MHP Lideri Bahçeli’nin “Amed yoktur, Diyarbakır vardır” sözlerine yanıt veren HDP Eş Genel Başkanı Buldan, “Hafta sonu Amedspor-Bursaspor maçında örgütlü, faşist bir saldırıya ülkece tanık olduk. Sahada ırkçı gruplar tarafından tribünlerde sergilenen resimler bu saldırının arkasında kimlerin olduğunu bizlere bir kez daha çok net olarak göstermiştir” dedi ve ekledi:
Haber Merkezi / “Hükümetin küçük ortağı biraz önce yaptığı konuşmada, ırkçı saldırılara, 90’ların karanlık çetelerine bir kez daha sahip çıktı. ‘Amed yok’ dedi, ‘Amedspor yok’ dedi. Ben de buradan bir kez daha diyorum ki; Amed vardır, var olmaya devam edecektir. Amedspor vardır, var olmaya devam edecektir. Amedspor gol atmaya devam edecektir. Olmayacak olan, bu seçimde gidecek olan sizlersiniz. Irkçı konuşmalarınızla, saldırgan tavırlanırızla gitmeye mahkumsunuz ve bizler sizi göndereceğiz.”
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kapsamında partisinin Kadın Parlamento Grubu’nda konuştu. Buldan, şunları söyledi:
“Sevgili kadınlar, basının değerli emekçileri, ekranlarından bizi izleyen değerli halkımız; 8 Mart vesilesiyle gerçekleştirdiğimiz Kadın Grup Toplantımıza hepiniz hoş geldiniz. Sizleri sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum. Bütün misafirlerimize hoş geldiniz diyorum. Sevgili Elif Torun’u sevgiyle kucaklıyorum. Acın acımızdır, seni asla yalnız bırakmayacağız.
“8 Mart’ı deprem felaketinin gölgesinde karşılıyoruz”
8 Mart bizler için, kadın özgürlük mücadelemizi ve dayanışmamızı büyüterek alanlarda en güçlü şekilde sesimizi duyuracağımız günün adıdır. Ancak maalesef 8 Mart’ı bu sene büyük bir felaketin gölgesinde karşılıyoruz. Bir kez daha sizlerin huzurunda deprem felaketinde kaybettiğimiz tüm canlarımızı rahmetle saygıyla anıyorum, yakınlarına, sevdiklerine başsağlığı diliyorum. Yaralı olan, tedavi gören bütün depremzedelere geçmiş olsun diyorum. Bu depremden zarar gören tüm halkımıza geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Yine aynı depremden ağır şekilde etkilenen ve ambargoya maruz bırakılan Suriye halklarının da acısını yürekten paylaşıyor, dayanışma duygularımı iletiyorum.
Bir yandan bu acılar yaşanırken, hafta sonu Amedspor-Bursaspor maçında örgütlü faşist bir saldırıya ülkece tanık olduk. Sahada ırkçı gruplar tarafından tribünlerde sergilenen resimler, bu saldırının arkasında kimlerin olduğunu bizlere çok net olarak göstermiştir. Ben buradan Amedspor oyuncularına, yönetimine ve taraftarlarına geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Amedspor yalnız değildir. Hükümetin küçük ortağı bu kürsüde yaptığı konuşmada ırkçı saldırılara, 90’ların karanlık çetelerine bir kez daha açıkça sahip çıktı. Yetinmedi “Amed yok” dedi, “Amedspor yok” dedi.
“Amedspor var olmaya, gol atmaya devam edecek”
Ben de diyorum ki Amed vardır, var olmaya da devam edecek. Amedspor vardır, var olmaya da devam edecek. Amedspor gol atmaya devam edecek. Olmayacak olanlar sizlersiniz. Bu seçimde gidecek olanlar sizlersiniz. Bu ülkenin başında büyük bir bela olan sizlersiniz. Irkçı tavırlarınızla gitmeye mahkumsunuz, bizler sizleri göndereceğiz. 90’lı yılların karanlık ruhunu yeniden canlandırmak isteyenlere, faşizmi can suyu olarak görenlere halklarımız en büyük cevabı elbette sandıkta verecektir.
Bu ülkeyi 90’ların karanlığına tekrar götürmenize asla izin verilmeyecek. Ama siz 90’ların karanlık çukurunda kalmaya devam edeceksiniz. Tarih sizi hep böyle anacak. Bütün Türkiye halklarına karşı geliştirilen bu tehdidin sahipleri bilsin ki; demokrasi ve barış mücadelemiz karşısında bütün kirli tezgâhlarınızla birlikte yenileceksiniz, gideceksiniz ve kaybedeceksiniz.
