ahparig’i saygıyla, sevgiyle ve büyük özlemle anıyorum. Evet, Hrant’sız 15 yıl geçti ama umut dolu o kocaman gülüşünü unutmadık, cesaretini yüreğimize yazdık. Bize emanet ettiği barışı ve yarım kalan özgür ülke düşünü asla unutmadık. Tabii ki katilini de onunla resim çekenleri de onların arkasındaki karanlığı da unutmadık, unutmayacağız. Cinayete giden süreçte rol oynayan üst düzey kamu görevlileri ve rütbeliler hakkında bugüne değin tek bir işlem yapılmadı, tek bir dava açılmadı. Cinayetin arka planı aydınlatılmadı. Sorumlular, cezasızlık zırhıyla korundu, kollandı. Hrant Dink cinayeti, merkezinde devlet görevlilerinin planlayıcı ve yönlendirici olarak yer aldığı bir cinayettir.

Hrant’ı katleden bu mekanizmayı çok iyi tanıyoruz. Roboski’den tanıyoruz. Diyarbakır, Suruç, Ankara ve İzmir katliamlarından tanıyoruz. Bu mekanizmanın sahipleri; işlenen cinayet ve katliamlar unutulur, yanlarına kâr kalır sanmasın. Bu hakikatler elbette gerçek adalet önünde bir bir açığa çıkacaktır, çıkarılacaktır. Halklarımızın büyük hafızası asla unutmaz,unutturmaz!

Apharig, düşlediğin o özgür ülkeyi, barış ülkesini bu topraklarda mutlaka gerçeğe dönüştüreceğimizi bir kez daha söylüyoruz. Barışa kurşun sıkılan değil kucak açılan, düşlerin ve gülüşlerin yarım kaldığı değil gerçeğe dönüştüğü, nefretin değil sevginin kazandığı güzel bir ülkeyi ve yeni yaşamı birlikte var edeceğiz. Bir kez daha sevgi ve saygıyla anıyorum.

“İktidar, halkın geçinemiyoruz isyanına kulaklarını tıkadı”

Ekonomi ve geçim derdi can yakıcı bir sorun olarak halkın en temel gündemi olmaya devam ediyor. Çarşıda, pazarda, sokakta, işyerlerinde, marketlerde “geçinemiyoruz” seslerinin yükseldiği, iktidara yönelik öfke ve itirazın giderek büyüdüğü önemli ve sıkıntılı günlerden geçiyoruz. Tabii bu seslere iktidarın kulaklarının kapalı olduğunun da biliyoruz. “64 yaşındayım pazarcılık yapıyorum, benim hakkım değil mi evde oturmak?” diyen bir kadının isyanını da “Cebimde 4 lira param var, okulda yemek yiyemiyorum” diyen bir çocuğun çığlığını da market kasalarında fiyatlara karşı yükselen itirazı da bu iktidar duymuyor, görmüyor, görmezden geliyor. Ama biz duyuyor ve görüyoruz.

HDP, emekçi yoksul halkın sesidir, sözüdür. Bu kürsüden ekonomi gerçeklerini, yolsuzlukları, hırsızlıkları bir bir anlatmaya devam edeceğiz. Hafta sonu AKP’nin bir grup başkanvekili teşkilat toplantısında bol bol hamaset yaparken, AK Partili bir vatandaş “Geçin bunları” direyerek itiraz etti Grup Başkanvekilinin söylediklerine. “Esas mevzumuz işsizlik, açız biz” dedi. Tabii bu vatandaşı apar topar salondan çıkarttılar. Çünkü yarattıkları açlık tablosuyla yüzleşmek istemediklerini ve kaçmak istediklerini biliyoruz. Ürettikleri yalan siyasetinin halkta bir karşılığının olmadığını, hikâyelerinin bittiğini görmek istemiyorlar ama daha fazla kaçamayacaklar. Gittikleri her yerde bu gerçeklerle yüzleşecekler. Her yerde halkın “artık düşün yakamızdan” tavrıyla karşılaşmaya devam edecekle.

“İktidarın hamasetine karşı hesap sormanın tam zamanıdır”

Buradan tüm yurttaşlarımıza sesleniyorum: AKP-MHP iktidarının hamasetine karşı çarşıda, pazarda, sokakta, meydanlarda, marketlerde, her yerde “geçin bu yalanları” demenin tam da zamanıdır. Hesap sormanın tam da zamanıdır.

