Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Buldan, iktidara seslenerek, “Sarayınızdan çıkıp sokağa indiniz mi? Çöp konteynerlerinden ve pazar yerlerinden yiyecek toplayan insanları gördünüz mü? Bayat ekmek kuyruklarına tanıklık ettiniz mi? Market raflarındaki kelepçeli mamaları, sütleri gördünüz mü hiç?” dedi.
Haber Merkezi / Buldan, konuşmasında, “6-7 Haziran’da Büyük Konferansımızı, 3 Temmuz’da da Büyük Kongremizi gerçekleştireceğiz. Gelecek bu iradeyle kurulacaktır” ifadelerini kullandı. Pervin Buldan ayrıca, Gezi direnişinin yıl dönümünde “Berkin, Ali İsmail ve Ethem Sarısülük şahsında Gezi’de kaybettiğimiz tüm canları bir kez daha saygıyla, özlemle ve minnetle anıyorum. Gezi tutuklularına selam ve sevgilerimi yolluyorum” dedi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partinin haftalık olağan grup toplantısında gündemi değerlendirdi. Buldan’ın konuşması şöyle;
“Konuşmama başlarken, toplumsal belleğimizde yer edinen birkaç günü anarak başlamak istiyorum. 29 Mayıs karanlık bir tarihin, Çorum Katliamı’nın yıl dönümüydü. 1938’de Dersim’de başlayan, Maraş, Çorum, Sivas ve Gazi’yle devam eden Alevi katliamlarını unutmadık, unutturmayacağız! Yüzleşme ve adalet mücadelemizden vazgeçmedik, asla vazgeçmeyeceğiz. Alevi toplumunun eşit yurttaşlık hakları kabul edilinceye, halklar ve inançlar üzerindeki baskıcı, ayrımcı uygulamalar son bulana kadar adalet, eşitlik, barış ve demokrasi mücadelemizi yılmadan sürdüreceğiz. Bir kez daha, Çorum başta olmak üzere katledilen tüm Alevi canları saygıyla, minnetle, şükranla anıyorum.
2 Haziran, hasretin, sevdanın ve umudun şairi Sevgili Ahmet Arif’in, 3 Haziran güzel günlerin yolcusu Sevgili Nazım Hikmet’in ölüm yıldönümleri. Saygıyla, minnetle, şükranla ve özlemle anıyorum. 3 Haziran aynı zamanda Kürt iş insanları; Savaş Buldan, Adnan Yıldırım ve Hacı Karay’ın ölüm yıl dönümleri. Buradan onları da sevgiyle, minnetle, şükranla anıyorum.
Bu kürsüden hep söyledik; kaybetmeye yüz tutmuş ve siyasi hikâyesi tükenmiş bir iktidarın son çaresi baskıyı, zulmü ve hukuksuzlukları büyütmektir. Bugün yaşananlar tam da budur, varlık-yokluk mücadelesindeki iktidarın alacakaranlık iklimidir. Bakın! Karşımızdaki düzenin ayaklarını tek tek sıralayalım. 5’li çete bunların ekonomik rant ayağıdır. TÜRGEV’leri para transferi ve kamu arazisini yağmalama ayağıdır. TÜGVA’ları kadrolaşma ayağıdır. Yerli ve milli IŞİD projeleri olan SADAT paramiliter ayaklarıdır. ÖSO ve IŞİD Suriye’deki çete ayaklarıdır. Troll orduları ve tetikçi basınları, medya ayaklarıdır. Yargıdaki “Ak” savcı ve hâkimleri kumpas ayağını yürütmektedir. Güvenlik bürokrasisi siyasi kumpas operasyonlarının ayağı olarak rol oynamaktadır. Mülki idarecileri ve kayyımları yerel darbe ayağının yürütücüleridir. Tam organize işler! Bu yapının kendi bekası için sürekli yaydığı iklim de var. Bu iklim yasaklardır, hukuksuzluklardır, yargı kumpaslarıdır, tecrit ve işkencedir, nefret siyasetidir, savaş politikalarıdır, basına sansürdür, istikrasızlık ve huzursuzluktur. Bütün bunlar AKP-MHP ittifakının iktidarda kalmak için yürüttüğü son çırpınışlar olarak karşımızda durmaktadır.
