HDP’li Buldan’dan Dikkat Çeken ‘Altılı Masa’ Açıklaması

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Armağan Çağlayan’ın sorularını yanıtladı. 196Sekiz YouTube kanalında yayımlanan Zor Ama Yine De Sor programına katılan Buldan, altılı masada olmamanın HDP’yi rahatsız etmediğini söyledi.

Buldan, “Bizim hedefimiz; HDP’nin tek başına iktidara doğru yürüyüşünde, ‘üçüncü yol ittifakı’ dediğimiz, kendi içimizde olmayan insanları da içimize alarak, daha da genişleyerek, seçimlere böyle bir hazırlık içinde gitmek” dedi.
tarafından yaratıldığını dile getiren Buldan, “Böyle bir şey yok. Erdoğan’ın Kürt seçmenin oyunu almak için oyunları ve provokasyonları devreye koyacağını düşünüyorum. Ancak bunu Demirtaş ve Öcalan üzerinden yapmasının siyaseten de etik olarak da doğru olmadığını ifade etmek isterim” dedi.

Öcalan’ın İstanbul seçimleri öncesi gönderdiği mesajda “AKP’yi desteklemesi yönünde herkesin okuyamadığı ince satırlar olduğunu” ifade eden Buldan, “HDP seçmeninin ne istediğini bilen bir partidir. ‘Seçmen ne istiyorsa ona göre hareket etmelidir’ diye bir şey de vardı o açıklamanın içerisinde. Biz ona göre hareket ettik” diye konuştu.

Meral Akşener’in adaylığı

Üniversite mezunu olmadığı için cumhurbaşkanı adayı olamayacağını ancak kadın adayın önemli olduğunu söyleyen buldan Meral Akşener’in aday olması ihtimaline dair ise “Sıcak bakmıyorum. Çünkü daha demokrat, daha bağımsız, daha özgürlükçü ve gerçekten daha kadın olması gerekiyor Türkiye’yi yönetecek kadının” dedi.

“Altılı masada olmamak HDP’de nasıl bir rahatsızlık yarattı” sorusuna “Büyük bir rahatsızlık yaratmadı” yanıtını veren Buldan, şöyle devam etti:

“Biz o ittifakın içerisinde olan bir parti değiliz. Bunu hep söyledik. Altılı masanın içerisinde bir ittifakın (Millet İttifakı) partileri var. Biz seçimlere tek başına girmeyi hedefleyen ve seçimlerde iktidara doğru yürümeyi bir hedef olarak önüne koyan bir partinin yöneticileri olarak her zaman şunu söylüyoruz: Altılı masada olmamak bizi elbette ki rahatsız etmiyor. Bizim hedefimiz; HDP’nin tek başına iktidara doğru yürüyüşünde, ‘üçüncü yol ittifakı’ dediğimiz, kendi içimizde olmayan insanları da içimize alarak, daha da genişleyerek, seçimlere böyle bir hazırlık içinde gitmek. Hedefimizin de Türkiye’de gerçekten tuttuğunu söyleyebilirim.”

‘Demirtaş ve Öcalan arasında sanki bir anlaşmazlık varmış gibi yansıtılıyor’

“Genel seçimler öncesi yine Selahattin Demirtaş ve Abdullah Öcalan’ın mesajları birbiriyle çelişirse HDP’nin tavrı ne olur” sorusuna ise Buldan’ın yanıtı şöyle oldu:

“Demirtaş ve Öcalan arasında sanki bir anlaşmazlık varmış gibi yansıtılıyor. Bunu ülkeyi yönetenler yapıyor. Oysa böyle bir şey yok. Zaten Öcalan’la yaklaşık bir yıldan fazladır avukat görüşü bile yapılmıyor. Görüşme yapılmadığı bir ortamda böyle bir şeyin kamuoyuna yansıtılmasının, tamamıyla iktidarın bir algı operasyonu olduğu kanısındayım. Böyle bir algının kesinlikle doğru olmadığını söyleyebilirim. Seçimler öncesi Erdoğan’ın Kürt seçmenin oylarını almak için birtakım oyunları ve provokasyonları devreye koyacağını elbette ki düşünüyorum. Ancak bunu Demirtaş ve Öcalan üzerinden yapmasının siyaseten de etik olarak da doğru bir yöntem olmadığını ifade etmek isterim.”

Armağan Çağlayan’ın, Öcalan’ın İstanbul seçimleri öncesi gönderdiği mesajı anımsatması üzerine ise Buldan, “Evet, İstanbul seçimleri öncesinde bir açıklama geldi. (Açıklamada) Öcalan’ın AKP’yi desteklemesi yönünde herkesin okuyamadığı, göremediği çok ince satırlar var, ama biz onu gördük. HDP yine de tabanının, seçmeninin ne istediğini bilen bir partidir. ‘Seçmen ne istiyorsa ona göre hareket etmelidir’ diye bir şey de vardı o açıklamanın içerisinde. Biz ona göre hareket ettik. Dolayısıyla bu tür oyunları AKP oynamayı sever” dedi.

‘HDP’nin PKK ile arasında herhangi bir ilişki yoktur’

“Siz yıllardır HDP-PKK ilişkisini reddediyorsunuz ama geniş kamuoyu tam olarak ikna olmuyor. Bunun ana sebebi nedir” sorusuna ise Buldan’ın verdiği yanıt şöyle:

“HDP’nin PKK ile arasında herhangi bir ilişki yoktur. Bunu çok açık ve samimi şekilde ifade etmek istiyorum. HDP daha çok Kürt seçmenin oy verdiği bir parti. İçerisinde Kürtlerin temsiliyetinin de çok olduğu bir parti. Bu seçmenlerin çocuklarının dağlarda olduğu, PKK’nin içerisinde olduğu bir gerçeklik de var. Bunu inkar edemeyiz. HDP, Türkiye’de legal anlamda demokratik siyaset yapan, son seçimlerde kendisini ispat eden, 6 milyonun çok üzerinde oy alan bir parti. Dolayısıyla bizim PKK ile herhangi bir ilişkimiz, diyaloğumuz olmasının, kesinlikle söz konusu olmadığını (söylemek istiyorum) ve Türkiye kamuoyunun bu yanlış algıdan, bu yanlış tanımadan vazgeçmesi gerektiğini düşünüyorum. HDP bir Türkiye partisi ve Türkiye’nin sorunlarının demokratik yöntemlerle çözümünü en çok isteyen partilerin başında geliyor. Bu sorunların içerisinde bir Kürt sorunu da var. Kürt sorunu çözülmeden, Türkiye’de gerçek anlamda bir demokratikleşmenin ve barış sürecinin yaşanabileceğini düşünmüyorum. Çünkü ben bu gelenekten geliyorum. Ben eşi öldürüldüğü gün dünyaya çocuk getiren bir kadınım. Böyle bir acının içerisinden çıkan ve sürekli Türkiye’de barışın olmasını, ülkenin demokratikleşmesini isteyen gelenekten gelen insanların olduğu bir partide siyaset yapıyoruz biz. Türkiye kamuoyu artık bu algıdan kurtulmalıdır bence.”

‘Niye Türkiye’yi bir kadın cumhurbaşkanı yönetmesin?’

Buldan, “Siz de bir eş başkan olarak cumhurbaşkanlığı adaylığını düşünür müsünüz” sorusuna ise şu yanıtı verdi:

“Üniversite mezunu olmadığım için böyle bir şansım yok zaten. Ama bizim partide hem cumhurbaşkanlığı adaylığı için hem de parti eş genel başkanlığı adaylığı için mutlaka il ve ilçe örgütlerimizin görüşü alınır. Kadın adayların belirlenmesinde kadın meclisi karar verir. Kadın cumhurbaşkanı adayı olacaksa bizim partide, buna kesinlikle kadın meclisinin karar vermesi gerekiyor. Ben böyle bir şeyi asla düşünmedim. Ancak bir kadın cumhurbaşkanı adayı olmasının önemli olması gerektiğini düşünüyorum bu süreçte. Niye Türkiye’yi bir kadın cumhurbaşkanı yönetmesin?”

“Şu anda en yakın aday Meral Akşener bu durumda” diyen Çağlayan’a Buldan, “Öyle gözüküyor ama Meral Akşener’in cumhurbaşkanı adaylığına ben sıcak bakmıyorum. Çünkü daha demokrat, daha bağımsız, daha özgürlükçü ve gerçekten daha bir kadın olması gerekiyor Türkiye’yi yönetecek kadının. Akşener’in siyasetine karışacak değilim ancak durduğu çizginin ve yönetim anlayışının cumhurbaşkanlığına çok uygun olmadığını düşünüyorum” diye cevap verdi.

“Ayhan Bilgen’in ayrılması partiyi nasıl etkiledi” sorusuna “Çok etkilemedi” yanıtını veren Buldan, şöyle devam etti:

“Bizim partimizde isimler, insanlar gelip geçicidir. Ayhan Bilgen değerli bir arkadaşımızdı, emekleri oldu, parti sözcülüğü yaptı, grup başkan vekilliği yaptı, Kars gibi bir yerde belediye eş başkanlığına seçildi. Ayrılması kendi tercihi olduğu için çok da fazla bir şey söylemeye gerek duymuyorum ama partimiz içerisinde çok da büyük bir eksiklik olarak da görmüyorum.”

“Eşinizin cinayete kurban ardından aktif şekilde sivil toplum hareketine ve siyasete girdiniz. Böyle bir acı olay yaşanmasaydı nasıl bir hayatınız olurdu” sorusuna ise Buldan, şu cevabı verdi:

“Bu mesele elbette ki beni siyasete yönlendirdi. Ben hayata küstüm aslında eşim öldürüldüğünde. Bir yıl yas tuttum, siyahlar giydim, hiç dışarıya çıkmadım. Ancak yas tutarak eşimin geri gelmeyeceğini bir yıl sonra anlamaya çalıştım. O dönem kayıplar çok fazlaydı ve Cumartesi Anneleri, Galatasaray Lisesi önünde oturmaya başlamıştı. Ben her hafta oraya gittim. Her hafta Cumartesi Anneleri ile eşimin katillerinin yargılanması için oturdum. Çünkü kayıp değildi, öldürülmüş, cenazesi bulunmuş, bir mezarımız var, ama oradaki annelerin üzerine çiçek bırakacak bir mezarları bile yoktu. Ben parti meclisine girene kadar her cumartesi orada oturdum. Fakat siyasete girdikten sonra da Cumartesi Anneleri’nin her daim sözü olmaya, her daim onların yanında olmaya dikkat ettim. Şu anda yaptıkları her etkinliğe mutlaka katılmaya çalışırım. Dolayısıyla eşim öldürülmemiş olsaydı ben siyasete atılmazdım, girmezdim zaten. Beni hayatın şartları buraya getirdi ama eski Pervin olmayı isterdim. Bugün yaşananlardan kaynaklı verilen mücadelelerin içerinde yer alırdım belki, bilemiyorum ama o zamanki Pervin ile bu zamanki Pervin çok farklı. O zamanki Pervin çok daha mutluydu. O zamanki Pervin daha şanslıydı, eşi ve çocukları yanındaydı. Bugün eşim yok ama iki tane çocuğum var, beni hayata bağlayan da bu.”

Paylaşın

1200 Koltuk İçin Bürokrat Aranıyor

Oksijen’den Gazeteci Gökçer Tahincioğlu, son yazısında, AK Parti’nin kadrolaşma sürecine ve sorunlara dikkat çekti. AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın seçime girip kaybetmesi durumunda bürokrası de yaşanacak boşluklara dikkat çeken gazeteci Tahincioğlu, Altılı Masa’nın da bu konuda çalışmaları olduğunu belirtti.

Gökçer Tahincioğlu’nun “1200 koltuk için bürokrat aranıyor” başlıklı yazısı şöyle:

Cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimin yaklaşması, muhalefetin 20 yıllık AKP iktidarı döneminde ilk kez seçimi kazanmak konusunda bu kadar iddialı olması, tartışmaların da boyutlanmasına yol açıyor.

Bu tartışmalardan biri de olası bir iktidar değişikliğinde yeni hükümetin 20 yılda oluşan AKP kadrolarıyla nasıl uyum içinde çalışacağı konusunda.

İktidara yakın bazı isimler sadece bu durumun bile iktidar değişikliğinin Türkiye’nin yararına olmayacağır gösterdiğini savunuyor.

Türkiye’de bürokratik kadrolara yönelik gelenekler de değişimin çok kolay olmadığını gösteriyor. Gene alışkanlık geçmişte üçlü kararnameyle atanan üst düze bürokratların sadece iktidar değiştiği için görevden alınamayacağı yönünde. Zira eski uygulamalar, görevden alınan bürokratların yargı kararıyla eski görevlerine dönebildiğini, yeniden göre almaları durumunda yargının net bir şekilde göreve

başlatılmaları yönünde kararlar verdiğini, bu davaların da yıllar sürdüğünü gösteriyor.

Ancak tartışmalarda Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçildikten sonra getirilen yeni kural ve düzenlemeler göz ardı ediliyor.

Kararnamede tek tek pozisyonlar belirtilmiş

Bu tartışmaların yanıtı Cumhurbaşkanlığı’nın 10 Temmuz 2018 tarihli, 30474 sayılı “Üst Kademe Kamu Yöneticileri ile Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Atama Usullerine Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi” nde gizli.

“3 Numaralı Kararname” olarak anılan kararnamenin 4. maddesinde, 1 No’lu Cetvel olarak nitelenen listede yer alan bürokratların görev süreleri ele alınıyor. Kararnamenin ilgili düzenlemesi şöyle:

“Bu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesine ekli (I) sayılı cetvelde yer alanların görev süresi, atandıkları tarihte görevde bulunan Cumhurbaşkanının görev süresini geçemez. Cumhurbaşkanının görevi sona erdiğinde, bunların görevi de sona erer. Ancak bunlar, yerlerin atama yapılıncaya kadar görevlerine devam eder. Görev süreleri sona erenler yeniden atanabilir. Bunlar, görev süreleri sona ermeden de Cumhurbaşkanınca görevden alınabilir.”  Bu düzenlemeye göre No’lu Cetvel’de yer alan makamlara atananların görev süresi Cumhurbaşkanlığı seçimi ile doluyor. Seçilen Cumhurbaşkanı’nın her koşulda bu görevlere yeniden atama yapması ya da bu koltuktaki kişinin görevini sürdürmesine yönelik bir karar vermesi gerekiyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yeniden cumhurbaşkanı seçilse bile kararnameye göre bu kadrolara yeniden atama yapmak zorunda. Erdoğan değil de bir başka ismin cumhurbaşkanı seçilmesi halinde de bu kadroların tamamı otomatik olarak boşalacak ve yeniden atama yapılacak.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi kararnamesi eskiden farklı olarak, aynı zamanda hükümet başkanı da olan yeni Cumhurbaşkanı’na kendi kadrolarıyla çalışma imkanını sunuyor.