HDP olarak, kadınlar olarak üstlendiğimiz tarihsel rolün ve bu büyük sorumluluğun farkındayız. Bu bilinç ve sorumlulukla hareket edeceğimizden hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Halklarımızın geleceği bizler için her türlü hesabın üzerindedir. Bizler HDP olarak şimdiye kadar nasıl bu ilkelerimiz doğrultusunda yol aldıysak, bundan sonra da bu ilkeler doğrultusunda belirleyici rolümüzü yerine getireceğiz. Tekçi ve otoriter erkek egemen iktidarını kesinlikle göndereceğiz. Bu yolda hiçbir oyun, hiçbir hesap, hiçbir provokasyon bizlere engel olamayacaktır.
Çözüm, bir arada ortak yaşamı esas alan ilkelerde buluşmaktır. Çözüm; imha ve inkâr değil, yok saymak değil, siyasi manevralarla yön vermek değil halkların demokrasi, eşitlik ve özgürlük talebini yerine getirmektir. İşte Emek ve Özgürlük İttifakı tüm bu gerçeklikleri görerek halkların umudu olacaktır. Ülkenin içine sürüklenmek istendiği kaosa, yaşanan acılara karşı gün umudu büyütme ve dayanışmayı yükseltme günüdür.
“8 Mart’ta ‘Yalnız değil birlikteyiz, Jin Jiyan Azadî’ diyerek alanlarda olacağız”
Acımız elbette ki çok büyük, öfkemiz diri, yasımız derin. Tüm bunların yanında direnişimiz de büyük, dayanışmamız da. Erkek egemen devletin her türlü engellemesine rağmen büyüyen toplumsal dayanışmamız, kadın dayanışmamız, gençlik dayanışmamız demokratik ve eşit bir geleceğe dair umudumuzun da kaynağıdır, güçlendiricisidir.
Ben bu inanç ve kararlılıkla; ilk günden itibaren deprem illerine giderek kadın dayanışmasını en etkili şekilde yürüten kadınları, illerinden, ilçelerinden, köylerinden Mor TIR’ları doldurarak deprem illerine ulaştıran kadınları, zindanlardan gönderdikleri malzemelerle dayanışmanın en güzel örneğini ortaya koyan tüm tutsak kadın yoldaşlarımızı sizlerin huzurunuzda sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum. Bütün kadınları kucaklıyorum.
Evet, sevgili kadınlar; yarın 8 Mart. Bizler bu 8 Mart’ta depremi felakete dönüştüren tek adam rejimine karşı, erkek egemen sisteme ve kadına yönelik şiddete karşı, “Yalnız değil, birlikteyiz / Jin, jiyan, azadî” diyerek en güçlü şekilde alanlarda olacağız.
Maalesef ki meydana gelen depremde on binlerce canımızı kaybettik, yüz binlerce yurttaşımız başka illere göç etmek zorunda kaldı. Enkaz altından “kurtarın” diyen seslere ilk 3 gün gönüllüler, sivil toplum örgütleri, kadınlar, gençler ve muhalif siyasi partiler dışında ne yazık ki ses veren olmadı. “Devlet yoktu” diyenlerin orada enkaz altında yakınlarını çıkarmak isteyenlerin sesiydi. Bu önemli. “AKP-MHP ittifakı yoktu” diyenlerin sesine karşı “Bizler oradaydık” demek bizler açısından kıymetliydi. Devlet yoktu, AKP-MHP ittifakı yoktu, AFAD yoktu, Kızılay yoktu.
Bu seslere kulak tıkandı. İnsanlar kendi imkânlarıyla enkaz altındaki yakınlarını çıkarmaya çalıştı. Bunu gözlerimizle gördük. Adıyaman’da, Maraş’ta, Antep’te, Hatay’da gördük, buna tanık olduk. Enkaz altında sağ kalanlar ne yazık ki soğuktan donarak yaşamlarını yitirdiler. Depremin öldürmediği yurttaşı hükümetin enkaza dönüştürdüğü kurumların yokluğu öldürdü. İşte bu yaşananların en büyük sorumlusu bu iktidardır, halkı kendi kaderine terk eden bu iktidardır. Halka çadır, gıda yardımında bulunmak yerine çadırları satan Kızılay’dır. AFAD görevlilerini elleri kolları boş şekilde neredeyse 3’üncü günden sonra deprem illerine gönderen de bu iktidardır.