İşte görüyoruz, her gün bir konser, tiyatro, şenlik, festival, piknik demokratik etkinlik, keyfi ve hukuksuz bir biçimde engellenmekte ve yasaklanmaktadır. Sazın telinden, kemanın yayından, piyanonun notalarından, sanatçının sesinden korkuyorlar. İnsanların bir araya gelmesinden korkuyorlar. Evet, bir araya gelişlerden, umudun büyümesinden korkuyorlar. Gerekçelerine bakıyorsunuz, hep aynı terane; “kamu güvenliği.” Hayır, asıl sakladıkları gerçek; suç ve rant düzenlerinin güvenliğidir. Az önce sıraladığım yapının güvenliğidir.
“Yasak duvarlarınız değil, özgürlük meydanları kazanacak”
Yasaklarla gözdağı veriyorlar, umudu kırmaya çalışıyorlar. Ne yaparsanız yapın bu topraklarda müziği de; sanatı da türküleri de asla susturamayacaksınız! Halayları durduramayacaksınız. Bir araya gelişleri asla engelleyemeyeceksiniz. Yasak duvarlarınız değil, özgürlük meydanları kazanacak bu ülkede. Sizin yasakçı diliniz değil, barış türkülerinin dili bu topluma umut olmaya devam edecek. Bunların yasakçı ikliminin bir diğer ayağı da sosyal medya sansürüdür. Yasasını Meclis’e getirdiler. Bu yasa, aynen Abdülhamit yasası ve yasaklarıdır. O da, basına sansür uygulamıştı, piyesleri, hatta “Burun” kelimesini dahi o dönem yasaklamıştı. Bu iktidar da aynı zihniyettedir. Ekonomik kriz, yoksulluk, açlık, işsizlik ve yolsuzluk haberlerini sansürlemeyi planladıklarını bu yasayı geçirerek bunu hayata geçirmek istediklerinin hepimiz farkındayız. Gerçekleri halktan gizleyebileceklerini sanıyorlar. Adını da yalan haberleri engelleme yasası koymuşlar. Ya en büyük yalan bu ülkede sizsiniz! Bu ülkenin en büyük yalanı AKP hükümetidir ya. Her söylediğiniz yalan! Her ifade ettiğiniz yalandır. Sizden daha büyük dezenformasyon kaynağı olabilir mi?
Amacınız eğer yalan haberlerin önüne geçmekse, kendi yalanlarınızı, gazetelerinizdeki yalan manşetlerinizi durdurmanız yeterlidir. “Almanya bizi kıskanıyor” yalanlarını yaymazsanız, yalan haber diye de bir şey kalmaz zaten! Prompteri kaldırırsanız dezenformasyon da sona erer! Ama dertleri başka. Amaç, hakikati yok ederek toplumu kendi yalanlarıyla baş başa bırakmaktır. Ne basını, ne de sosyal medyayı susturamayacaksınız! Gerçekleri halktan saklayamayacaksınız. Güneşi balçıkla sıvayamayacaksınız. Bir video, bir twit, bir paylaşım iktidarınızı sallamaya devam edecektir, sizleri tir tir titretmeye devam edecek.
Yasaklarla toplumun nefesini kesmeye çalışırken, kumpas davalarıyla da demokratik siyasetin halka nefes olma gücünü kırmak istediklerini biliyor ve görüyoruz. İşte Kobanî Kumpas Davası ortadadır. Mevzu sadece HDP değildir. Tüm siyasettir, tüm toplumsal kesimlerdir. Bu kumpas, demokrasiye kurulan bir kumpastır. Mahkeme son olarak bir günlük savunma süresi verilmesi kararını aldı. Baktılar; arkadaşlarımız kumpas gerçeğini bir bir ifşa ediyor, çökertiyor, hemen alelacele karar aldılar. Belli ki aceleleri var. İktidardan düşmeden intikamlarını almak istiyorlar. Kobanî içlerine dert oldu! Kumpasları da onlara ders olacak bunu da buraya yazıyorum!
