TBMM’de Parlamento Kadın Grubunda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, “Hep söyledik, bir kez daha altını çiziyorum. Kürt sorununda çözümsüzlüğü dayatan, başta cinsiyet eşitsizliği olmak üzere her türlü eşitsizliği onaylayan, işçinin, emekçinin, gençlerin sorunlarını görmeyen kadınların sözünün içerisinde olmadığı hiçbir ittifakı asla kabul etmiyoruz” dedi.
Haber Merkezi / Pervin Buldan, konuya ilişkin değerlendirmesinin devamında, “Toplumu kutuplaştıran iki seçenek varmış gibi dayatan anlayışlara karşı üçüncü yolda ‘demokrasi ittifakı’ dedik. Partimizin 27 Eylül’de yayınladığı deklarasyonla da tutumumuzu net bir şekilde bir kez daha ortaya koyduk.” ifadelerini kullandı.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Parlamento Kadın Grubunda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü kapsamında Parlamento Kadın Grup toplantısında konuşan Pervin Buldan, “Kadın mücadelesine omuz vermiş, ömür vermiş bütün dünya kadınlarını bir kez daha selamlamak istiyorum” dedi.
Birçok, siyasi parti, sivil toplum örgütü ve meslek örgütünün kadın temsilcilerinin katıldığı toplantıda HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ın konuşmasının ardından Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Eşbaşkanı Şükran Kablan ve Kadınlar Birlikte Güçlü’den Özgül Saki konuşma yaptı.
HDP sıralarında İzmir İl Örgütü’nde öldürülen Deniz Poyraz ve hasta tutuklu Aysel Tuğluk’un fotoğraflarının yanı sıra Kürtçe ve Türkçe “Eşbaşkanlık mor çizgimizdir”, “Birlikte değiştireceğiz, emek sömürüsüne son vereceğiz”, “Birlikte değiştireceğiz kadın yoksulluğuna hayır” yazılı dövizler konuldu.
HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, konuşmasında şunları söyledi:
“8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla bugün kadın grubumuzu toplamış bulunmaktayız. Konuşmama başlamadan evvel hepinizi sevgi, saygı ve dayanışma duygularımla selamlıyorum. Hepiniz hoş geldiniz, güç verdiniz. Jinen delal, mehwanen hêja, dayiken bi rumet û gelême yê ezîz; Ez we hemîyan bi rezdarî û heskirin slav dîkım. Hun hemû xwêr hatin, ser seran û ser çawan hatin. Bizler, HDP olarak bu yılki 8 Mart’ı Deniz Poyraz’a ve Garibe Gezer’e adadık. Ben Deniz’in bağlılığını, Garibe’nin direnişini ve onların bu yolda mücadele yürütürken ölümsüzleşen bütün yoldaşlarını, onurlu mücadelesini bağlılık sözümle selamlıyorum. Her birini minnetle, özlemle anıyorum. Anıları mücadelemize her daim güç katacak, ışık tutacaktır. Yine 8 Mart Dünya Kadınlar Günü meşalesini yakan, 1857 yılında ABD’nin New York kentinde bir tekstil fabrikasında haklarını aradıkları için yakılarak katledilen 127 kadını da saygıyla anıyorum.
“Kadın mücadelesini sürdüren kadınları selamlıyorum”
Çalışma koşullarının düzeltilmesi için başlattıkları direniş o güne kadar ortaya konulmuş en büyük eylemlerden biriydi. İşte o gün o alevler arasından yükselen çığlık bugüne kadar hiç susmadı. Mücadele çığlığı olarak daha da büyüdü, daha da yayıldı. Kadınların hak ve özgürlük mücadelesinin evrensel ortaklığına dönüşen bir güne ismini verdi. Ben bu vesileyle kadın mücadelesine omuz vermiş, ömür vermiş bütün dünya kadınlarını bu kürsüden bir kez daha selamlıyorum. Yine ülkemizde yarım asırdır kadın mücadelesini yeşerten, büyüten, en etkili muhalefet gücünü bugüne kadar ulaştıran cezaevlerindeki bütün kadın yoldaşlarımı, kadın örgütlerinin değerli temsilcilerini ve emektarlarını, evde, ofiste, fabrikada, tarlada durmadan üreten kadınları, hiç usanmadan bütün kararlılığıyla adalet arayışında olan kadınları, her türlü talana karşı ekolojiyi, köyünü, suyunu savunan cesur kadınları en derin duygularımla selamlıyorum.
“Erkek iktidara karşı itirazlarımızı hep birlikte haykırıyoruz”
Bu hafta eşitlik taleplerimizi, her gün emek verdiğimiz hak ve adalet mücadelemizi bütün dünya kadınları olarak hep bir ağızdan haykırıyoruz. Azimli mücadelemizle elde ettiğimiz kazanımlarımızı hep birlikte kutluyoruz. Kazanımlarımıza saldıranlara karşı; biz kadınlara eşitsiz bir yaşamı, sömürüyü, şiddeti, baskıyı, ölümü, yoksulluğu dayatan erkek iktidara karşı itirazlarımızı hep birlikte haykırıyoruz. 8 Mart, bütün dünya kadınları olarak ortak taleplerimiz için buluştuğumuz, bu güçlü buluşmayı zılgıtlarımızla, halaylarımızla, danslarımızla ve mücadele kararlılığımızla kutladığımız bir gündür. Sizlere ve bütün dünya kadınlarına kutlu olsun diyorum.