MİT Müsteşarından Diyanet İşleri Başkanı’na, TRT Genel Müdürü’nden Merkez Bankası Başkanı’na, valilerden rektörlere kadar yüzlerce makam ve kadro sıralanıyor.

Buna göre cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra, seçilecek ismin yaklaşık olarak 1200 ismi bu makamlara ataması gerekiyor.

Atanmayanın yargıyla dönme şansı yok

Buna göre valiler, rektörler, YÖK üyeleri, müsteşarlar, üst düzey kuramların genel müdürleri ve yönetim kurulu üyeleri seçimle birlikte koltuklarından kalmak zorunda olacak. Yeniden bu göreve atananlar, cumhurbaşkanı görevde kaldığı ve kendisinden memnun olduğu sürece görevim sürdürebilecek. Ancak yeniden atanamayanlar için kararnamedeki düzenleme açık olduğu için yargı kararıyla bu göreve dönme şansı olmayacak. Yargıya “Neden yeniden atanmadım” başvurusu yapılması olası değil Anketlerin moralleri yükselttiği altılı masada hem seçime yönelik umutların büyük olması hem de söz konusu düzenleme bedeniyle hummalı bir çalışma yürütülüyor. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, daha önce bürokratları uyarmış ve yeni dönemde liyakati esas alacaklarını söylemişti. CHP, İYİ Parti, Deva Partisi, Gelecek Partisi, Saadet Partisi ve Demokrat Parti’den oluşan altılı masada da bu konu da gözden geçirildi. Alman bilgiye göre liderlerin talimatıyla cumhurbaşkanının değişmesiyle boşalacak kadrolar için çalışma başlatıldı. Listeler üzerinde çalışan komisyon, liderlere tüm koltuklar için isim önerecek.

Altılı masanın ortakları bu çalışmaya büyük önem veriyor. Sızan bilgilere göre cumhurbaşkanının değişmesiyle birlikte, hemen ertesi gün bütün bu kadrolara hemen atama yapabilecek şekilde bir hazırlık yürütülüyor.

Liderlerin listeler konusunda ortaklaştığı başlık liyakat. Bu nedenle kızağa çekilen, kıyıda koşede kalan bürokratların isimleri gözden geçiriliyor, ilk kez atanabilecek isimler değerlendiriliyor.

Paylaşın

Siyasete Yaz Tatili Yok, Muhalefet Sahada Olacak

Meclis kapandı, siyasete verilen bayram arası gelecek hafta bitecek. Uzun süredir sahada olan muhalefet partileri yaz aylarını da yoğun bir tempoda geçirmek için planlamalarını yaptı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun kurmaylarına, “Millet bunca sorunla boğuşurken, ülke sıkıntıdayken tatil yapma hakkımız yok. Meclis’in açılacağı 1 Ekim’e kadar sahada olacağız, maratona devam edeceğiz” dediği biliniyor.

CHP 2 ayda 8 ilde grup toplantısı yapacak

Gazete Duvar’dan Nergis Demirkaya’nın haberine göre; Parti programına göre ağustos ayı başından ekim ayına kadar geçen iki ayda her hafta bir ilde grup toplantısı yapılacak. 2 Ağustos’ta ilk olarak Ağrı ile başlayacak grup toplantıları bir sonraki hafta Edirne’de olacak. Diğer 6 grup toplantısı da ağırlıklı olarak CHP’nin az oy aldığı İç Anadolu ve Karadeniz Bölgesi illerinde yapılacak. Ekim ayına kadar her salı saat 13.30’da farklı illerde yapılacak grup toplantılarında Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından sonra milletvekilleri o kentin ilçelerinde çalışmalar yürütecek.

CHP’nin Mersin’de başlattığı, İstanbul ile devam eden Milletin Sesi mitingleri de yaz aylarında sürecek. 23 Temmuz’da Balıkesir’de yapılacak mitingin ardından yazın 1-2 kentte daha miting olması bekleniyor. Bu arada parti bünyesinde kurulan Doğu, Karadeniz, esnaf ve ekonomi masalarının çalışmaları da yaz boyunca devam edecek.

Akşener 2. Türkiye turuna başladı

İYİ Parti de hem genel başkan düzeyinde hem de parti yöneticilerinin ayrı programları kapsamında yaz boyunca sahada olacak. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener Ocak 2020’de başladığı il ve ilçe ziyaretleri kapsamında 81 kent turunu geçtiğimiz aylarda tamamladı. İkinci turunda 15 il ziyaret eden Akşener yaz boyunca aynı tempoda çalışmaya devam edecek. Gittiği illerde ilçeleri de ziyaret eden Akşener’in bugüne kadar 400’ün üzerinde ilçeye gittiği seçime kadar da bunu 922’ye tamamlayacağı ifade ediliyor. Parti yöneticileri Akşener’in Türkiye’nin tüm ilçelerine giden lider olarak tarihe geçeceğini kaydediyor.

İYİ Parti genel merkez planlamasına göre Akşener yaz boyunca her hafta 3-4 kente gidecek. Akşener’in gelecek hafta ziyaret edeceği kentler Samsun, Ordu ve Giresun olacak. Akşener’in yanı sıra parti yöneticileri de farklı illerde çalışmalar yürütecek.

HDP’de hedef 1 Eylül Dünya Barış Günü

HDP 3 Temmuz’da gerçekleştirdiği 5. Olağan Kongresi’nin ardından bu hafta sonu parti organlarını oluşturacak. 17 Temmuz Pazar günü toplanacak yeni Parti Meclisi MYK üyelerini belirleyecek. Yeni MYK’nın da 18 Temmuz’da ilk toplantısını yapıp yaz programını da oluşturması bekleniyor. Parti yöneticileri programın hafta başında netleşeceğini ifade ederken yaz boyunca hem iki eş genel başkanın hem de parti yöneticisi ve milletvekillerinin sahada olacağını ifade ediyor. Farklı illerde halk buluşmaları, toplantılar yapılacağını kaydeden HDP yöneticileri özellikle 1 Eylül Dünya Barış Günü için özel çalışmalar yapılacağını kaydediyor.

Gelecek Partisi iki koldan çalışacak

Gelecek Partisi’nde de saha çalışmaları yaz boyunca iki koldan sürecek. Genel Başkan Ahmet Davutoğlu il ziyaretlerini sürdürürken partisinin bölge toplantılarına katılacak. Gelecek hafta Giresun ve Balıkesir’e gidecek olan Davutoğlu’nun İstanbul ve Ankara’nın ilçelerine de yaz boyunca ağırlık vermesi bekleniyor. Gelecek Partisi’nde 19 genel başkan yardımcısı ve gölge kabine olarak nitelendirilen politika kurullarındaki yöneticiler de yaz boyunca belirlenen illerde özel çalışma yürütecek. Gidilen il ve ilçelerde esnaf ziyaretleri yapılacak, halk buluşmaları gerçekleştirilecek, yerel medyaya ziyaretler yapılacak.

Ali Babacan il ziyaretlerini sürdürecek

Yeni kurulan siyasi partiler Gelecek Partisi ve DEVA Partisi de yoğun bir yaz çalışması için planlama yaptı. DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan il gezilerini yaz boyunca sürdürecek. Gelecek hafta başlayacak ve 4 gün sürecek program kapsamında Babacan Erzurum, Bayburt, Gümüşhane, Rize ve Artvin’i ziyaret edecek. Yaz boyunca her hafta bu şekilde ziyaretler devam edecek.

Muhalefet partilerinin yaz ayları için planladığı bu çalışmalar Meclis çalışmaları başladıktan sonra yeniden programlanacak. Seçim takvimi belli olduktan sonra ise ayrı kampanyalar düzenlenecek.

Paylaşın

HDP’de Eş Genel Başkanlığa Pervin Buldan Ve Mithat Sancar Seçildi

Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) 5’inci Olağan Büyük Kongresi Ankara Spor Salonu’nda, “Çözüm Biziz, Sözümüz Var” sloganıyla düzenledi. Üç farklı polis arama noktasından geçerek ulaşılabilen Ankara Arena’ya sabahın erken saatlerinden itibaren binlerce partili geldi.

Duvar’dan Serkan Alan’ın haberine göre, “Demokrasi İttifakı İle Üçüncü Yol”, “Eş Başkanlık Mor Çizgimizdir”, “İstanbul Sözleşmesi’nden Vazgeçmiyoruz”, “Kürt Sorununda Demokratik Çözüm”, “Tekçi Rejim Değil Demokratik Cumhuriyet”, “Savaş ve Tecrit Değil Barış ve Çözüm”, “Demokrasi İttifakı İle Mutlaka Kazanacağız”, “Özgür Basın Susturulamaz” pankartlarının asıldığı Ankara Arena’daki elektronik panoda ise “Çözüm Biz’de” sloganı yer aldı.

Buldan ve Sancar

HDP’nin 5’inci Olağan Kongresi’nde Divan’a Eş Başkanlık adaylarına ilişkin önerge sunuldu. HDP’nin mevcut Eş Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar yeniden aday gösterildi.

HDP’nin 5’inci Büyük Olağan Kongresi tamamlandı. Bin 50 delegenin 806’sı oy kullandı. 797 geçerli oyun olduğu seçimde HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar yeniden HDP Eş Genel Başkanlığı’na seçildi.

HDP Parti Meclisi adayları netleşti

HDP Kongresinde 1050 delegenin Eş Başkanların yanı sıra belirleyeceği 100 asıl, 50 yedek üyeden oluşan Parti Meclisi ve Merkez Disiplin Kurulu ile Uzlaşma Kurulu üyeleri de netleşti.

PM için asil ve yedek üye adayları şu şekilde sıralandı:

PM asil üyeler

Abdullah Zeydan, Ahmet Saymadi, Aleddin Erdoğan, Ali Kenanoğlu, Ali Özkan, Alişan Şahin, Aydın Çetinkaya, Aylin Onursev, Ayşe Elif Ela Hasanoğlu, Berkat Kar, Besriye Tekgür, Bülent Uyguner, Cemalettin Yüksel, Cengiz Topbaşlı, Cihan Aydın, Çiçek Arıç, Dersim Dağ, Doğan Erbaş, Ebrü Günay, Elif Bulut, Emine İnan, Emirali Türkmen, Eylem Arzu Kayaoğlu, Fatma Çelik, Feleknas Uca, Feray Mertoğlu, Fırat Keser, Fikret Melih Çolakoğulları, Gülistan Ataş, Gültekin Koçdemir, Gülüstan Kılıç Koçyiğit, Hacay Yılmaz, Hacer Elçin, Hacı Bayram Kızartıcı, Hakkı Saruhan Oluç, Halime Bayram, Hanım Binici, Hasret Alp, Hatice Akdağ, Hatice Betül Çelebi, Hişyar Özsoy, Hividar Özdemir, Işık Arcan, İbrahim Sungur, İdil Uğurlu, Kemal Bülbül, Latife Demirci Kahya, Leman Kiraz, Leyla Atsak, Livan Orman, Mahfuz Güleryüz, Mediha Azra Güllüpınar, Mehmet Raci Bilici, Mehmet Ruştu Tiryaki, Mehmet Saltoğlu, Mehtap Sert, Menekşe Kızıldere, Metin Uğurtepe, Muhammed Ayten, Murat Çepni, Musa Piroğlu, Mustafa Güler, Naci Sönmez, Nazım Karakurt, Nazile Tursun, Nuray Özdoğan, Nuray Türkmen, Oya Ersoy, Ömer Öcalan, Özcan Ay, Özcan Teker, Özgül Saki, Özgür Zeydanoğlu, Özlem Gündüz, Perihan Ağaoğlu, Pero Dundar, Rıdvan Turan, Sait Taycı, Samet Mengüç, Sedat Şenoğlu, Semiha Şahin, Serhat Eren, Serpil Kemalbay Pekgözegü, Servin Karakoç, Seval Çadırcı, Sevda Çelik Özbingöl, Sevgi Kişin Sazan, Sidar Karaçelik, Songül Tunçdemir, Sultan Özcan, Şaziye Köse, Şerife Yıldırım, Tayip Temel, Tevfik Kaçar, Tulay Hatımoğulları Oruç, Tuncer Bakırhan, Turgut Öker, Turkut Çatar, Zeki Koç, Zeynep Nilgün Salmaner.

PM yedek üyeler

Adem Demirağaç, Ahmet Yıldız, Alican Çakır, Aylin Hacaloğlu, Bahattin Karaman, Bedriye Irmak, Bedriye Yorgun, Beybün Aslan, Bülent Aşa, Dalha Kaya, Emin Ay, Engin Güleser, Erhan Basut, Erkan Mete, Erol Tunç, Ferit Aktepe, Haydar Üstündağ, Hüseyin Gencer Uçar, İsmail Anci, Kendal Soysal, Leyla Aygün, Lezgin Bingöl, Mahmut Çavlı, Mehmed Ali Yavuz, Mehmet Sabri Gül, Metin Özbadem, Murat Kalmaz, Musa Alkan, Musa Aydın, Mustafa Çampınarı, Necati Pirinççioğlu, Ömer Filitoğlu, Ramazan Doğru, Reşat Aşan, Rohat Gövercin, Sariye İnci, Serkan Baysak, Seydoş Daniş, Seyitbattal Taşdemir, Sinan Kaya, Şerif Bora, Şerif Durmaz, Tarık Zafer Yazıgan, Turhan Yıldırım, Ünal Yusufoğlu, Vedat Yıldız, Veli Aydoğan, Veysi Eski, Yakup Çelik, Yunus Parım.