“Seçim kampanyasını tanklarla yürütmeye hazırlanıyorlar”
Başaramayacaksınız! Hakikatler savunmasız kalmayacak! HDP, susmadı ve HDP susmayacak. Kumpas davanızda HDP değil, hakikatler karşısında sizin komplolarınız yargılanacaktır ve bu kumpaslar iktidarınızın sonu olacaktır. Evet, bu iktidarın korku iklimiyle asıl kendi korkularını bastırmaya çalıştıklarını görmüyor değiliz. Irak Kürdistan Bölgesi’nin ardından şimdi de Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik yeni bir savaş ve ilhak planı peşindeler. Seçim kampanyasını tanklarla yürütmeye hazırlanıyorlar! Miting konuşmalarını da tankların üzerinden yaparlarsa kimse şaşırmasın! Evet, ekonomi yangın yeri, halk geçim ve yaşam savaşı veriyor. Bunlar Suriye’de savaş peşindeler.
Enflasyon ve dolar fırlayınca hadi Suriye’ye saldıralım belki paçayı kurtarırız diyorlar. Hesap bu! Rojava’da halklar arasında oluşan demokratik, sosyal, kültürel bütünleşmeyi, demokratik yönetimin inşasını bozabilir miyiz, Bölgeyi Kürtlerden arındırarak acaba IŞİD’e koridor oluşturabilir miyiz diye uğraşıyorlar. Buradan savaş ittifakına sesleniyorum: Boşuna uğraşmayın! Rojava’dan size Ukrayna hikâyesi çıkmaz, çıkmayacaktır. İktidarınızın yolunu Rojava’dan geçiremezsiniz! Geçiremeyeceksiniz! Bu heveslerinizden bir an önce vazgeçin!
Şimdi kendilerine siyasal ve toplumsal destek yaratabilmek için de operasyonlarla birlikte mültecilerin geri gönderileceği propagandasını yaymaya başladılar. Toplu göçler, tarihte hiçbir zaman askeri yöntemlerle çözülmemiştir! Aksine askeri yöntemler büyük göçlerin yaşanmasında temel etkendir. Olası Suriye savaşı daha fazla göçmen demektir. Bu tuzağa kimse düşmemelidir. Tabi bir de işin parasal rantı da var. Dikkat edilirse, yurt dışında milyon dolarları istiflemeleri tam da bu savaş halini canlı tuttuğu süreçlere denk gelmektedir. Beka ve sınır güvenliği söylemini sıkça ortaya attıklarında bilin ki yurt dışında balya balya para istifliyorlar. Tezkerelere kalkan ellerin de özellikle bu hakikatle mutlaka yüzleşmesi gerekir.
“İktidarın Kürt düşmanlığı politikasının bedelini tüm Türkiye halkı ödemektedir”
Sınır güvenliği dedikleri, TÜRGEV-TÜGVA-TÜRKEN ve SADAT düzenlerinin, yolsuzluk ve rant zincirlerinin güvenliğidir. Bu nedenle herkesin, tüm toplumun, demokratik kamuoyunun savaş politikasının karşısında güçlü ve ortak bir tutum alması gerekir. İktidarın savaş planlarının esas amacının kendi siyasi ömürlerini uzatmak olduğunu herkesin artık net olarak görmesi gerekir. Emekçi yoksul halkın sırf iktidar ayakta kalsın diye savaşa sürecek tek bir evladı ve kaybedecek tek bir canı yoktur. İktidarın Kürt düşmanlığı politikasının bedelini tüm Türkiye halkı ödemektedir. Bu gerçeği artık herkesin görmesi ve savaşa hayır demesi gereken yeni bir dönemdeyiz.
Özellikle parlamentodaki muhalefete seslenmek istiyorum. Savaş politikalarına sessizlik onaylamak demektir. İktidarın tuzağına düşmeyin, iktidarın belirlediği sınırların dışına çıkmaktan korkmayın ve savaş politikalarına karşı çıkın diyoruz. Ve şu uyarıyı da buradan yapıyorum: Olası bir savaşın yol açacağı tüm yıkımlardan en az iktidar kadar, bu savaşın karşısında durma basireti göstermez ise muhalefet de sorumlu olur. Bunu hiç kimse unutmasın!