“Bu halk size hakkını helal etmiyor, istifa edin!”
Kendileri de itiraf etti, helallik istediler. Ben buradan bir kez daha söylüyorum: Bu suçun vebalini kaldıramayacaksınız. Bu halk size hakkını helal etmiyor, etmeyecek! İnsanlar kaybettikleri yakınlarının cenazesini bulamıyor, cenazeler enkazlarla birlikte kaldırılıyor. Çadır bulan soba bulamıyor, soba bulan yakacak bulamıyor. Su bulamıyor, gıda bulamıyor. Üzerinden bir ay geçmesine rağmen bu sorunlar hala en can yakıcı şekilde devam ediyor. Gerekli olan helallik istemek değil istifa etmektir. İstifa etmek erdemdir ama 1 aydır tek bir kişinin istifa etmemesi utanç tablosudur.
Halkın emeğinden çalanlara, kadınların yaşamından çalanlara, gençlerin, çocukların geleceğinden çalanlara hakkımızı helal etmiyoruz, etmeyeceğiz. Geri alacağız. Canımızdan, alın terimizden, ömrümüzden sömürdüğünüz her şey boğazınıza dursun diyoruz. Size hakkımızı helal etmiyoruz. Yediğiniz her lokmamızı, gasp ettiğiniz her hakkımızı, sebep olduğunuz her canımızı hatırda tutuyoruz. Çürümüş politikalarınız ve rant siyasetiniz sebebiyle toprağa verdiğimiz her canın hesabını hatırımızda tutuyoruz. Hesabını adalet önünde, tarih huzurunda mutlaka ama mutlaka soracağız.
Biliyoruz ki kadınlar depremin ilk gününden beri hem yaşam mücadelesi hem de erkek egemen zihniyete karşı varoluş mücadelesi vermek zorunda kaldı. Kadınlar bu dönemde de ayrımcılık, ötekileştirme ve şiddetin her türlüsüyle karşı karşıya kaldı. Hem deprem yaşanan yerlerde hem de göç edilen kentlerde. Maalesef deprem bölgesinde engelli kadınlar ve mülteci kadınlar da ayrımcılığın bambaşka bir boyutuyla yüzleştiler. Mülteci kadınlar dil engelini aşamadığı için çoğu zaman dertlerini anlatamadılar.
Engelli kadınlar ve engelli bakımı üstlenen kadınlar için bu devlet, bu iktidar hiçbir zaman kolaylaştırıcı olmadı. Bugün depremin meydana geldiği yerlerde engelli kadınlar güvenli bir barınma alanına, temel hijyen ihtiyaçlarını karşılamak için özel bir alana herkesten daha çok ihtiyaç duymaktadır. Fakat herkesten daha fazla da mahrum bırakılmaktadır.
Birçok kadın depremden sonra yaralanarak engelli kaldı; gerekli medikal malzemelere ve ilaçlara ne yazık ki ulaşamadı. Bu sorunların giderilmesine dair hiçbir acil tedbir alınmamıştır, destek sağlanmamıştır. Yine hayatın her alanında ayrımcılığa uğrayan, iktidarın hedefinde olan LGBTİ+ bireyler deprem felaketinde de aynı ayrımcılığa ve eşitsizliğe maruz kalmıştır. Nefret politikalarının bir sonucu olarak temel ihtiyaçlara dahi erişememişlerdir. Çoğu zaman kendi aralarındaki dayanışma ile ihtiyaçlarını temin etmişlerdir.
Kadınların deprem bölgelerinde hala barınma, su, gıda, giyim ihtiyacı vardır. Gittiğimiz yerlerde bunu bir kez daha gördük. Ancak bunun dışındaki özgün ihtiyaçlarını da gözetmemiz gerekir. Bizler kadınlara ulaştırmak üzere hazırladığımız Mor Kitlerimizle, kadınların özgün ihtiyaçlarını karşılamaya çalıştık ve karşılamaya da devam edeceğiz.