HDP’nin danışma kurulu belli oldu

HDP, parti dışından kanaat önderleri, yazar ve aydınların katılacağı bir Danışma Kurulu oluşturdu. Akademisyen, gazeteci ve siyasetçilerin de yer aldığı 43 kişilik Danışma Kurulu’nu oluşturacak isimler şu şekilde sıralandı:

“Ahmet Telli, Ahmet Türk, Akın Birdal, Ali Alfatlı, Ali Bayramoğlu, Ayşe Erzen, Ayşegül Devecioğlu, Bülent Küçük, Celil Kaya, Cihan Sincar, Erdoğan Aydın, Fatma Gök, Ferda Koç, Gençay Gürsoy, Halil Aksoy, Hamit Geylani, Hasan Cemal, Kenan Kalyon, Kerem Fırtına, Levent Köker, Mahmut Demiralp, Mehmet Altan, Meral Camcı, Mustafa Kemal Coşkun, Muzaffer Kaya, Naci Kutlay, Nizamettin Toğuç, Nurettin Sözmez, Nurten Ertuğrul, Onur Hamzaoğlu, Özgür Müftüoğlu, Rıza Türmen, Several Ballıkaya, Sevilay Çelenk, Seyfi Öngider, Sırrı Sakık, Sırrı Süreyya Önder, Süreyya Karacabey, Şebnem Oğuz, Tarık Ziya Ekinci, Veli Büyükşahin, Yavuz Önen, Zerrin Şahin Kurtoğlu.”

Kongreye katılan konuklar

Emek Partisi (EMEP) Genel Başkanı Ercüment Akdeniz, Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Eş Genel Başkanları Özlem Gümüştaş ve Şahin Tümüklü, Sosyalist Yeniden Kurtuluş Partisi (SYKP) Eş Genel Başkanları Canan Yüce ve Cavit Uğur, Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Eş Sözcüleri Esengül Demir ve Cengiz Çiçek, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanları Saliha Aydeniz ve Keskin Bayındır, Demokratik Toplum Kongresi  (DTK) Eş Başkanı Berdan Öztürk, Yeşil Sol Eş Genel Başkanları Ayşe Erdem ve İbrahim Akın, Devrimci Parti Eş Genel Başkanları Elif Torun ve Ömer Öneren, CHP Genel Başkan Yardımcısı Onursal Adıgüzel, TİP İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil, Sosyalist Kadın Meclisleri (SKM) Sözcüsü Çiçek Otlu, Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) Eş Başkanları Yaren Tuncer ve Okan Danacı, SODAP Sözcüsü Sevtap Ayhan Karahanlı, EHP Sözcüsü Özge Akman, Halkevleri Genel Başkanı Nebiye Merttürk, Sosyalist Meclisler Federasyonu Sözcüsü Erdal Ataş, TÖP Genel Sözcüler Kurulu Üyesi Perihan Koca ile DEVA, Gelecek Partisi, Tek Parti, Sol Parti, TKP, Kürdistani İttifak partileri temsilcileri. Ayrıca Avrupa ve Ortadoğu’dan çok sayıda siyasi parti temsilcisi, siyasetçi ve hak savunucusunun yer aldığı yüzü aşkın kişiden oluşan yabancı delegasyon.

Paylaşın

HDP’li Buldan: Tarih De, Rüzgar Da Bizden Yana

HDP Eş Genel Başkanı Buldan, partisinin 5. Olağan Büyük Kongresi’nde yaptığı konuşmada, “Kürt halkının demokratik siyasetteki kararlılığı ve Türkiye demokrasi güçleriyle omuz omuza yürüttüğü büyük demokrasi mücadelesi bu ülkenin ortak geleceğinde kesinlikle belirleyici olmaya devam edecektir. Tarih de, rüzgâr da bizden yanadır!” dedi.

Haber Merkezi / HDP Eş Genel Başkanı Sancar ise, kongrede yaptığı konuşmada, “İçinde ilke, ciddiyet ve demokratik çözüm yaklaşımı barındırmayan hiçbir söze ve hamleye başarı şansı bu ülkede yoktur. Halklara sözümüz var. Çözümsüzlüğün bu ülkeyi bir yüz yıl daha esir almasına izin vermeyeceğiz.” ifadelerini kulandı.

Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP), 5. Olağan Büyük Kongresi “Çözüm biziz, sözümüz var” şiarıyla Ankara’da gerçekleşiyor.

Kongre için Türkiye’nin dört bir yanından on binlerce yurttaş Ankara’ya geldi. Kongrede kadın, ekoloji, emek mücadeleleri vurgusunun yanı sıra demokrasi, özgürlük ve eşitlik taleplerinin de öne çıkması planlanıyor.

“Tarih de, rüzgâr da bizden yana”

Kongrenin açılış konuşmasını yapan HDP Eş Genel Başkanları’ndan Pervin Buldan:

“Kimsenin önünde diz çökmedik. Kimseye biat etmedik bundan sonra da kimseye diz çökmeyeceğimize, biat etmeyeceğimize sizlerin huzurunda söz veriyoruz.

Kürt halkının demokratik siyasetteki kararlılığı ve Türkiye demokrasi güçleriyle omuz omuza yürüttüğü büyük demokrasi mücadelesi bu ülkenin ortak geleceğinde kesinlikle belirleyici olmaya devam edecektir. Tarih de, rüzgâr da bizden yanadır!

Çözümün adımları eşit yurttaşlık, anadilinde eğitim, güçlü yerel demokrasi ve yargı sisteminin yarattığı tüm tahribatların giderilmesidir. Çözüm yeri diyalog ve siyasal mutabakat zemini olan parlamentodur. Ülkeyi bu çatışma ikliminden çıkaracak çözüm HDP’dedir.”

“Halklara sözümüz var”

Pervin Buldan’dan sonra konuşan Eş Genel Başkan Mithat Sancar:

“Tüm siyasi mahkumiyetler ve davalar sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırılmalı ve kayyım rejimine son verilmelidir. Bunların müzakere edilip hayata geçirileceği yer meclis olmalıdır. Bunları topluma mal etmek için güçlü bir barış ve çözüm iradesi hayata geçirilmelidir.

İçinde ilke, ciddiyet ve demokratik çözüm yaklaşımı barındırmayan hiçbir söze ve hamleye başarı şansı bu ülkede yoktur. Halklara sözümüz var. Çözümsüzlüğün bu ülkeyi bir yüz yıl daha esir almasına izin vermeyeceğiz.

Cumhurbaşkanlığı seçimde tutumumuz nettir. Kamuoyu önünde şeffaf görüşmeler yapılması halinde müzakerelere ve ortak aday fikrine açığız. Bu olmazsa hakkımız olan adayımızla seçimlere girme seçeneği de güçlü bir seçenek olarak durmaktadır.”

Katılan partiler ve isimler

Kongreye HDP bileşen partilerinin yanı sıra HDK, DTK, 7’li ittifak, CHP, DEVA, Gelecek, Saadet, Tek Parti, Sol Parti, TKP, Kürdistan İttifak partilerinin temsilcileri; Cumartesi Anneleri, Barış Anneleri, Roboski, Sivas, Suruç ve Ankara, Konya, Gezi, Paris ve Cizre’de öldürülenlerin aileleri; Şenyaşar, Tahir Elçi, Medeni Yıldırım, Deniz Poyraz ve Garibe Gezer’in ailesi ile tutuklu siyasetçilerin aileleri; aydın, yazar ve sanatçıların da aralarında bulunduğu 400’ü aşkın kurum temsilcisi ve isim, kongreye konuk olarak katıldı.

Kongrede Avrupa ve Ortadoğu’dan çok sayıda siyasi parti temsilcisi, siyasetçi ve aktivistin de aralarında bulunduğu 100’ü aşkın yabancı delegasyon da yer aldı.

Paylaşın

HDP’li Buldan: AKP İle Anlaşma Yapmadık, Yapmayız

HDP Eş Genel Başkanı Buldan, “AKP ile HDP kapalı kapalı kapılar ardında bir araya geliyor, Sayın Öcalan ile bir görüşme yapıyor ve kamuoyundan gizleniyor gibi yansıtılmaya çalışılıyor. Biz AKP ile hiçbir konuda anlaşma yapmadık.” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Urfa İl Örgütü Kongresinde konuştu. “HDP’nin yasak ve baskılara karşı mücadelesini büyüttüğünü” belirten Buldan’ın konuşmasından satırbaşları şöyle:

“Bugün HDP’nin en belirgin ve belirleyici olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Tüm gözlerin HDP’nin üzerinde olduğu bir dönemden geçiyoruz. Şimdi herkesin gözü HDP’nin üstünde, çünkü seçimler yaklaşıyor, çünkü bu ülkeyi yönetenler bir kez daha iktidara gelmek için yeni komplolar, başka başka spekülasyonlar ve bu halk üzerinde oynanacak oyunları devreye koymaya çalıştığını biliyoruz.

Bir kez daha söylüyoruz, HDP olmadan gelecek olmaz, siyaset olmaz, parlamento olmaz, HDP olmadan yeni bir yaşam asla olmaz. Biz bu anlayışla yeni döneme hazırlanıyoruz.

“AKP içinde kırılmalar var”

Şu günlerde özelliklere AKP içinde büyük kırılmaların, anlaşmazlıkların ve çatlakların yaşandığını biliyoruz. Cumhur İttifakı’nın içinde de Millet İttifakı’nın içinde de büyük anlaşmazlıkların, çatlakların olduğuna her gün tanıklık ediyoruz.

Peki, niye böyle ayrışma yoluna gidiliyor, bu ülkede Kürtleri kim inkar ederse, Kürtlerin hakların kim tanımazsa, dillerini kim yasaklarsa onun bir kez daha iktidara gelme şansı yoktur, olamaz. İşte AKP şu anda yaşadığı bütün bu anlaşmazlıkların sebebinin Kürtlere yaklaşımı olduğunu çok iyi bilmelidir.

“AKP güvenlikçi politikalarla çözüm arıyor”

Sorunların çözümünde diyalog ve müzakerenin önemli oluğunu her fırsatta söyledik, bir kez daha ifade etmek isterim ancak AKP zihniyeti sorunları diyalog ve müzakere dışında operasyon ve güvenlikçi politikalarla çözme yolunu tercih ediyor. Bunu tercih etmelerinin nedeni de elbette bir kez daha iktidar olabilme ve kendi koltuklarını sağlama alma zihniyetinden kaynaklandığını biliyoruz.

“Öcalan’a tecrit sürüyor”

İmralı Adası’nda Sayın Öcalan’a karşı mutlak bir tecridin devam ettiğini hepimiz görüyoruz. Bugün bir kez daha Öcalan’ın ailesi ile görüşme yapmasına dair 3 aylık bir yasak daha getirildi. Sanki bir görüş varmış gibi, düzenli bir gidiş geliş varmış gibi, bir kez daha basına yansıyan 3 aylık bir aile görüşüne yasak getirildi.

“Öcalan ile görüşmeler yok”

2015 yılından beri düzenli olarak yapılan bir aile görüşü yok. 2015 yılından beri düzenli yapılan bir avukat görüşü, bağımsız heyet görüşü yok. Son günlerde yazılan çizilen medyada konuşulan bir şey var. O da yeni bir çözüm sürecinin başlayıp başlamama meselesi.

AKP ve HDP arasında gizli bir anlaşma var mı yok çokça konuşulduğu bir dönem. Sanki AKP ile HDP kapalı kapalı kapılar ardında bir araya geliyor, Sayın Öcalan ile bir görüşme yapıyor ve kamuoyundan gizleniyor gibi yansıtılmaya çalışılıyor. Şunu özellikle ifade etmek isterim.

“Dokunulmazlıkları kaldıranlar AKP ile ortak”

Biz AKP ile hiçbir konuda herhangi bir konuda bir anlaşma yapmadık, yapmayız. AKP ile anlaşma yapanlar bellidir. Milletvekillerimizin dokunulmazlığının kaldırılmasında AKP ile birlikte ellerini havaya kaldıranlar AKP’nin ortakladır. Tezkerelerde AKP ile birlikte evet oyu kullananlar AKP’nin ortaklarıdır.

AKP’nin bütün hukuksuzluklarının altına imza atanlar, AKP’nin her türlü hukuksuzluğunun yanına boncuk gibi dizinlerler AKP’nin gerçek ortaklarıdır. Biz barış meselesinden samimiyiz, ülkeye barışın gelmesi, hüküm sürmesi için çok samimi çok cesaretli ve çok haklı bir yerden politikalarımızı sürdürüyoruz.

“Kimse HDP’yi suçlamasın”

Çünkü barış programımızdır, mücadelemizdir, ilkemizdir. Şunu da açık yüreklilikle iade etmek isterim ki Türkiye’de barışa, demokrasi, insan hakları ve adalet dair AKP iktidarının herhangi bir şekilde adım atmadığını biliyoruz. Bunun için hiç kimse HDP’yi suçlamasın.

Hiç kimse HDP’nin Türkiye haklarına rağmen Kürtlere rağmen farklı bir yol yöntem izleyeceğini düşünmesin. Biz ne yapacaksak sizlerle birlikte yapacağız. Biz ne yapacaksak, ne karar alacaksak sizlerle birlikte yapacağız. Buna kimsenin kuşkusu olmasın. Bu ülkenin Kürt sorunun demokratik yöntemlerle çözülmesine, adalete büyük ihtiyacı var.

3 Temmuz’da büyük kongre

3 Temmuz’da Ankara da büyük kongremize gerçekleştireceğiz, büyük kongremize bir kez daha adalet olan güvenimiz barışa olan ihtiyacı, özgürlüklere olan ihtiyacımızı hep birlikte kongre salondan haykıracağız. Urfa’dan büyük bir katılımın olacağını, sizin de katkı ve emeğinizin olacağını biliyoruz. Hepimizin yolu açık olsun, mutlaka kazanacağımızı, büyük bir zaferle barışı getireceğimizin herkesin bilmesini istiyorum. Serkeftin diyorum.”