Halka yaşattıkları yetmezmiş gibi her gün çıkıp ekonomiyle ilgili güllük gülistanlık tablo çizmeye devam ediyorlar. Herkesi A Haber izleyicisi sanıyorlar. AKP Genel Başkanı biliyorsunuz “Faiz sebep, enflasyon neticedir” diyerek olmayan bir bağ icat etmişti. Bunu söylediği zaman faiz yüzde 16’ydı. Aynı dönem enflasyon ise yüzde 21’di. Aradan sadece bir ay geçti; faiz 14’e düşürüldü ama enflasyon yüzde 36’yı geçti. Bu iktidar her şeyde tekçidir ama enflasyonları çift hanedir. Böyle giderse 3 haneye de ulaşacaklar. Şu gerçeği de söyleyelim; vatandaş açısından faiz hiçbir zaman düşmedi. Düştü diyenler de yalan konuşuyorlar. Bir vatandaş bugün bankaya gittiğinde ihtiyaç kredisi almak için en az yüzde 31 faiz ödemek zorundadır. Dükkânını açmak için kredi çekecek bir esnaf yüzde 25, taşıt almak isteyen bir yurttaş yüzde 29 faiz ödemek zorundadır. Hani faiz düşmüştü? Her gün TV kanallarında bol bol yalan söyleyerek faizin düştüğünü söyleyenlere bu gerçeği hatırlatıyoruz!

“2023’te önce AKP-MHP iktidarı, sonra da enflasyon düşecek”

Buraya yazıyorum; gelmiş geçmiş en büyük faizci iktidar, AKP-MHP iktidarıdır! Bunların yalanları dahi yüksek faizlidir. Düşmüyor bir türlü! Maliye Bakanları çıkmış “Bekleyin, enflasyon 2023 Haziran’ında tek haneye inecek” diyor. Vallahi bu bakan, olacakları şimdiden çok iyi görüyor. Aslında iyi bir bakan, doğruyu söylüyor. Evet, olur da seçimler o tarihe kalırsa, 2023 Haziran’ında önce sizin iktidarınız düşecek, arkasından enflasyon düşecek. Sizin gördüğünüz budur. Önce AKP sandıkta tek haneye inecek, ardından da enflasyon tek haneye düşecektir. Bunların bir başka yalanları daha var. AKP Genel Başkanı durmadan “dolardaki köpüğü aldık” diyor. Bu da köpüklü yalandır! Siz asıl dolardaki kaymağı aldınız, ne köpüğü! Siz doların üzerindeki kaymağı aldınız, yediniz. Yandaşlarınıza 20 Aralık’ta en büyük vurgunu yaptırdınız. Bunu Türkiye halkları çok iyi biliyor.

Bunlarda ne utanma var ne de yüzleri kızarıyor. Bugün ekranlardaki dolar 13,50’lerdedir. Akaryakıtta, market fiyatlarında gerçek dolar 18-20 liradır. Bakın, doların 18 liraya ulaştığı 20 Aralık öncesinde 12 kg’lık mutfak tüpü 212 liraydı. Dolar bugünlerde 13,50’lerde. Aynı tüpün fiyatı daha da arttı ve 244 lira oldu. Dolar 18,50 iken bir aracın yakıt deposu 650 TL’ye doluyordu, şimdi dolar 13,50  iken aynı depo 900 TL’yi geçiyor. Siz neyi düşürdünüz Allah aşkına ya! Buradan iktidara soruyoruz düşürdüğünüz şey ne? Bu kadar fiyat artışının olduğu bir dönemde sizin neyi düşürdüğünüzü, neyin köpüğünü aldığınızı merak ediyoruz. Artan konut ve kira fiyatlarıyla bu ülke insanını kendi ülkesinde neredeyse mülteci durumuna getirdiniz. İnsanlar kiralarını ödeyemezken, öğrenciler harçlarını ödeyemezken İsraf Saray’ının harcamaları ise hiç hız kesmeden devam ediyor.

“Saray sebeptir, ülkedeki açlık ve sefalet sonuçtur!”