“Ukrayna halkının acısını paylaşıyor, dayanışma duygularımızı iletiyorum”
8 Mart aynı zamanda bütün dünya kadınları olarak emperyalist savaşlara hayır dediğimiz de bir gündür. İşte ne yazık ki tam da bugünlerde Rusya’nın başlattığı işgal hareketiyle gelişen bir savaşa üzüntüyle tanıklık etmekteyiz. Ben öncelikle bu savaşta şimdiye kadar yaşamlarını yitirenlerin yakınlarına başsağlığı diliyor, tüm Ukrayna halkının acısını paylaşıyor, dayanışma duygularımızı iletiyorum. Bu savaş halklara ölüm ve yıkım dışında başka bir şey getirmeyecektir. HDP olarak daha önce de söyledik; Ukrayna’da yaşananlar sadece iki ülke arasındaki bir gerilim-çatışma değildir; esas olarak NATO ve Rusya arasındaki egemenlik mücadelesidir, güç savaşıdır.
“İşgal kabul edilemez, diyalog ve müzakere yolları açılmalıdır”
Ne NATO’nun ne de Rusya’nın askeri yayılmacılığı bu soruna asla çözüm değildir. Ancak şu nettir; Rusya’nın uluslararası hukuku ihlal ederek başlattığı askeri müdahale kesinlikle kabul edilemezdir. Taraflar müzakere ve diyalog yollarını tekrar açmalıdır. Acil olarak bir ateşkesin ilan edilmesi için Birleşmiş Milletler ve uluslararası toplum devreye girmelidir. Uluslararası kurumlar da insani trajedilerin önlenmesi için sorumluluk almalıdır.
“Hükümeti uyarıyoruz: Halkımızı savaşın mağduru haline getirmeyin”
AKP hükümetinin içerideki ve dışarıdaki savaş politikalarını nasıl bugüne kadar reddettiysek dünyanın herhangi bir yerindeki savaşı da aynı şekilde reddediyoruz, kabul etmiyoruz ve kınıyoruz. HDP olarak, kadınlar olarak halkların bir arada özgür ve barış içerisinde yaşayabileceği koşulların sağlanması yönündeki her türlü barışçıl adımı desteklemeye devam edeceğiz. Sürekli krizlerden beslenen AKP hükümeti şayet bu savaşta da barışın ve uzlaşının tarafında saf tutmazsa, hali hazırda büyük bir ekonomik krizin altında ezilen halkımız çok daha ağır bedeller ödeyecektir. Halkımızın daha da zor durumlara düşürülmemesini önemsiyor ve hükümeti de bu konuda önemle uyarıyoruz. İçeride sizin zamlarınıza, sömürünüze, baskılarınıza karşı zaten mücadele vermekte olan halkımızı dışarıdaki savaşın da mağduru haline getirmeyin diye bir kez daha uyarıyoruz.
“Krizin ağırlığını kadınlar her gün daha da dayanılmaz bir şekilde hissediyor”
Ülkedeki ekonomik krizin ağırlığını özellikle biz kadınlar her geçen gün daha da dayanılmaz bir şekilde hissediyoruz. Bir yandan işsizlik, bir yandan eşit işe eşit ücret alamamak, bir yandan can yakan zamlar ve faturalar, ağır vergiler… Bunun adı artık yoksulluk değildir. Derin yoksulluktur, yani açlıktır. Kadınlar çoğu kez aynı işi yaptıkları halde erkeklerin aldığı ücretin neredeyse yarısını almaktadır. Türkiye’de 30 milyon kadının yalnızca 10 milyonu kayıtlı çalışmaktadır. Kayıtsız çalışanların sayısına dair bir tahminimiz bile yoktur. Sonuç olarak ülkedeki kadınların yüzde 70’i ekonomik olarak bir başkasına bağımlı olarak yaşamaktadır. Sadece son iki yıl içerisinde sosyal yardıma muhtaç insanların sayısı iki katına çıkmıştır. Yani nüfusun üçte biri sosyal yardımlarla yaşayabilmektedir. Peki, bu sosyal yardımlardan kadınlara ne veriyorlar? 300 lira, taş çatlasa 500 lira. Bu ekonomik şartlarda 500 lira kimin neyine yetecektir? Kadınlar bununla kişisel ihtiyaçlarını mı karşılayacak, kirasını mı ödeyecek, faturasını mı ödeyecek, eczaneden ilacını mı alacak, gıdasını mı yoksa ihtiyacı olan ilacını mı alacaktır?
“Ülkeyi ekonomik olarak Ruanda’nın gerisine çekmeyi başardılar”
Bugün için 4 kişilik bir ailenin yeterli beslenebilmesi için aylık gıda harcaması olarak gerekli tutar 4 bin 250 TL’dir. Diğer yaşamsal ihtiyaçlar ile birlikte toplam tutar 13 bin 843 TL’dir. Yani yoksulluk sınırı. Yani bir eve iki tane asgari ücret girse dahi yoksulluk sınırına bile ulaşamamaktadırlar. Yetmez sevgili kadınlar; giderlerimizi minimuma indirsek de yine yetmez. Yemesek, içmesek yine yetmez. Milyonerlerin vergi borçlarını silenler, halklara gelince yastık altındakileri ekonomiye kazandırın diyor. Hangi ekonomi? Hangi yastığın altı? Ekonomi mi bıraktınız. Bu ülkede artık ekonomi diye bir şey kalmadı. Zamanında kadınlara, “beğenmiyorsanız Ruanda’ya gidin” diyenler bugün ekonomik olarak ülkeyi Ruanda’nın gerisine çekmeyi başardılar. Cumhurbaşkanı çıkıyor, dalga geçer gibi “Her gün bir öncekinden daha iyi olacak.” diyor. Millet sokaklara döküldü, dükkânlarının camlarında ödeyemeyecekleri faturalar var. Esnaf iflasın eşiğinde. En son bu karşılaştırmayı yapanları hatırlarsınız, daha o zamanlardan beri ekonomi bayır aşağı gidiyor.