“Zamanın ruhuna uymayanlar, aşılmaya mahkûmdur”
İçinden geçtiğimiz zaman, iktidarın savaş ve talan düzenine hep birlikte karşı çıkma zamanıdır. Zaman, Kürt sorunu başta olmak üzere bu ülkenin temel sorunlarını çözümsüzlük sarmalına sürükleyen ve iktidarın varlık gerekçesi olan tecrit politikasına hep birlikte karşı çıkma zamanıdır. Zaman, hem bu topraklarda hem de Suriye başta olmak üzere tüm komşu ülkelerde demokratik çözüm ve kalıcı barış politikalarına, halkların iradesine sahip çıkma zamanıdır. Zamanın ruhuna uymayanlar, aşılmaya mahkûmdur!
Yarın 1 Haziran, Birleşmiş Milletler tarafından belirlenen Dünya Açlıkla Mücadele Haftası’nın ilk günüdür. Her gün, her saat, her dakika açlığa, yoksullluğa doğru sürüklenen bir Türkiye yarattılar. Açlık ve yoksulluk sınırı rakamları korkunç seviyededir. Türk-İş’in raporuna göre; Açlık Sınırı 6 bin 17 TL, Yoksulluk Sınırı 19 Bin 602 TL olarak hesaplandı. İnsanlar açlıkla mücadele ederken, AKP Genel Başkanı çıktı “Birileri aç kaldık diyor, vicdansızlık yapma, aç kalan yok” diyerek, açız diyen milyonları azarlamayı kendine görev olarak görüyor. Vakti zamanında da şunu söylemişti: “Meydanlar açız diye bağırıyorsa, insanlar kirasını, faturasını ödeyemiyorsa, insanlar pazardan artık topluyorsa ülkeyi bu hale mevcut hükümet getirmiştir.” Nereden nereye değil mi? En büyük vicdansızlığı yapan sizsiniz. Gelmiş geçmiş en vicdansız iktidar olarak tarihe geçtiniz. Zalimsiniz! Zulümde üstünüze yok.
Açlık nasıl yok? Sarayınızdan çıkıp da hiç sokağa indiniz mi? Çarşıyı pazarı hiç gezdiniz mi? Çöp konteynerlerinden ve pazar yerlerinden yiyecek toplayan insanları gördünüz mü? Bayat ekmek kuyruklarına tanıklık ettiniz mi? Market raflarındaki kelepçeli mamaları, sütleri gördünüz mü hiç? Sizin bildiğiniz tek kelepçe insanların eline vurduğunuz kelepçedir! Günlük masrafı 20 milyon olan Toksaray’dan bakınca tabi ki sokağın gerçeklerini görmezsiniz, göremezsiniz!
“AKP Genel Başkanının kendisini halktan korumanın günlük maliyeti 1.3 milyon lira”
Evine bir gram et alamayan insanların halini bilmezsiniz. Ekmek için çalışmak zorunda kalan 70-80 yaşındaki insanların halini bilmez, görmezsiniz. Okula aç giden, akşam süt içemeden yatan, çileği, kirazı sadece hayal eden boynu bükük çocukların halini görmez bilmezsiniz. Çünkü zalimsiniz! Çünkü vicdanlarınız kurumuş! “Tok açın halinden anlamaz” sözü tam da bugünler için söylenmiş! Basına da yansıdı. AKP Genel Başkanının kendisini halktan korumanın, bakın altını çiziyorum, kendisini halktan korumanın günlük maliyeti 1.3 milyon lira. Bu rakamı aya vurduğunuzda 9 bin çalışanın asgari ücret maaşına karşılık gelmektedir. Yani 9 bin gencin işsiz kalması demektir. İşte açlığın sebeplerinden biri budur!
Saray korumalı sistem tabi bitmiyor, devam ediyor: Kur korumalı mevduatla zengini korumanın bedeli 90 milyar TL’dir. 5’li çete ve yandaşlarını korumanın bedeli 220 milyar TL vergi affı. Yandaş dernek ve vakıfları korumanın bedeli 10 milyar TL’yi aşmış durumda.. Peki, yurttaş cephesinde durum nedir? Yurttaşı korumamanın bedeli ise 1.1 trilyon TL’nin üzerinde bireysel borçtur. Çiftçiyi korumamanın bedeli 200 milyar TL’nin üzerinde borçtur. Öğrenciyi korumamanın bedeli 6 milyar TL borçtur. İşte açlığın, yoksulluğun tablosu ortadadır.