2022 yılı yatırım programına göre; Ankara, Muğla ve Bitlis’teki yazlık, kışlık sarayların bakım onarımı ve donanımı adı altında 470 milyon lira yani eski parayla 470 trilyon lira para harcayacaklar. Tüm saraylarının bugüne değin toplam harcaması böylece 4,5 milyar yani 4,5 katrilyonu bulmuş olacak. Saray, Türkiye’nin kaynaklarını yutan büyük bir kara deliktir aslında! Yeterli öğrenci yurdu yapılmamasının nedeni bu kara deliktir. Esnafın, çiftçinin, üreticinin iflas etmesinin; hacizle tarlasına, traktörüne el konulmasının nedeni elbette ki bu kara deliktir. Emeklinin 2500 lira sefalet maaşına mahkûm edilmesinin sebebi elbette ki bu kara deliktir. İşte beka dedikleri aslında tam da budur! Kara deliğin bekasını korumaya çalıştıklarını hepimiz biliyoruz. Bir kez daha söylüyorum: Yutan Saray sebeptir; ülkedeki yoksulluk, açlık ve sefalet sonuçtur!

“Elektrik fatura bedelinin bir bölümü ÖSO’ya aktarılıyor”

Dolar lobisinden, faiz lobisinden, vergi lobisinden beslenen iktidarın yaslandığı bir başka kaynak biliyorsunuz ki yüksek zamlardır. Kovid pandemisi gibi halkı resmen zam pandemisine maruz bıraktılar. Bu iktidar bunu da bu dönemde yaptı. Hanelere tarihin en yüksek elektrik faturaları gelmeye başladı. En düşük fatura 500 lira. Bir köyde, bir kentte nereye gidip ne kadar aylık elektrik faturası geliyor diye sorsanız gelen elektrik faturası 500 TL’den aşağı olmaz. Haneler, adeta sanayi gibi fatura ödemek zorunda bırakıldı bu dönemde. Bakın bu fatura bedelleri nereye gidiyor, tek tek sıralayayım: Faturadaki bedelin bir kısmı ile İdlib’teki ÖSO çetelerinin elektrik masrafları karşılanıyor, maaşları ödeniyor. Faturalardan TRT katkı payı kaldırılmıştı ama ÖSO payını eklediler. İdlib’in elektriği çok ucuz bir fiyatla Türkiye’den sağlanıyor. Fatura bedelinin bir diğer kısmı ile İsraf Sarayının maskeli baloları, şatafatları karşılanıyor. Saraylarının ışık bedeli karşılanıyor. Bitmedi. Fatura bedelinin bir bölümüyle yandaşlara dağıtılan ihalelerin garanti bedeli ödeniyor.

Tüm bunlardan sonra geriye kalan küçük bir miktar ise yurttaşın kullandığı elektriğin bedelidir. Tarihte böyle bir dolandırıcılık, tarihte böyle bir hırsızlık ne görüldü ne görülecek! Elektrik hattını soygun hattına çeviren bu iktidardır. Aynı dolandırıcılığı doğalgazda da yapmaya devam ediyorlar. “Hayaldi, gerçek oldu” diyen iktidar, insanları sobalı günlere geri götürdü. Artık soba almak, soba ile ısınmak da cep yakıyor. Bugün ortalama bir soba 1.300 TL’dir. Sobayı kullanmak için 1 ton odun alsan 1.500 TL, bir ton kömür alsan 3.000 TL ödüyorsun. 4.250 TL asgari ücretli çalışanlar, 2500 TL emekli maaşı alan insanlar nasıl ısınsın, faturalarını nasıl ödesin, karnını nasıl doyursun? Çocuğunu okula nasıl göndersin? Bu soruları iktidara soruyoruz.

“İktidarın ekonomisi suç ve rant ekonomisidir”

Kul hakkının yendiği; hukuksuzluğun, haksızlığın, dolandırıcılığın iktidar için bu kadar kolay yapılabildiği ekonominin adı Suç ve Rant Ekonomisidir. Bu suç ekonomisinin her aşamasında en çok sömürülen kesim ise kadınlardır. Salgın hastalık koşullarında işsiz kalıp aç yatanlar, faturasını ödeyemeyenler, bakkala borç ekmek dahi yazdıramadıkları bir dünyanın içinde olanlar, emeklilik hakları hiç olmayanlar… Onlar hep içimizde. Verdikleri emeğin karşılığını alamayıp bir de kötü muamele görenler, kendisine eşya gibi davranılanlar, köleliğin günümüz versiyonu ev emekçisi kadınlardan bahsediyorum.