“Saray’a günde 10 milyondan fazla harcanırken milyonlarca yurttaş geçim derdiyle boğuşmaktadır”
Bunlar vergisi, bakımı, yakıtı halkın cebinden karşılanan 125 bin makam aracını yandaşlarının hizmetine sunarken, uçan saraylarla seyahat ederken, Diyanet İşleri Başkanı bile özel jetle geziye giderken hemen her gece yakıta yapılan zamlarla insanlar araçlarına yakıt koyamaz oldu, seyahat bileti alamaz oldu. Çiftçi tarlasını süremez oldu. Yandaşları ile 5’li çetesi ile hazineyi boşaltanlar, başka başka ülkelerde para aklayanlar şatafat içerisinde yaşarken, tek adamın sarayına halkın cebinden günde 10 milyondan fazla para harcanırken, milyonlarca yurttaş geçim derdiyle boğuşmaktadır. En basiti SMA’lı çocuklar hayata bağlanabilecekleri ilaçlara, olanaklara erişememektedirler. Aileler artık kilit altına alınmış bebek mamasını, bebek bezini, yine engelli bireyler ve yatalak hastalar temel ihtiyaçlarını karşılayamaz durumdadır. Ataması yapılmayan öğretmenlerin her gün yaşamları solarken, umutları tükenirken, kadınların ve gençlerin yarısı işsizlikle boğuşurken tek adam iktidarının evlatları, yandaşları üçlü, beşli, on beşli maaşlarla çalışmaktadır. Halkın çocukları üniversitelerde barınacak yer bulamazken, öğrenim kredilerini ödeyemezken bir de bakıyoruz ki tek adam iktidarının biricikleri milyonluk burslarla üstelik de yine halkın kesesinden yurt dışında okutulmaktadır. Bu saydıklarım en göz önünde olanları. Daha sayamadığım milyar dolarlık vurgunlar da bir yana dursun.
“Yakındır ya gideceksiniz ya gideceksiniz ve biz kadınlar hep birlikte geleceğiz”
Şimdi soruyorum iktidara biz aynı gemide miyiz? Doğrudur aynı gemideyiz fakat siz saltanat katındasınız; halk ise sefalet katında, kadınlar sefalet katında. Bunun altını önemle çizmek istiyorum. Ve bu gemiyi batırmaya kararlı bir kaptan olduğundan bu kaptanın bir an önce değişmesi lazım. Sefalete de saltanata da bir an önce son verilmesi lazım. Buna biz kadınlar öncülük edeceğiz. Yakındır, ya gideceksiniz ya gideceksiniz. Biz kadınlar hep birlikte geleceğiz, birlikte değiştireceğiz. Kadınlar kabul etmiyor, kadınlar bu sömürüye asla sessiz kalmıyor, kalmayacaktır. Biliyorsunuz birçok yerde işçi direnişleri var. Yakın zamanda başarıya ulaşmış Migros işçileri, haklarını kazanmış Xiaomi’de yüzlerce kadın, hakları için sermayeye karşı direndi ve kazandı. Farplas’ta ve daha birçok yerde direniş devam ediyor. Selam olsun direnen işçi kadınlara! Direnişiniz direnişimizdir. Buluştuğumuz, konuştuğumuz, dertleştiğimiz ve mücadelemizi birleştirerek büyüttüğümüz her kadını buradan bir kez daha selamlıyorum. Biz HDP olarak, kadınların bu mücadele kararlılığından güç alıyoruz. Kamusal kaynakların toplumda adil ve eşit paylaşımını sağlamak için, vergide adalet için var gücümüzle mücadele edeceğimizin buradan bir kez daha sözünü veriyoruz.
“Şiddetin en büyük mağduru kadınlardır”
Değerli Kadınlar,
Eşitsizlik ve adaletsizlik en büyük şiddettir, bütün şiddet türlerine kaynaklık eder. Şiddeti besler, büyütür. AKP-MHP erkek iktidarı tarafından mevcut eşitsizliğin daha da çok derinleştirilmesi, adalet sisteminin çökertildiği şu ortamda toplumu bir bütün olarak şiddet sarmalının içerisine itmiştir. Bu şiddettin en büyük mağduru ise malumunuz kadınlardır. Çünkü bu ülke, kadınları yok sayan her fırsatta kadınlara saldırmayı kendine misyon edinmiş erkek bir iktidar tarafından yönetilmektedir. Kadın katillerini salıveren, cezasızlık politikasıyla koruyan, kadın kurumlarına her gün baskın düzenleyen, kadın mücadelesini engellemeye çalışan bir iktidarla karşı karşıyayız. Bakınız sadece geçtiğimiz Ocak ayı içerisinde 26 kadın katledildi ve 28 kadın ise şüpheli bir şekilde ölü bulundu. Sayılarla ifade etmek kolay ama her ay istikrarlı bir şekilde ve daha da artarak kadınlar katlediliyor, yok ediliyor, sömürüye ve şiddete maruz bırakılıyor. İktidarın başı, tek adam ve şürekâsı her seferinde muhalefet olan her kadına şiddet diliyle saldırmaya ve cesur kadınları hedef haline getirmeye devam ediyor.