Kongre, faaliyet raporlarının okunmasıyla devam etti. Ardından gidilen seçimde, HDP Urfa İl Eşbaşkanlığına Ahmet Atış ve Aliye Kızıldamar seçildi.

Paylaşın

HDP’li Buldan’dan Dikkat Çeken ‘Yeni Çözüm Süreci’ Açıklaması

HDP Eş Genel Başkanı Buldan, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, kulislerde konuşulan “yeni çözüm süreci” tartışmalarına değinerek, “Bugünlerde yeni bir şey konuşuluyor. Yeni bir çözüm süreci var mı yok mu diye herkes kulislerde bir laf attı ortaya… Lafı atanların da ortada ne çözüm süreci olduğuna dair belge var ne de izlenim var… Bu lafların içi boş. Bizim görebildiğimiz kadarıyla bir çözüm, iktidar içerisinde bir çözülme var.” dedi.

Haber Merkezi / Buldan, konuya ilişkin açıklamasının devamında, “Fiyaskoya dönüşen inkar ve imha siyasetinin çözülme süreci var bu iktidarda. Sadece iktidar değil, bu meseleye ciddiyetle yaklaşmayan diğer siyasetler de çözülme aşamasına gelmiştir. Artık yolun sonuna gelindiğinin herkes farkında. Bu siyasetleri halk kesinlikle açacak ve denklem dışı bırakacak. Bu çok açık ve nettir. Büyük barış özlemi ve kalıcı çözüm iradesi bu topraklarda mutlaka kazanacaktır.” ifadelerini kullandı.

Pervin Buldan, Pınar Gültekin davasındaki cezasızlığı eleştirerek, “Kadın düşmanı erkek yargı, Pınar Gültekin’i işkenceyle katleden erkeğe verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını “haksız tahrik”le 23 yıla indirdi. Babanın isyanını, çığlığını gördünüz. Kadınların ortak çığlığını da isyanını da gördünüz, görmeye devam edeceksiniz. Elbette şaşırmadık, kadını katleden ile hukuku ve adaleti katledenin işbirliği yaptığı bir ülkede yaşıyoruz. Bu kadın düşmanı kararı, tüm kadınlar adına en güçlü sesle lanetliyorum ve kınıyorum. Pınar Gültekin’in katiline böyle bir indirim yapılmasını asla kabul etmiyoruz ve etmeyeceğiz.” dedi.

Buldan konuşmasında, Diyarbakır’da gazetecilerin tutuklanmasında değinerek, “Diyarbakır’da gazetecileri tutukladılar. Hakikatin sesinden korktukları için, o insanları gazetecilik yaptıkları için cezaevine attılar. Buradan hepsine özel selam ve sevgilerimi yolluyorum. İktidar bilsin ki hakikatin kalemini susturabilecek bir güç bu yerkürede henüz icat edilmedi, siz de başaramayacaksınız!” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin Meclis grup toplantısında konuştu. Buldan’ın açıklamaları şöyle;

“3 Temmuz’da gerçekleştireceğimiz büyük kongre öncesi önemli bir grup toplantımızı gerçekleştiriyoruz. Evet, HDP’nin en çok konuşulduğu, tartışıldığı bir dönemden geçiyoruz. Kriz siyaseti ile restore siyaseti arasına sıkıştırılmak istenen ülkeyi bu dar alandan çıkartıp, çözüm için toplumun hakikatleriyle buluşturan ve bunu umuda dönüştüren bir yerdeyiz. Özü de sözü de duruşu da olan onurlu bir siyaseti dimdik ayakta tutuyoruz. Siyasetin, hukukun, toplumsal değerlerin dibe çekildiği bir dönemde insanlık onurunu, hakça ve eşitçe bir yaşam hayalini zirvede tutmayı başaran bir siyasi mücadeleyi yürütüyoruz. HDP düşmediği ve düşürülemediği için umut da düşmüyor, düşürülemiyor. O yüzden tüm dertleri HDP’dir, HDP’yi denklem dışında tutmaktır. Çok uğraştılar uğraşmaya devam ediyorlar. Dünya diktatörlük tarihine geçecek eşi benzeri görülmemiş baskı ve hukuksuzlukları yaptılar, yapmaya devam ediyorlar. Darbe yaptılar, tutukladılar, yasakladılar, öldürdüler, işkence yaptılar, gözaltına aldılar, kumpas davaları açtılar; tehditlerle bizleri susturmaya çalıştılar. Şimdi son olarak Saliha Aydeniz başta olmak üzere milletvekillerimiz için jet hızıyla Meclis’e fezlekeleri gönderdiler. Bu da bir kumpas dava olarak önümüzde durmaya devam ediyor.

“Kendi toplantılarında bile HDP konuşuluyor”

Daha 4 gün önce Sevgili Deniz Poyraz’ın ölüm yıl dönümüydü. Kendisini bir kez daha sevgiyle ve saygıyla anıyorum. Denizlerin bir iken milyonlar olduğunu herkes görüyor. Sevgili Deniz bu ülkede senin hayallerini gerçekleştirmek için var gücümüzle çalışmaya bir kez daha söz veriyoruz. Evet, karşılarında siyaset yürütemeyen, halka umut ve cesaret veremeyen yalnızlaşmış bir HDP görmek istediler. 7 Haziranların, 31 Martların yarattığı büyük değişim umudunu toprağa gömmek istediler ama fena yanıldılar. Ne yaptılarsa başaramadılar. HDP’nin siyasi cesaretini ve halkımızın umudunu kıramadılar, kıramayacaklar. Kendi toplantılarında bile artık HDP’nin konuşulduğunu duyuyoruz. “Halk HDP’yi dinliyor” dedikleri artık her tarafta duyuluyor. HDP’nin ve halklarımızın mücadele kararlılığını doğru okuyamadılar. Siyasetimizi doğru anlayamadılar. Bizleri kendileriyle karıştırdılar. Halklara olan sözümüzün gücünü ve tarihsel mücadele deneyimlerinden süzülüp gelen direniş ve mücadele kararlılığımızı asla anlayamadılar, anlayamayacaklar. 8 Martları, Newrozları, 1 Mayısları doğru okuyamadılar, okuyamayacaklar.

“Yarın bugünden çok daha güçlü olacağız, çözüm biziz ve sözümüz var”

Sonuçta HDP demokratik geleceğin kurucu öznesi olma gücünü daha da büyüttü, büyütmeye de devam edecek. Dünden daha güçlüyüz ve yarın bugünden çok daha güçlü olacağız. Bunun da altını çizmek istiyorum. Evet, fırtınalar çok sert esti ama bizi yıkmayı başaramadı. Çünkü HDP, kökleri derinlerde olan bir çınardır. Bunu her yerde söylüyoruz, bugün de söylemek istiyorum. Bu çınar geleceği filizlendirdi. Ve bu filizler şimdi boy vermeye başladı ülkenin her yerinde, her karış toprağında. Hep birlikte kazanacağımız büyük finale doğru hızla ve kararlı adımlarla ilerliyoruz. Çözüm biziz, sözümüz var diyoruz.

“Asıl büyük denklemi HDP ve umut olduğu milyonlar kuracaktır”

Kim hangi hesabı yaparsa yapsın, hangi denklemi kurmaya çalışırsa çalışsın, asıl büyük denklemi HDP ve umut olduğu milyonlar kuracaktır. Bundan da hiç kimsenin şüphesi olmasın. Büyük sorumluluk alan HDP’nin ortaya koyduğu temel hedefler ve sunduğu çözümler 86 milyonun eşit ve ortak yaşamı için en güçlü seçenektir. HDP, ülkeyi çöküşten çıkaracak en güçlü yoldur. Seçenek de yol da çözüm de biziz, bugün Türkiye’de HDP’dir ve HDP’nin yürüttüğü mücadeledir. HDP’de kalmaya devam edin diyorum. “HDP’yle daha güçlü yürümeye devam edin” çağrısını yapıyorum. HDP mutlaka kazanır ve kazandırır! Bundan da hiç kimsenin şüphesi olmasın.

“Bu sistemi restore edemezsiniz çünkü bina çürük, kolonları çöküyor”

AKP-MHP iktidar bloku istiyor ki yüzyıldır halklara büyük acılar ve yıkımlar yaşatan inkârcı, imhacı ve tekçi sistem aynen devam etsin. Amaçları cumhuriyetin güçlü demokrasiyle, büyük barışla ve gerçek adaletle buluşmasını engellemektir. Parlamentodaki bizim dışımızdaki muhalefete bakıyoruz; kriz ve çatışma üreten mevcut sistemi biraz restore etme derdindeler, dökülen yerlere sıva yapalım, bir iki dekorasyonla durumu kurtaralım diyorlar. Biz de diyoruz ki bu bina çürük, bu binanın kolonları çöküyor. Bu bina yapılırken malzemeden çalındığının herkes farkında, temeli sağlam atılmamış. Sizin neyle bu işi restore edeceğinizi anlamıyoruz. Şimdi bu inkâr ve restore siyasetleri topluma umut olabilir mi? Asla yapamaz, çünkü binayı sağlam temeller üzerinde yeniden kurmadan, eşit hak temelli yeni bir toplumsal sözleşmeyi yapmadan yeni bir gelecek olmayacağını, olamayacağını herkes biliyor. Barış olmadan ortak geleceği nasıl kuracağız? Elbette bunu muhalefete sormak isterim. Bu ülkenin en temel meselelerinden biri barışın yokluğudur. Uzun bir süredir iktidarından muhalefetine herkes bu ülkede bir Kürt meselesi yokmuş gibi davranmaya devam etmektedir. Ciddiyet ve samimiyet isteyen 100 yıllık bir meseleden, bir kördüğümden, uluslararası boyutları olan bir hakikatten söz ediyoruz. Bütün sorunlara kaynaklık eden bir sorunla yüzleşmekten kaçınanlar, çözme iradesi ve cesareti göstermeyenler yaşanan acıların da çalınan geleceğin de sorumlusudurlar, sorumlusu olmaya da devam ederler.

“İmralı tecridi çatışmalı süreci ve hukuksuzluk rejimini ayakta tutmak içindir”

Buradan bir kez daha sormak isterim; İmralı tecridi neden var? Bu soruya kimin cevap vereceğini kestirmek elbette ki zor. Buna ne iktidar ne bizim dışımızdaki muhalefet cevap veremiyor, cevap verme basiretini gösteremiyor. İktidarın bekası için tecrit uygulandığının herkes farkında olmalıdır. Çatışmalı süreci ve hukuksuzluk rejimini ayakta tutmak için İmralı tecridini hayata geçirdiklerini ve devam ettirdiklerini biliyoruz. 2015’te bitirdikleri Çözüm Sürecinin üzerine korkunç bir yolsuzluk ve hukuksuzluk düzeni kurduklarını her aşamada 2015’ten sonra bize gösterdiler, yaşattılar. İktidar bu düzenin bitmemesi için savaş, çatışma ve güvenlikçi politikalarda ısrar ediyor. Engellenen Gemlik yürüyüşümüzün de çözümsüzlüğün yarattığı tüm yıkımların ve kayıpların bir an önce son bulması için başlatıldığını herkes biliyor. Tabii özellikle biri var ki siz bu kumpasçıyı, albümlerinden, verdiği fotoğraflardan çok iyi tanıyor ve biliyorsunuz. Çok rahatsız olduğunun farkındayız. Çünkü çözüm ihtimalinden bile korkan bir kişi. Çözüm olursa talan imparatorlukları çökecek bunun farkındalar. Hemen yalanlara ve iftiralara sarıldığını gördük. Kendi konumunu HDP’ye saldırarak sağlama almak istediğini biliyor ve görüyoruz. Güya bizleri milletvekili olarak görmediğini söyleyen bir zat. Biz de kendisini bakan olarak görmüyoruz ve tanımıyoruz. Ne olacak peki? Sen istesen de istemesen de, beğensen de beğenmesen de, kabul etsen de etmesen de bu ülkede bize 10 milyon insan oy verdi, bizleri milletvekilli seçerek parlamentoya gönderdi. Bir sonraki dönem daha güçlü kalabalık geleceğiz, bu da sana dert olsun. Bizim üzerimizden siyasi hesaplar yapmayı bırak. Asıl albümlerinin, suç ortaklığının, hukuksuzluklarının hesabını nasıl vereceksin şimdiden onu düşün. Ve şimdiden bunun hazırlıklarını yap. Çünkü artık zaman daralıyor!

“Silahlarla yürüttüğünüz seçim kampanyanız iktidarınızın sonu olacaktır”

Dün yine Van’ın Başkale ilçesine bağlı Xaşkan mahallesinde bir insanın gözaltına alınması sırasındaki görüntüleri tüm dünya ibretle izledi. Biz de büyük bir hayretle izledik. Peki, şaşırdık mı şaşırmadık. İktidar bu yöntemle seçim kampanyasını başlattı. Halka silah doğrultan, dakikalarca havaya silah sıkan, kadınları darp eden bu vahşeti şiddetle kınıyoruz. Amaçlarının halkı korkutmak ve sindirmek olduğunu gayet iyi biliyoruz. Ama asıl bildiğimiz ve gördüğümüz şudur; bu iktidar ve onun şürekâsı tir tir titriyor ve korkuyor. Karşısına çıkamadığı halkın üzerine silahlı kolluk güçlerini salanlar bilmelidir ki kimse bu halka diz çöktüremedi, boyun eğdiremedi. Hele Van halkı asla diz çökmedi. Siz onlara diz çöktüremeyeceksiniz. Silahlarla yürüttüğünüz seçim kampanyanız iktidarınızın da siyasetinizin de sonu olacaktır.