İş gücünün önemli bir parçası olan kadınlar, aç kalmamak, çocuklarına sıcak bir tas çorba verebilmek uğruna en güvencesiz koşullarda çalışıyorlar, buna mecbur bırakılıyorlar. Ev emekçisi kadınların ortalama bir günlük çalışma ücreti 150-200 TL arasında değişiyor. Tabii her gün iş bulma imkânları da yok. Kadınlar iş bulmakta zorlanıyor ve çalışamayan milyonlarca kadın var. Bu ücretin 10 ile 20 TL arası zaten yol parasıdır. Yemek yeseler bu paradan geriye hiçbir şey kalmayacak. O yüzden açlığa katlanıyorlar. Ev hizmetlerinde aylık düzenli çalışabilen kadınların maaşı ise en fazla 2000 TL ile 3000 TL arasındadır ve bunlar da sigortasız olan kadınlardır. Söyleyin bana bu para ile kadınlar kira mı verecek, çocuk mu okutacak? Fatura mı ödeyecek, yoksa sadece hayatta kalmayı mı başaracak?

“Erdoğan ve Bahçeli gitmeden ekonomi düzelmez, ülke refaha kavuşmaz “

AKP Genel Başkanı muhalefetteyken dönemin iktidarına aynen şöyle soruyordu: “Evin kirasını kim ödeyecek? Elektrik parasını kim ödeyecek? Su parasını kim ödeyecek? Çocukların okul masrafını kim karşılayacak? Soruyorum sizlere.” Şimdi bu soruları biz de kadınlar adına iktidardaki Erdoğan’a soruyoruz: “Evin kirasını kim ödeyecek? Elektrik ve su faturasını kim ödeyecek? Çocukların okul masrafını kim karşılayacak? Buradan bize cevap verin”. Ne cevap verecek vicdanları yüzleri var. Yüzsüzlük de vicdansızlık da bunlarda. Hatırlarsınız, küçük ortakları da muhalefetteyken “Nobel ödüllü on iktisatçı getirseler, Erdoğan gitmeden ekonomideki sorunlar çözülemez” demişti. Zamanında doğruyu söylemiş ama sonra kendisi de pusulayı şaşırdı! Şimdi Erdoğan’ın yanlışlarının arkasına takılmış. Biz de diyoruz ki; AKP-MHP, Erdoğan ve Bahçeli gitmeden ekonomik sorunlar çözülmez, bu ülke huzura ve refaha kavuşmaz. Bunlar gitmeden kara delik kapanmaz, talan düzeni bitmez. Bu kesindir. İnşallah ilk seçimde bu ikisini de göndereceğiz. O zaman bu ülke huzura da refaha da kavuşacak.

Kendisi çökerken, halkı da çökertmek isteyen bir iktidarın varlığı gerçekten korkunçtur. Bakın, son 10 günde bu ülkede neler yaşandı, insanlar nasıl bir çöküşün eşiğine getirildi. Birkaç örnekle bunu açıklamak istiyorum. Enes Kara. Daha 20 yaşında bir tıp öğrencisiydi. Kaldığı tarikat yurdunda baskı ve dayatmalar nedeniyle yaşamdan koptu. Enes’i yaşamdan koparan düzen, sosyal devlet olmanın gereği olan öğrencilerin barınma ihtiyacını karşılamayan düzendir. Yaşamları karartan düzen, AKP’nin Ensar düzenidir, TÜRGEV ve TÜGVA düzenidir.

“Bir başka örnek Dilara Yıldız”

Genç bir kadın avukat. Bir erkek tarafından katledildi. Yargıtay Başkanının “Sadece Türkiye’de kadın cinayetleri işleniyormuş gibi bir algı yaratılıyor” sözünün üzerinden 3-4 gün geçtikten sonra Dilara Yıldız katledildi. Dilara’nın asıl faili, her defasında erkek failin sırtını sıvazlayan kadın düşmanı erkek yargı ve iktidar düzenidir. İstanbul Sözleşmesinden çekilen iktidar zihniyeti bu cinayetin bizzat ortağıdır.

Daha 28 yaşındaydı. Pandemi döneminde aldığı borçları ödeyemediği için Eskişehir’de canına kıydı. Pehlivan’ı öldüren düzen, AKP-MHP iktidarının talan ve yolsuzluk ekonomisidir.

16 yaşındaydı. Babası KHK’li bir öğretmen ve 4 yıldır cezaevinde. 16 yaşındayken yaşamdan koparıldı. 16 yaşındaki çocuğu hayattan alan düzen, çocukların geleceğini çalan bu karanlık düzendir. Bunun adını net olarak koyalım.

İstanbul’da uyurken katledilen Suriyeli bir göçmendir. Geçen ay da İzmir’de 3 Suriyeli mülteci evlerinde yakılarak katledildi. Mültecilerin katledilmesine ve ırkçı saldırılara maruz kalmasına yol açan düzen, AKP-MHP iktidarının savaş düzenidir. Suriye savaşındaki ortaklığıdır, her gün yürüttüğü nefret siyasetidir.