Asgari ücrete yüzde 50 zam yapıldı ama temel gıdaya, kiraya, eğitime, faturalara, akaryakıta, her şeye de yüzde 200 ile 350 oranında zam geldi. Açlık ve yoksulluk değil, doğrudan “yokluk” içinde yaşayan milyonlarca insan var. Asgari ücret 4 bin 253 TL. Kalem kalem harcamaya bakarsak, 2000 TL ev kirası. 1000 TL elektrik, su, doğalgaz, internet ve telefon faturaları. Ulaşım 1000 TL. Mutfak Harcamaları 1000 TL. Asgari ücret yaşamak için değil, nefes almak için harcandığında tükendi. Daha eğitim ve sağlık harcaması yapmadık, dışarı çıkıp yemek yemedik, çay içmedik. Konsere gitmedik. Pardon, konserler yasaktı. Misafir ağırlamadık. Bugün asgari geçim ücretinin adı, yetersiz beslenme ve yokluk ücretidir.
“Bu iktidar düzeniyle, faşizmle baş etme gücümüz fazlasıyla vardır”
Evet, insan onuruna yaraşır bir ücret ve yaşam isteyen işçiye, emekçiye nankör diyen zihniyeti göndermenin zamanı çoktan gelmiştir. Bu ülkeyi soyguncuların, vicdansızların, zalimlerin insafına asla bırakmayacağız. Ülkeyi tümden çökertmenize asla izin vermeyeceğiz. Tüm bu anlattıklarım tabi ki iktidarın yarattığı karanlığın bir tablosudur. Ama bir de aydınlık günlerin, umudun tablosu vardır. Geleceği tayin edecek olan esas güç de budur. Hiç kimse iktidarın güçlü görünmek için yaptığı hukuk dışılıklara ve tehditlere veya yaydığı “bunlar gitmez” propagandasına bakarak asla umutsuzluğa kapılmasın! Asıl güç, değişim isteyen milyonların iradesidir. Yani bizleriz, emek ve demokrasi güçleridir. Direnişimizdir. Birlikte mücadelemizdir. Korkusuzca yan yana gelişimizdir. İktidarın halkla ve demokrasi güçlerinin örgütlü mücadelesiyle baş etme gücü yoktur. Ama bizim bu iktidar düzeniyle, faşizmle baş etme gücümüz fazlasıyla vardır.
İşte HDP tüm baskı ve engellemelere rağmen mücadelesini her geçen gün daha da büyütmektedir. Kadınların mücadelesi her yerde günden güne yükselmekte ve umudu da cesareti de daha da artırmaktadır. Ama bu iktidarın kadınlardan büyük bir korkusu var. O kadar çok korkuyorlar ki, özellikle HDP’li kadınlardan ve HDP’li kadınların yanında duran kadınlardan da oldukça korktuklarının farkındayız. Bu sabah Batman’da aralarında belediye eş başkanlarımızın da bulunduğu 11 kadın arkadaşımızı haksız ve hukuksuz bir şekilde gözaltına aldılar. Bunu buradan şiddetle kınıyorum. Ne yaparsanız yapın! Kadınların gücü karşısında kaybetmeye mahkûmsunuz! Kaybedeceksiniz! Kadınların mücadelesi sizin o koltuklarınızı sallamaya yeter de artar bile! Kadın arkadaşlarımıza selamlarımı ve sevgilerimi gönderiyorum.
“Mücadele eden milyonların sesi ve itirazı yükseliyor”
Evet, gençler özgürlüğü için biz geliyoruz demektedir. Emekçilerin, ezilenlerin, geçinemiyoruz diyenlerin mücadelesi sokaklardan, meydanlara, çarşıdan pazara, tarladan fabrikalara hayatın her alanında yükselmektedir.
İktidarın doğa talanına karşı İkizdere’den Kazdağları’na her yerde ağaca, ormana, derelere, ırmaklara sahip çıkma mücadelesi dalga dalga büyümektedir. Yasaklar karşısında sanatın, tiyatronun, müziğin, sazın, sözün sesi daha gür çıkmaktadır. Korkutmak isteyen iktidara karşı korkusuzların sayısı milyonlar olmaktadır. Sansür tehditlerine karşı hakikatin peşindeki özgür basının ve sokak muhalefetinin merkezi olan sosyal medyanın gücü günden güne artmaktadır.