“Size ve tehditlerinize meydan okuyan kadınlarız ve sizi korkutacak kadar çoğuz”
İnsan hakları savunucusu Eren Keskin, TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı, sanatçılar Ezgi Mola, Sezen Aksu… Onlar ve benzer saldırılara uğrayan her bir kadın arkadaşıma buradan özel olarak selamlarımı gönderiyor, dayanışma duygularımı iletiyorum. Bunların hepsi aslında kadınlara gözdağı vermek amaçlıdır. Kadınlara karşı işledikleri ne kadar suç varsa eleştirilmesin, dile getirilmesin, herkes sussun mesajıdır. Ancak şunu iyi bilsinler ki hakikatleri ve hakikatleri savunma cesaretini terk edecek kadınlar değiliz biz. Size ve tehditlerinize meydan okuyan kadınlarız biz ve bizler oldukça çoğuz. Sizi korkutacak kadar çoğuz. Durmadan bizimle uğraştıracak kadar da güçlüyüz. Bu gücümüzü de alanlardaki kadınlardan alıyoruz.
“İktidar nafakayı tamamen ortadan kaldırmaya çalışmaktadır”
Yeni Adalet Bakanı kadın cinayetlerini seferberlikle çözeceklerini iddia ediyor. Ya biz kadınlar çok uzun yıllardır sözümüzle, taleplerimizle, siyasetimizle, eylemlerimizle bir seferberlik ilan etmişiz zaten! Bunun karşısında o bakanın iktidarı ne yapmış? Bu seferberlikte kadınlarla ortaklaşacağı ve çözümün bir parçası olacağına bu iktidar, kadın mücadelesine karşı baskı savaşı açmış, eşbaşkanlıkla yönetilen kadın belediyelerimize kayyum atamış, kadınların haklarını korumak ve geliştirmek üzere açtığımız bütün kurumlarımızı kapatmış, kadın siyasetçileri tutuklamış, İstanbul Sözleşmesini fesih etmiştir. Eşit temsiliyete dayalı siyaseti, yani eşbaşkanlık kazanımımızı suç ilan etmiştir. Şimdi de gözlerini başka kazanımlarımıza dikmiş durumdalar. Kadınların bir kazanımı olan nafaka hakkını yine gündemlerine aldılar. Nedir peki buradaki meramları? En açık haliyle kadınların nafaka hakkını gasp etmektir. İktidarınız nafaka hakkını adil bir şekilde hesaplayıp ödenmesini sağlamaya çalışmalıydı ama nafakayı neredeyse tamamen ortadan kaldırmaya çalışıyor. Biz kadınlar bunun farkındayız. Kadınların güçlü mücadelesiyle şimdiye kadar buna geçit vermedik ama her seferinde farklı bir bahane, farklı bir ‘yasal düzenleme’ adı altında gündeme getirmektesiniz.
Adalet Bakanı’na buradan sesleniyorum, seferberlik ilanınızda gerçekten kararlıysanız buyurun ilk olarak şuradan başlayın:
-Toplumsal cinsiyet eşitliğine, eşit temsiliyete tam destek verin ve eşbaşkanlığı suç ilan etmekten vazgeçin.
-Kadın hak mücadelesine karşı verilen hukuk mücadelesini durdurun.
-İstanbul Sözleşmesinin fesih kararını geri çekerek İstanbul Sözleşmesini fiilen işletin. 6284 sayılı koruma kanununu etkin bir şekilde uygulamaya geçirin.
-Kadına ve çocuklara yönelik suçlarda etkin soruşturma yürütün ve “kesin bir şekilde bu suçlarda indirime gidilmez ve de bu suçları işleyenler hiçbir şekilde aftan yararlanamaz” ibaresini yasalaştırın. Biz de tam destek verelim.
-Kadın siyasetçiler, düşünürler ve gazeteciler cezaevlerinde, öncelikle onları serbest bırakın. Hür düşünce nasıl tutuklanır bir kez olsun kendinize sorun.
-İktidarın gücüne dayanarak kadınlara karşı suç işleyen yandaşların, siyasetçilerin ve özellikle de kolluk kuvvetlerinin hukuki dokunulmazlığını kaldırın, adalet önünde hesap vermelerini ve hak ettikleri cezayı almalarını sağlayın.
-“Çocuklarımı katledenler bugün ellerini kollarını sallayarak dışarıdalar. Ben dört mevsimdir, yani bir yıldır Urfa Adliyesinin önündeyim. Artık bu zulmü kaldıramıyorum.” diyen Emine Şenyaşar’ın çığlığını artık duyun. İktidarınızın katillere tanıdığı hukuksuz, vicdansız imtiyazı kaldırın. Adaletin gereğini yerine getirin. Emine annenin dediği gibi onu susturamazsınız, yok sayamazsınız çünkü bütün dünya biliyor Emine Şenyaşar haklıdır.