Newroz alanında herkesin gözü önünde katledilen Kemal Kurkut. İstinaf Mahkemesi, katledeni değil Kemal Kurkut’u suçlu buldu. “Saldırgan bir eylemci” dedi. Yargısız infaza yargı zırhı getiren bu düzen, faili meçhul cinayetlerin ve Susurluk’un devamı bir düzendir. Hukukun da adaletin de katledildiği bir düzendir.

“Cezaevlerindeki arkadaşlarımızı baskılarla yıldıramazsınız”

Bir diğer mesele cezaevleri. Dışarıda toplumsal yaşamı kuşatan politikanın bir diğer hedefi de bildiğiniz üzere cezaevleridir. Cezaevlerinde 12 Eylül düzeni dayatılmaktadır. Cezaevlerinden 7 cansız beden çıktı. Acil tahliye edilmesi gereken hasta tutsakları tabuta mahkûm eden vicdansızlık ve hukuksuzluk zihniyeti devam etmektedir. Düşmanlık politikasını Elazığ Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan Sevgili Leyla Güven arkadaşımızı tehdit etmeye kadar vardırdılar. Arkadaşlarımız Figen Yüksekdağ, Edibe Şahin ve Gülser Yıldırım’ın da aralarında bulunduğu 15 kişi hakkında cezaevinde yaşamını yitiren Garibe Gezer’in ölümü sonrası “baskılar bizi yıldıramaz” sloganı attıkları gerekçesiyle disiplin cezası verildi. Arkadaşlarımız baskılar bizi yıldırır mı diyecekti, bunu mu bekliyordunuz! Tabii ki baskılarınız, tehditleriniz bugüne kadar yıldıramadı, bundan sonra da yıldıramayacaktır. Halen anlamadınız mı? Kenan Evren bu düzenden sonuç alamadı, siz de asla alamayacaksınız!

“Umudumuzu büyütelim, göreceksiniz her şey değişecektir”

Yaşamdan koparılan insanlar, katledilen kadınlar, mülteciler, yok edilen gelecek, çalınan umutlar, karartılan hayatlar, yargı zırhıyla kapatılmak istenen katliamlar, cezaevlerindeki işkenceler, bütün bunlar son dönemlerde yaşadıklarımız ve tanık olduklarımız. Bu tablo AKP-MHP iktidar düzeninin ülkeyi içerisine sürüklediği çöküşün ve uçurumun bir fotoğrafıdır. Adaletsizliğin ve zulmün bir fotoğrafıdır. Hukuksuzluk düzeninin bir fotoğrafıdır. Türkiye gerçeklerinin fotoğrafıdır. Ölüm siyasetinin bir fotoğrafıdır. Buradan bir kez daha sesleniyorum: Hiç kimse bu iktidara bakarak umudunu ve yaşam sevincini asla kaybetmemelidir. Elbette bugünler geçecektir. Mücadelemizi ve toplumsal dayanışmamızı büyüterek bu devranı mutlaka halkın lehine döndüreceğiz. Yaşama sımsıkı bağlanalım ki büyük değişimi başaralım! Zulüm karşısında direnelim ki zalimlerin kaybettiğini görelim! Güzel günleri birlikte karşılayalım. Yaşamı kuşatan karanlığın karşısında hiç yılgınlığa düşmeyelim. Biz umudumuzu büyütelim, cesaretimizi arttıralım. Göreceksiniz her şey değişecektir, dönüşecektir!

“HDP’nin durduğu yer diyalog ve müzakere zeminidir”

HDP işte bu değişimi ve dönüşümü başarmak için vardır. HDP’yi engelleyebilmek, durdurabilmek için uğraşadursunlar; bizler yolumuza kararlılıkla ve en güçlü şekilde, halklarımızla birlikte devam edeceğiz. Bir kez daha vurguluyor ve altını önemle çiziyorum: HDP’nin durduğu nokta demokratik siyaset zeminidir. HDP’yi silah, şiddet ve çatışmayla bağdaştıramaz, öyle bir fotoğrafın içine yerleştiremezsiniz. İftiralarla partimizi illegalize etmeye çalışan yalan merkezlerine buradan tekrar sesleniyoruz: HDP’nin durduğu yer diyalog ve müzakere zeminidir. Demokratik çözüm ve barış zeminidir. Halkımıza verdiğimiz sözün gereği olarak durduğumuz zemin aynı zamanda demokratik mücadele zeminidir. Her koşulda bu zeminde yürümeye kararlı olduğumuzu özellikle ifade ediyorum. HDP, demokratik siyaseti tercih edenlerin mücadele ettiği bir partidir. Bunu hiç kimse engelleyemeyecektir.