“Bu rant, talan ve kayyım düzeni ülkenin başına gelmiş en büyük felakettir”
Bu hükümet, ülkenin ve kadınların başına gelmiş en büyük afettir, en büyük felakettir. Yaşamlarımızı, geleceğimizi enkaz altında bırakan depremler değil bu çürümüş, yozlaşmış, insan yaşamını hiçe sayan rant ve talan düzenidir. Kayyım düzenidir. Eğer HDP belediyeleri kayyım darbesiyle gasp edilmiş olmasaydı, deprem sonrası müdahalelerimiz çok daha zamanlı ve etkin olacaktı. Arama kurtarma ekiplerinin oluşturulması ve hızlıca bölgeye gitmesinden, ekipmanların seferber edilmesine kadar insanlarımızın canını kurtarmaya dönük muazzam bir çaba ortaya konulabilirdi.
Yine belediyelerimiz gaspçı kayyımların elinde değil de halkın hizmetinde olsaydı, temel ihtiyaçların karşılanmasında da bu kadar sıkıntı, bu kadar büyük mağduriyet yaşanmayacaktı. Bu nedenle ülkeyi afetlerden ve felaketlerden kurtarmak için önce gaspçı kayyım rejimini değiştirmemiz gerekmektedir. Bunu da kesinlikle başaracağız. Biz kadınlar başaracağız, onları göndereceğiz. Buradan bir kez daha söz veriyoruz.
Kızılay çadır sattı, yardım TIR’ları durduruldu, yardım merkezine kayyım atandı
Bu depremde resmi rakamlara göre 90 bine yakın bina yıkılmış, binaların altında on binlerce insan kalmıştır. AFAD’ın toplam personel sayısı ise 6 bin bile değildir. Tüm personel gönderilse 15 binaya bir AFAD görevlisi düşüyor ki o da ekipmansız bir şekilde ve elinde bir kürek bile olmadan. İnsanların gerçek anlamda soğuktan donduğu depremin hemen sonrasında, depoları çadır dolu olan Kızılay insanlara çadır vermedi; çadırları ve konserve gıdaları derneklere ve STK’lara parayla sattı. Yani parası derneklerce ödenmeseydi bu az sayıdaki çadır ve gıda bile halka ulaşmayacaktı. Bu iktidar, kaynaklarımızı bile bize satan bir iktidardır. Bunu asla aklımızdan çıkarmayacağız.
Yurt dışında ve yurt içinde insanların seferber olarak deprem bölgelerine gönderdiği TIR’lar dolusu yardım yollarda durduruldu, dağıtımları organize edilmedi. Üstelik halkın organize etmesine de engeller çıkardılar. Deprem merkezi olan Pazarcık’ta kurulan Kriz Koordinasyon Merkezine kayyım atadılar. Merkezdeki temel malzeme ve insani yardımların akıbeti ise hala bilinmiyor. Çünkü o depoyu boşalttılar, kamyonlara yüklediler, nereye götürdüklerini hiç kimse bilmiyor.
Öyle bir düşmanlık, utanmazlık ve vicdansızlık ki; böylesine bir felaket de bile depremi fırsat bilip cezaevlerinde provokasyon, işkence ve insanlık dışı uygulamanın dozunu had safhaya çıkardılar. Kendileri de birer depremzede olan deprem bölgesindeki cezaevlerinde tutulan tutsaklar günlerce yakınlarından haber alamadılar. Üstüne her türlü kötü muamele ile karşı karşıya kaldılar. Deprem sonrasında gönderildikleri cezaevlerinde başta çıplak arama olmak üzere ayrı işkencelere tabi tutuldular. İçeride ya da dışarıda fark etmez, yine depremin en çok etkilediği kesim kadınlar oldu, çocuklar oldu.
“Yakınlarını kaybeden çocuklar kimsesiz sanılmasın!”
Kamuoyuna da yansıdığı üzere depremden sonra kaybolan birçok çocuğun olduğu bilinmektedir. Yine kimliği tespit edilmeyen çocukların, yurtlara teslim edildiği iddia edilen çocukların akıbetinin hala belirsiz olduğu gerçeğiyle karşı karşıyayız. Hiç kimse yakınlarını kaybeden bu çocukları kimsesiz sanmasın. Çünkü HDP olarak refakatsiz her bir çocuğun takipçisiyiz.
Buradan bir kez daha başta kadınlar olmak üzere Türkiye toplumuna, bütün Türkiye halklarına seslenmek istiyorum: Bu kadarı yetmez mi? Bu çürümüş sistem, bu yozlaşmış rant ve talan düzeni bizi daha ne kadar sömürecek; bizleri daha ne kadar sel sularında, yangınlarda, pandemide, maden göçüklerinde, iş cinayetlerinde, kadın cinayetlerinde, depremlerde, en ufak doğa olaylarında öldürecek? On binlercemizin ölmesi, enkaz altında kalmış olması bunların umurlarında değil.