Gezi direnişinin yıl dönümündeyiz. Buradan Berkin, Ali İsmail ve Ethem Sarısülük şahsında Gezi’de kaybettiğimiz tüm canları bir kez daha saygıyla, özlemle ve minnetle anıyorum. Gezi tutuklularına selam ve sevgilerimi yolluyorum. 9 yıl önce Taksim’de başlayan dayanışma bugün tüm ülkenin ortak dayanışmasına dönüşmüştür. İktidarın korkuyla, sindirmeyle, cezalarla yok etmek istediği umut Gezi dayanışmasının ve ortak mücadelesinin ruhuyla daha fazla büyümektedir, büyüyecektir.
“Demokrasi ittifakı bugünün, yarının ve seçim sonrasının güvencesidir”
8 Mart, Newroz, 1 Mayıs ülkenin faşizme asla teslim edilmeyeceğinin meydanlardaki teminatı ve sözü oldu. Buradan çıkan mücadele ve kararlılık büyük değişimin kapısını açacaktır. Şimdi büyük değişim için büyük buluşmayı gerçekleştirme ve en güçlü demokrasi ittifakını oluşturma zamanıdır. Demokrasi ittifakı, bugünün, yarının ve seçim sonrasının temel sigortası ve güvencesidir.
Bu büyük değişimde HDP olarak en önde yer alacağımızdan hiç kimsenin kuşkusu ve kaygısı olmasın. Yapmak için, değiştirmek için geleceğiz. Bu topraklarda demokrasi ve barış umudunun kurutulmasına asla izin vermeyeceğiz.
Türkiye halklarının çıkarı ve ortak geleceği; NATO koridorlarındaki kirli savaş pazarlıklarında değildir. Savaş kararlarının alındığı iktidar kurullarının toplantılarında hiç değildir.
Türkiye halklarının çıkarı ve ortak geleceği çürümüş siyasette değil, demokratik siyasettedir. Demokrasi, barış, adalet ve eşitlik mücadelesindedir. HDP’nin yürüttüğü mücadele ve halklara sunduğu üçüncü yol seçeneğindedir.
Bakın! İktidarın uluslar arası alanda ve içeride yürüttüğü politikalarda ülkenin geleceğini aydınlatan değil, daha da karartacak kararlar alınmaktadır. Bunun karşısında HDP’nin ve demokrasi güçlerinin ortak toplantılarında yine yaptığımız konferanslarda yeni, eşit, ortak yaşamın, barışın, demokratik Türkiye’nin inşası tartışılmakta ve mücadele kararı alınmaktadır. 6-7 Haziran’da Büyük Konferansımızı 3 Temmuz’da da Büyük Kongremizi gerçekleştireceğiz. İşte gelecek bu iradeyle kurulacaktır.
Halkı her gün azarlayan, taleplerini yok sayan iktidarın karşısında, her gün halkı dinleyen, halkla birlikte karar alan, halkla birlikte yürüyen bir HDP var. HDP bu yüzden siyasetin güvenilecek sözüdür, dönülecek yüzüdür! Çıkışın en güçlü yoludur!
“Herkes yüzünü HDP’ye dönsün, ülkenin geleceği HDP’nin mücadelesiyle kurtulacaktır”
Hiç kimse başka adres ve kurtarıcı aramamalıdır. Direnerek, mücadele ederek, ağır bedeller ödeyerek korkmadan, yılmadan bugünlere gelen ve dimdik ayakta olan HDP’nin onurlu mücadelesiyle bu ülkenin geleceği kurtulacaktır. Bunun için herkesin yüzü ve yönü kesinlikle HDP’ye dönük olmalıdır.
İçinden geçtiğimiz bu tarihi süreçte savaşın, ölümün, açlığın siyasetine, halk iradesini rehin siyasetine ve bunun karşısında inşallah bile demekten bile imtina edenlerin korkak siyasetine karşı barışı, demokrasiyi ve refahı hedefleyen HDP’nin onurlu siyasetinde hep birlikte buluşalım diyorum. Kimse sizin inşallahınıza kalmadı, maşallah bizim halkımızın da bizim de sizin önünüze geçecek gücümüz de, sözümüz de var. Bu bize yeter de artar diyorum hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum ve teşekkür ediyorum.”