“Her kim Kürt meselesine ciddiyetle yaklaşmaz ve milliyetçilik yarışına girerse büyük kaybedecek” 

Halkın ve demokratik siyasetin, demokratik kamuoyunun durduğu yer çözüm noktası iken muhalefet ise halkın durduğu ve gösterdiği yerden meseleye yaklaşmamakta ısrar etmektedir. Diyalog ve müzakere ekseninde bir çözüm siyaseti üretmemek, her hukuksuzluğu dile getirirken mutlak tecrit hukuksuzluğuna ses çıkarmamak iktidarın değirmenine su taşımaktan öteye gitmez. Buradan seslenmek istiyorum; üç beş milliyetçi oy için Türkiye’nin bir yüzyılını daha mı heba etmek istiyorsunuz? Şunu açık ve net olarak söylüyorum. Her kim bu meseleye ciddiyetle yaklaşmaz, demokratik çözüm üretmez ya da bu konu üzerinden milliyetçilik yarışına girerse çok büyük kaybeder. Her kim bu meseleyi siyaseten araçsallaştırır, Kürt halkına seçmen gözüyle bakar ve halkın taleplerini tanımaz ise büyük kaybeder. Geçmişte de aynı yöntemler denendi. Kürt halkına sadece seçmen gözüyle bakıldı, sadece seçimlerde hatırladılar. Geçmişte denenen bu yöntemler tutmadı bugün de bu yöntemler tutmayacak.

“HDP, barışın yarattığı baharın konuşulacağı günlerde buluşmanın teminatıdır “

Bugünlerde “Yeni bir çözüm süreci mi var?” diye ortaya laf atıldı. Ortaya bu lafı atanların ellerinde belge yok. Sadece seçim öncesi ortaya atılan bu lafların içinin boş olduğunu biliyoruz. Valla bizim görebildiğimiz kadarıyla iktidarda bir çözülme var. Fiyaskoya dönüşen inkâr ve imha siyasetinin çözülmesi süreci var. Sadece iktidar değil bu meseleye ciddiyetle yaklaşmayan diğer siyasetler de çözülme aşamasına gelmiştir ve çözülecektir. Çünkü artık yolun sonuna gelindiğinin herkes farkında. Bu siyasetleri halk kesinlikle aşacak ve denklem dışı bırakacaktır, çözmeyen çözülecektir! Bu çok açık ve nettir. Büyük barış özlemi ve kalıcı çözüm iradesi bu topraklarda mutlaka kazanacaktır. Barış isteyen milyonların mücadelesiyle, demokrasiden ve ortak yaşamdan yana olanların iradesiyle. Binlerle başlayan yürüyüş bugün milyonlara, yarın on milyonlara ulaşacak. Ve savaşı, kötülüğü, zulmü durduracak olan da biz ve barış mücadelemiz olacak. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Savaşın yakıcı sonuçlarının değil barışın yarattığı baharın konuşulacağı günlerle bu ülkenin insanlarını mutlaka bir araya getireceğiz, mutlaka buluşturacağız. İşte HDP bunun en büyük teminatı ve sözüdür.

“Darağaçlarında teslim alamadıkları irade eşitlik ve özgürlük mücadelesinin ilham kaynağıdır” 

Sözümüz var dedik. Halklara ve inançlara eşit yurttaşlık sözümüz var dedik. Hafta sonu İstanbul’da Alevi canlarla, Alevi kurumlarının temsilcileriyle bir araya geldim, onları dinledim. 4 saatlik bir çalıştayın sonunda Alevi toplumunun yaşadığı sorunları ve sıkıntıları; Kürtler gibi, Ermeniler gibi, Süryaniler gibi, bu toprakların kadim haklarının yaşadığı sorunlar gibi Alevi halkının da sorunlarını masaya yatırdık. Birlikte yol yürüme ve birlikte mücadele konusundaki ortak kararlılığımızı bir kez daha teyit ettik. Alevi toplumunun aynı şekilde bu ülkedeki diğer halklar ve inançlar gibi her gün ayrımcılığa ve adaletsizliğe maruz kaldığının tespitini yaptık. Bununla sınırlı kalmayan halklardan ve topluluklardan bahsediyoruz. Ama şunu da söyleyeyim; kimlik ve inançları inkâr eden sistem tam bir kırılma aşamasındadır. Çünkü farklılıkları tekleştirmeyi başaramadılar, başaramayacaklar. Bedrettinler, Pir Sultanlar, Pir Seyit Rızalar ve niceleri dimdik ayakta durdu ve bedel ödemeyi göze aldı. Darağaçlarında teslim alamadıkları bu irade, bugün halkların eşitlik ve özgürlük mücadelesinin en önemli ilham kaynağı olmaya da devam ediyor.

“Yeni yüzyılı halkların ve inançların yüzyılı yapalım!”

İşte partimiz HDP de bu topraklarda inkâr edilen tüm halkların kendi inanç ve kültürlerini, kimliklerini özgürce ve eşitçe yaşayabileceği yeni bir yaşam hedefiyle mücadelesine başladı. Ve bu mücadeleyi önemli bir noktaya, final aşamasına taşıdı. HDP ve onun sağlam fikri zemini, yükselen mücadelesi oldukça hiç kimse umutsuzluğa kapılmasın. Bu ülkede kendisine Kürdüm, Alevi’yim, Ermeniyim, Süryaniyim Romanım, kadınım diyen herkes HDP’ye güvensin, çünkü arkasında büyük bir halk kitlesi var. Kürdün de Alevinin de Ermenin de Romanın da bu kadim toprakların bağrında yaşayan her inancın ve kimliğin eşit yurttaşlığını teminat altına alacak belki de yüzyılın mücadelesi HDP’nin bugün temsil ve öncülük ettiği büyük insanlık yürüyüşüyle sürmektedir. Bu yürüyüş mutlaka ama mutlaka başarıya ulaşacaktır. O yüzden diyoruz ki ortaya çıkan tarihsel fırsatları büyük dönüşümlere kazandırma zamanıdır, gelin canlar bir olalım! Gelin mücadelede de direnişte de bir olalım birlik olalım. Özgür ve aydınlık yarınlar için bugünleri birlikte yürüyelim. Yollarımız da kazanımlarımız da bir olsun. Yeni yüzyılı halkların ve inançların yüzyılı yapalım!

“Hakikatin kalemini susturabilecek bir güç bu yerkürede henüz icat edilmedi”

Gerçek adalet için halklarımıza sözümüz var. Evet, bugün Türkiye’nin karşı karşıya olduğu en yakıcı sorunlardan biri de, bir başka kırılma noktası da adaletsizliktir. OHAL bahanesiyle ihraçlar, sayısız gözaltı ve tutuklamalar, siyasi saikli kumpas yargılamaları, hukuksuz cezalar, başta cezaevlerinde olmak üzere işkence ve kötü muamele, ifade özgürlüğünün rafa kaldırılması, cezasızlıkla ödüllendirilen katliamlar daha neler neler… Gerçekten saymakla bitmeyen adaletsizlikler ve hukuksuzluklar var. Kobanî Kumpas Davası, Gezi Davası, HDP Kapatma Davası, Özgür Basın Davası… Bu iktidar tüm ülkeyle mahkemelik, davalıktır! En son Diyarbakır’da gazetecileri tutukladılar. Hakikatin sesinden korktukları için o insanları gazetecilik yaptıkları için cezaevine attılar. Buradan hepsine özel selam ve sevgilerimi yolluyorum. İktidar bilsin ki hakikatin kalemini susturabilecek bir güç bu yerkürede henüz icat edilmedi, siz de başaramayacaksınız!

“Gerçek ve onarıcı bir adaletin gelmesi için büyük mücadele edeceğiz”

Bir yerde hukuksuzluk artıyorsa orada adalet çalınıyordur. Bunlar adalet saraylarının içinden adaleti çaldılar, geriye bomboş binalar bıraktılar. Biz HDP olarak bu ülkeyi gerçek adaletle buluşturmaya söz verdik. HDP’nin varlığı ve mücadelesi aynı zamanda gerçek adalet mücadelesidir. Yüreği adalete kavuşmak için yanıp tutuşan herkese bir kez daha seslenmek istiyorum: HDP’nin hak ve adalet mücadelesi var. Ülkenin her bir yerinde ayrı bir adalet nöbeti ve adalet diye haykıran yüz binler var. Tüm adaletsizliklere karşı büyük direndiysek, gerçek ve onarıcı bir adaletin de gelmesi için büyük mücadele ediyoruz, etmeye de devam edeceğiz. Emine annenin, Cumartesi Annelerinin, Çorlu Annelerinin, Soma Ailelerinin, Gezi Ailelerinin, adalet nöbetindeki tutuklu annelerinin… İşte bu annelerin verdikleri adalet mücadelesi ve haykırdıkları adalet çağrısı hepimizin ortak çağrısıdır. Biz bu annelerle sonuna kadar birlikte mücadele edeceğiz. Bu sorumluluk hepimizindir. Eğer bu ülkeye adalet gelecekse bu annelerin verdikleri mücadele ile gelecek ve biz de onların yanındayız. Bu çağrıyı adalet isteyen herkese yapmak istiyorum: HDP’nin demokrasi, barış ve adalet mücadelesinde bir kez daha buluşma zamanıdır, birlikte yol yürüme zamanıdır. Yan yana, omuz omuza olalım, adaletin kapısını birlikte açma zamanıdır!

“Açlık ve yoksulluk sınırı ile savaş politikaları arasında doğrudan bir bağ vardır”

Bu ülkede çocuklar yırtık ayakkabıyla dolaşıyorsa, insanlar pazar yerlerinden yiyecek topluyorsa kaynaklar biri ve birileri tarafından mutlaka çalınıyor demektir. Her 10 kişiden 9’u büyük geçim sıkıntısı çekiyorsa, o 10 kişiden birini haksız zenginleşmeyle ihya eden talan düzeni olduğundandır. Resmi rakamla yüzde 76’lık enflasyon ile Türkiye’nin hukukun üstünlüğü endeksinde 139 ülke arasında 117’inci sırada olması aslında bununla doğrudan ilintilidir. Açlık ve yoksulluk sınırı ile bir gün Federal Kürdistan, diğer gün Kuzey Suriye ve Ege’de sınır tanımayan savaş politikaları arasında doğrudan bir bağ vardır. İktidarın bekası için sürdürülen güvenlikçi politikalar ile büyük yolsuzluklar arasında güçlü bir bağ vardır. İşte tüm bunun Türkiye kamuoyu, halkları tarafından iyi görülmesi gerekir. Görülmesi gereken bir başka hakikat ise yerli ve milli olduğunu söyleyen iktidar ve Saray rejiminin körfezden, körfez sermayesi aracılığıyla yönetiliyor olmasıdır.

“Mücadelelerimizi birleştirirsek bu harami düzeni değiştirebiliriz”

Dün Meclis’e ek bir bütçe getirdiler. Bu bütçe aynı zamanda iflas bütçesidir, bu ilkenin iflas ettiğinin kanıtıdır. Bütçeleri 6 ayda çöktü. 6 ayda çöken bütçeyi ek bütçe ile gündeme getirdiler, bu da iflas ettiklerinin göstergesidir. Çünkü savaşa, talana, Saray’a ve yandaşlara para yetiremedikleri için, talanı sürdürmek için ek bütçe getirdiklerinin farkındayız. Yoksa emekçiye, işçiye ve halka ek bütçe getirdiklerine dair bir şey yok. Şimdi bu gidişata hep birlikte “êdî bese” deme zamanı değil midir? Bu gidişata “artık yeter” diyoruz. Emekçiler, üreticiler, işçiler, işsizler, emekliler ve ezilenler olarak hep birlikte yan yana durursak ve mücadelelerimizi birleştirirsek bu harami düzeni değiştirebiliriz.

“15-16 Haziranların ruhunu yeni başlangıçlara dönüştürelim”

Sefaleti refaha, açlığı insanca yaşama dönüştürmenin yolu birlikte mücadeledir. Yozlaşmış, çürümüş sistemin çarklarını hep birlikte kırma gücüne sahibiz. Vergilerimizle ülke bütçesini oluşturuyorsak itirazlarımızla ülke yönetimini de değiştirebiliriz. Güç bizdedir, yani halkın bizzat kendisindedir. İşte HDP’nin emek ve alınteri mücadelesi birlikte yürümek için önemli bir seçenektir. Emeğimizin hakkı için bir olalım, soframızdaki ekmeğimiz, çocuklarımızın geleceği için gelin bir olalım, birlik olalım. 15-16 Haziranların 7 Haziranlarla birleşen ruhunu, yeni başlangıçların ve onurlu yaşamın mücadele gücüne hep birlikte dönüştürelim.

“Pınar Gültekin’in katiline indirim yapılmasını asla kabul etmiyoruz”

Dün kadın düşmanı erkek yargı, Pınar Gültekin’i işkenceyle katleden erkeğe verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını “haksız tahrik”le 23 yıla indirdi. Babanın isyanını, çığlığını gördünüz. Kadınların ortak çığlığını da isyanını da gördünüz, görmeye devam edeceksiniz. Elbette şaşırmadık, kadını katleden ile hukuku ve adaleti katledenin işbirliği yaptığı bir ülkede yaşıyoruz. Bu kadın düşmanı kararı, tüm kadınlar adına en güçlü sesle lanetliyorum ve kınıyorum. Pınar Gültekin’in katiline böyle bir indirim yapılmasını asla kabul etmiyoruz ve etmeyeceğiz.

“Kadın düşmanları gerçek adalet önünde hesap verecek “

Kadın cinayetlerini açıkça teşvik eden kararlarla iktidarın kadın düşmanı politikasına hizmet eden erkek yargı bilmelidir ki bu erkek düzen bitecek, hep böyle kalmayacak. Ve günü geldiğinde de kadın düşmanları, gerçek adalet önünde kadınlara bir bir hesap verecek. Yazın bir kenara. Kadının varlığından dahi korkan erkek iktidar bilsin ki; mücadeleden bırakın geri adım atmayı kadın özgürlükçü bir ülke yaratmak için gece gündüz çalışmaya devam edeceğiz. Sizden asla korkmuyoruz, sizden asla korkmayacağız! Direnen, inşa eden, üreten biz kadınlarız, yöneten de biz kadınlar olacağız. Bu ülkeyi felaketten çıkaracak olan da biz kadınlar olacağız. Umudumuz büyük çünkü itiraz etme, değiştirme ve inşa etme gücümüze inanıyoruz. Kadın ittifakı bu ülkeyi karanlıktan çıkaracak olan tek ittifaktır. Buradan bütün kadınlara sözümüzdür: Yaşamın hiçbir alanında hiçbir kadın asla yalnız yürümeyecektir, çünkü yanında mutlaka bir HDP’li olacaktır. İktidarın bütün baskı ve zorbalıklarının karşısında HDP, kadın özgürlüğü için mücadele etmeye devam edecektir.