-Yine Dersim’de iki yılı aşkın süredir kaybedilen Gülistan Doku’nun bulunması için faillerin koruma zırhını kaldırın, etkin bir soruşturma yürütün ve bu konuda kamuoyunu bilgilendirin.
“Semra Güzel’e düzenlenen kumpas kadının siyasetteki yerine, kimliğine yapılan bir saldırıdır”
Kadının varlığını ve haklarını tanımayan erkek iktidar, kadının siyasette yükselen gücü olan bizlere saldırıyor ve saldırmaya devam edecek. Sevgili Deniz Poyraz’a bu amaçla suikast düzenlendiğini çok iyi biliyoruz. Deniz’in şahsında kadının demokratik siyasetteki konumu ve rolü hedef alınmıştır. Ancak bu katliam bırakın bizi sindirmeyi demokratik siyasetin etrafında daha fazla kenetlenmemize bir başka gerekçe daha yaratmıştır. Biz kadınlar, kadına şiddet yönetimleriyle ve katliamcılıkla yönelen her anlayıştan alacaklıyız. Deniz’in ve yoldaşlarının hesabını hem hukuk karşısında hem de tarih önünde mutlaka ama mutlaka soracağız. Yine en son Semra Güzel vekilimize düzenlenen kumpas da kadının siyasetteki yerine, kimliğine yapılan bir saldırıdır. Semra vekilimizin dokunulmazlığının kaldırılması meselesi, Kürtlerin ve kadınların siyaset dışı bırakılması politikasının bir parçasıdır. Kürt kadınlarının ortak hakikatini yok saymadır.
Semra Güzel’in dokunulmazlığını kaldırmaya sizin parmaklarınızın gücü yetmez. Çünkü Semra Güzel halkın ve kadınların vekilidir, iradesidir. Biz gücümüzü haklılığımızdan alıyoruz. Biz gücümüzü kadınlardan, gençlerden, ezilen milyonlardan alıyoruz. O nedenle dokunulmazlıkları kaldırsanız dahi mücadelemizle hiçbir zaman baş edemeyeceksiniz. Tıpkı partimize açılan kapatma davasında olduğu gibi, Kobanî Kumpas Davasında olduğu gibi yargılayan sizler değil bizler olacağız.
“Kadınlar AKP’nin iktidarda kalmak için son biletini yırtıp attı”
Partimizle siyaseten yarışamayan, bu topraklarda çözüm ve demokrasi umudunu yeşerten mücadelemizle baş edemeyen AKP-MHP iktidarının yargı sopasını ve Meclis çoğunluğu sopasını kullanması beyhude bir çabadır. Bu beyhude çaba, kapatma davasında da Kobanî Kumpas Davasında da çok net görülmüştür. Kobani Kumpas Davası aslında çoktan çökmüş ve çökertilmiştir. Yalanları ifşa edilmiş bir dosyadır. Hem dosyadaki hem de yargılama aşamasındaki hukuksuzlukları defaatle dile getirdik. Kumpas yargılamasının AKP’nin iktidarda kalmak için son bileti olduğunu da söylüyoruz ve söylemeye devam edeceğiz. Ama o bileti biz kadınlar çoktan yaktık, haberleri yok! Kobani Kumpas Davasında bir kısmı tutuklu olmak üzere tam 55 kadın siyasetçi yargılanıyor. Kapatma davasında da kadını demokratik siyasetten silmeye yemin etmişçesine 168 kadına yönelik hukuki saldırı vardır. Zira 168 kadın siyasetçiye siyaset yasağı talep edilmektedir.
“DEP milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırıldığı günden daha kalabalık ve güçlüyüz”
Kadınlara siyaset yasağını getirmeyi amaçlayan erkek iktidar şunu çok iyi bilsin ki onca zulüm ve ölüm kadınları siyasetten silemedi, hukuk dışı bir iddianame de asla silemeyecektir. Yarın, 2 Mart. 1994’te DEP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasının yıl dönümü. O günkü iktidar siyasetçilerinin bugünkü mirasçılarına hatırlatmak isterim; bugün o günden çok daha kalabalığız, çok daha büyüğüz, çok daha güçlüyüz. O gün bu parlamentodan atılan 1 kadın milletvekilimiz vardı şimdi her alanda her yerde örgütlenen kadın meclislerimiz var. İyi ki var diyoruz. Siyaset üreten parlamento grubumuz var. Cezaevinde ve parlamentoda onlarca kadın milletvekilimiz var. Belediye eşbaşkanlarımız var. Sizi temin ederim ki tarihin tanık olduğu üzere yarınımız da bugünümüzden güçlü olacak. Daha kararlı olacak ve bu mücadele hiç bitmeyecek. Hedeflediğimiz o eşitlik, barış ve adalet düzenini kuracak güç biz kadınlarda her zaman olacak.