İnsanca bir yaşamı değil korkunç biçimde ölmeyi kaderimiz olarak gören bu ceberut zihniyetin bu topraklarda artık yeri kalmamıştır. Hem bizlerin ve çocuklarımızın bugünü ve yarını hem de yitirdiklerimizin hatıraları için bu iktidara dur demek, bunları göndermek biz kadınların öncülüğünde olacaktır. Bunun sözünü hep beraber buradan bir kez daha veriyoruz.
“8 Mart kapsamında deprem bölgesindeki kadınlarla buluşmalar gerçekleştirdik”
Çok zor bir dönem yaşadık, yaşamaya da devam ediyoruz. Bu iktidar olduğu sürece yaşamaya da devam edeceğiz. Çok fazla ölüm, çok fazla yolsuzluk gördük. Bütün bunları anlatmaya ne kelimeler ne günler yeter. Ancak bir taraftan da kadınların bitmez tükenmez enerjisi ve dayanışması hepimizin umudunu bir kez daha büyütmüştür. Her yıl büyük bir coşku, heyecan ve renklerimizle kutladığımız 8 Mart kapsamında bu yıl deprem bölgesindeki kadınlarla buluşmalar gerçekleştirdik.
Maraş, Antep, Adıyaman, Hatay, Urfa, Osmaniye, Adana, Malatya’ya doğru tüm kadınlarla birlikte Mor TIR’larımızı kaldırdık. Yine Batman’dan, Cizre’den, Diyarbakır’dan, Van’dan Mor araçlarımızla yola çıktık. Mor ihtiyaç listeleri elden ele dolaştı ve kadın örgütlerinden birey kadınlara herkes elinden geleni fazlasıyla yaparak bu dayanışma zincirinin olmazsa olmaz bir halkasına dönüştü.
Maalesef yaşadığımız yıkım çok büyük ve iktidarın sorumluluklarını üstlenmemesi de durumu daha da kötü bir hale getirdi. Bu yüzden deprem bölgesindeki yaraların iyileşmesinin öyle kolay olmayacağının hepimiz farkındayız. Ancak biliyoruz ki yasımız büyükse, dayanışmamız çok daha büyüktür, irademiz çok daha büyüktür. Bu nedenle önümüzdeki dönemde kadın örgütlülüğümüzü daha güçlü örmek üzere çalışmalarımıza devam etmenin elzem olduğunun farkındayız.
Deprem alanlarına Mor çadırlarımızı kurmaya Mor TIR’larımızı göndermeye devam edeceğiz. Kadınların deprem alanında ihtiyaç duyduğu ve duyabileceği her şeye ulaşmasını sağlayacağız. Tek bir kadın bile kendini yalnız hissetmeyecek. Söz veriyoruz; yaşama yeni bir temel atarken dayanışmayla örülen yaşamın harcı olacağız. Sevgili Figen Yüksekdağ’ın dediği gibi, “Kadınlar enkazın arasında filizlenen yeni toplumun mayası olacak.” Teşekkür ederiz Figen Başkan, hepinizi sevgiyle ve saygıyla selamlıyoruz.
“Bu ülkeyi karanlıktan çıkaracak güç kadınlardır”
Biraz önce de söylediğim gibi bu felaket iktidarına karşı, halkımız büyük bir dayanışma gösterdi. Deprem bölgelerinde binlerce sivil toplum örgütü, meslek örgütü, sivil inisiyatif; binlerce kadın, binlerce gönüllü yaşamı korumaya ve toplumu savunmaya devam ediyor. Bu ülkeyi bu karanlıktan çıkaracak güç de budur. Bizler bu güce yürekten inanıyoruz. Toplumun her hücresinde var olan kadınların gücüne yürekten inanıyoruz.
Kadınların yaşatmaya dönük bütün çabaları bu karanlık tablo karşısında hepimize umut veriyor. Bu duruş var olsun! Ancak işimiz bitmedi, yapacak çok şey var. Biz kadınlar depremin yıkımını kaldıracak, bu felaket iktidarına son verecek, yeni yaşamı hep birlikte inşa edeceğiz. Yan yana, omuz omuza, el ele vererek erkek egemen iktidarın yıkım siyasetine karşı dayanışma ağlarımızı daha fazla öreceğiz. Her insanımızın ihtiyaçlarını tek tek gözeterek deprem bölgesindeki halkımızın ihtiyaçlarını gidermeye devam edeceğiz.