Demokratik çözüm ve toplumsal barış için diyalog ve müzakereye dayalı yöntem tek çözüm yoludur. Bu çerçevede İmralı’da yürütülecek diyalog görüşmelerini sonuna kadar destekleriz. Ancak bir taraftan mutlak tecridi uygulamaya devam edenlerin diğer taraftan İmralı’dan söz etmelerini asla samimi bulmuyoruz. Bir tarafta rehin tutulan demokratik siyasetçiler Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Sebahat Tuncel, İdris Baluken, Gültan Kışanak ve tüm arkadaşlarımız, diğer tarafta ise İmralı’da ağırlaştırılan tecrit. Sürdürülen bu iki durumu da bu iki durum üzerinden yürütülen tartışmayı da doğru bulmuyoruz, kabul etmiyoruz. Bunu da herkesin bilmesi gerekiyor. Bizler demokratik çözümün, demokratik müzakerenin ve onurlu bir barışın zeminini yaratma konusunda sonuna kadar kararlıyız.

“Muhalefetimizi hayatın içinde, halkın içinde, alanlarda örüyoruz”

HDP; halkın sesini, sokağın ve meydanların sesini, milyonların barış taleplerini Meclis’e, Meclis’in sesini halka taşımak üzere yola çıkan köklü bir partidir. Buradaki demokratik muhalefetimizi de hayatın içinde, halkın içinde, alanlarda örüyoruz. Bu vesileyle buradan hakkını arayan Birleşik Metal İş üyelerinin de BBC’de grevde olan gazetecilerin de yanında olduğumuzu belirtiyor, direnişlerini buradan selamlıyoruz.

İşte bize ittifaklarımızı soruyorlar ya açıklayalım. Bizim ittifakımız; grev çadırındaki işçilerdir, bütün ekonomi bakanlarından daha iyi ekonomi bilen işportacı Zehra Teyzedir. Bizim ittifakımız, kardeşleri Enes Kara için Taksim’e çıkan ve polis müdahalesine karşı direnen genç yoldaşlarımızdır. Bizim ittifakımız; havasını, toprağını, deresini, suyunu savunan Havva Anadır Havva Ana! Bizim ittifakımız; her gün öldürülen kadınlar için adliye adliye gezen, sokakları dolduran, hiçbir şeyden korkmayan kadınlardır. Bizim ittifakımız, barış isteyen milyonlardır. Bu kadar açık ve nettir. Bizim ittifakımız, kayyıma karşı halkın sandıktaki iradesidir. Bizim ittifakımız, toplumdaki büyük itirazı inşaya çevireceğimiz büyük dönüşüm ittifakıdır.

“İktidarın siyaseti ve hikayesi bitti; asıl hikayeyi HDP yazacaktır”

İşte HDP’nin ne yapacağını merak edenlere söyleyelim; toplumsal muhalefetin, demokratik muhalefetin, eşit ve birlikte yaşamın, ortak geleceğin, barışın temel taşıyız, taşıyıcı kolonuyuz. Mücadele bayrağını hep en önde taşıdık, taşımaya da devam edeceğiz. Ülkenin çözümsüz bırakılan temel sorunları ve ekonomik çöküş konuşulmasın diye halkın, sokağın gündemini saptırmaya çalışan iktidarın hikâyesinin de siyasetinin de bittiğini herkes görüyor. İşte asıl büyük hikâyeyi, umudu yeniden inşa eden Türkiye’nin ezilen, emekçi yoksul halkları yazacaktır. Emekçiler yazacaktır, kadınlar yazacaktır, gençler yazacaktır; adaletten, barıştan ve demokrasiden yana olan büyük vicdanlar yazacaktır. Kısacası HDP yazacaktır!

Bu hikâye de herkesin ortak kazancı olan güçlü bir demokrasidir, güvence altına alınmış özgürlüklerdir, herkes için adalettir. Sağlam temeller üzerine kurulacak toplumsal barış ve onurlu bir yaşamdır. Umutlu olalım ve HDP’de kalalım. Kimse kuşkuya kapılmasın, çünkü HDP gittikçe büyüyen ve güçlenen bir partidir. Bunu da ispatlamaya her gün hazırdır.”

Paylaşın