“Bu karanlığı asla kabul etmiyoruz, mücadelede kararlıyız”
Bu ülke yalanıyla ve zorbalığıyla meşhur nice iktidarlar gördü. Ancak yalan ve talan siyasetinde bu denli kariyer yapanı hiç görmedi. Söylemleri, siyasetleri, icraatları tamamen hakikati yok etme üzerine kurulu bir iktidarla karşı karşıyayız. Yine iktidarın kurumları da aynı şekilde gerçek dışı bilgi ve rakamlarla kamuoyunu yanıltma yöntemine başvurmaktadır. Merkez Bankasından tutalım üniversitelere, belediyelerden tutalım bakanlıklara kadar… Örneğin TÜİK gerçek enflasyon oranlarını, işsizlik verilerini hesap oyunlarıyla gerçeğin kat be kat altında gösteren bir çarpıtma kurumu olarak faaliyet yürütmektedir. Uluslararası hukukun ve sözleşmelerin gereğini yerine getirmeyen ve mahpusların infazlarını türlü oyunlarla yakan mahkemeler, gizli tanıklar ve Saray’dan verilen kararlarla hüküm vererek hukuk sistemini tam bir adaletsizlik mekanizmasına dönüştürmüştür. Yine ağır demans hastası olan yoldaşımız, arkadaşımız Aysel Tuğluk ve bugün için yaşamını cezaevinde sürdüremeyecek durumda olan bütün ağır hasta mahpuslar için “cezaevinde kalabilir” raporu veren Adli Tıp Kurumu ölümcül hastalıkları yok saymaya devam etmektedir. İktidarı ve kurumlarıyla hukukun üstünlüğünü ve temel insan haklarını hiçe sayan, muhalif tüm kesimlere karşı düşman hukukunu işleten bu anlayış ülkeyi karanlık bir döneme götürmektedir. Bu hukuksuzlukları, bu karanlığı asla kabul etmiyoruz ve sonuna kadar da mücadelemizi sürdürmeye kararlıyız.
“Kötülükte de yavuzdurlar bunlar; kılık değişmiştir ama zulüm değişmemiştir”
Nasıl ki her gün en az bir kadın öldürülüyorsa, hapishanelerden de neredeyse her gün bir cenaze çıkmaktadır. Amaçları cezaevlerini ölüm evlerine dönüştürmektir. Kötülükte de yavuzdurlar bunlar. İlk eş genel başkanımız Aysel Tuğluk arkadaşımız bu ağır hastalığa cezaevi koşullarında yakalanmıştır. Hastalığının eriştiği şu aşamada bir an evvel tahliye edilmesi gerekirken Adli Tıp utanç verici kararlarından birini daha Aysel Tuğluk için vermiştir. Ve bir hasta mahpusu daha ölüme yakınlaştırma uygulamasını ortaya koymuştur. Ki Adli Tıp’ın daha önce bu şekilde verdiği onlarca kararın sonucu ölüm olmuştur. Onların bu özel işkence yöntemi, kadının özgür iradesini kırmayı ve arkadaşlarımız şahsında kadın mücadelesini yıldırmayı amaçlamaktadır. Bunu farkındayız, biliyoruz. Fakat buradan iktidara şunu net bir şekilde söylüyorum: 38 katliamında Dersim’in kadınlarını uçurumlardan atlamaya zorlayan, Dersimin kızlarını kaybeden cuntacı zihniyet ile bugün yine Dersimin onurlu kızı Aysel’i cezaevinde yok etmek isteyen zihniyet aynıdır. Kılık değişmiş fakat zulüm değişmemiştir. Aynı yöntemlerle de devam etmektedir. Biz ne Aysel’in ne de başka hasta tutsağın göz göre göre ölüme terk edilmesine asla izin vermeyeceğiz. Biz açık görüşte ailelerine uzaktan selam verdikleri için haklarında disiplin soruşturması açılan Rozerin Kurt ve Alev Yaşar’ın selamını da ailesine ve herkese ulaştıracağız.
“Cezaevlerindeki hak ihlalleri sona erene kadar mücadele edeceğiz”
Biz Leyla Güven’e kendisini tehdit eden gardiyanla tartıştığı için verilen 11 günlük hücre cezasını asla kabul etmeyeceğiz. Kadınları bu cezalarla yıldıramadığınızın altını bir kez daha çiziyoruz. Bu hukuksuzlukları yapanların gerçek hukuk ve adalet önüne mutlaka çıkacağı günlerin yakın olduğunu da özellikle belirtiyoruz. Biz 80 darbesi döneminde hapishanedeki oğlu Kamber’e anadili Kürtçe yasaklı olduğu için dakikalarca “Kamber Ateş nasılsın?” diye Türkçe seslenmek zorunda bırakılan İpek Ateş’i hep sevgiyle anacağız. Biz HDP olarak cezaevlerindeki hak ihlalleri sona erene kadar adalet ve hakikat mücadelemizi sürdürmeye, hukuksuzlukları teşhir etmeye, mahpusların ve ailelerinin yanında olmaya devam edeceğiz. Biz kadınlar; işkenceye karşı insanlık onurunu, karanlığa karşı hakikati, hukuksuzluğa karşı adaleti, tecride karşı barışı her zaman ve her yerde savunmaya devam edeceğiz!
“Kadınların sözünün içinde yer bulmadığı hiçbir ittifakı asla kabul etmiyoruz”
Üzerinde önemle durduğumuz konulardan biri de elbette ki ittifaklar meselesidir. Bizler tekçi erkek rejimine karşı çoğulculuğu, demokrasiyi, eşitliği, gerçek bir adalet sistemini, bir arada ortak yaşamı esas aldığımızı hep söyledik. Bir kez daha altını çiziyorum. Kürt sorununda çözümsüzlüğü dayatan, başta cinsiyet eşitsizliği olmak üzere her türlü eşitsizliği onaylayan, işçinin, emekçinin, gençlerin sorunlarını görmeyen, kadınların sözünün içerisinde olmadığı hiçbir ittifakı asla kabul etmiyoruz. Toplumu kutuplaştıran iki seçenek varmış gibi dayatan anlayışlara karşı Üçüncü Yolda demokrasi ittifakı dedik. Partimizin 27 Eylül’de yayınladığı deklarasyonla da tutumumuzu net bir şekilde bir kez daha ortaya koyduk.