Dayanışmayla kalmayacak, yaşanan felaketin sorumlularını tek tek açığa çıkaracak ve mutlaka yargılanmalarını sağlayacağız. Yalnızca çürük binaları inşa edenler değil; bu can yakıcı tablonun ortaya çıkmasına sebebiyet veren tüm idari ve siyasi sorumlular da mutlaka hesap verecek. Tek adamın iki dudağı arasından çıkacak sözü duymadan bir kepçe dahi götüremeyen bu merkezi iktidarın yerine yerel demokrasiyi büyütecek; demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü bir sistemi mutlaka inşa edeceğiz.
Rantçı beton iktidarına mutlaka son vereceğiz. Yaşamlarımızı erkek egemen iktidarların insafına bırakmayacağız. Yaşamda da doğal afet anında da ayrımcılığa ve cinsiyetçiliğe son vereceğiz. İvedilikle çok dilli ve toplumsal cinsiyet odaklı politikalarla hizmet verecek Acil Durumlar ve Afet Bakanlığını kuracağız. Her türden doğal afete hızlı müdahale edecek kurumsallaşmayı mutlaka inşa edeceğiz. Afetlerden etkilenen bütün yurttaşlarımızın hakları olan kamu bütçesinden yararlanmasını mutlaka esas alacağız.
Göç eden yurttaşlarımızın barınma, sağlık ve gıda gibi temel ihtiyaçlarının kamu bütçesinden sağlanmasının yasal altyapısını mutlaka oluşturacağız. Tek adam rejiminin dayandığı rantsal dönüşüme son vereceğiz. Kadınların yönetimde olduğu bir Türkiye’de imar aflarına mutlaka son vereceğiz. Bu aflardan yararlanarak ölümlere sebebiyet verenleri açığa çıkaracağız. Hepsi bu halka ve kadınlara hesap verecek.
Kadınların kendini, kentini, yaşamını koruma, eşit ve özgür geleceğini savunma ve hayatta tutma mücadelesi bu ülkeyi özgür ve eşit geleceğe taşıyacak en önemli güçtür. Bu depremde de bu hakikati gördük. Yaşatmaya dönük en hızlı refleks kadınlardan geldi. Depremden beri hepimize umut veren, yaşamı korumaya ve savunmaya dönük muazzam güç kadınların gücü oldu. Örgütlü kadınların dayanışma ağları ile depremzede kadınlar bizzat bu sürecin sorumluluğunu üstlendi.
Bu nedenle yaşam kurtaran mücadelemize, örgütlülüğümüze ve dayanışmamıza inanalım. Hiçbir güç, kadınların gücü kadar kurucu ve koruyucu değildir. İşte bizim rehberimiz de bu güç ve mücadele olacaktır. Mücadelemizle ve örgütlülüğümüzle yeni yaşamı kesinlikle inşa edeceğiz. Bu ülkeyi tekçi erkek iktidarın felaketlerinden kesinlikle ve kesinlikle biz kadınlar kurtaracağız. Bu kriz iktidarını biz kadınlar göndereceğiz. Yalnız değil birlikteyiz! Jin Jiyan Azadi!
“Karanlık odaklar halkın demokrasi talebini kuşatmak istiyor”
Son olarak, siyaset gündeminde yaşanan gelişmelere dair de bir kaç kelime söylemek isterim. Toplumun değişim iradesini baltalayan karanlık odaklar halkın demokrasi talebini kuşatmak istemektedir. Artık toplum değişim istiyor. Bunun için ne inkar siyaseti ne de restorasyon diyoruz. Çözüm halkların radikal demokratik değişim iradesi olan 3. Yol’dur.
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nu adaylığından dolayı buradan, bu kürsüden kutluyorum. Adaylığı hayırlı olsun. Bizim derdimiz basit hesaplar değil politik ilkeler ve halklarımıza karşı sorumluluğumuzdur. Önümüzdeki günlerde cumhurbaşkanlığı aday çıkarma politikamızı gelişmelere göre bir kez daha değerlendireceğiz. HDP tüm siyasi mühendislik oyunlarını bozacak ve kurucu bir siyaset üretecektir. 3. Yol’u daha da büyütecek, umudun ve değişimin adresi olmaya devam edecektir. Hepinizi sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum. İyi ki varsınız sevgili kadınlar.”