“Genç değişimle başarma zamanıdır!” 

Sevgili gençler, genç yoldaşlarım, arkadaşlarım. Sizlere sadece borç ve geleceksiz yarınlar bırakan bu düzende genç olmak yasak, müzik dinlemek yasak, gülmek yasak, bağırmak yasak, itiraz etmek yasak, karşı çıkmak yasak, eleştirmek yasak. Yasak demenin bile yasak olduğu bir düzen yarattılar. Gençliğin dilini ve ruhunu anlamayan, çağın gerisinde kalmış bu köhnemiş düzeni ait olduğu siyasetin çöplüğüne gönderme zamanıdır. Bu çürümüşlükten kurtulmak için ülkeyi, siyaseti ve yaşamı değiştirme, gençleştirme iradesi siz gençlerin elindedir. Sizin bir itirazınızın yeterli olacağını biliyoruz. Bir haykırışınız bu iktidarı fazlasıyla titretir. Hikâyesi kalmayan bu iktidara karşı genç hikâyeyi, başarı hikâyesini yazmanızın şimdi tam da zamanıdır. Genç zamanı, genç değişimle başarma zamanıdır! Sizden çalınan geleceği zaman kaybetmeden bu iktidardan geri almanın yolunu ve yöntemlerini özellikle genç seçmenlerin doğru tercihler yaparak seçimlerde yerine getireceğine yürekten inanıyoruz. Sizin itirazlarınızda saklı olan gücü ve öfkeyi en büyük değişim ve dönüşüme dönüştürelim. “Genç başladık, genç başaracağız” diyerek hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

“Kongremizi aydınlık günlerin kapısını açan bir milada dönüştürelim!”

3 Temmuz’a sayılı günler kaldı. Kongremiz büyük hakikat yürüyüşünün, demokrasi yürüyüşünün kongresi olacaktır. Kongremiz umudun ve cesaretin, ortak geleceğin kongresi olacaktır. Her dilden, her inançtan, her kimlikten renklerin buluşacağı halkların kongresi olacaktır. Gelin 8 Mart’ın, Newroz’un, 1 Mayıs’ın coşkusunu ve iradesini kongremizde buluşturalım. Kongremizi demokrasi ittifakının, kadın ve gençlik ittifakının en güçlü çıkışına dönüştürelim. Kongremizi, hep birlikte kazanacağımız o güzel ve aydınlık günlerin kapısını açan bir milada dönüştürelim. HDP’siz bir Türkiye’nin, HDP’siz bir yaşamın, HDP’siz bir siyasetin olmayacağı hakikatini herkese hep birlikte gösterelim. Demokrasiyle, barışla, adaletle, özgürlükle örülü bir geleceğin HDP’yle mümkün olduğunu herkese gösterelim. Ortak başarı hikâyemizi ve tarihi hep birlikte bu kongrede bir kez daha yazalım. Yolunuz ve yolumuz açık olsun. Hızır hepimizin yardımcısı olsun.”

Paylaşın

HDP’den ‘Büyük Direniş Büyük Yürüyüş’ Konferansı

Halkların Demokratik Partisi (HDP) 5’inci Büyük Kongresi öncesi 4’üncü Büyük Konferansı’nı Ankara’da Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde gerçekleştirdi. Konferans salonuna, 7 dil de “Hoş Geldiniz” ile “Demokratik Gençlikle Özgür Geleceğe” ve “Eş başkanlık Mor Çizgimizdir” pankartları asıldı.

“Büyük Direniş Büyük Yürüyüş” şiarıyla gerçekleştirilen konferansın ilk gününde siyasal gelişmeler, örgütsel durum değerlendirmesi yapılacak, ikinci günde ise, partinin önümüzdeki dönem mücadele hattını belirleyecek olan karar önergeleri tartışılacak. Kararlar 3 Temmuz’da kongreye sunularak kongre ve konferans metinleri olarak karar altına alınacak.

“Yürümeye devam edeceğiz”

Konferansta konuşan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Kürtçe ve Türkçe konferansa katılanları selamladı. Buldan, özetle şunları söyledi:

“Bu rejim kadınlara her türlü hakareti ederek, kadın katliamlarını, kadına yönelik şiddeti ve kadın cinayetlerini gündemde tutarak kendisini var etmeye çalışan bir iktidardır. Bu iktidar Alevilerin eşit yurttaşlık taleplerini görmezden gelerek ayakta durmaya çalışmaktadır.

Bu ittifak, varlığını Kürt Sorununu inkâr etmeyle eşdeğer gören bir iktidardır. Tüm dünyanın kabul ettiği Kürt sorunu inkâr edilecek, kabul görmeyecek bir sorun değildir. Demokrasiden, hukuktan ve adaletten uzaklaşmış bir iktidarın başta Kürt sorunu başta olmak üzere bu ülkenin yakıcı sorunlarını inkârla ayakta durduğunu ve zihniyetin, politikasını bunun üzerine oluşturduğunu çok iyi biliyoruz.

Oysa hakikatin bir huyu vardır. Hakikat en zalim iktidarlara karşı bile yürümeye devam eder. Biz yürüyoruz yürümeye devam edeceğiz.

Türkiye’de bir arada yaşama hakikatinin Kürt sorunun demokratik çözümünden geçtiğini ifade eden Buldan, konuşmasında şu konulara değindi: “Diyalog ve müzakere seçeneklerinin gündeme alınması ve onurlu bir barış siyaseti için adım atılmasıdır. Barış için İmralı’nın Sayın Öcalan’ın diyalog ve müzakerede rolü önemsenmelidir.

Sayın Öcalan’ın demokratik çözüm ve barış için, mutlak tecridin kaldırılmasında rolünü oynamasıdır. Bu ülke 2011-2015 yıllarında barış sürecine tanıklık etti. O süreçte insanların geleceğe umutla baktığı, insanların yaşamını yitirmediği, annelerimizin gözyaşı dökmediği, insanların geleceğe umutla baktığı bir süreç yaştı bu ülke ve bu topraklar. Ne zaman ki tecrit başladı, İmralı’nın kapıları kapandı; o zaman bu ülkede ölümler, çatışmalar oldu ve gencecik insanlarımız yaşamını yitirmeye başladı.

Herkes bilmelidir ki, Kürt Sorunu çözülmeden, Türkiye’ye demokrasi ve özgürlük gelmez. Türkiye’de Kürt Sorununu demokratik ve onurlu şekilde çözme iradesi gösteremeyen hiçbir iktidar, aktör başarılı olamaz. Ne iktidar ittifakları, ne inkarcı politikaları yol alabilir, ne de muhalefet fikir ve irade geliştirmeden bu ülkede kazanabilir.

Biz bu sorunun hem iktidarın hem de mevcut muhalefetin mutlaka ama mutlaka gündeminde olması gerektiğini düşünüyoruz. Kürt sorunu bu ülkenin tamamını ilgilendiren bir sorundur. Bu sorun çözülmeden barış ve demokrasinin gelmeyeceğini herkesin bilmesi gerekiyor. Bugün Türkiye’de değişim isteyen herkesi vakit kaybetmeksizin Kürt sorununda çözüm önerilerini sunmaya, demokratik anayasa ve inanç temelli hakları tanımaya bir kez daha davet ediyorum.”

“Krizin temelinde Kürt sorununa yaklaşım var”

Daha sonra konuşan HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar da Kürt sorunu, İmralı’da uygulanan tecrit ve savaş politikalarına dikkat çekti. Sancar, şöyle dedi:

“HDP olarak çıktığımız bu onurlu yürüyüşte önümüze pek çok engel çıkarıldı, önümüze pek çok bariyer örüldü. Hiç birine takılmadık, hepsini yıktık ve bugünlere geldik. Bu konferansı bu coşku ve inançla topluyoruz. Bu iradeyi gösteren sizlere, geçmişten bugüne bu iradeyi yaratan bütün emekçilerimize, yolumuzu aydınlatan büyük yürüyüşümüzü aydınlatan bütün insanlara buradan saygılarımızı, sevgilerimizi minnetlerimizi iletiyoruz.

Krizin kökenleri son 3 yılda 5 yılda yatmamaktadır. Bu krizin kökleri yüzyıllık tarihte yatmaktadır. Bu iktidar bu yüzyıllık tarihin o kötü mirasını devralarak bugünlere taşıdığı için krizi daha da derinleştirmiş, çöküşü hızlandırmıştır. Krizin temelinde Kürt sorununda yaklaşım vardır. Cumhuriyetin demokratik bir şekilde kurulmamış olması vardır.

Kürt sorununu inkarla, imha ile; bastırma politikalarıyla, savaş siyasetiyle, millitarist anlayışla ele alan yaklaşımlar sürekli bir kriz döngüsü yaratmış ve Türkiye’yi bugün bu noktaya taşımıştır. Bu iktidar özellikle 2015 yılından sonra militarist politikaları, güvenlikçi anlayışı, inkâr ve imha uygulamalarını daha da ileri taşımıştır, daha da büyütmüştür. Sadece bu ülke ile sınırlı tutmamıştır, bölgeye yaymıştır.

Kürtlerin yaşadığı her alana taşımıştır. O nedenle kriz daha da derinleşmiştir. Kürt sorununda çözümsüzlük, militarist anlayış, inkârcı ve imhacı yaklaşım büyüdükçe kriz derinleşiyor. Şimdi de aynı yöntemleri, başka zamanlarda uygulanmış olan metodları bu iktidar sanki yeniymiş gibi devreye sokuyor.

O nedenle ekonomide büyük çöküş yaşanıyor, siyasi alanda büyük bir dağılma yaşanıyor, toplumsal çözülme yaşanıyor. Bu ülkeyi kutuplaştıran, toplumu bölerek yönetebileceğini düşünen anlayış nefret ve düşmanlık politikalarına yaslanıyor. Yapmamız gereken, bu krizi tümden çözecek güçlü yaklaşımı ve büyük yürüyüşü örgütlemektir.

Sadece iktidarı değiştirmek yetmeyecek. Bu iktidarı değiştirmek, bu politikaların kriz kaynağını en üst düzeye taşıyan bu kadroların gitmesi gerekiyor. Onları göndereceğiz, ama bu yetmez. Sistemi değiştirmemiz gerekiyor. Sistemin bu sorunlarını üreten kaynaklarını değiştirmemiz gerekiyor yeni bir başlangıç yapmamız gerekiyor. Krizin en dip noktası imkânların da en üst noktası olabilir, yeter ki biz bunları değerlendirebilirim.

‘İki kutba mahkum değiliz’

Bugün Türkiye siyaset sahnesinde iki kutbun arasına sıkıştırılmaya çalışılan bir denklem kurulmakta bir formül tek çare olarak sunulmaktadır. Bu doğru değil Türkiye iki kutba mahkûm değil, eskiyi devam ettirecek hiçbir zihniyet Türkiye’de halkların istediği çözümleri, geleceği kuramaz. Bu iktidar zaten iyice çökertmiştir bu ülkeyi, felaketin eşiğine getirmiştir. Ama çıkış eski zihniyeti farklı yöntemlerle devam ettirecek yönetimlerde değildir. Çözüm 3’üncü yoldadır. Çözüm HDP’nin siyasal programındadır çözüm inancını yitirmeyen halkların kararlı yürüyüşündedir. Çözüm bizdedir.

Bizler bu yolu demokrasi ittifakı ile yürüme kararı verdik. Bundan önceki büyük konferansımızın ve kongremizin de belirlediği bir yoldu bu. Bu yolu örmeye devam ediyoruz. Seçimler yaklaştıkça bu meseleyi sadece seçim ittifakı içinde değerlendirmeye çalışanlara da buradan sesleniyorum. Doğrudur, seçimler tarihi önemdedir.

Bu seçimler Türkiye’de sadece iktidarın ve parlamentonun belirlenmesiyle sınırlı bir sonuç doğurmayacaktır. Bu seçimler aynı zamanda yeni bir başlangıcın mümkün olup olmadığını da gösterecektir. Bu sistemi; sömürü, savaş, rant ve talan sistemini, bu çete ve suç düzenini değiştirip değiştiremeyeceğimizi de belirleyecektir.

Biz diyoruz ki bu sistemi de bu düzeni de değiştirecek güç vardır; bu iktidarı gönderecek güçlü bir halk iradesi mevcuttur. O iradeye doğru yol güçlü yürüyüş ve kararlı hedefler gösterildiği anda hem iktidar gidecek hem de düzen değişecek. İşte demokrasi ittifakının ana hedefi budur.”

Paylaşın

HDP’li Buldan: Yokluk İçinde Yaşayan Milyonlar Var

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Buldan, iktidara seslenerek, “Sarayınızdan çıkıp sokağa indiniz mi? Çöp konteynerlerinden ve pazar yerlerinden yiyecek toplayan insanları gördünüz mü? Bayat ekmek kuyruklarına tanıklık ettiniz mi? Market raflarındaki kelepçeli mamaları, sütleri gördünüz mü hiç?” dedi.

Haber Merkezi / Buldan, konuşmasında, “6-7 Haziran’da Büyük Konferansımızı, 3 Temmuz’da da Büyük Kongremizi gerçekleştireceğiz. Gelecek bu iradeyle kurulacaktır” ifadelerini kullandı. Pervin Buldan ayrıca, Gezi direnişinin yıl dönümünde “Berkin, Ali İsmail ve Ethem Sarısülük şahsında Gezi’de kaybettiğimiz tüm canları bir kez daha saygıyla, özlemle ve minnetle anıyorum. Gezi tutuklularına selam ve sevgilerimi yolluyorum” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partinin haftalık olağan grup toplantısında gündemi değerlendirdi. Buldan’ın konuşması şöyle;

“Konuşmama başlarken, toplumsal belleğimizde yer edinen birkaç günü anarak başlamak istiyorum. 29 Mayıs karanlık bir tarihin, Çorum Katliamı’nın yıl dönümüydü. 1938’de Dersim’de başlayan, Maraş,  Çorum, Sivas ve Gazi’yle devam eden Alevi katliamlarını unutmadık, unutturmayacağız! Yüzleşme ve adalet mücadelemizden vazgeçmedik, asla vazgeçmeyeceğiz. Alevi toplumunun eşit yurttaşlık hakları kabul edilinceye, halklar ve inançlar üzerindeki baskıcı, ayrımcı uygulamalar son bulana kadar adalet, eşitlik, barış ve demokrasi mücadelemizi yılmadan sürdüreceğiz. Bir kez daha, Çorum başta olmak üzere katledilen tüm Alevi canları saygıyla, minnetle, şükranla anıyorum.