Kadınlara dayatılan yoksulluk, işsizlik ve her türlü emek sömürüsüne karşı örgütlülüğümüzü, dayanışmamızı büyütme zamanıdır. Haklarımıza ve kazanımlarımıza yönelik saldırılar karşısında mücadeleyi daha da fazla büyütmenin zamanıdır. Üçüncü Yolda buluşmanın, yeni yaşamı kadın öncülüğünde inşa etmenin zamanıdır. Üçüncü Yol kadın özgürlük mücadelesinin yoludur. Üçüncü Yol farklılıkları yok sayanlara karşı bir arada ortak yaşamın yoludur. Kürt sorununu diyalog ve müzakere yoluyla çözmekten yana olanların yoludur. Kirli savaş siyasetine karşı barışı en güçlü şekilde savunanların yoludur. Kadın ittifakıyla, kadın dayanışmasıyla Üçüncü Yolda demokrasi ittifakında buluşacağız. Kadın sözü ve kararıyla bu ittifaka yön verecek, öncülük edecek olan da yine bizleriz.
“Çoklu saldırılara karşı kadın mücadelesini çok boyutlu yürüteceğiz”
Elbette ki biz kadınların ittifakı kısa vadeli ve seçim odaklı değildir. Bizler zaten kadın örgütlülüğümüzü ve mücadelemizi tüm kadın yapılarıyla ortaklaşarak büyüttük, buna da devam edeceğiz. Gün bu kararlı mücadeleyi daha fazla büyütme ve sözümüzü birleştirme günüdür. Bu ittifakı, bu dayanışmayı büyütmek için çok fazla gerekçemiz var. Kadın özgürlük mücadelesinde yaşamını yitiren kadınlara sözümüz var. Erkek devlet şiddeti ile katledilen arkadaşlarımıza sözümüz var. Susmadığı için, biat etmediği için cezaevlerinde rehin tutulan arkadaşlarımıza, yoldaşlarımıza sözümüz var. Aysel’e, Garibe ’ye, Deniz’e, Pınar’a, İpek Ateş’e ve daha nice yoldaşımıza sözümüzü buradan bir kez daha yineliyoruz: Erkek egemen iktidarın kadınlara ve kazanımlarına yönelik çoklu saldırısı karşısında mücadelemizi çok boyutlu büyüteceğiz, yürüteceğiz. Kadın ittifakı ve dayanışmasıyla biz kadınlar kazanacağız, başaracağız. Amelia Earhart’ın dediği gibi; “En zoru harekete geçmektir, gerisi kararlılıktır.”
En zoru geçeli çok oldu. Şimdi kararlılıkla yolumuza devam etme zamanı. Ve biz kadınlar bu yolda asla durmayacağız, pes etmeyeceğiz, geri adım atmayacağız. Ben bu vesileyle buradan bütün kadınlara bir çağrıda bulunmak istiyorum. Bu hafta boyunca 8 Mart etkinliklerimiz devam edecek. Hepinizi kadınların bu değerli buluşmasına davet ediyorum. Gelin hep birlikte taleplerimizi hep bir ağızdan bir kez daha haykıralım, ellerimizi birleştirelim, günümüzü kutlayalım. Birlikte değiştireceğiz, şimdi kadın zamanı! Jin, jiyan,azadî!”
KESK Eş Genel Başkanı Şükran Kablan Yeşil: Meclis’i ve sokakları mora boyayacağız
“Çok sevgili kadın yoldaşlarım, sizlerle burada olmaktan, bu güzel yürüyüşte siz kadınlarla bir arada olmaktan dolayı çok heyecanlanıyor ve çok coşku duyuyorum. Sizleri bu coşkuyla selamlıyorum. Erkek-devlet şiddeti ile faşizmin katlettiği Garibe Gezer ve Deniz Poyraz şahsında bütün dünyada ve coğrafyamızda halkların geleceği ve yaşamı için, bedeni ve kimliği için mücadele eden bütün kadınları selamlamak istiyorum. Bu kadar acıyı, baskıyı biz kadınlara yönelik zorlamayı, yok sayılmayı, ötekileştirmeyi nasıl ifade edebilirim diye heyecanlandım, kaygılandım. Bu coğrafya başta olmak üzere yeryüzünde yaşadığımız tüm acılara rağmen inandığımız ve büyüttüğümüz umutla, isyanımızla ve direnişimizle güçlendirdiğimiz bu meclisi mora, bütün sokakları, işyerlerini, evleri kısacası yaşamın her alanını mora boyayacağımızı bir kez daha görüyorum. Yine aynı heyecanla hepinizi tekrar selamlıyorum.
“8 Mart’ta en güçlü sesi yükselteceğiz”
Bizler KESK olarak bu yıl 8 Mart şiarımızı “isyandan direnişe, direnişten özgürlüğe” olarak belirledik. Öyle bir korku salıyor ki isyan ve direniş sözlerinin yan yana oluşu. Bizlere ilk olarak Diyarbakır’da Amed’de müdahale ettiler, ifadeye çağırdılar. O kadar çok korkuyorlar ki, İzmir’deki kadın arkadaşlarımızı taciz etmeye, bu şiarı kullanmayın baskısı yapmaya başladılar. Biz isyanı ve direnişi bir arada kullanacak, bize yönetilen tüm saldırılara karşı bu direnişi büyüteceğiz. Söylenecek çok şey var ama bütün dünyada dayanışma ve birlik günü olarak kutladığımız 8 Mart’ta savaşa, yoksulluğu, homofobiye, kapitalizmin krizini kadınların sırtına yüklemesine karşı en güçlü sesi yükselteceğiz. Mücadeleyi büyüten bütün kadın arkadaşlarımı selamlıyorum. Unutmasınlar ki hem faşizme karşı savaşta hem sokakta en başta biz kadınlar yer almışızdır, hem de işçi emekçi direnişlerinde makineleri ilk kapatan biz kadınlar olmuşuzdur. Yeni bir yaşamı ve direnişi inşa etme inancıyla hepinizi saygı, sevgi ve inançla selamlıyorum. ”
Kadınlar Birlikte Güçlü ve Sosyalist Feminist Kollektif’ten Özgül Saki: Kadınların birlikte güçlü olduğunu burada hissediyorum
“Evet, Kadınlar Birlikte Güçlü’denim, feminist bir takım kolektifler içindeyim ama aramızda bir temsiliyet ilişkisi yok. Burada bağımsız, feminist bir kadın olarak konuşuyorum. Birlikte olmasak bile mücadelemizin birlikte olduğunu hissediyorum. Kadınların birlikte güçlü olduğunu hissediyorum. Feminist hareketin, kadın hareketin gündeminde şu anda ne var? Güncel olmayan gündemde baki; ‘‘patriyarka ve ona karşı isyan, direniş ve mücadele.” Bu da feminist bir dünya kuruncaya kadar bitmeyecek. Güncel olmayan, patriyarkal kapitalizmi yıkıncaya kadar sürecek olan emeğimizim, bedenimiz, cinsel kimliğimiz, kimliğimiz bizimdir. Ne devlet ne erkek ne de Diyanet onun üzerinde söz hakkına sahiptir. Son zamanlarda medeni yasa tartışmalarında, boşanmada, nafakada ısrarla Diyanet’i de bir çözüm odağıymış gibi iktidarın önümüze sürmesine karşı da yapabileceklerimizi birlikte konuşuyoruz.
“Ritmik şekilde zıplayarak devleti tehdit etmekten yargılanıyor kadınlar”
Güncele gelirsek, güncelde ne var gündemimizde tabii ki 8 Mart var. 8 Mart’ta birçok ilde artık feminist gece yürüyüşlerinde bütün coşku heyecanımızla, tüm farklılık ve çeşitliliğimizle alanlardayız. Bugün İstanbul’da geçen yıl yürüyüşü örgütleyen arkadaşlarımız yargılanıyor. Yargılanma sebepleri ise ritmik şekilde zıplayarak devleti tehdit etmek, devlete hakaret etmek. Bu eğer suç ise bu yıl da ritmik bir şekilde zıplayarak patriyarkaya baş kaldıracağız, üzgünüz. Her sene 8 Mart gece yürüyüşleri gerçekleştiriyoruz. Aynı zamanda 6 Mart’ta birçok ilde kadın buluşmaları ve mitingler yapıyoruz. Tabii ki baskılar var ama şimdiye kadar “susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz” dedik ve yine bütün coşkumuzla alanlarda olacağız.
“Kadınlar her yerde direnişte ve yalnız değil”
Başka hangi gündemlerimiz var. Sürekli olarak hapishanelerde baskı ve şiddet hiç bitmedi. Ama bir bütün olarak kadın mücadelesindeki hapishanedeki kadın arkadaşlarımıza, LGBTİ arkadaşlarımıza yürütülen şiddet gün geçtikçe artıyor. Sürekli mücadele arkadaşlarımızla nasıl ortak dayanışma örgütleyip, onların sesine bütün zeminlerimizde ses olabiliriz, onların hapishanedeki yaşamlarına biraz alan açabiliriz diye gündemlerimiz devam ediyor. Erkek devlet şiddeti var tabii ki. Ev içindeki karşılıksız el konulan emeğimize ve kamusal alanda iş yaşamında, ucuz işgücü olarak görülmemize, kriz anında ilk gözden çıkarılacak olarak görülmemize karşı mücadelemiz var. Cinsiyetçi iş bölümünün her türlüsüne, hem kendi örgütlerimizde hem kamusal alanda hem ev içinde baş kaldırımız var. Ve Fatma Altınmakas var. Biliyorsunuz 2 gün önce mahkemesi oldu ve bizler davayı takip etmeye karar verdik. Daha geniş bir dayanışmayı örgütlenmenin vesilesi olabilir diye düşünüyoruz. Bir sürü gündemimiz var ama genel olarak kadınlar her yerde direnişte, mücadelede ve yalnız değil. Birlikte güçlüyüz. Latin Amerika’da, Şili’de, Arjantin’de, Meksika’da, Kolombiya’da daha yeni birçok kazanım elde ediyor kadınlar. Bunlar kadınların mücadelesiyle oluyor. Bu yıl İstanbul’daki 8 Mart pankartında feminist bir dünya kuruluncaya kadar bu isyan bitmeyecek” dedik. Bu isyanımızla ve coşkuyla birlikte enerjimizi güçlendirerek meydanlarda olacağız.”