2 Haziran, hasretin, sevdanın ve umudun şairi Sevgili Ahmet Arif’in, 3 Haziran güzel günlerin yolcusu Sevgili Nazım Hikmet’in ölüm yıldönümleri. Saygıyla, minnetle, şükranla ve özlemle anıyorum. 3 Haziran aynı zamanda Kürt iş insanları; Savaş Buldan, Adnan Yıldırım ve Hacı Karay’ın ölüm yıl dönümleri. Buradan onları da sevgiyle, minnetle, şükranla anıyorum.

Bu kürsüden hep söyledik; kaybetmeye yüz tutmuş ve siyasi hikâyesi tükenmiş bir iktidarın son çaresi baskıyı, zulmü ve hukuksuzlukları büyütmektir. Bugün yaşananlar tam da budur, varlık-yokluk mücadelesindeki iktidarın alacakaranlık iklimidir. Bakın! Karşımızdaki düzenin ayaklarını tek tek sıralayalım. 5’li çete bunların ekonomik rant ayağıdır. TÜRGEV’leri para transferi ve kamu arazisini yağmalama ayağıdır. TÜGVA’ları kadrolaşma ayağıdır. Yerli ve milli IŞİD projeleri olan SADAT paramiliter ayaklarıdır. ÖSO ve IŞİD Suriye’deki çete ayaklarıdır. Troll orduları ve tetikçi basınları, medya ayaklarıdır. Yargıdaki “Ak” savcı ve hâkimleri kumpas ayağını yürütmektedir. Güvenlik bürokrasisi siyasi kumpas operasyonlarının ayağı olarak rol oynamaktadır. Mülki idarecileri ve kayyımları yerel darbe ayağının yürütücüleridir. Tam organize işler! Bu yapının kendi bekası için sürekli yaydığı iklim de var. Bu iklim yasaklardır, hukuksuzluklardır, yargı kumpaslarıdır, tecrit ve işkencedir, nefret siyasetidir, savaş politikalarıdır, basına sansürdür, istikrasızlık ve huzursuzluktur. Bütün bunlar AKP-MHP ittifakının iktidarda kalmak için yürüttüğü son çırpınışlar olarak karşımızda durmaktadır.

İşte görüyoruz, her gün bir konser, tiyatro, şenlik, festival, piknik demokratik etkinlik, keyfi ve hukuksuz bir biçimde engellenmekte ve yasaklanmaktadır. Sazın telinden, kemanın yayından, piyanonun notalarından, sanatçının sesinden korkuyorlar. İnsanların bir araya gelmesinden korkuyorlar. Evet, bir araya gelişlerden, umudun büyümesinden korkuyorlar. Gerekçelerine bakıyorsunuz, hep aynı terane; “kamu güvenliği.” Hayır, asıl sakladıkları gerçek; suç ve rant düzenlerinin güvenliğidir. Az önce sıraladığım yapının güvenliğidir.

“Yasak duvarlarınız değil, özgürlük meydanları kazanacak”

Yasaklarla gözdağı veriyorlar, umudu kırmaya çalışıyorlar. Ne yaparsanız yapın bu topraklarda müziği de; sanatı da türküleri de asla susturamayacaksınız! Halayları durduramayacaksınız. Bir araya gelişleri asla engelleyemeyeceksiniz. Yasak duvarlarınız değil, özgürlük meydanları kazanacak bu ülkede. Sizin yasakçı diliniz değil, barış türkülerinin dili bu topluma umut olmaya devam edecek. Bunların yasakçı ikliminin bir diğer ayağı da sosyal medya sansürüdür. Yasasını Meclis’e getirdiler. Bu yasa, aynen Abdülhamit yasası ve yasaklarıdır. O da, basına sansür uygulamıştı, piyesleri, hatta “Burun” kelimesini dahi o dönem yasaklamıştı. Bu iktidar da aynı zihniyettedir. Ekonomik kriz, yoksulluk, açlık, işsizlik ve yolsuzluk haberlerini sansürlemeyi planladıklarını bu yasayı geçirerek bunu hayata geçirmek istediklerinin hepimiz farkındayız. Gerçekleri halktan gizleyebileceklerini sanıyorlar. Adını da yalan haberleri engelleme yasası koymuşlar. Ya en büyük yalan bu ülkede sizsiniz! Bu ülkenin en büyük yalanı AKP hükümetidir ya. Her söylediğiniz yalan! Her ifade ettiğiniz yalandır. Sizden daha büyük dezenformasyon kaynağı olabilir mi?

Amacınız eğer yalan haberlerin önüne geçmekse, kendi yalanlarınızı, gazetelerinizdeki yalan manşetlerinizi durdurmanız yeterlidir. “Almanya bizi kıskanıyor” yalanlarını yaymazsanız, yalan haber diye de bir şey kalmaz zaten! Prompteri kaldırırsanız dezenformasyon da sona erer! Ama dertleri başka. Amaç, hakikati yok ederek toplumu kendi yalanlarıyla baş başa bırakmaktır. Ne basını, ne de sosyal medyayı susturamayacaksınız! Gerçekleri halktan saklayamayacaksınız. Güneşi balçıkla sıvayamayacaksınız. Bir video, bir twit, bir paylaşım iktidarınızı sallamaya devam edecektir, sizleri tir tir titretmeye devam edecek.

Yasaklarla toplumun nefesini kesmeye çalışırken, kumpas davalarıyla da demokratik siyasetin halka nefes olma gücünü kırmak istediklerini biliyor ve görüyoruz. İşte Kobanî Kumpas Davası ortadadır. Mevzu sadece HDP değildir. Tüm siyasettir, tüm toplumsal kesimlerdir. Bu kumpas, demokrasiye kurulan bir kumpastır. Mahkeme son olarak bir günlük savunma süresi verilmesi kararını aldı. Baktılar; arkadaşlarımız kumpas gerçeğini bir bir ifşa ediyor, çökertiyor, hemen alelacele karar aldılar. Belli ki aceleleri var. İktidardan düşmeden intikamlarını almak istiyorlar. Kobanî içlerine dert oldu! Kumpasları da onlara ders olacak bunu da buraya yazıyorum!

“Seçim kampanyasını tanklarla yürütmeye hazırlanıyorlar”

Başaramayacaksınız! Hakikatler savunmasız kalmayacak! HDP, susmadı ve HDP susmayacak. Kumpas davanızda HDP değil, hakikatler karşısında sizin komplolarınız yargılanacaktır ve bu kumpaslar iktidarınızın sonu olacaktır. Evet, bu iktidarın korku iklimiyle asıl kendi korkularını bastırmaya çalıştıklarını görmüyor değiliz. Irak Kürdistan Bölgesi’nin ardından şimdi de Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik yeni bir savaş ve ilhak planı peşindeler. Seçim kampanyasını tanklarla yürütmeye hazırlanıyorlar! Miting konuşmalarını da tankların üzerinden yaparlarsa kimse şaşırmasın! Evet, ekonomi yangın yeri, halk geçim ve yaşam savaşı veriyor. Bunlar Suriye’de savaş peşindeler.

Enflasyon ve dolar fırlayınca hadi Suriye’ye saldıralım belki paçayı kurtarırız diyorlar. Hesap bu! Rojava’da halklar arasında oluşan demokratik, sosyal, kültürel bütünleşmeyi, demokratik yönetimin inşasını bozabilir miyiz, Bölgeyi Kürtlerden arındırarak acaba IŞİD’e koridor oluşturabilir miyiz diye uğraşıyorlar. Buradan savaş ittifakına sesleniyorum: Boşuna uğraşmayın! Rojava’dan size Ukrayna hikâyesi çıkmaz, çıkmayacaktır. İktidarınızın yolunu Rojava’dan geçiremezsiniz! Geçiremeyeceksiniz! Bu heveslerinizden bir an önce vazgeçin!

Şimdi kendilerine siyasal ve toplumsal destek yaratabilmek için de operasyonlarla birlikte mültecilerin geri gönderileceği propagandasını yaymaya başladılar. Toplu göçler, tarihte hiçbir zaman askeri yöntemlerle çözülmemiştir! Aksine askeri yöntemler büyük göçlerin yaşanmasında temel etkendir. Olası Suriye savaşı daha fazla göçmen demektir. Bu tuzağa kimse düşmemelidir. Tabi bir de işin parasal rantı da var. Dikkat edilirse, yurt dışında milyon dolarları istiflemeleri tam da bu savaş halini canlı tuttuğu süreçlere denk gelmektedir. Beka ve sınır güvenliği söylemini sıkça ortaya attıklarında bilin ki yurt dışında balya balya para istifliyorlar. Tezkerelere kalkan ellerin de özellikle bu hakikatle mutlaka yüzleşmesi gerekir.

“İktidarın Kürt düşmanlığı politikasının bedelini tüm Türkiye halkı ödemektedir”

Sınır güvenliği dedikleri, TÜRGEV-TÜGVA-TÜRKEN ve SADAT düzenlerinin, yolsuzluk ve rant zincirlerinin güvenliğidir. Bu nedenle herkesin, tüm toplumun, demokratik kamuoyunun savaş politikasının karşısında güçlü ve ortak bir tutum alması gerekir. İktidarın savaş planlarının esas amacının kendi siyasi ömürlerini uzatmak olduğunu herkesin artık net olarak görmesi gerekir. Emekçi yoksul halkın sırf iktidar ayakta kalsın diye savaşa sürecek tek bir evladı ve kaybedecek tek bir canı yoktur. İktidarın Kürt düşmanlığı politikasının bedelini tüm Türkiye halkı ödemektedir. Bu gerçeği artık herkesin görmesi ve savaşa hayır demesi gereken yeni bir dönemdeyiz.   

Özellikle parlamentodaki muhalefete seslenmek istiyorum. Savaş politikalarına sessizlik onaylamak demektir. İktidarın tuzağına düşmeyin, iktidarın belirlediği sınırların dışına çıkmaktan korkmayın ve savaş politikalarına karşı çıkın diyoruz. Ve şu uyarıyı da buradan yapıyorum: Olası bir savaşın yol açacağı tüm yıkımlardan en az iktidar kadar, bu savaşın karşısında durma basireti göstermez ise muhalefet de sorumlu olur. Bunu hiç kimse unutmasın!

“Zamanın ruhuna uymayanlar, aşılmaya mahkûmdur”

İçinden geçtiğimiz zaman, iktidarın savaş ve talan düzenine hep birlikte karşı çıkma zamanıdır. Zaman, Kürt sorunu başta olmak üzere bu ülkenin temel sorunlarını çözümsüzlük sarmalına sürükleyen ve iktidarın varlık gerekçesi olan tecrit politikasına hep birlikte karşı çıkma zamanıdır. Zaman, hem bu topraklarda hem de Suriye başta olmak üzere tüm komşu ülkelerde demokratik çözüm ve kalıcı barış politikalarına, halkların iradesine sahip çıkma zamanıdır. Zamanın ruhuna uymayanlar, aşılmaya mahkûmdur!

Yarın 1 Haziran, Birleşmiş Milletler tarafından belirlenen Dünya Açlıkla Mücadele Haftası’nın ilk günüdür. Her gün, her saat, her dakika açlığa, yoksullluğa doğru sürüklenen bir Türkiye yarattılar. Açlık ve yoksulluk sınırı rakamları korkunç seviyededir. Türk-İş’in raporuna göre; Açlık Sınırı 6 bin 17 TL, Yoksulluk Sınırı 19 Bin 602 TL olarak hesaplandı. İnsanlar açlıkla mücadele ederken, AKP Genel Başkanı çıktı “Birileri aç kaldık diyor, vicdansızlık yapma, aç kalan yok” diyerek, açız diyen milyonları azarlamayı kendine görev olarak görüyor. Vakti zamanında da şunu söylemişti: “Meydanlar açız diye bağırıyorsa, insanlar kirasını, faturasını ödeyemiyorsa, insanlar pazardan artık topluyorsa ülkeyi bu hale mevcut hükümet getirmiştir.” Nereden nereye değil mi? En büyük vicdansızlığı yapan sizsiniz. Gelmiş geçmiş en vicdansız iktidar olarak tarihe geçtiniz. Zalimsiniz! Zulümde üstünüze yok.

Açlık nasıl yok? Sarayınızdan çıkıp da hiç sokağa indiniz mi? Çarşıyı pazarı hiç gezdiniz mi? Çöp konteynerlerinden ve pazar yerlerinden yiyecek toplayan insanları gördünüz mü?  Bayat ekmek kuyruklarına tanıklık ettiniz mi? Market raflarındaki kelepçeli mamaları, sütleri gördünüz mü hiç? Sizin bildiğiniz tek kelepçe insanların eline vurduğunuz kelepçedir! Günlük masrafı 20 milyon olan Toksaray’dan bakınca tabi ki sokağın gerçeklerini görmezsiniz, göremezsiniz!

“AKP Genel Başkanının kendisini halktan korumanın günlük maliyeti 1.3 milyon lira”

Evine bir gram et alamayan insanların halini bilmezsiniz. Ekmek için çalışmak zorunda kalan 70-80 yaşındaki insanların halini bilmez, görmezsiniz. Okula aç giden, akşam süt içemeden yatan, çileği, kirazı sadece hayal eden boynu bükük çocukların halini görmez bilmezsiniz. Çünkü zalimsiniz! Çünkü vicdanlarınız kurumuş! “Tok açın halinden anlamaz” sözü tam da bugünler için söylenmiş! Basına da yansıdı. AKP Genel Başkanının kendisini halktan korumanın, bakın altını çiziyorum, kendisini halktan korumanın günlük maliyeti 1.3 milyon lira. Bu rakamı aya vurduğunuzda 9 bin çalışanın asgari ücret maaşına karşılık gelmektedir. Yani 9 bin gencin işsiz kalması demektir. İşte açlığın sebeplerinden biri budur!

Saray korumalı sistem tabi bitmiyor, devam ediyor: Kur korumalı mevduatla zengini korumanın bedeli 90 milyar TL’dir. 5’li çete ve yandaşlarını korumanın bedeli 220 milyar TL vergi affı. Yandaş dernek ve vakıfları korumanın bedeli 10 milyar TL’yi aşmış durumda.. Peki, yurttaş cephesinde durum nedir? Yurttaşı korumamanın bedeli ise 1.1 trilyon TL’nin üzerinde bireysel borçtur. Çiftçiyi korumamanın bedeli 200 milyar TL’nin üzerinde borçtur. Öğrenciyi korumamanın bedeli 6 milyar TL borçtur. İşte açlığın, yoksulluğun tablosu ortadadır.

Asgari ücrete yüzde 50 zam yapıldı ama temel gıdaya, kiraya, eğitime, faturalara, akaryakıta, her şeye de yüzde 200 ile 350 oranında zam geldi. Açlık ve yoksulluk değil, doğrudan “yokluk” içinde yaşayan milyonlarca insan var. Asgari ücret 4 bin 253 TL. Kalem kalem harcamaya bakarsak, 2000 TL ev kirası. 1000 TL elektrik, su, doğalgaz, internet ve telefon faturaları. Ulaşım 1000 TL. Mutfak Harcamaları 1000 TL. Asgari ücret yaşamak için değil, nefes almak için harcandığında tükendi. Daha eğitim ve sağlık harcaması yapmadık, dışarı çıkıp yemek yemedik, çay içmedik. Konsere gitmedik. Pardon, konserler yasaktı. Misafir ağırlamadık. Bugün asgari geçim ücretinin adı, yetersiz beslenme ve yokluk ücretidir.

“Bu iktidar düzeniyle, faşizmle baş etme gücümüz fazlasıyla vardır”

Evet, insan onuruna yaraşır bir ücret ve yaşam isteyen işçiye, emekçiye nankör diyen zihniyeti göndermenin zamanı çoktan gelmiştir. Bu ülkeyi soyguncuların, vicdansızların, zalimlerin insafına asla bırakmayacağız. Ülkeyi tümden çökertmenize asla izin vermeyeceğiz. Tüm bu anlattıklarım tabi ki iktidarın yarattığı karanlığın bir tablosudur. Ama bir de aydınlık günlerin, umudun tablosu vardır. Geleceği tayin edecek olan esas güç de budur. Hiç kimse iktidarın güçlü görünmek için yaptığı hukuk dışılıklara ve tehditlere veya yaydığı “bunlar gitmez” propagandasına bakarak asla umutsuzluğa kapılmasın! Asıl güç, değişim isteyen milyonların iradesidir. Yani bizleriz, emek ve demokrasi güçleridir. Direnişimizdir. Birlikte mücadelemizdir. Korkusuzca yan yana gelişimizdir. İktidarın halkla ve demokrasi güçlerinin örgütlü mücadelesiyle baş etme gücü yoktur. Ama bizim bu iktidar düzeniyle, faşizmle baş etme gücümüz fazlasıyla vardır.

İşte HDP tüm baskı ve engellemelere rağmen mücadelesini her geçen gün daha da büyütmektedir. Kadınların mücadelesi her yerde günden güne yükselmekte ve umudu da cesareti de daha da artırmaktadır. Ama bu iktidarın kadınlardan büyük bir korkusu var. O kadar çok korkuyorlar ki, özellikle HDP’li kadınlardan ve HDP’li kadınların yanında duran kadınlardan da oldukça korktuklarının farkındayız. Bu sabah Batman’da aralarında belediye eş başkanlarımızın da bulunduğu 11 kadın arkadaşımızı haksız ve hukuksuz bir şekilde gözaltına aldılar. Bunu buradan şiddetle kınıyorum. Ne yaparsanız yapın! Kadınların gücü karşısında kaybetmeye mahkûmsunuz! Kaybedeceksiniz! Kadınların mücadelesi sizin o koltuklarınızı sallamaya yeter de artar bile! Kadın arkadaşlarımıza selamlarımı ve sevgilerimi gönderiyorum.

“Mücadele eden milyonların sesi ve itirazı yükseliyor”

Evet, gençler özgürlüğü için biz geliyoruz demektedir. Emekçilerin, ezilenlerin, geçinemiyoruz diyenlerin mücadelesi sokaklardan, meydanlara, çarşıdan pazara, tarladan fabrikalara hayatın her alanında yükselmektedir.

İktidarın doğa talanına karşı İkizdere’den Kazdağları’na her yerde ağaca, ormana, derelere, ırmaklara sahip çıkma mücadelesi dalga dalga büyümektedir. Yasaklar karşısında sanatın, tiyatronun, müziğin, sazın, sözün sesi daha gür çıkmaktadır. Korkutmak isteyen iktidara karşı korkusuzların sayısı milyonlar olmaktadır. Sansür tehditlerine karşı hakikatin peşindeki özgür basının ve sokak muhalefetinin merkezi olan sosyal medyanın gücü günden güne artmaktadır.

Gezi direnişinin yıl dönümündeyiz. Buradan Berkin, Ali İsmail ve Ethem Sarısülük şahsında Gezi’de kaybettiğimiz tüm canları bir kez daha saygıyla, özlemle ve minnetle anıyorum. Gezi tutuklularına selam ve sevgilerimi yolluyorum. 9 yıl önce Taksim’de başlayan dayanışma bugün tüm ülkenin ortak dayanışmasına dönüşmüştür. İktidarın korkuyla, sindirmeyle, cezalarla yok etmek istediği umut Gezi dayanışmasının ve ortak mücadelesinin ruhuyla daha fazla büyümektedir, büyüyecektir.

“Demokrasi ittifakı bugünün, yarının ve seçim sonrasının güvencesidir”

8 Mart, Newroz, 1 Mayıs ülkenin faşizme asla teslim edilmeyeceğinin meydanlardaki teminatı ve sözü oldu. Buradan çıkan mücadele ve kararlılık büyük değişimin kapısını açacaktır. Şimdi büyük değişim için büyük buluşmayı gerçekleştirme ve en güçlü demokrasi ittifakını oluşturma zamanıdır. Demokrasi ittifakı, bugünün, yarının ve seçim sonrasının temel sigortası ve güvencesidir.

Bu büyük değişimde HDP olarak en önde yer alacağımızdan hiç kimsenin kuşkusu ve kaygısı olmasın. Yapmak için, değiştirmek için geleceğiz. Bu topraklarda demokrasi ve barış umudunun kurutulmasına asla izin vermeyeceğiz.

Türkiye halklarının çıkarı ve ortak geleceği; NATO koridorlarındaki kirli savaş pazarlıklarında değildir. Savaş kararlarının alındığı iktidar kurullarının toplantılarında hiç değildir.

Türkiye halklarının çıkarı ve ortak geleceği çürümüş siyasette değil, demokratik siyasettedir. Demokrasi, barış, adalet ve eşitlik mücadelesindedir. HDP’nin yürüttüğü mücadele ve halklara sunduğu üçüncü yol seçeneğindedir.

Bakın! İktidarın uluslar arası alanda ve içeride yürüttüğü politikalarda ülkenin geleceğini aydınlatan değil, daha da karartacak kararlar alınmaktadır. Bunun karşısında HDP’nin ve demokrasi güçlerinin ortak toplantılarında yine yaptığımız konferanslarda yeni, eşit, ortak yaşamın, barışın, demokratik Türkiye’nin inşası tartışılmakta ve mücadele kararı alınmaktadır. 6-7 Haziran’da Büyük Konferansımızı 3 Temmuz’da da Büyük  Kongremizi gerçekleştireceğiz. İşte gelecek bu iradeyle kurulacaktır.

Halkı her gün azarlayan, taleplerini yok sayan iktidarın karşısında, her gün halkı dinleyen, halkla birlikte karar alan, halkla birlikte yürüyen bir HDP var. HDP bu yüzden siyasetin güvenilecek sözüdür, dönülecek yüzüdür! Çıkışın en güçlü yoludur!

“Herkes yüzünü HDP’ye dönsün, ülkenin geleceği HDP’nin mücadelesiyle kurtulacaktır”

Hiç kimse başka adres ve kurtarıcı aramamalıdır. Direnerek, mücadele ederek, ağır bedeller ödeyerek korkmadan, yılmadan bugünlere gelen ve dimdik ayakta olan HDP’nin onurlu mücadelesiyle bu ülkenin geleceği kurtulacaktır. Bunun için herkesin yüzü ve yönü kesinlikle HDP’ye dönük olmalıdır.

İçinden geçtiğimiz bu tarihi süreçte savaşın, ölümün, açlığın siyasetine, halk iradesini rehin siyasetine ve bunun karşısında inşallah bile demekten bile imtina edenlerin korkak siyasetine karşı barışı, demokrasiyi ve refahı hedefleyen HDP’nin onurlu siyasetinde hep birlikte buluşalım diyorum. Kimse sizin inşallahınıza kalmadı, maşallah bizim halkımızın da bizim de sizin önünüze geçecek gücümüz de, sözümüz de var.  Bu bize yeter de artar diyorum hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum ve teşekkür ediyorum.”

Paylaşın

HDP’li Buldan: Kürt Siyaseti Tasfiye Edilmek İsteniyor

Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ında aralarında bulunduğu 108 kişi hakkında açılan Kobani Davası, Sincan Cezaevi Kampüsünde görülüyor. Davayı HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan ve HDP’li milletvekilleri ile EMEP, EHP, TKP, KESK ve bazı STK’lardan temsilcilerin de aralarında olduğu çok sayıda kişi takip ediyor. 

Haber Merkezi / Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanımız Pervin Buldan, duruşma öncesi cezaevi önünde açıklamalarda bulundu. Yargılanan her bir arkadaşlarının ülkenin demokrasisi barışı, eşitliği ve özgürlüğü için mücadele ettiğinin altını çizen Buldan, şunları söyledi;

“Hepinizi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum. Bugün Kobani Kumpas Davasının bir celsesini daha izlemek üzere kurum temsilcisi arkadaşlarımız, milletvekillerimiz ve halkımız ile birlikte buradayız.

Kobani Kumpas Davasının hangi saiklerle yapıldığını geçmişte hep söyledik. Siyasi gerekçelerle oluşturulan bir iddianameyle bugün Kürt siyasi tarihinin önemli aktörlerinin yargılandığı bir dönemi yaşıyoruz. Yargılananlar bu ülkenin demokrasisi, barışı, eşitliği ve özgürlüğü için mücadele eden arkadaşlarımız. Bu ülkeyi yönetenler Kürt düşmanlığıyla ve Kürtleri siyasi arenadan tasfiye etmek amacıyla bu tür kumpas davalarını önüne koydu. Bu davanın bir kumpas davası olduğunu biliyoruz ve iddianamesinin Saray’da hazırladığını da biliyoruz.

Cumhurbaşkanı ve onun küçük ortağı olan MHP Genel Başkanının isteği üzerine hazırlanan bu iddianamenin ne kadar boş ve yersiz olduğunu arkadaşlarımız tek tek ortaya çıkardılar. Arkadaşlarımız bu ülkenin hem cumhurbaşkanını hem yargısını hem adaletini yargılamaya çalıştılar. Bu kumpas davasıyla sonuç elde etmeye çalışan bir zihniyet var ortada. Evet, bu ülkeyi yönetenlerin bu kumpas davasının sonucuyla HDP Kapatma Davası arasında bir bağ kuracaklarını da çok iyi biliyoruz.

Türkiye’nin siyasi tarihine kara bir leke sürdüler

2014 yılında yaşanmış süreçle ilgili 2016’da bu ülkenin cumhurbaşkanı olan Recep Tayyip Erdoğan’ın meseleyi seçim kampanyası malzemesi haline getirmesi aslında bu günlerin yaşanmasının habercisiydi. Üzerinden tam 6 yıl geçtikten sonra yani 2022 yılında bu davanın açılmasıyla işte Türkiye’nin siyasi tarihine kara bir leke sürdüler.

O günden bugüne kadar bu meselenin bir siyasi mesele haline getirilmesinin büyük bir amacı var. Bu ülkeyi yönetenler bir kez daha kendi koltuklarında oturmak ve iktidarlarını sürdürebilmek için Kobani Kumpas Davasını malzeme yapmayı sürdürecekler. Ancak şunu ifade etmek isterim ki, bu yargılama başladığı günden beri yargılanan her bir arkadaşımız bu ülkenin zihniyetini, bu ülkenin yönetimini, bu ülkede Kürt düşmanlığı ve kadın düşmanlığı yapanları yargılıyor. Gerçekleri tek tek ortaya koymalarına rağmen hiçbir gerekçeleri, sundukları hiçbir iddiaları yazık ki mahkeme tarafından kabul edilmiyor. Adil bir yargılama yapılmadığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Çünkü talimat Saray’dan alınıyor, çünkü bizzat Cumhurbaşkanından ve onun küçük ortağı olan MHP Genel Başkanından alınıyor. Böylesi adil olmayan yargılama sürecinde elbette bizler davayı sonuna kadar sahipleneceğiz, sonuna kadar arkadaşlarımızın yanında olacağız ve peşini bırakmayacağız.

Şimdi kumpas davası ellerine ayaklarına dolandığı için yeni yeni kumpaslar başlatma peşindeler. İkinci bir dalgayla yeni bir süreci başlatıp, farklı arkadaşlarımızı da gözaltına alıp yeni bir tutuklama süreci başlattılar. Ancak bütün bunlar beyhude çabalardır. Bu dava düştü, düşecek. Bu dava onların ellerine ayaklarına dolandı, dolaşmaya da devam edecek. Ellerinde hiçbir gerekçe, somut delil olmadığı için yeni yeni kumpaslar ve ikinci dalgalar yaratmaya çalışsalar da bu davanın düştüğünü ve düşeceğini belirtmek isterim. Burada bulunan bütün arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Arkadaşlarımızla birlikte süreci takip etmeye devam edeceğiz. Teşekkür ediyorum.”

Paylaşın